Top Banner
1
19

Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Oct 30, 2019

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

1

Page 2: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Şaban ayı, ilâhî feyz ve bereketin yeryüzünü se-vince gark ettiği anevî bir zaman dilimidir. İbadet eden Müslümanlar için manevî kazanç açısından önemli bir fırsattır. Şaban ayında yapılan ibadetlerin diğer aylara göre (Ramazan hariç) yapılan her amelin ve ibadetin sevabının üç yüz kattan fazla olduğuna dair rivayetler vardır. Şaban ayı, ihsan ve bağış ayıdır. Bu ayda ya-pılan ibadetler, her an şeytan ve nefsin fırlattığı gaflet, vesvese ve şüphe oklarına birer kalkan vazifesi görerek, gerçek huzurun kaynağı olmaktadır. İnananların farkında olmadan veya bir anlık gaflet sonunda işlediği günah hata ve kusurların keffareti olabilecek iyilikler, en bere-ketli şekilde bu günlerde elde edilmekte, günahları silecek bir manevî kuvvet kazanmaktadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diğer aylara göre bu ayda daha çok ibadet ve taatte bulunmuşlardır. “Şaban benim ayımdır.” “Şaban günahları temizleyendir.” buyurmak suretiyle bu ayın değerinin yüceli-ğini ifade etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in Şaban ayına gösterdiği bu saygı ve ilginin bir sebebi de bu aydan sonra gelecek olan Kur’ân ayı, mağfiret ayı, nefisle mücadele ayı olan Ramazan’dan dolayıdır. Hz. Enes’in rivayetine göre, Peygamberimiz’den sual ederler: “Ya Resulallah, Ramazan’dan başka en faziletli oruç ayı hangi aydadır?” Bu soruya Peygamberimiz, “Ramazan’ı tazim için (Ramazan hürme-tine) Şaban’ da tutulan oruçtur.” cevabını verirler.

Başta Hz. Âişe (r. anhâ) Validemiz olmak üzere sahabilerin ifadelerine göre Peygamberimiz (s.a.v.), bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri de oruçlu bulunan Rasûl-ü Ekrem maddî ve manevî pek çok hik-metinden dolayı oruç ibadetini sıkça yapmışlardır. Bu hususta Hz. Âişe (r. anhâ)’nin şöyle bir rivayeti vardır: “Rasûlullah (s.a.v.) bazı aylarda çok oruç tutardı. Hatta biz, onu bu ayda hiç iftar etmedi sa-nırdık. Bazı aylarda da çok iftar ederdi. Hatta biz, onu bu ayda hiç oruç tutmadı derdik. Rasûlullah’ın Ramazan’dan başka bir ayın orucunu tamamladığını görmedim. Şaban’daki kadar, kendisinin çok oruçlu olduğu bir ay da görmedim.” Hz. Âişe (r. anhâ) başka bir rivayetinde bu konuda şunları söyler: “Rasûlullah (s.a.v.) senenin hiçbir ayında Şaban ayındakinden fazla oruç tutmaz ve şöyle buyururdu: “Amellerden gücünüzün yettiğini yapın. Çünkü siz bıkmadıkça, Allah da size asla bıkmış muamelesi yapmaz. Allah yanında amelin en makbulü, kişinin az da olsa devam üzere işlediği ameldir.”

Şaban ayında oruç, namaz, sadaka gibi ibadetlerin ve diğer imanî ve İslâmî hizmetlerin fazla yapılmasının bir hikmeti de, devamın-da gelecek olan Ramazan ayı için bedenin, zihnin ve ruhun bir hazırlık ve alışkanlığa sebep olmasını sağlamak içindir. Çünkü bazı insanlar, “Nasıl olsa, Ramazan gelince daha çok ibadet ederiz.” diye gaflet ve tembelliğe kapılarak gafil davranabilmektedir. İşte Şâban’da yapılan ibadetler bu ka-ranlık perdeyi yırtmakta, manevî hazırlıkların başlamasına sebep olmaktadır. Bu mübarek günleri değerlendirerek gün ve gecelerin manevî yönden daha çok bereketli kılınması, bu ayın feyzinden daha fazla istifade edilmesine vesiledir.

Editör’den...

2

Page 3: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Aile EkiYıl: 5 Sayı: 51

Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Ekidir.

İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın YönetmeniBekir AYDOĞAN

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüM. Hulusi ERDEMİR

Yayın EditörleriM. Nazmi DEĞİRMENCİ

Musa TEKTAŞ

Yayın KuruluProf. Dr. Nihat ÖZTOPRAK, Prof. Dr. Ali YILMAZ

Prof. Dr. Sebahat DENİZ, Prof. Dr. Bilal KEMİKLİProf. Dr. Abdullah KAHRAMAN,

Prof. Dr. Ali AKPINAR

Grafik Tasarım ve Uygulamaİrem BAYRAKTAR

Yapım

www.grafiturk.com.tr

BaskıSalmat Basım Yayıncılık Ambalaj San. Ltd. Şti.

Tel: (0312) 341 10 24

Basım-Yayım-Dağıtım-PazarlamaVİSAN İktisadi İşletmesi

Zaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad.No: 71 (44700) Darende / MALATYA

Tel: (422) 615 15 00 Faks: (422) 615 28 79

NİSAN 2019 / YIL: 25 - SAYI: 222

04

08

12 2024

28

16 22 30

KültürümüzdeRamazan’a Hazırlık

Sınav Kaygısı ve Yapılması Gereken Egzersizler Miraç ve Namaz

Berat Kandili

Namazın Farziyeti

Hastane Odası Vehip Sinan

Gençler İçinÖzgüven Geliştirme

Akile Hatun

Sümeyye Büşra YILDIZ

Ayşe Gül PINAR Sema KORKMAZ

Cansever DOKUZ

M. Emin KARABACAKHalide YENEN

E. Büşra YÜKSEL

Sait ÖZER

Zühal ÇOLAK

26Ümmü Halid (r. anhâ)

N. Nida DURAN

Page 4: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

KÜLTÜRÜMÜZDERAMAZAN’A HAZIRLIK

Sümeyye Büşra YILDIZ

Bir işin anlamlı ve daha güzel olması için bir ön hazırlığa ihtiyaç duyduğumuzu tecrübelerimiz sonucunda öğreniyo-

ruz. İşte Ramazan ayını en güzel şekilde geçir-

memiz için hazırlık yapmamız gerekiyor. Bun-

lar neler olabilir?

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed

(s.a.v.) üç aylara girince; “Allâhümme bârik lenâ

fî Recebe ve Şa’bân ve belliğnâ Ramazân./Al-

lah’ım, Receb’i ve Şaban’ı bizim için bereketli kıl

ve bizleri Ramazan’a kavuştur.” diye dua ederdi.

Receb ve Şaban’da bereket arayan, ama asıl

itibariyle Ramazan’a kavuşma özlemini dile ge-

tiren bir dua değil mi? Bu duada, Ramazan’a iki

ay süreyle kalbî bir hazırlık var.

Hiç şüphesiz Ramazan’la birlikte idrak et-tiğimiz oruç, bedeni alışageldiği işlerden alı-koyan bir ibadettir. Oruç, hiç şüphesiz imsak demektir. İftar ve sahur, imsaki sanki insanın taşıma kapasitesine indirmek için lütfedilmiş. İmsakin kelime anlamı “tutmak” demektir. Yani disiplin. Bedenî disiplinden ruhî, kalbî disipline bir yürüyüş. Onun için “Tut bizi oruç” denili-yor... Oruç mu bizi tutacak, yoksa biz mi orucu tutacağız? İnsan, bu alanlardaki haram ilişkiler-den hayatının her döneminde kaçınacak. Ama Ramazan’da, oruç ikliminde, hayata getirilen disiplin bunların helal olanlarından da kaçın-mayı öngörüyor.

Oruç bir ibadettir. İbadetler, insana “kulluk eğitimi” veren disiplinlerdir. “Kulluk” ise, hayatın hiçbir safhasında Rabb’i unutmamak demektir. Oruç, insana kendini “Allah için” tutmayı, Al-lah’ın belirlediği sınırlar içinde yaşamayı öğreti-yor. Bir hayat disiplini... İşte oruç budur. Oruca bakarken elbet helal haram bilincini kuşanmak gerekir. Oruca bakarken, hayatın diğer alanla-rında Allah’ın bizden disipline etmemizi istediği başka şeyler var mı, bilincine ulaşmak gerekir. Onun için Allah Rasûlü, ibadetlerin iç derinli-ğine ulaşamama halinin, orucu “aç kalmak”tan, namazı “eğilip kalkmak”tan ibaret hale getirebi-leceği uyarısını yapıyor. Oruç bir hayata dönü-şüyor. Bir aylık sürede içselleştirilmesi öngörü-len bir hayata. Bir Müslüman hayatına...

