KALEM Ecza M. DERMAN <<Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir * Ki kalemle· O'dur,» (Süre 96 * Ayet: 3-4) Peygamberine gelen ilk tabda yeri olan «Kalem»in, bu din nezdinde ve hürmet namütenahidir. Yine, <<Kalem» ismiyle 68. sü- renin ilk ayetinde de, Hak, bir kavle göre ''Mürekkeb demek olan «Nun»a, «Kalem>>e ve onun üzerine kasem etmek- dedir: «Nun, Kalem ve için ... » Her iki ayetdeki «Kalem»in, -yani takarrür eden «Kader» i- yazan Kalem Sembolü» olarak tefsiri de Nitekim, «Ailah önce kalemi ve kendisine «Yaz» dedi. Kalem «Ne Yarabbi?» deyince, «Kader'i yaz>> dedi. Kalem de, o anda, ve kadar mealindeki hadis-i de bunu teyid etmekdedir. Osman Efendi'nin: gayb, olur gayb kafi, Ne gam, olsa nazardan, mahfuz'a, kalem nahô.d. beytinde gibi, «Kader» sonra, «Kalem» yok olsa da, mahfüz»a göre ne gam! Allah indinde hangi manada olursa olsun, «Kalem» üzerine yemin edilmeye N ki, bir et sayesinde, söyleyebiliyoruz; o narin kalemin hareketleri de, elimizin lisana gelme- sini dilimizle anlatabildiklerimizi, uzak- dakilere, hatta ötesindekilere kalemle ifade ederiz (1). yüzler- ce, binlerce öncesinden kalan eserler, kalemin marifeti mi? «Cahillere devat ü kalemden ne faide? Dilsizlere zeban ile femden ne faide?» (Cahillere hokka ve kalemden, dilsizlere dil ve fayda gelir mi?) ( 1) Bu geçen göre oldu. Zira, telefon ve ses alma ci- bu devirde da, uzaklara ve gelecek ··zamana götürmekde ve götürecek.
16
Embed
Ecza cı M. DERMANisamveri.org/pdfdrg/D00053/1967_I_3/1967_3_DERMANMU.pdf · 2015. 9. 8. · KALEM Ecza cı M. Uğur DERMAN
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
İslam Peygamberine gelen -yukarıda zikrettiğimiz- ilk İlahi hıtabda yeri olan «Kalem»in, bu din mensubları nezdinde kazandığı şeref ve gördüğü hürmet namütenahidir. Yine, <<Kalem» ismiyle anılan 68. sürenin ilk ayetinde de, Cenab-ı Hak, bir kavle göre ''Mürekkeb Hokkası» demek olan «Nun»a, «Kalem>>e ve onun yazdıkları üzerine kasem etmekdedir: «Nun, Kalem ve yazdıkları satırlar hakkı için ... »
Her iki ayetdeki «Kalem»in, bildiğimiz manasından başka, «Levh-ı
Mahffız,u -yani kainatın yaradılışında takarrür eden «Kader» i- yazan <<İlahi Kalem Sembolü» olarak tefsiri de vardır. Nitekim, «Ailah önce kalemi yarattı ve kendisine «Yaz» dedi. Kalem «Ne yazayını Yarabbi?» deyince, «Kader'i yaz>> dedi. Kalem de, o anda, olanı ve kıyamete kadar olacakları yazdı,» mealindeki hadis-i şerif de bunu teyid etmekdedir.
Mutasavvıf şair Osman Şems Efendi'nin:
Lisan-ı gayb, olur esrar-ı gayb iş'arma kafi, Ne gam, olsa nazardan, levh-ı mahfuz'a, kalem nahô.d.
beytinde söylediği gibi, «Kader» yazıldıkdan sonra, «Kalem» yok olsa da, «Levh-ı mahfüz»a göre ne gam!
Kısacası, Allah indinde hangi manada olursa olsun, «Kalem» üzerine yemin edilmeye değer.
N asıl ki, ağzımızda kımıldayan bir et parçası sayesinde, meramımızı söyleyebiliyoruz; o narin kalemin hareketleri de, elimizin lisana gelmesini sağlamakdadır. Karşımızdakilere, dilimizle anlatabildiklerimizi, uzakdakilere, hatta asırlar ötesindekilere kalemle ifade ederiz (1). İşte yüzlerce, binlerce yıl öncesinden kalan yazılı eserler, kalemin marifeti değil mi?
«Cahillere devat ü kalemden ne faide? Dilsizlere zeban ile femden ne faide?»
(Cahillere hokka ve kalemden, dilsizlere dil ve ağızdan fayda gelir mi?)
( 1) Bu düşünüş tarzı geçen asırlara göre oldu. Zira, telefon ve ses alma cihazları, bu devirde artık konuşulanları da, uzaklara ve gelecek ··zamana götürmekde ve götürecek.
