Top Banner
fecir 1
16

Fecir 25. Sayı

Mar 31, 2016

Download

Documents

Fecir Bülteni

fecir üniversite bülteni
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Fecir 25. Sayı

fecir 1

Page 2: Fecir 25. Sayı

Bir milletinasıl gücü, topu, tüfeği, tankı değil; imanlı ve inançlı evlatlarıdır.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Page 3: Fecir 25. Sayı

Bir milletinasıl gücü, topu, tüfeği, tankı değil; imanlı ve inançlı evlatlarıdır.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Page 4: Fecir 25. Sayı

Gündem Türkiye

Kurban Bayramı perşembe mi, cuma mı tartışmaları bayrama gündemini vur-du. Ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığının fetvasıyla bayram perşembe günü,

Suudi Arabistan ve dİğer İslam ülkelerinde ise bayram cuma günü başladı. Yaşa-nan bu durum müslümanlar arasında tartışmalara ve kafa karışıklığına yol açtı. Konuyla alakalı ilahiyatçı hocaların yaptığı açıklamalarda tatmin edici olmadı. .

Bayramda gündemde olan konuların bir diğeride bayramlarımızın,kandillerimizin vazgeçilmezi bu dini bugünlere kadar getiren alimleri yok sayıp kendi yorumla-rıyla ve en bilgileriyle bizleri aydınlatan hoca(!)larımızın yaptığı açıklamalardı. Ayakkabıdan da kurban olur, hacca gitmeyen kurban kesmesin vs. tarzında ya-pılan gereksiz açıklamaların içeriklerine girip dergimizin seviyesini düşürecek değiliz. Ancak dini gün ve gecelerimizin yaklaştığı günlerde ortaya atılan bu tar-tışmaları, modernizmin etkisine kapılmış günümüz müslümanlarının tek sığına-cak limanı olan dini gün ve gecelere bir çamur atma yarışı olarak görüyoruz. İncir çekirdeğini doldurmayan fakat maksatlı olarak ortaya atılan bu tartışmaları ve bu tartışmaları öne süren prof. ünvanlı hoca(!)ları kanallarına çıkartıp insan-larımızın zihinlerini gereksiz tartışmalarla meşgul eden medya patronlarını da kınıyoruz.

Son olarak değineceğimiz bir konu da kurtaja evet diyerek daha dünyaya gelme-miş bir insanın katline sebep olmak isteyen kişilerin kurbana hayır diyerek nasıl bir tezatın içinde olduklarıdır.

Birçok konuya değindik çünkü bayramda hep bunlar konuşuldu. Fakat esas ko-nuşulması gereken şeylerin yine üstü kapatıldı. Neydi o konuşmamız gereken şeyler. Biz bayram ederken Arakanda, Filistinde, Suriyede ve diğer İslam belder-lerinde yaşanan zulüm ve Ümmeti Muhammedin suskunluğu, vurdumduymaz-lığı ...

Bir Garip Bayram

Page 5: Fecir 25. Sayı

fecir 5

Taşeron örgüt PKK ve uzantısı niteliğinde olan kuruluşlar düzenledikleri ‘Uluslararası Yezidi Konferansı’ ile sistematik şekilde yürüttükleri İslam düşmanlığına bir yenisini

daha ekledi. Düzenlenen konferansta İslama ve Peygamber Efendimiz(sav)’in ‘’Allah’ın kılıcı’’ diyerek övdüğü Halid bin Velid’e çirkin iftiralar atıldı. Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Ahmet Türk, Müslüman Kürtlerin yezidilere katliamlar yaptığını iddaa etti ve yapılan bu hatalardan dolayı özür diledi.

Doğu ve Güneydoğu Anadoluda yürüttükleri Zerdüştlük propogandasıyla bölge halkını İslam’dan uzaklaştırmaya çalışan kişilerin yaptıkları bu faaliyetler ve açıklamalar bizi şa-şırtmadı. Fakat bu kasıtlı açıklamaları yapan ve İslam’a saldırmayı kendilerine şiar edin-miş nifak tohumlarına bu satırlar aracılığıyla sesleniyoruz.

