Top Banner
2017-2018 SAYI:1 NECĠP FAZIL KISAKÜREK ÖZEL SAYSI [EDEBİYAT IRMAĞI] Orada, o anda doğadan ve görünümler dünyasından koptum; edebiyat ırmağına bırakıyordum kendimi. Sadık Hidayet
26

EDEBİYATIRMAĞIreceptayyiperdogankizanadoluihl.meb.k12.tr/meb_iys...Divan,halk, Tanzimat ve Batı edebiyatını en ince ayrıntılarına kadar bilen bir sanatçıdır.Serbest iire

Jan 27, 2021

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
  • 2017-2018

    SAYI:1

    NECĠP

    FAZIL

    KISAKÜREK

    ÖZEL SAYSI

    [EDEBİYAT IRMAĞI] Orada, o anda doğadan ve görünümler

    dünyasından koptum; edebiyat ırmağına

    bırakıyordum kendimi. Sadık Hidayet

  • 2

    Genel Yayın Yönetmeni: İçindekiler

    Muhammet KAYAPINAR Editörün kaleminden. ................................ 3

    Necip Fazıl'ın Hayatı ve Sanat anlayışı. ... 4

    Yazı İşleri Müdürü: Şakir Kurtulmuş İle Röportaj. ......................6

    Annem ................................................... 10

    Asuda Feyza YAYAN Vehim ......................................................... 11

    Tasavvufun Bahçeleri ..............................12

    Yayın Editörü: Hep Seninle Olan ......................................... 15

    Zindandan Mehmet'e Mektup. .............. 16

    Zeynep Tumay KILIÇ Yalnız Senden Medet Umarım ................. 18

    Okuyucuya Mektup. ................................. 19

    Grafik-Tasarım: Bir Değişimin Hikayesi. ............................... 20

    Kürk Mantolu Madonna Üzerine. .......... 22

    Tülay UZUN Beethoven'ın Hayatı,Sözleri ...................... 23

    Resim:

    Zehra Ece POLAT

    Kaygısızlar:

    Zeynep Tumay KILIÇ

    Sude Naz BALDEMĠR

    Halime ARĠ

    Rümeysa CÜREOĞLU

    Tülay UZUN

    Melike YÜCEKAYA

    Sevda EREN

    Elif Nur ALAYHAN

    Bedriye KESER

    Saadet Elizaveta BABAL

  • 3

    Editörün Kaleminden

    Değerli okurlar,

    Dergimizin ilk sayısıyla 9A sınıfı olarak karışınızdayız.

    Necip Fazıl Kısakürek'i tanırsınız ama onun eserlerine hayatına hiç bu kadar dahil

    olmadınız.Size nezih bir kafede arkadaşlarınızla otururken "Bunları da biliyor muydunuz?"

    diyerek meraklı bakışları üstünüze çekme fırsatı sunuyoruz. Üstadın şiirlerinden esinlenerek

    yazdığımız şiirleri, onun sözlerini ve hayatını okurken ruhunuz bu aylık edebiyat açlığına

    doymuş olacak.

    Peki, Beethoven'i tanır mısınız? Daha önce bir kitapta,bir dergide ya da bir internet

    sitesinde onunla hiç karşılaştınız mı? Daha önce kendisiyle tanışmadıysanız üzülmeyin, sizi

    biz tanıştırıyoruz. Sizin için derlediğimiz "Ölmeden Önce Dinlemeniz Gereken Beethoven'in

    Beş Eseri" adlı yazıyı okurken camın kenarına geçmenizi,kulaklığınızı takıp eserleri dinlerken

    bu ilginç hayatı okumanızı tavsiye ediyoruz.

    Camın kenarındaki koltuğunuz, sıcak çayınız ve kulaklığınız sizi bekliyor. Edebiyat

    Irmağı'nın şırtılsına kendinizi bırakın.

    Su kesiksiz hareket, zikir, ahenk, şırıltı

    Akmayan kokar diye esrarlı bir mırıltı

    -Necip Fazıl Kısakürek-

    Biz de edebiyatın bu akşına dahil olduk.Yayın dünyasında başarılar elde

    etmek dileğiyle dergimizi siz okuyuclarımıza sunuyoruz. Keyifli okumalar.

    Zeynep Tumay KILIÇ

    Zehra Ece Polat

  • 4

    Araştırma

    NECĠP FAZIL KISAKÜREK'ĠN HAYAT KRONOLĠJĠSĠ

    1904- Necip Fazıl dünyaya gelir

    1910- Çok kısa bir sürede mahalle mektebine girer ve Mustafa Efendi'den Kuran dersi almaya

    başlar

    1912- Dedesi Hilmi Efendi onu kendi eliyle Fransız Mektebi'ne yazdırır . Ancak çok

    geçmeden oradan alınarak Amerikan Koleji'ne verilir.

    1913- Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi'ne kaydolur. Numune Mektebi’ni bitirir bitirmez

    Bahriye Mektebi’nin kabul imtihanlarına girer ve kazanır. İlk olarak edebiyat öğretmeni

    tarafından keşfedilir. Şiire bu okulda başlar. O dönemde Talebe Yazıları ve Nihal isimli el

    yazması haftalık mecmualar çıkarır.

    1921- Darulfünun'un felsefe şubesine kaydolur. Yakup kadri Karaosmanoğlu’ya ilgi duymaya

    başlar ve yazdığı şiirleri ona götürür.

    1922- Darulfünun da ileriki zamanın yazarları ile tanışır ve onlarla arkadaşlık kurar. Yeni

    Mecmua dergisinde şiirleri çıkmaya başlar.

    1924- Yüksek Öğretmen Okulundadır. Cumhuriyetin yurt dışına talebeler göndermek için

    açtığı imtihanları iyi derece ile kazanır. Ayrıca Anadolu mecmuasında şiirleri çıkmaktadır.

    Vakit gazetesinde yazdığı bir röportaj ile gazeteciliğe başlar.

    1928- Kaldırımlar isimli 2. şiir kitabını çıkarır. Cumhuriyet gazetesinin edebiyat sayfasına

    tahliller ve hikayeler yazmaya başlar.

    1930- Hakimiyet-i Milliye gazetesinde Zaviye başlığı altında tahlil yazıları yazar.

    1932- Örümcek Ağı ve Kaldırımlar isimli ilk kitaplarındaki çoğu şiirlerle yeni yazdıklarını da

    bir araya getirerek Ben ve Ötesi isimli kitabını çıkarır.

    1933- Birkaç Hikaye Birkaç Tahlil isimli eserini yayınladı.

    1934- Seyit Abdulhakim Arvasi ile tanışır.

    1935- İlk tiyatro eseri olan Tohum yayınlanır.

    1936- 14 Mart Ağaç mecmuasını Ankara’da yayınlamaya başlar.29 ağustos Ağaç dergisinin

    17. sayısında yayın dünyasından çekilir.

    1937- Bir Adam Yaratmak adlı eser İstanbul Şehir Tiyatrosunda oynanır. Yazarın bu eseri

    aylarca konuşulur.

    1938- Büyük Doğu Marşı isimli şiiri çıkar . Bir Adam Yaratmak piyesi dergilere konu olur.

    1942- Kırk beş günlüğüne Erzurum’a askerliğini tamamlamak için gider. Bu süreçte yazmayı

    bırakmaz ve Yeni İstanbul gazetesine yazılar gönderir. Para isimli piyesi İstanbul şehir

    tiyatrolarında oynanır ve büyük ilgi görür.

    1945- Büyük Doğu Dergi’si 2. kez çıkar.

    1948- Halkadan Pırıltılar isimli eseri Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanır ve bu yıllarda

    hapse atılır.

    1973- Büyük Doğu Yayın Evi kurulur. İlk olarak Esselam –Mukaddese Hayattan 63 Levha

    isimli kitap çıkarılır.

    1980- Türk Edebiyatı Vakfı tarafından Sultan-ı Şüara (Şairler Sultanı) ilan edilir.

    1983- 25 Mayıs günü Erenköy’deki evinde hayata gözlerini yumar.