“Oruca hazır mıyız?” diye sorulduğunda aslında “Bir Müslüman hayatının ön gördü-ğü disipline hazır mıyız?” sorusu soruluyor demektir. Oruca eğer “Bu Ramazan’da haya-tımdaki kirleri arındırayım, bir Müslüman ha-yatının arı duru nezih unsurlarıyla buluşayım, Müslümanlığımı yeniden kuşanayım, yeni bir insan olayım.” diye bir karar teksifi ile girmek is-teniyorsa, buna kalben hazırlanmak gerekiyor. Bir anlamda kesin bir karar vermek gerekiyor. Bunun için belki önce küllî bir tevbeye hazır-

“Ramazan bir saat değil, bir gün değil, bir hafta değil, bir ay Ramazan... Bir İslâm ayı... Bu haliyle oruç, bir ay süreyle bizi elinde tutan, potasında yeniden biçimlendiren bir İslâm gündemi. İliklerimize kadar nüfus eden

bir çağlayan serinliği.”

4 5

Page 5: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

lanmak gerekiyor. Onun için önce bir küllî nefis muhasebesine hazırlanmak gerekiyor. İçimizi, dışımızı bir yoklamaya...

Hayatımızın neresinde ne var, ne kaldı tortu olarak... Gözlerimizde kir var mı, kulaklarımız-da, ellerimizde... Kalbimizde... Dimağımızda, hayata bakış ilkelerimizde, ölçülerimizde… Bir Müslüman gibi bakıyor muyuz hayata? İs-lâm’ın düşünce çerçevesi arı duru akıyor mu bilincimizden uzuvlarımıza... Bir küllî arınma eylemi... Oruca girerken... Oruca, arınma ka-rarlılığı taşımadan, hatta arınmaksızın girme-mek için... Tevbeye hazır mıyız? Sonra imsake hazır mıyız? “Oruç imsaktir.” dedik. Aslında “Müslümanın hayatı imsaktir.” demek lazım. Ölçülü bir hayat Müslüman’ın hayatı. Yeme içme disipline edilmiş. Kazanma disipline edil-miş. Harcama disipline edilmiş. İnsan için böy-le bir hayat planlanmış. Çünkü insanda bilinç var, disiplinsiz bir bilinç insanı kendi beni etra-fında dehşet verici iklimlere sürükleyebiliyor. İnsan özenle ve bir amaçla yaratılmış, disiplin de o amacın bir parçası.

İmsake hazır mıyız? Nefsimize bir iç disip-lin terbiyesi kazandırmak lazım. İmsak... İnsa-

na, bütün eylem alanlarında oruç tutturmayı öngörüyor. Ellere, dillere, cinselliğe götüren tüm uzuvlara ve nihayet kalbe imsak... Bu son nokta, imsakin kalbî kıvam haline gelmesini an-latıyor. Bir aylık süre, oruçluyu, böyle bir kalbî kıvama götürmeyi öngörüyor. Kalbî imsak de-mek, Allah’ın hayata ilişkin sınırlarını bir kişilik çerçevesi halinde özümlemek demek. İçselleş-tirmek, hazmetmek, meleke haline getirmek...Bilinçli reflekslere dönüşmesini sağlamak, kul-luğu kılcal damarlara kadar indirmek...

İnfaka hazır mıyız? Oruç infak ayı. Açla-rı, kederlileri, mahrumları hatırlama ayı. Gün boyu açlıktan sonra gelen iftar saatinde, gün-ler, aylar boyu aç olanların iftarını düşünmesi istenir elbet oruçludan... İnfak kolay değil. Mal canın yongası, denilmiş. Bir infak terbiyesi la-zım. Verebilmek... Ve güzel verebilmek. Rez-zak’ın kendisine lütfettiğinin bilinciyle, gurura kapılmadan verebilmek.

İnfak, Müslüman’a malını fukara hakkından arındırma fırsatını veriyor. Mal arınırken, ruh da mal tutkusundan arınıyor. İnfak terbiyesi, bir ruh terbiyesine dönüşüyor. “Her şey O’ndan geldi, O’na dönecek.” Böyle bir infaka hazır mıyız?

Ramazan bir saat değil, bir gün değil, bir hafta değil, bir ay Ramazan... Bir İslâm ayı... Bu haliyle oruç, bir ay süreyle bizi elinde tutan, po-tasında yeniden biçimlendiren bir İslâm günde-mi. İliklerimize kadar nüfuz eden bir çağlayan serinliği. Öyleyse başka hazırlıklar da gerekiyor: Rabb’imizle ilişkileri yenilemeye hazır mıyız? Kalbimiz nasıl? Bir İslâm gündemi yaşamaya ha-zır mıyız? İçimizde bir Filistin var mı, Afrika’daki açlar bizim için ne ifade ediyor? Ailede ruhanî bir iklimi paylaşmaya hazır mıyız? Evlerimiz oru-ca-imsake hazır mı? Ve Ramazan Kur’an ayı... Her zaman olduğundan daha fazla Kur’an’ı okumalı, okutmalı, anlamalı ve ona göre yaşa-malı... Ne dersiniz, oruca hazır mıyız?

Sabahları başparmağınızla yüzük parmağı-nızın üzerine basarak birkaç saniyeliğine esnetin. Sebebini ise çok seveceksiniz. İn-

san beyinde en büyük bölüm elimizi ve parmak-larımızı kontrol eden kısımdır. Parmaklarımızda da büyük miktarda sinir uçları bulunmaktadır ve bir teoriye göre belirli bir şekilde bu noktalara basıldığında, vücuda enerji dolaşımına izin ve-ren kanalları bağlamamıza yardımcı oluyor. Bu nedenle elimizin bazı yerlerini kullanarak uyum ve sevincin tadını çıkarabiliriz.

1. Şifa için Gyan Mudra (Bilgi Mudrası)

Nasıl yapılır: Bir lotus duruşunda oturun ve ellerinizi dizinize koyun, sonra başparmağını-zın ucu ile işaret parmağınızın ucuna doku-nun ve kalan üç parmağınızı serbest bırakın. Faydaları: Konsantrasyonu güçlendirir, rahat-lamanıza yardım eder, uykusuzluğun tedavisi, depresyonu giderir.

2. Vaya Mudra (Hava Mudrası)

Nasıl yapılır: İşaret parmağınızı avucunuza doğru katlayın ve başparmağınızla bastırın. Di-ğer parmaklarınızı ise uzatın. Faydaları: Aşırı gazı ortadan kaldırır, havayla ilişkili sorunlar, örneğin gaz, gaz değişimi, artrit vb.

3. Şifa için Prithvi Mudra (Toprak Mudrası)

Nasıl yapılır: Yüzük parmağınızın baş-parmağının ucuna dokunun ve birbirine dik olarak bastırın. Diğer parmaklarınızı ise dik uzatın. Faydaları: Vücudunuzdaki toprak öğe-sini dengeler, kan dolaşımını geliştirir, sindirimi iyileştirir.

4. Agni Mudra (Ateş Mudrası)

Nasıl yapılır: Yüzük parmağını avuca doğru

kapatın ve başparmağınızla bu parmağın ikinci boğumuna bastırın. Diğer parmaklarınızı ise dik uzatın. Faydaları: Kolesterolü düşürür, yağı azaltır, metabolizmayı hızlandırır.

5. Jal Mudra (Varuna Mudra/Su Mudrası)

Nasıl yapılır: Başparmağınızla küçük par-mak ucunuza bastırmadan dokunun ve par-makların geri kalan kısmını düz tutun, Faydala-rı: Vücut ağrılarını azaltır, dolaşımı güçlendirir, ağız kuruluğunu azaltır.

6. Shunya Mudra (Boşluk Mudrası)

Nasıl yapılır: Orta parmağınızın ilk boğu-muna başparmak ile bastırılmalıdır. Faydaları: Baş dönmesini azaltır, kulak, burun ve dil prob-lemiyle baş ederler,

7. Prana Şifa (Hayat Çamuru Çubuğu Mudrası)

Nasıl yapılır: Küçük parmağınızı ve yüzük parmağınızı bükün, ardından bu iki parmağın ucuyla başparmağınızın ucunu birleştirin.

Faydaları: Vücudunuza enerji verir, bağı-şıklık sisteminizi güçlendirir, göz problemlerini iyileştirir.

Nesibe AYDIN

PARMAKLARIMIZDAKİ ŞİFA

6 7

Page 6: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

M. Emin KARABACAK

SINAV KAYGISI VEYAPILMASI GEREKEN EGZERSİZLER

“Normal sınav kaygısı çocuklar için faydalıdır; çünkü kaygı, öğrenciyi öğrenmeye motive eder. Yine normal sınav kaygısı, çocuklara sorumluluk

duygusu kazandırarak başarıya ulaşmayı kolaylaştırır.”

