T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Duygu GÖZLEK Tez Danışmanı Prof. Dr. Osman Metin ÖZTÜRK Ankara-2008
179
Embed
Daglik Karabag Sorununun Dunu Bugunu Ve Gelecegi \ Yesterday Today and Future of Nagorno Karabakh Problem
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI
DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan Duygu GÖZLEK
Tez Danışmanı Prof. Dr. Osman Metin ÖZTÜRK
Ankara-2008
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI
DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan Duygu GÖZLEK
Tez Danışmanı Prof. Dr. Osman Metin ÖZTÜRK
Ankara-2008
ONAY Duygu Gözlek tarafından hazırlanan “Dağlık Karabağ Sorununun Dünü,
Bugünü ve Geleceği” başlıklı bu çalışma, 10 Mart 2008 tarihinde yapılan
savunma sınavı sonucunda oybirliği / oyçokluğu ile başarılı bulunarak jürimiz
tarafından Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Uluslararası İlişkiler Bilim
Dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
[ İm z a ] ……….
[Unvanı, Adı ve Soyadı] (Başkan) Prof.Dr. Osman Metin ÖZTÜRK
[İm z a ] ……….
[Unvanı, Adı ve Soyadı] Prof. Dr. Burcu BOSTANOĞLU
[İm z a ] ……….
[Unvanı, Adı ve Soyadı] Prof.Dr. Cemalettin TAŞKIRAN
ÖNSÖZ
Bu çalışma Dağlık Karabağ sorununun oluşma sürecini, problemin
ortaya çıkmasının nedenlerini, sorunun taraflar açısından önemini ve sorunun
çözümü açısından ortaya atılan çözüm yaklaşımlarını araştırmak amacıyla
hazırlanmıştır. Tez çalışmasının araştırma noktasından yazım aşamasına
kadar değerli görüşleriyle yanımda olan ve aydınlanmamı sağlayan
danışman hocam Sayın Prof. Dr. Osman Metin ÖZTÜRK’e ve diğer tüm
hocalarıma teşekkürlerimi bir borç bilirim.
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ........................................................................................................... i İÇİNDEKİLER................................................................................................ ii KISALTMALAR............................................................................................. v GİRİŞ ............................................................................................................. 1
BİRİNCİ BÖLÜM DAĞLIK KARABAĞ PROBLEMİNİN TARİHİ SEYRİ
Karabağ ve Dağlık Karabağ coğrafya bakımından iki ayrı terimi ifade
etmektedir. Karabağ, Azerbaycan’ın Kür ve Aras ırmakları ile Ermenistan’ın
Sevan Gölü (Gökçe Gölü) arasında bulunan, yaklaşık 18.000 km2
büyüklüğündeki bölgedir. Bu bölgenin dağlık olup, stratejik değeri de bulunan
4300 km2 büyüklüğündeki kısmına Ruslar, Dağlık Karabağ adını vermişlerdir.
Günümüzde Ermenistan ile Azerbaycan arasında anlaşmazlık konusu olan
bu bölgedir ve artık, kolaylık olmak üzere, sadece “Karabağ” olarak
adlandırılmaktadır.
Karabağ sorunu yaklaşık iki asır kadar önce Rus İmparatorluğu
tarafından jeostratejik nedenlerle yaratılmıştır. 19. yüzyıl başlarında günümüz
Ermenistan’ı ve Karabağ bölgesine tekabül eden topraklarda başta Azeriler
olmak üzere Türk unsurlar çoğunlukta, Ermeniler ise azınlıktaydı. Ermenilerin
çoğu Osmanlı İmparatorluğu ve Iran topraklarında yaşamaktaydı. Karabağ
ise çoğunluğunu Azerilerin oluşturduğu bir Hanlıktı.
Rus İmparatorluğu, Kafkasya’yı ele geçirdikten sonra bu bölgenin
idaresini kolaylaştıracağı düşüncesiyle Ermeni nüfusunun arttırılması
politikasını benimsemiştir. Bu amaçla özellikle İran’da ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun doğu bölgelerinde yaşayan Ermenilerin Kafkasya’ya
yerleştirilmesine çalışılmıştır. Ermenilerin bölgeye yerleşmesine paralel
olarak özellikle Karabağ’da Müslüman halkın bir kısmı Azerbaycan’ın diğer
bölgelerine ve Osmanlı topraklarına göç etmiştir. Böylelikle Rusya’nın
Kafkaslara Ermeni iskânı siyaseti bölgede ve özellikle Karabağ’da etnik
yapıyı değiştirmiştir. Ermenilerin Güney Kafkasya’ya iskânı XIX. asır boyunca
devam etmiş olmakla beraber Ermeniler, bazı bölgeler hariç, çoğunluğa sahip
olamamıştır. Ancak Balkan Savaşları’ndan sonra Doğu Anadolu’dan
Kafkasya’ya yapılan Ermeni göçleri ve özellikle Birinci Dünya Savaşı içinde
ve sonrasında Doğu Anadolu Ermenilerinden yaklaşık 420.000 kişinin
2
Kafkasya’ya gitmesi günümüz Ermenistan’ına tekabül eden bir bölgede
Ermenilerin çoğunluğu oluşturmasına yol açmıştır.
Bölgede söz sahibi olmaya çalışan Ruslar 1828-1829 Edirne
Antlaşması’ndan sonra Anadolu Ermenilerini; Türkmençay Antlaşması’ndan
sonra ise Iran Ermenilerini Kafkaslara getirerek Karabağ’a yerleştirmiştir.
Ruslar bu antlaşmalardan sonra, önce nüfus dengesini sağlamışlar daha
sonra da Türkleri azınlığa düşürme çabalarına hız vermişlerdir. 1828-1829
Osmanlı-Rus savaşlarında, kendi menfaatleri doğrultusunda Ruslarla işbirliği
içerisine giren 100 bini aşkın Ermeni ailesi, yerleşmeleri için, Rus Çarı’ndan
boş toprak dileğinde bulunmuşlardır. Türkiye'yi terke mecbur olan Ermeni
toplulukları, Ruslar tarafından Karabağ'dan zorla sürgün edilen Türklerin
mekânlarına yerleşmişlerdir. Bunu takiben, 1877-1878 Osmanlı-Rus
savaşları esnasında ise 30 bini askın Osmanlı Ermenisi, yaşadıkları yerleri
terk ederek, Kafkaslarda Ruslarca kendilerine verilmiş topraklara
yerleşmişlerdir. Bu kadar kasıtlı iskâna rağmen, 1923'te Dağlık Karabağ'ın
nüfusunun % 67.5'i Türk, %32'si Ermenidir. 1829-1830 yıllarında Karabağ’a
getirilen Ermeniler bir ayaklanma başlatmışlar ve Türk yerleşim yerlerine
saldırmışlardır. Rusların bölgeye yerleşmesiyle başlayan çatışmalar 19.
yüzyıldan günümüze kadar devam etmektedir. Karabağ'daki ilk Türk-Ermeni
çatışması 1905 Rus ihtilâlinden sonra görülmüştür. 1905 yılında Karabağ’da
Ermenilerin saldırılarıyla başlayan olaylar Gence ve Tiflis'e de sıçramıştır. Bu
olaylar esnasında Ermeniler, Karabağ ve Tiflis'teki Rus garnizonundan
destek görmüşlerdir.
O yıldan 1990’lı yıllara kadar Ermenilerin Azeri topraklarına tacizi ve
işgali devam etmiştir. Dağlık Karabağ sorunu 1990 yılı sonlarından itibaren
silahlı çatışmalara dönüşmüş, Rusya’nın siyasi ve askeri desteğini alan
Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmiştir. Taraflar
arasında askeri operasyonlar 9 Mayıs 1994 tarihinde ateşkes anlaşması
imzalanana kadar devam etmiştir.
3
Bu çalışma Dağlık Karabağ sorununun oluşma sürecini, problemin
ortaya çıkmasının nedenlerini, sorunun taraflar açısından önemini ve sorunun
çözümü açısından ortaya atılan çözüm yaklaşımlarını araştırmak amacıyla
hazırlanan bu çalışma üç bölümden meydana gelmiştir. İlk bölümde Dağlık
Karabağ sorununun ortaya çıkması ve tarihi seyri, ikinci bölümde I. Dünya
savaşı öncesinde bölgenin genel durumu ve son bölümde de problemin
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki boyutu anlatılmaktadır.
BİRİNCİ BÖLÜM DAĞLIK KARABAĞ PROBLEMİNİN TARİHİ SEYRİ
Dağlık Karabağ, coğrafi açıdan Kafkasya, Asya ve Avrupa arasındaki
transit ticaret yollarının kesiştiği bir noktada yer almaktadır. Bölge, jeopolitik
açıdan Ermenistan ve İran'ı da kontrol edebilecek bir konumda yer aldığı için
büyük güçlerin de ilgisini her zaman canlı tutmuştur. Öte yandan maden
yatakları, mineral suları bakımından zengin olan bölge, Kafkasya'nın gıda
maddelerinin önemli bir kısmını karşılaması açısından da Transkafkasya'nın
yükselen değeri olmaktadır. Bu noktada bölgenin gözden kaçırılmaması
gereken bir diğer özelliği ise, Hazar havzasının zengin doğal kaynak ve enerji
rezervlerine olan yakınlığıdır. Enerji kaynaklarının kritik madde olarak
önplana çıktığı günümüz dünyasında işbu maddeye ulaşımı sağlayan tüm
bölgeler, uluslararası arenada güçlü bir aktör olmak isteyen devletler
tarafından kontrol altına alınmak istenmektedir. Dağlık Karabağ'ın sahip
olduğu bu konumda onun Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi örgütler nezdinde Azerbaycan ile Ermenistan
arasında bir türlü çözüme kavuşturulamamış bir sorun olarak uluslararası
gündemde yer almasına neden olmuştur. Bu bölümde Karabağ sorununun
tarafları coğrafi ve sosyo-kültürel bazda incelenecek, ayrıca I. Dünya Savaşı
zamanlarında bölgenin durumu değerlendirilecektir.