    NECĠP FAZIL'IN EDEBĠ KĠġĠLĠĞĠ VE SANAT ANLAYIġI

    Modern Türk şiirinin mistik şairidir.Düz yazı türünde yapıtları olmasına rağmen asıl

    güçlü yanı şiirlerindedir. Halk şiririmizin öz ve biçim yapısından yararlanmış, bunlara batılı,

    modern bir özellik kazandırmış,sonraları dinsel duyuşlarda karar kılmıştır. Sağlam bir

    teknikle, esrarlı iç alemini, felsefi görüşlerini,etkileyici bir anlatımla dile getirmiştir.

  • 5

    Araştırma

    Şiirin yanı sıra makale,tarih, eleştiri, biyografi, öykü türlerinde de yapıtlar

    vermiştir. Divan,halk, Tanzimat ve Batı edebiyatını en ince ayrıntılarına kadar bilen bir

    sanatçıdır.Serbest şiire karşı çıkmış ve kafiyeye sığınmayı sahtekarlık saymıştır. Ona göre

    duygu ve düşünce harmanlanıp şiir kalıbında sanat kaygısıyla dillendirilmelidir.Şiirin iç

    yapısıyla dış yapısı arasında bir uyum bulunması gerektiği düşüncesinden hareketle Necip

    Fazıl, 1930'lu yılların başına değin süren yoğun şairlik yaşamında lirizim ağır bastığı şiirler

    yayımlamıştır.Duygularını değişik biçimde yansıtışı,değişik benzetmeler kullanarak şiirlerini

    renklendirişiyle bu yılların şairleri arasında ayrı bir yeri olmuştur.Her

    şiirinde,sanatından,ruhundan, hissiyatından ve düşüncelerinden ipuçları vardır. Genellikle

    şiirlerinde ruh çalkantılarını,korkularını,iç hesaplaşmalarını,çocukluk yıllarına ait has

    hatıralarını dış dünyadaki varlığı ve kendisiyle dişdişmelerini,arayışlarını anlatmıştır.

    Rümeysa CÜREOĞLU

    Zehra Ece POLAT

  • 6

    Röportaj

    Merhabalar,ben Recep Tayyip Erdoğan Kız Anadolu Ġmam Hatip Lisesi 9/A sınıfı öğrencisi

    Sude Naz Baldemir. Sınıf arkadaşlarımla birlikte hazırladığımız "Edebiyat Irmağı" adlı dergimizin ilk

    sayısını Necip Fazıl Kısakürek'e ayırdık.Bu konuda röportaj yapma isteğimizi kırmadığınız için size çok

    teşekkür ederiz.

    S.B: Türk Edebiyatı açısından Üstad Necip Fazıl’ı nasıl konumlandırıyor ve değerlendiriyorsunuz?

    ġakir KURTULMUġ: Üstad Necip Fazıl Kıskürek, Cumhuriyet Dönemi edebiyat tarihimizin önemli

    şahsiyetlerinden, iz bırakmış birisidir. Şair olarak öne çıkmış olmasına rağmen düşünceleriyle, yazdığı

    eserlerle, gazeteci kimliği ve dergiciliği ile bir medeniyet mücadelesine girişen kahramandır. Sadece

    bir edebiyatcı değil, bir fikir ve dava adamıdır. Bugün bizler bir medeniyet davası, bir yeniden diriliş

    düşüncesi içersindeysek, bu konuma gelişimizde en büyük pay Üstad'ındır. Cumhuriyet döneminde

    tek başına mücadele örneği sergilemiş bir şahsiyetten söz ediyoruz. Üstad'ın hayatı boyunca yapmaya

    çalıştığı şey, İslam’a hizmet, Müslümanların içinde bulunduğu durumdan çıkış yollarını araştırıp

    sunmak, İslam düşüncesine bağlı kalarak insanımızı yeniden dirilişe çağıran eserler ortaya koyup, hem

    eylem olarak hem fikir olarak yeni bir tarz ortaya koymak olmuştur. Edebi eserleriyle olsun, düşünce

    eserleriyle olsun çıkardığı Ağaç ve Büyük Doğu dergileri ile olsun hayatı boyunca verdiği mücadele

    bunun içindir. Ömrünü savunduğu, yoğurmaya çalıştığı neslin oluşması için adamış, yiğit bir dava

    adamıdır.

    S.B: Necip Fazıl’ın eserlerine baktığımızda hem ferdî hem içtimaî ilişkinin işlendiğini

    görüyoruz. Bu bakımdan Necip Fazıl’daki sanat anlayışı hakkında neler söylersiniz?

    ġakir KURTULMUġ: Necip Fazıl ‘bir meselesi’ olan insandı. O meselesi uğrunda çok çalıştı.

    Dava adamı olmasının en güzel örneğini sundu hayatıyla bizlere. Kendi meselesini asla

    toplumun meselerinin önüne geçmesine izin vermedi. Evlerinde parası ödenmediği için

    elektrik olmadı, ısınamadılar. Dergi çıkararak mücadeleyi yürütmeye özen gösterdi. Matbaaya

    borçları olduğu için dergiyi basmıyorlardı. Eşinin mantosunu götürüp matbaaya rehin olarak

    verip derginin basılmasını isteyecek kadar dava adamıydı. Davası için yapacağı çalışmalar

    sanatının daima önünde durmuş, sanatın her dalında verdiği eserlerle sahip olduğu fikir

    uğrunda yürüttüğü eylem ve dünya görüşünü yansıtmaktan asla geri durmamıştır. Ve kısa ama

    özlü bir cümleyle sanat anlayışını şu cümle ile açıklayacaktır: ‘Anladım sanat Allah’ı

    aramakmış.’

  • 7

    Röportaj

    S.B: Necip Fazıl, çok genç bir yaşta, üstelik şiir gibi zor bir alanda ün kazanmış. Necip

    Fazıl’ın şiirinin bu kadar tutulmasının, ona ün kazandıracak denli konuşulmasının nedeni

    nedir?

    ġakir KURTULMUġ: Elbette Necip Fazıl Cumhuriyet Döneminin en önemli şairidir. Hece

    şiiri onunla en üst seviyeye çıkmış, doruklarda yaşamış ve kendisinden sonra gelenlerin daha

    ileriye götüremeyecekleri bir üst noktaya yerleşmiştir. Yazdıklarıyla, tarz olarak heceyi

    seçenlerin önünü tıkamıştır. Şiire getirdiği yeni sesle, lirik, iç derinlik, dilde yenilik ve güzel

    akıcı bir uslupla en iyisini ortaya koymayı başarmıştır. Hayatına Abdülhakim Arvasi’nin

    girmesi ile öz olarak daha farklı bir tarzda yazmaya başlayınca devrin önemli edebiyatçıları,

    Necip Fazıl’ı görmezden gelmeye, eskisi gibi iyi şiirler ortaya koyamamakla itham etmeye

    başlarlar. Fakat onun şiirindeki iç ses, ben, ruh gibi birbirinden güçlü söyleyişler ve imgelerle

    büyük şiire giden yolu sürdürmeye devam edecek ve kendisinden sonra gelenlerin önüne en

    güzel eserleri bırakacaktır. Onun bu başarısı Türk şiirinin özgün eserleri olarak bir dönemin

    en önemli çalışmaları olarak anılmayı hak edecektir. Kendisinden sonra gelen şairler arasında

    hece ile yazanlar olsa bile, döneminde hece şiirinin en iyi örneklerini ortaya koyup çok üst

    perdede bir yer edinen Üstad’ı kimse geçememiştir.

    S.B: Üstad’ın Abdulhâkim Arvasî ile tanışması ve bu tanışıklığın sonrası hakkında neler

    söylersiniz?

