Top Banner
68

EDU&ART MAGAZINE

Mar 07, 2016

Download

Documents

Ferhat Gedik

edu&art magazine april issue
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: EDU&ART MAGAZINE
Page 2: EDU&ART MAGAZINE
Page 3: EDU&ART MAGAZINE

Genel Yayın Yö[email protected]

Begüm ÇELİKKOL

Bundan 14 yıl önceydi… Ankara’da bir yarışmaya katılmak üzere yola çıkmıştım. Yine aylardan Nisan’dı. Yol boyun-ca yağmur eşlik etmişti bize… Yeni bir kent, yeni insanlar ve yeni bir mevsim… Nisan… Ankara’da dikkatimi çeken şey Ni-san yağmurları olmuştu… İstanbul’da hiç yaşamadığımdan il-ginç gelmişti. Hava ılıktı, yağmur yağıyordu ve ardından gök-kuşağı çıkıyordu gökyüzünde. Hani Şirinler çizgi filmi vardı ya, gökkuşağının bitimine giderseniz tüm dilekleriniz kabûl olur; küp içindeki altınları alırsınız hikâyesine yıllarca inanmıştık… Gökkuşağına bakarken aklıma bu geliyor ve 2012 yılına geri dönüyorum… Toprağın, doğanın uyanış zamanındayız şu sıra-lar. Yağmurlar, biraz canımızı sıksa da radyoda çalan “Bu sa-bah yağmur var İstanbul’da” şarkısı keyiflerini yerine getiri-yor… Bir de bu ay içinde aşk esintileri geliyor. Aşklar en güzel ilkbaharda yaşanır misali size güzel, romantik aşklar dilemek istiyorum. Bu ayda yağmurun canınızı sıkmasını bir kenara bı-rakıp, yağmur altında en sevdiğiniz insanla el ele yürümeye çıkmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamanızı tavsiye ediyorum. Bu arada bu mevsim tam Bozcaada mevsimi… Havanın ılındı-ğı son günlerde eğer kafanızı dinleyecek, soluklanacak bir yer arıyorsanız tam yeridir Bozcaada! Aşk, özgürlük, romantizm sadece bu mevsimde; burada yaşanır. Adanın doğal lezzetle-ri canınıza can katacak, kaliteli şaraplarla damak tadınız şen-lenecek, sakinlikle huzur bulacak ve yaşamanın ne denli kıy-metli olduğunu anlayacaksınız. Bisiklet kiralayın, Efibadem kurabiyelerinden tüketin, yel değirmenlerinin yanında eliniz-de şarap kadehiyle gün batımını izleyin. “Efibadem” kelime-sinin üzerine basa basa söylüyorum. Çünkü böyle bir şeyi öl-meden önce denemeniz gerekiyor. Bozcaada’da yaşayan Ma-dam Efi’nin buluşu olan bu kurabiyeleri, adada satmak iste-yen bir pastane ikna çalışmalarına giriyor. Madam Efi, “Ancak benim yaptığım gibi yaparsanız satış hakkını verebilirim” di-yor. Uzun bir süre aşçılar Madam Efi’den aldığı tarifi deniyor

ancak ölçüler bir türlü tutmuyor. Madam Efi, “Bu son şansı-nız” dediğinde aşçılar can havliyle işe girişiyor ve tad tutuyor. Böylece Madam Efi satış hakkını veriyor ve ortaya Efibadem mucizesi çıkıyor! Eğer aşkta son noktadaysanız veya yeniden aşık olmak isti-yorsanız, mutlaka Bozcaada’ya bu ay uğrayın diyorum… Bu arada dergimizin gizli kahramanı Seval Akça’ya gelmek is-tiyorum. “Neden?” diyecek olursanız yanıtını veriyorum: Çün-kü Seval Hanım’ın enerjisi bana Bozcaada’yı anımsatıyor ve orayı özletiyor. Bir yandan enerji veren bir yandan da dinlen-diren biri Seval Hanım- ki tanışmanızı çok isterdim- bir yan-dan da sohbeti, zekâsı en önemlisi dergimize verdiği katkılar paha biçilmez… Edu&Art’ın Nisan sayısına geliyoruz şimdi de… Dolu dolu bir sayı var şu anda elinizde. Bomba ve dinamik ekibimiz yine muhteşem şeyler hazırladı. Ve sadece size özel hazırlandı bu sayı. Büyük emeklerin harcandığı, sabahlara kadar çalışılan dergimizde yine YOK YOK! Harun Kolçak, Hande Yener, Barış Aktınmaz röportajları tüm tazeliğiyle sizi bekliyor. Bu sayıda resme aşık bir kişilik Gönül Say’ı da bulacaksınız. Gönül Ha-nım sonradan gelen resim merakını size anlatacak… Kim bilir belki de siz de ertelemeden bu sanatın güzelliğiyle tanışırsı-nız, Gönül Hanım da hepinize vesile olmuş olur…Bu ay vizyona giren güzel bir filmimiz var. Şahane Misafir… Cem Yılmaz’ın da rol aldığı filmden de sizlere bahsettik…Yazarlarımızı okumayı atlamayın! Çok keyifli bilgiler bu yazı-larda sizleri bekliyor olacak. Hangi etkinliğin, ne zaman ve ne-rede olacağını bulacağınız AJANDA sayfamızda yine çok gü-zel konular var. BİLİŞİM sayfamızda gençlerin ‘Google Amca’ dediği Google var. Yani anlayacağınız o ki Edu&Art Nisan sayısıyla da gümbür gümbür karşınızda! Size şimdiden keyifli okumalar diliyo-rum…

Aşk, kurabiyeler ve

uyanış...

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

01

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 3 4/24/12 4:20 PM

Page 4: EDU&ART MAGAZINE

02

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

Hayali görüntü yönetmeni olmaktı. Ancak Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yetenek sınavında puanı sadece fotoğrafçılığa yettiği için “Elden ne gelir” deyip, fotoğrafçı olmaya karar verdi. Neticede bu karar onu Türkiye’nin en yetenekli fotoğrafçılarından biri olmasına vesile oldu.

İÇİNDEKİLER

h KaRşıNızDa Cazyapjazz

h GRİpİN’DEN ÜNİVERSİTELİLERE KONSER ÇaĞRıSı

h BORuSaN İSTaNBuL FİLaRmONİ ORKESTRaSı İLE yaz GECELERİ

h DıSNEy LıVE! mıCKEy’NİN mÜzİK FESTİVaLİ

h “CumhuRİyETLE paRLayaN NaĞmELER”

h FRaNz VON ChOSSy

h ThE BLaCK EyED pEaS’İN KaRİzmaTİK VOKaLİ TaBOO, 360İSTaNBuL’Da!

h KREmLİN DEVLET SaRayı KREmLİN BaLESİ

Sezen Aksu’nun o uzaklara götüren sesiyle başlıyor hikâye... Ve bizi gerçekten de uzaklara götürüyor... Bu seferkisi sıradan Ferzan Özpetek filmlerinden farklı... Çok uzaklarda fırtınalar estiriyor... Türkiye’ye benzer bir kültürde... İtalya’da...

Boğaz’a nazır evinin kapılarını Edu&Art okuyucularına açmasının verdiği mutluluk ve heyecanla derin bir sohbete dalıyoruz. Bugününü anlatırken, yarınından da haberdar eden ‘Pop star’ın manevi duygularına belki de ilk kez tanıklık edeceksiniz.

Fazıl Say’ın bestelediği “Nazım Oratoryosu”nda solist olarak görev alan ve müzik severlerin hayranlığını kazanan Güvenç Dağüstün’ün, tekniği ve sesiyle hayranlarını heyecanlandıran “Evde Yoklar” albümünün tanıtım konseri dolu dizgin bir şekilde gerçekleşti.

18

04

Moda fotoğrafçılığının dahİ çocuğu

Şahane Mİsafİr: Hayaletler her zaman bildiğiniz gibi değil...

hande Yener:Hiçbir Şeyi Kendime Örnek Almayı Sevmiyorum

Güvenç dağüstün

BarıŞ aKtınMaZ

etKİnlİKlernisan

10

12

28

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 4 4/24/12 4:20 PM

Page 5: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

03

SÖYLEŞİ

EFSANELER

TANITIM

“Gir Kanıma”, “Yanımda Kal”, “Ağlat Beni”, “Müptelayım Sana”, “Elimde Değil”, “Gitme Seviyorum”... Bu sözler size birini anımsattı mı? Anımsatmış olmalı... Harun Kolçak... Şanslı doğan isimlerden biri. Çünkü sanat sever bir ailede doğmuş... Şimdi altı yıldır yokluğunun acısını Yeniden Doğuyorum albümüyle çıkarıyor...

Modern sanatın babası. Modern zamanların tüm devrimci deneyimlerini soylu bir biçimde ve güzellikle yüceltebilen, bütünleştirebilen ve mantığa yerleştirebilen eşsiz bir isim

İngilizce öğrenmekle ‘Sınav Geçmek’ arasındaki fark:

test atÖlYesİ

46

14

56

harun KolçaK

SALVADOR DALİEDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 5 4/24/12 4:20 PM

Page 6: EDU&ART MAGAZINE

04

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

Cazın funky ve modern kanadını tem-sil eden CazyapJazz İstanbul’un Roman havalarını, New York’un cazı, Londra’nın elektronik müziği ve Münih’in kozmopo-lit kültürüyle harmanlayıp sunuyor. Caz-yapJazz Münihli beş çalgıcının tarz ve za-man kaygıları taşımadan oynadıkları, sı-nırları olmayan, hüzünlü, şaka dolu, eğ-

lenceli, bazen ilkel bazen de karmaşık, içe dönük, Türk Müziği ve Doğu tınıları-nın drum’n bass, dub ve funk ile biraraya geldiği bir oyun... Bu oyun Almanya, Fran-sa, Avusturya, Türkiye, Slovakya ve Slo-venya gibi ülkelerde birçok festival ve ku-lüp performansında başarıyla oynanma-ya devam ediyor.

Nisan Tarih: 02 Mayıs 2012 Saat: 21:30 Ghetto, İstanbulwww.biletix.com

Karşınızda CazyapjazzajaNDa

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 6 4/24/12 4:20 PM

Page 7: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

05

Nisan Tarih: 23 Nisan - 17 MayısKarşınızda Cazyapjazz

Ünlü pop rock grubu Gripin, Koç Holding’in 2006 yılında başlattığı gençlerin kişisel ge-lişimlerini destekleyen; spor, teknoloji, mü-zik, eğlence ve rekabet unsurlarını bünye-sinde barındıran Koç Fest kapsamında sah-ne alacak. Gripin 23 Nisan–17 Mayıs tarihle-ri arasında devam edecek Koç Fest süresin-ce 7 ilde gençleri müzikle coşturacak.

1999 yılının Şubat ayında Birol Namoğlu ve Evren Gülçığ tarafından hayata geçiri-len Gripin grubu, 2001 yılında elektrik gita-ra Murat Başdoğan’ın, davula İlker Baliç’in, 2002’de ise klavyeye Arda İnceoğlu’nun geçmesiyle bugünkü şeklini aldı. İlk albüm-leri öncesinde İstanbul’da performans yap-tıkları bar ve kulüplerde ciddi bir hayran kit-lesi kazanan grup, ilk albümleri “Hikaye-ler Anlatıldı”yı 2004 yılında GRGDN etike-tiyle yayınladı. Albümün epey ilgi görme-sinin üzerine, bir yıl sonra albüme özel bir 2’inci baskı yayınlayan Gripin, bu özel baskı-

da süpriz yaparak akustik ve konser kayıtla-rından oluşan bonus CD’yi müzikseverlerin beğenisine sundu. Albümde yer alan “Boş-ver”, “Elalem”, “Karışmasın Kimseler” ve “Üç” şarkıları büyük ilgi gördü. Grubun ken-di adını taşıyan 2’inci albümü 2007 yılının şubat ayında Sony BMG ve GRGDN işbirli-ğiyle müzikseverlerle buluştu. İlk albüm-de olduğu gibi yine Haluk Kurosman pro-düktörlüğünde hazırlanan albümde “Böyle Kahpedir Dünya” şarkısıyla iddialı bir çıkış yapan Gripin, albümde Emre Aydın’la birlik-te yazıp seslendirdikleri “Sensiz İstanbul’a Düşmanım” şarkısıyla geniş kitlelerin beğe-nisini kazandı. Şarkı, 2007 Powertürk Mü-zik Ödülleri’nde “Yılın Şarkısı” ödülünü aldı. Gruba son albümlerinde “Zor Geliyor” şarkı-sında Pamela Spence, “Baba Mesleği” şar-kısında ise Ferman Akgül eşlik etti.Gripin’den üniversite öğrencilerine tavsiye: Bütün planlarınızı iptal edin, kampüse bu kez eğlenmeye gelin.

Grİpİn’dEn ÜnİVErSİTELİLErE KOnSEr ÇaĞrıSı

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 7 4/24/12 4:20 PM

Page 8: EDU&ART MAGAZINE

06

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

ajaNDa

Leyla Gencer Şan Yarışması’nda de-rece alan solistlerin ünü tüm dünya-ya yayılıyor... Huzurlarınızda, 2010 ya-rışmasının üçüncüsü soprano Anna Lapkovskaja... Sesi kalbinden gelirce-sine içten ve sahneye çıktığı anda her-kesi büyüleyen kişiliğiyle dört dörtlük

bir sanatçı. Özellikle şarkı yorumcu-luğu ve farklı dillere olan hâkimiyeti ile pürüzsüz sesini her dönemin ka-rakterine nasıl uygulayabildiğini ba-şarıyla kanıtlamış olan Lapkovskaja, Berlioz’un “Yaz Geceleri” başlıklı şar-kı dizisini seslendirecek.

BOruSan İSTanBuL FİLarmOnİ OrKESTraSıİLE yaz GECELErİ

Nisan Tarih: 30 Nisan 2012 Saat: 20:00 Caddebostan Kültür Merkeziwww.borusansanat.com

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 8 4/24/12 4:20 PM

Page 9: EDU&ART MAGAZINE

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 9 4/24/12 4:20 PM

Page 10: EDU&ART MAGAZINE

08

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

www.biletix.comwww.biletix.com

“Cumhuriyetle Parlayan nağmeler”Aylin Şengün Taşçı ve Osman Ziyagil konserde Cumhuriyet’in ilk yıllarında Batılılaşma etkisiyle Türk Müziği formları içinde yer almaya başlamış olan operet şarkıları, kantolar ve tangolardan seçilmiş güzel örnekler seslendirecekler. Dönemin yaşam tarzını yansıtan bir dekor içinde ve 1900’lerin ilk yarısını simgeleyecek kostümlerle güzel bir repertuar seslendirecek olan ikili, günümüzde hâlâ bilinen ve sevilen örneklerin yanı sıra henüz gün ışığına çıkmamış ama çok dikkat çekecek eserlere de yer verecek. Jale Şengün’ün güzel bir sunumla, seslendirilecek eserleri ve ait oldukları dönemi ifade edeceği konserin müzik direktörü ise Göksel Baktagir.

Franz Von ChossyFranz Von Chossy, altı yaşında piyano çalmaya başlayan Franz Von Chossy, 2006 yılında Amsterdam Konservatuar’ından en yüksek dereceyle mezun oldu. Aynı zamanda Manhattan Müzik Okul’unda eğitim alan sanatçı, Edward Green ile film müzikleri üzerine çalıştı.

Müziği, modernden klasiğe kadar birçok farklı unsuru barındıran sanatçı, geleneksel cazdan vazgeçmedi. Birçok uluslar arası ödüle imza atan Von Chossy; Avrupa, Asya ve Amerika’da kendi triosu ve Fidan, Tarhana, Balkanopolis, Pascal Schumacher Quartet, the Paul Wiltgen5tet gibi birçok grupla turnelere çıktı.

NİSaN GÜNLÜĞÜ

www.iksev.org

Dısney lıVe! mıCkey’nin müzik FestiValiMickey, Minnie, Donald ile Goofy, Ariel, Sebastian ile Ursula, Yasmin, Aladdin’le Cin, Woody, Buzz ve Jessie’nin de aralarında bulunduğu 25 yıldızdan fazla Disney yıldızının yer aldığı “Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali” sahne arkasındaki telaşı gösteren son derece eğlenceli bir video ile başlıyor. Arka plandaki curcuna sahneye taşarken, Mickey, Minnie, Donald ve Goofy sahneye çıkıyor. Seyirciler çok geçmeden Alaaddin, Yasemin ve Cin’le hip-hop ritimleri, baş döndüren akrobasi hareketleri, uçan halılar ve sihirli değişimlerle dolu bir dünyaya ortak oluyor. Gösteri boyunca denizin altında Ariel ve Sebastian ile buluşup reggae ritmine kapılan Woodie, Buzz ve Jessie’den rodeo tarzı boogie yapmayı öğreniyor.

www.biletix.com

24.04 25.04 26.04

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 10 4/24/12 4:20 PM

Page 11: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

09

www.iksev.org

kremlin DeVlet sarayı kremlin Balesi 28 Nisan cumartesi günü Pyotr Çaykovski’nin “ Uyuyan Güzel” eseriCh. Perro’nun peri masalının ardından Libretto I. Vsevolozhsky ve M. Petipa. M. Petipa’nın koreografisi ile Rusya Ulusal Sanatçıları’nın yeni kareografileri ile Cemal Reşit Rey Konser salonunda sanat severlerle buluşuyor.

www.biletix.com www.zeytinburnu.bel.trwww. 360istanbul.com

the BlaCk eyeD Peas’in karizmatik Vokali taBoo, 360istanBul’Da! 360istanbul, The Black Eyed Peas grubunun dünyaca ünlü vokali TABOO ile ilkler listesine yeni bir etkinlik ekliyor. Her parçaları ile müzik listelerinde zirveye oturan ve dünya çapında hitlere imza atan enerjik grubun ünlü üyesi TABOO, Türkiye’ye geliyor. That Tonight’s Gonna Be Good Night, Pump It Louder, Boom Boom Boom Gotta Get That gibi nakaratlarına hep birlikte eşlik ettiğimiz Amerikalı grup The Black Eyed Peas’in vokali TABOO, 27 Nisan Cuma gecesi 360istanbul’da unutulmaz bir DJ ve vokal performans sergileyecek.

Cam ŞiŞeler sizDen tiyatro Biletiniz anaDolu Cam’Dan! Geri dönüşümün önemi ve yararlarına dikkat çekmeyi hedefleyen kampanya, çocuklar ve ebeveynlerin cam ambalaj atıklarını cam kumbaralarına atmasını sağlayarak, toplumdaki farkındalığı artırmayı amaçlıyor. Katılımcılara hediye olarak verilecek tiyatro biletleriyle da sanatsal faaliyetlerin artırılması hedefleniyor. Zeytinburnu Belediyesi’nin organizatörlüğünde ve Anadolu Cam’ın sponsorluğunda başlatılan kampanya, 26 Mart - 27 Mayıs 2012 tarihleri arasında devam edecek.

27.04 28.04 29.04

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 11 4/24/12 4:20 PM

Page 12: EDU&ART MAGAZINE

Sezen Aksu’nun o uzaklara götüren sesiyle başlıyor hikâye... Ve bizi gerçekten de uzaklara götürüyor... Bu seferki sıradan Ferzan Özpetek filmlerinden farklı... Çok uzaklarda fırtınalar estiriyor... Türkiye’ye benzer bir kültürde... İtalya’da... Çekimleri 24 Ekim 2011’de Roma’da başlayıp, 2012’nin başında sona eren Şahane Misafir, İtalya’da ilk 10 film arasında ilk 3’e girmeyi başardı. 9. filmi ‘’Şahane Misafir’’in İtalya’da gördüğü ilgiden dolayı çok mutlu ol-duğunu, 6 Nisan’da da Türkiye’de vizyona giren filmin ilk kez dub-laj yapılarak seyirciyle buluşmasından duyduğu heyecanını dile ge-tiriyor. Filmin hiç şüphesiz en sürpriz ismi son günlerde yaptığı evli-likle gündeme oturan Cem Yılmaz. Yılmaz, normalde Twitter’da hiç ileti yazmazken bu huyunu Şahane Misafir ile değiştirmiş durumda. Yılmaz, dileyenin Türkçe dileyenin de orjinal dilinde yani İtalyanca olarak filmin izlenebileceğini söylüyor. Cem Yılmaz, filmle ilgili ola-rak, “ Şahane misafir’ bizim için seyircidir. O zaman vazifesini yapmış oluyor film; duygular paylaşılınca daha kıymetli oluyor. Evimde ise mesleğimle bağlantılı tüm komedyenlerin bir arada olmasını ister-dim. Ben 12 yaşındayken Şener Şen ile arkadaş olduğumu ama pek sık görüşemediğimizi sanırdım. Şimdi bu fiziksel bir hâl aldı ve ona bir telefon kadar yakınım! Bu filmde olan şeyler de insana uzak değil! Siz iyi bir ev sahibiyseniz, evinizi temiz tutarsanız, misafiriniz de çok olur” diyor. Yalnız “Hayalet” deyip geçmeyin. Burada hayaletler öyle duvar-ların, camların içinden rahatlıkla geçemiyor. Hepsi yaşıyor, canlı gibi davranıyor. Cem Yılmaz sahneye çıkmayı hayal eden bir hayaleti can-landırıyor. Fakat kendisinin yaşamadığının farkında değil.

10

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

SİNEma

Hayaletler her zaman bildiğiniz gibi değil...

