-
www.yuruyus-info.org
[email protected]
Haftalık DergiSayı: 94
25 Kasım 2018Fiyatı: 1 TL (kdv dahil)
DİRENİŞLER MECLİSİ’NİNİLK ZAFERİ:
MAHİR KILIÇ, AÇLIK GREVİNİN 67. GÜNÜNDE KAZANDI!
BASKI, YALAN, SANSÜR, TECRİT, ADALETSİZLİKSADECE DİRENİŞLE
PARÇALANACAK!
-
www.yuruyus-info.org [email protected]
Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü:Elif ERSOYAdres: Bozkurt
Mah. Baysungur Sok.Muratoğlu Çarşısı 14 D Şişli - İSTANBULOfset
Hazırlık: Ozan Yayıncılık
Adres: Zübeyde Hanım Mah. Fevzi
Çakmak Cad. 1297. Sokak No: 1 Daire: 1
Sultangazi / İSTANBUL
Tel: (0-212) 536 93 45
ISSN: 1305-7944
Haftalık Süreli
Yerel Yayın
Siyasi Dergi
Fiyatı: 1 TL
SARIYER KAYMAKAMI GÜRSOY OSMAN BİLGİN,SARIYER’İN BÜTÜN
PARKLARINI
TÜRKAN ALBAYRAK’IN EYLEMİNE YASAKLADI!
PARA CEZALARINIZ, YASAKLARINIZ ACİZLİĞİNİZDİR!YASAKLARINIZ, BİR
DİRENİŞÇİNİN
İRADESİ KARŞISINDA HÜKÜMSÜZDÜR!
Türkan Albayrak, 3 Eylül 2018’de Direnişe Başladı!
Haftanın 1 Günü, Direnişini Kaymakamlık ÖnündenBüyükdere Çelik
Gülersoy Parkı’na Taşıdı.
“Evime Yakın. Arkadaşlarımın, KomşularımınOlduğu Yer. Direnişim
Sahiplenilsin İstiyorum.İşimi, Onurumu, Ekmeğimi İstiyorum.”
Dedi.
-
i ç i n d e k i l e rDirenişler Meclisi’nindir!”
17 Devrimci İşçi Hareketi:Mücadele tarihimizdenöğreniyoruz:
Migros grevi
19 Lastik-İş Sendikası BaşkanıAbdullah Karacan
öldürüldü!Abdullah Karacan, yürüttüğü“sendikal mücadele”nin,
işçidüşmanlığının sonunuyaşamıştır!
22 Halkın sanatçılarına, halkınavukatlarına özgürlük
23 Halkın Avukatları, müvekkillerinive meslektaşlarını 3-7
Aralık’tagörülecek duruşmayaçağırıyor!
24 Halkın tutsak mühendislerindenCem Dursun’un, ÖzgürTutsakların
çıkardığı Voltadergisinde çıkan yazısı
26 Yeni İnsan: Değişmeyen tekşey değişimdir
27 Emperyalizm; teknik takibi,kameraları,
dinlemeleri,teknolojisine rağmen halklarkarşısında çaresizdir!
28 Göçmenlerin ellerindeki taş,
7 Gizlilik suç değil, haktır!-810 Verilmeyen 707 cenaze ve
cenazelerine sahip çıkmayanbir politika... Direnmek birpolitika
olduğu gibi,direnmemek de bir politikadır.Kürt milliyetçi
hareket,sadece cenazeler için değil,her konuda direnmemeyi birçizgi
haline dönüştürmüştür!-2
14 Türkan Albayrak yasaklarakarşı, işini geri istemeyedevam
ediyor!
15 “Ben değil, Biz kazandık. Zafer
4 Mahir Kılıç, açlığının 67.gününde zaferi kazandı!Direnişler
Meclisi, militan,meşru mücadelesiyle,direnişleri birleştirerek,
örgütlügücünü büyüterek yenizaferler kazanmaya devamedecek!
Direnişler Meclisi’ninilk zaferi halklarımıza kutluolsun!
DİRENİŞ UMUTTURDİRENİŞ ZAFERDİR!
halkların yüzyıllık açlığı ve öfkesi,sorulacak hesabıdır!
30 Savaş ve Savaşçı: Savaşınyasalarını tanımak; zafere gidenyolu
bulmak, zafer kazanmanınönündeki engelleri kaldırmaktır!-9
31 Yüksel Direnişçileri’nin eşyalarınıdışarı atıp polisi
çağırma...Direnişler Meclisi’ne linç saldırısı...Nuriye Gülmen’e
tekme... KESK,bu suçlarını örtmek için mitingleryapıyor!
32 Kürt sorununun tek çözümü: Ortakmücadele, ortak örgütlenme,
ortakiktidar!
34 Yitirdiklerimiz36 Avrupa’da Yürüyüş37 Öğretmenimiz
- KAMU EMEKÇİLERİÖZEL BÖLÜMÜ-
39 Yüksel Direnişinin o bir dakikasıdirenişin zaferinin
haykırışıdır!
40 Direnişler Meclisi kuruldu ve ilkzaferini kazandı!
42 İşbirlikçi, ihbarcı KESK yönetiminintasfiye etmeye çalıştığı,
bedellerödeyerek yarattığımız değerlerdir!
-
İşçilere, Kamu Emekçilerine, Halkımıza KatliamVe İşkence Yapan,
Bu Düzenden ve BütünFaşist Burjuva Partilerinden Hesap SormayaVe
Kazanmaya Devam Edeceğiz!
Mahir Kılıç 258 arkadaşı ile birlikte, kadro hakkıiçin açtığı
dava nedeniyle CHP'li İzmir BüyükşehirBelediyesi'nde çalışırken
işten atıldı. 258 işçi iştenatıldığında, her fırsatta kendisini
halkın partisi olduğunudile getiren sözde halkçı parti CHP, işten
atılan 258kişiyi görmezden geldi.
Bu haksızlığa karşı 182 gün boyunca direndi Mahir.Yine
görmediler. Mahir’in eyleminin 183. gününde,zor durumda kalan CHP,
Mahir ile bir protokol yaptı.Ancak bu protokolün gereğini yerine
getirmedi, sözündedurmadı.
Protokolün gereği için 78 gün bekledi Mahir Kılıç.Hiçbir gelişme
olmadı. Hakkını alabilmek için 31 Tem-muz 2018’de tekrar direnişe
başladı. Bu kez İzmir’dedeğil, Ankara’da CHP Genel Merkez
önündeydi. Mil-letvekilleri ve genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu,
hergün Mahir’in yanından geçip gittiler. Kapılarınınönünde, hakkını
isteyen bir işçi haftalardır pankartları,dövizleri, ‘lütuf değil
emeğinin hakkını istediğini’söyleyen bir direnişçi yoktu sanki.
CHP’nin çözüme dönük adım atmaması üzerine,36. gününde
direnişini sıçratarak, 12 Eylül günüaçlık grevine başladığını ilan
etti. CHP, haftalardırçocuklarının çalınan ekmeği için canını
ortaya koyanbir işçiyi yok saydı. Mahmut Tanal, Özgür Özel,Sezgin
Tanrıkulu, Gürsel Tekin, Barış Yarkadaş, VeliAğbaba gibi,
kendilerini haklıdan yana gösterenlerinriyakarlığını teşhir etti
direniş. AKP’ye karşı direnişlerinyanında görünürken, emek
hırsızlığı yapan CHPolunca saldıranların, haksızın safında yer
aldılar.Mahir Kılıç ise açlığı ile direnmeye devam etti.
CHP, genel merkez önünde bir emekçinin haklı di-renişine
tahammül edemeyerek, Mahir Kılıç'ı valiliğeşikayet etti. Onun
işkenceyle gözaltına alınışlarını
seyretti. Mahir, açlığının 36. günündeydi ve “Partiyezarar
veriyorsun” diyerek saldırdılar. Mahir Kılıç da,"Bozuktur düzen. Ve
nerede zulüm varsa oradadirenmek haktır" diyerek, eriyen bedeniyle
ve haklılığınverdiği meşrulukla işkenceli gözaltılara rağmen
direnişinisürdürdü.
Direnişler Meclisi’nden, halkın mimarı Alev Şahin17 Ekim günü
şöyle diyordu: “KESK direnen üyelerinesaldırıyor, CHP'li biri açlık
grevinin 36. günündeMahir Kılıç'a saldırıp önlüğünü yırtıyor. Siz
bu ce-sareti nereden alıyorsunuz? Hızır Paşa yolunuzolmuş; ama
bilin ki Hüseyinlere kılıcınız işlemez!”
Mahir Kılıç işten atıldığında, direnmenin tek çareolduğunu, tek
kurtuluş yolu olduğunu biliyordu. Ba-ğımsızlık istiyorsak, adalet
istiyorsak, tek yolundirenmek olduğunu, AKP faşizmine, burjuva
partilerineve faşist düzene karşı kararlılıkla mücadele etmenintek
yol olduğunu biliyordu.
Açlığa yattı, B1'i ve şekeri kesti, devam etti aç-lığıyla
direnmeye... Susuz-şekersiz açlık, bedeninölümünü hızlandırmak
demektir, bunu yapan birdirenişçi ise; “ölürüm de vazgeçmem”
kararlılığıdır,zalime meydan okuyuştur. 5 Kasım günü Mahir
Kılıç“Beni öldürmeden bu direnişimi asla bitiremezsinCHP” diyordu.
Ölümü göze alarak direndi ve KA-ZANDI!
DİRENİŞLER DE, ZAFERLER DETESADÜF DEĞİLDİR!DİRENİŞ; ÖRGÜTLÜ,
PROGRAMLI,MİLİTAN VE SONUÇ ALICIPOLİTİKALARLA ADIM ADIM
EMEKLEÖRÜLEN, BEDELLERLE BÜYÜYENBİR SÜRECİN SONUNDAZAFERE
ULAŞIR!Mahir Kılıç, zaferin ilk anından itibaren, kendisine
sorulan her soruya, uzatılan her mikrofona aynı cümle
MAHİR KILIÇ, AÇLIĞININ 67. GÜNÜNDE ZAFERİ KAZANDI!
DİRENİŞLER MECLİSİ;MİLİTAN, MEŞRU MÜCADELESİYLE,
DİRENİŞLERİ BİRLEŞTİREREK,ÖRGÜTLÜ GÜCÜNÜ BÜYÜTEREK
YENİ ZAFERLER KAZANMAYA DEVAM EDECEK!
DİRENİŞLER MECLİSİ’NİN İLK ZAFERİHALKLARIMIZA KUTLU OLSUN!
Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş
DİRENİŞ ONURDUR, DİRENİŞ UMUTTUR, DİRENİŞ ZAFERDİR!4
-
ile cevap verdi. “Bu direniş tek başına Mahir Kılıç’ındirenişi
değil, Büyük Aile’nin direnişiydi. Zafer deBüyük Aile’nin
zaferidir. Ben değil BİZ kazandık,Zafer Direnişler Meclisi’nindir!”
diye cevap verdi.Direnişler tek kişiyle başlayabilir; ancak asla
tekbaşına kazanılamaz!
Mahir de tek başına kazanmadı. DİH'in sonuçalıcı, ısrarlı
mücadele perspektifi ile kazandı. DirenişlerMeclisi'nin
sahiplenmesi, sürekli halka anlatması,eylem yapması, açlık grevini
duyurabilmek için gözaltınaalınıp işkence görmesine rağmen CHP'den
hesapsormasıyla kazandı.
Nuriye Gülmen, Acun Karadağ ve Alev Şahin'inCHP'de oturma eylemi
ve açlık grevi yapması, işken-ceyle gözaltına alınmasına rağmen
ısrarı ile kazandı.Mehmet Dersulu ve Nazan Bozkurt’un
CHP’ninkapısına dayanmasıyla kazandı. Direnişler Meclisi’ninişkence
altındayken adını haykırmasıyla kazandı.Halk Cepheliler’in ülkede
ve yurt dışında yaptıklarıeylemler ile kazandı. Direniş büyüdü ve
halklaştı.Halkımız büyük bir sahiplenme duygusu ile
sarıldı,direnişi kendi ekmek ve onur direnişi bildi.
Avrupa emperyalizmi, AKP ile kolkola Halk Cephelilerüzerinde
baskılarını değişik biçimlerde arttırır, oturumhaklarını bile
ellerinden alırken Mahir Kılıç ve Kezbanananın direnişini
sahiplendi. “Pasaportuma el ko-nulursa, ülkeye gidemezsem” hesabı
yapmadanaçlıklarını katarak Mahir’in açlığına, AKP’den farkıolmayan
işçi düşmanı CHP’nin kapılarına dayandılar.
Belçika, Almanya, Fransa, Avusturya, İngiltere veİsviçre'de
halkın da katıldığı onlarca eylem ve destekaçlık grevi yapıldı.
Malta’dan, Avusturalya’dan, Ame-rika’dan telefonla destek sundu
insanlarımız. İşteböyle kazanıldı zafer. Yani Mahir Kılıç’ın
zaferinin ar-kasında örgütlü, bedel ödemekten kaçmayan, militanve
sonuç alıcı bir direniş geleneği vardı.
Bu direniş, ekmek ve onur direnişiydi. Elinden ça-lınanları geri
almak için, adalet için direnişti. Faşizmdenhesap soran, hiçbir
koşulda uzlaşmama-boyun eğmemegeleneğiyle yürüyen bir
direnişti.
Mahir Kılıç, uğradığı bir saldırı sonrası, adını MahirÇayan’dan
aldığını vurgulayarak asla vazgeçmeye-
ceğini söylüyordu. Yani direnişin ve zaferin kökleriçok
derinlerdeydi.12 Eylül cuntası geldiğinde fizikiyok oluş pahasına
da olsa tereddütsüz savaş dedik.Siyasi arenada bir biz, bir de
cuntacılar vardı. Tümolanaksızlıklara karşın büyük bedeller
ödeyerek direnişve savaş bayrağını yükselttik. Öyle ki dışarıdaki
in-sanlarımızın sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecekdurumdayken
bile mücadeleyi büyüttük, hesap sorduk.Biliyorduk ki, yarattığımız
direniş geleneği, halklarımıztarafından sahiplenilecek ve bu çizgi
kendini çokgüçlü bir biçimde yeniden yaratacaktı.
