Top Banner
47 - 48 MEDITERRANEAN OPERA AND BALLET CLUB CULTURE AND ART MAGAZINE AIDA DÜNYACA ÜNLÜ VERONA ARENA'DA DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ AKOB 2. EV KONSERİ İKİ NEFES ARASINDA BİR NEYZEN BİLGİN CANAZ BİR PORTRE BÜST ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER ÇOKSESLİ KORONUN UNUTULMAZ İSMİ PROF. DR. MUZAFFER ARKAN
48

DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

Oct 27, 2018

Download

Documents

donhu
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

47 - 48MEDITERRANEAN OPERA AND BALLET CLUB CULTURE AND ART MAGAZINE

AIDADÜNYACA ÜNLÜ VERONA

ARENA'DA

DAVID BOWIE REVISITEDDAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ

AKOB 2. EV KONSERİ

İKİ NEFES ARASINDA BİR NEYZENBİLGİN CANAZ

BİR PORTRE BÜST ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER

ÇOKSESLİ KORONUNUNUTULMAZ İSMİ

PROF. DR.MUZAFFER ARKAN

Page 2: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

DENİZCİLİK

Page 3: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

Akdeniz Opera ve Bale Kulübü DerneğiAdına İmtiyaz Sahibi - Dernek BaşkanıFazıl Tütüner

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüDemet Şaman Tarlakazan

Başkan YardımcısıSelami Gedik

Başkan YardımcısıNihat Taner

Yayın Yönetmeniİhsan Toksöz

Reklam ve Finans KoordinatörüBengü Yılmazer Hadra

SaymanEyüp Dinç

Genel SekreterMine Yalçın

Basın Yayın ve Halkla İlişkilerMonika Kuki

Web SitesiZiya Aykın

STK İlişkileriFatma Kozacıoğlu

Yayın KuruluA. Vahap KokuluZiya AykınSemihi VuralNihat Taner

Budapest CorrespondentAlexandra Ivanoff

London CorrespondentStephen Jackson

New York CorrespondentMeral Güneyman

Los Angeles CorrespondentÖmer Eğecioğlu

Kapak ve Sayfa TasarımıBurçin Keseci

BaskıDumat Ofset Matbaacılık San. ve Tic. A.Ş:Bahçekapı Mah. 2477 Sokak No:6Şaşmaz - Etimesgut / AnkaraTel : 0.312-278 82 00 (pbx)www.dumat.com.tr

Basım Tarihi - 17.09.2018

Bahçe Mh. 4606 Sk. İstiklal İşhanı Kat:2 MersinTel: 0324 238 86 80 • [email protected] • www.akob.org

Bağışlarınız için: İŞ BANKASIUray Şubesi (6607) - Hesap No: 959250IBAN: TR69 0006 4000 0016 6070 9592 50

Dergimize gönderilen yazı ve görseller yayınlansınya da yayınlanmasın iade edilmez.Yayınlanan yazıların içeriğinden yazarlar sorumludur.

Donations: İŞ BANK - Uray BranchIBAN: TR69 0006 4000 0016 6070 9592 50BIC: ISBKTRISXXX

AKDENİZ OPERA VE BALE KULÜBÜ DERNEĞİ

The Association of Mediterranean Opera and Ballet Club

06-10 AIDADÜNYACA ÜNLÜ VERONA ARENA'DAÖmer Eğecioğlu

12 - 16DAVID BOWIE REVISITED (PART 1)DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ(BÖLÜM 1)Meral Güneyman

18-20AKOB2. EV KONSERİFazıl Tütüner

22BİR LIED HİKAYESİAyşe Vural

24-26İKİ NEFES ARASINDABİR NEYZENBİLGİN CANAZPeykan Demirkaya

28-29AKOB VE SOLİ POMPEİPOLİSDOSTLARI BULUŞMASI Fazıl Tütner

30-32BİR PORTRE BÜST ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELERRemzi Yağcı

34-37NİTEKİM ÖLÜMÜNE REKABETPınar Aydın O'Dwyer

38-43ÇOKSESLİ KORONUNUNUTULMAZ İSMİ PROF. DR. MUZAFFER ARKANEngin Aktuğ

44-46KİTAP:NEOLİTİK ÇAĞDAN HİTİTLEREANADOLU'DA MÜZİK VEENSTRÜMANLARCengiz Kara

İÇİNDEKİLER CONTENTS

06

30

12

38

Page 4: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

İhsa

n To

ksöz

toks

oz.a

kob@

gmai

l.com

EDİTÖRDEN

4 AKOB

AKOB bir koltukta birçok karpuz taşıyor. Müzik etkinlikleri, masterclasslar, dergi ve kitap yayınları, enstrüman ve koro dersleri, müzik - sanat - arkeoloji söyleşileri/konferansları, resim sergileri, sokak şenlikleri, Ulusal Oda Müziği Yarışması, AKOB Mersin Barok Müzik Topluluğu konserleri vd...

Bu çeşitlilik bazı kişiler tarafından -derneğimizin ismine atıfta bulunularak- enerji israfı gibi görülse de kazın ayağı öyle değil.

İşin içinde bulunanlar, bu etkinlik ve eylemleri gerçekleştirenler, yapılanlardan son derece memnun. Tüm bu kültürel çabaların kentimize kattıklarının bilincinde ve ilk elden algılayıcıları olarak yapılanların her birinin kent sanat ve kültür yaşamına katkılarını bizler görebiliyoruz. Gelen kutlamalar ve olumlu görüşler de bunu destekliyor. AKOB sadece misyonu olan; müzik sahasında değil, diğer sanat dallarında da kentin entelektüel birikimine katkısını sürdürüyor.

Bu etkinlik ve eylemleri gerçekleştiren değerli gönüllü üyelerimiz günün sonunda, fiziksel olarak yorgun ve bitik bir durumda olsalar da, ruhen tatmin olmuş ve zinde bir şekilde diğer projelerin takipçisi olmak için güç kazanmış oluyorlar. Yani yaptıklarımız bizlere güç veriyor.

Bu sayımızda…

AKOB, etkinlik çeşitliliğine, Mersin’de ilk kez yapılan ev konserlerini de ekledi. Geçen Aralık ayı içinde AKOB Mersin Barok Müzik Topluluğu ile yapılan ilk ev konserimiz, bize yeni ufuklar açtı. Bu yıl Haziran ayında da çok özel bir şan konseri ile ikinci ev konserimizi, sezon kapanış konseri olarak gerçekleştirdik. Bu sayımızda Fazıl Tütüner ve Ayşe Vural bu son ev konserimizle ilgili değerlendirmelerini sizlerle paylaşıyorlar.

Yukarıda da değindiğimiz gibi; AKOB bir kent kültür aktörü olarak kent gündemindeki tüm kültürel konularla ilgisini, gerçekleştirdiği AKOB - SOLİ KAZI DOSTLARI BULUŞMASI etkinliğiyle gösteriyor. Bu etkinliğimize ait, AKOB Başkanı Fazıl Tütüner tarafından kaleme alınan Açılış Konuşması metniyle beraber Kazı Başkanı, sevgili dost, Prof. Dr. Remzi Yağcı’nın Portre Büst yazısını sayfalarımızda okuyacaksınız. Soli kazılarında bu yıl ortaya çıkartılan eşsiz güzellikteki Portre Büst böylelikle kazı Başkanı tarafından akademik yayınlara girmeden ilk kez AKOB sayfalarında meraklılarıyla buluşuyor.

Remzi Yağcı Hoca yazısında bu vesile ile, tüm Türkiye’de sorun olan; özel mülk altındaki arkeolojik alanların kazılma sorunlarına değinirken - her zaman gündemde olan - herhangi bir bölgede çıkartılan ve başka müzelerde sergilenen eserlerin özgün buluntu yerlerinde sergilenmesi konusunda haklı öneri ve serzenişini de dile getiriyor.

Ömer Eğecioğlu İtalya Verona Arena’da Giuseppe Verdi’nin Aida’sını (Franco Zeffirelli yapımı) AKOB okurları için izledi ve yazdı. Bu gezgin yazarımızın gelecek sayımız için İtalya’dan yeni bir yazı hazırlığı içinde olduğunu da belirtelim.

Meral Güneyman ile bir süredir yazışıyoruz. Kendisi son zamanlarda David Bowie’nin şarkılarının piyano uyarlamalarını yapıyor. Ancak yoğun çalışma sürecinde bir türlü AKOB için yazısını hazırlamaya zaman ayıramamıştı. Sonunda anlaştık. Yazısını bölümler halinde yazacak ve iki veya üç sayı süren bir makale ile sizlere çalışmalarını aktarma olanağı bulacağız. Yazısının ilk bölümünü bu sayımızda sunuyoruz. “David Bowie Revisited - David Bowie’ye Dönüş”…

“David Bowie’ye Dönüş” Rock Efsanesi David Bowie’yi Meral Güneyman’ın kaleminden bize tekrar hatırlatırken değerli piyanistimizin transkripsiyonları hakkında da bilgi edinmemizi sağlayacak.

BİR KÜLTÜR FENOMENİAKOB

Page 5: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 5

Ve Prof. Dr. Pınar Aydın… Göz doktoru sevgili yazarımız, konulara değişik perspektiflerden bakıyor! Tabii sadece gören göz yetmiyor, algılayan, değerlendiren beyin devreye girince görülen- izlenenden neler çıkıyor bir bakın. Bu sayımızda sunduğumuz “Nitekim, Operada Rekabet!” yazısını ilgiyle okuyacaksınız.

Kitap kurdumuz Cengiz Kara’ya benden arkeoloji virüsü bulaşmış olmalı ki son kitap tanıtımını bu konuya ayırmış! Meral Sayın’ın Muazzez İlmiye Çığ’ın önsözü ile yayınladığı “Neolitik Çağ’dan Hititlere Anadolu’da Müzik ve Enstrümanlar (I)” . Bu konulardaki yayınların artmasıyla antik Anadolu halklarının müzikleri ve çalgılarını tanımamız, üzerinde yaşadığımız toprakların insanlık tarihindeki yerinin bu bağlamda da eşsiz bir konumda olduğunun saptanması açısından çok önemli. AKOB’un ön alarak bu konularda makaleler yayınlaması da konunun güncellenmesi açısından önem taşıyor.

Engin Aktuğ Türkiye Polifonik Koroları’nın kurulması ve gelişmesinde eşsiz bir yeri olan hocası Muzaffer Arkan’ı anlatıyor yazısında bizlere. Ölümünün 12. yılında değerli müzik insanı müteveffa Arkan’ı şükranla anıyoruz.

Peykan Demirkaya da neyzen Bilgin Canaz ile yaptığı söyleşi ile dergimiz sayfalarında yerini alıyor. Değerli müzisyenimiz bu yıl leyleği havada görmüş ki kendisi ile son temasımızda Fas Rabat’ta ve hemen sonrasında da dergimiz baskıya girmeden önce Moskova’da idi. Yazıdaki son etkinlik güncellemelerini kendisinden ancak telefonda alabildik. Başarılarının devamını diliyoruz.

Neyzen Bilgin Canaz

AKOB Ev Konserinden

Page 6: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

6 AKOB

Dünyaca ÜnlüVerona

Arena’daÖmer Eğecioğlu

Santa Barbara, CA, [email protected]

İtalya’nın Verona şehrindeki Verona Arena'da (Arena di Verona) gösterilen en ünlü opera, bu mekânın sembolü haline gelmiş olan Aida. Değişik Aida prodüksiyonlarının arasında da en gözalıcısı mutlaka Franco Zeffirelli’nin hem yönettiği hem de dekorlarını tasarladığı yapım oluyor.

Bu yaz Verona Arena’da bu Aida’yı izlemek şansına kavuştum. Hem bu devasa mekânın tarihini hem de bu nefes kesen gösterimi sizinle paylaşmak istedim.

Günümüzde oldukça yaygın olan yaz müzik festivalleri arasında iki ay süren Verona Arena Festivali‘nin özel bir yeri var. İtalya’nın kuzeyinde Milano’dan Venedik’e bir çizgi çizerseniz, Verona bu çizginin tam ortasına düşüyor. Eski bir şehir devlet olarak tarihi de çok eskilere gidiyor. Shakespeare’in üç meşhur eseri bu şehire yakıştırılmış: Veronalı İki Centilmen ve Hırçın Kız komedileri, bunlara ek olarak dünyaca ünlü trajedisi Romeo ve Jülyet.

Verona’nın 96. Opera Festivali 2018 sezonunda, 22 Haziran ile 1 Eylül tarihleri arasında yer almak üzere planlanmış. Verona Arena Orkestrası ve görevlileri 47 akşam boyunca uluslararası opera yıldızlarına, yönetmenlere ve tanınmış şeflere, şehre akın eden çok sayıda müziksevere ev sahipliği yapıyorlar. Roma’nın Coliseum’u gibi akustik olarak dünyanın en mükemmel mekânlarından biri sayılan Verona Arena’da bütün gösteriler açık hava temsilleri.

AIDAVerona Arena’sı (Foto: Ennevi/Fondazione Arena di Verona)

Page 7: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 7

Bu yaz programdaki eserler Georges Bizet’nin Carmen, Giuseppe Verdi’nin Nabucco ve Aida, Giacomo Puccini’nin Turandot ve Gioachino Rossini’nin Sevil Berberi operaları. Buna ek olarak Arena’da bir de Uluslararası Verdi Opera Gecesi düzenleniyor. Şehir yüz yıla yakın bir süredir izleyicilerin nefesini kesen eşsiz festivallerini bu yaz da özenle sunuyor.

Festival, dünyanın en sevilen operalarından biri olan Carmen’in yeni bir yapımıyla açılıyor. Verdi’nin Nabucco’su ise ilk kez 2017’de sahnelenen prodüksiyonla dinleyiciler karşısına çıkıyor.

2018 festivalinde hem Turandot hem de Aida, İtalya’nın en ünlü yönetmenlerinden opera ve sinema ustası Franco Zeffirelli’nin yapımları. Zeffirelli’nin yönettiği ve dekorlarını da yaptığı gözalıcı Aida, bundan önce Verona Arena’da 2002-2006, 2010, 2015 yıllarının festivallerinde de yer almıştı.

Bu arada, 2018’in başında 95 yaşına basan Zeffirelli’nin 1963 yapımı Aida’sı, Mayıs ve Haziran 2018’de Milano’nun ünlü La Scala’sında tekrar sahneye kondu. Bu Aida’nın 12 Mayıs 2018 gösteriminin, La Scala’da ilk kez 12 Mayıs 1963’te sahneye çıkan ünlü sopranomuz Leyla Gencer’e adanmış olduğunu not etmekte fayda var.

AKOB okuyucuları hatırlayabilirler; 2012 Mayıs tarihli AKOB dergisinin 13. sayısında La Scala’da izlemek şansına kavuştuğum bu Aida prodüksiyonu hakkında “Zeffirelli'nin Aida'sı 49 Yıl Sonra La Scala'da” başlıklı bir yazı yazmıştım.

VERONA ARENA’NIN TARİHİİtalyan yazar, eleştirmen ve tarihçi Markiz Scipio Maffei’nin kaleme alıp 1730 yılında İngilizceye “A Compleat HISTORY of the Ancient AMPHITHEATRES. More peculiarly Regarding The ARCHITECTURES of those BUILDINGS, And in Particular That of

2018 yılında 95 yaşına basan ünlü İtalyan yönetmen Franco Zeffirelli.

Franco Zeffirelli’nin yönetmenliğini ve dekoratörlüğünü yaptığı Aida operasının 2. perdesinden bir sahne. Verona Arena, 14 Temmuz 2018.

VERONA” şeklinde fantastik bir İngilizce başlık ile çevrilen kitaptan öğrendiğimize göre; Avrupa’da gerçek amfitiyatroların sayısı üçü geçmiyor. Bunlar İmparator Vespasian’ın inşa ettiği Roma’daki ünlü Coliseum, Verona Arena, bir de Napoli yakınında Capua’daki amfitiyatro. Maffei’nin öne sürdüğüne göre Fransa Nimes’teki, günümüzde Hırvatistan’da Pola, Sicilya’da Syracuse, İspanya’da İtalica, Venedik Kolonisi Girit’te ve Napoli yakınındaki Puzzuola’da yer alan yapılar ve buna benzer diğerleri amfitiyatro değil sadece devasa tiyatro sahneleridir.

Bazı tarihçilerin Romalılardan çok daha eskiye giden Etrüsklere mal etmeye çalıştığı Verona Arena’nın mimarisinin tamamen Roma stili olduğu görülüyor. Antik kentin surlarının dışında yer alan arenanın yapıldığı tarihin kesinlikle bilinmemesine rağmen çok eski olduğu açık. Günümüz tabiriyle “modüler” bir şekilde inşa edilmiş; çok sayıda işçi ve usta takımı arenanın değişik yerlerini aynı anda yaparak inşaatı kısa bir zamanda bitirebilmişler.

Mekânın yapım tarihi konusunda iki ayrı görüş var. Bunlardan birine göre Verona Arena’yı yapan Maximian (M.S. 250 – 310) . Daha fazla kabul gören görüş ise arenanın İmparator Augustus Sezar (M.Ö. 63 - M.S. 19) tarafından inşa edildiği. Amfitiyatronun Augustus tarafından yapıldığını düşünenler buna delil olarak İmparator Gallienus’un (M.S. 218-268) zamanında Verona’nın surları inşa edilirken kullandığı taşların amfitiyatrodan geldiğini öne sürüyorlar. Bu doğru ise elbette ki arenanın yapımının bu tarihten önceye gitmesi gerekiyor.

Roma imparatorluğunda amfitiyatroların ilk sergilediği gösteriler gladiyatör dövüşü değil de devasa imparatorluğun dört bir tarafından getirilen vahşi hayvanların karşı karşıya gelmesiydi: filler, aslanlar, panterler, ayılar, timsahlar, gergedanlar bu egzotik hayvanlar arasında yer alıyordu. Hem birbirleriyle savaştırılıyorlardı, hem de arenada seyirciler önünde avlanıyorlardı.

M.S. 1. yüzyıldan itibaren Verona Arena’da gladyatörler ölümüne karşı karşıya geldiler. Daha sonraları gladyatör dövüşleri sadece amfitiyatrolara kısıtlı kalmayıp özel partilerde, ziyafetlerde de ısmarlama eğlence olarak pek rağbet gördü.