şahane misafir:

Orjinal adı: Magnifica Presenza • Yönetmen: Ferzan Özpetek • Senaryo: Ferzan Özpetek • Oyuncular: Margherita Buy, Elio Germano, Cem Yılmaz • Ülke: İtalya • Tür: Drama • Yıl: 2012

Sezen Aksu’nun o uzaklara götüren sesiyle başlıyor hikâye... Ve bizi gerçekten de uzaklara götürüyor... Bu seferki sıradan Ferzan Özpetek filmlerinden farklı... Çok uzaklarda fırtınalar estiriyor... Türkiye’ye benzer bir kültürde... İtalya’da... Çekimleri 24 Ekim 2011’de Roma’da başlayıp, 2012’nin başında sona eren Şahane Misafir, İtalya’da ilk 10 film arasında ilk 3’e girmeyi başardı. 9. filmi ‘’Şahane Misafir’’in İtalya’da gördüğü ilgiden dolayı çok mutlu ol-duğunu, 6 Nisan’da da Türkiye’de vizyona giren filmin ilk kez dub-laj yapılarak seyirciyle buluşmasından duyduğu heyecanını dile ge-tiriyor. Filmin hiç şüphesiz en sürpriz ismi son günlerde yaptığı evli-likle gündeme oturan Cem Yılmaz. Yılmaz, normalde Twitter’da hiç ileti yazmazken bu huyunu Şahane Misafir ile değiştirmiş durumda. Yılmaz, dileyenin Türkçe dileyenin de orjinal dilinde yani İtalyanca olarak filmin izlenebileceğini söylüyor. Cem Yılmaz, filmle ilgili ola-rak, “ Şahane misafir’ bizim için seyircidir. O zaman vazifesini yapmış oluyor film; duygular paylaşılınca daha kıymetli oluyor. Evimde ise mesleğimle bağlantılı tüm komedyenlerin bir arada olmasını ister-dim. Ben 12 yaşındayken Şener Şen ile arkadaş olduğumu ama pek sık görüşemediğimizi sanırdım. Şimdi bu fiziksel bir hâl aldı ve ona bir telefon kadar yakınım! Bu filmde olan şeyler de insana uzak değil! Siz iyi bir ev sahibiyseniz, evinizi temiz tutarsanız, misafiriniz de çok olur” diyor. Yalnız “Hayalet” deyip geçmeyin. Burada hayaletler öyle duvar-ların, camların içinden rahatlıkla geçemiyor. Hepsi yaşıyor, canlı gibi davranıyor. Cem Yılmaz sahneye çıkmayı hayal eden bir hayaleti can-

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 12 4/24/12 4:20 PM

Page 13: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

11

DVD

Labirent

Türkiye, İstanbul’da 95 kişinin ölümüne neden olan büyük bir patlama sonrasında teröristler ile Türk, Amerikan ve İngiliz istihbarat teşkilatlarının savaş alanı haline gelir. Ancak bu patlama yalnızca bir başlangıçtır. İstanbul’dan Mardin’e, Frankfurt’tan Kuzey Irak’a uzanan bu mücadelede herkesin ken-dine ait bir gündemi vardır. Türk istibarat teşkilatın-dan “Labirent” kod adlı operasyonu yürüten Fikret ve Reyhan’ın tek amacı ise Türkiye’yi kaosa sürükle-yecek ve Orta Doğu’daki hassas dengeleri bozacak

ikinci ve daha acımasız bir saldırıyı önlemektir. Fik-ret açıkça dile getirmese de Reyhan’la ortak müca-deleleri ve yaşadıkları zorluklar onları biraraya ge-tirecektir. Devrim Arabaları ve Kaybedenler Kulü-bü gibi hem izleyicinin hem de eleştirmenlerin bü-yük beğenisini kazanan filmlerin yönetmeni Tolga Örnek, duygusal dozu yüksek, aksiyon-gerilim tü-ründeki Labirent’te gölgeler ve sırlarla dolu bir dün-yanın kapılarını aralayarak, izleyiciyi bilmedikleri bir yolculuğa çıkarıyor.

Kaybolmak kaçınılmaz!

alternatiFlern Behzat Ç - Seni Kalbime Gömdüm n Sümela’nın Şifresi Temel n Kemal Sunal Klasikleri 2 n Kung Fu Panda 2

http

://w

ww

.idef

ix.c

om/v

ideo

/

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 13 4/24/12 4:20 PM

Page 14: EDU&ART MAGAZINE

12

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

mÜzİK

raFtakiler n Hakan Altun• Senden Sonrası n Fettah Can •Aklımda Kalanlarn Harun Kolçak •Yeniden Doğuyorum

“KEşKE HİÇ BİTmESEydİ” dEdİrTİyOr!

Güçlü yorumcu Güvenç Dağüstün, “Evde Yoklar” albümünde bulunan 9 parçayı ilk kez Beyoğlu Mayotte’da gerçekleşen konser ile canlı seslendirdi. Konsere “Bu akşam burada daha da kalabalık olurduk, ama arkadaşlarımın yarısı Silivri’de” sözleriyle başlayan Dağüstün, kalabalık izleyici kitlesinden büyük alkış aldı. Gecede, ilk kez bu konserde gösterilen, albümün 2. klibi “Sevdanın Yolları”nda rol alan Selçuk Yöntem, Tuna Kiremitçi ve Ebru Güzel’in yanı sıra Can Dündar, Nebil Özgentürk, Barış Yağcı, Levent Erim, Nazlıcan Özkan ve albümün isim annesi Zeynep Altıkok Dağüstün’ü dinleyenler arasındaydı.Fazıl Say’ın bestelediği “Nazım Oratoryosu”nda solist olarak görev alan ve müzik severlerin hayranlığını kazanan Güvenç Dağüstün’ün, tekniği ve sesiyle hayranlarını heyecanlandıran “Evde Yoklar” albümünün tanıtım konseri dolu dizgin bir şekilde gerçekleşti. Dağüstün’ün ilk solo albümünün prodüktörlüğünü kendisiyle birlikte, Cihan Sezer üstleniyor. İsmini 1993 yılında Sivas Katliamı’nda kaybettiğimiz şair Metin Altıok’un şiirinden alan albümde, aynı adlı eserin de aralarında bulunduğu toplam 9 şarkı yer alıyor. Cihan Sezer Müzik Prodüksiyon etiketiyle piyasaya çıkarılan albümdeki sekiz şarkının düzenlemesi Cihan Sezer’e, bir şarkınınki ise Nurkan Renda’ya ait. “Mix”ini İlker Yetimaslan’ın gerçekleştirdiği albümün “mastering”i Analog Dimensions (Slovakya) tarafından yapıldı.Konser ile beraber aynı zamanda; sözü ve müziği Zafer Cımbıl’a, düzenlemesi Cihan Sezer’e ait olan “Sevdanın Yolları” klibi de konserde gösterildi. 2010 yılında bir motosiklet kazasında hayatını kaybeden oyuncu Onur Bayraktar’ın anısına adanan, Selçuk Yöntem, Pascal Nouma, Derya Alabora, Yetkin Dikinciler, Levent Can, Mehmet Esen, Tuna Kiremitçi, Ebru Güzel, Zeynep Altıok Akatlı, Tuğçe Kadıoğlu, Nedim Çığıraç, Ferah Aydın, Tülay Bediz, Gülsün Sami, Zihni Şardağ, Cengizhan Yeldan, Eti Motola, Ercan Doğan ve Eyüphan Erkul gibi ünlü isimlerin rol aldığı, bir kısmı Hayat Cihangir ‘de bir kısmı da Burgazada’da çekilen ve merakla beklenen klip Dağüstün’ün sevenleri tarafından büyük beğeni topladı. Genel yönetmenliğinde Uğur Yağcıoğlu’nun olduğu klip Galatasaray İTM öğrencileri Özgür Yersüren, Çağrı Ulaş Erdemir, Büşra Hilal Çağçağoğlu, Erdem Akyer ve Esra Ermiş tarafından çekildi.

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 14 4/24/12 4:20 PM

Page 15: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

Ed

u&

ar

t d

Erg

İsİ 2

012

13

KİTap

RUHLAR AKADEMİSİ- 1 / GİZLİ HAYATLARGAbRIELLA PooLEPEGASUS YAYINCILIKFİYATI : 17,00 TLMART 2012240 SAYFA

HayaTınız SOnSuza dEK dEĞİşİyOr...Ruhlar Akademisi’nin sizi alıp götürmesine izin verin!Akademi bir okuldan çok daha fazlasıdır. Hayatınızı değiştirir. Sonsuza kadar! Darke Akademisi’nin gerçek mezunları hayatı dolu dolu yaşar. Bunu unutmayın! Darke Akademisi diğerlerine hiç benzemeyen bir okuldur. Her dönem yeni ve egzotik bir yere taşınan, öğrencileri son derece güzel, zeki ve zengin olan elit bir kurumdur ve burslu

kız Cassandra Bell’in yeni okuluyla ilgili merakı katlanarak artmaktadır.Diğerlerini dışlayan seçkin grup azınlık, hangi şeytani sırları koruyor? Geceleri koridorlarda gezinen karanlık yabancı kim? Ve bir yıl önce son burslu kız gizemli biçimde öldüğünde gerçekte ne olmuştu? Cassie’nin keşfedeceği şeylerden biri az bilginin tehlikeli ama fazlasının ölümcül olabileceği…

n Rüştü Onur / Salah Birseln Çin / Giray Fidann Hayatımın Virgülleri / Ahmet Keskin

n Hafıza, Tarih, Unutuş / Paul Ricoeurn Albert Einstein’ın Işığı / Frederic Morlotn Şiir Dediğin Birkaç İmge mi? / Halil Çamay

raFtakiler

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 15 4/24/12 4:20 PM

Page 16: EDU&ART MAGAZINE

ilk günlerinden itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.’ Ona koydukla-rı isim; ölmüş kardeşinin ismiyle ay-nıydı: Salvador. Ressam bu kardeşine ikiz kadar benziyordu. Anne babası-nın yatak odasında Velazquez’in Çar-mıhta İsa resmiyle birlikte asılı olan kardeşinin resminin yaşayan bir ay-nasıydı. Böylece Salvador Dalí bir kü-çük despota dönüştü. Ailesinin dikka-tini çekmek için yaptığı histeri krizleri, teatral hareketler alışılagelmiş şey-lerdi. Uzun süre, onu fetheden kız-

kardeşi Ana Maria’nın doğumu bile onu düzeltmeye yetmedi. Aksine za-man geçtikçe farklılığını ifade etme isteği daha dayanılmaz hale geliyor-du. Hasta çocuk; 10 yaşında yaptığı ilk self-portresinin ismiydi. Bir süre sonra ilk resim kursuna başladı. Öğ-retmeni Juan Núñez iyi bir ressamdı; ondan karakalem çalışmayı öğrendi. Daha sonra Catalan (İspanyanın Ku-zey doğusunda yaşayan Catalanca adında farklı bir dil konuşan insanlara verilen isim) empresyonist ve realist-

14

nİs

an

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

EFSANELER

Salvador Dali“Mükemmelden korkmayın; nasılsa ona ulaşamayacaksınız”

Modern sanatın babası. Modern zamanların tüm devrimci deneyimlerini soylu bir biçimde ve güzellikle yüceltebilen, bütünleştirebilen ve mantığa yerleştirebilen eşsiz bir isim Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí y Domènech

Salvador Dalí 11 M a y ı s

1904’de Figueras’ın (İspanya’nın Ku-zeyinde Pirienelere yakın bir kasa-ba) bir köyünde doğdu. 6 yaşınday-ken menenjitten ölen erkek kardeşin-den 3 sene sonra dünyaya gelmişti. 1973 de şöyle yazacaktı: ‘Doğar doğ-maz tapınılan bir ölünün ayak izle-rinden yürümeye başladım. Beni se-verken hala onu seviyorlardı aslın-da. Belki de benden çok onu.. Baba-mın sevgisinin bu sınırları yaşamımın

EFSANELER.indd 2 4/24/12 3:45 PM

Page 17: EDU&ART MAGAZINE

“ “Soytarı olan ben değilim, deliliğini gizlemek için

ciddiyet oyunu oynayan şu aklın, mantığın alamayacağı

ölçüde sinsi toplum.

EFSANELER.indd 3 4/24/12 3:46 PM

Page 18: EDU&ART MAGAZINE

oldu. Ama. Buñuel.’i dinsizlikle suç-layarak ikinci bir filmden uzak durdu. Buna karşın García Lorca’yla çok ya-kın bir arkadaşlığı oldu. 1925-36 yıl-ları arasında uyumlu bir dostlukla-rı oldu. Kadınlar pek ilgisini çekmi-yordu. Onlar “sadece erotik fantezi-leri için gerekli”ydiler. Dali’nin fikri-ni değiştiren olay 1926’da Gala’yla tanışmasıyla gerçekleşti. Gala; bir Rus avukatın kızı ve sürrealist şair Paul Eduard’ın eşiydi. Onu ilk defa Cadaquez’de Akdeniz’in Catalan kıyı-sında Hotel Miramar’ın karşı terasın-da gördüğünde eşiyle beraberdi. Er-tesi gün saat 11’de plajda buluşmak üzere sözleştiler. Dali bu olayı tama-men sembolik bir biçimde hazırlama-ya karar verdi. Soyundu. Elbiselerini, göğüs uçlarını, kıllarını, göbek deliği-ni ve esmerleşen tenini gösterecek şekilde kesti, katladı. Boynuna inci bir

kolye, kulağına bir kırmızı bir sardun-ya taktı. Traş olurken yaralanmasın-dan esinlenerek kendi kanını sürün-dü. Bunu balık kuyruğu, keçi gübresi ve yağla karıştırdı. Ama pencereden Gala’yı, özellikle de çıplak bronzlaş-mış sırtını görünce, bu ölümcül ritü-ele son vererek üzerindeki partallığı ve bu vebalı tutkuyu soyunmaya ka-rar verdi. Birkaç ay sonra tamamen aşık olarak birlikte yaşamaya başla-yacaklardı. Ve o andan itibaren Gala; Dali için bir aşık, bir arkadaş, esin pe-risi ve model (ilk defa profilden Gran Mastrubador’da gözükür), danışman ve herşeyin ilersinde varlığının yöne-ticisi olacaktır. Port Lligat’de hayatla-rının evlerini kurdular. İlk önce İspan-ya İç Savaşı’ndan daha sonra Dünya Savaşından kaçmak için tüm dünya-yı gezdiler. Dali şöyle açıklar düşün-cesini: ‘Her zaman anarşist ve aynı

lerini tanıdı. Daha sonra Kübizm ve Juan Gris’i keşfetti. 20’li yılların ba-şında Madrid San Fernando Akade-misine başladı. Ancak anarşist hare-ketleri nedeniyle okuldan atıldı ve bir süre Girona’da tutuklu kaldı. (1923) Daha sonra tekrar okula kabul edil-se bile 1926’da tamamen atıldı. Bunu takip eden yıl Paris’te Picasso’yla tanıştı. 10 yıl sonra Londra’da Ste-fan Zweig onu Sigmund Freud’a ta-nıttı. 1923’te Madrid’de Luis Buñuel ve García Lorca ile tanıştı. Dalí böy-lece değişti. Görünümüyle de. Baş-langıçta ki uzun saçları; ağzından hiç düşmeyen piposu daha sonra kı-sacık biryantinli saçlı spor kıyafet-li asık suratlı birine dönüştü. Günlük yaşamı; entelektüel bir söylemin ve lüks bir yaşamın çevresinde dönü-yordu. Bunuel’e ‘Bir Endülüs Köpeği’ filmini sahneye koymasına yardımcı

EFSANELER

1934’te New York’ta bir sergi açan Dali, ABD’de büyük sansasyon yarattı ve

büyük üne kavuştu.. 1937’de Hollywood’a giderek zamanın meşhur komedyenleri

Marx kardeşler ile tanıştı ve onlar için bir film senaryosu yazdı. 1938 yazında

ise Londra’da, hayranı olduğu Sigmund Freud ile tanıştı ve ünlü psikologun birkaç

portresini yaptı. Tüm sürrealistler gibi Dali de bilinçaltının dışavurumuyla ilgileniyor ve

Freud’un bilinçaltı konusundaki yazılarını ilgiyle takip ediyordu.

16

nİs

an

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

EFSANELER.indd 4 4/24/12 3:46 PM

Page 19: EDU&ART MAGAZINE

zey Amerikalılar tarafından aranı-lan, sevilen, iyi ücret ödenen biriy-di. 1966’da Newyork modern sanat-lar müzesinde ona bir retrospektif adadılar. Beuborg’daki bir diğer ser-gi için 1979’a kadar beklemesi gerek-ti. 3 sene sonra 1982’de Gala öldü. O zamandan sonra nerdeyse resim yapmayı bıraktı. Dali , Gala’nın me-zarının olduğu Pubol’e yerleşti ve son eserlerini verdi. Bütün akımları ta-nıyıp; olası bütün etkilerden geçtik-ten; tüm çılgınlığıyla o devasa ese-ri ‘Babil Kulesi’ni oluşturduktan son-ra; Salvador Dali sanatı boyunca uza-yıp giden bir ipi farketti. Bu ip görün-

mez bir şekilde daha Breton’la bile değilken gerçekleştirdiği ilk sürrea-list eseriyle, gerçek anlamdaki sür-realist eserlerini birbirine bağlıyor-du. Freud’un içten ve fanatik olarak tanımladığı, Dali’nin gözleri; hep bü-yüleyici bir dünyayı keşfediyordu. Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala’dan ayrılmadı, ve kendine duy-duğu ihtiyaçtan daha fazla bir ihti-yaçla ona bağlıydı. Pubol Şatosunda-ki yangından kurtulduktan sonra; 23 Şubat 1989’da Figueras hastanesin-de, 84 yaşında öldü. Cesedi ilaçlan-dı; ve Figueras’daki müzesine hakim olan dev kubbenin altına gömüldü.

zamanda da monarşisttim. Her za-man burjuvaziye karşıydım ve hala da öyleyim. Gerçek kültürel devrim monarşist prensiplerin restoresiy-le mümkündür.’ Ama 1934’te beş yıl-lık aktif bir işbirliğinden sonra artık eski sürrealist arkadaşlarından ayrıl-mış ve küçük burjuvaya dönüşmekle suçlanır olmuştu. Çünkü politikadan kaçıyordu: ‘Beni marksizm bir par-ça bile ilgilendirmiyordu. Politika bir kansere benziyordu.’ Newyork’a yer-leşti, ama arada sırada geri dönüyor-du. Örneğin faşistler arkadaşı Gar-cia Lorca’yı öldürdükten ya da Nazi-lerin istilasından sonra. Mamafi, Ku-

Freud’un içten ve fanatik olarak tanımladığı Dali, hiçbir zaman esin perisi Gala’dan ayrılmadı. Dali, 23 Şubat 1989’da Figueras hastanesinde ölmeden hemen önce “Gala”nın adını sayıklıyordu, Dali öldüğünde 84 yaşındaydı.

nİs

an

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

17

EFSANELER.indd 5 4/24/12 3:46 PM

Page 20: EDU&ART MAGAZINE

18

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

KAPAK KONUSU

KAPAKKONUSU.indd 2 4/24/12 3:36 PM

Page 21: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

19

Ruhu ve bedenifotoğraf karesinesığdıran yetenek...

Barış AktınmazHayali görüntü yönetmeni olmaktı. Ancak Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yetenek sınavında puanı sadece fotoğrafçılığa yettiği için “Elden ne gelir?” deyip, fotoğrafçı olmaya karar verdi. Neticede bu karar onu Türkiye’nin en yetenekli fotoğrafçılarından biri olmasına vesile oldu.

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?1976 İzmir doğumluyum.

Fotoğrafa olan merakınız ne zaman başladı?Aslında fotoğrafçılığa merakım yoktu. Lise yıllarında çok fazla klip seyrettik-ten sonra görüntü yönetmeni olmak is-tiyordum fakat güzel sanatların yetenek sınavında sadece fotoğrafçılığın barajı-nı geçtiğim için fotoğrafçı oldum. Bu du-rumdan da gayet memnunum.

Neden moda fotoğrafçılığı peki?Gençlik akımlarına çok kapılmıştım. Bir-çok sokak kültürünü lise zamanlarım-dan başlayarak takip ettim. Mesela bir dönem kaykay yapıyordum, şu anda mo-daya çok yön veren bir akım. Ne tür mü-zik dinliyorsak ona göre giyiniyorduk.

“Sedef Delen” diye sorsak neler söyleyebilirsiniz?Sedef Delen, ilk ve tek asistanlık yap-tığım fotoğrafçı. Ustam olur kendisi :)

KAPAKKONUSU.indd 3 4/24/12 3:36 PM

Page 22: EDU&ART MAGAZINE

20

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

KAPAK KONUSU

Aynı zamanda çok iyi arkadaşımdır. Özel bir insandır be-nim için.

Reklam fotoğrafçılığı daha cazip değil mi gençler açı-sından? Moda fotoğrafçılığını cazip kılan ne?İkisinin arasındaki ayrım tamamen kişilikle alakalı. Neyi sevdi-ğiniz çok önemli. Ben modayı çok sevdiğimden ve ayrıca müş-terilerle bire bir ilişki kurmayı tercih ettiğimden dolayı reklam-dan zaman içerisinde uzaklaştım. Reklam dünyası çoğu zaman daha kazançlı fakat daha sevimsiz. Fotoğrafçıları çoğunlukla operatör gibi kullanıyorlar. Bir de Türkiye’de yapılan reklam fo-toğrafları bana çok Photoshop’lu ve yapay geliyor.

Moda fotoğrafçılığını 10 cümleyle betimlemenizi iste-sek, neler söylersiniz?Bu işi sevmemi sağlayan moda fotoğrafçılarının hepsinin fo-toğraf kitapları var. Moda fotoğraflarını her yerde görüyoruz, büyük çoğunluğu bana göre kirlilik yaratıyor. Bunların ara-sından iyilerine ulaşmayı bilmek gerekiyor. Yarısı sanat, yarısı para olan bir iş. Kadınları daha mutsuz ettiği söyleniyor. Mü-zikte olduğu gibi insanda kısa süreliğine güçlü hisler yaşata-bilme gücüne sahip. Tüketme isteğini körüklüyor.

Doğru kare nasıl yakalanır?Algın açık, disiplinli, hedefine konsantre ve gerçekçi olursan kendi doğru karelerini alabilirsin.

Moda fotoğrafçılığı otorite mi gerektirir?Kesinlikle, tüm çekim ekibi sizden etkilenir.

Bu zamana kadar hangi markalarla çalıştınız?Birçok büyük marka ile çalıştım.

Vogue, Harper’s Bazaar, All, Instyle, Marie Claire, XOXO, Elle gibi dergiler neden sizi tercih ediyor?Her zaman iyi anlaştığınız moda editörleri ile çalışmanız ge-rekiyor. Benim de anlaştıklarım bu dergilerle çalışıyor.

Her işte ilk deneyim unutulmaz. Sizin moda üzerine ilk çekiminiz nasıldı?Üniversite zamanlarında Bennu Gerede’nin çıkarttığı bağım-sız bir dergi vardı. O dergiye çekim yapmak için konuşup an-laşmıştım fakat çekimin yarısında hava kapatıp yağmur baş-layınca ilk çekimim başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Size en heyecan veren çekim deneyimizi anlatır mısınız?Bruce Willis’i çekmek heyecan vericiydi.

Ünlü modeller, sanatçılarla çekimler nasıl oluyor? Kaprisleri de oluyor mu?Evet özellikle Türk ünlülerinin çoğu ile çalışmak gerçekten zor. Galiba ülkemizde zengin fakir dengesinin fazla olmasın-dan dolayı burada bazı insanlar bu işi fazla ciddiye alıyorlar.

KAPAKKONUSU.indd 4 4/24/12 3:36 PM

Page 23: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

21

KAPAKKONUSU.indd 5 4/24/12 3:36 PM

Page 24: EDU&ART MAGAZINE

22

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

KAPAK KONUSU

Karşınızdaki kişiyi nasıl rahatlatıyorsunuz çekim esnasında?Karşılıklı içten olursak kendi-liğinden beraber rahatlıyoruz.

Bir moda fotoğrafının püf noktaları neler?Biraz evvel söylediğim gibi et-rafta tonlarca kötü moda fo-toğrafı var. Güçlü bir his yarat-ması gerekiyor.Moda fotoğrafının olmazsa olmazları neler?İyi model, iyi ışık, iyi Photos-hop. Bunlar olmazsa olmazı.

İstanbul moda fotoğrafçılı-ğı açısından nasıl bir yer?Bayağı sıkıntılı bir yer. Türki-ye modaya yön veren bir ülke değil. Bizim tasarımımız değil fason işçiliğimiz daha önde. Buna bağlı olarak moda fo-toğrafçılığında çoğu zaman taklitten öteye geçilemiyor.

Bir anda herşeyi bırakıp gitmek gibi düşünceleriniz oluyor mu?İşim eğlenceli fakat çoğu za-man zevk almadığım çekimler yapmak zorunda kalıyorum. Buna bağlı olarak gitme iste-ği her zaman var.

