T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANA BİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI OSMANLIDAN CUMHURĠYETE SÜMERBANK BEYKOZ DERĠ KUNDURA FABRĠKASI Yüksek Lisans Tezi ONUR YERLİTAŞ İstanbul, 2013
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANA BİLİM DALI
İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI
OSMANLIDAN CUMHURĠYETE
SÜMERBANK BEYKOZ DERĠ KUNDURA FABRĠKASI
Yüksek Lisans Tezi
ONUR YERLİTAŞ
İstanbul, 2013
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANA BİLİM DALI
İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI
OSMANLIDAN CUMHURĠYETE
SÜMERBANK BEYKOZ DERĠ KUNDURA FABRĠKASI
Yüksek Lisans Tezi
ONUR YERLİTAŞ
Danışman: Doç. Dr. RAHMİ DENİZ ÖZBAY
İstanbul, 2013
II
GENEL BĠLGĠLER
Adı ve Soyadı : Onur YERLİTAŞ
Anabilim Dalı : İktisat
Programı : İktisat Tarihi
Tez Danışmanı : Doç. Dr. Rahmi Deniz Özbay
Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – Aralık 2013
Anahtar Kelimeler : Deri, Kundura, Beykoz, Sümerbank, Sanayi, Fabrika,
Emek.
ÖZET
OSMANLIDAN CUMHURĠYETE
SÜMERBANK BEYKOZ DERĠ KUNDURA FABRĠKASI
Bu çalışmada derinin insanlık tarihi boyunca kullanımı ve derinin insanın
yaşamındaki yerinin önemi üzerinden Osmanlı Devleti‟ndeki geleneksel deri üretim
sanayinin Cumhuriyet‟e geçişi anlatılmaktadır. Osmanlı Devleti‟nde deri üretiminin
esnaf teşkilat yapısına etkileri ve İstanbul‟da deri üretim geleneğinin yerleştiği semtler;
ayrıca Avrupa‟daki üretim sürecinin Osmanlı Devleti‟nin geleneksel üretim yapısında
yol açtığı değişimler anlatılmaktadır. Sanayi Devrimi‟nin etkisiyle ortaya çıkan Beykoz
Deri Kundura Fabrikası‟nın Osmanlı Devleti‟nden Türkiye Cumhuriyeti‟ne geçişte
uğradığı değişimler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sümerbank Beykoz Deri ve
Kundura Fabrikası Türkiye‟deki ilk fabrikalardan birisi olması nedeniyle, üretim
geleneği açısından önemli bir örnektir. Beykoz ilçesi, barındırdığı fabrikalarla üretim
üzerine varlığını inşa etmiş ve işçilerin yaşamı üzerinden gelişen bir ilçe olmuştur.
Araştırmada Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası‟nda iki kuşak çalışmış ve Deri
İş Sendikası‟na Genel Başkanlık yapmış Yener Kaya ile yapılan görüşme ile sözlü tarih
çalışması gerçekleştirilmiş; ayrıca Beykoz Deri Kundura Fabrikası‟nın Cumhuriyet
dönemindeki yapısı, üretim kalitesi, işçilerin çalışma koşulları, Beykoz ilçesine etkileri
ve deri sektörünün iktisadi açıdan Yeni Cumhuriyet için taşıdığı önem incelenmeye
çalışılmıştır.
III
GENERAL KNOWLEDGE
Name and Surname : Onur YERLİTAŞ
Fields : Economics
Programme : Economic History
Supervisor : Assoc. Prof. Rahmi Deniz Özbay
Degree Awarded and Date : Master – December 2013
Keywords : Leather, Shoe, Beykoz, Sümerbank, İndustry, Factory,
Labour
ABSTRACT
FROM THE OTTOMAN TO THE REPUBLIC
SÜMERBANK BEYKOZ LEATHER AND SHOE FACTORY
In this thesis is explained the transfer of traditional leather production of The
Ottoman Empire to The Republic of Turkey via history of leather usage and importance
of leather in the part of the human life. Effects of leather production in The Ottoman
Empire to the structure of artisan organization and the districts where production had
made in Istanbul, also changes that the production process in Europe had made on the
traditional leather production of The Ottoman Empire are explained. Changes that
Beykoz Leather Shoe Factory arisen by the effects of the Industrial Revolution had been
undergone during transition from the Ottoman Empire to the Republic of Turkey has
been tried to be examined. Sümerbank Beykoz Leather and Shoe Factory is an
important example in regard of production tradition, because it is one of the first
factories in Turkey. Beykoz district with factories had built its presence on production,
and it had been a district thriving on the lives of workers.
In this research oral historical work is formed by having an interwiev with
Yener Kaya who had worked in the Beykoz Leather and Shoe Factory for two
generations and had been President of The Leather Employment Syndicate; also it is
tried to be explained the structure of Beykoz Leather and Shoe Factory in the republic
era, quality of production, working conditions of workers, effects of the factory to
Beykoz district, also the economical importance of the leather sector for the New
Republic.
IV
ÖNSÖZ
Bu tez çalışmasında Osmanlı Devleti‟ndeki ilk fabrika örneklerinden biri olan
Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası‟nın, geleneksel sanayi kollarından biri
olan deri üretimini, modern teknoloji kullanılarak Cumhuriyet dönemine nasıl taşındığı
ve üretimiyle öncü bir fabrikaya dönüşmesi anlatılmaya çalışılmıştır.
Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası‟nın özelleştirilmesi sonrasında fabrikaya ait
kaynaklara ulaşmada yaşanan zorluklara rağmen, Deri İş Sendikası çalışanlarının
tavsiyeleri ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi araştırma görevlilerinin destekleriyle teze ait
ulaşılması mümkün olabilen arşiv kaynaklarına ulaşılmıştır.
Yüksek lisans yapmam için her zaman destek olan sevgili babam Kenan
Yerlitaş‟a, tezin yazım aşamasında yardımlarını esirgemeyen dostlarım; Özge Öniz‟e,
İlker Gezici‟ye, Mustafa Tekbaş‟a, İsmail Gürsoy Yavuz‟a, Beykoz Deri Kundura
Fabrikası‟na ait hatıralarını, bilgisini ve düşüncelerini paylaşan Deri İş Sendikası eski
Genel Başkanı Yener Kaya‟ya teşekkür ederim. Tez‟e dair yaptığım araştırmada,
görüşleri ile beni yönlendiren ve araştırmanın belli bir disiplin içinde ilerlemesinde
katkılarını esirgemeyen değerli hocam Doç. Dr. Rahmi Deniz Özbay‟a teşekkür ederim.
İstanbul, 2013 Onur Yerlitaş
V
ĠÇĠNDEKĠLER
Sayfa No.
TEZ ONAY BELGESĠ…………………………………………............. I
ÖZET……………………………………………………………….......... II
ABSTRACT………………………………………………………........... III
ÖNSÖZ………………………………………………………………….... IV
TABLO LĠSTESĠ…………………………………………………........... VII
HARĠTALAR VE FOTOĞRAFLAR LĠSTESĠ………………............. VIII
KISALTMALAR…………………………………………………........... IX
1. GĠRĠġ………………………………………………………………….. 1
2. OSMANLI DEVLETĠ’NDE GELENEKSEL SANAYĠ
VE DEBBAĞHANELER
2.1 Geleneksel Sanayi ve Esnaf Teşkilatı……………………….... 9
2.2. Debbağhaneler……………………………………………….. 15
2.2.1. Kazlıçeşme Debbağhaneleri……………………….. 15
2.2.2 Yedikule Debbağhaneleri…………………………... 19
2.2.3 Kasımpaşa Debbağhaneleri……………………….... 20
2.2.4 Eyüp Debbağhaneleri……………………………….. 21
2.2.5 Üsküdar Debbağhaneleri……………………………. 22
2.2.6 Tophane Debbağhaneleri……………………........... 23
3. 19. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETĠ’NDE SANAYĠLEġME
ÇABALARI VE BEYKOZ DERĠ KUNDURA FABRĠKASI
3.1 Sanayi Devrimi ve Osmanlı Devleti‟ne Etkisi………….......... 25
3.2 Osmanlı Devleti‟nde Geleneksel Sanayide Yaşanan
Değişimler……………………………………………………. 27
3.3 Osmanlı Döneminde Beykoz ve Çevresi……………….......... 35
3.4 Beykoz Debbağhane-i Amire…………………………………. 36
4. CUMHURĠYET DÖNEMĠNDE SANAYĠLEġME
ÇABALARI VE BEYKOZ DERĠ KUNDURA FABRĠKASI
4.1 Türkiye‟de Devletçilik……………………………………….. 58
4.1.1 İzmir İktisat Kongresi……………………………… 59
4.1.2 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ve
Türkiye‟ye Yansımaları…………………………… 60
4.2 Devletçilik ve Sanayileşme…………………………….......... 62
4.2.1 Sümerbank‟ın Kuruluşu…………………………... 64
VI
4.3 Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası……………... 66
4.3.1 Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası‟na ait
Bölüm ve Cihazlar…………………..................... 71
4.3.2 Müdüriyet……………………………………........ 74
4.3.3 Beykoz Deri Fabrikası‟nda Üretilen
Malzemeler………………………………….......... 77
4.3.4 İşletme Yerleşim Planı………………………........ 78
4.3.5 Beykoz Deri Kundura İçindeki Fabrikalar…......... 78
4.3.6 Beykoz Deri Kundura Fabrikası‟nın Beykoz
İlçesine Sosyal Etkisi……………………………… 79
5. SONUÇ………………………………………………………………... 81
EKLER…………………………………………………………………... 84
KAYNAKÇA………………………………………………………......... 110
VII
TABLO LĠSTESĠ
Sayfa No.
Tablo 1: Osmanlı İmparatorluğu‟nda Yabancı Sermaye Yatırımları........ 31
Tablo 2: Türkiye‟deki İmalat Sanayiinde (Anonim Şirketler)
Yabancı Sermaye: 1924-1930………………………………… 62
Tablo 3: Sümerbank Beykoz Deri Kundura Fabrikasındaki
İşçi Verimliliği (1936 - 1940)………………………………….. 69
VIII
HARĠTALAR VE FOTOĞRAFLAR LĠSTESĠ
Sayfa No.
Harita 1 : Beykoz, 1909…………………………………………………. 100
Harita 2 : Beykoz Paftası, 1945…………………………………………. 101
Harita 3 : Beykoz Paftası, 2006…………………………………………. 102
Harita 4 : Sümerbank Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 2003…………... 103
Fotoğraf.1 : Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1914……………………….. 104
Fotoğraf.2 : Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1914……………………….. 105
Fotoğraf.3 : Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1926……………………….. 106
Fotoğraf.4 : Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1926……………………….. 107
Fotoğraf.5 : Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1945-1946…………………. 108
Fotoğraf.6 : Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1955……………………….. 109
IX
KISALTMALAR
A.MKT.MHM. : Sadaret Mektubi Kalemi
bkz. : Bakınız
böl. : Bölüm
bs. : Baskı, basım
BOA. : Başbakanlık Osmanlı Arşivi
BCA. : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
C. : Cilt
C.AS. : Cevdet Tasnifi Askeriye
CB. : Cevdet Belediye
CĠ. : Cevdet İktisat
CM. : Cevdet Maliye
çev. : Çeviren
drl. : Derleyen
Ed. : Editör
FBE : Fen Bilimleri Enstitüsü
hzl. : Hazırlayan
ĠÜ. : İstanbul Üniversitesi
Ġ.DH : İradeler Dahiliye
Ġ.MVL : İrade Meclis-i Vala Riyaseti Belgeleri
mad. : Madde
MÜ : Marmara Üniversitesi
Nu. : Numara
s. : Sayfa
S. : Sayı
SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü
YTÜ : Yıldız Teknik Üniversitesi
yy. : Yüzyıl
1. GĠRĠġ
Derinin tarihi; insanın doğadaki varlığından itibaren, doğa şartlarına karşı
koymak amacıyla, örtünme ve barınma ihtiyacının ortaya çıkmasının, bir sonucudur.
Derinin kullanımının gelişmesi, üretimde bir zanaat halini alması, geleneksel sanayiden
modern fabrikasyona geçiş ile birlikte yaşadığı değişim ve onun üretim yapısına olan
etkisi bu tez üzerinden ortaya konulmaya çalışılmıştır. Osmanlı Devleti gibi varlığı 600
yıllık bir sürece yayılmış güçlü bir devletin üretim geleneğinin en önemli parçalarından
biri deri üretimidir. Türkiye Cumhuriyeti‟ne devredilen Osmanlı Devleti‟nin ilk
fabrikalarından olan Beykoz Deri Kundura Fabrikası‟nın üretim yapısına katkıları ve
fabrika üzerinden bir semtin sosyal dokusuna etkileri gösterilmeye çalışılmıştır.
Çalışma, Osmanlı öncesi üretim geleneğine referanslar ile başlar, ikinci bölüm
ise bu geleneğin Osmanlı Devleti‟ndeki geleneksel sanayiye nasıl dönüştüğünün,
loncaların yapısının ve ilk deri üretim merkezlerinin tarihlerini içerir. Üçüncü bölümde
Avrupa‟da yaşanan Sanayi Devrimi‟ne Osmanlı Devleti‟nin nasıl bir tepki verdiği;
sanayileşme yönünde ne tür çalışmalar yapıldığı ve bu çalışmaların emek tarihine ne
şekilde yansıdığı anlatılmaya çalışılmıştır. Osmanlı Devleti‟nin ilk fabrikalarından
Beykoz Debbağhane-i Amire‟nin kuruluşundan, üretim yapısına kadar Avrupa deri
üretimi ile rekabetinden bahsedilmiştir. Dördüncü bölümde ise fabrikanın Cumhuriyet
dönemi içinde yaşadığı değişim ve yeni kurulan bir ülkenin sanayileşme aktarılmıştır.
Fabrikanın devletçilik politikalarından nasıl etkilendiği, üretim politikası, kalifiye işçi
yetiştirilmesine etkileri, üretim bölümleri ve idari yapısı incelenmiştir. Ek kısmında ise
Fabrikada iki kuşak çalışmış ve sendikal olarak da üretim süreci içinde bulunmuş Yener
Kaya ile yapılan görüşme bulunmaktadır. Ayrıca yapılan görüşme üzerinden geleneksel
sanayinin, modern üretime geçiş çabaları ve devletçilik üzerinden üretim anlayışı,
Beykoz semtinin emeğin ilçesine nasıl dönüştüğü, çevresinde oluşan işçi mahallesi
kültürü, sözlü tarih çalışması aracılığıyla verilmek istenmiştir.
İlk insanlar avladıkları hayvanların derilerinden yararlanmak için ilkel deri
işleme yöntemleri keşfetmişlerdir. Bunun için de deriden faydalanarak soğuktan ve
vahşi hayvanların derileri ile kendilerini bulundukları çevrenin doğal koşulları
karşısında korumaya çalışmışlardır. Yüzebildikleri hayvanların derilerini, sularda
2
yıkadıkları, ağaç dallarına ve kazıklar arasına gererek kuruttukları, yaktıkları ateş
dumanıyla tütsüledikleri, toprağı, tuzu, şapı da ilkel sepileme* yöntemleriyle
kullandıkları tahmin edilmektedir. Bu işlemlerinde dericiliğin dolayısıyla debagat tarihi
içindeki ilk örneklerini ortaya çıkarmıştır.
Derinin tarihi, insanlığın ihtiyaçlarının tarihidir. Doğanın karşısındaki insanın
yolculuğunda, dayanıklılığını artıran, yaşam alanının içinde kullanılarak hayatını
kolaylaştıran bir nesne olarak, insanın tarihsel sürecinde hep yanında olmuştur.
Geçmişten Günümüze Dericilik adlı eserde deriye ait tarihteki ilk kullanım
yerleri anlatılmıştır. İspanya‟da Altimara mağarasındaki M.Ö 2000 yılında bulunan
duvar resimlerinde bizonlar ve onları avlayan avcılar sırtlarında postları ile deri
kullanan ilk insanı göstermektedir. Çin, Orta Asya, Mezopotamya, Anadolu, Mısır ve
Avrupa, dericilik ve deri sanatı tarihinin en eski verilerini ve izlerini sunan kültür
bölgeleri olarak saptanmaktadır. Fransa‟da Chapelle-aux Saints kasabası civarında,
Paleolitik döneme ait mağara tabanındaki arkeolojik katmandan, ren geyiği, dağ keçisi,
mağara sırtlanı vb. gibi hayvanların kemikleriyle yontulmuş çakmak taşları, kazıyıcılar
ve muhtelif uçlar çıkması insanlığın o dönemlerde vahşi ya da evcilleştirdiği
hayvanların derilerini ihtiyaçları için kullandıklarını göstermektedir. Yine
Mezopotamya Fırat vadisindeki kazılarda ise M.Ö 4000 yıllarından kalma kırmızı
boyalı deri buluntuları bu bölgelerin önceliğini gösterirken, boyama teknikleri açısından
geliştiğini kanıtlamaktadır.1
Deri işlemeciliği ve işlenmiş derinin günlük yaşamın birçok alanında
kullanılması, göçebelikten yerleşim düzenine geçen insanların kendi eşyasını üretmek
amacıyla başlamıştır. İnsanoğlu buna bağlı olarak deriyi daha uzun bir süre faydalı
şekilde kullanabilme yöntemlerini aramış ve bu sayede ilk sepileme yöntemlerine
ulaşmıştır.
Bahaeddin Ögel, “İslamiyet Öncesi Türk Kültür Tarihi” adlı yapıtında
Altay‟da, Büyük Hun Devleti‟nin kültürünü temsil eden Pazırık Kurganı‟ndan, buzullar
*Sepileme: debagat, tabaklama. Derinin kullanılır ve temiz hale koyma işi 1 Melda Özdemir ve Nuran Kayabaşı, GeçmiĢten Günümüze Dericilik, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, 2007, s. 23.
3
arasında kalmış olmasından dolayı bozulmadan günümüze kadar gelen çizmeler ve
değneğin ucuna bir deri sırımın bağlanması ile yapılan bir Hun kırbacının çıktığından da
söz etmektedir. Aynı yapıtında Talas boylarındaki kurganlarda Hun kültürünü
aydınlatabilecek, çarıklar ve deri pantolon bulunulduğundan bahsedilmiştir. Türkler
göçebe yaşam tarzından ve coğrafyanın özelliklerine uyum sağlamış ve bundan dolayı
deriden en iyi şekilde faydalanmışlardır. Orta Asya‟da ilk çağlarda yaşamış Türk
topluluklarında at yetiştiriciliği ile uğraşıldığına, at eti yenildiğine, sütünden kımız
yapıldığına, derisinin giyimde kullanıldığına dair buluntular ortaya çıkartılmıştır.2
Göçebe yaşam kültürü içinde deri pantolonlar, uzun at yolculuklarına çıkacaklar için
mecburi ve vazgeçilmez bir giyim şeklidir. Orta Asya Türklerine ait kalıntılar içinde
bulunan bulgular, giyim açısından derinin kullanıldığını kanıtlamaktadır. Ayrıca
hayvanlardan sağdıkları sütleri koydukları kaplar da deriyle kaplanmıştır. Bunun
yanında, günlük kullandıkları diğer malzemelerin su mataraları, yemek tabaklarının
muhafazaları hep deridendi. Bunlar İslam öncesi Türk sanatında toplulukların yaşayış
gereksinimlerini karşılayan fonksiyonel ürünlerdir. Türklerin yaşam şekilleri ve
gereksinimleri sonucu deri hayatlarında önemli bir yer tutmuştur.
Anadolu‟da, Hititler deri ayakkabıları ile ünlüdürler. Hititler, MÖ üçüncü bin
yılda Anadolu‟da büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. MÖ.2000-1200 yılları arasında
en parlak dönemini yaşayan Hititlerde, alüminyum ile tabaklama sanatının çok geliştiği
ve bu yöntemle üretilen ürünler ihraç malları arasında yer almıştır. Joseph Turney
Wood‟un, “Post ve Ham Derilerin Kireçlerinin Temizlenmesi ve Samalanması” adını
taşıyan eserinde, Dicle üzerindeki Diyarbakır havalisinde, Mardin‟de, Urfa‟da ve Fırat
üzerinde Birecik‟te ve nihayet Gaziantep‟e kadar olan bu geniş sahada kırmızı şahtiyan
derisinden yapılmış olan ayakkabılar giyildiğine dair buluntular bulunmuştur. Roma
İmparatorluğu‟nda da deriden yapılmış ayakkabılar içinde kırmızı boyalı olanların
zenginliğin işareti olduğu ve konumlarını gösterdiğine ait buluntular da ortaya
çıkartılmıştır.3
2 Lütfü Dağtaş, Anadolu’da Dericilik, İstanbul: İDESBAŞ Kültür Hizmetleri, Dönence Basım ve Yayın Hizmetleri,
2007, s. 7. 3 Dağtaş, s. 10
4
İslam dininin Türkler tarafından kabulünden sonra Asya‟da oluşturdukları
kültürel birikimi Türkler, İslam kültürüyle sentezleyerek yaşamlarına eklemlemişlerdir.
Kültürel açıdan yaşanan değişim kullandıkları araçlardan, yaptıkları mimari eserlere
kadar yansımıştır. Esnaf teşkilatı içinde de deri, Selçuklu yaşam tarzındaki bu
değişimden etkilenmiştir. Bu dönemde debbağların, ayakkabıcıların, sayacıların*,
saraçların**, en kalabalık esnaf toplulukları olmalarının yanında, dayanışma ve
örgütlenme modellerinin farklılığından dolayı, en güçlü ve etkili yapıyı temsil etmiş
olmalarıdır. Anadolu Selçukluları ve Beylikler dönemindeki sanat anlayışı, malzeme ve
dekorasyonda özgünlük arayışı, devlet adamlarının ve halkın önde gelen kişileri
tarafından destek görmesiyle dericilik önem kazanmıştır.4 Anadolu ahiliğinin kurucusu
olarak bilinen Ahi Evren 1205‟te Kayseri‟ye yerleşerek burada debbağhane kurmuştur.
Bu açıdan da dericiliğin Anadolu esnaf yapısı açısından önem taşıdığı ve köklü bir
geleneğinin olduğu görülmektedir.5
13. yy‟ın başları Anadolu‟nun tarımda, sanayide, ticarette gelişmiş ve bolluk
içinde olduğu bir dönemdir. O yıllarda Anadolu‟yu dolaşmış Saint Quentinli Simon adlı
papaz, Anadolu tarımının yanı sıra, hayvancılığına ilişkin, yetiştirilen küçükbaş
hayvanları, bunlardan sağlanan yünün ve kılın değerlendirilmesini aktarır. Anadolu‟da
hayvancılığın bu kadar gelişmiş olması dericiliğinde gelişmesine etki etmiştir. Nitekim
o dönemlerde yaşamış İbni Batuta‟nın ve Kaşgarlı Mahmut‟un yapıtlarında bol
miktarda deriden yapılma eşyaların adlarına rastlıyor olunması bunun ayrı bir kanıtıdır.6
Selçuklu Devleti 1000-1200‟li yıllar arasında tarımda yakaladığı gelişmeyi
ticarette de sürdürmüş ve döneminin önemli devletlerinden biri haline gelmiştir.
Çin‟den Anadolu‟ya uzanan Selçuklu coğrafyası üzerinde İpek Yolu‟nun geçmesi ile
ülke içinde kervansaraylar, vakıf, misafirhaneler, hanlar, kapalı çarşılar inşa ederek,
kervan ticareti sistemini kurmuşlardır. Avrupa ticareti karadan Anadolu ve denizden
Akdeniz üzerinden sağlamaya çalışılmaktadır. Anadolu Selçuklu Devleti ise ticaret ve
*Ayakkabının modeline ve ölçüsüne göre özel yapılmış mukavva kalıpların yardımı ile kesilmiş deri parçalarını
modeline uygun dikerek kalıba çekilecek şekilde üretilmiş malzemeye saya, deri parçalarını saya dikiş makinesinde
dikerek bu duruma getiren kişiye de sayacı denir.
** Koşum ve eyer takımları yapan veya satan ya da deri, muşambadan bavul, çanta yapan kimseye saraç denir. 4 Özdemir ve Kayabaşı, s. 37. 5 Ahmet Tabakoğlu, Türk Ġktisat Tarihi, 5. baskı, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2000, s. 109. 6 Dağtaş, s. 23.
5
tarımdaki gelişmeyi tamamlayıcı yönde Ahi Evren‟in Anadolu‟nun kendi içinde
barındırdığı farklı devletlerin ticaret geleneklerini de içine kattığı esnaf teşkilatı olan ahi
teşkilatı ile ekonomisini güçlendirmiştir. Nüfus artışı ve şehirleşmeyle artan ihtiyacı
karşılayacak üretimi sağlamak için, meslek grupları oluşturup, sanayi/ticaret birlikleri
halinde örgütlenerek sanayi öncülüğünde, sanayi-tarım ve ticaret sektörlerinin üretim
ilişkilerinin yeniden organizasyonu sağlanılmaya çalışılmıştır.7 Dericilik ile yaşamlarını
sürdüren esnaflar da kendi içlerinde belirli kurallar bütünüyle ve kontrol yapısı ile
üretimlerini belli bir düzende sürdürmeye çalışmışlardır.
Ahmet Kala‟nın Debbağlıktan Dericiliğe adlı eserinde, Ahi Evren‟in ahi
teşkilat yapısının iktisadi açıdan düzeni hakkında şöyle demektedir;
“İnsanlar (çalışanlar) gruplaştığı zaman (mesleki birlikler
kurduklarında) bu durum gruplar arasında (meslek birlikleri
arasında/sektörler arasında) düşmanlık ve çatışmalara (yıkıcı rekabete)
sebep olur. Çünkü her bir grup kendi ihtiyacını talep eder. Birinin elinde
olan şeye bir başkasının ihtiyacı olabilir. Ve herkes kendi talebine göre,
elinde olan da, olan şeye karşılık ister. Bu talepler karşılanabilir. Bazen de
buna imkân olmaz. Bu yüzden İnsanlar arasında bir kanun olması gerekir ki
bu kanun insanların çatışmalarını önlesin. Bu kanun „Şeri‟ olmalıdır. Bu
olumsuzluklarla karşılaşmamaları için insanların bu kanuna uymaları
gerekir. Böylece çatışmalar gruplar arasında ortadan kalkar. Ta ki her biri
istediğini elde edebilsin. Aralarında bir çatışma çıktığı zaman bu kanuna
başvurulup çatışma ortadan kalksın.”8
Anadolu‟da Selçuklu Devleti vergi gelirlerinin düzenli bir şekilde alımını
sürdürmek için ticari hayatı kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Selçuklu ticaretine ait
oluşturulan kurallar, Osmanlı Devleti‟ne de taşınacak ve ticari hayat belirli bir düzen
içinde sürdürülmeye çalışılmıştır. Hedeflenen ekonomik istikrar olduğu gibi, toplumsal
düzeni sağlamak, yönetime karşı oluşabilecek tepkileri engellemektir. Avrupa‟da
yaşanan sınıfsal çelişkilere dayalı isyan hareketlerinin Selçuklu ve Osmanlı Devleti
içinde örnekleri ile karşılaşılmamasın da ticarete yönelik düzenlemeler etkilidir.
Debagat esnafı arasında ortaya çıkan çelişkiler de oluşturulan hukuki sistemle aşılmaya
çalışılmıştır. Farklı üretim kollarının kendi alanlarından başka alanlara yönelik üretim
7 Ahmet Kala, Debbağlıktan Dericiliğe, Ġstanbul Merkezli Deri Sektörünün DoğuĢu ve GeliĢimi, İstanbul:
Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, 2012, s. 16. 8 Kala, s. 33.
6
yapmaları engellenerek çatışma ortamının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ayrıca hukuki
açıdan da bu güvence altına alınmıştır.
Debagat esnafı ahi teşkilatının bir parçası olarak bu teşkilat sistemi içinde
yerini almış ve üretimde deri işlemeciliğini bir üst aşamaya taşımaya çalışmışlardır.
Bugün çeşitli müzelerde sergilenmekte olan Selçuklu minyatür, çini, keramik, fresk, taş
kabartma ve maden eserleri incelendiğinde, o dönem giyim kuşamı içerisinde özellikle
ucu kıvrık kırmızı, beyaz renkli çizmelerin, kemerlerin, meslerin yaygın biçimde
kullanıldığı anlaşılır. Derinin bu denli yaygın kullanımı, deri esnafının teşkilat yapısının
üretime yansıdığının da kanıtıdır. Savaşçıların oklarını içine koydukları „tirkeş‟ adı
verilen ok torbaları da deriden üretilmektedir. Orta Asya göçebe yaşantısının bir sonucu
olan çizme üretimi Selçuklularda da devam etmiştir. En iyi çizmelik deri, hayvanın
sağrısından elde edilirdi. Bu deriden elde edilen çizmeler uzun konçlu ve yumuşak
olduğu için kullanışlıdır. Divan-ü Lügat-it Türk‟te deri çizme oguk (uguk) olarak geçer.
Oğuzca “büküm etük” kadın pabucu anlamındadır. En iyi çizme Türkmen keçisinden,
yani „oyma‟dan yapılırdı. Yine Selçuklular, burun kısmı sivri kesilen deriden yapılma,
topuk ve yan kısımlarına ip geçilerek ayağa göre biçimlendirilmiş çarık da
giymekteydiler. Deve derisi de çarık yapımı için önemli bir malzeme olarak
kullanılmıştır.9
Selçuklu dönemi dericiliğin bu kadar usta işi üretilmesinde, Ahi Evren‟in esnaf
teşkilatı üstünde oluşturduğu kurallar ve teşkilat yapısı etkilidir. Ahi Evren‟in ve
Fütüvvetin ileri gelenlerinin seceresini (soy veya üstat silsilesini) ve mesleklerin ustası
öğreticisi olan meslek pirlerini belirten ve Ahi-Fütüvvet kaidelerini anlatan Ahi
Fütüvvet şecerenamelerinde “Debbağların Piri Ahi Evran İbn Abbas” olarak
kaydedilmiştir. Yani debbağ mesleğini öğrenip, meslekte ilk kuşağı bağlanarak usta-pir
olan ve sonrakilere kuşak bağlayan kişi Ahi Evren‟dir.10
Esnaf yapısı içinde üretimde
titizlik ve kalite esas alınmıştır. Usta-çırak ilişkisine dayanarak üretim geleneği nesilden
nesile aktarılmıştır. Dericiliğin kullanımı İlk Çağ ve Orta Çağ boyunca artmış ve
kullanılan teknoloji de zamanın koşullarına göre gelişmiştir. Ticaret yollarında deri;
9 Dağtaş, s. 24. 10 Kala, s. 71.
7
tahıl, kenevir, baharat önemli ticaret ürünleri arasında olmuştur.11
Haçlı Seferleri de
Orta Çağ‟da Anadolu içinde yıkımlara neden olsa da bir taraftan doğu-batı arasındaki
etkileşimi artırmış ve dericilik alanında üretilen ürünler de batı etkisinin görülmesine de
katkı sağlamıştır.
Deri işleme, deriyi terbiye etme sanatı olarak adlandırılmıştır. Yüzülen hayvan
derisi canlı organik bir yapıya sahiptir. Bu nedenle çabuk bozulur, kuruduğunda sertleşir
ve de biçim verilememektedir. Deri yüzüldükten sonra yapılan işlemler, derinin
kullanımını kolaylaştırmaya yöneliktir. Geyik, kaplan, koyun, tiftik keçisi vs. gibi tüylü,
terbiye edilmiş hayvan derilerine post denir. Deriler, tüyleri alınmadan giyim kuşam
işlerinde kullanılmışlarsa bunlara kürk denir. Sansar, tilki, tavşan, vizon, samur, kakum,
şinşilla, vaşak, kunduz, porsuk gibi küçük hayvanların derilerinin terbiye edilmesiyle
kürk yapılmış olur. Yüzeyindeki kılı alınmış deriler de ciltli olarak ayakkabılık, yüzlük-
astarlıktan saraciyeye, giysilikten döşemeciliğe değişik amaçlar için değerlendirilir.12
Deride aranan yumuşak ve dayanıklı olmasıdır. Boyamaya da uygun olması aranır.
Derinin işlenmesi en önemli aşamasıdır. Bu işlemle derinin kokmaması ve elastikiyet
gibi özellikler kazanması hedeflenir. Derinin işlenmesi kologen liflerin sepileyici
özellikteki maddeleri bünyesine alması sonucu gerçekleşir.13
Deri, insanlık tarihi içinde doğaya karşı verilen mücadele içerisinde kullanılan,
eski dönemlerinden bu yana var olmuş, işlenmiş, kullanılmış bir üründür. Dericilik en
eski mesleklerden biridir. Deri, hayvan gövdelerini kaplayan kalın, dayanıklı ve esnek
örtüdür. Kılı ve yünü giderilmiş ham hayvan derisi, teknik yöntemlerle uygun şekilde
işlendiği takdirde, birçok alanda kullanılmaya elverişli değerli madde niteliği
kazanmaktadır.
Büyükbaş hayvan derileri; manda, boğa, sığır, deve, öküz, dana, at vb. gibi
büyükbaş hayvanların derisinden elde edilen ürünlerin hammaddesini oluşturmaktadır.
Küçükbaş hayvan derileri; koyun, keçi, tiftik, ceylan, kuzu, oğlak, vb. gibi küçükbaş
hayvan derisinden elde edilen sahtiyan, meşin, astarlık, maroken, vidala, napa, güderi,
süet vb. gibi diğer değerli derilerin hammaddesini oluşturmaktadır. Kürklük hayvan
11 Tabakoğlu, s. 49. 12
Dağtaş, s. 11. 13 Özdemir ve Kayabaşı, s. 76.
8
derileri; tilki, sansar, samur, tavşan, sincap, porsuk, karagül, mink, vizon, çinçila, vb.
Fakat bu sektörün en önemli kaynağını büyükbaş ve küçükbaş hayvan derileri
oluşturmaktadır.14
Derinin yüzülmesi ile elde edilmiş olan ürün, daha sonra etleme işlemiyle
yüzülmüş deriden geri kalan et parçalarının sıyırılması, tabaklama, boyama, gibi
işlemler izlemektedir. Böylelikle ara ürün niteliğinde bir malzeme elde edilmiş olur. Bu
ürün daha sonra ayakkabıdan giysiye, çantadan kemere, koşum takımına bir dizi ürüne
dönüşür ve kullanıcısıyla buluşur.15
Kireç deri üretiminin önemli malzemelerinden birisidir. Çünkü derinin
kireçlenmesi ile sıvı geçirmemesi ve tabaklama sonucunda maddelerin deriye iyice
nüfuz etmesi hedeflenmektedir. Bu şekilde daha dayanıklı bir ürün elde edilmiştir.
Güneşten derinin kurutulması için faydalanılmıştır. İnsanların yaşam deneyimleri
sonucunda deriyi kullanma yöntemlerini geliştirmişlerdir. Deri de boya kullanımı da
derinin görünüşünü değiştirmiştir. Bu dönemde daha çok mineral manganez oksit,
hematit, okr „aşı boyası‟ ve bitkisel boyalar ile hayvansal boyalar kullanılmıştır.
Madensel boyalar, bakır sülfat, melanteria, demir tuzudur. Bitkisel boyalar: Kök boya
ve kızılkök (kırmızı), akçaağaç veya kızılağaç (kırmızı), karahurma, mersin ağacı, meşe
palamudu, çivit otu (mavi), nar kabuğu (sarı ve siyah), sumak ağacı kökü (beyazlatıcı),
boyacı sumağı (sarı), nots-venüs tarağı, cehri (sarı-kahverengi), akasya, kadıntuzluğu
özü, gülhatmi (menekşe mavisi) sarmaşık, fındık, cevizdir. Hayvansal boyalar: Coccus
ilicus böceği, murex trunculus yumuşakçası, kermes biti (kırmız-pembe), koşnil
böceğidir (kırmızı-pembe).16
Derinin kullanıma hazır hale gelmesi için geçirdiği onca
aşama ve çaba insanların deri kullanımına verdikleri önemin de göstergesidir.
Anadolu‟da 9000 yıllık geçmişiyle varlığını mağara duvarlarına yapılan çizimlerden,
mezarlardan çıkan deri eşyalara ve eski yapılardan çıkan deri elbiselere kadar
kanıtlamaktadır.
14 Özdemir ve Kayabaşı, s. 70. 15 Dağtaş, s. 12. 16 Dağtaş, s. 14.
9
2. OSMANLI DEVLETĠ’NDE GELENEKSEL SANAYĠ VE
DEBBAĞHANELER
2.1 Geleneksel Sanayi ve Esnaf TeĢkilatı
Osmanlı Devleti tarımsal üretime çok önem vermiş ve oluşturduğu vergileme
sistemi sayesinde ordusunun bir kısmının ihtiyaçlarını ve ödemeleri bu metotla
karşılamıştır. Tarıma dayalı ekonomi içinde en önemli iktisadi ve mali kurum hiç
şüphesiz tımardır. Tımar düzeni, para kullanımının sınırlı kaldığı bir ortamda, devlet
mülkiyeti altındaki topraklarda köylü üreticilerden toplanan vergi gelirlerinin sipahi
ağırlıklı bir orduya dönüştürülmesidir.17
Ticaret ise Gayrimüslim ve Müslüman
tüccarlar tarafından yönlendirilmiştir. Ayrıca ekonomide “fütuhatı” ve “ganimet
toplamayı” amaçlayan bir anlayış esasına göre kurulmuş bir gelir kalemi bulunmaktadır.
Devlet içinde oluşturulan ekonomik ve siyasi yapı sayesinde ülke gelişmiş ve
güçlenmiştir. Ekonomi de devletin harp kuvvetini artıran bir vasıta haline sokulmuştur.
Osmanlı Devleti kurduğu denetleme ağı ve üretimi teşvik eden yapısıyla varlığını uzun
bir süre sürdürebilmiştir. Güçlenen Osmanlı Devleti ekonomik açıdan da kurumsal
yapısını geliştirmeye çalışmıştır. Belirli bölgelerde belli ürünlerin üretilmesi
hedeflenmiştir. Sonuçta oluşturulan esnaf teşkilatı da sosyal refah düzeyinin artmasına
katkı sağlamıştır.
Osmanlı sanayi ve iç ticareti esnaf birlikleri halinde teşkilatlanmıştır. Bu
birlikler, İslam geleneğine dayanan devletlerin esnaf yapısına, Selçuklu geleneğinin
devamına dayanmış ve Bizans Devleti‟nin esnaf teşkilat yapısından da etkilenerek
gelişmiştir. Esnaf teşkilatı sayesinde esnaflar arasında rekabetin aşırılaşması ve çatışma
durumu engellenmiştir. Sistem yarı özerk yapısıyla devletin uyguladığı narh
politikasının en önemli yürütme ve denetim cihazını oluşturmuştur. Esnaf teşkilatları
kendi içinde ustalar, kalfalar ve çıraklardan oluşan bir yapıya dayanmaktadır. Esnaf
birliklerinin manevi merkezi de Kırşehir‟dir. Ahi Evren‟in oluşturduğu esnaf yapısı
gelişerek Osmanlı‟da daha ileri bir aşamaya geçmiştir. Kalite, fiyat ve ürün çeşitliliği
kontrol altında tutulmuştur. Esnaf teşkilatı içinde oluşturulan eğitim sistemiyle kalfa ve
17 Şevket Pamuk, Osmanlı Ekonomisi ve Kurumları Seçme Eserleri, Gökhan Aksay (çev.), cilt 1, 2. Basım, ,
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008, s. 4.
