Top Banner
Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar Veysel Tekdal Not: “Tarihsel Materyalizm ve Uluslararası İlişkiler” (derleyen Faruk Yalvaç ve ODTÜ Uluslararası İlişkiler Teorisi Çalışma Grubu) başlıklı kitap derlemesi için hazırlanmış taslak metindir. Çalışma yayına hazırlanmaktadır, nihai metin için yazarla iletişime geçilmesi rica olunur. İletişim adresi [email protected] . (22.05.2015)
35

Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

Apr 20, 2023

Download

Documents

Dursun Irk
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

Veysel Tekdal

Not: “Tarihsel Materyalizm ve Uluslararası İlişkiler” (derleyen FarukYalvaç ve ODTÜ Uluslararası İlişkiler Teorisi Çalışma Grubu) başlıklıkitap derlemesi için hazırlanmış taslak metindir. Çalışma yayınahazırlanmaktadır, nihai metin için yazarla iletişime geçilmesi ricaolunur. İletişim adresi [email protected] . (22.05.2015)

Page 2: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

DÜNYA DÜZENİ VE HEGEMONYA: NEO-GRAMŞİYAN YAKLAŞIMLAR1

Veysel Tekdal

Bugün neo-Gramşiyan Uluslararası Politik Ekonomi (UPE) olarak anılanyaklaşımın kökeni Robert Cox’un 1981 ve 1983 yıllarında Millenium’dayayınlanan iki çığır açıcı makalesine götürülebilir.2 Cox’un bumakalelerde önerdiği analitik çerçeve ve temel kavramlar birçok UPEaraştırmacısını etkilemiştir ve Uİ/UPE literatüründe bir yaklaşımolarak yerleşiklik kazanmıştır. Stephen Gill’in editörlüğünü yaptığı1993 tarihli Gramsci, Historical Materialism and International Relations başlıklıkitap neo-Gramşiyan çerçevenin kendini ayırt edilebilir bir yaklaşımolarak ilan edişi olarak yorumlanabilir.3 Bu derlemede de yazılarıbulunan Stephen Gill, Mark Rupert ve Craig Murphy, Cox’un önerdiğianalitik çerçeveyi sahiplenen ve buna katkı yapan ‘ilk kuşak’ neo-Gramşiyan araştırmacılardandır. Bu isimlerin dışında Adam Morton veAndreas Bieler de yaklaşıma güçlü bir bağlılık gösteren ve 2000’lerinbaşından itibaren çok sayıda çalışma yapan isimler olarak ön planaçıkmaktadırlar. Yine derlemede yazısı bulunan Kees van der Pijl vekurucusu olduğu Amsterdam Okulu (AO) olarak isimlendirilen gruptakiçalışma arkadaşları olan Henk Overbeek ve Bastiaan van Apeldoorn’danda ayrıca bahsetmek gerekir. Bütün bu isimleri ön plana çıkaran şeyneo-Gramşiyan yaklaşımın kuramsal gelişimindeki öncü rolleridir. Yoksaneo-Gramşiyan yaklaşım geride bıraktığı yaklaşık 30 yılın ardından,Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’nın dışında da çok sayıda araştırmacınınsahiplendiği ve çeşitli coğrafyalar ve çalışma başlıkları üzerine işe

1 Eleştiri ve önerileri çalışmaya önemli bir katkı yapan Faruk Yalvaç’a, M. GürsanŞenalp’e, nihai taslaklarda yaptıkları düzeltmeler için Engin Sune, Çağlar Oyman veİbrahim Köremezli’ye ve çeşitli aşamlardaki eleştiri ve önerileri için çalışmagrubumuzdaki tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Hata ve kusurlar bana aittir.2 Robert W. Cox, “Social Forces, States and World Orders: beyond internationalrelations theory”, Millennium: Journal of International Studies, Cilt. 10, No 1, 1981, s. 126-155;Robert W. Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations: An Essay in Method”,Millennium: Journal of International Studies Cilt 12, No 2, 1983, s.49-66. 3 Stephen Gill (der.), Gramsci, Historical Materialism and International Relations,Cambridge, Cambridge University Press, 1993.

Page 3: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

koşulan bir perspektif haline gelmiştir.4 Fakat, daha baştan ifadeetmek gerekir ki, bu yaklaşım onu ‘okul’ olarak anmamızı gerektirecekdüzeyde bir kuramsal bütünlüğe varmamış, daha ziyade belli bir yöntemve kuramsal yatkınlıklar etrafında oluşan gevşek bir entelektüelgruplaşma olmuştur. Bir başka deyişle, Robert W. Cox’un ön açıcımakalelerinde sunduğu yöntem ve kuramsal güzergâhtan esinlenen fakather biri kendi özgün pozisyonuna varmış araştırmacılardan sözetmekteyiz. Bu yüzden, neo-Gramşiyan yaklaşım ifadesi, hem buçalışmada hem de genel olarak yazında, aslında birbirinden farklılaşanbirden çok perspektifi işaret eder.

Yukarıda sözü edilen Amsterdam Okulu da oluşumu 1974 yılına uzanarak5

Cox’un ‘çıkış’ını öncelese ve Avrupa entegrasyonunda sosyal güçlerüzerine olan bir araştırma projesine dayansa da6 sıklıkla neo-Gramşiyanyaklaşım içerisinde anılır. Gerçekten de Overbeek grubun soykütüğünüyazarken, 1980’li yıllarda yaşadıkları “Gramşiyan dönüş”ün ve Cox’unsunduğu çerçevenin AO’nun bundan sonraki gelişimi üzerinde bıraktığıönemli etkiden bahseder.7 Bu iki ‘grub’un sık sık derleme kitaplardabirlikte yayın yapmaları da, aralarındaki yakınlık ve ortaklaşmanınbir göstergesi olarak görülebilir. Ayrıca, başka araştırmacılartarafından, neo-Gramşiyanlar olarak anılagelmeleri de onları bugruplaşmanın parçası olarak görmemizi makul kılar.

Bu makalenin amacı neo-Gramşiyan yaklaşımların küresel politikekonominin çalışılması için önerdikleri kavramsal çerçeveyi tartışmakve çağdaş dünya düzenini nasıl yorumladıklarını betimlemektir. Bunlaryapılırken, neo-Gramşiyan perspektiflere yöneltilen eleştirilerüzerinde de detaylı olarak durulacak ve yaklaşımın katkı ve

4 Neo-Gramşiyan perspektiften Türkiyeli araştırmacılar tarafından Türkiye üzerineyazılmış bazı doktora tezleri için bakınız. Özgür Üşenmez, Backlash: A neo-Gramscian approachto the rise of political Islam in Turkey, Doktora Tezi, City University of New York, 2007; SevgiŞahin, The Internationalization of the Turkish State, 1980-2006, Doktora Tezi, University of Trento,2010; Çağlar Kurç, Critical Approach to Turkey’s Defense Procurement Behavior: 1923-2013, Doktora Tezi,Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 2013 ; ve M. Gürsan Şenalp’in doktora tezine dayanan kitapçalışması Ulusötesi Kapitalist Sınıf Oluşumu: Türkiye ve Koç Holding Örneği, İstanbul: SAV, 2012.5 Henk Overbeek, “Transnational class formation and concepts of control: towards agenealogy of the Amsterdam Project in international political economy”, Journal ofInternational Relations and Development, Cilt 7 No 2, 2004, s.116.6 Kees Van der Pijl, Transnational Classes and International Relations, London,Routledge, 1998, s.1.7 Overbeek, “Transnational class formation and concepts of control” s.123-9.

Page 4: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

başarılarının yanı sıra sınırlılıkları da değerlendirilmeyeçalışılacaktır.

Makalenin ilk bölümü Cox’un 1981 tarihli makalesini ele alacaktır. Bumetin dönemin anaakım Uİ perspektiflerini eleştirme motivasyonuylayazıldığı için, bu dönemin tartışmaları bağlamında incelenecektir.İkinci bölümde, Cox’un dünya düzenlerinin incelenmesi için önerdiğikavramsal çerçeve yukarıda adı geçen 1981, 1983 makaleleri ve 1987tarihli ve henüz Türkçe’ye kazandırılamamış olan Production, power, andworld order: Social forces in the making of history kitabı temel alınaraktartışılacaktır.8 Üçüncü bölüm, Cox’un çerçevesini benimseyen vegeliştiren diğer araştırmacıların da çalışmalarına dayanarak, günümüzküresel politik ekonomisine ilişkin tartışmalara odaklanacaktır.Burada neoliberalizmin bir küresel hegemonya projesi olarak inşaedilmesi sürecinin dinamikleri üzerinde durulacaktır. Dördüncübölümde, neo-Gramşiyan yaklaşımlar kendisine yöneltilen eleştirilerbağlamında değerlendirilecektir. Makale, neo-Gramşiyan yaklaşımlarınkatkısı hakkında bir değerlendirme ile son bulacaktır.

1. Geleneksel Uluslararası İlişkiler Teorilerine Bir İtiraz OlarakCox Yaklaşımı

Cox 1981 makalesinde amacını, Uİ disiplininde dönemin en etkiliteorisi olan neorealist Uİ perspektifinin yapısalcı ve devlet-merkezliperspektifine alternatif bir çerçeve sunmak olarak belirtir. Budönemde disiplin içi tartışmalar hakkında değinilmesi gereken birnokta Kenneth Waltz’ın ünlü kitabı Theory of International Politics’in 1979yılında yayınlanması ve önemli bir etki oluşturmasıyla birlikte, ana-akım Uİ camiasında neorealizmin hakim hale gelmesidir.9 Cox söz konusumakalede, devlet ve dünya düzeni kavrayışıyla getirdiği ontolojikeleştirinin dışında, neorealizmin dayandığı pozitivist bilgianlayışını ve tutucu politik yatkınlıklarını köklü bir eleştiriye tabitutmuştur.

8 Cox üzerine bir monograf yazmış olan Anthony Leysens’ın da tespit ettiği gibi, Coxkuramsal çerçevesini büyük ölçüde bu üç çalışmayla oluşturmuştur. Bakınız AnthonyLeysens, The Critical Theory of Robert W. Cox: Fugitive or Guru?, Hampshire, PalgraveMacmillan, 2008, s.11. 9 John Ravenhill, “International Political Economy,” Oxford Handbook of InternationalRelations, New York, Oxford University Press, 2008, s.546.

Page 5: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

Cox her şeyden önce pozitivizmin, sosyal bilimsel araştırmasürecindeki özne-nesne ayrımını ve teorinin tarafsız olabileceğiiddiasını reddeder. Ünlü cümlesiyle “teori her zaman birileri ve biramaç içindir”.10 Bir başka deyişle, Cox’a göre zamandan ve mekandanbağımsız bir teori düşünülemez; her bir teorinin kökeni -onlarkendilerini tarihsel sınırları aşkın yasalar veya önermeler olaraksunmaya çalışsalar da- belli sorun ve meselelere ilişkin birfarkındalığa ve çözüm arayışına götürülebilir.11 Örneğin, neorealizminkendisi “Soğuk Savaş tarihi ve politikasının bir parçası olup,süregelen bir süper güç çatışmasının nasıl kontrol edilebileceği ileilgilidir”.12

Sorun tespiti de çözüm önerisi de teoriyi sunanın perspektifiyleyakından ilişkilidir. Cox’a göre, teori ele alınan meseleye ilişkiniki farklı amaca hizmet edebilir. Bunlardan ilk amaç problem-çözücü teoriyegötürür. Problem-çözücü teori dünyayı olduğu gibi kabul eder ve hâkimtoplumsal ilişkileri ve güç ilişkilerini ve mevcut halleriylekurumları eylem için çerçeve olarak alır. Burada amaç hâkim ilişki vekurumlara ilişkin belirli bir sorunu çözerek bunların sorunsuzçalışmasını sağlamaktır. Sadece tek bir sorun konu edilirken,kurumların ve ilişkilerin genel örüntüleri sorgulanmaz. İkinci amaçsaeleştirel teoriye götürür. Eleştirel teori dünyanın hâkim düzenindenyola çıkar ve bu düzenin nasıl meydana geldiği sorusuyla ilgilenir.Dolayısıyla burada kurumlar, toplumsal ilişkiler ve güç ilişkilerikökenleri sorgulanarak ele alınır ve bunların ilerici değişim olanağısorgulanır.13

Cox 1970’lerin dünya düzeninde baş gösteren ekonomik ve siyasisorunlar varlığında bir kriz ortamı olmasının, eleştirel teorinin yenibir gelişimi için olanak yarattığını ifade eder. Çünkü güçilişkilerinde belirsizlik dönemleri, güç ilişkilerinde istikrar olandönemlerde avantajlı olan problem-çözücü teorinin aksine, eleştirelteoriyi çağırır, zira insanlar değişimin olanak ve risklerini anlamaya

10 Cox, “Social Forces, States and World Orders”, s.128.11 İbid, s.128.12 Faruk Yalvaç, “Uluslararası İlişkiler Kuramında Yapısalcı Yaklaşımlar”, Atila Eralp(der.) Devlet, Sistem ve Kimlik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s.179. 13 Cox, “Social Forces, States and World Orders”, s.128-30.