Mahir Çayan’ın Kızıldere’de; “Bugün burada bir-çoğumuz hatta
hepimiz ölebiliriz. Ama bir gelenekyaratmalıyız” deyişinin tarihsel
ifadesini, pratikte birkez daha yaşayarak gördük. Tarihsel olarak
haklıolan bizdik, meşru olan bizdik ve ortaya konan irade,mutlaka
zafere kadar gidecekti. Kısacası ideolojimizesonuna kadar inanıyor,
güveniyoruz. Bu güvenle baş-larız direnişe, bu güvenle sahiplenir
halkımız. Yarıyoldan dönmeyeceğimizi, kazanmadan bırakmaya-cağımızı
bilir.
50 yıldır, bir yandan emperyalizme ve faşizmekarşı amansız bir
savaş verirken bir yandan da refor-mizme, revizyonizme,
oportünizme, Kürt milliyetçilerinekarşı ideolojik mücadelemiz de
kesintisiz sürüyor.Dostlarımız ve düşmanlarımız karşısındaki
tavrımızınnetliği ve açıklık politikamızdan ötürü, halkımız
söy-lediğimiz her sözün doğruluğuna emin olarak sahiplenir.
Direnmenin zorunluluğunu ve meşruluğunu, direnişinhalklaşmasını,
halkımızın kahramanlaşmasını 2000-2007 Büyük Ölüm Orucu Direnişi
sürecinde gördütüm dünya halkları. Bir kez daha umut olduk,
emper-yalizmin gücünün kadri-mutlak olmadığını kanıtladıkbir kez
daha. 19 Aralık'tan bu yana direnmeyenlerçürüdü. “Kazananlar
yalnızca direnenlerdir. Direniş,tek yenilmez komutandır.”
diyenlerdi kazananlar.
Çünkü bu zulüm sürüyor; açlık, adaletsizlik sürüyor.Hem de
pervasızca. Direnmek mazlumun zalimdenhesap sormasıdır. Bu hesap da
mücadele ancakörgütlü bir şekilde alanlarda, meydanlarda,
caddelerde,sokaklarda verilir. Ancak bunu baz alarak
direnişebaşlayanlar kazanır. Her türlü bedeli göze alarak
di-renenler bu savaştan galip çıkabilirler.
HAKKI,
EMEĞİ ÇALINAN,SÖMÜRÜLEN HALKIMIZI,DİRENİŞLER MECLİSİ’NDEDİRENMEYE VE KAZANMAYAÇAĞIRIYORUZ!AKP
faşizminin OHAL ve KHK saldırılarına, “OHAL’de
direniş mi olur” diyen sendikalara, tasfiyeci sola karşıYüksel
direnişiyle birlikte umut olduk. İrili-ufaklı direnişlerboy vermeye
başladı. Bu umut ve meşrulukla işçilerinkuleye tırmanması,
işini-ekmeğini istemesi fabrika ön-
Sayı: 94 25 Kasım 2018
DİRENİŞLER MECLİSİ’NİN İLK ZAFERİ HALKLARIMIZA KUTLU OLSUN!
5
-
lerinde eylemler yapması önemlidir.
Bu direnişler de bizimdir, sahipleniriz, büyütmeyeçalışırız.
Ancak bu direnişler; ancak Direnişler Mecli-si’nde örgütlenirse
kazanılabilinir. Çünkü direnişi halk-laştırmadıkça, her türlü
bedeli ödemeye hazır olma-dıkça, hesap sormadıkça kazanılamaz.
DirenişlerMeclisi, halkın kendisidir.
Bedel ödemeyi göze alarak, her gün işkenceye,para cezalarına,
terör demagojilerine rağmen direnil-melidir. Bakın Flormar işçileri
190'lı günlere giriyorlar;ancak örgütlü bir yapı yok. Ve sendika
temsilcileri, di-renişi geriye çekmekle, patronlarla uzlaştırma
çabasıyla,direnişin militanlaşmasının önüne geçmeye
çalışmaklameşgul.
Tıpkı kayıplarını arayan aileler gibi. “CumartesiAnneleri” de
700’lü haftaları devirmiş olsa da direnişisıçratma, büyütme, her
türlü bedeli göze alarak zaferkazanmaya kilitlenme diye bir
politika sözkonusu de-ğildir. Aksine Kürt milliyetçi hareketin
uzlaşmacılığı,adlarına ‘Cumartesi Anneleri’ denilmesinden
başlayarak,devletin katliam ve kayıplar politikasına karşı
mücadeleetme, direnişi halklaştırma, hesap sorma
anlayışıyoktur.
Bu düzenin baskıları, işkenceleri; onuru, işi ve ek-meği için
girilen bu savaşta kaybedecek bir şeyi kal-mayanları yıldıramazlar.
Elimizdeki en değerli şeyle-rimizin çalınmasına karşı mücadelenin
akışını, doğ-rultusunu değiştiremezler. Birinin bittiği yerde
yeniyeni direnişler çıkar ortaya.
Bu direnişler birleştiğinde, örgütlü hareket
ettiğindezaferlerimiz çoğalacaktır. Direnişler Meclisi her
türlübaskıyı halka karşı sorumluluğunu bilerek direnir.Direnişler
Meclisinde, hakkı-emeği çalınan halkın mü-cadelesini sahiplenmek
vardır. Örgütlü bir biçimde mü-cadele ederek direnmek ve kazanmak
vardır. Bir direnişhalkla iç içe olduğunda güçlü olacağına
inanıyoruz.
Bu vatan bizim! Bu vatanı asla işbirlikçilere, sahtesolculara,
faşizme terk etmeyeceğiz. Bu vatanı sevi-yoruz. Bu vatanı uğruna
ölecek kadar seviyoruz.Vatan ve hürriyet için dalgalandırıyoruz
direniş bay-rağını. Sömürülen, kölelik koşullarında çalışmayamahkum
edilen işçileri, bir gecede kapı önüne konulankamu emekçilerini,
işsizleri, tüm halkımızı dalgalanandireniş bayrağının altında
birleşmeye çağırıyoruz.
Tekrar ediyoruz; tek kurtuluş yolu direnmektir.Direnmeyen çürür!
Kazananlar yalnızca direnen-lerdir.
Faşizm ne kadar saldırırsa saldırsın, terör dema-gojileri
yaparsa yapsın, yalanlarını sıralasın... tekgerçek; halkın örgütlü
savaşı, halkın örgütlü direnişidir.Direnişin gücü karşısında bütün
hesaplar yerle birolacaktır. Hiçbir yalan direnişlerimizin
haklılığını vemeşruluğunu karartamayacak, zaferle
sonuçlanmasınıengelleyemeyecektir. Biz direnecek ve
kazanacağız.Onlar korkaklık ve acizlikleriyle bu direnişin
altındaezilecekler! Zafer, sonunda direnen, örgütlenen ve
savaşan halkların olacaktır. Tarihin ve bilimin yasalarıbunu
söylüyor.
Reformizm, tasfiyeciliğin örgütlenmiş halidir. Bur-juvazinin
değirmenine su taşımaya çalışan, sendikayönetimlerine çöreklenmiş
tasfiyecilerle de mücade-lemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.
Halklarımıza gerçekyüzlerini anlatacağız. Mahir Kılıç’ın direnişi,
düzenpartilerinin “sol” maske altında halkımızı
kandırmayaçalışanların maskesini düşürmüştür.
Düzenin gücü, bizim örgütsüzlüğümüzdedir. Ör-gütlendikçe
güçlenecek, bizden çalınanları gerialacağız. Bu düzenin tek
korkusu, örgütlü halktır. Di-renişlerimizi halklaştırmalı,
haklarımızı kazanmak içindirenmeliyiz. Bu nedenle bütün
direnişçiler; DirenişlerMeclisi’nde birleşmeye çağırıyoruz!
Yaşasın Örgütlü Direnişimizin Zaferi!
Direnişler Meclisi’nin İlk Zaferi HalklarımızaKutlu Olsun!
Ormanların birinde aslan kral, karıncalarıtaciz ediyor ve onlara
yuvalarından çıkmayıemrediyormuş... Karıncaların büyükleri buaslan
kralla konuşmaya çalışmışlar; ancakaslan kral vazgeçmiyormuş. Bazı
karıncalarbu saldırılardan bıkıp:
- “Artık çıkalım bu yuvadan, başkasını ku-rarız. Bak, aslan bize
dere kenarından yer gös-teriyor.” demiş. Ama emeğinin kıymetini
çokiyi bilen, köknarla kurdukları dostluktan vaz-geçmek istemeyen
diğer karıncalar, “Olma-aaaz!” demişler, “Ölürüz de yuvamızdan
çık-mayız. Üstelik kış geliyor. Ambarımızı ancakdoldurabildik.
Çocuklarımızı aç bırakamayız.”
- “Peki ne yapacağız, evimizin başımıza yı-kılmasını mı
bekleyeceğiz?” diye sormuş di-ğerleri.
- “Direneceğiz!” demiş kararlı olanlar.- “Ama nasıl? Biz
küçücüğüz, sayımız da
az, nasıl güç yetireceğiz ormanın kralına?”Direnişten yana
olanlar gülümsemiş: “Damla
damlaya katıldı mı, nehirdir; nehir nehire ka-vuştu mu,
denizdir. Azlar bir araya gelinceçok olur. Haber saçılacak, tüm
dostlarımızdan,emekçilerden destek isteyeceğiz.”
Karar netleşmiş, direnilecekmiş. Bunu duyanminik karıncalar sol
kollarını yumruk yapıp,yukarı kaldırmış ve direniş marşlarını
söylemeyebaşlamışlar. Aslana boyun eğilmeyecek, emek-lerini
genç-yaşlı, dişi-erkek demeden hepbirlikte savunacaklarmış.
Tüm emekçiler birleşince karşılarında değilkral hiçbir güç
duramaz ve bu dişe diş müca-delede kazanan karıncalar olur.
Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş
DİRENİŞ ONURDUR, DİRENİŞ UMUTTUR, DİRENİŞ ZAFERDİR!6
-
Belli koşullarda, bir devrimci için, sosyalist için, va-tansever
için, bir anti-faşist veya bir anti-emperyalistiçin, düşünceleriyle
yaşamanın ve düşüncelerini
pratikte hayata geçirmenin yolu, illegaliteden geçer.
Böylesi koşullarda illegalitenin alternatifi, legalitedeğil,
yasallık değil, teslimiyettir.
Faşizme karşı mücadele ederken, zaman zaman kar-şımıza şu
seçenek çıkar: Ya teslim olacağız, ya illegaliteyegeçip oradan
mücadeleye, direnişe devam edeceğiz.
Üçüncü bir yol, teslim olmamak, ama mücadele de et-memek, sadece
kendini korumaktır; yani saklanmaktır.Fakat bu aslında üçüncü bir
yol değildir; ilk seçeneğin,yani teslim olmanın başka bir
biçimidir.
Türkiye sınıflar mücadelesi tarihinde, özellikle belli
dö-nemlerde illegalite ile legalizm cepheden karşı karşıyagelmiş ve
herkes siyasi olarak yerini, legalite ve illegalitearasındaki
seçimiyle belirlemiştir.
1987-1990 LEGALİZMİ,“KİTLELERİN İHTİYACI” DİYE SUNULANLEGAL
PARTİCİLİK Türkiye solunda legalizm rüzgarının en güçlü estiği
dönemlerden biri, 1987-1990 dönemidir. 12 Eylül 1980faşist
cuntasının etkilerinin yavaş yavaş dağıldığı, hapis-hanelerden
siyasi hareketlerin kadrolarının tahliye edilmeyebaşlandığı bir
dönemdir.
Siyasi hareketlerin önünde şu soru vardır: Ne yapacaklar,nasıl
yapacaklar?
Bu dönem sağcılığın, uzlaşmanın adı, legalizm oldu.
Legalizm, legal particilik olarak ortaya çıktı.
Legal particilik, tabii ki çok keskin söylemler ve
subjektifgerekçelerle sunuluyordu. Fakat tüm bu keskin
söylemler,temeldeki pasifizmi, düzeniçileşmeyi örtmeye de
yetmiyordu.
Geçmişte şu veya bu şekilde illegal örgütlenmeyi sa-vunan,
silahlı mücadeleyi savunan çeşitli gruplarınyöneticileri, artık
bunlardan vazgeçmiş ve legalizmi savu-nuyorlardı. Bu teori, “açık
legal parti, kitlelerin ihtiyacıdır”diye savunulsa da, açıkça
görünüyordu ki, buna ihtiyaçduyan asıl kendileriydi.
İllegal olmanın, silahlı mücadelenin bedellerini gözealabilecek
durumda değillerdi. 12 Eylül cuntası, onlarıideolojik, politik
olarak teslim almıştı. Sorun buydu.
İllegalitenin reddedilmesiyle, silahlı mücadelenin red-dedilmesi
her zaman iç içe olmuştur. Bu da tek başına, le-galizm tercihinin
aslından devrimden, devrimcilikten vaz-geçmekle özdeş olduğunu
göstermeye yeter.
Uzlaşma ve teslimiyetin sonucu düzeniçileşmeydi.Kısa sürede
ortalığı legal partiler doldurdu. Geçmişin ille-
galiteyi, silahlı mücadeleyi savunan Devrimci Yol, Kurtuluş,TDKP
gibi siyasi hareketlerinin herbiri bir legal parti kurdu.Geçmişten
beri tek hedefi legalleşmek olan TKP bunundışında kalmadı. TİP ve
TKP birleşerek legalleşmeye ça-lıştılar.
Herbirinin adında yine komünist, sosyalist, emek gibisıfatlar
vardı ama bu sıfatlarla ilgileri yoktu.
