Top Banner
yola "müstatil tarik", daire ola- na da "devri tarik" kaydede- rek devri tariki müstatil tariki tutanlara tercih eder. Zira müstatil ta- rik sülük hangi noktaya onun ötesinde görürlerken devri tarik sahip- leri her mertebede, her yerde ha- ve bulurlar. seyirleri Hak'tan Hakk'a Hak ile Mev- leviler inayeti, de him- tutulan ve saliki vahdet-i vücu- dun erdiren bu yolu lerdir (Ankaravi, s. 74). Mevleviler, bayramlarda tebrik töreni için et- tikleri halkaya "devr-i kebir'' derler. Kadiriyye, bilhassa Halvetiyye ve onun çok esma" de- dikleri devrana büyük önem verirler. Hal- vetiler enfüsten afaka (içten olan devre "devr-i afaktan en- füse olan devre "devr-i kübra" derler (Haririzade, I, vr. 343 ). Cerrahiler, Nüreddin Cerrahi'ye ilham "hay hay hQ"yu oku- yarak "Vefa devri"ne özel bir önem verir, "devr-i Vele- di"yi de uygularlar (Tomar·Halvetiyye, s. 31 , 60) döne döne zikretme ve bu yoldan Hakk'a erme gayesi tabii ve ilahi nizama uygun bir anlatmak için fetek- Ierin hatta alemde bulu- nan her dönmekte me- leklerin (bk. Zümer 39 / 75), Kabe çevresinde dönerek iba- det ettiklerini, bundan sü!Qk eh- linin ilahi cezbeye dönmesinin tabii bir söylerler (Ankara- vi, s. 75). Tarikat devrana bü- yük gösterdikleri için "dönen linde Devrani zikrin tarikat ara- giderek zahir ulema- tepkisine yol bu uygulama- reddetmek için eserler kaleme Ebü'l- Ferec Ta- Teymiyye, Birgivi, Kemal- ve EbüssuQd Efendi gibi ünlü alimler devran tepkilerini sert ortaya daha da ileri giderek raks ve he- la! iddia lerdir. Mehmed ve Halebi raks ve devrana döne döne zikir di- ni oyun ve oyuncak haline getirmekten bir Zenbilli Ali Efendi bir risalede savunurken ve Ebüssu- Qd Efendi ona Sünbül Sinan, savunmak için biri Arapça, Türk- çe iki risale Bununla birlikte caiz oldu- yolunda bir dev- ran halinde zikreden tarikat ehline do- yasaklayan bir de ferman (Tomar·Halvetiyye, s. 60). vaiz ve müftüler ta- desteklenen ve zaman zaman fiili müdahalelere varan devran aleyh- hareketleri önlemek için devletçe tedbir Buna bu ko- nudaki lehinde ve aleyhinde pek çok risale kaleme ri de sema ve red için risateler : Serrac, el-Lüma', s. 377-383; er- Risale, s. 205, 647, 746; Gazz:'m. Kahire 1312, ll, 182-210; Kitabü 's - Sema', Köprülü Ktp., nr. 391; Tel- bfsü iblfs, s. 249; Esrarü't- Tahran 1348 s. 236, 240, 384; Teymiyye, Mecma'atü ' r-resa'il, 1, 69; Cam!, Netehtit, s. 468; Zenbilli Ali Efendi. Risaletü' d- deveran, Süleymaniye Ktp., Harput, nr. ll, vr. lll b; Risale tr Süleymaniye Ktp., Murad Buhar!, nr. 327 ; him b. Muhammed ei-Haleb1. Kayseri Efendi Ktp., nr. 429, vr. 65'; Birgiv1, Tarrkatü'l-Muhamme· diyye, 1318, IV, 61; Aziz Mahmud Hü- dayi, 'an