Page 6: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

çalışırlar.14 Fakat, der Cox, dünya düzeni problemine yöneltilmişeleştirel teorinin gelişimi, geleneksel Uİ teorilerinin ötesinegeçmeyi gerektirir ki ancak bu şekilde sosyal güçlerin, devletbiçimlerinin ve küresel politik ekonominin yapısının gelişimineilişkin temel süreçleri kavrayabilelim.15 Cox’un geleneksel Uİteorilerinin ötesine geçme çabası, onu yaygın devlet, devlet-toplumilişkisi ve dünya düzeni kavrayışlarına alternatif bir çerçeveüretmeye yöneltir. Hannes Lacher’in de ifade ettiği gibi o dünyadüzenlerine ilişkin bir sosyal teori geliştirmiştir.16

2. Uluslararası İlişiler Teorilerinin Ötesine Geçmek: Üretim, DevletBiçimleri ve Dünya Düzeninde Hegemonya

Cox, neorealizmin devleti toplumdan bağımsız bir şey olarakkavramasını ve sosyal güçleri önemsememesini ve devletlerin alacağıfarklı biçimlerle ilgilenmemesini eleştirir.17 Devlet eylemleriniaçıklamakta sınırlı işe yararlılığı olan genel devlet kavramınınyerine, devlet biçimlerini ve onların tarihsel olarak nasıl inşaedildiğini ele almak gerektiğini söyler.18 Bunu yaparken de üretim vegüç (ya da siyasal otorite) arasındaki ilişkiyi incelemek merkeziönemdedir. Buradaki üretim kavramı sadece maddi şeylerin değil,onların üretimi için gerekli olan bilgi ve kurumların da üretiminiifade eder.19 Cox için güç ve üretim arasındaki karşılıklı ilişkikalkış noktasıdır. Tarihsel araştırmadan beklenen de, ele alınan‘olay’ örneğinde üretim ilişkileri, devlet ve dünya düzeni yapılarınınbirbirlerini nasıl etkilediğinin araştırılmasıdır.20

Devlet biçimlerine ayırıcı özelliğini veren ise onların tarihselbloklarıdır, yani devlet gücünün üzerinde yükseldiği sosyal güçler

14 İbid, s. 128-130.15 İbid, s.13016 Hannes Lacher, “History, Structure and World Orders: On the (Cross-)Purposes of Neo-Gramscian Theory”, Alison J. Ayers (der.) Gramsci, Political Economy and InternationalRelations Theory, New York, Palgrave-Macmillan, 2008 s.46.17 Cox, “Social Forces, States and World Orders”, s. 139.18 Cox, Production, power, and world order, s. 10519 Andreas Bieler ve Adam Morton, “A Critical Theory Route to Hegemony, World Order andChange”, Andreas Bieler et al (der) Global Restucturing, State, Capital and Labour,New York, Palgrave-Macmillan, 2006, s.9-27, s.1220 Robert W. Cox, Production, power, and world order: Social forces in the making of history. Vol. 1. ColumbiaUniversity Press, 1987, s. 1,4.

Page 7: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

konfigürasyonudur.21 Fakat herhangi bir siyasal-sosyal koalisyontarihsel blok değildir. Çünkü Antonio Gramsci’nin kavramı bununötesinde bir içerikle kullandığını gözlemleriz. En kaba ifadesiyle,tarihsel blok kavramıyla üretim ilişkileri ile siyasetin birbirinikarşılıklı olarak etkilediği bir bütünlük ima edilir.22 Tarihsel blokununsurlarını bir araya getiren, onun merkezi unsurunun ekonomi ve siviltoplumdaki gücünün yanı sıra, bir stratejik siyasal plan etrafındayürüteceği önderliktir. Ancak böyle bir kapsamlı planın varlığında,tarihsel blokun merkezi gücü, sosyal güçleri müttefik olmaya razı edipetki ve örgütlenmesini genişletebilir.23 Devlete tarihsel blokkavramının açtığı perspektifle bakıldığında, onun toplumdanbağımsızlığı varsayımı sorunsallaştırılmış olur. Cox, Gramsci’nindevlet kavrayışına dayanarak, uluslararası ilişkilerin temel entitesiolarak “devlet-toplum kompleksi”nin görülmesi gerektiğini öne sürer.24

Cox, geleneksel Uİ teorilerindeki devlet-merkezli analiz çerçevesininkarşısında birer eylemsellik25 alanı olarak toplumsal üretim ilişkileri, devletbiçimleri ve dünya düzeninin karşılıklı etkileşimine odaklanan tarihselcive bütünlüklü bir çerçeve önerir. “Bu üç eylemsellik arasındaki ilişkitek yönlü olarak düşünülmemelidir” der ve bazı örnekler verir.26

Örneğin 19. Yüzyılın genişlemeci kapitalizminde, ulusötesi sosyalgüçler, gerek merkez gerekse çevre ülkelerin devlet biçimlerine etkiedebilmiştir. Dünya düzeninin devlet biçimlerine etkisine örnekolarak, Sovyetlerin varlığını tehdit eden dünya düzeninin bir devletbiçimi olarak Stalinizmin şekillenmesinde etkili olduğundan bahseder.27

Cox’un önerdiği kuramsal çerçevede tarihsel yapı (historical structure) kavramıkilit önemdedir. Bu kavramsallaştırmaya göre, her dönemin tarihselyapısında maddi yeterlilikler, fikirler ve kurumların tutarlı bir

21 ibid, s.10522 Gramsci’nin tarihsel blok kavramını bu geniş anlamıyla kullanışına örnekler içinbakınız. David Forgacs (der.), The Antonio Gramsci reader: selected writings 1916-1935, New York, New York University Press, s.192, 195, 197, 200, 220.23 Stephen Gill, Power and Resistance in the New World Order: Fully Revised andUpdated, New York, Palgrave Macmillan, 2008, s.60-61.24 Cox, “Social Forces, States and World Orders”, s. 127,134. 25 Bazı Neo-Gramşiyan kavramların çevirisinde Ali Murat Özdemir’in çalışmasındanyararlanılmıştır. Bakınız “Uluslararası Ekonomi Politiğe Marksist Yaklaşımlar”, Toplumve Bilim, No 105, 2006, s. 201-244.26 Cox “Social Forces, States and World Orders”, s.13827 ibid, s.138

Page 8: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

etkileşim örüntüsü mevcuttur ve bunların karşılıklı olarak birbirinietkilediği varsayılır.28 Cox’un tarihsel yapı kavramına ilişkin ikikuramsal not düştüğünü görürüz. Birincisi buradaki yapı anlayışının,kolektif insan eylemi ile oluşan ve dönüştürülebilen fakat belli biryerleşiklik kazanmış sosyal pratikler anlamına geldiğidir.29 İkincisionun bir soyutlama olarak sınırlı bir uygulanabilirliği olduğuyönündedir: tarihsel yapılar ideal tipler gibidir ve “…karmaşıkgerçekliğin basitleştirilmiş bir temsili ve de tam olarak gerçekleşmişgelişmeler olmaktan ziyade zamana ve mekana uygulanması anlamındasınırlı olan eğilimlerin bir ifadesidir”.30

Cox’un teorisinde, bu üç eylemsellik alanı ayrı ayrı ele alındığındada, her birinin kapsamında maddi yeterlilikler, fikirler ve kurumların aralarındabir determinizm varsayılmayacak şekilde etkileşimde olduklarıdüşünülür.31 Bu üç öğeden maddi yeterlilikler yapıcı ve yıkıcıpotansiyelleri ifade eder. Fikirler ise genel anlamda ikiyeayrılabilir. İlki alışkanlıkları sürekli kılmaya meyilli olan sosyalilişkilerin doğası hakkında paylaşılan ortak anlayışlardır (örneğinegemen devlet fikri). Diğeri de farklı toplum grupları nezdinde sosyaldüzene ilişkin farklı ve çatışan kolektif imgeleridir. Örneğin mevcutgüç ilişkilerinin meşru olup olmadığı, adil olanın ne olduğu gibikonular hakkındaki farklı kolektif imgeler. Kurumlar ise belirli birdüzeni istikrarlı kılmaya yarayan araçlardır. Onlar kökenlerindemevcut güç ilişkileriyle uyumlu kolektif imgeleri teşvik etmeyemeyillidirler, fakat zaman içerisinde kurumların kendisi karşıteğilimlerin bir mücadele alanına dönüşebilir. Ayrıca kurumlar, maddigüç ve fikirlerin belli bir bileşimidir ve kendileri de fikirlerin vemaddi güçlerin gelişimini etkilerler.32 Bu üç öğenin her biri, bellibir tarihsel yapıda hegemonyanın kurulmasında merkezi faktörlerdir.

Böylece uluslararası hegemonya bir devletin gücünün -onun da sadeceekonomik ve askeri gücünün- ötesinde tanımlanır. Güçlü bir devletinhakimiyeti hegemonya için gerekli olsa da yeterli değildir.33 Çünkü

28 ibid, s.136-729 Cox, Production, power, and world order, s. 430 Cox, “Social Forces, States and World Orders”, s.137.31 İbid, s. 135-6.32 İbid, s.136-7.33 İbid, s.139

Page 9: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

uluslararası hegemonya, devletler-arası ilişkilerin ötesinde,toplumsal sınıfların arasında ülke sınırlarını aşan düzeydebağlantılar ortaya çıkaran, küresel ölçekteki bir üretim biçimine deilişkindir.34 Ve o hakim üretim biçimini destekleyici olan evrenselnormlarda, kurumlarda ve mekanizmalarda ifadesini bulur.35 YaniCox’taki hegemonya kavramı maddi-fiziki gücün ve devletler-arasıilişkilerin ötesinde bir güç yapısına işaret eder. Burada neorealistUİ teorilerinde görülen “devletin ontolojik önceliği”36 yoktur, onunyerine toplumsal üretim ilişkileri, devlet biçimleri ve dünya düzeninin karşılıklıetkileşimine bakılır. Devletin ontolojik önceliği yoktur, çünkü modernulus-devletin kendisi, John Agnew’in 1994 tarihli ünlü makalesindekiifadesiyle, kapitalizmin belirmesi ve yerleşikleşmesi ilemerkezileşmiş askeri rekabet gibi toplumsal süreçlerin ürünü olan veBatı Avrupa’da oluşumu 16. ve 18. yüzyıllar arasına götürülebilecekbir siyasal biçimdir.37 Yine, devlet-merkezcilik eleştirisindedeğindiği bir diğer konu da iç-dış ayrımının mutkaklaştırılmasıdır.Realizm ve neorealizm başta olmak üzere geleneksel Uİ teorilerindeyaygın olarak gözlemlenen bu varsayım ‘uluslararası’nın (theinternational) devletler arası ilişkilere indirgenmesi eğiliminiberaberinde getirebilmektedir.38

Tarihsel materyalist açıdan bakıldığındaysa devleti, ulus-altı veulus-üstü toplumsal süreçlerin etkisinde dinamik olarak şekillenen veaynı şekilde bu süreçlere yön vermeye çalışan bir kurumsal oluşumolarak görmek mümkün olur. John Agnew de adı geçen makalede Cox’un buyöndeki çabasını kıymetli bulduğunu not eder. Tıpkı Cox’un yaptığıgibi dış-iç ayrımını mutlaklaştırmaktan ziyade onların belirlitarihsel durumlarda nasıl bir araya geldiğinin araştırılmasıgerektiğini söyler.39 Cox’un teorisi ve dünya düzeni için önerdiğihegemonya kavramı böyle bir çabanın ürünüdür ve aslında Uİ disiplininayrı bir çalışma alanı olarak ele alınmasını sağlayan ‘uluslararası’meselesine ilişkindir. Bu tartışmayı başka türlü ifade edecek olursak,34 Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations”, s.61.35 ibid, s.62.36 Overbeek, “Transnational class formation and concepts of control”, s.114. 37 John Agnew,"The territorial trap: the geographical assumptions of internationalrelations theory", Review of international political economy Cilt 1 No 1, 1994, s.53-80., s.5738 Robert W. Cox,"'The International' in Evolution", Millennium-Journal of International Studies,Cilt 35 No 3, 2007, s.513-527, s.515.39 Agnew, "The territorial trap”, s.67

Page 10: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

Cox’un teorisi dünya düzeninde siyasal otorite sorununu, teritoryaldevletle sınırlı kalmayarak düşünmemiz gerektiğini ileri süren birpolitik ekonomi yaklaşımıdır. Bunun altında yatan ‘kurucu’ fikir de,modern uluslararası sistem dediğimiz longue durée’nin, sosyal güçlerarasında ülke sınırlarını aşan düzeyde güçlü bağlantılar oluşturmuşolan bir dünya ekonomisince karakterize olduğudur.40

Aslında Cox’un teorisinin, 2. Dünya Savaşı sonrası döneminincelemesine dayanılarak yapılan bir soyutlamaya dayandığısöylenebilir. 1945-1965 arası dönemde ABD hegemonyası altında kurulandünya düzeni ve 1970’lerden itibaren deneyimlenen küresel neoliberalhegemonya projesi soyutlamanın dayandığı tarihsel süreçlerdir. Şimdiöncelikle bu teorik soyutlama özetlenecek, daha sonra buna dayanılarakyapılan tarihsel dönemlendirmeye değinilecektir.