1.1. KARABAĞ TARİHÇESİ
Kafkasya bölgesi eski çağlardan bu yana hiçbir zaman Ermenilerin
yaşadığı bir alan olmamıştır. Rusya, Kafkasya’ da yürüttüğü siyasetin gereği
olarak Bizans döneminden itibaren Azerbaycan’da dağınık olan Ermeni
ahalinin ve Eçmiyazin Kilisesi’nin bulunduğu toprakların Erivan Hanlığı’nın
hakimiyetinden çıkarılarak, yüzde 73.8'i Müslüman olduğu halde Ermenistan
vilayetine çevrilmesini hedeflemiştir1. Ancak yine de Ruslar ve Ermeniler
1 Davut Kılıç, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesi' nin Rolü (1828-1915)”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001, s. 49-50.
5
tarafından yapılan tüm çalışmalar Karabağ kültürünü yok edememiştir.
Rusların uygulamış olduğu etkili politikaların en önemli sonucu Karabağ
bölgesinde yaşanan demografik değişiklikler olmuştur. Zira 1823' de Karabağ
ahalisinin yüzde 8.4'ü Ermeni iken 1832'de bu oran yüzde 34.8' e, 1897'de
ise yüzde 53'e çıkmıştır2.
Uzun yıllar Türk İmparatorlukları'nın yönetiminde kalan Karabağ,
1735'te İran'a terk edilmiş, 1805'te ise Rus İmparatorluğu sınırları içinde
kalmış, 1813'de Azerbaycan'a bağlanmıştır. 1918 yılında imzalanan Mondros
Mütarekesi'ni takiben, bölgeyi ele geçiren İngilizler de, Karabağ bölgesini
tekrar Azerbaycan'a bağlamışlardır. Nüfus çoğunluğunun Ermeni olması
gerekçe gösterilerek Nisan 1920'de Karabağ’ı Ermenistan'a bağlamak
amacıyla başlattıkları isyan, Kızılordu'nun müdahalesiyle bastırılmıştır. Bu
olaydan sonra, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ile Türkiye arasında Ekim
1921 tarihinde imzalanan “Kars Anlaşması” ile Karabağ Özerk bölge kalmak
koşuluyla Azerbaycan Cumhuriyeti'ne bırakılmıştır3.
Karabağ bölgesi 1923 yılında Stalin tarafından yapılan idari
düzenlemeye kadar, tarih boyunca Azerbaycan'ın ayrılmaz bir parçası
olmuştur. Anılan tarihte Karabağ bölgesi, özerk statüsü ile Ermeni
yerleşimine açılmış ve zamanla bölgedeki Ermeni nüfusu çoğunluğu
sağlamıştır. Ermeniler'in bölge üzerinde ilk defa hak iddia etmeleri 1963
yıllarına rastlamaktadır. O zaman Moskova tarafından reddedilen bu istek,
SSCB'nin dağılmasından sonra, Ermenistan'ın tek taraflı ilhakı ile çatışmaya
dönüşmüştür4.
2 Kılıç, a.g.m., s. 60. 3 Harp Akademileri Komutanlığı, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü, Bugünü, Yarını, İstanbul, Harp Akademileri Yayınları, 1995, s.65-66 4 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s.65-66
6
1.1.1. Karabağ Coğrafyası
Karabağ, Azerbaycan'da bulunan Kür ve Aras ırmakları ile Ermenistan
sınırları içerisinde bulunan Gökçe gölü arasındaki dağlık alan ve buna bağlı
ovaları kapsayan bir bölgedir5. Bu aşamada ilk olarak belirtilmesi gereken
husus Karabağ ile Dağlık Karabağ tanımlarının farklı alanları kast ediyor
olmasıdır. Zira Dağlık Karabağ, yüzölçümü 18.000 km2 olan Karabağ' ın 4392
km2 lik kısmını kapsamaktadır6.
Nüfus ve yüzölçümü olarak dikkate alındığında küçük bir il veya büyük
bir ilçe durumundaki Dağlık Karabağ, 1990'lardan günümüze sadece
Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin değil fakat Rusya, Gürcistan, Türkiye ile
bölgedeki dış politik ilişkiler ile başta Bakü-Tiflis-Ceyhan olmak üzere
ekonomik işbirliği projelerinin de belirlenme ve uygulanmasında hareket
noktasını oluşturmuştur7. Dağlık Karabağ'ın ekonomik durumu da pek iç açıcı
olmayıp, Küçük Kafkaslar'ın Karabağ Sıradağları'nın kuzey kısmında yer alan
bölgeye karasal iklim hakimdir. Bu yüzden ekonomisi sınırlı sayıda meyve,
tahıl ve hayvancılığa dayanmakta olup küçük çapta sanayi tesisleri de
bulunmaktadır.
Karabağ bölgesi coğrafî şartlar bakımından Azerbaycan'ın diğer
bölgelerine göre önemli farklılıklar gösterir. Bölge sismik açıdan deprem
bölgesidir. “1840 yılından 1932 yılına kadar Şuşa'da, şiddeti 6-7 dereceye
kadar çıkan 6 deprem olmuştur8.”
İklim bakımından Karabağ bölgesini 3 ayrı iklim kuşağına ayırmak
mümkündür.
1. Orta sıcak kuşak,
2. Orta soğuk kuşak, 5 Yasin Aslan, Can Azerbaycan (Karabağ' da Talan Var), Ankara, Kök Yayınları, 1990, s. 50. 6 Araz Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 2001, s. 394. 7 Alaeddin Yalçınkaya, Kafkasyada Siyasi Gelişmeler, Ankara, Lalezar Kitapevi, 2006, s.129 8 B. Bugarov, H. Aliyev, Azerbaycan SSC'nin Coğrafyası, Bakû, 1984, s. 60.
7
3. Soğuk kuşak. Bölgenin orta dağlık bölgesi orta sıcak kuşağı
oluşturur. Yüksek dağlık kısımlarda ise soğuk kuşak görülür. Dağlarda kış
kurak geçer. Ortalama sıcaklık 0 - 10 C derece arasında, ortalama yıllık yağış
ise 600 - 1200 mm arasındadır. Karabağ dağlarında Turşsu, Şırlan gibi
çeşitli soğuk mineral su kaynaklan vardır. Yine dağlık bölgede tahılcılık ve
hayvancılık yapılmaktadır. Karabağ dağlarında tütün, meyve ve üzüm ziraati
de yapılmaktadır9.
Karabağ'ın volkanik yayla bölgesi ise Laçin ve Kelbecer arazisinde
bulunur. Yayla kısmı batıda Ermenistan Cumhuriyeti'nin arazisi, doğuda ise
Karabağ dağlarının kuzey-batı bölümü ile sınırlıdır. Yayla deniz seviyesinden
3000 m.den yüksektir Burada geniş dağ düzlükleri bulunmaktadır. Yayla
kısmında "... son jeolojik devirde güçlü volkan püskürmeleri meydana
gelmiştir. Burada dördüncü devir lavları, çukurlar ve sönmüş volkan kraterleri
geniş saha tutar. Volkanik yayla 7 nci derecede zelzele gücüne malik olan
sismik deprem bölgesine dahildir."10 Yaylanın da iklimi soğuktur. Kış sert
geçmektedir. Ortalama sıcaklık 0-6 oC arasındadır. Ortalama yıllık yağış ise
600 - 900 mm dir. Yayladan Terter ve Hekere nehirleri geçmektedir. Arpaçay
ve Pazarçay'ın kaynağı yaylanın kuzey-batı bölümündedir. Yaylanın nehirleri
aslında yağış ve kar sularından beslenir. Bu yüzden de bu nehirler bahar ve
yaz aylarında sulu olur. Yaylanın en önemli coğrafî özelliklerinden biri de
Büyük Alagöz gölüdür. Bu göl, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin yüksek dağlık
arazisindeki en büyük göldür11.
Küçük Kafkas sıradağlarının güneydoğusunda yer alan Karabağ'ın
doğusunda Berde, Mirbeşir, Ağdam, Ağcabedi ve Fuzûli; güneyinde Cebraîl,
Gubadlı; batısında Laçin, Kelbecer; kuzeyinde Şaumyan ve Kasım İsmaîl
ilçeleri vardır. Karabağ özerk vilâyeti idarî bakımdan beş bölgeye ayrılmıştır.
Bunlar: Askeran, Şuşa, Mardakert (Celabert), Martuni (Havaşen) ve 9 Igrar Aliyev, Dağlık Karabağ, Bakû, 1989, s.3. 10 Bugarov, Aliyev, a.g.e., s. 61 11 Cemalettin Taşkıran, Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Ankara, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 1995, s.9-10
8
Hadrut'tur. Vilâyetin eski idarî merkezi Şuşa, yenisi ise Mankendi
(Stepanakert)dir Karabağ iki vilâyet, altı ilçe ve 220 köy ve kasabadan
müteşekkildir. Gürcistan genel valisi Yermalov ve Mogilyovski'ye göre
Karabağ 17 mahalle bölünmüştür: Sisyan, Demirci-Aslanlı, Küpara,
Birkaç köy hariç 12 yerleşim yeri tamamen Azerilerden ibarettir. Dizah,
Verend, Çiiebird, Haçın ve Talış yerleşim yerlerini hem Azeriler hem de
Ermeniler oluşturmaktadır12.