10
usta gibi üretimde kalifiye işçi ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. Esnaf ustaları zaman
zaman bütün Osmanlı ülkelerini dolaşırlar hatta Bosna-Hersek ve Kırım gibi uzak
bölgelere gidip oralarda kalfalık, ustalık imtihanları yaparlar ve peştamal
kuşatmışlardır.18
Ahilerin Osmanlı kuruluşunda oynadığı etkinliği artıran önemli bir
unsur da Ahi Şeyh Edebali‟nin Osman Gazi‟nin kayınpederi olmasıdır. Şeyh Edebali,
Ahi Evren Vakfı‟nın Bilecik-Söğüt bölgesi halifesi/temsilcisi olarak yetkili kılınmıştır.
Şeyh Edebali esnaf teşkilatının gücünü arkasına alarak bu yapının Osmanlı Devleti
içindeki gücünü de artırmış, mali açıdan Osmanlı ülkesine büyü katkı sağlamışlardır.
Osman Bey‟in babası Ertuğrul Gazi döneminden de önce Kırşehir‟den Bilecik‟e gelmiş,
burada vakfını ve tekkesini kurmuştur. Uzunçarşılı‟nın tespitine göre Osman Gazi, Şeyh
Edebali‟yi şeyh edinerek ve kızı Malhatun ile evlenerek Ahi teşkilatının nüfuzundan
yararlanmıştır.19
Esnaf teşkilatını 13.yüzyılın başlarından 16. yüzyıla kadar belli bir düzene
oturtabilmek ve üretimi düzenleyebilmek için Osmanlı Devleti yoğun bir çaba sarf
etmiştir. Osmanlı Devleti‟nin esnafla ilişkili düzenlemeleri de içeren genel
kanunnameler, Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) döneminden itibaren başlamaktadır.
Eldeki Fatih devrinden itibaren mevcut ihtisap kanunnameleri ve diğer esnafla ilgili
genel kanunnamelerin metinlerinden devletin esnafın teşkilatlanma sistemini de
şekillendirecek sosyal ve iktisadi maliyetleri olan şu iki hedefi gerçekleştirmek gayesi
içerisinde olduğu görülmektedir.20
- Üretimin halkın ihtiyacını karşılamasını, diğer bir ifadeyle talebi
karşılayacak kalitesi belirlenmiş üretimin gerçekleşmesini temin etmek. Talebi
karşılayacak miktarda ve kalitede üretimin her zaman için devamlılığını sağlamak,
- Üretilen her ürün ve hizmet kalitesine göre hem üretici hem de tüketici
açısından uygun bir fiyat koymak ve bu fiyatların uygulanmasını temin etmek.
Osmanlı Devleti‟nin ekonomik yapısı içerisinde fiyatlara müdahale edilmesi
gerektiği ilkesi önemli bir yere sahip olmuştur. Piyasaların yapısı fiyat tespiti (narh
koyma) uygulamasını zaruri kılmıştır. Osmanlı narh uygulamasında temel ölçü arz ve
18 Tabakoğlu, s. 285. 19 Kala, s. 93. 20 Kala, s. 200.
11
talep şartları olup, tekelci eğilimlerin tesiri giderilmek istenmektedir. Bu şartlar
değiştikçe tespit edilen fiyatlar da değişmiştir. Talebin artışının çok fazla olduğu
Ramazan ayı öncesinde de fiyatlar yeniden tespit edilmektedir. Kuraklık, ulaşım
zorlukları, üretimin harp, abluka vs. sebeplerden dolayı azalması sonucu arzda bir
daralma olduğunda narh fiyatları yükseltilmiş, arzın genişlemesi halinde ise
düşürülmüştür.21
Merkezi devletin sosyal alana müdahale imkânının sınırlı olduğu tarihsel
koşullarda, aile ve kan bağı ilişkileri, mahalle, köy, cemaat dayanışmaları, lonca gibi
üretim temelli dayanışmalar, tarikat, zaviye gibi dini beşeri ilişki, bireyin ailevi, sosyal
ve doğal krizler karşısında korunmasını sağlayan bir refah sisteminin temellerini
oluşturmuştur. Ayrıca esnaf teşkilatı içinde oluşturulan usta-çırak-kalfa yapısı ile
mesleki eğitimler verilmiş ve birçok insanın iş imkânı elde etmesi sağlanmıştır. Bu gibi
esnaf dayanışma ilişkilerinin yanı sıra, özellikle siyasal erkin yoğunlaştığı kent
merkezlerinde, yönetici elitin çeşitli kaygılarla yoksullara yönelik kurumsal bir
koruyucu sistem oluşturma eğiliminde olunmuştur. Ayrıca bu tür kurum ve ilişkilerin
izlerinin tarihin derinliklerine kadar uzandığı bilinmektedir.22
Osmanlı esnaf sistemi de
sosyal dayanışması sayesinde ekonomik açıdan kriz dönemlerini oluşturdukları birlik
yapısı ile atlatmaya çalışmışlardır. Ayrıca 18. yy öncesinde esnafların kendi aralarında
rekabete dayalı yapının devlet tarafından engellenmesi de esnafların geçim şartlarını
belli bir seviyede tutmalarını sağlamıştır.
Esnaf teşkilatı içinde oluşturulan tekeller aracılığıyla esnaflar korunmaya
çalışılmış fakat erken 19. yüzyılda esnaf tekelleri oldukça kırılgandır. Tekellerin
kırılgan olmasında lonca içi ve arası müdahale ile rekabetten kaynaklanmaktadır. Lonca
üyeleri, genelde üye olmayanların müdahalelerini, nitelikli mal satmadıkları, dolayısı ile
“ibadullaha” yani halka zararları olduklarını söyleyerek bertaraf etmeye çalışmışlardır.
Bazen de piyasadaki alanlarını başka bir deyişle tekellerini, emr-i ali, ferman-ı ali, kadı
mahkemeleri vakıflar yoluyla tasdik ettirmişlerdir.23
Tekellerini örf ve adetlerinin bir
parçası haline getiren esnaf, şehir ekonomisi içindeki konumlarını kaybetmek
21 Tabakoğlu, s. 295. 22 Nadir Özbek, “Osmanlı‟dan Günümüze Türkiye‟de Sosyal Devlet”, Toplum ve Bilim, sayı 92, 2001, s. 10. 23 Nalan Turna, “İstanbul Ayakkabıcıları, 1806-1828”, Birinci Ġktisat Tarihi Kongresi Tebliğleri, cilt 2, İstanbul:
Ekonomik ve Sosyal Tarih Yayınları, 2010, s. 547.
12
istemiyorlardı. Esnaf grupları arasındaki rekabet ortamı çelişkileri de beraberinde
getirmiştir. 1808 civarında haffaf esnafı* ile aynacı esnafı arasındaki çatışma böyle bir
durumu örnekler. Aynacı esnafı, tekelini İsmail adındaki bir haffafın kendi dükkânında
ayna yaparak kırma girişimine karşı mahkemeye başvurmuştur. Bu olayda, haffaflar
kethüdası Tuğcular Arastası Kethüdası, dikici başı ve bazı ustalar İsmail‟i desteklediler.
Aynacı esnafının oluşturduğu tekele karşı bir esnaf grubu tepkisini ortaya koymuştur.
Haffaf ve dikici esnafı ileri gelenleri kendilerini, müşterilerinin artan taleplerini bahane
göstererek savundular. Söylediklerine göre müşteriler, nişan takımı için gerekli olan
ayna, ayakkabı ve benzeri eşyaları aynı yerden almak istemişlerdir. Ayrıca, ayakkabı
fiyatlarının düştüğünü söyleyerek müdahalelerini meşrulaştırmışlardır. Mahkeme her iki
tarafın, birbirlerinin nizamlarına riayet edeceklerine dair söz vermeleri üzerine
sonlandırmıştır. Taraflar aynı zamanda haffaf esnafının sandık, ayna gibi eşyaları bir
arada satması konusunda uzlaştırır. Aynacı esnafının oluşturduğu tekel bu şekilde sona
ermiştir.24
Şehir ekonomisi içinde farklı üretim kolları arasında üretilen ürünlerin satışı
noktasında geçişler başlamıştır. Mahkemenin aldığı bu karar loncalar arasında rekabete
de imkân sağlamıştır.
Fiyat ve kalite denetiminde bizzat esnaf teşkilatının iç denetimi önemlidir.
Daha sonra muhtesip, kadı, sadrazam ve nihayet padişah denetimlerde bulunmaktadır.
Sistemi bozmak isteyenler kalebentlik ve cezirebendlik** gibi cezalara
çarptırılmışlardır.25
Görüldüğü gibi sistem içinde fiyat ve kalite istikrarının sağlanması
kanuni yollardan da garanti edilmek istenmiştir. Denetime ve fiyat kontrolüne dayalı
narh sistemi ile Osmanlı Devleti‟nde serbest piyasa ekonomisinin oluşması
engellenmiştir. Bu yüzden Tanzimat‟la birlikte esnaf sisteminin dayanışmaya dayalı
yapısı etkisizleştirilmiş ve narh sistemi kaldırılmıştır.
Fiyat Devrimi‟nin Osmanlı sanayii üzerindeki olumsuz sonuçlarına ilişkin
olarak Ömer Lütfi Barkan, Akdeniz‟in batısı ile doğusu arasında oluşan fiyat farkları
nedeniyle Osmanlı hammaddelerinin büyük bir bölümünün ihraç edilmeye başladığını,
bu eğilimin de loncalar için büyük sorunlar yarattığı vurgulanmıştır. Barkan‟a göre
24 Nalan Turna, s. 547.
*Ayakkabı, terlik vb. gibi şeyler yapan ve satan.
**Ceza olarak belli bir yerin dışında veya belli bir yerde oturtmak; zorunlu göç ettirmek anlamına gelir. 25 Tabakoğlu, s. 297.
13
hammadde darlıkları Avrupa sanayisinin artan rekabet gücüyle birleşince, Osmanlı
sanayisi dönüşü olmayan bir gerileme süreci içine girmiştir. Böylece Barkan, loncalara
dayalı Osmanlı sanayisinin Avrupa‟nın rekabeti karşısında sektörel açıdan kısmi
çözülme yaşadığını ifade etmiştir. Çözülmenin 16. yüzyılda başladığı sonucuna
varmaktadır.26
Hammadde kaynağı olarak görülen Osmanlı ülkesi askeri
başarısızlıkların da artmasıyla Avrupa ülkelerine verdiği ticari imtiyazlar da bu çözülme
de etkili olmuştur.
Avrupa‟da Sanayi Devrimi sonrasında hızla gelişen fabrikasyon üretimi
karşısında Osmanlı esnaf teşkilatı manifaktür üretime dayalı yapısıyla rekabet açısından
Avrupa‟nın gerisinde kalmıştır. Osmanlı Devleti‟nde büyük ölçekli sanayi
işletmelerinin ilk dalgası, 1830‟lar ve 1840‟larda devlet tarafından ve esas olarak
ordunun ve devletin gereksinimlerini karşılamak üzere başlatılmış, fakat Avrupa
sanayisi ile rekabet edebilecek altyapısı ve bilgi birikimin olmaması nedeniyle esnaf
teşkilatı gelişme noktasında geride kalmıştır. Ayrıca esnaf teşkilatının geleneksel yapısı
da teknolojik açıdan gelişmeye karşı bir direnç göstermiştir.27
Avrupa‟daki teknik
gelişmeler Osmanlı Devleti tarafından takip edilmiştir. Fakat Osmanlı ekonomisinde,
Avrupalı devletler ile yapılan ticaret anlaşmaları nedeniyle yerli sanayi, ithal malların
rekabetinden korunamamıştır.28
Tanzimat‟tan itibaren ekonomik açıdan arayışlar yaşanmıştır. Bunun
sonucunda liberal eğilim ve korumacılık eğiliminin öne çıktığı ve 20.yüzyıl başında
bunların tam anlamıyla birer düşünce akımı halini aldığı söylenebilir. Birincisinin
yandaşlarına tarıma dayalı ekonomisi ile Osmanlı Devleti‟nin bunu sürdürmeye devam
etmesi gerektiği savunulmuştur. Tarım ürünlerini ihraç edebilmek için serbest dış
ticareti benimsemek ve Osmanlı İmparatorluğu‟nun sanayileşmesinin temelleri de bu
sayede geliştirilebilecektir. Korumacılık politikasını benimseyenlere göre ise öncelikler
tam tersi yönde olmalıdır. Sanayileşme yönünde atılacak adımlarla Avrupa‟nın
gelişmişlik düzeyi hedeflenmektedir. Fakat sanayileşme başlı başına yeterli değildir.
26 Pamuk, Osmanlı Ekonomisi ve Kurumları, s. 100. 27 Yaşar Bülbül ve Rahmi Deniz Özbay, “Osmanlı İmparatorluğu‟nda Teknolojiye Karşı Direncin İktisat Tarihi”, “ĠĢ,
Güç ”Endüstri ĠliĢkileri ve Ġnsan Kaynakları Dergisi, Cilt: 9, sayı: 4, (Eylül 2007), s. 34. 28 Şevket Pamuk, 100 Soruda Osmanlı-Türkiye Ġktisadi Tarihi (1500-1914), 5. baskı, İstanbul: Gerçek Yayınevi,
1999, s. 274.
14
Dışa açık ekonomisi ile rekabet olanakları sınırlıdir. Bunun içinde dışa kapalı bir yapı
oluşturulmalı ve milli bir ekonomi yaratılarak, ülkenin kalkınması hedeflenmelidir.
İkinci aşama da, bir Müslüman Türk girişimci sınıfı geliştirilecek ve korunacak, böylece
devlet yapısı “milli” bir burjuvaziye dayandırılacaktır.29
Fakat serbest dış ticaret, esnaf
teşkilatı yapısına darbe vurmuş ve rekabet açısından Avrupa‟nın gerisinde kalmıştır.30
Ayrıca tarımsal açıdan Avrupa Devletlerinde olduğu gibi geniş arazilere sahip bir çiftçi
kesiminin Osmanlı Devleti içinde bulunmayışı ekonomik açıdan tarımda rekabete dayalı
bir üretici kesimin oluşmasını engellemiş ve tarım alanında Avrupa‟dan yapılan
teknoloji transferi de atıl kalmıştır. Esnaf teşkilatının üretim yapısının sanayiye
dönüştürülmesi hedefi üretimdeki kalite anlayışına rağmen yeterli öz sermayenin
eksikliği, yüksek borçlanma durumu nedeniyle istenildiği şekilde
gerçekleştirilememiştir.
Debbağhaneler ekonomi de yaşanan gerilemelerden etkilenmiş ve üretim
açısından sorunlarla karşılaşılmıştır. Olumsuz koşullara rağmen debbağhaneler,
Osmanlı Devleti‟nin askeri malzemelerin üretilmesinde önemli rol oynamışlardır.
Askeri malzemeler üretilmesi dışında günlük ihtiyaca yönelik de malzeme üretimi
gerçekleştirmişlerdir. Bu ürünlerin gerekli hammaddesi olan deri ve kösele ihtiyacı
Anadolu içinden temin edilmeye çalışılmıştır. 1268 (1852) yılına ait bir Osmanlı arşiv
belgesinde debbağhane için gerekli tabaklanmış deri ve kösele ihtiyacı için Amasya
mutasarrfına 40000 kuruş; Dördüncü Süvari Alayının I. Binbaşısına ve Filibe
Kaymakamlığına 40000 kuruş; Redif Binbaşısı Latif Ağa‟ya ve Denizli Kaymakamına
30000 kuruş; Mülazım Hüseyin Ağa‟ya Hamid Kaymakamına 30000 kuruş; Mülazım
Hüseyin Ağa‟ya Karahisar-ı Sahib Kaymakamlığına 30000 kuruş; Redif Binbaşısı
İsmail Ağa‟ya Karesi valisine 30000 kuruş; Redif Miralay Hacı Reşid Bey‟e İzmir
valisine 50000 kuruş ödendiğinden bahsedilmiştir.31
Türk dericilik geleneğinin köklü yapısı içinde Osmanlı Devleti de bu yapıyı
sürdürmüş ve hayvancılığa dayalı yapısıyla debbağhanelerin deri ihtiyacını
karşılamıştır. Başlangıçta atlı asker ve atlı göçebe olan bir ulusun en çok kullandığı
29 Francois Georgeon, Osmanlı-Türk ModernleĢmesi, Ali Berktay (çev.), İstanbul: YKY Yayınları, 2000, s. 141. 30 Oktay Yenal, Cumhuriyet’in Ġktisat Tarihi, İstanbul: Creative Yayıncılık, 2001, s. 40. 31 BOA, C.AS, nr: 5282.
15
eşyalar, saraçlık eşyası ile deri su kapları olmuştur. Anadolu‟ya iskân eden göçebe
Türkmen kavimlerinin ise, geçmişin bir mirası olarak, bu mesleği bırakmayıp, fırsat
buldukça hayvancılığa devam ettiği görülmektedir.
Doğu Anadolu‟yla, bütün Anadolu‟yu çevreleyen dağların yüksek yaylalarında
yaşayan göçebe halk, hayvancılığın belli başlı kaynaklarındandır. Örneğin Bursa
civarında ve Uludağ bölgesindeki bir “Miri” hayvancılık işletmesinde, on binlerce
koyun beslendiğine dair belgeler vardır. Ordunun et ihtiyacı nedeniyle hayvancılıkla
uğraşan kesimin Osmanlı yönetimine teklifleri olmuştur. Bu kitle hayvancılık alanında
toptan ticaret yapan, devlete ihtiyaç duyuldukça geniş hayvan teslimatı yapan ve bundan
büyük kazançlar sağlayan „celep‟ sınıfıdır.32
Şehirlerde yaşayan birçok esnaf, celep
sınıfından mal alımı yapmaktaydı. Hayvancılığın ülkede yaygın bir şekilde yapılması
sonucunda dericiliğe yönelik hammadde sıkıntısı da yaşanmamıştır. Debbağhaneler de
deri ihtiyacını bu yolla karşılamıştır.
Osmanlı Devleti‟nin en önemli iktisadi merkezi olan İstanbul, deri sanayisinin
en büyük işletmelerinin yer aldığı bir şehirdi. İstanbul‟un et ihtiyacını karşılamak için
gönderilen hayvanların kesim işlemi salhanelerde yapıldıktan sonra derileri salhanelerin
yanındaki debbağhanelere gönderilirdi. Salhaneler gelen hayvanların kesim ve dağıtım
işleminin yapıldığı yerlerdir. Salhane ve debbağ esnafı arasındaki ilişkiler bu tür
işletmelerin aynı bölgelerde toplanmasına sebebiyet vermiştir.33
2.2. Debbağhaneler
2.2.1. KazlıçeĢme Debbağhaneleri
İstanbul‟un Kazlıçeşme bölgesi, aşağı yukarı 500 yıldan beri çalışan önemli bir
deri sanayii olarak kabul edilmektedir. Fatih Sultan Mehmet‟in İstanbul‟u aldıktan sonra
başlattığı onarma ve yenileştirme çalışmaları olmuştur. Kazlıçeşme deri esnafı da
İstanbul‟un gelişiminden olumlu yönde etkilenmiştir. Nitekim Yedikule‟den,
Kazlıçeşme‟ye kadar uzanan kıyıda 33 salhane, 360 tabakhane yaptırılarak, iş
32 Önder Küçükerman, Geleneksel Türk Dericilik Sanayii ve Beykoz Fabrikası Boğaziçi’nde BaĢlatılan Sanayi,
1.basım, İstanbul: Sümerbank, 1988, s. 19. 33 Nuri Büğüş, Beykoz Ayakkabı Fabrikası ve Deri İmalatı, (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
Üniversitesi SBE, 2001), s. 5.
16
sahiplerine kiralanmış ve bu tesislerin geliri Ayasofya Camiine vakfedilmiştir.34
Osmanlı Devleti‟nde vakıf sistemine bağlı ülkenin sosyal güvenlik, eğitim, sağlık
ihtiyaçları karşılanmıştır. Kazlıçeşme Debbağhaneleri vakıf sistemine kaynak sağlayan
önemli bir parçası olmuştur.* Evliya Çelebi‟nin anlatımlarından dönem içinde
tabakhane içinde çalışan kesim arasında oluşan dayanışma ile halk arasında sorun
yaratan işçilerin bile topluma kazandırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu durum
toplum arasında güvene dayalı bir yapının tesisine de imkân sağlamaktadır.
İstanbul debbağhanelerinin iş hacmi genişledikçe devletin aldığı kararla;
Anadolu, Rumeli, Eflak ve Boğdan‟da en iyi deri çıkaran veya deri sanayinde kullanılan
palamut, boya gibi yardımcı maddeleri istihsal eden şehir ve kasabaların bu mallarını
doğrudan doğruya İstanbul‟a göndermesi bir düzene bağlanmıştır. Bu bölgelerden her
hangi biri gönderdiği malı kesince, durum devlete bildirilmektedir. Divanı Hümayun da
düzenin korunması için sert kararlar almıştır.35
Üretim safhasında devlet bir kontrol
merci olarak denetlemelerde bulunur ve sistemi aksatacak unsurları engelleyerek,
üretimin devamlılığını sağlamaktadır.
Nüfus artışlarının yaşanması Osmanlı ülkesi içinde deri ihtiyacını artırmıştır.
Dericiliğin bir aile mesleği olan yapısı da kalitesiyle ön plana çıkmasını sağlamış ve
nüfus artışlarıyla birlikte üretim miktarını da etkilemiştir. Bu konuda hem iş hacmine,
hem de kaliteye ihtiyaç vardır. Gerek sivil halkın, gerekse ordunun en temel
malzemelerinden birisi deri ürünleridir. Türk evinde meşin sandıktan, telatin yemek ve
mum sofrasına kadar çeşitli deri eşya vardır. Ordu, askerin postal ve çizmesinden, yay
ve kirişine, davul ve kösten, belli başlı taşıt unsuru olan atın eğer ve koşumuna kadar
her türlü deri mamulü kullanılmıştır. Deri malzemelerin ordu içinde bu kadar yaygın
şekilde kullanılması, talep açısından deri esnafını satışları açısından olumlu etkilemiştir.
34 Küçükerman, s. 20.
* Önder Küçükerman, Geleneksel Türk Dericilik Sanayii ve Beykoz Fabrikası Boğaziçi’nde BaĢlatılan Sanayi, 1.
basım, İstanbul: Sümerbank, 1988, s. 21, Evliya Çelebi, Yedikule-Kazlıçeşme semtini ve dericileri şöyle anlatır: “Bir
camii, yedi mescidi, bir hanı, bir hamamı, yedi sebili, üç tekkesi vardır. Evlisi az olup, çoğu bekârdır. Dericiler savaş
zamanında orduya beş bin tüvana yiğit verirler. Ama bu kasabanın fena kokusuna alışamayanlar, bir an dursalar helak
olurlar. Fakat ahalisine bu koku, misk ve amber gibi gelirmiş. Dericiler pek eli açık adamlardır. Tanrı mallarına Halil
İbrahim bereketi vermiştir.” 35 Dağtaş, s. 32.
17
17. yüzyılda İstanbul‟da kurulmuş bulunan 700 tabakhaneden 300‟ü
Kazlıçeşme‟de bulunmaktadır. Burada günde ortalama 3000 işçi çalışmıştır.36
Debbağhaneler bir istihdam kapısı olması yanı sıra üretiminde önemli bir ayağını
oluşturmaktaydı.
Debbağhanelerin yerleşim bölgelerine bakıldığında genelde dağılımlarında
benzerlik görülmüştür. Kazlıçeşme İstanbul‟un ilk sanayi bölgeleri arasında
gösterilebilir. Sanayi açısından Kazlıçeşme‟yi ön plana çıkaran su kaynaklarına sahip
olunmasıdır. Dericiler genelde akarsuların yanında, bir dere kenarında kurulmuştur.
Eski debbağlar: „Su derinin ve dericinin hayatıdır‟ demişlerdir. Bir kilo ham deriyi
işleyip, mamul hale getirmek için yüz kilo suya ihtiyaç vardır. Su bu kadar dericiler için
önemliyken, Kazlıçeşme‟de akarsu, dere olmadığı halde nasıl oluyor da beş yüz yıldan
beri dericilere mekân olabilmiştir? Tabakhanelerin beş yüz yıl gibi çok uzun bir zaman
fasılası içinde Kazlıçeşme‟de kalmaları bu bölgedeki bol ve tatlı sudan ileri
gelmektedir. Su ihtiyacını karşılayabilen Debbağlar Kazlıçeşme‟de üretimlerini
sürdürebilmişlerdir. Şehir içinde kurulan veya şehrin gelişmesiyle zamanla şehir içinde
kalan debbağhaneler de çevreyi kötü koku ile rahatsız etmiş olduğundan bu durumun
giderilmesi için de tedbirler alınmıştır.
İstanbul‟daki deri endüstrisi hakkında 1638 yılında deri mamulleri yapan ve
satan esnaftan bir kısmının dükkân ve işçi toplamına bakıldığında pabuççu esnafının
dükkân sayısının 3400 olduğu ve 8000 çalışanın olduğu görülmektedir. Saraçların ise
dükkân sayısının 1084 olduğu ve 5000 çalışanın olduğu görülmektedir.37
17.yüzyılda
deri sektöründe ciddi bir işçi sayısının olduğu bu verilerle ortaya konmaktadır. Dericiler
esnaf teşkilatı içinde önemli bir yer işgal etmişlerdir. 18. yüzyıldan itibaren ise batının
sanayileşme alanında gösterdiği devamlı gelişme ve doğudaki gerileme, bütün sanayi
şubelerinde olduğu gibi dericilikte de hızlı bir çöküntü yaratmış ve 19. yüzyılın
başlangıcında tabakhaneler birer birer kapılarını kapamaya başlamıştır. Tanzimat‟tan
sonra, ticaret ve sanayiyi korumak amacıyla yapılan çalışmalar arasında yer alan 1866
tarihli Sanayi Islah Komisyonunun raporunda “Eskiden pek mamur, servet ve iktidarı
36 Küçükerman, s. 20. 37 Küçükerman, s. 22.
18
diğer esnafın fevkinde olan tabak esnafı, 30-40 senedir günden güne düşmüş,
tabakhaneler tamamen kapanma derecesine gelmiştir.” şeklinde ifade edilmiştir.38
18. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere‟de başlayan Sanayi Devrimi, iktisatçı-
düşünür J. Schumpeter, gelişen sanayi kapitalizminin, yeni mallar ile hizmetleri, yeni
üretim ilişkileri ve yaşama biçimlerini ortaya çıkardığından bahsetmiştir.39
Dünyada
gerçekleştirebilmek için sömürgeci devletlerin güçsüz devletleri “nüfuz alanına
almasından ya da onları yıkıp sömürgeleştirmesinden faydalanılmıştır. Osmanlı Devleti
içinde yer alan debbağhaneler de bu süreçten olumsuz etkilenmiştir. Osmanlı
ekonomisinin esnaf teşkilatına dayalı geleneksel üretim modeli, yerel sanayinin
Avrupa‟da yaşanan Sanayi Devriminden etkilenerek üretim yapısını değiştirip
sanayileşmesinde yavaşlatıcı bir etkisi olmuştur. Osmanlı Devleti Avrupa‟da yaşanan
gelişmelere yabancı değildir. Fakat geleneksel üretim modeli, tarıma dayalı küçük
üretici, ulaşım ağlarının gelişmemiş olması ve kalifiye işçi sorunları Sanayi Devrimi
üretim modeline geçilmesini engelleyen nedenler arasında sayılabilir.
Karl Marx toplumların evrim aşamasını incelerken bugün “gelişmekte olan
ülkeler” denilen alanları da ele almış, o dönemde henüz kapitalizmi geliştirememiş
toplumları “Asya tipi üretim tarzı” diye ayrı bir sınıfa koymuştu. Gelişmekte olan
ülkelerin özelliği kendi içsel dinamikleriyle ileriye doğru evrim yaratma gücünden
yoksun olmalarıdır; bunlar ancak kapitalizmle temasa geçtiğinde eski yapılar yıkılarak
ya da dışsal etkenlerle bozularak, diğer bir üretim tarzına geçebilir. Osmanlı‟da kendi iç
dinamikleriyle daha ileri bir üretim ilişkileri aşamasına geçememiştir.40
Kendi iç
dinamikleri içinde geleneksel üretim modeli baskındır. Gelişmiş ülkeler ile girilen
münasebetler sonucu hem teknoloji transferi yapılmış hem de bu makinelerin
kullanılmasını öğretmek amacı ile teknik uzmanlar da Avrupa‟dan getirilmiştir.
Kazlıçeşme Debbağ esnafı da geleneksel sanayi modeli ile üretimini sürdürmeye
çalışmış fakat teknoloji açısında gelişmesini sağlayamadığından rekabet koşulları
açısından geride kalınmış ve sayıları günden güne azalmıştır. Bu nedenle Beykoz Deri
ve Kundura Fabrikasının faaliyete geçmesi sonrasında askeri malzeme ihtiyaçları bu
38 Dağtaş, s. 33. 39 Gülten Kazgan, Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, 4. basım, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2009, s. 16. 40 Kazgan, s. 17.
19
fabrikaya bağlı olarak temin edilmiş ikinci bir fabrikadan ihtiyaçların temini noktasında
noksanlık yaşanmıştır. Bu durumda fiyat açısından tek bir yere bağlılığı beraberinde
getirmiştir. Çünkü İstanbul‟daki geleneksel debbağ esnafı büyük çapta üretim yapma
noktasında yeterli teknolojiye sahip değildir. Bu yaşananlara rağmen Kazlıçeşme deri
üretim merkeziye ilgili;
“550 yıl burada, 25 kuşak Türk insanı, işçisi, ustası, sermaye sahibi
el ele vererek; ham deriden, büyük beceri ile nefis, dünyaca ünlü deriler
üretmiş, ülkenin iç tüketimin tamamını karşılamış, 3 kıtaya yayılan
imparatorluğu yaratan, yürüyen ve ata binen büyük bir ordunun bütün silah
ve teçhizatının deriye dayandığı düşünülürse, diğer sınai üretim dalları
arasında derinin en başta yer almasını sağlamışlardır. 16., 17., 18. yüzyılda
Türk derisi, tüm dünyada renkleri ve haslığı ile haklı bir ün kazanmıştır.41
2.2.2 Yedikule Debbağhaneleri
Yedikule debbağhaneleri, Osmanlı Devleti‟nin İstanbul‟u fethetmesi akabinde
kurulmuştur. Debbağları bir araya toplamak için, Ayasofya vakfına bağlı bu binalar
debbağlara kiraya verilmiştir. Bu debbağların sayılarının fetih devrinde 360 olduğu
bilinmektedir.42
İstanbul Osmanlı Devleti‟nin başkenti olmasından sonra bir ticaret ve
üretim merkezi haline getirilmiştir. Yedikule‟de bu üretim merkezlerinden birisidir.
Fetihten itibaren 18 yılda şehir genişletilerek yenilenmiş, yeni binalar, yerleşim yerleri,
sanayi siteleri ve çarşılar yapıldıktan sonra Anadolu ve Rumeli‟den nüfusun İstanbul‟a
gelmesi teşvik edilmiştir. Fatih döneminde özellikle zanaatkârların ve meslek
birliklerinin İstanbul‟a aileleriyle gelip yerleşmeleri teşvik edilerek, İstanbul‟un nüfusu
artırılarak, ekonomisi de güçlendirilmeye çalışılmıştır.
İstanbul‟un en eski debbağhanesi ve dayanışması, Yedikule Debbağ Birliği‟dir.
Daha sonra Galata, Kasımpaşa, Üsküdar ve Eyüp debbağhaneleri ve meslek birlikleri
kurulmuştur. Hayvan derileri toplanarak bu debbağhanelerde işlenir ve askerin ihtiyaç
duyduğu malzemeler karşılanmıştır.
Vakfiye şartnamesinde Yedikule debbağlarının, derileri alacakları semtler ve
şartlar nizamnamelerle belirlenmiştir. İstanbul içi ve dışındaki deniz kenarlarındaki
41 Dağtaş, s. 35. 42 Büğüş, s. 7.
20
salhanelerde kesilen hayvanların derileri, Edirnekapı dışındaki salhanelerin derileri,
İstanbul içi, Eyüp‟te kesilen hayvan derileri, ayrıca Anadolu‟nun çeşitli bölgelerinden
gelen deriler Yedikule debbağhanelerinin hammadde ihtiyacını karşılamıştır.43
Yedikule
debbağ esnafı ile devlet arasında üretim arasında bir koşul vardır. Üretimde önce
devletin ihtiyacı karşılanmıştır. Bu aşamadan sonra kendi geçimlerini sağlayacak
satışlar için üretim yapılmıştır.
Vakıf sistemi sosyal güvenlikle alakalı olduğu kadar ülkedeki eğitim, sağlık ve
sosyal yardım, diyanet ve bayındırlık yatırımlarını yürüten kurum olarak mali sistemin
önemli bir alt öğesidir. Yedikule debbağı da Ayasofya Vakfının önemli bir mali
destekçisidir. 1912 yılına ait Zaviye-Tekke-Dergâh-Türbe istatistiklerinin yer aldığı
İstanbul İhsaiyat Mecmuası‟nda Yedikule‟de dört adet dergâh-tekke olduğu
görülmektedir. Bunlar; Hacı Evhadüddin Dergâhı, Kule Meydanı Dergâhı, Mirahür
Dergâhı, Peruşan Baba Dergâhıdır.44
Dergâhlar üzerinden Yedikule Debbağ Esnaf
Birliğinin arasında bir bağ söz konusudur. Esnaf derneklerinin devamında bu yapılar
etkili olmuştur. Deriye dayalı üretim yapan esnaflar, kendi aralarında ekonomik açıdan
bir ayrışmanın engellenmesi ve kendi aralarında dayanışmanın sağlanması açısından
dergâhlarda önemli bir rol üstlenmiştir.
Yedikule debbağhanelerinde çeşitli dönemlerde sayım yapılmış ve bu
işletmelerde çalışanların envanteri çıkarılmıştır. 1708 tarihinde Yedikule
debbağhanesinde 222 kişi, 1750 tarihinde ise 210 kişinin çalıştığı anlaşılmaktadır.45
2.2.3 KasımpaĢa Debbağhaneleri
Osmanlı Devleti içinde deri üretiminde özel sektör ve kamu sektörü aynı
bölgede faaliyette bulunmuştur. Kasımpaşa Debbağhanelerinde hem Kasımpaşa debbağ
meslek birliği, hem de Hassa/Miri (devlet) Debbağ esnaf birliği faaliyet göstermiştir.
Vakıflar debbağhanelerin inşa edilmesinde belirleyici olmuştur. Açılan debbağhaneler
de ilgili vâkıfın bir parçası olarak gelirleriyle destekleyicisi olmaktadır. Kasımpaşa
Debbağhanelerinin bir kısmı Kasımpaşa Vakfı tarafından inşa edilmiştir. Kasımpaşa
43 Büğüş, s.7. 44 Kala, s. 128. 45 Büğüş, s. 8.
21
Vakfı tarafından inşa edilen debbağhaneler, Kasımpaşa Debbağ Esnaf Birliğine
kiralanmıştır.46
Bu uygulama ile vakıf kira geliri elde etmiştir.
16. yy başlarında Osmanlı ekonomisinde toprakların % 20‟si vakıf sistemi
içerisinde yer almıştır. Vakıf sistemi ile yerel yönetim açısından toplum arasında bağlar
kurulmuştur. Bu gelişme sosyal devlet yapısına dair bir örnek teşkil etmektedir. Devlet
halkın devlete bağlılığını, sosyal adaleti vakıf sistemi üzerinden desteklemiştir. Esnaf
yapısı içinde yer alan debbağhaneler de vakıfların mali kaynağını sağlamıştır. Bu
dönemde vakıfların toplam kamu gelirleri içindeki % 12‟lik payı sadece toprak
gelirlerinden elde edilmiş bir orandır.47
Kasımpaşa debbağhaneleri de Kasımpaşa
Vakfı‟na bağlı 24 adet ve Sinan Paşa Vakfı‟na bağlı 12 adet olmak üzere toplam 36
adettir. Büyüklük açısından İstanbul‟daki ikinci büyük debbağhane grubunu
oluşturmaktaydılar. Usta, çırak ve çalışanların toplamı 139 kişi olmuştur. Kasımpaşa
debbağhanelerinin hammadde aldıkları yerleri, Galata, Balatkapısı, Hasır İskelesi,
Samatya, Eskisaray, Ayakapısı salhaneleri olarak sayılabilir. Miri debbağlar Kasımpaşa
debbağları içinde debbağan-ı hassa olarak 11, saraç şakirdleri olarak da 13 kişi olarak
mevcuttu. 48
Deri esnafının derileri alacağı yerler belirlenmiş olup bunun dışına çıkılması
halinde haklarında kadı tarafından işlem yapılmaktaydı. Debbağhanelerin hayvan
derilerini alımına dair her türlü işlerin kontrol altında tutulup esnaf teşkilatlarının kendi
aralarında da bir denetleyici unsur olduğu görülmektedir.
2.2.4 Eyüp Debbağhaneleri
İstanbul fethi sonrasında şehrin canlandırılması için yoğun çaba sarf edilmiştir.
Ticaretin ve sosyal hayatın canlandırılması için farklı yerlerden İstanbul‟a nüfus
kaydırılmış ve esnaf yapısı güçlendirilmiştir. Debbağhane sayısı artırıldı. Deri
üretiminin yoğun emek istemesi de istihdam imkânı sağlamıştır.
Fatih‟in inşa ettiği ve inşası ilk tamamlanan debbağhaneler, Eyüp
debbağhaneleri olup, 10 dükkândan oluşmaktadır. İnşası 1457 tarihinde tamamlanmıştır.
46 Kala, s. 163. 47 Tabakoğlu, s. 211. 48 Büğüş, s. 8.
22
Eyüp debbağhaneleri sur dışında olduğundan Yedikule Debbağ Meslek Birliğine
bağlıydılar. Eyüp Debbağ Meslek Birliği, Galata, Kasımpaşa ve Üsküdar Debbağ
Meslek Birlikleri kurulduktan sonra kurulmuş ve Yedikule Debbağ Meslek Birliğinden
ayrılmıştır.49
Eba Eyyüb El- Ensari Vakfı ve Hasköy‟de Piri Mehmed Paşa Vakfı‟na bağlı
olan Eyüp debbağhaneleri, büyüklük bakımından İstanbul‟daki debbağhaneler içinde
üçüncü sırada idiler. Sayılarının toplamı 39 kadardır. Eyüp debbağhanelerinin deri
ihtiyaçları Ayvansaray Kapısı, Yenikapı, Mevluthane, Eğrikapı, Eyüp, Defterdar,
salhanelerinden karşılanmıştır. Her bir debbağhanenin aylık 20 akçe kirası vardır.50
1764 tarihli arşiv belgesinde, Eyüp‟te debbağ ve mumcu esnafının deri ve iç
yağı tahsisi ile ilgili çaryekçi esnafının müdahalesinin önlenmesi yönünde hüküm
verilmesi, Osmanlı Devleti içinde esnaf teşkilatı içinde oluşabilecek anlaşmazlıkların
önlenmesi yönünde karar alındığına kanıt gösterilebilir.51
2.2.5 Üsküdar Debbağhaneleri
Üsküdar debbağhaneleri İstanbul‟daki debbağhaneler arasında dördüncü
büyüklükteki debagat işletmeleri olup, Safiye Sultan, Mihrimah Sultan ve Atik Valide
Sultanın yaptırdığı vakıf debbağhanelerinin toplamı 31 adettir. Üsküdar
debbağhanelerinin bir özelliği de Yahudi esnafının kestiği hayvan derilerini almalarıdır.