16'2 KALEM
LİSANIMIZDA <<KALEM»
Kalem'in ehemmiyetini belirtmeye çalışırken, onunla ilgili olan Türkçe'ye girmiş kelime ve ta'birlerden bulabildiklerimizi, manalarıyle birlikde sıralayalım :
Kalem: (Cem'i = Çoğul şekli: Aklam) Yazmak için kullanılan her çeşit alet. Eskiden, bu kelime ile hatıra, evvela, <<kamışın yazı yazmak üzere yontulmuşu» gelirdi.
Kalem-i A'Ia: Akl-ı evvel, nefs-i kül, levh-ı mahfUz. Kalem: Müfredat defterine aynı sıra veya numara ile yazılan bir kı
sım eşya.
Kalem: Maden, tahta veya taş üzerine hakketrnek (oyma) için kullanılan keskin uçlu çelik alet.
Kalem: Dokuma üzerine boya ile nakış yapmaya mahsus tüy veya tahta alet.
Kalem: Çiçek aşısında kullanılan alet. (Aşı kalemi) Kalem: Eskiden resmi dairelerdeki yazı işleri kısmı (Muhasebe ka
lemi, mektubi kalemi, nişan kalemi gibi) Kaleme gelmernek : Ehemnüyeti olmamak. (Bu son ikita'birin kullanıldığı cinaslı bir mısra': <<Kendi bazen gelir
amma, sözü gelmez kaleme!») Şeş kalem (= Aklam-ı sitte): Altı kalem. Yazı san'atında Hattat Ya
kut ül Musta'sami'nin (XIII. asır) koyduğu kaidelerle ortaya çıkan altı
(Milletleri terbiye edenler, kalem erbabıdır. Milletierin ilm ü edebi, kalemin feyziyledir.)
Erbab-ı seyf ü kalem: Askerliği meslek edinenierin edib olanı. Kalemrev: Bir hükümdar veya devletin emrine tabi' olan yerler. Kalemgir: Üzerinde kalemin zahmetsizce yürüdüğü kağıd. Kalemkar: Herhangi bir zemine kalemle nakış işleyen. Kalemkarl * Kalem işi: Kalemle işlenmiş nakış. Kalemiyye: Yazı ücreti. Kalem açmak * Kalem yontmak: Kalemi yazacak hale getirmek üze-
re kalemtraşla açmak. Kalem ucu: Kalemin yazan kısmı. Kara kalem: Sadece siyah kalemle resim yapma tarzı. Kalemi kırık: Kitabeti (yazış tarzı) zayıf olan. Kaleme almak: Bir mevzuu işleyerek yazmak (Kompozisyon). Eli kalem tutmak * Kalemi kuvvetli: Y azış tarzı yerinde olmak. Kaleminden kan damlamak: Kaleminin ifadesi fevkalade olmak. Fasih ül kalem: (Yazı san'atında) Elinden fena harf çıkmayan, daima
iyi yazan hattat. Kalemi lisanından fasih: Fazla konuşmadan yazıyla meşgul olan hattat. Bir kalemde: Bir tek def'ada. Kalem böreği: İnce uzun börek. Kalem parmaklı: Uzun ve düzgün parmaklı olan kimse. Kalemen: Yazı ile, tahriren. Ceff el kalem: Düşünmeden hüküm vermek.
<<Bir takallüb görür isen bende, Etme ceff el kalem, beni ta'yib. Bu takallüb umuma şamildir, İnkılab, etti herkesi taklib.»
Müderris Ferid Bey
(Bende bir değişiklik görürsen, düşünmeden ayıblama. Zira, bu değişiklik umunıldir. İnkılab herkesi değiştirdi.)
Kalem böyle çalınmış: Kader böyle yazılmış. Kalem tartmak: Yazı yazmak. Kalem öğretmek: Yazı öğretmek. Kalem çekmek * Kalem silmek: Çizmek, silmek.
<<Çok emek, zahmet çekip gördüm elem, Şimdi hoş, «Temmet>> deyip sildim kalem.>>
(Çok emek ve zahmet çekip elem gördüm. Şimdi artık <<Tamam oldu» deyip hepsini sildim.)
164 KALEM
Kalem efendisi: Resmi bir dairenin kaleminde vazifeli katib. Kaleme çırağ olmak: Resmi bir dairenin kaleminde yeni vazife almak. Kaleme gitmek * Kaleme müdavim: Daire kaleminde vazifeli. Hokka kalem * Kalem hokka: Basit yazı takımı. Kalem kulaklı: Dik ve düzgün kulaklı at. Me'hazlarımızdan tesbit edebildiklerimiz bu kadar ... Görüldüğü vec
hile, mektebimizden mutbağımıza kadar giren bir yığın mana zenginliği ... Dilimizin, şimdiki gibi kuşa çevrUmediği eski devirlerde, bu mefhumları bilip söyleyenler elbette çokdu. Lakin, artık:
••Zamane dilsizi oldu elimdeki hame, Bugünkü Türkçe için, ben de terceman ararım!>>
Evet, ••Hame»nin de <<Kalem>> demek olduğunu, bize, Tahir ül Mevlevi'nin (1876-1949) bu haklı beyiti hatırlattı. Merhum, sağ kalıp, bir de, günümüzün Türkçe'sini görmeliydi. ..