vechi's·sema' , Süley· maniye Ktp., Lala nr. 190/1 ; Ankarav1. ve Bulak 1256, tür.yer. ; AbdOlahad NO ri, Risale tr ceva- zi 'd-deverani's·sütiyye, ts.; Katib Çe- lebi. Mfzanü'l-hak, 1297, s. 201; Ha- ririzade, Tibyan, vr. 343'; Abdülker1m Celve- ti. Risale tr Süley· maniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3632, vr. 311; Abdülgani Risale tr tahklf!:i'd-de- ve sema'ihim, Süleymaniye Ktp., Süleyman nr. 392; Meh- med, Risale Süleymaniye Ktp., Mahmud, nr. 1915, vr. 5b ; Tomar·Kadiriyye, s. 49, 56; Tomar -Halvetiyye, s. 31, 60; Abdülba- ki Göl Mevlevf Adab ve 1963, s. 85; H. Kamil "Aziz Mahmud Hüdayi'nin Sema Rishlesi", MÜiFD, IV 986), s. 237-284; Recep Uslu, "Devran Sürenindir...", Yedi iklim, V /38, 1993, s. 94-95. Iii SüLEYMAN ULUDAG D Mevleviyye ve tarikatlarda zikir genel olarak "kuQd", ve "devran" denilen killerde icra edilir. Zikri hafi ve kuQdi olarak icra eden DEVRAN ki tarikatlarda zikre oturularak ayakta devam edilir ve zikir dö- nerek devranta sona erer. "Hal- ka" denilen daire der- ayakta, göre veya sola dönerek yüksek sesle Al- isimlerini okuyarak zik- re devran verilir. Devran zikri lan tekketere pek olmamakla bir- likte "devrani tekkeler", de "devrani Devrani tekketerde zikre, yüksek sesle okunan oturarak (kuOdi) kelime-i tevhid ve ism-i celal zik- riyle devam edildikten sonra kal- zikre geçilir. Uzunca bir süre devam eden zikirden sonra ise devrani zikir Tarikatiara gö- re birçok gösteren devran ge- nel olarak El ele tu- "ism-i hQ"yu zikrederek devrana "hQ"da ayak- la bir ikinci "hQ"da sol .ayak geti- rilir, böylece devran üç devam eder. Allah, vahid, ahad, samed isimleri zikredilerek devra- na devam edilir. usulüne göre bu veya sola olabilir. Mesela Kadiriyye'de Halve- tiyye'de Zikir, "Kalbimde fikrim Allah, dilimde zikrim Allah, nur Muham- med sallallah, lailahe illallah" denilerek ve kelime-i tevhid okunarak sürdürülür. kol omuzuna, sol kol beline konularak zikre devam edilir. Bir müddet sonra "ism-i hay·a geçilince zi- kir kalbiye ve hafifler. Zakirl er zikrin itibaren zikrin ritim ve hareketine uygun ilahiler okurlar. Ses- lerin perde perde yükselmesiyle "ism-i hO" süratlenir. Bir süre bu de- vam edildikten sonra nihayet "hQ"- larla devran zikrine son verilir. Burada ana ile verilen devran, zikri icra eden ve bu- göre çok daha fark- uygulanabilir. Mesela Kadi- riler'de, devran sürerken MevlevTier gibi kollar tek dönülen bir sema var- Halvetiyye'nin Sivasiyye kolunda da devrana herkes kendi ekseni "hay Allah" diye zikreder, da- ha sonra halka edilir. Devran zikri özellikle XIX. ye- ni ve tavaf tev- hidi, BeyyQmi zikri, bedevi topu, dem- deme gibi yeni ya mi- devran i zikir usul- leri bu 249
2

