KUTLU DOGUM 2015 ve Kültürlerle . ,.. BiR ARADA AHLAKI Konya Kültür -8 2015
KUTLU DOGUM 2015
Farklı İnanç ve Kültürlerle . ,.. BiR ARADA YAŞAMA AHLAKI
Konya İl Müftülüğü Kültür Yayınları - 8 2015
Konya İl Müftülüğü Kültür Yayınları Sayı: 8 - 2015
Yayın Koordinatörü ve' Editör D~. Hamza KÜÇÜK
Ta~hil:ı Dr. Hamza KÜÇÜK
Fatih KILINÇ A.Betül BALIKÇI
' Emine YAK.AR Mehmet ERŞAHİN
Basla-Cilt Daınla Ofset Mat. ve Tic. A.Ş.
Büsan Org. San. 10631 Sk. N o: 4 Karatay/K.ONY A Tel: (0332) 345 00 10 • www.damlaofset.com.tr
Sertifika No: 14972 / B.T~~. 2015
Dağıtıııi Konya İl Müftülüğü
0.332 350 61 58 e-posta: [email protected]. tr
"Yazıların hukuki ve bilimsel sorumluluğu yazarlarına aittir." &
"Katkılarından dolayı Selçuklu Belediyemize teşekkür ederiz."
ÇOK KÜLTÜRLÜ BİR İSLAM TO~LUMUNDAN KENDİ İÇİNDE ÇATIŞAN BİR TOPLUMA EVRİLEN
İSLAM DÜNYASI NE YAPMALI?
Kevser GÖK Konya Merkez Vaizi
Bulunduğumuz yüzyılda dünyaya söyleyeceği çok sözü olan ve söylemesi gereken İslam'ın, Müslümanların içinde bulunduğu kaos sebebiyle sesi k.ısılmaktadır. Gücü elinde bulunduranların sesi, hakkı dillendirenlerin sesinden daha gür çıkıyor. .. Allah (cc) : "Ey İman edenler, hepiniz topluca barış ve güvenliğe (Silm 'e, İslam 'a) girin ve şeytanın adımlarım izlemeyin. Çiinkii o sizin apaçık bir düşmanınızdır." buyuruyor1
• Rabbimizin ifadesiyle adı barış ve esenliği ifade eden bu din, bugün nasıl oluyor da şiddet, savaş ve terörle gibi kavramlarla bir arada zikrediliyor.
Tarihte birlikte yaşama kültürünün ilk ve en güzel örneklerini veren Müslümanlar bugün yaşanan çatışma ve kutuplaşma ortamında ne yapmalı? Onca engin tecrübeye rağmen bugünün Müslümanları, bırakın diğer kültürlerle bir arada yaşamayı, neden birbiriyle kardeşlik ve barış içinde yaşayamaz oldular? İşte içimizi yakması gereken ve bir an evvel çözüm bulmamız gere-
1 Bakara 2/ 208
- 251-
BİR ARADA YAŞAMA AHLAKI
ken meselemiz budur. Hoşgörünün, saygının ve bütün farklılıklara rağmen bir arada yaşamanın mimarı olan Müslüman.ların bugün birbirlerine karşı tahammülsüzlükleri ve kullanılan çatışmacı dil bizi derinden yaralamaktadır. Peki, bu meselenin çözümü için neler yapılabilir? Müslümanlara düşen vazifeler nelerdir?