    ġakir KURTULMUġ: Üstad'ın Abdülhakim Arvasi ile tanışması hayatında önemli bir dönüm

    noktasıdır.Onunla tanışıncaya kadar gençlik döneminde en uç noktalarda yaşamış birisi olarak

    buhranlar içinde kıvranmaktadır. Bir arayış içindeyken tanımıştır kendisini ve yollarının

    kesiştiği o tarihten sonra üretkenliği artmış ve birbirinden güzel eserler ortaya koymaya

    başlamıştır. Bu dönemde Bir Adam Yaratmak, Çile, İdeolocya Örgüsü gibi önemli eserleri

    yazmış ve geçirdiği evreyi şiirine de yansıtmıştır. Şiirini Abdülhakim Arvasi ile tanıştığı

    zamana gore, onunla ve ondan sonra diye kendisi ayırmaktadır. Bu ayrımı şiiri ile de en güzel

    biçimde şöyle ifade eder:

    ‘Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum

    Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum’

    S.B: Necip Fazıl'ın eserlerinde tasavvufi düşüncenin izlerini nasıl sürebiliriz?

    ġakir KURTULMUġ: Gençlik döneminde yalnızlığı ile büyük buhranlar içinde yaşayan

    Üstad, hocası ile tanışınca yalnızlığı hemen terkedemez, yaşadığı buhranlar bir iki yıl daha

    sürer. Hocasından zaman zaman kaçmaya çalışır ancak başarısız olur ve kaçtıkça daha çok

    kendini girdiği dairenin sınırları içinde bulur. Ondaki bu değişim eserlerine de yansıyacaktır

    ve bu dönüm noktasını ‘O ve Ben’ isimli eserinde şöyle ifade eder: ‘Ben kendilerini

    tanımadan dik bir kaya üzerinde gururla dünyaya karşı dikilmiş uyuz bir keçiyken, tanıdıktan

    sonra yere inen ve geçtiği yol boyunca süt koyuveren memeleri şiş, patlayasıya şiş bir koyun

    olmuştum.’ Şehrin karmaşasından, düzensiz hayattan, sıkıntılı dost ilişkilerinden kaçmak

    istediğinde hemen şeyhinin yanına koşardı. Eskiden dünyaya, eşyaya, gündelik yaşantıya çok

    tutkun olan Necip Fazıl, Arvasi ile tanıştıktan sonra kendisini hafiflemiş olarak hissettiğini

    söyler. Ben’in farkına varır, aklın hiçliğini görür ve eserlerinde özellikle ‘O ve Ben’ de

    Yunus’un şeyhine bağlılığı gibi O’na bağlılığını anlatır. ‘Kalbinize erimiş kurşun halinde,

    kızgın bir aşk sıvısı dökülüyor.’

  • 8

    Röportaj

    S.B: Necip Fazıl ve Büyük Doğu deyince aklınıza ne geliyor? Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat

    ve Mavera gibi dergiler bir geleneğin ürünleri.Günümüzde bu geleneği sürdüren süreli

    yayınlar var mı?

    ġakir KURTULMUġ:Büyük Doğu bir mefkürenin ismidir, der Üstad. Aslında bu kısa cümle

    Büyük Doğu’yu anlatan en özgün, en anlamlı bir cümledir. Düşüncesizliğin yaygınlaştığı bir

    toplumda, inanç zayıflığının hat safhada olduğu, kişiliksizliğin çoğaldığı bir dönemde inançlı

    olmaya, inancın gücüne bir çağrıdır Büyük Doğu’nun çıkışı. Günlük, haftalık, aylık gibi

    değişik periyotlarda yaklaşık 45 yıl yayınlanan Büyük Doğu dergisi Necip Fazıl’ın ismiyle

    bütünleşmiş, ülkenin son yüzyılda düşünce, kültür, sanat, edebiyat ve siyaset hayatında

    belirleyici ve etkili olmuş,çok sayıda aydın, düşünür ve yazar yetiştirmiş, bundan sonra da bu

    etkinin gücü görülmeye devam edecektir. Necip Fazıl’ın Büyük Doğu ile önce kendisine ve

    sonraki kuşaklar için açtığı bu kapıdan girerek yürüyüşüne devam eden Diriliş, Edebiyat,

    Mavera, Yönelişler, Yedi İklim gibi daha pek çok dergimiz, bu geleneği bugüne kadar olduğu

    gibi bundan sonra da sürdürmeye devam edeceklerdir.

    S.B: Bir yazarın eserlerinin anlaşılırlık seviyesi farklıdır. Kimi eseri kolayca anlaşılabilirken,

    kimi eseri de kolay hazmedilemez, zor gelir. Bu bakımdan Necip Fazıl’ın ilk olarak hangi

    eserleri mutlaka okunmalıdır?

    ġakir KURTULMUġ: Üstad Necip Fazıl’ı anlamak için bütün külliyatını okumak gerekir. İlk

    olarak okumaya şiirlerinden başlanabilir, hikaye ve tiyatro eserleri ile daha sonra da düşünce

    eserleri okunabilir.

    S.B: Necip Fazıl'ın hayatında yaşadığı dönüm noktaları nelerdir?

    ġakir KURTULMUġ: Bu soruya yularıdaki sorulardan birisini cevaplarken kısmen karşılık

    vermiş olduk ama burada konunun önemine binaen yeniden tekrarlamış olalım. En önemli

    dönüm noktası şeyhi ile tanışmasıdır. Daha önceki dönemle tanıştıktan sonraki dönem kendi

    ifadesi ile çok farklıdır. İkinci dönemi daha kıymetli, daha verimli bir dönem olarak niteler,

    pek çok güzel eserleri de bu dönemde ortaya koymuştur.

    S.B: Necip Fazıl'ı yakından tanıma imkanınız oldu mu?

    ġakir KURTULMUġ: Üniversite tahsili için İstanbul’a geldiğimizde Üstad burada ve

    Anadolu’nun pek çok yerinde konferanslar veriyordu. İstanbul’da MTTB’nin

    Cağaloğlu’ndaki genel merkez binasındaki konferans salonunda düzenlenen

    konferanslarından bir kaç tanesini izlemek bize de nasip oldu. Üstadı bu konferanslar

    nedeniyle yakından görebildik. Birkaç kez de Cağaloğlu’ndaki Büyük Doğu idarehanesine

    gidip kendisini ziyaret ettik.

    S.B: Son olarak; şiir yazmak için biz öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?

    ġakir KURTULMUġ: Yazmadan önce mutlaka okumalarınız olmalı. Çok okumalısınız. Kültür

    coğrafyamızın her bir parçasında büyük emekleri olan değerlerimizi Mehmet Akif, Necip

    Fazıl, Sezai Karakoç, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Akif İnan,

    Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören’den başlayarak günümüz edebiyatına kadar takip ederek

    okumalıyız.

  • 9

    Röportaj

    Bir yazarı okumaya başladığınızda ona ait kitapları bir bütünlük içinde toplu

    okumalar biçiminde takip etmek, okumak size çok daha yararlı olacaktır. Başta da söylediğim

    gibi, yazmaya başlamadan once okumalar yapmalısınız, çok okumalı, az yazmalısınız.

    S.B: Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim.

    ġakir KURTULMUġ: Edebiyat Irmağı dergisi hayırlı olsun. İlk sayısını Üstad Necip Fazıl’a

    ayırmanız çok güzel. Bu vesile ile Necip Fazıl’ı daha önce okumamış arkadaşlarımıza hemen

    şimdi onu okuma heyecanı vereceğinden kuşkumuz yok. Hayırlara vesile olmasını diliyor,

    ben de teşekkür ediyorum.

  • 10

    Şiir

    ANNEM

    Anne girdin düşüme

    Yorganın olsun duam

    Mezarında üşüme

    -Necip Fazıl Kısakürek-

    Güneşe benzetsem,batmazdın annem

    Çiçeğe benzetsem, solmazdın

    Buluta benzetsem,kararmazdın ki

    Toprağa nasıl benzedin annem?

    Her gece yokluğunu örttüm üstüme

    Her sabah hayalinle uyandım

    Kırık dökük penceremden her akşam

    Saçlarının kokusu sızdı annem

    Mezarındaki çiçekler de büyümüş

    Yoksa gözyaşların mı onları büyüttü annem?