Sınav kaygısı, sınava çalışmak yerine sınavı kaybettiği takdirde başına gele-bilecek olumsuzlukları düşünmektir.

Sınav kaygısı, dikkatini sorulara vermek ye-rine, daha çok sınav sonunda yaşanabilecek olumsuzluklara yoğunlaşmaktır. Başka bir ifadeyle sınav kaygısı, kendinden beklenen başarıları gerçekleştirip gerçekleştiremeye-ceği korkusudur. Sınav kaygısının temelinde; çocuk zihninin ders çalışırken ya da sınav anında, yapması gerekenler (ders çalışma, soru çözme) yerine, anne babasının beklenti adına söylediklerini düşünmesi ve o andaki sorumluluklarını yerine getirememe korku-su vardır.Sınav kaygısı, kişinin kendine gü-venine bağlı olarak sınava yeterince motive olunamamasından, sınava yeterince çalışıl-mamasından, derslere ve sınava çalışılırken verimli ders çalışma tekniklerine dikkat edil-memesinden kaynaklanmaktadır.

Normal sınav kaygısı çocuklar için fayda-lıdır; çünkü kaygı, öğrenciyi öğrenmeye mo-tive eder. Yine normal sınav kaygısı, çocuk-lara sorumluluk duygusu kazandırarak ba-şarıya ulaşmayı kolaylaştırır. Sınav kaygısını daha çok; planlı ve programlı bir şekilde ders çalışmayan, sınavlarda nasıl hareket edilece-ğini bilmeyen, sınavı ölüm kalım savaşı olarak gören çocuklar yaşamaktadır. Yine sınav kay-gısını; sınavı kaybettiği zaman ailesinin ken-disini sevmeyeceğini düşünen, sınavlarda bilgisinden çok kişiliğinin ölçüleceğini dü-şünen, yetenekleri üstünde beklenti içinde olunan çocuklar daha fazla yaşamaktadırlar.

Bununla birlikte; kendisine yapılan harca-maların hesabı sorulan, arkadaşlarıyla kıyas-lanan, sınav kazanma konusunda psikolojik baskı yapılan çocuklar, sınav kaygısını daha fazla yaşamaktadır. Kaygı yaşayan çocuklar yüzeysel nefes aldığından, beyne ve kana yeteri kadar oksijen gitmediğinden vücudun

dengesi bozulur. Vücudunun dengesi bo-zulan çocuk, sağlıklı düşünemeyeceğinden soruları da doğru cevaplayamayacaktır.

Kaygıya Bağlı Olarak Vücutta Meyda-na Gelen Değişikler

1. Hızlı ve yüzeysel nefes alma,

2. Ellerde ve bacaklarda titreme,

3. Yüzde kızarmalar,

4. Yerinde duramama,

5. Sık sık tuvalete gitme ihtiyacı,

6. Terleme,

7. Nefes almakta zorlanma,

8. Tüylerin diken diken olması,

9. Boğaz kuruması,

10. Kısa süreli de olsa bellek yitimi vs. gö-rülür.

Çocukların sınavlarda yaşadıkları en bü-yük problem, kısa süreli de olsa bildiklerini unutmaya bağlı olarak panik yapmalarıdır.

8 9

Page 7: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Kısa süreli bellek yitimi geçici olduğundan panik yapma yerine uygun bir nefes alma eg-zersizi yapmalıdırlar. Tabii ki bu nefes alma egzersizi, sınavlarda olduğu gibi sınavlara hazırlanırken de yapılmalıdır.

Sınav Kaygısı İçin Yapılması Gereken Egzersizler

Sınav heyecanını yenmek için bedeni; bedeni kontrol etmek için de nefesi kontrol etmek gerekir.

Nefes Alma Egzersizi: İyi bir nefes alma egzersizi, doğru nefes almakla başlar. Otur-duğumuz koltuk ya da sandalyede arkamıza yaslanarak oturmalıyız. Sağ elimizi göbeği-mizin üstüne, sol elimizi göğsümüzün üs-tüne koymalı ve gerekirse gözlerimizi kapat-malıyız.

Zihin, nefes alıp vermeye odaklanmalıdır. Nefesi burnumuzdan alıp ağzımızdan ver-meliyiz. Bunun için de hayalî olarak ciğeri-

mizi ikiye bölmeli ve ciğerlerimizdeki havayı tamamen boşaltmalıyız. İçimizden “biiir” di-yerek ciğerimizin yarısını, sonra “ikiii” diyerek tamamını doldurmalıyız. Ellerinizin yukarıya doğru hareket ettiğini göreceksiniz. Bu ara-da dört beş saniye kadar içeride nefes tutul-malıdır.

Burnumuzdan aldığımız nefesi bu sefer, ağızdan vermeliyiz. Yine içerideki nefesi ki-bar bir şekilde “biiir” diyerek yarısını, “ikiii” diyerek geri kalan kısmını boşaltmalıyız. El-lerinizin aşağıya doğru indiğini göreceksiniz. Yeni bir nefes alma egzersizine başlamadan önce dört beş kez normal nefes alınmalıdır.

Uyku Egzersizi: İnsanların, sıkıntılı ol-duğu günün gecesinde olduğu gibi, öğren-cilerin de sınav kaygısına bağlı olarak sınav gecesinde uykusu kaçabilir. Bu durumda ne yaparsan yap, uyku bir türlü gelmez. İster sağa dön, ister sola, istersen yorganı başına geçir. Uyumak istedikçe uyku kaçar.

Uykunun gelmediği bu durumlarda ters niyetlenmek gerekir. Yani sabaha kadar uyu-mama kararı almak gerekir. Bu egzersiz için yatağa sırtüstü yatarak, eller göbeğin üstüne ve gözler tavanda bir noktaya bakmalı. Zihin, gözler açık bir şekilde tavana bakmaya odak-lanmalıdır.

Zihin, şu kararı alarak uygulamalıdır. “Ben sabaha kadar uyumayacağım.” Belirli bir za-man sonra gözler kapanmaya çalışacaktır. Kararınızı uygulamaya devam edin. “Hayır, ben uyumayacağım.” kararına devam edilme-lidir. Belirli bir süre sonra, kişi kendiliğinden uyuyacaktır.

Göz Egzersizi: Gözler; kâğıtların parlak-lığının yanı sıra, çalışırken yazılara yakından bakılması, sürekli belli bir noktaya odaklanı-lıp hareketsiz kalmasından dolayı yorulur. Bu nedenle soruları okumada ve cevaplandır-mada sıkıntılar oluşmaktadır. Göz yorgun-luğu, sınavı yetiştirememeye bağlı olarak da kaygı yapabilir. Bunun için de günün belirli aralıklarında göz egzersizleri yapılması ge-rekir. Göz egzersizi için işaret parmağınızı gözünüze 30 cm kadar yaklaştırdıktan sonra bir karşıya (Dağın tepesi, ağaç, direk, apart-

manın çatısı olabilir.) bir de parmağınızın ucuna bakınız. Bunu beş kez yaptıktan son-ra avucunuzla gözlerinizi kapatınız. Avucu-nuzla oluşturduğunuz karanlığa, gözler açık bir şekilde beş saniye bakınız. Bunu en az beş kez yapınız.

İkinci egzersiz için gözleri hareket ettir-mek adına gözleri; önce sağa, sonra aşağıya, sonra sola, daha sonra da yukarıya doğru ha-reket ettiriniz. Bunu beş kez yaptıktan sonra avucunuzla gözlerinizi kapatınız. Avucu-nuzla oluşturduğunuz karanlığa, gözler açık bir şekilde beş saniye bakınız. Daha sonra göz hareketleri değiştirilmeli. Önce sola, yu-karıya, sağa ve daha sonra da aşağıya bakıl-dıktan sonra avucunuzla gözlerinizi kapatı-nız. Avucunuzla oluşturduğunuz karanlığa, gözler açık bir şekilde beş saniye bakınız. Bu egzersizi de en az beş kez yapınız.

Sonuç olarak kişi, sınav kaygısını sadece kendisinin değil, sınava girecek tüm öğren-cilerin de yaşadığını unutmamalı. Yukarıda anlatılan egzersizler, sınavlara kadar günün belirli zamanlarında yapılmalı ki sınavlarda da faydalı olsun.

10 11

Page 8: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

İleri derecede hasta iki adam, aynı hasta-ne odasındaydılar. Adamlardan birinin ciğerlerindeki suyun süzülmesi için her

öğleden sonra bir saatliğine oturmasına izin veriliyordu.

Bu hastanın yatağı, odadaki tek pencere-nin tam yanındaydı. Diğer hasta ise hep sır-tüstü yatmak zorundaydı.