Üsküdar debbağhanelerinin deri aldıkları yerler, Üsküdar Büyük İskele, Zincirlikuyu,
Atpazarı, Eminönü‟nden Ayasofya‟ya kadar ki koyun kesen esnaf, Galatasaray,
Beşiktaş, Yahudiler mahallesi, Balat Kapısı gibi yerlerden deri almaktaydılar.52
Mihrimah Sultan vakfının 8 debbağhanesi vardır. Kalan 23 debbağhane Atik
Valide Sultan ve Safiye Sultan vakfına aittir. Üsküdar, İstanbul‟un fethinden yaklaşık
yüz yıl önce fethedilmiştir (1352). Üsküdar‟ın fetih öncesi alınması Osmanlı kültürünün
yerleşmesini ve esnaf yapısını da etkilemiştir. Ancak bu debbağhaneler vakıflar
49 Kala, s. 129. 50 Büğüş, s. 9 51 Ahmet Kala (hzl.), Ġstanbul Ahkâm Defterleri- Ġstanbul Esnaf Tarihi 2 ( 1764-1793), İstanbul: İstanbul
Araştırmaları Merkezi Yayınları, 1988, s. 202. 52 Büğüş, s. 10.
23
tarafından inşa edilmemiştir. Üsküdar esnafı vakıflara bağlı olmadan varlıklarını
İstanbul‟un Osmanlı Devleti tarafından fetih edildiği tarihe kadar sürdürmüştür.
Fetihten sonra Üsküdar‟daki debbağhanelerin ve debbağ esnafının Fatih Sultan
Mehmet tarafından Ayasofya Vakfına bağlı inşa edilen Yedikule debbağhanelerine
nakledildiği anlaşılmaktadır. Ancak bir kısım debbağ esnafının Üsküdar‟da kalarak
debbağlığa devam ettikleri de anlaşılmaktadır. Zira bunlar Üsküdar‟da kesilen hayvan
derilerinin kendilerine tahsis edildiğini belirtmişler, ihtilaf Fatih‟e intikal ettirilmiş,
Fatih, derilerin Yedikule debbağhanelerine verilmesini, bu konuda Ayasofya
Vakfiyesiyle amel edilmesini ferman etmiştir. Böylece Üsküdar‟da debbağlığa devam
ettikleri anlaşılmaktadır.53
2.2.6. Tophane Debbağhaneleri
Tophane semtinde kurulan Kılıç Ali Paşa Vakfı ve Ayasofya-i Kebir Vakfı‟na
bağlı olan bu debbağhaneler, büyüklük olarak İstanbul debbağhaneleri içinde son sırada
yer alır. Deri ihtiyaçları Galata, Sarayönü, Beşiktaş, Sarıyer‟deki salhanelerden
karşılanmıştır. Kanun gereği Galata sur dâhilinde ve haricinde vaki ve Tophane,
Azapkapısı ve Sarayönü ve Beşiktaş‟tan Sarıyer‟e kadar kasap ve dükkânlarda kesilen,
koyun, keçi ve sığır derilerini Tophane debbağları alabilecektir.54
Semtlerin deri
ihtiyacını karşılamalarında sorun yaşanmaması için bu tarzda önlemler alındığı
söylenebilir.
Debbağlar işledikleri derilerin önemli bir kısmını kasaplardan karşılamaktaydılar.
Ticaretin her aşaması kanunlarla belirlenmiştir. Kasapların hangi debbağlara ve kaç
paradan derileri vereceği belirlenmiştir. Mahkemeler yaşanabilecek sorunlarda, kadılar
üzerinden sorunları çözmeye çalışacak. Eyüp kazasında kesilen hayvanlar Eyüp,
Kasımpaşa‟da kesilen hayvan derileri Kasımpaşa ve Tophane, Üsküdar‟da kesilenler
Üsküdar debbağlarına verilmiştir. Hammaddeye ulaşma açısından hukuki sorunların
Osmanlı Devleti‟nde yaşandığını ve bunun müdahale yoluyla çözümlendiği
görülmektedir.
53 Kala, s. 174. 54 Büğüş s. 10
24
Debbağ meslek birlikleri arasında derilerin alınacağı kasap ve semtler ayrıntılı
belirlenmiş olup bunların dışına çıkan esnaf teşkilatları uyarılmakta ve düzen
korunmaya çalışılmaktadır. Debbağ esnafı için üretiminde önemli bir yer tutan
palamutta da, Palamutçu esnafından debbağlar öncelikli satın alma tekeline sahiptir.
Uygulanan tekel uygulaması sayesinde debbağ esnafı alış fiyatını düşürmek için bir
müddet satın almayarak, palamut esnafını fiyat düşürmeye zorlamaya çalışmıştır.
Palamutçu esnafı da palamudu debbağ esnafı dışında başkasına satamadığı için ucuz
fiyata satmak zorunda kalmıştır. Bu uygulama debbağ esnafına verilen alım imtiyazının,
fiyatlar açısından debbağların zarara uğramasını engellediği söylenebilir.55
55 Ahmet Kala, “ Osmanlı Esnaf Sisteminin Oluşması ve Yeniden Yapılanması Açısından İstanbul Esnaf Birlikleri” ,
Ġstanbul Ġmparatorluk BaĢkentinden Megakente, Yavuz Köse ( Ed.), İstanbul: Kitap Yayınevi, 2011, s. 253.
25
3. 19. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETĠ’NDE SANAYĠLEġME
ÇABALARI VE BEYKOZ DERĠ KUNDURA FABRĠKASI
3.1. Sanayi Devrimi ve Osmanlı Devleti’ne Etkisi
Sanayi, hammaddeden mamul madde meydana getirmek için yapılan faaliyetler
ve kullanılan araçlar olarak tanımlanabilir. Mal ve hizmet üretiminin kar sağlayıcı her
türü sanayinin kapsamı içindedir. Batı toplumu makineleşme ile seri üretime geçerek
ticaret hacmini ve dolayısıyla da sermaye birikimini arttırmıştır. Refah seviyesinin artışı
sosyal, kültürel ve eğitim alanlarına yansımıştır. Batı toplumu sanayi devrine girerken
ve girdikten sonra yaşadığı ekonomik, toplumsal değişimlerle düşünce yapısını
geliştirmiştir. Bu yayılmacı bir pazar ekonomisini de geliştirmiş ve yeni ideolojilerin de
ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır.56
Sanayileşmenin merkezi İngiltere‟dir ve sanayi de
yaşanan teknolojik ilerleme şehirlerin gelişmesine, nüfus hareketlerine ve beraberinde
nüfus açısından şehirlerde artışlara neden olmuştur. Fabrikalarda makineleşmeye bağlı
seri üretimle birlikte ihtiyaç fazlası oluşmuştur. Bu ürün fazlası pazar arayışını
beraberinde getirmiştir. Özellikle her geçen gün biraz daha gelişen ülkeler arası ticaret,
geleneksel üretim modellerini sürdüren devletleri de el emeğinin yerine makine
kullanmak noktasında bir ihtiyaç doğurmuştur.
Sanayi Devrimi, önce İngiltere, sonra da Batı Avrupa ekonomilerini, mamul
malları için pazarlar bulmaya, diğer yandan da bol ve ucuz gıda ve hammadde
kaynakları sağlamaya yönlendirmiştir. Yüzyılın daha sonraki dönemlerinde deniz
ulaştırma sektöründe gerçekleşen teknolojik devrim, ticaretteki bu eğilimlerin daha da
hızlanmasına yol açmıştır. Ulaşımda yaşanan gelişmeler uluslararası ticareti ve
toplumlar arası etkileşimi artırmıştır. 18. yy‟da, Büyük Britanya‟da görülen olağanüstü
teknolojik gelişmeler özellikle dokumacılık alanında odaklanmıştır. Watt‟ın ilk patentini
aldığı 1769‟dan sonra ise, teknolojik ilerleme fabrikaların yeni dokuma makinelerini
çalıştırabilecek güçte buhar makinelerinin geliştirilmesi alanında toplanmıştır.
Teknolojik alanda yaşanan bu hızlı değişim yeni ürünleri de pazara girmesine yol
açmıştır. Pratik buluşlar, 1870‟li yıllara kadar, sistemli araştırmalardan ve kuramsal
56 Şerif Mardin, Ġdeoloji, 6. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2000, s. 122.
26
bilimlerden çok, sağduyuya ve geleneksel becerilere dayanan yetenekli teknisyenlerin
ve işlerine sıkı sarılan girişimcilerin yapıtı olmuştur.57
Bu dönem, demiryolunun kara
ulaşımına yeni bir hız ve etkinlik kazandırdığı, okyanus gemiciliğindeki gelişmelerle,
çelik teknelerin ve buhar gücüyle çalıştırılan pervanelerin tahta teknelerin ve yelkenlerin
yerini almasına yol açtığı kömür ve buhar çağı olmuştur. Bu aynı zamanda teknolojinin
ve sanayinin her alanında İngilizlerin herkesçe kabul edilen önderliklerini sürdürdükleri
bir çağdır. Ticaret ve sanayi alanındaki gelişmelerin paralelinde pazar arayışı artmış ve
sömürgeciliğe dayalı bir yapı yaygınlaşmıştır.
Osmanlılardaki sınıfsal yapı, toplumsal ve ekonomik ölçütlere göre değil, siyasal
ölçütlere göre belirlenen bir niteliğe sahiptir. Bir başka deyişle, Osmanlıların sınıfsal
nitelikleri ekonomik yapının bir sonucu değil, siyasal yapının bir ürünüdür. Osmanlı
Devleti‟nde ekonomik ölçütlere göre oluşmayan sınıfsal yapı da sanayinin gelişimine
yabancı kalmış ve öncü bir rol üstlenmesi yolundaki engellerden biri olduğu
söylenebilir. Kapitalist ekonomi için de Osmanlı İmparatorluğu‟nun bir üretim merkezi
olarak kendini geliştirmesini de yavaşlatmıştır. Buna rağmen el sanayinin hâkim olduğu
üretim modeli içinde askeri imalat tesisleri olan tophane, tersane, güherçile fabrikaları,
çelikhane, madenler, darphane üzerinden Batı teknolojileri ülke sanayisine nüfuz
etmiştir.58
Sanayiye yönelik ürün üreten esnaf birlikleri, İstanbul, Bursa, Edirne, Selanik,
İzmir, Ankara, Halep gibi bölgelerde toplanmışlardır. Hatta bu ortak ürün-hammadde
yün, pamuk, ipek, deri gibi sanayi kapitalizmi aşamasına adım atan ülkelerin de şiddetle
talep ettiği ürünlerdir. Yeni dönem, hammaddeye ulaşma mücadelesini doğurmuştur.
Sömürgeleştirme çabaları da bunun bir sonucudur. Gerçekten bu mücadele öylesine
şiddetli ve 18.yüzyılın sonlarından itibaren çoğunlukla hammaddeyi en yüksek fiyatla
satın alıp ülke dışına çıkarmayı amaçlayan yerli ve yabancı tüccar lehine
sonuçlandığından merkezi otorite bu duruma sık sık müdahale edip aldığı önlemleri
uygulamaya koymuştur.
57 William H. McNeill, Dünya Tarihi, Alâeddin Şenel (çev.), 11. Baskı, Ankara: İmge Kitabevi, 2006, s. 569. 58 Halil İnalcık, “ Kültür Etkileşimi, Küreselleşme” Doğu Batı, No: 18, (Şubat-Mart-Nisan 2002), s. 75.
27
3.2. Osmanlı Devleti’nde Geleneksel Sanayide YaĢanan DeğiĢimler
Osmanlı Devleti‟nde Sultan III. Mustafa (1757-74) ve Sultan Abdülhamid
(1774-89) tarafından gerçekleştirilen askeri reformlar gerçekte mütevazı bir gayeye
hizmet etmiştir. İleri teknoloji, giderek daha fazla endüstriye dayalı ekonomik sistem,
yeni yönetim teknikleri ve askeri gücü odak noktası olarak alma eğilimi Batı‟ya karşı
askeri açıdan yaşanan yenilgilere karşı orduyu güçlendirmek için yapılan reformlardır.
Bu da dolaylı olarak sanayi açısından Avrupa‟dan uzmanların ve gelişmiş üretim
araçlarının ülkeye girişini sağlamıştır. Sonuçta teknik açıdan yaşanan değişim toplumu
geliştirmiştir. Ülke teknolojik ve ekonomik etkilere bir ölçüde cevap veren yeni
düşünceler ve taleplerle farklılaşmış, hükümetin işlevlerinin de buna paralel olarak
değişmesi beklenmiştir. Geleneksel yönetim anlayışı içinde kendini devlete karşılık
gören bürokrasi yaşanan değişimi algılamaktan uzak kalmıştır. Yine de bürokrasi
yoğun, fakat yapay temaslarda bulunduğu Batı‟daki modernleşmeye öykünerek
hükümetin işlevleriyle ilgili eksikler konusunda kendisini eğitmeye ve toplumu kendi
anladığı şekilde modernleştirmeye çalışmıştır.59
Devletin içinde bulunduğu ekonomik yaşama dair sıkıntılara rağmen, hükümet
esnaf ve tüccar üzerinde kontrolünü sürdürmeye çalışmıştır. Sanayileşmeden kastedilen
elbette ki modern anlamda sanayi ya da fabrikasyon değildir. O tarihte var olan iş
bölümüne göre bir kısım insanlar, gerek kendi bölgelerindeki gerekse diğer bölgelerdeki
insanların ihtiyaç duyduğu çeşitli malları yoğun el emeğine dayanarak imal etmekte,
üretilen ürünler ticaretin konusu olmaktadır. Sıkı denetleme yapısı sürdürülmeye
çalışılmaktadır. Sanayileşme girişimlerini başlatan devlet, mümkün olduğu ölçüde var
olan sosyal zümrelerin içinden sadece bireysel menfaatleri uğruna faaliyet gösterecek
bir burjuva sınıfının değil, aynı zamanda, modern anlamda emeğinden başka satacak bir
şeyi olmayan ve emeğine yabancılaşmış bir işçi sınıfının da doğmasını istememiştir.
Devlet bunun için girişimciliği kendisi üstlenmiş, işçilik konusunda ise sosyal
zümrelerin pek çoğunun mülksüzleşmeden işçilik yapması için önlem almıştır.60
Devletin üretim açısından üstendiği bu rol Avrupa‟daki gibi gelişmiş bir burjuva
59 Kemal H. Karpat, Osmanlı’da DeğiĢim ModernleĢme ve UluslaĢma, Dilek Özdemir (çev.) Ankara: İmge
Yayınları, 2006, s. 11. 60 Rahmi Deniz Özbay, 19. Yüzyılda Osmanlı‟da Devletin Emek İstihdamı, (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi,
Marmara Üniversitesi SBE, 2003), s. 13.
28
sınıfının oluşmasında ve sanayileşmenin de gelişimini yavaşlatan bir sonucun ortaya
çıkmasına neden olmuştur.
Üretimdeki devlet geleneği kontrol açısından bu yüzyılda varlığını korumuştur.
Dünya ekonomisi içinde hammadde ihracatçısı, sınaî ürün ithalatçısı olan bir ekonomik
yapı söz konusudur. Uluslararası ihtisaslaşmanın bu klasik biçimi 19. yüzyılın ilk on
yılından başlayarak süregelen dönüşümler sonunda yerleşmiş ve Avrupa kökenli sınaî
ürünler iç piyasaya büyük ölçüde egemen olmuştur. Sanayi devriminin sürükleyici
sektörünü oluşturan tekstil ürünleri bakımından Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyıl
başlarında kendi kendine yeterli iken yüzyıl sonra iç tüketimin % 80 - % 90‟ı ithal malı
iplik ve kumaşlardan sağlamıştır.61
Yeni bir dönemin kapıları sanayileşmenin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Askeri güce dayalı sömürgeleştirme ile kapitalizm toplumları kuşatmıştır. Adam
Smith‟in yazdığı gibi, Antikçağda varlıklı ve uygar uluslar kendilerini, yoksul ve barbar
uluslara karşı yeterince savunamamıştır. Modern çağda ise yoksullar ve barbarlar,
varlıklı ve uygarlar karşısında kendilerini savunamamıştır. Böylelikle Avrupalı varlıklı
uluslar doğuyu hammadde kaynağı olarak görmüşler, insanlarını ise kendisine hizmet
edecek köle olarak algılamışlardır. Paradoksal bir biçimde, Marx‟ın da savunduğu gibi
Batı‟ya karşı mücadele etmek için, Batılı düşünme ve üretme biçimlerini
benimsemeliydiler.62
Bunların sonucunda Avrupa kökenli mallar Osmanlı iç pazarını
kontrol etmiş ve yapılan ticaret anlaşmaları da bu durumun ortaya çıkışında etkili
olmuştur. 1838-1839 Ticaret Antlaşması sonucunda İngiltere ve Fransa Osmanlı‟yı açık
Pazar olarak uluslararası ticaret ağına sokarken, 1839 Tanzimat Fermanıyla uygulamaya
konulan düzenlemeler Avrupa devletlerinin Osmanlı ekonomisi üzerindeki etkisini daha
fazla artırmasına neden olmuştur.
19. yy ‟da Osmanlı ekonomisinin dünya ekonomisine açılışını diğer gelişen
ülkelerden ayıran güçlü bir merkezi yapının devletin yönetim geleneğinde varlığını
sürdürmesidir. II. Mahmut döneminden itibaren Avrupa‟nın artan askeri ve iktisadi
gücü karşısında ve yerelde artan ayan baskısına karşı askeriyeye yönelik bir teknoloji
61 Korkut Boratav, Türkiye Ġktisat Tarihi, 11. Baskı, Ankara: İmge Kitabevi, 2007, s. 20. 62 Oya Köymen, Sermaye Birikirken Osmanlı Türkiye Dünya, 2. Baskı, İstanbul: Yordam Kitap, 2007, s. 87.
29
transferi ile merkezi otorite artırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca telgrafın yayılışı,
demiryollarının yapımı da devletin taşradaki ağırlığını artırmıştır. Fakat ticaret alanında
serbestlik merkezi bürokrasi karşısında bir sınıfın oluşabileceği kaygısıyla
engellenmeye çalışılmıştır.63
1838-1841‟den, 1852-1854‟e kadar olan dönemde dış ticaret hacminin yıllık
artış hızı yüzde 1.5 ‟tan yüzde 5‟in üstüne çıkmış, ihracat yüzde 5.3, ithalat ise yüzde
5.5 oranında artmıştır.64
Osmanlı‟nın borç batağına çekilmesi de Kırım Savaşı sırasında
aldığı dış borçla başlar. Bu bile dönemin savaş koşullarının Osmanlı Devleti
ekonomisini olumsuz yönde nasıl etkilemiş olduğunun kanıtı olarak gösterilebilir.
Osmanlı dış borçları artıkça geri ödemelerde yaşanan sorunlar hammadde
kaynağının borçlarına karşılık kullanılmasını doğurmuş; alınan borçlar yeniden
üretimde kullanılamamıştır. Daha çok hükümetin cari giderlerinde kullanılan dış
borçlar, bir yandan birikimli olarak artmış, diğer yandan da kamu gelirlerinin önemli bir
kısmına yabancıların doğrudan el koymasına yol açmıştır. Osmanlı‟nın ödeme olanağı
kalmadığını bildirmesi üzerine 1881‟de Muharrem Kararnamesiyle kurulan, yabancı ve
Osmanlı temsilcilerinden oluşan Duyun-u Umumiye İdaresi dış borç anapara ve
faizlerini karşılamak üzere vergi gelirlerine el koymuştur.65
15.yüzyılın ikinci yarısından Birinci Dünya Savaşı‟na kadar, fiyatlar yaklaşık
300 kat artmıştır. Bu toplam artış, yılda ortalama yüzde 1,3 enflasyon hızı anlamına
geliyor. Enflasyon alım gücünü olumsuz etkilemiştir. Bu dönem genellikle Fiyat
Devrimi ile ilişkilendirilir. Ancak 18.yy sonundan 19. yy ortasına kadar, fiyatların 12-15
kat artığı daha güçlü bir enflasyon dalgasının yaşandığı söylenebilir. Bu dalgayı da
1780‟lerde başlayıp II. Mahmud döneminde paraya yönelik yapılan tağşişlerle
ilişkilendirilebilir.66
Tağşişlerden lonca üyeleri, esnaf, dükkân sahipleri ve küçük
tüccarlar etkilenmiş ve rekabet imkânlarına zarar vermiştir.
63 Şevket Pamuk, “Bağımlılık ve Büyüme: Küreselleşme Çağında Osmanlı Ekonomisi”, Doğu Batı, No: 17, (Kasım,
Aralık, Ocak 2001-2002), s. 36. 64 Kazgan, s. 21. 65 Yakup Kepenek ve Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, 21. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2008, s. 11. 66 Pamuk, Osmanlı Ekonomisi ve Kurumları, s. 119.
30
Ülkenin 20. yy‟a kadar yaşadığı ekonomik sıkıntılar sonucunda sanayi
açısından yeterli çıkışı sağlayamamıştır. Sanayi belirli yerlerde toplanmış ve ülke
geneline dağılamamıştır. 1913 ve 1915 yıllarında yapılan sanayi sayımları, bugünkü
Türkiye sınırları içinde kalan Batı Anadolu ve Marmara Bölgelerinde, 1908‟den önce
kurulmuş sınaî tesisleri; 20 un değirmeni, 2 makarna, 6 konserve, 1 bira fabrikası, 2
tütün mağazası, 1 buz, 3 tuğla, 3 kireç, 7 kutu, 2 yağ, 2 sabun, 2 porselen imalathanesi,
11 tabakhane, 7 marangoz ve doğrama atölyesi, 7 yün, 2 pamuklu iplik ve dokuma, 36
ham ipek, 1 ipekli dokuma ve 5 “sair” dokuma fabrikası, 35 matbaa, 8 sigara kâğıdı, 5
madeni eşya ve 1 kimyasal ürün fabrikasından ibaret olduğunu ortaya koymaktadır.67
Ülkenin Avrupa sanayindeki gelişmelere paralel ve elinde bulunan üretim
merkezlerinin sayısından gelişmiş bir sanayisinin olmadığını çıkartılabilir. Osmanlı
nüfusunun büyük bir kısmının kırsal alanda yerleşik olması da sanayiden ziyade tarımın
ön planda olduğunu kanıtlamaktadır. İstanbul gibi şehir merkezlerinde sanayileşmeye
yönelik çabalarda da, tarımsal anlamda geniş arazileri işlemeyen, küçük arazilerde
üretim yapan tarım işçisini sanayi için yönlendirmemiştir. Fakat Avrupa‟da yasaların
geniş toprak mülklerinin varlıklarını sürdürmelerine olanak verdikleri yerlerde küçük
toprak mülklerinin elde edilmesi ile mülksüz ve işsiz kalan işçiler şehirlere yani
sanayiye itilmiştir. Bunlarda ucuz iş gücü olarak kullanılmıştır.68
Osmanlı Devleti‟nde
işçilerin sanayiye yönelmesi Avrupa‟daki gelişmelerin dışında bir seyir izlemiş ve
tarıma dayalı küçük arazilerin ekilmesine bağlı tarımsal üretim gerçekleştirilmiştir.
Yabancı sermaye açısından da yatırımların Osmanlı Devleti‟ndeki sektörel
dağılımı Osmanlı ekonomisi hakkında bilgi vermektedir. Getiri oranı bankacılık ve
sigortacılıkta yüzde 10‟dan fazladır ve bunu yüzde 8,7 ile devlet borçları izlemektedir.
Kısaca Osmanlı Devleti‟ne borç verme yabancılar için en karlı yatırım alanlarından
biridir. Yabancı sermayenin yıllık getirisi, ülke dışına kaynak aktarılmasına yol
açmıştır.69
Yabancı sermaye yatırımları ve devlet borçları karşılığı olarak ödenen miktar
yılda 16 milyon Osmanlı lirasından fazladır. Buna 8 milyon lira dolayındaki dış ticaret
açığının eklenmesiyle 24-25 milyon Osmanlı lirasına ulaşılır. Aynı yıllarda toplam
67 Boratav, s. 20-21. 68 Karl Marx, 1844 El Yazmaları, Kenan Somer (çev.) , Ankara: Sol Yayınları, 1993, s. 115. 69 Kepenek ve Yentürk, s. 12.
31
yurtiçi ulusal gelirinin 203,69 milyon Osmanlı lirası olduğu düşünülürse, bunun % 12‟si
gibi bir bölümünün yurtdışına aktarıldığı sonucuna varılabilir.
Tablo 1
Osmanlı İmparatorluğu‟nda Yabancı Sermaye yatırımları
(Bin Osmanlı Lirası Olarak)
Yatırımlar Tutarı(1) Yıllık Net Getirisi
(2)
Getiri Oranı
(2/1).100
Demiryolları 53 310 1 040 1,95
Elektrik, Tramvay, Su 5 700 170 2,98
Liman ve Rıhtım 4 710 160 3,40
Sanayi (Reji dâhil) 6 500 560 8,61
Ticaret 2 660 -- --
Madenler 3 580 230 6,42
Banka ve Sigorta 8 200 890 10,85
Devletin ödediği demiryolu
km güvencesi
-- 420 --
Toplam 84 660 3 370 3,98
Devlet Borçları (Dış) 149 480 13 000 8,70
Genel Toplam 234 140 16 370 6,99
Kaynak: Yakup Kepenek ve Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, 21. Basım, İstanbul: Remzi
Kitabevi, 2008, s. 12.
Sanayi alanında 1827‟de kurulmaya başlanan yeni fabrikalar 1855‟ten sonra
çoğu ithal rekabetine dayanamadığı için kapanmıştır. Geleneksel esnaf sektörü de aynı
rekabet karşısında 1840‟lı yıllarda hızla daralmaya maruz kalarak yardım talebiyle
devlete başvurduğu zaman, devlet provizyonist mantıkla hareket ettiği için kendi
kurduğu ve kurulmasını teşvik ettiği fabrikalar gibi, onlara da gümrük himayesi
32
sağlamayı hiçbir şekilde düşünmemiştir.70
Esnaf ve üreticiye yönelik devletin yeterli
birikime sahip olmaması ve tam tersine tüketicilere yönelik refahın gözetilmesi,
geleneksel üretim modelinin sürdürülmesi sonucunda ülkede kalkınma seviyesi istenilen
düzeye ulaştırılamamıştır.
6 Ekim 1875‟de Osmanlı hükümeti 5 milyon Osmanlı lirası tutarındaki bütçe
açığını göz önüne alarak, borç faizi tutarının sadece yarısını para alarak, geri kalan
borcu, yeni basılıp, dağıtılacak yüzde 5‟lik hisse senetleriyle ödemeye karar verdiğini
açıklamıştır. Mart 1876‟da hükümet neredeyse bütün nakit ödemelerini durdurmuştur.
Bu sırada, ödenmemiş dış borçlar 200 milyon sterlin, bunun yıllık ödemesi de 12.5
milyon sterlindir. 1874‟te hükümetin gelirleri 22 milyon sterlin, ihracatı da 19 milyon
sterlindir. Başka bir deyişle, borç-ihracat oranı yüzde 10.5‟e, borçların faizleriyle
birlikte ödenmesinin getirdiği yük, ihracatın yüzde 66‟sına, hükümetin gelirinin de
yüzde 57‟sine tırmanmıştır.71
Osmanlı Devleti II. Abdülhamit döneminde gelişmişliğini ve kültürünü
Avrupa‟dan üstün görürken ekonomik açıdan ise borçların geri ödemesinde zorluklar
yaşayan bir ülkedir. Avrupalı bankerlere borçlanmış ve ödeme açısından sıkıntılar
içinde kalmıştır. Tamamıyla Avrupalılara bırakılmış olan ekonomik gelişmenin,
dışarıda ve içeride etkileri olacaktır. Özellikle, demiryolu yapımının gelişmesiyle,
Osmanlı İmparatorluğu ülkelerinin demiryolları üzerindeki bölgeleri Alman, İngiliz ve
Fransız ticaret nüfuz alanları olarak ayrılmaya başladı. Demiryolu ağının Osmanlı
coğrafyası için bu kadar önem taşımasında Avrupalıların sömürgeleri üzerindeki yolları
kontrol altına alma gayesi de yatar. Alınan imtiyazlarla 1888, 1892, 1894, 1897 ve
1903‟te hatlar içinde bitirilenler olmuştur. 12 Ağustos 1888‟de Paris- Viyana-İstanbul
Semplon Ekspresi Sirkeci İstasyonuna törenle girmiştir. Öteki demiryolu hatları
Selanik, İzmir, İstanbul, Mersin, Şam gibi önemli şehir merkezlerinin hinterlantlarına
kadar girmektedir.72
70 Mehmet Genç, “Reform Sürecinde Devlet ve Ekonomi: Osmanlı İktisadi Dünya Görüşünde Değişmeler,
Osmanlının GeçmiĢi ve Bugünün Türkiye’si, 2. Baskı, Kemal H.Karpat (drl.), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2005, s.302. 71 Emine Kıray, Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve DıĢ Borçlar, İstanbul: İletişim Yayınları, 1993, s. 145. 72 Niyazi Berkes, Türkiye’de ÇağdaĢlaĢma, 10. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006, s. 365.
33
Avrupa Devletleriyle ilişkilerin artması ve haberleşmenin de hızlanması ile
birlikte padişaha yönelik muhalefet girişimleri de sıklaşmıştır. Bu etkilerin niteliği,
genişliği, derinliği, yöreden yöreye değiştiği gibi, toplum sınıflarına ve tabakalarına
göre de değişiktir. İç Anadolu‟da yüzyıllardır reaya olarak yaşayan köylü bile bu
etkilerin dışında kalamamıştır. Şehirlere akan nüfus, bu merkezlerde yeni sanayi
uygarlığının işçi sınıfını meydana getirmekten ziyade, ayak satıcısı, bekçi, hamal,
hizmetçi ve dilenci yığınlarını oluşturmuştur. Avrupa‟da oluşan sınıflar Osmanlı
İmparatorluğunda tam karşılığını bulamamış ve bu durum sanayii yapısına da
yansımıştır. Sanayileşmesini tam anlamıyla gerçekleştiremediği için Osmanlı
İmparatorluğu‟nun ekonomik açıdan gelişimini de olumsuz etkilemiştir. Kendi içinde
deri üretim merkezleri de bu durumdan etkilenmiştir. Teknolojik açıdan Avrupa
üreticileri ile rekabet edecek düzeyde olmamaları satışlarını etkilemiştir. Ayrıca gümrük
imtiyazı ile Avrupa‟dan gelen ucuz ürünlerle de rekabet edememişlerdir. Deri
sektörünün el emeği ağırlıklı üretim yapısı teknik alt yapıyla desteklenmediği için
rekabet açısından geri de kalmıştır..
1915‟te yapılan ve imalat sanayisinin yer aldığı tüm illeri kapsayan Osmanlı
Sanayi Sayımı, bugünkü Türkiye‟nin sınırları içinde sanayi sektörünün güçlü bir yapıya
sahip olmadığını ortaya koymaktadır. Zanaat özelliği taşımayan 182 sanayi kuruluşunda
14060 işçi çalıştırılmaktadır. Bu işgücünün %70‟i yün, pamuklu dokumacılık, giysi ve
ham ipek imalatı, un değirmenleri, sigara imalathanesinde çalışmaktadır. Bu faaliyetler
sanayi üretiminin % 78‟ini oluşturmaktadır.73
Hobsbawn küresel ekonomiyi şu şekilde ifade etmektedir:
“Sanayi Devrimi‟nden beri dünya ekonomisinin tarihi hızlanan
teknolojik ilerlemenin, sürekli ama eşitsiz ekonomik büyümenin ve giderek
artan „küreselleşme‟nin tarihi olmuştur. Bu da dünya çapında iş bölümünün
giderek genişlemesi ve karmaşıklaşması; dünya ekonomisinin her parçasını
küresel sisteme bağlayan giderek yoğunlaşan bir akışım ve alışveriş şebekesi
demektir. Teknik ilerleme, dünya savaşları çağını hem dönüştürerek hem de
73 Korkut Boratav, Emperyalizm, Sosyalizm ve Türkiye, İstanbul: Yordam Kitap, 2010, s. 353.
34
onun tarafından dönüştürülerek Felaket Çağı‟nda bile devam etmiş, hatta
hızlanmıştır.”74
Teknik ilerlemeyi yakalayabilmek gelişmenin de öncülü olmuştur. Osmanlı
Devleti son yüzyılında teknolojik açıdan yenilenme isteği olmasına rağmen ekonomik
koşulları buna elverişli değildir.
L.von Mises, Sanayi Devrimi sürecini ve bunun dünyaya ekonomik
yansımalarını şu şekilde açıklamıştır:
“Yüzlerce yıllık yasaların, alışkanlık ve önyargıların teknolojik
yeniliklerin karşısına diktiği engelleri ortadan kaldıran; o zamana dek
loncaların gücünün, yönetim hamiliğinin ve her türden toplumsal baskının
deli gömleği içinde kapalı duran reformcuların ve yenilikçilerin dehasını
serbest bırakan, klasik iktisatçıların fikirleri olmuştur. Fatihlerin ve
soyguncuların prestijini azaltan ve özel iktisadı faaliyetin toplumsal yararını
kanıtlayan bu fikirlerdir. Kapitalizm öncesi çağın zihniyeti iktisatçılar
tarafından bütünüyle parçalanmasaydı, büyük modern yeniliklerin hiçbiri
uygulanamazdı. Yaygın olarak „Sanayi Devrimi‟ olarak adlandırılan şey,
iktisatçıların doktrinlerinin gerçekleştirdiği ideolojik devrimin evladıydı.”75
Belirli kalıpların dışına çıkamayan ve kendi içine kapanmış ilkel üretim
koşullarını sürdüren yapılar, değişimin önünde ya sömürge oldular ya da yıkılıp yeni
ülkelere yerlerini bıraktılar. Osmanlı Devleti de değişimin önünde son yüzyılını
varlığını sürdürme çabasıyla geçirmiştir.
Bu noktada, kapitalist yayılmanın temel çelişkisini görebiliriz: Bir yanda
sermayenin, artık değeri gerçekleştirme ihtiyacını karşılamak için, kendi dışına,
kapitalist-olmayan çevreye muhtaç oluşu, öte yanda ise gerçekleşmiş artık-değeri
kapitalize etme ihtiyacını karşılayan, kapitalist olmayan çevrenin içselleştirilmesi.
Üretime dâhil olamayan alım gücü düşük çevreler potansiyel olarak savunulmasa da
hedeflenen bu yapıya karşı olmadan tüketici yapıya dâhil etmektir. Bu durum ülkeler
içinde aynı şekilde düşünülmüştür. Kapitalizmin dışında yer alan ve buna yabancı olan
ülkelere önce pazar olarak girilir ve daha sonra kendi içyapısına dâhil edilir. Ne var ki,
önemli nokta şudur: Bir kere çevrenin bir parçası “uygarlaştırılır” uygarlaştırılmaz,
74 Eric Hobsbawn, Kısa 20.yüzyıl (1914-1991) AĢırılıklar Çağı, Yavuz Alogan (çev.), İstanbul: Sarmal Yayıncılık,
2002, s. 114. 75 Pierre Dardot, Christian Laval, Dünyanın Yeni Aklı-Neoliberal Toplum Üzerine Deneme, Işık Ergüden (çev.),
İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2012, s. 212.
35
organik olarak burjuvazinin yeni yeni genişlettiği kapitalist üretim alanının sınırları
içine alınır alınmaz, artık sermayenin artık-değerini gerçekleştirmesi için zorunlu olan
dışarısı olamaz. Bu anlamda, kapitalistleşme gerçekleşme önüne bir engel diker, tersi de
doğrudur; daha doğrusu, içselleştirme dışarıya bağlılıkla çelişir. Sermayenin susuzluğu
giderilmek; sermaye sürekli yeni sınırlar aramak zorundadır.76
Az gelişmişlik düzeyinde
olan birçok ülke kapitalizmi içselleştirmiş Avrupa devletlerinin arka bahçesi olarak
hammadde kaynağı olarak görülmüşlerdir. Osmanlı Devleti için de arada kalmış bir
ülke olarak son dönemini pazar arayışındaki devletlerin rekabetinden faydalanarak
ömrünü uzatma çabası olarak görebiliriz.
3.3. Osmanlı Döneminde Beykoz ve Çevresi
Beykoz, Boğazın yanı başında, Boğaziçi‟nde az rastlanan genişlikte düzlüklere
sahip ormanlarla çevrili doğal özellikleriyle dikkat çeken bir ilçedir. İstanbul‟un
tarihinde Beykoz M.Ö.700‟lere kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Traklar Beykoz‟da
yerleştiği bilinen ilk topluluklardır. Traklardan sonra bölgede sırasıyla Bitinyalılar,
Roma İmparatorluğu, Pontus Krallığı, Bizans Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu
egemenlik sürdürmüşlerdir. Beykoz‟da Rumlar tarafından Ameae diye adlandırılan
köyün adı Bithinya Kralı Amykos‟tan gelir.77
Beykoz İstanbul‟un fethinden çok önce
1402 yıllarında Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına
katılmıştır. Bundan sonra Amikos olan adı Beykoz‟a olarak değiştirilmiştir. Kocaeli
Beylerinin ikametgâhına ayrılan Beykoz; “bey” hecesini bu yöneticilerden, “koz”
hecesini de Farsça‟da köy anlamına gelen “Koz” kelimesinden almıştır. Beylerin köyü,
Beykoz, zengin ormanlık alanları ile o dönemde padişahlar tarafından av sahası olarak
kullanılmıştır. Fatih Sultan Mehmet avlanırken Beykoz‟da Tokat Kalesi‟nin fethi
müjdesini aldığı söylenir. Bu müjdeyi aldığı yerde bu zaferin anısına Tokat Kalesi‟ne
benzer bir av köşkü yapılır ve buraya Tokat bahçesi adını verir. Günümüzde bu köşkün
bulunduğu yer Tokatköy Mahallesi olarak adlandırılmaktadır.
Beykoz‟un Yalıköy kısmı büyük bir mesire alanıdır. Ayrıca sahilinde Beykoz
Kasrı ve Hünkâr İskelesi bulunmaktadır. Osmanlı Devleti zamanında birçok su
76 M. Hardt-A. Negri, Ġmparatorluk, Abdullah Yılmaz (çev.), İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2001, s. 241. 77 İrfan Dağdelen (hzl.), Beykoz Nüfus Defterleri, İstanbul: Beykoz Belediyesi Yayınları, 2012, s. 13.
36
değirmenine sahiptir. Deri üretimi açısından da uygun koşullara sahiptir. Osmanlı
Devleti‟nde II. Beyazıt‟tan itibaren bütün padişahların rağbet ettiği bir mevki olarak da
önem taşımaktadır.78
1673 yılında yazılmış bir günlükte Beykoz ve çevresi şöyle anlatılmaktadır:
“Galata ve Beyoğlu‟nda başlayan hastalık sahasından uzaklaşmak
üzere Büyükelçi, Fransa sarayını terk ederek Karadeniz Boğazı‟nda
oturmaya gitti. Büyükelçi akşama doğru Asya cihetinde İncirliköy denen bir
yerde seyranda bulundu. Burada, banisi İmparator Süleyman‟ın hayli garip
kaprisi neticesi, arada boşluklar olmak üzere üçer üçer üst üste konmuş
sütunlar üzerinde olarak denizin içinde kurulmuş güzel bir köşk vardır.” 79
Beykoz birçok devlet adamının Osmanlı döneminde ağırlandığı ve doğasından
etkilendiği bir mesire alanıdır. 18.yüzyılda Beykoz; sahil boyunca, Türklerin ve
Ermenilerin yaşadığı bir yerdir. Beykoz‟da sahile yakın bir yerde, I. Sultan Mahmut‟un
1746‟da Gümrükçü İshak Ağa‟ya yaptırdığı suyu bol kargir ve dört köşe çeşme
etrafında yaz mevsimlerinde insanlar bir araya gelmiştir.