Verona Arena’nın Roma İmparatorluğu’nun sona ermesinden sonraki tarihi daha muğlak olmasına rağmen nasıl kullanıldığı hakkında bazı bilgiler var. Örnek olarak; Ortaçağ'da kilisenin düşmanları burada yakıldı; yoksullar kemerlerinin altında yaşadılar; at yarışları, atlı mızrak dövüşleri ve idamlar halka açık olarak burada sergilendi; Napoléon burada boğa güreşleri yaptırdı, ve İtalya’nın birleşmesi yıllarında da bu devasa yapı savaş esirleri için konsantrasyon kampı olarak kullanıldı.

Roma İmparatorluğu'nun renkli halk eğencesi gladyatör dövüşlerinin mozaik bir betimlemesi.

Page 8: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

8 AKOB

Tabii ki bu arenada izlenen operalar eşi bulunmaz bir anı niteliğinde, özellikle operayı çok seviyorsanız. Mekân açık olduğu için kötü hava koşullarından etkileniyor ama yaz yağmuru riskini göze almış ve buraya gelme şansını kazanmış opera tutkunları için bu elbette büyük bir külfet sayılmaz.

Verona Arena’nın 1913’te Aida operası ile açıldığı ilk günün gösteriminde, operanın ünlü “Zafer” geçit resminden bir sahne

(Kaynak: E. Paganuzzi, C. Bologna, L. Rognini, G. M. Cambie, M. Conati, La Musica A Verona, 1976, Verona).

ARENANIN ÖZELLİKLERİTürkiye’deki antik açık hava tiyatrolarını ziyaret etmiş olan herkesin bildiği gibi bu mekânların dev ölçülerine rağman planlarının geometrik özellikleri, onlara sahnede konuşulanları en arka sıralara kadar taşıyabilen bir akustik üstünlük sağlar. Verona Arena bu konuda mükemmel; dünyanın bu en büyük açık hava opera mekânı son derece doğal akustiği ile dikkati çekiyor.

Verona Arena’yı Avrupa’daki diğer amfitiyatrolardan ayrı kılan bir özellik de benzer Roma yapıları gerek doğal nedenler, gerekse de insanoğlunun eli nedeniyle parçalanıp harabeye dönüştüğü halde, buranın şehir sahiplerinin el değiştirdiği zamanlarda bile korunmuş olması. Örneğin, arenanın 6. yüzyılda İtalya’yı fetheden Ostrogot Kralı Theodoric tarafından tamir edildiği biliniyor.

Arenanın en üst sırasının hemen hepsini kaybetmesi 1117 yılındaki büyük depremde olmuş. Bu sıradan günümüze ulaşan sadece dört kemer kalıntısı var. Yerel taşlardan yapılmış olan ilk ve ikinci sıradaki oturma yerleri ise bu depremde hasar görmediği gibi günümüze kadar yaşamayı başarmış. Bugün 20.000’i aşan sayıda seyirciye oturma yeri sağlıyor.

Arenayı oluşturan elipsin eksenleri 76 ve 45 metre. Devasa sahne 47 metre uzunluğunda ve 23 metre derinliğinde boyutlara sahip. Tiyatronun büyüklüğüne rağmen, akustik ve görüş itibariyle her koltuk iyi.

Amfitiyatronun üst sıralarından dışarıya bakınca, bir zamanlar Roma Forumu olan ve şu anda açık hava kafeleriyle ve küçük restoranlarla kaplı devasa meydan Piazza Bra'yı görmek mümkün. Özellikle opera gecelerinde burası bir karnaval yeri gibi binbir çeşit turistin dondurma yiyip Arena ve diğer antik Roma yapıları önünde resim çektirdiği bir yer. Bu turist kaynayan meydanda piyasaya çıkmış Veronalıları da unutmamak gerek.

ARENANIN OPERATİK TARİHİİmparator Augustus’un zamanında bu arenayı inşa edenler mimari şaheselerlerinin bir gün bu şekilde bir opera mekânına dönüşeceğini herhalde tahmin edemezlerdi. Festival sezonunda burada yaklaşık 300 tam zamanlı personel, 80 şarkıcı, 130 orkestra müzisyeni dahil, binden fazla görevli çalışıyor.

Arena di Verona’nın Bra meydanından görünümü. Temmuz 2018.

1913 yılında Verona Arena’da gösterilen ilk Aida’nın afişi.

Page 9: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 9

Operada “Aida” rolünü beş soprano paylaşıyor: Anna Pirozzi, Kristin Lewis, Maria José Siri, Susanna Branchini ve Hui He.

“Radamès” rolünde Yusif Eyvazov, Marco Berti, Carlo Ventre, Gregory Kunde ve Walter Fraccaro; “Amneris” rolünde Violeta Urmana, Carmen Topciu ve Judit Kutas;

“Mısır Kralı” rolünde Romano Dal Zovo, Roberto Tagliavini ve Enrico Marchesini;

“Amonasro” rolünde ise Luca Salsi, Sebastian Catana, Ambrogio Maestri, Amartuvshin Enkhbat, Federico Longhi ve Gocha Abuladze dinleyiciler karşısına çıkıyorlar.

Eser üç ayrı şef tarafından yönetiliyor: Jordi Bernàcer, Daniel Oren ve Andrea Battistoni.

14 Temmuz 2018 akşamı Verona Arena’da Verdi’nin Aida’sında rol alan sanatçılar şöyleydi:

Ses çalışmalarında Montevideo’da başlayan Uruguaylı soprano Maria José Siri’nin uluslararası opera yıldızlığına yolu Teatro alla Scala'nın 2016/2017 sezonunda Madam Butterfly’ı seslendirmesiyle açıldı. “Cio-Cio-San” rolünü, bunun ardından Vienna State Opera, Münih Bavarian State Opera ve Deutsche Oper Berlin gibi saygın kuruluşlarda seslendirdi. Aida, Tosca, Andrea Chénier, La bohème, Yevgeni Onegin, Maskeli Balo, Manon Lescaut, Don Carlo, Attila, Simon Boccanegra, Otello, Suor Angelica, Il trovatore, La Juive, Norma ve Don Giovanni operalarında başrolleri seslendirdi. 2017

Verona Arena’da ilk opera temsilleri, Verdi’nin 100. doğum yıldönümüne rastlayan 1913’ün yazında, Aida‘nın gösterimiyle verilmeye başlandı. Bu yıldan itibaren, iki dünya savaşı hariç, Arena dünyanın en büyük açık hava opera sahnesi olarak her yaz sezonunda bir opera festivaline ev sahipliği yaptı.

Şimdiye kadar temsil edilen altmışa yakın operada birinci sırada 600’den fazla gösterimle Aida geliyor. Aida’yı sırasıyla Carmen, Nabucco, Turandot ve Tosca takip ediyorlar.

Yıllar boyu Maria Callas, Renata Tebaldi ve Montserrat Caballé gibi sopranolar ve operanın en büyük isimleri Verona'da sahnede yer aldı. Leyla Gencer 1963 sezonunda burada Aida’yı seslendirdi. Verona Arena’da sahneye çıkan tenorlar arasında dünyanın en meşhurları yer alıyor: Francesco Merli, Mario del Monaco, Carlo Bergonzi, Giuseppe Di Stefano, Franco Corelli, Luciano Pavarotti ve Plácido Domingo…

AIDAGiuseppe Verdi'nin eski Mısır’da geçen dünyaca ünlü operası Aida’nın prömiyeri 1871'de Kahire'de yapıldı. Opera Süveyş Kanalı'nın açılışını kutlamak amacıyla Mısır Hidivi İsmail tarafından 1869 yılında ısmarlanmıştı ancak eserin gösterimi 24 Aralık 1871'e kadar gecikti. Franko-Prusya Savaşı, Paris’te hazırlanan dekorları geciktirdiği için yeni Kahire opera binası Aida yerine yine Verdi’nin Rigoletto’su ile açıldı.

Verdi’den önce bu kutlama için bir opera bestelemesi istenen Richard Strauss eğer bu projeyi üstlenmiş olsaydı bugün belki dünya sahnelerinde Aida diye bir opera bulunmayacaktı.Anna Anni'nin ikonik kostümleri ve Vladimir Vasiliev’in koreografisi tarafından zenginleştirilen ve yönetmen Franco Zeffirelli'nin ilk kez 2002 yılında sahneye koyduğu bu büyük prodüksiyon 2018 Verona Festivali’nde 16 akşam dinleyicilere sunuluyor.

Maria Callas 1952 yılında şef Antonino Votto ve Arena Müdürü Alberto Tantini ile Verona Arena’da. Callas 1952’nin Temmuz ayında

burada Ponchielli’nin operası La Gioconda’da sahneye çıkmıştı.

Aida (soprano) Maria José SiriRadamès (tenor) Marco Berti Amneris (mezo soprano) Violeta Urmana Kral (bas) Romano Dal ZovoRamfis (bas) Rafał Siwek Amonasro (bariton) Sebastian Catana

Şef Jordi Bernàcer Yönetmen ve dekor Franco ZeffirelliKostüm Anna AnniKareografi Vladimir Vasiliev

14 Temmuz 2018 tarihinde ünlü Verona Arena’da gösterilen Aida operasında sahne alan baş sanatçılar: “Aida” rolünde Uruguaylı

soprano Maria José Siri, “Radamès” rolünde İtalyan tenor Marco Berti, “Amneris” rolünde Litvanyalı mezo soprano Violeta Urmana, “Mısır Kralı” rolünde İtalyan baso Romano Dal Zovo. En sağda İspanyol

orkestra şefi Jordi Bernàcer.

Page 10: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

10 AKOB

yılında "Oscar della Lirica” En İyi Soprano ödülüne layık görüldü.Verdi rolleri arasında Il Trovatore’de “Leonora”, Don Carlo'da “Elisabetta”, Il Corsaro'da “Medora” ve Maskeli Balo’da “Amelia” var.

Sanatçı, Puccini'nin Turandot operasında “Liu”, Mozart’ın Don Giovanni operasında “Donna Anna”, Jake Heggie'nin Dead Man Walking operasında “Rahibe Rose” ve Giordano'nın Andrea Chénier'inde de “Maddalena” rollerinde de büyük övgü toplamış bulunuyor.

Operada “Radamès”i seslendiren tenor Marco Berti, İtalya’da Como doğumlu. Kendisi “İtalyan sesi” sıfatınına örnek olan bir ses sanatçısı olarak kabul ediliyor. Bu dramatik tenor, temiz ve gür sesiyle repertuvarında hem İtalyan hem de Fransız operalara yer veriyor. Özellikle Puccini, Verdi, Bizet, Leoncavallo, Mascagni ve Giordano‘nun başyapıtlarının takdire değer bir yorumcusu olarak ün kazanmış. Verona Arena’ya ek olarak sahneye çıktığı mekânlar arasında Londra Covent Garden, New York Met, Milano Teatro alla Scala, Paris Opéra ve Münih'teki Staatsoper bulunuyor.

14 Temmuz gecesi Amneris’i seslendiren Litvanyalı soprano Violeta Urmana İtalyan dramatik türünün önde gelen sopranoları arasında kabul ediliyor. Canlandırdığı diğer operatik karakterler arasında “Aida”, “Amelia”, “Elisabetta”, “Gioconda”, “Leonora”, “Tosca” ve “Norma” var.

Müzik hayatına mezzo soprano olarak başlayan sanatçı Parsifal'de “Kundry” ve Don Carlo'da “Eboli” yorumlarıyla dünyaca ün kazanarak, özellikle bu iki rolü neredeyse dünyanın tüm önemli opera evlerinde, Claudio Abbado, Daniel Barenboim, Pierre Boulez, Riccardo Chailly, James Conlon, James Levine, Jesús López-Cobos, Fabio Luisi, Zubin Mehta, Riccardo Muti, Sir Simon Rattle, Giuseppe Sinopoli ve Christian Thielemann gibi tanınmış şeflerle seslendirdi.

İtalyan baso Romano Dal Zovo, 2011 yılında başlayan uluslararası kariyerine Gounod’nun Romeo ve Jülyet, Mozart’ın Sihirli Flüt, Wagner’in Rienzi, Verdi’nin La Traviata operalarında aldığı rollerle başladı. 2013-14 sezonunda Don Carlo’da söyledi, ve Parma’da Gianni Schicchi'de sahneye çıktı. 2013 yılının güzünde Belgrad’daki Verdi festivalinde yer aldı. Operapoesia 2013 “La Boheme” yarışmasında Büyük Ödülü kazandı. 2017-18 sezonunda Puccini'nin La Fanciulla Del West, Madama Butterfly, Tosca, Bellini'nin I Capuleti E I Montecchi, Verdi'nin Nabucco ve Otello, Giordano’nun Andrea Chénier, Richard Strauss'un Salome operalarında rol alıyor. Bu yaz Verona Arena’da seslendirdiği operalar arasında Aida’nın yanısıra Tosca da var.

Müzik eğitimini Valencia ve Viyana’da alan İspanyol şef Jordi Bernàcer ise Zubin Mehta, Valery Gergiev, Sir Andrew Davis gibi şeflere asistanlık yapmış olan bir müzisyen. Kendisini Virginia'daki Castleton Festivali'nde yardımcı direktör olarak davet eden Lorin Maazel’in himayesi altında da çalışmış. Birçok Avrupa orkestrasıyla konserler vermiş olan Bernàcer’i 2012-13 sezonunda Los Angeles Opera’da soprano Sondra Radvanovsky’nin başrolde yer aldığı Tosca’da dinleme fırsatı bulmuştuk.

Verona Arena’nın yeterli büyüklükte sahne arkası olmadığı için, Aida için hazırlanmış devasa Mısır temalı dekorlar Bra meydanında bir gece önceden sahneye çıkmak için dizilmiş bekliyorlardı. Bunları çeviren çitler, Arena’nın eski sezonlarının opera afişleriyle donatılmıştı. Gösteri gününde inşaatlarda kullanılan cinsten uzun vinçlerin dekorları arena sahnesine taşıdıklarını gördük.

"

Gösteri gecesi kalabalık muhteşemdi. Bu kadar büyük bir mekana yakışır bir gösteri, yüzlerce kişiden oluşan kadro; figüranlar, bale sanatçıları ve olağanüstü dekorlarla nefes kesti.

Orkestra ve genç şef Bernàcer son derece başarılıydı. Ses sanatçılarına gelince; “Amneris” ve “Kral”ın yanısıra gecenin “Aida”sı Maria José Siri muhteşemdi. Tek göz doldurmayan sanatçı, daha ilk – ve ünlü - aryasında hayal kırıklığı yaratan İtalyan tenor Marco Berti oldu. Berti bir türlü de kendine gelemedi. Üçüncü perdede yağmur nedeniyle bir süre ara verilen opera, Verona Arena’nın ve özellikle bu zengin Zeffirelli yapımının neden bu kadar ün kazanmış olduğunu açıkça ortaya koydu.

Tenorumuz Murat Karahan’ın “Kalaf”ı seslendirdiği Turandot operası, Aida’dan bir gece önce 13 Temmuz gecesi Verona Arena’daydı. Keşke bu operayı da izlememiz mümkün olsaydı…Aida gösteriminden bir gece önce Bra meydanında sahneye

taşınmayı bekleyen dekorlar. Verona, 13 Temmuz 2018.

Verona Arena’daki Aida’da “Amneris” ve “Aida”nın ilk perde düeti. 14 Temmuz 2018.

Page 11: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david
Page 12: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

12 AKOB

DAVID BOWIE

DAVID BOWIE'yeDÖNÜŞ

REVISITED Part1

1. BÖLÜM

Meral Gü[email protected]

Turkish translation byİhsan Toksöz

Page 13: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 13

WHY DAVID BOWIE?If I had to remember the exact reason several months ago, when I decided to take on as huge a project as “David Bowie revisited”,- such a larger than life subject,- I really cannot. I can only vaguely recall a sudden thought of the uncanny effect he had on me, out of nowhere, based on no specific reason. I must just say that it was an overwhelming, all consuming feeling that went through my being like lightening.

It felt as if I was in a trance. After all I was not really familiar with many of his songs, nor was I informed the way I am today about his multi layered and enormous talent, but I knew deep in my heart that this was going to transform me as a person and as an artist.

My strong intuition also partially had to do with the fact that David Bowie and I share the same birthdays, January 8, for whatever that’s worth, and one of my best friends who now lives in Antalya, Turkey, (who shall remain anonymous), inspired him for his song “Blue Jean.”

Then there was “Space Oddity” ! In 1972, when I first came to America, this song had become a huge hit. This was the first time I remember a strong connection I felt to his music.Bowie was a prolific songwriter, an actor, a mimer, a fearless artist all around; he was a philosopher, an avid reader, a creative and glamorous fashion icon, and a radiant singer. Bowie was a Master of Rock, but he knew classical music, contemporary music, soul, punk, folk and jazz. His range of musical knowledge extended from Antonin Dvorak to Igor Stravinsky, from Richard Strauss to Phillip Glass and fromSergei Rachmaninoff to Vaughn Williams to John Adams and Steve Reich.

Above of all, -and as was obvious in his charitable deeds-, he was a wonderful human being and a devoted family man.

I will write more about the life and art of David Bowie, but first I would like to share my work in process with my readers.

In March of 2018, I started listening to every song of Bowie. I wanted to know his music like it was my own, and I wanted to select perhaps twenty songs that I could arrange for the piano to present them in Concert.

I scribbled down about 25 to 30 songs. How I selected them was based purely on the sound; these were die hard rock songs, and arranging them for the piano creatively and meaningfully while avoiding vulgarity was a must and certainly no easy task. So first and foremost, the sound had to be right.

That being said, the first song that I started working on was “Valentine’s Day”. Contrary to its title, and quite to my surprise, this song, is not about celebrating love. This is a dark

NEDEN DAVID BOWIE?Birkaç ay önce “David Bowie’ye Dönüş!” gibi yaşam boyu sürebilecek muazzam bir konuyu işlemeye neden karar verdiğimin yanıtını bir türlü bulamıyorum. Hayal meyal hatırladığım, üzerimde birdenbire nedenini açıklayamadığım bir etki yapmış olmasıydı. Beni yıldırım çarpmışçasına benden alan çok yoğun ve karşı koyulmaz bir duygu olduğunu söyleyebilirim.

