Page 1
1
GAZETELERDE ÖTEKİLEŞTİRME PRATİKLERİ:
Türk Basını Üzerine Bir İnceleme
Yurdagül BEZİRGAN ARAR- Nuri BİLGİN
Özet:
Birey ve grupların ‘farklılık’ karşısındaki tepkileri, rekabet, işbirliği,
tolerans, birlikte yaşama yönünde olabileceği gibi, düşmanlık, dışlama şeklinde de
olabilir. Bu ikinci tepkiler, çoğu kez gruplar arası ilişkilerde ötekileştirme
eğiliminin bir göstergesi olarak gözlenir. Çatışma içinde bulunan gruplar, kendi
grup kimliklerini (iç grup) olumlu imajlarla temsil ederken; diğer grubu (dış grup)
olumsuz imajlarla temsil eder. Günlük konuşmalar yanında medya metinlerinde
de gözlenen ötekileştirme, böylece kimlik inşa etme sürecinin önemli bir parçası
haline gelir.
Bu çalışmada, ötekileştirme eğilimi gruplar arası ilişkiler bağlamında,
Türk basınından 4 ulusal gazetenin 1979-2005 yılları arasındaki nüshaları
üzerinde yapılmış bir araştırmanın (Bezirgan Arar, 2009) sonuçlarına dayanarak
ortaya konulmaktadır. Türk basınının dönem boyunca ötekileştirme eğiliminin
seyri ve bu eğilimin dayandığı akıl yürütme tarzları, haber metinleri üzerine
odaklanarak örneklendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ötekileştirme, Ötekileştirme Stilleri, Dışlama,
Kategorizasyon, Türk Basını.
OTHERING PRACTICES IN NEWSPAPERS:
An Analysis on Turkish Press
Abstract:
Individuals and groups react to ‘difference’ with competition, agreement,
tolerance, inclusion or exclusion. Some of these reactions indicate the othering
tendency more. Groups who are in conflict with each other, represent their own
group identities (in group) with positive images, but on the contrary, represent the
Dr., Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü. Prof. Dr., Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü.
Page 2
2
other group identities (out group) with negative images. Thus the othering which
is observed both in daily conversations and media texts, becomes an important
part of idendity construction process.
In this study, othering tendency is displayed in the context of intergroup
relations and examined by the findings of a research (Bezirgan Arar, 2009) which
covers 4 newspapers from Turkish Press including 1979-2005 period. Othering
tendency of Turkish Press and its implication forms are probed by focusing on
news texts.
Key Words: Othering, Othering Styles, Categorization, Exclusion,
Turkish Pres.
Giriş
İnsanın içinde bulunduğu kültürel dünyayı oluşturan kişiler, nesneler,
olaylar ve durumlar, bir takım sosyal anlamlarla yüklüdür ve bu anlamda sosyal
birer gerçeklik olarak inşa edilmişlerdir. Sosyal dünyamızın dokusunu oluşturan
tüm bu şeyler, ne saydamdır, ne de çıplak brüt verilerdir; anlaşılmak için belirli
algı ve yorum ızgaralarından geçirilerek anlamlandırılmaları gerekir.
İnsanın dünyayı anlamlandırma konusunda en önemli etkinliği
kategorizasyondur. Kategorizasyon, insanın fiziksel ve sosyal çevresini
kategoriler halinde bölümlemesi ve çevredeki çeşitli öğeleri bu kategorilere
yerleştirme etkinliği ve sürecidir. Bu süreçte çok çeşitli insan, eşya ve olay
kategorileri kullanılabilir; örneğin insanlar, meslek, yaş, cinsiyet, gelir düzeyi,
yerleşim yeri gibi çeşitli kriterlere göre gruplandırılabildiği gibi aidiyet kriterine
göre, ‘biz’ ve ‘onlar’ veya iç grup (in-group) ve dış grup (out-group) şeklinde de
kategorilendirilebilir.
Sosyal psikologlar (Bruner, Goodnow ve Austin, 1956)1 bu konudaki ilk
çalışmalardan itibaren kategorilendirmenin çeşitli işlevleri olduğunu vurgulamıştır:
Çevrenin karmaşıklığını azaltmak: (her bir öğeyi tek tek ve tekil özelliklerinde
kavramak yerine kategoriler halinde algılamak); yeni şeyleri mevcut
1 Leyens, J P (1983), Sommes-nous tous des psychologues?, Bruxelles: Pierre Mardaga, s. 11-
13’den alıntı.
Page 3
3
kategorilerimizden hareketle tanımak; davranış ve eylemlerimizi yönlendirmek;
kategorilerimizi pekiştirmek; olay, kişi veya nesne sınıflarını düzenlemek ve
birbiriyle ilişkilendirmek gibi.
Kategorizasyon öncelikle bilişsel temelli bir insan etkinliğidir; pratikte son
derece hayati bir rol oynar; çevremizdeki şeylerden, belirli bir açıdan benzer ve
farklı olanları toplamayı sağlar; bu sayede anlamlı, açıklanabilir ve öngörülebilir
bir dünya temsili oluşturulur. Bunu yaparken çevreden gelen enformasyonları
ayıklar, süzgeçten geçirir, uyaranlar arasındaki bazı benzerlikleri abartıp bazı
farklılıkları da görmezden gelerek gerçekliği basitleştiririz (Fiske ve Taylor,
1991). Dil pratiklerimiz de kategorilendirici bir özelliktedir. Karşılaştığımız
uyaranları “bu nedir/kimdir?” sorularıyla karşılar ve kategorileri belirten
sözcükler sayesinde tasnif ederiz, yani bir kategoriye sokarız. Sapir-Whorf
Hipotezi’yle vurgulandığı gibi (Jandt, 1998: 129), dilin kategorileri, algı ve
düşüncelerimizi de etkiler.
İki kategori arasındaki kontrast belirgin olduğu ölçüde, kategorilendirme
de etkili olur; bu nedenle çoğu kez, kategoriler arası fark abartılarak kontrast da
artırılır (Doise, 2003: 254). Bu Tajfel’in ilk çalışmalarının da bir örneğidir; çeşitli
nesneler, farklı kategoriler halinde gruplandırıldığında, yukarıdaki örneğe benzer
bir şekilde, aynı kategorideki nesneler, birbirinden fiziksel olarak farklı da olsalar,
benzer olarak algılanırlar.