Beykoz, Boğaziçi‟nde güzellikleriyle dikkat çeken yeşiliyle İstanbul‟un oksijen
kaynağı yerlerinden biridir. Tarihte mesire yeri olarak kullanılmasının dışında bir üretim
merkezi olarak da kendisini göstermektedir. III. Selim zamanında kurulan Kâğıt
Fabrikası ve Cam Fabrikası Beykoz‟un Osmanlı İmparatorluğu açısından üretim
merkezlerinden birisi olduğunu ve Sanayi Devrimi‟nin yaşandığı Avrupa‟nın karşısında
üretime dayalı yapının geliştiği ilçelerden birisidir. Hakkında belgelere dayalı bilgi
sahibi olunan ilk şişe-cam fabrikası da İncirköy‟de kurulan „Billur Fabrika-i
Humayunu‟dur. Hüdavendigar Müşiri Mustafa Nuri Paşa tarafından kurulduğu bilinen
fabrika 1846‟da padişah tarafından satın alınarak Saray mülküne dâhil edilir.80
3.4. Beykoz Debbağhane-i Amire
Fabrika, modernleşme projesinin en temel araçlarından biridir. Kapitalizm,
endüstrileşme ve bilimsel rasyonalite ürünü olarak ortaya çıkan fabrika, moderniteyi
78 İrfan Dağdelen (hzl.), s. 13. 79 Küçükerman, s. 82. 80 M. Hakan Koçak, “Paşabahçe Semtinde İşçi Sınıfının Oluşumu Cam İşçi Hareketinin Gelişimi ve Yönelimleri”
(YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi SBE, 2009), s. 55.
37
oluşturan en temel özelliklerden biridir. Hiç şüphesiz, fabrika sadece içerisinde üretim
yapılan bir bina ya da binalar topluluğu değildir. Fabrika, üretim için işçileri bir araya
getiren, kültürler arası kaynaşmayı sağlayan, şehirleşme ve nüfus artışının kaynağıdır.
17. ve 18. yüzyıllarda ortaya çıkan büyük değişim ve yapısal dönüşümlerin yapı
taşlarından biri olarak, fabrika aynı zamanda yeni bir yaşam biçiminin oluştuğu bir
mekânı temsil eder. İş bölümü, sınıf ilişkileri ve yeni teknolojilerin kullanımı gibi yeni
olgular ve sosyal ilişkiler toplumda ilk kez kendini fabrika yaşamıyla göstermeye
başlamıştır. Bu bağlamda, fabrika ekonomik alanın dönüşmesinde olduğu kadar
toplumda sosyal düzenleme ve reformların gerçekleşmesinde de çok önemli bir rol
oynar. Kökleri Tanzimat‟a kadar uzanan Türkiye modernleşmesinin de bel kemiğini
fabrikalar oluşturur. 81
Geleneksel sanayinin dönüşümünde Avrupa etkisi belirleyicidir. Üretimde yeni
tekniklerin kullanımı ve ticaretin rekabete dayalı yapısı ile Osmanlı ülkesini de
etkilemiştir. 19.yy‟ın başlarından itibaren, Türkiye‟de modernleşme genel olarak
endüstrileşmeyle ilişkilendirilir. Debbağhaneler de Osmanlı‟nın köklü fabrikalarından
Beykoz Deri Kundura Fabrikası‟nın temelini oluşturmuş ve modernleşme açısından da
Osmanlı Devleti için öncü olmuştur. Beykoz semtinin çevresinde yerleşimin artması,
kentleşmenin hızlanması ve farklı illerden insanların bir arada yaşayarak dayanışma
kültürünün oluşmasında fabrikanın rolü belirleyicidir. Ayrıca debbağhane çevresine
katkıları olduğu gibi yerel halkla sorunların da nedeni olmuştur. 1328 (1910) yılına ait
bir arşiv belgesinde debbağhanenin ihtiyacı olan suyun kullanıldığı dere ile ilgili bahçe
sahipleri ile sorun yaşandığından bahsedilmiştir. Dereden gelen suyun belirlenen gün ve
saatler dışında bahçe sahipleri tarafından su harkının bozularak suyu bahçelerine
yönlendirdikleri tespiti üzerine, durumun engellenmesi için Beykoz Kaymakamlığına
bildirimde bulunulduğundan da bahsedilmiştir.82
Köylüler su azlığından dolayı bunu
yaptıklarını ve suyun kullanımında kendi haklarının olduğunu iddia etmişlerdir. Fakat
bu konuda debbağhane üretiminin aksamasına neden olduğundan buna izin
verilmemiştir. Su, debbağhaneler için en önemli üretim aracıdır.
81 Selda Tuncer, “Kentteki Fabrika, Fabrikadaki Kent: Antalya Dokuma Fabrikası İşçilerinin Yaşam Deneyimleri”,
Birinci Ġktisat Tarihi Kongresi Tebliğleri, Cilt: 2, İstanbul: Ekonomik ve Sosyal Tarih Yayınları, 2010, s. 511 82 BOA, DH. MMİ, Nu: 124/58.
38
1800‟lerin başında debbağ esnafından Hamza Efendi, Beykoz deresinin
Boğaz‟a karıştığı noktadaki su değirmeninin çarklarından yararlanarak bir debbağhane
kurar.* Zamanına göre epey ileri sayılan imalathane 1810‟da devlete intikal eder ve
Debbağhane-i Amire adını alır.83
Hamza Efendi de işletmenin yöneticisi olarak atanır.
Debbağhane-i Amire dışında “Tabakhane-i Klevehane-i Amire” sonraki ismiyle
“Beykoz Teçhizat-ı Askeriye Fabrikası ve en son ismiyle “Sümerbank Deri ve Kundura
Sanayii Müessesi” adlarıyla varlık sürdürmüştür.84
1812 yılında Sultan II. Mahmut bir nedenle Selviburnu'ndan geçerken, bugün
debbağhane olan yerde Hamza Efendi‟nin dört beş kişiyle çalıştığını görüyor. "Bu
ihtiyar ne yapar burada" diye soruyor, "bu ihtiyar dericidir, deri yapar burada derileri
İstanbul piyasasına sevk eder" diyorlar. Sultan Mahmut "bizim ordunun çarık ihtiyacı
var, ihtiyara yardım edin, büyütsün teşkilatını, hemen bu yakınlarda bir çarık
dikimhanesi kurulsun, orduyu hümayunun çarığı buradan yapılsın" diyor. Bunun
üzerine Hamza ustaya yardım yapılıyor. Büyük bir deri fabrikası kuruluyor. Çayırda
bulunan Beykoz kışlaları da çarık dikimhanesi olarak çalışıyor. Tabakhanede deriler
yapılıyor, kışlada da deriler dikiliyor. 1816‟da, Beykoz Teçhizat-ı Askeriye adını alan
fabrikada 1826‟da keçi derisinden el üretimi askeri kundura yapılıyor. Beykoz
Fabrikası‟nda ilk buhar makineleri 1827‟de çalıştırılıyor. Bu değişimle hedeflenen
üretimde modernleşme ve fabrikasyona geçebilmektir. Ayrıca 1257 ( 12 Temmuz 1841)
tarihli bir Osmanlı arşiv belgesinde Beykoz debbağhanesinde mevcut kuyuların dışında
kuyular kazılması ve on beygir gücünde bir vapurun taşıma işlerinde kullanılmak üzere
debbağhanenin hizmetine verildiğinden ve bir yıl içinde imal edilmesi istenen mal
pusulasında askeriyenin ihtiyacı olan 300.000 adet çiftlemelik Beykoz Kavselesi,
10.000 adet eğerlik bağlı Beykoz Kavselesi, 5000 adet kayışlık güderi kebir tahta sipariş
edildiğinden bahsedilmektedir.85
Debbağhane ağırlık olarak askeriyenin ihtiyaçlarını
karşılamakta ve ordu için önem taşıyan bir üretim yeri olma özelliği taşımaktadır.
* Beykoz Debbağhane-i Amire‟nin kuruluş nizamnamesini bulmak için, Başbakanlık Osmanlı Arşivi‟nde arşiv
görevlilerinin yardımlarına rağmen, arşivin analitik tasnif yapılmış fonları içerisinde nizamnameye ulaşılamamış,
esnaf defterleri incelenmiş, ayrıca 1816 sonrası ileri bir tarihte yayınlanma ihtimaline karşın Düstur ‟da araştırılmış,
fakat fabrikaya ait kuruluş nizamnamesine ulaşılamamıştır. 83 Sina Akşin, Osmanlı Devleti 1600-1908, Türkiye Tarihi, Cilt: 3, İstanbul: Cem Yayınevi, 2002, s. 240. 84 Küçükerman, s. 14. 85 BOA, C.AS, Nu: 3069.
39
1269 (1853) yılına ait bir Osmanlı belgesinde fabrika için gerekli 350.000
kuruşun Hüdevandigar, Kütahya, Biga, Edirne, Filibe, Varna, Saruhan, Karesi, Gelibolu
sancaklarından ve Midilli adasından karşılanacağından bahsedilmektedir.86
Yine 1269
(1853) tarihli bir arşiv belgesinde Beykoz Debbağhane-i Amiresi için gerekli deri alımı
için Aydın Kaymakamına 80000 guruş, Saruhan Kaymakamına 50000 guruş, Kayseri
Kaymakamına 50000 guruş, Amasya mutasarrıfına 90000 guruş, Hüdavendigar valisine
40000 guruş, Karahisar-ı Sahib Kaymakamına 20000 guruş, Canik Mutasarrıfına 20000
guruş verildiğinden bahsedilmektedir.87
Beykoz Deri Fabrikası üretim miktarlarını
artırabilmek için ihtiyaç duyduğu malzemelerin maddi kaynağını sancaklardan
karşılamaya çalışmıştır.
Üretilen askeri kundura, çizme, koşum takımları 1856 yılında Uluslararası
Paris Fuarı‟nda sergilenmiştir. Böylelikle fabrikanın ürettiği ürünün kalitesine
güvenildiğinin göstergesidir. 1870‟te fabrikada günde 300 çift kundura üretiliyordu.
Uluslararası Viyana Fuarı‟nda Beykoz ürünü kunduralar altın madalya kazanmıştır.88
Kalite açısından Avrupa standartlarına ulaşılmış ve Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası
öncü bir fabrika olduğunu kanıtlamıştır.
Beykoz‟da 1810 tarihinden önce de deri üretimi yapılmakta idi. Beykoz
kazasında deri üretiminin yapıldığına dair Osmanlı arşivinde belgeler bulunmaktadır.
Beykoz kazasına tabi Kavak‟ta Şeyh Yahya Vakfı‟na ait debbağhanenin deri alım
nizamına ve bu nizama Üsküdar debbağ taifesinden bazı şahıslar tarafından yapılan
müdahalenin önlenmesine dair Beykoz kadısına şikâyetlerde bulunulmuştur. Yapılan
şikâyetler aynı meslek grubuna bağlı esnaf teşkilatı arasında üretim açısından rekabetin
engellenmek istendiğinin kanıtı olarak görülebilir.
Osmanlı Devleti içinde bir fabrikanın buhar makinelerini kullanarak üretimini
geliştirmesi ve ilerleyen zaman içinde modern çağın gereksinimlerine ayak uydurmaya
çalışması Osmanlı aydınları arasından da destek görmüştür. Bunlardan biri de Ahmed
Mithat‟tır. Osmanlı İmparatorluğu‟nun gerilemesini siyasi rejimden kaynaklı görmekten
86 BOA, CM, Nu: 20472. 87 BOA, C.AS, Nu: 54022. 88 Aslı Kayabal, “Sanayi Tarihinin Önemli Durağı Sümerbank Beykoz Deri Kundura Fabrikası” SKYLIFE, Kasım
1999 sayısı, http://www.osmanakbasak.com/Beykoz/'Beykoz.html, (21.04.2013), s. 59
40
çok Avrupa‟nın karşısında teknolojik açıdan gerilemesinde bulur ve bunu modern
teknolojilerin kullanılması yönünde tavrıyla gösterir. Makineleşmenin ülke içinde
yaygınlaşmasının ilerlemenin önemli bir ayağı olduğu savunulmuştur. Bu şekilde liberal
ekonomistlerin izinden gidilerek, makineleşme eşittir işsizlik denklemi çürütülmeye
çalışılır. Bu konuda, Brouckere‟in verdiği makineleşmeyle maliyetleri düştükçe
tüketimi artan çorap örneği ve makineleşme konusundaki kötümser kehanetleri
yalanlayan İngiltere‟deki işçi sayısının artışıyla ilgili istatistiklerle bu süreci
savunmuştur.89
Beykoz Fabrikası modernleşen bir yapıyla varlığını güçlendirmeye
çalışmıştır. Fakat hammadde de teknoloji kadar üretim açısından önemlidir.
Hammaddenin dışarı kaçmadan öncelikle İstanbul esnaf birlikleri sonra da diğer
bölgelerdeki Osmanlı esnaf birliklerince temin edilmesi için devletin uyguladığı çeşitli
çözüm yolları vardır. Bunların başında geleni hammadde üretilen bölgelere fermanlar
yollayarak ürettikleri ürünün tamamını tüccar eliyle belirli bölgelere (bölge tekellerine)
gönderilmesini temin etmektir. Tüm ürünler bölge tekellerine gönderileceğinden
üreticinin elinde mal stoklamasını ve gizlice yabancı tüccara satmasını imkânsız
kılmaktır.
Debbağhane-i Amire‟de kunduracılık üzerine yapılan üretimlerde geleneksel
sanayinin kaliteye verdiği önem Avrupa‟daki değerini artırmıştır. Avrupa‟da gösteriş ve
şıklık unsuru olan kundura ayağın deforme olmasına neden olmakta iken Türklerde
sağlık ön planda tutulmuştur. Avrupa‟da ayakkabı bir tuvalet eşyasıdır; buna karşılık
Türkler için bir yürüme vasıtasıdır. Türklerin ürettiği ayakkabılarda da kusurlar
çıkmıştır. Bu kusur da ayakkabının ucunun aşırı uzun olmasıdır.90
1260 (1844) yılına ait bir Osmanlı arşiv belgesinde kasap esnafının
salhanelerde kestikleri hayvanların kaliteli derilerini Beykoz Debbağhanesine vermesi
nedeniyle Yedikule Debbağları tarafından şikâyet konusu olmuştur.91
Üretimde kaliteyi
artırmaya çalışan Beykoz Debbağhanesi nitelikli deriyi ülke içindeki kasaplardan
sağlamaya çalışmıştır. Üretim açısından debbağhaneler arasında kaliteli derinin temini
noktasında sıkıntılar yaşanmıştır.
89 Georgeon, s. 149. 90 Küçükerman, s. 129. 91 BOA, CB, Nu: 349.
41
Hammaddenin kalitesi üretimin daha nitelikli olmasını ve dayanıklılığını
belirlemektedir. Üretimde kullanılan malzemelerin debbağhaneye zamanında teslim
edilmemesi de üretimde aksamalara yol açtığından, oluşan zararı satıcıya yüklenerek bu
durumun tekrar yaşanması engellenmeye çalışılmıştır. Midilli Adasından
debbağhanenin ihtiyacı olan palamut alımına yönelik bazı zamanlarda buna benzer
sorunlar yaşanmıştır. 1279 (1863) yılına ait bir arşiv belgesinde Osmanlı Devleti‟nin
zarar ve ziyanı karşılamak için mal alımını gerçekleştiren aracı tüccara yöneldiğinden
bahsedilmiştir.92
Beykoz Debbağhanesi üretim dışında İstanbul dışında bulunan debbağların
eğitiminde bir okul görevi de görmüştür. 1284 (1868) yılına ait bir arşiv belgesinde
Tırnova ve Şümnu‟da mevcut olan debbağların boyanmış derileri ve köseleleri
terbiyesini yapamadıklarından eğitim için Beykoz Debbağhanesine gönderildiklerinden
bahsedilmektedir.93
Debbağhane-i Amire‟de Harbiye Nezareti bünyesinde yer alan işletme 1842‟de
makinelerle donatılır. Palamut ve çam kabuğu öğütmeye mahsus değirmenler konur ve
60 beygir gücünde bir buhar makinesinden güç elde edilir. 70 deri kuyusu ve iki taş
değirmeniyle takviye edilir. 1884‟te deri fabrikasının yanına günde 260-300 çift arası
kundura üretecek bir tesis eklenir.94
Askeri teşkilatın ihtiyaçlarının giderilmesi hususu fabrikanın esasını teşkil
eder. Bu durum bir yandan da geleneksel Osmanlı üretim yapısına da uygundur
İhtiyaçların karşılanmasında kundura açısından askeriyeye ikinci bir üretim merkezi
tayin edilmez. Bu da ekonomik olarak rekabet kültürünün önünde bir engel teşkil
etmiştir. Geleneksel deri sanayi, ustaların kontrolü altındaki küçük atölyelerdeki üretimi
işçi sayısının artırıldığı, kalifiye elemanların yetiştirildiği ve toprağa dayalı üretim
yerine seri üretimin ve teknolojinin kullanıldığı bir yapıya dönüştürülmüştür.
Askeriyenin ihtiyaçlarının karşılanması için kurulan Beykoz Debbağhanesi II.
Mahmud döneminde baş gösteren ordunun yenileşmesi, zorlayıcı bir sorunun
92 BOA, A. MKT. MHM, Nu: 260/20. 93 BOA, A. MKT. MHM, Nu: 431/13. 94 Sina Akşin, s. 240.
42
devamında ortaya çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu‟nun duraksamasının iki önemli
sonucu olmuştur. Gerileme öncelikle gazanın yeterli bir hazine desteği sağlamasını
engellemiştir. Ayrıca Batı, bu defa örnek alınacak bir askeri merkezdir. Bu, Osmanlı
toplumunda başlı başına bir değişimin de işaretidir. Bu değişim kaynağı askeri temelli
bir teknoloji transferine dayanmaktadır.95
Osmanlı Devleti‟nin teknoloji transferini
yoğun yaşadığı iki dönem vardır. 1790-1804 arasında seri şekilde fabrikalar inşa ettiği
dönem birinci dönemdir. 1826-1830 arasında ise ikinci bir fabrika kurma dalgası
gerçekleşmiştir. Bu dönemde Avrupa‟dan yoğun şekilde teknoloji transferi
gerçekleşmiştir. Batı‟dan alet, makine ve teknisyen transferleriyle üretim ülke içinde
gerçekleştirilerek, paranın yurt dışına çıkışı engellenmeye çalışılmıştır.96
Beykoz
Fabrikası bu sürecin bir halkası olarak askerin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla
kurulmuştur. Modernleşme askeriyenin ihtiyaçlarının bir karşılığı olarak Beykoz
Fabrikasında kendisini göstermiştir. Sanayi Devrimi sürecinde Avrupa‟nın gerisinde
kalan Osmanlı Devleti askeri teknolojiyi ön planda tutmuştur. Hedeflenen gerilemenin
durdurularak askeri başarıları tekrar sağlayabilmektir. Fakat modernleşme sürecinde
Osmanlı Devleti sanayide kapitülasyonlar nedeniyle gelişimini tam olarak
sağlayamamış ve sanayide gerçekleşen ilerleme sınırlı kalmıştır. 1800‟ler ile birlikte
başlayan sanayileşme hareketleri çerçevesinde açılan fabrikalar için özellikle yerli
tebaadan işçi temin etmek oldukça güç olmuştur.
İngiltere ve Fransa‟da iki veya üç kuşak önce yaşayanlarda olduğu gibi
Osmanlı‟da el emeğiyle iş yapan zanaatkârlar fabrika hayatının bireysel üretimi kabul
etmeyen ve yüksek iş bölümüne dayanan yapısına yabancıdır. Osmanlı Devleti esnaf
teşkilatı yapısı içinde usta-kalfa-çırak arasında rızaya dayalı bir çalışma kültürü
bulunmaktadır. 1869‟da İngiliz Viskonsülü Maling, Bursa‟daki zanaatkâr ve diğer
çalışanların durumuna da değindiği raporunda, teknik eğitim ve yetenek gerektiren
sanayi dallarında çalışan işçilerin birçoğunun kalifiye olmayan, düz işçiler olduğunu
ileri sürmüştür. Maling‟in bu yorumu, ilgili dönemde Bursa‟da açılan ipek
fabrikalarının kalifiye işgücü eksikliğinden yakınması ve çözüm olarak dışardan vasıflı
95 Hasan Bülent Kahraman, Türk Siyasetinin Yapısal Analizi 1-Kavramlar, Kuramlar, Kurumlar, 1.Basım,
İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008, s. 57. 96 Yaşar Bülbül ve Rahmi Deniz Özbay, “Osmanlı Devleti‟nde Bir Teknoloji Transferi Yöntemi Olarak Yabancı
İşgücü İstihdamı”, Tülin Aren Armağanı, Yayına Hazırlayan: İshak Keskin, M. Hanefi Kutluoğlu, Sevil Pamuk
İstanbul: Pamuk Yayıncılık, 2009, s. 196.
43
işçi getirme yöntemine başvurmalarının nedenini de açıklamaktadır.97
E.P. Thompson‟a
göre, “fabrika işçileri sanayi devriminin ilk çocukları olmadıkları gibi, ortaya iyice geç
çıkmış bir gruptular. Sanayi Devrimi‟ni izleyen süreç boyunca, çalışan kesim içinde
sayısal olarak en önemli grup tarım işçileridir.”98
Osmanlı İmparatorluğu‟nda çalışan
kesimin ağırlığı tarımda geçimlik üretimini sağlayan üreticilere dayanmaktadır.
Geleneksel sanayinin gelişmesi ve teknik açıdan ilerlemeye rağmen, yaşanan kalifiye iş
gücü sorunu etkisini Cumhuriyet döneminde de sürdürmüştür. Bu sorunun aşılması
yönünde önlemler alınmaya çalışılmıştır.
Osmanlı Devleti‟nde mesleki eğitimler esnaflar arasında usta-çırak ilişkisi
içinde yürütülmüştür. Esnaf teşkilatı içinde meslek öğrenme çıraklık döneminin
sonunda gerçekleşmiştir. Ancak kalfalık döneminde işe girmiş sayılmaktaydılar. 12-15
yaş arasında çıraklık yaşında mesleği öğrenmek üzere ustanın yanına çırak girilerek,
meslek öğrenimi başlamaktadır. İşçi statüsünün karşılığı kalfa olmaktır. Kalfalık 15-16
yaşında başlıyor ve mesleğine göre ustalığa yükselme süresi değişmektedir. Debbağlık
mesleğinde, kalfalıktan ustalığa yükselme süresi ortalama on yıldır. Kalfa, usta olduktan
sonra ayrılıp kendi dükkânını açma hakkı kazanabilmiştir.99
Sanayi Devrimi‟nin anlamı fabrika işçiliği koşullarında arandığında, işçi sınıfı
bilincinin bu koşullar tarafından biçimlendirildiği düşünülebilir. Göçlerle birlikte oluşan
işçi mahalleleri, işçi sınıfı cemaatlerinin oluşumunda etkili olmuştur. Akrabalık ve
arkadaşlık ilişkileri üzerinden kendi aralarında oluşturdukları dayanışma ile şehirlere
göç ve fabrika çevresinde hayata tutunma çabası cemaatlerin oluşmasında belirleyici
olmuştur. Bunun dışında köyden gelenlerin bir parça toprak sahibi olma özlemi,
zanaatkârların kendi işlerine sahip olma özlemi, el tezgâhında dokumacılık yapmış
olanların işin ritmini kendileri kontrol ederek aileleriyle birlikte çalıştıkları ve
kendilerini geçindirebildikleri bir üretim düzenine duydukları özlem, bu bilincin
ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Dini inançlar, geleneksel aile ilişkileri, kapitalizmin
97 Kadir Yıldırım, “Osmanlı Çalışma Hayatında İşçi Örgütlenmesi ve İşçi Hareketlerinin Gelişimi (1870-1922)”
(YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi SBE, 2011), s.18. 98 E.P. Thompson, Ġngiliz ĠĢçi Sınıfının OluĢumu, Uygur Kocabaşoğlu (çev.), İstanbul: Birikim Yayınları, 2004, s.
21. 99 Kala, s.254.
44
“özgürleştirici” etkilerine karşı geleneksel toplumun koruyucu hatırası da öyle.100
Osmanlı Devleti içinde fabrika tarzı seri üretime yönelik geleneksel toplumsal yapı işçi
sınıfı bilincinin oluşmasında da gecikmelere ve kalifiye eleman sıkıntısına yol açmıştır.
Büyük sanayi kuruluşları bile o dönem için “küçük üretici” gibidir. Üreticiler
kendi küçük tezgâhlarında, kendileri üretim yapmaktadır. Bu küçük üreticilerin arasında
yer yer ortaya çıkmaya başlayan ve daha büyük sermaye ve daha gelişmiş üretim
araçlarının kullanıldığı sistemlerle karşılaşılmaya başlanmaktadır. Uygulamaya göre, bu
sistemde tüccar müteahhide ham maddeleri ve parça başına hesaplanan imalat ücretini
verir; müteahhit de genellikle evlerinde çalışan işçilere bu malzemeyi dağıtır ve imalatı
gerçekleştirdikten sonra mamul eşyayı toplayarak tüccara teslim etmektedir. Özellikle
büyük şehirlerde, halıcılık, kunduracılık, elbise, kravat, gömlek, şapka ve şemsiye
imalatı gibi alanlarda parça başına iş gördürme sistemi oldukça yaygındır. 3000 kadar
kunduracı bulunmaktadır.101
Batı tarzı fabrikasyona dayalı üretim sistemi Osmanlı
Devleti‟nin üretim yapısına eklemlenmesi uzun bir zaman alır. Buna neden olarak
ustalık-çıraklık ilişkilerinin ve hiyerarşisinin egemen olduğu, istihdamı, üretimi, işçilik
ücretlerini ve satış fiyatlarını denetim altında tutan bir kurum olan lonca sisteminin
kapitalist üretim metotlarına ters bir mantıkla çalışıyor olmasıdır.102
Esnaf birliklerinin hammadde teminini kolaylaştırmak amacıyla devletin
ticarete dolaylı müdahalelerde bulunarak çözüm arayışları ve uygulamaları, ortaya yeni
problemler çıkarmıştır. Serbest ticarete devletin müdahalesi yolunu açmıştır. II.
Mahmud devrinde (1808-1839) devletin bu müdahaleleri had safhaya çıkmış ve „ruhsat
tezkiresi sistemi‟ ve „yed-i vahid‟ sistemi denilen ticaret sistemleri doğmuştur. Devletin
ticarete yönelik müdahale yapısı kontrole dayalı geleneğinin bir devamıdır.
Ruhsat tezkiresi sisteminde ilk adım, İstanbul debbağ esnafının hammaddesi
olan palamut ürününün temininde 1242/1826 yılında başlanarak atıldı. Memurların
ürünlerin üretildiği yerlerde görev yapacak ve hammadde ihtiyacı doğrultusunda ihtiyaç
yerlerine İstanbul öncelikli olarak gönderecektir. İstanbul‟daki esnafın ihtiyacının
100 Thompson, s. 22-23. 101 Küçükerman, s. 140. 102 Aykut Kansu, “Türkiye‟de Korporatist Düşünce ve Korporatizm Uygulamaları”, Modern Türkiye’de Siyasi DüĢünce-
Kemalizm, Murat Belge (Editör), cilt: 2, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2011, s. 254.
45
karşılandıktan sonra diğer bölgelerin ihtiyacı karşılanacaktır. Görevli olan tüccarın
vereceği tezkire ile alımlar yapılabilmiştir. Tezkiresi olmayan tüccar ürünü sevk
edemeyecektir. “Yed-i vahid” usulünde ise devlet, ticari geliri yüksek bazı
hammaddelerin tek alıcısı ve satıcısının kendisi olduğunu ilan etmiştir.103
Devletin
üretimde ihtiyaç duyduğu hammaddeler için gümrük imtiyazında bile bulunmuştur.
1277 (1860) yılına ait bir arşiv belgesinde Mısır‟a Beykoz Debbağhanesince
gönderilmiş ürünlerden gümrük alınmaması için başvuruda bulunulmasından
bahsedilmiştir.104
Gümrük imtiyazı isteği debbağhanenin askeriyeye yolladığı
ürünlerden giderleri azaltma çabasıdır. Devlet ihtiyaç duyduğunda kendi lehinde
kararlar almıştır.
Beykoz Debbağhanesinin ihtiyaç duyduğu Palamut için Biga Sancağı ve
Midilli adasından alımlar yapılmıştır. Osmanlı arşivinde bulunan 1259 (1843) senesine
ait bir belgede palamut alımı için Midilli adasının Molova kazasının göndermesi
gerektiği beş bin kantar palamudun her bir kantarı için verilen 32 kuruşun üreticiler
tarafından az bulunduğu ve buna itiraz ettikleri görülmektedir. Fakat cevaben
gönderilen yazıda Biga sancağından karşılanan palamut için her bir kantara 30 kuruş
fiyat biçildiği bu nedenle isteğin kabul edilmediği görülmüştür.105
Devlet tarafından
hammadde alımlarında fiyat karşılaştırması yapılıp devletin zarara uğratılması
engellenmeye çalışılmıştır. Ayrıca 1265 (1849) tarihli bir Osmanlı arşiv belgesinde
Beykoz Debbağhanesi için tabaklanmış deri alımı için Kalas ve İbrail havalisinden alım
yapıldığı; bedelinin de Silistre ve Rusçuk‟dan karşılanacağından bahsedilmektedir.106
Osmanlı arşivindeki 1261 (1845) tarihli bir belgede kösele ihtiyacının karşılanmasında
alım yapılan yerlerden birisinin de Safranbolu olduğu ve buradan on bin adet kösele
alımı yapıldığından bahsedilmektedir.107
Kaliteli kösele üretiminde kalifiye işçilerin payı büyüktür. Osmanlı‟da işçi
kesiminin bilinçlenip, kendisini yetiştirmesi uzun zaman almıştır. Bu durumun ortaya
çıkışında da kapitalist sistemle birlikte ortaya çıkan bireyselleşme olgusu yüzünden
103 Kala, s. 242. 104 BOA, A. MKT. DV, Nu: 173/92. 105 BOA, Cİ, Nu: 2233. 106 BOA, Cİ, Nu: 683 107 BOA, Cİ, Nu: 886.
46
artık hiç kimse başkasına karşı sorumlu olmadığından herkes kendi çıkarını ön planda
tutmaktadır. Kendi çıkarı doğrultusunda eskiden olmadığı kadar hareketli bir yaşantıya
sahip olmaktadır. Reaya mantığı zamanla yerini bireye bırakmıştır Haklarını arayan,
tepkisini ortaya koyabilen işçiler varlığını göstermektedir. Geleneksel yükümlülüklerin
gevşemesiyle kırsal ekonomide geçimlerini sağlayamayanlar bu hayatı terk ederek
fabrikaların bulunduğu yerlere göç etmişlerdir. Yaşanan göç hareketleri nüfus açısından
kalifiye iş gücüne yönelik bir göç hareketi olmamasına rağmen, işçiler arasında birlikte
hak arama kültürünün oluşmaya başladığı görülür.
Göç hareketleri şehirlere yönelişi artırıp, hayatını daimi ettirmeye çalışan
kesimi işçi olarak çalışmaya yönlendirmiştir. Fakat Osmanlı Devleti içinde işçi sınıfı
bilincinin oluştuğunu söyleyemeyiz. Buna rağmen çalışan kesimin hakları noktasında
birlikte hareket edebildikleri ve grevler düzenledikleri de bir gerçektir. İşçi kesiminin
kitlesel hareketlere başlamasında zamanla geçici işçilikten daimi işçiliğe geçmeleri
etkili olmuştur. 19. yy boyunca toplumsal sorun olarak nitelenecek olan, bu kitlesel işçi
sınıfının doğuşu, geleneksel idari anlayışı devam ettirmek isteyen bürokrasi için de
önemli bir tedirginlik kaynağıydı. Tedirginliğin kaynağında ağır çalışma koşullarına
karşı haklarını aramaları ve ekonomik açıdan geçimlerini sağlama isteklerinin etkisi
vardır.108
Kazlıçeşme‟de bulunan Yunanlı Nikolaidi isimli işverene ait bir debbağhanede
çalışan işçiler 2 Eylül 1908‟de ücretlerinin artırılması için grev başlatmıştı. Gönüllü ve
gönülsüz greve katılan işçi sayısı 600‟den fazladır. Grevi sonlandırmak için Beykoz
Debbağhanesinden bilirkişilerin gelmesine rağmen grev sonlanmamıştır.109
Deri işçileri
Meşrutiyet sonrası hakları noktasında daha fazla bilinçlenmiş ve oluşturdukları sendika
öncülüğünde hak arayışlarını sürdürmüşlerdir. Kapitalist yapının getirdiği değişimi ve
Osmanlı Devleti‟ndeki kul anlayışından ziyade hak arayışlarının daha fazla olduğu bir
dönem yaşanmıştır. Grevlerle işverenler karşısında daha güçlü bir işçi kesimi
bulunmaktaydı. Deri işçileri grev dönemlerinde kendi yerine işçi alımlarını engelleyip,
işverenlerin baskısını da kırabilmekteydiler. Dönemin politik yapısındaki değişmeler
işçi hakları konusunda da gelişmelere yol açmıştır. Osmanlı Devleti‟nde işçi haklarına
108 Kansu, s. 255. 109 Yıldırım, s. 382.
47
dair hak arayışları kalifiye işçiler içinde özellikle yetişmiş işgücü sayısının daha fazla
olduğu gayrimüslim vatandaşlar arasında gelişmiş olduğu söylenebilir. Zamanla halk
arasında işçi hakları noktasında bilinçlenme yaşanmış fakat devletin aldığı önlemlerle
grevlere yönelik yasaklamalar getirilmiştir.
İşçilerin hakları noktasındaki direnişleri çalışma şartlarının zorluklarından da
kaynaklanmaktadır. Bu duruma yönelik 1262 (1846) yılına ait arşiv belgesinde inek,
öküz, ganem ve keçi derilerinin salhanelerde tuzlanarak fabrikaya teslimi noktasında
askeriyenin tepkisi nedeniyle emir çıkartıldığından söz edilmektedir.110
Deri üretimi
zorlu aşamaların sonucudur. Üretimde işçilerin çalışma koşullarının zorluğu tuzlama ile
azaltılmaya çalışılmıştır.
Beykoz Debbağhanesinin ihtiyacı olan hammadde kaynaklarının alımında
görevli memurların da kontrol edilmeye çalışıldığı 1265 (1849) senesine ait arşiv
belgesinde ortaya konmaktadır. Belgede memurların zimmetine akçe geçirmemeleri
noktasında Biga meclisince denetleme yapılması istenmektedir. Devlete bağlı bir
kuruluşun içindeki bürokrasinin üretimi ileriye taşımadan ziyade kendi çıkarlarına
yönelik çalışan personellerinin de olduğu açıktır.111
Sanayi istatistiklerinde yer alan “Debagat” bölümünde çalışan işçi sayıları
açısından en az 10 işçi çalıştıran 13 debagat müessesesi şunlardır: 112
1. Altın Yapağı Osmanlı Anonim Şirketi
2. Altınparmak ve Kalaroni, İstanbul, Yedikule.
3. Beykoz Askeri Debbağ Fabrikaları, İstanbul, Beykoz.
4. Pince Biraderler, İstanbul, Yedikule.
5. Teripo Kostantin N. Ve Mahdumları, İstanbul Yedikule.
6. Canbezdi Biraderler, İstanbul, Yedikule.
110BOA. MKT, Nu: 47/10. 111 BOA, A. MKT, Nu: 208/84-1. 112 Küçükerman, s. 141.
48
7. Denizlili Hacı Hasan ve İsmail Hakkı, İstanbul, Yedikule.
8. Skanavi Andon, İstanbul, Yedikule.
9. Şişman Ahmet, İstanbul, Yedikule.
10. Kalosdiyan Piravadal ve Darbhaneliyan, İstanbul, Yedikule.
11. Kalınoğlu Ananyas, İstanbul, Beykoz.
12. Liçe Ropolo Biraderler, İzmir, Darağaç.
13. Valcı K. Ve Mahdumları, İzmir, Darağaç.
Görüldüğü üzere, derilik zanaatının merkezi İstanbul‟dur. Beykoz Askeri
Debbağhanesi dikkate alındığında diğer üretim yerlerinin 11‟i (% 84.6) İstanbul‟da,
ancak 2‟si (%15.4) İzmir‟de bulunmaktadır. Marmara Bölgesi Osmanlı Devleti‟nin
ticaret ve üretiminin de merkezidir. Yurtdışına mal satışı ve alımlarının rahatlıkla
yapılabildiği yer olan İstanbul, merkezdir. 20. yüzyıl başlarında ulaşım ağının çok
yaygınlaşmamış olması da İstanbul karşısında rekabet edecek kent sayısının fazla
olmasını engellememiştir. 113
Beykoz Debbağhanesi dışındaki diğer deri fabrikaları özel kişilere aittir.
Yedikule fabrikalarının arazi, bina ve hatta bazılarının araç ve gereçleri başkalarına
aittir ve bu fabrikaları başkaları tarafından kira ile işletilmektedir. 3‟ü bu şekilde araç
gereçleri ile 3‟ü yalnız binaları ile kiraya verilmiştir. Yalnız 3‟ü fabrika sahipleri
tarafından işletilmektedir. Mevcut devlet fabrikasının da Üsküdar‟a ya da Florya‟ya
taşınması noktasında 1264 (1848) senesine ait bir arşiv belgesinde Beykoz‟a
debbağhanenin yerine sahilhane yapılması için çalışmalar yürütülmüş fakat dericilikte
suya dayalı üretimi nedeniyle Üsküdar ve Florya‟da sıkıntı yaşanmış hatta kuyu
açtırılması yönünde talimatlar verilmiştir. 114
Beykoz Debbağhanesinin idaresinin Devlet-i Aliyye‟den, Şirket-i Mahsusaya
ihalesi için 1265 (1848) senesine ait bir arşiv belgesinde mukayeseler yapılmıştır. Buna
113
Küçükerman, s.141. 114 BOA, İ. MTZ, Nu: 103851- 12/358-5.
49
göre yapılacak devir sonucunda hazine üzerindeki yükün azaltılacağı, fabrikada çalışan
memurlara verilen maaş yükünün ortadan kaldırılacağı, fabrika için verilen peşin
akçenin hazinede kalacağı ifade edilerek özelleştirilmesi savunulmuştur.115
Osmanlı
Devleti‟nin içinde bulunduğu ekonomik koşullar bu değerlendirmelerin yapılmasına
neden olmuştur. Bu mukayeselere rağmen fabrika devletin idaresinde kalmış ve 1279
(1863) senesine ait bir arşiv belgesinde de Boyahane yapıldığı ve bunun Beykoz
Debbağhanesi ile birleştirilmesine ayrıca fabrika için çalışan amele kesimine de
fabrikaya yakın bir yerde kalabilecekleri bir yer yapılmasından bahsedilmiştir.116
Fabrikanın teknik açıdan geliştirildiği ayrıca işçilerinin sürekliliğinin sağlanması için
barınma ihtiyaçlarının giderilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Beykoz Fabrikası 19.yy‟ın ikinci yarısında teknik açıdan geliştirilmeye
çalışılmıştır. 1291 (1874) senesine ait bir arşiv belgesinde Sanayi Devrimi‟nin merkezi
olan İngiltere‟den 1980 adet İngiliz lirasıyla çifte septevili makine ile iki kıta kazan
alınmasından bahsedilmiştir. Fabrikada üretimin daha modern şekilde sürdürülmesi için
fabrika teknik açıdan geliştirilmeye çalışılmıştır.117
Ayrıca fabrikada Yunan devleti
tebaasından sanatı debbağ olan Dimitri Bora adlı bir ustabaşı çalıştırılması ve ondan
Marsilya derisi ve kundurası gibi ürünler talep edildiği Osmanlı arşiv belgesinde
görülmüştür.118
Beykoz Debbağhanesinde üretimin kalitesi artırılıp Avrupa ile rekabet
edebilecek bir üretim hedefinin gözetildiği arşiv belgelerinden çıkartılabilmektedir.