••Kİlk>> kelimesi de ••Kalem>> manasma gelir. Meşhur Hattat Yesarizade Mustafa İzzet Efendi (vefatı: 1849), Mevlevi dergahlarına yazdığı şaheser lerine bazen şu manzum imza yı koyar :
••Feyz alır dergelı-i Mevlana'de, Eser-i kilk-i Yesarizade.>>
Bu umumi girişden sonra, şimdi de, ecdadımızm, geçmiş asırlardaki «Kalem Medeniyyetİ>>nden bahsedeceğiz. Kurşun, sabit, boyalı, demir, mürekkebli (d olma), keçe ve tükenmez kalemleri e madeni uçlar (2) geçen ve bu asırlarm teknik gayretiyle ortaya çıkmışlardır. Kaz kanadından yapılan tüy kalem ise, eskiden, Garbde kullanılan bir yazı aletiydi. İşte bu sayılanlar, kültür tarihimizi alakadar etmedikleri için mevzuumuz haricinde kalıyorlar.
KAMlŞ KALEM
Kalem olarak, kamışdan ne zamandan beri istifade edildiği katiyyetle belli değilse de, en az on asırlık bir geçmişi vardır ve bizde dolma ve kurşun kalemlerin yfiyılışına kadar, okur yazar zümrenin hayatında daima baş köşeyi işgal etmişdir. Nihayet, yeni harflerin kabulüyle hemen tamamen ortadan kalkan kamış kalem, şimdi memleketimizde, ancak, yazı san'atınm son hadimieri tarafından aranıp kullanılıyor. Bazen, Sahhaflar Çarşısı'na gelen eski kitaplar arasından da, bir kaçı boynunu bükmüş olarak çıkar. Artık, lüzumu kalmadığı için, yetiştiği yerlerden getirtilmemektedir.
(2) Madeni uçlar, 1839 dan sonra, Avrupa'da pahalı olan tüy kalemin yerini almış, mekteblerimizde Fransızca öğretimine başlandıkdan sonra bize de girmişdir.
-~
M. Uğur DERMAN 165
Yazıda kullanılan kamış, İran sahillerinde (bilhassa Hazer Gölü tarafında) ve Irak'da (3) yetişir. Hindistan ve daha sıcak yerlerde bulunanlar çok sert olurlar.
Çocukluk oyunlarından hiç birimize yabancı gelmeyen kamışın bizde yetişenleri ( 4) yumuşaklığı sebebiyle yazıya elverişli değildir. Zira, kalem olarak kullanılacaklar için bir hayli şart aranır: Çok sert veya çok yumuşak, çok kalın yahut çok ince, yassı, eğri ve dalgalı olmamalıdır. Tabii bir sertlikde, dış görünüşü ile ince uzun ve düzgün bir silindir biçiminde, boğum araları en az bir karış boyunda ise makbul sayılır. (Re-sim: 1-A) ·
Kamışın içinde mevcut olan boydan boya boşluk <<Nal» denilen iplik gibi ince nebati liflerle doludur. (Resim: 1-B) Kalemin ilk açılışında, bunlar ucundan tutulup çıkartılır. Her hadiseyi şuh bir zaviyeden gören şair Nedim, <<Nal»e şu manayı yakıştırıyor:
<<Sihr ü efsun ile dolmuşdur derunun, ey kalem! Zülfü Harut'un, demek mümkün ki, nal olmuş sana.>>
(Ey kalem, için sanki sihir ve büyü ile dolmuşdur. Boşluğunda bulunan «nah belki de sihir öğreten Harut'un saç telleridir.)
lığı daima muhafaza eden ve ibtidai bir etüv mahiyetinde kullanılan gübre'ye konur. Tabii rengi sarımsı beyaz olan ham kamışlar, burada ağır ağır kurur. Cinsine göre kırmızımsı, yahud açık veya koyu kahve rengine hatta siyaha döner. Bazı tarikat erbabının ma'nen kemaJe ermek maksadıyle süfliyyetde çile çıkarması gibi, kalem de, ulvi eserler vermek, tekamüle ermek için, gübrede pişip çilesini ikmal eder, süfliyyetden geçip hamlıkdan kurtulur. Nihayet üstü parlatılır, cilalı gibi olur.
Bazen, güneş karşısında da yapılan bu ıslah ameliyyesinin, umumiyetle, kamışların yetiştiği memleketlerde icra edildiğini sanıyoruz. Zira, bütün araştırmalanınıza rağmen, böyle bir kalem ıslahhanesinin İstanbul'da bulunduğuna dair, ma'lumata rastgelmedik.
Kalemleri süslemek maksadıyla, daha gübreye yatırmadari evvel, arzu edilirse, üzerlerine helezoni olarak iplik sarılır, oradan alındıkdan sonra, iplikler de çıkarılınca, sarılmış yerler akçıl kalır ve bu, kaleme güzel bir görünüş verir.