DEVRAN · 2018-05-25 · Zikir, "Kalbimde fikrim Allah, dilimde zikrim nur Muham med sallallah, lailahe illallah" denilerek ve kelime-i tevhid okunarak sürdürülür. Sağ kol yanındakinin

Mar 08, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: DEVRAN · 2018-05-25 · Zikir, "Kalbimde fikrim Allah, dilimde zikrim nur Muham med sallallah, lailahe illallah" denilerek ve kelime-i tevhid okunarak sürdürülür. Sağ kol yanındakinin

yola "müstatil tarik", daire şeklinde ola­na da "devri tarik" denildiğini kaydede­rek devri tariki tutanları müstatil tariki tutanlara tercih eder. Zira müstatil ta­rik mensupları sülük esnasında hangi noktaya ulaşıriarsa ulaşsınlar Hakk'ı onun ötesinde görürlerken devri tarik sahip­leri her mertebede, her yerde Hakk'ı ha­zır ve nazır bulurlar. Bunların seyirleri Hak'tan Hakk'a Hak ile Hak'tadır. Mev­leviler Hakk'ın inayeti, mürşidin de him­ınetiyle tutulan ve saliki vahdet-i vücu­dun sırrına erdiren bu yolu benimsemiş­lerdir (Ankaravi, s. 74). Ayrıca Mevleviler, bayramlarda tebrik töreni için teşkil et­tikleri halkaya "devr-i kebir'' derler.

Kadiriyye, bilhassa Halvetiyye ve onun çok sayıdaki kolları "darb -ı esma" de­dikleri devrana büyük önem verirler. Hal­vetiler enfüsten afaka (içten dışa) doğru olan devre "devr-i suğra ", afaktan en­füse doğru olan devre "devr-i kübra" derler (Haririzade, I, vr. 343• ). Cerrahiler, Şeyh Vefa'nın Nüreddin Cerrahi'ye ilham ettiğine inandıkları "hay hay hQ"yu oku­yarak gerçekleştirdikleri "Vefa devri"ne özel bir önem verir, ayrıca "devr-i Vele­di"yi de uygularlar (Tomar·Halvetiyye, s. 31 , 60)

Mutasawıflar, döne döne zikretme ve bu yoldan Hakk'a erme gayesi taşıyan devranın tabii ve ilahi nizama uygun bir davranış olduğunu anlatmak için fetek­Ierin döndüğünü, hatta alemde bulu­nan her şeyin dönmekte olduğunu, me­leklerin arş etrafında (bk. Zümer 39/ 75), hacıların Kabe çevresinde dönerek iba­det ettiklerini, bundan dolayı sü!Qk eh­linin ilahi cezbeye kapılıp dönmesinin tabii bir şey olduğunu söylerler (Ankara­vi, s. 75). Tarikat mensupları devrana bü­yük rağbet gösterdikleri için Batılı araş­tırmacılar onları "dönen dervişler" şek­linde adlandırmışlardır.

Devrani zikrin tarikat mensupları ara­sında giderek yaygınlaşması zahir ulema­sının tepkisine yol açmış, bu uygulama­yı reddetmek için çeşitli eserler kaleme alınmıştır. Ebü'l- Ferec İbnü'l-Cevzi, Ta­kıyyüddin İbn Teymiyye, Birgivi, Kemal­paşazade ve EbüssuQd Efendi gibi ünlü alimler devran karşısındaki tepkilerini sert şekilde ortaya koymuşlar, bazıları

daha da ileri giderek raks ve devranı he­la! sayanların kafır olacağını iddia etmiş­lerdir. Saçaklızade Mehmed ve İbrahim Halebi raks ve devrana şiddetle karşı

çıkmışlar, döne döne zikir yapmanın di­ni oyun ve oyuncak haline getirmekten başka bir şey olmadığını söylemişlerdir.