1.1.2. Karabağ Jeopolitiği
Karabağ, tarihi boyunca kuzeyden ve güneyden gelen göçebe
Türklere bir kışlak vazifesi görmüştür. Bu bölgeden geçen Türk hükümdarlar
ve fatihler burayı kışlık bir karargâh olarak kullanmışlardır. Karabağ yüksek
dağlardan ve yüksek yaylalardan ibarettir. Dağ silsileleri Murovdağ (3420m)
ve Kamış (3740m) gibi yüksek zirvelere maliktir. Bu dağ silsilesinden Aras
vadisine inen Karabağ sıra dağlarının orta kısmında Alakaya (2338m) ve
Kırkkız (2863m) gibi yüksek dağlar vardır. Ova kısmı ise, daha önce
belirtildiği gibi, ortalama olarak 2500 m yüksekliğe sahiptir. Sönmüş
volkanlardan oluşan Işıklı Dağ ve Kızıl Boğaz zirveleri 3500 m yüksekliğe
kadar çıkar. Deniz seviyesinden 2500 m yüksekliğe kadar Karabağ
ormanlarla kaplıdır. Otlaklar bu yükseklikten sonra başlar. Çok yumuşak bir
iklimi, bol suları ve verimli toprakları vardır. Bu sayede de büyük hayvan
sürülerini ve kalabalık insan kütlelerini barındırabilir13.
Karabağ bölgenin hâkim bir noktasındadır. Azerbaycan'ı Ermenistan'ı
ve İran'ı kontrol edebilecek bir konumdadır. Bu özelliği ile daima diğer
milletlerin dikkatini ve ilgisini çekmiştir. 18 nci yüzyılda Rusların Kafkas
birlikleri başkomutanı olan Sisianov, Hindistan yolunu bile rahatça açacak 12 Yasin Aslan, “Azerbaycan Aydınlarının Dağlık Karabağ Üzerindeki Ermeni Taleplerine Reaksiyonu”, Azerbaycan Dergisi, Sayı 263, Eylül-Ekim 1988, s.60-63 13 Cemalettin Taşkıran, a.g.e.,1995, s.15
9
olan bu bölgeyle ilgili 22 Mayıs 1805 tarihli ve 19 numaralı raporunda,
Karabağ için şu değerlendirmeyi yapmıştır 14: "... Karabağ, coğrafî mevkiine
göre Azerbaycan'ın, dolayısıyle de İran'ın kapısı sayılır. Bunun için de onun
elde tutulup tahkim edilmesine daha çok gayret sarf edilmelidir..."
1.1.3. Karabağ’ın Demografik Yapısı
Karabağ'ın nüfusu asırlara göre çok değişiklik görmüştür. Ancak nüfus
konusunda kesin olarak söylenebilecek iki husus vardır15:
1. 1850'lere kadar Karabağ'daki nüfusun çoğunluğunu hep Azeri Türkleri
oluşturmuşlardır.
2. Ermeniler 18 nci yüzyılın ikinci yarısından sonra Rusların da yardımı
ile Karabağ'da önce nüfus dengesini sağlamışlar ve daha sonra da
nüfus sayımına göre Karabağ'ın nüfusu 162.200'dür. Bunun
123.076'sını Ermeniler, 37.264'ünü de Azeriler teşkil etmiştir.
1989 nüfus sayımında ise Karabağ'ın nüfusu 188.000'dir Bunun
158.000'ini Ermeniler oluşturmaktadır16. İki nüfus sayımı arasında geçen on
yıl gibi bir zamanda Azeri Türklerinin sayısının 10.000 civarında azalarak
30.000'in altına düşmesi dikkat çekecek bir noktadır.
Karabağ’daki bugünkü nüfus yapısı, Ruslar'ın Ermeniler'e yurt
armağan etme politikasının uygulanması sonucu özellikle 1920'den itibaren
bölgeye Ermeniler'in yerleştirilmesi sonucu oluşmuştur. 1923 yılında, hiçbir
bölgede Ermeni çoğunluğu sağlanamadığından sınırlar, kısıtlı sayıda Ermeni
çoğunluğu bulunan küçük yerleşim alanlarının etrafından geçirilerek bölgeye
"Dağlık Karabağ" ismi verilmiştir. Dağlık Karabağ'da idari yapılanma, Ermeni 14 Taşkıran, a.g.e., s.15 15 Aliyev, a.g.e., s. 3. 16 Patric Donabedian, Claude Mutafian, Artsakh - Histoire du Karabagh, Paris, 1989, s.10.
10
siyasi otoritesince dört bölgeye ayrılmıştır. Bunlar kuzeyde Mandakerit,
merkezde Hankendi, güneyde ise Martuni ve Hardrut'tur17.
1.2. AZERBAYCAN HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Kafkaslar'ın kilit ülkesi durumundaki Azerbaycan, Sovyetler sonrası
bağımsızlığını kazanan üç güney Kafkas cumhuriyetinden biridir. Kuzeyinde
Rusya Federasyonu'na bağlı Dağıstan Özerk Cumhuriyeti, kuzeybatısında
Gürcistan, batısında Ermenistan, güneyinde İran bulunmakta olup, doğu
kısmında ise Hazar Denizi yer almaktadır. Azerbaycan topraklarından sayılan
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, Türkiye, İran ve Ermenistan arasında yer alıp,
Azerbaycan ana ülkesiyle arasında Ermenistan bulunmaktadır. Ermeni işgali
nedeniyle Azerbaycan ile bağlantısı koptuktan sonra, Nahçıvan'ın komşu
sayısı dörtten üçe düşmüştür. Bunlar da Türkiye, Ermenistan ve İran'dır.
Nahçıvan üzerinden, bu üç ülkenin üçü üzerinde de etkili olmak
mümkündür18. Nahçıvan vasıtasıyla, Azerbaycan Türkiye ile de sınır
komşusu sayılmaktadır. Öte yandan Ermenistan sınırı yakınında yer alan
Yukarı Karabağ (Dağlık Karabağ) ise, SSCB'den kalan hukuki statüye göre
Azerbaycan'a bağlı özerk bölge durumundadır. Ayrıntılı olarak ele alacağımız
üzere, daha Sovyetler Birliği dağılmadan Ermenistan, Yukarı Karabağ'ın
statüsünü tartışmaya açmış, ilerleyen yıllarda sürüp giden anlaşmazlık ve
savaşlar sonucu Yukarı Karabağ ile Ermenistan arasındaki çevre bölge
durumundaki Azerbaycan topraklarının yaklaşık yüzde 20'si 1994'den beri
Rusya ve İran destekli Ermenistan işgali altında bulunmaktadır19.
Doğal zenginliklerde olduğu gibi nüfus ve yüzölçümü bakımından da
Kafkaslar'ın en büyük ülkesi Azerbaycan'dır. Ülkenin yüzölçümü 86.100 km
kare olup, nüfusu 7.581.000'dir (1996). Azerbaycan halkının %82'7'sini
Azeriler, %5.6'sını Ruslar, %5.6'sını Ermeniler, %3.3'ünü başta Lezgiler
17 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s. 66 18 Osman Metin Öztürk, “Nahçivan'ın Güncel Bölgesel Politikadaki Yeri”, (Erişim), http://www.habusulu.com/50_3.htm , 01 Eylül 2007. 19 Alaeddin Yalçınkaya, Kafkasya’da Siyasi Gelişmeler, Lalezar Kitapevi, Ankara, 2006, s.114
olmak üzere Dağıstanlılar, %2.8'ini de Ukraynalılar, Yahudiler, Tatarlar,
Gürcüler ve diğerleri oluşturur. Kafkas Müslümanlarının hemen tamamı Sünni
olduğu halde Azeriler Şii'dir. Bununla beraber Azerbaycan'da çoğunluk
Lezgiler olmak üzere önemli ölçüde Sünni Müslüman bulunmaktadır20.
Kuzey Azerbaycan'da yer alan Azerbaycan Cumhuriyeti, SSCB'yi
oluşturan 15 cumhuriyetten biri olarak Azerbaycan SSC iken 1991'de
bağımsızlığını ilan etmiştir. Güney Azerbaycan ise daha çok 20. yüzyıl
başında Azeriler olarak anılmaya başlayan Türkmen Türklerinin çoğunlukla
yaşadığı Kuzey İran topraklarıdır. Azerbaycan Cumhuriyeti konusunda, diğer
iki güney Kafkas komşusu Ermenistan ve Gürcistan'ın aksine, Kafkasya'daki
en geniş ulusal topluluk olmasına rağmen, yakın dönem tarihi konusundaki
batıda yapılan araştırmalar son derece yetersizdir21.
Bugün Azerbaycan Kafkasların en büyük devleti olmasına rağmen,
bölgede güvenlik ve istikrarı sağlayacak yeterli güce sahip değildir. Birleşik
Kafkasları koruyucu potansiyele sahip Azerbaycan ikiye bölünerek ve
bölünen taraflar da parçalanarak küçültülerek zayıf duruma düşürülmüştür.
Azerbaycan'ın tamamının Kafkas devleti olduğu gerçeğinin geniş kitlelerin
bilinçaltına yerleşmesi ve bu düşüncenin anlaşılarak ulusal bilincin temel
öğesine dönüşmesi gereklidir. Bu düşüncenin kitle bilincinde temel öğeye
dönüşmemesi kuzey ve güney arasında farklı düşüncelerin ve bir takım
ayırıcı sorunların varlığını sürdürmesi anlamını taşımaktadır. Güney
bölgesinin İran Azerbaycan'ı ve kuzey bölgesinin Kafkas-Azerbaycan’ı
biçiminde nitelendirilmesi tek milletin (ulusun) farklı kişiler ve düşünce
yapısında bulunmasına neden olmaktadır. “Birleşik Azerbaycan Kafkas
20 Murat Şahin, “Transkafkasya Siyasi Coğrafyasında Etnik Dağılımın Etkileri”, Avrasya Etüdleri, Sayı 19, İlkbahar-Yaz 2001, s.36 21 Tadeusz Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan 1905-1920, çev.: Nuray Mert, İstanbul, Bağlam Yayınları, 1988, s.9.
12
devletidir” düşüncesi Azerbaycan'ın misyonunun mahiyetini ortaya koymanın
yanısıra kuzey ve güney birliğinin felsefi temelini oluşturmaktadır22.