Sanki bir trans halindeydim. Birçok şarkısını bilmiyordum, Kendisinin çok yönlü ve muazzam yetenekleri hakkında - bugünkü kadar - bir bilgim yoktu. Ama kalbimin derinliklerinde hissettiğim şuydu; bu çalışma beni bir birey ve sanatçı olarak dönüşüme uğratacaktı.

David Bowie ile ayni günde doğmuş olmamın (Ocak, 8) ve şu anda Antalya’da yaşayan çok yakın bir arkadaşımın (ismi bende saklı) O’nun “Blue Jean” şarkısının esin kaynağı olmasının, benim güçlü önsezilerimle bir ilgisi olabilir miydi acaba?

Ve “ Space Oddity - Uzay Tuhaflığı!”. Amerika’ya 1972’de geldiğimde bu şarkı çok ‘hit’ bir şarkı idi. İlk kez o zaman O’nun müziğine ilgi duyduğumu hatırlıyorum.

Bowie çok üretken ve çok yönlü bir sanatçı idi; şarkı yazarı, aktör, mim sanatçısı, filozof, kitap kurdu, yaratıcı ve büyüleyici bir moda ikonu ve ışık saçan bir şarkıcı…

Bowie bir Rock ustası idi, ancak klasik müzik, çağdaş müzik, soul, punk, caz’a da aşina idi. Müzik bilgisi Antonin Dvorak’tan, Igor Stravinsky’e, Richard Strauss’tan Philip Glass’a, Sergei Rchmaninoff’tan Vaughin Williams’a, John Adams’a ve Steve Reich’e uzanmaktaydı.

Hepsinin üstünde - yaptığı yardımlardan da açık seçik bilindiği gibi - harika bir insan ve iyi bir aile adamıydı.

David Bowie’nin yaşamı ve sanatı üzerine daha çok şey yazabilirim, ancak öncelikle okurlarla üzerinde çalıştığım konu hakkında bilgi paylaşmak isterim.

2018 Mart ayında, Bowie’nin tüm şarkılarını dinlemeye başladım. Sanki benimmiş gibi müziğini tanımak ve yirmi kadar şarkısını seçerek bir konserde sunmak için piyanoya uyarlamak istedim.

25-30 kadar şarkısını çalakalem yazdım. Nasıl seçtim derseniz, sadece melodiye göre - bu vazgeçilemez hard rock şarkılarını yaratıcı ve anlamlı bir şekilde, basitliğe kaçmadan piyanoya uyarlamak gerekiyordu ve bu kesinlikle çok kolay bir iş değildi. Her şeyden önemlisi melodinin uygun olması gerekiyordu.

Böylece üzerinde ilk çalıştığım şarkı “Valentine’s Day – Sevgililer Günü” oldu. Hayrettir ki adının aksine, bu şarkı aşkı yücelten bir şarkı değildi. Bu kasvetli ve dramatik şarkı bir okul tetikçisinin psikolojisi hakkındaydı. Florida’da, Sevgililer Günü’nde böyle bir olayın gerçekten olmasından dört yıl önce, 2013 yılında piyasaya çıkmıştı. Videosunu izleyip sözlerini dinledikçe, “kişinin ruhuna işleyen ünlü uyumsuz gözlerinin” (wnyc.org, David Bowie’nin

Page 14: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

14 AKOB

and dramatic song about the psychology of school shooter. It was released in 2013, four years before an actual such incidence happened on Valentine’s Day in Florida, United States! As I listened to the lyrics and watched the music video, I discovered,-beyond his “famously mismatched eyes peering into one’s soul” (wnyc.org, David Bowie’s hidden agenda in “Valentine’s Day”), -that there were references to a weapon in the way he was holding his guitar and its shadow on the wall, and also a reference to a speeding bullet.

So there was no room for the sweetness of the arrangement I initially envisioned. I had to captivate the same rage and emotion of a crisis on that level. It took me about six weeks to complete my transcription. Below is an excerpt from the finale of my arrangement of this song where the texture and volume get increasingly thicker.

The process for my transcriptions begins every time with finding the right sound first; the right sound for the piano - without infringing the original - that is also my sound! Then I play the song over and over, making changes and improvements, writing down everything I may think is worth writing at the time. Sometimes it is smooth; a song may take only two days, but sometimes sheets of paper are recycled until I arrive at the final version which may take weeks as was the case in the piercingly soulful "Life on Mars.”

‘Valentine’s Day’ - Sevgililer Günü’ndeki gizli gündem) ardında, gitarını tutuşunda ve duvara vuran gölgesinde bir silaha ve hatta namludan çıkan bir mermiye göndermeler olduğunu fark ettim.

Bu durumda başlangıçta düşündüğüm gibi hoş bir uyarlama yapma şansı yoktu. Şiddet ve kriz duygusunu ayni seviyede yakalamak durumundaydım. Uyarlamamı tamamlamam altı haftamı aldı. Bu şarkının yaptığım uyarlamasının örgü ve ses düzeyinin gittikçe artan finalinden bir pasaj yandadır.

Uyarlamalarımda her zaman ilk önce doğru sesi bulmakla işe başlarım. Piyano için doğru olan ses ise - orijinali yozlaştırmadan - bana has olan sestir. Sonrasında parçayı değişiklikler, geliştirmeler yaparak, değer bulduğum her şeyi not ederek tekrar tekrar çalarım. Bazen kolaydır, bir şarkı sadece iki gün alır, ancak bazen de içe işleyen “Life on Mars - Mars’ta Hayat” ta olduğu gibi, son versiyona varıncaya kadar bir sürü sayfanın yeniden gözden geçirilmesiyle haftalar alabilir.

Burada bir gerçeğe değinmek isterim; Bowie’nin sosyal farkındalığı ve geniş bilgi birikimi onu, dünyamızın katlanmak durumunda olduğu zorluklar ile ilgili pek çok konuda beste yapmak konusunda etkilemiş ve esin kaynağı olmuştur. Amerika’da toplu katliamlar probleminin yanı sıra Bowie; “New Killer Star - Yeni Katil Star”da 11 Eylül’e, “The Heroes - Kahramanlar”da Demirperde’ye, “Warszava - Varşova”da Soğuk Savaş’a ve “She’s got medals - Madalyaları ‘O’ aldı” da cinsiyet kimliğine göndermelerde bulunmuştur. Altını çizerek belirtmemiz gereken bir konu da 9/11 gibi korkunç bir konuda dahi insanlığın geleceği için olumlu bir şeyler çıkarsama isteğidir.

Bowie bir Rock ustası idi, ancak klasik müzik, çağdaş müzik, soul, punk, caz’a da aşina idi. Müzik bilgisi Antonin Dvorak’tan, Igor Stravinsky’e, Richard Strauss’tan Philip Glass’a, Sergei Rachmaninoff’tan Vaughin Williams’a, John Adams’a ve Steve Reich’e uzanmaktaydı.

David Bowie “Valentines Day” Transcription forPiano - The Finale by Meral Guneyman

David Bowie “Valentines Day - Sevgililer Günü”Piyano Uyarlaması - Final - Meral Güneyman

Page 15: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 15

Here I should take a moment to allude to the fact that Bowie’s social conscience and his vast knowledge influenced and inspired him to compose about a myriad of issues and troubles our world has to endure. In addition to the problem of mass shootings in America, he makes references to September 11 in “New Killer Star’ the Iron Curtain in “Heroes” the Cold War in “Warszawa” and the gender identity issue in “She’s got medals”. It’s worth mentioning that he wanted to draw something positive for the future of humanity even from an event as horrid as 9/11.

“I would be your slave”, which is the second song I loved and transcribed, the artist addresses God as a believer with doubt in his heart, or in his words, “ a world that has parted from the higher power".

The size of Bowie's hunger for knowledge was of unbelievable dimensions, and as if out to prove the Einstein quote, "The true sign of intelligence is not knowledge but imagination", he used his intelligence to create perpetually.

In “I am afraid of Americans" he expressed his distaste for America's 'Yankee capitalism’ and pop culture. The paranoid music video is that of a European tourist walking the streets and being stalked by a thug, all the while crazed people and religious fanatics with machine guns are shooting.

Bowiesongs.wordpress.com reveals that "as much as Bowie had been fascinated by America as a kid, as much as commercial success there had consumed him in the early 70's, (and despite the fact he made his permanent home there and died there,) he never shook his view of the country as being fundamentally crass, incoherent, and violent". He sarcastically sings as he mocks "a bloated, drunken fan celebrating his team's victory well after the game had been called, God is an American”

"Let's Dance", a seemingly lighthearted upbeat song, in stark contrast to his darker expressions, surprisingly still carries a strong sociopolitical message. Here, Bowie wanted to reinvent his glam rock/glittery “Ziggy Stardust” alien image, but makes a statement at the same on the divide between whites and Aboriginals in Australia.

The music video was directed by Rubika Shah who shot the film on location. He recalls:

"You don't really see Aboriginal people in the towns or when you go out to bars. I couldn't believe that this story hadn't been told."

"At the time it was rare to see Aboriginal people in a positive light in Australia... Bowie, shifting his position from a reclusive superstar to a responsibility -laden artist, wanted to change that, bringing in Aboriginal people he found at dancing and theatre schools and having them dance at redneck bar. "

In 1983, memories of the " stolen generation", the term used to describe Aboriginal children taken by the government and

Sevdiğim ve düzenlemesini yaptığım ikinci şarkı, “I would be your slave - Senin kölen olurdum” da sanatçı, kalbinde şüpheleri olan bir inanan olarak “yüksek güçten ayrılan dünya” sözleriyle tanrıya seslenmektedir.

Bowie’nin bilgiye açlığı Einstein’ın aşağıdaki alıntısını kanıtlamak istercesine inanılmaz boyutlardaydı: “Zekânın gerçek göstergesi bilgi değil hayal gücüdür.”

“I am afraid of Americans - Amerikalılardan Korkuyorum” şarkısında, Amerikalıların “Yankee” kapitalizminden ve pop kültüründen hoşlanmadığını belirtir. Paranoid müzik videosunda, deliye dönmüş insanlar ve dinci fanatiklerin makinalı tüfek ateşleri altında yürüyen Avrupalı bir turistin bir sokak serserisi tarafından takip edildiğini izleriz.

Page 16: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

16 AKOB

placed in white families - were still fresh in many people's minds. "David wanted to be in Australia and he wanted it to be politicized, that was his bottom line," film director Mallet tells Rolling Stone Magazine.

"Bowie inserted numerous direct references to the stolen generation in the video; a young girl scrubbing the street, as one professor notes in the film, refers to Aboriginal children that were trained as domestic servants before being sent to white homes." (Jason Newman, Rolling Stone Magazine, April 14, 2016),

On my piano I think "Let's Dance" song will turn into a bluesy dance inspired by Prokofiev harmonies and rhythms, as perplexing as this sounds. It is in the works.

There is more, much more. So many songs to talk about, so much more of Bowie's creative process.

Did I mention that he was a virtuoso illustrator//sketcher/designer? A couple weeks ago, I visited the Brooklyn Museum to see the phenomenal "David Bowie is" Exhibition. I toured the entire exhibition twice in the same day for a total of three hours without feeling the slightest bit of fatigue. I was enthralled, inspired, rejuvenated.

In the next issue, I will share this experience with my readers. Until then, "May God's love be with you," (as Bowie sings in ''Space Oddity'')

Bowiesongs.wordpress.com ‘da açıklandığı üzere; “çocukken Amerika’nın büyüsünden etkilenen, 1970’lerin başında orada kazandığı ticari başarılar yüzünden kendini tüketen Bowie - orada yerleşmesine ve ölmesine rağmen - hiçbir zaman bu ülkenin hissiz, anlaşılmaz ve şiddetle dolu olduğu fikrinden ödün vermedi.” Alay edercesine, taklitlerle söyler şarkısını: “Şiş göbek bir sarhoş taraftar oyunun sonunda takımının zaferini kutluyor; Tanrı Amerikalıdır.” Karanlık söylemlerinin aksine, görünüşte neşeli ve hareketli bir şarkı olan “Let’s Dance - Haydi Dans Edelim” şaşırtıcı bir şekilde hala sosyopolitik bir mesaj taşımaktadır. Burada büyüleyici ve parlak rock müziğini yeni bir şekilde yorumlamak isteyen Bowie, “Ziggy Stardust” yabancı imgesinde ayni zamanda beyazlar ve Aborijinler arasındaki farklılığa göndermede bulunmaktadır.

Müzik videosunu yöneten ve yerinde filme alan Rubika Shah anlatıyor:

Aborijinleri şehirlerde veya gittiğiniz barlarda göremezsiniz. Bunun şimdiye kadar neden anlatılmadığına inanamıyorum.

Aynı zamanda Avustralya’da Aborijinlerin olumlu bir şekilde görülmeleri de çok nadirdi… Toplumun dışında yaşayan bir superstar durumundan sorumluluk yüklenen bir sanatçıya dönüşen Bowie bunu değiştirmek istedi ve dans ve tiyatro okullarında bulduğu Aborijinleri taşra barlarına getirerek dans etmelerini sağladı.

Film yönetmeni Mallet Rolling Stones dergisinde şöyle diyor: “1983 yılında ‘kayıp kuşak’ olarak adlandırılan ve hükümet tarafından beyaz ailelerin yanına verilen Aborijin çocuklarının anıları hala zihinlerde tazeliğini korurken David Avustralya’da bulunmak ve en azından bunu politikleştirmek istedi.”

Bowie videoda açıkça ‘kayıp kuşak’tan birçok defa söz ediyor; bir profesör filmde Aborijin çocuklarının beyazların evlerine gönderilmeden önce birer hizmetçi olarak eğitildiklerinden bahsederken bir genç kız sokakları temizlemektedir. (Jason Newman, Rolling Stone Magazine, April 14, 2016), Benim piyanomda “Let’s Dance – Haydi Dansedelim” şarkısı şaşırtıcı bir şekilde Profokiev’in armoni ve ritmlerinden esinlenerek blues’a benzer bir dansa dönüşecektir. Üzerinde çalışmaktayım.

Daha o kadar çok şey var ki anlatacak, Bowie’nin yaratıcılık süreci içinde o kadar çok şarkı var ki!.

Onun usta bir ressam/desinatör/tasarımcı olduğundan bahsetmiş miydim? Birkaç hafta önce olağanüstü “İşte David Bowie” sergisini görmek için Brooklyn Müzesi’ne gittim. Ayni gün içinde iki kez gezerek üç saat içinde hiç bir yorgunluk emaresi göstermeden tüm sergiyi gördüm. Büyülenmişcesine, heyecanla, gençleşerek…

Gelecek sayıda siz okurlarımla bu deneyimimi paylaşacağım. O zamana kadar (Bowie’nin ‘Space Oddity -Uzay Tuhaflığı’nda dediği gibi), Tanrının lütfu üzerinize olsun!

Bowie was a Master of Rock, but he knew classical music, contemporary music, soul, punk, folk and jazz. His range of musical knowledge extended from Antonin Dvorak to Igor Stravinsky, from Richard Strauss to Phillip Glass and from Sergei Rachmaninoff to Vaughn Williams to John Adams and Steve Reich.

Page 17: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david
Page 18: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB’un yeni atılımlarından olan ev konserlerinin ikincisi, 19 Haziran 2018 gecesi, Mersin’de Bengü Yılmazer Hadra’nın evinde gerçekleşti. Farklı, tarihi bir geceydi.

On yıldan bu yana AKOB, yerli ve yabancı konuk sanatçılarla konserlerini Mersin’in devlet ve belediye kültür merkezlerinde, her etkinlik için salon kirası ödeyerek gerçekleştiriyor. Yüksek salon kiraları birçok çalışmanın, konserin, dinletinin yapılamamasına neden oluyor.

Devlet ve belediye kültür merkezlerinde sanat ve müzik etkinlikleri yapan, gönüllü kamu hizmeti vermeyi kendilerine misyon edinen kişi, kurum ve derneklerden salon kirası alınmaması ve/veya cüz’i miktarlarda alınması toplumda sanat faaliyetlerinin artmasını sağlayacaktır. AKOB özelinde bu daha da önem kazanıyor. Çoksesli müziği toplumla tanıştırmak yaygınlaştırmak için çalışan Akdeniz Opera ve Bale Kulübü, Devlet Opera ve Baleleri ile konservatuvarlardaki eğitim ve etkinlikleri mercek altına almıştır. Değerli sanatçılarımız ile yetişmekte olan sanatçı adaylarını toplumla tanıştırma ve bütünleştirme çalışmaları yapan derneğimiz, birçok etkinliğini yüksek salon (ve piyano) kiraları nedeniyle gerçekleştirememektedir. Müziğin eğitici, besleyici, iyileştirici yönleri düşünülünce, insanlarımızın salon kiraları nedeniyle müziğin sağlayacağı çok çeşitli olanaklardan mahrum kaldıkları görülecektir.

AKOB2. EV KONSERİ

18 AKOB

Fazıl Tütü[email protected]

Page 19: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 19

Ev konserlerinin bitiminde mekandan hemen ayrılma zorunluluğu olmaması; sanatçıların, dinleyicilerin, tanışarak, birlikte daha çok zaman geçirmeleri ve sohbetleri yeni çalışmalar, etkinlikler üremesine neden olacaktır. Gelişmiş ülkelerin kentlerinde her akşam onlarca müzik etkinliğinin topluma sunulması boşuna değildir.AKOB’un ilk ev konseri, kısa süre önce oluşturulan AKOB Mersin Barok Müzik Topluluğu’nun aynı evde düzenlenmiş konseriydi. Konserin ardından yeni topluluğun kurulmuş olması sevinç içinde kutlanmıştı.

Ev konserlerini gerçekleştirebilmek için büyük engellerden birisi, piyano olmamasıdır. Bu sorun, AKOB’a piyano tahsis eden Işıl Toksöz’ün desteği ile çözüldü. Baba İhsan Toksöz de AKOB’a yıllardır güç veren; coşku ile atılım dosyaları sunan; AKOB’u taşıyan gönüllü sanatseverlerden, aile olarak AKOB’u yüceltenlerdendir.

Ev sahibesi Bengü Yılmazer Hadra, evinde konserler düzenlenmesine olanak sağlayan, organizasyonu ve her türlü tedariki gerçekleştiren; gücünün hatırı sayılır bölümünü AKOB’a vakfeden AKOB yöneticilerindendir. İkinci Mersin ev konserinin gerçekleşmiş olması, ev konserlerinin sürekli olacağına işaret etmektedir ve sevindiricidir. Ulaşılan başarıda sanatçılar kadar Bengü Yılmazer Hadra’nın da payı büyüktür.