Zenbilli Ali Efendi bir risalede devranı savunurken Kemalpaşazade ve Ebüssu­Qd Efendi ona karşı çıkmışlardır. Sünbül Sinan, Kemalpaşazade'ye karşı devranı savunmak için biri Arapça, diğeri Türk­çe iki risale yazmıştır. Bununla birlikte Kemalpaşazade'nin devranın caiz oldu­ğu yolunda bir fetvası vardır; ayrıca dev­ran halinde zikreden tarikat ehline do­kunulmasını yasaklayan bir de ferman çıkarılmıştır (Tomar·Halvetiyye, s. 60). Osmanlılar'da bazı vaiz ve müftüler ta­rafından desteklenen ve zaman zaman fiili müdahalelere varan devran aleyh­tarı hareketleri önlemek için devletçe tedbir alınmıştır. Buna rağmen bu ko­nudaki tartışmaların arkası kesilmemiş, devranın lehinde ve aleyhinde pek çok risale kaleme alınmıştır. İmamiyye Şiile­ri de sema ve devranı red için risateler yazmışlardır.

BİBLİYOGRAFYA :

Serrac, el-Lüma', s. 377-383; Kuşeyri. er­Risale, s. 205, 647, 746; Gazz:'m. i(ıya', Kahire 1312, ll, 182-210; İbnü'I-Kayseran1. Kitabü 's ­Sema', Köprülü Ktp., nr. 391; İbnü'I-Cevz1. Tel­bfsü iblfs, s. 249; İbnü 'I-Müneyyir. Esrarü 't­tevf:ırd, Tahran 1348 hş . , s. 236, 240, 384; İbn Teymiyye, Mecma'atü 'r-resa'il, 1, 69; Cam!, Netehtit, s. 468; Zenbilli Ali Efendi. Risaletü'd­deveran, Süleymaniye Ktp., Harput, nr. ll, vr. lll b; Kemalpaşazade. Risale tr tahkfki'l-J:ıak, Süleymaniye K tp. , Murad Buhar!, nr. 327 ; İbra­him b. Muhammed ei-Haleb1. er-Re/ış ve'l-vaf!:ş li-müstahilli 'r-rakş, Kayseri Raşid Efendi Ktp. , nr. 429, vr. 65'; Birgiv1, Tarrkatü'l-Muhamme· diyye, İstanbul 1318, IV, 61; Aziz Mahmud Hü­dayi, Keştü 'l-f!:ına' 'an vechi 's·sema', Süley· maniye Ktp., Lala İsmail, nr. 190/1 ; Ankarav1. Minf:ıacü 'l-tuf!:ara' ve f:ıüccetü's · sema', Bulak 1256, tür.yer. ; AbdOlahad NO ri, Risale tr ceva­zi'd-deverani's·sütiyye, İstanbul , ts.; Katib Çe­lebi. Mfzanü'l-hak, İstanbul 1297, s. 201; Ha­ririzade, Tibyan, ı, vr. 343'; Abdülker1m Celve­ti. Risale tr f:ıaf!:kı 'd-deverani's-şütiyye, Süley· maniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3632, vr. 311; Abdülgani en-Nablusı. Risale tr tahklf!:i'd-de­uerani'ş·şütiyye ve sema'ihim, Süleymaniye Ktp., Süleyman Paşa, nr. 392; Saçaklızade Meh­med, Risale ti'r-rak:.ş, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud, nr. 1915, vr. 5b ; Tomar·Kadiriyye, s. 49, 56; Tomar-Halvetiyye, s. 31, 60; Abdülba­ki Göl pınarlı, Mevlevf Adab ve Erkanı, İstanbul 1963, s. 85; H. Kamil Yılmaz, "Aziz Mahmud Hüdayi'nin Sema Rishlesi", MÜiFD, IV (ı 986), s. 237 -284; Recep Uslu, "Devran Sürenindir...", Yedi iklim, V /38, İstanbul 1993, s. 94-95.