1.2.1. Azerbaycan Tarihine Genel Bakış
Azerbaycan adı konusunda çeşitli görüşler mevcuttur. Buna göre
Azerbaycan adının Büyük İskender'in ölümünden sonra (M.Ö.323), burayı
yöneten komutanlardan Atropates'ten geldiği söylendiği gibi, Mecusi diniyle
ilgili olarak "od" anlamındaki azer ve "muhafız" anlamındaki baygan
kelimelerinden de geldiği söylenmektedir. Ancak bu yer adının etimolojisi
yapılırken, burada hâkimiyet süren Kasar (Hazar) Türkleri'nin ismi de
gözönünde bulundurulmalıdır23.
Tarihî devirlerden itibaren Karabağ ve Nahçıvan bölgeleri Azerbaycan
Türkleri'nin bir vatan parçasıdır. Günümüzde bu toprakların Azerbaycan
Cumhuriyeti'nden koparılıp Ermenistan'a verilmesi için, Ermenilerin içerde ve
dışarda başlattıkları kampanyanın mahiyetini ve çıkardıkları olayların hakikî
sebeplerini anlamak için bölgenin tarih içindeki durumuna bir göz atmak
gerekir24.
Kafkasya, tarihin en eski çağlarından itibaren Doğu ve Batı arasında
bir köprü vazifesi görmüş ve çeşitli milletlerin mücadelelerine sahne olmuştur.
M.Ö. VIII. yüzyıllardan itibaren Azerbaycan'ın ilk sakinleri Orta Asya'dan
gelen Saka Türkleri olmuştur. Daha sonraları buraya asırlar içinde çeşitli Türk
boyları gelip yerleşmiştir. Kimi Türk boyları ise, buradan, Derbent Geçidini
aşarak Anadolu'ya gitmiştir. İşte, bu geçişler sırasında, Karabağ'ın Türklerin
en geniş, en eski kışlağı olduğu ve Dede Korkut kahramanlarının Azerbaycan
ve Doğu Anadolu'yu yurt tuttukları bilinmektedir25.
22 Haleddin İbrahimli, Değişen Avrasya’da Kafkasya, Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları Kafkas Araştırmaları Dizisi, No:25, 2001, s.1 23 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s. 18 24 Dursun Yıldırım, Cihat Özönder, Karabağ Dosyası, 2. B.s., Ankara, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1991, s.1 25 Kamuran Gürün, Türkler ve Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1981, Cilt 1, s.135-138,
13
İslâm fetihleri başladığı sırada bölge, Bizans hakimiyetinde
bulunuyordu. Halife Ömer zamanında başlayan akınlar, başarılı sonuçlar
vermiş ve Emevilerin ilk devirlerinde burası fethedilerek merkezi Dvin olmak
üzere bir eyalet haline getirilmiştir. Azerbaycan'a bağlı olarak idare edilen bu
eyaletin valiliğine, 889-890 yılında, Türk Sacoğulları hanedanından
Muhammed el-Afşin tâyin edilmiştir26.
XI. Yüzyıla kadar, muhtelif Oğuz boylarının yerleşmiş olduğu
Azerbaycan; “1015 - 1021 yılları arasında, Selçuklu Türk Devletinin
kurucularından Çağrı Bey'in Doğu Anadolu'ya yaptığı keşif seferinden sonra”
Türk nüfusunu barındıran bir bölge haline gelmiştir. Malazgirt zaferinden
sonra Kafkasya'ya doğru yoğunlaşan Selçuklu Türk akınları sırasında
Ermeniler, Bizans’a tâbi olarak bölgede, muhtelif aileler halinde oturmakta
idiler27. Bölgenin büyük bir bölümünde, Müslüman emirlikler hükümran
idiler28. Bizans İmparatoru II. Basil, X. yüzyıldan itibaren Doğu sınırlarını
emniyet altına almak amacıyla, bu bölgelerdeki vassal Ermeni ve Gürcü
siyasî teşekküllerinin yönetimini doğrudan doğruya Bizans'a bağlamıştır.
Dolayısıyle, Selçuklular bölgeye girdiklerinde vassal da olsa, herhangi bir
Ermeni ve Gürcü prensliği bulunmamakta idi. Üstelik, Bizans İmparatoru IX.
Konstantin Manomak, (1042-1055) Ermenileri isyankâr davranışları sebebiyle
ağır vergilere bağlamış, Kars ve Van yörelerindeki eski Ermeni ailelerinin
bütün taşınmaz mallarına el koydurmuş; mevcut Ermeni kilise ve
manastırlarını boşalttırarak Bizans papaz ve bürokratlarına vermiştir. Ermeni
kilisesini ortadan kaldırmak amacıyla Manomak, geniş çapta dinî kıyımlar
yaptırdığı gibi, özellikle Gregoryan mezhebinde olan Ermenilere büyük baskı
yaparak Ortodoksluğa girmelerini istemiştir. Bu sebeple, Selçuklular, 1045
yılında, Bizanslıları Gence'de bozguna uğratarak bölgeye girdiklerinde, ne
bağımsız, ne bağımlı, ne de yarı bağımlı hiçbir Ermeni siyasî teşekkülü ile 26 Hakkı Dursun Yıldız, “10. Yüzyılda Türk-Ermeni Münasebetleri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, s.29-31 27 Yıldız, a.g.e., s.208 28Ali Sevim, “Büyük Selçuklu İmparatorluğu Döneminde Selçuklu Ermeni İlişkileri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, s.67
14
karşılaşmamışlardır29. Burada yaşayan ve Bizans baskısı altında ezilen
Ermeniler, toleranslı Türk idaresine girmeyi Hıristiyan Bizans’a tercih
etmişlerdir.
Stratejik bakımdan dünyanın çok önemli bölgelerinden birisinde
bulunan Azerbaycan için nüfus artışı siyasi, iktisadi ve askeri bakımlardan
oldukça büyük bir önem taşımaktadır. Azerbaycan'da resmi politikaların
aksine nüfus artış hızı oldukça yüksek sayılabilecek düzeydedir30.
1.2.2. Azerbaycan’da Sosyo-Kültürel ve Dini Hayat
1.2.2.1. Sosyo-Kültürel Hayat
Bilindiği üzere, 1980’li yılların ortasından itibaren Sovyetler Birliği
dağılma surecine girmiş ve 1990’li yılların başında dağılmıştır. Bu süreç
içinde Kafkasya’da ve Orta Asya’da yeni bağımsız Türk devletleri ortaya
çıkmış, Türk nüfusa sahip Balkanlardaki bazı devletler de tam
bağımsızlıklarına kavuşmuştur31. Bu devletlerden biri olan Azerbaycan’ın
kültürel hayatı bütün devirlerde parlak olmuştur. Türk-İslâm kültürünün
tanınmış destan kahramanları Köroğlu, Dede Korkut, Aslı ile Kerem, Leyla ile
Mecnun Azeriler arasında da meşhur olmuştur. XII yüzyılda Nizami, XIV.
yüzyılda Nesimi, XVI yüzyılda Hatâi ve Fuzuli, XVIII yüzyılda Vâkıf en çok
tanınan şairlerdir. XIX. yüzyıl ve XX. yüzyılın ilk yarısında yetişen Aşık Ali
Asker, yazar ve devlet adamı Mirza Fethali Ahundzade, Abbaskulu Ağa
Bakıhanlı, şair Kasım Bek Zakir, yazar Celil Mehmet Kuluzade, şair Sabır,
felsefeci Ali Bey Hüseyinzade en ünlü aydınlardır. Mehmed Emin Resulzade,
Cavid, Cafer Cabbarlı, Yusuf Vezir Çemenzeminli gibi fikir adamları bu devre
29 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, 2. Basım, Ankara, 1983, s.22. 30 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s. 22 31 Osman Metin Öztürk, “Türk Milliyetçiliği Üzerine Bir Durum Değerlendirmesi”, (Erişim), http://www.bozok.org/modules.php?name=News&file=article&sid=4585 , 01Eylül 2007
mahsustur. Bu aydınlar Azerbaycan'ın hem fikri gelişmesinde, hem de
bağımsızlık sürecinde rol oynamışlardır32.
Kuzey Azerbaycan'dan, farklı olarak Güney Azerbaycan'da uygulanan
Farslaştırma politikası sonucu kültürel hayat pek gelişmemiştir. 1926'da
Pehlevilerin son Türk sülalesi olan Gacar’ları İran yönetiminden
uzaklaştırmasıyla hızlanan Farslılaştırma politikası, 1979 İran İslâm
Devriminden sonra da değişmemiştir. Azerilerin Türkleşmiş İranlı oldukları
düşüncesi resmi eğitim politikası olarak daima uygulanmıştır. Hatta okullarda
Türkçe eğitim bile verilmemiştir33.
Mukayese açısından bakılacak olunursa Rus istilasına uğramış Kuzey
Azerbaycan, Güney Azerbaycan’a oranla kültürel yönden daha gelişmiştir.
Özellikle SSCB terkibindeki Azerbaycan’da kendi dilinde okullar açılması ve
kendi dilinde kitap ve gazete basılmasına izin verilmesi bu yörenin kendi
kimliğini daha güçlü muhafaza etmesinde ona yardımcı olmuştur.
1.2.2.2. Dini İnançlar
İlkel dönemlerde Azerbaycan arazisinde putperestlik inancı var
olmuştur. Put, Tanrı sayılan veya Tanrıya aracı olarak görülen ve kendisine
tapılan şeydir. İlk çağlarda insanlar doğanın çeşitli görünümlerini
kişileştirdikten sonra onlara üstün güç atfetmiş ve onlara tapmışlardır34.
