Page 1
1
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
FRANCISELLA TULARENSİS’İN MUHTEMEL
REZERVUAR HAYVANLAR VE KOYUNLARDA
LABORATUVAR TANISI
Derya KARATAŞ YENİ
MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Müjgan İZGÜR
2013-ANKARA
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Page 2
2
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
FRANCISELLA TULARENSİS’İN MUHTEMEL
REZERVUAR HAYVANLAR VE KOYUNLARDA
LABORATUVAR TANISI
Derya KARATAŞ YENİ
MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN Prof. Dr. Müjgan İZGÜR
2013- ANKARA
Page 3
3
İÇİNDEKİLER
Kabul ve Onay
ıı
Ġçindekiler ııı
Önsöz v
Simgeler ve Kısaltmalar vıı
ġekiller ve Resimler ıx
Çizelgeler x
1. GİRİŞ 1
1.1. Tarihçe 2
1.2. Etiyoloji 2
1.3. Epidemiyoloji 6
1.3.1. Ġnsanlarda Tularemi 7
1.3.2. Evcil Hayvanlarda Tularemi 8
1.3.3. Yabani Hayvanlarda Tularemi 10
1.3.4. Tularemi’nin Biyolojik Silah Olarak Önemi 11
1.3.5. Tularemi’nin BulaĢma Yolları 11
1.4. Patogenez 13
1.5. Tanı 15
1.5.1. Klinik ve Nekropsi Tanısı 15
1.5.2 Laboratuvar Tanısı 15
1.5.2.1. Laboratuvara Gönderilecek Örnek Seçimi 15
1.5.2.2. Kültür 16
1.5.3. Seroloji 16
1.5.3.1. Mikroaglutinasyon Testi 17
1.5.4. Moleküler Yöntemler 17
1.5.4.1. Polymerase Chain Reaction (PCR) 17
1.6. Hayvanlarda Tularemi TeĢhis ÇalıĢmaları 18
1.7. Sağaltım 20
1.8. Koruma 21
1.9. Biyogüvenlik ve Tularemi 22
2. GEREÇ VE YÖNTEM 24
2.1.
2.1.1.
Gereç
Örnekler
24
24
2.1.2. Besiyerleri 25
2.1.3. Standart SuĢlar 25
2.1.4. Antijenler ve Antiserumlar 25
2.1.4.1. Mikroaglutinasyon Test (MAT) Test Antijeni 25
2.1.4.2. Antiserum 26
2.1.5. PCR Malzemeleri 26
2.1.5.1. Sarf Malzemeleri 26
2.1.5.2. Primerler 27
Page 4
4
2.1.5.3. Cihaz ve Ekipmanlar 28
2.2. Yöntem 29
2.2.1. Ġzolasyon ÇalıĢmaları 29
2.2.1.1. Besiyeri Sterilite Kontrolü 29
2.2.1.2. Besiyeri Üreme Kontrolü 29
2.2.1.3. Rodent Örneklerinden Etken Ġzolasyonu 30
2.2.1.4. Su Örneklerinden Etken Ġzolasyonu 30
2.2.2. Seroloji 33
2.2.2.1. Mikroaglutinasyon Test 33
2.2.3. PCR Analizi 34
2.2.3.1. Rodent Doku örnekleri Ġçin PCR Analizi 34
2.2.3.1.1. Ekstraksiyon 34
2.2.3.1.2. PCR KarıĢımının Hazırlanması 36
2.2.3.1.3. Amplifikasyon 37
2.2.3.2. Kültür Pozitif Su Örneği Ġçin PCR Analizi 37
2.2.3.2.1. Ekstraksiyon 38
2.2.3.2.2. PCR KarıĢımının Hazırlanması 38
2.2.3.2.2.3. Amplifikasyon 39
3. BULGULAR 41
3.1. Ġzolasyon Bulguları 41
3.1.1. Rodent Örneklerine Ait Ġzolasyon Bulguları 41
3.1.2. Su Örneklerine Ait Ġzolasyon Bulguları 41
3.2. Serolojik Bulgular 42
3.3. PCR Bulguları 45
3.3.1. Rodent Örneklerine Ait PCR Bulguları 45
3.3.2. Kültür Pozitif Su Örneğine Ait PCR Bulguları 45
4. TARTIŞMA 47
5. SONUÇ VE ÖNERİLER 53
ÖZET 54
SUMMARY
KAYNAKLAR
55
56
EKLER 60
Ek1- Ülkemizde Tularemi Epidemiyolojisi ve Güncel
Durum
61
2009-2010 Arasında Tanımlanan Olgularda Güncel Durum 63
Ek2- Dünya Sağlık Örgütü Ġnsanlarda Tularemi’den
Korunma Önerileri
ÖZGEÇMİŞ
65
66
Page 5
5
ÖNSÖZ
Ülkemizde tularemi önceki yıllarda yalnızca Trakya, Marmara ve Batı Karadeniz
Bölgelerinde yaĢayan insanlarda tanımlanmıĢ olmasına karĢın, beĢeri alandaki
araĢtırmalarla günümüzde birçok bölgemizde epidemiler halinde görüldüğü tespit
edilmiĢtir. Bu yönüyle hastalığın önemli bir toplum sağlığı sorunu haline geldiği
görülmektedir. Tularemi genel olarak hayvan temasının daha fazla ve hijyenik
koĢulların uygun olmadığı kırsal alanlarda görülmekle birlikte, nadiren Ģehirlerde
yaĢayanlarda da hastalığa rastlanmaktadır.
Tularemi hastalığı üzerine yapılacak en doğru epidemiyolojik değerlendirme,
bakterinin ana rezervuarları olan memeliler, keneler, sinekler ve diğer tüm enfekte
hayvanlar üzerinde farklı bölgelerde yapılacak geniĢ çaplı araĢtırmalarla etkenin ilgili
konaklarda gösterilmesi ve bu bilgiler ıĢığında çalıĢmaların sürdürülmesi olmalıdır.
Veteriner hekimlikte tularemi tanısı ile ilgili bulgular oldukça kısıtlıdır ve pek
çok hastalıkla karıĢabilmektedir. Ülkemizde insanlarda bildirilen hiçbir tularemi
epidemisinde Francisella tularensis’in kaynağı tespit edilememiĢtir. Bu salgınların
genelinde bulaĢma yollarının su kaynaklı olduğu kayıtlara geçmiĢtir. Geçtiğimiz 50 yıl içerisinde,
ülkemizde tulareminin güncelleĢmesinde ve yeniden önem kazanmasında hangi
faktörlerin hazırlayıcı olduğu konusunda henüz bir veri bulunmamaktadır.
Tulareminin ülkemizde yayılıĢı üzerinde, rezervuarlar, vektörler ve iklimsel
değiĢiklerin nasıl etkileri olduğu konusunda çalıĢmalara ihtiyaç vardır. Bu sebeple F.
tularensis’in muhtemel rezervuar hayvanlar ve koyunlarda laboratuvar tanısına
yönelik bu tez çalıĢmasının yapılması planlanmıĢtır.
Bu tez çalıĢmalarının yürütülmesinde, yardım ve desteklerini esirgemeyen çok
değerli danıĢman hocam Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji
Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Müjgan ĠZGÜR baĢta olmak üzere, tez izleme
komitesindeki hocalarım Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji
öğretim üyesi Prof. Dr. Hakan YARDIMCI ve Ankara Üniversitesi Veteriner
Fakültesi Dahiliye Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet ġAHAL’a,
Page 6
6
Mikrobiyoloji Anabilim Dalı BaĢkanı Prof. Dr. K. Serdar DĠKER ve öğretim üyeleri
Prof. Dr. Mehmet AKAN ve Doç. Dr. BarıĢ SAREYYÜPOĞLU’na, çalıĢma
süresince desteklerini esirgemeyen VKMAE Bakteriyolojik TeĢhis Laboratuvarı ġefi
Uzm. Veteriner Hekim Selahattin ġEN’e, bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu çalıĢanlarından Doç Dr. Selçuk KILIÇ ve Dr. Bekir
ÇELEBĠ’ye çalıĢmalarım sırasında ebediyete uğurladığım çok sevgili annem,
Öğretmen Naime KARATAġ’a, çalıĢmama sonsuz destek veren ve her zaman
yanımda olan, sevgili babam Ziraat Teknikeri Ġhsan KARATAġ ve sevgili kardeĢim
Msc. Ġngilizce öğretmeni Esra SOMUNCU’ya, sevgili eĢim ve meslektaĢım Veteriner
Hekim Ferit Kemal YENĠ’ye ve manevi desteği için sevgili kızım Defne Feryal
YENĠ’ye teĢekkürlerimi sunarım.
Page 7
7
SİMGELER VE KISALTMALAR
ABD Amerika BirleĢik Devletleri
ATCC American Type Culture Collection
BHI Brain Heart Infusion
bp Base pair
CFU Colony Forming Unit
cm Santimetre
CO2 Karbondioksit
dk Dakika
DNA Deoksiribonükleik asit
dNTP Deoksinükleotid Trifosfat
EDTA Etilendiamintetraasetikasid
g Gram
IgA Ġmmunglobulin A
IgG Ġmmunglobulin G
IgM Ġmmunglobulin M
iv Ġntravenöz
kDA Kilodalton
kg Kilogram
km Kilometre
L Litre
LVS Live Vaccine Strain
MAT Mikroaglutinasyon Test
mg Miligram
MgCl2 Magnezyum klorür
mM Milimolar
µg Mikrogram
µl Mikrolitre
NCTC National Collection of Type Cultures
PBS Fosfat tampon solüsyonu
PCR Polymerase Chain Reaction
RD1 Regions of Difference
Page 8
8
sn Saniye
spp Species
subsp Subspecies
TAE Tris-asetik asit-EDTA
Taq Termus aquaticus
TBE Tris Borik Asit EDTA
TSB Trypticase Soy Broth
UV Ultraviyole
VKMAE Veteriner Kontrol Merkez AraĢtırma
Enstitüsü Müdürlüğü
Page 9
9
ŞEKİLLER ve RESİMLER
Şekil 1.1. Tularemi’nin tabiattaki bulaĢma döngüsü (Anonim, 2011 c).
Resim 2.1. Pozitif kontrol suĢunun Francis besiyerinde görüntüsü
Resim 2.2. Ġncelenen su örneklerinin filtrasyonu
Resim 2.3. Su örneğinin filtrasyon iĢleminden sonra Francis besiyerine ekim
görüntüsü
Resim 3.1. Pozitif su örneğinin Francis besiyerinde görüntüsü
Resim 3.2. Kültür pozitif su örneğinin PCR sonrası elde edilen agaroz jel görüntüsü
Resim 3.3. Pozitif su örneğinin PCR sonrası F. tularensis alttür ayrımını gösteren
agaroz jel görüntüsü
Page 10
10
ÇİZELGELER
Çizelge 1.1. Francisella tür ve alttürlerinin ayrımı.
Çizelge 1.2. F. tularensis’in alttipleri ve çeĢitli canlılardaki infeksiyöz dozları
Çizelge 2.1. Ġncelenen rodent, koyun kanı ve su materyallerinin yerleĢim birimlerine
göre dağılımı
Çizelge 2.2. Primerlerin baz dizileri bağlandıkları spesifik gen bölgeleri, PCR
ürünlerinin uzunlukları.
Çizelge 2.3. Alt tür tayininde kullanılan primerlerin baz dizileri bağlandıkları spesifik
gen bölgeleri, PCR ürünlerinin uzunlukları.
Çizelge 3.1. Ġncelenen koyun kan serumlarının mikroaglutinasyon test sonuçları.
Page 11
11
1.GİRİŞ
Tularemi, kemiriciler baĢta olmak üzere hayvanların bir patojeni olan ve
hayvanlardan insanlara da bulaĢarak değiĢik klinik tablolara yol açan Francisella
tularensis’in neden olduğu zoonotik bir hastalıktır. Ülkemizde son yıllarda kaynak
suları ile iliĢkilendirilen salgınlara yol açması, dünya genelinde ise, zaman zaman
ortaya çıkan salgınlar ve biyolojik silah olma özelliği nedeniyle güncelleĢmiĢtir.
ABD’de hastalık isimlendirilirken, tulareminin yanı sıra “tavĢan ateĢi”,
“geyik sineği ateĢi”, “pazarcı hastalığı” denmekte; Rusya’da “avcı hastalığı”
Japonya’da ise, “Ohara hastalığı”, “yabani tavĢan ateĢi (yato-byo)” gibi isimler
verilmektedir (Willke, 2006).
F. tularensis laboratuvar bulaĢması yönünden çok dikkatli olunması gereken
bir etkendir. Eğer laboratuvar ortamında canlı bakteri ile çalıĢılıyorsa biyogüvenlik
düzeyi III (Biosafety level III) ortam koĢulları sağlanmıĢ olmalı, Ģüpheli örneklerle
çalıĢılıyorsa biyogüvenlik II düzeyinde çalıĢılması gerekmektedir (Çelebi, 2010).
Dünyada ve ülkemizde riskli bölge yerleĢim birimi hızla artan ve güncelliğini
koruyan bu hastalığın rezervuarı tam olarak bilinmemektedir. Son yıllarda ülkemizde
tularemi vakalarında artıĢ olması, bazı ekolojik dengelerin değiĢmesi ile izah
edilmeye çalıĢılmaktadır. YağıĢlı sezonlardan sonra kemirici popülasyonundaki
artıĢın tularemi vaka sayısının artmasına neden olduğu düĢünülmektedir. Tularemi,
2005 yılı öncesinde Marmara ve Batı Karadeniz Bölgelerinde yaygın olarak
görülürken, 2009-2010 yıllarının ilk yarısında özellikle Ġç Anadolu Bölgesi olmak
üzere diğer bölgelerden yeni vakalar bildirilmiĢtir. Kemirici hayvanların dıĢkılarıyla
veya ekskretleriyle temas, kaynak sularının tüketimi, avcılık ve vahĢi tavĢan etinin
yenmesi, hijyenik olmayan gıdaların tüketilmesi, ev ve çevresinde kemirici
sayısında belirgin artıĢ gözlenmesi ile doğayla iliĢkili aktiviteler gibi bağımsız
değiĢkenler hastalığın epidemiyolojik risk faktörleri arasında yer almasına neden
olmuĢtur (Anonim, 2011a).
Page 12
12
1.1. Tarihçe
Tularemi hastalığı, F. tularensis’in neden olduğu kuzey yarım küreye özgü
bir zoonozdur. Hastalık Japonya ved Rusya’da 1800’lü yıllarda bilinmesine rağmen,
1911 San Francisco depreminden sonra McCoy tarafından Kaliforniya'nın Tulare
bölgesinde sincaplarda görülen veba benzeri bir hastalık olarak tanımlanmıĢtır.
Hastalığın etkeni Bacterium tularensis olarak izole edilmiĢtir. Edward Francis’in
hastalık hakkındaki araĢtırma ve katkıları nedeniyle Sovyetler tarafından bakterinin
adı F. tularensis olarak değiĢtirilmiĢtir. Ġlerleyen zamanlarda Avrupa ve SSCB’de
1930 ve 1940’da kontamine suya bağlı salgınların görülmesi hastalığın epidemik
özellikler taĢıyabileceğini de göstermiĢtir. Ülkemizde insanlarda Tularemi’nin tarihi,
seroloji ve klinik belirtiler ile bir olgunun tanımlandığı 1913 tarihine dayanmaktadır.
Ancak, klinik ve mikrobiyolojik olarak Tularemi, ilk olarak Lüleburgaz bölgesinde
askeri garnizon ve yakınındaki köylerde açığa çıkan insanlardaki salgın ile 1936
yılında tanımlanmıĢtır (Kılıç, 2006).
Günümüzde Türkiye’nin birçok bölgesi Tularemi yönünden endemik olarak
kabul edilmektedir. Zaman zaman insanlarda salgınlar baĢ göstermektedir.
1.2. Etiyoloji
F. tularensis, Gram boyama ile zayıf boyanan Gram negatif kokobasildir.
Kokobasillerin boyutları 0.2x0.2-0.7 µm’dir. Zorunlu aerob, hareketsiz, oksidaz
negatif ve katalaz zayıf pozitiftir. Sıvı besiyerinde üremesi çok güçtür. Bu zor üreyen
organizmanın üreyebilmesi için kanlı agara sistein veya sistin eklenmesi
gerekmektedir. F. tularensis, MacConkey agarda üremez. F. tularensis yüksek lipid
içeriğine sahiptir ve infekte hayvanlardan elde edilen virulent izolatlar kapsül
oluĢturur (Stewart, 1995; Winn ve ark., 2006).
Francisella’nın sınıflandırılması biyokimyasal reaksiyonları değiĢken, zayıf
veya geç reaksiyon Ģeklinde olduğu için karıĢıktır. Bu sebeple bu bakterilere
dünyanın değiĢik bölgelerinde farklı isimler verildiği gözlenmiĢtir. Biyokimyasal
Page 13
13
testlerle F. tularensis subsp. tularensis ile F. tularensis subsp. holartica arasında tam
ve doğru bir ayrım yapılamaz. Etkenin alttürleri serolojik olarak birbirlerinden ayırt
edilemez (Otkun, 2009).
Günümüzde kullanılan terminolojiye göre; F. tularensis, Proteobacteria
sınıfında Gamaproteobacteria takımının, Francisellaceae familyasının Francisella
genusunda bulunan bir türdür, bu genusda diğer bir tür ise Francisella
philomiragia’dır (Sjostedt , 2005).
F. tularensis’ in dört alttürü bulunmaktadır;
• F. tularensis subsp. tularensis: F. tularensis A (Jellison tip A) veya F.
tularensis subsp. nearctica olarak geçmiĢ yıllarda isimlendirilmiĢlerdir. Genellikle
Kuzey Amerika'da karasal ortamlarda bulunan ve insanlar için en virulent (<10 CFU
bakteri ile infeksiyon oluĢturabilmektedir) alttür olarak bilinmektedir (Çelebi, 2004).
• F. tularensis subsp. holartica: F. tularensis B (Jellison tip B) veya F.
tularensis subsp. palearctica olarak geçmiĢ yıllarda isimlendirilmiĢlerdir.
TavĢanlarda hastalık yapmaz ve insanlarda yaptığı hastalık daha hafif seyirlidir.