Yüce dinimiz İslamda katliam yoktur ve İslam alemide hiçbir zaman katliam yapmamıştır. Ancak müslümanlar defalarca katliama maruz kalmış ve bugün hala emperyalist güçler ve kuklaları tarafından katliama uğramaktadır. Kendilerini Müslüman Kürt halkının tem-silcisi olarak gören taşeron örgüt PKK ve uzantıları şunu iyi bilsinler ki Müslüman Kürt halkının temsilcileri İslam düşmanı, Zerdüştler ve Yezidiler değil Mevlana Halid-i Bağda-diler, İdrisi Bitlisiler ve Bediüzzaman Said Nursilerdir.

Nifak Tohumları

Gündem Türkiye

Öcüden korksak sana bakmazdık pek sayın Serra Yılmaz #Hepimizöcüyüz

Sanatçı (!) Serra Yılmaz, bir televizyona kanalında “Ben aslında insanların kapalı ol-masından hiç hoşlanmıyorum. Bazen korkuyorum başörtülülerden. Geçen gün has-

taneye gittim, içeri girdim simsiyah bir öcü geldi üstüme. Korktum, korkutucu geliyor bana.” Diyerek içini döktü. Serra Yılmaz’ın anlaşılan takvimi 1980’de kalmış. Yahut hafı-zası 28 Şubat sürecinde.. Yoksa bu kadar din ve dindar düşmanlığının, halk düşmanlığı-nın başka bir açıklaması olamaz. Olur mu? ...Pek sayın Serra Yılmaz, ben dinsizim, ateistim diyorsan din sahibi olanlara saygılı dav-ranmanı tavsiye ederiz. Ulu orta yerde başörtülülere dil uzatacaksan da bir zahmet başına “ben dinsizim” diye ekle ki kimin konuştuğunu bilelim. Yok din sahibi isen.. adettendir sık sık “benim kalbim temiz” de ki biz de gülelim.

Page 6: Fecir 25. Sayı

fecir 6

Gündem Dünya

ARAKAN : Bir kent dolusu ceset ! İnsanlık böyle bir vahşet görmedi ! Arakanda katliam var ! .. Arakanda şu ana kadar 4 bin müslüman yakılarak yada vurularak şehid edildi , 8 bin müslümandan ise haber alınamıyor ... MORO: 1521’ de İspanyolların saldırısıyla başladı katliam . 1898’ de Amerika’ya devre-dildi , ikinci dünya savaşıyla Japonya’ya ve 1946’ da Filipin Devletine . Günümüzde halen daha devam eden katliamda 135.000 şehid , yakılan yıkılan ev sayısı 500.000’i buluyor .. FİLİSTİN: 22 Temmuz 1946 İsrail terör örgütü Irgun Kral Davut Oteli’ne düzenlediği sal-dırıda 96 kişi öldü. 9 Nisan 1948 Irgun terör örgütüne bağlı militanlar tarafından Deir Yasin köyüne düzenlenen saldırıda 254 filistinli katledildi . 29 Ekim 1948 İsrail ordusunun düzenlediği saldırıda köylülerin üzerine rastgele açılan ateş 70 kişinin ölümüne neden oldu. Gazzeye yönelik havadav ve karadan gerçekleştirilen saldırı ve bombardımanlarda aralarında cok sayıda kadın ve çocuğun bulunduğu 1.500’ ü aşkın Filistinli katledildi , 6.000’den fazla Filistinli yaralandı. SURİYE: Suriye’de çocuk katliamı ! Sivil halk katlediliyor ! Halepte Katliam var ! Esad rejiminin düzenlemiş olduğu saldırılar sonucunda binlerce kadın ve çocuk katledildi , binlerce insan evsiz barksız kaldı . İslam dünyasında zulüm gören milyonlarca mazlumdan , islam aleminin birliği için gayret etmeyen her müslüman sorumludur . Şu anda Dünya üstünde milyonlarca müslüman zulüm görüyor işkence görüyor , eğer ki biz bunları bilip onlara yardım etmiyorsak , kar-deşimiz deyip sahip çıkmıyorsak , birlik beraber olup dayanışma içinde olmuyorsak ve sadece kendi hayatımıza eğlencemize bakıyorsak bilin ki bizler bu katliamlardan sorum-luyuz . Biz müminler kardeşizdir , eğer ki su an onların canı yanarken bizim canımız yan-mıyorsa vay halimize bizler onların ayagına bir iğne battımı bizimde canımızın yanağının bilincinde olup ona göre hareket etmeliyiz . İslam birliğinin kurulması için var gücümüzle çalışıp çabalamalıyız uğraşmalıyız ter dökmeliyiz . Hani bir ezgi var ;