    İçimde umutsuzluk sarmaşıkları

    Özleminle büyüttüm onları annem

    Hani hiçbir şeye benzemezdin ya

    Şimdi neye baksam sen

    Saçlarına ak düşünce korkan ben

    Karanlığına nasıl dayansın annem?

    Melike YÜCEKAYA

  • 11

    Şiir

    VEHĠM

    Cinlerin beynimde yaptığı düğün

    Sulardan, seslerden ve gecelerden.

    -Necip Fazıl Kısakürek-

    Sözcükleri sardım, çektim içime

    Biriktirdim yıllar yılı

    Bünyem ağır, ruhum zayıf

    Yoruldum, zamansız nefes alışlarımdan

    Düğün dernek kuruldu cümlelerden

    Bir cadı kazanı kaynamakta beynimde

    Bir harfin peşinde saçlarımı ağarttım

    İfadesi yok sensizliğin, ey mavi rüya

    Ey mavi rüya, gene savaş var

    Düşünceler hücum etmekte yüreğime

    Sabaha kadar sürüp gidiyor bir hengame

    Gözlerim güneşe takılı kaldı

    Kan çanağı tutmakta yeryüzüne

    Bir vehim ki bu, sonsuzluğun nefesini üfürmekte

    Tülay UZUN

  • 12

    Araştırma-Ġnceleme

    TASAVVUFUN BAHÇELERİ ADLI KİTAP ÜZERİNE BİR MÜLAKAT

    Necip Fazıl'ın sanat anlayışının dönüm noktalarından biri de Abdulhakim Arvasi ile tanışması

    olduğu edebiyat çevrelerinde bilinmektedir.Bu tanışıklıktan önce bir arayış içinde olan şair artık

    aradığını bulmuştur.Tasavvufun kapılarını arayan şair artık başka bir dünyanın

    eşiğindedir."Kurtarıcım" olarak adlandırdığı Abdulhakim Arvasi'nin düşüncelerini benimsemiş, ölene

    dek de bu düşüncelere sıkı sıkıya bağlı kalmıştır.

    Biz bu yazımızda sizleri Necip Fazıl'ın "Tasavvuf Bahçeleri" adlı eseriyle buluşturmayı

    amaçlıyoruz. Böylece Necip Fazıl'ın girdiği bu dünyayı yakından tanımış olacağız. Ġlk olarak kitabı

    teknik olarak tanıtmakla işe başlayalım. Eser,"Takdim, Bazı Tasvvuf Istılahları Hakkında, Nakşi Yolunun

    Hususiyetlerinden, Tabir Farkları" olmak üzere beş ayrı bölümden oluşmaktadır. Aslında eser, Necip

    Fazıl'ın kendisine örnek aldığı ve düşüncelerini benimsediği Abdulhakim Arvasi'nin eşsiz eserlerinden

    birisidir.Necip Fazıl, bu eseri sadeleştirerek yeniden

    yayıma sunmuştur. Eserin takdim bölümünde;

    Bu da yazarın Abdulhakim Arvasi'ye nasıl önem verdiğini net şekilde ortaya

    koymaktadır. Yazar "O ve Ben" adlı eserininin taktim kısmında da bu önemi ifade etmek için şunları dile getirmektedir:"Bu eser dünyaya gelişimden bugüne kadar en hususi renkleri,çizgileri ve sesleriyle

    hayatımın hikayesi ve aslı O'nu tanıdıktan sonra manasını anlamaya başladığım vücut hikmetinin

    bende tecelli eden yakıcı ifadesidir." Onu tanımadan önce ve onu tanıdıktan sonra şeklinde yazar,

    hayatını iki döneme ayırır.Bu da Abdulhakim Arvasi'nin yazarı etkileyen en önemli kişi olduğunu

    göstermektedir.

    Yazar, "Tasavvufun Bahçeleri" adlı eserin baş kısımında tasavvufun mevzuunun meal olarak

    "Allah'ın Zatı" olduğunu, bu yüzden "imkan alemi"(olabilirler alemi) içinde beyan edilmesinin

    imkansızlığını, bununla birlikte bağlıları tarafından bu konuda pek çok kitap ve risale tertip edildiğini

    ifade etmektedir.

    öğretici mahiyette, bu son asrın

    en büyük din eserini, en titiz

    sadakat, en derin dikkat ve

    kesin haşyetle sadeleştirirken,

    kendimden ekleyeceğim ölçü,

    Büyük Veli'nin muazzez

    ruhaniyetine sığınmak ve affını

    dilemektir" diye açıklıyor.

    Arvasi

    dışından Hazretlerine ait,

    "İrşad edicim, kurtarıcım,

    Efendim Abdulhakim

  • 13

    Araştırma-Ġnceleme

    Tasavvuf konusunda yazan kişilerin keşfe bağlı hakikatler ve ilhama dayalı incelikler

    üzerinde, zeyli uzun anlamı bir, bakış açısı bakımından değişik kitaplar yazdığından bahseder.Bu

    kitapların bir kısmınında da tasavvuf tarihi diye nitelendirebileceğimiz bir tarzda olduğunu

    bildirmektedir. Bir kısmı da bu yola girme ve bu yolda olamanın edep kuralları üzerinedir ki yazar asıl

    önemli olanların bu kitaplar olduğunu söylemektedir.Bu kitapları havas ve avama fadalı olarak

    nitelendirir. Gene bu kitapların bir kısmı, velilerin kerametleri hakkındadır ve bu kitaplar diğerlerine

    göre daha az öneme sahiptir.

    Yazar, tasavvuf kelimesinin doğuşunu titiz kalemiyle detaylı bir şekilde anlatmıştır. Bu

    kelimenin kökenini "safvet" kelimesine dayandırmıştır.Tasavvuf kelimesinin "Safvet" kelimesinden

    geldiğini şu hadise dayandırmıştır:

    "Rivayet edilmiştir ki, Allah'ın Rasulü, mübarek peygamberlik simalarında açık bir hüzün ve değişiklik

    eseri olduğu halde, Sahabiler meclisini şereflendirmişler ve "Bu dünyanın safası gitti, kederi kaldı"

    buyurmuşlardır.

    Sufi, mutasavvıf, tasavvuf kelimelerinin kökeninin nerelere dayandırıldığına dair bilgiler

    verdikten sonra Sufi kelimesinin sebep aranmaksızın, kalp safasına, gönlü, bütün yabancılardan

    arındırma ve ilahi zikirle ruhu donatmaya malik olanlara verilen isim olarak tanımlamıştır.

    Bunun yanı sıra "tasavvuf" kelimesinin tarifi üzerine çeşitli şeyh ve velilerin ifadelerine yer vererek

    eserin gidişatını güçlendirmiştir.

    "Sufi taifesinin efendisi Cüneyd, buyurdular ki:

    -Tasavvuf,Hakk'ın seni sende öldürmesi ve kendisiyle diriltmesidir.

    Yine Cüneyd bir başka yerde dedi ki:

    -Tasavvuf, şeriat yasaklarına ve kötü ahlaka karşı sürekli mücahededir.

    Şibli ise tasavvufu söyle ifade eder:

    -Her türlü endişe ve düşüncelerden uzak,Allah ile birlikte olmaktır.

    Ebu Yakup:

    -Tasavvuf, öyle bir haldir ki, bütün beşeri sıfatları yok eder.

    Maruf:

    -Tasavvuf uzaklığın kaderinden sonra, yakınlığın safasıdır.

    Ebu Muhammed Ceriri:

    -Tasavvuf, her düşük ahlaktan çıkmak, her yüksek ahlaka ermek..."

    Tasavvuf kelime olarak kalbi kötü huylardan arındırmak, kalbe huzur vermek

    anlamındadır.Eserde okuyucuda oluşan soru işaretlerini cevaplamak amacıyla bazı tasavvufi

    istilahlarının açıklamalarına yer vermiştir.Bu ıstılahlar Arapça kökenli olup geçmişte sufiler tarafından

    kullanılmıştır.Örneğin, nefs,üns, heybet, tevacüd, vecd, murakabe vs. Bu ıstılahların açıklanması

    okuyuclar tarafından tasavvufun daha anlaşılır bir yol olmasını sağlamıştır.