Anavatanı Avrupa, Sibirya, Uzak Doğu, Kazakistan ve Kuzey Amerika olarak
bilinmektedir. Daha çok su kaynaklı salgınlardan sorumludur. Ana rezervuarları,
tavĢan, su ve kara kemiricileridir. Bunun yanında kene ve sivrisinekler aracılığıyla da
bulaĢabilir (Çelebi, 2004).
• F. tularensis subsp. mediasiatica: Virulansı zayıf olmakla birlikte, insan ve
tavĢanlarda hafif hastalık yapar. Yalnızca Orta Asya’da bulunan bir alttürdür
(Gurycová , 1998).
Page 14
14
F. tularensis subsp. novicida: yalnızca Kuzey Amerika'daki kaynaklarında
saptanmıĢtır ve virulansı zayıf olan alttürdür (Çelebi, 2004).
F. philomiragia nadiren insanlarda hastalığa neden olmaktadır. DüĢük
virulanslıdır, konvansiyonel metotlarla identifikasyonu güçtür (Anonim, 2010).
Francisella türlerinin sınıflandırılması üreme, biyokimyasal, virulans ve
genotipik özelliklerine göre yapılmaktadır. F. tularensis alt türlerinin tümü
infeksiyonlar ile iliĢkili olmakla birlikte, F. tularensis subsp. tularensis ve F.
tularensis subsp. holarctica alt türlerine bağlı enfeksiyonlar daha sık görülmektedir
(Çelebi, 2004; Sjostedt, 2005).
F. tularensis’in inkubasyon periyodu 10 güne kadar sürebilir. ArtırılmıĢ CO2
konsantrasyonu bakterinin üremesini sitümüle eder. Çikolata agarda 3 günlük
inkübasyon sonrasında 2 mm çapında düzgün yüzeyli gri beyaz renkli hafif mukoid
ve yağlı görünümlü parlak yüzeyli koloniler Ģekillenir. F. tularensis subsp.
tularensis, F. tularensis subsp. holartica ve F. tularensis subsp. mediasiatica yavaĢ
üreyen nazlı bakteriler olup, genellikle iyi üreyebilmeleri için sülfidril bileĢiklerine
ihtiyaç duyarlar. Bu üç alttür doku gibi bakterinin üremesine yardımcı olacak besin
bakımından zengin örneklerden izole edilecekse koyun kanlı agara inokule edilir
(Kolaylı, 2009).
Page 15
15
Çizelge 1.1. Francisella tür ve alttürlerinin ayrımı (Johansson ve ark., 2007).
Özellik
F. tularensis
F. philomiragia
F. tularensis
subsp.
tularensis
F. tularensis
subsp.
holartica
F. tularensis
subsp.
mediastiatica
F. tularensis
subsp.
novicida
Sistein ihtiyacı
+
+ + - -
Maltoz
+
+ - Zayıf +
Sukroz
-
- - + +
D-glukoz
+
+ - + Zayıf
Gliserol
+
- + Zayıf -
Sitrulin üreidaz üretimi
+
- + + Test edilmedi
Oksidaz üretimi
-
- - - +
TSI(Triple Sugar Iron
agar) da H2S üretimi
+
Hücre büyüklüğü
(µm) 0.2-0.7X0.2 0.2-0.7X0.2 0.2-0.7X0.2 0.7X1.7 0.7X1.7
Page 16
16
F. tularensis çok nazlı üreyen bir bakteridir. Bakterinin üretilmesinde
genellikle sistein glukoz içeren kanlı agar (Francis besiyeri) kullanılması tavsiye
edilir. Bununla birlikte %9 ısıtılmıĢ koyun kanı eklenmiĢ cystein heart agar (CHAB),
sisteinle zenginleĢtirilmiĢ çukulata agar, non selective buffered charcoal agar yeast
extract agar (BCYE), %1 hemoglobin %1 isovitolateX eklenmiĢ GC (Chocolate
Agar) agar base II ve thioglycollate glucose blood agar (TGBA) gibi besiyerleri de
izolasyon için kullanılmaktadır. F. tularensis, koyun kanlı agar kullanılarak besinsel
içeriği zengin örneklerden (doku) izole edilebilir ancak, koyun kanlı agarda yapılan
pasajlar baĢarısızlıkla sonuçlanabilir. Bu sebeple bakterinin üretilmesinde mutlaka
sisteinle zenginleĢtirilmiĢ agar tavsiye edilir. (Johansson, 2007; Kolaylı, 2009).
F. tularensis sıvı besiyerinde iyi üreyemez, bu sebeple sıvı besiyerleri üreme
ortamları olarak tercih edilmezler. F. tularensis nazlı üreyen bir bakteri olduğundan
üretilebilmesi için besiyerlerine sisteinden zengin maddelerin eklenmesi
gerekmektedir ( Kolaylı , 2009).
1.3. Epidemiyoloji
Tularemi, yaklaĢık 100 yıldır insan patojeni olarak tanınan bir zoonotik
hastalıktır. Bakterinin doğal rezervuarları genellikle kemirici hayvanlar olarak
bilinmektedir. F. tularensis subsp. tularensis, özellikle tavĢan, sincap, sıçan, geyik ve
rakun gibi karada yaĢayan canlılarda bulunmaktadır. F. tularensis subsp. holartica
ise su sıçanı, kunduz gibi suda yaĢayan kemiricilerden izole edilmiĢtir. Bu hayvanlar
hastalandıklarında çoğunlukla ölümcül tablolar görülmektedir. Bakteri,
kemiricilerden bulaĢarak ya da kene, sinek, sivrisinek gibi kan emici artropodlarla
taĢınarak doğada döngüsünü sürdürmektedir. Bazı kene türleri vektör olarak görevini
sürdürmekle kalmadığı gibi, bakteriyi vücudunda aylarca taĢır. Ayrıca doğada bir
rezervuar olarak rol alır. F. tularensis subsp. holartica suda ve çamurda haftalarca
canlılığını sürdürebilmekte ve infektivitesini sürdürerek transmisyonunu devam
ettirebilir. F. tularensis’in rezervuar ve vektörleri bölgeden bölgeye değiĢiklik
gösterebilmektedir (Çelebi, 2004).
Page 17
17
F.tularensis subsp. tularensis en yüksek mortalite oranına sahiptir ve yaptığı
enfeksiyonları genellikle Kuzey Amerika ile sınırlıdır. F.tularensis subsp. holartica
bütün kuzey yarım kürenin tamamında görülebilmektedir. F.tularensis subsp.
novicida ve F.tularensis subsp. mediasiatica ise daha yerel dağılımlar göstermektedir
(ġahin, 2009).
Hastalığın yeterince tanınmaması ve bildirim eksikliği nedeniyle dünyada
tularemi insidansı tam olarak bilinmemektedir. Avrupa ve Asya’da su kaynaklı,
artropod kaynaklı ve aerosol kaynaklı yüzlerce kiĢinin etkilendiği epidemiler ortaya
çıkmıĢtır. Tularemi hastalığı her mevsimde görülebilmesine karĢın yaz aylarında ve
kıĢ aylarında iki pik yapmaktadır. Yaz aylarındaki pik, doğadaki aktivitelerin artması
ve bunun sonucu olarak kene gibi vektörlere maruziyetin artmasıyla açıklanmaktadır.
KıĢ aylarındaki pik ise avcılık faliyetleri, yağıĢlarla birlikte su kaynaklı enfekte
hayvanlarla bulaĢa bağlanmaktadır (Çelebi, 2004).
1.3.1. İnsanlarda Tularemi
Tularemide insandan insana geçiĢ saptanmamıĢtır. Artropod ısırıkları, Ġnfekte
hayvan, infeksiyöz hayvana ait doku ya da sıvılar, kontamine su veya yiyecek
yenilmesi, infektif aerosollerin inhalasyonu Ģeklinde görülmektedir (Anonim, 2011b;
Tärnvik, 2007).
Tulareminin insanlardaki klinik tablosu bakterinin virulansına, giriĢ yoluna,
sistemik yayılım olup olmadığına ve konağın immun durumuna göre değiĢmektedir
(Eryılmaz, 2011).
Tularemi, asemptomatik Ģekilden akut sepsis ve ölüme kadar giden klinik
spektrum gösterebilir. Tulareminin inkübasyon süresi, 3-5 günden 21 güne kadar
değiĢmektedir. Ġnsanlarda Tularemi, ülseroglandüler, glandüler, okuloglandüler,
faranjiyal, tifiodial, pnömonik olmak üzere değiĢik formlarda görülebilir. Hastalarda
genel olarak; ateĢ, titreme, halsizlik, iĢtahsızlık, baĢ ağrısı gibi belirtiler hastalığın
Page 18
18
baĢlangıç döneminden itibaren bulunabilir. AteĢ 30 günden fazla devam edebilir.
Lenf nodülü süpürasyonu en sık görülen komplikasyondur, antibiyotik tedavisine
rağmen görülebilir (Willke, 2006).
Tularemi, son yıllarda ortaya çıkan epidemilerde kontamine su ve gıda
tüketimi ile iliĢkilendirilen ve Türkiye'de yeniden güncelleĢen bir hastalık haline
gelmiĢtir. Ülkemizde giderek artan oranlarda bildirilen Tularemi olgularının çoğunun
orofaringeal formda olduğu tespit edilmiĢtir. Orofaringeal Tularemi, kontamine su
veya yiyeceklerin alınması sonucunda oluĢur. Bu formda tonsillerin ve servikal lenf
düğümlerinin büyümesiyle birlikte ciddi bir boğaz ağrısı ile karakterizedir (Uyar ve
ark., 2011).
1.3.2. Evcil Hayvanlarda Tularemi
Evcil hayvanlar arasında koyunlar tularemiye duyarlıdır, ancak hastalık kedi,
tavĢan, köpek, domuz ve atlarda da bildirilmiĢtir. Sığırların ise genellikle hastalığa
karĢı dirençli olduğu bilinmektedir. Enfeksiyonun prevalansını belirlemeye yönelik,
evcil hayvanlarda klinik hastalıkların sunumu ve prevalansına dair bilgiler oldukça
kısıtlıdır (Otlu, 2009).
Koyunlarda hastalık kene enfestasyonlarına bağlı olarak mevsimsel bir
özellik gösterir. Koyunlar diğer türlere oranla hastalığa en duyarlı olan hayvanlardır.
Keneler genellikle hayvanın boynu, kulak dipleri, koltuk altı ve memelerinde
yerleĢim göstermektedir. Hastalığın inkubasyon periyodu 1-10 gündür. Solunum
güçlüğü, yüksek ateĢ, depresyon, durgunluk, ishal sürünün gerisinde kalma, kilo
kaybı, sık ve az miktarda iĢeme gibi klinik belirtiler gösterir. Gebe hayvanlar abort
yapabilir. Morbidite yaklaĢık %20 olup %40’a kadar yükselebilir ve mortalite
özellikle kuzularda %50 ye ulaĢabilir (Otlu, 2009). Hastalık daha çok barınak
Ģartları uygunsuz, bakım ve beslenmesi düĢük, yoğun kene enfestasyonu olan
koyunlarda görülebilmektedir (Daly ve Miskimins, 2005).
Page 19
19
Koyunlar Tularemi’nin rastlantısal konakçılarıdır. Hastalık bu hayvanlarda
ciddi ekonomik kayıplara sebep olmaktadır. Ekonomik kayıpların baĢlıca sebebini
koyunlarda görülen mortalite ve etkilenen hayvanlarla temasa geçen insanlarda
meydana getirdiği zararlar oluĢturmaktadır. Hastalıkta bulaĢ yolları genellikle tahmin
edilemez ve birden ortaya çıkar bu yüzden profilaksi yöntemleri terapi
yöntemlerinden daha pratiktir (Bell ve ark., 1978).
Kedilerde klinik bulgular köpeklerden daha çok belirgin olabilir. Bunun yanı
sıra hastalık kedilerde hiçbir klinik bulgu görülmeksizin veya lenfadenopati ve ateĢle
seyreden ılımlı bir enfeksiyon olarak da gözlenebilir. Bazen hastalığın çok Ģiddetli
olduğu durumlarda öldürücü halde seyredebilir. Kedilerde bulaĢma yönünden
hastalık genellikle infekte artropodlar aracılığıyla, enfekte hayvanlar ile direkt temas
ya da infekte hayvan dokularının yenmesi ile bulaĢır. Genel olarak yüksek ateĢ,
depresyon, lenf nodüllerinde büyüme, apse, dil veya ağızda ülser, gastroenterit,
karaciğer ve dalakta büyüme, ikterus, iĢtahsızlık, kilo kaybı, pnömoni ve Ģok görülür
(Otlu, 2009).
Köpekler gerek bakteriyi taĢımakla rezervuar olarak gerekse kenelere
konakçılık yaparak önemli rol oynarlar (Otlu, 2009). Köpeklerde doğal enfeksiyon
nadir olarak bildirilmiĢtir ve bu hayvanlar hastalığa karĢı nispeten dirençlidirler.
Seropozitif köpeklerin varlığının bildirilmesi hayvanların bakteri ile doğal hayatta
karĢı karĢıya geldiğini göstermektedir. Klinik enfeksiyonun bildirimi az olmasına
rağmen seropozitif köpeklerin varlığı, tabiatta enfeksiyonun nadir olmadığını
hastalığın hafif veya subklinik seyrettiği fikrini desteklemektedir. Bunun yanısıra
diğer klinik belirtiler ateĢ, depresyon, göz ve burundan mukopurulent (irinli mukus)
akıntı temas alanlarında püstüller, ĢiĢmiĢ lenf yumruları ve iĢtahsızlık belirtileri ile
seyreden klinik tablo ortaya çıkmıĢtır. Olguların çoğunda hayvanlar destek tedavileri
ile kendi kendilerine iyileĢirler. Genç köpekler yetiĢkinlere göre daha duyarlıdır.
Köpeklere F. tularensis ile kontamine dokuların yedirilmesi sonucu oluĢan deneysel
infeksiyonda gözlenen belirtiler doğal enfeksiyonda gözlenen belirtilerle aynı
özellikleri taĢımaktadır. Ġntradermal inokulasyon sonucu oluĢturulan deneysel
Page 20
20
infeksiyonda ise ateĢ, infeksiyon bölgesinde püstül oluĢumu ve bölgesel lenf
yumrularında yangı gözlemlenmiĢtir (Ünver, 2009).
YetiĢkin domuzlar tularemiye karĢı kısmen dirençli olmalarından dolayı
hastalık latent seyretmektedir. Gençlerde ateĢ, solunum güçlüğü ve depresyon
belirtileri gözlemlenmektedir. Yavrularda deneysel enfeksiyonda yaklaĢık iki günlük
inkübasyon döneminin ardından koordinasyon bozukluğu, depresyon, iĢtahsızlık ve
sinirsel belirtiler görülmektedir (Otlu, 2009).
Atlar tularemiye karĢı nispeten dirençlidirler ve atlarda klinik belirtilerin
bildirimi oldukça azdır. Enfekte atlarda ateĢ, solunum güçlüğü, depresyon,
koordinasyon bozukluğu, ataksi, bacaklarda ödem, yoğun kene enfestasyonu ve
serokonversiyon gözlemlenmiĢtir (Otlu, 2009).
Sığırlarda tipik klinik belirtiler tam olarak bilinmemesine rağmen, yaygın
olarak seropozitif sığırların bildirilmesi doğal enfeksiyonun varlığını göstermektedir.
Sığırlarda kene enfestasyonu ile F. tularensis arasında bir iliĢkinin mevcut olduğu
sonucunu ortaya koyan bir çalıĢma mevcuttur (Feldman, 2003).
1.3.3. Yabani Hayvanlarda Tularemi
Lagomorphalar ve rodentler hastalığa karĢı oldukça duyarlıdır. Doğal enfekte
olan bu hayvanlar çoğunlukla ölü olarak bulundukları için, bu hayvanlarda klinik
belirtiler tam ortaya konulamamıĢtır. Etkeni taĢıyan kene veya geyik sineğinin
ısırdığı bölgelerde ülseratif lezyonlar belirlenmiĢtir. Deneysel enfeksiyonlarda
zayıflık, ateĢ, ülserler, apseler, lenf yumrularında ĢiĢme, depresyon, iĢtahsızlık,
davranıĢ değiĢiklikleri gözlemlenmiĢtir. Ölümler genellikle 8-14. günlerde meydana
gelmektedir (Anonim, 2003a).
Page 21
21
1.3.4. Tulareminin Biyolojik Silah Olarak Önemi
F. tularensis’in biyolojik silah olarak geliĢtirilmesine yönelik ilk çalıĢmalar
1930’lu yıllarda baĢlamıĢtır. Ġlk biyolojik silah üretimi ve denemeleri Japon Ordusu
tarafından 1932-1945 yılları arasında Mançurya’da gerçekleĢtirilmiĢtir. Ayrıca II.
Dünya SavaĢı sırasında Doğu Avrupa’da Alman ve Rus Askerleri’nde görülen farklı
klinik tularemi formlarının, F.tularensis’in Ruslar tarafından askeri saldırı amaçlı
kullanımına bağlı olabileceği öne sürülmüĢtür SavaĢ sonrası farklı ülkelerde F.
tularensis üzerindeki biyolojik silah kullanımı açısından çalıĢmalar devam etmiĢtir.
F. tularensis, biyolojik silah olarak aerosol formda ortama verilebileceği gibi, gıda
veya küçük su kaynaklarına yönelik sabotaj amacı ile de kullanılabilir. Ayrıca,
enfekte vektörler aracılığı ile hem insan hem de hayvanlara karĢı kullanılabilir (Kılıç,
2006).
Dünya Sağlık Örgütü Uzmanlar Komitesi’ne göre, aerosol formdaki 50 kg
virulent F.tularensis toz materyalinin 5 milyon nüfuslu kente havadan salınmasıyla
250.000 kiĢinin etkileneceği ve 19.000 kiĢinin öleceği hesaplanmıĢtır. Diğer bir
öngörü de ise aynı miktar bakterinin 500.000 nüfuslu bir kentin üzerinde 2 km
boyunca bir uçak tarafından salınması sonucunda 125,000 kiĢide tularemi geliĢeceği
30.000 kiĢinin hayatını kaybedeceği tahmin edilmektedir (Kılıç, 2006).