(3) On sene kadar evvel, Bağdad Güzel San'atlar mektebine hüsnühat mualIimi olarak davet edilen Hattat Macid Ayral merhum (1890-1961) orada talebesine yazı meşketmek için iyi cins kamış kalem bulamadığım ve ağzı enli madeni uçları kullandığım yana yakıla bize anlatmış, buradan kamış kalem teminine çalışmışdı. Anlaşılan, oraların feyzi bizimkinden evvel kesilmiş ...
(4) İstanbul'un Kalamış semtinin de Rumca «Kalamos• dan muharref olarak isimlendirildiği söylenir. Eskiden orası da kamışlık imiş.
166 KALEM
Resim: 1) Muhtelif kalemler (Cesametleri hakkında fikir verebilmek için yanlarına cedvel konmuşdur.)
A) Açılmamış bir boğumlu kalem B) Kalemin içindeki •Nal> C) Kullanılmaya hazır Cava kalemi D) Açılmamış Cava kalemi E) Yeni açılan bir kamış kalemin içden görünüşü F) Ağzındaki sırçalı kısım giderilmiş kamış kalem G) Çizgi halinde yazan celi kalemi H) Menevişii kalem İ- J- K) Muhtelif celi kalemleri (tahtadan) L) Kamış kaleme tesbit edilmiş iki taraflı celi kalemi.
(M. Uğur Derman Kolleksiyonundan)
Sertliği dolayısiyle, yukarıda zikredilen ıslah şekline tabi' tutulmayan, üzeri kendiliğinden kaplan postu gibi lekeli, sarımtrak kahverengi bir cins kamış vardır ki ••Menevişli kalem>> bundan olur. (Resim: 1-H ve 2-A, B)
Mühim şahıslar (Padişah gibi) tarafından kullanılacak kalemlerin sap tarafına altın veya gümüşle tezyinat yapıldığı da vakidir. (Resim: 2-C, D)
Açılmamış kalemler, tek (Resim: 1-A) veya çift boğumlu olarak satılır. (Bu asrın başlarındaki kalem fiatları: Adisi beş para, iyisi on para veya kalem açma dahil yirmi para, menevişlisi otuz para idi.) Çatlak ise, almamaya bilhassa dikkat edilir, çünkü açılırken bu çatlak büyür ve kalem kırılır. Sağlamlık tecrübesi: Kalem birkaç santim yükseklikden sert bir
Resim: 2)
M. Uğur DERMAN
A - B) Menevişii kalem C- D) Sap tarafından süslü kalem E - N) İnce ve kalın Bambu kalemi F- M) Açılmış kamış kalemler G - J -K) Açılmış muhtelif Cava kalemleri H - İ - L) Açılmamış Cava kalemleri
167
(Bütün bu kalemler Sultan Abdülaziz'e aiddir.) O) Hattat Sami Efendi'nin Üsküdar Özbekler Dergahı Şeyhi Hezarfen
Edhem Efendi tarafından yapılan «Celi» kalemi. Görüldüğü gibi, mürekkep akıntısını sağlamak için, kalemin ağzı dokuz yerinden şakkedilmişdir.
(Türk İslam Eserleri Müzesinden)
yere bırakılır. Çatlak ve zayıf olanı, kötü bir sesle zırıldayarak düşdüğü yerde kalır, sıçramaz. Halbuki, sağlam ve iyi cins kamış ise, aynı tecrübe ile, hem dolgun ve tannan bir ses verir, hem de sıçrar .
• CAVA KALEMİ
Daha sonra temas edeceğimiz vechile, kalem açılıp da kullanılmaya başlandıkdan sonra, kağıdla teması olan ağız kısmı zamanla bozulursa, yeniden açılır. Ancak, yazılması uzun süren eserlerde (bilhassa Kur'an-ı Kerimler) bunun mahzuru vardır: Kalem yeniden açılırken, ağzının genişliği, milimetrenin onda biri kadar farklı olsa, bu, hele nesih gibi ince yazılarda büyük bir bedii kusur teşkil eder. Harfinden noktasına ve ha-
168 KALEM
rekesine kadar, estetiğin hakim olduğu eski harflerimizin, böyle uzun metinlere tatbikatında, ağzı kolay aşınmayan bir kaleme ihtiyac hasıl olmuşdur. İstanbul'dan Hac maksadıyle gidenler, Hicaz'da, Cava'dan (ki Endonezya adalarindadır) gelen kalemleri görüp benimsemişlerdir. Bunlar, orada yetişen bir cins kamışın orta boşluğundan ••nal» yerine çıkan, abanoz gibi sert, içi dolu, ince bir kamış özüdür. (Resim: 1-D, 2-H, İ, L) inceliği dolayısiyle yazarken tutmak zor olur, bu sebeble, açıldıktan sonra (Resim: 2G, J, K), başka bir kamış kalemin içindeki boşluğa yerleştirilip
kalınlaştırılır, elde durması sağlanır. (Resim: 1-C) Sertliği yüzünden, kullanılması da, açması da (5) güç olan Cava ka
lemini, bizde ilk def'a Hattat Çömezzade Mustafa Vasıf (vefatı 1852) ve talebesi Kadıasker Mustafa İzzet (1801-1876) Efendiler, nesih hattıyla yazdıkları Kur'an-ı Kerim ve diğer bazı eserlerde deneyip beğenmişlerdir. Sonradan, diğer hattatlarca da, benimsenmişdir.