Gruplar Arası İlişkilerde Kategorizasyon ve Ötekileştirme
Sosyal gruplara ilişkin kategoriler söz konusu olduğunda, aidiyet grubu ile
dış grupların kontrast haline sokulması, gruplar arası farklılığın büyütülmesi ve iç
ve dış grupların üyelerinin ortak bir paydada (insanlık) birleşememesi sonucunu
doğurmaktadır. Üstelik grup aidiyeti salt kognitif bir ayırmaya tekabül
etmemekte; aidiyet vasıtasıyla öz-saygıyı yükseltme ihtiyacı nedeniyle, duygusal
bir renge boyanmaktadır. Bu ihtiyaç, ait olunan grubun, olumlu özelliklerle
yüklenmesine; dış grubunsa olumsuz olarak nitelenmesine yol açmaktadır.
Belirli bir grubun üyelerinin, salt bu gruba aidiyetleri dolayısıyla bir başka
grup tarafından farklı bir gözle görülmesi ve dolayısıyla olumsuzlanması,
Page 4
4
ötekileştirme olgusunun temelidir. Kuşkusuz, farklı olanlarla ilişkilerimiz geniş bir
yelpaze oluşturur. Bu ilişkiler işbirliği ve birlikte yaşama yönünde gelişebildiği gibi,
yabancılık, rekabet, dışlama, düşmanlık gibi biçimler de alabilir. Bu ilişki çeşitliliği
dikkate alınarak denilebilir ki her ötekileştirmenin temelinde bir kategorilendirme
vardır, ama her kategorilendirmenin sonucu ötekileştirme değildir.
Gerçekte, insanları içine yerleştirdiğimiz kategorilerin çeşitliliği ve
çokluğu dikkate alınırsa, farklı olanlarla ilişki, sosyal yaşamın en belirgin
çizgilerindendir. Bu farklılık, bir takım boyutlarda saptanan eşitsizlik durumundan
ayırt edilerek ve daha derinleştirilerek ‘başkalık’ (alterite) anlamında alındığında,
bir tür karşıtlık ilişkisini çağrıştırır. Ancak her tür karşıtlık, ötekileştirmeye yol
açmadığı gibi, karşıt olanların birbirini tamamlaması ve bir arada bulunması da
mümkündür. Bu nedenle ötekileştirmeyi, esas olarak sosyal dışlamayla
karakterize etmek daha doğru görünmektedir.
Anlam ölçümüyle ilgilenen sosyal psikologların vurguladığı üzere, insan
zihninin çeşitli kişi, şey veya durumları iki uçlu sıfatlara göre, yani iki karşıt
kutup arasına yerleştirerek kavrama eğiliminde olduğu dikkate alınırsa, başkalık,
aynılığın öteki yüzüdür. Kişi veya grupların kendilerini tanımlama tarzı, “negatif
tanımlama” yolundan, ne ya da kim olmadıklarını belirtmekten geçmektedir. Buna
göre, insan zihninde biz, ‘onlar’a; burası ‘başka yer’e, beriki ‘öteki’ne göre
kurgulanmaktadır. Bu açıdan baktığımızda, bir grubun ötekileştirilmesi, bir kimlik
tanımına hizmet etmesi ve bu anlamda da meşrulaştırılmış bir dışlama durumunda
netlik kazanmaktadır.
Öte yandan günümüzde, küreselleşmenin baskısı, modernleşmedeki
aşırılıklar veya başarısızlıklar, büyük ideolojilerin yıkılması gibi çeşitli nedenlerle
kolektif kimlik arayışlarının artışı, etnik ve dinsel nitelikli kökensel toplulukları
ve cemaat tipi örgütlenmeleri ön plana çıkarmaktadır. Bu sürecin uzantısında,
gruplar arası ilişkiler çok daha çatışmalı bir hale gelmektedir. Zira ‘özsel’ iddiaları
nedeniyle birbirine göre antagonist konumlarda bulunan ve kaynakları yetersiz
toplumlarda çıkarları çelişen bu tür topluluk veya örgütlerin birbiriyle uzlaşması
son derece problematiktir. Gerçek çatışmalar teorisinin öngördüğü üzere, ortak
bir proje yokluğunda bu tür gruplar, birbirini ötekileştirmeye eğilimli olacaktır.
Page 5
5
Bu eğilimi telafi edecek ve bir bakıma insan ilişkilerinde entropiyi dengeleyecek
psiko-sosyal mekanizmalar, normatif ve hukuksal çerçeveler bulunmadığında, söz
konusu eğilim, sadece bir yatkınlık olmaktan çıkarak eyleme dönüşecektir.
Nitekim çıkar çatışması içinde bulunan gruplar, çoğu kez kendilerine ve
diğerine karşı farklı bir tutum izleme; kendine hoşgörülü, diğerine karşı anlayışsız
davranma; ilişkilerinde birbirinin imajını bozma, kişi veya grubun tekil
özelliklerini silme, değersizleştirme, ayrımcılık yapma eğilimindedir. Aidiyet
grubu üyeleri özsel olarak iyi, diğerleri ise özsel olarak kötü sayılır.
Vinsonneau’ya göre (2002: 205) bu, ontolojikleştirme yaklaşımıdır; iç grupta arzu
edilmeyen, dış grupta ise arzu edilen davranışlar tesadüfe bağlanır. “Eş zamanlı
olarak grup üyelerinin aşırı yüceltilmesi dış grubunkilerin ise yerilmesi, iyi ve
kötünün, sosyal aktörlerin tözüne yerleştirilmesi sağlanır”.
Farklıklara karşı olumsuz yaklaşımlar, tarih boyunca hemen her toplumda
görülmüştür. Bu genellik, ötekileştirmenin araçsal niteliğiyle ilgilidir. Çünkü
dışlama ve ayrımcılık tepkileri, bedava olgular olmayıp grupların çıkarına hizmet
etmektedir. İki grubun ilişkisinde iktidar veya güçlü konumda bulunan taraf,
dışladığı grubu kaynaklardan mahrum etme ve bunu meşrulaştırma imkânına
kavuşmaktadır. Üstelik her dışlama, grup içi sosyal bağı da pekiştirmektedir.
Dışlananlar, kötü, tehlikeli veya ‘riskli’ olduğuna göre, her dışlama aidiyet
grubunun arındığı hissine ve üyelerinin güvenlik duygusuna hizmet etmektedir.
Nitekim günümüzde de pek çok ülkede, özellikle seçimler arifesinde ortak
düşmanlar yaratarak, sosyal bağın tesisi yoluna gidilmekte; bir iç grup, yani ‘biz’
oluşturmak için biz’in negatif garantisi gibi işlev görecek bir dış grup, yani ‘onlar’
kurgulanmaktadır; heterofobi beslenmektedir. Bu, muhayyel bir karşıt inşası,
kısaca ötekinin icadıdır.