    Ayrıca yazar eserinde Hace Behaeddin Nakşibend üzerinde de durur.Ona ayrılan

    bölümde sözleri,öğütleri ve bazı kişilerle yaptıkları diyaloglara yer verilir."Nakşi Yolunun

    Hususiyetleri" adlı bölümde Nakşi yolunun gidişatinın on bir Farsça kelime ile açıklar.Bu bölümün

    başında şu ifade geçmektedir:

  • 14

    Araştırma-Ġnceleme

    "Büyük Nakşibend yolunda hususi olarak onbir kelime vardır ki, bunlar Farsidir.Zira bu yolun

    büyüklerinin çoğu Fars'tandır."

    Bu on bir kelime sırasıyla şunlardır: "Huş der dem, nazar ber kadem, sefer der

    vatan,halvet der encümen,yadkerd,bazkeşt,nigahdaşt,yaddaşt,vukuf-i zamani,vukuf-i adedi,vukuf-i

    kalbi. Bu kelimler sırasıyla açıklanarak sufilere yol gösterilmiştir.

    Eser, Necip Fazıl'ın Abdulhakim Arvasi'den ne kadar etkilendiğinin bir kanıtı olarak

    karşımızda durmakta ve bize onların dünylarından bir kesit sunmaktadır.Necip Fazıl'ın yıllar yılı arayışı

    sonunda bulduğu yolu tanımamız açısından önemlidir.

    Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;

    Marifet bu, gerisi yalnız çelik - çomakmış..

    Halime ARİ

    (Necip Fazıl Kısakürek)

    (Abdulhakim Arvasi)

  • 15

    Şiir

    HEP SENĠNLE OLAN

    Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

    Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

    -Necip Fazıl-

    Yalnızlık diye bir şey yoktur bence

    Çünkü yanında hep o vardır

    Sesi vardır mesela, bazen kafa kemirir

    Hüznü vardır mesela, bazen sıkıntı verir

    Gölgesi de vardır biliyor musunuz?

    Ruhunuza işler hep

    İçinize korku düşürür

    Ondandır işte hep ondan

    Dengesizliği evrenin

    Yalnızlık diye bir şey yoktur bence

    Sen nereye gidersen git

    İçinin bir köşesinde Seni dinler

    Düşüncelerini didikler

    Onun ayak sesleri duyulur

    Ve unutursun kendini

    Karanlığın keşmekeşliğinde

    Sude Naz BALDEMİR

  • 16

    Hikaye

    ZĠNDANDAN MEHMET'E MEKTUP

    Gittiği okulları başarıyla bitiren Cevdet, bu son senesini de başarıyla tamamladı.

    Onun için artık lise dönemi bitmiş üniversite dönemi başlamıştı. Lise döneminde yarım

    bırkatığı şiirleri yazmaya devam ederken bir yandan da İstanbul Üniversitesi'nin Felsefe

    Bölümü'nü kazandı. Bölüm hocalarından Yaşar Naci, Cevdet'in şiir yazdığını gördü ve bir

    mısra okumak istedi.

    -Cevdet, bakabilir miyim?

    -Buyrun, buyrun, bakabilirsiniz.

    Nizam köpürüyor med vakti deniz;

    Nizam köpürüyor, ta çenemde su.

    Suda gizli bir yol, pırıltılı iz;

    Suda ezel fikri, ebed duygusu

    -Ne kadar manalı sözcükler kullanıyorsun. Bunlar bir tek sende kalmamalı, yayılmalı Cevdet.

    -Şu an öyle bir imkanım yok efendim, ben de yayınlanmasını isterim.

    -Sana yardımcı olabilirim. Tanıdık birkaç dergi var yayınlanmasını sağlayabilirim.

    Yaşar Naci, Cevdet'in şiirlerinin birkaç dergide yayınlanmasına yardımcı oldu. Ve

    ardından önemli şairlerle ve yazarlarla tanışmasını sağladı. Cevdet, bu önemli yazarların

    yaşayış biçimini özümsemek istedi ve onlarla beraber bohem bir yaşam sürdürmeye başladı.

    Bu bohem hayatı yaşarken babasından kalan mirası, hiç istemese de sonradan başladığı, bir

    türlü yakasını bırakmayan içkiye yatırdı.

    Cevdet ne kadar özendiği hayatı yaşasa da istediği hayat bu değildi.İstediği hayatı

    arıyordu, kafasında her geçen gün çoğalan sorulara cevap bulmaya çalışıyordu. Yine

    kafasındaki sorulara cevap aradığı bir gün yolda yürürken yanına biri yaklaştı ve söze girdi;

    -Yaşamak... Ne çetin bir bilmece değil mi?

    -Ya... Öyle. Çözmeye çalıştıkça daha fazla düğüm oluyor sanki.

    -Yaşamak, Allah'ın bize bir lütfudur. Bir onur için...

    Cevdet, Abdulhalim Ceziri'nin konuşmasından çok etkilenmiştir. Ve sanki o

    konuştukça kafasındaki soru işaretleri azalmıştır. Abdulhalim Ceziri sayesinde bir türlü

    bırakamadığı içkiyi bırakmış, onun isteği üzerine evlenmiş ve oğlu Mehmed dünyaya

    gelmiştir. Artık aradığı hayatı bulmuş efendisinin izinden Allah yolunda ilerlemeye

    başlamıştır. Yine efendisinin yardımıyla ''Letafet'' adlı bir dergide yazılar yayınlamaya

    başlamıştır. En son yayınlanan ''Yaşamak'' adlı yazısı yüzünden tutuklanır ve gericilik suçu

    nedeniyle Sinop Cezaevi'ne gönderilir. Cezaevinin girişinde Cevdet, içine oturan anlamsız

    hisle etrafına bakıp bin yıllık bir konaktan bozma, zemini tuğla döşeli bu kapalı hücreyi, belki

    yüz belki bin kere adım adım arşınladığını hayal etti. Başını iki diz kapağının arasına

    yerleştirip sordu kendine:

    ''Ben neyim ve bu hal neyin nesi?"

    Tam o sırada Ali yaklaştı yanına,

  • 17

    Hikaye

    -Allah kurtarsın kardeş, ben Ali. Bana sorarsan çok fazla düşünme derim, daldığın

    düşüncelerden ayrılamazsın.

    -Sağolasın Ali kardeş.

    -Senin suçun neydi de attılar seni buraya?

    -"Gericilik!" dediler kardeşim ya senin suçun?

    -Ben, üvey babam olacak o herifi öldürdüm, iyi ki de öldürdüm; bacıma dokunmak ha... Az

    bile yaptım, cayır cayır yakacaktım onu ancak öyle içim soğurdu.

    Cevdet bir an için kaçmak istedi ordan bir baba katiliyle aynı safta olmak... Cevdet'in

    kırk yıl düşünse aklına gelmezdi bu kadar vahim bir durum içerisine düşeceği. Her gün dua

    ediyordu, yalvarıyordu Allah'a: "Kurtar ya Rab! Kurtar. Sen her şeye kadirsin ya Rab. Duy

    sesimi."

    Cevdet hapse gireli daha iki gün olmuştu ki Ali'nin idamına şahit oldu. Ona Ali'yi

    hatırlatacak tek şey bahçeye diktiği karanfillerdi artık. Her gün saat beşte sayım için Malta'ya

    giderken burnuna Ali'nin diktiği karanfillerin kokusu gelirdi. Cevdet için işkence olan bu

    dakikalarda Cevdet'in sevdiği tek şey bu karanfil kokusuydu. Ancak her gün aynı hissi

    yaşamak Cevdet'in çektiği eziyeti bir kat daha arttırıyordu:

    "Resmen böcek gibi eziyorlar bizi."

    Koğuşta gericilik suçundan kaldığını öğrenenler ona ''Geri Adam'' lakabı taktılar.