Müminler kardeştir bizler kardeşizTağutlar deviren muvahhidleriz

Nerde zulüm görse kıyam ederizResuller yolunda ALLAH eriyiz

Mü’minler, muhakkak ki, kardeşlerdir. Artık kardeşlerinizin arasını ıslah edi-niz ve Allah’tan korkunuz, tâ ki siz rahmete nâil olasınız. ( Hucurat-10)

Page 7: Fecir 25. Sayı

fecir 7

SİYONİSTLER KANA DOYMUYOR..!

“Savaşarak büyük İsrail’i kuracaklarına iman edenlere anladık-ları dilden konuşmak zorundasınız.”

Prof. Dr. Necmeddin Erbakan

Ey İktisatçı kardeşim bu söz sana ki kardeşine yapılan zulme rıza gösterme. Olayları iyi tahlil et. Liberalizmin ve Kapitalizmin sonucunu gör. Okuduğun bölümün hakkını ver ve Hakka uygun işler yap.

Ey Hukukçu kardeşim bu söz sana ki Hakkın ve hukukun ne de-mek olduğunu iyi bil. Allah’ın yarattığı düzende onun hakkını kullarına verme yolunda çalış.

Ey Siyasalcı kardeşim bu söz sana ki yönetime geldiğin zaman mazlumun ezilmesine göz yumma. Hakk’ın sana verdiği yetki-yi kötüye kullanıp dünyalık-lar için ahretinden vazgeçme ve her daim Hakk çizgisinden ayrılma ancak o zaman adil bir yönetici olacaksındır.

Ey Eğitimci kardeşim bu söz sana ki rotanı iyi belirle. Müfreda-tın, birilerinin istediği doğrultuda beyinleri uyuşturmak değil; adaleti sağlayacak, Hakk yo-lundan ayrılmayacak nesiller yetiş-tirmek olsun.

Ey İlahiyatçı kardeşim bu söz sana ki dinini iyi öğren. İslam’ın en güzel oldu-ğunu ilminle ortaya koy. Meydandaki sapıklara aldanıp da zalimleri, vicdansızları dost edinme. Mazlumların ezilmesine din bilginle göz yumma yoksa kitap yüklü eşekten ne farkın kalır?

Ey İletişimci kardeşim bu söz sana ki elindeki gücü iyi kullan. Medyanın insanları yanlış yönlendirip mazlumu terörist, zalimi dost göstermesine izin verme. Neşriyatında hakkın gereklilikle-rinden ayrılma yoksa büyük kitlelerin vebali omuzlarında ola-caktır.

Ve Ey Edebiyatçı kardeşim bu söz sana ki kalemini Hakk yolun-da kullan. Birilerine şakşakçılık yapma. Yılmadan doğruyu söy-le, baskılara boyun eğip de birilerinin yandaşı, candaşı olma ki; Müslüman kardeşin senden razı olsun, mahkeme-i Kübra’da “İşte bu adam benim hakkımı savundu ya Rab, sende ilahi kale-minle ona güzel işler yaz.” diyebilsin.

Page 8: Fecir 25. Sayı

fecir 8

Dene

me

“Devletim sen çok yaşa!”