Ötekileştirmenin Zihinsel Patikaları
Ötekileştirme, bir dış grup (out group) hakkında olumsuz bir sosyal temsil
geliştirmek; yani bu grubun aleyhinde, aidiyet grubumuzdan farklılaştırıcı bir
takım tutum, kanaat, inanç, imaj ve anlamlar, önyargı ve stereotipler
oluşturmaktır. Bunlar, günlük konuşmalar içerisinde ve kitle iletişim kanallarında
Page 6
6
şekillenirler. Dolayısıyla çeşitli grupların ötekileştirilmesinde, medya önemli bir
rol oynar. Bu bakımdan medyada ötekileştirme pratiklerinin incelenmesi (Gitlin,
1980; Chomsky, 1993; Brookes, 1995, Myers ve ark., 1996, vb.), iletişim
sorunlarıyla ilgilenen araştırmacılar kadar, kamusal yaşamın aktörleri için de
büyük önem taşımaktadır. Kişi ve grupların birbirine ilişkin algı ve beklentilerinin
şekillenmesinde, kitle iletişim araçlarından her birinin etkililiği ve payı,
muhakkak ki birbirinden oldukça farklıdır. Bu açıdan bakıldığında, radyo ve
televizyona kıyasla, tarihsel olarak daha eski olması ve alıcısının daha aktif bir
katılımını gerektirmesi bakımından yazılı basının, somut bir deyişle gazetelerin
ağırlıklı bir rolü vardır. Gazeteler alıcıyı ilgilendirme/çekme, yalın fikirler
oluşturma, eyleme itme boyutlarında, diğer bazı iletişim araçlarına göre güçlü bir
konumda bulunmaktadır (Moles, 1974).
Yöntem
Bu teorik çerçevede düzenlenen araştırmamız, Bezirgan-Arar (2009)
tarafından Türk basınından bazı gazetelerin haber başlıklarındaki ötekileştirmeler
konusunda yapılan bir çalışmanın arşivinin, yani veri kütüğünün farklı bir açıdan
analizine dayanmaktadır. Bu veri kütüğü, Türk basınından seçilmiş farklı
yönelimlerden 4 ulusal gazetenin 1979 ile 2005 yılları arasındaki haber
başlıklarından oluşmaktadır. Analiz için oluşturulan örneklemde, yayın
sürelerindeki farklılıklar nedeniyle Cumhuriyet, Hürriyet, Tercüman ve Zaman’ın
oluşturduğu bu 4 gazeteden, ilk ikisinin söz konusu dönemin tümü boyunca;
Tercüman’ın 1991’e kadar, Zaman’ın ise 1987’den itibaren yayınlanan sayıları
dikkate alınmıştır. Örneklem, her gazeteden haftada bir günün nüshası (Çarşamba)
seçilerek tesadüfî olarak oluşturulmuştur. Böylece Cumhuriyet gazetesinden
1.625, Hürriyet gazetesinden 1.592, Tercüman gazetesinden 740 ve Zaman
gazetesinden 1.292 nüsha örnekleme dahil edilmiştir. Bu sayılar, 4 gazete için
toplam 4.368 haftaya tekabül etmektedir.
Araştırmanın haber başlıklarına odaklanması, rastlantısal veya keyfi bir
tutumun ifadesi değildir. Gazetelerin etkisi, büyük oranda ilk sayfa haberlerinin ve
manşetlerinin etkisidir. Zira haber manşetleri, gazeteler için bir tür vitrin işlevi
gördüğü ölçüde, bir haberde en çok kafa yorulan ifadelerden oluşur. Gazeteler için
Page 7
7
Goffman anlamında bir ‘cephe görüntüsü’ sunan manşetler, haberin çekiciliğinin
artırılması, okuyucuların dikkatinin odaklaştırılması, ‘öncelik etkisi’ (primacy
effect) yaratılması, hedeflere ilişkin izlenim oluşumu ve yönetimi (impression
management) bakımından büyük önem taşır ve özenle düzenlenir.
Gazetelerde haberlerin işlenmesi, haberlere konu olan kişi veya grupların,
olay veya durumların birebir yansıtılmasına indirgenemez. Gazeteci, bunların bir
kopyasını çıkarmak, yeniden üretmekten ziyade, belirli bir koda ve birtakım
tekniklere göre haber üretmektedir (Bilgin, 1978). Gazete haberlerinde
anlatılanlar, brüt ve yalın gerçeklik değil; inşa edilmiş bir gerçekliktir.
Haberleştirme, bir inşa etkinliğidir. Bu etkinlik, her şeyden önce anlatımda ve
dilde kendini gösterir. Araştırmamızda ilk olarak, De Vito’nun tipolojisine uygun
olarak, gazetecilerin akıl yürütme ve argümantasyon süreci üstünde durulmuş ve
çeşitli muhakeme stilleri örneklenmiştir.
Bulgular
Gazetelerde ilk sayfada yer alan ve manşetten verilen haberler, genelde
betimsel bir stilden ziyade değerlendirici (evaluatif) stilde verilir. Bu normatif
stilde, haber konusu kişi veya grubun, olay veya durumun çağın ve toplumun
anlayışına uygun kriterlere göre yargılanması söz konusudur. Her yargı bir
argüman temelinde oluşturulur. Argümanlar belirli bir düşünceye, olaya, sonuca
veya gelişmeye inanma sebeplerinden oluşur; bu sebeplerden hareketle bir sonuca
varma süreci, akıl yürütmedir. İletişim olgularında gözlenen akıl yürütme tipleri
(De Vito, 1993: 330-334), gazetecilerin pratiğine de uyarlanabilir ve bunları
örneklerle şöyle sıralamak mümkündür:
Tümevarım yoluyla sonuç çıkarma: Bu akıl yürütme tarzında, mevcut
öğeleri veya seçenekleri gözden geçirmeden genel bir sonuca varmak söz
konusudur. Ancak pratikte 1-2 kenti görülen bir bölge veya ülke hakkında yargıya
varmak gibi, gazeteler de bazen bir iki örnekten hareketle iddialarda bulunmakta;
yeterli örnek olmadan, istisnalar dikkate alınmadan ve farklı olayları kapsayan bir
çeşitlilik sağlamadan dar bir yelpaze içinde sonuca varmaktadırlar. Örneğin;
Page 8
8
- “Dinslaken’de 9 yaşındaki Türk çocuğunu kaçıran Almanlar, Kaya ailesine telefon etti
‘Çocuğu öldürdük.’...”; “ Yabancı düşmanlığı vahşete dönüştü” (T, 14 Temmuz 1982).