CELİ KALEMi Yazının kalınlığı arttıkça, kalemin ağzını da ona göre açmak maksa
dıyla, bu kalınlığa uygun kamışlardan, bilhassa sert «Bambu» kamışlarından (Resim: 2-N) istifade olur. Ancak, daha iri yazıları -ki buna hat san' atında ••Celi» denir- yazmak için «Bambu>> da kifayet etmez. O zaman, tahtadan, istenilen büyüklükde yapılan celi kalemi kullanılır. «Ağaç kalem = Tahta kalem>>. (Resim: 1-İ, J, K, L) Bunun ağzının ortası oyulup, iki kenar ucu bırakılarak, celi yazıyı çizgi halinde yazan şekli de yapılmışdır. (Resim: 1-G)
Çok iri eelileri yazabilecek kalemi, insan eli, nisbeti dairesinde, kullanmakdan acizdir; bu halde mürekkebin akıntısını sağlamak da zordur. Yeri gelmişken, mübalağacılığı ile meşhur, hattat Yesarizade'nin şu fıkrasından bahsetmeliyiz: Bir ahbabı, eskiden Ayasofya camiinde, şimdi
İslam Eserleri Müzesinde asılı duran celi ta'lik ( ~.ııt: ... -i_,... ) levhasını görüp kendisine, bu kadar kalın yazıyı nasıl yazdığım sorunca Y esarizade: «Cami'e gitmişdim, Kayyum efendi gelip bir yazı istedi. Ben de bir kova mürekkeb istedim. Orada duran meydan süpürgesini aldım, gözüme, namaza gelmiş bir oduncunun baltası ilişti. Süpürgeye bir nacak çaldım, kovaya batırdım, batırdım yazdım!» demiş. Bu izah tarzına, muhak-kak ki, karşılıklı gülmüşlerdir. ~
Kalemle yazılamıyacak kadar kalın yazılar, evvela normal eb'adda yazılıp küçük karelere ayrılır. Başka bir kağıda, kaç misli büyütülmek isteniyorsa o cesametde çizilen karelerde, küçük karenin mukabili bulu-
(5) Cava kalemi hakkında ma'lumat veren Hattat Hasan Rıza Efendi zade Süreyya Saltuk, geçen asrın hünerli kalemtraşcılarından Meyil Usta'nın, Cava kalemi açmak için hususi bir çakı hazırladığını, ilk yaptığını da Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'ye hediye ettiğini bildiriyor.
M. Uğur DERMAN 169
narak, yazı resmedilrnek suretiyle hazırlanır. Hepimizin mekteb hayatından bildiğimiz bu büyütme şekline ••Santraş» veya ••Murabba',, usulü denir. Mesela, İstanbul Üniversitesi kapısı üzerindeki Şefik Bey'in <<Daire-i Umur-ı Askeriyye»si ve yanındaki <<Fetih» ayetleri böyle tertib edilmişdir. Yine, 55 cm. kalınlıkla, dünyanın en iri eelileri olan, Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'nin Ayasofya Camiindeki dairevi levhaları, talebesinden Şefik Bey ve Ali Efendinin yardımlarıyla, ma'bedin kayyumhanesinde bu şekilde hazırlanmışdır.
KALEM AÇlLMASI
Kalemin nasıl açıldığını anlatabilmek için, önce kalemtraşdan bahsetmeliyiz:
KALEMTRAŞ
Yeni neslin kurşun kalem açmakdan tanıdığı kalemtraşlar ile,. bizim bahsetmek istediklerimizin gerek şekil, gerekse kullanış tarzı itibariyle münasebeti yokdur. Eski kalemtraşlar, münhasıran kamış kalemi yontup açmak için kullanılır. (Resim: 3) de görülenler bunların en san'atkarane örneklerindendir. Vaktiyle pek revaçda olup da ancak Avrupa çakılarının yayılmasıyle zeval bulan, ecdadımıza has bir ••Kalemtraşçılık>> mesleği ve bununla maişetini temin eden bir san'atkar zümresi mevcud idi.
Kalemtraş üç kısımdan mürekkebdir: (Resim: 3) A - Su verilmiş çelikden ma'mul kesici kısım. (Tig) B - Kemik, fildişi, abanoz, mercan, pelesertk, ünnab, öd ağacı, ye
şim, bağa, boynuz, som, şirmai, demirhindi, Hacı Maksud taşı, çelik veya altın işlemeli çelikden yapılan ••Sap» kısmı. Kalemtraşın en çok san'at gösterilen ve maddi değerine tesir eden yeri burasıdır.