    Cevdet bu lakaptan rahatsız olduğu için buna karşı koyar,bu nedenle de hemen hemen her gün

    bir kavgaya karışırdı. Cevdet artık çıldıracak gibi hissediyordu kendini. Koğuşun pis

    duvarlarına, iğrenç kokusuna dayanamadığı anlarda da namaz kılıyor, secdede buluyordu

    huzuru. Ya da kağıtlara dökerdi içini, öyle hafifletmek isterdi yükünü .

    ''Sen bir devsin, yükü ağırdır devin

    Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin.''

    Yazdıkları onun güç kaynağıdır. Onlar sayesinde ayakta durur. Çoğu zamanını oğlu

    Mehmet'e mektup yazarak değerlendirir.

    ''Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!

    Ölsek de sevinin, eve dönsek de!"

    Cevdet, yazı yazmaya, mektup yazmaya devam ederken aradan iki yıl geçmiştir. Bu

    sırada altı roman, on hikaye yazmıştır. Sonunda Cevdet'in istediği olmuştur. Allah dualarını

    kabul etmiştir yapılan genel bir afla Cevdet de serbest bırakılmıştır. Ayşe hanım ve oğlu

    Mehmet'e kavuşan Cevdet, Ayşe Hanım'ın dergi işlerini çok iyi yönettiğini ve işlerde aksaklık

    olmadığını fark eder.Artık her şey yoluna girecektir. Ailesiyle hasret gideren Cevdet, yazdığı

    roman ve hikayeleri peşpeşe yayımlar. Ancak her fani insan gibi Cevdet de bu dünyadan

    göçecektir. Cevdet ceazaevinden çıkışının beşinci yılında güzel bir ölümle bu dünyadan

    ayrılır ve yaratıcısına kavuşur.

    Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber

    Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber?

    Semanur ÖZDEMĠR

  • 18

    Şiir

    YALNIZ SENDEN MEDET UMARIM

    Bu yük senden Allah'ım, çekeceğim naçarım!

    Senden sana sığınır, senden sana kaçarım!

    Bu yük benim Allah'ım bu benim imtihanım,

    Senin kapını çalar, yardımını ararım.

    Bu yük senden Allah'ım, taşıyacağım naçarım!

    Senin varlığına inanır, senin için çabalarım.

    Bu yük benim Allah'ım, seni anmakla huzur bulurum.

    Yalnız senden medet umar, yalnız sana kulluk ederim.

    Bedriye KESER

  • 19

    Okuyucuya Mektup

    Sevgili Okurlarımız;

    Hepinizin bir gayesi vardır. bunun için çabalar, uğraşırsınız. Benim gayem ise

    huzurdur. Benim huzurum olsun da varsın hiçbir şeyim olmasın. Bana bir seccade versinler

    bir ömür yaşarım ben onunla. Şu kasvetli dünyada özlediğim, anını gözlediğim tek vakit

    namazdır. Çünkü benim için seccadededir huzur, duadır, namazdadır.

    Dilimde tek söz, kalbimde tek sevgi ''Allah'' tır. Şöyle etrafıma bir bakıyorum da

    Allah'a inanmayan, şirk koşan, emirlerini yerine getirmeyen ne çok kişi var. "Acaba neden

    yapıyorlar bu kadar şeyi? Hiç mi düşünmüyorlar? Hiç mi görmüyorlar bu güzelliği? Allah hiç

    mi gelmiyor akıllarına? Neden?" diyorum. Düşünsenize her şeyi gören her şeyi duyan biri var.

    Karıncanın hacetini bile işiten, o en ufak mikrobu gören biri var. Sen nasıl ona şirk koşarsın?

    Nasıl inanmazsın da ismini anmazsın? Bunların hepsi senden Allah'ım. Her kötü şeyden sana

    sığınırım, sana kaçarım. Sen ki rahmetinle de korkunla da güzelsin. İnsanlar kurtuluş ister,

    kurtuluş yolundan gitmez. Tek bir sözüne bakar kurtulmak oysa. ''Allah'', Allah desin yeter.

    Ne demiş Necip Fazıl;

    Her şey, her şey şu tek müjdede;

    Yoktur ölüm, Allah diyene

    Canım kurban, başı secdede

    İki büklüm, Allah diyene.

    Semanur ÖZDEMİR

  • 20

    Kültür-Sanat

    BĠR DEĞĠġĠMĠN HĠKAYESĠ

    Eğitim-öğretim ile ilgili bir film arayışındaysanız, işte size bir öneri: Les

    Chorıstes.Türkçe adıyla "Koro"

    Chiristophe Berratier tarafından yönetilen bu film,

    2004 Faransa yapımı müzikal daramatik bir filmdir.

    Filmin temelinde yer alan felsefe aksiyon-reaksiyondur.

    Yani, etki-tepkidir. Koro, en iyi yabancı flim dalında

    Oscar kazanmış bunun yanı sıra Altın Küre adaylığı gibi

    birçok ödüle aday olarak gösterilmiş bir

    filmdir.Fransa'daki "Sezar Ödülleri"nde ise en iyi

    müzik ve ses ödülünü kazanmıştır.

    Film, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Gernard Jugnot tarafından canlandırılan

    Clement Mathieu adlı bir müzik öğretmeninin, Fond d'Etang (Yerin dibi) adlı bir yatılı erkek

    okuluna atanmasını ve sonrasında sorunlu erkek çocuklarından oluşan sınıfını müzik yoluyla

    eğitmesini anlatır. Bunun yanı sıra François Berland tarafından canlandırılan sinirli ve

    disiplinli olan müdür Rochin okulun disiplini için her türlü cezayı denemektedir.Film,

    Mathieu ve Rochin'in yöntemlerinin savaşına sahne olur. Mathieu sayesinde cezalardan

    kurtulan çocuklar müziğe daha çok bağlanır.Hatta hikaye eski öğrencilerinden Pepinot

    (Jacques Perrin) ve Pierre Morhange (Jean-Baptiste)'nin Matthieu'nun notlarını okumasıyla

    seyirce aktarılmaya başlanır.

    Koro,2004 Fransa yapımı

    müzikal dramatik bir filmdir.29

    Nisan 2005'te Türkiye'de

    gösterime girmiştir.

    Yönetmen:Chirstophe

    Berratier

    Film müziğinin bestecisi: Bruno

    Coulais

    Flim müziği: Look to Your Path

    Oyuncular: Gerard Jugnot,

    François Berleand, Jacques

    Perrin, Jean-Baptiste Maunier

  • Kültür-Sanat

    21

    Bu filmde, eğitimde kullanılan yöntemlerin öğrenci üzerindeki etkileri gözler önüne

    serilmiştir.Eğitimde zorlama yöntemlerin etkisizliği, öğrencilerin yetenekli olduğu alanlara

    yönlendirmenin önemi vurgulanmaktadır. Morhange'daki değişim, biz öğrencilerin de

    yetenekli olduğumuz alanlarda her türlü zorluğa rağmen ilerlememiz gerektiğini

    kullaklarımıza fısıldamaktadır.

    Film yönetici, eğitmen ve biz öğrencilerin mutlaka izlemesi gereken filmler arasındadır.

    Konumunuz ne olursa olsun kendinizden bir şeyler bulacağınız, müzikle iç içe olan

    mükemmel bir filmdir Koro. Filmin çarpıcı repliklerinden biri:

    Asla, asla deme.

    Asla, asla demeyin ve başarmanın yolunu bulun. Kötü görünen her durumda bir çıkış yolu

    bulabilirsiniz. İçinizdeki yetenekleri keşfedin...İyi seyirler.

    Sevda EREN

    RE

    PL

    İKL

    ER

    DE

    BİR

    FİL

    MD

    İR

  • Kültür-Sanat

    22

    KÜRK MANTOLU MADONTULU MADONNA ÜZERĠNE BĠRKAÇ SÖZ

    Sebahattin Ali’in yazmış olduğu Kürk Mantolu Madonna kitabı duyguların gerçekten öne

    çıkarılmış olduğu bir yapıttır. Kitabın asıl konusu aşk ve peşinde sürükleyen tutkuyla alakalıdır.