İkinci ev konserinde, ender bir araya gelebilecek birçok olgu, o gece yan yana geldi. Etkinliğe genç konuk (13), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuarı öğrencisi Melek Mavi Vural’ın viyolonsel dinletisi ile başlanması gecenin ayrı bir güzelliği olmuştur. Mavi, J. B. Breval’in Fa Majör Viyolonsel konçertosunu başarıyla çaldı.

AKOB’un on yıl önce kurulmasının fikir babası, besteci, maestro, kültür insanı, AKOB onur üyesi Selman Ada’nın değerli eşi Karolin Hanım’la Mersin’de yaşamaları, o geceye katılarak Selman Ada bestelerinden bir çeşni sunulması geceyi ayrıcalıklı kıldı. Geniş kültür donanımıyla; üretmeden, bestelemeden duramayan çalışkan kişiliğiyle Selman Ada, Mersin’in kültür, sanat, müzik yaşamına, insanlarımıza değerli kazanımdır.

Selman Ada’nın piyano, bas veya bariton için, şair Celal Sahir Erozan’ın şiiri üzerine bestelediği ve Dr. Ayşe Vural’a ithaf ettiği “Başımla Gönlüm” adlı lied o gece ilk kez seslendirilerek tarihe geçti. Barışık, duyarlı, estetik beğenileri gelişmiş; çağdaş ve uygar bir toplum olmak için bir araya gelmiş sivil toplum girişimlerinin, yaşamı boyunca destekçilerinden ve mümtaz kişilerinden olan AKOB üyesi Ayşe Vural’ı ve besteci Selman Ada’yı kutluyoruz.

Mersin, çok çeşitli özellikleri yanında, kısa süre önce kimliğine yeni bir özellik daha eklemiştir: O da, Mersin’in, artık opera da bestelenen bir kent olduğudur. Selman Ada, Nikolai Vasiliyevich Gogol’ün ünlü eserinden, Tarık Günersel’in librettosu üzerine yazdığı “Palto” operasını Mersin’de bestelemiş, kısa süre önce bitirmiştir. İşte o gece, bir başka ilk seslendirilişe daha tanık olunmuştur. “Palto” operasından Akakiy Akakiyeviç’in aryası "Serenad"

Page 20: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

20 AKOB

da ilk defa AKOB’un ikinci ev konserinde seslendirilerek ülkemiz opera tarihine geçmiştir.

Kentimizi ziyaret eden İstanbul Operası sanatçıları bariton Caner Akgün ve soprano Dilruba Bilgi Akgün’ün varlığı ile şekillenen gecenin sanatsal içeriği AKOB’un ikinci ev konserini çok özel bir konuma getirmiştir. İki eserin Dünya Prömiyerinin yapıldığı konserde, gecenin özel konukları olan Dilruba Bilgi Akgün ve Caner Akgün, üstlendikleri ve başarıyla seslendirdikleri rollerle, yurtiçinden ve yurtdışından aldıkları birçok ödülle taçlandırdıkları özgeçmişleriyle geceyi unutulmaz kıldılar. Mozart’tan, Puccini’den, Selman Ada’dan, Nevit Kodallı’dan seslendirdikleri eserlerle, soprano Dilruba Bilgi Akgün, bariton Caner Akgün ve piyanoda Selman Ada bizlere müstesna bir gece yaşattılar.

Ev konseri dediğimiz türün kentimizde sürdürülmesi, örnek oluşturması, yaygınlaşması çoksesli müziğe ilgiyi ve bilgiyi arttıracak, insanlarımızın müzik dinleyerek, güzel anlar yaşamasına olanak sağladığı gibi, onların, çocuklarının, torunlarının enstrüman çalmalarına, aralarından geleceğin sanatçılarının çıkmasına, yaşamlarına yeni değerler, beceriler, güzellikler eklemelerine esin kaynağı olacaktır.

Daha çok ev konseri dinleyebilmek için, evlere daha çok piyano diyoruz. Piyanosu olanlar evlerini bizlere açabilirler. Daha çok müzik akşamında birlikte olmayı diliyoruz.

Page 21: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 21

Page 22: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

22 AKOB

Bundan 16 yıl önceydi. Mersin’in İnsu yaylasındaki 40m2’lik küçük evimizin terasında yemek yiyoruz... Eşim Semihi Vural’ın da kurucu üyesi olduğu Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nin ilki başlamak üzere. Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden Mersin’e gelen konuk sanatçılar var.

Bizim de konuklarımız var; Festival'in üyesi İstanbul Mersin Liselileri Derneği Başkanı Meriç Alkan ve Mersinli ünlü heykeltıraş Hüseyin Gezer.

Sohbetin en koyu yerinde bahçe kapısı açıldı. İçeriye karizmatik görünümü ile besteci ve orkestra şefi Selman Ada ile zarif eşi Karolin girdiler. Eşimle birlikte hemen konukları karşılamaya koştuk.

Selman Bey bize bakmadan Hüseyin Bey’e doğru gidip kendisini tanıttı. Görülmeye değer duygusal bir karşılaşma idi. Meğerse yurtdışına eğitime gönderilecek “Harika Çocuklar” sınavında Selman Bey’in jürisinde imiş Hüseyin Bey. Unutulmaz bir andı.

Sonra hep birlikte yemekler yendi, sohbet koyu, hava güzel, manzara şahane… Kahveler içildikten sonra kırmızı taş duvarlı

evimizi gezdik. Bahçemizin bir köşesinde hemen kendini ele vermeyen, 12 m2’lik minik bir evimiz, ev denmez ama her türlü konforu olan bir “konuk odamız” var. Selman Bey ve eşine; “Sizi de burada konuk edelim,” teklifinde bulunduk. Manzaradan ve ortamdan etkilenen Selman Ada; “Ben burada Ayşe için bir lied yazarım,” dedi.

Aradan yıllar geçti. Mersin’e yerleşen Selman Ada görev nedeniyle kentten ayrıldı.

2018 yılının Mayıs’ında bir AKOB toplantısında tekrar karşılaştık Selman Bey’le. Mersin’e dönmüşlerdi. Toplantı öncesinde sohbet sırasında eşim Semihi, Selman Bey’e “Sizin yıllar önce eşime verdiğiniz bir söz vardı, Ayşe için bir lied yazacaktınız,” dedi.

Dört gün sonra Selman Bey beni arayıp, sevdiğim bir şiiri kendisine yollamamı istedi. Nasıl heyecanlandım anlatamam. Dost toplantılarında severek okuduğum, Celal Salih Erozan’ın “Başımla Gönlüm” şiirini Selman Bey'e ilettim. Üç gün sonra Selman Bey beni yine arayıp, Lied’i yazdığını, bunun için nasıl bir ortamda görüşebileceğimizi sordu. Eşimle görüşüp "bu güzel olayı dostlarla paylaşıp, nasıl küçük bir etkinlikle gündeme getirelim," derken İhsan Toksöz Bey’i aradık. Etkinlik fikrini çok sıcak karşıladı.

AKOB yönetimi ile görüşen İhsan Bey, Selman Bey’le temas kurdu. Şeker Bayramı tatilinde opera sanatçıları Caner - Dilruba Akgün çiftinin Mersin’e geleceklerini ve bu süre içinde bir mini etkinlik olasılığının değerlendirileceğini bildirdi bize.

Misafirlerin geliş tarihlerinin kesinleşmesiyle, dört gün içinde olağanüstü bir performansla organize olan AKOB yönetimi, Sevgili Bengü Hadra Yılmazer’in bir oditoryuma dönüşen evinde bir ev konseri düzenledi.

Etkinlikte dile getirdiğim kısa konuşmamın bir bölümünü, hislerime tercüman olacağı düşüncesiyle burada paylaşıyorum:

“… İşte bugün buradayız!Sayın Selman Ada; benim adıma lied besteleyerek literatüre kazandırdığınız için size çok teşekkür ederim.

Lied’i seslendirecek ve bizlere harika bir mini konser sunacak konuklarımız Caner Akgün Bey ve Dilara Bilgi Akgün Hanım’a şükranlarımı sunuyorum.

Ziyaretimize gelen ve bize küçük bir dinleti sunacak olan, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı viyolonsel öğrencisi sevgili torunumuz Melek Mavi Vural’a başarılar diliyorum.

Sevgili Bengü Hanım, evinizi bizlere açtınız; Demet Hanım'la bu zorlu organizasyonu başardınız. Mersin’de ilk kez “Ev konserleri”ni başlatan size ve muhteşem İhsan Bey’e; Akdeniz Opera ve Bale Derneği’ni yücelten ve etkinlikte yaptığı ‘bir gönüllü derneğin nasıl çalıştığının, çalışması gerektiğinin altını çizen’ esprili konuşması ile yüzümüzde güller açtıran, Sevgili başkanımız Fazıl Tütüner Bey’e çok teşekkür ederim.”

AKOB Ev Konserlerinin gelenekselleşmesi dileğiyle…

BirLied Hikayesi

Dr. Ayşe Vural

Page 23: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david
Page 24: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

24 AKOB

“İki nefes arasında” varoluşun sırrını arayan Neyzen Bilgin Canaz ile sanatçının, insanlığın bu arayışının olası kodlarını, müziğin

sonsuzluğunda bu kısacık süreci yaşarken yaptıklarını ve yapmak istediklerini konuştuk.

BİLGİN CANAZ

İKİ NEFES ARASINDABİR NEYZEN

Peykan [email protected]

Page 25: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 25

Fotoğraflar: Selami Türk

Bilgin Bey, biz sizi bir Ney Sanatçısı olarak - albümlerinizin ve çalışmalarınızın dışında - Devlet Opera ve Balesi’nde sahnelenen ve seslendirilen birçok eserdeki solo performanslarınızdan tanımaktayız. Bir insan neden neyzen olur? Bir neyzen nasıl yetişir?Hayatta bazı şeyleri siz seçmezsiniz. O gelir sizi bulur ve sizde kendini yaşatır. Neyzen olabilmek için ise önce “ney” olunması gerekir. Ney, ney olurken ne aşamalardan geçiyorsa aynısını Neyzen’in de yaşaması gerekir. Yani hayatın içinde ne varsa Neyzen’in içinde de o olmalıdır.

Üretim sürecinizi, etkilenmelerinizi anlatır mısınız?Dolmayan şey taşmaz. Biz de hayatımız boyunca yüreğimizde tüm yaşamı biriktiriyoruz her insan gibi. Ve bir an geliyor artık paylaşma derdine düşüyorsunuz. Çok şükür ki, müzik gibi güçlü bir aracımız var bunun için.

Ney ile çağdaş müziği orkestra aracılığı ile yakınlaştırmayı sevdiğiniz çok başarılı çalışmalarınızın olduğunu, albümlerinizi biliyoruz. Ney’in bir senfoni orkestrası ile icrasındaki zorluklar nelerdir?Bestecilerin Ney’e parti yazabilmeleri konusunda yararlanabilecekleri çok fazla kaynak olmadığı için bu konuda biraz karışıklıklar yaşanabiliyor. Bir de Ney’in orijinal akordu ile orkestranın akordu arasında farklılıklar problem yaratıyor. Bu tecrübelere sahip bir neyzen değilseniz sıkıntılar çıkması kaçınılmaz…

Hangi orkestralarla çalıştınız bugüne kadar?Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, İstanbul ve Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, Hacettepe Senfoni Orkestrası ve Taiwan Senfonik Çin Orkestrası.

İleride orkestralarla yapmayı planladığınız farklı projeleriniz var mı?En büyük hayalim bir Ney Konçertosu… Ve kendi bestelerimi de Dünya’nın büyük orkestraları ile seslendirmek.

Albümlerinizde repertuvar seçiminizi neye göre yapıyorsunuz?Melodik yapı benim için çok önemli, bir de enstrümanıma ve albümün genel çizgisine uyması tabii ki…

Solo albümünüzün adının “İki Nefes Arasında” olmasının sebebi nedir?Bir insanın tüm yaşamı bu iki hareket üstüne kurulu, aldığımız ilk nefes ve verdiğimiz son nefes… Ne yaşıyor ve yaşatıyorsak bu kısacık zaman diliminde olup bitiveriyor aslında. Belki bu farkındalığı hatırlatabilirim diye düşündüm.

Bu albümünüzde klasik müzik etkileri olan besteleriniz ve düzenlemeleriniz ağırlıkta. Bu tercihinizin nedenini anlatır mısınız?Klasik müzik ruhumda hep büyük bir etki yaratmıştır. Bunun yansımasının albümde ve bestelerimde olması kaçınılmaz.

Hayatta bazı şeyleri siz seçmezsiniz. O gelir sizi bulur ve sizde kendini yaşatır. Neyzen olabilmek için ise önce “ney” olunması gerekir. Ney, ney olurken ne aşamalardan geçiyorsa aynısını Neyzen’in de yaşaması gerekir. Yani hayatın içinde ne varsa Neyzen’in içinde de o olmalıdır.

Page 26: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

26 AKOB

Dünya müziği ile Ney’in etkileşimlerini son zamanlarda daha çok duyumsuyoruz. Bunu neye bağlıyorsunuz?Ney’in sesinin öyle güçlü bir etkisi var ki insanlar üzerinde, bu yüzden de kendini 5000 yıl boyunca yaşatabilmiş nadir enstrümanlardan biri. Son zamanlarda yapılan başarılı çalışmaların ve internetin etkisini de atlamamak lazım tabi ki.

Kendinizi bir müzisyen olarak nasıl tanımlarsınız?Ben farklı kültürlere köprü bir müzisyenim... Daha çok da doğu ve batı arasında.

Yurtdışı etkinlikleriniz çok başarılı geçiyor. Önümüzdeki dönemde yapacağınız etkinlikleriniz varsa okuyucularımıza haber vermek isteriz.Evet, son Barcelona, Budapeşte ve Dublin, Brezilya, Arjantin, Taiwan ve Moskova’daki konserlerim yurtdışında epey ses getirdi. Ekim ayında uzun bir süreden beri birlikte müzik yaptığımız piyanoda Burçin Büke, kanunda Tahir Aydoğdu ile TANİNİ TRİO’nun yeni albümü çıkacak ve bu grupla birlikte Estonya, Varşova, Fransa, Kanada ve Amerika’da konserlerimiz olacak. Okuyucularımız isterlerse etkinliklerimizi “bilgincanaz.com” internet sitesinden ve instagram ve facebooktan takip edebilirler.

Teşekkür ederiz. Yeni projelerinizde tekrar buluşmak üzere…

1972 yılında Çanakkale’de doğdu. 1992 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Halk Dansları Bölümü’ne girdi. Bu bölümde bir yıl öğrenim gördükten sonra 1993 yılında Ege Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Temel Bilimler bölümüne girdi ve 1998 yılında mezun oldu. 1996’dan itibaren TRT İzmir ve TRT Ankara Radyosu ile Televizyonlarında ney sanatçısı olarak görev yaptı, birçok radyo ve televizyon programına katıldı. Stüdyo müzisyeni olarak çeşitli sanatçıların albümlerinde ney icra etti.

Flamenko, caz ve new age tarzında yurt içinde ve yurt dışındaki festivallerde de konserler veren Canaz, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası başta olmak üzere Devlet Opera ve Balesi Orkestralarında ve Türkiye’nin önemli diğer orkestra ve şefleriyle birlikte solist ney sanatçısı olarak konserler verdi.

Halen dünyanın birçok yerinde konserler vermekte olan Bilgin Canaz’ın birlikte konser verdiği sanatçılar arasında; Boby Mcferrin, Maria Farantouri, Zülfü Livaneli, Yıldız İbrahimova, Selda Bağcan, Serenad Bağcan, Senem Diyici, Yves Roussau, Joaquin Grilo, David Perez, Carlos Denia, Antonio Serrano gibi isimler bulunmaktadır. Ayrıca, Berkley Jazz School, Rotterdam Konservatuvarı ve Edinburg Üniversitesi’nde Türk müziği ve Mikrotonal üzerine Workshoplar yaptı.

İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth ve 60’dan fazla devlet başkanına sanatını icra eden sanatçı, üyesi olduğu Tanini Trio ile 3 adet albüm yapmıştır. "İki Nefes Arasında" isimli birde solo albümü bulunmaktadır.

Ney’in sesinin öyle güçlü bir etkisi var ki insanlar üzerinde, bu yüzden de kendini 5000 yıl boyunca yaşatabilmiş nadir enstrümanlardan biri... Son zamanlarda yapılan başarılı çalışmaların ve internetin etkisini de atlamamak lazımtabi ki…

BİLGİN CANAZ

Page 27: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david
Page 28: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

28 AKOB

Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı, Sayın Mezitli Belediye Başkanı, Sayın Belediye Meclisi Üyeleri Değerli Kazı Heyeti Başkanı ve Kazı Heyeti Üyeleri Sevgili AKOB Üyeleri Değerli Soli Pompeipolis Antik Kenti Dostları, Değerli Konuklar,

Sizlerle Soli Pompeipolis’te buluşmaktan; arkeolojik çalışmalardaki ilerlemeleri, sorunları, başarıları söyleşecek olmaktan mutluluk duyuyoruz. Hoş geldiniz. Mersin’de son otuz yıldır, sivil toplum gönüllüleri sanat, eğitim, edebiyat, müzik, felsefe, yerel tarih ve arkeolojiyle ilgili buluşmalar, çalışmalar gerçekleştirmektedir. Her buluşma, yeni oluşumlara, yeni atılımlara, yeni yararlara yol açmaktadır.

Soli Pompeipolis’te yapılan kazanımı bol çalışmalara, Mersinli birçok kişi ve kurum destek vermiş, hatta bir Soli Pompeipolis Dostları Derneği kurmuşlardır. Gönüllü, memleketsever desteklerin ve katkıların bundan böyle de örnek alınmasını, çoğaltılarak sürdürülmesini diliyoruz. Bugünkü buluşmamızın, önemli kültür mirası Soli Pompeipolis’in ülkemizde ve Mersin’de gündemde daha çok yer almasını; burada ve Anadolu’da can bulmuş uygarlıklara yönelik duyarlılıkların büyümesine katkı sağlamasını ümit ediyoruz.