C - Bu iki kısmın birbirine sağlarnca kenetlenmesini sağlayan «Parazvana>> ki, umumiyetle çelikden, nadiren altın ve gümüşden olur.
Kalemtraşın ustası her kim ise, (Resim: 3-D) de görülen oyuk yere, pirinç, gümüş, nadiren altın minik bir parça koyar, üzerine ismi ters hakkediimiş olan oyuk cesametindeki dişi mührünü sıcak olarak basar, böylece kalemtraşı yapan şahsın ismi bu damgada kabartma olarak kalır, zamanla düştüğü de vaki'dir. Kalemtraşçıya, peştemal kuşanırken -yani diplama alırken- ya mezun oldukları üstad veya mesleğin en yaşlısı
tarafından bir mahlas verilir ki, ekseriya (i-ı) sadasıyle biter ve o esnada başka bir meslekdaşı tarafından kullanılamaz: Fenni, Muhyi, Recai, Rıfkı, Meyli, Medhi, Hakkı. .. gibi. Tabii, bu kaidenin istisnaları da çıkmışdır. Bazı san'atkarlar, isim koymayıp hususi bir işaret kullanırlar. Kendilerinden kalemtraş satın almak isteyip de, makta' kullanmadan kalem açmaya kalkanlara, «Size göre kalemtraşım yok Efendim>> diyebilecek kadar san'atmı her şeyin üstünde tutanları da vardır.
Kesici kısmın sırtı Kesici kısmın ağzı Kesici kısmı muhafaza eden kılıf.
Kesici kısmın şekline göre, <chattatl, katibi, söğüt yaprağı, cam kırığı» gibi isimler alan kalemtraşdan daha fazla bahsetmeye yerimiz müsaid değildir (6).
Yeni açılacak kalemin, önce boğum yeri bir parmak aşağısından kalemtraşla giderilir, böyle yapılmazsa ileride anlatılacak olan <<kalem şakkı»
(6) Dr. Süheyl Ünver Hocamız, 45 yıldır gördüğü kalemtraşlardaki imzaları ve yapanların terceme-i hallerini imkfın nisbetinde toplamışdır. Şimdilik 106 isim ihtiva eden bu gayrimatbu' eserin basılması temennimizdir.
düz olmaz, eğri gidebilir. Sonra, kalem sol elin içine yatırı
lır ve ucu baş parmağın ayasına dayanır,
yukarıdan aşağıya
meyilli olarak kesilir. Ta ki kalemin orta boşluğu ve cidarı
badem biçiminde görünsün (Resim: 4). Bu kısım, sert kalemde eğri kesilir, yani uzun bir badem şeklindedir (Resim: 5-A). Yumuşak kalemde ise, dikçe kesilir, tombul bir badem
dedir. Alttaki sivri- A) Kalem yongası (Bürade-i kalem).
lik traş edilip incel-
171
tilir, dil gibi uzayan bu yassı kısmın iki kenan, kalem ağzı ne büyüklükde isteniyorsa ona göre alınır. Bu alınış, iki tarafdan aynı mikdarcia olmazsa kalemin biçimsiz bir görünüşü olur (Resim: 5-C). Kalemin dışındaki, <<sırça» denilen, renkli ve parlak kısım mürekkeb tutmayacağı için
~~ ~
~ı ,IJI,.
n
1/'.
1 '
Resim: 5) Kalem ağızlarının muhtelif görünüşü:
A) Sert kalemin açılışındaki uzun badem biçimi.
H
B) Yumuşak kalemin açılışındaki yuvarlak badem biçimi C) İki kenarı aynı mikdarda alınmamış kalemin eğri görünüşü D) Kalemin dışındaki sırçanın, ağız kısmında giderilmiş şekli
E) Açılışı itibariyle düz kalem F) Açılışı itibariyle çakşırlı kalem G) Uzun dilli kalem H) Kısa dilli kalem İ) Ta'lik kalemini İranlıların açış şekli J) Kalem ağzının eğriliği (çizgi ile gösterilmişdir).
172 KALEM
sadece kalem ağzından bir parçası, yine kalemtraş yardımıyle giderilir (Resim: 1-F, 5-D)
Dil ve ağız kısımları aynı genişlikde olabildiği gibi, (Resim: 5-E) ağız kısmı daha genişce bırakılır. Böylesine <<Çakşırlı Kalem•• denir (Resim: 5-F). Kalemin başı ve diğer ismi ile dili çok uzun bırakılırsa (Resim: 5-G) süratli yazabilen bir ele yardımcı olur, kısa bırakılırsa (Resim: 5-H) ağır yazılır. Meşhur Hattat Hafız Osman Efendi'nin (1642-1698) evvelce uzun dilli kalemle yazarken, geçirdiği felçden sonra yarı yarıya kısaltılmışını kullandığım, her iki şekildeki kalemini de gören «Tuhfe-i Hattatin» müellifi M üstakimzade kaydediyor (Sahife: 608). Bu halinde, Hafız Osman Efendi'nin kalemlerini, tenbihi üzere talebesinden Çinicizade Abdurrahman Efendi kısa olarak açarmış.