    Sebahattin Ali’den kısaca bahsetmek gerekirse hayatını yazmaya ve kitap okumaya adamış bir

    yazardır. Öyle ki kolu kırıkken bile yazmış olduğu kitap vardır. Sebahattin Ali’nin ele aldığı

    konulardan biri kuşkusuz gerçekliktir. Kariyerinde bir çok mükafata tabi tutulmuştur. Kürk Mantolu

    Madonna kitabını kısaca özetleyecek olursak olaylar şöyle gerçekleşmiştir.

    Rasim Efendi işinden çıkarılır ve arkadaşının baskısıyla da olsa onun iş yerinde çalışmaya

    başlar, oda arkadaşı Raif Efendi ile tanışır , Raif Efendi kendi duygularını iç dünyasında yaşamayı

    seven ve içine kapanık bir insandır. Kısa bir vakit geçirdikten sonra Raif Efendi hastalanır ve Rasim

    Efendi’yi ona işleri götürmek üzere görev verirler Aslında Raif Efendi olmasına rağmen

    küçümseniyordur. Raif efendi daha sonra Rasim Efendi’nin çekmecesindeki evraklarını ona

    getirmesini ister Rasim Efendi bu talebi yerine getirirken gözüne siyah bir defter çarpar. Bu defter

    Raif Efendi’nin hayatını anlatmaktadır. Defterde ise şöyle yazmaktadır;

    Raif Efendi’nin babası ona işi vermek istediğinden işi öğrenmesi için onu Almanya’ya

    gönderir. Fakat Raif Efendi kendisini Almanya’nın kültürüne ve havasına kaptırarak amacından

    uzaklaşmaya başlar. Yine bir gün gazete okurken bir sergi gözüne çarpar ve bu sergiye gider. Sergi

    bitene kadar aynı tabloyu yani Kürk Mantolu Madonna tablosunu seyreder. Serginin son günü bir

    kadın (Maria) onu fark eder ve tablodaki kişiyi birine benzetip benzetmediğini sorar. Ama o anın

    vermiş olduğu utançla öyle olmasa da annesine benzettiğini söyler. Yine bir gün arkadaşıyla gezerken

    bu kadına rastlar fakat iletişim kuramazlar ve ayrılırlar. Bir sonraki gün Raif Efendi kadını yine aynı

    yerde beklemeye başlar. Daha sonra kadının bir gece kulübüne girdiğini görür ve takip eder. Kadın

    aslında müzisyendir.

    Kadın yani Maria programını bitirdikten sonra Raif Efendi’nin olduğu yere gelir ve sohbet

    etmeye başlarlar. Sergide baktığı fotoğrafın aslında onun oto portresi olduğunu söyler. Arkadaşlıkları

    sürmeye devam eder ama Raif Efendi Maria’ya sırılsıklam aşık olur. Fakat Maria ona önceden aşktan

    beklentisi olmadığını ve aşkın ona saçma geldiğini söylemiştir. Aradan bayağı bir zaman geçer ve

    Maria’da olacaklardan habersiz Raif Efendi’ye aşık olur. Ta ki Raif Efendi’nin babasının vefatı ve

    Türkiye’ye dönmesi gerçeğiyle yüzleşinceye kadar. Maria ve Raif sürekli telgraflaşıyorlardır. Ta ki

    Maria’dan telgraf kesilinceye kadar. Raif Efendi yine kapanık olduğu iç dünyasına geri döner ve

    yaşamdan gittikçe soğur. Fakat günlerden bir gün Maria’nın kuzenini ve yanında küçük bir kız

    gördüğünde işler değişir. Kuzeni telgrafın kesilmesinin nedeninin Maria’nın ölmüş olduğu gerçeğini

    ve yanındaki kızın onun kızı olduğunu söyler. Raif Efendi kızını ve kuzenini alıp uzun bir yolculuğa

    çıkarlar.

    Kitaptaki bana göre en ilgi çekici sözlerden bazıları şunlardır;

    ‘ Aşk öyle bir histir ki nereden geldiğini bilmediğimiz gibi günün birinde nereye kaçacağını

    bilemeyiz’

    ‘’Birçok şeye ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra hissetmez miyiz?’’ sözleri

    aslında bütün kitabın anlatmaya çalıştığı hisleri aktarır. Kitabın bana göre duyguları ve hedef kitlesi

    yetişkin kişiler çünkü duyguların yoğunluğu ön planda ve bu yaşlara oyun oynamanın değil de insanın

    iç dünyasının gelişmeye başladığı yaşlardır. Bu kitabın okunmasını isterim.Kendinizi Raif Efendi'nin

    duygularına ortak kılarsanız eserin etkisini gerçekten iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Son olarak

    kitabın eleştirisinin sonunda kitabın kapağını yorumlayacağım. Kitabın biraz daha ilgi çekmesini

    sağlayacak bir kapak olmasını isterdim fakat bu kitap zaten Türk Edebiyatı tarihindeki en önemli

    yerini kazanmıştır.

    Saadet Elizaveta BABAL

  • Kültür-Sanat

    23

    BEETHOVEN’IN HAYATI

    1770 yılında Almaya’nın Bonn şehrinde doğmuştur.

    1783 yılında saray orketrası azalığına 1785’te ikinci saray organiztliğine getirlilmiştir.

    1787 yılında Mozart’a talebe olmak için Viyana’ya gönderildi.

    Annesinin ölümünden sonra 1792 de Viyana’ya geri döndüğünde Mozart’ın ölmüş olduğunu

    öğrendi.

    1792 yılında Viyana’ya geri giden Beethoven klasik müzüğin ünlü besteci Joseph Haydn’ın

    yanında çalışmaya başladı.

    İlk senfonisini 1800 yılında yapmıştır.

    Yaşamı boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven 1801’de işitme problemleri yaşamaya

    başlamış, 1817’de tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden sonra sağırlığı müzik yaşamını

    hiçbir şekilde etkilememiştir. 9. Senfoniyi sağırlık döneminde bestelemiştir.

    1827 yılında 56 yaşındayken dünyaca tanınan bir besteci olarak siroz hastalığı sebebiyle vefat

    etmiştir.

    BEETHOVEN’IN SÖZLERĠ

    İnsanı sadece bilim ve sanat yüceltecektir.

    Asıl müzik gerçeğin kendisidir.

    Bütün mesele büyük görünmek değil, gerçekten büyük olmaktır.

    Ahlaksız insan, başaramayacağı işi üstlenen kişidir.

    Çocuklarınıza erdemli olmayı öğretin, insanlığı ancak bu mutlu kılar.

    Mutlu olmak istiyorsan başkalarının mutluluğu içinde çalış bunun sevinci seni mutlu etmeye

    yetecektir.

    ÖLMEDEN ÖNCE DĠNLENĠLMESĠ GEREKEN BEETHOVEN'IN BEġ ESERĠ VE

    HAYATINDAN AZ BĠLĠNEN KESĠTLER

    Bach, klasik müziğin matematikçisiydi, Mozart şairi, Beethoven ise filozofu...

    Ludwing Van Beethoven (1770-1827), Bonn'da dünyaya geldi. (Almanya'nın Kuzey Ren-

    Vestfalya eyaletinin güneyinde, Ren Nehri'nin her iki yakasına yayılan bir kenttir) Annesi

    sevecenliğiyle, mutsuz çocukluğunun tek parıltısı oldu. Prenslik Kilisesi'nde tenar olan alkolik

  • Kültür-Sanat

    24

    babası, Beethoven'a çok sert ve acımasız bir piano eğitimi verir. Sizin için derlediğimiz

    eserleri dinlerken onun çocukluğuından gelen sert vuruşları, notaları hissedeceksiniz.