Etrafınızdaki insanlar, “Beni de böyle çek” diyor mu? Biz gazeteciler ve fo-toğrafçıların sıkça rastladı-ğı durumlardan biri de bu-dur çünkü...Evet zaman zaman oluyor, bende kaçıyorum o zaman-larda.

Bundan sonraki hedefleri-niz nedir?Daha az paraya ihtiyacım olan daha kaliteli bir hayat kurma-yı planlıyorum. Böylece daha çok istediğim fotoğrafları çe-kebileceğim. Şu anki sistem bizi çok fazla paraya bağım-lı yaptı ve ne kadar çok para o kadar çok gereksiz moda fo-toğrafı demek.

KAPAKKONUSU.indd 6 4/24/12 3:36 PM

Page 25: EDU&ART MAGAZINE

KAPAKKONUSU.indd 7 4/24/12 3:36 PM

Page 26: EDU&ART MAGAZINE

24

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

RESİM

GÖNÜL SAY“Resim benim yaşam tarzım”

“Resim yapmak doğuştan gelen bir yetenek değil” diyor Gönül Say... Kendisi bu işi yapmaya 20 sene önce karar vermiş “Resme hep merakım vardı ama yapabileceğimi hiç düşünmüyordum” diyor ve ekliyor, “Kursa gittim, kara kalem çalıştım. Artık resim benim hayatım, yaşam tarzım oldu”...

“Resim benim yaşam tarzım”

GONULSAYRESIM.indd 2 4/24/12 3:44 PM

Page 27: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

25

“Resim benim yaşam tarzım”

GONULSAYRESIM.indd 3 4/24/12 3:44 PM

Page 28: EDU&ART MAGAZINE

RESİMN

İSA

N e

du

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

26

Gönül Say, biraz geç yaşta başlasa da resim aşkı ve öğrenme isteği sayesin-de çok güzel resimlere imza atmış bir isim. Osmanlı’dan kalma eski kapıla-rı ve çini eserleri resimlerine de taşı-yan Say, her yıl Şeb-i Arus törenleri-ne de katılıyor.

Resime ilginiz nasıl başladı?20 sene önce seramik kursuna ve hat kursuna başladım. Resme hep mera-kım vardı. Ama yapabileceğimi düşü-nemiyordum. Resim kursuna gittim. Nüans Sanat Merkezi’ne gittim. Kara-kalem çalıştım. Çeşitli yerlerden re-sim dersleri aldım. 1998 senesinde Asaf Zeki Yüksel’le çalışmaya başla-dım. Oradan beri resim yapmaya de-vam ediyorum. Ama artık öyle oldu ki resim benim yaşam tarzım oldu. İyi ki de başlamışım. Bir daha dünyaya gel-sem yine resim yapardım.

Resme neden bu kadar geç başla-dınız?Ben çok küçük yaşta evlendim. O za-manlar resim eğitimi almayı düşüne-medim. Ama özlemini hasretini çektim. Hâlâ da çekiyorum. Keşke okusaydım keşke akademisyen bir ressam olsay-dım. Daha başka türlü olurdu. Çünkü çok fark ediliyor. Ne kadar iyi yaparsan yap eğitimli insan bir başka oluyor. Ben hâlâ hocamdan özel ders alıyorum. Öğrenmenin sonu yok. Benim içimde eğitim ve öğrenme açlığı var. Bir daha dünyaya gelsem eğitimin sonuna kadar giderim. Resim konusunda hırslıyım.

Osmanlı tarihi, eserlerinize yansı-mış durumda...Osmanlı’nın sanatı da müziği de tartı-şılmaz. Bir takım eserlerimiz ve değer-lerimiz unutuluyor. Bunları su yüzüne çıkarmak günümüze aktarmak istiyo-rum. Çinilerimizi ancak müzelerde gö-rüyoruz. Ya da yerinde görüyoruz. Me-sela Kubatabat Çinileri beni çok etkile-di. Çağdaş sanat diye bir akım var. Ben herhalde çağın gerisindeyim hala. Çağ-daş sanat güzel ama eskilerde unutul-masın. Değerlerimiz gün ışığına çıkarıl-sın.

En çok kimlerden etkilendiniz?Hep sergi geziyordum. Erol Akyavaş’ın

GONULSAYRESIM.indd 4 4/24/12 3:44 PM

Page 29: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

27

sufi temalı resimleri ve eski yazıları beni çok etkiledi. Hatta sergisini gez-diğimde iki sene önce vefat etmişti. O sergiden çok etkilendim. Epey zaman içinden çıkamadım. Ondan sonra ör-nek aldım. Her resim yapan kendisine birilerini örnek alıyor.

Resmin hayatınızdaki yeri ve haya-tınızdaki değiştirdikleri nelerdir?Her şeye resim resim bakıyorsunuz. Renkleri görüyorsunuz. Denizin ren-gini görüyorsunuz. İnsana bakarken unutmuyorum. Yüzü hafızamda kalı-yor. Eskiden bakar körmüşüm. Sabah kalkınca bazen gökyüzünün rengini seyrediyorum. Hayran kalıyorum. Gü-neşin batışındaki o renk dönüşümüne hayran kalıyorum. Bu da benim ruhu-mu zenginleştiriyor. Hayata daha du-yarlı oluyorsun. Bir kere her yerde Ya-radan’ı görüyorsun. Şaşırıyorsun. De-nizi her gün bir başka türlü görüyor-sun.

Tasavvuf ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?Tasavvufa ilgim kendiliğinden gelişti. Resmin içine girince eskiyi günümüze taşımaya başlayınca okuyorsun. Araş-tırıyorsun. Ruhun yüceliyor. Şeb-i Aruz törenlerine her sene katılıyorum. Ora-da çok etkileniyorum. Mevlana felse-

fesini düşünen herkes kendisine ya-kın bulmalı. Bütün dünyadan insanlar o törenlere geliyor. Demek ki çok gü-zel bir felsefesi var. Her şeyi çok doğ-ru. Keşke onun gibi düşünebilsek; keş-ke onun gibi yaşayabilsek. O kadar içe dönük yaşamasak da onun hayatını bi-raz örnek alabilsek.

Çalışmalarınızda sizi en çok kapılar mı ilgilendiriyor?Her tarihi kapıyı inceliyorum. Bursa ile İnegöl arasında Cumalıkızık diye bir köy var. Oraya gittim. Uzun yıllar-dır bozulmayan bir köy. Atlarlar gezi-yorlar. Ne gelinler o kapıdan girmiştir. Ne olaylara şahit olmuşlardır? Kapılar güvence, kapılar ufku açıyor. Hayatta da bir kapıdan girip öbür kapıdan çıkı-yoruz. Kapı gerçekten önemli. Benim amacım unutulmaya yüz tutmuş eser-lerimizi gün yüzüne çıkarmak. Unut-mak bir yerde reddetmek demek. Çok güzel değerlerimiz ve çok güzel eser-lerimiz var.

Dizilerle birlikte Osmanlı’ya ilgi arttı. Bunu nasıl değerlendiriyor-sunuz?Osmanlı’ya ilgi olması çok hoşuma gi-diyor. Bazı konularda saptırılıyor veya abartılıyor. Hem hoşuma gidiyor. Hem de üzülüyorum bazı yerlerde. Osman-

lı muhteşem bir imparatorluk onu ba-sitleştiriyorlar.

Say Sanat Merkezi’nden bahseder misiniz?Daha önce Gümüşsuyu’nda bir atöl-yem vardı. Birkaç arkadaş beraber ça-lışıyoruz. Yıllardır hep aynı grup arka-daşımla çalışıyorum. Kendi atölyemiz olsun istedik. Burayı açtık. Artık kendi sergilerimizi de burada yapacağız. Di-ğer sanatçıların eserlerine de yer ve-receğiz. Son birkaç senedir insanlar resimler ilgileniyor. Genclere bayılıyo-rum. TÜYAP’taki sergiye gittim. O ka-dar uzak olmasına rağmen doluydu. Gençler resme çok meraklı.

Bugüne kadar kaç resim yaptınız?Şimdiye kadar 11 sergim oldu. 15 se-nedir çok resim yaptım. Yurtiçi ve yurtdışından daha çok insanın resim-lerimi görmesini isterim. Manevi hazzı önemli. İlk sergimde resimlerimi sat-maya kıyamadım. Aman o olmasın fa-lan dedim. İnsan çocuğunu evlendirip Amerika’ya yolluyor. Yine onun cocu-ğu. Bu resimler nereye ve kime gider-se gitsin yine benim resimlerim. Sanat hem toplum için hem fedakar amacıy-la yapılmalı. Kapıların resimlerini çi-ziyorum yada dergilerde görüyorum. Mardin’i taş evleri beğendim.

1990 yılından bu yana figür ve karakalem çalışan sanatçı, çeşitli atölyelerde eğitimler aldıktan sonra, 1998 yılında hocası Asaf Zeki YÜKSEL ile yağlıboya çalışmalarına başladı. Sanatçı; yok olmaya yüz tutmuş tarihi Selçuklu - Osmanlı eserlerindeki sanatı karışık teknikle tuvale aktararak günümüze taşımaya çalışmaktadır. Say, halen Teşvikiye`deki atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.

GONULSAYRESIM.indd 5 4/24/12 3:45 PM

Page 30: EDU&ART MAGAZINE

28

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

ŞÖYLEŞİFo

toğr

af: K

emal

DOĞ

ULU

HANDEYENER.indd 2 4/24/12 3:40 PM

Page 31: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

29

HANDE YENERBenden ön planda olacak tek şey; müziğim !

Boğaz’a nazır evinin kapılarını Edu&Art okuyucularına açmasının verdiği mutluluk ve heyecanla derin bir sohbete dalıyoruz. Bugününü anlatırken, yarınından da haberdar eden ‘Pop star’ın manevi duygularına belki de ilk kez tanıklık edeceksiniz.

Röportaj: Taylan Efe ÇEKİ

HANDEYENER.indd 3 4/24/12 3:40 PM

Page 32: EDU&ART MAGAZINE

ŞÖYLEŞİN

İSA

N e

du

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

30

“Hande’ye Neler Oluyor?” dedikten sonra “Teşekkürler” de-din. Neler oldu iki albüm arasında, neler değişti hayatında?Kesinlikle çok değiştim, aslında bundan sonra olmaya devam edeceğinin de ha-bercisi bir yerde. Bu, fırtına öncesi ses-sizlik. Fırtına öncesine kadar olan döne-me “Teşekkürler”. Çok şey yaşandı bu zaman zarfında. Müzik yaşamım benim özel hayatım demek. Bütün o inanılma-sı güç olan, ulaşılması mümkün olma-yan şeyler yaşadım. Tırmanmaya çalış-tığım, yoğun, zor ve yorucu bir süreç-ti. Büyük bir yarışı geride bıraktım. “Te-şekkürler” benim durup nefes aldığım bir albüm. “Şimdi buradan nereye gidi-yoruz, ne yapıyoruz?” dediğim an. Hem bir çocuk, hem asi bir kız, hem de olgun bir kadın var içimde. Bunların hepsi de-ğişime uğruyor ve başka şekilleniyor. Dolayısıyla bende başka bir kişi daha oluşturuyor. Hande Yener ismim, şar-kıcılığım, müzik bilgim ve müzik aşkım gelişiyor. Hayat benim için başarı, mü-cadele ve mutluluk.

Her şarkı, her şarkıcının evladı gibi oluyor ya ayıramıyorsunuz birbi-rinden, “Havaalanı” klipsiz dinlen-me rekorları kırıp adeta patlamış-ken, “Teşekkürler” albüme adı-nı veren şarkı iken, ilk klip neden “Unutulmuyor”a?Benim için aslında “Dön Bana” (Kah-kahalar) en etkileyen, en ağlatan şar-kı bu albümde. Ben bu yüzden ayırım yapmıyorum. “Havaalanı” mesela kli-bi olmadan müzik kanallarında yayın-landı. Normalde klip gönderince ya-yınlanmasında bile sorunlar yaşanıyor ama bu defa dinleyicilerden gelen tep-kiye ve yükselen enerjiye kayıtsız ka-lamadılar. Şarkılarımın hepsinin yeri, geleceği noktaları, verdiği enerjileri farklı. Bunu bilinçli olarak yapıyoruz. Bir albüm dinlerken size birçok duygu-yu aynı anda versin istersiniz. Bir şarkı alsın beni götürsün, bir şarkıda çılgın-lar gibi dans edeyim, bir şarkıda sevgi-lini hatırlarsınız, bir şarkı senin haya-tını o kadar anlatıyordur ki, bir şarkı o anki durumunu fısıldıyordur, bir şarkı hiçbir şey ifade etmiyordur ama o an manasızca eğlendiriyordur. Böylece her albüm öncesi bir konsepte varıyo-ruz hep birlikte. Albümün tamamı beni yansıtmış oluyor işte.

HANDEYENER.indd 4 4/24/12 3:40 PM

Page 33: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

31

Sinan Akçıl’ın her yazdığı söze, her yaptığı müziğe hep fütursuzca “ok” der misin? Hiç mi müdahale ettiğin durumlar olmuyor?Sinan’ın empatisi çok yüksek, sanat-çının nereye gitmek istediğini görüyor. Görüştüğü zaman bir şarkıcıyı tanıyor ve şarkı yazacağı sanatçının böylece yapısını da görüyor. Mesela bana “Sen ayrılırsan birinden, teşekkürler dersin, başka tavırlara geçmezsin” demişti. Kimseye kin tutmam, her zaman ken-di içimde teşekkür ederim. Bunu his-setmiş ve bunun benim ruhum oldu-ğunun farkına varmış. Dolayısıyla Si-nan, bana müdahale fırsatı yaratmı-yor zaten.

Şarkıların güzel porsiyonları da hep sana geliyor maşallah:)Evet bu yüzden yemeyi severim, bu kadar nimet varken diyet yapılmama-sından yanayım. (Kahkahalar)

Bu albümle ortalarda çok görün-memeyi mi tercih ediyorsun yoksa bu bir strateji mi?Albümüm çıktıktan kısa bir süre son-ra ülkemizde 26 şehit verdik ve Van depremi yaşandı. Gerçekten ben de albümü falan unuttum o an. Ne sa-natı, ne müziği şu an insanlık zamanı dedim. Yas tuttum o süreçte. Herkes gibi ben de düşündüm; ne olacak so-numuz diye. Yoksa “Havaalanı”na çok eğlenceli bir klip çekmeyi düşünüyor-duk. Ekranlarda görünmedim, konser-lerimi iptal ettim ama boş durmadım. Bir takım sosyal sorumluluk projeleri-nin toplantılarına girip çıktım.

“Unutulmuyor” parçasına Paris’te, “Teşekkürler”e İzlanda’da klip çe-kildi. Belki de bugüne kadar gördü-ğümüz en pahalı prodüksiyonlar. Nasıldı kamera arkaları?“Teşekkürler” prodüksiyon ve fikir ola-

rak çok kaliteli. Belki benim de kariye-rimde ilk defa bu denli büyük bir ya-pıt. “Unutulmuyor”u bitirdiğimizde Paris’ten İzlanda’ya geçtik. Çok yoru-cu olacağını bile bile iki video üst üste çekelim dedik. Fakat İzlanda’da bir-kaç gün hava sıcaklığının yükselme-sini bekledik. Aşırı soğuktan Paris’te zaten grip olmuştum. Yönetmenim Şenol Korkmaz “İzlanda’ya gidersen sen hakikaten ölürsün” dedi. Bu yüz-den vazgeçtik. Ama çekimlerin yapı-lacağı bölgenin fotoğraflarını gördük-çe aklım orada kaldı, “Teşekkürler”e ancak orası yakışırdı. Çok iyi vitamin-ler alacağıma kendime söz verip yola çıktık. İlk gün oranın kaplıca sularında dinlendik, şahane bir otelde konakla-yıp ertesi gün çekimin yapılacağı böl-gedeki dağ evine gittik. O gece de ora-da kaldıktan sonra sabahın kör vaktin-de eksi 10’larda başladık, öğle vakti sı-caklık biraz yükseldi eksi 5 oldu. Böy-

Kadın olmak bence çok şanslı bir durum. Zaman zaman tüm kadınlar demiştir; “Keşke erkek olsam.” Belki erkeklerin de bazıları zaman zaman; “Keşke kadın olsam”. Hislerimiz, ruhumuz, duygularımız çok dolu.

HANDEYENER.indd 5 4/24/12 3:40 PM

Page 34: EDU&ART MAGAZINE

ŞÖYLEŞİN

İSA

N e

du

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

32

le bir soğuk görmedim. Dağların tepe-sine beni çıkarıp sonra helikopterler-le yanımdan ayrılıyorlar, yarım saat gelmeyeceğiz diyorlar. Sanki dünya-da tek başıma kalmışım hissini yaşa-dım, feci bir şey, bütün psikolojin bo-zuluyor. Bunu da ilk kez sana anlatıyo-rum. Son sahnede kendimi yere attım ama yer de ıslak. O zaman helikopter-ler yanaşmaya başladı, uzakta bekle-yen arabalar geldi. “Ölümden dönmek bir nevi bu. Değer miydi Hande ya vi-deo için? “dedim kendime. İyi ki yap-mışım. Ertesi gün de Sinan’ın çekimle-ri vardı ve ben ona gülerek “Sana ba-şarılar diliyorum” dedim.

İkinci klip neden “Dön Bana”ya çe-kilmedi peki?Benim çok seviyor olmam illa ilk ya da ikinci klibi ona çekeceğim anlamına gelmez ki. “Dön Bana”nın mevsimine var daha. Özellikle Powertürk yılba-şı çekimlerinde bu şarkıyı akustik söy-lemiştim ki bilsinler böyle bir şarkı da var ve klip gelecek.

Polat Yağcı çok inanan bir yapımcı mı?Polat Yağcı, yeni dönemin modern ya-pımcılarından biri. Sanatçıların geldi-ği noktayı yeni yapımcı olan birinin an-laması çok zor. Polat, sadece ismime, markama ve enerjime güvenerek elini

taşın altına koydu bir anda. Bunu size babanızın oğlu yapmaz. Bunu belki siz kendi paranızla bile yapmazsınız. Sa-natçılar çoğu yapımcılığını kendileri üstlendikleri albümlerinde her zaman daha cimridir.

Benzer müzik yaptığın dünya star-larından biriyle ortak bir çalışma düşünür müsün?Madonna ile bir şarkı söyleyip dans et-mek isterdim. Yaşayan tek efsane, va-rolduğunu bilmek bana çok iyi geliyor…

Pop starlar 60’lı yaşlara geldiğinde müziğin dışında başka ilgi alanla-rı yaratıyorlar kendilerine. Mesela Madonna yönetmen olurken, Ajda Pekkan kıyafet tasarımları yapı-yor. Hande Yener ne düşünüyor ile-risi için?Prodüksiyon ve organizasyon yapmayı düşünüyorum çünkü müzikten kopa-mam ve başka bir şeyle kolay kolay il-gilenemem. Ticaret kafasında hiç ola-mam, hemen sıkılırım. Bu yolda bana eşlik edebileceğine inandığım dostla-rım olursa tabii ki yapmak isterim ama tek başıma dayanamam.

Birkaç yıl önce Beyaz Show’da “Se-zen Aksu-Ajda Pekkan-Zerrin Özer” üçlüsünün çok başarılı taklitlerini

izlemiştik senden, oyunculuğa na-sıl bakıyorsun?İstersem yaparım.

Peki neden bugüne kadar gelen tek-liflere “Evet” demedin?İstersem yapmak başka gerçekten is-temek başka. Tutkuyla müziğe bağ-lı olduğum için o taraflara hiç vak-tim kalmadı. Eskiden sabırsızdım şim-di daha olgunum. Oyunculuğa el atar-sam müziği kaybedeceğimi düşünür-düm. Setlerden sıkılırım derdim artık proje olarak bakmayı biliyorum. Teklif-ler geliyor. Bazen senaryoları beğen-miyorum bazen de tarihlerimiz uymu-yor. Benim için özgürlüğüm çok önem-lidir ve özgürlük de, yapmak isteme-diklerini yapmamaktır zaten.

Bu maneviyata erişmek meşakâtli olsa gerek?Çocuk ruhunuzla bunu her zaman ya-şayabilirsiniz. O çocuk kirlenmeyip öl-mediği sürece hep tertemizsiniz. Ha-yattaki tüm olumsuzluklara karşı ben bunu başarırım diye bakmak lazım. Başkasının başarısızlığıdır altından kalkamamak, ben onu örnek alamam. Başkası başaramadı diye niçin deği-şimlerimden, gelişimlerimden ben vazgeçeyim? Acayip cahilce ve tutu-cu bir hissiyat. Kısacası insanı bitire-

Prodüksiyon ve organizasyon yapmayı düşünüyorum çünkü müzikten kopamam ve başka bir şeyle kolay kolay ilgilenemem. Ticaret kafasında hiç olamam, hemen sıkılırım. Bu yolda bana eşlik edebileceğine inandığım dostlarım olursa tabii ki yapmak isterim ama tek başıma dayanamam.

HANDEYENER.indd 6 4/24/12 3:40 PM

Page 35: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

33

cek bir duygu. Hiçbir şeyi kendime ör-nek almayı sevmiyorum. Ne bir filmi, ne de bir kitabı, karakteri, idolü, ikonu örnek alıyorum. Dünyaya, modern ha-yata uyum sağlamamız da gerekiyor elbette. Bu kadar kötü haberlerin geldiği bir zamanda yaşarken Hande Yener kendisini nasıl koruyor?Bedenimin ve ruhumun isteklerini ye-rine getiriyorum. Benim için bir insanın kendine bakması; sadece yemek yiyip uyuması değil. Okuması yazması da de-ğildir. Düşünmek ve uygulamak en güç-lü silahtır. Yapabildiğini bilmek, görmek inançlarımı koruyor. Bu arabayı sen kul-lanıyorsun ve nasıl bir yola çıkmak isti-yorsun? Sonra yolda giderken ayrımlar, kavşaklar geliyor karşına, hangisini is-tiyorsun? O kadar çok kendimi dinleyip kendimle uğraşıyorum ki; kendime or-tak bir yol buluyorum.

“Hayır” diyebilmeyi öğrendin mi?Tabii. “Hayır” demeyi de “Evet” demeyi de çok iyi öğrendim. İnsan “Hayır” de-meyi öğrenince her şeye “Hayır” diyor. Sürekli “Evet” dediysen “Hayır”a geç-mişsindir zaten. Hepsi bir dengede ol-

malı diye düşünüyorum. Kimse ne di-yeceğini bilememeli.

“Belki”lerin var mı?Var tabii. Hiçbir zaman keskin deği-lim. Karar verdikten sonra keskinim. Önemli olan keşkelerin olmaması.

Oğlak burcunun en kötü özelliği ne?Okuduğum astroloji yazılarında Oğlak’ın cimri ve karamsar olduğu vurgulanıyor ama bende hiç bu özel-likler yok. Her insan kadar benim de karamsar anlarım var tabii ki, öyle po-zitif hastalığına yakalanmış biri de ol-mak istemem. Ben o acı, hüzün, dep-resyon durumlarında çok kalmıyorum, hafif kıyısında dolaşıp hemen geçiyo-rum. Günü yaşamaya çalışıyorum.