Hegemonyanın nasıl kurulduğuna ilişkin olarak Cox’un yaptığısoyutlamada toplumsal üretim ilişkilerinin özel bir önemi olduğugörülür. Belli bir dönemde güçlenmeye başlayan bir toplumsal üretimilişkileri biçimi, bir ulusal bağlamda, bazı sosyal güçlerinyükselişine olanak tanır. Bu sosyal güçler hakim sosyal sınıf konumunagelerek devlet biçiminin belirlenmesinde önemli bir rol oynarlar.Sözkonusu sosyal güçler, böylece, devletin de desteğini alarak veuluslararası sınıf bağlantılarının da yardımıyla, ulusal sınırlardagelişen hegemonyanın uluslararası düzeyde yayılması için uğraşırlar.41

Yani, Teschke’nin ifadesiyle, hegemonya ‘dışarı’ya hem hegemoniksınıfın ulusötesileştiren failliği (agency) hem de ilgili devletinuluslararasılaştıran failliği aracılığıyla yansıtılır.42 Bu noktada,yeni hegemonik düzenin norm ve doktrinlerinin yayılmasındauluslararası kuruluşlar önemli bir rol üstlenir. Cox, uluslararasıkuruluş ve kuralların genellikle hegemonyayı kuran devlet tarafındanbaşlatıldığını söyler. En azından bu kuruluş ve kurallar hegemonyayıkuran devletin desteğini almak zorundadır.43

40 Benzer bir yorum için bakınız Pınar Bedirhanoğlu, “State in NeoliberalGlobalization: On the limits and merits of Coxian Conceptions”, Alison J. Ayers (der)Gramsci, Political Economy and International Relations Theory, New York, Palgrave-Macmillan, 2008, s.101-3.41 Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations”, s.6142 Benno Teschke, “Marxism”, Oxford Handbook of International Relations, New York,Oxford University Press, 2008, s.173.43 Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations”, s.62-3.

Page 11: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

Yani, hegemonya bir ulusal devletin sınırlarının içerisinde başlar.Dönemin sosyal ve ekonomik anlamda devrimci bir dönüşüm yaşayan güçlübir ülkesinde, yeni toplumsal üretim ilişkilerinin yükselttiği hakimsosyal sınıf kendi toplumunda hegemonya kurmaya çalışır. Ekonomik vesosyal devrimin yarattığı enerji dışarıya yayılma eğilimindedir ve buülkedeki hegemonyaya eşlik eden sosyal kurumlar, kültür ve teknolojidiğer ülkelerde de öykünülecek örüntüler haline gelir.44 Böylece Cox’unuluslararası hegemonya kavramı, devletler arası düzenin ötesinde,dünya ekonomisinde yükselen, hakim hale gelmeye başlayan bir üretimbiçiminin ve ona eşlik eden kurumların, fikirlerin ve değerlerin diğerülkelere nüfuz ettiği bir duruma karşılık gelir.45 Bu süreçtehegemonyayı kuran devletin liderlik pozisyonunda olduğu uluslararasıkurumlar önemli bir rol oynarlar.46

Bazı dönemlerde maddi güç, ideoloji ve kurumlar arasında uyumlu birbağlaşımın oluşmasıyla hegemonik dünya düzeni kurulabilirken, bazıdönemler de böyle bir uyum olmaz ve dolayısıyla ancak hegemonikolamayan, devletler arası rekabetin daha ağır bastığı ve çatışmayadaha yatkın bir dünya düzeni söz konusu olur.47 Cox, 19. yüzyılınortalarından itibaren, devlet politikalarını kısıtlayabilen birotonomiye sahip olmaya başlayan bir dünya ekonomisinin oluştuğutespitini yapar.48 Buradan yola çıkarak, hegemonik dünya düzenlerininkurulmasını mümkün kılan dünya-tarihsel bağlamın 19. yüzyıldanitibaren kendi dinamiğine göre çalışan ve kapitalist birikim yapısınınhâkim olduğu bir dünya ekonomisinin oluşmasıyla şekillendiğiniönesürebiliriz. Cox dünya düzenleri için şöyle bir dönemlendirmeyapar49: 1845-1875 arası Britanya’nın üstünlüğüne dayalı hegemonik birdönemdir. Britanya üstünlüğünü sağlayacak ekonomik ve askeri gücesahiptir ve karşılaştırmalı üstünlük, serbest ticaret, altın standardıgibi politikalar dışarıya da yayılabilmiştir. 1875-1945 dönemindegüçler dengesi değişmiş ve Britanya üstünlüğüne meydan okunmuştur.Altın standardı terk edilmiş, korumacılık serbest ticaretin yerinialmış ve dünya ekonomisinde ekonomik bloklaşmalar ortaya çıkmıştır. Bu

44 İbid, s.61.45 İbid, s.62.46 İbid, s.62-447 İbid, s.60.48 Cox, Production, power, and world order, s. 10749 Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations”, s.60

Page 12: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

dönem rakip emperyalizmler arasında üstünlük mücadelesinin olduğuhegemonik-olmayan bir dönemdir.50

1945-65 dönemi ise ABD önderliğine dayanan bir başka hegemonikdönemdir.51 2. Dünya Savaşı’ndan dünyanın ‘orantısız süper gücü’ olarakçıkan ABD, Savaş’ın ardından kendi stratejik planlarına uygun birhegemonik düzen kurma çabasında olmuştur. Bu düzenin ‘transatlantikmerkez’52 açısından parametreleri kabaca ifade edilecek olursa, ABDAvrupa’nın ekonomik yeniden inşasına yardımcı olmuş, karşılığında daAvrupa ülkelerinin kendi stratejik vizyonuna uyum göstermelerinibeklemiştir.53 ABD Avrupa ekonomilerinin yeniden inşası sürecindeyatırımcı, akıl hocası ve kreditör ülke olarak yer almıştır. Politikekonomi stratejisi olarak, kitlesel üretime ve tüketime dayananFordist birikim rejimi desteklenmiştir. Daha açık bir ifadeyle,kitlesel üretimi anlamlı kılacak olan etkin talebi artırmak için ücretdüzeyinin ve istihdamın artırılması yönündeki Keynesyen maliyepolitikası sözkonusur.54 İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulanUluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlarve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) gibi rejimler,liberal uluslararası ekonomik düzenin çerçevesini belirlemede önemlimekanizmalar haline gelmiştir. ABD Doları üzerine kurulu biruluslararası ticaret düzeni ortaya çıkmıştır. ABD, doların altınasabitlenmiş değerini koruyarak uluslararası ticaret düzenininistikrarını sağlamakla sorumludur. Başka bir açıdan, dönemin sosyalistülkeleri dışındakiler, ABD’nin finansal üstünlüğüne dayalıuluslararası ticaret düzenini kabullenmişlerdir. Neticede, devletlerülke-içi refah ve istihdama ilişkin sorumluluklarıyla liberaluluslararası ekonomik düzenin gerekleri arasında bir denge arayışındaolmuşlardır.55 Bu uluslararası hegemonya girişiminin arkasında yatansosyal güçleri Stephen Gill ve David Law’un çalışmasından56

50 İbid, s.6051İbid, s.6052 Stephen Gill’e göre ‘merkez’e zaman içerisinde Japonya da dahil olacaktır. BakınızGill, Power and Resistance, s.6153 Gill, Power and Resistance, s.6054 ibid, s.6055 Robert W. Cox, Political Economy of a Plural World:Critical Reflections on power,morals and civilization, London, Routledge, 2002, s. 8056 Stephen Gill ve David Law, “Global hegemony and the structural power of capital”,International Studies Quarterly, Cilt 33 No 4, 1989, s.475-499.

Page 13: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

özetleyebiliriz. ABD merkezli hegemonik düzende, hegemonik sınıf büyükölçekli Amerikan sermayesi ve ona eşlik eden diğer sosyal güçlerdir.Büyük ölçekli Amerikan sermayesi, sermaye-yoğun ve kitlesel tüketimedayalı Fordist birikim rejimini uluslararasılaştırmaya ve liberal biruluslararası ticaret düzeni oluşturmaya çalışarak yabancı yatırımlar,ihracat gibi alanlarda dışarıda daha çok fırsata erişmeyiamaçlamıştır. ABD’deki bu hegemonik blok Avrupa’da işbirlikleriyaratabilmiş ve Atlantik-ötesi siyasal topluluğun merkezinde olduğubir uluslararası tarihsel blok oluşabilmiştir. Bu uluslararası tarihsel bloksadece sermayenin çeşitli fraksiyonlarını değil, devlet kurumlarından,merkez partilerden ve anaakım sendikalardan birçok bileşeni bir arayagetirmiştir. Bu blokun unsurlarının belirli bir hegemonik fikirlerseti etrafında bir araya gelmesini mümkün kılan en önemli faktör onunorganik olmasıdır; yani bu hegemonik düzen, üretim yapılarında vekurumsal yapılarda temellere sahip hale gelmiştir ve bileşenleriningözünde doğallık ve meşruiyet kazanmıştır.57 Başka bir ifadeyle sözkonusu sosyal güçlerin yükselişe geçişinin kökleri toplumsalsüreçlerde olduğundan, onun oluşturmaya çalıştığı kolektif imgeninbelirli bir gerçekliği vardır.58

Fakat 1960’ların sonları ve 1970’lerin başlarından itibaren buhegemonik düzenin aşınmaya başladığı görülür. Bu arkasında üretimin vedevletin uluslararasılaşması gibi süreçlerin olduğu yapısal birdönüşümün başlamış olmasıyla ilgilidir. Şimdi, bugün küreselleşme diyeadlandırdığımız dönüşümün ve çağdaş dünya düzeninin şekillenişininneo-Gramşiyan araştırmacılar tarafından nasıl açıklandığınageçebiliriz.

3. Hegemonya Projesi Olarak Neoliberal Küreselleşme

Neo-Gramşiyan yaklaşımın neoliberal küreselleşme üzerine geliştirdiğiaçıklamayla ilgili söylenmesi gereken ilk şey onun somut/belirgin

57 İbid, s.477-8.58 Gill ve Law’daki ‘organik’ vurgusu Gramsci’deki benzer bir ayrımı çağrıştırır.Gramsci tarihsel olarak organik olan ideolojiler ile kurgusal/keyfi (arbitrary) olanlararasında bir ayrım yapar. Ona göre organik ideolojiler maddi ilişkilerle yakındanilişkilidir, insan kitlelerini organize etmek, konumlarını anlamlandırmak gibi ‘doğal’işlevlere karşılık gelir. Buna karşılık kurgusal ideolojiler kimi insanlarınçabalarıyla oluşur ve polemiklere vb. durumlara karşılık gelir. Bakınız David Forgacs(der.), The Antonio Gramsci reader: selected writings 1916-1935, New York, New YorkUniversity Press, s.199

Page 14: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

sosyal güçlerin siyasal projesi olduğudur. Yani neoliberalküreselleşme “ne kendiliğinden ne de kaçınılmaz olarak ortayaçıkmıştır”59. Nichola Short’un ifade ettiği gibi 1960’ların sonlarındanitibaren görülen azalan karlılık, ekonomik durgunluk, artan enflasyonve işsizlik sorunları karşısında tek çözüm, bugün neoliberalizm olarakadlandırılan fikirler seti değildi. Neoliberalizm merkez ülkelerdesermayenin yapısal gücü ve ona eklemlenen entelektüel liderlikstratejileri varlığında bir siyasal proje olarak hayatageçebilmiştir.60 Yine Short’un ifadesiyle, bir siyasal proje olarakneoliberalizm ile devleti ve uluslararası kuruluşları mümkün olan enyüksek mertebede piyasa mantığıyla yönetilen ve hayatın çeşitlialanlarına piyasa mekanizmaları ve rasyonelitesini aşılamakla sorumluolan kurumlara dönüştürme amaçlanmıştır.61 Bir siyasal proje olarakneoliberalizm bir dizi piyasa-yanlısı fikri ifade eder: özelleştirme;üretim, ticaret, finans rejimlerinde korumacılık ve düzenlemeciliğinkarşıtları anlamında serbestleştirme ve kuralsızlaştırma; sıkı para vemaliye politikaları gibi.62 Bu fikirler seti sadece üretim, ticaret vefinans hakkında bazı değişimleri öngörmenin ötesine geçer. Geridebıraktığımız aşağı yukarı son 30 yılda, dünyanın birçok coğrafyasındagözlemlenebilen ulus-devletin uluslararası kuruluşlar ve ulusötesisosyal güçlerle ilişkisinden, sosyal güvenlik ve eğitim gibialanlardaki değişimler yoluyla vatandaşlığın yeniden tanımlanmasına,bireyci bir etiği güçlendirmeye meyilli pratik ve söylemlerin etkisiniarttırmasına kadar varan politik-ekonomik değişimler neoliberalizm ileyakından ilişkilidir. Bu değişimleri tarihsel bağlamı içerisindetartışmaya 1970’lerdeki çok boyutlu kriz ortamına bakarakbaşlayabiliriz.