Fabrikalar 1915‟te askeri ihtiyaçları ve piyasanın talep ettiği deri ihtiyaçlarını
karşılamaya çalışmışlardır. 1. Dünya Savaşı‟nın yaşandığı dönemde ağır ve kaliteli deri
kıtlığı yaşanmış ülkeler arasındaki rekabetin de artması deriye yönelik üretimi olumsuz
etkilemiştir. Osmanlı Devleti‟nin hammadde açısından yaşadığı sıkıntı, deri sektöründe
yaşanan dışa bağlılık durumunu ortaya koymaktadır. Bu koşullar altında dahi Osmanlı
Devleti‟nde tarımda ve sanayide büyüme gerçekleşmiştir. 1889/1890 = 100 kabul
edilirse, 1914/1915‟te milli gelir endeks sayısı “hacim” itibariyle 156‟ya çıkarak yılda
115 BOA, HR. MKT, Nu: 28/23. 116 BOA, İ. DH, Nu: 513/34913-1. 117 BOA, İ. DH, Nu: 00691-048298-002-001. 118 BOA, İ. MVL, Nu: 275/10686-1.
50
ortalama yüzde 2 oranında büyümüştü; nüfus yılda yüzde 1 oranında arttığına göre, kişi
başına gelir artışı yılda yüzde 1 oranında gerçekleşmiştir.119
Deri fabrikalarının Osmanlı Devleti‟ndeki tesisat yapısına bakıldığında,
muharrik güç sayısı toplam olarak 961 beygir gücündedir. Her birine 35.5 beygir gücü
düşmektedir. Beykoz fabrikası güç açısından % 59.3‟üne tasarruf etmektedir. Muharrik
gücün 612 beygir gücünde (%63.6), 19‟u (%70.3) buhar makinesi, 345 beygir gücünde
(%35.9) 7‟ si (25.9) petrol, 4 beygir gücünde (%0.4) 1‟i (%3.7) gaz motorudur.120
Beykoz deri fabrikası üretimde kullandığı makinelerin gücü ile dönemin gelişmiş deri
fabrikaları arasında olduğu söylenebilir.
Beykoz Debbağhanesi ilk kurulduğu dönemden itibaren gelişen ve üretimde
kalitesiyle fuarlara katılabilen bir yapıya sahipti. Bu kaliteyi sürdürülebilir kılabilmek
adına kalifiye eleman yetiştirilmeye çalışılmıştır. Çalışanlar açısından 1915‟te işler
durumda olan 12 fabrikada 47 memur, 17 ustabaşı ve 1.206 işçi olmak üzere, toplam
olarak, 1.270 ve 1913 yılında 11 fabrikada 44 memur, 15 ustabaşı, 871 işçiden, toplam
olarak, 930 kişi çalışmıştır. Buna göre, 1915‟te ortalama olarak her fabrikada 106 ve
1913‟de 85 kişi çalışmış olduğundan, % 20 bir artış görülmüştür.121
19. Yüzyılın ortalarından Birinci Dünya Savaşı‟na kadar olan dönemde şehirli
emek kıtlığının, şehirli reel ücretlerini arttırdığı da görülmektedir. Bunun nedenlerine
bakıldığında, kırsal kesimde arazinin bol olmasına karşılık emeğin ve sermayenin kıt
olması, kentsel kesime yönelik göçleri yavaşlatmıştır. Osmanlı Devleti‟nde tarıma
dayalı yapı ile kentlerdeki fabrikalar için kalifiye ve sürekli çalışan işçi bulmak zordu.
Zamanla kentlerdeki fabrikalarda ücrete dayalı gelir artışı, Beykoz çevresine göçleri
artırmıştır.
Öte yandan 19. yüzyıldaki kır ve kent arasındaki ücret farklılıkları yanında
Osmanlı ülkesinin kendi içindeki bölgeler arasında da bir farklılaşmadan bahsetmek
mümkündür. Çukurova bölgesindeki işçi ücretlerinin batıya göre daha düşük olduğu
görülmektedir. Bu ücret farklılıkları batıya yönelik bir göç hareketi yaratacağı şeklinde
119 Kazgan, s.30. 120 Küçükerman, s.142. 121 Küçükerman, s.142.
51
düşünülse de bu istenilen düzeyde gerçekleşmemiştir. Osmanlı Devleti‟nin kullandığı
“amele” ifadesi tercih edilirse, 1894-1895 genel sayımına göre ameleler, istihdamın
ancak % 1.24‟ünü oluşturmaktaydılar.122
19. yüzyılda ücret karşılığı çalışma oranlarının
çok düşük olduğunu göstermekte ve Beykoz Deri Fabrikasını da etkileyen bir durum
olmuştur.
Osmanlı Devleti‟nde büyük ölçekli ticari tarım işletmeleri bulunmamaktadır.
Latin Amerika tarzında bir toprak oligarşisi gelişmemiştir. Osmanlının kuruluşundan
itibaren mülkiyet esaslı yaklaşımdan ziyade kullanıma dayalı yaklaşımı da büyük
ölçekli tarım işletmeleri kurulmasını engellemiştir. Ticarete yönelik bir toprak sahibi
sınıfın yokluğunun beraberinde getirdiği daha da önemli bir sonuç vardır. Küçük toprak
arazilerine sahip kesim halk arasında milli hareketin gücünü de oluşturacaktır. Halk
arasında gelir uçurumunun olmaması da, birlikte hareket eden ve ulus olma yolunda
birlikteliği sağlayan unsurlardandır.
Artık ürünü ve bunun mübadele araçlarını ellerinde toplayan az sayıda ve
ticarete yönelik toprak sahibinin olduğu bir durumun tersine, Osmanlı Devleti‟nde
pazarlanan artık ürünün küçük üreticiler arasında yayılmış olması, ticari faaliyetin de
paralel olarak yaygınlaşmasını zorunlu kılmıştır.123
Büyük toprak sahiplerinin olmayışı
aileler arasında dağılmış tarım arazileri ve kendi aralarında küçük üretici dayanışması
büyük şehirlerdeki fabrikalarda çalışmak için şehirlere göçün yeterli seviyede olmasını
engellemiştir. Bu koşullar altında deri fabrikasında çalışan işçilerin ücretleri hakkında
300 gün hesabıyla, bir debbağ işçisinin gündeliği 1915‟te 13,9 ve 1913‟de 13,6 kuruş
bulunmaktadır. 1915 yılında yapılan sanayi sayımlarına göre; deri sektöründe 13
müessese, 1270 çalışan tarafından, 31.983,117 kuruşluk üretim ve imalat
gerçekleştirilmiştir.124
Kösele imalatı İstanbul ve İzmir ithalatına göre tüketimimizin ancak %37.2‟
sidir. Marmara Bölgesi deri üretiminin merkezidir. Anadolu ise büyük çapta deri
imalatından ziyade küçük ölçekli ihtiyaca yönelik çalışan debbağlar mevcuttur. İthalatın
% 38.6 ‟sı Fransa‟dan gelmektedir ve değeri 19.6 milyon kuruştur. Belçika‟dan 8.8,
122 Özbay, s. 117. 123 Çağlar Keyder, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, 13. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2008, s. 30. 124 Özsoğuk, s. 35.
52
Mısır‟dan 5.8, Hindistan‟dan 2.4, Avusturya-Macaristan‟dan 2.2 milyon kuruşluk ithalat
olmuştur. İhracat ise % 90 oranında İstanbul‟dan Bulgaristan ve Yunanistan‟a
yapılmıştır.
Marmara Bölgesi bir Avrupa ülkesi düzeyinde kentleşmişken öteki bölgeler
kentsellik oranı bakımından oldukça geri kalmıştır. Kentleşme yönünden görülen
dengesiz dağılım sanayileşmenin belli bölgelerde yoğunlaşmasının ve ulaşım ağının
gelişmemiş olmasının nedeni olarak da değerlendirilebilir.
Kuruluş tarihleri belli olan ve 1915 sayımınca kapsanan sınai işletmelerin
sayısı 255‟ti ve bunların 72‟si, yani % 28‟i 1908 sonrasında kurulmuştur. Sınai açıdan
gelişmiş gözükse de eldeki mevcut üretim koşulları gelişmiş değildir. Toplam üretim
değerinin 1913‟te % 83,5‟i, 1915‟te ise % 82.3‟ü gıda ve dokuma sanayinden
kaynaklanırken; bu iki endüstri aynı yıllarda toplam işçi sayısının % 71 ve % 75.8‟ini
çalıştırmıştır. Değirmencilik, tütün işletme, debagat, yünlü dokuma ve iplik ve ham ipek
üretimi toplam sınai üretim değerinin 1913‟te % 80.3 ve 1915‟te % 83.1‟ini
oluşturmuştur.125
Osmanlı ekonomisi buğday öğütmek, tütün ve deri işlemekten ve
geleneksel ipekçilikten oluşan üretim faaliyetlerinin bugünkü anlamda bir sanayi
olmadığı, Osmanlı ekonomisine ait bu verilere dayanarak söylenebilir.
Osmanlı sanayisinin en eski ve aynı zamanda en yaygın üretim alanı
dericiliktir. Bir zamanlar yalnız tüketimi karşılamakla kalmayıp, ihracatta da ön planda
bir ürünken 1.Dünya Savaşı koşullarında üretim miktarlarında azalma ve kendi iç
tüketimini de karşılamada yetersiz kalmıştır. Bu durumun ortaya çıkışında çağdaş
bilimin gelişmesinden tam olarak yararlanılamaması ve geleneksel üretim anlayışı ile
çalışılması; öte yandan, ülke içinde ağır derilerin kıtlığı etkili olmuştur. Ülkemizin en
ağır derileri kuru olarak 10-12 kg‟dır. Oysa Romanya, Güney Amerika ve
Hindistan‟dan 20-25 kg kadar ağır deriler gelmektedir. Bundan başka, derilerin
salhanelerde yüzülürken dikkatsizlik sonucu olarak yapılan bıçak yaraları (spira),
125 Boratav, s. 33.
53
hayvanların bakımsızlığı yüzünden doğan ve nokra denilen delikler, övendire yaraları
derinin değerini kaybetmesine yol açmaktadır.126
Osmanlı Devleti ekonomik fazlanın bölüşümüne önem veren ama bunun ortaya
çıkış sürecine karışmayan bir devlettir. Üretimi köylüler ve zanaatkârlar tarafından
uygun gördükleri biçimde gerçekleştirilecek, esnaflar da devletin yakın gözetimi altında
mal akışını sağlayacak, yani yönetici sınıf da bir kısmını merkezi düzenleyici olan
devlete aktarmak kaydıyla ekonomik fazlaya el koyma hakkını elde edecektir.
Sosyoekonomik düzende esnaf geleneksel üretim modelleriyle devlete bağlı rekabette
müdahaleci bir yapıyla karşı karşıya kalmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu‟nda, 19. yy‟ ın ikinci yarısından itibaren kapitalist
ekonomilerdeki teknolojiye dayalı seri üretimin gerisinde kalınması ve gelirlerin
azalması devleti üretim sürecinde dönüşüme zorlamıştır. Bu durum, Batı‟daki
gelişmelerden farklı olarak, modern işçiliğin devletin bir ürünü olmasına yol açmıştır.
Bu ise, sonraki yıllarda da izleri görülecek olan bir „devlet baba‟ olgusunun oluşumuna
neden olarak, işçi sınıfının bilinç düzeyinde önemli yanılsamalara neden olmuştur. 127
Deri imalat sanayiinde 19. yy‟ ın son çeyreğine kadar krom bileşiklerinin
debagatta kullanılmaya başlanması ile büyük bir devrim yaşanmıştır. Üretimde artış
sağlanmıştır. Beykoz Deri Kundura, deri teknolojisindeki bu değişikliklere süratle ayak
uydurmuştur. 1826 yılında ufak çaplı askeri kunduralar üretilirken 1870 yılında günlük
kapasite 300 çifte, 1912‟de 1000 çift, 1916‟da 2000 çifte çıkmıştır. Osmanlı Devleti‟nin
son döneminde kösele ve saraçlık malları ithalatı büyük miktardadır. İşlenmiş her nevi
deri 565.390 kg. ithalatımız, 631.956 kg. ihracatımız bulunmaktadır. İhracatın büyük
kısmı yarı mamul koyun ve keçi derileridir.128
1913 ve 1915 yıllarında Beykoz Deri Kundura Fabrikası haricinde kundura
fabrikası bulunmamaktadır. Kunduracılık, ev sanayii şeklinde bulunmaktadır. El emeği
ile üretilen kunduralar mağazalarda satışa sunulmaktadır. Evlerinde üretim yapan
126 Küçükerman, s. 144. 127 Yüksel Akkaya, “Düzen ve Kalkınma Kıskacında İşçi Sınıfı ve Sendikacılık”, Neoliberalizmin Tahribatı:
Türkiye’de Ekonomi, Toplum ve Cinsiyet, haz. Neşecan Balkan-Sungur Savran, İstanbul: Metis Yayınları, 2004, s.
139. 128 Küçükerman, s. 145.
54
işçilere mağazalar bağlantı kurmayıp bunu müteahhitler aracılığıyla sağlamışlardır.
İlgililerin tahminine göre İstanbul‟da büyük mağazalar hesabına 3.000 kadar kunduracı
çalışmıştır. Günde 12-14 saat çalışan bu işçilerin 1913‟te kazancı 12-16 kuruş ve
1915‟de 15-20 kuruştur. Artı değeri oluşturan ve işçiler üzerinden haklarını yok sayan
bir dönemde sosyal adalet açısından devletin güçlü olmadığı zayıfladığı bir dönemi
işaret etmektedir.
Esnek üretimle ilgili Osmanlı Devleti‟nde görülen ev sanayisi için
E.P.Thompson, fabrika üretimi merkezli açıklamaları çürütmektedir. Sanayi Devrimi‟ni
izleyen dönemde küçük atölyelerin, taşeron işçiliğin ve evde çalışmanın önemi
vurgulamıştır. Buna bağlı olarak, ekonominin işleyişinde sadece anonim nitelikli
değişim ilişkilerinin değil, sanayi öncesi toplum değerlerini yansıtan geleneksel bağların
da çok önemli rol oynadığını ifade etmektedir.129
Osmanlı deri sanayi de geleneksel
üretim koşullarını sürdüren küçük işletmeler ağırlıklıdır. Beykoz fabrikası ise modern
deri üretimine geçişe en yakın fabrikadır.
Nikitin manüfaktür üretim için şunları söylemiştir:
“Manüfaktür üretim, büyük sanayiine geçiş için gerekli koşulları
hazırladı: 1- İşlemlerin basitleştirilmesi, işçinin kolları yerine makinenin
geçmesini sağladı; 2- Farklı işlemlerin yapımı, iş bölümü, makineli üretime
girmek için gerekli teknik koşulları yaratan da bu oldu; 3- Manüfaktür,
makine sanayii için becerikli işçi kadroları hazırladı. 130
Manüfaktür, fabrikaya doğru bir geçişi gösterir. İlkin, eskiden işçinin yaptığı
aynı işleri yapan, el tezgâhı ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, işçi, makineyi harekete
geçirecek yetenekte değildir. Birçok el tezgâhını harekete geçirecek olan buharlı makine
icat edilmiştir. Bunun sonucunda da seri üretime dayalı fabrikalar ortaya çıkmıştır.
Emeğin ve makinenin birleşimi sonucunda üretim artmıştır. Metalar ucuzlamıştır. Ama
aynı zamanda, küçük üreticiler bir yıkımla karşı karşıya kaldılar. Kapitalist fabrika,
emeğin, sermaye tarafından kontrolünü ve bundan sağladığı artı değer üzerinden
zenginliğini sağlamıştır. Osmanlı Devleti‟nde fabrikalaşma açısından zayıf bir yapı
129 Thompson, s.24. 130 P. Nikitin, Ekonomi Politik, Hamdi Konur (çev.), Ankara: Sol Yayınları, 1995, s. 90-91.
55
vardır. Devletin karşısında zengin bir burjuva sınıfının da olmaması ülkenin ekonomik
gelişimini de olumsuz şekilde etkilemiştir.
Osmanlı Devleti‟nin son zamanlarında 50 işçiyi bir arada çalıştıran atölyeler
ortaya çıkmaya başlamıştır. Toplumsal sınıfların kristalize olmaya başladığı, işçi
sınıfının embriyonik olarak ortaya çıktığı bu dönemin işçi kitlesinin önemli
özelliklerinden biri de işçilerin çok farklı uluslardan gelen bir yapıya sahip olmasıdır.
Bu nedenle de işçiler arasında sınıfsal bütünlük sağlanamamış, milliyetler arası farklılık
iş bulmada, edinilen işi koruma da ve sendikal örgütlenmede de sürmüştür.131
Osmanlı Devleti‟nin 1913‟de ayakkabı ithalatı 14.903.060 kuruştur. Bunun %
48.4‟ü İngiltere‟den, % 18.5‟i Avusturya ve Macaristan‟dan % 10.1‟i Amerika‟dan ve
%9.1‟i Almanya‟dandır. Tabi sözü edilen ithalatın büyük bir kısmını, % 67.7‟sini,
İstanbul tüketmektedir. % 10.7‟si İzmir‟e; % 10‟u Beyrut‟a aittir. İthalat ortalama
değeri kg. 43 kuruş, ihracatınki ise 28 kuruştur. Çalışanların sayısı 930‟dan 1.270‟e
çıkmıştır. İşçi sayısında % 36.5 artış yaşanmıştır. Bu artış Beykoz Deri Fabrikası‟ndan
ileri gelmektedir.132
Talat Paşa‟nın 1917‟de kurduğu hükümetin program taslağında:
“Devletin bekasını teessüsünden beri te‟min eden ve Müslümanlığı
müstakil bir devlet halinde muhafaza eyleyen Türk unsuru, bu vazife-i
mukaddeseyi güçlükle ifa edebilecek derecede ezilmiştir. Bu unsurların
inkırazı memleket-i Osmaniye‟yi Müslümanlığı ve hilafeti tehlikeye
düşürebilir. İşte bu nokta-i nazardan, kabine Türk unsurunun kabiliyeti
derecesinde iktisaden ve ictimaen kuvvetlenmesini kendisine esas ittihaz
edecek ve bu derecelerin tanziminde bu ciheti nazar-ı dikkate alacaktır.” 133
Türkiye‟nin yakın tarihinde ekonomide Türkleştirme girişimleri olmuştur. Her
ekonomide yabancı denetimi arttıkça tepkiler de artmıştır. Sanayi alanında Avrupa‟nın
gerisinde kalan bir teknoloji ve ticarette güçlü bir sermayeye sahip gayrimüslimlerin
ülkede bir tehlike olarak algılanması ekonominin gelişmesini olumsuz etkilemiştir.
Bununla birlikte, devlet Alman hükümetinden, 12-18 yaşları arasında 10.000 kadar Türk
gencinin mesleki ve teknik öğrenim görmek üzere Alman fabrikalarına kabul edilmesini
131 Akkaya, s. 139. 132 Küçükerman, s. 146. 133 Murat Koraltürk, Ekonomi’nin TürkleĢtirilmesi, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2011, s. 95.
56
talep etmiştir. Alman sanayi odalarının bu öneriyi benimsemesi üzerine iki hükümet
arasında bir protokol imzalanmıştır.134
Kalifiye eleman yetiştirilmesi ve bu işçilerin
Almanya gibi teknolojik açıdan gelişmiş bir ülkenin teknoloji transferi ile birlikte ülke
sanayisine katkı sunması amaçlanmıştır.
Avrupa‟da yetiştirilen bu işçilerin Osmanlı sanayine katkıları olmasına rağmen
Avrupa‟da karşılığını bulan sendikal haklardan mahrum kalmışlardır. İşçi hareketleri
açısından bakıldığında, tespit edilen ilk grev 1863 yılında Zonguldak‟ta kömür madeni
işçileri tarafından gerçekleştirilmiş, 1908 yazına kadar gerçekleşen grev sayısı ancak 57
olmuştur. 135
Teknolojinin gelişmesi ve Dünya‟da gelişmiş sanayiye sahip ülkelerin
ekonomik açıdan öncülüğü almasıyla işçi kesimine olan ihtiyaç artmıştır. Şehirlerde işçi
sayılarının artması, ağır çalışma koşulları hak arama noktasında işçileri bir araya
getirmiştir. Bunların sonucunda yaşanan grevler ekonomik krizin derinleşmesiyle doğru
orantılı olarak artmış, siyasal baskı artıkça azalmıştır. 1909 yılında grevleri ve
örgütlenmeyi düzenleyen Tatil-i Eşgal Kanunu‟nu (Grev Kanunu) çıkartması ile işçi
dayanışmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Bu yasa ile sendikal örgütlenme yabancı
sermayenin ve kamunun faaliyette bulunduğu alanlar ve kurumlarda yasaklanmıştır.
Greve ise ancak bir uzlaşma sürecinden geçtikten sonra başvurulabilecektir. Böylece
sermaye birikiminin önündeki önemli bir engel ortadan kaldırılmıştır. Bu
düzenlemelerden sonra işçi hareketleri tekrar sönmeye başlamış, 1909-13 döneminde 40
grev gerçekleşebilmiştir. 1872-1922 dönemini kapsayan yarım yüzyıllık dönemde
Osmanlı İmparatorluğu döneminde grevler hiçbir zaman Batı‟da olduğu gibi bir isyana
dönüşmemiş, çalışma hayatı ile ilgili tepkiler olarak kalmıştır. Sanayileşme yoluyla
kaybettiği askeri gücü kazanma isteğinde olan bir imparatorluğun sanayi ayakları olan
teknoloji ve işçi kesimi açısından gelişimini ağır bir şekilde gerçekleştirdiği
söylenebilir.
1911-1922 arasındaki 11 yıl, Trablusgarp Savaşı (1911-1912), I. ve II. Balkan
Savaşları (1912-1913), I. Dünya Savaşı (1914-1918) ve Kurtuluş Savaşı (1919-1922)
134 Küçükerman, s. 148. 135 Akkaya, s. 140.
57
olmak üzere sürekli savaşla geçmiştir. Bu savaşlarda büyük toprak parçaları
kaybedilirken, milyonlarca insan ölmüş, sakatlanmış ya da bir yerden bir yere göç etme
zorunda kalmıştı.136
Osmanlı Devleti‟nden devir alınan ekonomik yapı ve ona bağlı
sanayisi yaşanan savaşların sonucunda darbe almış olsa da buna Yeni Cumhuriyete
varlığını sürdürebilmiş fabrikalar devredebilmiştir.137
Sanayisinin yeniden kurulmasının gerektiği bir dönemde Beykoz Deri ve
Kundura Fabrikası deri ürünleriyle Osmanlı sanayinin öne çıkan fabrikasıdır. 1877
senesinde Viyana Uluslararası Fuarı‟nda altın madalya kazanması Beykoz Deri ve
Kundura Fabrikası‟nın üretimdeki kalitesini kanıtlayan bir başarı olarak gösterilebilir.138
136 Kazgan, s. 43. 137 Fikret Başkaya, Devletçilikten 24 Ocak Kararlarına Türkiye Ekonomisinde Ġki Bunalım Dönemi, 2. Baskı,
Ankara: Özgür Üniversite Yayınları, 2004, s. 29. 138 Küçükerman, s. 152.
58
4. CUMHURĠYET DÖNEMĠNDE SANAYĠLEġME ÇABALARI
VE BEYKOZ DERĠ KUNDURA FABRĠKASI
4.1. Türkiye’de Devletçilik
Yeni Cumhuriyet ekonomik açıdan da kalkınma stratejisini Avrupa
modernleşmesini örnek alarak hareket etmiştir. Ayrıca gelişmiş sanayi örnekleri
üzerinden kendine yeterli üretimi sağlayacak özgüveni oluşturmaya da çalışılmıştır.139
Ülkenin ekonomik açıdan kalkınması için köylülüğün ve tarım toplumunun çözülmesi,
şehirleşme oranının artışı, altyapının geliştirilmesi ve modern üretim yapısının
yerleşmesi hedeflenmektedir.140
Yeterli bir sanayi mirası üzerine kurulmayan ve 19. yüzyılın başından beri
sorulan “imparatorluk nasıl kurtulur” sorusu Cumhuriyet‟e kalan ekonomik mirasın da
durumunu göstermektedir. Osmanlı Devleti‟nin askeri başarısızlıklara çözüm arayışı
nedeniyle kurduğu fabrikalar bizatihi devletin endüstrileşmedeki varlığının paradoksal
olarak bu süreci geciktirdiğini göstermektedir.141
Sanayideki bu gelenek üretim
sürecinde kontrollü bir üretim anlayışı ile sınırlı gelişme gösteren bir sanayinin
kanıtıdır.
Kurtuluş Savaşı sonrasında Anadolu, emek gücünün büyük kısmını
kaybetmiştir. Fakat geçimlik üretim yapan köylülerin sayısındaki azalmanın tüccar
sınıfı açısından önemli sonuçlar doğurmadığı öne sürülebilir. Pazara yönelik tarımsal
fazla aksamadan sürmüştü.142
1923-1929 yılları arası, Anadolu toprakları üzerinde yeni bir devletin
kuruluşunu ve Osmanlı İmparatorluğu‟nun tarihe karışmasını simgeleyen bir dönemdir.
Bu nedenle geçmişle kesin bir kopmayı ve bu anlamda bir siyasi devrimi temsil eder.
Ancak, bürokratik aristokrasinin iktidardan kesinlikle uzaklaşmasını sağlamamakla
birlikte, 1923 yılı iktisadi bakımdan geçmişle benzer bir kopukluk getirmemiştir.
139 Ayşe Kadıoğlu, Cumhuriyet Ġradesi ve Demokrasi Muhakemesi, İstanbul: Metis Yayınları, 1999, s. 11. 140 Kahraman, s. 179. 141 Metin Özuğurlu, ”Osmanlı İmparatorluğu‟ndan Cumhuriyet‟e Örgütlü İşçi Hareketi ve Demokratikleşme Süreci”,
Türkiye’de Sendikacılık Hareketleri Ġçinde Demokrasi Kavramının GeliĢimi, Haz. Alpaslan Işıklı, Ankara: T.C
Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002, s. 52. 142 Keyder, s. 17-118.
59
Sanayisi, üretim araçları, tarıma dayalı yapısı Yeni Cumhuriyet‟e miras kalmış ve bu
miras üzerinden ekonomi açısından varlığını geliştirme çabası içine girdiği tespiti
yapılabilmektedir.
1920‟li yıllarda bir merkez bankası henüz bulunmadığı için, ekonominin
büyümesine koşut emisyonu dahi genişletememiştir. Dolayısıyla, yerleşik yabancı
bankalara bağımlı durumdadır. Devlet para basma olanağından da yoksundur.143
Dış
borçların ödenmesi de ekonominin gelişmesine karşıt bir baskı unsurudur. Ülkenin
savaş sonrası yaşadığı yıkım çıkışa geçme noktasında ülkenin beklentilerini azaltan bir
durumu ortaya koymuştur. Dünya ekonomisinden yansıyan olumsuz etkiler, işte, bu
yerel olumsuzluklara eklenmiştir. Dünyadan yayılan bunalıma karşı yeniden yapılanma
girişimleri, Osmanlı ekonomi politikası mirasının tasfiyesiyle örtüşmüş; fakat aynı
zamanda, dışarıdaki bunalım bu mirasın dağıtılmasına neden olmuştur. Bu nedenle
Cumhuriyet yönetimi ülkenin içinde bulunduğu iktisadi durumdan çıkabilmek için
çözüm arayışları içine girmiştir.
4.1.1. Ġzmir Ġktisat Kongresi
İzmir‟de 1000‟den fazla delegenin katılımıyla toplanan kongre ülke
ekonomisinin yol haritasının çıkarılmasında belirleyici olmuştur. Dışa bağımlılığa son
verecek, yerli üreticiyi güçlendirecek uygulamalar için ülkenin içinde bulunduğu
koşulları ve burjuvaziyi güçlendirmeye yönelik çalışmalar bu kongrede belirlenmiştir.144
Savaşın yıkımını yaşamış ve Osmanlı Devleti‟nden yüklü bir borç almış Yeni
Cumhuriyet İzmir İktisat Kongresi‟nde çıkış yolları aramıştır. Osmanlı bürokrasi içinde
Avrupa ile yapılan ticari anlaşmalara yönelik eleştiriler olmasına rağmen mevcut
durumdan çıkış yolları içinde Osmanlı Devleti bürokrasisinden faydalanılmıştır. 145
Kongre çalışmaları, esas olarak çiftçi, ticaret, sanayi ve amele gruplarının
kendi görüşlerini, iktisadi öneriler biçiminde formüle etmeleri ve her gruba ait
önerilerin bütün gruplarca madde madde oylanması biçiminde oldu. Kongrenin kabul
143 Gülten Kazgan, Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
2005, s. 45. 144 Yenal, s. 62. 145 Rıfat Erdinç Bağdadi, I. İzmir İktisat Kongresi ekonomik Felsefenin Türk Ekonomisine Yansımalarının Analizi,
(YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi SBE, 2010), s. 16.
60
ettiği en genel nitelikli metin Misak-ı İktisadi‟dir. Milli bir ekonominin kurulması
mevcut sanayicilerin güçlendirilmesi ve liberal bir ekonominin oluşturulması
hedeflenmektedir.146
Kongrede yabancı üreticilerle rekabet koşulları da değerlendirilmiştir. Bu
nedenle ithal mallarına ağır vergiler konulması, buna karşılık yerli sanayinin ihtiyacı
olan makine ve ham maddelerin ihracatındaki gümrük vergilerinin kaldırılması, Türk
ekonomisi için olumlu öneriler arasındadır. İzmir İktisat Kongresinde en az sayıda teklif
sanayi grubunca verilmiştir ki bu bile ülkedeki sanayinin pek güçlü olmadığını
göstermektedir. Ancak yabancılara ait sanayi kuruluşları devletçe satın alınarak
millileştirildikten sonra ülke yararına bir sektör haline getirilmişlerdir.147
Özel teşebbüsü güçlendirmek amacıyla 1924‟te İş Bankasının kurulması,
Ziraat Bankası‟nın devlet bankası olmaktan çıkarılıp anonim şirkete dönüştürülmesi, bu
dönemdedir. 1925‟te Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Amaçlanan Türk sanayici
ve madencilerine kredi açmak, Osmanlı‟dan devralınan devlet teşebbüslerini anonim
şirket haline dönüştürüp, yüzde 51‟ini bankanın ve Türklerin elinde tutmaya
çalışmaktır. 1927 yılında Teşviki Sanayi Kanunu çıkarıldı ve girişimcilere geniş
teşvikler ve yararlar sağlanmıştır.
4.1.2. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ve Türkiye’ye Yansımaları
Osmanlı borçları 6 Ağustos 1924‟te 129.384.910 altın lira olarak saptanmıştır.
Türkiye tarafından üstlenilen miktar 84.597.495 altın lira‟dır. Yıllık taksitleri 5.809.312
lira olan bu borcun Türkiye‟nin bütçesine yüklediği yük, kamu yatırımlarının sınırlı
olmasına yol açmıştır. Özellikle Osmanlı borçları bütçenin içinde önemli bir kısmı
oluşturmaktaydı.148
Yeni Cumhuriyet‟in ekonomik açıdan içinde bulunduğu zor durumun dışında
1929-1932 yılları arasında Amerika merkezli ekonomik krizde ülkeyi ekonomik açıdan
olumsuz etkilemiştir. Kriz sonucunda Amerika Birleşik Devletleri‟nde 85 bini aşkın
işletme çökmüş; 5 binden fazla banka faaliyetini askıya almış; New York Borsası‟ndaki
146 Korkut Boratav, Türkiye’de Devletçilik, 2. Baskı, Ankara: İmge Kitabevi, 2006, s. 41-42. 147 Bağdadi, s. 40. 148 Başkaya, s. 62.
61
hisse senetlerinin değeri 87 milyar dolardan 19 milyar dolara düşmüştür. İşsizlik
rakamının 12 milyona çıkmasıyla nüfusun yaklaşık dörtte birinin kendisini geçindirme
aracı kalmamıştır.149
Keynes ekonomik bunalım dönemlerinde “laisser faire” yani kontrolsüz bir
piyasa modeline karşı “Ulusların Kendine Yeterlilik” başlıklı makalesi ile devletçi
yaklaşımların bu krizden çıkış yolu olduğu tezini ileri sürmüştür.150
Bunun dışındaki
çözüm yollarından biri de dönemin Batılı devletlerinin liderlerinin çoğu uluslararası
ticareti sınırlama yoluyla ülkelerini dar boğazdan kurtarmak için umutsuz bir şekilde
çaba göstermeleridir.151
Osmanlı borçlarının ödenmesi, Merkez Bankası‟nın kurulması, yabancıların
elinde bulunan bir kısım altyapı tesislerinin millileştirilmesi, ekonominin olanaklarına
göre pahalıya mal olan demiryolu yapımı, Ankara kentinin yapımı ve diğer bayındırlık
yatırımları, bu bağlamda öncelikle belirtilmelidir.152
Milli bir sermaye hedefi Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olan Gayri Müslim unsurlarında ülke dışına çıkartılarak bir
açıdan Osmanlı ticaret mirasını ve bağlantılarını sağlayan tüccar bir sınıfında ülke
dışına çıkması demektir. Türkiye‟nin içinde bulunduğu mali kriz ekonomisini liberal bir
yapıdan devletçi bir yapıya dönüşümü zorunlu kılmıştır. Aşağıdaki tabloda görüleceği
gibi 1924-1930 yılları arasında var olan sanayi içinde yabancı sermayenin ağırlığı
bulunmaktadır. Sanayinin güçlendirilmesi ve üretim açısından kendi kendine yeten bir
ekonominin oluşturulabilmesi için yabancı sermayedarların elinde bulunan bir kısım alt
yapı tesisleri millileştirilmiştir. Yeni Cumhuriyet‟in ilk on yılında mali kriz ortamından,
ekonomide liberal bir yapıdan devletçi politikalar uygulayarak çıkmaya zorunlu
kalmıştır.
149 E. K. Hunt, Ġktisadi DüĢünce Tarihi, Müfit Günay (çev), Ankara: Dost Yayınevi, 2005, s. 498-499. 150 Samuel Bowles, Herbert Gintis, Demokrasi ve Kapitalizm, Osman Akınhay (Çev:), İstanbul: Ayrıntı Yayınları,
1996, s. 152. 151 William J. Barber, Ġktisadi DüĢünce Tarihi, İhsan Durdu (çev.), İstanbul: Metropol Yayınları, 2007, s. 265. 152 Kazgan, Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001), s. 66.
62
Tablo-2
Türkiye‟deki İmalat Sanayinde (Anonim Şirketler) Yabancı Sermaye: 1924-1930
Yabancı Toplam Yerli Toplam Yabancı Genel
Toplamdaki %‟ si
Dokuma Sanayi
Firma Sayısı 3 6 % 25.00
Nominal Sermaye 3.666.400 2.810.000 % 56.61
Ödenmiş Sermaye 3.366.400 1.421.198 % 70.32
Gıda Sanayi
Firma Sayısı 3 11 % 21.43
Nominal Sermaye 3.650.000 2.678.000 % 57.68
Ödenmiş Sermaye 3.425.000 1.731.548 % 66.42
Çimento Sanayi
Firma Sayısı 3 1 % 75.00
Nominal Sermaye 4.100.000 120.000 % 97.15
Ödenmiş Sermaye 3.850.000 60.000 % 98.46
Kimya Sanayi
Firma Sayısı 2 2 % 50.00
Nominal Sermaye 144.000 185.000 % 43.77
Ödenmiş Sermaye 69.000 141.250 % 32.82
Kaynak: Fikret Başkaya, Devletçilikten 24 Ocak Kararlarına Türkiye Ekonomisinde Ġki
Bunalım Dönemi, 2. Baskı, Ankara: Özgür Üniversite Yayınları, 2004, s. 68.
4.2. Devletçilik ve SanayileĢme
Türkiye‟de Devletçilik politikası birçok yönüyle uygulanmaya başlandığı
dönemde siyasetçiler, ekonomistler, düşünürler tarafından tartışmalar yapılmıştır.
Korumacılığa dayalı içe kapalı bir ekonomik model geliştirilmiştir. Bu modelde
sanayileşme için çaba sarf edilerek ve ülke kendi kaynaklarıyla kendine yeten bir
ekonomik yapıya dönüştürülmesi planlanmaktadır.153
Devletçilik sadece üretime
yönelik bir hedef olmaktan ziyade ülke içindeki üretimi sağlayan işçileri dahi kontrol
altına alınmaya çalışılan bir kesime karşılık gelmektedir. Bu çabalar oluşabilecek
153 İlhan Tekeli- Selim İlkin, Uygulamaya Geçerken Türkiye’de Devletçiliğin OluĢumu, Ankara: ODTÜ İdari
Bilimler Fakültesi Yayını, 1992, s. 83-84.
63
muhalif hareketleri minimize etmeye yöneliktir. Bu durumu Hasan Bülent Kahraman
şöyle izah etmektedir: “Toplumsal sınıf farkları Kemalist devlette bütünüyle
reddedilmiştir. Toplum birbirine muhtaç farklı meslek gruplarından oluşan solidarist
(dayanışmacı) bir anlayışla tanımlanmıştır.154
1930‟larda yeniden tanımlanan devlet,
1908 sonrası modernleşmeyi yukardan aşağıya doğru bir hareket olarak gören
yaklaşımın devamıdır.
Devletçilik oldukça farklı algılanabilen bir politikadır. Bazılarına göre
sosyalizme giden bir yol, bazılarına göre kapitalizm ve sosyalizm arasında üçüncü bir
yol, bazıları için planlama hareketi, bazıları için bir ideoloji ya da devlet sosyalizmi,
bazılarına göre de batı karşıtı hislerin canlanışı ya da az gelişmiş ülke kalkınması için
zorunluluktur.155
Resmi istatistiklere göre, 1938 yılında imalat sanayi, madencilik ve
enerji alanında toplam olarak 600 bin kişi ya da ülke işgücünün % 10‟u istihdam
edilmektedir. Devlet kuruluşları bu istihdamın %10‟unu, ya da ülkedeki toplam
istihdam miktarının yaklaşık % 1‟ini sağlıyorlardı. Aynı tarihte imalat sanayindeki
toplam istihdamın % 75‟i küçük ölçekli özel kuruluşlar tarafından sağlanmaktadır. 156
Bu durumda, ekonominin güçlü sayılabilecek büyüme performansını sanayi
sektöründeki devlet kuruluşlarının kendi başlarına yarattıklarını savunmak kolay
değildir.