Bu cümle, ideolojik düşünceyi bir kenara bıraktığımızda milletimizin bir çoğu tara-fından kullanılmaktadır. Bu cümleyi kullan-mak için illede dil ile ikrar etmek gerekmez, zaten pek çoğu yaşayarak kullanmaktadır. Çünkü milletin zihninde, milletin geleceği-ne devlet yön vermektedir. Diğer spesifik örneklerin dışında en önemli olan kısmı ise insanların mesleki geleceğidir. Yani rız-kını nasıl kazanılacağı mevzusudur. Eğer bu ülke içinde bir şey olmak istyorsan benim çarkıma girmek mecburiyetindesin de-mektedir, Devlet Baba.

İlkokuldan başlarız. (zaten zorunludur) Çark uzun yıllar boyunca devam edecektir ancak biz bunun farkında değilizdir. Oku-la annemiz yada babamız kaydettirmiştir bizleri. Evladım bir şey olacak ümidiyle… 8 sene temel dersler alırız. Temel derken tam anlamıyla temel dersler; okuma-yaz-ma, çarpma-bölme, hücrenin iç yapısı, ge-niş aile-çekirdek aile vs vs. Herhalde bizim çocuklarımız zeka problemi yaşadığından dolayı bu eğitim bu kadar uzun sürmekte-dir. Ama düşünmeden de edemiyor insan, 3-5 yaşındaki çocuklarımız hafız olabiliyor yani Kur’an-ı Kerim-i baştan sona ezber-leyebiliyor. 12 yaşındaki bir erkek çocuğu hafızasında 200 ü aşkın futbolcuyu soyis-miyle barındırıyor. Neyse.. Bu çocuklar uzaydan gelmiş olmalı istisnalar kaideyi bozmaz.

Ortaöğretim sonrası bir sınava tabi tutu-luruz “sbs” , daha sonra lise, 4 yılda orada geçirdikten sonra bir sınav daha “ygs-lys” ve üniversite 4-5 yılda üniversitede ge-çirdikten sonra bir sınav daha “kpss” ve vatandaşın geneli için okul hayatı sona ermiştir. Bu arada okulu bırakanlar, başka işlere yönelenler ticaret,askeriye,polislik

“Hayat bir sınav, bizlerde bu sınavın parçası; birileri kalem, birileri silgi, birileri kağıt… “

Sınavlar İçinden Bir Sınav Seçtim

Muhammed [email protected]

Page 9: Fecir 25. Sayı

fecir 9

vs. haricinde elimizdeki rakamlar gençliğin bir şey olmak için sınavlara hapsolduğunu gösteriyor. Sbs’ye bu yıl 1 milyon 75 bin 533, ygs’ye 1 milyon 805 bin 433 kişi baş-vurmuştur. 4 milyonu aşkın sayıda genç de Kpss ile haşır neşir vaziyettedir. Sına-va girmeyi bekleyen ara sınıfların sayısı ile 12 milyonu aşkın genç bir kitle zorlu sınav maratonunda diyebiliriz. Kaldı ki bu uzun maratonun sonunda da bir çok genç işsiz kalmaktadır. Yani boşuboşuna okumuştur. Evet boşu boşuna çünkü bizim ülkemizde-ki eğitimin amacı gençlere ilim vermekten çok meslek sahibi olabimeleri için öğretim yapmaktır.

Sınavların liyakat yönünden etkili ve olum-lu olduğunu kabul etmekteyiz. Ancak sı-navların ve sınavlarında müntesibi olduğu bu eğitim sistemini kabul etmiyoruz. Ülke gelirlerinin büyük bir kısmı eğitime ayrılmaktadır. Milletimizin geleceği çocuk-larımız, gençlerimiz eğitim sisteminin için-de yer almaktadır. Eğitimin önemi herkes-çe malumdur. Tüm bunlara rağmen eğitim sisteminin aksaklığını görmemek ya ceha-lete delalet eder ya da hıyanete.

İlim, talep ile var olmaktadır. Rabbimiz ben ilmi dileyene, zenginliği ise dilediğime ve-ririm buyurmuştur. Tüm gençliğimizi uzun bir okul hayatına mahkum etmek ne kadar doğrudur. Meslek liselerinin varlığı ise ta-mamen kendimizi kandırmaktır.