Iii SüLEYMAN ULUDAG

D MÜSİKİ. Mevleviyye ve Bektaşiyye dışındaki tarikatlarda zikir genel olarak "kuQd", "kıyam" ve "devran" denilen şe­killerde icra edilir. Zikri hafi ve kuQdi olarak icra eden Nakşibendiyye dışında-

DEVRAN

ki diğer tarikatlarda zikre oturularak başlanır, ayakta devam edilir ve zikir dö­nerek yapılan devranta sona erer. "Hal­ka" denilen daire şeklinde sıralanan der­vişterin ayakta, tarikatın özelliğine göre sağa veya sola dönerek yüksek sesle Al­lah'ın isimlerini okuyarak yaptıkları zik­re devran adı verilir. Devran zikri yapı­lan tekketere pek yaygın olmamakla bir­likte "devrani tekkeler", dervişlerine de "devrani dervişler" denilmiştir. Devrani tekketerde zikre, tarikatın yüksek sesle okunan evradıyla oturarak (kuOdi) baş­lanır; kelime-i tevhid ve ism-i celal zik­riyle devam edildikten sonra ayağa kal­kılarak kıyami zikre geçilir. Uzunca bir süre devam eden kıyami zikirden sonra ise devrani zikir yapılır. Tarikatiara gö­re birçok farklılık gösteren devran ge­nel olarak şu şekilde yapılır: El ele tu­tuşan dervişler "ism-i hQ"yu zikrederek devrana başlarlar. İlk "hQ"da sağ ayak­la sağa doğru kısa bir adım atılır, ikinci "hQ"da sol .ayak sağ ayağın yanına geti­rilir, böylece başlayan devran üç dönüş devam eder. Allah, vahid, ahad, samed isimleri zikredilerek aynı şekilde devra­na devam edilir. Tarikatın usulüne göre bu dönüş sağa veya sola doğru olabilir. Mesela Kadiriyye'de dönüş sağa, Halve­tiyye'de soladır. Zikir, "Kalbimde fikrim Allah, dilimde zikrim Allah, nur Muham­med sallallah, lailahe illallah" denilerek ve kelime-i tevhid okunarak sürdürülür. Sağ kol yanındakinin omuzuna, sol kol beline konularak zikre devam edilir. Bir müddet sonra "ism-i hay·a geçilince zi­kir kalbiye dönüşür ve hafifler. Zakirler zikrin başından itibaren zikrin ritim ve hareketine uygun ilahiler okurlar. Ses­lerin perde perde yükselmesiyle "ism -i hO" süratlenir. Bir süre bu şekilde de­vam edildikten sonra nihayet kısa "hQ"­larla devran zikrine son verilir. Burada ana hatları ile verilen devran, zikri icra eden tarikatın adabına ve tarikatın bu­lunduğu coğrafyaya göre çok daha fark­lı şekillerde uygulanabilir. Mesela Kadi­riler'de, devran sürerken MevlevTier gibi kollar açılmadan tek başına sağa doğru hızla dönülen bir sema uygulaması var­dır. Halvetiyye'nin Sivasiyye kolunda da devrana kalkılınca herkes kendi ekseni etrafında "hay Allah" diye zikreder, da­ha sonra halka teşkil edilir.

Devran zikri özellikle XIX. yüzyılda ye­ni tavır ve şekiller kazanmış, tavaf tev­hidi, BeyyQmi zikri, bedevi topu, dem­deme gibi yeni kı ya mi- devran i zikir usul­leri bu yüzyılda yaygınlık kazanmıştır.

249

Page 2: DEVRAN · 2018-05-25 · Zikir, "Kalbimde fikrim Allah, dilimde zikrim nur Muham med sallallah, lailahe illallah" denilerek ve kelime-i tevhid okunarak sürdürülür. Sağ kol yanındakinin

DEVRAN

Türk mOsikisinde sadece devran sıra­sında okunmak üzere zikrin ritmine ve muhtevasına uygun şekilde bestelenen eseriere "devran ilahileri" adı verilir. Dev­ran zikrinde adım atmalar en önemli ha­reketi teşkil ettiğinden bu kısımda oku­nacak ilahilere başlanırken eserin ayak temposuna uygun olması gerekir.