Şairin: "Hoşça bak zatına zübde-i alemsin sen/ Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen." biçiminde ifade ettiği gibi, öncelikle her Müslüman kendini alemin özü olarak görmelidir. Fert fert her Müslüman kendini düzelttiği anda İslam Alemi de düzelecektir. Asr-ı Saadet'i kuranlar bireysel bilinçleri yüksek, topluma ve dünyaya karşı sorumluluklarının idrakinde olan mü 'minlerden oluşuyordu. Bize düşen Asr-ı Saadet'e methiyeler düzmek değil, onun tarih sayfalarında kalmış ve bir daha yaşanması mümkün olmayan bir dönem olmadığını ispat etmek, yani o şuuru bugünün dünyasına taşımak olmalıdır. Hz. Peygamber'in (sav) ashabı kendisini sade hayata alıştırmış, mahrumiyetlere katlanabilen, dini yaşamada son derece samimi insanlardı. Dünya ayaklarına kadar geld~ hazinelerin kapıları ardına kadar açıldı; ama onlar zerre· kadar eğilip dünyaya tamah etmediler.
Bugün ise sadece kendini seven, enaniyeti zirvede, konforundan hiçbir şekilde taviz vermek istemeyen fertlerden oluşan bir toplumda yaşıyoruz. Kimsesizler kimsesiz, komşulara kapılar kapatılmış, anne babalar yalruz bırakılmış akrabalar unutulmuş. İnsanlar birbirleriyle sadece çıkar ilişkileri içinde, her an patlamaya hazır bir ruh haleti ile daima gergin ve asabi Bu toplum nereye gider ya da nasıl toparlanır? Bu toplumda kardeşlik hukuku yeniden nasıl tesis edilebilir? Çözümü elbette yine kendimizde, kendi değerlerimizde arayacağız. Özlemini duyduğumuz, örnek kabul ettiğimiz Saadet Devri'ne bir bakalım: 610 yılı. Bizim gibi kardeş iki kabile: Evs ve Hazrec. Beraber yaşadıkları Yahudilerin ektikleri fitne tohumları ile büyük ve kanlı bir savaş yaşıyorlar. Her iki taraf da çok büyük kayıplar veriyor. 2 Bu savaşta mağlup olan Hazrecliler, yeni müttefikler bul-
2 Asri Çubukçu, ''Buas"',DiA, VI,340.
-252-
BİR ARADA YAŞAMA AHLAKI
mak için hac mevsiminde Mekke'ye ·gidiyorlar. Bu arayış İslam tarihind~ çok büyük bir öneme sahip olan Akabe Biatları ile neticeleniyor. Biata katılan gençler, Hz. Peygamber (sav)'i dinledikten sonra: "Biz kavmimizi hem birbirlerine karşı hem de başka bir kavme karşı düşmanlık ve kötülük içinde bıraktık. Umulur ki Allah, onları da senin sayende bir araya toplar. Biz hemen dönüp, onları da senin buyruğuna davet edecek, bu dinden kabul ettiğimiz şeyleri onlara da anlatacağız . Eğer Allah onları bu dinin üzerinde toplar ve birleştirirse senden daha aziz ve şerefli kimse olmaz." diyerek İslam'ın birleştirip uzlaştıran bir din olduğunu daha ilk elden teslim etmiş oluyorlardı. Son Akabe Biatine katılan yetmiş beş sahabe de şöyle söz veriyorlardı Allah Rasulü'ne (sav): "Allah'tan başka İlah bulunmadığına, Hz. Muhammed'in (sav) Allah'ın Resulü olduğuna tanıklık ederek her şartta Hz. Peygamber'e (sav) itaat etmek, varlıkta ve darlıkta muhtaçlara yardım etmek, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın hakkı söylemek, iyiliği emredip kötülükten nehyetınek ve Hz. Peygamber'i (sav) her türlü tehlike karşısında korumak ve savunmak üzere sana biat ediyoruz." 3
Bu söz üzerine Medine'ye gelen Hz. Peygamber (sav) sadece bu iki kabileyi birleştirmekle kalmadı, her şeylerini bırakıp İla-yı Kelimetullah uğruna hicret eden muhacirler ile Medineli Müslürqanlar arasında öyle bir kardeşlik tesis etti ki tarih daha önce böyle bir şeye şahit olmamıştı. Kriz zamanları 'için en güzel ve maslahata en uygun kuralları koydu. "Mü'minler ancak kardeştir"4 ayetinin fehvasınca iki Müslüman unsuru bu şekilde birbirine bağlayan Hz. Peygamber (sav) Medinedeki gayrimüslim unsurları da Medine Sözleşmesi ile Medine Devleti'ne bağlayarak barış ve huzurun temellerini attı. Böylelikle Hz. Pey- · gamber (sav) Yahudilerin can ve mal emniyetini, düşünce ve ibadet hürriyetini İslam Devletinin garantisi altına almış oluyordu. Sonraki asırlarda gayrimüslimler Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yüzyıllarca huzur ve emniyet içinde yaşadılar. Din seçme hürriyetini veren Allah 'tı ve Müslümanlar buna saygı gösterdiler. Din seçme özgürlüğü insamn en temel hakla-
3 İbn Hişam, es..Siratii'n·Nebeviyye, l, 441,442;tbn Sa'd, eı-Tabakaıü'l-Kübra, m, 209. • Hucurat 49/ I O.