Azerbaycan’ın kuzey kısmında var olduğu sanılan ikinci en kadim
inanç Şamanizm’dir. Şamanizm sihir ve büyüye dayanır, evren gök, yer ve
yeraltı olmak üzere üç bölüm olarak tasarlanmıştır. Gökte iyi ruhlar, yerde
insanlar, yeraltında da kötü ruhlar otururlar. İnsanlar, bu iyi ve kötü ruhlar
arasında denge kurmak zorundadırlar. İşte Şaman adı verilen din adamı bu
32 Mehmet Saray, Azerbaycan Türkleri, Türk Dünyası Araştırmaları Yayınları (TDAV), 1984, s.39 33 Saray, a.g.e.,s.38 34 Orhan Hançerlioğlu, “Put”, İnanç Sözlüğü: Dinler-Mezhepler-Tarikatlar-Efsaneler, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1975, s.525-526
16
dengeyi sağlar. Şaman, kendinden geçme (cezbe) yöntemiyle dinsel ve
büyüsel işlem yapar, çağdaş medyumlar gibi insanlarla ruhlar arasında
aracılık eder35.
İslâm’ın kabulünden 36 sonra, XII. yüzyıldan itibaren İslâm'ın Tasavvuf
ve Vahdet-i Vücûd anlayışı Azerbaycan’da yayılmıştır. Cüneyd-i Bağdadiye
göre “Tasavvuf, Hakk’ın seni senden öldürmesi ve kendisiyle ihyasıdır”37.
Vahdet-i Vücûd ise gerçek varlığın sadece Allah olduğunu, diğer varlıkların
ise Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ve tezahürlerinden ibaret olduğu fikri
üzerine kuruludur38. 1191'de inancından dolayı öldürülen Sühreverdi’nin
İşrakilik inancı da Azerbaycan'da geniş bir şekilde yayılmıştı. İşrakiler,
Tanrı'nın bir ışık, alemin de Onun yoğunlaşması olarak izah ederler.
İhvan-ı Safa’nın da içinde bulunduğu batınilik inancı Azerbaycan'da
aydınlar arasında çok yaygındı. Batıniliğin ana savı şudur: Kur’an’ın dış
anlamı olduğu gibi iç anlamı da vardır. İç anlamlara erenler için dış anlamlara
uymak gereksizdir39.
Azerbaycan’ın geniş inanç sistemleri gösteriyor ki, bölge halkının dine
olan ilgisi uzun yıllar zor zamanlar geçirmesine rağmen artmıştır. Ama bölge
halkının huzuru için bu ilginin doğru kanalize edilmesi gerekmektedir.
1.2.3. Azerbaycan Cumhuriyetinin Kuruluşu
Sovyet etkisi altında bulunan Azeri topraklarında Ermenilerin yaptığı
katliamların artması üzerine Osmanlılar, barışı biran önce Türk silâhları ile
gerçekleştirmekten başka çare kalmadığına inanmışlardı. Daha sonra,
35 Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, 2. Basım,Ankara,Ocak Yayınları,1993, s.50-51 36 Mustafa Armağan, İslam Düşüncesi Tarihi, C.I, İstanbul, İnsan Yayınları, 1990, s.163-231 37 Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul, Marifet Yayınları, Genişletilmiş 3. Baskı, 1990, s.17 38 Kâmil H. Yılmaz, Tasavvuf Meseleleri, İstanbul, Erkim Yayınları, 1997, s.192-195 39 Hançerlioğlu, a.g.e., s.97-98
17
Azerbaycan Milli Şurası'nın toplantısında, Bakü meselesi görüşülmüş ve
Türkiye'den yardım istenmesi kararlaştırılmıştır40.
Türk Ordusu bu değerlendirmeden sonra, Erivan-Culfa demiryolunu
tutarak, doğuda Karakilise, Tiflis-Bakû istikametinde ilerledi. Sonuçta, Batum
ve Kars tekrar geri alınmıştır. Bu gelişmeler sırasında, Azeriler, Gürcüler ve
Ermenilerden oluşan üçbaşlı Mâverây-ı Kafkas Yönetimi’nin istikrarlı bir
devlet olamayacağı artık anlaşılmıştı. Durum böyle olunca, Osmanlılar
yapılacak barışın kalıcı olabilmesi için, Konfederasyonu teşkil eden her üç
toplumun, müstakil birer devlet haline gelmelerinin şart olduğunu
düşünüyordu. Bu görüş, Batum Konferansı'nda taraflara duyurulmuştur.
Sonuçta, Kafkas Yönetimi, Tiflis'te yaptığı son toplantısında (26 Mayıs 1918)
kendisini fesh ederek, Mâverây-ı Kafkas Cumhuriyeti'nin sona erdiğini ilân
etmiştir41. Aynı gün Gürcüler, iki gün sonra da Azerbaycanlılar ile Ermeniler
de, kendi istiklâllerini ilân etmişlerdir. Bu müstakil devletlerle Batum'da, 14
Haziran 1918'de, ayrı ayrı barış imza edilmiştir. Gürcistan barışı ile Türkiye,
Batum şehri ve sancağından başka, Ahıska ve Ahılkelek nahiyelerini de geri
almak suretiyle, sınırını, 1828 yılındaki durumuna getirmiştir. Aynı gün,
Ermenistan Cumhuriyeti ile de barış antlaşması yapılmıştır. Bu antlaşmada,
Kars, Ardahan, Borçka, Kağızman ve Nahçıvan'ın Türk toprakları olduğu
kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti de, Yeni Beyazıt, Gümrü, Erivan ve Şavur-
Daralağıaz'ı Ermenilere bırakmıştır. Ayrıca, Ermenistan'da yaşayan
Müslümanlara dinî ve kültürel haklar tanınıyor; Ermeni hükümeti, Türkiye
üzerine yönlendirilebilecek çetelerin, Ermenistan topraklarını üs olarak
kullanamayacaklarını taahhüt etmişlerdir42.
Mâverây-ı Kafkas Yönetimi’nin feshi üzerine, 28 Mayıs 1918'de,
Azerbaycan Cumhuriyeti resmen ilân edilmiş ve “İstiklâl Beyannâmesi” 40 Abdülhalik Çay, “Ermenilerin Bakü’de Yaptığı 31 Mart 1918 Katliamı”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, 249 41 Çay, a.g.m., s.251 42 Mim Kemal Öke, İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti ve Binbaşı E.W.C. Noel’in Faaliyetleri, Ankara, Sevinç Matbaası, 1988, s.163
18
yayımlanmıştı, 43 yeni devletin merkezi Bakü seçilmişti. Ancak, Bakü,
Bolşevik işgalinde olduğu için Gence şehri geçici başkent oldu. Azerbaycan
Cumhuriyeti Başbakanı Feth Ali Han Hoylu, 30 Mayıs 1918'de Cumhuriyet'in
kuruluşunu dünya kamuoyuna duyurdu. Osmanlı Devleti, Azerbaycan
Cumhuriyeti'ni ilk tanıyan devlet olmuştur.
Bağımsızlığını kazanmasından sonra, günümüze kadar gerek bu
ülkedeki Rusya taraftarı Azeriler ve gerekse Ermenistan ve Karabağ'daki
Ermeniler ile bunları destekleyen A.B.D., Fransa ve diğer batılı ülkelerin
müdahaleleriyle, Azerbaycan siyasi ve iktisadi istikrar ve birliğini
sağlayamamıştır. Halkın oyu ile cumhurbaşkanı seçilen Elçibey'in, Azeriler ile
Türk dünyası lehine ve Rusya ile İran aleyhine planlı ve iddialı görüşleri ve
girişimleri nedeniyle istikrarlı bir yönetim kurması engellendi. Onun devlet
politikasını beş madde halinde özetlemek mümkündür44:
1. Türk dünyasının bütünleşmesi;
2. Türkiye ile en ileri derecede işbirliği;
3. İran işgalindeki Güney’in Kuzey ile birleşmesi;
4. Rusya'nın yeni cumhuriyetler üzerinde yeniden nüfuz kurma aracı
olarak bakılan Bağımsız Devletler Topluluğu’na girmemek;
5. Bakü petrollerinde Rusya'yı devre dışı bırakmak.
Özellikle Güney Azerbaycan konusundaki politikası, Azerbaycan'ın
yüzölçümü 86.600 kilometrekare olup nüfusunun 1995 yılı itibariyle 7.486.090
olduğu, öte yandan İran yönetimindeki Güney Azerbaycan'ın ise 113.000 km
karelik bir bölge olup nüfusunun 25 milyon civarında olduğu dikkate
alındığında bütün bölge jeopolitiğini alt üst edecek bir çıkış olduğu görülür45.
Sovyetler Birliği'ni oluşturan 15 cumhuriyetten en küçüğü olan
Ermenistan SSC, SSCB'nin dağılması ile diğer cumhuriyetlerle birlikte
bağımsızlığını kazanmıştır. Tam bir kara ülkesi olan Ermenistan'ın sınır
komşuları Türkiye, Gürcistan, İran ve Azerbaycan'dır. Ermenistan
Azerbaycan'ın ana ülkesi ile komşu olduğu gibi, Azerbaycan'a bağlı özerk bir
cumhuriyet olan Nahçıvan ile de komşu olup, Nahçıvan ile Azerbaycan'ın
arasında yer almaktadır. Ermenistan'ın bağımsızlık aşamasında
Azerbaycan'a bağlı Özerk Dağlık Karabağ bölgesi üzerindeki iddialarından
sonra iki ülke arasında savaş çıkmış ve Yukarı Karabağ ile birlikte
Azerbaycan topraklarının yaklaşık beşte biri 1994'ten beri Ermenistan işgali
altında bulunmaktadır46.