Dinf mOsiki repertuvarında önemli bir yeri olan devran ilahilerine şu eserler örnek gösterilebilir: Halvetfler, "Aşkın

ile aşıklar yansın ya Resülellah" mısra­ıyla başlayan ilahi ile devrana girerler. "Dolap niçin inilersin. derdim vardır ini­lerim"' mısraı ile başlayan düyek usulün­de ve rast makamındaki eser de devra­na girerken okunur. Her mısraın sonun­da "ya hay" zikri tekrarlanır. Bu ilahinin bir de neva ve uşşak bestesi vardır. Dev­rana kalkılırken okunan bir diğer eser de, "Ey aşıkan ey aşıkan iliallah hO" mıs­raı ile başlayan hicaz ilahidir. "Şürfde vü şeyda kılan yarin cemalidir beni" mısraı ile başlayan ilahi de Zekai Dede tarafın­dan hicaz, ferahnak ve acem makamla­rında düyek usulünde bestelenmiştir.

Devranın başlarında ağır olarak söyle­nen "ism-i hO" bölümünde okunması en uygun olan ilahi budur. Bu bölüm devam ederken okunan diğer bir ilahi de, "'Dur­maz yanar vücüdum ah etmeyip nide­yim" mısraı ile başlayan düyek usulün­de rast ve mahur makamlarında beste­lenmiş eserdir. '"Gelin ey aşıklar gelin hO mevlam hO" mısraıyla başlayan dü­yek usulündeki saba ilahi de bu bölüm­deki "ism-i hü"dan sonra okunur. Dev­ranın sonlarına doğru "ism-i hay·· zikri­nin iyice hızlandığı sırada okunan eser­lere, "Benem ol aşk bahresi denizler hay­ran bana" mısraı ile başlayan ağır dü­yek usulündeki saba ilahi ile, "Allah Al­lah hüve rabbüna ya rahman" mısraı ile başlayan düyek usulünde saba ve neva makamlarında bestelenmiş cumhur ila­hisi örnek verilebilir. Rast makamında, "Ben dervişim diyene"'; hicaz, mahur, uş­şak, bayati makamlarında bestesi bulu­nan, "Gönül hayran oluptur aşk elin­den": saba makamında, "Arayı arayı bul­sam izini"': nihavend makamında, "Zahid bizi ta'neyleme devraniyiz Halvetfyiz": uş­şak makamında, "Seyrimde bir şehre vardım": segah makamında, "Zahidlere karşı bu dem dönsün bizim devranımız"; eviç makamında. "Devran odur kim dev­ranı devr-i felek bilmez ola", "Mevlam senin aşıkların devran ederler hO ile"' mısralarıyla başlayan ilahiler sıkça oku­nan devran ilahilerinden bazılarıdır.

250

BİBLİYOGRAFYA :

Yahya Agah. Fütüuve·i Edevat·ı Cehz·i Der· ufşan, Yazmanın Nihat Azamat'taki Fotokopisi , s. 25; Cemaıeddin Server Revnakoğlu ' nun Özel Notları , Divan Edebiyatı Müzesi [İstanbul[. nr. 137 (Dosya) ; a.mlf .. "Yunus'un Bestelenmiş İlahileri Nerede ve Nasıl Okunurdu", TY, sy. 319 (1966), s. 128·139 ; Ergun. Antoloji, ı, ll, 13; ll, 480, 671·672; Şengel, ilahiler, ll , 52; lll, 85; Töre. ilahfler, V, 68; VII , 98, 118; Halil Be­di Yönetken, "Kıyarni Zikirler ve Türk Dini Rakısları", TFA, sy. 156 ( 1962). s. 2775-2777; Halil Can. "Dini Türk Musikisi Lügatı", MM, sy. 218 (1966), s. 56; a.mlf. . "Tasavvuf/Tari­katlar Musikisi", a.e., sy. 295 (1974), s. 15· 16; a.mlf .. "Dini Musiki", a.e., sy. 309 (1975), s. 28 ; sy. 316 (1976), s. 19; H. Kamil Yılmaz. "Aziz Malımüd Hüdayi'nin Sema Risiilesi", MÜiFD, IV ( 1986). s . 283. G;:ı ..