- 253-
BİR ARADA YAŞAMA AHLAKI
nndandır. 5 Dinini seçme hakkına sahip olan onu öğrenme, öğretme, yayma ve yaşama hakkına sahip olduğu gibi aynı zamanda bu alanda örgütlenme hakkına da sahiptir. Tarihte bunun sayısız örnekleri vardır. 6 Bununla birlikte Müslümanlar tebliğ faaliyetlerinde bulunmuşlar, fakat Hristiyanlar gibi misyonerlik yapmamışlardır. Onların İslam'ı tebliğde aldığı model Kadisiye Savaşı'nda Pers Komutanın: "Sizi.buraya kadar getiren sebep nedir?" sorusuna verilen şu asil cevaptır: "Bizim sizin topraklarınızda gözümüz yok, biz sadece isteyen insanların dinlerin zulmünden kurtularak İslam'ın adaletine girmelerini. sağlamak ve kula kulluktan vazgeçip Allah'a kul olması için geldik." Bi~ !inmektedir ki misyonerlik salt dini bir hareket olmayıp siyasi hedefleri dini amaçlarından daha fazla olan bir harekettir. 7
Bugün Müslümanların gayrimüslimlerden çok birbirleri ile bir arada yaşama problemi olduğu gerçeğini kabul etmek zorundayız. Bu sebeple tıpkı Akabe Biatı'nda Hz. Peygamber'i (sav) şehrine davet edenler gibi biz de .yeniden aynı beyatı tekrarlayarak Hz. Peygamber'i (sav) şehrimize, hayatımı~a davet etmeliyiz. Aramızda kardeşliği yeniden tesis etsin diye onun üsve-i basene olan8 bütün özelliklerini yeniden okumalı, değeriendirmeli ve onları hayata geçirmeliyiz. O'nun (sav) "üzerinde bulunduğu yüce ahlakı"9 rehber edinmediğimiz sürece hiçbir problemimiz çözülmeyecektir. Evet, Kur'an ve sünnette ilkeler en güzel şekilde belirlendi fakat biz onları hayata aktarmadıkça gerçekten iman etmiş olur muyuz? · ·
Bugün İslam dünyasına şöyle bir baktığımızda içimiz kan ağlıyor. Mezhep kavgaları bütfuı enerjimizi alıyor. Oluk oluk akan Müslüman kanını . durdurmak için Batıdan mı medet umacağız? Binlerce Müslümanın Batının gözünde bir Batılı kadar değeri olmadığını daha kaç kere tecrübe edeceğiz? Esasında en büyük zenginliğimiz olan mezhepler bugün ayrılma ve birbirimizin boynunu vurma sebebi oldu. Nebiler Sultanı (sav) Veda
s Kelıf 18/ 29. 6 Prof. Dr. Mehmet Şeker, Türkiye Selçuklulan ve OsmanWarda Bir arada Yaşama Tecrübesi , DİB Yay, Ankara,2001. 7 Kur'an'ın Farklı İnanç Mensuplarına Yaklaşımı, Sempozyum, Konya, 2006, 207. s Ahzab 33/ 2 ı. . 9 Kalem 68/4
-254-
BİR AR.ADAY AŞAMA AHLAKI