Olumsuz bir vaka sonrası durup dü-şünür müsün, arkana bakmadan devam mı edersin?Bugün için soruyorsan, bugün hüsra-na uğramam zaten. Ölüm konusu dı-şında hiçbir şey benim için çözümsüz değil. Hepsinde bir hayır vardır diye düşünürüm ama peşini de bırakmam. Bir şey kaybetmişsem onu kazanmak

için başka yollar denerim ya da fark-lı bir şeye yönelirim veya tercih etme-diğimden bilerek kaybetmişimdir çün-kü o şey benim için artık tükenmiştir.

E ne olacak senin bu Benjamin But-ton halin?Allahtan öyle bir film çekildi de beni anlıyorsunuz. Ben daha ölmeden ha-yatımı cover yaptılar. Teşekkürler Brad (Kahkahalar)

Hemcinslerine hem de belki erkek-lere ufak tüyoların neler olabilir?Kadın olmak bence çok şanslı bir du-rum. Zaman zaman tüm kadınlar de-miştir; “Keşke erkek olsam.” Belki er-keklerin de bazıları zaman zaman; “Keşke kadın olsam”. Hislerimiz, ruhu-muz, duygularımız çok dolu. Annelik içgüdümüz var hepsinden önce. Evli-lik kadınları baltalamamalı. Evlilikten sonra hayat bitti şeklinde bakmama-lı. Kadın çok naiftir, güzel bir yaratıktır. Bir kadın sadece güzel giyinip kuaföre bile gitse kadınlığını yine hisseder, iyi enerji verir etrafına. Ama zevkle yap-tığı işler bir gün göreve dönüyorsa ka-dın, işçi gibi hisseder kendini.

HANDEYENER.indd 7 4/24/12 3:40 PM

Page 36: EDU&ART MAGAZINE

ŞÖYLEŞİN

İSA

N e

du

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

34

Mahalle dedikodularından yola çı-karak eski zamanlardan beri kadı-nın kadına uyguladığı şiddet de çok fazla değil mi?Bunlar her zaman olacak. Ben sade-ce gelişimden yanayım. BKM’nin “Çok Film Hareketler Bunlar” filminde bir kız mezuniyet balosuna giderken, an-nesinin “Onu mu giyeceksin, elalem ne der?” sahnesini hatırlıyorum. Çok trajikomikti. Ne derler diye diye olmadı mı tüm bunlar zaten. İnsan evladının bir değeri olmalı. Bu değeri konu kom-şu belirleyemez. Rol model görüne-ceğim diye gizli saklı yaşayan insan-lar yok mu? Bu meselelere takılıp ka-lıp da bugünkü hayatın yaşanmaması çok tuhaf geliyor bana. Hırslar başka, istekler başka…

Çağın, böyle bir annesi olduğu için çok şanslı bir çocuk bence…E ben de kendi anneme bakınca Çağın’ı çok şanslı buluyorum. “Dua et benim gibi bir annen olduğu için” diyorum ba-zen. Benim yaşadığım sorunları Çağın yaşamıyor çünkü onu anlıyorum. Kız

arkadaşları özellikle merak ediyorlar beni. Kıyafetlerimi, ayakkabılarımı, ne-yimi nereden almışım hep sormak is-tiyorlar. Konuşuyorum onlarla, eğleni-yorum da.. Yeni neslin Türkçe popla il-gilenmesi de güzel bir şey. Ben yirmi yaşımdayken bile dinlemiyordum. Biz-ler sevdirdik sanırım.

Çağın, dj setleriyle İstanbul içi ve dışı profesyonel çalışma hayatına başladı. Müzik bir yerde genetik bir yetenek demek ki?..Evet genetik olabilir. Müzikle her za-man ilgileniyordu ama bu bir enstrü-man çalmak ya da şarkı söylemek üzerine değildi. Hiçbir şey yapmıyor-du, sürekli futbol oynuyordu. Ben de bakıyordum suratına “Ya benden hiç mi bir şey geçmedi bu çocuğa?” diye. Ona bir turntable almıştım. Bir gün bir arkadaşım Çağın’a; “Şu turntable bu-rada olmasa, anne alsana bir tane diye tuttururdun, şimdi burada ve sen hiç-bir şey yapmıyorsun” demişti. Bak-tım ertesi gün kurcalamaya, sonraki gün birden çalmaya başladı. Dj’lerin

yanlarında zaman geçirdi, pratik yap-tı, çalıştığım birçok müzisyene işi öğ-renmek için baskı yaptı. “Geçiş yapan değil müzik yapan bir dj olmak istiyo-rum” dedi.

İleride birlikte bir çalışma yapar mısınız?Neden olmasın? :)

Twitter’da yeni projelerle geliyo-rum demişsin. Ne gibi işler yolda?“Teşekkürler” klibini ilk izleyenlerden oldun bunu da ilk kez sana söylüyo-rum; Grup 84 ile bir düet çalışmamız var. Çok seviyorum onları ve müzikle-rini. Laf olsun diye düet yapmadım hiç, inandığım insanlarla okumaktan bü-yük keyif alıyorum. Yaza düşündüğüm bir şey daha var ama o sürpriz olarak kalsın. Çok şey denedim, çok şey sin-dirdim, hayatımda hiç olmadığım ka-dar enerjik ve özgüvenliyim. Coverlar, sahne şovları, görselliği biraz daha yu-karılara taşıyan yeni bir Hande göre-cekler. Müziğim her zaman benden ön planda olacak.

HANDEYENER.indd 8 4/24/12 3:40 PM

Page 37: EDU&ART MAGAZINE

HANDEYENER.indd 9 4/24/12 3:40 PM

Page 38: EDU&ART MAGAZINE

dolar oldu ve Google ABD’nin en bü-yük beşinci şirketi haline geldi. Finan-sal değerlerinin dışında kendine edin-diği misyon, dünyanın en büyüğü ol-masını sağladı: “Bütün dünyadaki bil-gileri ulaşılabilir kılmak ve bu bilgile-re kullanıcıların hızlı bir şekilde ulaş-malarını sağlayacak yöntemler üze-rinde odaklanmak.”

‘GoogleEarth’, atlasları çöpe attırıyorŞirket bilgilerini ve finansal büyük-

lüklerini bir kenara bırakalım. Çünkü konumuz Google’ın tarihi ya da şir-ket yapısı değil. Google, şanını ara-ma motoru özelliği sayesinde elde etse de, hatta artık ABD’de insanlar birbirlerine ‘internetten aramak’ ye-rine ‘Google it’ deyimini kullanmaya başlasa da acaba Google, sadece bir arama motoru mudur? Google, ta-biiki sadece bir arama motoru değil, ama altyapısının dışında, Yahoo’nun tahtını almasını da sağlayan sade ‘Ana Sayfa’sı, fazla araştırmacı olma-

36

nİs

an

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

BİLİŞİM

yalnızca bir arama motoru mu? Google, bitmek tükenmek bilmeyen çalışmaları ve uygulamaları sayesinde inadına “Ben, sadece bir arama motoru değilim” diye bağırıyor. Bu doğrultuda ilk akla gelenler; ücretsiz e-posta servisi ‘Gmail’, atlasları çöpe attıran sanal dünya ‘GoogleEarth’ ve daha neler neler...

Google, yeni yüzyı-lın en önem-

li internet sitelerinden biri olması-nın yanında dünyanın da finansal ola-rak en büyük şirketlerinden biri oldu. Stanford Üniversitesi’nde doktora ya-pan iki üniversite öğrencisinin proje-si olarak başlayan, birçok Amerikan şirketinde olduğu gibi garajda geli-şen ve dünya devleri arasına giren bir şirket... 1998 yılında 25 milyon Dolar sermayeyle kurulan Google’ın 2007’deki piyasa değeri 219 milyar

BILISIM.indd 2 4/24/12 3:34 PM

Page 39: EDU&ART MAGAZINE

‘http://www.google.com/intl/en/options/’ adresine girerek, Google’ın tarayıcısı ‘Chrome’a ulaşabilir, indirip

test edebilirsiniz. Henüz Beta versiyonunda olduğunu

göz önünde bulundurarak tam anlamıyla oturmuş

bir tarayıcı beklemeyiniz. Diğer hizmetlere değinecek olursak; sağlık kayıtlarınızı

tutabileceğiniz ‘Google Health’ ve internette

dolaşırken ya da araştırma yaparken, işinize yarayacak bilgileri kopyalayabileceğiniz bir not defteri hizmeti gören

‘Google Notebook’...

BILISIM.indd 3 4/24/12 3:34 PM

Page 40: EDU&ART MAGAZINE

mü ve arama butonu. Ne reklam var, ne hava durumu bilgileri, ne de haber-ler. Amaç, sadece aramak ve bilgiye bir an önce ulaştırmak. Zaten reklamı da aramayı yaptıktan sonra görüyor-sunuz. Tabii bu sade sayfa, siz özel-leştirmediğiniz sürece sade… Goog-le, size bu sayfayı dilediğiniz gibi kişi-selleştirme ve değiştirme özgürlüğü-nü veriyor. ‘Ana Sayfa’da göreceğiniz ‘iGoogle’ hizmetiyle ‘Ana Sayfa’nıza ‘Haberler’, ‘Hava Durumu’, ‘Takvim’, ‘Saat’ ve binlerce değişik uygulama ekleyebiliyorsunuz. Google’ın ‘Ana Sayfası’ndan birçok kişinin keşfetti-ği gibi sayfanın üst tarafında linkle-ri bulunan hizmetlere ulaşılabiliyor. Yahoo’nun haberleşme grubu ola-rak başlattığı Yahoogroups’un en bü-yük rakibi ve alternatifi ‘Groups’. Yine son dönemlerde sanal günlük olarak adlandırılan, başlı başına kişisel bir web sayfası olarak kullanılabilece-ği gibi sadece kişisel düşüncelerinizi ve bazı konular hakkında fikirlerinizi dile getirebileceğiniz, size özel gaze-

tedeki bir alanınız olan ‘Bloglar’… Ha-berleri takip edeceğiniz ya da 200 ha-ber kaynağından haber arayabilece-ğiniz ‘Haberler’… Bu Google hizmet-leri, birçoğumuzun bildiği ya da kul-landıkları... Ayrıca ‘Ana Sayfa’daki “diğer” kısmından kişisel takviminizi oluşturabileceğiniz ‘Takvim’, resim-lerinizi düzenleyip, organize etmek ve arkadaşlarınızla paylaşabileceği-niz ‘Picasa’ programının kullanıldığı ‘Fotoğraflar’. Dokümanlarınızı inter-net üzerine aktarıp dilediğiniz şekilde kullanabileceğiniz ‘Dokümanlar’ hiz-meti yer alıyor. Daha fazlası bölümü-ne bastığınızda bazılarına aşina ol-duğunuz, bazılarını hiç duymadığınız bilgisayar kullanımınızı rahatlatacak, hayatınıza kolaylık getirecek ürünle-ri görüyorsunuz. Örnek vermek ge-rekirse akademik yayınlar arayabile-ceğiniz ‘Akademik’ arama bölümü, ki-şisel bilgilerin mahremiyeti hakkın-da tartışma yaratan, internette ara-ma yapar gibi bilgisayarınızda ara-ma yapmaya olanak sağlayan ‘Goog-

yan ya da bilgisayarda çok fazla vakit harcamayanlar tarafından yeni özel-liklerin keşfedilmesini azaltıyor diye-biliriz. Fakat Google, bitmek tüken-mek bilmeyen çalışmaları ve uygu-lamaları sayesinde inadına “Ben, sa-dece bir arama motoru değilim” diye bağırıyor. Hemen akıllara Google ara-ma motoru kadar şan şöhret sahi-bi olmasa da ücretsiz e-posta servi-sinde ilk defa 1 GB boş alan verece-ğini duyuran ve gerçekleştiren ücret-siz e-posta servisi ‘Gmail’ ve atlasla-rı çöpe attıran sanal dünya ‘GoogleE-arth’ gelmiyor değil.

Sayfaları kişiselleştirme olanağı Şimdi sizlere Google’ın çok fazla kul-lanılmayan ya da bazı teknoloji me-raklısı olmayanlar tarafından bilin-meyen özelliklerinden ve yazılımla-rından bahsedeceğim. Öncelikle bel-ki de Yahoo’nun tahtını almasında ya-pay zekâsının yanı sıra sade görünü-münün de etkili olduğunu söyleyebili-riz. Bembeyaz bir sayfa, arama bölü-

BİLİŞİMn

İsa

n e

du

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

38

BILISIM.indd 4 4/24/12 3:35 PM

Page 41: EDU&ART MAGAZINE

nelere ulaşabileceğinizi bir düşünür-sek, belki de geç kaldığı düşünülen ve en önemli tarayıcılar (Explorer, Fire-fox, Opera… vs) arasına girecek olan Google’ın tarayıcısı ‘Chrome’a ula-şabilir, indirip test edebilirsiniz. He-nüz Beta versiyonunda olduğunu göz önünde bulundurarak tam anlamıy-la oturmuş bir tarayıcı beklemeyiniz. Diğer hizmetlere değinecek olursak; sağlık kayıtlarınızı tutabileceğiniz ‘Google Health’ ve internette dolaşır-ken ya da araştırma yaparken, işini-ze yarayacak bilgileri kopyalayabile-ceğiniz bir not defteri hizmeti gören ‘Google Notebook’...

Yukarıda bahsettiğimiz araçlar Google’nin verdiği hizmetlerden yal-nızca birkaçı… Bütün bu hizmetle-rin özellikleri ve kapsamlarıyla ilgi-li yazmak imkânsız. Google’nın sun-duğu bilgisayar kullanımını kolaylaş-tıran bu imkanlardan maksimum de-recede faydalanmak gerektiğini dü-şünüyorum.

Buyrun laboratuvara!...“Bunlar bana yetmez, ben Google’ın yeni çıkaracağı hizmetleri ve prog-ramları önceden test etmek ve fikir beyan ederek bunlara katkıda bulun-mak istiyorum” derseniz, o zaman sizi henüz yapımı tam olarak tamamlan-mamış, test edilen, kendi değimleriy-le laboratuvarlarındaki ürünleri gör-meniz, keşfetmeniz ve fikirlerinizi be-yan etmelisiniz. ‘Laboratuvar’a ulaş-mak için: http://labs.google.com ad-resine girmeniz yeterli olacaktır.

Google ilk başarısını arama moto-ru sayesinde elde etse de internette-ki hizmet ve programlarıyla fark ya-ratarak sadece bir arama motoru ol-madığını kanıtlamaktadır. Google, artık internet dünyasında bir oyuncu olmaktan öte, karar verici, kuralları koyan ve yönlendiren büyük bir şirkettir. Bize düşen bu hizmet ve nimetlerden maksimum faydayı sağ-lamak. SağlıTeknolojiyle barışık gün-ler dileğiyle…

le Dekstop’. MSN Messenger tarzın-da anında mesajlaşma programı olan ‘Google Talk’.

Daha fazlası için biraz İngilizceBu bahsettiğimiz hizmet ve program-lar genellikle Türkçe olarak hizmet veren Google programları. Google’ı Türkçe kullananlar için kolayca eri-şilebilecek hizmetler. Eğer İngilizce-niz varsa ya da İngilizce programla-rı kullanma aşinalığıyla oluşan bir İn-gilizce bilginiz varsa, işinize yaracak daha birçok hizmeti var Google’ın. Öncelikle bu hizmetlere ulaşabilece-ğiniz sayfa sonrada bazıları hakkında kısa bir bilgi vereceğim. Sayfa aslın-da yukarıda Türkçe kullanıcılar için bahsettiğimiz ‘Ana Sayfa’ üzerinde ‘Diğer’ ve ‘Daha Fazlası’ butonlarına basılarak izlenen yolun Google.com yani İngilizce orijinal sayfasından eri-şilenidir. Ama kısa bir adresle sade-ce ulaşmak isterseniz: ‘http://www.google.com/intl/en/options/’ adresi-ne girmeniz yeterlidir. Bu bölümden

nİs

an

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

39

BILISIM.indd 5 4/24/12 3:35 PM

Page 42: EDU&ART MAGAZINE

40

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

TANITIM

Servis sektöründe laptoplar, yani dizüstü bilgisayarlar, notebooklar, netbooklar ve diğer taşınabilir bilgisayarların bakım, onarım hizmetinde tek adres...

BAKBİ LAPTOP SERVİSİ

Bakbi B i l g i s a y a r 2000’li yıllarda

Şirinevler’de 25 metrekare küçük bir dükkanda faaliyetlerine başla-mıştır. Müşterilerine verdiği hizme-tin ve sağladığı memnuniyetin bir so-nucu olarak bugün, 500 metrekare-si laptop yedek parça, 500 metreka-resi ise teknik servis, satış ve yöne-tim için kullanılan toplam 1000 met-rekare ile taşınabilir bilgisayar sektö-ründe marka bağımsız hizmet veren Türkiye’nin en büyük taşınabilir bilgi-sayar servisi konumuna gelmiştir. Halen firmamızda 15 kişilik teknik servis ve 10 kişi de satış ve diğer bö-

lümlere olmak üzere 25 kişiyi istih-dam etmektedir. 2011 yılının başında faaliyete geçirdiğimiz franchise satış-ları ile birlikte şu an 6 noktada Bakbi Laptop Servisi adı ile şubelerimiz hiz-met vermektedir.

Firmamız servis sektöründe laptop-lar, düzüstü bilgisayarlar, notebook-lar, netbooklar, ipadler, pdalar, pro-jeksiyon cihazları ve endüstriyel kart-ların bakım onarım hizmeti verme-nin yanı sıra müşterilerimizin onarımı ekonomik olmayan cihazları için sıfır garantili cihazlarla takas hizmetide sunmaktadır.

Bakbi Bilgisayar verdiği hizmet ve ga-rantiyi Bakbi Laptop Servisi adı altın-da marka haline getirmiştir. Bu mar-ka altında 2011 yılında profesyonel olarak sektörde bir ilk olacak şekilde franchise satışını gerçekleştirip, her şehirde en az bir tane olmak üzere franchise satışı yapmaktadır.Aynı zamanda laptop onarımı konu-sunda kısa sürede iş sahibi olmak is-teyenlere yönelik uygulamaya dö-nük Laptop Onarım Uzmanlığı eğitimi vermekteyiz. Sektörde önemli bir yer edinen firmamız her geçen gün kalite, hizmet ve müşteri memnuniyet düze-yini artırmaktadır.

ADVBAKBI.indd 2 4/24/12 3:39 PM

Page 43: EDU&ART MAGAZINE

ADVBAKBI.indd 3 4/24/12 3:39 PM

Page 44: EDU&ART MAGAZINE

42

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

rüyalar

RÜYA MI GERÇEK Mİ..RÜYA MI GERÇEK Mİ..RÜYA MI GERÇEK Mİ..RÜYA MI GERÇEK Mİ..RÜYA MI GERÇEK Mİ..

Geçen yazımızda rüyalar-da karşımıza çıkan

sembolik anlatımın, insanların kendile-rini anlatmalarından daha etkili olduğu-nu belirtmiştik. Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz diyerek hemen bir örnekle de-vam edelim.Güneydoğulu genç bir hanım E. (18), za-man zaman rüyalarını yazarak benim-le paylaşır. Depremli bir rüya gördüğü-nü, bunu da henüz üzerinden bir kaç gün geçmiş olan Van dep-remine yorduğunu söyledi. Yine de an-latmasını istedim. :- Köydeki evimizin üst katında kardeş-ler hep birlikteyiz. Bir anda deprem başlı-yor. Panikle balkona koşuyoruz. Ben, en ufak kardeşimizi arı-yorum, bulamıyorum. Bir de bakıyorum bal-konun altında duru-yor. Derken depremin şiddeti ile balkon yı-kılıyor. Biz çığlık çığ-lığa aşağı düşüyoruz. Kardeşlerimden kim-se de yaralanma yok. Ama en ufak karde-şimizi göremiyorum, feryat edip yardım istiyorum. Her yerde molozlar var ama kardeşim yok. Bir iş makinesi geliyor. Enkazı kaldırıp kardeşimi arıyacağına toprağı kazıyor. Şaşırıyor ve kızıyorum. Toprağın altından koca koca kanalizas-yon boruları çıkıyor ve iş makinesi bu bo-ruları evin karşısında ki mezarlığa doğ-ru taşıyor. O ana kadar o boruların var-lığından bile haberdar değildim. Korkuy-

la kardeşimi aramaya devam ediyorum. Bir de bakıyorum boruların arasında kal-mış, sadece bacakları ve ayakları görü-nüyor. Kıpırdamadan yatıyor. Ölmüş ol-duğunu düşünüyorum. Yardım edip çıka-ramadım. O an öfkeleniyorum ve sesim çıktığınca haykırıyorum. Rüyamda sanki bu haykırışımı bütün dünya duyuyor. Ağ-layarak uyandım.E. Hanım, merakla rüyasının ne anlama geldiğini sordu. Anlatıp anlatmamakta

da kararsız kaldım. Çünkü bu bir bilin-çaltı rüyasıydı ve oldukça negatif sem-boller içeriyordu. Rüyanın merkezinde ortada görünmese de annesi vardı. Son-rasında aramızda şöyle bir diyalog geçti.:- Öncelikle rüyanızdan çok kardeşli bir aileniz olduğunu, ve annenizin sık do-ğum yaptığını anlıyoruz.:- Evet, biz 7 kardeşiz.:- Tabiidir ki anneniz bu kadar sık doğum

yaparsa, bünyesi zayıflayacak, hatta rü-yanızda ki evi depremle yıkılacak kadar güçlü bir sarsıntı yaşayacaktır. (Semboller: Ev: Ana rahmi, Balkon: Göğüs) Maalesef direnci azalmış ha-linden en son doğan çocuğu da en çok etkilenen oluyor. Zaten rüyanızda da en küçük kardeşiniz büyük kardeşlerin ya-nında değil balkonun altında, dışarıda.:- Evet, öyleydi. Sessizce orada duru-yordu.