Dünya ekonomisinde, üretimin farklı bileşenlerinin değişik ülkelerdeyapılması anlamındaki uluslararasılaşma, küreselleşmeye gidengüzergahın oluşmasında kritik önemdedir. Üretimin

59 Mark Rupert, Ideologies of globalization: contending visions of a new world order,London, Routledge, 2000, s.42.60 Nichola Short, “Neoliberal Governance and Global Economic Crisis: a GramscianAnalysis”, Stephen Gill (der.) Global crises and the crisis of global leadership, NewYork, Cambridge University Press, 2011, s.4761 İbid, s.4762 Henk Overbeek ve Bastiaan van Apeldoorn, “Introduction: The life course of theneoliberal project and the global crisis”, Henk Overbeek ve Bastiaan van Apeldoorn(der.) Neoliberalism in Crisis, Palgrave Macmillan, 2012, s.5

Page 15: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

uluslararasılaşmasında, ileri kapitalist ülkelerde yerleşik olanulusötesi şirketlerin hiyerarşik üretim sistemlerine yönelmeleriönemli bir rol oynamıştır. Bazı parçaların işgücünün daha ucuz olduğuülkelerde taşeron bir firmaya üretilmesi yoluyla kurulan busistemlerin, 1970’lerin kriz ortamında, daralan kar oranlarınıarttırmak isteyen firmalar arasında giderek yaygınlık kazanmayabaşladığı görülür. 1970’lerin kriz ortamı olması, dünya genelindeyüksek enflasyon ve aşırı-kapasite sorunlarının ortaya çıkmasıylailgiliydi. Birinci sorun başta petrol olmak üzere hammaddefiyatlarının yükselmesiyle ilgiliyken, ikincisi 2. Dünya Savaşıyıkımının ardından Batı Avrupa ve Japon ekonomilerinin toparlanması veyüksek üretim kapasitelerine ulaşmasıyla ilişkiliydi.63 Sonuçta, bukriz ortamında geliştirilen çözümlerden biri olarak üretiminuluslarasılaşması süreci, ulaşım ve iletişim teknolojilerinde katedilen ilerlemelerin yardımıyla, ulusötesi sermayenin yapısal gücününartmasının yolunu açarak küresel politik ekonomide önemli değişimlereyol açmıştır.64 Her şeyden önce ulusötesi sermaye, artan sınırlararasıhareketliliği sayesinde, hem devletler hem emek örgütleri karşısındaönemli bir avantaja sahip hale gelmiştir. Daha açık bir ifadeyle,devleti ve emek örgütlerini işletmesini kapatmakla veyahut hiçgelmemekle tehdit edebilir, çünkü şartlarını daha avantajlı bulduğubaşka bir ülkeye gitmesi artık daha kolay bir hale gelmiştir. Artanhareketlilik becerisi söz konusu olduğunda devletler finans sermayesikarşısında çok daha güçsüz hale gelmiştir.65

Üretimin uluslararasılaşmasıyla ilgili bir diğer süreç de devletinuluslararasılaşmasıdır. Devletin uluslararasılaşması, ulusal politikave pratiklerin uluslararasılaşan üretimin gereklerine paralel olarakyaşadığı dönüşümleri ifade eder.66 Üretimin uluslararasılaşmasınıngetirdiği yenilik, artık ulusal sınıf yapılarının yanında veya onunüzerine binen/eklemlenen (superimposed) küresel bir sınıf yapısınıdüşünmenin giderek mümkün hale gelmesidir. Cox’a göre oluşmakta olanküresel sınıf yapısının tepe noktasında ulusötesi yönetimsel (managerial) sınıfbulunur.67 Kendi ideolojisi, stratejisi ve uluslararası elitler63 Cox, Production, power, and world order, s.246-25064 Gill and Law, “Global hegemony and” s.48065 İbid, s.486-7.66 Cox, Production, power, and world order, s.25367 Cox, “Social Forces, States and World Orders”, s.147

Page 16: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

arasındaki etkileşimi ve gündem ortaklaşmasını amaçlayan BilderbergToplantıları (1954’yen itibaren) ve Üçlü Komisyon (1973’ten itibaren)gibi şebekeleri vardır.68 Bu özel politika forumları ve aktörlerinin69

yanısıra Dünya Bankası, IMF ve OECD gibi hükümetler arası kuruluşlarda fikir ve politika rehberlikleri ve finansal kaynaklarıyla buulusötesi siyasal topluluğun önemli bileşenlerindendir.70 Neticede,belli bir süre içerisinde, küresel kapitalizm için politika mutabakatıoluşturmayı amaçlayan ve devletlerin, şirket temsilcilerinin veentelektüellerin71 ulusötesi ve uluslararası şebekesini içeren devasabir nebülöz (nébuleuse) belirmiş olur.72 Tek tek devletler için, politikayapımının böyle bir ulusötesi karakter kazanması “devletinuluslararasılaşması” kavramlaştırmasının ifade ettiği durumdur. Fakatnebülöz’ün tarihsel blok kavramına göre daha muğlak olduğu73 veuluslararası/ulustötesi hegemonyanın74 başat öznesinin kim olduğuhakkında neo-Gramşiyan yazarlar arasında bir birlik olmadığıgözlemlenir.75 Örneğin Kees van der Pijl, Cox esinli bakışlardan farklıolarak, süreci Marx’ın sermaye fraksiyonu kavramlaştırmasına dayananbir ulusötesi sınıf oluşumu fikriyle açıklar.76

68 Gill and Law, “Global hegemony and” s.48369 Kredi derecelendirme kuruluşları bu ‘özel’ aktörlerin en dikkat çekiciolanlarındandır. Bunların neoliberalizmin disipline edici yapısındaki işlevi içinbakınız Gill, Power and Resistance, 2008, s.144-570 Cox “Social Forces, States and World Orders”, s. 145-148.71 Entelektüeller sadece uzun dönemli stratejik vizyonların oluşturulmasında değil,politika girişimcileri olarak da önemli bir işlev yüklenebilirler. Bu nebülöz’ün ülke-içi ve uluslararası/ ulusötesi bileşenleri arasındaki ilişkide önemli kişilerolabilirler. Bakınız Ziya Öniş ve Fikret Şenses “Global Dynamics, Domestic Coalitionsand a Reactive State: Major Policy Shifts in Post-War Turkish Economic Development"Discussion Paper, Turkish Economic Association, No. 2007/7, s.872 Cox, Political Economy of a Plural World, s.3373 James H. Mittelman, "Coxian historicism as an alternative perspective ininternational studies", Alternatives, Cilt 63 No 92, 1998, s.79.74 Stephen Gill, 1970-80’lerden itibaren ortaya çıkmakta olan güç yapısını ulusötesi tarihsel blok olarak tanımlar, bakınız Gill, "Epistemology, ontology, and the ‘Italianschool’”, Stephen Gill (der.), Gramsci, Historical Materialism and International Relations, Cambridge, Cambridge University Press, 199, s.33. Gerçekten de 1970’lerden itibaren üretimin ve finansın küreselleşme yönünde niteliksel bir dönüşüm yaşadığını kabul edersek, ulusötesi tarihsel blok kavramı uluslararası tarihsel blok kavramından daha uygun görünmektedir.75 Bu durum neo-Gramşiyan araştırmacıların bir kuramsal bütünlüğe varamadıklarınıgösteren bir örnek olarak yorumlanabilir. 76 Kees van der Pijl’in, kendine özgü bir kavramsal çerçevesi vardır. Cox esinlibakışlarda olmayan, en azından iki kuramsal özgünlük tespit edilebilir. İlki yukarıdadeğinilen sermaye fraksiyonunun analitik bir kavram olarak tuttuğu yerdir. Diğeriyse

Page 17: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

Üretimin ve devletin uluslararasılaşmasına ilişkin buraya kadaranlatılanların, hem sürecin dinamiklerine hem de aktörlere dair dahasade ifadelerle tekrar edilmesi faydalı olabilir. 1970’lerden bu yanaüretimin ve finansın önemli ölçüde artmaya başlayanuluslararasılaşmasına paralel olarak, farklı neo-Gramşiyanaraştırmacıların ulusötesi yönetimsel sınıf, küreselleşmiş seçkinlergibi adlarla ifade ettiği bir sınıf/grup oluşumu söz konusu olmuştur.77

Daha somut bir düzeyde, ulusötesi şirketlerin sahipleri veyöneticileri; IMF ve Dünya Bankası gibi merkez ülkeler kökenlisermayelerin ve bu ülkelerin bürokrasilerinin şekillendirici etkiyesahip olduğu uluslararası kuruluşlar; çevre ülkelerdeki siyasalelitler; ve bu ‘özel’ ve ‘kamusal’ kuruluşların temsilcilerinin biraraya geldiği Dünya Ekonomik Forumu, Üçlü Komisyon gibi gündemortaklaştırma ve bu elitlerin yakınlaşması işine yarayan forumlar,siyasal otoritenin ulusötesileştiği bir güç ‘yapısı’ oluşmuştur. Buulusötesi güç yapısının, tek tek ülkelerdeki politika yapımsürecindeki etkileri ‘genel izleyici’nin dahi gözlemleyebileceği birdüzeydedir. Neo-Gramşiyan araştırmacılar ise bu ulusötesi yönetimselsınıf/küreselleşmiş seçkinler üzerine mikro-sosyolojik araştırmalaryapmışlardır.78 Burada ifade edilen, genelleme ve soyutlamalar butürden çalışmalara dayanmaktadır. Kamu ve özel uluslararasıkuruluşların dokümanları, siyasal söylemler, mülakatlar, gazeteler vealan dergileri gibi materyallerin incelenmesine dayanan tarihselaraştırmalar politik ekonomi ve sosyal teoriden yararlanılarakkavramsallaştırılmaya çalışılmıştır.79

siyasal coğrafyaya yaptığı özel vurgudur. Bu vurgu kapitalizmin küresel ölçektegenişlemesi sürecini Lockeçu Merkez Bölge’nin, Hobbesçu Hasım Devlet-toplumkomplekslerini dönüştürme süreci olarak okumada kendini gösterir. Pijl’in kavramsalçerçevesi ve ulusötesi sınıf oluşumu hakkında sunduğu ampirik deliller için bakınızKees van der Pijl, “The Second Glorious Revolution: Globalizing Elites and HistoricalChange”, Björn Hettne (der.), International Political Economy: Understanding Global Disorder,London, Zed Books, s.100-128; Şenalp, Ulusötesi Kapitalist Sınıf Oluşumu, s.100-125. 77 André C. Drainville, Contesting globalization: Space and place in the world economy,London Routledge, 2004, s.2878 Stephen Gill, American hegemony and the Trilateral Commission, Cambridge, CambridgeUniversity Press, 1991 ve Kees Van der Pijl, Transnational Classes and InternationalRelations, London, Routledge, 1998 bu türden çalışmalara örnek olarak gösterilebilecekönemli çalışmalardır.79 André C. Drainville, “International Political Economy in the age of open marxism”,s.4. Burada referans verilen, yazarın Review of International Political Economy dergisinin, 1994tarihli çıkış sayısında yayınlanan makalesinin ücretsiz erişime açık olan