Hutbesi'nde "Sakın benden sonra eski adetlere dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız, canlarınız, mallarınız, bu ayın. bu şehrin kutsallığı gibi kutsaldır." 10 dememiş miydi? Artık bu savruluşa bir son vermek zorundayız. Eskimeyen eskiye, Ku'ran'a, Allah'ın kopmaz kulpuna yeniden sımsıkı sarılmalıyız. Sayılamayacak kadar çok ortak noktamız varken biz basit ayrıntılarla uğraşarak kardeşlµc h~muzu yok ediyoruz. Asgari müşterekler insanları bir araya getirirken biz azami müştereklerimizi görmezden geliyoruz. Bizi Allah kardeş kıldı ve Rasülü de bunun nasıl olacağını en ince ayrıntısına kadar bize bütün hayatı boyunca yaşayarak gösterdi. O'nun (sav) rehberliğine bugün her zamankinden çok ihtjyacımız var. İslam dünyası bu rehberlik ışığında bir araya gelerek öncelikle akan kam durdurmak zorundadır. Sonra ortak noktalarda birleşmeyi hedefleyerek sosyal, kültürel, ekonomik her alanda işbirliğine gitmeli. İçindeki aşırı uçları frenleyecek tedbirler almalı, öncelikle kendi sınırları içinde güven ve huzuru temin etmeli Zenginliklerimizin sömürülmesine, iyi niyetlerimizin suiistimal edilmesine artık dur demeliyiz. İslam dünyası üzerinde oynanan oyunları bozmalı. Bu konuda her ferde düşen görevler var. Elbette öncelikle sorumluluk alimlerde, kanaat önderlerinde, toplumda rehberliği kabul görmüş her ferttedir. ·
Her bir Müslüman öncelikli olarak kibri bıralap tevazuyu düstur edinmelidir. Kibir şeytanın ameliyesidir. Biz sıradan hürmetkar unvanlarla bile çağrılmak.tan hoşlanmayan, fakir ve muhtaçlarla görüşen, gittiği mecliste başköşelere değil bulduğu ilk müsait yere oturacak kadar mütevazı bir Peygamberin ümmetiyiz. O (sav) "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan cennete giremez." buyurarak bizleri bu konuda uyarıyordu.
Kişinin kendi ırkının kötülerini diğerlerinin iyilerinden üstün görmesi şeklindeki batıl asabiyet davasından vazgeçmeliyiz. Yoksa kişinin kendi milletini sevmesi doğal bir durumdur. Bu konuda şu evrensel ilkeyi daima göz önünde tutmak gerekir: "Ey insanlar, şüphesiz, biz sizi, bir erkekle bir kadından yarattı.k.(Irkınız ve Şahsınızla övünmeniz için değil; sırf iyilik uğrun-
'0 Muhammed Hamidullab, İslam Peygambe.ri, çev.S.Mutlu-S.Tuğ,İst, 1 969,II,66.
-255-
BİR ARADA YAŞAMA AHLAKI
da) tanışasınız; (yarışıp yardımlaşasınız) diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Hiç şüphesiz ki, sizin Allah yanında en şerefliniz en takvalınız (Allah'ın emirlerine en uygun yaşa:yanınız ve günahlardan sakınamz)'dır. Şüphesiz ki Allah bilendir, (her şeyden) haberi olandır.11 Yine Hz. Pexgamber (sav) Veda Hutbesi'nde "Soy sop ile övünme yoktur. Hiçbir Arab'ın Arap olmayana, hiçbir Arap olmayanın da Arap olana şeref ve rüçhan hakkı yoktur.-Hepiniz Adem'den, Adem ise topralctandır" 12 hıyurarak bu gerçeği, asıl olanın takva olduğunu bir kez daha zihinlere yerleştiriyordu.