1923-29 yıllarında, her yıl açık veren dış ticaret bilançosu, devletçi dönemde
her yıl fazla vermiş ve yıllık ortalamalar olarak önceki dönemi aşmıştır. Ortalama yıllık
ithalat değeri, 1923-29 döneminde 215 milyon lira iken, 1930-2 döneminde 120
milyona, 1933-39 döneminde ise 100 milyon liranın biraz üstünde gerilemiştir. Böylece,
kapitalist dünya ekonomisi, tarihinin en ciddi krizini yaşamaktayken Türkiye
ekonomisi, önemli oranda dış dünyaya kapanarak ve kendi ayakları üstünde durmaya
gayret ederek önemli birikim ve büyüme oranlarına ulaşabilmiştir.157
154 Kahraman, s. 192. 155 Aslı Yılmaz, “Tasfiye Edilen Devletçilik ve Örgütlenme: Piyasacı Devletçilikten Piyasaya”, Memleket-Siyaset
Yönetim, C. 3, S. 8 (Ağustos 2008), s. 112-113. 156 Şevket Pamuk, Osmanlıdan Cumhuriyete KüreselleĢme, Ġktisat Politikaları ve Büyüme Seçme Eserleri II, 1.
Baskı, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008, s. 175. 157 Boratav, Emperyalizm,Sosyalizm ve Türkiye, s. 367-368.
64
4.2.1. Sümerbank’ın KuruluĢu
Dünya ekonomik buhranının ülkeyi ekonomik açıdan yıpratması ve sanayi
burjuvazisinin yeterli güçte olmayışı nedeniyle devlet tarafından ekonomik önlemler
alınmıştır. 19 Nisan 1926 tarih ve 633 sayılı kanun ile Türkiye Sanayi ve Maadin
Bankası kurulmuştur. Bu banka 6 sene sonra lağvedilmiş ve yerine, aynı vazifeleri
görmek üzere; 3 Temmuz 1932 tarih ve 2058 sayılı kanun ile Devlet Sanayi Ofisi ve 7
Temmuz 1932 tarih ve 2064 sayılı kanun ile de Türkiye Sanayi Kredi Bankası tesis
olunmuştur.158
Sanayinin dönüştüren yanı Türkiye için bir hedeftir.
3 Haziran 1933‟te 2262 sayılı Sümerbank Kanunu‟nda, merkezi Ankara‟da
olmak üzere „Sümerbank‟ kurulmuştur. Bu banka Devlet Sanayi Ofisinden devralacağı
fabrikaları işletmek, devlet sermayesiyle kurulacak bütün sanayi kuruluşlarının etüt ve
projelerini hazırlayıp, idaresini sağlamakla görevli olmuştur.159
Türkiye, Sovyetler Birliği‟nden sonra, dünyada ilk planlama denemesinde
bulunan ülkeler arasındadır. Türk planlama çalışmaları 1932 Ağustos‟unda Türkiye‟ye
bir Sovyet heyetinin gelmesi ile başlamaktadır. Bu heyet, Rusya‟da beş senelik sanayi
programında çalışan uzmanlardan oluşarak ve Türkiye‟nin sanayileştirilmesi için tanzim
edilecek olan programda çalışmak üzere davet edilmişlerdir. Türkiye‟de kurulması
gerekli sanayi tesisleri ile ilgili bir rapor hazırlayıp aynı yıl içerisinde İktisat Vekâletine
verilir. Bakanlar Kurulu, raporları 16 Aralık 1933‟te görüşmeye başlar. İktisat
Vekâletinin sunduğu “Sınai Tesisat ve İşletme Raporu”, 17 Nisan 1934‟te Birinci Beş
Yıllık Sanayi Planı adı altında kabul edilerek, planı uygulayacak olan Sümerbank‟a
tebliğ edilir. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, on beş üretim kolunun, 1932 yılına kadar
gelen bir geçmiş tahlilinive sorunlarını, 1938 yılına kadar kurulması öngörülen
işletmelerin yatırım tahminleri ile kuruluş yerlerini içermektedir.160
Yatırım ve finansman kuruluşları olarak faaliyete geçen iktisadi Devlet
Teşekkülleri, zamanla genişlemişler, kamu iktisadi kuruluşlarını ve nihayet kamu
158 Ekrem Özelmas, Devletçilik ve Türkiye’deki Tatbikatından Sümerbank, İstanbul: Sümerbank Yayınları, 1963,
s. 84. 159 Osman S. Erolat (Ed.), Türkiye Ekonomisinde Bir Öncü: Sümerbank, İstanbul: Sümerbank Yayınları, 1997, s.
216. 160 Boratav, Türkiye‟de Devletçilik, s. 158-159
65
ekonomik kesimini oluşturmuşlardır. Kamu İktisadi Kuruluşları belirli bir süre sonra
elden çıkarılarak tasfiye edilmesi ve böylece sağlanacak parasal olanaklarla özel
teşebbüsün henüz giremediği alanlara yatırımlar yapılması düşüncesi 1933 tarihli
Sümerbank Kanunu‟nda görülmektedir.161
Bankaya kuruluş kanununda belirtilen 20
milyon TL‟lik itibari sermayesinin, ancak 10.7 milyon TL‟si ödenebilmiş ve bu kıt
kaynaklarla büyük görevlerin üstesinden gelme mücadelesine girişilmiştir. Sümerbank
kuruluşunda sadece 4 fabrikaya sahiptir. Bunlar;
- Hereke İpekli ve Yünlü Dokuma Fabrikaları
- Feshane Yünlü Dokuma Fabrikası
- Bakırköy Yünlü Dokuma Fabrikası
-Beykoz Deri ve Kundura Fabrikaları‟dır.162
1920‟li yıllardan itibaren dile getirilen hammaddeye dayalı sanayileşme
konusu, Sümerbank metnine yerleştirilerek resmi bir niteliğe büründürülmektedir.
Böylece, devlet işletmeciliği öncelikle tarıma dayalı sanayilerde yoğunlaşacak, daha
sonra da ihracata dayalı sanayiler geliştirilecektir.163
1930‟lu yıllarda devletçilik bayrağı
altında yapılan devlet eliyle ve yönetiminde sanayileşme girişimi, sonradan çok eleştiri
konusu olmuştur. Fabrikaların üretecekleri mal cinsi, yeri ve teknoloji seçimlerindeki
isabet derecesini eleştirenler olduğu gibi, sanayi kesimine tarımdan fazla öncelik
verilmesini, devletin doğrudan sanayi yatırımcılığına ve işletmeciliğine girmesini doğru
bulmayanlar da olmuştur.
Ahmet İnsel devlet işletmeleriyle ilgili tespitinde;
Batı toplumlarında temsili demokrasi, devlet işletmesiyle
“demokrasinin işletmeye doğru genişlemesi” arasında bir eş değerlik
tasarımı kurulmasını sağlar ve toplumsal hareketin geçmişteki isteklerinin
izlerini taşır; buna karşılık, Batı dışında kalan toplumlarda temsili
demokrasi, kendini göstermek ve yeniden türetmek için aynı tarihsel boyutları
161 Yüksel Ülken, Atatürk ve Ġktisat- Ġktisadi Kalkınmada Etkinlik Sorunu ve Eklektik Model, Ankara: Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, 1984, s. 236. 162 Küçükerman, s. 155. 163 Serkan Tuna, Türkiye‟de Devlet İşletmeleri (1930-1940), (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, 2002), s. 37-38.
66
bulamaz; bu yüzden de devlet işletmesi, toplumla işletme arasındaki
karşıtlığın aşıldığı bir ortam olarak görülmez. Karşılaştırma sisteminde
böylesi bir demokrasi olmadığı için toplumun işletmeye doğru genişlemeyi
düşünmesi olanaksızdır.164
Türkiye‟de devletçilik halkın üretimin içinde aktif olarak bulunmasından
ziyade dönemin koşullarının bir zorlaması olarak ortaya çıkan bir ekonomi modeli
olduğu savunulabilir. 1934 yılı içinde sanayi programında yer alan Sümerbank
tüketiciye erişme hedefi sonucunda ülke çapında mağazalar açmıştır. Bu girişim, iç
pazardaki rantların daralacağını gören özel ticaret kesimince “Devlet tüccar olmaz”
tepkisiyle karşılaşacaktır.165
Devletçiliğe yönelik eleştiriler üretimin ham kaynağına
yönelik yapılmıştır. Akılcı üretim modelleri ile sanayinin ülke imkânlarına göre
düşünülmesi istenmiştir. Bu modelde Sümerbank da üretim alanında Türkiye‟nin
sanayisinin destekçisi ve yönlendirilmesinde belirleyici olmuştur.
4.3. Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası
Cumhuriyet‟in ilanı sonrasında Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası üretimine
devam etmiştir. Bununla ilgili 1924 senesine ait Cumhuriyet arşivinde 5.000 adet kuzu
ve sığır derisinin ordunun ihtiyacı olan kunduranın yapılması için gümrük vergisinden
muaf edilmesinden bahsedilmiştir.166
Belgeye göre fabrika üretimini sürdürmekte ve
Cumhuriyet dönemi Türkiye‟sinde orduya yönelik üretimi devam ettirmektedir.
Fabrikanın teknik açıdan geliştirilmesi içinde 1924 senesine bir arşiv belgesinde
Almanya‟nın Frankfurt şehrindeki Menus adlı bir fabrikadan makine alınacağından
bahsedilmiştir.167
1928 senesine ait bir arşiv belgesinde ordunun ihtiyacı olan 250.000
çift kundura, 20000 çift çizmenin başka bir kundura fabrikası olmadığı için Beykoz
fabrikasında üretileceğinden bahsedilmiştir.168
Beykoz Deri Kundura Fabrikası Kurtuluş Savaşı sonrası yıkıma uğramış bir
ülkenin ayakta kalmış az sayıdaki üretim yerlerinden biridir. Beykoz Fabrikası‟nın çok
uzun ve zorluklarla geçen üretim süreci, 1925 yılında kurulmuş olan “Sanayii ve
164 Ahmet İnsel, Düzen ve Kalkınma Kıskacında Türkiye, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1996, s. 226. 165 Bilsay Kuruç, Belgelerle Türkiye Ġktisat Politikası 2.cilt,(1933-1935), Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi yayınları, 1993, s. 262. 166 BCA, Başvekalet Kalemi Mahsusa Müdüriyeti, Nu: 030-10-206-409-6. 167 BCA, Başvekalet Kalemi Mahsusa Müdüriyeti, Nu: 30-18-01-01-12-58-19-001. 168 BCA, Başvekâlet Kalemi Mahsusa Müdüriyeti, Nu: 030-018-01-01-027-85-006.
67
Maadin Bankası”na devredilmesiyle yeni bir döneme başlamıştır. Ancak, 1933 yılında,
3460 sayılı kanunla “Sümerbank Deri ve Kundura Sanayii Müessesi” adını alır. Böylece
yeni bir dönem başlamaktadır. Sümerbank o günlerin genç bir kuruluşudur. 169
Sümerbank‟a bağlanan Beykoz Deri Fabrikası köklü bir deri üretim
geleneğinin Cumhuriyet dönemine taşınan fabrikasıdır. Askeri ihtiyaçların karşılanması
amacıyla Osmanlı Devleti‟nin kurduğu Beykoz Deri Kudura Fabrikası, varlığını
koruyarak ve üretim kalitesini ve sayısını artırarak Türkiye Devleti‟nin önde gelen
fabrikalarından birisi olmuştur. Bulunduğu ilçeyi de beraberinde geliştirmiş ve nüfus
açısından da artırmıştır.
1929 yılında yaşanan Dünya Ekonomik Buhranı Hükümetin yerli üretime
ağırlık vermesine yol açmış ve Beykoz Deri Kundura Fabrikası‟na da üretim açısından
önem verilmiştir. Yerli malına yönelik destek çalışmaları ile Hükümet dışa bağımlılığı
azaltmaya çalışmış ve deri ürünleri konusunda da Beykoz Deri Kundura Fabrikası
öncülüğü üstlenmiştir. Beykoz fabrikasının satışları, 1932 senesine kıyasen 1933‟de
yüzde 2 artmışken, 1934‟de 1933 senesine nazaran yüzde 81 artış yaşanmıştır.170
Sümerbank‟a devri sonrasında yaşanan bu artış Devletçilik uygulamasının Beykoz Deri
Kundura Fabrikasına yönelik olumlu etkileri olduğunun göstergesi sayılabilir.
1930 senesine ait bir arşiv belgesinde fabrikanın ihtiyaçlarına yönelik
yurtdışından mal alımı için istekte bulunulmuşdur. Fabrikanın üretimi için gerekli
malzemelerin ve aletlerin ülke içinden tamamen karşılanmadığını gösteren bir taleptir.
Savaş sonrası yeniden ayağa kalkmaya çalışan bir cumhuriyet içinde tüm ihtiyaçlar ülke
içinde karşılanamamaktadır.
Fabrikanın 1930 senesi içinde ihtiyaç duyduğu ve
yurtdışından ithalat yoluyla karşılayacağı mallar arasında öncelikle ham deri
bulunmaktadır. Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası tarafından 77.500 adet ham deri
karşılığında 820.000 Türk Lirası ödenecektir. Ham derilerin ağır köselelik, saraciyelik,
vidalalıka göre Türkiye‟de bulunmaması nedeniyle ithalat isteğinde bulunulmuştur.
Ayrıca Kibriti Sodyum, Sud Kostik, Mimoza, Kabrako, kestane, meşe, somak
hülasaları, mimoza kabuğu gibi ürünlerin fabrikanın ihtiyaçları arasında yer almaktadır.
169 Küçükerman, s. 154. 170 Kuruç, s. 263.
68
Bu ürünlerin bir kısmının ülke içinde bulunmasına rağmen yeterince karşılanamaması
nedeniyle ithalat yoluna gidilmiştir. Deri sektöründe ham maddenin ihtiyacı karşılama
da yetersiz kaldığına kanıt gösterilebilir. Ham madde ihtiyacı dışında deri üretiminde
gerekli olan makineler içinde fabrika talepte bulunmuştur. Bunlar arasında model
zımpara makinesi, saya çement yapıştırma makinesi, tırtıl makinesi, dikiş yatırma
makinesi, kıvırma makinesi, saya ıstampa makinesi, ideal ıstampa makinesi, somit
kösele yarma makinesi, apeks kamara tıraş makinesi, fırça makinesi bulunmaktadır.171
Üretimde artışı hedefleyen Beykoz Deri Kundura Fabrikası‟nın teknik anlamda
geliştirilerek, üretimi artırılmaya çalışmıştır.
Osmanlı Devleti‟nde ordunun ihtiyaçlarını karşılayan Beykoz Deri ve Kundura
Fabrikası Cumhuriyet döneminde de bu üretim anlayışını sürdürmüş ve ordunun çizme,
kundura ihtiyacını karşılamıştır. Bu durumla ilgili 1932 senesine ait bir arşiv
belgesinde; M. M. Vekâletinden yazılan 31.03.932 tarih ve 899 numaralı tezkerede;
ordunun 932 senesi ihtiyacı olarak alınacak 350.000 çift kundura, 20.000 çift çizme ve
22.000 çift yemeninin müteferrik ellere yaptırılmasındaki mahzurlara binaen pazarlıkla
Beykoz Kundura Fabrikasından alınması için bir karar ittihazı teklif edilmiş ve Maliye
Vekâletinden yazılan 25.04.1932 tarihli mutaleanamede; bahsi geçen kunduraların
mezkûr fabrikaya pazarlıkla yaptırılması muvafık ise de bunların teayyün eden fiyatları
geçen sene Umum Jandarma Kumandanlığınca yapılan ihalede mümasili maddeler için
teayyün etmiş olan fiyata nazaran beher çifte 70-80 kuruşluk bir fazlalık göstermekte
olduğu cihetle bu kunduraların geçen seneki resmi bir ihalenin verdiği fiat ile mezkûr
fabrikaya yaptırılmasının temini lazım geleceği bildirilmiştir. 172
1934 senesine ait bir arşiv belgesinde ordu tipinde yeknesak ve acele kundura
ve çizme imal edecek başka müessese mevcut olmaması hasebile, 1934 mali yılı içinde
alınacak 250.000 çift kundura, 15.000 çift çizme ve 15.000 çift yemeninin, müzayede,
münakasa ve ithalat kanununun 18. Maddesin “Z” fıkrasına göre pazarlıkla Beykoz
Kundura Fabrikası‟ndan satın alınması; Milli Müdafa Vekilliğinin 7.5.934 tarih ve 1602
sayılı tezkeresi ve Maliye Vekilliğinin 23.05.934 tarih ve 12035 sayılı mütaleanamesi
üzerine İcra Vekilleri Heyetince 23.05.1934 te kabul olunmuştur.” ordunun
171 BCA, M.V. , Nu: 030.10.00.00.212.441.2.1. 172 BCA, Başvekalet Muamelat Müdürlüğü, Nu : 030.0.18.01.02.28.32.008.
69
ihtiyaçlarının Beykoz Deri Fabrikasından karşılanacağı ifade edilmiş fakat deri
üretiminde tek olduğu da dile getirilmiştir.173
Bu yazı Hükümetin ileriki dönemlerde
yeni kurulacak fabrikalarla üretimde rekabeti de artırmak istediğinin göstergesidir.
Beykoz Deri Kundura Fabrikası ihtiyaç duyduğu kaliteli derilerin bir kısmını
Arjantin, Brezilya, Kap ve Yeni Zelanda gibi ülkelerden 1930‟lı yıllarda karşılama
yoluna gitmiştir. 23.12.1934 tarihli Kararname‟de;174
“Sümerbank Beykoz Fabrikası için Arjantin, Brezilya, Kap ve Yeni
Zelanda‟ya sipariş edilerek gümrüklere gelmiş olan kırk bin İngiliz liralık
derilerden(10600) sterlinlik kısmının Hollandalı tüccarlar tarafından ithal
edilmiş mal karşılığı olduğu ve bunun kliringe geçirilmek üzere Türk parası
ile ödeneceği anlaşıldığından geri kalan (29.400) Sternlik kısmı için, bir
defaya mahsus olmak kaydı ile döviz izni verilmesi; İktisat Vekilliğinin
11.11.934,9.12.934 tarih ve 3/389, 7689 sayılı tezkereleri ve Maliye
Vekilliğinin 15.11.934, 17.12.934 tarih ve 4204, 4593 sayılı mutaleanameleri
üzerine İcra Vekilleri Heyetince 23.12.934‟te onaylanmıştır.”
1936 ve 1940 yılları arasında Beykoz Deri Kundura Fabrikasında çalışan
işçilerin verimlilik tablosunda üretim artışı daha net gözlenmektedir.
Tablo 3
Sümerbank Beykoz Deri Kundura Fabrikasındaki İşçi Verimliliği (1936-1940)
A B C E
Yıllar Deri Üretimi
Top. (Kilo)
Ayakkabı
Üretimi
Top. (Çift)
İşçi Toplamı İşçi Başına
Üretim(A/C)
İşçi Başına
Üretim
(B/C)
1936 990.000 330.000 750 1.320 440
1937 1.238.000 490.000 849 1.458,18 577,15
1938 1.471.000 581.000 1.16 1.264,83 499,57
1939 1.827.000 629.000 1.232 1.482,95 510,55
1940 2.135.000 902.000 1.330 1.605,26 678,20
Ortalama 1.532.200 586.400 1.064,8 1.438,96 550,71
Kaynak: Serkan Tuna, Türkiye‟de Devlet İşletmeleri (1930-1940), (YayınlanmamıĢ Doktora
Tezi, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2002), s.254.
173 BCA, Başvekalet Kararlar Müdürlüğü, Nu:030.0.18.01.02.45.35.006. 174 BCA, Başvekalet Muamelat Müdürlüğü Yazısı, Nu:030.0.18.01.02.50.87.005.
70
Beykoz fabrikasının işçi sayısında % 77‟lik bir çoğalma görülmesine karşılık,
deri üretiminde % 115, ayakkabı üretiminde de % 173 civarında bir üretim artışı
yaşanmıştır.175
1936 yılından 1940 yılına kadar ki süre içinde fabrikada çalışan işçi
sayısında hemen hemen ikiye katlanmıştır. Üretime tam olarak yansımamasında kalifiye
ve düzenli işçi eksikliği neden olmuştur. İşçilerin aileleri ile birlikte Beykoz‟a
yerleşmeleri ile birlikte kalifiye işçi sorunu zamanla aşılmıştır. Böylelikle Beykoz Deri
Kundura Fabrikası Beykoz ilçesi için önemli bir oranda istihdam yaratmıştır.
Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası için üretiminin büyük bir kısmı askeriye
yönelik olarak yapılmaktaydı. 1939 yılına ait bir arşiv belgesinde orduya verilecek
150.000 çift kunduranın teslim süresinin 20 gün ileriye atılması yönünde istekte
bulunulmasından bahsedilmiştir.176
Askeriye fabrikadan gelen malların kalitesini
kontrol etmekte, gerekli koşulları sağlayamayan kunduraların tekrardan düzeltilmesi
için teslim süresini uzatabilmekteydi. Bu da fabrika yönetiminin üretim kalitesi
açısından daha dikkatli davranmasını sağlamıştır.
Başvekâlet Umumi Murakabe Heyeti‟nin 1940 yılı raporuna göre, fabrikanın
3.500.000 TL ödenmiş sermayesi, 391.885.09 TL‟ da kârı olmuştur.177
Yine fabrikanın
üretim miktarlarına dair 1940 senesine ait bir arşiv belgesinde, 1941 senesine ait üretim
miktarı tahmininde 500.000 çift kunduradan bahsedilmektedir. Bunların fiyatlarını da
700-750 kuruş arasında olacağından söz edilmiştir. Ayrıca Sarı Sabunlu kösele için de
Hindistan‟dan getirilen deriler ve yerli derilerden üretileceği belirtilmiştir. Bu derilerin
de kilosunun 400 kuruş olacağı üzerine tahmininde bulunulmuştur.178
Kaliteli deri
açısından ülke imkânlarının hammadde ihtiyacını karşılamadığı noktada ithalat yoluyla
bu eksiklik giderilmeye çalışılmıştır.
Beykoz Deri Kundura Fabrikası için gerekli malzemelerden birisi de Keten
İpliğidir. Buna dair 1942 senesine ait bir arşiv belgesinde 3000 Kg muhtelif keten
ipliğinin İsviçre‟den karşılanacağından bahsedilmektedir.179
Devletçi politikaların bir
ürünü olan Beykoz Deri Kundura Fabrikası Sümerbank‟ın yönlendirmesinde
175 Tuna, s. 254. 176 BCA, Başvekâlet Yazı İşleri Dairesi, Nu: 030.10.00.00.50.322.2.1. 177
Büğüş, s. 51. 178 BCA, Levazım İşleri Dairesi, Nu: 030.10.00.00.50.322.5.2. 179 BCA, Maliye Vekâleti Nakit İşleri Dairesi, Nu: 030.10.00.00.171.189.2.2.
71
Cumhuriyet döneminde üretimde kullandığı kaliteli hammaddesi ile üretim açısından
döneminin öncüsü olmuştur. Fabrika için ürettiği ürünlerin kalitesi ve dayanıklılığı
önemliydi. Bunun için de kullanılan hammaddeye ve üretim koşullarına dikkat
edilmekteydi.
4.3.1. Beykoz Deri Kundura Fabrikası’na ait Bölüm ve Cihazlar
19. yy‟ da kurulmuş olan Beykoz Deri Kundura Fabrikası zamanla büyümüş,
üretimini artırmış ve cumhuriyet döneminden itibaren yeni kısımlar eklenerek modern
bir fabrikaya dönüşmüştür. Devletçilik politikası da fabrikaya yönelik çalışmaların
artmasında etkili olmuştur. Kamu kuruluşları kundura ihtiyaçlarını Beykoz Deri ve
Kundura Fabrikasından karşılamaktaydı. Özellikle Askeriye ve Devlet Demiryolları‟na
ayakkabı alımları Beykoz Deri Fabrikası‟ndan yapılmıştır. Cumhuriyet döneminde
halka yönelik üretim de başlanmıştır. Ucuz ve kaliteli üretim halkla buluşturulmuştur.
Fabrika içerisine yapılan ek binalar organize ve planlanmış bir çalışmadan
ziyade günün koşulları içinde ihtiyaçlara göre yaptırılmıştır. 1842 yılında fabrikaya 40
beygirlik bir buhar makinesinin, iki buhar kazanının alınması, iki taş değirmeni
yaptırılması ve 70 su kuyusu ilavesi ile fabrikanın tarihinde üretime yönelik ilk hamlesi
gerçekleştirilmiş ve üretim tarihine bir ivme kazandırılmıştır.180
Sadrazam Mahmut
Şevket Paşa‟nın girişimiyle 1912‟de fabrikaya 90 beygir gücünde 2 dizel motor ve bir
buhar kazanı getirilmiştir. Böylece teknoloji transferi yoluyla fabrikanın üretimi
büyüyor ve günlük kundura üretimi 1000 çifte çıkmıştır.181
Fabrika Cumhuriyet‟in ilk
yıllarından itibaren teknik açıdan geliştirilmeye çalışılmış, Sümerbank‟ın kontrolüne
geçtikten sonra Almanya‟dan da ihtiyaç duyulan makineler alınmıştır. Teknolojik
açıdan desteklenen fabrika zamanla üretimini daha da geliştirip modern kazanlara sahip
olmuştur. Hartman sistemi 8 adet kazan kullanılırken, beheri 135 metrekare şeklinde ve
toplam 540 metrekare şeklinde olup, 13 buhar tazyikine sahiptirler. Turbo alternatörler;
7500/1500 devirli ve açık çalıştıklarında 625 kilovat olup, toplam 1000/1250 kilovattır.
Hulasa cihazı; kösele ve vekatenin pişirilmesinde kullanılan tanen şerbetlerini
180 Hikmet Burak Tolga, “Endüstriyel Alanların Dönüşümü, Kentsel Mekâna Etkileri: Beykoz Kundura ve Deri
Fabrikası İçin Bir Dönüşüm Senaryosu” (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi FBE,
2006), s. 82. 181 Hürriyet, “180 Yıllık Gelenek”, 16.11.1999.
72
düzenleyen bir cihazdır. Şerbetin yoğunluğu 4-6 bome derecesinden ihtiyaca göre 20-30
bomeye çıkarıldıktan sonra dolaplara konulmaktadır. Günlük üretimde 2 ton
yapılabilmektedir.182
Kurutma cihazları; kösele kurutma dairesinde köselelik deriler asılarak
vantilasyon ve teshin ile kurutulmaktadır. Kurutma işlemi titizlik gerektiren imalat
olduğundan, kalifiye ustalık ve dikkatli çalışma gerektirmektedir. İşlemin hassas oluşu,
makinelerin düzenli bakımını gerektirmektedir.183
Perdahthaneler; köselelik deri işlerinin yapılmasına ayrılmış daire olup, deriler
açık düzeltilerek, düzgün ve kısmen pürüzsüz hale getirilir. Deriler açılıp, taşlanarak
düzeltilme işlemi yapılır. Vidala ve glaselik derilerin perdaht işlerinin yapılmasına
yönelik daire de ise, cilalamak, açmak, düzeltmek işleri yapılmaktadır.184
Debağat dairesinde deriler krom ve şap gibi madeni tuzlar içerisinde miğferi
etrafında dönen dolaplarda çevrilerek pişirilirler. Düzgün ve temiz halde istiflenirler.
Deriler, açılıp taşlanarak düzeltilme işlemi yapılır. Vidala ve Glase Kurutma Dairesine
gelen deriler buhar makinesi ve vantilasyon ile kurutularak düzgün hale getirilir.
Vekata debağat dairesi; vekatalık derilerin ikinci iş safhası olan debbağlama
işlerinin yapıldığı dairedir. Palamut çam kabuğu veya buna benzer taneli üründen
çıkarılan tanen hülasaları içinde pişme ameliyesi tam oluncaya kadar devam eder.
Kireçlik Dairesi; Kösele ve vekata, vidala ve glaselik derilerin birinci iş safhası
olan debağata hazır hale getirme işlerinin yapıldığı daire olup, deriler pisliklerden
yıkanır, yumuşatılır ve kılları alınmak üzere kireç banyolarına konur. Burada 24 saatten
bir haftaya kadar kalır. Akabinde çıkarılarak kılları alınır, elde veya makinede etleri
kazınır, akarsu dolaplarında kireçleri çıkarılır. Böylelikle debagata hazır hale
getirilmektedir.
1936 senesine ait bir arşiv belgesinde tebrid cihazı montajında kullanılmak
üzere yurtdışından 370 Mark kıymetinde ve gayrisaf 97 Kg ağırlığındaki montaj
182 Büğüş, s. 43. 183 Büğüş, s. 43. 184 Büğüş, s. 43.
73
aletlerinin gümrük vergisinden muaf tutularak yurda girişine izin verildiğinden
bahsedilmektedir.185
Fabrikanın teknik açıdan desteklendiğinin ve sanayileşme yönünde
çaba sarf edildiğinin de kanıtıdır. Gümrük muafiyetleri ile ülke içinden temin
edilemeyen hammaddeler ve teknik cihazlar Sümerbank Beykoz Deri Kundura
Fabrikası için temin edilerek deri üretiminde artış sağlanmıştır.
Vekata Kuyuları; Kireçlik dairesinden gelen vekatalık derilerin debagat
safhasında birinci kısmın yapıldığı dairelerdir. Deriler, palamut, çam kabuğu ve buna
benzer taneli ürünler içinde bir aydan üç aya kadar bırakılır, hazır hale gelince pişme
işlemi tamamlanmış olur.
Kösele Kuyuları; derinin dayanıklılığını artırmak için deri üretiminin önemli
kısımlarından biridir. Vekatalık deriler için yapılan işlem bu dairede kösele için
uygulanır. Fakat farklı olarak biraz daha işlem uzun sürer. Köselenin sert malzeme
oluşundan dolayı kuyularda uzun süre beklemesi gerekmektedir.
Tanen İstihsal Kuyuları; debbağlayıcı maddelerin içinde bulunan tanenin su ve
buhar vasıtasıyla elden geçirildiği daire olup, tanen şerbetin yapılması kabukların
içindeki tanen suda eritilmektedir.
Kösele dolapları; kuyularda ilk debağatleri yapılan köselelik derilerin debağat
işinin ikinci kısmının yapıldığı dairedir. Köselenin içindeki yabancı maddeler
ayıklanana kadar dolaplarda işlem devam eder, yapılan işlem biraz daha fazladır ve
daha uzun sürebilmektedir.186
Tamirhane; fabrikadaki makinelerin tamiratlarının yapıldığı dairedir.
Makineler çok yoğun çalıştıkları için arızalanmaları fazla olduğundan dolayı
tamirhanenin modernizasyonu gereği raporlarla devamlı belirtilmesine rağmen, uzun
yıllar gereken ilgi gösterilmemiştir.
Laboratuvar; fabrikanın fenni kontrolünün yapıldığı dairedir. Kimyasal
maddeler deri imalatında yoğun olarak kullanıldığından, laboratuvarın genişletilerek
185 BCA, Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü, Nu: 030.0.18.01.02.63.28.010. 186 Büğüş, s. 45.
74
modernize edilmesi düşünülmüş ve 1942 yılından sonra istenilen hedefe ulaşılmıştır.
Ürünlerdeki kalite kontrolü açıdan önemli bir kısım olan laboratuvar ile aşınma,
dayanıklılık, kopma gibi yapısal sağlamlık kontrol edilmiştir.187
Silindir dairesi; köselelik deriler kurutulduktan sonra burada tazyik ve elyafı
sıkıştırılır ve derilere düzgünlük verilir. Bu makineler ile kösele üzerine 30 ton tazyik
yapılır. Yapılmış kundura ambarı; üretilen kunduraların istiflendiği yerdir. Ambarın
temiz ve düzenli olmasına azami gayret edilir, rutubet almamasına dikkat edilen
kısımdır.
Sümerbank Beykoz Deri Fabrikası‟nda ham deri piyasadan alınarak, vidala
süet, yarma, nubuk, vaket vs. şeklince sayalık, elbiselik, astarlık, eldivenlik gibi mamul
deri haline getirilir; ya da köselelik, saraciyelik mamul deri haline getirilirdi. Deri
ürünlerinin çoğunun üretimleri bir veya birkaç mamulü üretmek üzere planlanıp,
yapılmaktaydı. Üretimler birkaç cinsten fazla olmamaktadır.188
Ayakkabı fabrikası ise mamul deriyi piyasadan alıp, deriyi işleyerek, ayakkabı
haline dönüştürmekteydi. Piyasadan yalnızca deri alınmaz, kalıbı, astarlık derisi,
köselesi, taban astarları, lastik taban ve ökçeleri, yapıştırıcıları da alınmaktadır. Beykoz
Deri ve Kundura Fabrikası ürettiği mamuller ve kendi ihtiyacını karşılamak açısından
entegre bir tesistir.189
4.3.2. Müdüriyet
İdare yazıhanelerini ihtiva eder. Çalışanlara ait bilgilerin bulunduğu, üretimin
kontrol edildiği ve yaşanan sorunları çözmekle sorumlu olan kısımdır. Beykoz Deri
Kundura Fabrikası Osmanlı döneminde askeriye bağlı bir şekilde idare edilmiştir.
Cumhuriyet döneminde üretimini yine askeriyeye dayandırmasına rağmen idari
anlayışında değişikliğe giderek atama yoluyla görevlendirilen bir idari zümre
187 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013. 188 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013. 189 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013.
75
oluşturulmuştur. Atananlar fabrika içinde görevli memurlar olduğu gibi fabrika dışından
da atamalar yapılmaktadır.
İdari açıdan müdüriyetin en başında müessese müdürü bulunmaktadır. Müdüre
bağlı üç birim bulunmaktadır. Bunlar teknik, idari ve planlama kısmıdır. Teknik kısmın
başında müdür yardımcısı bulunurdu ve doğrudan bu birime bağlı olarak deri fabrikası,
suni deri fabrikası, lastik ve solüsyon fabrikası, kundura fabrikası, laboratuvar
bulunmaktadır. Fabrikaya ait makine ve enerji ihtiyacından teknik kısım sorumludur.
İdari kısmı ise personel alımı, çıkarılması, emeklilik işlemlerinin ve maaşların
yapılması gibi işlerden sorumludur. 1940 senesine ait bir arşiv belgesinde Beykoz Deri
Kundura Fabrikasında 6 ay süre ile çalıştırılmasına izin verilen Bernhard
Konhnstein‟den bahsedilmektedir.190
Personel alımında sadece yurtiçinden değil ayrıca
yurtdışından uzman kişilerde geçici süre ile fabrikada çalıştırılmıştır. Teknoloji transferi
dışında işçi transferleri de yapılmıştı. Kalifiye işçi açığını bu yöntemlerle fabrika
yönetimi aşmaya çalışmıştır. Ayrıca Beykoz‟da İlkokulu bitirenlerden her sene çıraklık
okuluna işçi alımı yapılmıştır. 1 sene kurs görülür ve ondan sonra işe başlamışlardır. Bir
diğer işe alım yöntemi de 3 ay süreyle deneme amaçlı işçi alınır. Üç ay süreden sonra
çalışmasından memnun kalınırsa işe devam etmekte ve kadroya geçirilmektedir.191
Fabrikada çalışan işçilerin bir kısmı geçici işçi konumunda olmuştur. Bu işçiler
fabrikada daimi işçilerin akrabası ya da tanıdığıdır. Bunun etkisiyle Anadolu‟nun farklı
illerinden gelen işçiler koğuşlarda kalmışlardır. Yazın kendi memleketlerine
dönmektedirler. Fakat bu geçici işçilik durumu zamanla değişmiş, işçiler fabrika
çevresinde gecekondular yaparak yerleşmeye başlamıştır.. Ekonomik açıdan durumu iyi
olmayan işçiler arasında dayanışmaya dayanarak kurulan Yardım Sandığı ile işçilerin
fabrika çevresinde ev yapmalarına imkân sağlanmaktadır. Zamanla Fabrikada çalışan
işçilerin yaptığı evler Fabrikanın çevresini doldurmaya başladılar. Beykoz işçi ilçesi
190 BCA, Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü, Nu: 030.18.01.02.89.127.18. 191 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013.
76
haline gelirken, gecekonduların hâkim olduğu çarpık bir yapılaşmanın oluşmasına da
neden olmuştur.192
Sosyal hizmetlerde yine bu kısma bağlı olarak görev yapmaktaydı. Ayrıca
1935 senesine ait bir arşiv belgesinde fabrikada çalışanlara yönelik yardım işlerinin
yapılabilmesi için 500 Lira sermaye ile Beykoz Deri Kundura Fabrikası İstihlak
Kooperatifi kurulmuştur.193
Bu kooperatifle çalışanların ihtiyaçları giderilmeye
çalışılmış ve onlara destek verilmek istenmiştir. Bu şekilde çalışanlar arasında
dayanışma sağlanmış ve kalifiye işçilerin fabrikaya bağlılıkları artırılmıştır. Ayrıca
1950 senesine ait bir arşiv belgesinde ortaklarına ev ve iş yeri yaptırmak için 30 yıl süre
ve en az 3500 Türk Lirası sermaye ile kurulmasına izin verilen Hudutlu Sorumlu
Beykoz Deri Kundura Fabrikası İçişleri Yapı Kooperatifinden bahsedilmektedir.194
İşçilerin ev ihtiyaçları da bu kooperatif tarafından karşılanmaya çalışılacak ve zamanla
fabrika çevresinde gecekondu tipi evler çoğalacaktır. Hedeflenen işçilerin barınma
sorunlarını gidererek işçilerin geçici olarak çalışmalarını engellemeye çalışmaktır. Fakat
zamanla Beykoz‟da artan işçi nüfusu İstanbul için gecekondu tarzı yapılaşma sorununa
da etkisi olmuştur.
Planlama kısmında o yıl içinde ne kadar üretim yapılacağı, fabrikanın hangi
malzeme ve aletlere ihtiyaç duyduğunu tespit ederdi. İşçilerin yaptıkları fazla mesailere
ait saatlik ücret planlaması da bu kısmın görevleri arasındadır. Planlama kısmı ile
gereksiz ve zarara yönelik üretim engellenerek ihtiyaç doğrultusunda akılcı planlamalar
yapılmaya çalışmıştır. İdari düzeyde fabrika yönetimi planlama kısmının öncülüğünde
lastik ayakkabıya karşı deri ayakkabının daha sağlıklı olduğu ve piyasaya lastik
ayakkabı girişinin engellenmesi için 1934 senesinde Türk Ayakkabı ve Deri
Sanayicileri Kongresinde mevzuat çalışmaları yapılması için uğraşmışlardır.
Fabrikanın en parlak dönemlerinde idare kısmında 130 memur hizmet
vermiştir. Bunlar doğrudan Sümerbank Genel Müdürlüğü tarafından ataması yapılan
personellerdir. Memurlar kadrolu personellerdi ve her yıl hükümetin belirlediği zam
192 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013. 193 BCA, Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü Nu: 030.0.18.01.02.60.91.011. 194 BCA, Muamelat Umum Müdürlüğü, Nu: 030.18.01.02.124.82.9.
77
oranları ile maaşlarını almışlardır. İşçiler gibi toplu sözleşme hakkına sahip
olamamışlardır. Maaş açısından da işçilerden daha az almışlardır. Fabrikanın üretimden,
personeline, kâr-zarar durumlarına, teknik ihtiyaçlarına kadar belirleyici olan müdüriyet
kısmıdır.
4.3.3. Beykoz Deri Fabrikasında Üretilen Malzemeler
Beykoz Deri Kundura Fabrikası Türkiye‟deki ayakkabı ve deri fabrikalarından
çok farklıdır. Ürettiği mamuller ve kendi ihtiyacını karşılama açısından döneminde
Türkiye‟nin tek entegre tesisi olmuştur. Bir çift ayakkabının yapımında ihtiyaç duyulan
hammaddeleri ve malzemeleri kendi bünyesinde üreten başka bir fabrika Türkiye‟de
halen mevcut değildir. Beykoz Deri Kundura‟da bir çift ayakkabının üretiminde ihtiyaç
duyulan ve üretilen hammadde ve malzemeleri şöyle sıralanabilir:
Her çeşit sayalık deri; Vidala, su geçirmez, yarma, nubuk, glase, botluk vidala,
rugan, vaketa ve diğerleri. Her çeşit deriden mamul saya astarı; meşin, yarma, mostra.