Page 18: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

Burada belirtmek gerekir ki Cox devletin ve üretiminuluslararasılaşması eğilimlerini tespit ettiğinde henüz 80’li yıllarınbaşıydı. Anthony Leysens’ı izleyerek, Cox’un -henüz küreselleşmekavramı popülerleşmemişken- üretimin ve devletin uluslararasılaşmasıdiye andığı süreçlerin, çağdaş küresel kapitalizmin dinamikleriniyansıttığı ileri sürülebilir.80 1980’lerin başından bu yana gelensüreçte küreselleşme olarak anılan eğilim yerkürenin önemli birkısmında benzeşen ekonomi-politik değişimlere yol açmıştır. Zamana vemekana göre farklılık gösterme eğiliminin altını çizdikten sonra, budeğişimlerin içeriğine ilişkin aşağıdaki belirlemeleri yapılabiliriz:

Finans sermayesinin artan gücü: küresel finans piyasalarındadolaşan döviz miktarı ve spekülatif yatırımlar devasa düzeylereulaşmıştır. Bunlar hükümetlerin döviz rezervlerini katkataşmaktadır.81 Rupert’in ifade ettiği gibi mali disiplin, sıkı parapolitikası ve düşük enflasyon gibi politikaların yaygınlığı vedayanıklılığı finans sermayesinin dünya düzeninde artan yapısalgücünün ve ülkeler karşısında disipline edici gücünün göstergesiolarak görülebilir.82 Finansal güç reel ekonomi üzerinde hakimhale gelmiştir.83

Genişlemeci maliye politikalarının tasfiyesi: İstihdam artışınıve sağlık ve eğitim gibi hizmetlerin kamusal finansmanınıamaçlayan maliye politikaları, yerini fiyat istikrarını amaçlayanpolitikalara bırakmıştır. Önemli düzeyde kamusallaşmış olansağlık ve eğitim hizmetleri giderek yurttaşların kendibütçesinden karşılamakla yükümlü olacağı metalaşma, ticarileşme,özelleştirme süreçlerine girmiştir.84 Başka bir ifadeyle bunlarsermaye birikimi için yeni alanlar olarak belirmiştir. Yinegenişlemeci politikaların tasfiyesi, para miktarını belirlemeyiekonomi politikasının en önemli unsuru olarak gören ve fiyatistikrarı hedefini istihdam ve büyümenin önüne koyan ekonomik

versiyonudur. Bakınızhttp://www.fss.ulaval.ca/cms/upload/soc/fichiers/drainville__marxisme.pdf (erişimtarihi 05.03.2014).80 Leysens, The Critical Theory of Robert W. Cox, s.56.81 Rupert, Ideologies of globalization, s.4682 İbid, s. 4683 Cox, Political Economy of a Plural World, s.8284 Short, “Neoliberal Governance and Global Economic Crisis”, s.47

Page 19: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

doktrin/ideoloji olarak monetarizmin yaygınlaşmaya başlamasıylayakından ilişkilidir.85

Merkantilist eğilimler ve uluslararası anlamda rekabetçi olmayansektörlerin korunması politikaları da güç yitirmişlerdir. Ortayaçıkmakta olan küresel ekonomik düzende, devletlerin ülke-içisorumlulukları küresel ekonominin algılanan gerekleri karşısındagerileme göstermiştir.86 Başta finans sermayesi olmak üzere,uluslararası mobilitesi olan ya da operasyonel ölçeği küreselolan sermayenin gücüne ve rolüne paralel olarak finans, yatırımve ticaret düzenlemelerinde serbestleşme yönünde değişimleryaşanmıştır.

Overbeek’in ifadesiyle “bir süreç olarak neoliberalizm” ile “bir projeolarak neoliberalizm” arasında karmaşık bir ilişki olagelmiştir.87

Yani, Drainville’nin daha sonradan neo-Gramşiyan araştırmacıların dakabul edeceği88 eleştirisinde dile getirdiği gibi neoliberalhegemonyanın kurulma süreci doğrusal olmaktan ziyade günün güçyapılarına ve siyasal atmosferine göre şekil alır, parçalıdır vemüzakere dizileri halinde ilerler.89 Overbeek ve van Apeldoorn’unifadesiyle neoliberalizm “hareket halinde bir projedir” ve sürekliolarak karşıtlarının itirazlarına ve mücadelelerine konu olur.90

Neoliberal siyasetin öngördüğü ekonomi-politik düzenlemelerin dünyanınçeşitli bölgelerine yayılması ve/veya buralarda derinleştirilmesindekrizler önemli dönüm noktaları oluşturmuştur. Örneğin; 1980’lerinbaşlarından bu yana borç krizleri yaşayan Türkiye dahil çevreülkelerde, krizin ardından geldiği gözlemlenen IMF “yapısal uyumprogramları” neoliberal politikaların yerleştirilmesinde etkiliolmuştur.91

Neoliberal ulusötesi blokun hegemonya projesini yansıtan politikalar,Gill’in yeni-anayasalcılık dediği stratejiyle dünyanın birçok85 Henk Overbeek, “Global Governance, Class, Hegemony: A historical materialistperspective”, Working Papers Political Science No.2004/01, Amsterdam, Vrije UniversityAmsterdam, s.1086 Cox, Political Economy of a Plural World, s.8187 Overbeek, “Global Governance, Class, Hegemony”, s.1088 Overbeek ve van Apeldoorn, “Introduction: The life course of”, s.689 Drainville, “International Political”, s.4. 90 Overbeek ve Apeldoorn, “Introduction: The life course of”, s.691 Gill, Power and Resistance, s.78

Page 20: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

coğrafyasında devlet yapılarına yerleşmiştir. Yeni-anayasalcılıkyoluyla birçok politika alanı anayasal ve yasal düzenlemeler veuluslararası anlaşmalar aracılığıyla demokratik hesap verebilirliktenve toplum gözetiminden yalıtılmıştır.92 Başka bir ifadeyle yeni-anayasalcılık neoliberal birikim rejimine zıt düşen politikalarınyürütülmesini engellemeyi amaçlar ve bunu başardığı ölçüde desiyasetin sınırlarını daraltmış olur.93 Bu daralmış siyasal alandamakroekonomik politikalar siyasetten ayrılmış ya da depolitize edilmişolur. Örneğin, merkez bankasının bağımsızlığı birçok ülkede anayasalilke haline gelmiştir.94 Andreas Bieler Avrupa entegrasyonunun1980’lerin ortasından itibaren yeniden canlanması üzerine yaptığıanalizde, daha yaygın olarak Maastricht Antlaşması olarak anılanAvrupa Birliği Antlaşması’nın (1992) kimi maddelerini yeni-anayasalcılık kavramıyla açıklar. Antlaşma ulusüstü (supranational) vebağımsız nitelikli Avrupa Merkez Bankası kurulmasını öngörmesinin yanısıra ve bu amaçla ilişkili olarak AB ülkeleri için fiyat istikrarı vedüşük enflasyon kriterlerini getirmiştir. Aynı Antlaşma bütçe açığı vekamu borcunun düşük düzeyde tutulması kriterlerini kararabağlamıştır.95 Ekonomi politikasının büyük ölçüde bu kriterlercebelirlenmiş olması, onları uygulamaya çalışan hükümetleri sıkı bütçepolitikaları izlemek yönünde disipline etmiştir.96

Stephen Gill yeni-anayasalcılık sürecinin tamamlanmış bir tarihselsüreç olmaktan ziyade stratejik bir siyasal proje olduğunun ve buniteliği itibariyle mücadeleye konu ve olumsal olduğunun altınıçizer.97 Her şeyden önce onun bir siyasal stratejik proje olarakgörülmesi meydan okumaya ve tartışmaya açık olduğu anlamına gelir.Gill özellikle bazı çevre ülkelerde, neoliberalizme karşı güçlütoplumsal itirazların varlığında, hegemonya yerine üstünlük olarak

92 Stephen Gill, “Constitutionalizing inequality and the clash of globalizations”,International Studies Review, Cilt 4 No 2 , 2002, s.60.93 İbid, s.4894 Stephen Gill, “Introduction: global crises and crisis of leadership”, Stephen Gill(der), Global crises and the crisis of global leadership, New York, Cambridge UniversityPress, 2011, s.595 Andreas Bieler, "Class Struggle over the EU Model of Capitalism: Neo‐GramscianPerspectives and the Analysis of European Integration." Critical Review of International Socialand Political Philosophy Cilt 8 No 4, 2005, s.519.96 İbid, s.519-20; Gill, Power and Resistence, s.202.97 Gill, “Constitutionalizing inequality”, s.61

Page 21: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

tanımlar durumu.98 Cox da, çeşitli ülkelerin devlet politikalarındaneoliberal ‘ilkelere’ karşı oluşan muhalefete değinir. Malezya99, LatinAmerika’daki bazı ülkeler, devletin Batılı kapitalist ülkelerdekinekıyasla gerek üretim gerekse dağıtım süreçlerinde daha merkezi bir yertutmaya devam ettiği Çin ve Rusya gibi.100 Gill neoliberal fikirler,kurumlar ve çıkarlar/güçler bağlaşımının hala küresel yönetişimde vesivil toplumda hakim olduğunu fakat kendisine karşı muhalefetingüçlendiğini öne sürer.101 Örneğin, der Gill, Latin Amerika’da,özellikle Bolivya ve Venezuela gibi ülkelerin varlığıyla hem birtakımyeni ilerici siyasal biçimler oluşmaya başlamış hem de ABD’ninkontrolünün dışında bölgesel ekonomik ve güvenlik işbirlikleri ortayaçıkmıştır.102 Ona göre, yoksulluk, kitlesel işsizlik, temel gıdaürünlerinde yüksek enflasyon gibi ortaya çıkışları neoliberal iktisatpolitikalarıyla doğrudan ilgili olan sorunların ve siyasalözgürlüklerin baskılanmasının yol açtığı Kuzey Afrika ve OrtaDoğu’daki ayaklanmalar da neoliberal hegemonyanın meydan okunduğumomentler olarak görülebilir.103 Gill, 2008’den itibaren kendinibelirgin şekilde gösteren küresel ekonomik krizin ardından,neoliberalizmin sonunun geldiği yönündeki tartışmalara da değinir. Onagöre bu iddia doğru değildir. Çünkü neoliberalizm her şeyden öncesosyal adalet ve dayanışma değerleri karşısında piyasacı dünyagörüşünü normalleştirip yaygınlaştırma anlamında belli bir başarıyaulaşmıştır. Dahası, merkez bankası bağımsızlığı, sıkı bütçe gibimakroekonomik politikaların anayasalarda güvence altına alınanilkelere dönüşmesinde önemli bir mesafe alınmıştır.104 Dolayısıyla,neoliberalizm belli bir ekonomi politikası seti olmanın ötesinde,içinde yaşadığımız dönemin tarihsel yapısında- hem küreselyönetişimde, hem devlet biçimlerinde hem de toplumsal ilişkilerde- yeretmiş olan fikirler, kurumlar ve sosyal güçler/çıkarlar bağlaşımıolarak görüldüğünde etkisi daha doğru kavranabilecektir. Van Apeldoorn98 Gill, “Introduction: global crises”, s.5; Aktaran Adam Morton, “Social Forces inthe Struggle over Hegemony: Neo-Gramscian Perspectives in International PolitcalEconomy”, Rethinking Marxism, Cilt 15 No 2, 2003, s.164-5.99 Sermaye kontrolleri uygulayan bir ülke olması itibariyle. Bakınız Stephen Gill,Power and Resistance, s. 159100 Cox, “‘The International’”, s.522.101 Gill, “Introduction: global crises”, s.1-2102 İbid, s.2103 İbid, s.2104 İbid, s.5

Page 22: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

ve Overbeek de bu noktada Gill’e benzer şekilde neoliberalizminüstünlüğünü devam ettirme potansiyelinin hala bulunduğunun, ancakderinleşen çelişkileri ve artan istikrarsızlığıyla bu modelin birhayli yıpranmış olduğunun altını çizerler.105 Onlara göreneoliberalizmin geleceğini tartışırken, neoliberal dünya düzenineilişkin üç boyuta bakmak gerekir: finans sermayesinin ve finansalbirikim rejiminin hakimiyetinin devam edip etmeyeceği; neoliberalizminmeşruiyetinin geleceği ve ona yönelecek kitlesel muhalefetlerin gücü;ve son olarak dünya ekonomisinde dışa dönük, genişlemeci/yayılmacıdevlet kapitalizminin baskın olduğu ülkeler (örneğin Çin) lehineyaşanan güç kaymasının neoliberalizm üzerindeki etkisi.106