Bu iki hasta, saatlerce birbiriyle konuşur, birbirlerine eşlerini, ailelerini, evlerini, işlerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri anla-tırlardı. Hastalardan sırtüstü yatmak zorunda olanı sürekli olarak söylenir, kendi haline lanet eder, içinde bulunduğu durumdan ve kade-rinden şikâyet ederdi. Pencerenin yanındaki diğer hasta ise daha pozitifti. Onu neşelen-dirmeye çalışır, günün birinde her şeyin yo-luna gireceğini söyler, ümidini diri tutmasını tavsiye ederdi.

Bir gün, sürekli söylenen hasta diğerine şöyle dedi;

- Senin mutlu olmana şaşmıyorum, pen-cerenin kenarındaki yataktasın ve istediğin zaman doğrularak dışarıyı izliyor ve neşele-niyorsun. Oysa ben şu lanet yatakta sırtımın üstünde yatmak ve tavana bakmaktan başka bir şey yapamıyorum. Bunun üzerine pencere kenarındaki hasta, her öğleden sonra oturma-sına izin verdikleri saati diğer hastaya pence-reden görebildiklerini anlatarak geçirmeye karar verdi.

Yavaş yavaş diğer hastanın da neşesi yeri-ne gelmeye başladı ve hep bir sonraki günü iple çekmeye başladı, dışarıdaki renkli ve ha-reketli dünyayı dinlemek için.

Pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Ördekler ve kuğular gölde

yüzerken çocuklar oyuncak gemilerini suda

yüzdürüyorlardı.

Genç âşıklar, gökkuşağının tüm renklerin-

deki çiçeklerin arasında kol kola dolaşıyorlar-

dı. Ulu ağaçlar etrafı süslüyor, uzaktan şehrin

silüeti görülebiliyordu.

Tüm bu güzellikleri dinleyen koridor tara-

fındaki hasta, içten içe pencere kenarındaki

yatağa geçmek istiyor, hatta zaman zaman

pencere kenarındaki hastanın ölmesini, ken-

disinin de o yatağa geçmesini hayal ediyordu.

Günler ve haftalar geçti. Bir sabah içmeleri

için ilaçlarını getiren hemşire, pencere kena-

rında yatan, dışarıda gördüğü dünyayı neşe

ile aktaran hastanın cansız bedeniyle karşı-

laştı. Uykusunda, huzur içinde ölmüştü. Hü-

zünlendi, hastane görevlilerini cansız bedeni

dışarı taşımaları için çağırdı.

Uygun zaman geçtiğine kanaat getirir ge-

tirmez, diğer hasta pencerenin kenarındaki

yatağa taşınmasının mümkün olup olamaya-

cağını sordu. Hemşire, memnuniyetle isteği-

ni yerine getirdi, hastanın rahat olduğundan

emin olduktan sonra onu yalnız bıraktı.

Yavaşça, duyduğu acıya aldırmadan, bir

dirseğine yaslanarak, arkadaşının her gün ken-

dine anlattığı o muhteşem manzarayı görebil-

mek için yatağından pencereye doğru doğrul-

du. Sonunda, dışarıyı kendi gözleriyle görme

şansına erişecekti. Pencereden dışarı bakabil-

mek için yavaşça dönmeye zorladı kendisini ve

perdeyi hafifçe aralayıp karşıya baktı…

Pencere, boş bir duvara bakıyordu!

Anlaşılan arkadaşı, o mükemmel manza-

rayı sırf onu hayata bağlamak için tamamen

kafasından uydurmuştu!

Ayşe Gül PINAR

HASTANE ODASI

“Sonunda, dışarıyı kendi gözleriyle görme şansına erişecekti. Pencereden dışarı bakabilmek için yavaşça dönmeye zorladı kendisini ve perdeyi hafifçe

aralayıp karşıya baktı… Pencere, boş bir duvara bakıyordu!”

12 13

Page 9: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Geçtiğimiz günlerde Gaziantep ve Halfeti’yi içine alan iki günlük bir seyahatimiz oldu. Fırsat buldukça

gerek ülkemde gerek yurtdışında farklı yer-leri gezmeyi seviyorum. Özellikle gittiğimiz yerlerin doğal güzelliklerinin yanı sıra, şehrin dokusundan tarih ve kültür özelliklerini anla-tan müzelerine ve yöre halkının alışkanlıkla-rından mutfak kültürüne kadar her şey ilgimi çeker. Örneğin, bir şehrin insanları çok güler yüzlü, canlı ve hareketliyken başka bir şeh-rin halkı çok daha farklı olabiliyor. Aslında sokakta satılan yiyecek ve içecekler bile şe-hirlere göre farklılık gösterebiliyor. Hepsi bir yana, Anadolu’da ortak bir özellik olarak in-sanımız gerçekten çok cana yakın ve büyük şehirlere göre çok daha samimi.

Gaziantep’e gitmeden önce yaptığımız gezi planına göre, Belkıs Zeugma Antik Kenti ve Zeugma Mozaik Müzesi’ne de gittik. Ta-rih kitaplarında anlatıldığına göre, Milat’tan 300 yıl öncesine ait olan Belkıs Zeugma An-tik Kenti, Hellenistik Dönem’e ait. Zeugma, köprü anlamına geliyor ve Fırat’ın iki kıyısını birleştiren kent olarak geçiyor. Kalıntılar da o dönemin zenginlerinden ikisinin villasına ait. Villanın tavan ya da duvarlarına yapılan büyük mozaik tablolar, uzmanların dediğine göre, tam bir sanat eseri. Mozaiklerin yapımında kullanılan o küçük renkli taşların Fırat’ın için-den çıkarılmış olması da ayrıca çok ilginç. Mozaiklerde o kadar küçük ve renk uyumları muhteşem taşlar kullanılmış ki, insan bakar-ken hayran oluyor. Kalıntılardan o dönemlere ait şehir yapıları da ortaya çıkarılıyor. Bir ta-rafta arkeologlar çalışırken bir taraftan antik kenti gezmek bayağı güzeldi. Zeugma Mo-zaik Müzesi’nde ise o kalıntılardan çıkarılan eserler sergileniyor. Ayrıca Çingene Kızı Mo-zaiği’nin aslı da burada bulunuyor.

Müzedeki yazılı açıklamalarda, tarihî eserlerin iki şekilde zarara uğratıldığı yazıyor. Birincisi; kötü niyetli insanlar tarafından para karşılığı tarihî eserlerin yabancılara satılma-sı -ki Çingene Kızı Mozaiği de dâhil olmak üzere Zeugma Antik Kenti’nden çıkarılan eserlerin birçoğu, bu şekilde yurt dışına kaçı-rılmış- diğeri de definecilerin hazine bulmak için bu eserleri parçalayarak kazmaları. Her ikisi de tarihî mirasımıza büyük zarar vermiş. Bunlardan bazıları geri alınabilmiş.

Anadolu’muz medeniyetler beşiği. Yazık ki tarihimizi gerektiğince öğrenemediğimiz gibi, tarihî eserlerimize de gereken önemi vermiyoruz. Bu eserler hepimize miras ola-rak kaldı ama sahip çıkılmazsa yazık ki, ço-cuklarımıza bırakacak bir mirasımız olmaya-cak.

Raziye SAĞLAM

TARİHÎ MİRASIMIZ

“Anadolu’muz medeniyetler beşiği. Yazık ki tarihimizi gerektiğince öğrenemediğimiz gibi, tarihî eserlerimize de gereken önemi vermiyoruz.

Bu eserler hepimize miras olarak kaldı ama sahip çıkılmazsa yazık ki, çocuklarımıza bırakacak bir mirasımız olmayacak.”

14 15

Page 10: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

MİRAÇ VE NAMAZHalide YENEN

İsrâ ve Mirac, Yüce Allah’ın çok sevgili kulu ve elçisine bir mükâfatı, onun kalbine itmi-nan ve güç veren ilâhî bir mucizesidir.

Hatırlayalım; Mekke toplumunda çoğun-

lukla putperest olmakla birlikte farklı inanç-

lara mensup olanlar da vardı. Bu durum,

şehir içinde bir çalkantı, bir itiraz meydana

getirmemişti. Ancak Hz. Muhammed (s.a.v.)

“İnsanlığın ıslahı ile görevlendirilmiş Allah’ın

elçisiyim.” dediğinde, öldürme tehdidine ka-

dar varan itirazlar yükselmişti.

Onun anlattıklarına eşi Hz. Hatice inan-

mış ve ona bütün varlığıyla destek olmuştu.

Sonra sırdaşı Hz. Ebu Bekir, evlatlığı ve azatlı

kölesi Zeyd, amcasının oğlu Hz. Ali inanmıştı.