O günden bu yana baktığımızda şunu sorabiliriz:
Onlarca legal parti, ne kazandırdı Türkiye halklarına?
Yüzlerce kadronun legalleşmesi, onlara ve devrimene
kazandırdı?
Bu soruların cevabında olumlu bir şey yoktur.
Tam tersine, legalizm bu kesimler için tam bir
bataklıkolmuştur.
Yüzlerce kadro, devrimci ve onlarca siyasi hareket, le-galizm
bataklığına gömüldüler.
Legalizmin bir BATAKLIK olduğu, ülkemizdeki sınıflarmücadelesi
pratiğinde bir kez daha kanıtlandı.
YA VALİZİNİZİ TOPLARTESLİM OLMA KUYRUĞUNA GİRERSİNİZ YA
İLLEGALİTEYE GEÇERSİNİZ Türkiye solunda illegaliteyi reddetmekle
kaçış ve tesli-
miyetin aynı anlama geldiği bir süreç de, 12 Eylül
1980cuntasının ilk yıllarında yaşanmıştır.
Cunta işbaşına gelir gelmez, tüm demokratik kurumlarkapatıldı,
yöneticileri hakkında tutuklama kararları çıkartıldı.Bir çok
demokratik kitle örgütünün, sendikanın, legalpartilerin
yöneticileri aranmaya başlandı. Radyolardanteslim olun çağrıları
yayınlanıyordu.
İşte bu koşullarda ortaya şu eğilimler çıktı:
1- Valizleriyle teslim olma kuyruğuna girme... Budemokratik
kurumların yöneticilerinden bazıları, valizlerinihazırlayıp,
İstanbul’daki Selimiye askeri kışlasına giderekteslim oldular. Bu
tavrı, kimileri “haklılıklarını savunmacüreti” olarak pazarlamaya
kalksa da, bu bir teslim olmatavrından başka bir şey değildi.
2- Saklanma... Bu kesim, gidip valizleriyle teslimolmayan ama
cuntaya karşı bir direniş örgütleme tavrı vekararlılığından uzak
olan kesimdi. Kalabildikleri kadar“illegal” kaldılar. Ancak bu
sadece saklanma amaçlı bir il-legaliteydi ve hiçbiri uzun ömürlü
olmadı. Ya tutsak düştüler,ya mülteciliği seçtiler. Bu yazı dizisi
içinde tekrar tekrarvurguladığımız gibi; Sorun “gizlenmek”
değildir.
Sorun “kendini korumak için gizlenmek” değildir.Sorun, direnmek
ve mücadeleyi sürdürmek için gizlenmektir.
Sayı: 94 25 Kasım 2018
DİRENİŞLER MECLİSİ’NİN İLK ZAFERİ HALKLARIMIZA KUTLU OLSUN!
77
İLLEGALİTENİN KARŞILIĞI, LEGALİTE DEĞİLTESLİMİYETTİR!
Gizlilik Suç Değil HAKTIR! 8. BÖLÜM
-
Bu nedenle illegalite, kesinlikle “saklanmakla”
özdeşleşti-rilemez.
3- Mültecilik... Üçüncü eğilim de mültecilikti. Bir çok
siyasihareket, cuntaya karşı direnişi örgütlemek yerine, ricat
kararlarıalmayı ve kadrolarını, yöneticilerini bir an önce
“sağlama”almayı tercih etti. Devrimci Sol, her alanda direnişi
örgütlemeyeçalışırken, siyasi hareketlerin büyük bölümü
mültecileşiyordu.
Devrimciler bu yıllarda illegalite konusunda büyük
tecrübeleredindiler. İllegalite, cuntaya karşı direnişin
sürdürüldüğü yıllarboyunca, her devrimcinin yaşamının ayrılmaz bir
parçası oldu.
1980’DEN 2018’E; ELLERİNİ KELEPÇEYE GÖNÜLLÜ UZATAN
BELEDİYEBAŞKANLARI, MİLLETVEKİLLERİ AKP faşizmi, özellikle OHAL’le
birlikte halkın her kesimine
karşı saldırıya geçti. Saldırının hedefindeki güçlerden biri
deKürt milliyetçi hareket oldu. Demokratik legal alandaki
kurumlarayönelik bu saldırı, büyük bir tutuklama dalgasıyla
birlikte ger-çekleştirildi.
2014 yerel seçimlerinde göreve gelen 107 belediyebaşkanı
görevden alındı.
83 belediyeye kayyum atandı, 89 eşbaşkan tutuklandı.
Onbir milletvekilinin vekilliği düşürüldü, 20’ye
yakınmilletvekili tutuklandı.
Bütün bu kayyum atama ve tutuklama saldırılarına
karşı,“protesto” anlamında bile ciddi bir direniş ve tepki
gösterilmezken,tutuklamalar çok doğalmış gibi karşılandı.
Tek bir belediye başkanının, milletvekilinin tutuklamayakarşı
fiziki bir direnişine tanık olunmadı. Hiçbiri aleni birşekilde ilan
ederek illegaliteye geçmedi.
Faşizmin terörü karşısında artık mücadelemizi illegal
olaraksürdüreceğiz tavrı almadılar.
Kuşku yok ki, “koskoca”(!) belediye başkanları, anlı
şanlımilletvekilleri “illegal olur mu?”, “militanlar gibi
direnipyerlerde sürüklenir mi?” diye düşünülüyor.
Ama yanlış düşünülüyor.
Halkların tarihinde böyle örnekler var yeterince. Bir kısmınıbu
yazı dizisi içinde de aktardığımız örneklerin ana
noktasımeşruluktur.
Meşruluk temelinde düşünüldüğünde, elbette bir aydında, bir
savaşçı gibi, illegal olabilir, militanca direnebilir,
il-legalitenin her türlü yokluğuna, yoksunluğuna dayanabilir.
SONUÇ OLARAK:
Öyle gün gelir ki, gizlilik olmadan, faşizm koşullarında
de-mokratik mücadele verilemez. İllegal olunmadan asgari
anlamdabile bir direniş örgütlenemez. DİSK yöneticilerinin
valizleriellerinde teslim olma kuyruğuna girmelerinden HDP
milletve-killerinin, belediye başkanlarının bir bir teslim olmasına
kadaraçıkça görülen şudur; illegaliteyi reddederseniz,
uzlaşmaktan,teslim olmaktan başka seçeneğiniz kalmaz.
Şunları burada tekrar vurgulamak istiyoruz:
İLLEGALİTE VE GELENEKLERİMİZBesat AYYILDIZ’la ilgili bir yoldaşı
anlatıyor:
“94 ortalarında aranır durumdayken Ankara’dademokrat bir
arkadaşın evinde kalmaya başladım.Bu arkadaş bana daha önceleri
Besat’ın da evegelip gittiğini ama uzun süredir uğramadığını
söyledi.Hatta bir seferinde biz bu arkadaşı ziyarete gittiği-mizde
o da ordaymış ve bizimle karşılaşmamakiçin diğer odadan sessizce
çıkıp gitmiş. Bu durumuöğrendiğimde kendime çok kızmış, belki de
onunsokakta kalmasına neden olduğum için canım sı-kılmıştı.
Kaldığım evde bizi fazla tanımayan henüz liseyegiden bir arkadaş
da vardı. Ev sahibi arkadaş, ençok bu küçük kardeşinin Besat’a
tepki gösterebile-ceğini, hatta dışarıda konuşarak onu deşifre
edebi-leceğini düşünmüş ama Besat bu arkadaşla öylebir ilişki
kurmuş, kendini o kadar sevdirmişti ki,hiçbir sorun çıkmamış.
Evdekiler beni doğal olarak sürekli Besat’la kı-yaslıyorlar ve
ben çoğunlukla bu durumun altındaeziliyordum. Ben illegalitenin
gereklerini yeterincebilmiyordum, örneğin işyerinden çıkıp
doğrudaneve geliyoruz. Yanımdaki arkadaş eve geldiğimizde;‘Besat
eve hiç bir zaman böyle gelmezdi. Her geli-şinde farklı bir yolu
kullanır, yarım saatlik bir yoluancak bir kaç saatte katederdik’
diyordu.
Ben bu anlatılanların altında bir kez daha ezili-yorum. Çünkü,
benim pratiğim hiç de uymuyor budoğrulara. Arkadaş anlatmaya devam
ediyor; ‘Besatillegale çekildikten sonra kendine çok farklı bir
gö-rünüm vermişti. Saçlarını boyatmış ve perma yap-tırmıştı.
Giydiği kıyafetler de bu görünüme uygunolduğundan tanınması
imkansız hale gelmişti. An-kara’da tanımadığı bir semt, bir sokak
yoktu. Bazenkendisiyle gezerken, Ankara’da büyümüş olmamarağmen
bilmediğim yerler, semtler arası geçişlerolduğunu öğrenirdim
kendisinden.’
Besat’ın evde olduğu bir gün, eve yine onutanıyan iki arkadaş
geliyor ve evin etrafında çokyoğun bir polis yığılması olduğunu,
Besat’ın evdeolduğunu tahmin ettiklerini söylüyorlar. Bununüzerine
Besat evdekilerin çoğunu dışarı gönderiyor,çatışmaya
hazırlanıyorlar. Arkadaşı da dışarı gön-derip, bir kontrol etmesini
söylüyor.
Arkadaş bir süre sonra geri dönüyor ve yığılmanınazaldığını,
polislerin geri çekildiğini söylüyor. Dahasonra da polis
yığılmasının bizim o bölgede bulunanbir kurumumuza yönelik olduğunu
anlıyorlar. Amaarkadaşlar Besat’ın evdekileri korumaya
yöneliktavrından ve korkusuzca çatışmaya hazırlanmasındançok
etkileniyorlar.’
Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş
DİRENİŞ ONURDUR, DİRENİŞ UMUTTUR, DİRENİŞ ZAFERDİR!8
-
1- İllegalite bir zorunluluktur. Faşizme karşı mücadelenin
zorunluluğudur.
2- İllegalite bir haktır.
3- İllegalite saklanmak, sadece kendini korumak değildir.
İllegalite; direnişi, mücadeleyi örgütlemek için gizlen-
mektir.
4- Biz legal çalışmayı, legal kurumları reddetmiyoruz.Legal ve
illegal çalışmayı, legal ve illegal örgütlenmeyibirlikte ele almayı
savunuyoruz. Legaliteyi değil, legalizmimahkum ediyoruz.
5- Nedir legalizm? Legalizm, illegaliteyi
reddetmektir.İllegaliteyi reddetmek, kendini çaresiz ve
alternatifsizbırakmaktır.
Faşizm kendinden olmayan herkesi yok etmekister, saldırır. Bu
saldırının hangi boyutlara ulaş-tığını yaşadık, yaşıyoruz.
Ülkemizde faşizminsaldırıları, direnişler-direnişçiler yaratıyor.
Evlatlarınıkatlettiği 70 yaşındaki bir babadan ölüm orucu
direnişçisiyaratmıştı. Şimdi de bir ana, kızının hukuksuz bir
şekildetutuklanmasından dolayı oturma eyleminde.
Kezban ana 100 gündür oturma eyleminde. ArmutluCem evi önünde
oturuyor ve adalet istiyor! Kızı içinadalet istiyor: Kızı sadece
cem evine işeyen polisleriteşhir ettiği için tutuklandı. Hukuksuz
şekilde tutuklananhalkın avukatları için adalet istiyor. Ve
günümüzün PirSultanları, Grup Yorumcular için adalet istiyor.
19 Temmuz 2018, gün ortasında polis silahlarla Armutlucem evinin
etrafını sararak, baskın yaptı. Bu baskındadöküp kırarak, zarar
verirken kendi ahlakını da sergiledi:Cem evinin duvarlarına
küfürler yazan polis, koridorlarınada işedi. Arkadan kelepçe
taktıkları insanlara cem eviiçinde yere yatırarak işkence yaptılar.
Alevi inancındaninsanların ibadethanesinde yapılan bu saldırılar,
AKP’ninahlakıdır, faşizmin ahlakıdır. Çünkü faşizm, halka vehalka
dair her şeye düşmandır. İnancına, kültürüne, de-ğerlerine
düşmandır.
Dünya halklarının yüzyıllardan bugüne yarattığıdeğerleri vardır:
Halkın ibadethane olarak gördüğü hiçbiryere böyle girilmez. Savaş
zamanında dahi, ibadet mer-kezleri halkın sığınak yerleri olmuştur.
Camiler, kiliseler,manastırlar, cem evleri, sinagoglar vb. hepsi
halkınsığındığı yerlerdir, yaralılara yardım edildiği,
hastaneyedönüştürülen yerlerdir. Ama faşizm hiçbir değer-
gelenektanımaz. Faşizmin bu saldırısı karşısına 80 yaşında birana
dikildi: Kezban Ana.
Kezban Bektaş “Kızım değil, cem evine işeyenleryargılansın.
Kızım serbest bırakılsın!” diyerek 29 Temmuztarihinde başlattığı
oturma eyleminde 100 günü geridebıraktı. Faşizmin tüm baskılarına
rağmen, Kezban ananındirenişini Armutlu halkı, Yüksel
Direnişçileri, DirenişçilerMeclisi, yurtdışında bulunan Alevi halk,
Alevi Derneklerisahiplendi.
Faşist AKP'nin Armutlu Cemevine yaptığı saldırısadece Alevilere
değil, sünnilere, hristiyanlara, yezidilerevb. inanan tüm halklara
ve onların inançlarına yapılmıştır.Sorun Alevilerin değil, sorun
hepimizindir. Faşist TayyipErdoğan sünni inancından halkın dini
inançlarını da kul-lanmaktan çekinmemiştir: Haziran Ayaklanmasında,
ayak-lanmaya katılanları aşağılamak, halkla karşı karşı
getirmekiçin “camide içki içtiler”, “camiye ayakkabı ile girdiler”
vb.yalanları söylemekten kaçınmamıştır. Söylediği yalanlaraortak
olmayan cami imamını ise başka bir camiye sürgün
etmiştir. Müslümanseçmen kitlesini et-kilemek için kürsü-den
ayetler okuyanT. Erdoğan, HaziranAyaklanmasına ka-tılanlara
saldırmakiçin halkın dini duy-gularını kullanmak-tan çekinmedi.