- “Her 24 dakikada bir cinayet işleniyor, Amerikalı artık sokağa çıkamıyor, kapısına kilit
üstüne kilit vuruyor, tek başına gezmekten kaçınıyor”; “Amerikan toplumu bunalım
geçiriyor” (H, 1 Nisan 1981).
Analoji yoluyla sonuca varma: Bu tip akıl yürütmede, benzerleri
kıyasla sonuç çıkarma söz konusudur ve bu mantıksal bir kanıt sağlamaktan
ziyade, bir fikir geliştirmeye yöneliktir. Bunun için ya aynı tür öğeler (gıdalar,
arabalar, kişiler, ülkeler) ya da farklı sınıftan öğeler karşılaştırılır. Örneğin;
- (PKK için) “Ermeni gibi vuruyorlar“ (Z, 27 Ekim 1993).
- “Miloseviç’ten Saddam taktiği...” (Z, 14 Ekim 1998).
- “Şaron’a Hitler benzetmesi...” (C, 3 Nisan 2002).
Nedensel akıl yürütme: Burada bir nedenden hareketle sonuca varma
(bazen de tersi) söz konusudur. Pratikte gazeteler, çoğu kez, bir sonucu bir nedene
bağlarken, diğer nedenlerden ileri gelme ihtimalini dikkate almamakta veya
nedensel bir bağ yerine zamansal bir ardışıklık olma ihtimalini
hesaplamamaktadır. Örneğin;
- “Etme, Bulma dünyasıdır bu… Ermenilerle Fransa’nın başı dertte” (H, 18 Kasım 1981).
- “Fena azdılar… ‘Metris gafleti’ yıkıcı ve bölücü örgütlere cesaret verdi” (H, 30 Mart
1988).
Bir takım işaret veya göstergelerden hareketle akıl yürütme: Burada
gazetecinin tıpkı hekimler gibi, bir duruma eşlik eden, onunla birlikte gözlenen
işaretlere bakarak sonuç çıkarması söz konusudur. Ancak pratikte çoğu kez,
incelenen durumun başka göstergelerinin bulunup bulunmadığı kontrol
edilmemekte, çelişkili işaretler olup olmadığına bakılmamaktadır. Örneğin;
- “Stohos Gazetesi’nin Yunanistan Genelkurmay Başkanlığı bütçesiyle hazırlayıp tüm
birliklere ve dünya kamuoyuna dağıttığı Megali İdea haritasında ‘Milli uyanış hayal
değil’ yazılı!... Yunan basını hezeyanlarını sürdürüyor” (Z, 2 Eylül 1992).
- “Dört kentte Türklere ait ev ve işyerleri yine kundaklandı... Naziler top yekûn saldırıya
geçti” (C, 9 Haziran 1993).
- “Pakistan, Afganistan, İran ve Suriye’deki uyuşturucu üretimi ve tüketimi endişe verici
boyutlara ulaştı... İslam ülkeleri uyuşturucu batağı” (C, 10 Ağustos 1994).
Page 9
9
Tümdengelim yoluyla sonuç çıkarma: Bu tip akıl yürütmede genel bir
kuraldan veya bir olgudan sonuç çıkarma söz konusudur ve bu, mantıksal bir akıl
yürütme tarzıdır. Örneğin;
- “Kiliseden sinsi tuzak.. İşte münafıkça taktikleri… İslâmi değerlere saygılı görünerek
Müslümanlara Hıristiyanlığı telkin edecekler” (Z, 9 Haziran 1993).
- “Avrupa’da hortlayan hastalık: Nazizm...” (C, 3 Mayıs 2000).
- “Global kapitalizm, ülkelerin kültürel değerlerine ve siyasetlerine de saldırıyor...” (C, 9
Eylül 1998).
Tüm bu akıl yürütme tarzları, kurallarına dikkat edilmediği ve gerekleri
yerine getirilmediğinde hatalı sonuçlara götürür. Gazeteciler, zaman darlığı ve
çaba tasarrufuna giderek sıradan insanların günlük çıkarımlarında sıklıkla görülen
zihinsel kestirmelere başvurur. Böylece, çeşitli ikna biçimlerinde ortak olan ve
aşağıda sıralanan ‘hatalı argüman’ kullanımları görülür (Ruggiero, 1990):
Etiketleme: Gazetenin bir gruba veya ideolojiye pejoratif bir etiket
yapıştırmasını belirtir. Bununla alıcı kitle, argümanları incelemeden grubu
mahkûm etmeye sevk edilir. Örneğin;
- “Freudçuluk çağdışı” (Z, 1 Temmuz 1992).
- “Faşist terör tırmanıyor” (C, 6 Mayıs 1998).
- “Irkçı İngilizler, Alpay’ı astılar“ (H, 15 Ekim 2003).
Cazip genelleştirmeler: Okur kitlesinin önem verdiği şeylerle
(demokrasi, kuzey Amerikan yaşam tarzı, din kardeşliği gibi) çağrışıma sokulan
bir fikrin kabul ettirilmesi çabasıdır. Örneğin;
- “Batı Sevr’i hortlatıyor… Avrupa ‘Türkiye toprakları’ üzerinde Ermenilerden sonra..”
(T, 14 Eylül 1988).
- (Danimarka için)”...Dine hakaret özgürlük olamaz” (Z, 21 Aralık 2005).
- “Üniversitelerde MHP kadrolaşması...” (C, 12 Temmuz 2000).
Fikir transferi: Bir fikrin, kitlece onaylanan bir şeye veya
onaylanmayan bir şeye bağlanmasını ifade etmektedir. Örneğin;
- (Onaylanan fikir, demokrat gelenek çizgisinde) “İmam-hatipliler demokrasizede” (Z, 1
Temmuz 1992).
Page 10
10
- (Onaylanmayan önerinin tehlikesine işaret etme) “İSKİ’nin sürgün kampı ‘Nazi
kampı’na döndü” (C, 12 Şubat 1997).
Onaylatma: Gazetecinin, kendi görüşünü belirtirken bir uzmanın veya
kişinin otoritesine referansta bulunmasını ifade eder. Burada bir mercîye
onaylatma, alıcı kitlenin sevdiği birini referans gösterme söz konusudur. Örneğin;
- “Carter’ın danışmanı Dr. Paul Henze: Terörü Sovyetler Birliği destekliyor” (T, 6 Ekim
1982).