Düşünülmesi gereken bir konu daha. Orta-lama üniversite mezunu bir genç 16 sene eğitim görüp 22-23 yaşlarında hayata atıl-maktadır. Yazık değil mi bu 16 seneye 8-10 sene ingilizce eğitimi görmesine rağmen ingilizce konuşamamaktadır, 6-8 sene fen bilgisi eğitimi almasına rağmen ( Fen ala-nında olanlar hariç ) sorsanız hücrenin kaç organeli olduğunu bilemez, 13-15 sene matematk görmesine rağmen çoğu arka-daş hala denklem çözemez. Ortaöğretim ve lise pekala daha erken bitirilebilird. Bu nedenle yazık olmaktadır bu gençliğin 16 senesine…

Sonuç olarak, elbette birkaç kelam ettiği-miz bu yazımızda eğitim sisteminin tüm aksaklıklarını, sınavların içinde ne kadar boğulduğumuzu anlatmak pek mümkün değildir. Hele hele bir eğitim alternatifi oluşturmak bu denli kısa bir yazıda im-kansızdır. Amacımız bu çarkın içinde olan gençliğe sınavların ve eğitimin ne kadar eğitimden uzak olduğunu söylemektir. Ve yine gençlerimizi kendileri ve eğitimleri hakkında düşünmeye itmektir.

Selametle..

[email protected]

İlim, talep ile var olmaktadır. Rabbimiz ben ilmi dileyene,

zenginliği ise dilediğime veririm buyurmuştur. Tüm gençliğimizi uzun bir okul hayatına mahkum

etmek ne kadar doğrudur.

Page 10: Fecir 25. Sayı
Page 11: Fecir 25. Sayı

fecir 11

Eğitim, literatürde, fertte kendi yaşantı-ları yoluyla kalıcı ve istendik davranış

değişikliği meydana getirme sürecidir gibi sığ bir tanıma sahiptir. Bu tanım, eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insana verilmiş kabiliyet ve nimetleri kapsayamayacak durumda olmakla birlikte, insanı; gülen, düşünen, karar ve söz verebilen hayvan demek suretiyle, “hayvan”a bir sıfat ek-leyip bu şekilde tanımlama yoluna giden zihniyetin de tezahürüdür. Dolayısıyla eği-tim; insanda fıtrî olarak bulunan 4 temel meziyeti (iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, faydalıyı zararlıdan, adaleti zulümden ayı-rabilme) kullanabilme kabiliyetini tam ve mütekâmil seviyeye çıkarma amaçlı ey-lemlerin tümüdür.

Toplumlar eğitim sistemlerini kendi değer-ler sistemi üzerinden geliştirir ve işletirler. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi itiba-riyle “modern eğitim” doktrinleri çoğu ülkenin eğitim sisteminin temelini oluş-

turmaktadır. Hiç şüphesiz, modern eğitim sistemleri; o kadar da modern(!) olmayan pek çok uygulamayı ve perspektifi ihtiva eder. Bu sistemler temelde, bilginin amaç-sız bir şekilde aşırı kutsallaştırıldığı ve onun Tanrı tarafından insandan saklanmasına rağmen insanın yaratıcısına karşı gelerek bilgiyi elde ettiği varsayımına dayanır. Böy-lesi bir algı ile mitolojide, muharref İncil’de ve Batı edebiyatında sıkça karşılaşılmak-tadır. Diğer taraftan İslam toplumlarında bilgi Allah’ın tecellisi olduğu için kutsaldır ve böylesi bir kutsallık cami, tekke, evkaf gibi özel dini teşkilat ve müesseselerden ayrılmaz şekilde bugüne uzanan bütün İs-lam eğitim sistemin özünü teşkil etmiştir. İşte bu görüş ve hakiki kutsiyet, geleneksel okullarda öğretmen-öğrenci(âlim-talebe) ilişkilerini samimi ve ruhani kılmış, öğret-menler modern toplumlar için tahayyülü güç bir saygıya mazhar olmuşlardır. Yazının konusu gereği bu temel karşılaştırma, fikir vermesi açısından yeterlidir.