1.3.5. Tulareminin Bulaşma Yolları
Tularemi ile ilgili insandan insana aktarım yönünden hiçbir kanıt yoktur. F.
tularensis subsp. holarctica genellikle akarsu, gölet, göl ve nehirlerden izole
edilmiĢtir. Fakat, F. tularensis subsp. tularensis bulaĢması, tavĢan, kene ve koyun ile
ilgilidir. Tularemi epizootiyoolojisiyle ilgili döngü henüz tam olarak anlaĢılmıĢ
değildir. Örnek olarak, F. tularensis için rezervuar kabul edilen çeĢitli duyarlı
hayvanlar hakkında kısıtlı bilgiler olduğu gibi, benzer Ģekilde, hayvanlar arasında,
insanlar ve hayvanlar arasında F. tularensis bulaĢmasında farklı eklembacaklıların
rolü henüz tam olarak anlaĢılabilmiĢ değildir (Sjöstedt, 2007).
Page 22
22
F. tularensis hayvanlarda ölümcül hastalık tablosu oluĢturabilirken, bazı
kemiricilerde belirgin bir klinik semptom oluĢturmadan aylarca varlığını sürdürebilir.
Bakterinin doğadaki yayılımını, karasal ve su döngüsü (aquatik) olmak üzere iki
bölümde incelemek mümkündür. Karasal döngü içerisinde yabani tavĢanlar, küçük
kara kemiricileri, artropodlar F.tularensis yönünden ana rezervuar olarak
gösterilebilmektedir. Keneler doğadaki enfeksiyon odaklarında kalıcılığı sağlamak
açısından önemli bir rol oynamaktadır. Etkeni özellikle ısırmayla konakların dolaĢım
sistemine bulaĢtırabilmektedir. Etken vahĢi hayvanlar arasında, vahĢi hayvanlardan
da sığır, keçi, koyun, at, domuz, kedi ve köpek gibi evcil hayvanlara genellikle
keneler ve kan emici sinekler aracılığıyla taĢınmaktadır. Bazı kene türlerinin yalnız
vektör olarak değil, bakteriyi vücudunda ömür boyu taĢıyarak aynı zamanda
rezervuar olarak görev yaptığı düĢünülmektedir. Ġnsanlardaki kene kaynaklı
enfeksiyonların çoğunluğu yaz mevsiminde görülmektedir. At sinekleri ve
sivrisinekler yoluyla mekanik vektörlük insana etkenin geçiĢi üzerine rol
oynamaktadır. Su ile iliĢkili F. tularensis subsp. holartica’nın doğadaki döngüsünde
kemirgenler (sıçan türleri, kunduz) ana rezervuar olarak rol almaktadır. F. tularensis
dıĢ ortam koĢullarına çok dayanıklıdır. Suda serbest yaĢayan amiplerden
Acanthamoeba castellani içinde yaĢamını sürdürebilmesinin su kaynaklı bulaĢ ve
hastalığın bölgesel dağılımında büyük rol oynadığı düĢünülmektedir. Etken, hayvan
leĢlerinde, suda, toprakta aylarca kalabilmektedir. Ayrıca samanda altı ay ve 15°C de
dondurulmuĢ tavĢan etinde yıllarca varlığını sürdürebilmektedir. Ġnsanlara hastalık
hayvanlardan 3 yolla buluĢabilmektedir. Bunlardan deri ve mukozal yol ile
bulaĢmanın, enfekte hayvan ve hayvan ürünleriyle, idrar, dıĢkı, kan ya da temas sonu
meydana geldiği bilinmektedir. Bu yolla insanlara hastalık bulaĢabilmektedir. Deri
ve mukozal yol ile enfeksiyon geliĢimi için 10-50 bakteri yeterli olabilmektedir. Bir
diğer bulaĢma yolu olan oral yol, enfekte hayvan dokusu ve çıkartıları ile kontamine
olmuĢ sularla ve hasta hayvanların etlerinin iyi piĢirilmeden tüketilmesiyle olan
bulaĢma Ģeklidir. Son olarak tanımlanan diğer bulaĢ Ģekli ise solunum yoluyla
olandır. Kontamine olmuĢ saman, ot ve yapraklar ayrıca tahıl hasatları sırasında
depolarda çalıĢanların toz partiküllerinin solunumla bulaĢma olabilmektedir.
Laboratuvar çalıĢanları da solunum yolu ile bulaĢma açısından risk grubunda yer
almaktadır (Anonim, 2011a).
Page 23
23
Şekil 1.1. Tularemi’nin tabiattaki bulaĢma döngüsü (Anonim, 2011 c).
1.4. Patogenez
F. tularensis’in vücuda giriĢ yolu ve türü ile ilgili olarak infektif dozu
değiĢim göstermektedir. Etkenin insan vücuduna giriĢinde, intradermal veya
inhalasyonla 10-50 bakteri hastalık oluĢtururken, sindirim yoluyla girdiğinde 8-10
bakteri infeksiyon yapabilmektedir. F. tularensisin alttipleri ve çeĢitli canlılardaki
infeksiyöz dozları gösterilmiĢtir (Tablo 1.6.).
Kene
Pire
Sivrisinek
k
İnsan
Ġnek
Koyun
Kedi
Köpek
F. tularensis ile enfekte
vahĢi hayvanlar; tavĢan,
hamster, fare, sıçan,
sincap
Av hayvanları ile temas
Kontamine su içme ve et
yeme
Aerosollerin inhalasyonu
Isırık
Kontamine
materyal ile
Temas
Page 24
24
Çizelge 1.2. F. Tularensis’in alttipleri ve çeĢitli canlılardaki infeksiyöz
dozları (Çelebi, 2004).
Etken Ġnfeksiyon geliĢimi
için CFU sayısı
Letal Doz 50 (LD 50 ) için gerekli CFU sayısı
(bakteri subkutan yolla verilmiĢtir)
Ġnsan Fare domuz TavĢan
Francisella
tularensis subsp. tularensis
< 10 < 10 < 10 1-10
Francisella
tularensis subsp. holarctica
< 103
< 1 < 10 > 106
Francisella
tularensis subsp.
mediaasiatica
? ? ? > 10
Francisella
tularensis subsp. novicida
> 103
< 103
< 103
> 103
Etken deriden girdikten 3-5 gün sonra deride küçük papül oluĢmaktadır. Bu
oluĢumdan 2-4 gün sonra bölgede ülserasyon gözlenmektedir. Bakterinin girdiği
yerde üremesi suretiyle bölgesel lenf nodüllerine geldiği, sonrasında lenfohematojen
yolla yayılım gösterip, ilerleyen zamanlarda lenf nodülleri, akciğerler, karaciğer,
dalak ve böbrekler gibi organları tutmaktadır. Tularemi geçirildikten sonra, humoral
ve hücresel bağıĢıklık geliĢir. Hastalığın 2-3. haftasında F. tularensis’e karĢı IgM,
IgG ve IgA tipi antikorlar oluĢur ve aglütinasyon testinde yer alırlar. Ancak koruyucu
olmamaktadırlar. Hastalığın tam olarak iyileĢmesi için hücresel immünitenin
yardımına ihtiyaç vardır. Tularemide tam iyileĢmeyi sağlayan hücresel immun
yanıttır . CD4+ ve CD8+ T hücreleri bu bağıĢıklıkta yer alır. Ġntrasellüler bir patojen
olan F. tularensis, makrofaj, hepatosit, endotel hücreleri gibi hücreler içerisinde
yaĢayabilir. Sistemik infeksiyonun sonlanması T hücrelerinin fonksiyonlarına
bağlıdır (Willke, 2006).
Page 25
25
1.5. Tanı
1.5.1. Klinik ve Nekropsi Tanısı
Hayvanlarda Tularemi hastalığının klinik belirtileriyle ilgili tam olarak bir
bilgi olmamakla birlikte, çoğunlukla postmortem muayene önem taĢımaktadır.
Nekropsi sırasında en sık bulgu olarak büyümüĢ dalak ve karaciğerde beyaz nekrotik
lezyonların Ģekillenmesi dikkati çeker. Eldeki bu bulgularla Tularemiye duyarlı bir
hayvan türüyle karĢılaĢılmıĢ olması muhtemeldir denilebilir (Sjöstedt, 2007).
1.5.2. Laboratuvar Tanısı
F. tularensis’in kültürlerden baĢarılı bir Ģekilde izolasyonu, serolojik tanısı
(mikroaglutinasyon test, ELISA) ve moleküler yöntemlerle araĢtırılması ile teĢhis
etmek mümkündür (Porsch ve ark., 2004).
Laboratuvar teĢhisi, klinik örneklerin uygun bir Ģekilde alınması ve uygun
Ģartlarda laboratuvara iletilmesi ile yakından iliĢkilidir. Kültür iĢlemleri yüksek
güvenlikli laboratuvar (BGD3) ve deneyimli personel gerektirmektedir (Çelebi,
2010).
1.5.2.1. Laboratuvara Gönderilecek Örnek Seçimi
Tanı için alınacak örnekler yapılacak test yöntemine göre farklılık gösterir.
Hayvanlardan nekropsi sonrasında alınacak numuneler, kültür ve PCR için; akciğer,
karaciğer, dalak, lenf düğümleri, deri lezyonları veya böbrek dokuları (taze veya
dondurulmuĢ)’ dır (Forsman ve ark., 2007). Herhangi bir salgın sırasında etkilenen
bölgede akarsu ve kuyulardan su örnekleri alınabilir. Alınan bu su örnekleri
Tularemi hastalığından ölen enfekte memelilerin karkasları akarsu kenarlarında veya
kuyularda kaldığında, su F. tularensis ile kontamine olabilmekte ve etken bir aydan
Page 26
26
uzun süre canlılığını sürdürebilmektedir. Ġçme suyu ile hayvanlar enfekte olabilir.
Kontamine su da insan ve evcil hayvanlar için son derece bulaĢıcı olabilir, yerel
epidemiler oluĢabilir (Forsman ve ark., 2007).
1.5.2.2. Kültür:
Tulareminin laboratuvar tanısında “altın standart” halen kültür yöntemidir. F.
tularensis geç ve güç üreyen nazlı bir bakteridir. Aerobik bakteridir ama % 5 CO2’ li
ortam üremeleri stimüle eder. 35-37°C’de 2-5 günlük inkübasyon sonrası koloni
oluĢtururlar. Ġnkübasyon 10.güne kadar uzatılmalıdır. Kültürde bakterinin izole
edilmesi kesin tanının yanında antibiyotik duyarlılığının ve kökenlerin orijininin
belirlenmesi (moleküler epidemiyolojinin) açısından da oldukça önemlidir.
Kontamine örneklerden bakterinin izolasyonu için besiyerine antibiyotik eklenir
(Willke, 2006).
1.5.3. Seroloji
Tularemi tanısında 1920’li yıllardan bu yana en sık kullanılan tanı yöntemi
serolojik testlerdir. Hasta serumunda serolojik olarak etkene karĢı geliĢen antikorlar
veya akut evrede bakteriye ait antijenler aranabilir. Tüp veya mikro-pleytlerde
yapılan aglütinasyon testlerinde F. tularensis’e karĢı geliĢen antikorların aranması
uygulanması en kolay tanı yöntemidir. Serolojik testler arasında Mikroaglütinasyon
testi (MAT) en sık kullanılan yöntemdir. Antikorlar, hastalık çıkıĢında semptomların
baĢlangıcından sonraki 6-10 gün içinde serumda belirir ve 4-7 hafta içinde tepe
noktasına ulaĢır. MAT testi ile temel olarak IgM sınıfı, daha az oranda ise IgG ve
IgA antikorları saptanır. F. tularensis antikorları uzun bir süre düĢük titrelerde pozitif
olarak kalır (Anonim, 2011a).
Page 27
27
1.5.3.1. Mikroaglutinasyon Testi
Tularemi tanısında safranin-O ile boyalı tularemi antijeni kullanılmaktadır.
Bir gecelik inkübasyondan sonra uygun ıĢık kaynağının altında siyah zemin üzerinde
konkav ayna yardımıyla aglütinasyon değerlendirilir. 7-10 gün arayla alınan çift
serum örneğinde dört katlı antikor titre artıĢı akut enfeksiyona iĢaret etmektedir
(Brown ve ark., 1980; Johansson ve ark., 2007).
1.5.4. Moleküler Yöntemler
1.5.4.1. Polymerase Chain Reaction (PCR)
Taksonomik sınıflandırmalar, günümüzde DNA baz temelli yaklaĢımlara
dayandırılabilmektedir. Bu geliĢme genusun sistematiğine kılavuzluk eden
filogenetik modellerin oluĢturulmasını kolaylaĢtırmaktadır. Bunun sonucunda ise,
baĢarılı epidemiyolojik araĢtırmaların yanısıra, kesin ekolojik analizler de
yapılabilmektedir. Tularemi hastalığının ekolojisi halen tam olarak anlaĢılabilmiĢ
değildir. Hastalığın rezervuar ve vektörlerine iliĢkin pek çok bilgi boĢluğu
bulunmaktadır. Moleküler analizlerle F. tularensis’in alttürlerinin DNA dizin temelli
tiplendirilmesi evrimsel zaman içerisinde güncel hale gelen, baĢarılı ve laboratuvar
çalıĢanları açısından güvenli bir yöntem olarak karĢımıza çıkmaktadır (Keim ve ark.,
2007). Tularemide kültür iĢleminin biyogüvenlik düzeyi 3 (BGD-3) laboratuvar
ortamına ve deneyimli personele ihtiyaç duyması nedeniyle, son yıllarda klinik
örneklerde bakteriye ait spesifik gen bölgelerinin Polimerase Chain Reaction (PCR)
ile gösterilmesi önem kazanmıĢtır (Çelebi, 2010).
Page 28
28
1.6. Hayvanlarda Tularemi Teşhis Çalışmaları
Hayvanlarda tularemi teĢhisi, genellikle etken izolasyonu, moleküler
yöntemler ve serolojik testlerle yapılabilmektedir. Tularemi hastalığının hayvanlarda
varlığını saptamaya yönelik çeĢitli ülkelerde farklı hayvan türleri üzerine araĢtırmalar
yapılmıĢtır. Beth ve ark. (2004), 6 yaĢındaki bir kedinin mandibular bölgesinde
oluĢan bir kitleden yaptıkları bakteriyolojik incelemeler sonucunda F. tularensis
subsp tularensis tespit etmiĢlerdir. Kedinin tedavi edildikten bir yıl sonra
tromboemboli ve hipertrofik kardiyomyopati nedeniyle ötenazi yapıldığını,
sonrasında yapılan bakteriyolojik incelemelerde herhangi bir tularemi etkenine
rastlanmadığını belirtmiĢler, bu durumun insanlarda tulareminin ülseroglandüler
formuna benzediğini vurgulamıĢlardır. Zhang ve ark. (2006), Çin’de yaptıkları bir
çalıĢmada Jilin, Xinjiang, Heilongjiang, Inner Mongolia ve Zhejiang isimli yerleĢim
birimlerinden 420 adet rodent toplamıĢlardır. Toplanan rodentlerin dalak
örneklerinden PCR yöntemiyle yaptıkları çalıĢmada, 20 sinde F. tularensis tespit
etmiĢlerdir. YerleĢim birimlerine göre oranlarını ise; Jilin %11.65, Xinjiang %10.00,
Heilongjiang %6.56, Inner Mongolia %1.77 ve Zhejiang 4.76% olarak tespit
etmiĢlerdir. Lindley (2002), Teksas’ta bulunan 3600 çayır köpeğinden 250 adedinin
30 gün içerisinde öldüğü bir salgın bilgisiyle, hasta ve ölen hayvanları F.tularensis
yönünden incelemiĢtir. Francisella spp. olarak etkeni izole etmiĢ, PCR ile yapılan
incelemeler sonucunda ise F. tularensis tip B olarak belirlendiğini bildirmiĢtir.
Petersen ve ark. (2002), egzotik hayvan tesisinde yakalanan yabani çayır köpekleri
(Cynomys) üzerine yaptıkları bir araĢtırmada, Çek Cumhuriyeti ve Texas pet
shoplarına dağıtılan çayır köpeklerini F. tularensis etkeni yönünden incelemiĢlerdir.
Dağıtım tesislerinde bulunan 63 çayır köpeğinin doku örneklerini moleküler
tekniklerle incelemiĢler ve tüm izolatların F. tularensis subsp. holartica olduğunu
tespit etmiĢlerdir. Ayrıca köpek serumlarında Mikroaglutinasyon test yöntemiyle
bazı köpeklerde 1:4096 gibi yüksek titreler tespit etmiĢlerdir. Tüm seropozitif çayır
köpekleri F. tularensis kronik taĢıyıcısı olarak düĢünülmüĢtür.
Page 29
29
Ortaya çıkan hastalıkla ilgili sonuçların ciddiyeti göz önüne alındığında, ticari olarak
satılan çayır köpeklerinden insanlara bulaĢma riski olabileceğini bildirmiĢlerdir.
Baskerville ve ark.’nın 1978 yılında saba maymunları üzerine yaptığı bir
çalıĢmaya göre, F. tularensis SCHUS4 suĢunun intranazal verilmesiyle 4 gün
içerisinde hayvanlarda genel durum bozukluğu ile can çekiĢmelerin olduğu
belirtilmiĢtir. Klinik olarak, bol mukopurulent akıntı, rinit ve farenjit, üst solunum
yolları ile karakterize hastalık tablosu gözlemlemiĢlerdir. Histopatolojik incelemede,
akciğer enfeksiyonunun tüm maymunlarda, alt solunum yolları enfeksiyonunun etken
verildikten sadece 6 gün sonra geliĢtiği bulgular arasına kaydedilmiĢtir. Bununla
birlikte, bölgesel lenf düğümleri, dalak ve karaciğerin etkilenmiĢ olduğu, karaciğerde
çok sayıda makroskopik olarak lezyonlar oluĢtuğu, dalakta ise geniĢ nekrotik alanlar
gözlemlenmiĢtir.
Müller ve ark.
(2007), Almanyada ilk kez Avrupa kahverengi yaban
tavĢanında (Lepus europaeus) F. tularensis etkenini kültürel olarak tespit etmiĢlerdir.
Ayrıca, PCR yöntemiyle bu etkenin F. tularensis subsp. holartica olduğunu tespit
etmiĢlerdir. Bu çalıĢmada Almanya’da Tularemi epidemiyolojisi tartıĢılıp, insanlar
üzerindeki risk değerlendirmelerinin yapılması gerekliliği ortaya konulmuĢtur.