İştefaşizmin dini inancı,dine saygısı budur!
Faşist AKP'nin inandığı değerlere karşı yaptığı busaldırıyı
kabul etmeyen Kezban ana ilerleyen yaşına,hastalıklarına rağmen
direnişi başlattı. Kezban ana alevihalkının, mahallenin ve kızının
onuru için direnmek zo-rundaydı. Çünkü: Faşizme karşı direnmenin
dışındabaşka yok yoktur. Kezban ana bunu en iyi
bilenlerdendir.Kezban ana bunu kitaplardan değil, yaşayarak
öğrendi:TAYAD'lı, TAYAD'ın kurucularından bir anadır Kezbanana. 12
Eylül faşist cuntasına karşı, önce oğlunun yanındayer almış. Sonra
oğluyla omuz omuza mücadele etmiştir.Kezban Ana 80’li yıllarda
hapishane önlerinde tanıştı, iş-kenceyle ve işkencecilerle. O,
oğlunun mücadelesini sa-hiplenmiş, oğlundan öğrenmiş, oğluna
öğretmiştir. KezbanAna aynı zamanda şehit annesidir. (Mustafa
Bektaşonun oğludur.)
Kezban Ana 100. gününde öğretmeye devam ediyor.Armutlu Cemevinin
koridorlarına işendiğinde, cemevineibadet için gelen halka işkence
yapıldığında açıklamayapmakla yetinen Alevi Derneklerine öğretiyor.
Yüzyıllarönce Yezid'in alevi halka yaptığı işkenceyi-katliamı
teşhireden alevi dernekleri bugünün Yezidi AKP karşısındasessiz
kaldı. İşte, herkesin sustuğu günlerde, elindedöviziyle çıktı
Kezban ana. Tek bir talebi vardı: “KızımZeynep Yıldırım değil,
cemevine işeyenler yargılansın.”Bu talep haklıydı, meşruydu.
Ve 100. gününde Kezban ana, faşizm koşullarındainanmanın-ibadet
etmenin aynı zamanda mücadele etmekolduğunu öğretiyor. Evet, dün
nasıl ki Yezid'e karşı mü-cadeleyle var olduysa, alevi halkı bugün
de faşizmekarşı mücadele içerisinde var olabilir, onurunu
koruyabi-lir.
Başta Alevi halkı olmak üzere, sünni, yezidi, hristiyantüm
Anadolu halkları... Kezban ana direnişiyle tüm Anadoluhalklarının
onurunu kurtarmıştır. İnancımız için, inandığımızdeğerler için
Kezban ananın direnişine sahip çıkalım.Onun yanında olalım. Kezban
ananın adalet talebi, hepi-mizin talebidir.
Kezban Anamızın Adalet Talebi 100. Gününde
Sayı: 94 25 Kasım 2018
DİRENİŞLER MECLİSİ’NİN İLK ZAFERİ HALKLARIMIZA KUTLU OLSUN!
9
-
VERİLMEYEN 707 CENAZEKARŞISINDA İZLENECEKTEK YOL DİRENİŞTİR!16
Haziran’da cenazesi alınan Sibel Yalçın, yoğun
polis kordonu altında Alibeyköy Cemevi’ne getirildi.Halkın
öfkesinden korkan polis Cemevine ve kitleyeyaklaşamazken çareyi
Alibeyköy’ü kuşatmada buldu.
Yenibosna’dan gelen iki otobüs durdurularak içindekilergözaltına
alındılar. Bunu duyan kitle yürüyüşü erteleyip,olacaklardan
kendilerinin sorumlu olmayacaklarınıbildirerek gözaltına
alınanların serbest bırakılmasınıistediler. Polis gözaltına
alınanları serbest bırakmakzorunda kaldı. Binler sahipleniyordu
işte Sibel’i.Yürüyüş kortejinde en önde DHKC, ardından dadirenişe
destek veren ve cenazeye katılan diğer dev-rimci gruplar yer aldı.
Ve aynı gün Sibel Yalçın’ıpolise ihbar eden bakkal Hasan Levent’in
DHKC ta-rafından cezalandırıldığı haberi geldi.
Sibel Yalçın, saygı duruşundan sonra, hep birağızdan devrim andı
içilerek toprağa verildi.
CENAZELERİMİZE SALDIRILAR DA CENAZELERİMİZ İÇİN
DİRENMEGELENEĞİMİZ DE ESKİDİR Şimdi daha da geriye gidiyoruz.
Yıl 1975. Kocamustafapaşa sokakları insanlarlakaynıyor. On
binleri aşkın halk faşistlerin katlettiğiGalatasaray Mühendislik
Yüksek Okulu öğrencisi
Yazımızın, geçen haftaki ilk bölümünde, KürtMilliyetçi Hareketin
707 PKK’linin verilmeyencenazesini sahiplenmeyen, hesap
sormayan,uzlaşmacı politikalarını anlattık.
Tarihimizden örneklerle Cepheliler’in cenazelerini,kayıplarını
nasıl sahiplendiğini, Ali Yıldız’ın kemiklerininasıl bulduğunu,
Dersim’de Kemal Gün’ün direnişiyleilk kez resmi olarak bir toplu
mezarı nasıl açtırdığımızı,yürütülen kampanyayı yazdık.
1995 yılında katledilen Sibel Yalçın’ın cenazesi içinverilen
mücadele, CHP Şişli İlçe Binasının işgali vekitlesel sahiplenmeyi
anlattık.
Yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş
DİRENİŞ ONURDUR, DİRENİŞ UMUTTUR, DİRENİŞ ZAFERDİR!10
VERİLMEYEN 707 CENAZE VECENAZELERİNE SAHİP ÇIKMAYAN BİR
POLİTİKA
DİRENMEK BİR POLİTİKA OLDUĞU GİBİ, DİRENMEMEK DE BİR
POLİTİKADIR.
KÜRT MİLLİYETÇİ HAREKET;SADECE CENAZELER İÇİN DEĞİL,
HER KONUDA DİRENMEMEYİBİR ÇİZGİ HALİNE DÖNÜŞTÜRMÜŞTÜR!
DİRENMEMEK;AMERİKAN EMPERYALİZMİYLE İŞBİRLİĞİNİN VE AKP
FAŞİZMİYLE İŞBİRLİĞİ BEKLENTİSİNİN SONUCUDUR.
CENAZELERİ SAHİPLENMEMEK;TESLİMİYETÇİLİĞİN VE TASFİYECİLİĞİN
SONUCUDUR.
ÇAĞRIMIZDIR:CENAZELERİNİZİ FAŞİZMİN ELİNDE BIRAKMAYIN!
CENAZELERİNİZE SAHİP ÇIKMAK İÇİN,EN BAŞTA SİZİ KATLEDENLERLE
UZLAŞMAKTAN VE
İŞBİRLİĞİNDEN VAZGEÇİN!
2
-
Cezmi Yılmaz ve Halit Pelitözü’nün cenaze törenlerinekatılmak
için oradalar. Cenaze için yürüyüş kortejlerihenüz başlamışken
halkın üzerine polis kurşunlarıyağıyor. Polisin saldırısı kitleyi
geriletiyor.
Ancak kısa sürede Cepheliler’in müdahalesiyledireniş başlıyor.
On binlerce insan arabalarla, çöp bi-donlarıyla barikatlar kurarak,
sokak sokak çatışarakCENAZELERİNİ FAŞİZME TESLİM ETMİYOR.
Kocamustafapaşa’dan Silivrikapı mezarlığına gö-türülen şehitler
görkemli bir törenle toprağa veriliyor.
Yıl 1989... 1 Mayıs’ı ateş altında kutluyoruz. Ateşaltındaki 1
Mayıs’ta bir şehit veriyoruz. Mehmet AkifDalcı.
Dalcı’nın Cenazesi, Yeni Bir Savaş Demek
1 Mayıs şehidi Mehmet Akif Dalcı’nın cenaze tö-renine binlerce
insan katılıyor. Yine polis copları, kur-şunları ve yine karşısında
taşıyla, sopasıyla direnenbir halk var. Vermiyoruz cenazemizi.
Polisin cenazeyikaçırmasına veya sessiz sedasız gömülmesi
dayat-malarına boyun eğmiyoruz. Zeytinburnu sokaklarıdevrimcilerin
sloganlarıyla inliyor. “Devrim ŞehitleriÖlümsüzdür”. Zeytinburnu
halkı kapılarını devrimcilereaçıyor. 1 Mayıs şehidi Dalcı, kararlı
direnişine örnekbir törenle toprağa veriliyor.
Yıl 1992... Geleneğimiz sürüyor:
Faşizm yıllardır başaramadığını 13 Ağustos’ta An-kara’da
katledilen beş Devrimci Sol savaşçısındanEyüphan Polat ve Nurhayat
Beyhan’ın İstanbul’dayapılan cenaze törenlerinde bir kez daha
denedi.Cenazelerimizi sahiplenmemizi engellemek için
halkıkurşunladı.
20 Ağustos’ta Sanayi Mahallesi’nde yapılan cenazetörenine
katılmak isteyen halk, kortejler oluşturarakmezarlığa kadar
“Yaşasın Devrimci Sol”, “YaşasınDevrimci Sol Savaşçıları”
sloganlarıyla yürüyüşegeçti.
Mezarlığın kapısına vardıklarında, üzerlerine polistarafından
sağanak halinde kurşun yağdırıldı. Copları,
sopaları ve si-lahlarıyla gerçek-leştirdiği saldırı-larda yine
başa-rılı olamadı. On-larca insan ya-ralandı, 50’ninüstünde
insangözaltına alındı,ama ne cenaze-ye katılan halkıkorkutup
kaçıra-bildiler ne dedevrimcileri halk-tan koparabildi-ler.
Ç e k t i k l e r i
copların karşısında taş ve sopaları, kurşunların kar-şısında
burunlarının diplerinde patlayan molotof kok-teylleri buldular.
Halkın karşısında telaşlanan, taş, sopa, molotoflarönünde
gerileyen kendileri oldular. Eyüphan Polatve Nurhayat Beyhan’ın
ölürken duvara yazdıklarısloganlar, cenaze törenlerinde halkın
ağzında,Sanayi Mahallesi’nin sokaklarını inletti.
Oligarşi bu geleneğin, halkın ve devrimcilerin ce-nazelerini
sahiplenmesi geleneğinin yaşatılmasını is-temiyor. Cenazelerde
halkı görmek istemiyor. Onuniçin saldırıyor, kurşunluyor, gözaltına
alıyor. Bununkarşısında faşizmden ölülerimize saygı beklemekmümkün
değildir. “Diyalogla” faşizmin bu politikasınıdeğiştirmek mümkün
değildir.
Her koşulda geleneklerimize sahip çıkmak için di-renmekten başka
yol yoktur.
707 cenaze için Kürt halkının da başka yolu yoktur.
FAŞİZM NEDEN CENAZELERİMİZİVERMİYOR?
CENAZELER SAFLAŞTIRMA VEÖRGÜTLENME ARACIDIR (Aşağıdaki bölüm,
Kurtuluş dergisinin, 3 Ocak
1998 tarihli 62. sayısında yayınlanan “Halk Gerçe-ğimiz:
Cenazelerimiz” başlıklı yazıdan alınmıştır.)
Bu törenler, başlı başına bir saflaştırma, bir örgüt-lenme
aracıdır da. Düşmanın korkaklığını, zulmünübu törenlerle bir kez
daha halklarımızın gözleri önünesereceğiz. Şehitlerimizi tanıyan
tanımayan tüm yol-daşlarımız, taraftarlarımız, sempatizanlarımız ve
hal-kımız, şehitlerimizin cenazelerine hiçbir kaygı duymadan,bunu
meşru bir hak olarak görüp katılmalıdır. Halkımızıngeleneklerinde
ölen insana karşı bir saygı vardır.
Ölenin cenazesine katılmak bir gelenektir. Hele kionlar için
kendini feda eden, şehit mertebesine erişenbir devrimciyse...
Bundan daha insani ne olabilir?Maddi ve manevi olarak böyle bir
anda sahiplenme,kendimize olan saygının bir gereğidir.
Yani şehitlerimizi sahiplenmek insani, siyasi bir gö-revdir. Ve
bu yüzdendir ki, diğer konulardan farklıolarak şehitlerimizin
cenazelerini sahiplenme konusundahiçbir alan, birim, hiçbir Cepheli
özel bir talimat bekle-memelidir. Bu talimat baştan
verilmiştir.
Halk arasında bir deyim var; “İki elimiz kanda daolsa...” Yani
ne olursa olsun bir şehit haberi alır almazbu konuda duyarlı
davranıp çevremizde eşimiz, akra-bamız, dostumuz, tanıdığımız
herkesi cenazeye kat-malıyız. Cenazemiz nereden, nasıl kalkacak bu
konudaher şeyi en ince ayrıntısına kadar takip edebilmeliyiz.
İşte burada bize gerekli olan inanç, kararlılık, şehit-lerimize
duyduğumuz saygı ve sevgidir.
Düşmanın bu konudaki tüm engellerini aşmak içinbu değerlerden
güç alacağız.
Sayı: 94 25 Kasım 2018
DİRENİŞLER MECLİSİ’NİN İLK ZAFERİ HALKLARIMIZA KUTLU OLSUN!
11
Sibel Yalçın Cenaze
-
NEDEN CENAZELERİMİZESALDIRIYOR?İlkçağlardan bugüne cenazeler,
bütün halklarda,
bütün kavim ve milliyetlerde kutsal kabul edilmiştir.Bu;
dinlerin, inançların, milliyetlerin tüm farklılıklarınarağmen,
dünyanın her tarafında böyledir.
Cenazelerin kutsallığının en açık göstergesi ise,cenaze
törenlerinde somutlanır. O törenlerdeki inanç,itina ve kurallar,
gelenekler, bir kutsallığın ve sahip-lenmenin ifadesidir.