- “Uluslararası Terörizm Sempozyumu’na katılan yerli ve yabancı ilim adamları aynı
noktada birleştiler: ‘Ermeni terörünü de Rusya destekliyor” (T, 18 Nisan 1984).
- “Batı’dan demokrasi dersi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, RP’nin kapatılmasında
Türkiye’yi haklı buldu” (C, 1 Ağustos 2001).
Sıradan insanlarla özdeşleşme: Gazetecinin alıcı kitlesiyle
özdeşleşmesini, gazeteci ve söyleminin, halkın içinden çıktığı duygusunun
yaratılmasını belirtir. Örneğin;
- (Ermeni terör örgütü ASALA’nın eyleminin ardından) “Gazap ve infial doluyuz...
Kanınız tarihe miras kalmayacak... Milletimizden kopartılan altı evladımızı, toprağa
verdik” (T, 11 Ağustos 1982).
- “Kahreden çaresizlik! Köylüler baskına gelen eşkıyaya karşı direnmek, karşı koymak
istiyorlardı ama…” (T, 8 Temmuz 1987).
Seçici argümantasyon: Gazetecinin olayları doğallığından çıkarması
ve hatta kanıtları tahrif pahasına da olsa kendi görüşünü destekleyen örnekleri,
taraflı kanıt ve argümanları seçmesini ifade eder. Örneğin;
- “(K. Çocukevi’nde üşüyen bir grup çocuk resmiyle birlikte) ‘Adil düzen’ çocukları
üşütüyor” (C, 1 Aralık 1993).
- “NATO’da İslam korkusu… İspanyol parlamenter: Batı demokrasiyi değil, İslam karşıtı
baskıcı rejimleri destekliyor” (Z, 19 Mayıs 1993).
Sürükleme etkisine başvurma: Gazetecinin söyleminde, herkesin böyle
yaptığını, akıllı insanların böyle düşündüğünü ileri sürerek bir fikri kabul veya ret
ettirmeye uğraşmasıdır. Örneğin;
Page 11
11
- “Terör ve şeriatın gölgeleyemediği törenlere tüm yurtta halk coşkuyla katıldı...
Cumhuriyet sevinci” (C, 30 Ekim 1996).
- “Dünya Papandreu ile alay ediyor… Yunanistan Başbakanı’nın ‘zırva’larına cevap bile
vermeyeceğiz" (H, 3 Mart 1982).
Ötekileştirmenin etkili yollarından birisi de metaforlar kullanmaktır. Bu
yaygın dil pratiğinde, daha önce farklı bir bağlamda kullanılmış bir terimi, bir
başka bağlamda kullanmak söz konusudur. Gittikçe ‘uslanan’ haşarı bir genç
veya bilgeleşen bir politikacı için ‘törpülenme’ deyiminin (aynı şekilde günlük
yaşamda o anda hatırlanamayan tırnak törpüsü yerine ‘eye’ denilmesi), ihaneti
belirtmek için ‘hançer’ (Fransız meclisinin 1915 olaylarıyla ilgili kararının basının
manşetlerinde ‘Fransız hançeri’ olarak ifade edilmesi), seçim zaferini ifade etmek
için ‘süpürge’ (“sandıkta rakiplerini sildi süpürdü” gibi) sözcüğünün kullanımı
gibi. Analojik ikame yoluyla bir şeyden diğerine anlam transferi yapan metafor,
bir başkası yerine kullanılan bir sözcük veya soyut bir sözcük yerine kullanılan
somut bir sözcüktür. Günlük dilde metaforların sıklıkla kullanılması, onları ikna
mesajlarının da önemli bir öğesi haline getirmektedir. Örneğin;
- “PKK, posta trenine filmlerdeki Kızılderililer gibi saldırdı” (H, 4 Eylül 1991).
- “Osmanlı’yı içerden yıkmaya çalışan dış güçler, misyoner okullarını çok iyi kullandılar.
Misyoner okulları bağrımızdaki hançer ” (Z., 3 Ağustos 1994).
- “RP’nin kültür terörü” (C, 2 Kasım 1994).
- “ Kuzey Irak çıbanbaşı ” (Z, 3 Mayıs 1995).
- (Sırp katliamı hakkında) “Kan çiçekleri” (H, 30 Ağustos 1995).
Ötekileştirme Tarz ve Pratikleri
Zihinsel ve işlemsel yollarını gözden geçirdiğimiz ötekileştirme olgusu,
somut olarak gazetelerin pratiğinde çeşitli biçimlere bürünmektedir. Dış grup
üyelerini bir araya toplayarak kategorilendirmek, zorunlu olarak dile başvurmayı
ve etiketlemeyi içermektedir. Dış gruplar hakkında kullanılan etiketler, gruplar
arasındaki ilişkilere göre ‘basit adlandırma’ ile ‘düşmanlık derecesinde
damgalama’ arasında farklı düzeylerde bulunmaktadır. Ayrımcılığa yol açacak
ölçüde etiketlendirme, bir tür damgalama şeklini alır. Moscovici’nin ifadesiyle
(2002: 27), “acı, azap ve aşağılanma üreten damgalama, kişinin insan olma
Page 12
12
niteliğini kısmen veya tümden yadsır; çünkü damgalılar onları soyutlayan,
diğerleriyle temaslarını engelleyen, onları ayrı bir türe koyan farklı bir ontolojik
düzleme sokulur”.
Literatürde araştırmacıların, inceledikleri metin ve alanlara göre farklı
ötekileştirme pratiklerine başvurdukları gözlenmektedir (Bar-Tal, 1989 ve 1990;
Oren ve Bar-Tal, 2005; Volpato ve Cantone, 2005). Yukarıda yöntem bölümünde
kapsamı ve özellikleri belirtilen 5.249 haberlik gazete örneklemi üzerinde daha
önce yapılan bir araştırmada (Bezirgan Arar ve Bilgin, 2009) 16 ötekileştirme
tarzı saptanmıştır. Söz konusu gazetelerin, uzun bir zaman diliminde ötekileştirme
eğilimlerine bakıldığında, Cumhuriyet’te 27 yıl için 842, Hürriyet’te yine 27 yıl
için 826, Tercüman’da 12 yıl için 474 ve Zaman gazetesinde 18 yıl için 862
sayılarına ulaşılmaktadır. Bir gazetenin ötekileştirme eğilimi yıldan yıla aynı
şekilde seyretmemekte; bazı yıllar güçlenirken bazı yıllar zayıflamaktadır. Öte
yandan gazetelerin farklı ötekileştirme tarzları kullandıkları gözlenmektedir.