Eskiden, kamış kalemin yazandan tarafa ucu da, mutlaka sivriitHerek bırakılırdı. Guya, düz olursa, şeytan oturup güzel yazılmasına imkan vermezmiş! Bu sivrilik, şayed yazanın bir yerine batarsa, o zaman, şer sahibi şeytanın, düzden çok sivri uçlarda oturduğuna inanmak lazım gelecek!
Kalemin Şakkı: Ağız kısmı, kalemtraş yardımı ile dikine olarak, makta' üzerinde birkaç cm. kadar çatıatılan kalemin ağzı iki yakaya ayrılır .
. Boyuna muvazi çatlatılması, eğri olmaması şartdır. Buna <<Kalemi şakketmek» (= Dikine kesmek) denir. Arada hasıl olan bu çatıağa mürekkeb dolar ve yazarken devamlı olarak aşağıya doğru akar, yani alaminüt bir depo vazifesi görür. Şair Sabit, kalemin şakkı hakkında şu latifeyı yazmış:
<<Bir yere gelmez iki yakası, ehl-i rakamın, Sebeb-i çak-i giribanı bu olmuş kalemin.>>
(Yazı ile uğraşanların iki yakası bir araya gelmez, fakr ü zaruretden kurtulamazlar. Kalem ağzının da iki yakaya ayrılması bu sebebdendir.)
Şair Şeyh Mehmed Vahyi de, betahsis yazı tabirleriyle -ki bunlar ayrı harfle diziimişdir- örülmüş şu kıt' asında diyor ki :
(Kalem gibi ince uzun kaşlı ve mürekkeb gibi siyah saçlı bir katib dilberi, Kağıdhane meydanında halkı neredeyse Mecnun'a çevirdi. Ayrılık kalemtraşı şu deli gönlü bin def'a da yarsa, vuslatı, yazıldığı keder sahi-· f€sinden kazınmaz.)
M. Uğur DERMAN 173
Şakkedilmekle ikiye ayrılan
kalem ağzının her iki yakasına da birer isim verilmişdir. Kullanırken yazandan yana olan tarafına ••Üns>> (= Yakın), aksi istikametde olan yakaya da «Vahş» (= Uzak) denilir (Resim: 6). Kalem şakkedilirken vahşi taraf daha geniş bırakılır.
Harflerinin şekli icabı, kalem ağzı bazen, kağıda yarı yarıya temas ettirilerek yazılan ta'lik hattında, mürekkebin cereyanını sağlamak için, İran'da, vahşi yaka tekrar kısa olarak şakkedilir. (Resim: 5-İ) Bu usul bizde cari değilse de akla uygun gelmekdedir.
MAKTA'
Resim: 6) Yazarken kalemin tutuluş tarzı ve ağzının iki yakası: Vahşi-Ünsi.
Biraz da, kalemin gerek şakkının, gerekse aşağıda anlatacağımız kattının üzerinde yapıldığı aletden bahsetmek icab ediyor: Kelime aslında
« ~ı..aA = Mıkatta» ise de, eskiden, galat olarak " c_hı.. = Mıkta',, şekline girmiş. Lisanımızda " c_ki = Kat'ııı muhtelif şekilde kesrnek ma
mekdir. <<Mıkatta,, da, üzerinde kalem kesilen aletdir. Yanlış olarak giren «Mıkta'» zamanla ••Makta',, olmuş, aslı ile alakası kalmadan Türkçeleşmiş, denilse yeridir.
Makta' 2-3 cm. eni, 10-20 cm. boyu olan, 2-3 mm. kalınlığında kemik veya fildişi bfr plakadır. Bağa ve sedefden yapılanı da görülmüşdür. Buna neden lüzum vardır? Kalemin şakk ve katt ameliyyesi, eğer sert satıhlı bir yerde yapılırsa, (mesela cam, mermer) kalemtraşın kesen ağzı zedelenir ve zamanla kullanılmaz hale gelir. Yukanda zikredilen, nisbeten yumuşak satıhlı maddeler, kalemtraşın keskinliğine zarar vermedikleri gibi, kendileri de fazla müteessir olmazlar.
Makta' üzerinde, kamış kalemin kutru kadar içine yiv açılmış küçük bir çıkıntı mevcuddur. (Resim: 7) Bu basit aleti, bilhassa Mevlevi zevkı ince bir san'at haline getirmişdir. Aynı resimde görüleceği vechile, çakı, mil ve kıl testere ile çalışarak hazırlanan makta'ın üzerine gayet ince işledikleri Mevlevi sikkesi, nakış, çiçek ve yazı gibi tezyini unsurlar, onların derviş meşreblilikleri yanı sıra, kabına sığarnıyan san'atkar ruhlarının
174 KALEM
Resim: 7) Çok kıymetli makta'lardan 6 numune (Topkapı S.M.) (Harfle işaretli kısımlar, kalem sapının tesbit edildiği yerlerdir, (X) işaretli düzlükde kalemin şakkı ve kat'ı yapılır).