Dünya düzeninde ABD liderliği de benzer şekilde sorunlar yaşamaktadır.ABD’nin yaşadığı kayda değer bütçe ve ticaret açıkları küresel paraolarak dolara karşı şüpheyi arttırmış, dahası ABD açıklarını finanseetmek için başta Çin olmak üzere dışarıya bağımlı hale gelmiştir.107

Birkaç on yıldır gözlemlemekte olduğumuz küresel üretimin ağırlıkmerkezinin Doğu Asya’ya kayma eğilimi de sürmektedir.108 Cox’a göreABD’nin Irak işgalinde ve Afganistan müdahalesinde istediği hız vedüzeyde sonuç alamamasında ve Kuzey Kore ‘çözümsüzlüğü’nde görüldüğüüzere savaş-barış sorunlarıyla nasıl ilgilenilebileceğine ilişkinolarak ABD’nin askeri gücünün belirleyiciliği şüpheli hale gelmiştir.109

Neticede, diğer devletlere kıyasla sahip olduğu büyük güce rağmen,ABD’nin ekonomiden askeri güvenliğe değin dünya sorunlarına ilişkingündemi ve prosedürleri belirleme otoritesinde diğer devletlernezdinde azalma olduğu tespiti yapılır.110 Fakat, ABD liderliğininfarklı düzeylerde incelenebilecek karmaşık bir olgu olması, ona dairdeğerlendirmelerde belirgin farklılıklara sebep oluyor görünmektedir.Örneğin Richard Saull, 2008-9 krizini izleyen süreçte ABD liderliğinindurumunu neo-Gramşiyan bir perspektiften değerlendirirken yapısal‘düzeyi’ öne çıkarır.111 Saull, kriz sonrası dünyada neoliberal

105 Overbeek ve van Apeldoorn, “Introduction: The life course of”, s.2106 İbid, s.11-5.107 Cox, “’’The International”, s.524108 Overbeek ve Apeldoorn, , “Introduction: The life course of”, s.4.109 Cox, “’’The International”, s.527.110 İbid, s. 527.111 Richard Saull, "Rethinking Hegemony: Uneven Development, Historical Blocs, and theWorld Economic Crisis", International Studies Quarterly, Cilt 56 No 2, 2012, s.323-338.

Page 23: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

yönetişimin kurumsal/düzenleyici taraflarında birtakım ayrılıklargözlemlense de, ABD’nin dünyadaki hakim ekonomi olduğu görüşündedir112

ve bu argümanını Çin ekonomisinin ABD ekonomisine stratejikbağımlılığı üzerinden tartışır.

4. Eleştiriler Bağlamında neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

Bu bölümde, başta Cox’un çalışmaları olmak üzere neo-Gramşiyanyaklaşıma gelen eleştiriler tartışılacaktır. Bu tartışma neo-Gramşiyanyaklaşım içersindeki farklılaşan perspektiflere değinme olanağı daverecektir.

Cox’un 1981 ve 1983 tarihli makaleleri, Uİ disiplininin hâkimyaklaşımlarına önemli bir kuramsal alternatif önermesiyle sıkçaokunulan ve ufuk açıcı nitelikleri itibariyle çokça faydalanılançalışmalardır.113 1987 tarihli kitabı da 19. yüzyıldan bu yana dünyadüzeninin evrimi üzerine detaylı ve özgün bir çalışma olmakla, Uİcamiasının sınırlarını aşan büyük bir etki yaratmıştır. Bununlabirlikte Cox’un yaklaşımı birçok eleştiri almıştır. Bu eleştirilerinen yaygın olanlarından birisi Cox’un askeri güç ve güvenlik sorunukonularının dünya düzenindeki yerine gereken önemi vermediğiyönündedir.114 Aslında Cox farklı yerlerde üretim ilişkileri ve dünyadüzeni ile askeri güç ve güvenlik arasındaki ilişkiye dair önemlitartışmalar yapmıştır. Hatta bu tartışmalarda üretim ve askeri güçarasındaki ilişkiye dair realist yazının pek dikkat çekmediğidetayları aydınlattığını da görürüz.115 Fakat yine de onun, bazı çevreülkelerdeki milli güvenlik siyasetini uluslararası sınıf siyasetineindirgiyor olabileceği söylenmiştir.116 Tarihsel materyalizmin,

112 İbid, s.335.113 Millenium dergisinin web sayfasındaki listeye göre dergide yayınlanan makalelerarasında en fazla referans verilmiş olanı, Cox’un 1981 tarihli makalesidir, bakınızhttp://mil.sagepub.com/ (erişim tarihi, 02.02.2014).114 Michael G. Schechter, “Critiques of Coxian Theory: Background to a conversation”,Robert W. Cox, Political Economy of a Plural World:Critical Reflections on power,morals and civilization, London, Routledge, 2002, s. 4.115 Cox, Political Economy of a Plural World, s.34-5. Cox’un fordizmin askeri güvenliksistemi üzerindeki etkisi, sivil teknolojideki gelişmelerle askeri teknolojiararsındaki etkileşim, ABD’nin dünya uluslararası düzenin korunmasındaki özel rolü vebu noktada onun askeri gücünün önemi gibi konuları tartıştığı bir çalışması içinbakınız Robert W. Cox, “Production and Security”, Robert W. Cox, Approaches to worldorder, Cambridge University Press, 1996, s. 276-95.116 Schechter, “Critiques of Coxian Theory, s.11.

Page 24: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

uluslararası ilişkilerde şiddet konusunda, realist eleştirikarşısındaki ‘kırılganlığı’nı Cox’un yaklaşımının da taşıdığı ilerisürülmüştür.117

Cox’un ihmal etmekle yaygın olarak eleştirildiği bir konu da çevresorunudur. İlk dönem çalışmalarındaki çevre konusundaki suskunluk,ilerleyen yıllardaki çalışmalarında bozulsa da bu yeterli görülmez.118

Örneğin Cox, yüzyüze kaldığımız küresel ısınma, ozon tabakasınındelinmesi, biyo-çeşitlilikte azalma gibi sorunlar karşısında doğahakkındaki yaygın kavrayışın değişmesi gerektiğini ileri sürer.Doğanın hükmedilecek bir şey olarak görülmesini eleştirir; ona göreinsan doğanın hakimi değil parçası olarak görmelidir kendini.119 Bununne dereceye kadar ulaşılabilir olduğu ayrı bir konu olmakla birlikte,hedef olarak koyulmalıdır der.120

Cox’un teorisi için toplumsal cinsiyet başta olmak üzere, sınıf-dışıkimliklere yeterince önem vermediği ve sınıf-indirgemeci olduğueleştirileri de yapılmıştır.121 Bu noktada kendisi de 1987 tarihlikitabının emek ilişkilerinin ve üretim sürecinin incelenmesiniamaçlayan bir projenin parçası olduğunu, bu anlamıyla kalkışnoktasının çalışmayı koşulladığını ve bazı önemli konuları ihmalettiğini kabul eder.122 Cox, sınıfı üretim süreci dışında da ifadesinibulabilen kimliklerle ilişkili olarak düşünmeyi önerir. Sınıfı gereküretim sürecinde gerekse üretim süreci dışında toplumsal cinsiyet,ırk, kast, statü grubu gibi kimlikler etrafında da tanımlar.123 Onunçalışmalarındaki konuya ilişkin fragmanlardan124 anlaşıldığı kadarıylasınıfı bu kimliklerle ilişkili olarak anlamak gerektiğini önerir.Küreselleşme döneminde şekillenen sosyal yapıyla birlikte, işçisınıfının kendi içerisinde bölünmelerinin arttığını ve sınıfınmülkiyet ilişkilerinden ziyade kültüre ilişkin bir hale gelmişolabileceğini söyler.125 Sınıf kavramının önemli olmaya devam ettiğini

117 ibid, s.4.118 İbid, s.6119 Cox, Political Economy of a Plural World, s.86-7.120 İbid, s.38.121 Michael G. Schechter, “Critiques of Coxian Theory, s.6-7,13.122 Cox, Political Economy of a Plural World, s.30123 İbid, s.30124 Örneğin ibid, s.30-1 ve 84-5125 İbid, s.85

Page 25: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

fakat üzerine esaslı bir şekilde düşünmek gerektiğini belirtir; bununda sınıf kavramının diğer kimliklere ilişkin verilen mücadelelerle deilişkilendirilmesini gerektireceği fikrindedir.126

Sınıf, kimlikler, çevre gibi mücadele başlıklarında Cox’un tavrıincelendiğinde üslup açısından bir şey dikkati çekmektedir. Söz konusukonulardaki mücadelelere ilişkin stratejik bir yaklaşımının olmadığınıileri sürebiliriz. Cox bu konulara ilişkin sorunları tespit eder veideal ya da iyileştirilmiş durumun nasıl olması gerektiğine ilişkinyorumlarını ifade eder. Bu durumla ilişkili olarak kendisi için “bellibir davası olmayan birikimli bir asi” yakıştırması yapılmıştır.127 Coxbu eleştiri üzerine konuşurken kendisinin eleştirel akademisyenlik vetoplumsal hareketler üzerine olan bakışı hakkında önemli şeylersöyler. Kendini değişimin hizmetinde bir analizle yükümlü görmediğini,herhangi bir sosyal grubun organik aydını olmadığını, hayatdeneyiminin kendisi için başka bir hat doğurduğunu belirtir.128 Buradahem bu sözlere hem de buraya kadar yaptığımız incelemeye dayanarakCox’un ‘siyaseti’yle ilgili bazı çıkarımlar yapılabilir. Cox’unilerici siyasal dönüşüm konusuyla ilgilenmesi ve yaptığı eleştirelçalışmaları onun ‘kamusal entelektüel’ olarak niteleyebileceğimiz birtutumunun olduğunu gösterir. Fakat kendini başta sınıf, ırk veetnisite, toplumsal cinsiyet gibi mücadele alanlarında toplumsalhareketlerin parçası olarak gördüğünü söyleyebileceğimiz ‘gömülü’(embedded) kamusal entelektüel yatkınlığından uzak, eleştirel bilgiüreticisi konumunda olduğu görülür. Bu mesafe söz konusu olduğu ölçüdede çalışmaları direniş ve özgürleşimci siyasal pratiklere vestratejilere kafa yormaktan çok, küresel siyasetteki mevcut güçilişkilerini ve sorunları tespit etmeye ve ideal duruma ilişkintanımlar yapmaya yaklaşır.129

Kimi araştırmacılar, Cox’un yaklaşımının Batı-merkezcilik eğilimitaşıdığını ileri sürmüştür. Örneğin John M. Hobson’a göre, Coxküreselleşmeyi ABD’de yerleşik şirketlerin küresel yayılımı ve ABD’ninhegemonik rolüne dayanarak açıklaması -onu bir tür hiper-fail olarak

126 İbid, s. 85.127 ibid, s. 37128 ibid, s.37129 Cox’un bu üslubunu yansıtan değerlendirmeleri için örnek olarak, bakınız ibid,s.94-5; Cox , “’The International’”, s.526

Page 26: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

görmesi- itibariyle Doğu’yu pasif nesne olarak görür.130 Halbuki, DoğuBatılı etkileri pasifçe almamış, bu etkiler Doğulu kültürel bağlamamücadeleye konu olarak ve kırılarak (refracted) geçmiştir.131 Bazıeleştiriler de, başka açılardan, ulusötesi hegemonya girişiminin iç-tutarlılığı ve küreselliği varsayımının, Batı-merkezci düşünmeeğilimini arttıracağı riskine dikkat çekmişlerdir. Ulusötesi tarihselbloğun küresel etkisi abartılı olarak varsayıldığı sürece, ulusalformasyonların ve yerel kültürlerin dayanıklılığını gözden kaçırmaksöz konusu olabilir.132 Böylesi ‘düzleyici’ bir küresellik varsayımıkarşısında, hegemonyanın gündelik hayattan ve bireyden başlamak üzereulusal ve küresel düzeylere varan bir ilişki biçimi olduğunu gözdenkaçırmak, güç ilişkilerinin ve öznelliğin çok-düzeyli mevcudiyetini veolumsal ve mücadeleye açık niteliğini azımsamak eğiliminegötürebilir.133

Belirtmek gerekir ki, Hobson’un bu eleştrisi Cox’un ilk dönemçalışmalarına yöneltilmiştir. Hobson, Cox’un sonraki yıllarda üzerineyoğunlaştığı başlıca konulardan olan medeniyetler analizinde Avrupa-merkezciliğe meydan okuduğunu düşünür.134 Cox’un görece yakındönemlerdeki çalışmalarına baktığımızda Batı-merkezci dünya tahayyülükarşısında farklı kültür ve medeniyetlerin biraradalığını dünyadüzeninin önemli konularından biri olarak gördüğünü gözlemleriz.135

Avrupa-merkezcilik ve medeniyetler hakkında konuşulduğunda değinilmesigereken bir diğer nokta da, Cox’un medeniyetleri kolektif insan

130 John M. Hobson,"Is critical theory always for the white West and for Westernimperialism? Beyond Westphilian towards a post-racist critical IR", Review of InternationalStudies, Cilt 33 No 1, 2007, İbid, s.97131 İbid, s.106. Ayrıca bakınız John M. Hobson, "Part 2–Reconstructing the non-Eurocentric foundations of IPE: From Eurocentric ‘open economy politics’ to inter-civilizational political economy." Review of International Political Economy, Cilt 20 No 5, 2013.Modern uluslararası düzenin Avrupa-merkezci kavranışının bir eleştirisini ve bununkarşısında nasıl bir araştırma gündemi önerildiğini gözden geçirmek için bakınız.Branwen Gruffydd Jones, "Introduction: International Relations, Eurocentrism, andImperialism" Branwen Gruffydd Jones, (der.) Decolonizing International Relations,Maryland, Rowman & Littlefield, 2006.132 Randall D. Germain ve Michael Kenny, “Engaging Gramsci international relationstheory and the new Gramscians”, Review of International Studies, Cilt 24 No 1, 1998, s.18-9.133 Owen Worth, “Poverty and Potential of Gramscian Thought in InternationalRelations”, International Relations, No 45, 2008, s.640-1134 Hobson, “Is critical theory”, s. 95135 Cox, Political Economy of a Plural World, s. 90; Robert W. Cox “The‘International’”, s. 526-7.