:- E. Hanım, rüyanı-zın devamında yardı-ma gelen iş makine-si enkazı kaldıracağı-na toprağı kazıp koca koca kanalizasyon borularını çıkardığı-nı söylediniz. Sizin bir yorumunuz var mı bu durum hakkında?:- Hiçbir fikrim yok, ben de bir şey anla-madım zaten, hat-ta kızdım niye enkazı kaldırmıyor diye.:- Vücutta o borula-ra bir karşılık aradığı-mızda sembolik ola-rak bağırsakları tem-sil ettiğini söyleyebi-liriz. Rüyanız ile bağ-

lantısını kurduğumuzda annenizin yaşa-dığı zorlu evlilik sürecinin bedenini ve zihnini yıpratması, insanın ikinci yaşam enerjisi kaynağını devreye abartılı bir şe-kilde soktuğunu söyleyebiliriz.:- Anlamadım, ne enerjisi.:- Yaşam enerjisi, bizi yaşatan enerjidir. Çoğunlukla yanlış bilgilenme ve alışkan-lıklar sonucu bağırsakların temsil ettiği organlar grubu yaşam enerjimizin yön-

Murat İnan • Rüya Analisti • [email protected]

42-43.indd 2 4/24/12 4:22 PM

Page 45: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

43

lendiricisi konumuna gelir. Bir çok olum-suzluğu yaşattığı gibi, bağımlılık yapıcı olması nedeniyle zihinsel sorunlarımızın en önemli kaynaklarından biridir. Anne-niz de ise bağırsak enerjisi mezarlıklara yönleniyor.(Semboller: Kanalizasyon boruları: Bağırsaklar, mezarlık: Ölüm, atala-rı suçlama ve kalıtımsal (gelenek görenek ve inançlar) olumsuz etkiler.:- ...:- Gelelim analizin son kısmına, siz, bal-konun altında kalan kardeşinizin bakı-mıyla epeyce ilgilendiniz sanırım. :- Evet, bir bakıma mecbur kaldım. Çün-kü, annem en küçük kardeşimizi doğur-duktan sonra beyin kanaması geçirdi. Ben de ablası olarak bakımını üstlendim. :- Geçmiş olsun, şifa diliyorum.E. Hanım’ın rüyası, herkesin ve herşeyin aynı kaynaktan beslendiği enerji denizin-den taşıdığı bilinçaltı sembollerle anne-sinin içinde bulunduğu durumu ve kar-deşinin maruz kaldığı nega-tif enerjileri işlemiştir. Soh-betimizin devamında annesi-nin yaklaşık 20 yıl içinde 11 kez doğum yaptığını, fakat 7 kardeşin hayatta kaldığını öğ-rendik. Tam bu noktada kadı-nın doğum aralığının 2,5 - 3 yıl olması gerektiğini belirtme-miz gerekir. Bu konuda tıp ve kadim dinler aynı doğrultuda tavsiyelerde bulunmaktadır. Annenin hem sağlığına kavuş-ması hem de dünyaya getirdi-ği bebeğe yeterli ilgiyi göste-rebilmesi bakımından yakla-şık 3 yıllık süre bu bakımdan çok önemlidir. Ne yazık ki dün-yanın bir çok ülkesinde sık do-ğumlar, çeşitli yersiz gerekçe-lerle önerilmekte ve bazı böl-gelerde kadınlara dayatılmaktadır.E. Hanım’ın rüyasında da ortaya çıktığı gibi hem ana hem de çocukları yıpran-makta, hayatları sağlıksızlık içinde geç-mektedir. Üstelik bu rüya görüldükten bir hafta kadar sonra E. Hanım’ın annesi ikinci kez beyin kanaması geçirmiş. İkinci bir rüya analizi ile devam edelim. 30’lu yaşların başlarında, evli bir erke-ğin, M. Bey’in rüyası:05.04.2001 İstanbulYa ABD’deyim ya da bu ülkenin doğu kı-yısı boyunca yüzüp bir şeyler bulmalıy-mışım. Bir ara anne ve babamı gördüm.

Ya da Avrupa’dan Amerika kıtasına yü-zerek geçmem gerekiyormuş. Karanlık-ta veya loş bir ortamda gri-mavi koyu bir denizde sanki uçarcasına yüzüyorum. Rüyamda bile bilmediğimi farkettiğim halde sadece kollarımla hızlı ve kolay-ca yüzüyorum. Bir ara sanki yüzeye çık-mış bir denizaltının bacasını gördüm. Bir kaç askeri gemi daha var ve yaklaşık bir metre çapında deniz mayınlarına rastlı-yorum. Pek korkmasam da tedirgin ola-rak aralarından geçiyorum. Hatta bir ta-nesinin üzerine kapaklanarak kısa süren bir gece geçiriyorum. Sanki sabah olmuş gibi hissederek yüzmeye devam ediyo-rum. Bu işi başarırsam ya zengin olaca-ğımı ya da çok mutlu olacağımı hissedi-yorum.

Analizi:Gerçekte olmayan bir şeyler yaşandığı için bu bir bilinçaltı rüyası. M. Bey, bu rü-yada ana rahminde geçirdiği doğum ön-

cesi süreçten bir kesite şahit oluyor.(Semboller: Deniz: Ana rahmi, ra-him içi amniyon sıvısı) Amerika kıta-sının rüyada işlenmesi ise bir başka bi-linçaltı deşifredir. Çünkü bu kıta ağırlıklı Avrupalıların bir nevi istilası ile oluşmuş, yerli halkları yok ederek medeniyet kur-muş olanları sembolize eder. Dünyevi negatif enerjilerin bir nevi merkezi konu-mundaki Amerika, doğaldır ki evrensel enerji anlamında bu yükü taşımaktadır. Fakat hemen belirtmem gerekir ki sö-zünü ettiğim enerjisel boyutta bir ifade-dir. Rüyada deniz gibi büyük su görmek

M. Bey’in henüz cenin halinde küçük bir canlı olduğu dönemi işaret eder. Çünkü bebek büyüdükçe amniyon sıvısı daha az hissedilir. Göl, küvet vb. gibi. Etrafın loş veya karanlık olması annenin genel enerjisinin sıkıntılı bir dönemden geçti-ğini gösterir, doğaldır ki bu sıkıntılı ruh hali rahmindeki bebeğe de etki etmiştir. Devamındaki sahneler de de bu sıkıntı-nın öfkeye ve saldırganlığa dönüştüğünü gösterir. (Semboller: Savaş gemileri, denizaltı ve deniz mayınları: Abar-tılı kin ve öfkenin ebeveynden geçi-şi) M. Bey’in henüz adı ve cinsiyeti bile belli değilken sadece enerji-bilgi kayıtlar yapan beyin bölümleri annesinin enerji-sinden etkilenmiştir. Bu kayıtlar sonra-ki hayatında kendine güven ile ilgili so-runların kaynaklarından biri olmuştur. Çünkü rüyanın sonunda “Bu işi başarır-sam ya zengin olacağımı ya da çok mut-lu olacağımı hissediyorum.” İfadesi için-de bulunduğu durumu gösteriyor. Nite-

kim rüyanın hatırlandığı dönemde M. Bey işiyle ilgili maddi sıkıntılar içinde bulunuyordu. Durumu net-leştirmek için M. Bey annesine da-nışmıştı. Gerçekten de annesinin kendisine hamileyken geçim sıkıntı-sı yaşamış, ve oldukça karamsar bir ruh hali içinde 9 ay geçirmiş olduğu-nu öğrendik.

Bir çok kişiye ilgisiz görüntüler gibi gelse de, inanmak ta zorlansak ta yaşamın kadim işleyişi bilinçaltı-mızdan bize ulaşır. Her gece rüya-larımızdaki gerçekten kopuk sahne-ler aracılığıyla kendi dilinden uyarı-lar gönderir. Sonuç olarak kişisel ve toplumsal barışın yolu içimizdedir. Doğru yol da, karmaşık yol da içimizdedir. Kar-maşıklığın ve negatif enerjilerin bi-

rer inanca dönüşmesi her zaman elimiz-de değilken, çözüm, sağlam bir iradey-le gerçeğe- dosdoğru giden yola- ina-narak eylemlerde bulunmakla umula-bilir, ulaşılabilir hale gelebilir. Duygula-rını ve içindeki esas canlıyı hesaba kat-madan girişilen hiçbir düşünce ve eylem bizi asla doğruya ulaştırmayacaktır. Ya-şamın anlamı her şeyi bir bütün olarak umutla baktığımızda ortaya çıkacaktır.

Yazımı Einstein’ın bir sözüyle bitiriyorum. “Aklı ile övünen kişi, hücresinin geniş-liğiyle övünen mahkuma benzer.”

42-43.indd 3 4/24/12 4:22 PM

Page 46: EDU&ART MAGAZINE

YAŞAM KOÇLUĞU

44

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

MUTLU OLMAKMUTLU OLMAKMUTLU OLMAKMUTLU OLMAKMUTLU OLMAK

Bu ay sizlerle paylaşmak istediğim as-lında kendi uzmanlık alanım ile ilgi-li, hepinizin çok ilgisini çekeceğinden emin olduğum Yaşam Koçluğu.

Nedir Yaşam Koçluğu? Evet genelde Yaşam Koçluğu’nun ülkemizde birçok açılımı ve yorumu yapılmış olsa da Ya-şam Koçluğu kişinin bulunduğu nok-tadan ulaşmak istediği hede-fi elde etmesinde ya da her-hangi bir hedefe sahip değil-se kendisine kendini mutlu edecek hedefleri belirleyerek ilerlemesine yardımcı olan ve bu yolculukta kişiye rehberlik eden kişidir.Aslında Yaşam Koçluğu’nun ne olmadığı hakkında bilgilen-dirsem çok daha iyi olur diye düşünüyorum. Yaşam Koçluğu terapist değil-dir. Herhangi bir ruhsal prob-lemi çözemez. Aynı zamanda danışman da değildir. Akıl da vermez.Bu durumu biraz daha açar-sak...Hayatınızda kaç kişi sizi si-zin gözünüzden bakarak, ger-çekten size anlayarak ve ger-çekten hissettiklerinizi his-sederek, eleştirmeden, yargılamadan, dinliyor? Genelde bunun cevabı ‘’Hiç kimse’’dir. Fakat belki içinizden birka-çının böyle bir dostu ya da yakını var-dır. Eğer böyle bir dosta sahipseniz ona sıkıca tutunun ve onun kıymetini bilin. Vücudumuzun ne kadar psikolojik oksi-jene ihtiyacı varsa ruhumuzun ve bey-nimizin de aslında psikolojik oksijene o kadar ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacımız olan

psikolojik oksijeni alabilmemiz için bu şekilde dinlenmeye ihtiyacımız var; biz buna empatik dinlenme diyoruz. Em-patik olarak dinlenen kişi bu kadar ra-hat ve tarafsız dinlendiğinde özgürce anlatıyor ve belki de hayatında hiç ol-madığı kadar büyük bir rahatlama yaşı-yor. Bu rahatlama kişide düşüncelerin-de oluşan sorunların içinde kalmışlığı

ve yoğunluğu azaltıyor hatta yok ediyor. Sadeleşmiş bir beyne sahip olan kişi önünde var olan durumları daha net ve daha sağlıklı baktığında önündeki en-gelleri çok daha kolay aşıyor. Nasıl ol-masın ki? Rahatlamış bir beyin engelle-ri ya da durumların içinde kalmaktansa dışarıdan bakarak ‘’Evet böyle bir du-rum var şimdi ne yapabilirim?‘’ diye dü-şündüğünde gerçekten ilerleme kate-

debilir. Aksi taktirde bahsettiğim üzere sürekli sorunun içinde kimin ne yaptığı-nı neden böyle olduğunu aslında böyle olmasaydı böyle olacaktı durumunda kaldığında çözüme ulaşabilir mi? İşte biz koçlar empatik dinleyerek, ki-şilere beyin fırtınası yaptırarak ve ufak tefek NLP teknikleriyle kişilerin kendi yaşamlarına kendilerinin liderlik edebi-

leceğini ve varolan potansiyel-lerini nasıl yükselterek bütün bunları yönetebilecekleri ko-nusunda farketmelerine onlara ışık tutmaya çalışıyoruz. Bu gerçek anlamda insanların yaşamında sihirli bir dokunuş ve yenilenmişlik duygusu uyan-dırıyor. Bu durumu hayatında yaratmış olan nereye gitmek istediği na-sıl yapacağı konusunda netleş-miş ve hedeflerine doğru emin adımlarla ilerleyen kişi mutlu anne, mutlu baba, mutlu çocuk, mutlu kardeş ve mutlu dost de-mektir. Hepimizin ana amacı da bu değil mi değerli okuyucular ? ‘’Mutlu olmak ’’ ve sevdikleri-mizin ‘’Mutlu olması’’Koçluk desteği almak ve farklı bakış açılarına sahip olmak ger-çek anlamda kişinin sahip ola-

bileceği en lüks bir arabadan en lüks bir evden çok daha büyük bir lüks bence!Düşünsenize hayatınız bir gemi ve kap-tanı sizsiniz! Başkalarının doğrularıy-la ya da bize öğretilmiş olan ‘’Bu doğ-rudur’’ katı kurallarıyla değil de kendi doğrularınız ve istekleriniz yönünde ro-tayı belirlemek. Böyle bir yapıda bulun-saydınız ve bunu gerçekten yapabilsey-diniz. Bu sizin için ne kadar iyi olurdu?

Esra Abay Özkurt • Sertifikalı Koç / Eğitmen • [email protected]

44-45.indd 2 4/24/12 3:43 PM

Page 47: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

45

GÜNCE

SAHATIN NABZIGeçtiğimiz yıl 95 yaşındayken kaybet-tiğimiz meşhur çellist Bernard Green-house’un kızı, babasının “Benim sesim” diye adlandırdiğı çellosunu, Ocak ayının sonunda düzenlenen bir açık artırmada satışa sunma kararı aldı. Greenhouse’un çellosu, Antonio Stradivardi tarafından yapılmış ve günümüzde toplam sayısı 60’ı geçmeyen ender enstrümanlardan biri. Çellonun ortalama yaşının 300 ol-duğu düşünülürse biçilen değerin mil-yon dolarlar civarında olmasına da şa-şırmamak gerekir tabii. Şu ana kadar bir çellonun satışında biçilmiş rekor fiya-tın 6 milyon dolar olduğu biliniyor.Greenhouse, henüz hayattayken çello-sunu satmayı ve bu yolla yetenekli genç çellistlerin çellosundan yararlanmasını istemiş fakat aynı zamanda da çok de-ğer verdiği enstrümanından ayrı kala-madığı için satamamıştı. Bu eşsiz çel-lonun adı “The Countess of Stainlein”. Stradivarius’un 1707’den itibaren yap-tığı ‘Forma B’ olarak adlandırılan stan-dard ölçülerden daha küçük yapılan 20 çellodan biri. ‘The Countess of Stainle-in’ de bu Forma B’lerin ilklerinden oldu-ğu biliniyor.----------------------------------------------Dimitry Shostakovich (1906-1975)’in bit-memiş operası Orango’nun Prologue’unun dünya prömiyeri Los Angeles’ta bulunan Walt Disney Concert Hall’da geçtiğimiz ay gercekleştirildi. Bu eserin hayata geçişinin ilginç bir hikayesi var… 2004 yılında Olga Digonskaya, Moskova’ da Glinka müzesin-de Shostakovich arşivinde çalışmalar ya-parken epeyce ağır bir dosya eline geçer, ve bu dosyada Shostakovich’in quartetleri, piyano için çalışmaları ve film skorlarının bulunduğunu görür. Bunların içinden bir tanesi özellikle dikkatini çeker, çünkü bu

hem diğerlerinden daha uzundur hem de görünüşe göre tamamlanmamış bir eser gibi görünmektedir. Eserin içinde bir uver-tür, bale müziği, bazı sololar ve sahne ta-sarımları bulunmaktadır. Uzun calışmala-rı sonucua Digonskaya bu eserin aslinda 1932 yilinda Shostakovich tarafindan yazı-lıp bitirilememiş ve kayıplara karışmış olan ‘Orango’ adlı eseri olduğunu anlar. Bunu keşfettiğinde duyduğu çoşkuyu Digonska-ya bir Rus deyimii kullanarak ifade etmiş: “Kendimi ışığı görmüş bir köpek gibi his-settim!” 2008 yılında, Shostakovich’in 3. ve son eşi olan Irina Antonovna Shostakovich,

bir İngiliz besteci ve aynı zamanda Chica-go Senfoni Orkestrası’nın sanat danışma-nı olan Gerard McBurney’i, eserin orkest-rasyonunu yapması için görevlendirmiş. McBurney’in bundan daha önce de yine Shostakovich’e ait olan bir eseri tamam-ladığı bilinmektedir. Olga Digonskaya ve Irina Antonovna Shostakovich de katıldığı dünya prömiyerinde Orango’yu Los Ange-les Filarmoni orkestrası yorumladı ve ma-estro Esa-Pekka Salonen yönetti.----------------------------------------------New York şehrinde bulunan ve dünyaca tanınan Carnagie Hall geçen hafta bün-yesinde yeni bir gençlik orkestrası kur-duğunu ilan etti. Adı “National Youth Orchestra of the United States of Ame-rica” olan orkestranın programı Haziran

ayının sonundan Temmuz ayının sonuna kadar sürecek. İlk provalarını State Uni-versity of New York’un Purchase kampü-sünde yapacak olan orkestra daha son-ra çıkacağı turda Moskova, St. Peters-burg, Londra ve Washington, D.C. şe-hirlerini ziyaret edecek ve vereceği kon-serlerde Shostakovich’in 10. Senfonisi’ni çalacak. Carnagie Hall’da yaz mevsimin-de sürdürülecek onarım çalışmaları ne-deniyle orkestra 2014 yılına kadar bura-da konser veremeyecek. Genç müzik öğ-rencileri için çok büyük bir fırsat sayılan bu orkestranin giriş sınavı başvuruları-na internet üzerinden Carnagie Hall’un web sayfasından ulaşılabilecek. Sınav-lar video kayıtları aracılığıyla gercekleş-tirilecek.

The Juilliard School’un Ocak ayının baş-larında yaptığı duyuruda Amerikalı işa-damı Bruce Kovner’ın okula 20 milyon dolarlık bir bağış yaptığı belirtildi. Okul bu tutarın tamamını 2009 yılında kur-muş olduğu tarihsel performans bölü-münde yapılacak olan çalışmalarda kul-lanacağını duyurdu. Bu bölümdeki yük-sek lisans öğrencileri 17. ve 18. Yüzyıl’a ait müzik eserleri üzerine çalışmalar yapmaktalar. Bölümün sanat direktö-rü Monica Hugget yazdığı bir e-mailde “Okulumuzun bu büyük miktardaki ba-ğışa layık görülmüş olması Juilliard’ın gösterdiği başarının göstergesidir” de-miş ve bağışı yapan Bruce Kovner’in büyük bir Baroque müziği hayranı oldu-ğunu sözlerine eklemiştir. 66 yaşında-ki Kovner 2005 yılında da okula burslar, maaşlar ve işlevsel harcamlarda kulla-nılması için o güne kadar okula yapılmış en büyük bağıp şı yaparak 25 milyon do-lar hibe etmişti.

Gözde Turgut • [email protected]

SANATIN NABZI

44-45.indd 3 4/24/12 3:43 PM

Page 48: EDU&ART MAGAZINE

46

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

ŞÖYLEŞİ

HARUN KOLÇAK

YENİDEN DOĞUYOR:

“Gir Kanıma”, “Yanımda Kal”, “Ağlat Beni”, “Müptelayım Sana”, “Elimde Değil”, “Gitme Seviyorum”... Bu sözler size birini anımsattı mı? Anımsatmış olmalı... Harun Kolçak... Şanslı doğan isimlerden biri. Çünkü sanat sever bir ailede doğmuş... Şimdi altı yıldır yokluğunun acısını “Yeniden Doğuyorum” albümüyle çıkarıyor...

Röportaj: Begüm ÇELİKKOL

Siz önemli isimlerle çalıştınız. Ken-dinizi şanslı hissediyor musunuz?Çok şanslı hissediyorum. Erkin Ko-ray, Zülfü Livaneli, Emin Fındıkoğ-lu, Onno Tunç var... Daha çok kişi var... Onno Tunç orkestrasına girdiğimde Se-zen Aksu ile tanıştım. O yıllar okul gi-biydi. Bas gitar çalıyordum, vokal yapı-yordum. Sezen Aksu sesimi beğeniyor-du. Aşkın Nur Yengi’nin ilk albümünde bir düet oldu. Beni şarkı söylemeye Se-zen Aksu ikna etti yoksa benim niyetim yoktu...

Herkes denk düşmüş ama...Dünya standartında bir bas gitaristim. Değerli isimler benimle çalışmaktan keyif aldılar. Şans tabii ama iyi bir bas gitaristim...

Babanızın katkıları nasıl oldu?Beni çok destekledi. İlk gitarımı da o aldı. Hiçbir zaman “Üniversite bitir” gibi telkinlerde bulunmadı. Anneciğim de destekledi. O da klasik Türk müziği ko-rolarında özlemini giderirdi. Annean-nem de udunu çalardı. Udu bende du-ruyor. Öyle gelişti... Çok şanslıyım. Mü-zisyenler genelde alçak yerlerden yu-karı doğru giderler, ben direkt öyle iyi bir ailede doğdum.

Yeniden Doğuyorum geldi... Altı yıl-dır neden yoktunuz?Bir süre bir grup kurdum. Müzisyenliği-mi çok özlemiştim. Bir süre rock barlar-da dinleyici kitlesiyle buluştum. Gönlü-mü doyurdum. Sonra tatsız bir süreç başladı.

HARUNKOLCAK.indd 2 4/24/12 3:38 PM

Page 49: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

47

HARUNKOLCAK.indd 3 4/24/12 3:38 PM

Page 50: EDU&ART MAGAZINE

ŞÖYLEŞİN

İSA

N e

du

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

48

Bencil olmak gerekiyor biraz ve biraz da vurdumduymaz olmalı. Geçen gün biri bana geldi, “Harun sana şu kişi şunu söyledi” dedi. “Yüzüme söylemediği sürece sorun yok” dedim...

Bencil olmak gerekiyor biraz ve biraz

HARUNKOLCAK.indd 4 4/24/12 3:38 PM

Page 51: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

49

Annemin vefatı, prostat kanseri ol-dum. Tedavisi uzun sürdü. Sağlığıma kavuşunca, kendimi toparlayınca al-büm yapma zamanı geldi diye düşün-düm. Tufan Taş ve Mert Ekren ile yol-larımız kesişti. Aramızda iyi bir siner-ji oluştu. Çıkış parçamın söz ve müziği Mert Ekren’e ait. Bu acı süreçleri yaşa-masaydım bu kadar çok özlenen, 90’lı yılların o sound kokusunu yansıtan bir albüm çıkmazdı. Albümün yapımcılığı-nı üstlendim. O yılların havalarını daha çağdaş bir soundla aktardık albüme. Çok da güzel oldu.Tepkiler nasıl?Twitter’dan bakıyorum. Müzikten anla-yan bir insanın bu albümü beğenme-mesinin imkanı yok.

Kaç parça var içinde?10 tane.

Parçaların ilginç öyküleri var mı? Yeniden Doğuyorum... Sözleri benim

bestesi Garo Mafyan’ın. Çok sıcak bir parça oldu. Kaybetmem diye bir par-çam var. Hastalığım sırasında yazdı-ğım bir parça. Hayata insanı bağla-yan, ayakta durmayı anlatan bir şar-kı. “Yalnız kalıyor insan, acı da çekiyor ama...” diye devam eden bir şarkı. Fatih Erdemci’nin Ben Ölmeden Önce’sini co-ver yaptım. Erdemci de vokal yaptı. Ay-sel Gürel ile son görüşmemizde has-tanede verdiği sözler vardı. Vefatından sonraki Çınar albümüne kondu o şarkı. Yeterince kitlelere ulaşamadı. Ben de albümün kapanış parçası olarak o par-çayı albümüme taşıdım.

“İlk albümüm gibi kokuyor” demiş-tiniz...Ona siz karar vereceksiniz. Bugüne ka-dar dinlettiğim hiçbir kişiden “İyi ol-muş ama..” diye bir cümle kurmadı. Öz-gür Aras, menajerim, dinledi... O inan-dı bana. Herkes çok inanarak çalıştı al-bümde. Beğenmeyen elbette olacaktır,

olmalıdır. Çok içime sinen bir albüm yap-tım...

Albümün sırrı ne-dir?Altı yıldır yaşadığım acılar... Acılar adam ediyor, büyütüyor. Yaşamı sorguluyo-ruz. Albümün yapım-cılığını üstlenmem durumu var. Kimse bana karışmadı. Ben ne istersem o oldu.