Mörner ve Mattson (1983), Ġsveç’in güneyinde Ystad’da ölü buldukları bir Ģahinin
karaciğer ve dalak örneklerinden fluoresan antikor tekniğiyle yaptıkları araĢtırmada
F. tularensis pozitif bulmuĢlardır. Ayrıca Ġsveç’in kuzeyinde bir köyde yetiĢkin bir
baykuĢta tedirgin davranıĢlar, kısıtlı hareketleri izlemiĢler, birkaç gün sonra
öldüğünü gözlemlemiĢlerdir. Bu baykuĢun organlarından sisteinli zenginleĢtirilmiĢ
besiyerine ekimler yaptıktan sonra çok küçük F. tularensis benzeri kolonilerin
oluĢtuğunu tespit etmiĢlerdir. Ġzolatları Moskova’da bulunan Tularemi referans
laboratuarına göndermiĢler ve kesin teĢhisin yapıldığını bildirmiĢlerdir. Bu
çalıĢmayla F. tularensis’in Ģahin ve baykuĢlar üzerine de öldürücü rol üstlendiği
belirtilmiĢtir.
Page 30
30
Türkiye’de hayvanlarda Tularemi araĢtırmaları Veteriner Hekimlik alanında
yok denecek kadar azdır. Tularemi hastalığının koyunlarda araĢtırılması üzerine
Kafkas Üniversitesi’nden ġeyda (1996)’nın doktora tez çalıĢması bulunmaktadır.
ÇalıĢma, Kars ilinde yürütülmüĢ olup, il merkezi ve kırsalındaki koyunlarda
Tularemi insidensi %0.14 olarak belirlenmiĢtir.
1.7. Sağaltım
F. tularensis’in hücre içi patojen olması nedeniyle uzun süreli tedavi
gerektirebilir. Hayvanlarda da hastalığın tedavisi ve Ģiddetinin azaltılmasında
streptomisin, gentamisin, tetrasiklin, kloramfenikol ve florokinolonlar öncelikli
kullanılan antibiyotiklerdir. Tedaviye erken baĢlanılması ve erken teĢhisle hastalığın
Ģiddetini ve kayıplarını azaltmak mümkündür. Hastalığın seyrine göre antibiyotik
tedavisinin yanısıra destek tedavisi de uygulanabilir. Hayvanlarda Tularemi tedavisi
üzerine yapılan denemeler oldukça az bulunmaktadır. Bu sebeple insandaki
sonuçlara göre tedavi seçenekleri uygulanmaktadır. Kuzulara uygulanan
oksitetrasiklinin (6-10 mg/kg) penisilin ve streptomisinden daha etkin olduğu
bildirilmiĢtir. Farelerde Tularemi tedavisinde Siprofloksasin ve doksisiklin
kullanılabilir. Ġnvitro antibiyotik duyarlılık testlerinde insan ve hayvan kaynaklı
F.tularensis suĢlarının Tularemi tedavisinde kullanılan klasik antibiyotiklere
(streptomisin, tetrasiklin, kloramfenikol, aminoglikozitler) duyarlı olduğu ancak
kinolonların (siprofloksasin ve grepafloksasin) daha etkili olduğu bildirilmiĢtir
(Ünver, 2009 ).
Kedi ve köpeklerde Tularemi tedavisinde genellikle gentamisin (6.6 mg/kg),
doksisilin (5mg/kg), kloramfenikol ve (kedilerde 50mg/kg, köpeklerde 100mg/kg),
enrofloksasin (2.5 mg/kg) kullanılması önerilmektedir (Anonim,2003a).
F. tularensis subsp. tularensis ve F. tularensis subsp. holartica’nın
rifampisine duyarlı olduğunu ayrıca aminoglikozidler ve kinolonlarla kombine
olarak kullanımında daha da etkili olduğu tespit edilmiĢtir ( Ikaheimo ve ark., 2000).
Page 31
31
Gentamisin ve enrofloksasin tedavileri 10 gün, doksisilin ve kloramfenikol
tedavileri ise 14 gün süreyle uygulanmalıdır. Böbrek yetmezliği var ise ilaçların dozu
ayarlanmalıdır (Ünver A, 2009).
1.8. Koruma
Ġnsanlarda meydana gelen Tularemi salgınları, enfekte hayvanlar ile doğrudan
temas ile ortaya çıkabilir, vektörler tarafından hastalığın taĢınması aerosol
inhalasyon, enfekte su ve gıda maddeleriyle etkenin ağızdan alımı sonucunda
oluĢabilir. Bazı salgınlar birkaç farklı yoldan ortaya çıkabilir (Forsman ve ark.,
2007). Günümüzde Tularemi üzerine lisanslı bir aĢı bulunmamaktadır. Bununla
birlikte, hastalığın laboratuvar çalıĢanlarına bulaĢmasının önlenebilmesi için aĢının
gerekliliği vurgulanmaktadır (Chu ve ark., 2007).
Tulareminin endemik olduğu bölgelerde hayvanların baĢta lagomorf ve
rodentler gibi hasta veya ölü hayvanlara temas etmemeleri sağlanmalıdır. Bu
bölgelerde kedi ve köpek gibi evcil hayvanlar mümkün olduğunca kapalı alanlarda
tutulmalıdır. Pet hayvanlarının lagomorflar ve rodentlerin doğal hayat alanlarına
girmelerine ve özellikle av köpeklerinin av sırasında tavĢanları yemelerine izin
verilmemelidir. Tularemi endemik doğal alanlardaki su kaynakları ve akarsulardan
evcil hayvanlar uzak tutulmalıdır. Tabiatta lagomorflar ve rodentlerde gözlemlenen
ölüm olaylarına rastlanıldığında ve evcil hayvanlarda yüksek ateĢ ve lenfadenopati
gözlemlendiğinde lokal veteriner veya sağlık birimlerine acilen bildirilmelidir.
Hayvanlarda Tularemi’nin kontrolü zordur. Kene enfestasyonunun azaltılması ve
erken teĢhis/tedavi uygulanması önemlidir. Koyunlarda Tularemi salgınlarında ilk
yapılacak iĢ artropod vektörlerin eliminasyonu amacıyla insektisit sprey ve solüsyon
uygulanmasıdır. Kenelerin yaygın olduğu bölgelerde hayvanlar çayır ve meralardan
uzak tutulmalı ve genel kene mücadelesi yapılmalıdır. Ayrıca etkenin biyolojik silah
olarak kullanılma potansiyeli de dikkate alınmalıdır. Hastalıktan iyileĢme sonucunda
uzun süreli bir doğal-aktif bağıĢıklığın kalması söz konusudur. Hayvanlar için canlı
attenüe bir aĢı geliĢtirilme aĢamasında olmasına rağmen günümüzde hayvanlarda
Page 32
32
Tularemiye karĢı aktif koruma amacıyla üretilen bir aĢı mevcut değildir (Öztoprak,
2009).
1.9. Biyogüvenlik ve Tularemi
F. tularensis ile ilgili mikrobiyolojik tanı, araĢtırma ve antijen üretimi
alanında çalıĢacak tüm kurumların öncelikle tüm personelinin sağlıklı ve güvenli bir
ortamda çalıĢmasını sağlamak amacıyla “Risk Değerlendirme” programı yapılması
zorunludur. Risk değerlendirme kuralları; etkenin bulaĢma yolları, laboratuvar tesis
tasarımı hakkında bilgilendirme, laboratuvar kaynaklı enfeksiyonların önlenmesinde
uygulanabilecek stratejiler, çevre ve mesleki riskler konusunda personel eğitimi,
fiziksel ayırma ve enfeksiyöz etkeni çevreleme gibi kapsamlı bilgileri içermektedir
(Sewell, 1995).
F. tularensis, laboratuvar kaynaklı çalıĢmalarda önemli bir tehlike teĢkil
etmektedir. Uygun laboratuvar olanakları, eğitimli personel ve çalıĢma koĢullarının
bu patojen ile çalıĢan kurumlarda olması esastır (Titball ve ark., 2007). Doğal veya
deneysel olarak Tularemi yönünden enfekte hayvanlar veya bunların ektoparazitleri
ile laboratuvar çalıĢmaları sırasında çalıĢanlarda enfeksiyon geliĢtiği bildirilmiĢtir.
Laboratuvar kaynaklı Tularemi enfeksiyonlarında etkenin aerosol yolla alınmasının
ana bulaĢma kaynağı olduğu bilinmektedir (Pike, 1976).
F. tularensis ile çalıĢma protokolleri incelendiğinde;
Biyogüvenlik II uygulamalarında, koruyucu ekipmanlar ve laboratuvar alt
yapısı F. tularensis içeren veya içerme olasılığı olan insan ve hayvan kaynaklı
materyallerin çalıĢılması amaçlanmıĢtır. Laboratuvar personeli kesinlikle klinik ön
tanı hakkında bilgilendirilmelidir. Biyogüvenlik II laboratuvar koĢullarında serolojik
çalıĢmalar yapılabilir. Biyogüvenlik 3 laboratuvarları ve uygulama prosedürleri
Ģüpheli kültür, hayvan nekropsi ve deneysel hayvan çalıĢmalarındaki tüm iĢlemler
için önerilmektedir.
Page 33
33
Kültür ve kontamine materyallerin otomatik tanımlama sistemleri için
hazırlayıcı çalıĢmaları da Biyogüvenlik III laboratuvarında yapılmalıdır. F. tularensis
ile çalıĢan veya çalıĢmayı planlayan bir laboratuvarın biyogüvenlik düzeyi F.
tularensis suĢunun virulansına, uygulanacak çalıĢmaya, deneysel yönteme ve ulusal
ya da uluslararası laboratuvar standartlarına bağlıdır (Kılıç, 2009).
Bu tez çalıĢması ile, halk sağlığı açısından önemli bir zoonoz olan
Tularemi’nin, muhtemel rezervuar hayvanlarda izolasyon ve PCR yöntemi ile teĢhisi,
koyunlarda ise serolojik yöntemlerle incelenmesi amaçlandı.
Page 34
34
2. GEREÇ VE YÖNTEM
2.1. GEREÇ
2.1.1. Örnekler
Tularemi yönünden insanlar için mihrak bilgisi alınmıĢ bölgelerde ve su
depolarının kenarlarında ev ve ahırların çevrelerinden rodent materyali, su ve
koyunlardan kan örnekleri toplandı. Su örnekleri, köy çeĢmesi, dere su deposu ve ev
Ģebeke suyundan olmak üzere 4 adettir. Toplamda 445 örnek incelenmiĢtir. Bu
örneklerin yerleĢim birimlerine göre dağılımı çizelge 2.1. de gösterilmiĢtir.
Çizelge 2.1. Ġncelenen rodent, koyun kanı ve su materyallerinin yerleĢim
birimlerine göre dağılımı
Yerleşim Birimi Rodent Koyun Kanı Su
Van 3 - -
Ankara-Beypazarı 3 101
4
Ankara-Altındağ - 46
-
Bursa M.Kemalpaşa 10 159 -
Zonguldak Kurtköy
3
20 -
Ankara Bala
7 75 -
Sivas Gürün
9 - -
Yozgat 5 - -
Toplam 40 401 4
Page 35
35
2.1.2. Besiyerleri
Rodent iç organlarından etken izolasyonu için; antibiyotikli Francis
medium kullanıldı. Besiyeri içeriği; Brain Heart infusion agar, %1 Dextroz (Difco),
%0.1 L-Cystein (Aldrich), koyun kanı (%8-9), antibiyotikler (penicillin G 1ml/100
IU, Cyclohexamide L/100mg, Polimixin B l/8x104) ve helikobakter suplementi
eklenerek hazırlandı (Anonim, 2003b; Johansson ve ark., 2007).
Su örneklerinden izolasyon çalıĢmasında ve rodent iç organlarından
etken izolasyonu için antibiyotikli Francis medium kullanıldı. Ġzole edilen suĢların
saklanması amacıyla da %20 Gliserin (Merck) ilave edilmiĢ Trypticase Soy Broth
(TSB, Oxoid)’dan yararlanıldı (Anonim, 2003b; Johansson ve ark., 2007).
2.1.3. Standart suşlar
ÇalıĢmada kültürden izole edilen suĢların tanımlanmasında ve besiyerinin test
edilmesinde, rodent ile su örneğinin moleküler incelemelerinde pozitif kontrol olarak
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Koleksiyonu’ndan sağlanan F. tularensis subsp.
holarctica (NCTC 10857) suĢu kullanıldı. ÇalıĢmada kültürden izole edilen suĢların
tanımlanması besiyerinin test edilmesinde, rodent ile su örneğinin moleküler
incelemelerinde pozitif kontrol olarak Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Koleksiyonu’ndan sağlanan F. tularensis subsp. holarctica (NCTC 10857) suĢu
kullanıldı. Moleküler incelemelerde alttür tayini için bir diğer pozitif kontrol olarak
F. tularensis subsp. tularensis (SCHU S4) suĢu kullanıldı..
2.1.4. Antijenler ve Antiserumlar
2.1.4.1. Mikroaglutinasyon test (MAT) antijeni
Antijen olarak, F. tularensis subsp. holarctica (NCTC 10857) aĢı suĢundan
hazırlanmıĢ ve safranin O ile boyalı Tularemi antijeni (Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu’nda hazırlanmıĢ) mikroaglutinasyon testinde kullanıldı.
Page 36
36
2.1.4.2. Antiserum
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Ulusal Tanı Referans Laboratuvarında
hazırlanmıĢ F. tularensis antiserumu kullanıldı. F. tularensis antiserumu, lam
aglutinasyonunda, üreyen kolonilerin doğrulanması ve mikroaglutinasyon testinde
pozitif kontrol (titresi 1/160) olarak kullanıldı.
2.1.5. PCR malzemeleri
2.1.5.1. Sarf malzemeleri
PCR’da Etanol (%95’lik) (Merck), QIAamp DNA mini kit (Qiagen,
Almanya), Tris Borik asit EDTA (TBE) (AppliChem), 10xPCR Buffer (Qiagen), 25
mM MgCl2 (Qiagen), 10 mM dNTP karıĢımı (Qiagen), Taq DNA polimeraz
(Qiagen), Primerler (metabion), DNA marker (100 bp), BSA (Sigma –Aldrich)
(Qiagen), Agarose (Prona), Ethidium Bromide (Qiagen), 6x Loading Dye (Qiagen)
kullanıldı (Johansson ve ark., 2007).
Page 37
37
2.1.5.2. Primerler
Etken tür tayininde kullanılan primer baz dizileri çizelge 2.2’de sunulmuĢtur.
Çizelge 2.2. Primerlerin baz dizileri bağlandıkları spesifik gen bölgeleri, PCR
ürünlerinin uzunlukları.
Primer
Adı Sekans
Hedef
Gen
Bölgesi
Ürün
Uzunluğu
Kaynak
Literatür
Tul 4-
435 (F)
5`-GCT GTA TCA TCA TTT
AAT AAA
CTG CTG-3’
tul 4 420 bp Sjöstedt ve ark.
(1992) Tul 4-
863 (R)
5`-TTG GGA AGC TTG TAT
CAT GGC ACT-3’
Page 38
38
Etkenin alt tür tayininde kullanılan primerler çizelge 2.3’de sunulmuĢtur.
Çizelge 2.3. Alt tür tayininde kullanılan primerlerin baz dizileri bağlandıkları
spesifik gen bölgeleri, PCR ürünlerinin uzunlukları.
Primer
Adı Sekans
Hedef
Gen
Bölgesi
Ürün
Uzunluğu
Kaynak
Literatür
RD1 (F)
RD1 (R)
5′-TTT ATA TAG GTA AAT
GTT TTA CCT GTA CCA-3′
5′-GCC GAG TTT GAT GCT
GAA AA-3′
rd1 924 bp
Broekhuijsen
ve ark. (2003).
2.1.5.3. Cihaz ve Ekipmanlar
Manyetik karıĢtırıcı (MK 03 Ġnüvemix, Türkiye), 9 mm çapında petri,
otoklav (MLS 3020U; Sanyo,Japan), Hassas terazi (Presica 220, Switzerland), steril
laminar akımlı güvenlik kabini (Clean Air, Waerden, The Netherlands), hepafiltreli
yüz maskesi (3M, 9211 N95), koloni Mikroskobu (S7-PT, Olympus, Japan), latex
muayene eldiveni (Plusmed, Türkiye), tek kullanımlık plastik öze (Looplast, Italy),
buzdolabı (+4°C) (T 4042; Sanyo, Japan), su filtrasyon cihazı (Sartorius stedim
biotech), santrifüj (Labofuge 200 Heraeus, Germany), Vortex (Velp, Italy), penset,
asetat membran steril filtre( 0,20μm çaplı), bistür, Etüv-CO2 li inkubatör (sanyo,
Japan), donmaya dayanıklı 2ml.lik Kriovial tüp (TPP, Germany), 96’lık U tabanlı
pleyt, Otomatik Pipet (BIOHIT, Proline Isolab), Steril pipet ucu (Eppendorf
Page 39
39
Reference, Germany), vorteks (Fine Vortex), DNA Thermal Cycler (Biometra), Jel
elektroforez cihazı ve güç kaynağı (Wealtec elite 3000 plus), UV transillüminatörlü
bilgisayarlı görüntüleme sistemi (Gene Genius, Syngene, Bio Imaging System) ve
Termal printer (Sony) kullanıldı.
2.2 YÖNTEM
2.2.1. İzolasyon çalışmaları
2.2.1.1. Besiyeri Sterilite Kontrolü
Besiyeri kontaminasyon kontrolü amacıyla, hazırlanan Francis besiyeri
gruplarından birer örnek 37°C’de 24 saat süreyle inkübe edilmek suretiyle sterilite
açısından kontrol edildi.
2.2.1.2. Besiyeri Üreme Kontrolü
Hazırlanan Francis besiyerine standart pozitif suĢ kullanarak ekimler yapıldı.
37°C’de %10 CO2’li etüvde inkübe edilerek, besiyerinde üremeler kontrol edildi
(Resim 2.1.).
Page 40
40
Resim 2.1. Pozitif kontrol suĢunun (F. tularensis subsp. holartica NCTC
10857) Francis besiyerinde görüntüsü.
2.2.1.3. Rodent örneklerinden etken izolasyonu
F. tularensis yönünden bakteriyemik rodentlerin tespit edilmesi amacıyla 40
rodentin karaciğer ve dalak örneklerinden antibiyotik katkılı defibrine koyun kanlı
Francis mediuma ekimler yapıldı. Besiyerine ekim iĢlemlerinden sonra 37°C’de
%10 CO2 li etüvde kültürler 10 gün süre ile inkubasyona bırakıldı. Besiyeri gün aĢırı
düzenli olarak kontrol edildi. ġekillenen kolonilerin geliĢme zamanı, koloni
morfolojisi, fiziksel özellikleri değerlendirildi (Johansson ve ark., 2007).