Nesnel veya gönülsel katkı sunan kişi ve kurumlarla işbirliği içinde, antik kentimizin, Mersin’in ve Mezitli’nin önemli şanslarından olduğu bilincini, toplumumuza; anlatarak, yazarak, etkinlikler düzenleyerek yaymanın gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Soli Pompeipolis’in geçmişini, farklılığını, önemini, değerini gün ışığına çıkaran çalışmaların, değerli bilim insanı Prof. Dr. Remzi Yağcı başkanlığında aksamadan yılardır sürüyor olmasından sevinç duyuyoruz.

Yollar, meydanlar, anıtlar, tiyatro, liman, hamam, büstler, agora ortaya çıktıkça, yeni bilgilere varıldıkça, antik kent ayağa kaldırıldıkça, yeni alanlar kazı alanlarına eklendikçe, yeni kazılara girişildikçe dünyada merakın artacağını, insanlarımızın esenliğinin ve zenginliğinin gelecek gezginlerden de ötürü, olumlu etkileneceğini bekliyoruz.

Soli Pompeipolis antik kenti, Mersin’in, Mezitli’nin hazinelerindendir. Büyüyen Mersin kentinin içinde kalan bu hazinenin korunmasının inşa edilecek yollardan, inşa edilecek konutlardan zarar görmemesinin, arkeoloji parkına dönüştürülmesinin, tahsis edilen kaynakların arttırılmasının, kapalı bir müzeye de kavuşmasının gerektiğine inanıyoruz.

SUNUŞ KONUŞMASI 19.07.2018 / Mezitli Kazıevi

AKOB ve SOLI POMPEIPOLIS DOSTLARI BULUSMASI

Fazıl Tütü[email protected]

Page 29: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 29

Soli Pompeipolis antik kenti, Mersin’in, Mezitli’nin hazinelerindendir. Büyüyen Mersin kentinin içinde kalan bu hazinenin korunmasının inşa edilecek yollardan, inşa edilecek konutlardan zarar görmemesinin, arkeoloji parkına dönüştürülmesinin, tahsis edilen kaynakların arttırılmasının, kapalı bir müzeye de kavuşmasının gerektiğine inanıyoruz. Geçmiş uygarlıkların kentlerinin var oldukları, yol aldıkları yerler, aştıkları merhaleler, ürettikleri kültürler ve eserler, bıraktıkları düşünceler, yöntemler, keşifler, buluşlar, kendilerinden sonra aynı topraklarda hüküm sürecek insanların yaşamlarına, kültürlerine devralınmış, karışmış, sirayet etmiş olabilirler. Günümüzü anlamak için, geçmişi de anlamanın gerektiğini, bilimsel söylemlerden biliyoruz. Görünenler, duyulanlar, dokunulanlar, okunanlar algılanırken, bilgiler zihne yerleşirken beyin bilgiler arasında bağlantılar kurarken insan tasavvur eder, tahayyül eder, canlandırır.

Soli Pompeipolis’in de bundan böyle zihnimizde işleneceğini, yaşamımızda daha çok yer edineceğini tahmin ediyoruz.

Yaşadığımız topraklarda yaşadılar; onlarla, zamanımız arasında geçen zaman aralığı çıkarılınca, komşumuz ve hemşerimizdirler.

Soli Pompeipolis’i düşünmemizin ve kenti gezmemizin: onların alışkanlıklarına, dillerine, hukukuna, inançlarına, söylencelerine, hikâyelerine, denizcilerine, şarkılarına, çalgı aletlerine, reçetelerine merakla eğilmemize, daha çok öğrenmek, bilmek isteğine yol açtığını fark ediyoruz.

Gün ışığına henüz çıkartılmamış kentin devamının, limanının, henüz elde edilmemiş bilgilerin, gün yüzüne çıkartılmamış Aratos’un mezarının, henüz inşa edilmemiş kapalı müzenin antik kente eklemlenmeleriyle; antik kentin Türkiye’nin, dış dünyanın ilgisini ve katkılarını çekeceğini duyumsuyoruz.

Her yıl antik kent kazılarına önemli bir fon ayıran Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Burhanettin Kocamaz’a; desteklerini, katkılarını esirgemeyen Mezitli Belediye Başkanı

Sayın Neşet Tarhan’a ve Kültür Bakanlığı’na, Mersin Müzesi’ne teşekkür ediyoruz. Desteklerinin ve katkılarının sürmesiyle Soli Pompeipolis’in ve bölgemizin daha çok tanınacağına, yükseleceğine inanıyoruz.

Kazı Heyeti Başkanı Sayın Prof. Dr. Remzi Yağcı’ya ve çalışkan Kazı Heyeti’ne, kızgın güneş altında yorucu, fakat yararlı çalışmaları için teşekkür ediyoruz, başarılar diliyoruz.

Sayın Valimiz Ali İhsan Su 14 Temmuz 2018 günü Soli Pompeipolis antik kentini ziyaret ederek Sayın Prof. Dr. Remzi Yağcı’dan antik kent ve çalışmalar hakkında bilgi almış, gereksinmelerle, sorunlarla ilgilenmiş, kendisine bir dosya sunulmasını istemiştir. Sayın Valimize, ilgisinden, antik kenti ziyaret ederek gösterdiği öncelikten dolayı, teşekkürlerimizi sunuyoruz.

AKOB Üyeleri, kentin sanat ve kültür gönüllüleri, Soli Pompeipolis Dostları olarak, antik kentin her yıl biraz daha ortaya çıkmasına sevindiğimizi ve heyecan duyduğumuzu duyurmak istiyoruz.

Memleketimizin son on üç bin yılının birçok uygarlığın izleriyle ve eserleriyle donanmış olduğunu, memleketimizin benzersiz olduğunu, bu durumun bize sorumluluklar yüklediğini biliyoruz. Hepinize saygılarımızı sunuyoruzDeğerli katılımlarınız için teşekkür ediyoruz.

Bilimin bize sunduğu bilgilerle, belgelerle, kanıtlarla; titiz çalışmalarla, insanlığa yeniden kazandırılan eserlerle, geçmişin ozanlarının dile getirdiği dizelerin güçlü etkisiyle, yoğunlaştığımız bir dönemi ve zamanı zihnimizde canlandırabiliriz. Umberto Eco’nun “Ortaçağı, günümüzden daha iyi tanıyorum” dediğini anlıyoruz.

Page 30: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

BİR PORTREBÜSTÜZERİNEÇEŞİTLEMELER

Kazarken yavaş yavaş üstteki toprağa elinizi şöyle birkaç kez sürdüğünüzde önce bronz renginde bir taşın hafiften sertliğini hissedersiniz. Sıradan bir taş olmadığını anlarsınız çünkü, yivleri toprak doludur ve toprağın yüzeyi eliniz sürttükçe bu kez setleri parıldar. İnce (dişçi) aletleri isteyip birdenbire yoğunlaşırsınız işinize, daha hızlı ve dikkatli o bronzumsu farklılığın etrafına kısa darbelerle. Hadi bakalım. Bir şeyler geldiğini anlarsınız da, o şeyin önce yivlerini mi temizleyeceğinize yoksa çevresindeki nemli toprağı mı kazacağınıza karar veremezsiniz. Çevre her zaman önceliklidir. Ayrıntılar sonra gelir. Bir yerden başlarsınız sınırlarını anlamak için kazmaya. Bir süre sonra belirginleşir saç sakalındaki yivler temizlendikçe, önce saçları, sonra gözleri ve sakalları ortaya çıkar. Tek başına çalışırken çevreniz giderek kalabalıklaşır. Aletler çeşitlenir: sivri uçlular, çapalar vb. 1700 yılın toprak örtüsünü bir tülü çeker gibi kaldırırsınız üzerinden yavaşça.

30 AKOB

Prof. Dr. Remzi Yağcı, Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Müzecilik Bölümü Tınaztepe YerleşkesiBuca / İZMİ[email protected]

*

Remzi Yağcı*remziyazici@gmailcom

Page 31: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 31

Sayın Portre Büst, tarihe not düşmek gerekirse, ayın 13’ünde bulundunuz. 13 Temmuz 2018 Cuma, saat 7.30’da.1700 yıldır yatıyorsunuz, kalkın artık. Yeni dünyanıza hoş geldiniz, yeniden doğdunuz işte, toprak sizi bunca yıl sakladı, başınızın üstündeki bir kökün altındaydınız, o yüzünüzü korudu ve cansız (!) bir filiz gibi toprağın altından çıktınız yer (gün) yüzüne, arkeolojik B35 plan karesinde. Kısa süre sonra dünya sizi tanıdı. İspanyollar size bayıldı. Siz artık Mersin doğumlu bir Roma yurttaşısınız! Dünya biliyor, tanıyor sizin portrenizin mükemmel işçiliğini, devrinizin sayılı eserleri arasında olduğunuz malum. Ayrıca “privat” biri olarak kim olduğunuzu da merak ediyorlar.

Bakanlık onayıyla (!) ilk gazetelere düştünüz, web sitelerine girdiniz ve belki de yakında bir kapak olacaksınız. Bir zamanlar bu toprakların bu eyaletin belki de egemeniydiniz, kim bilir belki de imparatoruydunuz (Septimius Severus siz misiniz acaba? Tanıyamadım). Yabancı değilsiniz. Sizi seven dostlarınız var. Biz buradayız. Çevredeki çirkinlikleri görmeyiniz. Gökyüzüne bakmaya devam edin. Sakın başınızı çevirmeyin; bir dakika, çekiyorum! Büyük olasılıkla sık ziyaret ettiğiniz ve belki de önünden geçtiğiniz dünyaca ünlü astronom Aratos’un mezarını soruyorsanız, orası yıllardır çalı-çırpının içinde, önü tarla; patlıcan, biber, mısır; üç kez hasat. Yanaşmak, restorasyon için temizlemek, bilgi panosu koymak yasak, naçizane Pompeiopolis mülkünüz şimdi “özel mülkiyet”.

Aratos’un mezarının kuzeyindeki memleketinden uzak ölen zavallı Macar askerin mezarını soruyorsanız orası da mısır tarlası, yazıtı hala orada olmalı. Bir türlü müzeye gidemedi. Özel mülkiyette dendi alınamadı...

Kuzeyden gelen su kemeri son kez 5-6 yıl önce görüldü. Batıdaki büyük hamamın bir kemeri çökeli beş yıl oldu. Biz şimdi (üç yıldır) bir başka hamam kazıyoruz, Soloi Höyüğün hemen güneyinde. Belki de orada yıkandınız, temizlendiniz. İki küveti sağlam, doğuya kaymış mozaik kaplı havuzu kısmen sağlam ama duvarları tahrip edilmiş. Kazısı bitince ayağa kaldıracağız.

Uzun süre işgal edilen liman artık özgür ancak, batısına inşa edilen atık su pompalama istasyonu Mersin kültürel miras bilincine ve yönetimine yakışmıyor. Bu kente o görkemli iki katlı limandan girip Sütunlu Cadde’de yürüdüğünüze eminim.

Kuyuluk’taki (siz o zaman ne diyordunuz o bölgeye?) aile mezarlarını soruyorsanız antropoid (insan biçimli, Sayda tipi) olanı Adana Müzesinde, sizinle aynı çağda yaşayan, 1958’de bulunan bir “kilikarches” (rahip) ile birlikte. Bir de sütun başlığı. Geçmişte (1950’ler) başka müze olmadığı gerekçesiyle Adana Bölge Müzesi’ne götürülen bu eserlerin Adana müze koleksiyonunun en seçkin eserlerinden olduğu bahanesiyle Mersin’e geri gönderilmesi neden reddediliyor? Mersin’e getirilirse bulunduğu asıl yerinde sergilenmesi daha anlamlı olmaz mıydı? Eski eser koruma bilincini ve aidiyet duygusunu güçlendirebilirlerdi. Bunun için etkin bir kamuoyu oluşturulmalı. Osman Hamdi Bey bu tür lahitler için koskoca Müze-i Humayun’u yaptırdı.

Portre büstün çevresindeki alet teknolojisi(!)

Mezitli, Kuyuluk’ta 1950’lerde bulunan insan biçimli Sayda tipi lahit

Page 32: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

32 AKOB

Kuyuluk’ta zamanınızın soylularına ait aile mezarları inşaat temeli kazan “kepçe imparatorlarının”, “karşı konulmaz” gücü altında ezildi gitti ve öylece bırakıldı çöplük halinde. Aile mezarlarınız nedeniyle oraya yöre halkı “Kuyuluk” demişler ve delik deşik etmişler. Niçin koruma önlemi hiç alınmadı bunca yıl, alınamaz mıydı? Çok geç.

Size iyi haberlerim var. Cardo maximus’un (bugünkü Sütunlu Cadde) kuzeyinde bulunan Dionysos-Pan, Asklepios-Telesporos, Hygieia, Nemesis heykelleri şimdi Mersin Müzesi’nde yeni sergi salonundalar. Sizi görünce mutlu olacaklarına eminim. Pompeiopolis’ten bulunanlar kalabalık bir grup oluşturmuşlar, bir aradalar ve gelmenizi sabırsızlıkla bekliyorlar. Bunca yıldan sonra sizi çok merak ediyorlar. Onlar sizin Tanrılarınız. Tanrılar bekletilmez. Romalı aileniz genişliyor, yeni kazılarla daha da genişleyecek. Siz Romalıların nüfusu artıyor müzede. 99 gün tahtta kalan, dünyada çok az örneği (biri Atina Pireus’ta) olan asker imparator Balbinus heykeli de orada. Balbinus zamanında (238) portre büstünüzü görmüş olmalı. Bence siz de Marcus Aurelius gibi stoacı olmalısınız. Kadere karşı koyamazdınız, çünkü bu dünyaya ikinci kez teslim oldunuz. Arkeologlar sizi bulunca çok heyecanlandı. Çoğu daha çok genç, torununuz yaşında. Sizi buldukları için sevinçliler ve gurur duyuyorlar. Kentin yöneticileri de (Vali, Belediye başkanları) sizi görünce heyecanlandılar. Doğal haliniz, yukarıya otoriter bakışlarınız, gerçekçi duruşunuz, bilge görünümünüz, yakın geçmişinizi (Antoninler) anımsatan stiliniz ile… Biraz yaşlanmışsınız, alın kırışıklıklarınız ve matkap izleri belirgin gür kabarık saçlarınız size yakışmış. Yıllar çabuk geçiyor. Dile kolay 1700 yıl. Nasıl bu kadar iyi korundunuz bunca yıl. Bulduğumuzda kusursuzdunuz, sonra bir bukleniz düştü saçınızdan. İnceldiği yerden koptu. Sizi birileri oraya özenle gömmüş olmalı, bir yerden düşmüş olamazsınız. Günlüğe baktığımda, sizden sonra hayat devam etti. Aydın’ın Germencik ilçesindeki Magnesia kentinde altı heykel bulundu ve 28 Temmuz saat 20:13’te yüzyılın “kanlı ay” tutulması gerçekleşti. Tam dört saat sürdü. Aynı gece Dünya ve Mars birbirine en yakın konuma geldi. Kanlı ay, Atina’da Apollo heykeliyle görüntülendi. Işık ve sanat tanrısı Apollo, kanlı ayı yumruğunun üzerinde tutarken görüntülendi. Ay bir başka açıdan Hera ile aralarında görünüyordu. 105 yılda tekrarlanan bu özel günde geçmiş günümüzle bütünleşti.

Sayın portre büst, Mersin’e, vatanınıza hoş geldiniz. Siz artık “müzelik” bir esersiniz. Nice bin yıllar dileği ile.

Kazıcınız…

Mersin Müzesi’ndeki Soloi Pompeiopolis heykel grubu

Pompeiopolis cardo maximus’unda bulunan ‘privat’ portre büst

Page 33: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david
Page 34: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

34 AKOB

Kim durup dururken sahneye çıkmak ister ki, rahat bir seyirci koltuğuna gömülmek varken? Herkes sana bakacak, şarkıya başlama işaretini almak için orkestra şefine anlık bakışını, sahnedeki diğer sanatçılarla çarpışmamak için dikkatle attığın adımları, alnındaki teri, topuğuna takılan eteğini, yanlışlıkla çıkarmayı unuttuğun saati, giysindeki kırışıklığı bile izleyecek, tam istediği ve gönlündeki gibi olmanı bekleyecek. Üstelik sen kendini göremezken onlar sürekli olarak sana bakacak ve eleştirebilecek.

En iyi benim, en harika sesli, en güzel en büyük sesle söyleyen, en tiz notalara çıkan, sahnesi en etkili olan benim, önüm arkam biriciktir benim. Thaïs’in1 dediği gibi, "Benim sadık aynam!; ey seyirci aynası, benden iyisi yok!"

Başkası çıkamaz sahneye, sahne tutkuluyu, kendisiyle rekabet edebileni kabul eder, taşır. Yaşam alanı sahne olan sanatçı için hayatta kalmak içgüdüsü rekabeti gerektirir.

Rakipsiz rekabet de olmaz, rakibi olmayan mutsuzdur adeta. Gizemli sorularını bilemeyen prenslerin boyunlarını vurduran Turandot2 kendine rakip olabilecek eşi bulamadıkça öylesine mutsuz, öylesine yalnızdır, öylesine buz kesmiştir. Oysa rakibimin gücü benim gücümü tanımlar ve nihayet Calaf çıkagelir, Turandot’un aklını yener, şaşırtıcı ama onu mutlu eder. Calaf kimdir derseniz, Beyazıt’ı yenmiş olan Timur’un oğlu; kalıtsal rekabet becerisi.

Sahne sanatı ya, sanatçısı misali operanın gelişimi de hattı zatında rekabetle. Önce saray eğlencesi, sarayda kralı kim daha çok eğlendirip gözüne girebilecek? Rekabete hem şarkı, hem de tiyatro girince, biraz da dekor ve kostüm, oldu “müzikli dram” ve işte operanın doğuşu.

Don Paterson (The Blind Eye):Kendisine yabancılaşmışların evim diyebileceği iki yer: manastır ve sahnedir.

Bence rekabetin de!

NİTEKİM

ÖLÜMÜNE REKABET

Pınar Aydın O’[email protected]

Page 35: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 35

İlk operalar, Opera Seria (ciddi opera), konusu tarihi ve mitolojik öyküler, biçimi uzun ağır aryalı, göz alıcı dekorlu ve aşırı süslü kostümlü oyunlar. Ama siz giremezsiniz, bu gösteri sadece biz, mavi kanlılar için.