İmzalar: A-B-F) Fikri, C-D-E) Resmi.
tercemanı olmuş ve bir kemik parçasında adeta Mevlevi inceliği temessül eylemişdir. Yani, üzerinde kalem kesrneğe insan kıyamaz. Umumiyetle bu şaheseriere imza da koymuşlardır. Tabii her makta'a böyle özenilmiş değildir, Mevleviler haricinde yapanlar da çıkmışdır. En ucuzu, c düz kemikden sade olarak hazırlanan şeklidir.
<<O hüsnühattıyla, yakut leblerindir, eden Kalemtraş-ı gama, üstühamını makta'>>
Ka mi
(O yakut rengi dudaklarının güzel çizgileri, benim kemiklerimi, gam kalemtraşı için makta' haline getirdi.)
İşte bu makta'ın yivine, kalemin sap tarafı, sağa sola kaçmaması için tesbit edilir; kalemtraşın keskin ağzı, kalemin boyuna muvazi (paralel)
M. Uğur DERMAN 175
olarak tutulur ve arzu edildiği şekilde kalemin iç veya dış tarafından
«şakk-ı kalem>> yapılır. Bu, elde de olabilir.
<<Katt-ı kalem» veya <<Kat'-ı kalem» (= Kalemin ağzının kesilip düzeltilmesi.): Kalem, aynı şekilde makta' üzerine tesbit olunup, evvelce şakkedilmiş ağzının vahşi tarafı uzun, ünsi tarafı kısa bırakılmak şartıyla meyilli olarak kesilirken «Çıh diye bir ses çıkar. (Resim: 8) de görülen
Resim: 8) Kalem ağzının kat'edilmesi
A) Kalem yongaları (kırıntıları)
B) Makta' C) Kalemtraşın basılış şekli.
bu ameliyyeye hattatlar arasında <<Makta'a vurulmak» da denir. Henüz makta'a vurulmuş bir kalemle çok keskin yazı yazılır, kullanıldıkça ağzı bozulacağı için artık harfler pürüzlü olarak çıkmaya başlar.
Gerek şakk-ı kalem, gerekse katt-ı kalemde, kalemtraşın kesici kısmının sırt tarafına (Resim: 8-C) de görüldüğü şekilde şehadet parmağı ile basılmazsa kalemtraşın sapı bu tazyike tahammül edemez, çatlayabilir.
Düz makta'a vurulmuş kalemle yazılan yazılar elden metanetli çıkar,
176 KALEM
çok eğri makta'a vurulmuş kalemin yazıları zayıf, fakat halavetli olur. İkisinin ortası hepsinden iyisidir. İlk def'a eğri kattedilmiş kalemle yazan Hattat Yakut ül Musta'sami'dir. (XIII. asır) Eğri makta' ile, kalemin elde tabii duruş şekli olan, yazandan tarafa yatık vaziyeti de sağlanmış olur. (Resim: 5-J) de kalem ağzının meyli, çizgi ile gösterilmişdir.
Resim: 9) Sülüs kaleminin ağzının meyli.
Hattat Hasan Rıza Efendi'nin (1849-1920) talebesi merhum Halim Özyazıcı'ya (1898-1964) nakline göre, sülüs hattı için kalemin ağzı
(Resim: 9) da görülen esasa göre tesbit edilir. Yani herkesin parmak teşekkülatına
göre bu eğrilik değişebiliyor.
Yine Hasan Rıza Efendi'nin, N ecmeddin O ky ay hocamıza anlattığına göre, taklid edilmek istenen bir yazı, kalemin kattı bilinmedikçe layıkıy le a s lı n a benzetilem ez (7).
Yazı nev'ine göre kalem ağzının meyli ve genişliği:
Ta'lik kalemi sülüse nazaran daha düz ağızlıdır. Nesih kalemi ondan da az, hele rık'a düze yakın meyilli olur. Sülüs yazının, dolayısiyle kaleminin ağız genişliği 2,5 mm.'yi geçmez. N esih için bu had, 1 mm. kadardır. Daha fazlasında yazı irileşmeye, yanf celi olmaya başlar.
Ta'lik kaleminin ağız genişliği de sülüs kadardır. Mezkur hattın menşei olan İran'da bu cesamet <<Çardank>> (= dört kalem ölçüsü) olarak isimlendiriliyor. <<Yekdank» (= bir ölçü) ve <<Düdank» (= iki ölçü) kalemler, daha küçük (hurde) ta'lik için kullanılır. Münhasıran «Ta'lik celisi»ne eskiden «Kamış kalem» dendiği vakidir.
(Devamı gelecek sayıda)
(7) Yazı taklidi mevzuu da, ayrıca işlenecek kadar genişdir. Ancak, kısaca
arzedelim: Bir hattatın başka bir meslekdaşının yazısına bakarak, fotoğrafla alın
ınışeasma onun aynını elinden çıkarmasına «Yazı taklid etmek» denir ki, bu, diğer san'at dallarında rağbet görmezse de, hüsnühatda makbul ve güç bir tarzdır.