Nitekim Bezirgan Arar ve Bilgin (2009), gazete haberlerinde 16 farklı
ötekileştirme tarzı saptamıştır.
- İnsanlık dışına atma/insanlıkta alçaltma
- Olumsuz özellikler atfetme
- Sosyal dışlama
- Siyasal etiketleme
- Gruplar arası kıyaslama
- Başat grubun temel özelliklerinin ve törelerinin yokluğu
- Dış grubun sayısal önemini abartma
- Grubu kendisinde mahkûm etme
- Dış grubu soyutlama, yalnız veya zayıf gösterme
- Etik dışı ve yasadışı davranışla suçlama
- Evrensel değerlerden yoksunluğu vurgulama
- Tehdit kaynağı olarak gösterme
- Bir olayın faili olarak suçlama
- Düşman görülen bir grupla ilişkilendirme
- Grubu kendi üyesine kötületme
- İç grubun mağduriyeti üzerinden ötekileştirme.
Page 13
13
Gazetelerin ötekileştirme eğilimini yıllık ortalama değerler üzerinden ifade
ettiğimiz zaman, yıl başına (her hafta bir gazete nüshası hesabıyla 52 hafta başına)
Hürriyet’in 31; Cumhuriyet’in 31; Tercüman’ın 40; Zaman’ın ise yıllık ortalama
48 ötekileştirmede bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu sayılar, yukarıda da belirtildiği
gibi incelenen dönem boyunca yıllara göre değişiklik göstermektedir. Zira,
gazetelerin ötekileştirme pratikleri, konjonktürdeki gelişmelerden etkilenmektedir.
Bu durum, yukarıda söz ettiğimiz gerçek çatışmalar teorisinin öngörülerine
uygundur. Gazeteler, hedef kişi veya gruplarla ilişkilerindeki değişmelere paralel
olarak, bunlara karşı tutum ve yaklaşımlarını değiştirmektedir. Aynı şekilde,
gazetenin iktidar organlarıyla ilişkileri de zamanla değişmekte ve bu değişikliğe
göre, işbirliğine girilen gruplar kadar, hedef alınan gruplar da farklılaşmaktadır.
Grafik-1, dört gazetenin ötekileştirme sayılarının incelenen dönemler
boyunca değişimini karşılaştırmalı olarak göstermektedir. Türkiye’nin 1979-2005
yılları arasındaki politik, kültürel, toplumsal iklimindeki değişimlerin bulduğu
yansımaya bağlı olarak gazetelerin ötekileştirme eğilimleri açısından hayli
hareketli bir tablo ortaya çıkmaktadır.
Ötekinin Yıllara Göre Dağılımı
0
20
40
60
80
100
120
1979
1981
1983
1985
1987
1989
1991
1993
1995
1997
1999
2001
2003
2005
Yıllar
Fre
kan
s
Cumhuriyet Hurriyet Tercuman Zaman
Page 14
14
Grafikteki eğriler yakından incelendiğinde;
Cumhuriyet gazetesinin ötekileştirme eğiliminin, 1979 ile 1992 arasında
en düşük düzeyde olduğu; ancak bu tarihten sonra Türkiye’de toplumsal ve
siyasal dokuda yaşanan dönüşümün etkisiyle ve bu bağlamda gazetenin çeşitli
gruplara ilişkin yaklaşımındaki sertleşmeye paralel olarak hızla artamaya
başladığı görülmektedir. Öyle ki 1990’ların başından itibaren, aidiyet bağı
kurduğu gruplar ve değerlere karşı tehdit olarak gördüğü gruplara üslubunu
sertleştirmeye başladığı açıkça fark edilen gazete, başlangıçta diğerlerine oranla
ötekileştirme eğilimi en düşük gazete olmaktan çıkıp, bu eğilimin en çok güç
kazandığı gazeteye dönüşmektedir. Öte yandan bu değişiklik, gazetenin habercilik
anlayışındaki bir dönüşüme de işaret etmektedir. Tehdit algısı belirdiği anda, bu
algının yoğunluğuna bağlı olarak habercilik standartlarından ödün verme eğilimi
yükselmektedir. Yani habercilik standartları ile ötekileştirme eğilimi arasında ters
orantılı bir grafik vardır.
Hürriyet gazetesinin ötekileştirme eğilimi, 27 yıl boyunca oldukça
istikrarlı bir seyir izlemektedir. Bu durum gazetenin, ideolojik planda merkezi bir
konumda bulunması ile ilişkilendirilebilir. Genel olarak Hürriyet gazetesinin
üslubu ve haber dili Cumhuriyet gazetesine oranla daha popülist ve yargılayıcı
görünmektedir. Cumhuriyet gazetesinin 1990’lar sonrasında belli gruplara ilişkin
söyleminde belirginleşen bu dil ve üslup, Hürriyet gazetesinde çok farklı Öteki
tanımlarında kendini gösterebilmektedir. Çoğu haberde gazetenin öncelikle hem
ulusal/milli (kimi zaman etnik) hem de düzene dair hassasiyetlerinin yüksek
olduğu görülmektedir. Ancak bu hassasiyetler genel olarak oldukça farklı
yelpazedeki bir aktörler grubunu hedef almakta; konjonktürel değişimlerden çok
fazla etkilenmemektedir. Bir anlamda ötekileştirilen farklı gruplar birbirini ikâme
etmektedir; böylelikle gazetenin ötekileştirme oranları istikrarlı bir sonucu
yansıtmaktadır.
Tercüman gazetesinin başlangıçta diğer iki gazeteye kıyasla daha yüksek
oranda ötekileştirme yaptığı ve 1990’ların sonuna doğru bu eğilimin zayıfladığı
gözlenmektedir. Tercüman gazetesinin politik duruşu ve dünya görüşü,
ötekileştirme eğiliminin 1979’da yüksek, 1980-81’de düşük ve 1983’ten sonra
Page 15
15
yine yüksek olmasını açıklayıcı bir faktör olarak değerlendirilebilir. Söz konusu
dönem Türkiye için oldukça çalkantılıdır ve Tercüman özellikle iç çatışma ve
anarşi yıllarının hayli politize olmuş gazetelerinden biridir. Öte yandan gazetenin
milliyetçi-mukaddesatçı ideolojisi, kimi gruplar karşısında sadece politik ya da
etnik değil; dinî hassasiyetler planında da tavır alışını anlaşılır kılmaktadır.