Her çeşit ökçe; kösele ökçe, lastik ökçe, suni kösele ökçe, tahta ökçe, lastik ökçe kapağı.
Her çeşit taban astarı; kösele taban astarı, lastik taban astarı, suni kösele taban astarı.195
1930 senesine ait bir arşiv belgesinde verilen çizelgede ham derilerin ağır köselelik,
saraciyelik, vidalalık ülkemizde hiç bulunmadığından ayrıca taban astarı ve hafif kösele
üretimi için gerekli derinin ülke içinden yeterince karşılanamaması nedeniyle,
yurtdışından 77.500 adet derinin 820.000 Türk Lirası karşılığından ithal edilmesi
gerektiğinden bahsedilmiştir.196
Bu belge ülke içinde kaliteli deri üretimi açısından
sıkıntı yaşandığını kanıtlamaktadır. Dışa bağlı bir deri sektörünün kanıtıdır. Hatta 1952
tarihli Milliyet gazetesinde çıkan bir haberde de Beykoz Deri Kundura Fabrikasının
Bölge Ticaret Müdürlüğüne müracaat ederek Avrupa‟da üretilen vidala ve benzeri deri
ürün ithalinin durdurulması istenmiştir. Fakat bu istek 1,5 milyar liranın harice çıkması
nedeniyle kabul edilmemiştir.197
1930 senesine ait bir arşiv belgesinde fabrika da her çeşit yapıştırıcı; normal
solüsyon, neoprenli solüsyon, desmacollu yapıştırıcı, termo yapıştırıcı ve diğerleri; her
195 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013. 196 BCA, İktisat Vekâleti Nu: 030.10.00.00.212.441.2.2. 197 Milliyet, “Temaslarını Bitiren Dericiler Ankara‟dan Döndüler” 28.06.1952.
78
çeşit boya ve dolgu malzemeleri; deri imalatında kullanılan boyalar, deri imalatında
kullanılan parlatıcılar, ayakkabı boyaları, ayakkabı cilaları, parlatma suları, dolgu
maddeleri, ve diğerleri; her çeşit kalıp; normal kalıp (tahta veya plastik), kırma kalıp
(tahta veya plastik); her çeşit kesim bıçağı: Kösele kesimi için ıspanta bıçağı, saya
kesimi için ıspanta bıçağı; saraciye Mamulleri: erkek ve bayan kemerleri, muhtelif
cüzdanlar, muhtelif kimlikler, muhtelif anahtarlıklar, portföyler, el çantaları, bont tipi
çantalar, tabanca kılıfları, polis copları ve kayışları, teknik kayışlar kullanıldığından
bahsedilmektedir.198
4.3.4. ĠĢletme YerleĢim Planı
Boğazın Anadolu yakasında Beykoz ilçesinin Çayır Mevkii, Servi Burnunda,
Beykoz Deresinin hemen yanında 66/67 pafta, 441 ada, 2 parsel üzerinde kurulu olan
işletme toplam 182.250 m2‟ lik bir arsa yüzölçümüne sahiptir. Bu yüzölçümünün;
25224 m2‟ si fabrika binası ve imalata tahsis edilen binalara, 5171 m2‟ si sosyal
binalara ve bu alanda deniz manzaralı dört bloktan 32 apartman dairesi bulunmaktadır.
Ayrıca orman alanlarını da kapsamaktadır ve 13671 m2‟si ambarlar ve bürolara
ayrılmıştır.199
4.3.5 Beykoz Deri ve Kundura Ġçindeki Fabrikalar
Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası, Balkanların en büyük
fabrikalarından biridir. Fabrikaya ham deri girer ve ayakkabı olarak üretimi
gerçekleştirilmekteydi. Askeriye için de ayakkabı yapardı. Ayakkabının üretiminde titiz
bir çalışma yapılmaktaydı. Okul gibi bünyesinde çalışan işçiyi eğitir ve yetiştirirdi.
Kalite standardına çok önem verilirdi. Deri Fabrikasında ayakkabılar asıl deriden
üretilmekteydi. Deri ham olarak girer deri ve kösele haline getirilirdi. İlk kısım
kireçliktir. Bu kısımda kuyular bulunmakta ve ham derinin temizlenmesi
sağlanmaktaydı. En sağlam köseleler Beykoz köselesiydi. Çünkü deri bir yâda iki sene
kuyularda bekletiliyordu. Beykoz kundurasının reklamında martı sembolünün
198 BCA, İktisat Vekâleti Nu: 030.10.00.00.212.441.2.4. 199 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013.
79
kullanılması da dayanıklılığındandır. Çünkü su geçirmezdir. Solüsyon imalathanesi, son
teknolojik aletlerle kurulu laboratuvarı, suni deri imalathanesi vardır.200
Beykoz Deri Kundura çatısı altında dört ana fabrika ve bunlara bağlı üniteler
mevcuttur. Deri fabrikası yıllık kapasitesi 100.000.000.- dm2‟ ydı. Kg‟ lı deride ise
yıllık kapasitesi 1.000.000 kg civarında olmuştur. Kundura fabrikası; İki vardiya
şeklinde çalıştırıldığında yıllık kapasitesi 3.900.000 çifte ulaşabilmiştir.
Lastik Fabrikası; Lastik taban, lastik taban astarı, lastik fiyapalar, japon kösele,
transparan, lastik ökçe ve ökçe kapakları üretmektedir. Yıllık kapasitesi 1.500.000 kg
civarındadır. Suni kösele fabrikası; yıllık kapasitesi 800.000 kg olarak tespit edilmiştir.
Solüsyon Ünitesi; Yıllık kapasitesi 540.000 kg civarında tespit edilmiştir.201
4.3.6 Beykoz Deri Kundura Fabrikası’nın Beykoz Ġlçesine Sosyal Etkisi
Beykoz ilçesinde 1810 tarihinde kurulmuş olan Beykoz Deri Kundura
Fabrikası ekonomik ve teknik açıdan geliştikçe fabrikada çalışan işçi sayısında da yıllar
için de bir artışa yol açmıştır. Beykoz ilçesi içinde Osmanlı Devleti‟nin son
zamanlarında göç almaya da başlamıştır. Fakat geniş olmayan arazilere sahip tarımsal
üretime dayalı ekonominin baskın olması nedeniyle geçici olarak fabrikada çalışan
işçilerin nüfus artışına neden olduğuna ulaşılmamıştır. Fakat Yeni Cumhuriyet
döneminde fabrikada çalışan işçiler arasındaki dayanışma, akrabalık bağlarının da
etkisiyle fabrika çevresinde yerleşimi artırmıştır. Devletçilik politikalarının etkili olduğu
yıllarda Sümerbank‟ın kontrolünde üretimde teknik gelişme yakalanmış ve planlı
ekonominin de etkisiyle Sümerbank Beykoz Deri Kundura Fabrikası kârlılık oranını
yükseltmiştir. 202
Fabrikada çalışan işçiler arasında akrabalık ve hemşerilik bağları olduğu
söylenebilir. Cumhuriyet yıllarında fabrikaya işçi alımları yapıldığında çalışanlara haber
verilmektedir. Bunun sonucunda çalışan işçilerin akrabaları ya da memleketlisi öncelikli
200 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013. 201 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013. 202 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013.
80
olarak işe alınması sağlanmaktadır. Ayrıca ölen işçilerin çocukları varsa işe alımlarda
öncelik işçi çocuklarına verilmektedir. Beykoz ilçesi 1935 yılında 28.000 olan nüfusu
1940‟ta 41.000‟e, 1955 senesinde ise 48.000‟e ulaşmıştır. İşçi göçleri ile birlikte oluşan
konut ihtiyacı, fabrika içinde oluşturulan Yardım Sandığı ile işçi maaşlarından yapılan
kesintiler sonucu yapılan gecekondu tarzı evlerle giderilmiştir. Fabrika çevresinde
Sümerbank‟a ait arazilerin bir kısmının konut ihtiyacını karşılaması için işçilere
verilmesi ile birlikte Beykoz İlçesi göç alan bir ilçe konumuna gelmiştir.203
Sümerbank Beykoz Deri Kundura fabrikası işçiler için çalışma alanı dışında
işçi yetiştirilen bir okul, ayrıca sosyal, sportif kültürel ihtiyaçların da karşılandığı bir yer
olma özelliğini de barındırmaktaydı. Fabrika içinde sinema salonu ayrıca sosyal ve
sportif faaliyet alanlarına da sahipti. Sağlık açısından da yaşanacak sorunlarda
çalışanların sağlık sorunlarıyla ilgilenilebilecek bir revir de bulunmaktadır. Ulaşım
açısından 1950‟lere kadar kara ulaşımı çok gelişmemiştir. Deniz ulaşımında
Eminönü‟ne giden vapurlarla ulaşım sağlanmaya çalışılmaktadır. Beykoz Deri Kundura
Fabrikası ve ilçedeki diğer fabrikalar ekonomik açıdan gelişmiş ve bu Beykoz İlçesinin
de büyümesine ve nüfus olarak da artmasına imkân sağlamıştır.204
203 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013. 204 Yener Kaya, Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı, “Sümerbank Beykoz Deri Kundura Fabrikası” konulu
görüşme, İstanbul: 11.06.2013.
81
5. SONUÇ
1812 yılında kurulup 2004 yılına kadar varlığını sürdürmüş olan Beykoz Deri
Kundura Fabrikası ülkenin son dönem tarihiyle paralel bir varlık göstermiştir. Osmanlı
Devleti‟nin son yüzyılında kurulmuş olsa da sanayileşme öncesi devrin en önemli
üretim geleneklerinden biri olan debbağlık kültürünü bir adım öteye taşımıştır.
Türklerde üretim geleneğinin ve yaşam tarzının bir sonucu olan dericilik Orta Asya
bozkırlarından taşınarak Osmanlı Devleti içinde dayanışmanın ve üretiminde bir
sembolü olmuştur.
Sert hava koşullarından korunmaya çalışan insanın hayvanların derilerini
kullanmayı öğrenmesinden günümüze ulaşan dericilik geleneği, bir devletin üretim
geleneğinde önemli bir yer tutmuştur. Esnaf üretim geleneği içinde İslam kültürünün
etkisini de içine katarak varlığını sürdürmüştür. Farklı üretim kolları arasında
birbirlerinin satışlarına müdahale etmeden, kaliteden de ödün vermeden tüketiciler de
gözetilerek sektörün güçlü bir ekonomik yapıya ulaşmasına katkı sağlamışlardır.
Debbağ geleneği ahilik teşkilatının devamı olan lonca yapısı içinde varlığını Osmanlı
Devleti‟nde de sürdürmüştür. Geleneksel deri üretim sanayi Osmanlı Devleti içinde
zamanla gelişerek Kazlıçeşme deri üretim bölgesinde 3000‟e yakın kişinin çalıştığı bir
yapıyı ortaya çıkarmıştır. Beykoz Deri Kundura Fabrikası ise Osmanlı Devleti içinde
sanayileşmede makine ile geleneksel üretimin birleştirilerek Avrupa pazarında yer
bulabilmiş bir üretim merkezidir.
Avrupa‟nın Sanayi Devrimi‟ni yaşadığı bir çağda esnaf teşkilatının üretim
geleneğini Beykoz Deri Kundura Fabrikasına taşıyan dericiler, Beykoz semtinin
gelişmesine de ve yeni fabrikaların açılmasına da öncülük etmişlerdir. Avrupa‟nın
sanayide ve üretimde yakaladığı yukarı doğru ivme Osmanlı‟da tam karşılığını
bulamamıştır. Osmanlı bürokrasi çevresi ve geleneksel yapıya tutunma çabası, Osmanlı
sanayinin önünde birer engel olarak durmuştur. Fakat Cumhuriyet döneminde tüm
zorluklara rağmen sanayileşme yönünde ilerleme sağlanmıştır. Dış borçlar ve girişilen
savaşlardan yıkımlarla çıkılması böyle bir geleneğin gelişmesi önündeki engellerden
birkaçıdır. Yeni Cumhuriyet döneminde devletin ekonomik açıdan içinde bulunulan
olumsuz koşullar karşısında sorumluluk almasına yol açmış, Beykoz Deri Kundura
82
Fabrikası Sümerbank‟a devredilerek yeni bir dönemin kapısı aralanmıştır. Teknolojik
açıdan modern ve yetişmiş işçi gücüyle hareket eden Beykoz Deri Kundura Fabrikası,
Balkanların en önemli fabrikası haline gelmiştir. Askeri ihtiyaçların karşılanması
dışında halkın alım gücüne uygun kaliteli kunduraların üretimi sağlanarak, devletçilik
kavramının karşılığı olmuştur. İşçilerin üretimine göre maaş aldıkları, sosyal açıdan
aktif, çevresinde bir işçi mahallesi kültürü yaratmış ender fabrikalardan birisidir.
Beykoz Deri Kundura Fabrikası Sümerbank içinde en fazla kâr eden fabrika
olmasıyla da döneminin en önemli kurumu olmuştur. İşçilerin refah seviyesinin yüksek
olması Beykoz ilçesinin göç almasını da sağlamıştır. Demokrat Partinin iktidarda
olduğu yıllarda işçilere yönelik hakların artırılması işçilerin iktidara yakın olmasına yol
açmış ve fabrikada çalışan işçilerin 27 Mayıs sürecinden de etkilenmesine neden
olmuştur.
1960‟larla birlikte getirilen toplu sözleşme ve grev haklarıyla fabrikada çalışan
işçi kesimin hakları artmıştır. Üretim noktasında yeni teknolojiyle birlikte gittikçe
gelirini artıran Beykoz Deri Kundura Fabrikası yeni fabrikaların açılmasını sağlayacak
kâr oranlarına da ulaşmıştır.
1986 yılına kadar zarar etmeyen Sümerbank Beykoz Deri Kundura Fabrikası
aynı zamanda İstanbul‟daki en yüksek vergi ödeyen kurumlar arasında da ilk sıraları
alabilmiş, hatta 1970 ve 1980‟li yıllarda fabrika kârıyla 7 fabrika kurulması planlanmış
bunlardan üçü faaliyete geçirilmiştir. Van, Tercan, Sarıkamış Deri Kundura Sanayi
işletmeleri bu kar sonucunda kurulmuştur. Ayrıca bir okul gibi içinde çalıştırdığı işçileri
yetiştiren ve sayısız teknik elemanı piyasaya kazandırmış bir fabrikadır.
Beykoz Deri Kundura Fabrikası, emeği üretimin dışında tutmadan işçileri de
üretimin baş aktörü olarak kabul eden, onları üretimlerine yabancılaştırmayan bir
fabrikaydı. Sümerbank içinde kendi sağlık kuruluşu olan, oluşturdukları yardım
sandıkları ile işçiler arasında dayanışma duygusunu artıran, kooperatiflerle işçileri ev
sahibi yapan bir fabrikadır. Baskıcı bir idari anlayışla yönetilmeden işçiler ve çalışanlar
arasında dayanışmaya dayalı bir kültürle devlete bağlı bir üretim merkezi olan Beykoz
Deri Kundura Fabrikası, özel sektör karşısında 2005 yılına kadar varlığını
83
sürdürebilmiştir. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası dünyanın ekonomik açıdan
yaşadığı liberal değişimin etkisiyle Türkiye‟de de devlete bağlı fabrikalar gözden
düşmüştür. Özelleştirme furyasının dışında kalamamış ve işçi alımlarına 1986 yılı
sonrasında son vererek günden güne işçi sayısını azaltmıştır.
1987 yılında Bakanlar Kurulunun 30.10.1987 tarih ve 87/12184 sayılı kararı ile
işletme, özelleştirme kapsamına alınarak Başbakanlık Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
İdaresi Başkanlığına devredilmiştir. 1990‟ların başından itibaren özelleştirmeye yönelik
çabalar daha da artmış ve işçi sayısı ise her geçen yıl daha da azalmıştır.
Bir semte kültür katan kundura fabrikası dünyada yaşanan serbest piyasa
ekonomisinin etkileri dışında kalamamış, dışa açılma ve ihale kanunlarıyla birlikte
gözden düşmüştür. İşçilerin ve ailelerinin tüm mücadelesine rağmen 2500-3000 kişinin
ve onlarla birlikte bir semtin yaşamını idame ettirmesini sağlayan, fabrika düdüğüyle bir
şehre hayat katan Beykoz Deri Kundura Fabrikası‟nın kapanması, üretime dayalı bir
kültürün de tarih sahnesinden çekilmesine yol açmıştır. Kapanma sürecinde Fabrika
arazisinin İstanbul Teknik Üniversitesi‟ne verilmesi yönünde de çalışmalar olmuş fakat
bu gerçekleşmemiştir.
Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası‟nın özelleştirme süreci 2003
yılında 29.7 milyon dolara satılarak tamamlanmıştır. Günümüzde fabrika düdüğünün
sesinin duyulmadığı, işçilerin hep birlikte semtin içinden geçmediği bir film platosu
olarak kullanılmaktadır. Üretim bir ülkenin dışa bağımlılığını azaltan en önemli
unsurlarından biridir. Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası‟nın özelleştirmesi ile var olan
bir fabrikanın geliştirilip, üretimde dünya ile rekabet etmesi yerine, devlete ait bir
fabrikanın satılarak, arazilerinin kullanıldığı bir yer olarak üretim geleneğini
kaybetmiştir. İki kuşak Beykoz‟da çalışmış ve fabrikanın son 40 yılına tanıklık etmiş
olan Yener Kaya‟nın deyimiyle “Beykoz Deri Kundura Fabrikası halkın fabrikasıydı ve
fabrika Beykoz demekti.” Geleneksel sanayiden, modern sanayine geçişin önemli bir
örneği olan Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası dericilik zanaatının zirve
noktası olarak, tarihi ile ve kurulduğu ilçeye katkıları ile her zaman hatırlanacaktır.
84
EKLER:
1- SÜMERBANK BEYKOZ DERĠ KUNDURA FABRĠKASI ĠÇĠN YENER
KAYA ĠLE 11.06.2013 TARĠHĠNDE YAPILAN GÖRÜġME
(Yener Kaya ile sözlü tarih çalışması yapılmasında, babası Satılmış Kaya‟nın
1930‟larda fabrikada çalışmış olması ve kendisinin de 1961 yılında Sümerbank Beykoz
Deri ve Kundura Fabrikası‟nda işe başlayıp, fabrikanın özelleştirildiği tarihe kadar
çalışması etkili olmuştur. İki kuşak fabrikanın Cumhuriyet yıllarına tanıklık etmiştir.
Deri İş Sendikası‟na 28 yıl Genel Başkanlık yapmış olması, fabrikanın hem üretim
şartlarını hem de işçilerin çalışma koşullarıyla, kültür ve sosyal hayatlarına tanıklık
etmesi nedeniyle Yener Kaya ile Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası‟nın
geçmişine yönelik sözlü tarih çalışması yapılmıştır.)
Soru : Kendinizi tanıtır mısınız?
Yener Kaya : 1 Nisan 1942 de Beykoz‟da doğdum. İlkokulu ve ortaokulu
Beykoz‟da okudum. Liseyi İstanbul Zincirlikuyu Yapı Sanat Enstitüsünde okudum.
Enstitüyü bitirdikten sonra 1961 yılında Sümerbank Beykoz Deri Kundura Fabrikasında
işe başladım. Fabrikada Puantör olarak çalışmaktaydım.
Soru : Sizin Puantör olarak fabrikadaki göreviniz nelerdir?
Yener Kaya : Fabrikada çalışan işçilerin giriş ve çıkış saatlerini kontrol
ederdim. Her bir işçinin bir kartı olurdu. Sabah girişlerinden sonra gelmeyenlerin kimler
olduğu belli olurdu. Ayrıca tahakkuk işlerine de bakardım.
Soru : Sendikaya ilk ne zaman ve nasıl girdiniz?
Yener Kaya : 1971‟te Deri İş Sendikasına delege olarak girdim. Sendikacılık
yaşamım bu dönemden itibaren başlamıştır. 1975‟te Sendikanın teşkilatlanma
sekreterliği görevine getirildim. 1977‟de de sendikanın yönetim kuruluna getirildim.
85
Soru : Sendika Genel Başkanlığına nasıl getirildiniz?
Yener Kaya : 1970‟lerde Sendika olarak Türkiye Deri Mamulleri Sanayi
İşçileri Sendikası vardı. Bağımsız bir sendikaydı. Bir de Türk İş‟e bağlı Deri İş
Sendikası vardı. Deri İş Sendikası 1947‟de kurulmuştu. Milli bir sendikaydı. Deri İş
Sendikası‟na büyük bir oyla seçildim. Seçilmem de geçici birçok işçinin kadroya
geçmelerinde yardımcı olmam etkili oldu. İşçilerin hakları noktasında yaptığım
çalışmalar beni Sendikada ön plana çıkardı. Deri İş Sendikasının Yönetim Kurulu
Teşkilatlanma Sekreterliği görevini bir süre sürdürdüm. 1978 yılında ise Sendika‟nın
Genel Başkanlığına getirildim. 2007 yılına kadar Deri İş Sendikasının Genel Başkanlığı
görevini sürdürdüm.
Soru : Sümerbank Beykoz Deri Fabrikasında ilk işe girişiniz nasıl
oldu?
Yener Kaya : Beykoz‟da hemen hemen her evden bir kişi Deri Kundura
Fabrikası‟nda çalışmıştır. Babamda Beykoz Deri Kundura Fabrikası‟nda çalışmaktaydı.
Puantör alımını duyunca fabrikaya başvuru da bulundum. Başvurum kabul edildi ve
1961 yılında çalışmaya başladım.
Soru : Fabrikada Yapı Sanat Enstitüsünde aldığınız eğitimin katkısı
oldu mu?
Yener Kaya : Aldığım eğitimin bir katkısı oldu. Fabrika içinde bir
ambar yapılmaktaydı. O kısma teknik bir eleman lazımdı. Altı ay kadar Ambarın
yapımında çalıştım. Orda çalışırken Fabrikada puantörlük için işçi alınacağını öğrenerek
işe başvurmuştum. O şekilde Fabrikada kadrolu olarak çalışmaya başladım 1964 yılında
da askere gittim. 1967 yılında askerden geldim. 1971 yılından itibaren de sendika hayatı
ve mücadelesi başladı.
Soru : Fabrikada işçi alımları nasıl yapılırdı?
Yener Kaya : Beykoz‟da ilkokulu bitirenlerden her sene çıraklık
okuluna işçi alınır. 1 sene kurs görür ve ondan sonra işe başlanırdı. Bir diğer işe alım
yöntemi de 3 ay süreyle deneme amaçlı işçi alınır. Üç ay süreden sonra çalışmasından
86
memnun kalınırsa işe devam eder ve kadrolu olurdu. Fabrikada geçmişte çalışıp vefat
etmiş işçilerin ailelerinden de işçi alınırdı. Beykoz Deri Fabrikası Beykoz halkının
fabrikasıydı.
Soru : İlçe dışından işçi alımı olur muydu?
Yener Kaya : Beykoz ilçesi fabrikaların bulunduğu bir yer olması nedeniyle
göç alırdı. Fabrikaya işçi alınacağı zaman ekseriyetle fabrikadaki işçilerin
memleketinden akrabaları, tanıdıkları gelirdi. Taşıma işçileri bulunmaktaydı. Bunlar 5-6
ay çalıştıktan sonra kadro açılırsa daimi işçi olurlardı. Ham deriler 1960‟larda gemilerle
gelirdi ve bu taşıma işçiler tarafından taşınırdı.
Soru : Fabrikada çalışan işçiler arasında ağırlıklı belli iller bulunmakta
mıydı?
Yener Kaya : İşçiler arasında birçok ilden gelenler vardı. Fakat ağırlıklı il
olarak Sinop, genel anlamda Karadeniz bölgesinden gelen işçiler bulunmaktaydı.
Anadolu‟dan çalışmak için gelen işçiler Beykoz semtinin kültürüne uyum sağlar ve
yerel kültürün üstünde bir dayatma da bulunmazdı. Giyim kuşam açısından insanlar
arasında pek bir farklılık olmazdı. Anadolu‟dan gelirdi işçiler ve tertemiz insanlardı.
Çalışanlar arasında hemşericilik olmazdı.
Soru : Beykoz fabrikası işçi bulmakta ve istihdam açısından zorluk
yaşar mıydı?
Yener Kaya : 1940‟larda Beykoz çayırında 500-600 kişilik barınma
ihtiyaçlarının karşılanacağı bir yer mevcuttu. Memleketlerinde tarımla uğraşan insanlar
geçici olarak çalışmak için gelirdi. Çiftçilikle geçimini sağlayan insanlar için fabrika
cazip değildi. 1960 öncesi Fabrikalar işçi bulmakta zorlanmışlardır. Barınma
imkânlarının kısıtlı olması da bunda bir etkendir.
Soru : 1960‟larda Fabrikanın, Beykoz‟a yerleşim anlamında bir etkisi
oldu mu? Nüfusta bir artışa neden olmuş mudur?
87
Yener Kaya : Fabrikada çalışan işçilerin bir kısmı geçici işçiydi. Bu işçiler
fabrikada daimi işçilerin akrabası ya da tanıdığıydı. Bunun etkisiyle Anadolu‟nun farklı
illerinden gelen işçiler koğuşlarda kalırdı. Yazın kendi memleketlerine giderdi. Fakat bu
geçici işçilik durumu zamanla değişmiş işçiler fabrika çevresinde gecekondular yaparak
yerleşmeye başladı. Ekonomik açıdan durumu iyi olmayan işçiler arasında dayanışmaya
dayanarak kurulan Yardım Sandığı ile işçilerin evlerini yapmasına yardımcı olurlardı.
Zamanla Fabrikada çalışan işçilerin yaptığı evler Fabrikanın çevresini doldurmaya
başladı. Beykoz bu nedenle İşçi semtidir. İşsizliğin en az olduğu yer Beykoz‟du.
Beykoz‟a göç gelmesi için 1960‟larda gemilerde eşya taşımanın ücretsiz olduğu
duyurulurdu. Nüfusun artması ve işçi ihtiyacının karşılanması için bu tarzda önlemler
alınıyordu. Durumu iyi olmayan işçi ailelerin okumayan çocukları çıraklık okuluna
gönderilir ve işçi kesimine dâhil olurdu.
Soru : Beykoz‟da 1960‟larda ulaşım nasıl gerçekleşiyordu? Fabrikada
çalışan işçiler ulaşımlarını nasıl sağlıyordu?
Yener Kaya : Ulaşım Şehir vapurlarıyla sağlanıyordu. Beykoz‟da ulaşım
yetersizdi. Okula gittiğim dönemde 5.30 vapuruna binerdim. Eminönü‟ne geçerdim.
Eminönü‟nden Tünele binerdim. Oradan Şişhane‟ye çıkardım. Şişhane‟den Levent‟e
giderdim. Ben ikinci sınıftayken 1959‟da Ayazağa yolu başladı. Marshall yardımlarıyla
yollar yapılıyordu. Üsküdar-Beykoz arasında ilk otobüs geldiği zaman bütün millet
Beykoz‟a inmişti. Otobüs Üsküdar‟a gideceği zaman yolda kalırdı. Yollar çok dar ve iyi
olmadığı için otobüs muavini otobüsten inerek şoföre seslenerek yola girmesini
sağlardı. Boğaz vapuru Eminönü‟nden Beykoz‟a 2.30 saatte gelirdi. Genelde işçiler
fabrika çevresinde yaşadığı için çoğunluğu yürüyerek işe gelirdi. Fabrikaya ilk servis
1979 yılında başladı. Ondan önce sadece Akbaba köyüne kamyonlarla işçiler iş çıkışı
götürülürdü.
Soru : Fabrikada iş kaçta başlardı? Çalışma saatleri konusunda fabrika
yönetiminin yaklaşımı nasıldı?
Yener Kaya : Fabrikanın yüksek ses çıkaran bir düdüğü vardı. Sabah 06:30‟da
ilk düdük sesiyle işçilere herkes hazırlansın diye çağrı da bulunulurdu. 06:50‟de İkinci
88
düdük sesiyle tekrar uyarı verilirdi. 07:05 geçe son düdük sesiyle son uyarı verilirdi.
7:15‟te ise iş başı yapılır, geç kalanlar dışarıda kalırdı. 40-50 kişi dışarıda kalırdı.
Sözleşmede ayda üç kere hak tanınmıştı. Geç kalanlar öğleden sonra iş başı yaparlardı.
Fabrika yönetiminin getirdiği bir uygulamaydı. Düdüğün yüksek sesi nedeniyle Tarabya
otelinde kalanlar şikâyetçi olmuşlardı. Düdüğün sesinin ne kadar yüksek olduğunu bu
durum kanıtlamıştı. Bu nedenle fabrika düdüğünün sesi kıstırılmıştı. İşe gelen işçi saat
kartlarını basar iş başı kısmına koyardı. Gelmeyenleri bu şekilde tespit ederdik. Akşam
05:00‟te de paydos edilirdi. İşler yetişmediği zaman üç saat mesai yapılır ve akşam
08:00‟de paydos edilirdi.
Soru : Beykoz‟da fabrika üzerinden sosyal ve kültürel hayat hakkında
bilgi verir misiniz?
Yener Kaya : Beykoz ne kadar ilçe olsa da 1960‟larda bir kasaba gibiydi.
Herkes birbirini tanırdı. Beykoz meydanına birisi geldiği zaman yabancı bir insan
hemen tanınırdı. İşsizlik sorunu olmayan bir ilçeydi. Giyim tarzı birbirine benzerdi.
Beykoz Fabrikası çalışanlarının çocukları için sünnet düğünlerini organize ederdi.
Dönemin önemli sanatçıları sünnet düğünü için gelirdi ve Beykoz halkı sünnet
düğünlerinin ne zaman yapılacağını takip ederlerdi.
Fabrika içinde tiyatrosu, sineması olurdu. Bunun dışında Yuşa Tepesi
meşhurdu. İnsanlar cumartesinden gelip akşam tepeye çıkarlardı. Akbaba deresi denen
yerde meşhurdu. Beykoz sayfiye yeridir.
Fabrika ayrıca sosyal sorumluluk açısından Beykoz‟daki okulların ihtiyaçlarını
da karşılarlardı. Okulların boya ihtiyacını karşılarlardı.
Soru : Beykoz ve Deri Fabrikasının sportif faaliyetleri olur muydu?
Spor kulüplerinin Fabrika ile bir bağı var mıydı?
Yener Kaya : Beykoz spor kulübünün futbolcuları Beykoz Deri Kundura
Fabrikasından maaşlarını almaktaydı. Ayrıca soyunma odaları fabrika içinde
bulunmaktaydı. Beykoz 50‟lili yıllarda Fenerbahçe, Galatasaray maçlarını ilk dörde
girdikten sonra Mithat Paşa stadında oynardı. Her sene ilk dörde girenler arasında
89
İstanbulspor, diğer sene Beykoz, bir sene de Vefa Spor olurdu. Fenerbahçe, Beşiktaş‟ta
oynayamayan futbolcular Beykoz futbol takımında oynardı. Beykoz kulübünün
ekonomik durumu da çok iyiydi Beykoz futbol takımının maçları oldu mu Beykoz halkı
da maçı izlemeye giderdi. Beykoz halkı ve fabrika çalışanları Dolmabahçe‟de maçları
izlemek için özel motorlarla maça giderlerdi. Fabrika müdürü kulübünde başkanlığını
yapardı. Fabrikada çalışan işçilerin hemen hemen yarısı kulübe üyedir. Üyelik aidatı
işçilerin bordrolarından kesilirdi. Maçlar oldu mu mesai saatinin bitiminde 2500 işçi
stada giderdi. Fabrikanın önünde de seyyar satıcılar mal satabilmek için hazır işçileri
beklerlerdi.
Soru : Fabrikadaki Yardım Sandığından bahsedebilir misiniz?
Yener Kaya : Yardım Sandığı‟na üye olan işçilerin aldığı maaşın % 3‟ü
kesilirdi. İsteğe bağlı bir uygulamaydı. Fakat işçilerin % 80‟i de üye olurdu. Yardım
sandığı ile 60‟lı yıllarda kooperatif kurardı. Ve oradan insanlar gıdalarını, kömür ve
odunlarını Yardım Sandığından alırlardı. Yardım Sandığı bir mağaza ile anlaşır ve
giyim ihtiyaçları karşılanırdı. Bu sandık sayesinde ihtiyaç duyanların ihtiyaçları
karşılanırdı. Bunun ödemesi de taksitli şekilde maaşından kesilirdi. İşçilerin
çocuklarından evleneceklerin düğün masrafları da Yardım Sandığı‟ndan
karşılanabiliyordu. Sosyal açıdan işçinin ekonomik sıkıntı içinde kalması engellenirdi.
Dayanışmanın güçlü bir şekilde olması sağlanırdı. Ayrıca yardım sandığı dışında
öğrencilere Sümerbank tarafından da burslar verilmekteydi. Bunu Genel Müdürlük
vermekteydi Üniversitede okuyan bu çocuklardan eğitimlerini bitirenlerden mühendis
ve kimyacı olanlardan Fabrikada işe girerlerdi.
Soru : Fabrika kaç kısımdan oluşuyordu ve üretim kısımları hakkında
bilgi verebilir misiniz?
Yener Kaya : Beykoz Deri Kundura Fabrikası Balkanların en büyük fabrikası
idi. Emsali bir ya da ikidir. Fabrikaya ham deri girer ve ayakkabı olarak da çıkardı.
Askeriye de ayakkabı yapardı. Sümerbank ayakkabısını üretimin olduğu dönemlerde
giymeyen insan pek nadirdir. Beykoz Deri Kundura Fabrikası dışından üretim yapan
çok nadir yerler vardı. Ayakkabının üretiminde titiz bir çalışma yapılırdı. Okul gibi
90
bünyesinde çalışan işçiyi eğitir ve yetiştirirdi. Kalite standardına çok önem verilirdi.
Deri Fabrikasında ayakkabılar asıl deriden yapılırdı. Deri ham olarak girer deri ve
kösele haline getirilir. İlk kısım kireçliktir. Bu kısımda ham derinin temizlenmesini
sağlardı. Kuyular bulunmaktaydı. En sağlam köseleler Beykoz köselesiydi. Çünkü deri
bir yâda iki sene kuyularda bekletiliyordu. Beykoz kundurasının reklamında martı
kullanılırdı. Çünkü su geçirmezdi. Şimdi on beş günde kösele yapılmakta. O dönemde
uzun bir süreçten sonra sağlanmıştı. Solüsyon imalathanesi, son teknolojik aletlerle
kurulu laboratuvarı, suni deri imalathanesi vardır. İşe yeni giren işçilerin ayrı bir eğitim
alanı vardır. Beykoz Fabrikasında çalışmak bir ayrıcalıktı. 1986 yılına kadar 2000-2500
arası işçi çalışmıştır. 1986 yılından sonra özelleştirme ile birlikte işçi sayısı azalmıştır.
Ayakkabıda Türkiye‟de bir marka durumu yoktur. Ayakkabı da marka denince
İtalyanların adı gelir. Sümerbank ayakkabıları ise Türkiye‟de bir markadır. Sanayi de
Sümerbank Devlet olarak anılır ve güven duyulurdu.
Soru : Beykoz Deri Kundura Fabrikasında çalışmış işçilerin maaşları
hakkında yıllara göre baktığınızda alım güçleriyle de karşılaştırdığınızda neler
söyleyebilirsiniz?
Yener Kaya : 1961 senesinde işe girdiğim dönemde işçilerin toplu sözleşme
hakkı yoktu. İlk toplu sözleşme 1964 yılında yapıldı. Fabrikalar arasında da ilk
sendikalı olan Beykoz Deri Kundura Fabrikasıdır. 1947 yılında Deri İş Sendikası
kurulmuştu. Tahkim usulü bulunmaktaydı. Bakanlığa her sene maaş artışı için
başvurulur ve senelik olarak maaş artışı olur. 1964 yılında toplu sözleşme hakkı
verilince Fabrika bir çekim merkezi oldu. Maaş artışları nedeniyle iş başvuruları
artmıştı.
Soru : Sizden önce sizin dışınızda ailenizde fabrikada çalışanlar oldu
mu? Çalıştıysa çalıştığı dönemki çalışma koşullarından ve maaş durumundan memnun
muydu?
Yener Kaya : Benden önce babam ve amcamda fabrikada işçi olarak çalıştı.
Fabrika öncesinde Kazlıçeşme‟ de dericilikte çalışmışlar ve sonradan Beykoz
Fabrikasına girmiştir. 1939‟ da babam Satılmış Kaya fabrikada işe başlamışlar. Babam
91
kireçlik denen yerde çalışmaktaydı. Çalışma koşulları ağırdı. Suyun içinde kalırlardı ve
Kireçlik kısmında çalışanları sağlık açısından bu zorlardı. Ayrıca 1969‟da emeklilik
yaşı olarak 55 yaş belirlenmişti. Babamda bu uygulamadan faydalanarak 1970‟te emekli
oldu. Amcamda elli sene deri işinde çalışmıştı. Onlar dışında Amcamın çocukları ayrıca
halamın çocukları da Fabrikada çalışmıştır. Babamla 1970 yılına kadar birlikte çalıştık.
Fabrika Beykoz‟a aitti. Çalışanların çoğu akrabaydı.
Soru : Babanız Satılmış Kaya ve sizin çalıştığınız dönemki çalışma
koşullarından, maaş durumu ve çalışma memnuniyeti hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Yener Kaya : Devlet Fabrikaları ile ilgili şöyle bir düşünce vardır. İşe giren
işçi nasılsa maaşını alır, durumu iyidir ve kendisini çok yormaz. Fakat tam tersine
Beykoz Deri Kundura Fabrikasında üretime bağlı maaş söz konusuydu. Örnek olarak
bir ayda 300 ton deri yapılacaksa bunun karşılığı belliydi. 350 ton deri yapılırsa 50 ton
için ayrı bir fiyat verilirdi. “akord” adı verilen parça başına göre üretim tarzı
uygulanmaktaydı. Üretim miktarı belirleyiciydi. Ayrıca prim sistemi bulunmaktaydı.
Üretim yerinde çalışan işçiler için % 25 prim verilmekteydi. Üretim yeri dışında
çalışanlar için ise % 15 prim uygulanmaktaydı. Saya kısmında ise ferdi akord
uygulanmaktaydı. Saya ayakkabının yumuşak olan üst kısmıdır. Ayakkabı üretiminde
bant kullanılmaktaydı. Bu kısımda dikim yapan işçi örnek olarak sekiz yüz çift
üreteceği yerde 900 çift üretirse 100 çift saya dikiminin karşılığını ayrıca alırdı. Üretime
göre ücret sistemi uygulanırdı. Beykoz Deri Kundura Fabrikası birçok devlet
fabrikasından daha iyi maaş koşullarına sahipti. Maaş konusunda işçilerin durumu 12
Eylül darbesine kadar çok iyiydi. Fakat bu durum fabrikada çalışan işçilerin ve kar eden
bir fabrikanın sonucudur.
Soru : Fabrikanın çalışanlarına yönelik sağlık imkânları var mıydı?
Yener Kaya : Sümerbank‟ın Bakırköy‟de kendi hastanesi vardı. İşçiler bu
hastaneden yararlanırdı. Ayrıca fabrika içinde revirleri vardı. Doktorlar işçi sağlığı ile
ilgilenirdi. Tam anlamıyla devlet fabrikasıydı. Her türlü imkânlarımız olurdu. İşçi
sağlığı önemsenirdi.
92
Soru : İşçiler maaşlarını nasıl değerlendiriyordu? Kıdem
tazminatlarınızı yeterli buluyor muydunuz?