Page 27: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

eyleminin ürünü olarak görmesidir. Bu anlamıyla, Batı-dışı kültürlerionların varsayılan donuk kültürel ‘öz’leriyle kavramaya meyillioryantalist bakıştan ayrılır. Ona göre medeniyetler içerden vedışarıdan gelen etkiler karşısında dinamik ve değişken bir karakteresahiptirler.136

Neo-Gramşiyan yaklaşım tarihsel materyalist gelenekten birçokaraştırmacı tarafından Marksist özen/titizlik (rigor) yokluğuyla vepluralist amprisizm ile eleştirilmiştir. Bu konuda en çok bilinenPeter Burnham’ın eleştirisidir.137 Burnham, neo-Gramşiyan yaklaşımınsermaye ilişkisinin merkezi önemini göremediğini ve bu yüzden ideolojieklemlenmesiyle (articulation) meşgul olduğunu ileri sürer. Bu durumunsermaye ilişkisini bulanıklaştırdığı ve ekonomi politikasınınbelirlenimine ilişkin idealist bir izahata kayma olduğu ileri sürülür.Ayrıca, devlet-piyasa ikiliği varsayılarak, birbirine dışsal şekildeilişkili iki kategori olarak ele alındığı şeklinde bir eleştiriyapılmıştır.138 Saad-Filho ve Ayers de Cox’un yaklaşımında kapitalistbirikime ilişkin metodolojik olarak oturmuş ve sistematik bir analizinolmadığını belirtirler. Maddi koşullar, fikirler ve kurumlarınbirbirini karşılıklı olarak etkilediğini söylemek yetersizdir,139 çünkü“[kapitalist] birikimin nedensel konumu”nu ıskalamaya sebep olur.140

Benzer bir eleştiri de Julian Saurin’den gelir. Saurin’e göre,yaklaşım bir açıklama metodu geliştirmeden, sözcük dağarcığınıgereksizce çoğaltır.141 Ona göre yaklaşımın belirgin/ayırt edici birsoyutlama metodu yoktur.142 Jonathan Joseph’e göre sorun Cox’untoplumsal yapı anlayışında yatmaktadır. Cox’un toplumsal yapıanlayışının ontolojik derinlikten yoksun olması ve yeterince136 Cox, Political Economy of a Plural World, s. 143137 Peter Burnham, "Neo-Gramscian hegemony and the international order." Capital & ClassCilt 15 No 3, 1991, s. 73-92.138 Aktaran Morton, “Social Forces in the Struggle”, s.167; Teschke, “Marxism”, s.176.139 Alfredo Saad-Filho ve Alison J. Ayers, “Production, Class, and Power in theNeoliberal Transition: A Critique of Coxian Eclecticism”, J. Ayers (der) Gramsci,Political Economy and International Relations Theory, New York, Palgrave-Macmillan,2008, s.113140 İbid, s.114141 Julian Saurin, “Formations of Neo-gramscians in International Relations andInternational Political Economy: Neither Gramsci nor Marx”, J. Ayers (der) Gramsci,Political Economy and International Relations Theory, New York, Palgrave-Macmillan,2008, s.28.142 İbid, s.34.

Page 28: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

tabakalanmış bir toplumsal dünya anlayışının olmaması, yapı ile failinbilinci ve eylemlerinin ayrıştırılamamasına neden olur.143 Yukarıdadeğinildiği gibi, Cox yapıyı “kolektif insan eylemi ile oluşan vedönüştürülebilen fakat belli bir yerleşiklik kazanmış sosyalpratikler” olarak tanımlamıştı. Halbuki Joseph’e göre, toplumsal yapıfailin pratiklerine indirgenemezdir. Daha iyisi, Cox’un yapılar dediğişeyi insan pratikleri olarak görmek ve sonrasında bu pratiklerinaltında yatan toplumsal yapılara bakmaktır.144

Sistematik analiz yokluğu, soyutlama metodu yokluğu, ontolojisindeyapının görece önemsiz bir yer tutması gibi birbiriyle ilişkilieleştiriler, Cox’un metodolojik tercihlerini netleştirmemize yardımcıolabilir. 2009 yılında verdiği bir mülakata bakarak gelişkin kavramsalçerçeveye özellikle mesafeli durmayı tercih ettiğini anlıyoruz.Gelişkin kuramsal model ve kavramlar (örneğin, Dünya Sistemi Kuramı,kapitalist üretim tarzı kavramı vb.) karşısında tarihçinin çalışmatarzına yakın düştüğünü söyler.145 Onun muğlaklık öğesi belirgintarihselci anlayışı şu sözlerinden de gözlemlenebilir: “… Bence“sosyal güçler” daha işe yarar bir kavram çünkü daha muğlak, bugerçekten bir soru işareti: Nedir bu sosyal güçler? Bu sizi onların neolduğunu öğrenmeye yöneltir…”.146 Böylece diyebiliriz ki Cox, belirlibir gelişkinliğe ulaşmış bir kavramsal çerçevesi olmamasına yöneltileneleştirileri bu pozisyonu itibariyle sorun etmez görünmektedir.

Leo Panitch’in de aralarında olduğu başkalarıysa, neo-Gramşiyanyaklaşımın küreselleşmeye tepeden inme, küreselden ulusala doğruişleyen bir süreç olarak baktığı, devletlerin rolünü azımsadığınısöylerler.147 Jan Aarte Scholte, Cox’ta ulusötesi sermayenin ulus-devletkarşısındaki gücünün abartıldığını ileri sürer ve devletin ulusal veulusötesi sermayeler arasındaki bir mücadeleye sahne olduğunubelirtir.148 Gerçekten de Cox 1981 tarihli makalesinde, devletler için143 Jonathan Joseph, “On the Limits of Neo-Gramscian International Relations: AScientific Realist Account of Hegemony”, J. Ayers (der) Gramsci, Political Economy andInternational Relations Theory, New York, Palgrave-Macmillan, 2008, s.71.144 İbid, s.73145 Ana Saggioro Garcia ve Miguel Borba de Sá. "" Overcoming the Blockage": Aninterview with Robert W. Cox." Estudos internacionais: revista de relações internacionais da PUC Minas,Cilt 1 No 2, 2013, s.312.146 İbid, s.314147 Aktaran Morton, “Social Forces in the Struggle”, s.168.148 Aktaran Michael G. Schechter, “Critiques of Coxian Theory”, s. 15.

Page 29: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

iletim kayışı (transmission belt) metaforunu kullanmıştı. Cox bu eleştirilerimakul bulmuş olacak ki, 2002 tarihli çalışmasında, bu metaforun yanlışbir intiba uyandırdığını kabul etmiş ve “buradan itibaren bu metaforugeri çekiyorum” diye belirtmiştir. Küresel kapitalizmin yönetimininçok düzeyli bir süreç olduğunu, sosyal güçlerin ulusal bağlamdadevletlerin içindeki mücadelesi bu sürecin önemli bir parçası olarakgördüğünü ifade etmiştir.149

Cox’un ulusötesi yönetimsel sınıf kavramlaştırması da eleştirilmiştir.Pınar Bedirhanoğlu Cox’un hükümet yetkilileri ve uzmanları içerenulusötesi yönetimsel sınıf kavramına, üretim ilişkilerinden ziyadedağıtım ilişkilerinden hareketle ulaşıldığına dikkat çeker.150 AndréC.Drainville de bu soruna başka bir açıdan değinir ve neo-Gramşiyanyaklaşımın sermaye fraksiyonu ile politik klik ve/ya ittifaklarıbirbirinden ayırmakta başarısız olduğunu söyler. Bu sorunneoliberalizmin ulusötesi inşasını açıklarken kendini gösterir.Neoliberalizmin ulusötesi inşası, küresel birikimin kimi yapısalgerekleri ile değil, ulusötesi yönetimsel sınıfın politik stratejisineağırlık vererek açıklanır.151 Teschke de üretim tarzı kavramına mesafealışın neticesinde, kavrama eşlik eden sınıf çatışması ve ilkselbirikimden ziyade vurgunun elitler-arası faillik ve ideoloji oluşumugibi noktalara kaydığını söyler.152

Bir diğer önemli eleştiri hegemonya kavramının kapitalist uluslararasıilişkilerin dinamiklerinin anlaşılmasında yetersiz kaldığışeklindedir.153 Hannes Lacher’e göre hegemonya ulus devletler vekapitalist dünya piyasası ilişkisinin inşa edileceği ‘jeo-ekonomikdüzen’lerden sadece biridir. Eğer hegemonya bir ülke-içi tarihselbloğun belirgin bir uluslararasılaşmaya erişmesi ve onun toplumsalamacına uluslararası sistemde ve ulusötesi toplumda konsensus oluşumuyoluyla ulaşılmasıysa, der Lacher, böyle bir ortam sadece 2. DünyaSavaşı’ndan günümüze uzanan süreçte söz konusu olabilmiştir.154 PaxBritannica’da, İngiltere’nin bu anlamıyla hegemonik olduğunu149 Cox, Political Economy of a Plural World, s. 33.150 Pınar Bedirhanoğlu, “State in Neoliberal Globalization, s.97.151 Drainville, “International Political”, s.5.152 Teschke, “Marxism”, s. 174.153 İbid, s.176154 Hannes Lacher, Beyond globalization: capitalism, territoriality and the international relations of modernity,Oxon, Routledge, 2006, s. 124.

Page 30: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

söylemenin zor olduğunu belirtir. Teschke de aynı fikirdedir, neo-Gramşiyan hegemonya kavramının en açıklayıcı olduğu dönem 2. DünyaSavaşı’dan bugüne süregelen Pax Americana’dır.155 Cox’un kuramsalöncelikli olarak Pax Americana dönemini inceleyerek ulaştığıdüşünüldüğünde bu eleştiri ayrıca önem kazanmaktadır.