2.2.1.4. Su örneklerinden etken izolasyonu
Etken izolasyonu için toplanan her biri 500 ml olan numune kaplarındaki 4
ayrı kaynaktan alınan su numunesi kullanıldı. Su örneklerinin (500-1000 ml)
filtrasyon iĢleminde kullanılan filtrasyon cihazı alkol ile ıslatıldı ve alev ile alkolün
yanması sağlandı. Su numuneleri selüloz asetat membran steril filtrelerden (0,20
Page 41
41
μm çaplı) geçirildi. Antibiyotik katkılı defibrine koyun kanlı Francis mediuma
ekimler yapıldı (Johansson ve ark., 2007, Ulu Kılıç ve ark., 2011). Ġnkubasyon
sonrasında üreyen koloniler F. tularensis müspet standart immunserum ile lam
aglutinasyon teste tabi tutuldu (Resim 2.2.).
Resim 2.2. Ġncelenen su örneklerinin filtrasyonu
Fitreleme iĢlemi bittikten sonra steril pens yardımı ile tutulan membran
filtre, süzgeç üzerinden alındı. Alınan filtre, kirli yüzeyi üste gelecek Ģekilde
hazırlanan antibiyotik katkılı defibrine koyun kanlı Francis medium besiyeri
üzerine yerleĢtirildi ve 37°C’de %10 CO2’li etüvde 10 gün süre ile inkubasyona
bırakıldı. Kültürler üreme açısından günlük olarak kontrol edildi (Resim 2.3.).
Page 42
42
Resim 2.3. Su örneğinin filtrasyon iĢleminden sonra Francis besiyerine
ekim görüntüsü
Ġnkubasyon sonrası Ģekillenen kolonilerin makroskobik ve mikroskobik
morfolojileri incelendi. ġüpheli kolonilerden F. tularensis antiserumu ile lamda
aglutinasyon testi ve moleküler tekniklerle izolatın doğrulanması yapıldı. Pasajlarda
Ģekillenen koloniler %20 gliserol içeren BHI buyyon içine alındı, krioviallerde -80
°C de saklandı. Bir kısmı da 1 ml distile su içeren ependorf tüplere alınarak PCR’da
kullanılmak üzere -20°C de saklandı.
Page 43
43
2.2.2. Seroloji
2.2.2.1. Mikroaglutinasyon Test
Koyun kan serumlarında F. tularensis’e özgü aglutininler, F. tularensis
(NCTC 10857) suĢundan hazırlanmıĢ antijenin (%0,004 safranin-O içeren)
kullanıldığı mikroaglutinasyon test yöntemi (MAT) ile araĢtırıldı (Brown ve ark
(1980).
Koyunların vena jugularisinden 9 ml.lik vakumlu jelli tüplere kanlar alındı.
Kan numuneleri, 1500 devirde 5 dakika santrifüj edilerek serumları ayrıldı. Serumlar
2 ml.lik cryotüplere aktarıldı. Koyunlarda Tularemi tanısında safranin-O Ġle Boyalı
Tularemi antijeni ile mikroaglütinasyon test metodu kullanıldı. Öncelikle U tabanlı
pleytin ilk çukuruna 40 µl, diğer 6 çukura 25 µl Serum fizyolojik konuldu. Sekizinci
çukura tularemi antikoru pozitif olduğu bilinen 25µl serum konuldu (pozitif kontrol
1/160 titrede), daha sonra ilk çukura 10 µl hasta serumu (HS) eklendi. Pipetle
karıĢtırıldıktan sonra ilk çukurdan diğer çukura 25 µl aktarıldı. Benzer Ģekilde diğer
çukurlarda serum dilusyonlarına devam edildi. Altıncı çukurdaki dilüsyondan sonra
25 µl.lik kısım atıldı. Yedinci çukura hasta serumu konulmadı (negatif kontrol). Tüm
sekiz çukura 25 µl boyanmıĢ antijen eklendi. 1/10-1/640 arası sulandırmalar elde
edildi. Pleytin üzeri kapatıldı. NemlendirilmiĢ ortamda pleyt kutu içerisinde içinde
etüve kaldırıldı. Etüvde bir gecelik 37˚C’lik inkübasyondan sonra uygun ıĢık
kaynağının altında siyah zemin üzerinde konkav ayna yardımıyla aglütinasyon
değerlendirildi. Değerlendirme; pozitif ve negatif kontroller ile antijen kontrolüne
göre yapıldı. Antijen-antikor kompleksinin dantela tarzında çökmesi ve
süpernatantın tümüyle berrak olması pozitif reaksiyon olarak değerlendirildi. Açık
kırmızı renkli dilüentin çevrelediği merkezde toplanmıĢ düzgün kenarlı düğme
Ģeklinde çökme negatif reaksiyon Ģeklinde değerlendirildi (Brown ve ark., 1980,
Gürcan ve ark., 2009).
Page 44
44
2.2.3. PCR Analizi
Kültür pozitif su örneği ve rodent karaciğer, dalak örneklerinden moleküler
tanı amacıyla konvansiyonel PCR (Polymerase Chain Reaction) yöntemi kullanıldı.
Sırasıyla ekstraksiyon, amplifikasyon, elektroforez ve görüntüleme iĢlemleri
gerçekleĢtirildi.
Rodent örneklerinin PCR çalıĢmasında bakteri DNA’sı, QIAamp DNA mini
kit (Qiagen, Almanya) kullanılarak saflaĢtırıldı. F. tularensis’in moleküler
tekniklerle doğrulanmasında; tür düzeyinde tanımlanması ve alt türlerin tayinine
yönelik olmak üzere iki aĢamalı PCR yontemi kullanıldı. Ġlk aĢamada, alınan rodent
örneklerinden direkt olarak genetik materyalin saptanması ve kültür pozitif su
örneğinin doğrulanması amacıyla 17 kDa membran proteinini kodlayan tul4 geni
araĢtırıldı (Sjostedt 1992).
Kültür pozitif su örneğinde, F.tularensis alt turlerinin ayırımı icin de
“Farklılık Bölgeleri 1 (Regions of Difference; RD1)”i hedef gen dizileri amplifiye
edildi (Broekhuijsen ve ark., 2003), (Sjöstedt ve ark., 1992).
2.2.3.1. Rodent doku örnekleri için PCR Analizi
2.2.3.1.1. Ekstraksiyon
DNA ekstraksiyonunda ticari QIAamp DNA mini kit (Qiagen, Almanya)
kullanılarak saflaĢtırıldı. Protokol olarak kit prosedürü içerisinde bulunan dokulardan
DNA Purifikasyonu protokolü seçildi. Bu prosedüre göre DNA ekstraksiyonu
aĢağıda belirtildiği gibi yapıldı.
Page 45
45
25mg (karaciğer ve dalak) organ parçasından alınıp, bistüri ile küçük parçalara
bölündü. Üzerine 1-2ml kadar steril distile su ekleyerek mikser yardımıyla
tamamen parçalandı.
Bu karışımı 2 ml'lik eppendorfa alınıp yaklaşık üzerine 180 mikrolitre ATL buffer
eklendi.
20 mikrolitre proteinaz K eklendi vortex yapılarak ısı bloğuna 56 derece (organ
tamamen lize olana dek) kaldırıldı. İşlem süresince 20 dakika aralıklarla ısı
bloğundan alınıp vortexlendi, tekrar ısı bloğuna kaldırıldı.
200 mikrolitre AL buffer eklendi, vortex yapıldı.
200 mikrolitre %96'lık ethanol ekleyerek vortex yapıldı.
Hazırlanan lizat spin column tüpe aktarıldı.
8000 g de 1 dak. santrifüj edildi, koleksiyon tüpü atılarak yeni 2 ml lik koleksiyon
tüpü takıldı
500 mikrolitre AW1 bufferdan eklendi, 8000 g de 1 dak. santrifüj edildi. Koleksiyon
tüpü atılarak spin column koleksiyon tüpüne takıldı.
500 mikrolitre AW2 bufferdan eklendi ve 140000 g de 3 dak. santrifüj edildi.
Koleksiyon tüpünü atılarak spin column 1,5 ml'lik eppendorfa takıldı.
200 mikrolitre AE buffer eklendi ve oda ısısında 1 dak. inkubasyonu takiben, 8000 g
de 1 dak. santrifüj edildi.
Spin column atılarak 1.5 ml.lik ependorf içerisinde saf DNA elde edildi.
Page 46
46
2.2.3.1.2. PCR Karışımının Hazırlanması
PCR karıĢımı, her bir örnek için;
Distile su 33.1 µl
10X PCR Buffer 5 µl
25 mM MgCl2 5 µl
BSA 1 µl 45µl
10 mM dNTP mix 0.5 µl
Primer I 0.1 µl
Primer II 0.1 µl
Taq DNA polimeraz 0.2 µl
olacak Ģekilde hazırlandı.
Bu ana karıĢımdan tüplere 45’er µl dağıtıldı ve her tüpe 5 µl örnek DNA sı
eklenerek her bir tüp için toplam reaksiyon hacmi 50 µl’ye tamamlandı. Bu karıĢıma
göre hazırlanan örnekler çoğalma için önceden programlanmıĢ ısı döngü (thermo
cycler) cihazına yerleĢtirildi.
PCR uygulamasının her aĢamasında kontaminasyonun önlenmesi ve toksik
maddelerden korunmak amacıyla eldiven kullanıldı. Tepkime türlerinin DNA
kontaminasyonundan korunması amacıyla; tepkime karıĢımlarının hazırlanması,
örneklerin PCR için hazırlanması, amplifikasyon ve elektroforez aĢamaları ayrı
odalarda yapıldı. Odalar arasında araç gereç ve kimyasal çözelti alıĢveriĢi yapılmadı.
Deney sırasında tek kullanımlık pipet uçları ve tüpler kullanıldı. Tepkime
karıĢımlarının hazırlanması ve örneklerin PCR için hazırlanması aĢamaları
biyogüvenlik sınıf II kabinlerinde gerçekleĢtirildi. ÇalıĢmadan önce kabinlerin içi ve
kullanılan aletler en az yarım saat ultraviole ile ıĢınlandı, %10 luk sodyum hipoklorit
ve %70 lik etil alkolle silindi.
Page 47
47
Tepkime karıĢımlarının hazırlanması sırasındaki kontaminasyonları
belirlemek için, her bir amplifikasyon setinde F. tularensis DNA pozitif ve ayrıca hiç
DNA içermeyen negatif kontroller (tepkime karıĢımında kalıp DNA nın
bulunmaması) kullanıldı.
2.2.3.1.3. Amplifikasyon
Amplifikasyon iĢlemi sırasında hedef DNA baĢlangıçta 94°C’de 4 dk
bekletilerek denatüre edildi. Bu aĢamadan sonra;
95°C’de 40 sn denatürasyon
64°C’de 30 sn primerlerin bağlaması
72°C’de 45 sn primerlerin yeni DNA zincirinin sentezlenmesi olmak üzere toplam
30 döngü yapıldı. En son aĢamada 72°C’de 5 dk bekletilerek reaksiyon tamamlandı.
Amplifikasyon sonrasında reaksiyon tüpleri değerlendirme aĢamasına kadar 4°C’de
bekletildi.
Birinci amplifikasyondaki değerlendirme sonrasında, negatif sonuç alınan
örnekler için aynı amplifikasyon iĢlemi yeniden tekrarlandı.
Bu primerlerin kullanıldığı PCR amplifikasyonu ürünleri için %2 lik agaroz
jel elektroforezinde 420 bp lik bölgede bantın görülmesi Francisella spp. PCR (+),
bantın gözlenmemesi PCR (-) olarak değerlendirildi ( Sjöstedt A ve ark 1992).
2.2.3.2. Kültür Pozitif Su Örneği İçin PCR Analizi
Kültür pozitif su örneğinin doğrulanması amacıyla, rodent örneklerinde
olduğu gibi konvansiyonel PCR yöntemi kullanıldı. Sırasıyla ekstraksiyon,
amplifikasyon, elektroforez ve görüntüleme iĢlemleri gerçekleĢtirildi. Ancak sudan
izole edilen izolata uygulanan PCR prosedürü aĢağıda belirtildiği gibi uyguılandı.
Page 48
48
2.2.3.2.1. Ekstraksiyon
Su örneğinden DNA elde edilmesinde ön çalıĢmada Zhai ve ark. (2002)’nın
kullandığı kaynatma yöntemi seçildi. Bu amaçla;
1. Besiyerinde şekillenen koloniden 500 µl PBS (phosphate-buffered saline)
Ġçeren ependorf tüplerine alındı ve iyice karıĢtırıldı.
2. Hazırlanan karışım örnek 10 dk kaynatıldı.
3. Tüpler 2500xg de 5 dk santrifüj edilerek bakterilerin dibe çökmesi sağlandı.
4. Üstteki sıvı steril bir ependorf tüpüne alınarak -20 °C’de saklandı.
2.2.3.2.2. PCR Karışımının Hazırlanması
PCR karıĢımı, her bir örnek için;
Distile su 34.1 µl
10XPCR Buffer 5 µl
25 mM MgCl2 3 µl
BSA 1 µl 45 µl
10 mM dNTP mix 1 µl
Primer I 0.1 µl
Primer II 0.1 µl
Taq DNA polimeraz 0.25 µl
olacak Ģekilde hazırlandı.
Bu ana karıĢımdan tüplere 45’er µl dağıtıldı ve her tüpe 5 µl örnek DNA’sı
eklenerek toplam reaksiyon hacmi 50 µl’ye tamamlandı. Bu karıĢıma göre hazırlanan
Page 49
49
örnekler çoğalma için önceden programlanmıĢ ısı döngü (thermo cycler) cihazına
yerleĢtirildi.
PCR uygulamasının her aĢamasında kontaminasyonun önlenmesi ve toksik
maddelerden korunmak amacıyla eldiven kullanıldı. Tepkime türlerinin DNA
kontaminasyonundan korunması amacıyla; tepkime karıĢımlarının hazırlanması,
örneklerin PCR için hazırlanması, amplifikasyon ve elektroforez aĢamaları ayrı
odalarda yapıldı. Odalar arasında araç gereç ve kimyasal çözelti alıĢveriĢi yapılmadı.
Deney sırasında tek kullanımlık pipet uçları ve tüpler kullanıldı. Tepkime
karıĢımlarının hazırlanması ve örneklerin PCR için hazırlanması aĢamaları
biyogüvenlik sınıf II kabinlerinde gerçekleĢtirildi. ÇalıĢmadan önce kabinlerin içi ve
kullanılan aletler en az yarım saat ultraviole ile ıĢınlandı, %10’luk sodyum
hipoklorit ve %70’lik etil alkolle silindi.
Tepkime karıĢımlarının hazırlanması sırasındaki kontaminasyonları
belirlemek için, her bir amplifikasyon setinde F. tularensis DNA pozitif ve ayrıca hiç
DNA içermeyen negatif kontroller (tepkime karıĢımında kalıp DNA nın
bulunmaması) kullanıldı.
2.2.3.2.3. Amplifikasyon
Amplifikasyon iĢlemi sırasında hedef DNA baĢlangıçta 94°C’de 4 dk
bekletilerek denatüre edildi. Bu aĢamadan sonra;
94°C’de 50 sn denatürasyon
60°C’de 40 sn primerlerin bağlanması
72°C’de 1dk 20 sn primerlerin yeni DNA zincirinin sentezlenmesi olmak üzere
toplam 40 döngü yapıldı. En son aĢamada 72°C de 7 dk bekletilerek reaksiyon
tamamlandı. Amplifikasyon sonrasında reaksiyon tüpleri değerlendirme aĢamasına
kadar 4°C de bekletildi.
Page 50
50
Amplifikasyondaki değerlendirme sonrasında, negatif sonuç alınan örnekler
için aynı amplifikasyon iĢlemi yeniden tekrarlandı.
Rodent ve su örneği için Elektroforez ve Görüntüleme iĢlemi aynı aĢamalar
uygulanarak gerçekleĢtirildi.
Ġlk aĢama olan kültür sonucunda pozitiflik belirlenen su örneğinden genetik
materyalin saptanması amacıyla 17 kDa membran proteinini kodlayan tul4 geni
araĢtırıldı. Bu aĢamada %2 lik agaroz jel elektroforezinde 420 bp lik bölgede bantın
görülmesi Francisella spp. PCR (+), bantın gözlenmemesi PCR (-) olarak
değerlendirildi.( Sjöstedt A ve ark 1992).
Ġkinci aĢamada pozitif su örneğinde, F. tularensis alt türlerinin ayırımı için
“Farklılık Bolgeleri 1 (Regions of Difference; RD1)” i hedef gen dizileri amplifiye
edildi (Broekhuijsen 2003) Amplifikasyon iĢlemi sırasında hedef DNA baĢlangıçta
94°C’de 4 dk bekletilerek denatüre edildi. Bu aĢamadan sonra;
94°C’de 50 sn denatürasyon
60°C’de 40 sn primerlerin bağlaması
72°C’de 1dk 20 sn primerlerin yeni DNA zincirinin sentezlenmesi olmak üzere
toplam 40 döngü yapıldı. En son aĢamada 72°C’de 5 dk bekletilerek reaksiyon
tamamlandı. Amplifikasyon sonrasında reaksiyon tüpleri değerlendirme aĢamasına
kadar 4°C’de bekletildi.
Page 51
51
3. BULGULAR
3.1. İzolasyon Bulguları
3.1.1. Rodent Örneklerine Ait İzolasyon Bulguları
F. tularensis yönünden bakteriyemik rodentlerin belirlenmesi amacıyla
toplanan 40 rodentin karaciğer ve dalak örnekleri 10 gün süreyle kültüre edildi.
Besiyerleri gün aĢırı kontrol edildi. Toplanan 40 rodent materyalinden Francisella
spp. izole edilemedi.