Zaman gazetesi yayın hayatının ilk yıllarında, 1995’e kadar yüksek oranda
ötekileştirme yapan bir gazete olarak görülmekte ve ideolojik angajmanı
(commitment) yüksek bir gazete manzarası çizmektedir. Ancak daha sonraki
yıllarda, bu duruşundan uzaklaşmakta ve ötekileştirme eğilimi daha mutedil bir
düzeye gelmektedir. Bu değişimde, gazetenin zaman içersinde içyapısında ve
bunun gazetecilik pratiğine yansımasında etkili olan çeşitli dinamikler etkilidir.
Gazete, 1987’de yayınlanmaya başladığında, ana akım medyaya ve onun temsil
ettiği sisteme/düzene karşı muhalif/alternatif bir söylem üretme iddiasıyla ortaya
çıkmıştır. Bu nedenle sistemle olan çatışması ve ek olarak muhafazakâr İslamcı
eğilimleri, ötekileştirme pratiklerinin asıl kaynağını oluşturmuştur. Öte yandan,
grafikte görüleceği gibi Zaman gazetesinin 1990’ların ortalarından itibaren
ötekileştirme oranlarındaki düşüş aynı yıllarda Cumhuriyet gazetesinin
ötekileştirme oranlarındaki artışla ters orantılıdır. Bu, iki gazetenin ve aidiyet
grupları ile olan ilişkilerinin Türkiye’deki politik koşullardan farklı ve ters yönde
etkilendiklerini göstermektedir.
Belirtilmesi gereken bir diğer nokta da, gazetelerin ötekileştirme
eğiliminde zaman içinde gözlenen değişimin, ötekileştirilen kişi ve grupların
farklılaşmasıyla paralel geliştiğidir. Bezirgan Arar (2009) tarafından bu konuda
yapılan analiz, gazetelerin öncelikli ötekilerinin zamanla değiştiğini ortaya
koymaktadır. Gazetelerin hangi grupları ötekileştirdiği daha ayrıntılı bir
araştırmada ele alınacak olmakla birlikte kısaca şu bulgulardan söz edilebilir: Tüm
dönem boyunca bakıldığında, Hürriyet gazetesinin öncelikli ötekileri dışta
Yunanistan, içeride PKK, düzen bozucu gruplar ve bir dönem Refah Partisi’dir.
Cumhuriyet gazetesi için başlangıçta ideolojik sağ gruplar, daha sonra ise dışta
Amerika içeride irticai gruplar ve laiklik karşıtları; Tercüman gazetesi için yine
başlangıçta ideolojik sol gruplar ve daha sonra ASALA, PKK ve diğer terör
Page 16
16
örgütleri; Zaman gazetesi için ise başlangıçta Amerika ve Batı dünyası daha sonra
ise yerleşik sistemin kurum ve uygulamalarıdır.
Sonuç ve Değerlendirme
Gazetecilik mesleğinin tarafsızlık, objektiflik, dürüstlük, saydamlık gibi
ilkeleri yücelten deontolojisi, ötekileştirme eğilimlerine karşı koruyucu bir kalkan
görevi görmektedir. Ancak pratikte gazeteler çoğu kez, çeşitli işlevleri yanı sıra,
kolektif kimlikleri inşa etmenin de etkili bir aracı olarak belirmektedir. Çünkü
gruplar arası bir takım gerilim ve çatışma durumlarında, kutuplaşan gruplara olan
mesafelerine göre onlar’a karşı biz’in, dış gruplara karşı iç grubun ya da aidiyet
grubunun kontrastını arttırarak kolektif kimlik oluşumuna hizmet etmektedir.
Kitle iletişimi planındaki önemleri nedeniyle gazeteler, kimlikleri tanımlamanın,
tasarlamanın ve korumanın; benzerleri veya benzer sayılanları bir arada tutarken
biz’den olmayanı dışlamanın, öteki olarak konumlamanın ve bunu pekiştirip,
yeniden-üretmenin kitlesel uygulayıcıları olarak görünmektedir.
Meslek etiğinin çerçevesinin dışına taşarak, toplumdaki çeşitli gruplarla
farklı aidiyet kriterlerine (din, dil, etni, kültür vs.) göre kimlik özdeşliği kurmaları
halinde gazeteler, aidiyet grubu için tehdit olarak gördükleri dış gruplara, birtakım
tarihsel, konjonktürel, ideolojik değerleri, önyargı ve stereotipleri de devreye
sokarak yaklaşmakta ve çeşitli akıl yürütme biçimleri kullanarak
ötekileştirmektedirler. Ötekinin farklılığını ve tehdit potansiyelini habercilik
pratiği aracılığıyla hem üretip icat etmekte, hem de pekiştirerek yeniden-
üretmektedirler. Dolayısıyla biz/öteki ilişkilerini üretici, şekillendirici veya
pekiştirici bir rol oynayarak toplumsal gruplar arasındaki ilişkileri meşrulaştırıcı
bir işlev görmektedirler. Gazetelerin ötekileştirme eğilimleri ve ötekileştirdikleri
gruplar, beslendikleri ideolojik arka plana ve aidiyet bağı kurdukları gruplara, iç
ve dış konjonktüre, yerleşik iktidara yakınlık ya da muhaliflik konumlarına göre
farklılaşmakta; değişip dönüşebilmektedir. Nitekim bu saptama çalışmanın
bulguları tarafından da desteklemektedir. Gazeteler ideolojik ayrışmalara rağmen
kimi zaman ortak grupları hedef almakta; kimi zaman da ötekileştirdikleri aktörler
konusunda ayrışmakta, çatışmaktadırlar. Grafikte ters yönde görülen bazı
dalgalanmalar, ötekiler arasındaki kutuplaşmalarla da ilgilidir. Gazeteler ulusal
Page 17
17
hassasiyetlere aykırı grupları ötekileştirmede çoğu kez uzlaşırken; politik ve
dinsel aidiyetleri öne çıkarmayı tercih ettiklerinde, birbiriyle çatışan ötekileştirme
örnekleri verebilmektedirler.
Gazetelerin ötekileştirme eğilimleri, etik planda habercilik ilke ve
kurallarıyla çatışmaktadır. Esas olarak habercilik, gerçekleşmiş olay ve olguları
metine dönüştürme pratiğidir ve bu pratik, dil aracılığıyla somutlaşan bir
etkinliktir. Dildeki çok anlamlılık ve esneklik, pek çok durumda, daha önce de
belirtildiği gibi haberlerin betimsel olmaktan çok değerlendirici tarzda verilmesine
zemin hazırlamakta; böylece bazı grupların kınanması, ayıplanması, aşağılanması
veya mahkum edilmesini içeren bir yargı şeklinde tezahür etmektedir.