Türk Eğitim Sistemi ise, cumhuriyetin ila-nı ile beraber modernleşmesinde daha da ivme kazanmış ve ulus devletin karak-teristik özellikleri eğitimde de kendisini fazlasıyla göstermiştir. Kaba determinist düşüncenin hegemonyasında modern devlet; kılık kıyafetten din ve inanışa ka-dar tek tipleşmeye gitmiş, 1800’lerde Ciz-

Maarif Meselemiz

Mustafa Ş[email protected]

Mak

ale

Page 12: Fecir 25. Sayı

fecir 12

vit okullarında giyilen siyah önlükler zo-runlu hale getirilmiş, yeni amentü olarak andımız belirlenmiş ve yepyeni bayramlar-la alternatifler oluşturulmuş, alternatifle-rin tek seçenek haline gelmesini ise devlet erki sağlamıştır. Tevhid-i Tedrisat ve Latin alfabesinin kabulü ise yukarıda bahsedilen mükemmel eğitim geleneğiyle zaten az seviyede olan bağlantıyı sonlandırmakla kalmamış, ulus devlete törpülenecek kolay bir arazi bırakmıştır. İşte tüm bu kritik mü-dahaleler ve devamında bir gelenek haline gelen hesapsız yenilikler eğitim sistemini bugünkü haline kadar getirmiş ve getirme-ye de devam etmektedir. (Ne kadar hesap-sız olduğu MEB’in isminin 1923’ten günü-müze dek 7 kez değiştirilmesine bakılarak anlaşılabilir.)

Türk eğitim sistemi merkeziyetçi bir özellik taşımaktadır, böylece eğitim ile ilgili her şey kocaman bir bakanlıktan yönetilmek-tedir, haftalık ders saatleri, okutulacak ki-taplar, hangi hafta müfredatın neresinde olunacağı çoğunluğu asla derse girmemiş olan uzmanlar(!) tarafından belirlenip, eğitimle ilgili ne yapması gerektiğinden asla haberdar olmayan bakan tarafından da nihaî olarak imzalanmaktadır. Diğer sistemlere bakıldığında ise, Amerika ve Almanya’da sistem yerel yerinden yöneti-me dayalı özellikler gösterir. Ders saatleri ve diğer uygulamalar eyaletlere göre fark-lıdır ve merkezî bir bakanlığa bağlı değil-

dir. OECD ülkelerinde yapılan araştırmalar Türk eğitim sisteminin, en merkeziyetçi örgütlenmiş ülkelerin başında geldiğini göstermektedir.Uygulamadaki bir diğer temel sorun ise tabakalaşmadır. Zorunlu olan ortaöğretim için Fen ve Anadolu liseleri sınavla öğrenci almakta ve bu okulların öğretmenleri de sınavla seçilmektedir. Amacı esasında öğ-rencileri yükseköğretime hazırlamak olan MEB’e bağlı bu okullar arasında öğretmen ve nitelik farkının bulunması, bizim mahal-ledeki liseyi anlamsızlaştırmakta ve sosyal devlet, vatandaşlarına eşit hizmet sağla-mamaktadır. PISA 2006* sonuçlarına göre Anadolu liselerine sosyoekonomik açıdan avantajlı, meslek liselerine ise dezavan-tajlı çocuklar gitmektedir. YÖK’ün 1999’da verdiği katsayı kararı zaten hastalıklı olan meslek eğitiminin fişini çekmiş, bugün ka-rar kaldırılmış olmasına rağmen istihdam olanakları artırılmadığı ve sektör bağlantı-ları kurulmadığı için meslek liseleri atıl bir yatırım olarak yıllardır orta yerde durmak-tadır.