3.1.2. Su Örneklerine Ait izolasyon bulguları
F. tularensis yönünden su kaynaklı bulaĢmayı göstermek amaçlı toplanan 4
su numunesi 10 gün süreyle kültüre edildi. 4 su örneğinden 1’inde (ev Ģebeke suyu)
Francisella spp. izole edildi. Bu kültürde 3. günden baĢlayarak ilerleyen günlerde
üremeler gözlendi. ġekillenen kolonilerin morfolojisi değerlendirildiğinde genelde
gri-beyaz renkli, hafif mukoid görünümlü, parlak yüzeyli koloniler gözlendi (Resim
3.1.). Francis mediumda izolasyonu Ģekillenen Beypazarı Macun kırsalında ev
Ģebekesinden alınan su örneğinin besiyeri inkubasyonundan sonra oluĢan Ģüpheli
koloniler müspet tularemi immunserumu ile lam aglutinasyon testine tabi tutularak F.
tularensis spp. olarak doğrulandı.
Page 52
52
Resim 3.1. Pozitif su örneğinin Francis besiyerinde görüntüsü.
3.2. Serolojik Bulgular
Mikroaglutinasyon test sonucunda incelenen toplamda 401 koyun kan
serumundan 156 (%38,9)’sında titre saptanırken, 245 (%61,1) serumda titre
belirlenemedi (Çizelge 3.1.).
Toplanan koyun kan serumu örneklerinin yerleĢim birimlerine göre
dağılımında;
Ankara Altındağ’dan 46 koyun kan serum örneği alındı. Bu serumlardan 13
ünde 1/20, 4’ünde 1/40 titre belirlendi. Seropozitiflik oranı %36,95 olarak bulundu.
Page 53
53
Ankara Beypazarı ilçesi Macunköy’den 101 koyun kan serum örneği alındı.
Bu serumlardan 5 inde 1/20, 12’sinde 1/10 titre belirlendi. Seropozitiflik oranı
%16.83 olarak bulundu.
Ankara Bala ilçesi AfĢar Kasabasından 75 koyun kan serum örneği alındı.
Bu serumlardan 19’unda 1/20, 18’sinde 1/40, 18’inde 1/80, 6’sında 1/160 ve 1’inde
1/320 titre belirlendi. Seropozitiflik oranı %87,4 olarak bulundu.
Bursa Mustafa Kemal PaĢa Ġlçesi kırsalından 159 koyun serum örneği alındı.
Bu serumlardan 32’sinde 1/10, 21’inde 1/20 ve 5’inde 1/40 titre belirlendi.
Seropozitiflik oranı % 36.47 olarak bulundu.
Zonguldak Merkez Kurtköy’den alınan 20 koyun kan serum örneğinden ise
yalnızca 1’inde 1/10 titrede belirlenmiĢ olup, %5 oranında seropozitiflik saptandı.
Page 54
54
Çizelge 3.1. Ġncelenen koyun kan serumlarının mikroaglutinasyon test sonuçları.
Yerleşim
Birimi
Örnek
Sayısı
Titre
Veren
Örnek
Sayısı
Tularemi Titre Oranı
Toplam
%
Oranları
1/1
0
1/2
0
1/4
0
1/8
0
1/1
60
1/3
20
1/6
40
1/6
40
Ankara/
Altındağ
46
17 -- 13 4 -- -- -- -- %36,95
Ankara/
Bala
75 63 -- 19 18 18 6 1 1 %87,4
Ankara/
Beypazarı
101 17 12 5 -- -- -- -- -- %16,83
Zonguldak/
Kurtköy
20 1 1 -- -- -- -- -- -- %5
Bursa/
M.Kemalpaşa
159 58 32 21 5 -- -- -- -- %36,47
Toplam
401
156
45
58
27
18
6
1
1
%38,90
Titre Veren
Örneklerin
% Oranları
% 3
8,9
% 2
8,8
5
% 3
7,1
8
% 1
7,3
0
% 1
1,5
4
% 3
,85
% 0
,64
%0
,64
Page 55
55
3.3. PCR Bulguları
3.3.1. Rodent Örneklerine Ait PCR Bulguları
ÇalıĢılan rodent numunelerinden Francisella spp. yönünden PCR pozitiflik
belirlenemedi. Sonuçların kültür bulguları ile paralel olduğu belirlendi.
3.3.2. Kültür Pozitif Su Örneklerine Ait PCR Bulguları
Alınan 4 su örneğinden, kültür sonucunda pozitifliği belirlenen 1 örnekte,
cinse özgül (tul4) primerler ile yapılan PCR sonunda 420 bp lik bölgede bantın
görülmesi ile F. tularensis spp. olarak pozitiflik belirlendi ( Resim 3.2.).
Resim 3.2. Kültür pozitif su örneğinin PCR sonrası elde edilen agaroz jel
görüntüsü
Page 56
56
F. tularensis spp. olarak pozitiflik tespit edilen örneğin, RD1 primerleri ile
yapılan alt tür ayırımı sonunda ise 924 bp lik bölgede bantın görülmesi ile etkenin F.
tularensis alt tür holarctica olduğu belirlendi. Su örneklerinden yapılan kültürlerin
izolasyonunda F. tularensis üremesi gözlenen örneğin, PCR ile de pozitifliği
doğrulanmıĢ oldu (Resim 3.3.).
Resim 3.3. Pozitif su örneğinin PCR sonrası F.tularensis alttür ayrımını
gösteren agaroz jel görüntüsü.
Page 57
57
4. TARTIŞMA
Tulareminin doğal rezervuarı çoğunlukla kemiricilerdir. Hastalığa yakalanan
bu hayvanlarda genellikle ölümcüldür. Koyun, keçi, sığır gibi çiftlik hayvanları ve kedi, köpek, at
gibi diğer evcil hayvanlar rastlantısal konaklardır.
Etken, kontamine gıda ve suların tüketilmesi, enfekte hayvanlar, kemirgenler, kene ve diğer
vertebrasızlarla direkt temas veya enfekte aerosollerin inhalasyonu ile insanlara bulaĢır (Forsman ve ark.,
2007). Tez kapsamında gerçekleĢtirilen çalıĢmada, F. tularensis'in koyunlarda ve
muhtemel rezervuar hayvanlarda varlığı araĢtırıldı. Aynı zamanda su örneği de
izolasyon amaçlı incelendi.
Arata ve ark. (1973), Tularemi hastalığı üzerine Ġran’da çeĢitli hayvanlarda
enfeksiyon varlığını tespit etmek amacıyla yürüttükleri bir araĢtırmada 47 yerleĢim
biriminden toplamda 61 türe ait 33 kemirgen, 21 yarasa, 5 böcekcil, 2 tavĢan 4600
yabani memeliden 3548 dalak örneği almıĢlardır. Alınan örneklerin hiçbirinden F.
tularensis izolasyonu yapılmadığını, ancak 100 koyun 100 sığır ve 39 yabani
memeliden elde edilen kan serumu örneklerinin aglütinasyon ve pasif
hemaglütinasyon testleriyle de incelenmesi sonucu 3 sığır 8 koyun ve 1 kirpi
örneğinin pozitif sonuç verdiğini bildirmiĢlerdir. Özsan ve ark. (1976),
yabani
hayvanlarda Tularemi hastalığının varlığını tespit etmek amacıyla yaptıkları
çalıĢmada, Ankara, Konya, Urfa ve NevĢehir illerinden topladıkları 41 mus musculus
(ev faresi), 623 Citellus, 55 microtus (sıçan), 70 Rattus rattus (keme), 442 Meriones
(koĢar fare), 56 kaplumbağa, 89 yabani tavĢan, 1 kirpi, 1 hamster ve 1 adet su yılanı
olmak üzere toplam 1379 yabani hayvandan alınan çeĢitli örneklerden F. tularensis
izolasyonu gerçekleĢtirememiĢlerdir. Ancak canlı olarak yakalanmıĢ citellusların
serum örneklerini aglütinasyon testine tabi tutmuĢlar, yalnız 1’inde 1/40 titre elde
etmiĢlerdir. Canlı ve ölü olarak yakalanan yabani hayvanların karaciğer, dalak ve
böbrek süspansiyonlarından kobaylara zerk etmiĢler, çalıĢmaya katılan 234 kobaydan
3’ünün aglutinasyon test sonucunu 1/40-1/80 arasında olumlu sonuç verdiğini
Page 58
58
gözlemiĢlerdir. Bu araĢtırmalarla söz konusu hayvanların muhtemel F. tularensis
konakçıları olmalarının mümkün olduğu sonucuna ulaĢmıĢlardır.
Bu çalıĢma ile farklı bölgelerden toplanan 40 rodentin dalak ve karaciğer
örneklerinden Francis besiyerinde izolasyon çalıĢmaları gerçekleĢtirilmiĢtir.
Örneklerde F.tularensis etken izolasyonu yapılamamıĢtır. Yine 40 rodentin karaciğer
ve dalak örneklerinden konvansiyonel PCR test yöntemiyle ile doğrulama çalıĢması
yapılmıĢ, sonuçların tümü negatif bulunmuĢtur. Rodentlerin toplandığı yerleĢim
birimlerinde zaman zaman insanlar Tularemi hastalığına yakalandıkları için
buralardan örnek materyal toplanmıĢtır. ÇalıĢmalar sırasında örnek alınan yerleĢim
birimlerinde rodent sayılarında artıĢ olduğu bilgilerine ulaĢılmıĢtır. Ancak, Tularemi
infeksiyonlarından prevalansının yüksek olduğu salgınlarda dahi rezervuar
hayvanlardan izolasyonun çok zor olduğu ve rezervuar hayvanların bir kısmının
etken vücuda girdikten kısa bir süre sonra öldüğü ve ölü hayvana doğada rastlamanın
güçlüğü ifade edilmektedir (Sjöstedt, 2007). Ayrıca literatürlerde de bildirildiği üzere
etkenin marazi maddelerden direkt olarak izolasyonunun güçlüğü konusunda bu
çalıĢmayla paralel sonuçlar alınmıĢtır (Tekin ve ark.,2009).
Tularemi’nin hayvanlarda ve insanlarda eĢ zamanlı epidemiler yaptığına dair
bilgiler bulunmaktadır. Gürcan ve ark. (2006) Edirne Demirköy’de bir Tularemi
salgınında, 226 kiĢiden alınan kan serum örneklerinin MAT ile incelenmesi sonucu
10 kiĢide değiĢen titrelerde antikor varlığı tespit etmiĢlerdir. AraĢtırıcılar hastalığın
kaynağını belirlemeye yönelik, hasta kiĢilere ait 25 tavĢan, 27 inek ve 19 koyundan
aldıkları kan örneklerini yine aynı yöntemle değerlendirmiĢlerdir. Sonuçta, 1 tavĢan
ve 19 inekte F. tularensis’e karĢı düĢük titrelerde antikor belirlenirken, koyunların
tümü negatif bulunmuĢtur. Ayrıca hayvanlardan toplanan 3 kene ile araĢtırma
süresinde ölen bir tavĢanın karaciğer ve dalak örneklerinden kültürel, hasta kiĢilerin
evlerinden yakaladıkları 8 ev faresine (rattus rattuus) ait karaciğer ve dalak
örneklerinin ise hem kültürel hem de PCR ile değerlendirmiĢlerdir. Sonuçların F.
tularensis açısından negatif bulunduğunu belirlemiĢlerdir. AraĢtırıcılar bazı
hastalardan aldıkları tonsil svap örnekleri, 1 hastadan alınan lenf nodülü aspiratı ve
bir Ģebeke ile 3 kaynaktan alınan su örneklerini de kültürel olarak ve PCR ile
incelemiĢler, örnekler kültürel olarak negatif bulunurken lenf nodülü aspiratı ile bir
Page 59
59
kaynaktan alınan su örneğinde PCR ile F. tularensis tespit etmiĢlerdir. Bu bulgular
ıĢığında salgının kaynağı olarak tavĢanların görülemeyeceğini, bir yıl önce tüm
Trakya’da tarla ve ev civarlarında rodentlerin arttığının belirlendiğini, her ne kadar
ev fareleri ve rodentlerden etken izolasyonu yapılmamıĢsa da salgının bu hayvanların
kontamine ettiği sular aracılığıyla meydana gelebilmiĢ olabileceğini ifade etmiĢlerdir.
Ġlk su kaynaklı tularemi bildirimi Karpoff ve Antoroff (1936) Rusya’da
yapılmıĢtır. Bunu takiben Hussein Kemal ve Oz (1938) Türkiye’den ilk bildirimi
gerçekleĢtirmiĢtir. Suya kontaminasyon yolları tam olarak açığa çıkartılmıĢ olmasa
da fare ile taĢınan bu etkenin Karkas veya diğer kontamine materyaller ile suyu
kontamine ettiği düĢünülmektedir (Bow ve Brown 1944). Sudaki kirlenmenin anlık
olması ve su içerisinde yüksek oranda seyrelmiĢ olması, örneklerin geç alınması gibi
faktörlere bağlı olarak etken izolasyon Ģansı düĢüktür. Bu çalıĢma dönemi içerisinde
Beypazarı ilçesinde çıkan salgın sırasında alınan 4 su numunesinde yapılan etken
izolasyonu sonucunda 1 su numunesinde etken varlığının tespiti ve PCR ile etkenin
F. tularensis susp. holartica olarak doğrulanması bulaĢma yollarını göstermede
önemli bir bulgudur.
Kılıç (2009) Çankırı ÇerkeĢ ilçesi Kadıözü köyünde meydana gelen Tularemi
salgınını araĢtırmıĢtır. Su kaynaklarından alınan örneklerde kültür ve PCR
yöntemleriyle F. tularensis varlığını araĢtırmıĢ köylülerin ortak kullandığı su kaynağı
örneğinde PCR ile F. tularensis saptanmıĢ ancak etken izolasyonu
gerçekleĢtirilememiĢtir.
Ekonomileri tarım ve hayvancılığa bağlı olan toplumlarda kemirgenler ve evcil hayvanlarla
sürekli bir temas söz konusudur. Tularemi hastalığının koyunlarda ve diğer yabani
hayvanlarda serolojik olarak incelenmesi amacıyla yapılan çalıĢmalarda farklı
bulgular elde edilmiĢtir. F. tularensis' in izolasyon güçlüğü sebebiyle infeksiyonun
laboratuvar tanısında serolojik yöntemlerin rutinde daha fazla önem kazandığı
görülmüĢtür (Çelebi, 2010).
Page 60
60
Jellison ve Kohls (1950) ABD’de yaptıkları bir çalıĢmada 148 kuzudan
yapılan serolojik incelemeler sonucunda %25 oranında 1/20 ve üzeri titre
belirlemiĢler ve bu titreyi F. tularensis yönünden seropozitif kabul etmiĢlerdir.
Ayrıca aynı dönemde meradan dönen yetiĢkinler üzerinde de aynı çalıĢma yapılmıĢ
283 koyundan %28.3 seropozitiflik tespit etmiĢlerdir.
Bu çalıĢmada Tulareminin koyunlarda serolojik olarak incelenmesi için,
infeksiyonun insanlarda endemik olarak görüldüğü ve son çalıĢmalarda yaygın
olduğu tespit edilen yerleĢim birimlerinden koyun kan serumları toplandı. Ankara-
Altındağ, Ankara-Beypazarı, Ankara Bala, Bursa M. KemalpaĢa, Zonguldak Kurtköy
kırsalından toplamda 401 koyundan kan örneği alındı. Toplanan 401 koyun kan
serumu serolojik olarak incelendiğinde, 156 koyunda 1/10 ile 1/640 arasında titreler
belirlendi. Bunlardan 111’i çeĢitli literatürlerde anlamlı kabul edilen 1/20 (%27.6) ve
üzeri titre vermiĢtir.
O’Toole ve ark. (2008) 1997 ve 2007 yılları arasında Wyoming ve South
Dakota’da 3 ayrı yerli koyun sürüsünde F. tularensis varlığını araĢtırmıĢlardır. Bu
10 yıl süren çalıĢma sırasında incelenen sürünün hastalık salgınları sırasında yoğun
kene artıĢına maruz kaldığı araĢtırıcılar tarafından bildirilmiĢtir. Söz konusu
sürülerde, geç dönemde abort, halsizlik ve ölüm gözlemlenmiĢtir. Nekropsilerde
akciğer, karaciğer ve dalakta fokal nekrotik odaklar belirlenmiĢtir ve tanıda kültürden
izolasyon, seroloji, floresan antikor testi ve PCR yöntemi kullanılmıĢtır. Bu üç ayrı
sürüden ilki, Nisan 1997'de Johnson County, Wyoming bölgesinde bulunan 3000
baĢ koyun sürüsüdür. Sürünün takibinde 3-5 kuzu günlük olarak hastalığa
yakalanmıĢ ya da ölü olarak bulunmuĢ, koyunlarda geç dönem abortların Ģekillendiği
görülmüĢtür. Toplamda sürüde abort yapan koyun sayısı 20 olarak tespit edilmiĢ, bu
çalıĢmadan 1 ay sonra aynı sürüdeki koyunlardan serum alınmıĢ ve
mikroaglutinasyon test yöntemiyle incelenmiĢtir. Sürüdeki salgınlardan dolayı
hastalığa maruziyeti belirlemek için seropozitiflik oranını 1/128 kabul etmiĢler, 16
koyunda 1/128 ile 1/512 arasında titre verdiği tespit edilmiĢtir. AraĢtırmaya katılan
Johnson County, Wyoming bölgesindeki ikinci sürüde ölüm gerçekleĢen bir kuzunun
iç organlarından etken izolasyonu gerçekleĢtirilmiĢtir. Üçüncü seçilen sürü ise, South
Page 61
61
Dakota’da 2007 yılının mayıs ayında 2 aylık kuzularda hastalık ve ölümler ortaya
çıktığı bir sürüdür. Sürüdeki 425 kuzudan 15-20’si, 275 koyundan ise 70’inde ölüm
gerçekleĢtiği araĢtırmacılar tarafından belirtilmiĢtir. Sürüdeki koyun ve kuzularda
zayıflık gözlemlenmiĢ, 2 kuzuda da anemi tablosunun ortaya çıktığı belirtilmiĢtir. Bu
anemik kuzulardan serum örneği alınmıĢ, alınan serum örneklerinden
mikroaglutinasyon test yöntemi çalıĢılması sonucunda, kuzulardan 1’inde 1/128 titre
belirlenmiĢtir. Sürüde ölen kuzulardan bir kuzuya nekropsi yapılmıĢ ve mezenterik
lenf yumrularında ĢiĢliklerle, pulmoner konjesyon gözlemlemiĢlerdir. Ayrıca
nekropsisi yapılan kuzuların iç organlarından PCR pozitiflik belirlenmiĢtir. ÇalıĢma
sonucunda, koyunlarda akut ölümler ve abortların Tularemi kaynaklı olabileceği ve
klinik iĢaretlerle birlikte, etken izolasyonu, PCR gibi laboratuvar tanı yöntemleriyle
desteklenmesi gerektiği vurgulanmıĢtır.