Cenaze törenlerini belirleyen özellikler, ölüyeduyulan saygıdır.
Ölüye gösterilen sevgidir. O ölüyebağlılıktır. Ölenin yaşamı
boyunca yarattıklarına, üret-tiklerine, geride bıraktığı olumlu
değerlere, emeğinesaygı ve sahiplenmedir.
Faşizm; işte bu saygıyı, bu sevgiyi ve bu sahip-lenmeyi yok
etmeye çalışıyor. Faşizm, halkın kendikurtuluş savaşçılarına,
önderlerine sevgisini, saygısınıyok etmek istiyor. Biliyor ki,
halkın devrimcilerin, ge-rillaların cenazelerine katılması, aynı
zamanda onlarınmücadelesini sahiplenmedir.
Cenaze törenleri, sosyal boyutuyla da, siyasal bo-yutuyla da
halkı birleştirir, güçlendirir.
Öyle ki, cenaze törenleri, küskünleri barıştırır, ara-larında
anlaşmazlık olanları biraraya getirir. Uzaktakiakrabalar,
tanıdıklar gelene kadar cenaze kaldırılmadığıiçin “ıraklar yakın
olur”.
Ölü evinde birlik olur, insanlar kaynaşır, paylaşır.
Cenaze geleneklerinin temelinde acıyı paylaşmak,sahiplenme ve
dayanışma vardır. Bir “başsağlığı” di-leme, ölü evinin temizliğinin
ya da yemeğinin bir haf-ta-on gün boyunca komşular tarafından
yapılmasıgibi cenaze törenlerine özgü gelenekler, bunu
gösterir.
Faşizmin cenazeleri engelleyerek yok etmek istediğibir yandan da
budur.
Sözkonusu olan, halk için savaşanların, devrimci-lerin,
gerillaların cenazesi olduğunda, faşizmin buamaçlarına şunu da
eklemek gerekir:
Faşizm; cenazeleri kaçırarak, kaybederek, toplumezarlara
gömerek, halkın moralini bozmak, halkıgüçsüz düşürmek, devletle baş
edemeyecekleri dü-şüncesini hakim kılmak istiyor.
Çünkü “Cenazesine bile sahip çıkamayan birhalk” hiçbir şey
yapamaz.
CENAZELERİMİZE, ŞEHİTLERİMİZE,MEZARLARIMIZA HEP SALDIRACAKLAR,
HEP DİRENECEĞİZ! Bu konuda nasıl bir mücadele verildiğini
göstere-
bilmek açısından 90’lı yıllar boyunca cenazelerimizeyönelik
saldırılardan bazılarını, o günün dergilerindenalıntılarla
hatırlayalım:
- Mücadele, 10 Ekim 1992, Sayı 15;
Bu sayının kapağında cenazeler vardı; şöyle ya-
zıyordu: Şehitlerimizin cenazesi nasıl kaldırılır
öğre-teceğiz
Kayhan ve Makbule’nin cenazesine polis saldırdı,halk sahip
çıktı
- Mücadele, 8 Mayıs 1993, Sayı 45;
Elazığ’da polis terörü; Hasan Aktaş’ın cenaze tö-reninde
gözaltılar
- Mücadele, 26 Şubat 1994, Sayı: 86;
Cenazeye bile saygıları yok
- Mücadele, 15 Ekim 1994, Sayı 114.
Bedii Cengiz’in cenazesinde gözaltına alınan üçkişi
tutuklandı.
- Zafer Yolunda Kurtuluş’un 5 Ağustos 1995tarihli 4. sayısında
Ali Rıza Kurt’un cenazesine saldırıanlatılıyor ve haber şu başlıkla
veriliyor: “CenazelerimizeKalkan Elleri Kıracağız”.
Ali Rıza Kurt’un cenaze törenine saldırı,
oligarşinincenazelerimizi vermeme veya kaldırtmama
politikasındaönemli bir göstergedir. Bu cenaze törenine
vahşicesaldırmıştır devlet. Önceden saldıracağı tehdidini ya-parak
katılımı engellemeye çalışmış ve katılan herkesede saldırmış,
gözaltına aldıklarını dayak ve işkencedengeçirmiştir.
Bu boyutlu saldırı, Halk Cephelileri cenazelerinisahiplenmekten
vazgeçirme, yıldırma saldırısıydı.
Ama bu saldırıya da kararlılıkla cevap verildi vecenaze
törenlerimizde bir adım dahi geriye atılmadı.
CENAZELERİMİZ İÇİN DİRENMEK, DEVRİMİ BÜYÜTMEKTİR!Eyüphan Polat
ve Nurten Demir’in cenazelerine
katılanlar hakkında dava açılır. Mahkemeye katılanlar,cenaze
hakkını savunurlar. Cenazelerimizi faşizmebırakmayacağımızın
kararlılığını dile getirirler.
İşte bu mahkemenin haberi, Mücadele dergisinin24 Ekim 1992
tarihli 17. sayısında şu başlıkla verilir:
“Cenazelerimizin nasıl kaldırılacağını onlara öğ-reteceğiz”.
Bütün mesele bu kararlılığa sahip olmaktır.
Bu kararlılığa sahip olunmazsa, “cenaze kaldırmahakkı” da kağıt
üzerinde kalır. Faşizm izin vermez.Saldırır. Engeller. Elinden
gelen her şeyi yapar.
Bu konuda yapmayacağı bir ahlaksızlık, adaletsizlikyoktur.
Katlettiği devrimcilerin cesetlerine işkence ya-pabilen bir
faşizmden söz ediyoruz.
Katlettiği devrimcileri dozerlerle toplu mezarlaragömen bir
faşizmden söz ediyoruz.
İşte bakın; 7 Kasım 1992 tarihli Mücadele dergisinde
Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş
DİRENİŞ ONURDUR, DİRENİŞ UMUTTUR, DİRENİŞ ZAFERDİR!112
-
bir başlık şöyle:
“Cenazelere gözaltı, cesetlere işkence”. Haberde TKP-ML
Hareketi’nin şehitlerinin cenaze
törenindeki gözaltılar ve Adana’da katledilen
TİKB’lilerincesetlerine yapılan işkenceler anlatılıyor.
Burası Türkiye, bunları yapan faşizm.
Sorun ise, bunun karşısında ne yapacağımız,nasıl bir politika
izleyeceğimizdir.
Yıl 1996: Faşizm Ümraniye Hapishanesi’nde dev-rimci tutsaklara
saldırır. Dört devrimciyi katleder. Veyine cenazelere saldırır.
Zafer Yolunda Kurtuluş dergisinin 13 Ocak 1996tarihli 27.
sayısında şu başlığı görürüz:
“Mecit’in Cenazesini Polis Kaçırdı... Cenazeleri-mizden
Korkuyorlar”
Cenazeler üzerinden savaş sürmektedir.
* * *
Dergilerimizden başlıkları okumaya devam ediyoruz:
- Kurtuluş dergisi, Sayı: 52, Tarih: 6 Temmuz1996.
“Şehitlerimizden Korkuyorlar... Adalet Yıldırım’ınCenazesini
Polis Kaçırdı Halk Şehidine Sahip Çıktı.
Her cenaze bir savaş;
- Tarih, Ağustos 1996... İki devrimci, SenemADALI ve Muhammed
KAYA, 20 Ağustos’ta İstanbulAlibeyköy’de kaldıkları evde
katledildiler.
Cenazeleri kaçırılmaya çalışıldı, ama Halk Cephesicenazeyi
vermedi. İki şehit, tam bir polis ablukasıaltında toprağa
verildi.
Kurtuluş’ta şöyle yazıldı: Cenazelerimizin KaçırılmasıHalkın
Desteğini Engelleyemeyecektir.
Sahiplenmede kararlılık.
Cenazelerimizi faşizmin elinde bırakmamanın tekyolu budur.
İşte 7 Eylül 1996 tarihli Kurtuluş’taki cenazelerimizleilgili
yazının başlığı da bunu ifade eder:
“Her Şehidimizin Cenazesi Düşmanı Vuran BirSilaha
Dönmelidir”.
Düşman cenazelerimizi vermeyerek bizi cenazesinebile sahip
çıkamayan bir acizlik içinde bırakıyor.Halkın moralini bozmak,
kendine güvenini sarsmakistiyor.
Bu politikayı bozmanın tek bir yolu vardır; direnerekher koşulda
cenazelerimizi almak ve onları layık ol-dukları şekilde toprağa
vermek.
Onlar cenazelerimizi bize karşı kullanıyorlar. Ozaman yapmamız
gereken, aktardığımız son başlıktada söylendiği gibi, düşmanın
politikasını tersine çevirip,her cenazemizi düşmanı vuran silaha
çevirmektir.
Verilmeyen 707 cenaze, halkın moraline bir
saldırıdır. Halkın değerlerine bir saldırıdır. O de-ğerleri
zayıflatmak ve yok etmek için geliştirilmişbir faşist
yöntemdir.
Bu politikayı bozmanın ve tersine çevirmenin yolu,en başta
cenazeleri almak için güçlü, militan birdireniştir.
Savaş sürüyor.
Halk İçin Kurtuluş’un 25 Ocak 1997 tarihli 15. sa-yısında şu
başlığı okuyoruz:
“Polat İyit’in Cenazesinde Saldırı... KontrgerillaDevleti
Geleneklere Düşmandır.”
Benzer bir başlığı, bundan altı ay sonra okuyoruz:
“İstanbul polisi, katliamlara doymuyor... KATLETTİĞİİNSANLARIN
CENAZELERİNİN SAHİPLENİLMESİNEDAHİ TAHAMMÜL EDEMİYOR...”
Cenazeler üzerinden savaş sürüyor. Yıl 1997.
İstanbul Emniyet Müdürü H. Özbakır, şu açık-lamayı yapıyor:
“Size bir daha cenaze yaptırırsamnamerdim”.
Cepheliler cevap veriyor: “Ne Namertler GeldiGeçti İstanbul’dan”
(Bkz, Halkın Sesi Kurtuluş, 16Ağustos 1997, Sayı: 3)
Yıl 1998. CENAZELERE Saldırı ve CENAZELE-RİMİZ İÇİN direniş
sürüyor.
Zeynep Korkmaz’ın cenazesine saldırıyor düşman.Bir çok kişi
gözaltına alınıyor. Kararlılığımız devamediyor: Şehitlerimizi
sahiplenme kararlılığından biradım bile geriye gitmek yok.
İşte cenazelere saldırının bir başka boyutu:
“Cenaze İşlemlerini Takip Eden ÇHD İstanbulŞube Başkanı Av.
Murat Çelik ve Av.Several DemirGözaltına Alındılar, Dövüldüler.”
(KURTULUŞ, 20Şubat 1999, Sayı: 18)
* * *
BİR CENAZEDE 150 GÖZALTI,12 TUTUKLAMAİstanbul’daki ABD
Başkonsolosluğu’na yönelik
eylem sırasında şehit düşen Selçuk Akgün’ün 7Haziran Pazartesi
günü yapılan cenaze töreni, oli-garşinin cenazelere yönelik
saldısının en boyutlula-rından biridir. Cenazeye katılanlardan 150
kişi gözaltınaalındı bu cenazede. Gözaltına alınanlar
işkencedengeçirildi, şubede yaşlı insanların, çocukların
üzerinebayıltıcı sprey sıkıldı. Ve 12 kişi tutuklandı.
- devam edecek -
Sayı: 94 25 Kasım 2018
DİRENİŞLER MECLİSİ’NİN İLK ZAFERİ HALKLARIMIZA KUTLU OLSUN!
113
Sadık Mamati, Selçuk Akgün cenaze
-
“Hak Veren Zalim Gördün mü?Hesap Soran Olmayınca”
Emeğimizi, hakkımızı çalanlar, terlemeden para kazanan-lardır.
Onlar halkın emeğiyle geçinen asalaklardır. Buyüzden de alın teri
için mücadele edenleri baskı ile,zulüm ile durdurabileceklerini
sanırlar. Oysa, çok çalışan, azkazanan, yarı aç yarı tok yatağa
giren emekçi eğer derin uykusundanuyandıysa ona baskı zulüm
neylesin.
Bunun değerli ve güzel bir örneğini Türkan Albayrak’ın
direnişindegörüyoruz. Sarıyer İlçe Sağlık’ta çalışırken işten
atılan TürkanAlbayrak kıdemli bir direnişçi. 2010 yılında da
atıldığı işine geri dö-nebilmek için direnmiş ve kazanmıştı. TÜRKAN
ALBAYRAK, 2.KEZ İŞTEN ATILMASINA KARŞI DA DİRENME KARARI
ALARAKİKİNCİ ZAFERİNİ DE ŞİMDİDEN İLAN ETMİŞTİR.
Direnenlere zulüm neylesin!
Kaldı ki Sarıyer Kaymakamı neylesin!
Kaymakam, Türkan Albayrak’a parkları yasaklamış.
“Nasıl kıymetli bir park oldu Şehit Öğretmenler Parkı;
sanırsınSarıyer Kaymakamı’nın özel mülkü! Benim girmem
yasakmış!Ellerinden gelse bütün parkları, anıtları, meydanları yok
edecekler.Ben o parkta işimi geri alıncaya kadar direnecek ve
kazanacağım.”
İşte bu sözleri söyleyen Türkan Albayrak, her gün evden
çıkarkenDirenç Çiçeği şarkısını söylüyor. Aklına Ayten ve Nuriye
geliyor.Önceki direnişte yanında olan şehitleri ve tutsakları
düşünüyor;onlardan güç alıyor ve öyle çıkıyor alana. İşte bu
nedenle yasaklarıçaresiz; teslim oluyor direnişe!