Hz. Muhammed (s.a.v.), tebliğ görevini

aralıksız sürdürüyor, kendisine inananlar bi-

rer ikişer artıyordu. İnanmamakta ısrar eden-

ler ona her türlü hakareti yapmaktan geri

durmadıkları gibi evini taşlıyorlar, Kâbe’de

secdede iken başından aşağı deve işkembe-

sini boca edecek hatta boğmaya çalışacak

kadar eziyette ileri gidiyorlardı. Bu işkence-

lerden elbette ki bütün mü’minler nasibini

alıyordu. Özellikle köleler, kızgın kumlar

üzerine çırılçıplak yatırılıp boyunlarına ip ge-

çirilerek, kadın erkek ayırımı yapılmaksızın,

caddelerde sürükleniyorlardı.

Yeni dinin yayılmasını engelleyemeyen

Mekkeli müşrikler Rasûlullah’ın mensup

olduğu ailenin toplum dışı bırakılmasına,

boykot edilmesine karar vermişlerdi; kız alı-

nıp verilmeyecek, birlikte oturulmayacak,

ticarî ilişkilerde bulunulmayacak ve Muham-

med’in kafası koparılıp getirilinceye kadar

onlarla barış yapılmayacaktı. Bunların yazılı

olduğu vesika ise Kâbe’nin iç duvarına asıl-

mıştı. Mü’minler, Şi’b Ebî Tâlip adı verilen kü-

çük bir vadiye sığınmaya mecbur olmuşlardı.

Üç yıl süren bu boykot döneminde sefalet

içinde yaşamışlardı.

Boykot sona ermiş, Mekke’ye dönmüşler-

di. Ancak kısa bir süre sonra Hz. Peygamber

(s.a.v.), kendisini himaye eden amcası Ebû

Tâlip’i, ardından eşi Hz. Hatice’yi kaybetmiş-

ti. Artık durum daha da ciddileşmiş, müş-

riklerin şahsına yönelik saldırıları artmıştı.

Bunun üzerine o, kendisine Mekke dışında

sığınacak bir yer aramaya karar verdi. Anne-

sinin amcaları yoluyla akrabalık bağı bulunan

kabilenin hüküm sürdüğü Taif’e gitti.

Görüştüğü kabile başkanları onunla alay

ettikleri gibi, köle ve sokak çocuklarına taşla-

“Yüce Allah, Sevgili Elçisi’ni şereflendirmiş, onu göklere yükseltmiş, huzura kabul ve söyleşiden sonra tekrar yeryüzüne göndermiştir.”

“Peygamberimiz ertesi sabah Mescid-i Haram’a çıkıp Kureyş’e ‘gece yolcuğunu ve göklere yükselişini’ haber verdiğinde, inananı inanmayandan

ayıran bir sınav olmuştur miraç. Miracı anlayabilmek için, insanın, önce kendi nefsinde imanî bir yükselişi gerçekleştirmesi gerekiyordu çünkü.”

16 17

Page 11: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

tarak şehirden çıkarttılar. Atılan taşlardan ya-ralanmış bir halde Mekkelilere ait bir bahçe-ye girdi. Bu sokak zalimlerinden kaçıp nefes alabilecek hale geldiğinde şu dua ile Allah’a yalvarıp yakarmıştır:

“Ya Rabbi! Kuvvet ve kudretimin en zayıf haliyle, elimdeki çare ve vasıtaların en basi-tiyle, insanların gözünde ifade ettiğim en ha-fif şahsiyetimle senin huzurunda sana yalva-rıyor, sana sığınıyorum, yâ Erhamerrâhimîn!.. Sen sıkıntı ve zulüm altında zayıf düşmüş-lerin Rabb’isin. Sen benim Rabb’imsin. Sen beni kimlerin eline bırakıyorsun? Beni sertlik ve haşinlik içinde karşılayan bir yabancıya mı? Yoksa davamda bana hüküm geçirtece-ğin bir düşmana mı? Gerçekte benim üzeri-me çöken bu musibet ve eziyet, şayet senin bana karşı bir öfkenden ileri gelmiyorsa, ben buna aldırış etmem ve gönülden tahammül ederim. Fakat senden gelecek bir himaye ve koruyuş, her zaman çok daha hoştur. İster bu

dünyada ister âhirette, her işi düzenleyen ve

karanlıkları aydınlığa boğan Senin yüzünün

nuru altında, bana musallat olacak öfkenden

kaçıp korunabileceğim bir sığınak arıyorum.

Sen hoşnut oluncaya kadar benden gelecek

tövbe ve istiğfara Sen layıksın. Kuvvet ve

kudret ancak sendendir.”

İşte bu şart ve durumlar altında bulunu-

yorken ilâhî mükâfata layık görülmüştür Pey-

gamberimiz. Yüce Allah, Sevgili Elçisi’ni şe-

reflendirmiş, onu göklere yükseltmiş, huzura

kabul ve söyleşiden sonra tekrar yeryüzüne

göndermiştir.

Peygamberimiz ertesi sabah Mescid-i

Haram’a çıkıp Kureyş’e “gece yolcuğunu ve

göklere yükselişini” haber verdiğinde, ina-

nanı inanmayandan ayıran bir sınav olmuş-

tur miraç. Miracı anlayabilmek için, insanın,

önce kendi nefsinde imanî bir yükselişi ger-

çekleştirmesi gerekiyordu çünkü.

Yüce Allah bütün mü’minlere “namaz”ı

hediye etmiştir miraçta. Hz. Peygamber

(s.a.v.), namazın “mü’minin miracı” olduğunu

haber verdi mü’minlere.

Mü’minlerin ruhları türlü olayların, acıla-

rın tesiriyle daralıp da kıpırdayamaz, nefes

alamaz hale geldiğinde, bütün maddi sebep

ve kanunları aşarak Yüce Allah’ın huzurun-

da bulunma, onunla baş başa olma imkânını

bahşetmekteydi.

O halde mü’min, namazını her defasında

maddî ve manevî kirlerden biraz daha arına-

rak ikâme ettiğinde namazı onu, kendisini

aşağılara çeken ağırlıklardan kurtarıp Yüce

Allah’a biraz daha yaklaştıracak ve kendi mi-

racını gerçekleştirdiğinde Allah Rasûlü’nün

miracını daha iyi kavrayacak.

Nasıl başlayacağımı bilmiyorum veya nasıl yazmam gerektiğini... Dilim susuyor ve şuan ağzımdan çıka-

caklar yüreğimin sesidir. Onları sadece satıra döken benim. Yazı yazarsın, yüreğe işledik-çe anlam kazanır. Okur öğrenirsin, onu ha-yatına geçirmek yüreğe dokunmakla başlar. Şimdi ben yüreğime pinhanca sığınan yan-gını sizinle paylaşıyorum. Korkuyor muyum? Evet korkuyorum. Çünkü onu anlatmaya ne benim takatim var ne de kelimelerimin.

O ‘cennet hatunu’ diye anılan anaların anası. Biz cennetin bile kokusunu alamaz-ken o beyaz gelinliği ile 22 Nisan 2005 per-şembeyi cumaya bağlayan gece Mevlâ’sına kavuştu. Kendisine yakışır şekilde ayrıldı gül şehrinden. Ben Hacı Valide’mi anlatmaktan acizim. Acizliğimle aldım kalemimi elime. Bir yandan mutluyum, çünkü onu anlama-ya başlıyorum. Solmayan güllerin kokusuna sığınıyorum. Biz nefsimize uyarak virane ol-duk. Dünya denen bu yerde, Allah yolunda rehbere ihtiyacımız var.

İşte örnek bir hayat, örnek bir ahlak. O Peygamber soyunun renginden bir gül. Ha-yali cihana değer Hacı Valide’m. Yüreği mer-hametle dolu, bağrında evlat sevgisi, yetim sevgisi. O, her canlıya hizmet kavramının, gece gündüz demeden yaşamanın örneği. O, bir şevkle kurdu sofralarını, yoldan geçen, pusulası Darende’ye düşen her insana hiz-met etti. Hiç eksik olmadı muhabbet sofrası.

O, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin zevcesiydi. Analık makamına yakışır bir an-neydi. Bitmek bilmeyen sevginin yürekteki heyecanıydı. Biz görmedik, yüreği nakış na-kış işleyen Hacı Valide’mi, acaba hiç merak ettik mi bu güzel insanı? En azından, adının verildiği okulumun ismini. Yaşamının Daren-de’ye kattığı anlamını hiç merak ettik mi? Eğer merak etmediysek ölgün yürekleriz... Cansız varlıktan bir farkımız yok. Ben şimdi sizlere sesleniyorum: Gelin bu güzel insanı sinemize konduralım, aldığımız her nefeste onun him-metine sığınalım. Duamız hiç eksik olmasın avuçlarımızdan. Biz şimdi seni anlamaya, gül rengine boyanmaya geldik Hacı Valide’m…

HACI VALİDEMZehra AY

18 19

Page 12: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

VEHİP SİNAN

Akın DİNDAR

“Pek çok ödüle layık görülen Vehip Sinan, 1984 yılında verilen Boğaziçi Başarı Ödülleri’nde ‘yılın sanatçısı’ seçildi.”