Seçilen bölgeler arasında Ankara Bala’da %84 oranında 1/20 ile 1/640
arasında Tularemi titresi saptandı. Bu veri, son yıllarda ülkemizde görülen insan
tularemi salgınları ıĢığında koyunlardaki en yüksek seropozitiflik bulgusudur. Bu
yönüyle koyunların hastalığa duyarlılığı, hastalık düzeyini saptama ve insanlarla
koyunlar arası teması belirleme amaçlı önemli bir bulgu niteliği kazanmıĢtır.
Mikroaglutinasyon testiyle elde edilen bu titrelerin diğer bakteriyel enfeksiyonlara
bağlı olarak özellikle Brucellosis’ten ileri gelebileceğini de unutmamak gerekir
(Ġzgür ve ark.,1992). Ancak bu çalıĢmada Brucellosis ve bu hastalıkla ilgili
uygulanmıĢ aĢı konusunda tam olarak bilgi alınamadığından bu yönüyle bir
değerlendirme yapılamamıĢtır. ġeyda (1996), Kars Yöresinde 1600 koyuna ait kan
serumu örneğinin mikroaglutinasyon yöntemiyle incelenmesi sonucu 50 hayvanda
1/20 titre üzerini seropozitif olarak bildirmiĢtir. Senol ve ark. (1999) Bir erkek
hastanın koyun derisi yüzmesinden 2 gün sonra vücudunda lezyonlar görüldüğünü,
alınan lezyon ve kan örneği kültürünün negatif sonuç verdiğini ancak hasta kan
serumu örneğinde tüp aglütinasyon testiyle F. tularensis’e karĢı 1/160 pozitiflik
belirlenerek olgunun ülseroglandüler Tularemi olduğunu ortaya koymuĢlardır.
Gwatkın ve ark (1942) yoğun kene enfestasyonu olan 850 baĢ bir koyun sürüsü
üzerinde araĢtırma yapmıĢlar, bu sürüdeki 850 koyundan 24’ünün öldüğü, 5-6’sının
ise hastalık sonunda iyileĢmiĢ olduğunu görmüĢlerdir. Ġncelenen tüm hayvanlarda
muayene sırasında çok yoğun kene enfestasyonu olduğu belirtilmiĢtir. Etkenin
Page 62
62
varlığını ortaya koymak için ölü koyunlardan 1 koyunda F. tularensis izolasyonu
gerçekleĢtirebilmiĢlerdir. Hastalandıktan sonra yeniden iyileĢen bir koyunda ise
üzerindeki kenelerden etken izolasyonu gerçekleĢtirebilmiĢlerdir. Ayrıca iyileĢen 2
koyundan serolojik olarak aglutinasyon teste tabi tutmuĢlar,serolojik olarak
incelemeye alınan 2 koyundan 1’inde 1/400 aglutinasyon titresi bulmuĢlardır.
Sürüyle ilgilen bir çobanın hastalandığını, hastalanan çobanın hastalığından 8-9 gün
öncesinde sürüdeki koyunlardan 3’ünü yüzdüğünün bilgisini almıĢlardır. Bu
çalıĢmalar, tularemi hastalığında insanlarla koyunlar arası teması belirlemeye örnek
teĢkil etmekle birlikte bakterinin koyunlara keneler tarafından aktarılabildiği
sonucuna varılmıĢtır.
ÇalıĢma sırasında Ankara Beypazarı ilçesi Macunköy kırsalında insanlarda
Tularemi salgını ortaya çıkmıĢtır. Bölgeden; 2 rodent, ortak kullanımdan 4 su örneği,
90 koyun kan serumu alınmıĢtır. Rodentlerden etken izole edilememiĢtir. Salgın
sırasında tularemiye yakalanan insanların evinden alınan su örneklerinden 1 örnekte
etken izolasyonu yapılmıĢtır. Özellikle hastalığa yakalanan insanlarla ortak su
kaynaklarını kullanan koyunlardan, 17 sinde 1/10-1/40 arasında titre belirlenmiĢtir.
Serolojik olarak titre artıĢını belirleme amacıyla 4 hafta sonra kulak küpe numaraları
alınan 17 koyundan tekrar kan serumu alınmıĢ, titrelerde belirgin farklılıklar
gözlemlenmemiĢtir.
Page 63
63
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu çalıĢma ile farklı yerleĢim birimlerinde, insanlarda ortaya çıkan Tularemi
salgınlarında koyunlarda hastalığın serolojik yönden incelenmesi ve epidemiyle
seyreden bölgelerde çeĢitli türden rodentlerde ve suda etken teĢhisine yönelik
incelemeler yapılmıĢtır. Bu yönleriyle bu tez çalıĢması farklı illerden toplanan
materyaller açısından Türkiye genelinde veteriner hekimlikte ilk kapsamlı araĢtırma
niteliğindedir. Ayrıca elde edilen serolojik sonuçlar dünyada yapılan araĢtırmalarda
koyunlarda bilinen en yüksek aglutinasyon titreleri arasındadır. Ancak titre oranı
yüksek çıkan bölgelerde bakterinin rezervuarları ve olası vektörlerini saptamadan
hastalık konusunda kesin olarak yorum yapmak imkansızdır. Rodentlerde yapılan
incelemelerde etken izolasyonu mümkün olamamıĢtır. Rodentlerde etken vücuda
alındıktan kısa süre sonra ölümler Ģekillenebilmektedir. Yabani hayatta ölü rodente
rastlayabilme ihtimali çok düĢüktür. Canlı ve genelde sağlıklı olarak yakalanan
rodent materyallerinde ise izolasyon Ģansı yapılan çalıĢmalarda da belirtildiği üzere
çok düĢük olabilmektedir. Ġncelenen rodent örneklerinde etken izolasyonunun
olamaması sebebiyle muhtemel rezervuar hayvan olarak değerlendirilemeyeceği
yorumunu yapmak imkansızdır. Yine Tularemi salgını baĢ gösteren yerleĢim
birimlerinde su kaynaklı pozitiflik belirlenmiĢtir.
Bu kapsamlı çalıĢmada bu konuların önemi, yapılan rodent ve su örneklerinde
izolasyon çalıĢması, PCR çalıĢmaları ve koyunlarda serolojik bulgularla
vurgulanmaya çalıĢılmıĢtır. Yapılan izolasyon ve PCR bulgularının paralelliği
gözlemlenmiĢtir. Bu sebeple, PCR çalıĢmaları ile incelenecek örneklerde etkenin
varlığı kısa zamanda sonuca ulaĢabilme açısından önemlidir. Bundan sonraki
çalıĢmalarda pilot bölgelerin seçilerek periyodik yoklamaların yapılması, kemirici
mücadelelerinin rutin olarak uygulanması ve insanların kontrol edilmesi önerilir.
Ayrıca su kaynaklı bulaĢmasının olabileceği düĢünülerek, insan, hayvan ve sularda
eĢ zamanlı çalıĢmaların yapılması Tulareminin epidemiyolojik açıdan
değerlendirilmesinde oldukça yarar sağlayacaktır.
Page 64
64
ÖZET
Francisella tularensis’ in Muhtemel Rezervuar Hayvanlar ve Koyunlarda
Laboratuvar Tanısı
Francisella tularensis’ in neden olduğu zoonotik bir enfeksiyon olan
tularemi, son yıllarda ülkemizde oluĢan insanlarda salgınlar görülmesi ile yeniden
önem kazanmıĢtır. Etkenin bulaĢı, sıklıkla kontamine su, besin, enfekte hayvanlarla
temas, rezervuar görevi üstlenen yabani ve evcil hayvanlar ve kene ısırığıyla
olmaktadır.
Bu çalıĢmada, rodentlerde ve bulaĢma yollarını gösterme amacıyla sularda F.
tularensis etkeninin varlığı, kültürel, PCR ve koyunlarda ise serolojik metotlarla
araĢtırılmıĢtır.
Kültürel yoklamalar için, Ankara Beypazarı, Sivas gürün, Yozgat, Van, Bursa
kırsalından toplamda 6 yerleĢim biriminden 40 adet rodent materyali ve Ankara
Beypazarı ilçesinden 4 su numunesi toplanmıĢtır. Kültürel ve PCR çalıĢmalarında,
Rodentlerde herhangi bir pozitif bulguya rastlanmazken, su örneklerinden 4
numuneden 1 pozitiflik saptanmıĢ ve PCR ile doğrulanmıĢtır.
AraĢtırmada serolojik yoklamalar için Ankara Bala, Beypazarı, Altındağ,
Zonguldak Kurtköy, Bursa Mustafa Kemal PaĢa kırsallarından toplamda 5 yerleĢim
biriminden 401 adet koyun kan serumu toplanmıĢtır. .
Serolojik olarak; mikroaglutinasyon test (MAT) testinden yararlanılmıĢtır.
ÇalıĢmada kullanılan 401 serumun 156’sında (%38,9) 1/10 ile 1/640 arasında titre
belirlenmiĢ, bunlardan 111 (%27,6)’inde tularemide anlamlı kabul edilen 1/20
seropozitiflik saptanmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Francisella tularensis, su, rodent, koyun.
Page 65
65
SUMMARY
Laboratory Diagnosis of Francisella Tularensis in Possible Reservoir Animals
and Sheep.
Tularemia, which is a zoonotic infection caused by Francisella tularensis, has
gained importance again since it has started to be seen in people recently. Infecting
of the active usually becomes by means of contaminated water, food, contact with
infected animals, wild animals and pets which are reservoir and tick biting.
In this study the existence of F.tularensis active in rodents and in water in
order to show the means of infecting was searched by cultural and PCR method and
it was searched by serological methods in sheep..
40 rodent material were collected from 6 settling centers such as Ankara
Beypazarı, Sivas Gürün, Yozgat, Van, Bursa and 4 water sample were collected from
Ankra Beypazarı for the cultural examining. Though it wasn’t indicated any positive
diagnosis in rodents in cultural and PCR studies, 1 positivity was indicated from 4
water samples and it was confirmed by PCR.
401 blood serum were collected from 5 settling centers totally such as
Ankara Bala, Beypazarı, Altındağ, Zonguldak Kurtköy, Bursa Mustafa Kemal PaĢa
for the serological examining.
Microaglutination Test (MAT) was used serologically. Titer was indicated
between (%38,9) 1/10 and 1/640 in 156 serum from 401 serum and seropositivity
was identified 1/20 from 111(%27,6) of these which is accepted as meaningful in
tularemia.
Anahtar Kelimeler: Francisella tularensis, rodent, sheep, water.
Page 66
66
KAYNAKLAR
ANONİM (2003a).TularemiaFacts.Erişim: [https://www.avma.org/KB/Resources/
Backgrounders/Pages/Tularemia-facts.aspx]. Erişim Tarihi: 02.02.2013.
ANONİM (2003b). CDC basic laboratory protocols fort he presumptive identification of
Francisella tularensis Centers for Disease Control and Prevention, Atlanta,Ga. Erişim:
[http://www.bt.cdc.gov/agent/tularemia/lab-testing.asp+ Erişim Tarihi:03.02.2013
ANONİM (2010). Tularemia: Current, comprehensive information on pathogenesis,
microbiology, epidemiology, diagnosis, treatment, and prophylaxis.
Erişim:[http://www.cidrap.umn.edu/cidrap/content/bt/tularemia/biofacts/tularemia
factsheet.html+. Erişim Tarihi:29/01/2012.
ANONİM (2011a). T.C. Sağlık Bakanlığı, Tularemi Hastalığının Kontrolü İçin Saha Rehberi
Ankara. Erişim Adresi:
[http://sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/kitaplar/TularemiSahaRehberi.pdf+. Erişim
Tarihi:29/12/2012.
ANONİM (2011b). The Merck Veterinary Manual, Tularemia. 9 th ed. Whitehouse
Station,Nj.Merc and co, USA Erişim adresi:
[http://www.merckvetmanual.com/mvm/index.jsp.cfil=htm/bc/52400.htm&word=tul
aremia]. Erişim tarihi: 08/05/2012.
ANONİM (2011c). Tularemi.Erişim:*ftp://karamansm.gov.tr/BULASICI/Tularemi
%20Bilgi%20Notu.doc+ Erişim Tarihi: 20.01.2013.
ARATA M, CHAMSA A, FARHANG-AZAD, MEŠČERJAKOVA I, NERONOV V, SAIDI S. (1973).
First detection of tularemia in domestic and wild mammals in Iran. Bull. Wld. Hlth.
Org., 49(6): 597–603.
BASKERVILLE A, HAMBLETON P, DOWSETT AB (1978). The pathology of untreated and
antibiotic-treated experimental tularaemia in monkeys. Br J Exp Pathol., 59(6): 615–
623.
BELL JF. WİKEL SK, HAWKİNS WW, OWEN CR. (1978). Enigmatic resistance of sheep (Ovis
aries) to infection by virulent Francisella tularensis. Can J Comp Med., 42:310-5.
BETH A. VALENTİNE, BRAD M. DEBEY, ROBERT J. SONN, LARRY R. STAUFFER, LEON G.
PİELSTİCK (2004). Localized cutaneous infection with Francisella tularensis resembling
ulceroglandular tularemia in a cat. J. Vet. Diagn. Invest., 16:83–85.
BOSTANCI S (2010). Koruma ve Kontrol, III. Türkiye Zoonotik Hastalıklar Sempozyum Kitabı,
Ankara.
BOW MR, BROWN J.H. (1944), Water-Borne Tulara:Mıa In Western Canada Can. M.A.J.,
50:14-16.
BROEKHUIJSEN M, LARSSON P, JOHANSSON A, ET AL. (2003). Genome-wide DNA microarray
analysis of Francisella tularensis strains demonstrate extensive genetic conservation
within the species but identifies regions that are unique to the highly virulent
F.tularensis subsp. tularensis. J. Clin. Microbiol., 41(7): 2924-31.
Page 67
67
BROWN SL, MCKİNNEY FT, KLEİN GC, JONES WL. (1980). Evaluation of Safranin-O Stained
Antigen Microagglutination test for Francisella tularensis antibodies. J. Clin.
Microbiol., 11(2):146-148.
ÇELEBİ B (2010). Tularemi: Laboratuvar Tanı, III. Türkiye Zoonotik Hastalıklar Sempozyum
Kitabı, p.: 13-18.
ÇELEBİ G. (2004). Tularemi Sempozyumu, Erişim adresi: *http://www.klimik.org.tr/
bilgimerkezi/tularemi/tularemi-yrd-doc-dr-guven-celebi-zonguldak-karaelmas-
universitesi-tip-fakultesi-infeksiyon-hastaliklari-ve-klinik-mikrobiyoloji-anabilim-dali/]
Erişim Tarihi: 21.12.2012.
CHU M, ELKINS K, NANO F, TITBALL RW. (2007). Considerations for Handling F.tularensis, In
Tranvick A (ed), WHO Guidelines on Tularemia.WHO/ CDS/EPR/2007.7. p.: 41-5.
DALY R, MISKIMINS D. (2005). Tularemia in Animals in South Dakota, Erişim adresi:
http://www.vetsci.sdstate.edu./vetext/tularemia. Erişim tarihi: 09.06.2011.
ERYILMAZ S, ÖZ F N, BAYHAN G İ, TİMUR Ö M, TEKE T, TANIR G. (2011). Eritema
Nodosumla Başvuran Tularemi Olgusu. J. Pediatr. Inf. 5 (1): 295-342.
FELDMAN KA. (2003). Tularemia, J. Am. Vet. Med. Assoc., 222: 6725-30.
FORSMAN M, GRUNOW R, KOSOY M, KRAUSE G. (2007). Surveillance And Outbreak
Management, In: Who Guidlines On Tularemia. p.: 35-43.
GURYCOVA D (1998). First isolation of Francisella tularensis subsp. tularensis in Europe. Eur.
J. Epidemol., 14: 797-802.
GÜRCAN Ş. (EDİTÖR) (2009). Francisella tularensis ve Tularemi, Nobel Tıp Kitabevleri:
İstanbul, p.: 161-168.
GÜRCAN S, ESKİOCAK M, VAROL G, UZUN C, TATMAN-OTKUN M, SAKRU N, KARADENİZLİ A,
KARAGÖL C, OTKUN M. (2006). Tularemia reemerging in European part of Turkey
after 60 years. Jpn. J. Infect. Dis., 59:391-393
GWATKIN R, PAINTER R H, MOYNIHAN I W. (1942). Tularemia in Sheep. Canadian Journal of
Comparative Medicine,6:163-168
HUSSEİN OZ (1936) in BOW MR, BROWN J.H. (1944). Water-Borne Tulara:Mıa In Western
Canada Can. M.A.J., 50:14-16.
IKÄHEIMOA I, SYRJÄLÄ H, KARHUKORPI J, SCHILDT R, KOSKELA M. (2000). In vitro antibiotic
susceptibility of Francisella tularensis isolated from humans and animals. J.
Antimicrob. Chemother, 46(2): 287-90.
İZGUR M, ARDA M , ARDA M, ERDEĞER J. (1992). Sığır Brusellosis’inin Teşhisinde EDTA ve
56°C de Aglutinasyon Testlerinin Kullanılması. A.Ü. Vet. Fak. Derg., 39(1-2):191-200.
JELLISON WL, KOHLS GM. (1950). Persistence of agglutinins against Pasteurella tularensis in
serums of naturally infected sheep. J Am Vet Med Assoc., 117(884):405-8.
JOHANSSON A, PETERSEN J, SJÖSTEDT A. (2007). Laboratory diagnostics and discrimination
of subspecies and strains In: WHO Guidlines On Tularemia, Ed.: Tranvick
A p.: 27-34.
KARPOFF ANTOROFF (1936) in BOW MR, BROWN J.H. (1944), Water-Borne Tulara:Mıa In
Western Canada Can. M.A.J., 50:14-16.
KEIM P, JOHANSSON A, WAGNER DM. (2007). Molecular epidemiology, evolution, and
ecology of Francisella. Ann N Y Acad Sci., 1105: 30-1866.