DİRENMEK YASAK; PARKLAR YASAK;EYLEMİN GÖRÜNTÜSÜNÜ
ÇEKMEK YASAKTÜRKAN ALBAYRAKYASAKLARA KARŞI,
İŞİNİ GERİ İSTEMEYE DEVAM EDİYOR
DÖVÜŞ HALAYIDirenenler yılı yılaDerdi derde taş eylemişGökyüzüne
ağız veripGecesini gün eylemişAcıları aş eylemişBir dilimi beş
eylemişNicesini kara toprakOğul oğul göz eylemişYa neylesin zulüm
sanaSabır taşan ya neylesinDövüşmeyi huy eylemişDövüşmeyi
oyDirenenler günü güneDiken diken sar eylemişKaranlığı dal
eylemişTomur tomur nar eylemişGençliğini dar eylemişHücresini kan
eylemişDuvarları yaz eylemişZincirleri saz eylemişYa neylesin zulüm
sanaSabır taşan ya neylesinDövüşmeyi huy eylemişDövüşmeyi
oyBaharını güz eylemişSevdasını köz eylemişZulüm ile düğün
demekDüğün dernek bar eylemiş
(Nihat Behram)
DİRENİŞ ONURDUR, DİRENİŞ UMUTTUR, DİRENİŞ ZAFERDİR!114
-
İlk önce burada olmak, zaferiburada kutlamak benim açım-dan çok
önemli. Nuriye Ho-cam, Semih Hocam ve Esra Hocamaçlık grevini
burada bitirmişlerdi.
Ben o zaman İzmir'deydim, açlıkgrevinin 70’li günlerindeydim
veağlayarak; çünkü inanılmaz stres-liydim. Ne olacak, devam
edeceklermi? Onun stresini yaşadım. Ve za-ferle noktalandıktan
sonra inanılmazderecede bir duygu yoğunluğu ya-şadım. Ağlayarak
görüntüleri izle-dim.
Öncelikle şuna değinmek isti-yorum. Evet direniş tek
başınabaşladı; ama başladığım gün kü-çük bir kar tanesiydim. Ama
şuanda, önümüze geleni yerle birettiğimiz kocaman bir çığ
olduk.İşte çığın da parçaları burada, çığıoluşturanlar burada.
Şuna değinmek istiyorum: Di-renişin gizli kahramanları
vardı.Çünkü hiçbir direniş evet tek baş-lasa da asla tek başına
kazanıl-maz. Sizin söylediğiniz cümle busüreçte bana yol gösteren
oldu di-yebilirim. Çünkü Ankara'ya geldi-ğimde Cihan Dönmez’le
beraberkaldım. Dişlerimde çok büyük prob-lemler yaşadım. Sabaha
kadar dişağrılarım oldu, benimle birlikteadeta ağrıları yaşayan
kardeşimoldu.
Özellikle yurt dışında, Brük-sel'de, Stuttgart’ta,
Mannheim'da,Fransa'da şu anda devam edençadır direnişinde Cemaat
Ocak ab-lamız açlığımı paylaştı. Hollanda'daaçlığımı paylaşanlar
oldu.
Hazırladığı resimlerle, hazırladığıslaytlarla Almanya'dan Suzan
ab-lamız, İstanbul'dan Seher ablamız,Lale ablamız, sürekli hep
gündem-de tuttu. Çünkü gündemde tutaraksosyal medyanın gücünü çok
iyikullandıklarını, bu arada gerçekten
çok değerli güç verdiklerini söyle-yebilirim.
Direnişimin ilk gününden songününe kadar, özellikle
Ankara'dasabahın erken saatlerinde beniarabasıyla alıp Cumhuriyet
HalkPartisi Genel Merkezi’ne götürüpgetiren Orhan abimizdi. Orada
dük-kânı çok yakın, fakat dükkânınıkapatma olanağı olmayan biri.
Dük-kânını kapattığı zaman sonuçtaesnaf. Ticaret yapan bir esnaf
Meh-met Sungurlu abimiz oldu. Özellikleyaz sıcağında, çünkü Ağustos
sı-cağında buradaydım. Dükkânı ka-patarak bana çay getirdi, su
getirdi.Yani bu direniş kolay kazanılmadı.Çünkü dediğim gibi çok
büyükbir aile olarak bunu kazandık.
İnanılmaz sevinçliyim. Şu andadöktüğüm gözyaşı sevinç
gözyaş-ları. Benim için işkenceyle göz-altına alınan Nazan Bozkurt
oldu.Mehmet Dersulu oldu. NuriyeGülmen oldu. Alev Şahin oldu.Acun
Karadağ oldu.
Yani söylemek istediğim, Tayad'lıbabalarımız ziyaretime geldi.
Yanibunlar hep motive etti beni. Düşe-ceğimi hissettiğim an, ayağa
hepkalktım çünkü direnişlerin kay-betmeyeceğini, direnerek...
Şu anda CHP Genel Merkeziiçerisinde kendisine pay çıkar-tacak
insanlar olacak. Asla veasla hiç kimse lütfetmedi. Dire-nişçiler
Meclisi olarak, üstünebasa basa bu direnişi biz ka-zandık.
Kimse bize lütuf etmedi. Yaniülkede şu anda süregelen
direniş-çilerin özellikle şu programı çok iyiizlemesini istiyorum.
Çok iyi derslerçıkartmasını istiyorum. Bizler di-renmeyi ve
kazanmayı kafamızakoyduktan sonra önümüzde hiç-bir şey
duramayacağının en bü-yük göstergesidir şu direniş.
CHP Genel Merkezi Önündeki Açlık Grevinin 67. GünündeZaferi
Kazanan Mahir Kılıç’ın Yüksel TV’nin Patika ProgramındaYaptığı
Konuşma:
“Ben Değil, Biz Kazandık.ZAFER DİRENİŞLER MECLİSİ’NİNDİR!”
Ankara
İdil Kültür Merkezi
K. Armutlu
Sayı: 94 25 Kasım 2018
DİRENİŞLER MECLİSİ’NİN İLK ZAFERİ HALKLARIMIZA KUTLU OLSUN!
15
Belçika
-
Evet, diyorlar ki Mahir Kılıç AçlıkGrevini zaferle
sonuçlandırdı. Hayır,Mahir Kılıç sonuçlandırmadı. MahirKılıç'ın
kocaman ailesi sonuç-landırdı. Mahir Kılıç'ın arkasındaİzmir'deki
büyük ailesi sonuçlan-dırdı. İstanbul'daki büyük ailesi
so-nuçlandırdı. Dünyanın birçok ye-rinde açlığımı paylaşanlar
oldu.
Bahar Karataş ablamız oldu.İsimleri unutabiliyorum inanın,
her-kesten çok özür diliyorum. Prog-ramın içerisinde aklıma
geldikçesöyleyeceğim. Diyorum yani, İz-mir'de de birçok dostlarımız
açlı-ğımızı paylaştı. İstanbul'da da, dün-yanın birçok yerinde
açlığımızı pay-laşanlar oldu. Hepsine kucak do-lusu, yürek dolusu
saygılarımı su-nuyorum.
Özellikle sizin de az önce bah-settiğiniz gibi son üç gün,
AçlıkGrevinin son 7-8 gününü ömrümboyunca unutmayacağım.
ÖzellikleCHP'nin içerisinde, sizlere ya-pılan işkence CHP'nin
tarihinekara bir leke olarak yazılmıştır.Yani kimse şunu
düşünmesin. Evet,Mahir Kılıç CHP'li bir belediyedeçalışacaktır. Ama
CHP'nin yaptığıyanlışı da eleştirmekten asla gerikalmayacaktır. Hiç
kimseden kor-kum yoktur. Bunu da şu şekildesöyleyeyim. Evet, ben
CHP'li be-lediyede çalışacağım amaCHP'ye kişiliğimi,
karakterimisatarak değil. Alın terimi satarakkazanacağım.
Evet, Direnişler Meclisi’nin birparçası, bir üyesi buradan
ülkedekibütün direnişçilere selamlarımı gön-dermek istiyorum.
Saygılarımı gön-dermek istiyorum.
Bizlere “Siz direndiniz neoldu?” diyecek kadar
basitleşeninsanlara da evet direndik ve zaferkazandık! Kocaman bir
aile olarak
zafer kazandık. Sizlerin bizlerdenöğreneceği çok şey var. Her
şeyinbaşında onurlu bir şekilde di-renmeyi öğreteceğiz
hepinize.Bizlerden utanarak direneceksi-niz. Üyelerinize kapıları
kitleme-meyi öğreneceksiniz. Üyelerinizeişkence yapmamayı
öğrenecek-siniz. Üyelerinizin sırtından, üye-lerinizin kanlarını
emmemeyi öğ-reneceksiniz. Direnerek öğrene-ceksiniz. Bu da ders
olsun diyelim.
Bizlere “Direndiniz de ne oldu”diyen basit insanlar: BİZ
DİRENDİK,ZAFER KAZANDIK.
HALKIZ HAKLIYIZ KAZANA-CAĞIZ!
Tarihe bu şekilde yazılsın diyo-rum.
Mannheim
Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş
DİRENİŞ ONURDUR, DİRENİŞ UMUTTUR, DİRENİŞ ZAFERDİR!16
Direnişçilerimizi Selamladık veZaferimizi Kutladık
Ankara Halk Cepheliler 18 Ka-sım'da İdilcan Kültür Merkezi'nde
biraraya gelerek, Lübnan'da gözaltınaalınıp, ardından Türkiye'ye
teslimedilen ve 6 ay boyunca işkence gö-ren, sonrasında tutuklanan
AytenÖztürk için dayanışma yemeği verdi.Yemekte Ayten Öztürk ile
ilgili yazılarokundu, yaşadığı süreç ve şu ankidurumu anlatıldı.
Ayten Öztürk nez-dinde bütün devrimci Özgür Tutsak-larla
dayanışmaya çağrı yapıldı. Aynızamanda, 16 Kasım'da direnişi
za-ferle sonuçlanan Mahir Kılıç'ın dazafer pastası kesildi. Son
olarak 45kişinin katıldığı program halaylar çe-kilerek
sonlandırıldı.
Direnişler Meclisi'nden FlormarDirenişçilerine Ziyaret
Direnenlerin oluşturduğu DirenişlerMeclisi, 15 Kasım'da,
sendikalı ol-dukları için işten atılan ve direnişle-rinin 185.
gününde olan Flormar Di-renişçileri'ni fabrika önünde ziyaretederek
dayanışmada bulundu.
-
Mahir Kılıç direnişinin za-feri ile, Devrimci İşçiHareketi
olarak bir di-reniş daha kazandık.
Tarihimize Mahir Kılıç’ın direni-şinin zaferini de kaydettik.
Direniş-lerimizin ve zaferlerimizin kökleritarihimizdedir.
Devrimci İşçi Hareketi, 12 Ey-lül’den sonra ilk örgütlü işçi
greviolan Koç Holding’e bağlı MigrosGrevini örgütleyerek, işçi
sınıfınıngrevli-grevsiz mücadele yolunu aç-mıştır.
Bu grev, sınıf mücadelesi açı-sından zengin deneyler
barındır-maktadır. Her türlü demokratik hakve özgürlüklerin
kısıtlandığı, 12Eylül yasalarını, İstanbul’da 33Migros mağazası
önünde grevçadırları kurarak meşruluk teme-linde yırtıp atmakla
kalmamış, di-reniş içerisinde işçileri
eğiterekbilinçlendirmiştir.
Migros Grevi 1987 yılında ya-pılmış olsa da aslında işçilerin
ör-gütlenme süreci 1980 cuntası ön-cesine dayanır. Migros işçileri
Tez-Koop-İş bünyesine geçmeden öncebağımsız PAKSAT-İŞ
Sendikasınabağlıydı. Paksat-İş 1972 yılındabir işyeri sendikası
olarak Migrosbünyesinde kurulur. 1975 yılındaMigros Koç Holding
bünyesine ge-çer.
Sendika, 1980 yılının Nisan ayı-na kadar işverenin
denetimindesarı bir sendikadır. Ondan öncebirkaç kez sendika
değiştirmek is-teyen Migros işçilerinin bu çabaları,işverenin yoğun
baskıları ve iştenatılmalar sonucu başarıya ulaşa-mamıştır. En son
1976 yılında ozamanki adı Teknik-İş olan bir sen-
dikaya geçmek üzere başlatılandireniş, büyük bir katılım
olmasınarağmen Teknik-İş yöneticilerininuzlaşmacı ve pasif
tutumları sa-yesinde başarıya ulaşamamış, 18öncü işçinin işten
atılmasına nedenolmuştur.
1979 yılında Migros işçisi, mü-cadelesini mevcut sarı PAKSAT-İŞ
sendikasını içerden ele geçirmehedefine yönelir. Nitekim 28
Nisan1980 tarihinde yapılan sendika ge-nel kurulunda, işçiler ezici
bir ço-ğunlukla seçimi kazanarak gerçektemsilcilerini yönetime
getirir. Pak-sat-İş Sendikası genel kurulundanhemen sonra işverenin
getirmiş ol-duğu disiplin yaptırımlarına karşı3 günlük bir direniş
başlar ve adıgeçen yaptırımlara izin vermez iş-çiler.
Sonrasında ise 1980 Amerikancıfaşist cuntadan aylar önce
yapılantoplu iş sözleşmesi Migros ambar-larından birinde yapılır.
Etrafta iş-çiler, ambarın ortasında bir masavardır. Masanın bir
tarafında Migrospatronlarının temsilcileri, diğer ta-rafta ise
sendikacılar ve devrimciişçi önderlerinden biri olan İbrahimErdoğan
vardır. Sendika, toplu işsözleşmesi görüşmelerinde o dö-nem Türkiye
standartlarında iyi birsözleşme imzalayarak Migros iş-çilerinin
sempati, güven ve desteğinialır.
12 Eylül sonrasında Paksat-İşSendikası 2821-2822 sayılı
yasa-lara getirilen %10 barajı nedeniyleTÜRK-İŞ’e bağlı Tez-Koop-İş
Sen-dikası’na katılmak zorunda kalır.1985 yılında Tez-Koop-İş
Sendikasıbir toplu sözleşme yapmış, ancakiçinde bulunulan şartlar
ve koşul-larda pek de başarılı geçmemiştir.