1.3.1. Ermenistan Tarihine Genel Bakış
Yüzölçümü 29.800 km2 olan Ermenistan’ın nüfusu 3.789.000 (1997)
olup başkenti Erivan'dır. Bununla beraber, Dağlık Karabağ sorunundan
dolayı uluslararası toplumdan izole edilmiş olan Ermenistan büyük göç
vermekte olup, kesin olmamakla birlikte günümüzde nüfusunun 2 milyona
düştüğü yolunda iddialar vardır. Aras Nehri'nin geçtiği alanlar ile Sevan
Gölü'nü besleyen ırmaklar çevresinde tarıma elverişli alanlar bulunmakla
birlikte, yarı çöl özelliği taşıyan bölgede kuru bir kara iklimi hakimdir. Ova ve
dağ eteklerinde çeşitli meyveler ve tahıl yetiştirilir. Bununla beraber, Sovyet
döneminin her alanda kayırılan bir cumhuriyeti olan Ermenistan, diğer
cumhuriyetlere göre ileri bir sanayi ülkesi haline gelmiştir. Belirli bir maden
rezervi olan ülke, tarıma dayalı sanayii ile birlikte kimya, makine, dokuma
alanlarında önemli bir endüstriyel altyapıyı Sovyet döneminden devralmıştır.
Bağımsızlıkla birlikte yayılmacı ve komşularıyla çatışmacı bir politika izleyen
Ermenistan, milli ordusunu kurmuş ve maddi kaynaklarının büyük bir kısmını,
46 Yalçınkaya, a.g.e., s.145
20
halkın sosyal ve ekonomik sorunlarının giderilmesi yerine askeri giderleri
karşılamada kullanmıştır47.
IV. Yüzyılda Hıristiyanlığı kabul ettikleri halde, Ermenilerin büyük
bölümü Ermeni Apostolik Kilisesi'ne bağlı, monofizit Hıristiyanlardır. Çok az
bir kısmı ise Katoliktir. Erivan'ın 20 km batısında yer alan Eçmiyazin
kasabası, Ermenilerin Hıristiyanlığı kabul etmesiyle birlikte Ermeni kilisesinin
merkezi olmuş ve en yüksek dini organ olarak "Katogikosluk" burada
kurulmuştur. Daha sonra Sis, Akdamar ve Lübnan gibi yerlere taşınmış veya
buralarda yeni katogikosluklar kurulmuştur. 1441'de yeniden Eçmiyazin
Katogikosluğu kurulmuştur. Rus Çarlığı, Ermeni halkını kendi çıkarları
doğrultusunda kullanmak üzere Eçmiyazin Katogikosluğu'nu bütünüyle
kontrolü altına almış ve Osmanlı'daki Ermenileri Katogikosluk kanalıyla
kışkırtmıştır48. Erivan (Revan) yakınlarındaki Eçmiyazin Katogikosluğu dini
bir merkez olduğu halde, Ermeni propagandası etkisindeki kaynaklar, civarda
asırlardan beri katogikosluk ile birlikte bir Ermeni devleti varmış ve Eçmiyazin
de buranın merkezi imiş gibi göstermektedirler49.
Osmanlı döneminde Ermeniler, 19. yy'ın ikinci yarısına kadar tebaa-i
sâdıka (sadık yurttaş) olarak, devletin her kademesinde görev alıp, halkının
önemli bir kısmı tüccar ve sanatkar idi. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından
sonra yapılan barış antlaşmasına, Rusya ve diğer batılı devletlerin baskısı ile
Ermenilerle ilgili maddeler konularak bir Ermeni sorununun temeli atıldı.
Bundan sonra yine Çarlık Rusyası'nın kurup örgütlediği Hınçak ve Taşnak
terör örgütleri Osmanlı Devleti'nin birçok merkez ve bölgelerinde terör olayları
gerçekleştirmiş, her olaydan sonra batılı güçlerin Osmanlı'ya müdahale
zemini hazırlamıştır. Bu arada terörize olan halkın bir kısmı Rusya'nın teşvik
47 Hatem Cabbarlı, “Ermenistan Silahlı Kuvvetleri”, Stratejik Analiz, Cilt 5, Sayı 53, Eylül 2004, s.76. 48 Ali Arslan, “II. Meşrutiyet Öncesinde Osmanlı-Eçmiyazin Katogikosluğu İlişkileri”, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.I, Ankara, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, 1993, s.348-359. 49 Mirza Bala, “Erivan”, İslam Ansiklopedisi, C.4, İstanbul, MEB, 1993, s.311-315
21
ve tehditleri ile bugünkü Ermenistan ve civar bölgelere göç ettirilerek,
planlanan devletin altyapısı oluşturulmuştur50.
1.3.2. Ermenistan Cumhuriyetinin Kuruluşu
Daha önceleri Osmanlı Devleti ve İran hakimiyeti altında yaşayan
Ermeniler Bolşevik Devrimi sırasında Kafkasya’da ki Sovyet varlığına teslim
olmuşlardır. Bu dalgadan etkilenen Ermeniler Sovyet Rusya bayrağı altına
girmişlerdir.
Ermenistan Hükümeti, SSCB dışında varlığını sürdürebilmek için
Türkiye ile iyi ilişkiler tesis etmeye önem vermiş, ancak hükümetin ılımlı
politikaları, aşırı ulusal grupların Ulusal Şelf Determinasyon İçin Birlik (I.
Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'ye kaybedilen toprakların yeniden ele
geçirilmesine çabalamaya devam etmektedir), Ermenistan Komünist Partisi,
Ermeni Devrimci Federasyonu (1918-1920 yıllan arasında bağımsız
hükümeti kuran Taşnaksütyun) Partileri'nin eleştirilerine hedef olmuştur.
Moskova'daki ağustos darbesi, hükümeti bağımsızlığa doğru attığı adımları
hızlandırmaya yöneltmiştir. 21 Eylül 1991'de gerçekleştirilen referandum
sonucunda, seçmenlerin % 99.3'ü oyunu Ermenistan'ın birliğin dışında,
bağımsız demokratik bir devlet olması lehinde kullanmıştır51.
Ayrılma ile ilgili Sovyet yasasına uymak yerine, Yüksek Sovyet 23
Eylül'de, Ermenistan'ın bağımsız bir devlet olduğunu ilân etmiştir. Bağımsızlık
ilânını takiben 16 Ekim 1991'de başkanlık seçimleri yapılmıştır. Seçimlere
katılan altı aday arasında büyük çoğunluğu Ter-Petrosyan sağlamıştır. Ter
Petrosyan, Ermenistan'ın uluslararası alanda tanınmasını talep etmeye
devam etmekle birlikte, 19 Ekim'de Ekonomik Topluluk Antlaşması'nı
imzalamıştır. Ermenistan liderliği, Bağımsız Devletler Topluluğu'na katılmış
ve kurucu Alma-Ata Deklarasyonu'nu 21 Aralık tarihinde imzalamıştır. Şubat
50 Yalçınkaya, a.g.e., 147-148 51 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s. 78-79
22
1992'de Ermenistan, Azerbaycan ile birlikte Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Konferansı'na katılmıştır. 2 Mart 1992 tarihinde Ermenistan Cumhuriyeti
Birleşmiş milletlerce kabul edilmiştir. Ayrıca IMF, Dünya Bankası ve Dünya
Sağlık Örgütü'ne de üye olmuştur52.
1.4. RUS İMPARATORLUĞU’NUN POLİTİKLARI VE KARABAĞ SORUNUN ORTAYA ÇIKIŞI
Karabağ sorunu 1980'lerin ikinci yarısında SSCB'nin dağılmasına
giden süreçte yeniden ortaya çıkmıştır. SSCB'de izlenilen Glasnost (açıklık)
ve Perestroyka (yeniden yapılanma) politikalarının etkisiyle Ermeniler, Dağlık
Karabağ'a ilişkin istemlerini daha yüksek sesle dile getirmeye başlamışlardır
ve haksız olduğunu iddia ettikleri sınır düzenlemelerinde değişiklik
yapılmasına ilişkin hareketlerde bulunacaklarının sinyallerini vermişlerdir.
Gelişen olaylara hukuksal açıdan bakılacak olursa, 20 Şubat 1988'de
“Dağlık Karabağ Halk Temsilcileri Sovyeti” Azeri üyelerin katılımı olmaksızın,
11 e karşı 17 olumlu oy ile Otonom Bölgenin Ermenistan SSC ile birleşmesini
öngören bir karar tesis etmiştir. Ancak Azerbaycan işbu kararı, SSCB'nin
1977 Anayasası'nın 78. maddesi gereği reddetmiştir. Keza 78. madde
cumhuriyetlerin ülke sınırlarının ancak ilgili cumhuriyetlerin ortaklaşa kararı
ile değiştirilebileceğini öngörmekteydi ve ayrıca bu sürecin ilave bir şartı da
verilecek ortak kararın SSCB merkezi organlarının onayına sunulması
gerektiğine ilişkindi53. Bu noktada önem arz eden husus, SSCB Komünist
Partisi Merkez Komitesi'nin, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan SSC’sinden
ayrılıp, Ermenistan SSC’ sine bağlanması karar-talebini reddetmiş olmasıdır.
Ancak bu hadise ile milletlerarası münasebette görülmemiş bir hadise
yaşanmıştır. Zira Azerbaycan'a ait olan ve Ermenistan ile sınırı olmayan
Dağlık Karabağ Muhtar Sovyet Vilayeti, Ermenistan ile birleşmeyi “karar”
52 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s. 78-79 53 Ömer Göksel İşyar, Bölgesel ve Global Güvenlik Çıkarları Bağlamında Sovyet – Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti, 2004, s. 379.
23
olarak kabul etmiş ve Ermenistan devleti bu ihtilafı kesinleştirip kanlı bir
muharebeye çevirmiştir54.
Hukuksal savaşlarını kazanamadıklarını düşünen Ermeniler bu
seferde Azerilere karşı şiddet uygulamasına başlamışlardır. Keza Ermenistan
SSC’sinin pek çok bölgesinden özellikle de Azerilerin ağırlıklı olarak
yaşamakta oldukları Ararat bölgesinden çok sayıda Azeri sürgün edilmeye
başlanmıştır. Olayların tırmanması üzerine ise Gorbaçov, 24 Mart 1988'de
taraflara uyuşmazlığı dostluk çerçevesinde çözmeleri doğrultusunda bir uyarı
yaparak, iki ülke halkına dost olmaları önerisinde bulunmuş ve problemi
Peresttoika ve Glasnost ruhu ile çözmelerini istemiştir. Bu dönemde yaşanan
bir diğer önemli gelişme ise, 12 Temmuz 1988'de Karabağ Ermenilerinin
“Özerk Bölge” olarak resmen Ermenistan SSC'sine bağlandıklarını
bildirmeleridir55. Ancak SSCB Yüksek Sovyet Prezidyumu (Başkanlık Divanı),
olası sınır değişikliklerinin olanaksız olduğuna karar vermiştir. Öte yandan
Prezidyum 12 Ocak 1989 tarihindeki toplantısında Dağlık Karabağ ile ilgili
olarak özel bir komite tarafından yönetilmesi kararı alınmıştır56.