Adaletten ayrılmadan hakkı yerine getirmeye çalışmalıyız. O (sav) hayatı boyunca kendisi kadar adil ve bakkaniyete riayet eden biri olmadığım ispat etmiştir. Öyle ki en azılı düşmanları bile aralarındaki problemi ona getirir, o da problemi adaletli bir çözüme kavuştururdu. Ashabına da .daima adil olmayı öğütlerdi. Tecrübe edilmiştir ki mülk fısk ile kairrı olur da zulüm ile kaim olmaz.
Mutedil olmayı hayatımızın prensibi yapmalıyız . Allah Resulü (sav) hayatının her adımında ve her alanında orta yolu seçti, ümmetine de bunu tavsiye etti.
Öfkemizi kontrol etmeyi öğrenmeliyiz. Hz. Peygamber (sav) yalnız Allah için buğzeder, yalnız Allah için severdi. Kendi nefsi için birisine öfkelendiği görülmemişti. "O takva sahipleri ki bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah güzel davrananları sever"13
ayetine Hz. Hasan (r.a) gibi teslirrı olabilmeliyiz. Hz. Hasan (ra) üzerine sıcak yemeği kazara döken kölesine çok öfkelenir. Bunu fark eden köle "Onlar öfkelerini yenerler " ayetini okur. Hz. Hasan hemen: "Öfkemi yuttum." der. Köle bununla da kalmaz ayetin devamını okur, Hz. Hasan hemen: "Seni affettim." der. Köle bununla da kalinaz ayetin sonunu getirir: "Allah ihsan edenleri sever." Peygamber torunu ihsanda zirveleşir ve: "Seni azat ettirrı ey köle!" diyerek köleyi hürriyet~e kavuşturur. Biz-
11 Hucurat49/13. 12 M.Hamidullah, II,66. il Al-i İmran 3/134.
- 256-
BiR ARADA YAŞAMA AHLAKI
ler de bu konuda kendimizi aşma adına böyle erdemli davranışlar sergileyebilmeliyiz.
Peygamber (sÇtv) fitnelerin ortaya çıkmaya başladığı zamanlar için ashabına: "Adem' in oğlu Habil gibi ol" tavsiyesinde bulunmuştu. Habil'in bu saldırmazlık prensibini düstur edinerek, şiddetten uzak durabilir miyiz?14 Bugün şiddetin her yerde kol gezdiği, özellikle aile içinde onulmaz yaralar açtığı bir durumda iken bunları konuşmaya ne çok ihtiyacımız var. Allah'ın yarattığı en şerefli varlık olan insan sürekli değer kaybetmekte.
Hayatımıza yeniden sevgi ve affedicilik, merhamet ve hoşgörü hakim olabilir, bunlarla aramızda barİşı tesis edebiliriz. Bedevi bir toplumu eğitirken Hz. Peygamber (sav)'in ne kadar hoşgörülü ve müsamahakar davrandığını okuyoruz hep de neden en yakınlarımızdan bile bunu esirgiyoruz. Hiçbir şeye tahammül gösteremiyoruz. Tarihi ibret nazarıyla okuyup, ecdadın birbiriyle muamelelerinde yakaladığı zarafeti .yakalayabiliriz. Gençliğimizi bu zarafetle tanıştıralım, gerçek hayatın gerçek mutluluklarını tattırmaya gayret edip sanal dünyanın aldatıcılığından, ahlakı dejenere eden çirkinliklerinden uzak tutalım. Yapabilir miyiz? Azim ve cesareti yoldaş edinip "Gayret bizden tevfilc Allah'tandır." diyerek yola revan olmalıyız.
1 ~ Cevdet Said, Adem'in Oğlu Habil Gibi Ol, Pınar Yay, İstanbul,2000.
-257-