Üstüne paranın değeri düşmüş vezamlar almış başını gitmiştir.
Kı-sacası 1987 yılına gelindiğinde iş-çilerin elinde iki sene önce
imza-ladıkları sözleşmeden geriye pekbir şey kalmamıştır.
33 Migros Mağazasında1100 İşçi Greve Başlar
Migros’ta, 20 Ağustos 1987 Per-şembe günü başlayan grev
nede-niyle Aksaray mağazasında düzen-lenen törene binlerce işçi ve
İstanbulhalkı katılır. Alkışlar arasında ko-nuşan Tez-Koop-İş
Sendikası 3No’lu Şube Başkanı ve DİH’li birişçi olan Aynur
Karaaslan Migrosgrevini şöyle değerlendirir: “Gör-evimiz yalnızca
‘ekmek’ için değil;ama aynı zamanda demokrasimücadelesinde bir araç
olacaktır.Çünkü ‘ekmek’ ancak demokratikhaklarla güvence altına
alınabilir,sürekli kılınabilir.”
İşçiler sendika başkanı ve yö-netiminin bu görüşüyle
hemfikir-dirler. Çünkü grev öncesinde baş-layan toplu iş sözleşme
hazırlıklarısendikal demokrasi işletilerek tümişçilerin görüş ve
önerileri alınarakhazırlanır.
Sendika başkanı Karaaslan,toplu iş sözleşmesi teklif
tasarısınınnasıl hazırlandığını Yeni ÇözümDergisi’ne şöyle anlatır;
“Bu tekliftasarısının nasıl hazırlandığına ge-lince, 15 Mart’ta
yaptığımız ola-ğanüstü genel kurul öncesine git-mek gerekiyor. İç
sorunlarımızdankaynaklanan bir olağanüstü genelkurul yaşadık. Şube
başkanlığınada bu kongrede geldim. Genelkurul çalışmalarıyla toplu
iş söz-leşmesi teklif tasarısının hazırlanış
Mücadele Tarihimizden Öğreniyoruz:
MİGROS GREVİ
Sayı: 94 25 Kasım 2018
DİRENİŞLER MECLİSİ’NİN İLK ZAFERİ HALKLARIMIZA KUTLU OLSUN!
117
-
çalışmaları birlikte iç içe yürütüldü.Öncelikle çok dağınık olan
Migrosiş yerlerini, Merkez Depo, Şişli,Kadıköy ve Hatboyu olmak
üzeredört bölgeye ayırdık. Her bölgededemokratik bir şekilde,
ilkelerimizeve demokratik çalışma anlayışımızagöre komiteler
kurduk. Bu komiteler,mağazalarda işçilerin önerilerinialdı.
Anketler düzenlendi. Toplananbu anket ve öneriler üst
komitelerdetaslak haline geldi.
Hazırlanan taslak, TemsilcilerMeclisi’nde gözden
geçirildiktensonra, teklif tasarısı haline geldive işverene
verildi. Kongreye gi-derken işçi ve delege arkadaşlarabu
programımızı anlattık, benimsedive ezici bir çoğunlukla,
neredeyseoy birliğiyle kolektif çalışma içindebulunduğumuz
arkadaşlarla bir ekiphalinde yönetime seçildik. Şu andada yapılan
her toplu iş sözleşmesigörüşmesi, önce bölge temsilcile-rimize,
sonra işyeri temsilcilerine,oradan da tüm Migros işçilerineanında
aktarılmaktadır.”
12 Eylül’den sonra DİSK vebağlı sendikalar ile bağımsız
sen-dikalar fiilen kapatılmış, işçilerintüm haklarının gasp
edilmesi sen-dikal alandaki tek işçi kuruluşuolan Türk-İş’i ise hiç
mi hiç rahatsızetmemiştir. Türk-İş, işçi sınıfınınmücadelesine
hiçbir katkı sunma-dığı gibi, bu suskunluğuyla darbeile getirilen
tüm anti-demokratikuygulamalara bir nevi destekçiolmuştur.
DİH, Migros Mağazalarının İs-tanbul’un en merkezi
yerlerindeolmasını fırsat bilerek bunu biravantaja çevirdi. Sadece
işçiler de-ğil, İstanbul halkı da grevin etkindestekçisiydi. Geniş
bir ajitas-yon-propaganda faaliyeti ile birlikteİstanbul’un merkezi
yerlerinde tam33 korunak çadır kuruldu. Polis-patron bu çadırları
yıktıkça her se-ferinde yeniden kuruldu. Bu saldı-rılar halkın
gözleri önünde oluyordu.Halk ile işçilerin birliği
sağlanarakdayanışma büyütüldü.
12 Eylül sonrası yapılan yenidüzenlemelerin biri de, işçi
sınıfınındiğer emekçi halkla olan dayanış-masını engellemek
olmuştur. Bunedenle sendikaların gelirleri sı-
nırlanmış, grev fonu düşürülmüşve sendikalara idari ve mali
denetimgetirilmiştir.
Tüm olumsuzluklara rağmenbaştan sona ilerici-yurtsever-dev-rimci
gençliğin destek ve dayanış-masına sahne olan Migros
Grevi,demokratik kitle örgütleri, kardeşsendikalar, fabrikalar ve
mahallehalkı tarafından da desteklenmiştir.Sonunda çadır hakkı
fiilen kaza-nılmış oldu. Migros patronlarınınsarı sendika ve
polisle birlikte kur-duğu tuzaklar da boşa çıkartıldı.
Örneğin daha grevin birinci günüişveren korsan satışlar
yapmayabaşlar. Yasanın emredici hükmünerağmen, yasaları
korumakla(!) gö-revli devlet kurumlarının kılı bilekıpırdamaz. Bu
nedenle, BölgeÇalışma Müdürlüğü’ne, SendikalarMasası’na, İstanbul
Vilayeti’ne,Kaymakamlığa vb. diğer kurumlarayapılan tüm başvurulara
verilenyanıt, “bu konu bizim yetkimiz dı-şındadır” olmuştur.
Ama Migros işçileri oturup bek-lememişlerdir. İstinye’de
TürkayKibrit Fabrikası’nda, İstanbul Ha-li’nde, Belgrad
Ormanları’nda ya-pılan korsan satışa fiili olarak elkoyarlar.
Ayrıca Bölge Çalışma Mü-dürlüğü’nün bu taraflı tutumu ilkkez Migros
işçilerinin düzenlemişolduğu yürüyüş ve basın toplantı-sıyla
protesto edilir. 600 civarındakiMigros işçisi Bölge Çalışma
Mü-dürlüğü’nü basarak, haklarınasahip çıkarlar.
Migros grevini bitirmeye çalışanpatronlar grevci işçileri tehdit
edenmektuplar gönderirler. İşçiler isegönderilen mektupların
arkasına“Bu laflara karnımız tok” yazarakgerisin geri postalayarak
gereklitavrı gösterir. Migros patronları dur-mazlar. Direnişi
bitirmek için gaze-telere haber yaptırmaktan, polis sal-dırıları
örgütlemeye kadar birçokyöntem denerler. Ama başaramazlar.
Grevin 133. günü zafer Migrosişçilerinin oldu. Migros
patronlarıgeri adım atmak zorunda kaldılarve toplu sözleşme
masasına otur-dular.
Sonuç olarak;Migros işçilerinin grevini öncesi
ve sonrası ile bir bütün olarak de-ğerlendirdiğimizde, işçilerin
müca-delenin bir parçası değil asli un-suru olduğu ve her türlü
süreciniçinde, demokrasi işletilerek işlerinörgütlenmesinin önemi
ortaya çı-kıyor.
İş yerlerinde komiteleşmenin,iradi, programlı bir çalışmanın
öne-mini gösteriyor. Sendika ve komi-telerin birlikte
çalışabileceği ve bununbir zorunluluk olduğu ortaya çıkanbaşka bir
gerçek oluyor. Bugününpek çok sendikacısı İşçi Meclisiadını
duyunca; “Ne gerek var sen-dika ve yönetimi var ya” derler…Oysa
Migros Grevi ve yürütülenmücadele patron sendikacılığınıdaha o
günlerde yırtıp atmıştır.
Migros işçileri arasında sürdü-rülen mücadele bize devrimci
sen-dikacılık ile sarı sendikacılık ara-sındaki çizgiyi açıkça
göstermek-tedir. Tek bir sendika şubesinindahi “koskoca!” Koç
Holding’enasıl diz çöktürdüğüne tanık olu-yoruz.
Sendikaya üye olmakla örgütlüolmak aynı şey değildir deriz
hep.İşçiler uzun bir uğraş sonucunda,bedeller ödeyerek en sonunda
pat-ronun kurdurduğu sarı sendikayıiçten fethederek yönetimi
alıyorlar.Bu da bize gizli örgütlenmenin,bunun yol ve yöntemlerini
geliştir-menin bugün önümüzdeki en büyükgörevlerden biri olduğu
gerçeğinigözler önüne seriyor.
Yine bu mücadele içinde burju-vazinin imdadına en başta
burju-vazinin kurumlarının koştuğunu gö-rüyoruz. Polisi, basını,
çalışma böl-ge müdürlüğü, sarı sendika vs.tüm burjuvazinin
kurumları işçilerinkarşısında yer alıyor. Bu da bizeasıl güçlü
olanın tüm kurumlarıylaburjuvazi ve patronların değil örgütlüolan
işçilerin olduğu gerçeğini gös-teriyor.
Grevlerle, direnişlerle dayanış-mayı örgütlemenin,
ajitasyon-pro-pagandanın, burjuvazinin saldırı-larını boşa
çıkartmak ve patronlarıteşhir etmek için ne kadar önemlibir yöntem
olduğu ortaya çıkıyor.
Tarihimizden aldığımız güçledaha büyük direnişler
örgütleyecek,daha büyük zaferler kazanacağız!
Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş
DİRENİŞ ONURDUR, DİRENİŞ UMUTTUR, DİRENİŞ ZAFERDİR!118
-
DİSK’e bağlı Lastik-İş Sen-dikasının Genel BaşkanıAbdullah
Karacan ve ya-nındaki 2 kişi, Sakarya’nın Arifiyeilçesinde bulunan
lastik fabrikasınaziyarete gittiği sırada silahla vuruldu.
13 Kasım günü başından vu-rulduğu belirtilen Karacan,
kaldı-rıldığı hastanede hayatını kaybe-derken; ateş ettiği iddia
edilen işçiSedat Uzunlar tutuklandı. Ölen birsendika genel başkanı,
öldür-düğü söylenen kişi de sendikanınüyesi bir işçi. Olay mahalli
isesendikanın temsilcilik odası.
Türkiye’nin 22 ayrı yerinde “işi,emeği, onuru” için direniyor
işçiler,emekçiler. Ülke yangın yeri, direniş,zulüm, açlık, yokluk,
işçi katliamları,işten atmalar, intiharlar yaşanırkensendikaların
bulunduğu durumabakın!
Yoksulluğun, açlığın, işten at-maların kısaca işçilere her
türlüzulmün reva görüldüğü bugünlerdeDİSK’e bağlı Lastik-İş
Sendikasıbaşkanı ve işçi arasında geçen buolayı sendikal mücadele
tarzı veanlayışından bağımsız olarak elealamayız.
SORUMLULARBU TABLOYUYARATANLARDIRKaracan’ın önce yürüttüğü
sen-
dikal mücadele nedeniyle öldürül-düğü yansıtıldı basına.
Gerçeğinöyle olmadığı çok kısa bir süreiçerisinde anlaşıldı.
İşveren sen-dikasına dönüşen Lastik-İş’inkendi içindeki
çatışmalarının, güçsavaşlarının; işçilerin ekmek parasıüzerinden
yürüdüğünü, işçilerinalınteri üzerinde hak sahibi
olmayaçalıştıklarını öğrendik.
Abdullah Karacan’ı vuran işçininanlatımları, gerçekleri çarpıcı
birbiçimde ortaya koymaktadır. SedatUzunlar, olayla ilgili verdiği
ifadede şunları anlatıyor:
“Bu fabrikaya bir önceki Lastik-
İş Sendikası Başkanı dönemindegirdim. Bu başkanla genel
başkanınarasının bilmediğim bir nedenlebozuk olduğunu biliyorum. 1
senekadar önce genel başkan, şubebaşkanını istifaya
yönlendirmişti.Bu dönemden sonra Genel Başkan,bizim sorunlarımızla
kendisi ilgi-lenmeye başladı.
Bu süreçte şube, önceki şubebaşkanının fabrikaya kabulleri
yap-tığını, önceki şube başkanınınişe aldığı kişilerin artık
çalışma-yacağını söylediler, zorlanacaklarıbirimlere
yönlendirildiler. Görüş-meler sonunda yaşananların ar-kasında
sendikanın olduğunu vesendikanın talepleri fabrika müdü-rüne
ileterek gerçekleştirdiğini an-ladım. Bu sürede benim de
yerimindeğiştirileceğini duydum.
Bu yüzden ben de geçen haftasendika Genel Başkanını
aradım,görüşmek istediğimi söyledim. Oda bana ‘Yurt dışındayım,
bakarız’dedi. …Ben çalışırken sendikanıntemsilcisi bana ‘Çabuk gel,
GenelBaşkan seni çağırıyor’ dedi” ifa-delerini kullandı. Henüz 1-2
adımatmıştım ki Genel Başkan, belindensilahı çıkararak silahın
ağzına mer-miyi verdi ve bana ‘Gel lan’ dedi.Kendisi oturur
haldeydi, silahı banadoğrultmadı, elleri masanın üze-rindeydi ve
silah da elindeydi. Bensilahı görünce korktum, ‘Benimdışarı çıkmam
lazım’ dedim vedışarı çıktım. Koşar adım güvenlikbölümüne doğru
ilerlemeye baş-ladım.