    1-''5. Senfoni''

    Mozart, 1787' de ''bu adama dikkat edin. O, günün birinde dünyada

    kendisinden söz ettirecek.'' der. Annesinin ölümünden sonra evin bütün yükü Beethoven'in

    omuzlarındadır. Babasından başka iki küçük kardeşi Anton Carl ile Nikolaus Johann'ın

    bakımı da ona kalır. Gündüzleri evin işlerini de yapmak zorunda kalan Beethoven son derce

    aksi ve sinirli biri olmuştur.

    1972 yılında Viyana'ya giden Beethoven klasik müziğin ünlü bestecisi Joseph

    Haydn'ın yanında çalmaya başlar. Onunla karşılaşması her şeyi değiştirir. Haydn ona her

    konuda destek olur. Viyana'da artık pianoda gösterdiği başarı sayesinde Prens Karl

    Lichnowsky ile eşinin de dikkatini çeker. Avusturyalı aristokrat aile müziğe çok

    meraklıydılar. Beethoven'i yanlarına aldılar. bu sırada, genç müzisyenin Viyana sosyetesinde

    de tanınmasını sağladılar. Beethoven'in kaba davranışları prens ve eşinin sabrını tüketse de

    sanatın her şeyden önce geldiğine inanan prens, onun şımarıklıklarına ve huysuzluklarına

    boyun eğiyordu.

    2-Symphany No.3, ''Eroica''

    Beethoven, başlarda besteci olarak değil, piyanist olarak adını duyurmuştu.

    Oysa tek isteği, güzel eserler bestelemekti ama otuz yaşına yaklaştığı halde ilgi çekici bir eser

    ortaya koymamıştı.

    Üçüncü senfonisi Eroica'yı aslında, Avrupa'ya demokrasiyi getirdiği için,

    Fransa ihtilali'nin kahramanı Napoleon Bonaporte'ye adamıştı fakat Napoleon'un kendisini

    imparator ilan ettiğini duyunca çok sinirlendi ve ona adamaktan vazgeçti. Eserine ''Erjica''

    (kahraman) adını koydu ve ''Vücudu hala yaşadığı halde ruhu çoktan ölmüş olan büyük bir

    adamın anısına saygıyla'' kelimelerini ekledi.

    3-''9.Senfoni'

    1801'de işitme problemleri yaşamaya başlayan Beethoven 1817'de tamamen

    sağır olmuştu. Fakat sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememişti. 9. senfonisini

    sağırlık döneminde bestelemişti. Bu durum onun zaten melankoliye eğilimli olan tabiatını

    daha da kararttı, deliliğin eşiğine götürdü, huysuz , aksi, geçimsiz biri haline getirdi. Dokuz

    yıldır beste yapamıyorudu, bu sıkıntılı süreç 1824'te büyük bir neşeyle son buldu: Dokuzuncu

    senfoni o güne kadar bir benzerine daha rastlanmamış, inanılmayacak derecede güzel bir

    eserdi.

    4-''Moonlight Sonata''

    Aristokratların çağı kaybolur, Vals kralları günü ilahları olurlar. Geçimi

    aristokratların cömerliğine bağlı olan Beethoven'ın durumu kötüleşir, hora sıkıntısı, evlerde

    hastalıklar... 24 mart 1827'de hayata gözlerini kapar.

    Beethoven hiç evlenmedi, ama çevresinde kendisine yakınlık gösteren epeyce

    kadın vardı. Öldükten sonra çekmecesinde ''Ölümsüz sevgili'ye'' ait bir mektup bulundu.

    İşte o mektup:

  • Kültür-Sanat

    25

    " Ezeli yarim, yataktayken bile düşüncelerim üzerinize düşüyor. Bazen sevinçle, bazen

    hüzünle. Yazgının dularımızı işitmesini bekliyorum. Bu yaşama göğüs gerebilmem için ya

    tümüyle sizinle birlikte olmalıyım yada sizi hiç görmemeliyim. Evet, kollarınıza uçup,

    göğsünüzde gerçek barınağımı bulduğumu söyleyene ve kollarınız arasında ruhumu kutsal

    ruhlar aleminde savrulmaya bırakana kadar, yaban ellerde bir avare olma azmindeyim.

    Heyhat, ne yazık ki bu böyle olmak zorunda. Dinginliğe ereceksiniz, size olan sadakatimden

    emin olduğunuzda bu dinginlik daha da büyüyecek şunu iyi bilmelisiniz ki, sizden başka

    hiçbir kadın bu yüreğin sahibi olamaz. Asla, asla! ah Tanrım, insan böylesine değerli bir kadın

    ile böyle bir hicranı yaşamak zorunda! Şu anda Viyana'daki yaşamım sefilce. Aşkınız beni

    fanilerin hem en mutlusu, hemde en mutsuzu kıldı. Bu yaşta, artık yaşamımda bir düzene ve

    dengeye gereksinim duyuyorum..."

    5-''Für Elise''

    ''Yaşamakta olduğumuz ilişkide bu iki duygu bir arada olablir mi? Meleğim, az önce

    postanın gideceğini duydum. Dolayısıyla bu mektubun hemen elinize ulaşabilmesi için burada

    kesmem gerekiyor. Sakin olun, beni sevin. Bugün, dün, ne göz yaşartıcı bir özlem size

    duyduğum... Size... Siz Hayatım her şeyim... Size ne içten dileklerimi sunuyorum. Ah n'olur

    beni sevmeye devam edin, bu aşığınızın sadık yüreğini kesinlikle yanlış değerlendirmeyin.

    Hep sizin, hep benim, hep ikimizin.''

    Peki kimdi bu ölümsüz sevgili?

    Beethoven'in ölümsüz sevgilisinin Alman şarkıcı Amelia Sebald olduğuna

    inanılıyor. Beethoven'in gömülüşünde bütün viyana ayaktaydı. Tabutun sekiz ünlü müzisyen

    taşıdı. Cenazesine otuz bine yakın insan katıldı. Avusturalya'nın en büyük şairi ölüm nutkunu

    yazdı ve bir aktör tarafından okundu.

    Hakkında Az Bilinenler

    Ayyaş baba Johann gözü yükseklerde bir adamdı. Oğlunun müziğe ilgisini

    keşfedince büyük bir hırsa kapıldı. Kendisinin elde edemediği ünü ve parayı yetenekli

    oğlunun kazanmasını, onun yeni bir Mozart olmasını istiyordu. Oğlunu eğitmek için çok sert

    ve zalim bir yöntem uygulamaya başladı. Dört yaşındaki çocuğu saatlerce klavsen başında

    tutar, geceleri eve ayık gelirse, onu uykudan kaldırıp sabahlara kadar çalıştırırdı. Çocuk

    yorgunluk, uykusuzluk ve soğuktan ötürü bitmişti üstelik hata yaptığı zaman ise dayak yerdi.

    Beethoven daha sonra açıkça söylediği gibi müzikten öylesine nefret etmişti ki, bu işten

    vazgeçmeyi bile düşünmüştü.

    Nasıl Bir Adamdı?

    Bu konuda anlatılanlar çok değişiktir ve çelişkilidir. Kimine göre

    Beethoven az konuşan, somurtkan bir adamdı. Kimi onu derbeder bulur, kimi de çok şık

    giyindiğini söylerdi. Bir çok kişi onu insanlardan kaçan, içe kapanık biri olarak görür,

    başkalarıysa samimi, açık kalpli bulurdu.

    Sağırlığı Nasıl Farkedildi?

    Viyana'da bir arkadaş toplantısında piano çalıyordu. Dinleyenler bir ara şaşırıp

  • Kültür-Sanat

    26

    kaldılar, birbirlerine baktılar. Beethoven'in parmakları piano tuşlarına değiyor fakat ses

    çıkmıyordu. Hiçbir şey duyamayan Beethoven parmaklarını hafifçe değdiriyor ve ses çıktığını

    sanıyordu. Durumu son anda anladı.Artık Beethoven bestelerini yaparken dişlerinin arasına

    bir çubuk alıp pianoya dayıyor, böylece ses titreşimlerini duyuyordu.

    Zeynep Tumay KILIÇ- Elif Nur ALAYHAN