Demek öyle, parasıyla değil mi, neyse öderiz ve kendi operamızı seyrederiz, hem de bizimki daha eğlenceli; sarayla rekabetin çocuğu burjuva operası Opera Buffa (komik opera). Konusu halktan, karakterler halktan, kostümü dekoru halktan. Vur avuçların patlasın çal söylesin yiyecek ve içecekle dolu ağzımız, ne ala!

Ancak, Opera Seria’nın kanı yerde kalmadı, Singspiel (şarkılı oyun) Opera Buffa’dan gereken intikamı aldı. Çünkü daha basit, daha kolay anlaşılır ve daha da eğlenceliydi, dizi film misali. Rekabetse rekabet, buyurun size üç adımda kısa opera tarihi.

Opera türleri kendi aralarında hesaplaşırken sanatçıların çekişmemesine imkân yoktu. Biz sadece Placido Domingo ile José Carreras’ın tatlı biten çekişmesini biliriz. Oysa asıl rekabet daha önceleri başlamış. 1835’de, I Puritani (Püritenler)3 operasının ilk temsilinde Arturo’yu oynayan G.B. Rubini, en tiz notaları mükemmelce söyleyebilen Gilbert Louis Duprez ile yarışayım derken boyun kemiğini kırmış. Dahası yine Duprez ile rekabete giren Adolphe Nourrit başarısızlığa uğrayınca önce intihara kalkışmış, sonra da mesleği en dipte bırakmış.

Hayır hayır, rekabetin doruğu esas divalar arasında, başta da Maria Callas ile Renata Tebaldi arasındaymış. Tebaldi’yi opera kumarında alt etmek amacıyla, sesini kaybetme pahasına sahnede güzel gözükmek için tenya yumurtaları yutup Audrey Hepburn gibi zayıf olmaya çalışan Callas’ın şansı operada yaver gitmiş ama aşkta gitmemiş ve Onasis’i, Jackie Kennedy’e kaptırmıştır. Gerçi Onasis rekabete değmezdi belki de.

Rekabet başarı içinse operada ya da sahne sanatları için başarının ölçütü alkıştır diye düşünülebilir, bir yere kadar doğrudur da. Ama alkışçılık diye tarifeli bir meslek olduğu (basit alkış, bravolu alkış, ayakta bravolu alkış, fiyatlar farklı) göz önüne alınacak olursa belki de sadece yuhalama bir göstergedir. Nitekim operada alkışı “esas oğlan” veya “esas kız” ama illaki dramatik partiyi söyleyen alır, lirik partiyi söyleyen değil. Eh sanatçının kaşesi de ona göredir bu durumda.

Koro sanatçılarının da solistlerle içten içe rekabet içinde olduğu düşünülebilir. Oysa onların iş garantisi vardır ama solistlerin yoktur.

Solistlerin arasındaki saç saça baş başa rekabete kıskançlık denir, iş kostüm saklamaya kadar varabilir. Aslolan prömiyerde sahneye çıkmaktır, eleştirmenler o gece seyreder ve yazar. O gece temsil yapabilmek salt sanatçının yeteneğine değil menajerinin girişimcilik yeteneğine bağlıdır. Sahneye çıkıldığı andaki başarı ise yine sadece o sanatçının müzikal veya oyun yeteneğine değil, diğerlerinin o gece hata yapmamasına ve daha da önemlisi orkestranın sevdiği bir sanatçı olmaya bile bağlıdır. İşin sırrı bu.

Sanatçıların seslerini kaybetme pahasına rekabetleri kim bilir belki de eserlerin konularının içine sinmiş olan rekabettendir. Rekabet günümüzün yükselen değerlerinden iken nedenleri pek de masum sayılmayabilir.

RAFAL OLBINSKI

RAFAL OLBINSKI

Page 36: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

36 AKOB

Yedi ölümcül günah listesinde göz atalım:

ŞEHVET DÜŞKÜNLÜĞÜ (LUXURIA)Don Carlos4 operasında baba İspanya Kralı II. Philip ile veliaht oğlu Don Carlos, Élisabeth de Valois’ya vurgundur. İşin içine engizisyon bile karışır ve sonunda kaybeden oğul olur, kimse Élisabeth’in fikrini sormaz tabii.

Neyse ki I Puritani’de3 Elvira’ya ısrarla tutkun Riccardo sormasa da, amcası Elvira’ya fikrini sorar ama kızcağız yine de esas sevdiği Arturo’yu aylarca beklemek zorunda kalır, hatta bu sırada delirir. Nedeni acımasız Riccardo’nun, Arturo’yu hain ilan edip ülkeden göndermesidir.

Yevgeni Onegin’de5 Onegin, sırf rekabet olsun diye Olga’yı Lenski’nin elinden almaya çalışır, işi eline yüzüne bulaştırır ve kankası Lenski’yi gereksiz yere düelloda öldürmek zorunda kalır.

Yevgeni Onegin’de en azından sadece bir kişi ölür, oysa iki kadının aynı adama âşık olduğu Aida’da6 durum çok daha kötüdür. Esir kadın Aida ve Kral kızı Amneris, Radames’i paylaşamayınca, Radames’e Aida ile birlikte mezara girmek düşer.

AÇGÖZLÜLÜK, GÜÇ DÜŞKÜNLÜĞÜ (AVARITIA) Güç için rekabet tüm entrikalara rağmen ne Boris Godunov7 operasında Boris Godunov’a, ne Anna Bolena8, Maria Stuarda9, Roberto Devereux10 adlı operalardaki Anna Bolena, Maria Stuarda ve I. Elizabeth’e (Donizetti kraliçeleri olarak anılırlar) bir zafer sağlar. Sülaleler güç arayışı içinde rekabete girerse olan çocuklara olur, Roméo et Juliette11 ve Lucia di Lammermor‘da12 olduğu gibi, zavallı Roméo ile Juliette ve zavallı Lucia ile Edgardo, birbirlerine kavuşamadan ölürler.

Doğrusu ya, IV. Murat13 ile annesi Kösem Sultan arasındaki rekabetin sonuçlarını bizden iyi kimse bilemez.

Die Zauberflöte (Sihirli Flüt)14 operasında Gece Kraliçesi'nin, gücünü ele geçirmek istediği Başrahip Sarastro ile mücadelesi, Tamino’dan Sarastro’nun elinde tutsak olan kızı Pamina’yı kurtarmasını istemesine ve karşılık olarak kızını onunla evlendireceği sözünü vermesine kadar varır. Hatta Tamino’yu kızına sihirle âşık eder, dahası Pamina’ya Sarastro’yu öldürmesi için bir hançer verir. Kendi dünyasını öbürüne kabul ettirme savaşımı kızını katil yapmaya kadar varabilir mi?

İnsanlar yarışır da tanrılar yarışmaz mı, hem de nasıl! Üstelik onların rekabeti tek operaya da sığmaz, Der Ring des Nibelungen (Nibelungen Yüzüğü)15 dizisinde, dört opera boyunca “Yüzüklerin Efendisi” misali tanrılar, cüceler ve kahraman insanlar kaybolan yüzüğün peşinde koşar dururlar. Yüzüklerin Efendisi ile opera dizisinin benzerliği de 'Rekabet Kurumu'nun konusu mudur acaba, mesela?

KISKANÇLIK, HASETLİK (INVIDIA)En acımasız rekabet, kıskançlığı hastalık halini almış olan Pagliacci (Palyaçolar)16 operasında palyaço Canio'nunkidir. Karısını ve aşığını sahnede gösteri sırasında öldürür, eserin bir parçası olan seyirci olanları oyunun bir parçası zanneder. Canio perde kapanırken seyircilere döner ve "La commedia é finita! (Komedi sona erdi)" diye haykırır. Rekabet komedi midir?

ÖFKE, YIKICILIK,GAZAP ETMEK (IRA)Macbeth’de17 cadıların kehanetini doğru çıkar ve Macbeth ile Leydi Macbeth başlangıçta gücü ele geçirdikten sonra karşılarına çıkan herkese öfke duyarlar. Rekabete tahammül edemezler ve buna cesaret eden herkesi kırıp, kendileri öldürülene kadar ülkelerini yerle bir ederler.

OBURLUK (GULA)Pek şişman Falstaff18 para için de oburdur. Para edinmek için tüm etrafındakileri birbirine düşürmeye çalışır, türlü çeşitli entrikalar çevirir, bir yandan da durmadan yer, içer. Sonuçta rekabete girdikleri durumu anlar ve Falstaff’ı tuzağa düşürür. Ava çıkan avlanır, neyse ki sonuçta mutlu son olur ama Falstaff da dersini alır.

TEMBELLİK, MİSKİNLİK (ACEDIA)Tembellikte rekabet insanlık tarihinde altın harflerle kaydedilmesi gereken büyük bir başarıdır. Kim daha uyuşuk, kim daha miskin olabilecek, kim daha az çabayla daha çok para kazanacak? Les Deux Aveugles (İki Kör Adam)19 operasındaki dilenci ahbap çavuşlar Giraffier ile Patachon’dan daha iyi trombon çalan mı, daha güzel mandolin tıngırdatan mı? Hiçbiri. Daha iyi kör taklidi yapan ve köprünün girişindeki yeri tutan tabii… Psikiyatrik değil, iki adli vaka adeta.

KİBİR, KENDİNİ BEĞENMİŞLİK (SUPERBIA)Ama benim kahramanım kendisiyle ölümüne rekabet edebilen Don Giovanni20. Don Giovanni önüne gelen her kadınla beraber olmak iddiasındadır. Defterine kayıt da tutmaktadır. Evli, bekâr, genç, yaşlı fark etmemektedir, ta ki yine bir kadın yüzünden öldürdüğü Don Pedro onu cehennemde yemeğe davet edene kadar. Don Giovanni çekinmez ve daveti kabul ederek günahlarıyla cehenneme gider. Don Giovanni başkalarının rekabet edemediği bestecisi Mozart’ın kendi kendisiyle rekabet dolu yaşamının ve isyankâr kişiliğinin eserdeki görüntüsüdür. Ve her kim ki kendisiyle rekabet edebilir, işte kazanan odur. Ölse bile!

Page 37: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 37

DİPNOTLAR

1 Thaïs, Besteci: Jules Massenet, Libretto yazarı: Louis Gallet, İlk sahneleniş: 1894

2 Turandot, Besteci: Giacomo Puccini, Libretto yazarı: Giuseppe Adami ve Renato Simoni, İlk sahneleniş: 1926

3 I Puritani, Besteci: Vincenzo Bellini, Libretto yazarı: Carlo Pepoli, İlk sahneleniş: 1835

4 Don Carlos, Besteci: Giuseppe Verdi, Libretto yazarı: Joseph Méry ve Camille du Locle, İlk sahneleniş: 1867, 1872

5 Yevgeni Onegin, Besteci: P.I. Çaykovski, Libretto yazarı: Konstantin Shilovsky (Puşkin, Yevgeni Onegin, İlk sahneleniş: 1879

6 Aida, Besteci: Giuseppe Verdi, Libretto yazarı: Antonio Ghislanzoni, İlk sahneleniş: 1871

7 Boris Godunov, Besteci: Modest Mussorgsky, Libretto yazarı: Modest Mussorgsky (Puşkin, Boris Godunov), İlk sahneleniş: 1874

8 Anna Bolena, Besteci: Gaetano Donizetti, Libretto yazarı: Felice Romani, İlk sahneleniş: 1830

9 Maria Stuarda, Besteci: Gaetano Donizetti, Libretto yazarı: Giuseppe Bardari, İlk sahneleniş: 1835

10 Roberto Devereux, Besteci: Gaetano Donizetti, Libretto yazarı: Salvadore Cammarano, İlk sahneleniş: 1837

11 Roméo et Juliette, Besteci: Charles Gounod, Libretto yazarı: Jules Barbier ve Michel Carré (William Shakespeare), İlk sahneleniş: 1867

12 Lucia di Lammermor, Besteci: Gaetano Donizetti, Libretto yazarı: Salvatore Cammarano, İlk sahneleniş: 1835

13 IV. Murat, Besteci: Okan Demiriş, Libretto yazarı: Turan Oflazoğlu, İlk sahneleniş: 1980

14 Die Zauberflöte, Besteci: W.A. Mozart, Libretto Yazarı: Emanuel Schikaneder, İlk sahneleniş: 1791

15 Der Ring des Nibelungen, Besteci: Richard Wagner, Libretto Yazarı: Richard Wagner, İlk sahneleniş: 1848

16 Pagliacci, Besteci: Ruggero Leoncavallo, Libretto yazarı: Ruggero Leoncavallo, İlk sahneleniş: 1893

17 Macbeth, Besteci: Giuseppe Verdi, Libretto yazarı: Francesco Maria Piave (William Shakespeare), İlk sahneleniş: 1847

18 Falstaff, Besteci: Giuseppe Verdi, Libretto yazarı: Arrigo Boito (William Shakespeare), İlk sahneleniş: 1893

19 Les Deux Aveugles, Besteci: Jacques Offenbach, Libretto yazarı: Jules Moinaux, İlk sahneleniş: 1855

20 Don Giovanni, Besteci: W. A. Mozart, Libretto Yazarı: Lorenzo da Ponte (Don Juan’ın öyküsü üzerine ve Sayın Casanova’nın katkısıyla!), İlk sahneleniş: 1787

KAYNAKLAR 1.Sadie S: The Grove Dictionary of Opera, 4 Cilt, MacMillan Press, 1992.

2.Altar CM: Opera Tarihi Cilt 1, 2, Pan Yayıncılık, 2000.

3.Altar CM: Opera Tarihi Cilt 3, 4, Pan Yayıncılık, 2001.

4.Signorini A: Çok Gururlu, Çok Kırılgan. Maria Callas’ın Hayatı. Çeviren: Cendey EY, Turkuaz Kitap, 2007

5.Aydın O’Dwyer P: Opera Kitabı, Akılçelen Kitaplar, 2015

6.Yedi Ölümcül Günah: https://tr.wikipedia.orgErişim: 01.03.2016.

Not: Psikeart dergisi, Sayı 45, Mayıs-Haziran 2016`da yayınlanmış ve yazarın ve Psikeart’ın izniyle kullanılmıştır.

RAFAL OLBINSKI

Tamino ve Pamina'nın en son imtihanları.Max Slevogt (1868–1932) tarafından yapılan suluboya

Page 38: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

ÇOKSESLİ KORONUN UNUTULMAZ İSMİ

Prof. Dr.

MUZAFFER ARKAN

Engin Aktuğ[email protected]

38 AKOB

Page 39: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 39

Verdiği eğitim ve sanatçılık ruhu ile müzik dünyasına birçok değerli kişi yetiştiren Muzaffer Arkan’ın biyografisini birçok kaynaktan bulmak mümkündür. Birçok insan ondan aldığı eğitimin nimetlerini sonuna kadar yaşamış ve başarı elde etmiştir. Burada sadece dergilerden, internetten, ansiklopedilerden, röportajlardan derlenmiş bilgileri kullanarak anlatmak yerine Muzaffer Arkan’ı bir öğrencisi olarak tanıtmak istedim...

1974 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (GEE) Müzik Bölümü’nü kazanmak tüm planlarımı, ideallerimi ve dünyamı değiştirdi. Mimar olmayı düşlerken müzik eğitimi almaya başladım. Birinci sınıfta 20 kişiydik (14 arkadaş mezun olabildik). Çok güzel, keyifli ve sevgi dolu bir ortamımız vardı. Sınıfımızda Suzan (Erkmen) Bünül ve Nurten (Unan) Berik adlı iki arkadaşım bir gün bana bir öneride bulundular. Beni çoksesli bir koroya davet ettiler. Koro şefi ile görüşmüşler ve benden söz etmişler. Koro şefi de "Gelsin tanışalım," demiş.

1974 yılı ilkbaharının bir Pazar günü Ankara Gençlik Korosu’nun çalışmalarının yapıldığı Ankara Devlet Opera ve Balesi koro salonuna çalışmaları görmek ve eğer kabul edilirsem, katılmak için büyük bir heyecan ve merakla, adeta koşarcasına gittim. Ağırlıklı olarak Ankara Devlet Konservatuvarı öğrencilerinin olduğu, ama farklı lise ve üniversitelerde öğrenim görmekte olan gençlerin de yer aldığı çalışma salonunun kapısına geldiğimde heyecanım zirvedeydi.

Suzan ve Nurten beni koro şefi ile tanıştırdılar. İşte Muzaffer Arkan’ı ilk kez orada gördüm ve tanıdım. Müziğe olan tutkusunun adeta nefes almak gibi, su içmek gibi vazgeçilmez bir hayat bağı olduğuna tanık oldum ve hayran kaldım. Beni sınava tabi tuttu ve koroya girebileceğimi söyledi. Arkadaşlarım da, ben de çok sevindik ve o gün çalışmalara başladım. Koroda Tenor grubuna alınmıştım.

Koro çalışmaları ilerledikçe sevgili hocamız Muzaffer Arkan’ı daha yakından tanıdım ve yapmakta olduğu işin ne denli kapsamlı, çok boyutlu, çok emek ve titizlik gerektiren bir çalışma olduğunun farkına vardım. Çocuklara çok önem veriyor ve mutlaka müzik eğitimi almaları gerektiğine inanıyor, her fırsatta bunu dile getiriyordu. Bu konuya ilişkin açıklamalarını birçok kaynakta bulabiliriz. Ne mutlu bana ki bir genç olarak gürül gürül bir kaynak gibi verdiği eğitimi ve bilgileri olabildiğince, alabildiğimce kana kana içmeye çalıştım. Gururla, onurla…

Disiplinli, ilkeli ve kaliteli bir sonuca ulaşma konusunda kararlı bir kişiliği vardı değerli hocamızın. Saygıdeğer hocam Muzaffer Arkan’ın, yaşamımın geri kalan bölümünde çok önemli etkiler yaratacağından, izler bırakacağından emindim. Sayın Hocamızın ülkemize kattığı o kadar çok “ilk” var ki… Neresinden başlasam bilemiyorum. TED Ankara Koleji Orff Çalgıları Orkestrası, TRT Ankara Radyosu Çocuk Kulübü Çocuk Korosu, Ankara Gençlik Korosu, TRT Ankara Radyosu Radyo Öğrenci Orkestrası, koro festival ve yarışmaları ve dahası…

Bu birkaç sayfanın elverdiğince hocamızın değerli kimliği hakkında bilgiler sunmak isterim AKOB okurlarına.