M NuRi OzcAN

DEVREÇlKMA

Osmanlılar'da taşrada görev yapan idarecilerin

çeşitli meseleler dolayısıyla kendi sorumluluk bölgelerini

dolaşmalarını ifade eden bir tabir. L ~

Bu tabire XVI. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı kaynaklarında ve resmi belge­lerinde "il /vilayet üzerine çıkma" , "ge­züp gözetme", "gezüp yürüme" ve "dev­reyleme" şekillerinde rastlanır. Devre çık­ma şeklinde terim anlamı kazanıp yay­gın olarak kullanılması ise halkın büyük çapta şikayetlerine yol açan bir zulüm ve suistimal kavramı haline geldiği XVI. yüzyılın sonlarından itibaren başlar.

Taşrada görev yapan ve "ehl-i örf" adıyla anılan beylerbeyi, sancak beyi ve bunların adamları, tirnar ve zeamet sa­hipleri, subaşı, has voyvodaları asayişi

sağlamak, merkezden gelen emirleri ye­rine getirmek ve bazı mali meseleleri halletmek veya teftişte buiunmak mak­sadıyla zaman zaman kendi idari bölge­lerini dolaşırlardı. Ancak bu hareket çok defa halkın şikayetlerine yol açtığı için belirli bazı şartlara ve kaldelere bağlan­mış, kanunnarnelere yer yer genel hü­kümler konularak bir düzen altına alın­maya çalışılmış, hatta suistimalierin çok arttığı dönemlerde geniş kapsamlı, ada­letname denilen emir ve yasaknameler çıkarılmıştı.

Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait 1540 tarihli bir yasak hükmünde beyler­beyilerin ve sancak beylerinin has*ları­nı toplamakla görevli voyvodalar, kadı­ların nahiyelerdeki temsilcileri olan na­ibler, zeamet-timar sahipleriyle bunla­rın adamları gibi daha alt derecedeki görevlilerin suistimalieri söz konusu edi-

lirken ne şekilde ve hangi gerekçelerle devre çıkabileceklerine de işaret edilmiş­ti. Buna göre devre çıkma, ancak o yö­rede çok önemli bir meselenin başgös­termesi, vergilerin veya tahsil edileme­miş rüsümun toplanması, öşür olarak alınan mahsulün satılması, kadı veya na­ibin hazır bulunamadığı veya ulaşama­dığı uzak yerlerde meydana gelen hırsız­lık ve cinayet olaylarında ahalinin gelip onlara başvurmaları gibi durumlarda mümkündü. Bunun dışında voyvodala­rın, her üç ayda bir vergilerini toplamak­la yükümlü oldukları haslara ait yerler­deki ahalinin durumunu yerinde görmek ve kontrol etmek üzere devre çıkabile­cekleri de belirtiliyordu. Fakat bu sırada herhangi bir suistimale ve zulme mey­dan verilmemesi için voyvodaların yanın­da toprak kadılarının veya nahiye nalb­lerinin bulunması şart koşulmaktaydı.

Bu küçük rütbeli idarecilerin dışında bey­lerbeyi, sancak beyi ve kadıların gerek­tiği hallerde köyleri dolaşmalarına her­hangi bir sınırlama getirilmemişti.

Öte yandan kadıların kendi kazaları içindeki nahiyelere vekil olarak tayin et-

Beylerbeyi ve sancak beylerinin devre çıkmalarının yasak· land ı ğına dair 1 Receb 1018 <30 Eylül16091 tarihli adalet­name (BA, MD, nr. 78, s. 892)