Bu sırada peşimden OsmanBayraktar geldi ve sakin bir
tavırla‘Konuşacağız’ dedi. Ben de benieninde sonunda yakalarlar,
diyedüşündükten sonra tekrar geri dön-düm. Genel Başkan yine bir
ön-ceki şekilde masada oturuyorve elinde silahı tutuyordu.
Sonraayağa kalktı, elinde hala silahvardı, bana doğrultulmuş
değildi,bana doğru yürümeye başladı.‘Tutun bu p…..... bu kayıt
yapar
telefonu elinden alın’ dedi. Te-lefonu aldılar ve
yanındakilerbana yumruk attılar. Ayrıca kol-larımdan tutuyorlardı.
Ben dekendimi kurtarmaya çalışıyordumve başımı sallıyordum.
GenelBaşkan iyice yanıma yaklaştı, busırada biz Genel Başkanın
oturduğutam iç kısmındaydık. ‘Sen bu işineden karıştırıyorsun p……..
i...’dedi. Ben de ‘Bu iş ekmek meselesi’dedim. Bu defa bana ‘Senin
ek-meğini ben veriyorum p….….,bana mı dikiliyorsun, seni
i...yaparım. Ben yaptım, hesap mısoruyorsun?’ dedi ve bana
doğrukafa attı.
Ben başımı çevirdim, sağ gö-zümün altına kafası geldi. Bu
sıradahepsi birden bana doğru saldırdı.Ben de can havliyle
kendimidışarı atabildim. Kaçmaya çalışı-yordum, bu sırada peşimden
gel-diler. Beni dövmeye devam edi-yorlardı. Biri bana ‘Başkanın
eliniöp, sen başkana nasıl diklenirsin,nasıl konuşursun’ dedi.
GenelBaşkan bana yaklaştı ‘Öp lanelimi’ dedi. Silah hala
elindeydi.Ben de ‘Kimseye biat etmem’dedim. Bunun üzerine silahı
banadoğru kaldırmaya başladı ve ‘Seniöldürürüm’ dedi.
Karşılıklı bir haldeydik. Ben canhavliyle silahın namlusunu
tut-tum. Benim her iki elimden tut-tular.... Hatta namluyu ters
tarafaçevirebilmiştim…. silah patladı.3-4 kez ‘Pat pat’ diye ses
geldi,silah benim elimde kaldı başkan
LASTİK-İŞ SENDİKASI BAŞKANI ABDULLAH KARACAN ÖLDÜRÜLDÜ!ABDULLAH
KARACAN, YÜRÜTTÜĞÜ “SENDİKAL MÜCADELE”NİN,
İŞÇİ DÜŞMANLIĞININ SONUNU YAŞAMIŞTIR!
Sayı: 94 25 Kasım 2018
DİRENİŞLER MECLİSİ’NİN İLK ZAFERİ HALKLARIMIZA KUTLU OLSUN!
119
-
yere düştü. Ben de silahla birliktetemsilcilikten dışarı doğru
kaçtım.”
İşçi Sedat Uzunlar ifadesininbaşka bir yerinde; “İzmit’teki
tesisbürosuna gittim, Genel Başkanlabaş başa görüştük. Bürosuna
git-tiğimde daha önceki sendika baş-kanının işe soktuğu kişilerin
duvardalistesi vardı. Bu listede benim deadım vardı. Görüşme
sırasındabana ‘Ben mafyayım, bu işler bil-diğiniz gibi değil; ben
MİT’im, benimkardeşim adam öldürdü. Adapa-zarı’na gelir kaldırırım,
benim böylebir potansiyelim var’ dedi” diye ko-nuştu.
Sedat Uzunlar’ın ifadesini kı-saltarak vermeye çalıştık.
Çarpıcıolması nedeniyle yer verdik. ElbetteSedat Uzunlar’ın
ifadesini tek ba-şına doğru kabul etmiyoruz. Ancakolay sonrasında
ortaya çıkan gö-rüntüler, ifadeyi doğrular niteliktedir.Ayrıca
Genel Başkan hakkındakibilgiler, daha önce yaşanan olaylar,nasıl
bir sendikal mücadele yürüt-tüklerini göstermektedir.
Kocaelikoz isimli bir internet ga-zetesinde Gökhan Karabulut,
birişçinin mektubuna yer verdiği kö-şesinde Abdullah Karacan için
şun-ları söylemiş; “Lastik işçisi sene-lerden beri huzursuz,
keyifsiz sen-dikaya güvenini kaybetmiş bir top-luluk olmuştur.
Neden mi? Sizinizlediğiniz sendika politikası yü-zünden işçiyi
tamamen işvereninkollarına bıraktınız, işveren istediğigibi
oynuyor, kimsenin ses çıkardığıyok. Alan razı veren razı ama birde
işçiye sormak lazım. Temsilcilerdeseniz ona keza sadece
saatlerinidoldurup gitmenin derdindeler, ata-ma temsilci olursa bu
şekilde olur.
İşçiyi dinlemiyorlar, sıkıntılarınaçözüm bulmuyorlar. Evet
lastik iş-çisinin canına tak etti. Kç sözleş-medir zam aldığımız
yok. Hep en-flasyon hep enflasyon. Yok başkanyok ama işveren
tarafından iş sayısıartıyor ama ses çıkmıyor. Parayok iş çok. Nasıl
olacak başkantamam ile işverenle danışıklı dövüşyapılıyor. Bunları
yüzüne söylemekisterdik; ama maalesef işimizdenoluruz, o yüzden
sana buradan
sesleniyoruz.’’Bu yazı 20 Ekim 2017’de ya-
yınlanmış. Bu mektuptan da anla-şılacağı üzere Lastik-İş’in
örgütlüolduğu işyerlerinde işçiler tem-silcilerini seçemiyor,
sözleşmesüreçlerine müdahale edemiyor,sendikanın karar alma
mekaniz-masına dahil olamıyor. Temsil-ciler de işçilerle
ilgilenmiyor.
ABDULLAH KARACANİŞÇİ DOSTU MUYDU?“Bir sendikanın genel
başkanı,
neden belinde silahla dolaşır?” so-rusunu eminiz herkes
sormuştur.Bu cevap Abdullah Karacan’ın kim-liğinde saklıdır.
Abdullah Karacan,ülkücü kimliği ile tanınan, mafyatarzı ilişkiler
içindeki biri olarakbilinmektedir. Süleyman Soyluda bu nedenle
ailesine taziye zi-yaretinde bulunmuştur.
Karacan, 2002 yılında genelbaşkan olmuş ve öldürülene kadargenel
başkanlığı sürdürmüştür. Sa-hip olduğu koltuğu kişisel çı-karlar ve
nüfuz elde etmek içinkullanmıştır.
2008 yılında sendikada bulu-nan solcuları, muhalifleri
pat-ronlarla anlaşarak tasfiye etmiş-tir. 2008’de Adapazarı
Goodyear,Pirelli, Brisa fabrikaları toplu iş söz-leşmelerinin
imzalanması sonu-cunda işçilerin grev kararını en-gellemeye
çalışmıştır.
Abdullah Karacan’ın engelleye-mediği grev 14 gün sürdü.
Ancakgrevi örgütleyen işyeri temsilcileriise 2009 seçimlerinden
önce tasfiyeedildiler.
Sendika yönetimine muhalif iş-çilerin işten çıkarılması 2008
yılıAralık ayı ve yeni yılın Ocak ayındada sürdü. Sırasıyla
Brisa’dan 64işçi, Pirelli’den 30 işçi, AdapazarıGoodyear
fabrikasında da 28 işçiişten çıkarıldı. Gerekçe ekonomikkriz olarak
iddia edilse de asıl ge-rekçe bu işçilerin muhalif
olma-larıdır.
2008 yılında yaşanan işten at-malara atıfla şu ifadeleri
kullanıyorbir Pirelli işçisi:
“Fabrikada delege seçimle-rinden sonra da işten atmalar
devam etti. Sendika yöneticileriniya da temsilcileri eleştiren
işçilerfabrika içerisinde saldırıya uğ-radı, darp edildi. Arka
arkayayaşanan bu gelişmeler üzerineişçi, işverenin her dediğini
yaparhale geldi. Çünkü güvenmesigereken sendikasına güvenemezhale
geldi. İşverenden çok sen-dika yöneticisinden korkar
oldu.”(Evrensel)
Muhalif işçilerin sendika yöne-ticilerince darp ve tehdit
edilmesiyeni değildir. 31 Ocak 2009 tari-hinde, Pirelli işçisi
Fikret Dal; “Tem-silci arkadaşların işten atılma-sından sonra
Abdullah Kara-can’la bir tartışmamız oldu. Üze-rime yürüdü, bana
vurmaya kalk-tı. Biz atılan eski temsilcileredestek verdiğimiz için
bunlarıyaşadık. Arkadaşlarımız atıldıktansonra bizi de diskalifiye
etmeyeçalıştılar” ifadelerini kullanıyor.Karacan’ın kendisine ağza
alın-mayacak küfürler de ettiğini söy-leyen Dal, sadece kendisinin
değil4 işçinin daha sendika yöneticilerininfiili saldırısına
uğradığını ifade ettive şunları söyledi: Pirelli’de artıkişçilerin
can güvenliği yoktur. Heriki bayramda da fabrikada işçi dö-vüldü.
(Evrensel, 16 Kasım 2018)
Abdullah Karacan’ın cenaze-sinde konuşma yapan Arzu Çer-kezoğlu;
“Lastik fabrikalarındataşeron firmalarının ortadan kal-dırılması
onun eseriydi. Çok açık-tır ki Abdullah Karacan, verdiğibu
mücadeleyle hep bizim yanı-mızda olacak ve biz onu yaşata-cağız.”
dedi.
Oysa gerçek Arzu Çerkezoğ-lu’nun söylediği gibi değildir.
Evettaşeron işçileri kadroya alındı, sen-dikaya üye yapıldı. Ancak
eşit işeeşit ücret ilkesi alaşağı edildi.‘Sendika üyesi yapıldı’
denilen ta-şeron işçileri için ayrı bir sözleşmemaddesi ile maaş ve
sosyal haklarbelirlendi. Taşeron işçinin aldığısaat ücreti, kadrolu
işçilerin çokgerisindedir.
İşçiler aynı işyerinde çalıştıklarıhalde aynı sözleşmeden
yararla-namamaktadırlar.
Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş
DİRENİŞ ONURDUR, DİRENİŞ UMUTTUR, DİRENİŞ ZAFERDİR!220
-
DİSK başkanı ve yönetimi,Abdullah Karacan’ın kimliğinibilmiyor
mu? Tüm bu gerçek-lerden bihaber midir?
Hayır değildir. Muhalifler sen-dikadan tasfiye edilirken sesini
çı-kartmamıştır.
Lastik-İş bugün sağcı bir sen-dikadır. Ancak DİSK
yönetiminibelirleme açısından belirleyici birkonuma sahiptir.
KonfederasyonaGenel-İş’ten sonra en yüksek ai-datları ödeyen
sendikadır. Sağcıbir sendika olduğu, işçiler üzerindeişveren ile
birlikte baskı oluşturduğubilinmesine rağmen olanlara se-yirci
kalmıştır. Bu örnek DİSK’insarı sendikalardan hiçbir
farkınınolmadığını göstermiştir. Sendikayöneticileri işçilerine
yönelik saldı-rılar ile gündeme gelmektedirlerartık. Sendika
başkanları işçiler ta-rafından teşhir edilmeye başlayıncailk
yaptıkları şey şiddete başvur-mak olmaktadır.
Hatırlayalım; DİSK, direnenOya Baydak’a yönelik linç
ör-gütlemişti.
KESK, kendi üyelerini sendika-lardan işkence ederek attı.
Lastik-İş sesini yükselten işçileritehdit ederek, işten atma ile
kor-kutarak sindirmektedir.
Sendikalar, işçilerin ekonomikve demokratik hakları için
mücadeleeder; ancak bununla da yetinmezler.Sendikalar işçilere
siyasal birbilinç de kazandırmak zorunda-dır.
Şu an DİSK dahil hiçbir sendika,işçilerin mücadelesini ileriye
taşı-yacak, geliştirecek bir anlayışa,cürete, bilince, sınıf kinine
sahipdeğildir. Tüm yöneticiler işçilereyabancılaşmış, işverenlere
yakın-laşmışlardır.
DİSK, HESAP VERMEKZORUNDADIR!Bu tablo değişmek zorundadır.
İşçi emeği üzerinde zenginleşenpatronlar ne kadar suçlu ise,
işçilerinumudunu çalan, biriken emekleriniişçi aleyhine kullanan,
direnenleresırtını dönen, hak alma mücade-
lesini yükseltmek yerine geriye çe-ken sendikacılar da
suçludur.
DİSK yaşanan zulmün bir par-çasına dönüşmüştür. İşçilerin
umu-dunu ve emeklerini çalmalarınaizin vermeyiz!
Büyük bedellerle kazanılan hak-ların, yaratılan değerlerin
üzerindenrant sağlamak o kadar kolay ol-mayacaktır. Buna engel
oluyoruz,olmaya devam edeceğiz!
DİSK yöneticileri devrimci işçi-lerin önüne çıkmaya cesaret
ede-miyor. Çünkü devrimci işçiler heryerde DİSK yöneticilerinden
hesapsormaktalar. Bulundukları her or-tamda onları teşhir ediyor,
suçlarınıhatırlatıyorlar.
DİSK’i teşhir etmeye, suçlarınıanlatmaya devam edeceğiz. DİSK,ya
yaratılan değerlere uygun olarakmücadele edecek, söz ve
kararhakkının işçilerde olduğu bir me-kanizmayı yaşama geçirecek
yada devletin kurmuş olduğu sarısendika rolünü kusursuzca oyna-maya
devam edecektir! Tercih buikisi arasındadır!
14 Kasım, direnişin 72. gününde45. kez işkenceyle gözaltına
alındım.Taşı delmeye devam.
15 Kasım, direnişin 73. günü Di-renişler Meclisi olarak Flormar
işçi-lerinin direnişini ziyarete gittik. İşçilerledört saat ge