MÜZİK TUTKUSUAİLEDEN GELİYORMuzaffer Arkan 15 Nisan 1923 tarihinde, yani Türkiye’de Cumhuriyetin ilanından birkaç ay önce Seydişehir’de doğdu. Üç

Page 40: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

40 AKOB

çocuklu bir ailenin en küçüğüdür. Müzik ailenin ortak tutkusudur. Baba mesleği dolayısıyla Konya, Karapınar ve Ermenek’te bulunur. Abla ve ağabey evdeki müzik öncüleridir. Keman ve ağız mızıkası için sorun yoktur ama ud biraz büyük gelmektedir yaşına göre. Pratikten öğrendiği bu çalgılar müziğe olan tutkusunu iyice arttırır.

Konya Lisesi Ortaokulu’nda ilk ciddi müzik eğitimini müzik öğretmeni Arif Şahap Öktem’den alır. Muzaffer Arkan’ın müzik yeteneğinin farkına varan öğretmeni önce koroya alır yetenekli öğrencisini. Sonra keman dersleri vermeye başlar. Arif Şahap Öktem aynı zamanda Konya Halkevi’nin müzik öğretmenliğini de yapmaktadır.

Öğretmeninden aldığı övgüler, Muzaffer Arkan’ın daha çok çalışmasına neden olur. Kendisine olan güvenini arttırır, çalışma azmini körükler. Piyano, viyolonsel, flüt, viyola ve saksafon çalmayı öğrendiği çalgılardan bazılarıdır. Bu enstrümanları çalmayı Konya Halkevi’nde öğrendiğini anlatır ve bu kurumlara minnettarlığını her fırsatta belirtir. Halkevlerinin birer eğitim, kültür ve sanat merkezi olduğunu, birçok sanatçı ve sanatseverin yetişmesine katkısının büyük olduğunu söyler.

1938 - 1943 yılları arasında Konya Halkevi karma çoksesli korosunda korist, öğretici ve şef olarak çalışmalarını sürdürürken Konya Halkevi Orkestrası’nda da sanatçı ve şef olarak yer almaktadır.

MİTHAT FENMENİLE TANIŞMAMuzaffer Arkan’ın başarılı çalışmaları sürerken bir Anadolu turnesine çıkan besteci, piyanist, piyano öğretmeni ve müzik yazarı Mithat Fenmen’in yolu Konya’ya düşer. Burada Muzaffer Arkan ile tanıştırılır. Mithat Fenmen dinlemek ister Muzaffer Arkan’ın

piyanosunu. Bazı teknik ve teorik bilgiler verir. “Sende çok büyük bir müzik sevgisi var,” diyerek onu yüreklendirir ve konservatuvar eğitimi alması gerektiğini söyler.

Lise bitiminde Muzaffer Arkan bir yıl süreyle Karaman Ortaokulu’nda müzik öğretmenliği yapar. Meslek seçimi konusunda daha bir karar verememiştir. 1943 yılında Ankara’da Hukuk, Ziraat ve Fen Fakültelerinin sınavlarına girer. Hukuk Fakültesi’ni kazanır ve kaydını yaptırır. Ailesine haber verir artık Hukuk öğrencisi olduğunu. Ailesinden de haber gelir: Hem Fen Fakültesi hem de Ziraat Fakültesi sınavlarını da kazanmıştır. Tebrik etmektedirler Muzaffer Arkan’ı…

Hukuk Fakültesinde derslere devam ederken çok sıkıldığını, derslerin çok monoton geçtiğini ve bu eğitim sürecinden hiç zevk almadığını ailesi ile paylaştığında, aldığı mektupta şöyle yazmaktadır babası: “Liseyi bitirene kadar biz seni yönlendirmeye çalıştık. Artık lise mezunusun ve meslek seçimi konusunda sonuna kadar özgürsün. Hangi meslekte mutlu olacaksan onu yap. Bize sorma.”

KONSERVATUVARA GİRİŞBunun üzerine Muzaffer Arkan sınava girmek üzere konservatuvarın yolunu tutar. O zamanlar Mamak’ta olan Ankara Devlet Konservatuvarı’na gittiğinde giriş sınavlarının başvuru tarihinin geçtiğini öğrenir. Muzaffer Arkan tuttuğunu koparma konusunda kararlıdır (Bu özelliğini çok yakından bilenlerden biriyim. Ankara Gençlik Korosu’nun bazı yurtdışı yarışma ve turne organizasyonlarında buna şahit oldum). Dönemin ileri gelenleri ile görüşür ve sınava girme hakkını kazanır.

Konservatuvarın kompozisyon bölümü için açılan sınava Ercivan Saydam, Hikmet Şimşek ve Muzaffer Arkan girerler. Muzaffer

Page 41: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 41

Arkan ve Ercivan Saydam sınavı kazanmışlardır. Ne yazık ki Hikmet Şimşek bu sınavı geçememiştir. Sınavı kazanan Arkan ve Saydam Cumartesi günleri Hikmet Şimşek’i çalıştırırlar ve bir sonraki dönem konservatuvarı kazanmasına yardımcı olurlar. Muzaffer Arkan “Hak şimdi yerine geldi,” diye açıklar bu durumu.

Ankara Devlet Konservatuvarı Kompozisyon Bölümü’ne sınıf atlayarak kabul edilmiştir Muzaffer Arkan. Burada Hasan Ferid Alnar, Eduard Zuckmayer, Ferhunde Erkin ve Halil Bedii Yönetken’in öğrencisi olur. Daha sonra Ahmet Adnan Saygun ile çalışır. 1951 yılında konservatuvarı bitirir.

BAŞARILARIArtık konservatuvarda "Sanatkâr Öğretim Görevlisi"dir. Koro, koro yönetimi ve armoni dersleri vermektedir. Konservatuvar koro şefliğini sürdürürken Ankara Müziksevenler Orkestrası’nı kurar.

Orff çalgılarıyla müzik eğitimi kavramı ülkemizde yeni yeni duyulmaktadır. Ritmik ve ezgisel vurmalı çalgılar ile çocuklara müzik eğitimi vermeyi hedefleyen bu çalışma yöntemi Muzaffer Arkan’ın çok ilgisini çeker. 1951 yılında Orff çalgıları ile eğitim programları hazırlama konusunda girişimlerde bulunur. Alman besteci Carl Orff’a ulaşmanın yolunu arar ve adresine ulaşır. Kendisine mektup yazar, yanıt gelir. Böylece tanışırlar.

1952 yılından itibaren Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde uluslararası müzik festivallerine ve seminerlere katılır. Burada ünlü kompozitör ve şeflerle çalışma olanağı bulur. Almanya, Avusturya, İtalya ve İsviçre’de uluslararası müzik, orkestra ve koro yaz akademi kursları, kongre, konferans ve konserlerine de katılan Muzaffer Arkan, Carl Orff, Wolfgang Fortner, Karl Amadeus Hartmann, Hermann Scherchen, Wilhelm Ehemann, Alois Haba, Paul Hindemith, Oliver Messian, Herbert Von Karajan, Luigi Nono, Eugen Jochum, Wieland Wagner, Wolfgang Wagner, Karheinz Stockhausen gibi ünlü şef ve bestecilerle çalışma olanağı bulur.

CARL ORFF İLE ÇALIŞMA1953 - 1954 yıllarında Muzaffer Arkan, Carl Orff’a görüşme isteğini iletir. İsteği kabul edilir ve Almanya’da Carl Orff’un yaşadığı şatoda bir araya gelirler. Şatoda önce tarihi enstrümanları incelerler. Sonra da çocuklar için tasarlanan Orff çalgılarını ayrıntılı olarak incelerler. Carl Orff kendisine birçok dünya ülkesinin bu çalgıları benimsediğini, kendi folklorlarına adapte ettiklerini ve buna göre metodlar geliştirdiklerini anlatır. Muzaffer Arkan’a bir öneride bulunur. Türk folklorundan ve Türk çocuk şarkılarından yararlanarak bu sistemi Türkiye’de yaygınlaştırmasını ister.

Muzaffer Arkan Orff çalgılarını ilk kez 1956 yılında Türkiye’ye getirir, üzerinde çalışır ve uygulamalarına başlar. Bestecinin “Orff Schulwerk Für Kinder” adlı eserini “Çocuklar İçin Orff Metodu” olarak Türkçe’ye uyarlar.

Arkan, Orff’la buluşmasından sonra Pentatonik müzik düzeninde (Yarım seslerin olmadığı, 5 tam ses aralığı ile oluşan dizi) uyarlamalar yapmaya başlar. Pentatonik

düzende “Kaleden Kaleye Şahin Uçurdum” adlı türküyü hazırlar ve Ankara Radyosu’nda kaydı yapılır. Bu ses kaydı Carl Orff’a gönderilir.

Bu eser ve Muzaffer Arkan’ın “Türk Folklor ve Çocuk Tekerlemeleri”ni içeren kayıtlar, 1958 yılında Münih Kenti’nin 800. kuruluş yıldönümünde Bavyera Radyolarında özel bir programda yayınlanır.

Bu eserler ayrıca Brüksel Uluslararası Fuarı’nın Orff Pavyonu’nda seslendirilmek üzere Belçika’ya ve Uluslararası Salzburg Mozarteum Festivali yaz kurslarında ve konferanslarda kullanılmak üzere Avusturya’ya gönderilir. Çok olumlu eleştiriler alır.

Carl Orff ,“Sizin gönderdiğiniz örnekler çok farklı ve çok ilgi çekiyor. Sizi kutluyorum,” diye yanıt verir. Muzaffer Arkan, Carl Orff’un eleştirilerini de ister ve mektup yazar. Yanıt gelmez. Evine telefon açtığında ise Carl Orff’un artık yaşamadığını üzüntüyle öğrenir.

TED Ankara Koleji’nde müzik derslerine de giren Arkan, okul yönetimi ile görüşerek Münih’ten Orff çalgılarının getirilmesini sağlar. Arkan’a bodrum katında bir oda verilir ve çalışmalar başlar. Öğrencilerin diğer derslerinden de izin alınarak 20. günde ilk konser verilir. (Günümüzde Müzik derslerinin diğer dersler için kullanıldığını düşünürsek, o zaman yapılan

Page 42: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

42 AKOB

bu uygulamanın ne kadar anlamlı olduğu ortaya çıkar.) İkinci konser ise Milli Kütüphane’de (o zamanlar Kızılay’da idi) verilir. Orff çalgılarını ilk çalan öğrencilerden birisi de Muazzez Abacı’dır.

1960 yılında Muzaffer Arkan Saadet Hanım ile evlenir. Çocukları olur. Müzik çalışmaları, konservatuvar öğretmenliği, festivaller, seminerlerle dolu dolu geçmektedir yıllar.

Yurt dışında katıldığı seminer ve festivallerde koro ve orkestra şefliği, kompozisyon, oda müziği, elektronik müzik alanlarında çeşitli kurslara katılır. Çeşitli orkestra ve koroları yönetir.

Muzaffer Arkan artık farklı kulvarlara taşımaktadır enerjisini. 1965 yılında TRT Ankara Radyosu Çocuk Kulübü bünyesinde TRT Ankara Radyosu Çocuk Korosu’nun kurulmasına öncülük eder. Müziğe ilgi duyan ve yetenekli çocuklardan oluşan bu koronun şefi Muzaffer Arkan’dır. Koro, disiplinli ve verimli çalışmalarla çok başarılı sonuçlar elde eder. Radyo Çocuk Kulübü daha sonraları Suna Kan, İdil Biret gibi isimleri dinleyiciler ile buluşturur. Arkan’ın Çocuk Korosu’ndan tiyatro sanatçısı Rüştü Asyalı ve Tenor Ömer Yılmaz gibi isimler çıkar.

68 kuşağının Ankara Radyosu’ndan dinlediği “Gençliğin Sesi” ve “Milli Marşlarımız” programlarını hazırlayıp sunar Muzaffer Arkan. TRT Ankara Radyosu Çocuk Korosu’nun koristleri 1973 yılında artık birer gençtirler. Radyo bünyesinde “Gençlik Korosu” bulunmadığı

için bu gençlerin müzik yapma şansları kalmamıştır. Muzaffer Arkan burada da gerekeni yapar. Bu gençler ve aileleri ile görüşerek “Ankara Gençlik Korosu”nu kurar. İşte beni koro müziği dünyasına 1974 yılında dâhil eden korodur, bu koro.

Ankara Gençlik Korosu İtalya’nın Arezzo kentinde düzenlenen Uluslararası Koro Yarışması’na, Cumhuriyet tarihinde ülkemizi temsilen katılan ilk Türk Korosu olur. Ülkemize dünya beşinciliği ödülünü getirir. Bu koro uzun yıllar koristleri değişse de yurt içinde ve yurt dışında sanat elçimiz olmayı sürdürür.

1973 aynı zamanda Ankara Çoksesli Müzik Derneği’nin kurulduğu senedir. Kurucu üyeleri arasında Muzaffer Arkan, Ahmet Adnan Saygun, Cenap Memduh Altar, Mithat Fenmen, Samim Bilgen, Cevza-Cenap And vardır. Bu dernek Bakanlar Kurulu’nun 31.03.1973 tarih ve //15334 sayılı kararı ile "Kamu Yararına Çalışan Dernekler" statüsüne alınır.

Bilgi ve deneyimlerini öğrencileri ile paylaşmada her zaman bonkör davranan değerli hocamız. ailelere daima şu mesajı vermiştir: “Çocuklarınızın kaliteli müzik eserleri dinlemelerine yardımcı olun. Onları tiyatroya, konserlere, operaya, baleye, müzikallere ve sinemaya götürün. Böylece onların görüş açılarını geliştirmeye fırsat vermiş olursunuz.”

Koro müziğinin çocuklara kattığı değerleri çok iyi gözlemiştir. Korolar paylaşmayı, anlayışlı olmayı, hoşgörülü olmayı, başkalarının haklarına saygı duymayı öğretmektedir her yaşta insana. Yaptığı tüm çalışmaların temelinde çocuklar, çocuklara duyduğu sevgi ve saygı vardır. Daha sonraları değişik yaş gruplarındaki kişilerle de korolar kurar ve başarılı çalışmalar yapar.

Muzaffer Arkan; Ankara Radyosu Çoksesli Çocuk Korosu, TRT Ankara Radyosu Çoksesli Gençlik Korosu, Ankara Radyosu Öğrenci Orkestrası, Ankara Madrigal Korosu, Ankara Müzikseverler Orkestrası, Milli Kütüphane Orkestrası, Ankara Radyosu Çocuk Birliği Korosu, Ankara Çoksesli Korosu, Niğde Üniversitesi Çoksesli Erkekler Korosu, Anadolu Korosu’nu kurup yönetmiştir.

Muzaffer Arkan koroları ile katılmış olduğu uluslararası koro festivallerinde ve yarışmalarında ülkemize 9 dünya birinciliğinin yanı sıra birçok ödüller kazandırır. Arkan, 1989 yılında katıldığı Polonya Uluslararası Bydgoszczy Koro Festivali ve Yarışmalarında "En İyi Koro Şefi Birincilik Ödülü"nü alır.

1992 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı koro şefliğine getirilir. 1994 yılında ise Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü’nü kurar. Burada hem koro şefi hem de eğitici olarak çalışmalarını sürdürür.

1995 yılında Doçentlik döneminde Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Şan ve Opera Ana Sanat Dalı Başkanlığı yapar. 1998 yılında Profesör olarak aynı kurumun Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Ana Sanat Dalı Başkanlığı’na getirilir.

Türkiye’de çoksesli koroların oluşup gelişmesinde önemli katkıları bulunan Arkan, Almanya, Avusturya, İtalya, İsviçre, Bulgaristan, Polonya, İngiltere, Macaristan, Yugoslavya, Arnavutluk, Romanya, Belçika, Fransa, Lüksemburg, Danimarka ve İspanya’da düzenlenen uluslararası kongre, koro festivalleri ve yarışmalara yönetimindeki koro ile katılan ilk Türk Koro Şefi’dir.

Page 43: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

AKOB 43

Dünya çocukları ve gençleri arasındaki dostluk, kardeşlik, sevgi bağlarını güçlendirmek ister. Elinde çok etkili bir materyal vardır: Çoksesli koro müziği… Bu amaçla Ankara Çoksesli Müzik Derneği aracılığı ile ülkemizde ilki 1996 yılında yapılan “1. Uluslararası Ankara Koro Festival ve Yarışması”nın fikir babası olur. Bu fikri onunla hayata geçer ve gerçekleşir. Koro müziğinin birleştirici ve kaynaştırıcı etkilerini çok iyi bilmektedir. Bu koro müziği tarihimizde bir ilktir.

Dönemin Cumhurbaşkanı merhum Sayın Süleyman Demirel’in himayelerinde 8 Kasım 1998 tarihinde II. Uluslararası Ankara Koro Festival ve Yarışması’nı düzenler. Bu organizasyona 1000 civarında koro sanatçısı katılır. 2001 yılında üçüncü ve son kez düzenlenir bu etkinlik.

Aslında bir başka misyonu daha vardır sevgili hocamızın: Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlenen ve değerli kompozitörlerimizce çoksesli olarak düzenlenen harika türkülerimizi dünyaya tanıtmak. Kurduğu ve yönettiği korolar aracılığı ile bu işin de önderi olur.

Şu cümleleri hocamızdan sık sık duyduk. “Atatürk ilkelerine bağlı bir birey ve o ilkeleri yaşatan bir cumhuriyet çocuğu olarak çok çalıştım. Gücümü ve zamanımı kendi alanımda daha da yapılabilecek şeyler için harcadım. Çocukları ve gençleri yetiştirdim, korolar ve orkestralar kurdum. Elimden gelenler bunlardı.”

KAYNAKLAR•Aile fertleri: 1) Nilgün (Arkan) Tuzkaya, 2) Peren Tuzkaya, 3) Özlem (Arkan) Sümer•Doğmuş, Aynur - “Prof. Dr. Muzaffer Arkan - Cumhuriyet’leYaşıt Bir Çınar. aynurdu.blogcu.com/prof-dr-muzaffer-arkan-cumhuriyet-le-yasit-bir.../11703940•Ilıcak, Güneş Gürson - “Atatürk’ün İzinde Bir Kompozitör, Muzaffer Arkan”. Çoluk Çocuk Dergisi. Kök Yayıncılık. Şubat 2005 / Sayı. 47.(Bu kaynak Arkan ailesi tarafından benimle paylaşılmıştır.)