Vehip Sinan, 1929 yılında İstanbul-Şehremini’de doğdu. Beş kardeşin ortanca çocuğu… Kendisinden bü-

yük bir ağabeyi, bir ablası, iki de kendisinden

küçük kız kardeşi var. İlkokulu 45. İlkoku-

lu’nda okudu. Sonra sırayla Yenikapı Orta-

okulu’nu ve Pertevniyal Lisesi’ni bitirdi. Eli

kalem tutmaya başladığı günden itibaren çiz-

meye başladı. İlk yıllarda kendisi de bir ressam

olan ağabeyinden, sonraki yıllarda ise Walt

Disney ve Cemal Nadir’den etkilendi.

İlk çizimleri, Ceylan Yayınları’ndan çıkan

Ceylan dergisinde 1955’te yayınlandı. Bura-

da çeşitli vinyetler ve Nasreddin Hoca baş-

lıklı bir bant çizdi. Aynı yayınevinin Küçük

Afacan ve Armağan dergilerinde çeşitli re-

sim ve illüstrasyonlar çizdi.

Daha sonra Yeni İstanbul gazetesinde o

dönem çok sevilen Cin Ali tiplemesine imza

attı. Birçok gazete ve mecmuada çeşitli baş-

lıklar altında karikatürleri yayınlandı. Özel-

likle Afacan Mete’nin Serüvenleri, Topuz,

Mıstık bunlardan bazıları. Vehip Sinan’ın

çizgilerinde şiddet ve argo hiç yer almadı.

Fantastik temaları serüvenlerle yoğrarak ra-

hat anlatımı olan kendi yazdığı senaryolarla

biçimlendirdi.

Bir döneme imzasını atan Topuz çizgi

romanları, Nesil Çocuk Yayınları tarafından

2009 yılında tekrar yayın hayatına kazandırıl-

dı. “Yaman Çekirge”, “İzin Dede” ve “Hayal mi

Gerçek mi?” alt başlıklarıyla yayınlandı.

Pek çok ödüle layık görüldü. 1984 yılında

verilen Boğaziçi Başarı Ödülleri’nde “yılın sa-

natçısı” seçildi. 2008 yılında Bosna Dayanış-

ma Grubu tarafından verilen “Necdet Konak

Gümüş Çizgi Ödülü”nü aldı. 2009 yılında da

ESKADER tarafından Topuz serisinden do-

layı “Yılın Çizgi Romanı” ödülüne layık görül-

dü. Yaklaşık yarım asır, çizgileriyle gündeme

mizah penceresinden baktı, pek çok çizer

onun çizgilerine özenerek çizerliğe başladı.

Hayatı boyunca, millî ve manevî değerlerden

hiç taviz vermedi.

2008 yılında annem dediği, annesi gibi

çok sevdiği ablasının vefatı onda derin üzün-

tülere yol açtı. Daha sonra birkaç kez rahat-

sızlandı ve 19 Nisan 2010 tarihinde vefat

etti.

20 21

Page 13: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Dipnot

1. Tirmizi,Savm, 39.2. İbn-iMace,İkame,191.3. Münziri, Et-Terğib, II/119.4. 66/Tahrim, 8.5. Buhari, Deavat, 3.6. İbn Mace, Zühd, 30.

BERAT KANDİLİEmine Büşra YÜKSEL

“Allah’ım! Azabından affına, gazabından rızana sığınıyor, senden yine sana sığınıyorum. Şanın yücedir. Sana yaptığım senayı, senin kendine yaptığın

senaya denk bulmuyorum. Sana gereği gibi hamd etmekten acizim.”

Beraet sözcüğünün kısaltılmış hali olan berat kelimesi, borçtan, hastalıktan, suç ve cezadan kurtulmak anlamına

gelir. Dinî bir terim olarak berat; günahlardan arınmak, temize çıkmak, ilâhî af ve mağfirete nail olmak demektir. Allah’a kul olmanın ma-nevî zevkine ererek, hata ve kusurlarını itiraf eden, işledikleri günahların farkına vararak istiğfarda bulunan pek çok mü’minin ilâhî rahmete kavuşup günahlarından kurtulmayı ümit ettiği için bu geceye “kurtuluş gecesi” de denilmiştir.

Şaban ayının 15. gecesi olan Berat Gece-si; Allah’ın, tevbe etmek, günahlarına pişman olmak ve bir daha işlemeyeceğine söz ver-mek isteyenlere tahsis ettiği “özel bir tevbe gecesi”dir.

Bu gecenin adı Kur’an’da geçmez, Pey-gamberimiz de bu gece için berat kelime-sini kullanmamıştır ama Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu gecenin önemine işaret etmek için ifade buyurduğu hadis-i şeriflerden ha-reketle âlimler bu gece için Berat ismini uy-gun görmüştür. Bu gece ile ilgili hadis-i şerif-ler şöyledir:

“Allahu Teâlâ, -rahmetiyle- Şaban ayının on beşinci gecesi dünya semasına tecelli ederek Kelp Kabilesi’nin koyunlarının kılları sayısından daha fazla kişiyi affeder.”1

“Şaban ayının ortasında gece ibadet edi-niz, gündüz de oruç tutunuz. Allah, o gece güneşin batmasıyla dünya semasına tecelli eder ve tan yeri ağarıncaya kadar; ‘Yok mu benden af dileyen, onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen, onu rızıklandırayım, yok mu bir musibete uğrayan, ona afiyet ve-reyim. Yok mu şunu isteyen, bunu isteyen?…’ diye devam eder.”2

Hz. Aişe Validemiz anlatıyor: Peygambe-rimiz bir gece kalktı, namaz kıldı. Namazda

secdeyi o kadar uzattı ki, secdede öldü san-dım. Elimle ayağına dokununca kımıldadı. Sevindim ve yerime döndüm. Secdede şöyle dua ettiğini duydum:

“Allah’ım! Azabından affına, gazabından rızana sığınıyor, senden yine sana sığınıyo-rum. Şanın yücedir. Sana yaptığım senayı, senin kendine yaptığın senaya denk bul-muyorum. Sana gereği gibi hamd etmekten acizim.” Başını secdeden kaldırıp namazı bitirince; “Ey Aişe, sana haksızlık edeceğimi mi sandın?” dedikten sonra “Bu gece hangi gecedir biliyor musun?” diye sordu. “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” dedim. Şöyle bu-yurdu: “Bu gece Şaban ayının 15. gecesidir. Yüce Allah bu gecede af dileyenleri bağışlar, merhamet isteyenlere rahmet eder, içini kin bürümüş olanları ise kendi hallerine bırakır.”3

Bazı âlimler, kıblenin Mescd-i Aksa’dan Kâbe’ye çevrilmesi olayının Hicret’in ikinci yılında Berat Gecesi’nde meydana geldiğini söylerler.

Yüce Allah, “Ey iman edenler, Allah’a iç-tenlikle tevbe ediniz. Belki Rabb’iniz sizin kötülüklerinizi örter.”4 buyuruyor. Peygam-berimiz bile günde 70 kez tevbe edermiş.5 Peygamberimiz, “Günahına tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir.”6 buyuruyor. Kimse benim günahım çok, tevbem kabul olmaz diye düşünmemelidir, ayrıca böyle düşün-mek de günahtır. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez.

Berat Kandili’nizi tebrik eder, bu gecede beratını alanlardan olmamızı dilerim.

22 23

Page 14: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Sait ÖZER

Sevgili gençler! Özgüven sahibi misiniz? Yani kendinize güveniyor musunuz? Yoksa öz-güven eksikliği mi yaşıyorsunuz? Nerede, ne zaman, ne kadar, kime, nasıl davranacaksınız, bunun farkında mısınız?

Peki, çevrenizde özgüven sahibi ya da öz-güven problemi olan insanlar var mı? Onların davranışlarını, hareketlerini gözlemliyor mu-sunuz? Sanırım bu sorulara karşılık verilecek cevaplarınızda yüzde yüz eminsiniz. Yani belki çevrenizdeki insanlarda belki de sizde özgüven eksikliğinden kaynaklanan birtakım problemler mevcut.

Yeri gelmişken bir soru daha sormak istiyorum. Eğer özgüven sıkıntısı yaşıyorsanız bu probleminizden nasıl kur-tulabilirsiniz, bunun farkında mısınız? Bu konuda cevapsız kalıyorsanız şimdi üzerinde duracağım kitap tam da size göre.

Arkadaşlar özgüven, unut-mayın ki “başarının anahtarı-dır.” “Özgüvene sahip olmak demek, akıllı, becerikli ve yetenekli olduğunu ve hayat yoluna ne çıkarırsa çıkarsın başa çıkabileceğini bilmek demektir.” Yazarlar bu tespiti yapıyor. Ka-naatimce de doğru tespitler.