Page 68
68
KILIÇ S. (2006). Biyolojik Silah Olarak Bakteriler. Türk Hij. Den. Biyol. Derg., 63: 21 – 46.
KILIÇ S. (2009). Biyogüvenlik ve Tularemi. In: Francisella tularensis ve Tularemi Gürcan Ş.
ed., Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, p. :5.
KOLAYLI F. (2009). Francisella tularensis Kültürü ve Antibiyotik Duyarlılık Testleri In:
Francisella tularensis ve Tularemi Ed.: Ş. Gürcan, Nobel Tıp Kitabevleri,İstanbul p.:
161-168.
LINDLEY, C. (2002). Outbreak of Tularemia among commercially distributed prairie dogs.
M.M.W.R. 51: 688-699.
MÖRNER T AND MATTSON R. (1983). Tularemia in a rough-legged buzzard
(Buteo lagopus) and a ural owl (Strix uralensis). J Wild Dis. Oct; 19(4): 360-1.
MÜLLER, W, BOCKLĠSCH H, SCHÜLER
G, HOTZEL
H, NEUBAUER H, OTTO
P(2007). Detection of Francisella tularensis subsp. holartica in a European
brown hare (Lepus europaeus) in Thuringia, Germany. 123: p. 225–229.
OTKUN M. (2009). Mikrobiyolojik Özellikler In: Francisella tularensis ve Tularemi
Ed.: ġ. Gürcan, Nobel Tıp Kitabevleri, Ġstanbul p. 75.
OTLU S. (2009). Hayvanlarda Tularemi araĢtırmaları ve dünyadaki durum. In:
Francisella tularensis ve Tularemi Ed.: ġ. Gürcan, Nobel Tıp Kitabevleri,
Ġstanbul, p. 161-8.
O’TOOLE D, WILLIAMS E S, WOODS LW, MILLS K, BOERGER-FIELDS A,
MONTGOMERY DL, JAEGER, EDWARDS WH, CHRISTENSEN D,
MARLATT W. (2008). Tularemia in range sheep: an overlooked syndrome? J.
Vet. Diagn. Invest. 20:508–513. ÖZSAN K, FAZLI A, AKTAN M, BEYOĞLU K. (1976). Ankara, Konya, Urfa ve Nevşehir’de
Yakalanan Yabani Hayvanlarda Tularemi Brusellosis ve Borreliosis Yönünden
Araştırma. Mikrobiyol. Bul. ;10(5):414-421.
ÖZTOPRAK N.(2009). Koruma ve Kontrol In: Francisella tularensis ve Tularemi
Ed.: ġ. Gürcan, Nobel Tıp Kitabevleri, Ġstanbul, p. 161-8. PETERSEN JM, SCHRİEFER ME, CARTER LG, ZHOU Y, SEALY T, BAWİEC D, YOCKEY B, URİCH S,
ZEİDNER NS, AVASHİA S, KOOL JL, BUCK J, LİNDLEY C, CELEDA L, MONTENEİRİ JA,
GAGE KL, CHU MC. (2004). Laboratory analysis of tularemia in wild-trapped,
commercially traded prairie dogs, Emerg. Infect. Dis. 10(3):419-25.
PIKE RM. (1976). Laboratory associated infections : summary and analysis of 3921 ceses.
Health Lab. Sci., 13(2):105-14.
PORSCH OZCÜRÜMEZ M, KİSCHEL N, PRİEBE H, SPLETTSTÖSSER W, FİNKE EJ, GRUNOW
R.(2004). Comparison of Enzyme-linked immunosorbent assay, Western blotting,
microagglutination, indirect immunofluorescence assay, and flow cytometry for
serological diagnosis of tularemia. Clin. Diagn. Lab. Immunol., 11(6):1008-15.
SENOL M, OZCAN A, KARĠNCAOGLU Y, AYDĠN A, OZEROL IH. (1999).
Tularemia: a case transmitted from a sheep. Cutis. 63(1):49-51. ŞAHİN İ. (2009). Tulareminin Bulaş Yolları In: Francisella tularensis ve Tularemi Ed.: Ş.
Gürcan, Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul p. 75.
SEWELL DL. (1995). Laboratory associated infections and biosafety. Clin. Microbiol. Rev.,
8(3); 389-405.
Page 69
69
ŞEYDA T. (1996). Kars Bölgesinde Koyunlarda Tularemi İnfeksiyonunun İnsidensi Üzerinde
Serolojik ve Kültürel Çalışmalar. Doktora Tezi. Kafkas Üniv. Sağlık Bilimleri Enstitüsü.
SJOSTEDT A. (2005). Francisella. In: Bergey’s Manual of Systematic Bacteriology Vol. II. ,
Ed.: Brenner Dj, Kreig Nr, Staley Jt, Garrity Gm. New York, p.: 199-210.
SJOSTEDT A. (2007). Epidemiology. In: WHO Guidlines on Tularemia, Ed.: Tranvick A. p.: 5-8
SJÖSTEDT A, KUOPPA K, JOHANSSON T, SANDSTRÖM G. (1992). The 17 kDa lipoprotein and
encoding gene of Francisella tularensis LVS are conserved in strains of Francisella
tularensis. Microb. Pathog., 13: 243–249.
STEWART S. J. (1995). Francisella. In: Manuel of clinical microbiology. Ed: MURRAY P. R.,
BARON E.J., PFALLER M.A., TENOVER F.C., YOLKEN R.H. American Society for
Microbiology Press, Washington D.C., p. 545-548
TÄRNVİK A (2007). Introduction. In: Who Guidelines on Tularemia.
TEKİN M, ÇAM O H, ACAR G, KAYTANCI E, HANEGE F M. (2009) Boyunda kitle ile prezente
olan Tularemi olgusu. Göztepe Tıp Dergisi, 26(1):46-50.
TITBALL RW, SJOESEDT A, PAVELKA MS, NANO F. (2007). Biosafety and Selectable Markers.
Ann. N. Y. Acad. Sci., 1105: 405-417.
ULU KILIÇ A, KILIÇ S, ŞENCAN İ, ŞENTÜRK G.Ç, GÜRBÜZ Y, TÜTÜNCÜ E.E, ÇELEBİ B, KICIMAN
Ö, ERGÖNÜL Ö. (2011). İç Anadolu Bölgesinde Francisella tularensis alt tür
holartica’ya Bağlı Su Kaynaklı Bir Tularemi Salgını. Mikrobiyol. Bul., 45(2):234-247.
UYAR M, CENGİZ B, ÜNLÜ M, ÇELEBİ B, KILIÇ S, ERYILMAZ A. (2011). Orta Anadolu Bölgesi
İllerinden Hastanemize Başvuran Orofaringeal Tularemi Olgularının Değerlendirilmesi.
Mikrobiyol. Bul., 45(1): 58-66.
ÜNVER A. (2009). Hayvanlarda Tularemi. In: Gürcan ġ. ed. Francisella tularensis
ve Tularemi, Nobel Tıp Kitabevleri, Ġstanbul, p.: 75. WILLKE A. (2006). Tularemi. ANKEM Derg. 20: 222-226.
WINN W.C ALLEN SD, JANDA WM, KONEMAN EW, PROCOP GW, SCHRECKENBERGER PC,
WOODS GL (EDS). (2006). Koneman’s Color Atlas and Textbook of Diagnostic
Microbiology. F.tularensis, p.: 491-97.
ZHAI
ZHANG F,LIU W, CHU M.C. , HE J, DUAN Q, WU X-M,ZHANG P-H, ZHAO Q-M, YANG H, XIN Z-
T, CAO WC. (2006). Francisella tularensis’in rodents China. Emerg. Infect. Dis., 12(6):
994–996.
Page 71
71
Ek1
Ülkemizde Tularemi Epidemiyolojisi ve Güncel Durum (1936-2009)
Türkiye’de tulareminin varlığı seroloji ve klinik belirtiler ile bir olgunun fark
edildiği 1913 tarihine dayanmaktadır. Sonraki yıllarda Marmara ve Batı Karadeniz
bölgesinde olmak üzere farklı bölgelerde tularemi salgınları bildirilmiĢtir. Son
zamanlarda özellikle ülkemizin iç bölgelerinde yer alan birçok bölgede insanlarda
tularemi salgınları ortaya çıkmıĢtır. Ülkemizde tularemi Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu verilerine göre (1936-2009), epidemiyolojik olarak üç döneme ayrılarak
incelenmiĢtir (Anonim, 2011).
I. Dönem (1936-1953): 1936 yılında Trakya bölgesinde ilk tulareminin
Antalya yöresinde ülkemizde bugüne kadar tanımlanmıĢ salgının görüldüğü 18 yıllık
dönemi kapsamaktadır. Trakya, Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi olmak üzere üç
coğrafik bölge ile Konya ve Ankara yörelerinde sporadik olgular görülmüĢtür. I.
Dönemde toplam toplam 374 olgu saptanmıĢtır.
II. Dönem (1988-2004): Marmara bölgesi (Bursa ve civarında) baĢta olmak
üzere Batı Karadeniz bölgesinde tularemi salgınlarında eklendiği ve sporadik
vakaların da görüldüğü 16 yıllık dönemi kapsamaktadır. Bu dönemin son yıllarında
Orta Karadeniz ile Doğu Anadolu (Kars Bölgesi) Bölgesinde de tularemi salgınları
tanımlanmıĢ olup, dönem içerisinde T.C Sağlık Bakanlığı’nda yaklaĢık 1000 tularemi
olgusu kaydedilmiĢtir.
III. Dönem (2005-2009): Bu dönemde salgınlar ve sporadik olgular Ģeklinde
farklı coğrafik bölgelerde bildirimlerin yoğunlaĢtığı bildirilmiĢtir.1936-2004 yılları
arasında 1000’den fazla olgu ve bir ölüm bildirilmiĢtir. Ġlerleyen dönemlerde 2005-
2009 yılları arasındaki beĢ yıllık süreçte 1091 olgu saptanmıĢtır. Bu süreçte 2005-
2009 yılları arasında yıllık ortalama vaka sayısı 2182 olarak bildirilmiĢtir.
Page 72
72
2005-2010 (dokuz aylık) yıllarındaki insanlardaki tularemi vaka sayısı
(Anonim, 2011a)
Sağlık Bakanlığı tarafından II. dönemde tularemi görülen bölge ve olgu
sayılarındaki belirgin artıĢ ve bu hastalığın halk sağlığı açısından önemli bir problem
haline gelmesiyle tularemi, “Bildirimi Zorunlu Hastalıklar” listesine alınmıĢtır.
Tulareminin “Bildirimi Zorunlu Hastalıklar” listesine alınmasından sonra salgınlara
ait verilerden değil, epidemiyolojik açıdan çok daha sistematik, analize uygun
karĢılaĢtırılabilir verilerin elde edilmesi, aynı zamanda hastalığın klinik ve yayılım
eğilimini tespit edebilecek verilerin elde edilmesi mümkün olmuĢtur (Anonim,
2011).
Page 73
73
2009-2010 arasında Tanımlanan Olgularda Güncel Durum
Ülkemizde insan tularemi olgularında bildirilen il sayısında her yıl katlanarak
artıĢ gözlenmekte olduğu Sağlık Bakanlığı’nca tespit edilmiĢtir. Özellikle 2009
yılının ekim ayından itibaren Ġç Anadolu ve Ġç Anadolu Bölgesinin Ege bölgesine
komĢu iller gibi daha önceden olgu bildirimlerin olmadığı yerleĢim birimlerinden az
sayıda sporadik olguların görüldüğü yerlerde çok sayıda vaka bildirilmiĢtir. Tularemi
olgu sayısında ve mihraklarda belirgin sayıda artıĢların görülmesinin yanında, çoğu
ilde de hastalığın ilk kez tanımlanmıĢ olması yönüyle de epidemiyolojik açıdan çok
önemlidir. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre bu süreçte hastalık ilk kez 10 ilde
görülmüĢtür. Ġlerleyen yıllarda ülkemizde tularemi olgusu bildirilen il sayısı 44’e
ulaĢmıĢtır. Bildirilen vaka sayılarında artıĢla birlikte Tulareminin, Marmara ve Batı
Karadeniz bölgeleri dıĢında daha güneye doğru inme eğilimi gösterdiği ve ormanlık
olmayan bölgelerde görülmeye baĢlandığı dikkat çekmektedir. Hastalığın ülkemizde
bu denli yaygınlaĢmasıyla bazı illerde tularemi olgusunun hiç bildirilmemiĢ olması
hastalığın tanısının konulamadığı ve insanlarda yanlıĢ tanı konulduğunu (tüberküloz
lenf adenit gibi) düĢündürmektedir (Anonim, 2011a).
Page 74
74
2010 yılına ait Tularemi salgını veya serolojik olarak tanımlanmıĢ olguların
görüldüğü iller (Anonim, 2011a).
Özellikle Ġç Anadolu bölgesinde halen devam eden salgınlar; ülkemizde I. ve
II. dönemlerde gözlenen hastalığın epidemiyolojisinde önemli bir değiĢim gösterdiği
vurgulanmaktadır. Tularemide karasal ve su döngüsü olmak üzere iki ekolojik döngü
söz konusudur. Ülkemizde F. tularensis subsp. holarctica’ ya bağlı su ile iliĢkili
kemiricilerden, kunduz, misk sıçanı ve diğer rodent türleri ve tavĢanların rezervuar
olarak yer aldığı bir döngünün varlığı düĢünülmektedir. Doğu Avrupa ve Rusya’da
tularemi olguları çoğunlukla sucul rezervuar ile insan temasının sağlandığı sulak tip
yerlerde, ormanlık bölgeler, çayırlık alanlar, dere kenarındaki köyler, pirinç tarımı
yapılan yerler, dağlar arasındaki suların kesiĢtiği geniĢ vadilerde, büyük ırmakların
kenarlarındaki taĢkın bölgelerinde, göllerin kıyıları ve de bataklık yerlerde
görülmektedir Anonim (2011).
Page 75
75
Ek 2
Dünya Sağlık Örgütünün Tularemi’den Korunma Önerileri (Bostancı, 2010).
Orofaringeal Tularemi
KaynatılmamıĢ suların içilmemesi
Suyun klrolandıktan sonra kullanılması
Su kaynakları ile vektör hayvanların temasının engellenmesi
Respiratuvar veya Ülseroglanduler Tularemi
Enfeksiyöz aerosoller, enfekte hayvanlarla direk temas ve artropodların ısrımasına karĢı
önlem alınması
Yabani tavĢan gibi hayvanların avlanması ve etlerinin tüketilmesinden kaçınılması
Yabani ve evcil hayvanlarla temas sonrasında ellerin yıkanması
Salgın durumunda kedi köpek gibi evcil hayvanlarla yakın temastan kaçınılması, evcil
hayvanların düzenli olarak hastalık belirtileri açısından takibinin yapılması
Özellikle çiftçi veya bahçıvanlar gibi enfekte toz ve aerosollere maruz kalan kiĢilerin maske
kullanması
Kene gibi kan emen artropodlardan korunmak için uzun kollu ve paçalı giysiler giyilmesi ve
kene kovucu repellent kullanılması
Endemik bölgelerde temas riski yüksek olan kiĢilere aĢılama yapılmalı
Yiyecek Kaynaklı Tularemi
Gıda ambarlarının vektör hayvanlarla temasının engellenmesi
Hayvan dıĢkısı ile kontamine olmuĢ gıdaların yenmemesi
Yıkama sırasında oluĢan aerosoller ve tozlar enfeksiyöz olabileceği için gıdaların dikkatli
Yıkanması
Page 76
76
ÖZGEÇMİŞ
I-Bireysel Bilgiler
Adı : Derya
Soyadı : KarataĢ Yeni
Doğum yeri ve tarihi : Aydın, 14/12/1981
Uyruğu : T.C.
Medeni Durumu : Evli
ĠletiĢim adresi ve telefonu : Ahmet Ģefik Kolaylı cd. Esertepe mh. Veteriner Kontrol
Merkez AraĢtırma Enstitüsü Lojmanları K blok no:3 Etlik/ANKARA
05058083740
II-Eğitimi
1999 – 2004 Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi
1995 – 1998 Sivas Kongre Lisesi
1992 – 1995 BehrampaĢa Ortaokulu
1987 – 1992 Kızılırmak ĠlkOkulu
Yabancı Dili: Ġngilizce
III-Ünvanları
Veteriner Hekim
IV- Mesleki Deneyim
2006 – 2008 Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı, Bitlis Ġl Tarım Müdürlüğü-Veteriner
Hekim
2008-2010 Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü
Hayvan Hareketleri ve Karantina Hizmetleri Daire BaĢkanlığı-Veteriner Hekim
Page 77
77
2010-2013 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Merkez Veteriner Kontrol
AraĢtırma Enstitüsü Müdürlüğü, Bakteriyoloji TeĢhis laboratuarı-Veteriner Hekim
V- Üye Olduğu Bilimsel Kuruluşlar
Veteriner Hekimleri Mikrobiyoloji Derneği
VI- Bilimsel İlgi Alanları
Yayınları:
KARATAġ YENĠ D. (2013) Tularemi. Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi
24 (1).
Posterleri:
1.KARATAŞ YENİ D, ĠZGÜR M. (2012). Türkiye’de Koyunlarda Tulareminin
Serolojik Olarak Ġncelenmesi ve Brusella ile Çapraz Reaksiyonlarının Belirlenmesi.
2. KARATAŞ YENİ D, İZGÜR M. (2013). Türkiye’de Tulareminin rodentlerde
laboratuar tanısı ve koyunlarda serolojik olarak incelenmesi.
Seminerleri:
1. (2009). Avrupa Birliği Mevzuatına Göre Bruselloz ve Tüberkülozun Yasal
Durumlarının Değerlendirilmesi.
2. (2009). Avrupa Birliği Mevzuatına Göre Bruselloz'un Serolojik Metodlar ve AĢı
Uygulamaları Yönünden Değerlendirilmesi.
Yer Aldığı Projeler:
F.tularensisin Muhtemel rezervuar hayvanlar ve koyunlarda laboratuar tanısı.
Tarımsal AraĢtırmalar Genel Müdürlüğü Projesi: TAGEM/HSYGAD/12/A02/01
(Proje Yürütücüsü), 2012.
Yaygın Salmonella Serovarlarının Moleküler Teknikler ile Tiplendirilmesi Tarımsal
AraĢtırmalar Genel Müdürlüğü Projesi: (Yardımcı AraĢtırmacı), 2012.