TeşekkürBana aile fotoğraf arşivini açan Arkan

ailesine, fotoğraflar üzerinde dijital iyileştirmeler yaparak baskıda kullanılabilir

hale getiren Mersin Oda Korosu koristi Sayın Halil Yaman’a çok teşekkür ediyorum.

Koro çalışmalarımızda koristlerine daima “Siz” diyerek hitap ederdi. Bize verdiği değeri, yaptığı işe verdiği değer olarak görürdük. Layık olabildiysek ne mutlu… Birçok öğrencisi gibi ben de onun bıraktığı mirası yaşatmak için var olan gücümle çalışıyorum.

1998 yılında Mersin Polifonik Korolar Derneği Gençlik Korosu şefliğine değerli hocam Prof. Nevit Kodallı tarafından getirildiğimde, Prof. Dr. Muzaffer Arkan hocamdan öğrendiğim bilgi, beceri ve deneyimleri kullanma zamanı gelmişti. Bu nedenle çok mutluydum. Koro çalışmalarım daha sonra Mersin Polifonik Korolar Derneği Umut Işığı Çocuk ve Gençlik Koroları ile devam etti. Mersin Oda Korosu ile hala sürüyor.

Değerli hocamız o kadar enerji ve müzik sevgisi ile doludur ki, emekli olduğunu tam bir sene sonra öğrenir Niğde’de. 67 yaşında yaş haddinden ötürü artık emeklidir.

Ardında çok değerli izler ve anılar bırakır. Yaşamına dokunduğu birçok müzik insanı vardır. Sayesinde müzikte ve sahne sanatlarının çeşitli dallarında emek veren büyüklerimizin ve arkadaşlarımızın sayısı oldukça fazladır. Benim de aralarında olduğum Ankara Gençlik Korosu koristleri seneler sonra bile birbirimizle ilk günlerimizdeki gibi samimi ve içtenlikli olarak hala senede birkaç kez bir araya gelebiliyorsak bu Muzaffer Arkan Hocamızın sayesindedir.

Saygıdeğer hocamız Prof. Dr. Muzaffer Arkan’ı 10 Temmuz 2006 Pazartesi günü yitirdik. Ülkemize ve bize kattığı tüm değerler için minnettarız.

Evet, sevgili Hocam siz gerçekten elinizden geleni yaptınız. Ülkemize ve bize kattığınız tüm değerler için minnettarız. Saygıyla ve şükranla anıyoruz sizi.

Page 44: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

NEOLİTİK ÇAĞ’DAN HİTİTLERE ANADOLU’DA MÜZİK VE ENSTRÜMANLAR / I

Cengiz Kara (*)[email protected]

KİTAP

Meral SayınMuazzez İlmiye Çığ’ın Önsözüyle

NOTALARI HARFLERE ÇEVİRMEK

AKADEMİSYEN KİTABEVİ, 2018

Meral Hanım ne iyi ettiniz de geldiniz, hem bu mekana hem de Çanakkale’ye. Doğrusu editörümüzden korktum. Şöyle ki; geçen ay kendisine yeni ve ilginç müzik kitabı bulmakta zorlandığımdan yakınmıştım. Malum ya yeni ya da unutulmaya yüz tutmuş ama ilginç kitapları söz konusu etmeye çalışıyorum. Bu ay sizi karşımda, elinizde yeni çıkan kitabınızla görünce, ''bu editörümüzün bir oyunu'' sanrısına kapılıyordum az daha. Anlatır mısınız, neden ve nasıl buradasınız? Siz kimsiniz, nereden çıktınız, bu kitap da neyin nesi?Merhabalar Cengiz Bey, Öncelikle güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Ben de sizinle tanışmaktan çok mutluyum. Ankara doğumluyum ve Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Viyola Bölümünden mezunum. 1989 yılında Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası giriş sınavını kazanarak, 1990 yılında stajyerlik sınavını verdim ve hem orkestra sanatçısı hem de ilk müdür yardımcısı olarak göreve başladım. Aynı zamanda orkestranın kurucu sanatçılarındanım. Yaklaşık 30 yıl gibi bir süre Adana’da kaldım. Bu süre içerisinde yine orkestra sanatçılığım yanı sıra çeşitli aralıklarla müdür yardımcılığı görevimi de sürdürdüm. Adana Devlet Tiyatrosu, Şehir Tiyatrosu ve çeşitli özel tiyatrolar için oyun müzikleri yazdım. Anladım; peki Çanakkale'ye yerleşme niyeti nasıl gelişti? Hem güzel hem de zor bir karar...2005 yılında geçirdiğim bir trafik kazası sonucu kitap yazmaya başladım ve yazarlık serüvenim böyle başladı. Çanakkale’ye yerleşme serüvenimiz ise geçirdiğim pek çok ameliyat sonrası doktorlarımın nemli iklimde kalmamam gerekçeleri idi. Eşimle birlikte bir sabah kahvesi içiminde radikal bir karar alıp Çanakkale’ye yerleşelim dedikten 6 saat sonra biz uçaktaydık ev bulmak için.

Gerçekten pek ilginç. Sizin yazmaya daha öğrencilik sırasında meraklı olduğunuzdan haberdarım. Şu yazma merakınızı biraz daha açar mısınız?Evet Konservatuvarda öğrenciyken bir duvar gazetemiz vardı ve burada şiirlerim yayınlandı. Edebiyata oldum olası çok meraklı bir çocuktum daha ilkokul zamanında. Okumayı o kadar çok severdim ki hatta bayram harçlıklarımı kitaba harcardım.

Kitabınız daha ilk karıştırmada çok çekici geldi. Okuduğumda yanılmadığımı anladım. Peki böyle bir kitabın ortaya çıkış öyküsünü anlatır mısınız biraz?“Neolitik Çağ’dan Hititlere Anadolu’da Müzik ve Enstrümanlar” adlı kitabım, Adana’daki arkeolog arkadaşımın yıllardır ısrarı üzerine yazıldı diyebilirim. Elbette arkeolog olmadığım için çok zorlandım. Konular hakkında araştırma yapmak, gerekli fotoğraf, çizim ve belgelere ulaşmak oldukça zaman alan bir şey. Neyse ki güzel ilişkilerle bu çalışmam konusunda pek çok arkeolog ve araştırmacı beni tanımadan yardımcı oldular. Özellikle Hitit araştırmalarım konusunda Oğuz Elbaş Bey, evindeki arşivini açtı ve ondan çok yararlandım.

Onların da eline sağlık diyelim ama muhteşem bir hanımefendiyle de tanışmışsınız bu arada. Nasıl oldu bu?Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ hanımefendiden randevu aldık ve Mersin’deki evinde bizi ağırladı. Ben kendisine konuyu açtım ve bu kitap için önsözünü kendilerinin yazmasını rica ettim, o da bana

44 AKOB

Page 45: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

HİTİT BÜYÜK LİR'İ

İlk T

unç

Çağı

nda

Bulu

nan

Sist

rum

Neolitik Çağda Bulunan Paspa

“Elinde hazırlamış olduğun bir özet çalışma var mı,” diye sordu. Kendisine yanımda getirdim cevabını verince “Sehpaya bırak ve benden haber bekle, çünkü okumadığım hiçbir şeye imza atmam ve normalde kimsenin kitabına da önsöz yazmıyorum,” dedi. 103 yaşındaki bir insanın hala bu kadar duyarlı olması inanılmaz bir şeydi. Derken bir hafta sonra e.posta kutumda kendi yazdığı önsözü okuyunca doğru bir iş yaptığıma da inandım. Bu konudaki çalışmamın bana ve meslektaşlarıma, müzik araştırmacılarına, bu konuda tez yazacak öğrenci arkadaşlarıma oldukça faydası olacağına inanıyorum.

Sadece onlara mı? Benim gibi sıradan okuyucular için bile öyle. Buna sıradan demeyelim çünkü her okur aslında bir dünyadır. Elbette müziğin tarihsel değişimine meraklı sizin gibi okurlar için de çok önemli bilgiler kazandıracağına eminim. Müzik tarihi kitaplarında hep şu yer alır; “Müzik Yunan’dan başlamıştır”. Oysa Anadolu’muzda, Mezopotamya'da yapılan kazılarda öylesine çok enstrüman çıkmış ama nedense bu hep göz ardı edilmiştir. Okudukça, araştırdıkça bunun böyle olmadığını görüyorsunuz. Aslına bakacak olursanız, Yunan coğrafyasına pek çok enstrüman bizden gitmiştir. Şu an elinizdeki kitap, çalışmamın I. Cildidir. II. Cildi için de çalışmalarım devam etmekte.

Evet biliyorum ve çıktığında okuyup yeni bir söyleşi için rahatsız edeceğim. Peki ikinci ciltteki konuları biraz çıtlatır mısınız?II. Cildin başlangıcı ise Geç Hititlerden itibaren Likya, Lidya, Frigya ve Urartu’dan başlayarak Bizans’a dek Anadolu’muzdaki enstrümanları inceliyor. Bu çalışma çok daha geniş kapsamlı

olacak çünkü burada yine müzik kitaplarının es geçtiği çok önemli konular var. Örneğin bir Troia var ki bu zaten başlı başına bir konu ve batı Anadolu’da yapılan kazılarda ortaya çıkartılan ve maalesef üzülerek söylüyorum hemen hepsi yurt dışına kaçırılmış pek çok enstrüman var. Krotalos gibi, Salpinx gibi vurmalı ve nefesli enstrümanların atası sayılanlardan sadece birkaçı. Bu arada kitapta çok önemli bir konu daha var ki bu da Asklepionlardır, yani hastaneler. Bu Asklepionların iki tanesi bizim topraklarımızda mevcut. Buralarda müzikle tedavi yapılmakta ve hastaların iyileştikleri gözlemlenmekte. Bunlarla ilgili çok sayıda belge, kitap, fotoğrafa eriştim. Kısa bir zamanda da bu çalışmamı bitirmeyi umuyorum.

Troia ve Asklepion deyince; sanırım bu çalışma sizi bu coğrafyaya çekmiş gibi biraz da. Kitabınızda, dünyamızda var olan ilk besteye ilişkin bir bölüm var. Tabii anlaşılacağı üzere şimdiye dek bulunabilen en eski beste... Doğrusu beni çok heyecanlandıran satırlar içeriyor. Ne dersiniz, okuyucularımızın ağzına bir parmak bal(ama sadece bir parmakcık) çalmak ister misiniz bu bölümden?Elbette. Yaklaşık 4.300 yıl önce Akdeniz’in kıyı sahil kasabalarından Ugarit’te (Şimdi Suriye sınırları içerisinde), adı ne

AKOB 45

Page 46: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

CENGİZ KARAMersin 1964 doğumlu. Kabataş Erkek Lisesi 1981, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi 1987 mezunu.Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda; yazarlık, roman inceleme ve ileri öykü seminerlerine devam etti.

Öykülerinden bazıları edebiyat dergilerinde yayınlandı. Kurşun Kalem Öykü Ödülü kapsamında yayınlanan “Zayak” adlı bir öykü kitabı var. Çanakkale'de beyin ve sinir cerrahisi uzmanı olarak çalışmaktadır.

yazık ki bilinmeyen bir besteci, Nikkal için bir ağıt besteledi. Ay tanrısının eşi olan Nikkal için bestelenen bu ağıt, çok dikkatli bir şekilde taş bir tablete yontulmuş. Bu tablet, İÖ. 1500 yıllarına ait olup müzik tarihini ve müzik teorisini, ilk notayı bulan olarak bilinen Yunanlılardan 1000 yıl önceye aittir.

Yanlış mı algıladım bilmiyorum ama bu ağıt notaya alınmış, öyle değil mi?Evet. Bu çalışma notaya alınmış hatta pek çok sanatçı tarafından da uyarlanıp çalınmıştır. İlgili satırlarınızda gezinirken, yıllar önce Muazzez İlmiye Çığ’ın geriye dönük bilim kurgu olarak nitelediği, Sümerli Ludingirra adlı eseri geldi aklıma. Aslında bu coğrafya için çok manidar bir tarihsel öykü; Assurluların ele geçirdiği topraklarda bir Sümerli öğretmenin, kültürlerini geleceğe taşıma kaygısıyla tabletlere yazdıklarından derlemiş Sayın Çığ. Bence sizin kitabınızdaki söz konusu ögeden yola çıkarak bir beste yapılabilir. Bu beste ve öyküden esinlenilerek de harika bir film çekilebilir. Veya tersi; ilgili filme bestelenecek bir müzik. Ağıtın şu bir tek dizesi bile can evinden vuruyor insanı: Onu en çok yüreğimde sevdim… Bence filmin adı için cuk oturur. Bu tarih ve coğrafyanın verdiği çok güçlü bir cevap olabilir ortaya çıktığında ilgili yerlere; ne dersiniz?Cengiz Bey, öncelikle şunu belirtmeden geçemeyeceğim; kendi ülkemizde pek çok arkeolog tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkartılan oldukça fazla enstrümanlar var. Ama bizdeki en büyük eksiklik müzik arkeolojisi üzerine ciddi hiç bir çalışma yapılmamış. Arkeologlarla birlikte müzik insanlarımız da bu işe el atarlarsa inanılmaz şeyler ortaya çıkacaktır eminim. Bu coğrafya öyle bir coğrafya ki her taşın altından tarih fışkırıyor. Buna Sümerler, Hititler de dahil hatta ve hatta Troia'yı incelediğinizde bize ait ve bizim olan pek çok öyküyü de içinde barındırıyor. Değil bunlardan film yapmak, müzikaller bile yapmak olası. Ama bunların yanında film yönetmenlerimizin de bu işe gönül vererek bu tip çalışmalar ortaya koymaları gerekmekte. Yani sadece arkeologlar ve müzik insanları değil. Kitabınızda Eski Ön Asya insanının yaylı sazları yaratamamış olmasının ilginçliğini saptamışsınız. Merak ediyorum, aynı dönemde veya daha eskilerde başka coğrafyalarda yaylı saz var mıydı?Tam kesin olmamakla birlikte sanırım Hindistan ve Çin'de yaylı sazlar ailesinden olan sazlar olabilir ama emin değiliz.

Ben Şulgi, Ur kralıKendimi müziğe adadımVe hiçbir şey beni bundan alıkoyamadıBu mısralar ilgiyle ama hayıflanarak okudum. Kalmadı böyle krallar! Okurlarımıza açar mısınız lütfen biraz bu dizeleri.Şulgi Kralı gerçekten fazlasıyla müzikle ilgilenen bir kral. Bunu yazıtlardan anlayabiliyoruz. O tarihlerde müzik, insan hayatında çok önemli bir yerde. Tüm törenler müzikle yapılmakta. Hatta kendisi yazıtlardan birinde şunu söyler;

"Ben asla kavalı bir çoban gibi çalmam" der. Çünkü müzik hem onun için çok önemlidir hem de üzerinde çalışılması gereken bir unsur olarak görür.

Günümüzde saz olarak adlandırılan çalgının ve yakın akrabalarının da kökeninin Ön Asya olduğunu bilmiyordum. Doğrusu sazın kopuz adı altında Uzak Asya’dan geldiğini sanıyordum. Bu yanlış ön kabulümü de düzeltti kitabınız.Anadolu'muzda özellikle de Hitit uygarlığı dönemlerinde saz oldukça sık kullanılan bir enstrüman fakat gelişmesi de elbette bir zaman almış.

Biraz da eski müzisyen kadınlardan söz eder misiniz?"Bakın bu çok önemli bir konu. Tüm uygarlıklarda Assur, Sümer, Hitit ve özellikle Assur döneminde tüm müzisyenlerin hemen hepsi kadınlardan oluşuyor. Hatta size şunu söyleyeyim, herhangi bir malın alımı satımı söz konusu olduğunda illaki kadınların ve kadın müzisyenlerin şahitliği çok önemli. O tarihlerde bile erkekle aynı statüde kadın.

Kitabınızda Hititlere genişçe bir yer ayırılmış. Tarihsel perspektifle bakılınca, doğal olarak tüm eski müzik geleneğini alıp toparlamış ve kendi kültürlerinin mayası yapmış gibiler.Elbette. Çünkü Hititler çok büyük bir uygarlık ve Anadolu'daki hükümdarlıkları çok uzun süreler devam etmiş. Bunun yanı sıra halkın siyasi yönetiliş şeklinden tutun da yaşam biçimleri bile son derece adil, demokratik bir şekilde olmuştur. Elbette ki bu el sanatlarına, duvar rölyeflerine, işleme sanatına ve müziğe de sirayet etmiş ve yarattıkları eserler bugüne dek gelmiştir.

Ne iyi ettiniz de geldiniz. Çok teşekkür ederim. Dileğim –daha önce de belirttiğim gibi- ikinci kitabınızın da ilk okurlarından olmak ve sizinle yeni bir söyleşi… Ayrıca bu söyleşi yayınlandığında Sayın Muazzez Çığ’ın da okumasını çok isterim. Hele ki onun ışıklı ellerini öperek kendim sunabilsem dergiyi, diye hayal etmekten kendimi alamıyorum.Ben teşekkür ederim Cengiz Bey. Hem sizi tanıdığım için hem doktorum olduğunuz için hem de böylesine önemli bir dergide kitabıma yer verdiğiniz için. Emin olun dergi çıkar çıkmaz bir tane de sizin ve benim imzamızla kendisine göndereceğim. Kitabımın ikinci cildi çıktığında da sizinle uzun bir söyleşi yapmak inanın beni çok mutlu eder.

46 AKOB

Page 47: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david

MantolamaIsı Yalıtım Kredisi

Mersin

Dış Cephe Boya ve MantolamadaUzman Uğur Yapı

25 Yıllık Tecrübe

Cafer Bedir0532 716 24 19

18Ay

36Ay

0Faiz

Komisyon

Uzman Ekip Ücretsiz Keşif Ha�ı: 0324 326 92 05 - 0542 715 94 44 0324 326 68 07 Yeni Mh. İsmet İnönü Blv. Onur Apt. Altı No:90/E Mezitli MERSİN [email protected]

“Akıllardan çıkmayacak bir Banka Kredisi”

Page 48: DAVID BOWIE REVISITED DAVID BOWIE'YE DÖNÜŞ · mediterranean opera and ballet club culture and art magazine 47 - 48 aida dÜnyaca ÜnlÜ verona arena'da david bowie revisited david