28 Kasım 1989'da ise SSCB Yüksek Sovyeti, Özel Komite'nin
başarısızlığı üzerine Dağlık Karabağ bölgesinde Azerbaycan yönetiminin
yeniden kurulmasına lakin güvenlik güçlerinin orada kalmaya devam
etmesine, Karabağ’daki Ermenilerin haklarının korunması için gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması şartıyla karar vermiştir ve işbu karar, Karabağ’ın
Azerbaycan toprağı olduğunu bir daha onaylaması münasebetiyle
Ermenilerce, Azerbaycan'a birtakım diktelerde bulunduğu için de Azeriler
tarafından eleştirilmiştir57. Ermeniler karara 1 Aralık 1989'da "Birleşik Ermeni
Cumhuriyeti"ni kurarak karşılık vermişlerdir ve hemen ardından Dağlık
Karabağ "Ulusal Konseyi" Azerbaycan SSC'sinden ayrıldığını bildiren bir 54 Yavuz Ahundlu, “Karabağ Meselesinin Tarihi Kökleri Hakkında Bazı Kayıtlar”, XII. Türk Tarih Kongresi 12-16 Eylül 1994, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1999, Cilt: II, s. 329. 55 Cemalettin Taşkıran, “Karabağ Meselesi”, 2023 Dergisi, Nisan 2002, s.37 56 Zeynel Abidin Makas, Azerbaycan'ın Tarihi ve Kültürel Coğrafyası, Ankara, Kök Yayınları, 1990, s. 10. 57 Aslanlı, a.g.e., s. 401.
24
karar almıştır. Azerbaycan Yüksek Sovyeti, işbu kararı yasal olmadığı
gerekçesi ile reddederken, SSCB Yüksek Sovyeti de kararın batıl ve geçersiz
olduğunu belirten bir karar almıştır58.
SSCB, genel anlamda iki cumhuriyet arasında denge politikası
izlemişse de tarafsız bir strateji geliştirememiştir. Zira Sovyet yayın
organlarının Ermeni yanlısı tutumlarına Sovyet hükümetinin Ermenistan
lehine tutum sergilemesi Dağlık Karabağ sorununun daha da kötü bir hal
alarak iki ülkeyi savaşa sürüklemesine sebep olmuştur.
Öte yandan 25 Ağustos 1990 tarihinde Yüksek Sovyet bir egemenlik
bildirisi yayınlayarak "Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti"nin adını
"Ermenistan Cumhuriyeti" olarak değiştirmiştir ve buna müteakiben
Azerbaycan SSC Yüksek Sovyeti de 30 Ağustos 1991 tarihinde "Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin Ulusal Bağımsızlığının Yeniden Kurulması Üzerine
Deklarasyon"u kabul etmiştir59. Dağlık Karabağ ve komşusu Shaumyanovsk
bölgelerinin yasama organları ise ortak bir karar vererek "Dağlık Karabağ
Cumhuriyeti Deklarasyonu" yayınlamışlardır ve işbu deklarasyon SSCB'den
değil, Azerbaycan'dan ayrılmak anlamını taşımaktadır. SSCB Anayasal
Gözetim Komitesi 27 Kasım 1991'de, 30 Nisan 1990 tarihli "Bir Sovyet
Cumhuriyeti'nin SSCB'den Ayrılma Prosedürü ile İlgili" kanuna göre,
referanduma dayanarak otonom birimlere ve birlikten ayrılan cumhuriyetlerin
ülkesinde yoğun halde bir yerde yaşayan etnik azınlıklara self-determinasyon
hakkı tanımıştır ve işbu tespit üzerine 10 Aralık 1991 tarihinde Dağlık
Karabağ'da halk oylaması yapılmış, sonuç Dağlık Karabağ'ın bağımsız
olması yönünde çıkmış, 6 Ocak 1992'de ilk oturumunu yapan "Dağlık
Karabağ Parlamentosu" bağımsızlık bildirgesini yayınlamıştır60.
58 İşyar, a.g.e., s. 388. 59 İşyar, a.g.e., s. 394. 60 Vedat Gürbüz, “Dağlık Karabağ Sorunu ve Azerbaycan Politikaları, 1988-1994”, Ermeni Araştırmaları, Cilt 3, Sayı 10, Yaz 2003, s. 89.
25
1.5. I. DÜNYA SAVAŞININ BÖLGEDEKİ GELİŞMELERE ETKİSİ
Rus Ermeni dayanışmasının en yoğun olduğu bu dönemlerde I. Dünya
Harbi çıkmıştır. Bu harp sırasında Ermeniler Osmanlı Devletinin düşmanları
arasında olan Rusya ve batılı ülkelerle birlikte hareket etmişlerdir. Ermeni
meseleside tabiki bu aşamada dünya harbi şartlarında müttefiklerin ortak
çıkarları arasında öncelikli bir konu olarak yeniden gündeme gelmiştir. Rusya
yine Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’daki Osmanlı otoritesini çökertmeye
çalışıyordu. Tıpkı daha önceki savaşlarda olduğu gibi Ermeniler sadece Doğu
Anadolu’da değil Kafkasya’da da Türklere karşı baskı ve mezalimler
uygulamak amacıyla kullanılmışlardır. 19. yy sonlarında Erivan’daki Türk
nüfusu toplam nüfusun %83’ü iken I. Dünya Harbinden sonra bu rakam %4.3
e düşmüştür. Şüphesiz bu değişim Türklere yönelik uygulanan etnik temizlik
politikasının sonucudur.
I. Dünya Harbine Almanya’nın yanında giren Osmanlı Devleti Doğu
Anadolu’da Rus ordularına karşı Bakü’ye ulaşma amacı doğrultusunda
meşhur ama bir o kadar hazin olan Sarıkamış Harekatını düzenlemiş fakat
ani bastıran kış ve kar fırtınası sonucu ağır kayıplar vermiştir61.
1918 yılına kadar Kafkasya savaşın dışında kalmıştır. Fakat
topraklarında Ermeniler’in yaşadığı iki ülke Rusya ve Osmanlı bu savaşta
karşı karşıya gelmişlerdir. Doğu Anadolu’da Ermeniler’in birlik olup hem
bölge halkı hem de Türk askerlerine karşı katliam ve tecavüzlere girişmesi
sonucu Osmanlı Devleti bölgedeki Ermeniler’i başka yerlere naklettirmiştir.
Tarihe 1915 Tehcir Olayı olarak geçen bu hadiseden iki yıl sonra Rusya’da
1917 yılında ihtilal başlamıştır. İhtilal Ermeniler tarafından büyük bir sevinçle
karşılanmıştır. Zira şubattaki ihtilal sırasında kurulan geçici hükümet
Kafkasya’daki çatışma bölgelerini Ermeni toprağı olarak tanıyacağını
söylemiştir62.
61 İşyar, a.g.e., s.294 62 Taşkıran, a.g.e., s.88
26
1915 iskanı ile birlikte Anadolu’nun değişik yerlerinde yaşayan
Ermeniler 1915-1923 arası dönemde çok çeşitli alanlara göç etmek zorunda
kalmışlardır. Sözü edilen göçlerin o dönem itibariyle 3 ana eksene
yoğunlaştığı görülmekteydi. Anadolu’nun güney kesiminde yaşayan
Ermeniler Suriye, Mezopotamya bölgesine, Van ve Anadolu’nun doğusunda
yaşayan Ermeniler Kafkasya ve İran’a, Batı Anadolu’da yaşayan Ermeniler
ise Yunanistan başta olmak üzere Balkanların diğer bölgelerine göç
etmişlerdir63.
Ermeni yazarlara göre tehcir sırasında Osmanlı Devleti’nden göç
ettirilen Ermeniler’in 345.000 i Kafkasya’ya, 140.000 i Suriye’ye, 120.000 i
Yunanistan ve Ege Adalarına, 40.000 i Bulgaristan’a, 25.000 i Irak’a, 35.000 i
Fransa, Avusturya ve A.B.D ye gitmişledir. Ancak bunlar daha sonraları
çeşitli sebeplerle buralardan başka yerlere göç etmişlerdir. Ermeniler’in göç
etme olayı I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında da
devam etmiş, ve bu günkü diaspora ortaya çıkmıştır64.
1.5.1. Kafkaslarda Ulus Devletin Gelişimi, Ermenistan ve Azerbaycan
Rusya’da meydana gelen ihtilaller sonucu Rus orduları dağıtılmış ve
bölgedeki güç dengeleri alt üst olmuştur. Bununla birlikte Osmanlı Devletine
karşı gerilla yöntemi ile saldırılarda bulunan Ermeni çeteleri bölgede önemli
bir güç durumundadır. Rus ordusunun dağıtılması ile yalnız kaldığını
düşünen Ermeniler’e ise İngilizler ve Fransızlar destek vaatlerinde
bulunmaya başlamıştır.