Peki, özgüvenin düşmanı nedir? Özgüvenin düşmanı şüphe/kuşkudur. Kuşku insanı zayıf düşüren, insanın yetersiz olduğu hissine kapıl-masına sebep olan, tedbir alınması gereken bü-yük bir düşmandır. Kendimizi tanıma ve yapaca-ğımız birtakım terapilerle olumsuz düşünce ve davranışlarımızdan uzaklaşabiliriz. Yani önce-likle düşüncelerimizi değiştirmeliyiz. Düşünce-lerimiz değişirse ancak davranış biçimlerimiz de değişir.

Özgüven eksikliğinin tamiri ve daha sonra da sürdürülebilirliği açısından unutmamamız gereken altın kuralı şu cümlede okuyoruz: “Eğer sen kendine inanmıyorsan, sana kim inanabilir ki?” Öncelikle kendimize inanmalı, hastalığı teş-his etmeli ve sonra da tedavisine geçmeliyiz. Bu noktada özgüven eksikliği yaratan kitapta “etki-siz eylemler” olarak tanımlanan kaçınma, mü-kemmeliyetçilik ve etkisiz iletişim gibi tepkileri iyi tanımalı bu üç etkisiz eylemden bizde olan(lar)ı bertaraf etmek için çaba göstermeliyiz.

Bu olgulardan hareketle “Gençler İçin Öz-güven Geliştirme” hazır-lanmış. Kitap sekiz bölüme ayrılmış. Birinci bölümde, baş düşmanımız kuşkunun tanınması ve özgüvene nasıl mani olduğu üzerinde du-ruluyor. İkinci bölüm, kişinin öncelikle kendini ve çevre-sini tanıması ve hayata karşı gerçekçi bir bakış açısıyla bakma üzerinde duruyor. Üçüncü bölümde, özgü-venin nasıl artırılabileceği anlatılıyor. Dört ve yedinci bölümler arası, gençlerin

ağzından özgüven eksikliklerine yer veriyor. Bu bölüm, somut olarak problemler ve çözüm öne-rileri şeklinde hazırlanmış. Okurken kendinizle ilgili de pek çok şeyi bu bölümde fark ediyorsu-nuz. Yani aslında insanlar farklı farklı olsa da öz-güven eksikliği noktasında ortak şeyleri yaşıyor-lar. Sekizinci bölüm, özgüven değerlendirmele-ri, tamiri ve sürekliliği ile ilgili birtakım etkinliklere ayrılmış. Kitap dikkatli okunduğunda, aslında bizi mutsuz eden ve yaşam kalitemizi düşüren pek çok şeyin önlenebilir olduğu ipuçlarını biz-lere veriyor. Kitabı gençlerle birlikte ebeveynle-rin de okuması sağlıklı bir aile ve toplum ilişkisi açısından da önemlidir diye düşünüyorum.

Yazar : Dr. Psikolog Marcı G. Fox; Dr. Psikolog Leslıe Sokol Sayfa : 216Yayınyeri/Yılı/ : Ankara, 2015 Yayınevi/Yılı : Renas Yayıncılıkİşlenen Konular : Kişinin kendinden kuşku duyması, güvenli düşünme, doğru olanı yapma, gençlerin hikâyeleri.

GENÇLER İÇİNÖZGÜVEN GELİŞTİRME

24 25

Page 15: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Ümmü Halid (r. anhâ), inancını yaşa-mak için Mekke müşriklerine karşı mücadele veren ve sonunda Habeş

diyarına hicret eden Müslüman bir ailede doğup büyüyen bir hanımefendi!..

Rasûlullah (s.a.v.)’e Habeş Kralı’ndan se-lam getiren kafilenin içinde bulunan bahtiyar bir hanım!..

Cennet ile müjdelenen meşhur sahabi Zübeyr ibni Avvam’ın hanımı!…

O, Habeşistan’da doğdu. Asıl adı Emet’tir. Babası Halid ibni Said, annesi Hümeyne’dir. Anne ve babası Mekke’den Habeşistan’a hicret eden ilk kafile ile beraber göç etmiş-tir. Ümmü Halid de orada dünyaya gelmiştir. Gençlik çağına yakın bir zamana kadar da burada kalmışlardır.

Ümmü Halid (r. anhâ), Habeş Kralı Ne-caşi’den Efendimiz (s.a.v.)’e selam getiren bir kafile ile deniz yolculuğu yapmış bahtiyar bir hanımefendidir. Bu yolculuk şöyle gerçekleş-miştir:

Habeşistan’da bulunan Ümmü Habibe (r. anhâ) mürted kocasına boyun eğmemiş, imanından taviz vermemiş ve kocası öldük-ten sonra yalnız kalmıştı.

Bu iman fedaisi muhacir hanım sahabi ile nikâhının kıyılmasını isteyen Rasûl-i Ek-rem, Necaşi’ye bir mektup göndermişti. O da Efendimiz (s.a.v.)’in bu arzusunu derhal yerine getirmişti.

Ümmü Habibe (r. anhâ) Annemiz, ken-disine Ümmü Halid’in babası Halid ibni Said (r.a.)’ı vekil tayin etmişti.

Hükümdar da gıyabî nikâhı kıymış, birçok hediyeler hazırlatıp, Müslümanlardan bir

kafile oluşturmuş ve özel bir gemi ile Arabis-

tan’a göndermişti.

Hükümdar bizzat iskeleye gelerek saha-

beyi uğurlamış ve:

“Hepiniz benden Allah’ın Rasûlü’ne se-

lam götürün.” demişti.

Ümmü Halid binti Said (r.anhâ) da bunla-

rın içerisindeydi. Arabistan’a gelince babası

ile beraber Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i zi-

yarete gitti. Kendisi hatırasını şöyle anlatıyor:

Rasûlullah (s.a.v.)’e benekli siyah bir elbi-

se getirilmişti.

“Bunu kime giydirmemi uygun bulursu-

nuz?” buyurdular.

Kimse ses çıkarmamıştı. Efendimiz

(s.a.v.):

“Bana Ümmü Halid’i getirin!” buyurdular.

Beni yanına götürdüler. Elbiseyi aldı ve

kendi eliyle benim üzerime örttü. Sonra da:

“Üstünde eskit, üstünde eskit!” buyurdu-

lar.

Elbisede bulunan sarı ve yeşil dokumala-

ra bakıyor, eliyle de bana işaret ediyor ve:

“Ey Ümmü Halid! Seneh!.. Seneh!.. Gü-

zel!.. Güzel!..” Yani bu sana yakıştı diyordu.

Seneh, Habeşistan dilinde güzel manası-

na gelmekteydi.

Ümmü Halid (r. anhâ), Aşere-i Mübeş-

şere’den meşhur sahabi Zübeyr ibni Avvam

(r.a.) ile evlendi. Bu evlilikten Halid ve Ömer

adında iki oğlu oldu. Bundan sonra Ümmü

Halid künyesiyle tanınır oldu.

ÜMMÜ HALİD(R. ANHÂ)

“Habeşistan’da bulunan Ümmü Habibe (r. anhâ), mürted kocasına boyun eğmemiş, imanından taviz vermemiş ve kocası öldükten

sonra yalnız kalmıştı.”

N. Nida DURAN

26 27

Page 16: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Akile Hatun, Sultan II. (Genç) Os-man’ın ikinci (ilki, Pertev Paşa’nın kızı Ayşe Hatun) eşidir. Devrin meş-

hur âlimlerinden Şeyhülislâm Hacı Mehmed

Esad Efendi’nin de kızıdır. İsmi kaynaklarda

Rukiyye olarak da zikredilmektedir. Akile

ismi, akıllı, bilge, zeki ve anlayışlı anlamlarına

gelmektedir. 1606 ya da 1607’de İstanbul’da

doğmuştur.

Osmanlı padişahları bilhassa Fatih Sultan

Mehmed’den itibaren genellikle Harem’deki

cariyelerle evlenmeyi tercih ederken, Sultan

II. Osman bu geleneğin dışına çıkarak saray

haricinden evlenme yoluna gitti. Şeyhülİs-

lâm Esad Efendi’nin kızı Akile Hatun ile 1621

yılı Mayıs ayındaki Hotin Seferi’ne çıkmadan

önce evlendi. Başka bir rivayete göre de evli-

lik, Genç Osman’ın ölümünden üç ay önce,

16 Şubat 1622’de gerçekleşti.

Bununla ilgili, Nev’î Tarihi’nin yazma nüs-

hasının (52/b) kenarına şöyle bir kayıt dü-

şülmüştür: “Merhum Sultan Osman, Müftü

Esad Efendi’nin kızını tezevvüç ettikte (eş

aldığında), Haşimî bu tarihi dedi:

Müftü kızını adille (nikâhla) aldı Sultan.