Türkiye’de ilkokuldan itibaren öğrenciler, bulunduğu sınıfa ait temel bilgi ve kabili-yetleri kazanmadan bir üst sınıfa geçiril-mekte, böylelikle yıllar geçtikçe yetersizlik birikmekte ve ilk merkezi sınavda da or-taya çıkmaktadır.Öğrenci belli bir ortala-mayı tutturduğunda kaç dersten başarısız olduğuna bakılmaksızın bir üst sınıfa ge-

Page 13: Fecir 25. Sayı

fecir 13

çirilmekte, tutturamazsa sorumlu olarak geçmekte ve bu şekilde sistem öğrencinin başarısını “temin” etmektedir. Sınava en-deksli eğitim sisteminde o “tek” sınav için bile öğrenci yetiştirilememekte, portakal kabuğunu soyamadığı için üniversite ye-mekhanesinde öğle yemeğinde verilen portakalı yiyemeyen üniversite öğrencileri yetişmektedir.Tüm bu niteliksizlik silsilesi diplomaya da ayriyeten yansımaktadır. Bir-kaç örnek vermek gerekirse; YGS-LYS geo-metri ortalaması 45 soruda 7 civarında, 2001 yılında yapılan bir araştırmaya göre 4. Sınıf öğrencilerinin %42’si okur yazarlık derecesinin en alt seviyesinde yer alıyor, PISAsonuçlarına göre Türkiye katılan 40 ülke arasından sondan 5.,okuma testinde öğrencilerin %32’si, fende %46’sı, mate-matikte %52’si temel yeterliliğe ulaşama-dı.

Yatırımlara bakıldığında, 2005 yılından itibaren eğitimin payı savunmaya ayrılan harcamayı geride bırakmış fakat OECD ortalamasının oldukça altında kalmıştır. 2011 yılında faize harcanan 47,5 milyar $’ı ise ancak bu sene geride bırakabilmiştir. Türkiye’de 2009 itibariyle öğrenci başına eğitim harcaması 1130$, OECD ortalaması ise 6517$’dır. Bir başka ifadeyle bu rakam, OECD’nin yaklaşık 5’te biri kadardır. Diğer taraftan Singapur’un da öğrenci başı orta-laması bu ortalamaya göre oldukça düşük kalmakta fakat eğitimde örnek olarak gös-

terilen Singapur ve Finlandiya gibi ülkele-rin bazı ortak özelliklerine bakıldığında, bu ülkelerin doğru insanları öğretmen yap-mayı başardığı, bu insanları etkili ve per-formanslı öğretmenlere dönüştürüp her bir çocuğun iyi eğitim almasını sağladığı görülmektedir.

Bu değerlendirmelerde daha birçok değiş-ken ele alınabilir ve alınmalıdır, fakat Tür-kiye’deki mevcut eğitimin hali genel olarak yukarıda bahsedilenlerden ibarettir. Temel paradigmayla birlikte, mevcut sınıf geçme mevzuatı değişmelidir ve MEB bütün suçu öğretmenlere atmaktan artık vazgeçmeli-dir, karmaşık becerileri ölçmek adına yapı-lan çoktan seçmeli testlerden vazgeçilmeli ve TOEFL gibi sınavlarda uygulanabilirliği görülen klasik yönteme dönülmelidir, bu sistemin nasıl bir öğrenci profili oluştur-duğu maalesef gözler önündedir, MEB varlığı-etkililiği hala tartışılan fakat litera-türümüze yüzyılın buluşu olarak sokulan “Yapılandırmacılık” taassubundan kur-tulmalı, öğrenci merkezli eğitim ile gele-neksel metotları karşı karşıya getirmekten vazgeçmelidir. Peki, tüm bunlar nasıl yapı-lacak? İşte asıl mesele zaten bu temel ba-kış açısını yakalayabilmektir, öncelikle milli piyangonun “MİLLİ”si ile Milli Eğitim’in “MİLLİ”sini ayırt edebilecek öğrencileri ye-tiştirecek öğretmenleri yetiştirmek lazım gelmektedir.

Page 14: Fecir 25. Sayı

fecir 14

Page 15: Fecir 25. Sayı

fecir 15

Page 16: Fecir 25. Sayı

fecir 16