Albüm hazırlamak nasıl bir süreç?Bir günde çıkan al-bümler de var-dır ama bizim gibi-ler için böyle bir şey söz konusu değil. Sa-bah 05:00 sıraların-da, Tufan Taş’la ko-nuştuğumuz günler yaşadık. Öyle günler yaşadım ki... Mutfağa gidip, telefonla konu-şurken Tufan’la kah-ve koymuşum finca-na, üzerine demlik-ten çay koymuşum. Üzerine süt ve su

koymuşum. Tadınca, “Bu ne?” dedim. Tufan’a söyledim, “Biz biraz uyuyalım” dediği günler oldu. Sabahlara kadar ça-lıştık.

Albümün hazırlanması ne kada sürdü?Teknik açıdan 5 ay sürdü hazırlık. Ama çok güzel bir yorgunluk oldu

Artık gelsin konserlerÇok özledim...

Sağlığınız nasıl bu arada?Şükür ki şu anda çok iyi. Altı ayda bir onkoloğumla görüşüyoruz. Kan değer-lerimin ölçülmesi gerekiyor. Tehlikeli değerler hızla düştü. Ben zaten o döne-mi unuttum. Aklımda bile değil. Bir ye-rimde acı veren bir çıban çıktı da geç-ti gibi düşünüyorum. Moral çok önem-li. Bırakın o rahatsızlığı grip olduğumuz-da bile moral önemli. Allah’tan mane-vi öğretilere olan ilgim de bana yardım-cı oldu. Olumlu düşünmeye çalıştım, olumsuzluk yaratacak kişilerle bağla-rımı kopardım. Komedi kanallarını izle-dim. Oflayan puflayan kimseyle görüş-medim. O anda ben önemliyim. Ben ha-yatta olmalıyım ki çevreme, aileme kat-kım olsun. Tırnak içince bencillik yap-mak gerekiyor...Ben hastalığımı uzun süre sakladım. Twitter’ı da öyle kullanıyorum. “Başım ağrıyor, trafik sıkıştı” diyenler var. Niye yazıyorsunuz? Hastaysanız Twitter ba-şında ne işiniz var? Gir yatağa al ilacını. Eski dedikodular açıldı, “Harun şöyle”, “Harun böyle” denmeye başlandı. O de-dikodular beni yıpratmıştı zamanında, şimdi yıpratamaz, canlı yayına katılıp açıklamıştım. Sevgisiz yaşıyoruz, birbi-rimizi katlediyoruz, hayvanları katledi-yoruz. İnsanları yeniden ümitsizlik en-jekte etmenin anlamı yok.

Hayvansal ürünler tüketmiyor mu-sunuz hâlâ? Ben de tüketemiyo-rum, vücudum atıyor...Deniz ürünleri yiyorum artık. Kırmızı et denedim ama ateşleniyorum, istifra ediyorum. Buna kimse inanmaz ama is-teyen inanır isteyen inanmaz. Umrum-da değil. Geçenlerde gene denedim, yerlerde süründüm. İstifra etmek için banyoya sürünerek gittim. Arkadaşla-rım da “Biz seni gördük, bedenin iste-miyorsa yeme kardeşim” dedi...

HARUNKOLCAK.indd 5 4/24/12 3:38 PM

Page 52: EDU&ART MAGAZINE

ŞÖYLEŞİN

İSA

N e

du

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

50

Magazin dünyasının ortamlarında değilsiniz...Bizde magazin denilince kişilerin birbir-leriyle girdiği kavgalar akla geliyor. Be-nim çalıştığım ortamlarda böyle şey-ler yoktu. Tabiatımda böyle bir şey yok. İnsanların onu izlemesi beni utandırır. Huzuru seven bir adamım ben. Huzu-rumu niye bozayım ki? Beni kendi ha-yatım, ailemin, sevdiğim arkadaşları-mın hayatı ilgilendirir. Kim ne yaparsa yapar...

Twitter’da aktifsiniz...Çok seviyorum Twitter’ı. Hastayken yü-rüyemiyordum. Twitter’a girmeye baş-ladım. Moral oldu. Albümü alanlar olumlu mesajlar yazmışlar. Moral ve-riyor bana. Bana yazanlara cevap yazı-yorum.

Sezen Aksu ile düet olur mu?Öyle bir talep gelse seve seve koşa-rım...

Genç görünmenizi neye borçlusu-nuz?İçimdeki enerjiyle ilgili sanırım. Doğal kozmetikler kullanırım. Aloe Vera ye-tiştiriyorum evden. Onu keserim için-den bir madde çıkar. Onu cildime sü-rerim. Argan yağını saçıma ve tenime kullanıyorum. Yoğurt yemeyi çok sevi-yorum. Günde 1 kilogram yerim. Yat-madan önce yerim. İçine pekmez ya da bal koyarım. Saat 19:00’dan sonra ye-mek yememeye çalışırım. Sağlıklı bes-lenmem gerekiyor. Beyaz ürünler ya-sak, şeker- un ve tuz... Onlar zaten za-rarlı. Mecbur kalınca insanlar yiyorlar ama yenmemeli. Kilo vermem gerek. Tedavide 96 kiloya çıktım. Şimdi doktor kontrolünde 83 kiloya indim. Yavaş ya-vaş gidecek...

İnsanlara tavsiyeleriniz nasıl stres atmak için?Bencil olmak gerekiyor biraz ve biraz da vurdumduymaz olmalı. Geçen gün biri

bana geldi, “Harun sana şu kişi şunu söyledi” dedi. “Yüzüme söylemediği sü-rece sorun yok” dedim...

Kanser tedavisi görenler ne yapsın?Morallerini yüksek tutmalılar. Moralle-rini bozacak kişilerden, televizyon ha-berlerinden uzak dursunlar. Rahatsız edecek ortamlardan çıkmalılar. Ben bunu yaptım. Safralarını atan balon gibi. İyileşeceğime inandım. İlk başta tahliller önüme konduğunda böyle de-ğildim. Birkaç hafta ruh gibi dolaştım. Ama öyle ya da böyle zaten öleceğiz. O bilince geldikten sonra çok değiştim, çok olumlu bir adam oldum. Herkere daha farklı yaklaşıyorum. İyi bir adam oldum. Çıkıntılarım vardı, törpülendim. Geçen gün bir arkadaşım, “Eskiden ya-nında tedirgin olurduk. Şimdi rahatla-dık” dedi. Empati kurmayı eskiden be-ceremiyordum şimdi bunu öğrendim. İnsanları üzmeden, kırmadan yaşama-yı öğrendim.

KİMDİR?1955 yılında İzmir’de doğdu. Saint Benoit’da okudu. Müzik çalış-malarına o yıllarda basgitar çalarak başladı. İçindeki müzik tut-kusu artınca ünlü sinema sanatçısı olan babası Esref Kolçak’la konuştu eğitimini yarım bıraktı ve profesyonel çalışmalarına ve stüdyo çalışmalarını başladı. İlk çalışmalarına rock müziğin ba-bası olarak tanınan Erkin Koray’la başladı.

1978 yılında Rıza Silahlıpoda Ritm 68 orkestrasına bas gita-rist olarak katıldı. Askerlik dönüşü caz müziğine yöneldi Ay-dın Esen, Neşet & Nükhet Ruacan, Erol Pekcan gibi ünlüler-le çalışan ve müzikal deneyimini artıran Harun Kolçak, Onno Tunç`tan orkestrasına katılması için teklif aldı.

7 yıl Onno Tunç Orkestrası’nda bas gitaristlik, vokalistlik ve so-listlik yaptı. Zerrin Özer ve Aşkın Nur Yengi ile birlikte yaptığı düetler, Kuşadası “Altın Güvercin” ve Antalya “Akdeniz Akdeniz” adlı şarkı yarışmalarında ödüller aldı.

1991’de Onno Tunç ile ortak yaptığı “Gir Kanıma” albümü ile büyük çıkış yakaladı. Albümlerinin çoğunda söz ve müziğin ken-disine ait olması sanatçının kariyerinin güçlenmesine yolaç-tı. 1996’da Litvanya’da 13 ülkenin katıldığı “Müzikos Festivalis 96”da “En İyi İkinci Şarkıcı” seçildi.

HARUNKOLCAK.indd 6 4/24/12 3:38 PM

Page 53: EDU&ART MAGAZINE

REHBERLİK

HİÇ KAYGI YAŞAMADAN BAŞARI GELİR Mİ?

Her duygu gibi “Kaygı” da kişinin yaşamın-da önem taşır ve gereklidir. Orta düzey-de bir kaygı kişiye enerji verir, onu motive eder. Buradaki amaç; kaygıyı tümüyle or-tadan kaldırmak değil, yapıcı bir düzeyde tutabilmektir.

SINAV KAYGISI NEDİR? Öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bi-çimde kullanılmasına engel olan ve başa-rının düşmesine yol açan yoğun kaygıdır ve birçok göstergesi vardır. Eğer siz de• Sınavdan bir önceki gece uyuyamıyorsanız,• Sınavda heyecanlanıp çok iyi çalışmış ol-duğunuz ve bildiğiniz halde başarılı olamı-yorsanız, midenizde, karın bölgenizde ge-rilme ya da rahatsızlık oluyorsa, soğuk ter-leme ve baş ağrıları çekiyorsanız, zihninizin donduğunu bulanıklaştığını ve tam olarak düşünemediğinizi hissediyorsanız, bildikle-rinizi de unutuyorsanız, soruları olduğun-dan daha zor gibi algılıyor ve aslında basit olan cevapları kaçırıyor ve dikkatsizlik yü-zünden çok sayıda hata yapıyorsanız,• Çalışmanıza rağmen kötü notlar alıyor ve kendinize olan güveninizi yitiriyorsanız, sı-nav zamanları size kabus gibi geliyorsa... Kaygıya kapılmış demeksiniz.

YOĞUN KAYGIYA GÖTÜREN SEBEPLER ŞUNLARDIR :Zamanı etkin kullanamama ve hazır olma-mak, Fizyolojik ihtiyaçları karşılamamak.Felaket yorumları içeren düşünceleriniz çe-şitli beklentileri barındırır:Performans ile ilgili olumsuz beklentileri-niz: “Bu sınavda başarılı olamayacağım, ye-tersizim.”Fizyolojik tepkiler ile ilgili olumsuz beklen-tiler: “Ellerim titreyecek, karnım ağrıyacak, midem bulanacak.”Var olan fizyolojik tepkilerin yanlış yorum-

lanması: “Beynim uyuşuyor, kesin beynimde tümör var. Zaten okuduklarımı da anlamı-yorum, evet evet var bende bir şey.”Başkaları ile ilgili olumsuz beklentiler: “Her-kes benden daha iyi not alacak.”Olası sonuçlara dair olumsuz beklentiler: “Eğer bu sınavdan iyi not alamazsam sınıf-ta kalırım.”Kendi kendimize yaptığımız iç konuşmalar:

“Zaten sende bu kafa varken sen bu sınavı biraz zor geçersin.” Biçimideki tüm düşün-celerimiz kaygı seviyemizin artmasına yol açar.

KAYGIYLA BAŞA ÇIKMAK İÇİN:• İçinizdeki “siz” ile iyi geçinin: “Şimdi böy-le düşünmem için bir sebep var mı?” “Böy-le düşünmemin bana bir faydası var mı?” “Daha iyimser olarak ne düşünebilirim?” diye düşünün.• Olumsuz düşünceleri fark edip yakalayın ve yeniden yapılandırın: “Dün affedilmez bir yanlış yaptım” demek yerine, “Dün tekrar yapabileceğim bir yanlışın farkına vardım”• Olmasını istemediğiniz olayları belirginleş-tirmeyin, pozitif düşünün. “Sınavda soruları

vaktinde bitiremezsem?” düşüncesini tek-rar etmek yerine “Vaktinde bitirebilmek için gerekli tedbirlerimi aldım, bu durumda hiç-bir şey ters gitmeyecek.” düşüncesine bürü-nün.• Felaket tellallığı da yapmayın: “Eğer bu sı-navdan yüksek not alamazsam sınıfta kalı-rım” demektense “Bu sınavdan yüksek not almak için elimden geleni yapmaya çalışa-

cağım. Alamazsam da bu dünyanın sonu değil” demeyi tercih edin.

En önemli zırhlarımızdan biri de olum-suz düşüncelere karşı “DUR” düğme-sine basmak olsun. Olumsuz düşün-celer genellikle sinsice ve fark ettir-meden gelirler. Aklınızdan kaygıya se-bep olabilecek bir düşünce geçtiğin-de “DUR!” diye bağırın. Birdenbire olum-suz düşüncenin kesintiye uğradığını gö-receksiniz. Durdurduktan sonra nega-tif düşünceler yerine pozitif düşünmeye çalışın. Slogan duvar yazıları kullanın:

“SINAV BİLGİLERİMİ ÖLÇER, KİŞİLİĞİMİ DEĞİL!” “KORKUNUN ECELE DE FAY-DASI YOK, SINAVLARA DA”Tüm bunların yanında iyi uyku güne zin-de başlatacaktır. Bu zindeliği kaybetme-mek için aç karınla sınavlara girmeyin. Çün-kü iyi ve doğru beslenmek hem gelişim hem de günü dinç geçirmek açısından önemlidir. Özellikle protein (balık, soya, vs.), su, sebze, vitaminler gibi kaygıyı dengeleyen yiyecek-lerden tüketmeye çalışın. Derslerinizi günü gününe tekrar edip konuları pekiştirin. Üze-rinize düşeni yapıp, sınavın gerekliliğine ina-nın. Tüm bunları dikkate aldığınızda zarar-lı kaygıdan kurtulmak kolay olacaktır. Tabi unutmayalım ki ‘‘Başarmak’’ sadece sözlük-te ‘‘Çalışmak’’tan önce gelir. Bu minvalde üzerinize düşeni ‘‘Şimdi’’ ve ‘‘Burada’’ yapın.

Seval Akça • [email protected]

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

51

HARUNKOLCAK.indd 7 4/24/12 3:38 PM

Page 54: EDU&ART MAGAZINE

52-53.indd 2 4/24/12 3:42 PM

Page 55: EDU&ART MAGAZINE

52-53.indd 3 4/24/12 3:42 PM

Page 56: EDU&ART MAGAZINE

54

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

MÜZİK BİLMİ

MÜZİKAL PANOROMAMÜZİKAL PANOROMAMÜZİKAL PANOROMAMÜZİKAL PANOROMAMÜZİKAL PANOROMA

Sanat her zaman yeni bir başlangıçtır. Hangi sanat dalı olursa olsun, eserle-rin zamanı yoktur. Onlar geçmişten bu günden ve gelecekten izler taşırlar. Mü-zik bu alanda belki de en şanslı olanı-dır. Gerçi müziğin kayıt altında olma-ması, onu uzay boşluğunda “Yok olma-ya mahkûm eder” gibi düşünülmesine yol açsa da, sesler her daim varlığını sürdürür. Resimler tual üzerinden biz-lere seslenirken, sanki alay eder gibidirler. Renk ve biçim-ler bize dayatılan kompozis-yonlardır. Zamanın tanıklığına renklerin armonisi kanalı ile şahit oluruz.Ressamın tual üzerine hap-settiği dünya tasarımı, bizlere sadece ironik göndermelerde bulunur. Müziğin doğasında ise durum daha karmaşık ve bir o kadar da naiftir. Müzik bizlerle sa-dece sesler kanalı ile iletişim kurmaz. Aynı zamanda irras-yonel dünyamızda da imgeler yaratmamıza yardımcı olur. Böylece müzikal kompozis-yonlar, ikinci bir boyutta kafa-mızda yeniden şekillenir.

Sanatın işlevselliğine inanan biri olarak yaşamın her alanında olması gerektiği kanısındayım.Sanat yaşamımıza ne kadar nüfus eder-se, insanlar arası iletişimin boyutları da bir o kadar çoğalır. Bu konuda en büyük sorumluluk yerel yönetimlere düşüyor. Artık sanat alanındaki etkinlikleri sa-dece devletten beklemenin doğru ol-

madığını biliyoruz. Yerel yönetimler ve STK’lar ne kadar aktif olurlarsa, müzik, resim, tiyatro, sinema vd. alanlar daha üretken ve dinamik olacaktır.Müzik konusunda özellikle Küçükçek-mece Belediyesi ciddi atılımlar yapa-rak dinleyiciyi memnun etme çabasın-da. Gerçi sanatın tüm dallarında etkin-likleri olmasına rağmen kendi alanım

olma nedeni ile bu konuda daha hassa-sım. Müzik etkinliklerini icra ve eğitim olarak iki yönlü sürdüren Küçükçekme-ce Belediyesi, geleceğin müzisyenle-rini ve müzik dinleyicilerini hazırlama açısından da önemli çalışmalara imza atıyor. Küçükçekmece Müzik Akademi-si bu alanda atılan en önemli adımlar-dan sadece bir tanesi. İTÜTMDK işbir-liği ile başlatılan proje, müzik alanında

yetenekli gençlerin kendi kabukların-dan kurtularak, sahnelere yönelmele-ri konusunda teşvik edici olması bizle-ri sevindiriyor.Küçükçekmece Belediyesi Oda Or-kestrası ise başlı başına ulusal düzey-de müzik kültürü açısından önemli bir adım. Orkestranın en önemli misyonu, Türkiye müzik kültürünün gelişiminde

kaynak olan türlerin harman-landığı repertuar ile dinleyici karşısına çıkmak. Sanat özel-likle müzik toplumsal dinamik-lerin yoğunluğu arasında filizle-niyor. Dünyanın durumuna bak-tığımızda, “Müzik neden bu ka-dar önemli ve gerekli?” sorusu biraz daha anlam kazanıyor.

Belediyelerin müzik eğitimine yönelmeleri, toplumsal alan-daki yaşam düzeylerinin gelişi-mine katkı sağlarken, aynı za-manda zihinsel olarak da ihti-yaç duyulan bireylerin hazırlan-masında katalizör işlevini sağlı-yor. Müzik dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de temel ihtiyaçlar arasında algılanıyor. Sabah başlayan etkinliklerimi-zin her anında neredeyse müzik bizimle birlikte varlığını sürdü-

rüyor. Kitap okurken, film içinde, yemek yerken, alışverişlerde vd. tüm alanlarda müziğin bizi gölge gibi takip ettiğini gö-rüyoruz. Yoğunluğunu bu kadar hisset-tiğimiz müzik acaba bizim için “Nesne mi yoksa öznemi?” sorunsalı hala tartı-şılan bir konu. Bu sorunun yanıtını ver-mektense okura bırakmak ve biraz da dinlemek yerine düşünmek…

Vural Yıldırım • Müzik Bilmci • [email protected]

54-61.indd 2 4/24/12 3:42 PM

Page 57: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

55

MEKTUPLARDA KALAN AŞK

AŞK’A DAİR AŞK’A DAİR AŞK’A DAİR AŞK’A DAİR AŞK’A DAİR

“Ey Rabbim! Aşk belasıyla beni ta-nıştır / Beni bir an bile olsa aşk be-lasından ayırma!”FUZULÎ

Aşk ile yaratılmış evren ve insanın ya-radılışının özü aşk. Bu öze ulaşmak için ne çok yazılar, eserler bırakılmış geç-mişten günümüze…Ne var ki, o kadar da kolay değil elbet aşkı bulmak. Sıradan sevgi yahut an-lık heyecanlar değil, asırlara mal ol-mak; tıpkı edebiyatımıza aşk konu-sunda mesnevi yazan iki önemli şa-irimizden Ali Şir Nevayî ve Fuzulî gibi aşkı yazmak ve günümüze değin ya-şatmak.XIII. Yüzyıl’da Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin Dîvân-ı Kebîr’i ve Mesnevî-î Şerîf’i ilâhi aşkın işlendiği en büyük eser olmakla birlikte, Türk edebiya-tında aşk teması XVI. yüzyıldan iti-baren dünyevi ve ulvi aşkla birlik-te işlenmeye başlanmış ve ilk ör-neklerini Leylâ ve Mecnun mesnevi-si ile verip, en güzel eserini büyük şa-irimiz Fuzulî’nin kaleminden vermiş-tir. Fuzulî’nin bu eseri, “Leyla ve Mec-nun” hikâyesinin geleneksel kalıpları içerisinde vahdet-i vücut (varlığın bir-liği) inancını ve platonik aşk anlayışını yansıtmaktadır. Bu hikâyenin günümü-ze değin canlılığını koruyarak ulaşma-sının en önemli nedeni her devre uyar-lanabilmiş olmasıdır. Divan edebiyatın-dan halk edebiyatına, orta oyunundan beyaz perdeye kadar konu olarak işlen-miştir. En yakın örneği olarak kitapla-rında Leylâ ile Mecnun aşkını da tema alan günümüz edebiyatçılarından Prof. Dr. İskender Pala’nın dediği gibi; “Aşk ile döner gökler, aşk ile durur kâinat.

Aşk, Mecnun’dan Leylâ’ya bir feryat, Mansur’dan dara bir sır, gözden kalbe bir yoldur. Velhasıl, klasik edebiyatımız-da aşk her şeydir, her şey de aşktır…” Edebiyatımızın en önemli örneklerinin başladığı divan edebiyatı, düz yazıdan çok şiirleri ve aşk temasını içermek-tedir. Divan edebiyatını incelediğimiz-de mecazi aşktan ruhani aşka, platonik aşktan bedensel aşka her türlü aşkın

işlendiğini ve dünyevi aşk ile ilâhi aş-kın birbiri ile olan bağlantısını görmek-teyiz. Divan edebiyatında platonik aşk Fuzulî ile zirveye çıkıp Leylâ ile Mec-nun mesnevisinde ilâhi aşka giden yol gösterilmiş, tasavvufi aşk Şeyh Galip’ in “Hüsn-ü Aşk”ı ile yazılmış ve beşeri aşk ise Nedim ile işlenmiştir.Türk edebiyatı Tanzimat ile batı etkisin-de kalarak Divan edebiyatının önemini yitirmeye başlamasıyla edebiyatımızda değişimler de başlamıştır.IX. Yüzyıl’dan itibaren Halit Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu”su ile ya-sak aşkı, Reşat Nuri Güntekin’den “Ça-lıkuşu” ile aşkta gözyaşını, Sabahat-tin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna”sı

ile aşkta dramı, Yusuf Atılgan’ın “Ay-lak Adam”ı ile hep yarınlara bırakıla-rak bir ihtimal olarak kalan aşkı, Yaşar Kemal’in “Ağrı Dağı Efsanesi” ile ağıt olarak aşkı, Behçet Necatigil’in “Se-rin Mavi”si ile evcimen bir aşkı ve Ce-mil Meriç’in “Jurnal”inde yazdığı Lami-asına mektupları ile de aşkın hasretini görmekteyiz. Edebiyatımızda aşk sadece romanlarla

değil şiirlerle de bize derin izler bı-rakmakta ve aşkın edebî gücünü ya-şatmaktadır.XIII. Yüzyıl’da halk diliyle tasavvuf edebiyatının en büyük şairi Yunus Emre’yi mecazî aşktan gerçek aşka geçişte bir kılavuz olarak, “Bizim sevdiğimiz Hak’tır bu halka gözü kaş gelir” dizeleri ile ve XVII. Yüzyıl’da halk şairimiz Karacaoğlan’ın aşkın umut ve umutsuzluk arasında gidip gelmeleriyle en naif hallerini, “Her-kesi sevdiğine verse Yaradan” dize-leri ile bilmekteyiz.