Ötekileştirmenin zemini, çeşitli argümanlar temelinde akıl yürütmekle ve
yargılamakla örülmektedir. Kuşkusuz, gazetelerin tüm haberlerinde aynı ölçüde
ötekileştirme yaptıkları söylenemez. Gazetecilik ve haber pratiği bir bütün olarak
alındığında, ağırlıklı olarak ötekileştirme etkinliğinden uzak olduğu açıkça
görülmektedir. Genel olarak ilk sayfadan iç sayfalara; manşet haberlerden ikincil
haberlere doğru gittikçe ötekileştirme eğilimi zayıflamaktadır.
Ötekileştirici tarz ve pratikler genel olarak, gazetelerin bağlandıkları
profesyonel meslek kodlarına (‘nesnel’, ‘tarafsız’ dolayısıyla ‘önyargısız’
davranmak) aykırı bir eğilime işaret etmektedir. Ancak pratikte, kimlik siyasetleri
ve gruplar arası ilişkiler, pek çok durumda gazetelerin meslek etiğiyle
bağlarından daha başat ve etkili görünmektedir. Grafik-1, konjonktürel
değişimlerin, gazetelerin habere konu olan aktörlere yaklaşımlarını hayli
etkilediğini ve buna bağlı olarak habercilik anlayışlarını da (mesafeli veya iç
içelik, yanlılık veya yansızlık) belirgin şekilde kırılganlaştırdığını ortaya
koymaktadır. Bu kırılganlık yani grafikteki iniş çıkışlar da gazetelerin bir gruba
aidiyeti ya da bir grubu temsiliyeti, mesleki ilkelere bağlılığın önüne
koyduklarının bir işareti sayılabilir. Evrensel kodlarla, meslek ilkelerine
bağlanması gereken habercilik pratiği, önyargıların batağına saplandığı ölçüde bu
deontolojik kodlardan uzaklaşmaktadır. Kaldı ki, mesleğin bazı rutinleri de bu
önyargıları habercilik dil ve pratiklerine içsel hale getirmektedir. Bu bağlamda,
basının önyargısız bir dil geliştirmesi azami bir çabaya bağlı görünmektedir.
Page 18
18
Kaynakça
Bar-Tal, D (1989) Delegitimization: The Extreme Case of Stereotyping, D
Bar-Tal, C F Grauman, A Kruglanski ve W Stroebe (Eds.), Streotyping and
Prejudice, New York: Springer-Verlag, s. 169-188.
Bar-Tal, D (1990) Causes and Consequences of Delegitimization: Models
of Conflict and Ethnocentrism, Journal of Social Issues, 46 (1), s. 65 – 81.
Bezirgan Arar, Y (2009) Sosyo-Politik Bağlama Göre Türk Basınının
“Öteki”leri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir: Ege Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Bezirgan Arar, Y ve Bilgin, N (2009) Gazete Haber Başlıklarında
Öteki’nin İnşası, Kültür ve İletişim, 12 (2), s. 133-157.
Bilgin, N (1978) Haberlerin İşlenmesi, Psikoloji Dergisi, n.2, s. 9-17.
Brookes, H J (1995) ‘Suit, Tie and A Touch of Juju’ The Ideological
Construction of Africa: A Critical Discourse Analysis of News on Africa in the
British Press, Discourse and Society, 6 (4), s. 461-494.
Bruner, J, Goodnow, J ve Austin, A (1956) A Study of Thinking, New
York: Wiley.
Chomsky, N (1993) Medya Gerçeği, A Yılmaz (Çev.), İstanbul: Tüm
Zamanlar Yayıncılık.
De Vito, J A (1993) Essentials of Human Communication, New York:
Harper Collins.
Doise, D (2003) Les Relations Entre Groupes, La Psychologie Sociale, S
Moscovici (Ed.), Paris: PUF, s. 253–274.
Fiske, S T ve Taylor, S E (1991) Social Cognition, Reading: Addison-
Vesley.
Gitlin, T (1980) The Whole World is Watching: Mass Media in the
Making and Unmaking of the New Left, Berkeley: Universitiy of California Press.
Page 19
19
Halsam, N, Loughnan, S, Reynolds, C ve Wilson, S (2007)
Dehumanization: A New Perspective, Social Personality and Psychology
Compass, 1 (1), s. 409-422.
Jandt, F E (1998) Intercultural Communication: An Introduction, London:
Sage Publications.
Leyens, J Ph, Paladino, M P, Rodriguez-Torres, R, Vaes, J, Demoulin, S
ve Rodriguez-Perez, A (2000) The Emotional Side of Prejudice: The Attribution
of Secondary Emotions to In Groups And Out Groups, Personality and Social
Psychology Review, 4 (2), s. 186–197.
Moles, A A (1974) Television and Forward Planning in Culture,
Education and Culture, n. 25, s. 33-40.
Moscovici, S (2002) Pensée Stigmatique et Pensée Symbolique. Deux
Formes Elementaires de la Pensée Sociale, Les Formes de la Pensée Sociale,
Paris: PUF, s. 21-53.
Myers, G, Klak, T, ve Koehl, T (1996) The Inscription of Difference: New
Coverage of the Conflicts in Rwanda and Bosnia, Political Geography, n. 15. s.
21-46.
Oren, N, Bar-Tal, D (2005) La Delégitimation: Un Obstacle au Processus
De Paix, M Sanchez-Mazas ve L Licata (Eds.), L’Autre: Regards Psycho-
Sociaux, Grenoble: PUG, s. 175-210.
Ruggiero, V R (1990) The Art of Thinking: A Guide to Critical and
Creative Thought, New York: HarperCollins.
Vaes, J, Paladino, M P, Castelli, L, Leyens, J Ph ve Giovanazzi, A (2003)
On The Behavioral Consequences of Infrahumanization: The Implicit Role of
Uniquely Human Emotions In Intergroup Relations, Journal of Personality and
Social Psychology, 85 (6), s. 1016-1034.
Vinsonneau, G (2002) L’Identite Culturelle, Paris: Armand Colin, U
Collection.
Page 20
20
Volpato, C ve Cantone A (2005) Un Tout-Autre: Le Colonisé. Une Etude
de Delégitimation dans la Presse Fasciste, M Sanchez-Mazas ve L Licata, (Eds.),
L’Autre: Regards Psycho-Sociaux, Grenoble: PUG, s. 211- 240.