Yener Kaya : Beykoz Deri Kundura Fabrikasında çalışanların % 90‟ının evi
vardır. İşçilerin geliri yüksekti. Emekli olan işçiler ikinci ev olarak Üsküdar tarafından
kıdem tazminatıyla rahatlıkla ev alabiliyorlardı. Fakat 12 Eylül darbesiyle işçi hakları
elinden alındı ve bu durum sona erdi. Kıdem tazminatlarında tavan söz konusu değildi.
Şu an en yüksek memur maaşı kıdem tazminatı tavanı 3100‟dür. Beykoz Deri işçileri de
en yüksek memur maaşına yakın haklara sahipti. Sosyal Sigortalar Kurumunda Türk İş‟i
temsilen yönetim kurulu üyeliği yaptığımdan dolayı Beykoz‟da çalışan deri işçilerinin
kıdem tazminatı durumu yakından takip edebiliyordum. İşveren ayrıca iş olmadığı
dönemlerde de işçilere verdiği maaşın üç aylık ortalamasını alarak maaşını verirdi.
Maaşları düşmezdi. Fakat bunlar 12 Eylül‟den sonra kaldırıldı. 1965- 1980 yılları
arasında çalışan işçilerin durumu çok iyiydi.
Soru : 1980‟e kadar Devletin Beykoz Deri Kundura Fabrikası‟nın
üretiminden memnun olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yener Kaya : Beykoz Deri Kundura Fabrikası 1986 yılına kadar vergi
mükellefi olarak ilk dörde beşe girerdi. Vergi alanındaki başarı üretime dönük bir
çalışmanın sonucuydu. 1970-1980‟li yıllar arasında vergi mükellefi açısından ilk
dördün hep içinde olmuştur. Üretime dönük bir çalışmanın sonucuydu.
Soru : Fabrika, ürettiğiniz kunduralardan çalışanlarına ücretsiz bir
şekilde vermekte miydi?
Yener Kaya : 1955‟te Taksim‟den bir heyet, sendikaya bağlı Başbakan‟dan
ayakkabı talebinde bulunmuşlardı. Bu kabul görmüş ve uygulamışlardı. 27 Mayıs
darbesiyle ayakkabı hakkı kaldırıldı. Toplu sözleşme hakkı getirildikten sonra işçilere
tekrar iki çift ayakkabı verilmeye tekrar başlandı. Bir yazlık bir kışlık ayakkabı
verilmekteydi.
Soru : Fabrikada çalışanlara yemek verilmekte miydi? Yoksa yemek
ihtiyaçlarını çalışanlar kendi imkânlarıyla mı karşılamaktaydı?
93
Yener Kaya : Sümerbank koruyucu bir anlayışla vatandaşına hizmet amacıyla
kurulmuştur. Bununla ilgili çalışanlarına yönelikte koruma söz konusuydu. Bununla
ilgili bir örnek anlatayım. İsmet İnönü 1948 yılında Malatya Sümerbank Fabrikasına
ziyarette bulunmuş. Fabrikada işçilerin yanlarında getirdiği patatesi soyup yediğini
gördüğü için çalışanlara öğle yemeği çıkartılmasını istemiştir. Bu şekilde işçilere yemek
verilmesi bu şekilde başlamış ve tüm fabrikalarda uygulanmıştır. Çünkü bir fabrikadaki
uygulama Sümerbank‟ın diğer fabrikalarında da uygulanırdı. Ramazan oldu mu
fabrikada çalışan işçiler sabah sefer tasıyla fabrikaya gider öğlen saatinde fabrikanın
dışında birçok işçi çocuğu toplanır ve babaları yemekhaneden aldığı yemekleri
ailelerine gönderirdi. Evleri uzak değildi. Fabrikanın çevresinde işçi evleri
bunmaktaydı.
Soru : Fabrikanın çevresinde 1960‟larda ne tür yerleşimler vardır?
İşçiler arasında ev konusunda dayanışma var mıydı?
Yener Kaya : Sümerbank, önce fabrika çalışanlarından oluşan Kooperatifler
kurdurup bunlar aracılığıyla fabrika çevresinde evler yaptırıyordu. Sümerbank‟ın
fabrikasının bulunduğu arazi 182 dönüm iken çevresinde 500-600 dönüm daha arazisi
vardı. Bu arazileri de işçilere sembolik fiyattan çok uygun fiyatlarla arsalar verildi.
İkinci Dünya Harbinde askeri kışla Beykoz‟a gelir. Kışlaya arazinin bir kısmı verilmişti.
Daha sonra 1952 yılında ve 1964 yıllarında Sümerbank fabrika çevresindeki arsalarını
işçilere verdiler. 1962 yılında Sümerbank‟tan talep edilerek Beykoz çayırında arsalar
alındı. Alınan bu arsalara 200-300 kadar ev yapıldı. Sosyal Sigortalar Kurumundan
işçiler kooperatif aracılığıyla kredi alarak evlerini yaptılar. Kredi almak açında Sosyal
Sigortalar Kurumu kolaylık sağlıyordu. Beykoz‟un bugünkü görümünü sağlamasında
Beykoz Deri Kundura Fabrikasının çalışanları etkilidir. Bu uygulama sayesinde birçok
işçi ev sahibi oldu.
Soru : Sizin çalıştığınız dönemde Fabrikada üretim açısından bir
değişim yaşandı mı? Yaşandıysa bu değişimin ne gibi etkileri oldu fabrikaya?
Yener Kaya : 1962 yılında üretim açısından Almanya‟dan getirilen makineler
sayesinde el arabaları yerine bant usulü getirilmiştir. Bu değişim sayesinde üretim de
94
artışı sağlanmıştır. Beykoz Deri Fabrikasında bir çift ayakkabının teki sermayeydi.
Diğeri kardır. Bu açıdan dönemin üretim açısından kar oranı en yüksek fabrikasıydı.
Kalite açısından ödün verilmezdi. Halkın fabrikasıydı. Fabrikamız sadece deri ve
kundura yapmaktaydı. Bunlar dışında saraciye kısmında sadece bulunsun diye yapılırdı.
Soru : Hangi kurumlar kundura ihtiyacını Beykoz Deri Kundura
Fabrikasından karşılarlardı?
Yener Kaya : Serbest piyasa ekonomisine bağlı gelen İhale kanunun
1980‟lerde yürürlüğe girmeden önce Kamu kuruluşları kundura ihtiyaçlarını bizden
karşılarlardı. Askeriye ve Devlet Demiryolları alımlarını Beykoz fabrikasından
karşılıyordu. Fakat ihale kanunuyla birlikte askeriye alımlarını ihale ile almaya başladı.
Sendika olarak bu duruma tepki gösterdik. Devlet Demiryolları kundura ihtiyaçlarını
Karaköy‟de bir yerden karşılandığını öğrendik. Fakat bu tepkimizde Beykoz‟da üretilen
ürünlerin kopya edilmesinden kaynaklanmaktadır. Karaköy‟deki bu üretim yerini
araştırdık. Bu yerde çalışanların bir kısmının sigortasız çalıştırıldığını öğrendik. Sendika
aracılığıyla Devlet Demiryolları ile görüştük. Sonraki süreçte bu ihale kayıplarına karşı
işçiler ve sendika olarak tepki gösterdik. Bunun üzerine Jandarmanın kundura ihtiyacını
Sümerbank‟tan alacağına dair söz aldık.
Soru : Beykoz Deri Kundura Fabrikasını 1980‟e kadar elde ettiği gelir
açısından neler söyleyebilirsiniz? Kar eden bir kurum olduğunu söyleyebilir misiniz?
Yener Kaya : 1978-1979 yıllarında Beykoz Deri Kundura Fabrikasının
elde ettiği karla Türkiye‟de sekiz tane fabrika kurulacaktı. Fakat ihtilal olunca bu
projeler durdu. Hatta Van, Tercan, Sarıkamış Fabrikalarının makineleri o dönemde bize
teslim edildi. Bu makineleri faaliyete soktuk ayrıca yeni kurulacak fabrikaların yetişmiş
işçi gücünün eğitimini Beykoz Deri Kundura Fabrikası sağladı. Fabrika bu açıdan ciddi
anlamda kar elde eden bir kurumdu. Ayrıca kundura yoğun istihdam sağlayan bir
sektördür. Buda bir çok insana geçim imkânı sağladı.
Soru : Sümerbank Beykoz Deri Kundura Fabrikasını siz içinde çalışmış
bir işçi olarak kuruluşunu ve ülkeye katkısı açısından nasıl değerlendirirsiniz?
95
Yener Kaya : Osmanlı‟dan Cumhuriyet‟e güçlü bir sanayi kalmadığı için bu
işi devlet üstlenmiştir. Sanayi hamlesini üstlenmiştir. Giyim açısından da insanlar sorun
yaşamıştı. Kumaşlar İngiltere‟den geliyordu. Çoğu insan bu kumaşlara ulaşamıyorlardı.
1940‟lı yıllarda birisi evleneceği zaman damatlıkları başkasının kullandığı damatlığı
kullanırlardı. Devlet vatandaşını maddi imkânsızlıklar nedeniyle de uygun fiyatla
giydirmek istiyordu. Bu durum Sümerbank‟ın kuruluşunda da etkilidir. Sümerbank
aracılığıyla kurulan mağazalarda sadece giysiler değil ihtiyaç duyulan tüm malzemeler
satılırdı. 1940‟lı yıllarda çocuk parası yardımı başlamıştı. Süt yardımı olarak söylenirdi.
1950‟de ilkokula giderken nüfus 17 milyon olmuştu. Çocuk yardımı ile hedeflenen
nüfus artışını sağlamaktı. 1970‟lere kadar nüfus politikası izlenmiş ve fabrika olarak
bizlerde bundan etkilendik. Sümerbank Türkiye‟nin vatandaşlarına özellikle ekonomik
gelir olarak orta ve alt gelir seviyesinde olan insanlara destek vermiştir. Ülkeye büyük
katkı sağlamıştır.
Soru : Beykoz Deri Kundura Fabrikası Devlete ait bir fabrika olması
açısından hükümet değişikliklerinde işçiler bu durumdan etkilenir miydi?
Yener Kaya : 27 Mayıs sürecinde Fabrikada çalışan Hilmi Usta, fabrikada
çalışan işçilere bir çağrıda bulundu. Babamları İsmet İnönü‟nün mitingini protesto
etmek için vapurla götürüyor. Bu protesto nedeniyle 40-50 işçi fabrikadan çıkartılıp
başka yerlere sürülüyor. Bu olaydan şuraya geleceğim. Demokrat Partiye karşı işçiler
arasında bir sempati vardı. Çünkü Demokrat Parti iktidara geldiğinde kamu da çalışan
işçilere % 135 zam yapılıyor. İnsanların ekonomik durumu düzeliyor. Hilmi Ustanın
asker tarafından sorgulamasında da Protestoya katılan işçileri bu şekilde
savunmutur.1950-55‟lerden sonra işçilerin refah düzeyi artmış ve bu da Demokrat
Partiye yönelik bir eğilim yaratmıştır. İşçi alımlarında bile Demokrat Parti ilçe
başkanının ağırlığı olurdu. 1960‟lardan sonra toplu sözleşme hakkının getirilmesi ve
sendikal hakların geliştirilmesi İktidara destek yaklaşımından hak arama kültürünü ve
işçi dayanışmasını artırmıştır. 12 Eylül darbesine kadar çalışanlar milli gelirden % 30
pay almaktaydılar. Bu da toplu sözleşme ve sendikal yapının güçlenmesinden
kaynaklanır.
96
Soru : Sendikanın Fabrikanın içindeki gücü nasıldı? İşçilerin sendikaya
üyelik oranı yüksek miydi? Hak arama noktasında Sendikanın gerçekleştirdiği büyük
bir grev oldu mu?
Yener Kaya : Deri İş sendikası fabrika içinde 1960‟lardan sonra gittikçe
güçlendi. Sendika iktidarla bağlantısı kesinlikle olurdu. Sonuçta Devlet işverendi.
Ürettiğimizin karşılığını almak adına Sendika aracılığıyla haklarımızı arıyorduk.
Fabrikanın grevler açısından tarihinde Osmanlı döneminde 1812‟de greve çıkmışlardı.
O grevden sonra 1975‟teki grevi de bizler gerçekleştirdik. Fabrika kar etmeye
başlamıştı. Bu bürokrasi tarafından kabul edilmedi. Sümerbank‟ın 35000 işçisi vardı.
Memurlarla birlikte 42000 buluyordu çalışan sayısı. İşçilere yönelik maaş artışlarında
tüm Sümerbank çalışanlarına aynı şekilde artış yapılmaktaydı. Biz de bu uygulamaya
karşı geldik. Çünkü üretim miktarına ve kara göre bize artış yapılmasını istedik. Bu
bürokrasi tarafından kabul edilmedi. Grev kararı alındıktan sonra bir yıllık bir
hakkımız vardı. Günümüzdeki gibi 60 gün zorunluluğu yoktu. Bu hakta 12 Eylül
yasalarıyla elimizden alındı. Greve çıktıktan sonra 59 gün sürmüştü grevimiz.
Yürüyüşlerimiz oldu. Şişli‟de grevimizle ilgili bildiriler dağıtıyorduk Koalisyon
hükümeti dönemine denk gelen bir grevdi. Beykoz tarihinde ikinci kez böyle bir grev
görmüştü. 2000 kişiyle greve çıkmıştık. Beykoz halkı bize destek veriyordu. İşçi
semtiydi sonuçta. Aileler de fabrikanın önündeydi. Grevde öncelikle üretimde
kısıtlamaya gittik. Amacımız maaş durumlarının düzeltilmesiydi. Hükümet grevimizi
dikkate aldı fakat tam olarak istediğimizi kabul etmediler. Fakat sözleşme ile fabrika
karından pay vermeye başladı. Ayrıca ikramiyeler maaşımızın iki buçuk katına
çıkarıldı. Sümerbank içinde bu hakkı almamız fabrikanın Sümerbank içinde en fazla kar
eden fabrika olmasından kaynaklanır. Bu grevden sonra 1989‟larda Bahar Eylemlerimiz
oldu. 1991 yılında da bir grevimiz oldu.
Soru : Türk İş‟e bağlı Deri İş Sendikası dışında farklı bir sendika
fabrikada etkili olamadı mı?
Yener Kaya : Deri İş Sendikası dışında farklı bir sendika etkili olamadı.
Ayrıca sendikal demokrasi açısından da farklı bir sendika fabrikaya giremiyordu. Deri
İş Sendikası Türk İş‟e bağlı sağ bir sendika olmasına rağmen çalışanlar arasında kim
97
etkili ise o kişiden faydalanırdı. Düşünceleri nedeniyle kişileri ayırmazlardı. Hak arama
belirleyiciydi. Fabrikada bir tabanı vardı. İletişimi güçlüydü. Fabrikanın da üretimin
güçlü olması, işçilerin refahının yüksek olması çok fazla grev olmamasını açıklar.
Soru : Deri İş Sendikası ile 1977 1 Mayıs‟ta Taksim‟de bulunmuş
muydunuz?
Yener Kaya : Deri İş Sendikası 1977 tarihindeki 1 Mayıs gösterilerine
katılmama kararı almıştı. Fakat ben katılmıştım. Deri İş bu açıdan farklılıklara açık bir
yapıydı. 1 Mayıs‟a katılmamla ilgili bir sorun yaşamamıştım.
Soru : 1986 yılından itibaren serbest piyasa ekonomisine geçişle
birlikte Fabrikada ne tür değişimler yaşandı?
Yener Kaya : Özelleştirme ile birlikte ilk olarak çimento fabrikaları
özelleştirildi. Sümerbank da holding oldu. İlk özelleştirme hareketi ile birlikte Beykoz
deri kundura fabrikasını da etkileyeceğini hissettik. 1990‟ların başından itibaren
Sümerbank‟a bağlı fabrikaların özelleştirileceği konuşuluyordu. Beykoz Deri
Fabrikası‟nın da ön cephesi 603 m deniz kenarıdır. 182 dönümdür. Kuzey rüzgârlarını
arkasına alan bir konum olması açısından özelleştirme sürecinde ilgi çekiyordu.
Özelleştirmeye karşı fabrikada protestolar yaptık. Dönemin İstanbul Belediye Başkanı
Nurettin Sözen özelleştirme sürecine karşı bize destek oldu. 5 Nisan kararları alındığı
zaman 30 otobüsle Ankara‟ya işçilerle gittik. Tandoğan meydanında protestolar
düzenledik. 1995‟te işçileri bilinçlendirme çalışmaları yaptık. İşçi sayısı 1200‟e kadar
düşmüştü. IMF‟ye dahi özelleştirme noktasında söz verilmiş bir fabrikaydı. Hedeflenen
fabrikanın arazisinde imar izni verilerek gökdelen yapılmasıydı. Fabrikanın
özeleştirilmesine karşı 1998 yılında Bayram Meral‟le birlikte Başbakanla görüştük.
Kapatılmayacağına dair söz aldık. Paneller yaptık. Bir ara fabrikanın İstanbul Teknik
Üniversitesine verileceği söylendi. İşçi sayısı da beş yüze kadar düşmüştü. Biz de
Üniversiteyle görüşüp fabrikanın yarısının üretime devam etmesi diğer yarısının
üniversite olması için mücadele ettik. Fakat bunun da devamı gelmedi.
98
Soru : Özelleştirmeye karşı Beykoz Deri Fabrikasının varlığını
sürdürmesi için İşçilerin ve sendikanın ellerinden gelen tüm direnişi sergilediğini
düşünüyor musunuz?
Yener Kaya : Özelleştirmeye karşı Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi
vakfını kurduk. Başında da Mümtaz Soysal bulunuyordu. Mümtaz Soysal bana bir
konuşmamızda “ verdiğimiz mücadele sayesinde Beykoz Deri Kundura Fabrikasının
kapanmasını 10 yıl geciktirdik” demişti. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi
bize çok destek verdi. Fabrika içindeki bütün ağaçları kayıt altına aldırdık. Anıtlar
Kurumuna müracaat ettik. 76 adet tarihi binadan 35 adet binayı Yüksek Anıtlar
Kurumuna kaydettirdik. Deniz Kuvvetlerinin Fabrikanın yanında arazisi olduğu için
özelleştirme için askeriyeden izin alması gerekiyordu. Bir yılda o sayede kazandık.
Fabrikanın satışı oldu ama tapunun alınmasını geciktirmek için işçiler olarak çok
mücadele ettik. Paşabahçe, Tekel işçileri de özelleştirme sürecinde bizi desteklediler.
Fabrikanın kapanmaması için insanların işlerini kaybetmemesi için yapılması gereken
ne varsa yaptık. Devlete ait üretim yapan fabrikalar değerinin çok altında elden
çıkartılmıştır. Üreten çevresine katkı sağlayan fabrikalar satılarak, ülkenin üretici yapısı
gerilemiştir. İşsizliğin artmasına neden olmuştur. Tüketime dayalı bir yapı ülkede hâkim
olmuştur.
Soru : Beykoz Deri Kundura Fabrikası varlığını sürdürseydi, işçi
çıkarılmaları yaşanmasaydı, sizce karlı bir kurum olarak varlığını sürdürme imkânı
bulabilir ve rekabet edebilir miydi?
Yener Kaya : Rekabet edebilirdi. Çünkü 1984‟te Başbakan Turgut Özal kamu
fabrikalarının teknolojisini modernleştirerek ihracata ağırlık vermeyi düşünüyordu. Bu
gerçekleştirilebilseydi, ihracatta ön plana çıkabilirdi. Alman işverenlerle yaptığımız bir
görüşmede bir ayakkabının Almanya‟da 30 dolara mal olduğunu Çin‟de 15 dolara mal
edildiğini söylemişlerdi. Bu da Almanların üretimini Çin‟e yönlendirmesine neden
olmuştu. Fabrikalar bu şekilde taşınmıştır. Bu üretim modeli Türkiye‟de de
gerçekleştirilebilirdi. Beykoz, Deri Kundura Fabrikası ile gelişti. İşçi semti olmasıyla
bir kültür yarattı. İşçilerle, aileleriyle bir ilçeye can verdi. Sosyal, kültürel, politik
açıdan canlılık getirdi. Bir okuldu. Ayakkabı üretiminde bir öncüydü.
99
Özelleştirilmesiyle bir tarih yok oldu. Değerine paha biçilmeyecek bir arazi 2004
yılında bedelinin çok altında belki de içindeki lojmanlarının bedeline özelleştirilmiştir.
100
2- HARĠTALAR:
Harita 1
Beykoz, 1909
Kaynak: Önder Küçükerman, Geleneksel Türk Dericilik Sanayii ve Beykoz Fabrikası
Boğaziçi’nde BaĢlatılan Sanayi, 1.basım, İstanbul: Sümerbank, 1988, s.116-117.
1. Hünkar İskelesi; 2. Debbağhane; 3. Kağıt Fabrikası; 4. Hünkar İskelesi; 5. Tehaffuzhane;
6.Dikimhane 7.Gazino 8. Havuz; 9. Beykoz Kasrı; 10. Beykoz Çayırı; 11. Yalıköy; 12. Beykoz
Vapur İkelesi; 13.Hürriyet Bahçesi; 14. Beykoz; 15. Şahinkaya Sırtları; 16. Hacı Ali Bey
Çiftliği; 17. Karadağ Mahallesi; 18. Çayır Caddesi.
101
Harita 2
Beykoz Paftası, 1945
Kaynak: Mimar Hikmet Burak Tolga, Endüstriyel Alanların Dönüşümü, Kentsel Mekâna
Etkileri: Beykoz Kundura ve Deri Fabrikası İçin Bir Dönüşüm Senaryosu, (YayınlanmamıĢ
Doktora Tezi, YTÜ FBE, 2003), s.70
102
Harita 3
Beykoz Paftası, 2006
Kaynak: Mimar Hikmet Burak Tolga, Endüstriyel Alanların Dönüşümü, Kentsel Mekâna
Etkileri: Beykoz Kundura ve Deri Fabrikası İçin Bir Dönüşüm Senaryosu, (YayınlanmamıĢ
Doktora Tezi, YTÜ FBE, 2003), s.7.
103
Harita 4
Sümerbank Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 2003
Kaynak: Mimar Hikmet Burak Tolga, Endüstriyel Alanların Dönüşümü, Kentsel Mekâna
Etkileri: Beykoz Kundura ve Deri Fabrikası İçin Bir Dönüşüm Senaryosu, (YayınlanmamıĢ
Doktora Tezi, YTÜ FBE, 2003), s.94.
104
3- FOTOĞRAFLAR:
Fotoğraf.1
Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1914
Kaynak:http://www.osmanakbasak.com/Beykoz/Beykoz_Fabrikalar/Resimler/Buyuk/Beyko
z%201914-2.jpg
105
Fotoğraf.2
Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1914
Kaynak:http://www.osmanakbasak.com/Beykoz/Beykoz_Fabrikalar/Resimler/Buyuk/Beyko
z%201914-1.jpg
106
Fotoğraf.3
Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1926
Kaynak:http://www.osmanakbasak.com/Beykoz/Beykoz_Fabrikalar/Resimler/Buyuk/Beykoz%
201926.jpg
107
Fotoğraf.4
Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1926
Kaynak:http://www.osmanakbasak.com/Beykoz/Beykoz_Fabrikalar/Resimler/Buyuk/Beyko
z%20kosele%20kesim%20makinasi.jpg
108
Fotoğraf.5
Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1945-1946
Kaynak:http://www.osmanakbasak.com/Beykoz/Beykoz_Fabrikalar/Resimler/Buyuk/Beyko
z%201945.jpg
109
Fotoğraf.6
Beykoz Deri Kundura Fabrikası, 1955
Kaynak:http://www.osmanakbasak.com/Beykoz/Beykoz_Fabrikalar/Resimler/Buyuk/Beyko
z%201955.jpg
110
KAYNAKÇA
ArĢiv Belgeleri
1. BaĢbakanlık Osmanlı ArĢiv Belgeleri
BOA, A.MKT.DV, Nu: 173/92.
BOA, A.MKT.MHM, Nu: 260/20
BOA, A.MKT.MHM, Nu: 431/13
BOA, A.MKT, Nu: 208/84-1.
BOA, C.AS, Nu: 3069.
BOA, C.AS, Nu: 54022.
BOA, CM, Nu: 20472.
BOA, CB,Nu: 349.
BOA, Cİ, Nu: 2233.
BOA, Cİ, Nu: 683.
BOA, Cİ, Nu: 886.
BOA, DH.MMİ, Nu: 124/58.
BOA, İ.MTZ, Nu: 103851- 12/358-5.
BOA, İ.DH, Nu: 513/34913-1.
BOA, İ.DH, Nu: 00691-048298-002-001.
BOA, İ.MVL, Nu: 275/10686-1.
BOA, HR.MKT, Nu: 28/23.
BOA. MKT, Nu: 47/10.
111
2. BaĢbakanlık Cumhuriyet ArĢiv Belgeleri
BCA, Başvekalet Kalemi Mahsusa Müdüriyeti, Nu: 030-10-206-409-6.
BCA, Başvekalet Kalemi Mahsusa Müdüriyeti, Nu: 30-18-01-01-12-58-19-001.
BCA, Başvekalet Kalemi Mahsusa Müdüriyeti, Nu: 030-018-01-01-027-85-006.
BCA, Başvekalet Muamelat Müdürlüğü, Nu :030.0.18.01.02.28.32.008.
BCA, Başvekalet Kararlar Müdürlüğü, Nu:030.0.18.01.02.45.35.006.
BCA, Başvekalet Kararlar Müdürlüğü, Nu: 030.0.18.01.02.63.28.010.
BCA, Başvekalet Kararlar Müdürlüğü, Nu: 030.0.18.01.02.60.91.011.
BCA, Başvekalet Kararlar Müdürlüğü, Nu: 030.18.01.02.89.127.18.
BCA, Başvekalet Muamelat Müdürlüğü Yazısı, Nu:030.0.18.01.02.50.87.005.
BCA, Başvekalet Yazı İşleri Dairesi, Nu: 030.10.00.00.50.322.2.1.
BCA, Levazım İşleri Dairesi, Nu: 030.10.00.00.50.322.5.2.
BCA, İktisat Vekaleti Nu:030.10.00.00.212.441.2.1.
BCA, İktisat Vekaleti Nu:030.10.00.00.212.441.2.2.
BCA, İktisat Vekaleti Nu:030.10.00.00.212.441.2.4.
BCA, M.V. Nakit İşleri Dairesi, Nu: 030.10.00.00.171.189.2.2.
BCA, Muamelat Umum Müdürlüğü, Nu: 030.18.01.02.124.82.9.
112
3. Kitaplar
Akşin, Sina. Osmanlı Devleti 1600-1908. Türkiye Tarihi. 3. cilt. İstanbul: Cem
Yayınevi, 2002.
Barber, William J. Ġktisadi DüĢünce Tarihi. İhsan Durdu (Çev.). İstanbul: Metropol
Yayınları, 2007.
Başkaya, Fikret. Devletçilikten 24 Ocak Kararlarına Türkiye Ekonomisinde Ġki
Bunalım Dönemi. 2. Baskı. Ankara: Özgür Üniversite Yayınları, 2004.
Berkes, Niyazi. Türkiye’de ÇağdaĢlaĢma. 10. Baskı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,
2006.
Boratav, Korkut. Türkiye Ġktisat Tarihi. 11. Baskı. Ankara: İmge Kitabevi, 2007.
Boratav, Korkut. Emperyalizm, Sosyalizm ve Türkiye. İstanbul: Yordam Kitap,2010.
Boratav, Korkut. Türkiye’de Devletçilik. 2. Baskı. Ankara: İmge Kitabevi, 2006.
Bowles, Samuel. Gintis, Herbert. Demokrasi ve Kapitalizm. Osman Akınhay (çev.).
İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1996.
Dardot, Pierre ve Laval, Christian. Dünyanın Yeni Aklı-Neoliberal Toplum Üzerine
Deneme. Işık Ergüden (çev.). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
2012.
Dağdelen, İrfan (hzl.). Beykoz Nüfus Defterleri. İstanbul: Beykoz Belediyesi
Yayınları, 2012.
Dağtaş, Lütfü. Anadolu’da Dericilik. İstanbul: İDESBAŞ Kültür Hizmetleri, Dönence
Basım ve Yayın Hizmetleri, 2007.
Erolat, Osman S. (Ed.). Türkiye Ekonomisinde Bir Öncü: Sümerbank. İstanbul:
Sümerbank Yayınları, 1997.
Georgeon, Francois. Osmanlı-Türk ModernleĢmesi. Ali Berktay (çev.). İstanbul:
YKY Yayınları, 2000.
Hardt M. ve Negri, A. Ġmparatorluk. Abdullah Yılmaz (çev.). İstanbul: Ayrıntı
Yayınları, 2001.
Hobsbawn, Eric. Kısa 20. yüzyıl (1914-1991) AĢırılıklar Çağı. Yavuz Alogan (çev.).
İstanbul: Sarmal Yayıncılık, 2002.
Hunt, E.K. Ġktisadi DüĢünce Tarihi. Müfit Günay (çev.). Ankara: Dost Yayınevi,
2005.
113
İnsel, Ahmet. Düzen ve Kalkınma Kıskacında Türkiye. İstanbul: Ayrıntı Yayınları,
1996.
Kala, Ahmet. Debbağlıktan Dericiliğe, Ġstanbul Merkezli Deri Sektörünün DoğuĢu
ve GeliĢimi. İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, 2012.
Kala, Ahmet (hzl.). Ġstanbul Ahkâm Defterleri- Ġstanbul Esnaf Tarihi 2 ( 1764-
1793). İstanbul: İstanbul Araştırmaları Merkezi Yayınları, 1988.
Kala, Ahmet. “Osmanlı Esnaf Sisteminin Oluşması ve Yeniden Yapılanması Açısından
İstanbul Esnaf Birlikleri”. Yavuz Köse ( Ed.). Ġstanbul Ġmparatorluk
BaĢkentinden Megakente. Ayşe Dağlı (çev.). İstanbul: Kitap Yayınevi, 2011.
Kadıoğlu, Ayşe. Cumhuriyet Ġradesi ve Demokrasi Muhakemesi. İstanbul: Metis
Yayınları, 1999.
Kahraman, Hasan Bülent. Türk Siyasetinin Yapısal Analizi 1-Kavramlar,
Kuramlar, Kurumlar. 1.Baskı. İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008.
Kansu, Aykut. “Türkiye‟de Korporatist Düşünce ve Korporatizm Uygulamaları”.
Modern Türkiye’de Siyasi DüĢünce-Kemalizm, Murat Belge (Ed.). cilt 2.
İstanbul: İletişim Yayınevi, 2011.
Karpat, Kemal H. Osmanlı’da DeğiĢim ModernleĢme ve UluslaĢma. Dilek Özdemir
(çev.). Ankara: İmge Yayınları, 2006.
Kazgan, Gülten. Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001). İstanbul: İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, 2005.
Kazgan, Gülten. Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, 4. Baskı. İstanbul:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009.
Kepenek, Yakup ve Yentürk, Nurhan. Türkiye Ekonomisi. 21. Baskı. İstanbul: Remzi
Kitabevi, 2008.
Keyder, Çağlar. Türkiye’de Devlet ve Sınıflar. 13. Baskı. İstanbul: İletişim Yayınları,
2008.
Koraltürk, Murat. Ekonomi’nin TürkleĢtirilmesi. İstanbul: İletişim Yayınevi, 2011.
Köymen, Oya. Sermaye Birikirken Osmanlı Türkiye Dünya. 2. Baskı. İstanbul:
Yordam Kitap, 2007.
Kıray, Emine. Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve DıĢ Borçlar. İstanbul: İletişim
Yayınları, 1993.
Küçükerman, Önder. Geleneksel Türk Dericilik Sanayii ve Beykoz Fabrikası
Boğaziçi’nde BaĢlatılan Sanayi. 1. Baskı. İstanbul: Sümerbank, 1988.
114
Kuruç, Bilsay. Belgelerle Türkiye Ġktisat Politikası 2. cilt, (1933-1935). Ankara:
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi yayınları, 1993.
Mardin, Şerif. Ġdeoloji. 6. Baskı. İstanbul: İletişim Yayınevi, 2000.
Marx, Karl. 1844 El Yazmaları, Kenan Somer (çev.), Ankara: Sol Yayınları, 1993.
Marx, Karl. Kapital 3. Cilt. Alaattin Bilgi (çev.). Ankara: Sol Yayınları, 1997.
McNeill, William H. Dünya Tarihi. Alâeddin Şenel (çev.). 11. Baskı. Ankara: İmge
Kitabevi, 2006.
Nikitin, P. Ekonomi Politik. Hamdi Konur (çev.). Ankara: Sol Yayınları, 1995.
Özdemir, Melda ve Kayabaşı Nuran. GeçmiĢten Günümüze Dericilik. Ankara: Kültür
ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2007.
Özelmas, Ekrem. Devletçilik ve Türkiye’deki Tatbikatından Sümerbank. İstanbul:
Sümerbank Yayınları, 1963.
Pamuk, Şevket. Osmanlı Ekonomisi ve Kurumları Seçme Eserleri 1. 2. Baskı.
Gökhan Aksay (çev.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008.
Pamuk, Şevket. 100 Soruda Osmanlı-Türkiye Ġktisadi Tarihi (1500-1914). 5. Baskı.
İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1999.
Pamuk, Şevket. Osmanlıdan Cumhuriyete KüreselleĢme, Ġktisat Politikaları ve
Büyüme Seçme Eserleri II. 1. Baskı. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, 2008.
Ülken, Yüksel. Atatürk ve Ġktisat-Ġktisadi Kalkınmada Etkinlik Sorunu ve Eklektik
Model. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1984.
Tabakoğlu, Ahmet. Türk Ġktisat Tarihi. 5. Baskı. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2000.
Tekeli, İlhan ve İlkin, Selim. Uygulamaya Geçerken Türkiye’de Devletçiliğin
OluĢumu, Ankara: ODTÜ İdari Bilimler Fakültesi Yayını, 1992.
Toprak, Zafer. Milli Ġktisat-Milli Burjuvazi. İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
1995.
Thompson, E.P. Ġngiliz ĠĢçi Sınıfının OluĢumu. Uygur Kocabaşoğlu (çev.). İstanbul:
Birikim Yayınları, 2004.
Yenal, Oktay. Cumhuriyet’in Ġktisat Tarihi. İstanbul: Creative Yayıncılık, 2001.
115
4. Makaleler
Akkaya, Yüksel. “Düzen ve Kalkınma Kıskacında İşçi Sınıfı ve Sendikacılık”,
Neoliberalizmin Tahribatı: Türkiye’de Ekonomi, Toplum ve Cinsiyet. Neşecan Balkan-Sungur Savran (hzl.). İstanbul: Metis Yayınları, 2004.
Bülbül, Yaşar ve Özbay, Rahmi Deniz. “Osmanlı İmparatorluğu‟nda Teknolojiye Karşı
Direncin İktisat Tarihi”, “ĠĢ, Güç” Endüstri ĠliĢkileri ve Ġnsan Kaynakları
Dergisi. Cilt: 9, sayı: 4, (Eylül 2007).
Genç, Mehmet. “Reform Sürecinde Devlet ve Ekonomi: Osmanlı İktisadi Dünya
Görüşünde Değişmeler, Osmanlının GeçmiĢi ve Bugünün Türkiye’si.
2.Baskı. Kemal H.Karpat (drl.). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
2005.
İnalcık, Halil. “ Kültür Etkileşimi, Küreselleşme”, Doğu Batı DüĢünce Dergisi. No:18,
(Şubat-Mart-Nisan 2002).
Özbek, Nadir. “Osmanlı‟dan Günümüze Türkiye‟de Sosyal Devlet”, Toplum ve Bilim.
sayı 92, 2001.
Özbay, Rahmi Deniz ve Bülbül, Yaşar. “Osmanlı Devleti‟nde Bir Teknoloji Transferi
Yöntemi Olarak Yabancı İşgücü İstihdamı”, Tülin Aren Armağanı. İshak
Keskin, M. Hanefi Kutluoğlu, Sevil Pamuk (hzl.) İstanbul: Pamuk Yayıncılık,
2009.
Özuğurlu, Metin. ”Osmanlı İmparatorluğu‟ndan Cumhuriyet‟e Örgütlü İşçi Hareketi ve
Demokratikleşme Süreci”, Türkiye’de Sendikacılık Hareketleri Ġçinde
Demokrasi Kavramının GeliĢimi. Alpaslan Işıklı (hzl.). Ankara: T.C Kültür
Bakanlığı Yayınları, 2002.
Pamuk, Şevket. “Bağımlılık ve Büyüme: Küreselleşme Çağında Osmanlı Ekonomisi”,
Doğu Batı DüĢünce Dergisi. No:17, (Kasım-Aralık-Ocak 2001-2002).
Tuncer, Selda. “Kentteki Fabrika, Fabrikadaki Kent: Antalya Dokuma Fabrikası
İşçilerinin Yaşam Deneyimleri”, Birinci Ġktisat Tarihi Kongresi Tebliğleri-2.
İstanbul: Ekonomik ve Sosyal Tarih Yayınları, 2010.
Turna, Nalân. “İstanbul Ayakkabıcıları,1806-1828”, Birinci Ġktisat Tarihi Kongresi
Tebliğleri-2. İstanbul: Ekonomik ve Sosyal Tarih Yayınları, 2010.
Yılmaz, Aslı. “Tasfiye Edilen Devletçilik ve Örgütlenme: Piyasacı Devletçilikten
Piyasaya”, Memleket-Siyaset Yönetim. C.3, S.8 (Ağustos 2008).
116
5. YayınlanmamıĢ Tezler
Büğüş, Nuri. “Beykoz Ayakkabı Fabrikası ve Deri İmalatı”, YayınlanmamıĢ Yüksek
Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi SBE, 2001.
Erdinç Bağdadi, Rıfat. “I. İzmir İktisat Kongresi Ekonomik Felsefenin Türk
Ekonomisine Yansımalarının Analizi”, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi.
Dokuz Eylül Üniversitesi SBE, 2010.
Özbay, Rahmi Deniz. “19.Yüzyılda Osmanlı‟da Devletin Emek İstihdamı”,
YayınlanmamıĢ Doktora Tezi. Marmara Üniversitesi SBE, 2003.
Koçak, M. Hakan. “Paşabahçe Semtinde İşçi Sınıfının Oluşumu Cam İşçi Hareketinin
Gelişimi ve Yönelimleri”, YayınlanmamıĢ Doktora Tezi. Marmara
Üniversitesi SBE, 2009.
Tuna, Serkan. “Türkiye‟de Devlet İşletmeleri (1930-1940)”, YayınlanmamıĢ Doktora
Tezi. İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, 2002.
Yıldırım, Kadir. “Osmanlı Çalışma Hayatında İşçi Örgütlenmesi ve İşçi Hareketlerinin
Gelişimi (1870-1922)” YayınlanmamıĢ Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi
SBE, 2011.
Tolga, Hikmet Burak. “Endüstriyel Alanların Dönüşümü, Kentsel Mekâna Etkileri:
Beykoz Kundura ve Deri Fabrikası İçin Bir Dönüşüm Senaryosu”
YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. Yıldız Teknik Üniversitesi FBE, 2006.
6. Mülakat
Yener Kaya. Deri İş Sendikası Eski Genel Başkanı. “Sümerbank Beykoz Deri Kundura
Fabrikası” konulu görüşme. İstanbul: 11.06.2013.
7. Gazeteler
Milliyet. “Temaslarını Bitiren Dericiler Ankara‟dan Döndüler”, 28.06.1952
Hürriyet. “180 Yıllık Gelenek”, 16.11.1999.