Yakın zamanımızda ise şiirlerle aşkın en iyi anlatımını; Nâzım Hikmet’in Piraye-si için yazdığı şiirleri, Attilâ İlhan, Ümit Yaşar Oğuzcan, Cemal Süreya şiirleri-ni sayabiliriz. Yüzyıllardır süregelen ve etkisini her daim mesnevi, şiir, roman, mektup gibi edebî eserlerle koruyarak nesiller boyu devam eden aşk; yaradılışımızın özünü aramak isteği sürdüğü müddetçe son-suzluğa erişip, aşk ile başlayan bu se-rüven aşk ile sona erecektir. İşte bu yüzden şiirler, mektuplar, nice yazılar ve hikâyeler “AŞK’a DAİR”de bundan böyle sizlerle…

AŞK ile yol almanız dileğiyle.

Nalan Güven • [email protected]

54-61.indd 3 4/24/12 3:42 PM

Page 58: EDU&ART MAGAZINE

İlk defa böyle bişey duyduğum için soruyorum. Ne demek ‘İngilizce öğ-renmekle sınav geçmek arasındaki fark ?Yavuz: Bu yaklaşımı duymamış ol-manız çok doğal çünkü sınav tekni-ği çalışması ülkemizde hala anlaşı-labilmiş ve daha da ötesi öğretmen-ler tarafından ele alınabilmiş bir kav-ram değil maalesef. Bu yüzden de et-rafınızda TOEFL, IELTS ya da benzeri sınavlardan biri olan Proficiency (Ye-terlik) sınavına defalarca girip de ba-şarısız olan insanları çok sık göre-bilirsiniz. Bu yaklaşım aslında bana üniversite yıllarımda bu alanda ken-disinden eğitim aldığım ve hala bana ilham kaynağı olan rahmetli hocam

Baydar SOYTEKİN tarafından öğre-tilmişti. ‘İngilizce öğrenmek’ deyin-ce öncelikle iletişim becerilerinizin geliştirilmesi hedeflenir. Gerek dilbil-gisi gerekse kelime çalışması açısın-dan günlük hayatta karşılaşılan bilgi-ler öğretilir. Ancak söz konusu sınav geçmek olduğunda işler tamamen değişir. Sınava hazırlanırken, hem za-manınız daha kısadır - çünkü belli bir deadline için çalışırsınız - hem de test edilecek beceriler günlük hayattaki-lerle karşılaştırılamayacak derecede komplekstir. Dolayısıyla, örneğin, TO-EFL için çalışırken ‘Mr. Brown ve Mrs. Brown nerede kahvaltı yapmışlar’ ko-nusuyla derslerinizi geçirmeniz size sadece zaman kaybettirir.

56

nİs

an

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

EĞİTİM

TEST ATÖLYESİ İngilizce öğrenmekle ‘sınav geçmek’ arasındaki fark:

Test Atölyesi nedir? Ne yapılır burada?Test Atölyesi’ni anlatmadan önce he-men belirtmekte yarar var: Test Atöl-yesi bir İngilizce kursu değildir. Test Atölyesi, sadece sınav tekniklerine odaklanmış ve TOEFL, IELTS, Profici-ency, ÜDS ve KPDS gibi İngilizce se-viye belirleme sınavlarına hazırlanan kişilere ‘Sınav nasıl geçilir?’ konu-sunda danışmanlık ve koçluk yapan bir danışmanlık şirketidir. Dolayısıyla da Atölye’de genel İngilizce çalışma-ları yerine kişinin hazırlandığı sınavın soru tipine göre ‘Soru çözme tekniği’ çalışmaları yapılmakta ve kendisine, sınavda karşılaşacağı tipte materyal sunulmaktadır.

TESTATOLYESI.indd 2 4/24/12 4:23 PM

Page 59: EDU&ART MAGAZINE

şıyormuş gibi yapıyorlar’ çünkü içinde bulundukları programların sınavlarla yakından uzaktan bir alakası yokmuş. İTÜ’de Test Ofis’te çalışıyor olduğum için zaten işim sınav odaklı çalışma-lar yapmaktı. Bu yüzden de özel ders-lerimde hiç de şaşırmadığım bir pat-lama oldu. 2005 yılına geldiğimde yetişememeye başlamıştım bu tale-be ve 2006 yılında kız kardeşime aç-tım bu konuyu. Ben o yıllarda İTÜ’de çalışıyor olduğum için Test Atölyesini Yeliz açtı ve patronum oldu.

Yeliz: Aslında böyle bir teklifi bek-lemiyordum. Benim aklımda mezun olduğum bölümle ilgili bir sektörde çalışmak vardı. Ancak abimin tekli-fi aklıma çok yatmıştı. Hatta bir gece

elimde iki kahve ile dairesinin kapısı-nı çalmıştım. Kapıyı açtığında da ‘Ne atölyesiydi şu?’ diye sormuştum. O gece beni karşısına alıp 10 yıllık bir plan çizdi tahtada. Hiç unutmam, sabaha kadar kaç kahve içmiştik bu planları konuşurken.

O gece konuşulan planların nere-sindesiniz şu anda?Yeliz: Şu ana kadar planladığımız her şeyi gerçekleştirdik. Test Atöl-yesi, İTÜ Proficiency alanında zaten İstanbul’da sınav odaklı tek kurum. Bu alanda başarı oranımız %91’e ulaştı. TOEFL ve IELTS sınavlarında sadece 1-1 ya da 2-1 dersler veriyo-ruz. Diğer kurumlardan farkımız kişi-ye özel materyalle çalışıp önümüz-deki ilk sınavda öğrenciyi bölümüne atabilmek.

Yavuz: O geceyi ben de hiç unut-muyorum. Yeliz notlar alıp duruyor-du karşımda. Ben tahtada kocaman bir şema çizmişim, tahtanın her kö-şesine oklar çekip duruyorum. ‘Şu za-manda yayınevi olacağız, bu zaman-da ilk kitabımızı çıkaracağız’ diye. Sa-bah beş gibi bitmişti toplantımız.

Yeliz: GÜLSOY Yayıncılık adı altında, TOEFL, IELTS, ÜDS, KPDS ve Profici-ency sınavlarına hazırlık yapan kişi-ler için iki soru bankamızı yayınladık. Şu günlerde de üçüncü kitap üzerin-de çalışmalarımız sürüyor.

Test Atölyesi hangi sınavlar için da-nışmanlık yapıyor?Yeliz: Grup çalışmalarımızı İTÜ YDY öğrencileri oluşturuyor. Yavuz Gülsoy’un bu sınavı ve okul müfreda-tını çok iyi bilmesi bu alandaki başa-rımızı %91’e taşıyacak derecede et-kin bir müfredat ve kamp hazırlama-mızı sağlıyor. İkinci yoğunluğumuzu İTÜ UOLP programına dahil olan öğ-rencilerin TOEFL/IELTS danışmanlık-ları oluşturuyor. Bu çalışmalar genel-de 1-1 ya da 2-1 şeklinde oluyor çün-kü her öğrencinin ihtiyacı farklı bece-riler oluyor. Akademisyenler ve bazı yüksek lisans öğrencileri de bizimle ÜDS/KPDS sınavlarına hazırlık yapı-yorlar.

Test Atölyesi’nden bahsederken hep böyle heyecanlı mı olursunuz?Yeliz: Kesinlikle! Test Atölyesi çocu-ğumuz gibi. 2006 yılından beri onun-la birlikte bizim de vizyonumuz geliş-ti, sınav tekniklerimiz gelişti. Hatta ‘Atölye İngilizcesi’ bile oluştu.

Atölye İngilizcesi?Yavuz: Test Atölyesi’nde sadece sı-nav odaklı çalışıldığı için İngilizce dil-bilgisi yapılarında sadece işimize ya-rayan ve hazırlanılan sınavda sorulan noktaları çalışıyoruz. Bunu yaparken de mümkün olduğunca teknik isim-lerden uzak duruyor hatta kendi jar-gonumuzu oluşturuyoruz. Böylece, bilgiler öğrencilerimizin aklında daha iyi yer etmiş oluyor. Örneğin, ‘cambaz passive’ ya da ‘9.2 fiili’ dediğimiz kav-ramlar var. Yıllar geçse de, bu konu-lar öğrencilerimizin aklında bu şekil-de kalıyor.

Yeliz: Öyle örneklerle karşılaşı-yoruz ki şaşırmamak elde değil. Gi-rilecek olan sınavda ‘speaking (ko-nuşma)’ becerisi test edilmiyor an-cak kişiye verilmeye çalışılan eğiti-min yaklaşık çeyreği konuşma çalış-malarından oluşuyor. Konuşma bece-risi önemsiz demiyorum, ancak 3 ay zamanı olan bir kişinin, içinde konuş-ma becerisi olmayan bir sınava hazır-lık yaparken çalışma saatlerinin dört-te birini ‘test edilmeyecek’ bir beceri-ye vermesi 3 ay sonraki başarısızlığın acı bir işareti olmaktan öte geçmiyor.

Peki kimdir Yeliz Gülsoy ve Yavuz Gülsoy? Yeliz: Ben, Bilgi Üniversitesi Ulusla-rarası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldum. Yan dal olarak da Reklamcı-lık üzerine eğitim aldım. O dönemler-de aslında iddialı olmasa da TOEFL dersleri veriyordum, ancak bu işi gü-nün birinde sınav danışmanlığı yapa-cak kadar ciddiye alacağımı o yıllarda hiç düşünmemiştim.

Yavuz: O söylemez ama ben ekleye-yim; Yeliz, bölümünü 3.lükle bitirerek onur belgesi almıştır. Benim, kardeşim kadar başarılı bir öğrenciliğim hiç ol-madı desem yalan olmaz. Liseyi Hey-beliada Deniz Askeri Lisesi’nde oku-dum. Daha sonra Deniz Harp Okulu’na geçtim ve iki yıl Gemi İnşa Mühendisliği eğitimi aldım. İkinci yılın sonunda ora-dan ayrılarak üniversite sınavına gir-dim ve İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım. Üni-versite hayatım boyunca tercüme yap-manın yanında özellikle iş adamları-na konuşma dersleri verdim. İlk danış-manlık şirketimi de üniversite öğrenci-liğimin birinci yılının sonunda açmıştım. Mezun olur olmaz da İTÜ Yabancı Diller Yüksekokulu’nda İngilizce okutmanlığı-na başladım.

Klasik bir soru olacak ama Test Atölyesi fikri nasıl doğdu? Yavuz: İTÜ’de İngilizce okutmanlı-ğı yaptığım dönemde öğrencilerden Proficiency, TOEFL ve IELTS hakkın-da, akademisyenlerden de ÜDS ve KPDS gibi sınavlar hakkında çeşitli şikayetler duyardım. Yakından baktı-ğımda gördüm ki bu kişiler farkında olmadan söz konusu sınavlara ‘Çalı-

nİs

an

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

57

TESTATOLYESI.indd 3 4/24/12 4:23 PM

Page 60: EDU&ART MAGAZINE

EĞİTİMn

İsa

n e

du

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

te burada’ diyerek her an gözümüzün üstlerinde olduğunu hissettiriyoruz.

Yavuz: Hiç durmadan araştırmak ve sürekli kendini yenilemek de son de-rece önemli. Biz, The Economist, Newsweek, The Middle East, Afri-can Business, Monocle gibi dergile-re aboneyiz çünkü bu dergiler dün-yadaki tüm sosyal, bilimsel, siya-si ve ekonomik haberleri içeriyor. İş ve spor yoğunluğum ne olursa olsun mutlaka haftada 50-60 makale oku-rum ve buradaki makalelerden so-rular çıkartırım. Böylece hem Test

Atölyesi’nin soru bankasına yeni so-rular eklemiş oluyorum hem de sı-navda çıkacak konuları tahmin etme şansımı yükseltiyorum. Örneğin, bir-çok kez, İTÜ Proficiency sınavında çıkan okuma parçasının konusunu Atölye’de biz önceden derslerimizde işlemiştik.

Yeliz: Öğrencilerden fazla hırs yaptı-ğımız oluyor bazen. ‘60 alsam yeter’ dediklerinde ‘Olmaz, Test Atölyesi’ne geldiğinde zaten 55 ile kalmışsın, biz senin 10 hafta danışmanlığını yapa-cağız ve sen 60’la mı geçeceksin? Hayatta olmaz’ diyoruz.

Yavuz: Bu arada şunu belirteyim, ar-tık iki başımıza değil ‘Üç başımızayız.’ 2012 Ocak Sınavı’na Hazırlık Kampı döneminin başından beri idari asis-tanımız Özge de artık bizlerle. Özge sayesinde Yeliz ve ben tamamen an-

latımlara ve materyal hazırlamaya odaklanmış durumdayız.

Sizin yayınlarınızda, materyalle-rinizde ve kariyerinizin hemen he-men her anında bir Baydar SOY-TEKİN adı geçiyor. Kim bu Baydar SOYTEKİN?Yavuz: O benim canım hocam-dır. İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümün-de okurken kendisi ‘İletişimsel Gra-mer’ dersimize giriyordu. Sınav tekni-ği uzmanı olduğunu duyduğumda be-nim de ileride bu işi yapmak istediği-mi söylemiş ve beni eğitmesini iste-miştim. Başta kabul etmemişti çün-kü bu alanda çalışmak çok zahmet-li bir iş olduğu için çoğu kişinin daha başta çalışmalardan vazgeçip genel İngilizce yolunda devam ettiğini söy-ledi. Hiç unutmam okuldan çıkıp evi-ne kadar yanında gidip, evinin kapısı-nın önünde oturmuştum bana ders vermeyi kabul edene kadar. Böylece sınav tekniği çalışmalarım başlamış oldu. Öğrencilik hayatımın en verimli çalışmalarını Baydar hocamla yaptım diyebilirim. Kendisine de o zamanlar söylediğim gibi tek isteğim Baydar hocam gibi sınav tekniği anlatmaktı. Kendisini 2001 Haziran’ında sonsuz-luğa uğurladık; nur içinde yatsın.

Test Atölyesi nereye gidecek?Yavuz: En çok karşılaştığımız soru-lardan birisi bu. Hayatımızın her anı-nı işle doldurmayı istemiyoruz. Test Atölyesi’ne talep şu andaki kapasite-mizin neredeyse 3 katı, ancak biz ka-pasitemizin %70’i civarında öğrenciy-le çalışıyoruz.

Yeliz: Bilerek boş saatler bırakıyoruz ki hastalık, vs gibi nedenlerle prog-ramın gerisine düşen öğrencilerimizi grup çalışmalarının dışındaki saatler-de yetiştirebilelim. Deneme sınavlarını bazı zamanlar grup çalışmalarının dışında yapıyo-ruz; böylece, grup çalışmaları esna-sında daha başka materyallere za-man ayırabiliyoruz.

Test Atölyesi’ndeki Programlar, ça-lışmalar, ücretsiz workshop ve de-neme sınavları hakkında detaylı bil-gi için www.testatolyesi.com adresin-den bize ulaşılabilir.

Test Atölyesi neden hep ‘Kamp’ kavramını kullanıyor?Yeliz: Her sınav hazırlık dönemi Atölye’de ‘Kamp’ olarak anılır çünkü sınava girilecek tarihe kadar öğrenci-lerin her günü her saati önceden he-saplanır, testler, quizler, deneme sı-navları belirlenir ve bir kamp hava-sında çalışmalar yürütülür.

Yavuz: Yaz okulu çalışmalarımız ayrı bir yoğundur. Orası gerçek an-lamda kamp olur çünkü hafta içi her gün – hatta bazı yazlar Cumartesi de dahil – çalışma yaparız. Ben biraz garantici bir insan oldu-ğumdan, başarıyı öğrencinin eline bı-rakmamayı tercih ederim. Sınavı geç-melerini, onlardan daha çok biz iste-riz çünkü bize bunun için ödeme ya-parlar. Hatta ben ilk çalışmamızın hemen başında şunu söylerim: ‘Ar-kadaşlar, Test Atölyesi’ne hoş geldi-niz. İlk sınavda öğrenci-öğretmen iliş-kimiz bitsin lütfen. Bir dahaki dönem, sınıfımda öğrenci olarak değil, ziyare-time gelmiş arkadaşım olarak göre-yim sizi.’

İki başınıza Test Atölyesi’ni bu ka-dar başarılı bir hale getirmenizde hangi faktörler rol oynuyor? Yavuz: Her şeyden önce bu işe olan aşkımız. Ben yaklaşık 17 yıldır Thai Boxing, Full-Contact Karate, Aikido, Boks gibi çeşitli mücadele sporlarıyla ilgileniyorum. Orada da bir maç günü vardır ve o tarihe kadar mümkün olan en iyi şekilde hazırlanır ve o gün raki-binizin önüne en mükemmel haliniz-le çıkmayı hedeflersiniz. İşte aynısını Test Atölyesi’nde de yapıyoruz. Onla-rın da maçı sınava girecekleri gün ve biz de bir antrenör gibi onların ‘Maçı’ kazanabilmelerini sağlamak için en kestirme, en verimli ve en etkili stra-tejileri edinmelerini sağlıyoruz.

Yeliz: Her öğrenci kendi başına bir he-def bizim için. Bu yüzden bizimle ça-lışacak öğrencilerin sayısını mümkün olduğunca az tutuyoruz. Sınava ha-zırlandıkları süre boyunca çalışma-larımız dışındaki günlerde de iletişi-mimizi koparmıyoruz. Hatta bazen Facebook’ta arkadaş olduklarımızı gecenin bir vakti görüp ‘Yarın deneme sınav olacaksın, ne işin var bu saat-

58

TESTATOLYESI.indd 4 4/24/12 4:23 PM

Page 61: EDU&ART MAGAZINE

nİs

an

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

59

nİs

an

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

59

SPOR

Sağlıklı bir yaşam için...

Bu köşede bulunan bilgiler hayatınız-da her zaman olması gereken, ayri-yetten merak ettiğiniz bir sürü konu-yu da içerecektir. Köşeme taşıyaca-ğım yazılarım, her yerde bulamaya-cağınız ancak merak ettiğiniz konular. “Amma da sallıyor canım “ der gibi-siniz. O zaman bana da cevap hakkı doğuyor demek oluyor: Yok, yok! Öyle hayatın sırrını açıklamayaca-ğım. Fakat uzman olduğum bir konudaki soruların; Spor yapmak, sporu hangi yaşlarda yapmalıyız, hangi saatlerde spor yapmak me-tabolizmayı hızlandırır, spor yaparak gençleşme, kansız-lığa iyi gelecek sporlar, fizyo-lojik ve patolojik rahatsızlık-lara hangi sporları yaparak yeniden sağlığınızı elde ede-bilirsiniz, şehrin sıkıcı stre-sinden nerelere giderek kur-tulabilir, oralarda nasıl ak-tiviteler yapabilirsiniz, ço-cuklarınız hangi yaşta hangi sporu yapmalı, boyu uzama-sı için hangi spora yönlen-meli, spor ile nasıl yurt dışı bursları alınır ve spor ile ak-lınıza gelecek daha bir sürü sorunun cevaplarını barındıracağım bu köşemde bilgilendirme manasın-da olduğunu belirtip sizlere kendim-den bahsedeceğim;Ben GÖKSEL YAVUZ, Marmara Üni-versitesi Beden Eğitimi ve Spor Yük-sek Okulu Yüzme Antrenörlüğü ve Performans Gelişimi mezunuyum. Sporun bir sürü alanıyla uğraştım. İl-kokul çağlarında kağıttan toplar yapa-rak tenefüslerde futbol oynamak, bas-

ket potası olmadığı için uzaktan kağıt-ları çöp kutusuna fırlatmak, okulu-muzun Boğaz’a nazır olması avanta-jıyla derslerden arta kalan vakitler-de İstanbul Boğazı’na yüksekten sal-tolu atlayışlar, tabii bu harika hareket-lerimin sonucunda hayatımın baştan sona değişmesine sebep olan İstan-bul Yüzme İhtisas Kulübü’ne yüzme-

ye başlayıp, sonrasında kendimi birey-sel değil daha çok takım adamı olarak gördüğümden ötürü su topunu seçe-rek hayatımın en güzel seçimini ya-parak sporu hayatım haline getirdim. Daha sonrasında üniversite yılların-da okuduğum bilgileri yaşamımın içi-ne sokarak ve çağımızın olmazsa ol-maz sporları fitness ve pilatesi de öğ-rendikten sonra neredeyse insanın yü-rürken kasları olma durumuna geç-

tim. Hayatta en önemli gördüğüm şey hareket etmek çünkü insan hareket etmek için yaratılmıştır. Kemik, kas ve iç organlarımız bunun için var. Tabii ki bu bedeni hareket ettirmek için yakıta ihtiyaç duyarız, bu yakıtı sağlarken bü-tün duyularımızın ve hormonlarımızın sağlıklı çalışması gerekir. Aslında bunu bir bütün olarak ele al-

dığımızda sağlığımızın iki te-mel unsurunun birbiriyle ne kadar bağlantılı olduğunu gö-rürüz. Bunlar üçüncü en te-mel unsur ruh halimizi doğ-rudan olarak etkiler. Sağlık-lı çalışan bir beden, beynini iyi şeylere çalıştırır, iyi besini bulur ve harcar. İnsan bedeni yani eklemlerimiz, kaslarımız, “tendon” ve “ligament” leri-miz doğal olarak , en sağlıklı, toprak gibi bir zemin üzerinde hareket eder. Altından elekt-rik akımlarının geçtiği, etra-fında elektromanyetik alan-ların olduğu, betonda, asfalt-ta, yapay zeminli koşu bantla-rının üzerinde çalışan bir be-denin sağlıklı hareket ettiği-ni söyleyemeyiz. Mümkün ol-duğu kadar dışarıda - açık ha-

vada, toprak zeminde hareket etmek daha faydalıdır. Sizler ve çocukları-nız için gerekli bütün bilgileri bula-bileceğiniz keyif almanızı umduğum ayrıyetten benim zaten keyif aldığım yazıları barındıracağım bölümümde önümüzdeki yazımda birbirinden il-ginç, heyecan verici konuları sizler-le paylaşacağım. Hareketli ve doğal olarak sağlıklı kalın. Sevgiler =)

Göksel Yavuz • [email protected]