Sene 1031. (Miladi 1621/1622)” Nikâh ak-

dinde Sultan’ın vekâletini, Üsküdarlı Şeyh

Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri yaptı.

Akile Hatun, saray kayıtlarından anlaşıldı-

ğı kadarıyla, Harem’de hiç yaşamamıştır. Eşi

Genç Osman, 20 Mayıs 1622’de yeniçeriler

tarafından şehit edilince, dul kaldı.

Muhtemelen eşinin şehadetinden 6 ay

sonra, ikiz olan Şehzade Mustafa ve Zeynep

Sultan’ı dünyaya getirdi. Ne yazık ki, ikisi de

1623’te vefat ettiler. Dedeleri Sultan I. Ah-

med’in türbesine defnolundular. Genç Os-

man’ın ilk eşinden olma Ömer isimli oğlu da,

Lehistan Seferi dönüşünde düzenlenen şen-

liklerin yapıldığı alanda bir tüfeğin kazayla

patlaması sonucu yaralanarak vefat etmişti.

Akile Hanım, 1627’de Rumeli Kazaskeri

-aynı zamanda şair- Ganizâde Nadiri Efendi

ile ikinci defa evlendi. İkinci evlilikle alakalı

Nev’î Tarihi’nde şu malumat geçmektedir:

“Ba’dehu (sonra) Sultan Osman fevt olub

(vefat edip), mezbureyi (adı geçeni) Ga-

nizâde Efendi nikâh ettikte...” Bu izdivaçtan

üç sene sonra da 1630’da ahirete irtihal etti.

Hakkında aktardıklarımız dışında fazla bir

bilgi yoktur.

AKİLE HATUNZühal ÇOLAK

“Akile Hatun, Sultan II. Osman’ın ikinci eşidir. Devrin meşhur âlimlerinden Şeyhülislâm Hacı Mehmed Esad Efendi’nin de kızıdır. Akile ismi, akıllı,

bilge, zeki ve anlayışlı anlamlarına gelmektedir.”

28 29

Page 17: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Cansever DOKUZ

“Bir Müslüman’ın namazın dinin direği, inanan ile inanamayan arasındaki ayırıcı özellik, kurtuluşun şartı ve imanın koruyucusu olduğuna inanması ve

boyun eğmesi gerekir.”

İnsanı yoktan var edip türlü nimetlerle donatan Hz. Allah, onu başıboş bırak-madığını1 haber vermektedir. “Ben cinleri

ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”2 buyurmak suretiyle insanın yara-tılış amacını bildiren Yüce Allah, kitaplar ve peygamberler göndermek suretiyle de insa-noğlunun nelerden sorumlu olacağını kendi-lerine bildirmiştir.

İman, ibadet ve ahlak olarak üç bölüm-de incelenebilecek olan bu sorumlulukla-rın ibadetle ilgili olanlarının başında namaz gelmektedir. Kur’an’da birçok ayet, namazın Allah tarafından gönderilen bütün dinlerde var olan temel ibadetlerden olduğunu vur-gulamaktadır. “Ehl-i kitap, ancak kendilerine o açık delil geldikten sonra ayrılığa düştü-ler. Hâlbuki onlara, Allah’a kulluk etmeleri, Hanîfler olarak O’na yürekten inanıp boyun eğmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emredilmişti.”3

“(İbrahim şöyle dedi): ‘Ey Rabb’im! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılan-lardan eyle.”4

“Biz de Musa ve kardeşine: ‘Kavmimiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi na-maz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın.’ diye vahyettik.”5

“(İsa şöyle dedi): ‘Nerede olursam ola-yım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.”6

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ümmeti, başlan-gıçta namazı sabah güneş doğmadan önce iki rekât ve akşam güneşin batmasından son-ra iki rekât olarak kılıyordu. Bu gün kıldığımız şekliyle beş vakit namaz, Miraç Gecesi’nde farz kılındı.

Beş vakit namaz farz kılındıktan sonra her bir vaktin başlamasını ve bitmesini Pey-

gamberimize öğretmek üzere, Cebrail (a.s.), iki gün üst üste ve her bir vakitte ayrı ayrı ge-lerek Kâbe’nin yanında imam olmuş ve ikisi birlikte namaz kılmışlardır.7

Kur’an’da 90 kadar yerde namazdan bah-sedilmekle beraber, farziyeti konusunda ge-nelde delil olarak gösterilen, Nisa Suresi’nin 103. ayetidir. “… Şüphesiz namaz, mü’minler üzerine vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.”

Yukarıdaki ayet gereği; bir Müslüman’ın Allah bir şeyi kulları üzerine farz kıldıysa onun bir hikmeti olduğuna inanması; na-mazın dinin direği, inanan ile inanmayan arasındaki ayırıcı özellik, kurtuluşun şartı ve imanın koruyucusu olduğuna inanması ve boyun eğmesi gerekir.

Namaz; hür ve köleye, fakir ve zengine, hasta ve sağlama, misafir olana ve olmayana mutlak surette ve devamlı olarak farzdır. Mü-kellef olan bir kimseden hiçbir hal ve şartta hatta savaş meydanında bile namaz sorum-luluğu kalkmaz. Diğer ibadetler böyle de-ğildir. Bunun içindir ki korku namazı meşru kılınmıştır.

Cenab-ı Hak, Rasûlü’ne hitaben şöyle buyurmaktadır. “Sana ölüm gelinceye kadar Rabb’ine ibadet et.”8 Bu emirden sonra, her kim kendisinin marifet yolunda bir takım me-safeler kat ettiğinden, İslâm uğruna yaptığı hizmetlerinden, geçmişinden veya birçok eserlerinden dolayı namaz farziyetinin ken-disinden düşebileceğini düşünürse hata et-miş olur.

Herhangi bir şeye güvenip namazı bıra-kanın hali, gemi yolcularından birinin, ge-mideki lüzumlu bir parçayı gereksiz sayarak parçalaması veya can alıcı noktalardaki çi-vileri israf sanarak onları sökmesi gibidir ki; bu hal hem gemiye hem de kendisine felaket getirir ve korkunç bir faciaya sebep olur.

FARZİYETİNAMAZIN

30 31

Page 18: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri

Namaz, Müslüman’ın din ve imanının korunmasının sırrıdır. Aynı zamanda onun eksiklik, zayıflık, isteme, sığınma, dua etme ve yalvarma gibi insani ihtiyaçlarını karşılar. Zengin ve kuvvetli, cömert ve kerim, Rauf ve Rahim, koruyan ve önleyen, isteyene bol bol veren birinin eşiğine kendini atma isteğini tatmin eder. Vefakârlık ve şükretme, sevgi ve şefkat, mütevazı olma, kulluk ve boyun eğme isteklerini karşılar. İnsan bu hususta aynen balık gibidir. Balık susuz yaşayamaz, sudan çıktı mı tekrar ona dönmek için can atar. İşte Peygamber (s.a.v.)’in: “Gözümün aydınlığı namazda kılınmıştır.” sözüyle, müezzini Bi-lal (r.a.)’a söylediği: “Namaza kamet getir de bizi rahata kavuştur.” sözünün manası budur.

“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.”9 ayetine uyan Rasûlullah (s.a.v.), ashabın rivayetine göre, kendisini netameli bir iş sıkıştırdığın-da hemen namaza koşardı. Fırtınalı bir gece oldu mu mescide koşar, fırtına dininceye ka-dar orada kalırdı. Ay ve güneş tutulduğunda

hemen namaza durur, ortalık açılıncaya ka-dar namaz kılmaya devam ederdi.

Ashabı da O’nun yolunda devam etti. Onların namaza olan aşk ve şevkleri, onu in-san nefsinin sevdiği her şeyden daha üstün tutmaları, namaz uğruna hayatlarını tehlike-ye atmaları müşrikler tarafından da bilinirdi. Müşrikler, savaşta onlara saldırmak için na-maz vakitlerinin gelmesini beklerler ve: “On-ların (Müslümanların) namaz vakitleri gele-cek ki namaz onlar için çoluk-çocuklarından daha sevimlidir.” diyerek onların namaza dur-malarını beklerlerdi.10

Dipnot

1. 75/Kıyâme, 36.2. 51/Zâriyât, 54.3. 98/Beyyine, 4-5.4. 14/İbrâhim, 40.5. 10/Yunus, 87.6. 19/Meryem, 31.7. Abdurrahman Çetin, Örneklerle Peygamberimiz, 1.

Basım, s. 134.8. 15/Hicr, 99.9. 2/Bakara, 153.10. İbn-i Kesîr, Hadislerle Kur’an Tefsiri, c.5, s. 1095-

1096.

32 33

Page 19: Editör’den - somuncubaba.net · bazen Şaban ayının tamamını bazen de çoğu günlerini oruçlu geçirmişledir. Zaten diğer günler, bil-hassa pazartesi ve perşembe günleri