Neo-Gramşiyan araştırmacılara yönelen bir diğer önemli eleştiriparçalı, muğlak ve yorumlanması oldukça güç olan Gramsci’ninyazdıklarına sahip olmadığı bir tutarlık atfedilmesi ile ilgilidir.156

Gramsci’nin ulusal bağlam için geliştirdiği hegemonya kavramının,uluslararası alana uyarlandığında açıklayıcı gücünü koruyupkorumayacağı konusunda eleştiriler yapılmıştır. Çünkü hegemonya ulusalbağlamda devlet-toplum kompleksinin alacağı biçime ilişkin birkavramken, uluslararası bir devletin yokluğu hegemonya fikrini bualana uyarlama çabasını sorunlu hale getirir.157 Söz konusu eleştiriyicevaplarken Cox, asıl bakılması gerekenin geliştirdiği Gramsciyorumunun ne kadar doğru olduğu değil, bu yoruma dayanılarak yaptığıaraştırmanın faydalı olup olmadığı olduğunu ifade eder.158 Bu konuhakkında gerek Cox’un söylediklerini gerekse başkalarının yorumlarınıdüşündüğümüzde, Cox’un yaklaşımının neo-Gramşiyan diye nitelenmesininbir talihsizlik olduğu fikri ağırlık kazanmaktadır. Öncelikle buniteleme başkaları tarafından yapılmıştır, Cox kendi yaklaşımı için buifadeyi kullanmaz.159 İkincisi, Cox’u Gramşiyan siyasal kuramın adanmışbir öğrencisi ve geliştiricisi olduğunu düşünmek- bizzat O’nun dasöylediği gibi- doğru değildir.160 O, kuramsal formasyonunun oldukça geçbir evresinde Gramsci okumaya başlamıştır.161 Onun düşüncesinin,155 Teschke, “Marxism”, s. 176.156 Mark McNally’nin üzerinde durduğu, Gramsci üzerine olan literatürde hegemonyanındört farklı anlamda kullanıldığına ilişkin yaptığı tartışma bu durumu göstermesiaçısından faydalıdır.Bakınız Mark McNally “Conclusion: The enduring attraction ofGramscian analysis”, Mark McNally and John Schwarzmantel (der.) Gramsci and globalpolitics: Hegemony and resistance, Routledge, 2009, s.187-8 Ayrıca bkz. Germain veKenny, “Engaging Gramsci”, s.13.157 İbid, s.15-9158 Cox, Political Economy of a Plural World, s.29. : 159 İbid, s. 29160 Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations”, s.49.161 Leysens, “The Critical Theory of”, s.18. Leysens’ın kitabı (özellikle 11-33 arasısayfalar), Cox’un entelektüel biyografisi hakkında önemli bilgiler vermektedir.Örneğin, Cox’u Gramsci’nin çalışmaları ile tanışmasına 1972 yılında TorontoÜniversitesi’nden bir doktora öğrencisinin vesile olduğunu buradan öğreniyoruz, ibid,s.18.

Page 31: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

özellikle hegemonya kavramının, uluslararası ilişkiler teorisininrevizyonu ve kendi dünya düzeni yaklaşımı için faydalı olabileceğinidüşünüp, hegemonya ve eşlik eden kavramları uluslararası ilişkilereuyarlama çabasında olmuştur.162 Hatta yaklaşımla adı anılan kuramcılariçinde Gramsci’yle ilişkisi en zayıf olanı Robert Cox’tur demekmümkündür. Zira örneğin, Mark Rupert’in neoliberalizme küresel birdirenişin olanaklarını sorgularken163, Stephen Gill’in ise yaklaşımınepistemolojik ve ontolojik çerçevesini çizmeye çalışırken164 Gramsci’ninyakından okumalarını yaptıklarını görürüz. Cox’ta böyle bir arayışınsüreklilik kazanmış olmadığını görürüz.165 Örneğin 2007 yılındagerçekleştirilen Milennium Dergisi’nin 35. Yıldönümü buluşmasında,çağdaş dünya düzeni hakkındaki sunumunu Gramşiyan bir yorum olaraknitelememizi gerektiren bir kavramsal çerçeve görmeyiz.166

Bunları belirtmek hegemonya kavramının ‘yanlış kullanımı’ iddialarınabir cevap teşkil etmez kuşkusuz. Kavramın kullanımı hakkında, MarkRupert, her şeyden önce bu tür bir eleştiriyi gereksizce dar vekısıtlayıcı bulduğunu ve Gramsci’nin farklı okumalarının mümkünolduğunu söyler.167 Ona göre Gramsci’nin direniş ve dönüşüme ilişkinkavramsallaştırmaları, ulusötesi bir sistem olan kapitalizme karşıyürütülen mücadele ve direnişlerin ele alınmasında başvurulabilir.Yerel, ülke-içi sosyal grup oluşumları küresel dinamiklerle- hele kisınıf egemenliğinin giderek almakta olduğu ulusötesi biçimdüşünüldüğünde- ilişkilenerek şekil alıyorsa, sivil toplum vehegemonya kavramlarının uluslararası alana uyarlanması mümkündür.168

162 Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations”, s.49163 Mark Rupert, "Globalising common sense a Marxian-Gramscian re-vision of thepolitics of governance/resistance", Review of International Studies, Cilt 29 No 1, 2003, s.181-198.164 Stephen Gill. "Epistemology, ontology, and the ‘Italian school’”.165 Cox monografisi yazarı Leysens’ın bunu destekleyen yorumları için bakınız Leysens,The Critical Theory of, 2008, s.42 ve s.51. Cox’un entelektüel gelişimi ve Gramsci ileilişkisi hakkında kendi ifadeleri için bakınız Cox, Political Economy of a PluralWorld, s. 26-9.166 Cox,"'The International'in Evolution"167 Mark Rupert, “(Re[hypen]) Engaging Gramsci: a response to Germain and Kenny”,Review of International Studies, No 24, s.431.168 ibid, s.432-3.

Page 32: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

Muhatap olduğu eleştirilere değindikten sonra, yaklaşımı sahiplenenaraştırmacıların tarihsel materyalist gelenek içinde kendilerini nasılkonumlandırdığına bakabiliriz.

Neo-Gramşiyan yaklaşımdaki farklı araştırmacıların Marksizmleilişkileri anlamında farklılıklar sözkonusudur. Örneğin Cox, Marx’tanetkilenmiş olduğunu ifade etse de kendisini Marksist olarak görmez.Entelektüel seyrinde R.J. Collingwood, Giambattista Vico, İbn-iHaldun, Karl Polanyi, Fernand Braudel ve Max Weber gibi isimlerin deönemli etkileri olduğunu ifade etmiştir. Eklektik sözcüğündenutanmayacağını belirtip, önemli olanın bu gibi sıfatlardan ve öncedenkurulmuş bir modeli doğru uygulayıp uygulamadığınızdan ziyade, sunulantarihsel analizin hakkıyla açıklayabilmesi ve eyleme yönlendirmesidirdiye belirtmiştir.169 Kendisinin Marksizm yerine tarihsel materyalizmifadesini kullanageldiğini belirtir ve tek geçerli tarihselmateryalizmin Marksizm olmadığını söyler: “fikirlerin ekonomikilişkilerce belirlendiğini değil de, daha ziyade fikirler ve maddikoşullar arasındaki ilişkinin incelenmesi gerektiğini işaret edentarihsel materyalizm türleri olduğu açıktır”.170 Hannes Lacher’i takipederek Cox’un kendine özgü tipte bir tarihsel materyalizm uyguladığınısöyleyebiliriz.171 Stephen Gill, Mark Rupert, Andreas Bieler ve AdamMorton ise kendilerini Marksizm dışında görmezler, fakat ekonomik-indirgemeci, mekanik olduğunu düşündükleri Marksizm yorumlarındankendilerini ayırırlar. Adam Morton, donuk (fixed) bir tarihselmateryalizm yorumuna bağlı kalmaktansa, Raymond Williams’a referansvererek, ona “işleyen, gelişen ve bitmemiş” bir düşünce geleneğiolarak bakmayı doğru bulduğunu ifade eder.172 Örneğin Stephen GillMarksizmin “mekanik biçimleriyle” 173 bir tartışmaya yürütür ve “dahatarihselci, refleksif ve dinamik”174 bir politik ekonomi açıklamasınavarmak yönünde bir dizi önermeyi tartışır. Kişi, grup ve hareketleringündemlerinin ve yatkınlıklarının belirlenmesine etki etmeleriitibariyle, fikirlerin kendi başlarına sosyal gerçekliğin birer

169 Cox, Political Economy of a Plural World, s. 27-9170 İbid, s.28.171 Lacher, “History, Structure and World Orders”, s.46.172 Morton, “Social Forces in the Struggle”, s.168.173 Gill, "Epistemology, ontology, and the ‘Italian school’”, s. 22174 İbid, s.21

Page 33: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

parçası olduklarını ve açıklanmaları gerektiğini ileri sürer.175 Mortonve Bieler de neo-Gramşiyanlara yöneltilen idealizm eleştirisine cevapverirken, fikirlerin ve ideolojik süreçlerin önemi üzerinde ısraretmişlerdir. 176 Böylece bu konuya ilişkin bakışlarının neo-Gramşiyanperspektiflerin önemli bir ayırıcı özelliği olduğunu söyleyebiliriz.

Yaklaşımın Katkısı Hakkında Genel Değerlendirme

Yukarıda sunulan eleştirilerin de gösterdiği gibi neo-Gramşiyan UPEadıyla anageldiğimiz yaklaşımlar, kavramsal çerçevesine,metodolojisine, ihmal ettiği konulara ve siyasal içerimlerine ilişkinbirçok eleştiri almıştır. Bunlara ilişkin yaptığımız tartışmayadayanarak onun kuramsal bir bütünlüğe varamadığını, geliştirilmeyibekleyen birçok kavramsal ve yöntemsel yetersizliği olduğunusöyleyebiliriz. Sosyal güçler ve sınıfların oluşumu, bunların devletleilişkileri, kapitalizmin ulusötesi dinamikleri ile devletler arasısiyasal sistem (‘jeopolitik’ dinamikler) arasındaki gerilimli ilişkigibi konularda- her ne kadar neo-Gramşiyan yazında bu konulara ilişkinele aldığı örnek olaylar nezdinde başarılı, ikna edici tarihselanalizler görüyor olsak da- belli bir tutarlığa ve olgunluğa erişmişbir kuramsal çerçeveye ulaşamamış olduğu yargısına varmak mümküngörünmektedir.

Fakat aynı zamanda, geride bıraktığı 30 yılı aşkın zamanda, buyaklaşımlar birçok katkı yapmıştır. Teschke yukarıda belirtileneleştirileri sabit kalmakla beraber, neo-Gramşiyan yaklaşımın güçlüaraştırma sahaları açtığı fikrindedir.177 Hannes Lacher gibi, Cox’unkatkısının daha kapsamlı olduğunu düşünenler de vardır. Onun dünyadüzeni kavrayışı, sosyal güçlerin ve güç ilişkilerinin ülke-içi veulusötesi düzeydeki dinamiklerini odağa alması itibariyle, Uİdisiplinindeki yaygın olan devlet-merkezli bakışlara bir alternatifoluşturmuştur.178 Sabit/donuk analiz birimleri olarak başvurulabilendevlet ve sistem gibi disiplinin ‘merkezi’ kategorilerinin, tabiricaizse, içini açmıştır. Lacher -her ne kadar yukarıda değinilensorunları içeren bir kavramsal çerçeveyle sonuçlansa da- Cox’un175 ibid, s. 26.176 Bieler ve Morton, “A Critical Theory Route to Hegemony”, s.100; Morton, “SocialForces in the Struggle”, s.168177 Teschke, “Marxism”, s.176.178 Lacher , “History, Structure and World Orders”, s.45.

Page 34: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar

tarihsel materyalizmin üretim tarzı gibi kavramlarının yaygıntarihsel-olmayan ve determinist kullanımlarına sorgulayıcıyaklaşmasını ve dünya düzenleri için tarihselci bir sosyal teori inşaetme çabasını kıymetli bulur.179 Cox’un çalışmaları, Uluslararasıİlişkiler ‘öğrenci’leri için bilhassa önemlidir. Çünkü hakim devlet-merkezli ve mevcut güç ilişkilerine eleştirel yaklaşmayı teşviketmeyen geleneksel Uİ teorileri karşısında öncü bir girişim olmuştur.Uluslararası ilişkilerin tarihsel ve sosyolojik bir muhayyile ileçalışılması için bir alternatif bakış önermiştir.180

Bir bütün olarak düşündüğümüzde ise, neo-Gramşiyan yaklaşımlar,neoliberalizmin ulusötesi düzeyde inşasından Avrupa entegrasyonuna,çevre ülkelerin devlet yapılarında neoliberal küreselleşmeye paralelyaşanan dönüşümlere kadar uzanan konularda ampirik olarak güçlütarihsel çalışmalar üretebilmişlerdir. Metodolojik ve kavramsalsorunlarına ve kimi konulara gereken önemi vermemesine yöneltileneleştiriler, gerek küresel politik ekonominin çağdaş yapısına gereksekuramsal/metodolojik konulara dair (bitmemiş) birdiyaloğun/tartışmanın parçası olarak görülebilir. Böyledüşündüğümüzde, neo-Gramşiyan yaklaşımların dünya düzenini kavramaçabamıza anlamlı bir katkı yapmış olduğunu söylebiliriz.

179 ibid, s.46.180 Mittelman, “Coxian Historicism”, s.89.

Page 35: Dünya Düzeni ve Hegemonya: Neo-Gramşiyan Yaklaşımlar