TESTATOLYESI.indd 5 4/24/12 4:23 PM

Page 62: EDU&ART MAGAZINE

HİKAYEDEN HAYATLAR

60

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

KIRKKANAT KÖYÜ’NE DÖNÜŞ

On yaşında bir erkek çocuğu, sol kürek ke-miğinin altından girip, kalbine saplanan bir kurşun yüzünden sırtüstü yere serildiğinde, bu çam ağacını gök merdiveni gibi mi yoksa mezar taşı gibi mi görmüştür? “Asla ceva-bını bulacağına emin olmadığın sorular sor-ma!” diyen fizikçiye mi; asla ‘asla’ dememeyi öğütleyen felsefeciye mi inanmak gerekir? İhsan’a göre bilinmeyenin bilinmeyen oldu-ğu ancak bilindikten sonra ortaya çıkardı. O yüzden en ağır soruları hep kendine sor-muş, çoğunun cevabını da almıştı. İki soru hariç: Ali çamı neye benzetmişti? O ça-mın altında sessizce ölürken, gözlerinin bal rengini koyu kahveye çalan son gö-rüntü neydi? Kendi düşüncelerinden sıkılıp, soruları ve cevapları şımarık bir umursamazlıkla fır-latıp attı. Attığını sandı! Gözlerini hafifçe şaşı yaparak bir karıncanın burnuna tır-manmasını izledi bir süre. Başını yasla-dığı çamın iğneleri arasından bakıp “yola koyulma vakti İhsan,” dedi. Önünde uza-nan patika, sonunu hayal ettiği yolun ba-şıydı. “Sonunu hayal ettiğim yolun başı,” diye yüksek sesle tekarar etti... Sonra da alnına sertçe vurarak “yine şairliğin tuttu, başlatma şimdi yolundan suyundan,” di-yerek kendini azarladı.Hiç acelesi yoktu. Patikada ilerlerken du-rup ağaçların arasındaki göle karşı bir si-gara içiyor... Biraz gidip yine duruyor-du. 47 sene önce geride bıraktığı, Kırkka-nat Köyü tabelasını gördüğünde vakit öğle-yi geçmişti. Köy meydanına vardığında, gi-derken korkudan bakamadığı tüm yüzle-ri kahvede bulacağını biliyordu. İşte en çok görmek istediği kişi... Önce O’nun karşısı-na dikildi:“Rıza!”“Affet beyim çıkaramadım?”“Tanımadın değil mi? İhsan ben”

“Hangi İhsan?” düşünceli düşünceli ismi tekrarlarken birden adamın gözünde bir şimşek çaktı. İnanmaz bir ifadeyle ayağa kalkıp, kendinden bile şüphe edercesine “İh-san? Osman Ağa’mın oğlu İhsan mı? Karde-şim İhsan mı?” diye sordu.Eşek kadar iki adam, köyün orta yerinde, sa-rılıp kaldılar bir süre... Hemen çaylar söy-lendi... Yokluğunda olup biten herşeyi öğ-rendi İhsan. Çok da birşey olmamıştı zaten! Hava kızıldan siyaha giderken Rıza ayağa kalktı. “Kardeş hadi eve... Çilingiri kurar ora-

da devam ederiz,” diyiverdi. Daha lafın or-tasında anason kokusu tütmeye başlamış-tı İhsan’a.Karısını hemen tanıdı. Derede kurbağa ya-kalarlardı Seher’le. Başındaki yemeni, kı-vır kıvır saçlarını örtmeye yetmiyordu. Rıza hep Seher’in saçına yavru bir kurbağa atar-dı. Sonra da katıla katıla gülerdi çırpınması-na. Seher, kara gözlerinden ateşler saçarak, Rıza’ya küfür ederdi. İhsan kurbağayı saçın-

dan alır, tam bir ağa-oğluna yakışır şekilde, kahraman olurdu. Kurbağayı arttıranın as-lında İhsan olduğunu Seher hiç bilmedi. Çe-kingen bir gülümsemeyle misafirini karşıla-yan Seher, hemen mutfağa kaçtı.Yaşlanmıştı Rıza ama saçında bir tane beyaz yoktu. Güneşin öptüğü kehverengi teller sa-rıya dönmüştü o kadar. Bıyık bırakmıştı. Ba-bası, annesini dövdüğünde koşarak İhsan’a gelip “bu gece kescem babamın bıyıklarını” diye ağladığını hatırladı. Ufak tefek bıraktı-ğı sırdaşı şimdi karşısında bir pehlivan gibi

oturuyordu. Gür bir sesle geçmişten dön-dü İhsan: “Buz nerdeee? bişeyi de tam yap be!” Seher’in buzu masaya getirip, bırak-ması ve geri dönmesi öyle çabuk, öyle ses-siz olmuştu ki bir ara İhsan hayal gördü-ğünü sandı.“Eeeee sırdaş, söyle bakalım hangi rüz-gar attı seni buralara?” Henüz sorgulan-maya hazır olmadığını hissetti İhsan. Terle-yen avuçlarını dizlerine sürterken, umarsız bir ses tonuyla “Bırak şimdi beni, sen an-lat önce, Seher’le evlenmişsin! Nasıl oldu bu iş? Siz hep dövüşürdünüz yahu?” diye sordu. Uzun ve heyecanlı bir aşk hikaye-si dinleyeceğini umarak sandalyesine yer-leşti iyice. “Anlatacak çok birşey yok birader. Ben as-kerdeyken anam, Seher’i istemiş! Öğren-diğimde çok direndim ama bilirsin, büyük-ler karar verince bize söz düşmez. Evlen-

dik işte”“Eeee Ali İhsan’dan başka çocuğunuz var mı?”“Yok!?! Sen nereden biliyorsun Ali İhsan’ı?”“Hem yakışıklı hem akıllı... Yetmezmiş gibi bir de iyi basket oynuyor kerata!”O sırada Seher, elinde bir tabak ile parmak uçlarında beliriverdi. İki adam da onu masa-nın yanında görünce bir an irkildiler. “Bizi mi dinliyosun lan?”. İlk defa Seher’in sesi du-

Feyhan Uzunoğlu • [email protected]

54-61.indd 4 4/24/12 3:42 PM

Page 63: EDU&ART MAGAZINE

yuldu: “Yok... Kavun getirdim soğuk soğuk.”“İyi uzatma... koy ne getirdiysen şuraya.” Bu sebepsiz öfke İhsan’ın tuhafına gitmişti. Gü-lerek “otursana Seher şuraya, yüzünü gö-remedim geldiğimden beri” dedi. Dedi ama dediğine pişman oldu. Zira Rıza, öyle bir baktı ki İhsan, Arnavutköy ile Kırkkanat köyü rakı sofraları arasındaki yedi farkı hemen buldu. Rıza masadaki boş salata tabağı-nı hışımla aldı ve homurtular içinde Seher’e uzattı. Seher’in gayri ihtiyari sol elini yüzüne kapatması İhsan’ın gözünden kaçmadı! Rıza daha da homurdandı, yaptığı hatanın ezikli-ği ile kıpkırmızı kesilen kadın, tabağı kaptı-ğı gibi ikisinin de yüzüne bakmadan koşara-dım içeri girdi.“Ulan gece yarıları ananın çığlıklarına daya-namayıp bizim eve kaçtığın günleri ne çabuk unuttun? Niye dövüyorsun Seher’i?” Bu ani soruyla afallayan Rıza’nın ağızından “kim dedi?” çıkıverdi.“Hayat Ana da Sıddık Amca’nın karşısın-da aynı böyle titrerdi. Hiç cesaret edemedin babanın bıyıklarını kesmeye değil mi?” Bir anda omuzları düşen, gözlerini kaçıran ada-mı görünce “kapa ulan çeneni!” dedi içinden pişmanlıkla. Fırsatı kaçırmayan Rıza, hemen konuyu değiştirmek için bir hamle yaptı:“Sen benim oğlanı nerden biliyorsun, dese-ne şunu?”“Kızım Damla da Ankara’da tıp okuyor. İkisi okuldan arkadaş senin anlayacağın.”“Yaaa! Benimki anlatmaz pek bişey. Anla-mayız diye herhal. Yakında mı gördün oğ-lanı?” “Geçen kış, bayram tatilinde, tanışmak için bize geldi! Sırdaş bak benden duymuş olma ama senin oğlanla benim kız aşık ona göre” “Kime?” İhsan kah anasondan kah Rıza’nın saf hallerinden keyiflenmeye başlamıştı.“Hay deli adam kime olacak birbirlerine...” Bir süre sessizlik oldu. Rıza kıpkırmızı kesil-di yine. Tıpkı eski günlerdeki gibi, dudağının sol tarafını yerken ensesini kaşıyordu. İhsan, karşısında kıvranan adamı izlerken, tıpkı eski günlerdeki gibi, hafif bir tıslama sesiyle gülüyordu. Eski günler... Eskisi gibi olabilir-ler miydi yine? Sessizliği ilk bozan Rıza oldu:“Ulan koyun kafalının dölüüü, yediği hal-ta bak! Kusura kalma İhsan, senin kızı da ayartmış manda. Hemen çekerim elini aya-ğını merak etme.” Tıslamayı bırakıp, kaşları-nı çattı bu sefer İhsan “onlar evlenmeye ka-rarlı, seni kim takar?” İhsan takılmaya çalı-şıyordu ama Rıza daha da ciddileşerek “af-fet beyim,” diyiverdi. “Ne ‘beyi’ lan İhsan’ım ben!” dedi sinirle. En sonunda olmuştu, Rıza bu çıkışla kendine gelmiş, yüzüne kocaman

bir gülümseme yerleştirip “e şerefe lan o zaman” diyerek sertçe kadehini İhsan’ın ka-dehine çarpmıştı. Eski günlere dönme umu-du yeşermeye başlıyordu İhsan’ın gözlerin-de. “Ali İhsan... Ali İhsan...” diye fısıltıyla tek-rarladı ve hafif bir gururla devam etti: “Be-nim ve abinin adını vermişsin oğluna!”“Kaşı gözü amcasına benzedi bari huyu da sana benzesin diye... Bulamadık Ali’yi, ne ölüsünü ne dirisini!”“...”“Önce Ali kayboldu ortalıktan... Öyle uçtuuu giti sanki... Arkasından sen...”“...”“Birden kimsesiz kaldım be! Hele Ali kaybol-duğunda, kaç kere kapına geldim, kaç kere ahırın damına çıkıp sana seslendim, camına taş attım... Hiç cevap vermedin... Abim kay-bolmuş, aramak lazım... Sen yanımda yok-sun! Ardından temelli gittin... Hem de yü-züme bakmadan geçtin önümden. İkiniz-de na şurada sızıydınız. Oğlum olunca her-gün adınızı çığırmak nasıl içimi ferahlattı bil-sen. Bak sen geldin, ister misin yarın öbür-gün abim de çıksın ortaya!”Sıkılmıştı İhsan. Başını eve doğru çevirdiğin-de, Seher’in camın içindeki menekşeleri su-ladığını gördü. Tabii ya çiçekler, güneş çeki-lince sulanmalı, yoksa yanar. Aniden Rıza’ya döndü:“Gelmez”“Hiç yorma çeneni... Bir gün gele...”“Ali öldü!... O’nu ben öldürdüm!” diyerek sö-zünü kesti.Camdan doğru önce bir “oy anam” geldi. Ar-dından bir kırık sesi. Telaşla içeri kaçarken, Seher’in eli, mavisi yer yer dökülmüş sak-sıya çarpıpı düşürmüştü. Az evvel sulanan menekşe şimdi ıslak toprağın altında kal-mıştı. Yıllardır içini çürüten bu pis koku-lu, habis yumruyu bir nefeste fırlatıp atmak inanması zor bir hafiflik vermişti İhsan’a. Oturduğu yerden fırladı ve yerdeki menek-şeyi alıp, üzerindeki toprağı temizledi. Ya-vaşça camın içine bıraktı, nasılsa Seher ica-bına bakardı. Yandaki fesleğene avuçlarını sürdü, içindeki o pis kokuyu silercesine, şim-di ellerine sinen ferahlığı uzun nefeslerle içi-ne aldı. Kuş gibi hafif adımlarla masaya dö-nüp, oturdu. Yarıya kadar dolu kadehi kafaya dikti. Gökyüzü yıldız doluydu ve rakı o habis yumrunun koptuğu yeri alev alev yakıyordu. Rıza’ya baktı. Başı öne eğik halde dirsekle-rini masaya dayamıştı. Hiç kıpırdamıyor, gö-zünü bile kırpmıyordu. Koskoca bahçede tek hareket eden kendini bilmez bir sinekti. Eli-nin tersiyle sineğe bir tokat atan Rıza’nın yüzü ifadesiz, sesi soğuk ve netti: “Neden?”

“Kazaydı Rıza... Hiç bilerek Ali’ye zarar veri...” sertçe kesildi sözü İhsan’ın “Nasıl?” Yediği tokatın şiddetiyle savrulan sinek şim-di Rıza’nın başının üzerinde dolanıyordu. “Bak Rıza...” Rıza yumruğunu masaya indir-di ve tekrar etti: “Nasıl?” İhsan yedi yaşında-ki bir çocuk gibi kesik kesik anlatmaya baş-ladı: “Ali’nin kaybolduğu gün size geldim. Sen uyuyordun. Ali, Sıddık Amca’nın tüfeği-ni aşırmış, ormana gidiyordu. Beni de götür-mesi için yalvardım. ‘Rıza’ya söylemezsen gelebilirsin’ dedi. Uzun lafın kısası, ormanda dolandık biraz. Sonra Ali’nin çişi geldi. Tüfe-ği bana verdi, O gelene kadar orasını burası-nı kurcaladım. Sanırım bilmeden mermi sür-düm. Ali gelince almak istedi tüfeği elim-den, vermedim. ‘Peki’ dedi. ‘Namluyu hep havaya doğru tut yürürken’ dedi. Öyle yap-tım. Bir yandan yürüyoruz bir yandan konu-şuyoruz. ‘Ne avlayacağız’ diye sordum. ‘Hii-iç’ dedi. ‘Eee tüfeği niye aldık’ dedim. ‘Köyü canavarlardan koruyoruz salak’ dedi. Gül-meye başladık... Ayağım takıldı... Düştüm... Bammm... Namlunun ucunda duman... Ali yerde... ‘Kalk’ dedim, kalkmadı... Koşarak köye döndüm, babama haber verdim. Beni eve kapattılar. Kötü birşey yaptığımı biliyor-dum ama kimse neler olduğunu söyleme-di bana. Uzun zaman Ali’ye ne olduğunu bil-medim. Babam, karanlık çökünce Ali’yi bi-zim aile mezarlığına gömmüş. Sonrada apar topar köyden ayrılma kararı almış. Sanırım kan davası çıkmasından korktu.”Sanki ağır ve nemli bir sessizliğin içinde ne-fes almaya çalışıyordu Rıza. Belli ki beyni ile kalbi zalimce savaşıyordu. Bu savaşı durdu-rabilirse geçmişle de hesabını kapatabilir-di İhsan: “Rıza, ya beni affet ya da...” Yavaşça ayağa kalktı ve devam etti: “Kardeşimin kanı yerde kalmasın diyorsan, buradayım işte!”“Bitti mi diyeceklerin?” diye sordu Rıza. “Evet” yanıtını aldıktan sonra ayağa kalktı, başı önünde, tek kelime etmeden eve girdi. Bütün ışıkları söndürdü. İhsan, sabaha ka-dar sandalye tepesinde oturdu, ağladı, kork-tu, ağladı, içti, ağladı...Gün ışıdığında bahçe kapısında Seher be-lirdi. Başı öne eğik olmasına rağmen şiş ve kıpkırmızı gözlerini görebiliyordu. İhsan’ın önüne bir kağıt parçası bırakıp kenardaki se-dire çöktü. Rıza’nın kargacık burgacık ya-zısıyla “Kaza olduğuna inandım ama Ali’yi vurduğun için seni affetmiyorum! Ya Ali, 47 senedir yattığı yerde, bir taşı bile olmadığı için seni affedecek mi?... Selametle git.” ya-zıyordu.Artık İhsan’ın asla cevabını bulamayacağı bir sürü sorusu vardı... N

İSA

N e

du

&a

rt

der

gİs

İ 201

2

61

54-61.indd 5 4/24/12 3:42 PM

Page 64: EDU&ART MAGAZINE

62

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

EDEBİYAT

ORHAN SEYFİ ORHON

1889 (1305) İstanbul / Üs-küdar / Beylerbeyi do-

ğumlu. Baba adı; Mehmet Emin, Ana adı Nimet. Evli. Bir çocuk babası. İlk mektebi Çengelköy Havuz başı İlkoku-lu (1902), Beylerbeyi Rüştiyesi ( 1905 ), Mercan İdadisi (1909) Mektebi Hukuk ( İstanbul Darülfünun Hukuk Fakültesi) (1914) bitirdi. Hukukçu, Öğretmen, Ga-zeteci, Yazar, Şair, Milletvekili.

01.01.1926 - 01.01.1928 Harp Aka-demisi Türkçe Muallimi, 20.10.1931- 30.01.1933 Beyoğlu Rum Lisesi Öğret-meni olarak görev yaptı. Gazeteciliğe başladı. HIYABEN (beş sayı) dergisini çı-kardı (1910). TÜRK YURDU (1911), YENİ MECMUA ( 1917 - 1918 ) sında şiirlerini yayınladı. ŞAİR ( 1918 - 1919 ), BÜYÜK MECMUA ( 1919 ), YARIN ( 1921 - 1922 ) da yazıları yayınlandı. Celal TAHİR tara-fından çıkarılan; ŞİİR - HİKAYE - TEMA-ŞA MECMUA’sında şiirleri yayınlandı.

Yusuf Ziya ORTAÇ’la birlikte AKBABA Dergisi’ni çıkardı (07.01.1922). RESİM-Lİ DÜNYA (1924), GÜNEŞ MECMUASI, PAPAĞAN, YENİ KALEM (1927), EDEBİ-YAT GAZETESİ ( 1932 ), AYDA BİR DER-GİSİ (1935), ÇINARALTI (1941) yazılar yazdı. Mizah dergilerinde çıkan yazıla-rında FİSKE ismini kullandı. 1941-1944 yılları arasında İstanbul Erkek Lisesi Edebiyat Öğretmeni iken işine son veri-lince politikaya atıldı. 8. Dönem 1946 - 1950 tarihleri arasında CHP Zonguldak Milletvekili oldu. 01.02.1950 tarihinde emekli oldu. 1950 yılında tekrar gazete-ciliğe döndü. 13. dönem 1965-1969 ta-rihleri arasında Adalet Partisi İstanbul Milletvekili oldu. 1969’da yeniden ga-zeteciliğe döndü ve MİLLİYET, TASVİR-İEFKAR, CUMHURİYET, ULUS, ZAFER, HAVADİS, SON HAVADİS gazetelerin-de fıkra yazarlığı yaptı. Hecenin beş şai-rinden biri olan, ilk şiirlerini aruz ölçüsü ile yazan, daha sonra hece ölçüsüne dö-

nen, birçok şiiri bestelenen ‘şair’in sizin için ‘’DİYORLAR‘’ isimli şiirini seçtim. Şiir iki makamda bestelenmiş. Hüzzam makamında olanı Hayri YEDİGÜN tara-fından bestelenmiş. Uşak Makam’ında olanının ise bestekârı belli değil.

1998 - 1999 - 2001 tarihlerinde Dev-let Tiyatroları Genel Müdürlüğü yapan İ. Rahmi DİLLİGİL‘’ yöntemleriyle Hız-lı Okuma Ve Anlama Teknikleri ‘’ isim-li eserinde son söz olarak; ‘’ Bir tek şeyi asla yapmayın. Baş ucunuzdaki şiir ki-taplarını asla hızlı okumayın. Onlar za-ten her kelimesinde birkaç kitap barın-dıran hızdaki kelimelerdir’’ ifadelerini kullanmış. Orhan Seyfi ORHON’un ve bütün şairlerin şiirlerini okurken bu ku-ralı unutmamak gerekir.Orhan Seyfi ORHON 22.08.1972 tarihin-de yaşamını yitirdi. Mezarı İstanbul Zin-cirlikuyu Mezarlığı’ndadır.

Ayhan Hüseyin Ülgenay • [email protected]

54-61.indd 6 4/24/12 3:42 PM

Page 65: EDU&ART MAGAZINE

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

63

ESERLER İ;

ŞİİR;1 - Fırtına ve Kar 19192 - Peri Kızı İle Çoban Hikayesi 1919 - 2009 - 2010 - 20113 - Gönülden Sesler 1922 - 1928 - 1935 - 19644 - Hayat Bilgisi Şiirleri ( 1 ) – ( 2 ) – ( 3 ) 1929 5 - Hicivler 19516 - İstanbul’un Fethi 19537 - İşte sevdiğim dünya 19628 - Kervan 1964 9 - Orhan Seyfi Orhon Şiirler 197010 - Orhan Seyfi Orhon Bütün Şiirleri 2007

ROMAN - BİOGRAFİ - MİZAHİ DESTAN - DENEME - MAKALE - FIKRA ;1 - Fiskeler ‘’ Mizah ‘’ 19222 - Tanık - Tango ‘’ Roman’’ ‘’. Tarihsiz.Osmanlıca.3 - Kerem ile Aslı 1934 - 19384 - Ziya Gökalp ‘’ Biyografi ‘’ 1937

5 - Abdülhak Hamit ‘’ Biyografi ‘’ 19376 - Mehmet Akif ‘’ Biyografi ‘’ 19377 - Yahya Kemal ‘’ Biyografi ‘’ 19378 - Nazım Hikmet 1937 9 - Asri Kerem ‘’ Mizahi Destan ‘’ 193710 - O Beyaz Bir Kuştu 1941 - 195011 - Çocuk Adam ‘’ Roman ‘’ 1941 – 1965 - 200912 - Dün Bugün Yarın ‘’ Makaleler ‘’ 194313 - Kulaktan Kulağa ‘’ Fıkralar ‘’ 194314 - Maskeler Aşağı 194315 - Maarif Vekili Hasan Ali Yücele Açık Mektup 195116 - Gençlere Açık Mektup 195117 - Düğün Gecesi ‘’ Hiciv Hikayeleri ‘’ 1957-201118 - Anadolu Toprağı 1962

HAKKINDA;1 - Hecenin 10 Şairi 1943 2 - Hecenin 5 şairi 19563 - Bir Demet Edebiyat ‘’ Adile AYDA ‘’ 19984 - Orhan Seyfi Orhon ‘’ Ali DONBAY ‘’ 2009

54-61.indd 7 4/24/12 3:42 PM

Page 66: EDU&ART MAGAZINE

EDU&ART Dergisi Adına İmtiyaz SahibiAçelya ÜLGENAY [email protected]

Genel Yayın Yönetmeni Begüm ÇELİ[email protected]

EditörFeyhan UZUNOĞ[email protected]

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Açelya ÜLGENAY [email protected]

Görsel Sanat Yönetmeni Ferhat GEDİ[email protected]

Reklam Müdürü Seval AKÇ[email protected]

Abone-DağıtımAhu ÇELİKYÜ[email protected]

YÖNETİM YERİ VE ARDESİDefne 4 Villa 14 Bahçeşehir/İstanbulTel: (0212) 669 96 26 Faks: (0212) 669 96 [email protected] www.edu-artdergisi.com

BASKI VE CİLTKoridor Matbaacılık ve Tanıtım Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.İkitelli Organize Sanayi Bölgesi İpkas Sanayi Sitesi 3.EtapB 19 Blok No: 5 Küçükçekmece/ İstanbul / TÜRKİYETel: 0212 549 88 60 (pbx) Faks: 0212 549 88 65

Sertifika No: 16206

SÜRELİ YEREL YAYINEDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Yayınlanan yazı ve reklam-ların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar, görseller ve rek-lam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz. Gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez.

KAPAK FOTOĞRAFI: BARIŞ AKTINMAZ

KÜNYE Nisan 2012 Sayı: 2

KAPAK FOTOĞRAFI: BARIŞ AKTINMAZ

64

NİS

AN

ed

u&

ar

t d

erg

İsİ 2

012

KUNYE64.indd 4 4/24/12 3:34 PM

Page 67: EDU&ART MAGAZINE
Page 68: EDU&ART MAGAZINE