Bolşevik İhtilalini yapanların, Rus olmayan milletlere kendi kaderini
tayin hakkını tanıması, her toplumda olduğu gibi, Azeri, Ermeni ve Gürcü
halkları arasında da büyük yankı yapmıştır. Tam istiklal için bu halkların ileri 63 İşyar, a.g.e., s.298 64 Cemalettin Taşkıran, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirisi Cilt III, Avrasya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.4
27
gelenleri biraz da İngiltere’nin telkiniyle 65 Rusya’da meydana gelen Bolşevik
ihtilali (7 Kasım 1917) nin ardından Gürcüler, Azerbaycan Türkleri ve
Ermenilerin temsilcileri Tiflis’de toplanmışlardır. “Mavera-yı Kafkas Seymi”
olarak bilinen bir meclis oluşturmuşlardır. O sırada Güney Kafkasya 22 Mart
1917 de Rusya geçici hükümetinin teşkil ettiği Mavera-yı Kafkas özel
komitesi tarafından yönetilmekteydi. Kanun kabul yetkisi olmayan bu komite
hiçbir ciddi problemi çözememiştir. Mavera-yı Kafkas Seymi Bolşevikler’in
idaresini kabul etmemiş ve komitenin yerine bütün Güney Kafkasya’da
idareyi ele alacak Mavera-yı Kafkas Komiserliği adıyla federal bir hükümet
kurmuşlardır. Başkanlığında bir Gürcünün bulunduğu bu hükümet 3 Gürcü, 3
Azeri Türk, 3 Ermeni ve 2 Rus üyeden meydana gelmiştir66.
Karabağ ise Ekim 1917 ihtilalinden sonra fiili olarak bağımsızdı.
Karabağ’daki Türkler ve Ermeniler arasında şaşılacak derecede uyumlu bir
beraberlik baş göstermişti. Şuşa’da üç defa karma kongre gerçekleştirildi.
Elbette ki Türkler ve Ermeniler arasında az da olsa bazı sürtüşmeler ve
kavgalar oluyordu. Ermenilerden bazıları bu barış döneminin geçici olduğunu
sezerek teşkilatlanma çabalarına giriştiler. Karabağ ve Zengezur Ermenilerini
bir birlik olarak organize etmeye çalıştılar. Tarihçi Leo bunlara liderlik
ediyordu. Bu birlik ve onun lideri konumundaki Leo, Karabağ ve Zengezur
yani iki dağlık bölge arasındaki Ermenilerin ilişkilerini bağlarını daha sıkı
tutmakla görevliydi. Fakat bütün bu küçük kıpırdanmalara rağmen Karabağ
bölgesinde 1918 yılı yaz aylarına kadar geçici de olsa bir barış dönemi
hüküm sürdü67.
18 Aralık 1917 tarihinde Erzincan’da Osmanlı ve Rus orduları
arasında ateşkes antlaşması imzalanınca Rus askerleri tamamen
dağılmışlardır. Geriye çekilirken ellerindeki silah, top gibi malzemelerini
genelde Ermeniler’e bırakan Ruslar Gence bölgesinden geçerken de geri 65 Uluslar Arası Türk Ermeni Sempozyumu Bildirileri, a.g.e., s.265 66 Halil Bal, Ermeni Araştırmaları, T. Türkiye Kongresi Bildirileri Cilt I, Avrasya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.401 67 Taşkıran, a.g.e., s.89
28
kalan silah ve malzemelerini baskın yapan Türk çetelerine terk etmek
zorunda kalmışlardır68.
Mavera-yı Kafkas Hükümeti sırasında bölge Bakü Vilayeti, Gence
Vilayeti, Erivan Vilayeti, Tiflis Vilayeti ve Zakatal Sancağı olmak üzere beş
idari bölüme ayrılmıştı. Gence Vilayetine bağlı kazalar arasında Şuşa,
Cebrail ve Zengezur’da bulunuyordu. Yani Karabağ’ın Mavera-yı Kafkas
Hükümetinin içinde bulunan yeni Azerbaycan Cumhuriyeti toprağının bir
parçası olduğu resmen ilan edildi. O zaman hiçbir Ermeni protestosu veya
Ermeni itirazı ortaya çıkmadı. Zira tabii olarak Karabağ Azerbaycan
toprağıydı69.
Bu esnada Ermeniler Ruslardan I. Dünya Savaşında işgal ettikleri
toprakları geri iade etmeyip Ermenistan’a bağlamalarını istemişlerdir. Nitekim
31 Aralık 1917’de Sovyet Rusya Komiserler Konseyi Lenin ve Stalin
tarafından imzalanan bir karar alarak sözde Batı Ermenistan’ın self-
determinasyon hakkını kullanması gerektiğini savunmuşlardır.13 Ocak 1918
tarihli “dekret”ile Lenin tarafından atanan Ermeni asıllı Shavmyan ‘a
Kafkasya da Sovyet rejimini kurması ve Doğu Anadolu ‘da Moskova’ya bağlı
bir Ermenistan Devletini tesis etmesi görevi verilmiştir. Şurası gayet açık ki
Sovyet yönetiminin o sıralarda Kafkasya’daki olayları yönlendirecek gücü
bulunmamaktaydı. Bolşeviklerin bu yaklaşımlarından şu anlaşılmaktadır.
Onlarda Çarlık Rusya’sının izlediği Ermeni politikasını tatbik etmeyi rasyonel
bulmuşlar ve olayların nasıl gelişeceğini tahmin edemediklerinden
Ermeniler’in silahlandırılmasına olumlu yaklaşmışlardır70.
Bolşevikler Ermeni hareketlerini desteklerken bir yandan da Brest-
Litovsk görüşmelerini ağırdan almaya çalışıyorlardı. Görüşmeler çıkmaza
girince Osmanlı ordusu 12 Şubat 1918’de harekete geçmiş, 14 Mart’ta
1.Dünya Harbi öncesindeki doğu sınırlarına ulaşmıştı. Osmanlı ordusunun
ilerleyişi karşısında Bolşevikler 13 Ocak 1918’de verdikleri Dekret (Emir) in
uygulanamayacağını anlamış ve hiç olmazsa Kafkas Ermenistan’ı kontrolden
çıkmasın diye olacak barış antlaşmasının 3 Mart’ta imzalanması için süreci
hızlandırmıştır. Anlaşmaya göre Kars, Ardahan, Batum’dan oluşan “üç
sancak” plebisit yapılmak şartıyla Osmanlı Devleti’ne geri verilmiştir.
Rusya’nın savaş esnasında işgal ettiği Erzurum, Van, Bitlis ve Trabzon
Vilayetleri de Osmanlı Devleti’ne iade edilmiştir. Bununla birlikte Rusya barış
antlaşmasının 7. maddesi gereği Ermeni asker ve çetelerinin bir an evvel
terhis edilmeleri ve silahsızlandırılmalarını da kabul ediyordu71.
Yapılan anlaşmaya göre Osmanlı Rus sınırı 1877-1878 yıllarındaki
gibi olacaktı. Ayni Ruslar Kars, Ardahan, Batum’dan çekileceklerdi. Osmanlı
Hükümeti 10 Mart’ta bir radyotelegraf mesajı ile Maverayı Kafkas
Hükümetinden bu bölgeleri boşaltmasını istedi. Yani o bölgelerdeki Ermeni
ve Gürcü birliklerinin çekilmesini istedi. Maverayı Kafkas Hükümeti ise
Osmanlıların Rus Bolşeviklerle yaptıkları anlaşmayı tanımadıklarını belirterek
kendileri bazı şartlar ileri sürmekteydiler. Bunu üzerine Osmanlı birlikleri
Mavera-yı Kafkas Hükümetine Şeym’de bulunan hükümetlerin şekillerinin
tam ve kesin olarak belirlenmesinin barış için şart olduğunu bildirdi. Bu sırada
Bakü’de kontrolü ele geçiren Şavmyan ve Taşnak çeteleri Azerbaycan
Türklerine karşı yürüttükleri saldırılara devam etmekteydiler. Bu sayede
Bakü’de Bolşevik iktidarı sağlanmış oluyordu. Bakü’de yaşanan katliam
sonucu Azerbaycan Hükümeti Mavera-yı Kafkas Hükümetinden ayrılmıştı.
Taşnaklar ise Şeym’deki uzlaşma yanlılarını şiddetle protesto ederek
kabineden çekildi72.
Nihayet 26 Mayıs 1918’de Gürcüler merkezi Tiflis olan “Gürcistan
Cumhuriyeti” Devleti olarak bağımsızlıklarını ilan edince “Seym” ( yani
“Transkafkasya Federasyonu “ veya bir diğer ifadeyle Mavera-ya Kafkasya
71 İşyar, a.g.e., s.314 72 Taşkıran, a.g.e., s.98
30
Cumhuriyeti) dağıldı. Aynı gün Erivan merkezli” Ermenistan Cumhuriyeti” ve
28 Mayıs 1918 tarihinde ise merkezi Gence olan “Azerbaycan Demokratik
Cumhuriyeti” ilan edildiler. Azerbaycan Cumhuriyetinin geçici başkentinin
Gence olması kararlaştırılmıştır. Zira Bakü o sırada Bolşeviklerin kontrolü
altında idi. Karabağ bölgesinde yaşayan Ermeniler 28 Mayıs 1918’de bir
bağımsızlık deklerasyonu ilan etmişlerdir73.
30 Mayısta Azerbaycan Milli Meclis Başkanı ve Dış İşler Bakanı Feth
Ali Han Hoyski radyo aracılığıyla bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin
kurulduğunu bütün dünya devletlerine duyurmuştur74.
Yeni kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bu sıralarda gerçekten
yardıma ihtiyacı vardı. Zira kendilerinin düzenli ve güçlü bir orduları olmadığı
gibi Bakü’yü elinde bulunduran ve burayı bir hareket üssü olarak kullanan
Şavmyan’a bağlı Bolşevikler ve Ermeni kuvvetleri Gence’ye doğru yayılmaya
başlamışlardı. Bunlar Gence’ye yayılırken Dağlık Karabağ, Erivan ve
Nahçıvan bölgelerinde yaşayan Ermeniler ve çeteler saldırılar düzenleyerek
bu bölgelerden Türkler’i göçe zorluyorlardı75. Haziran ayının başlarında
Azerbaycan Milli Şurası Tiflis’ten Gence’ye taşınmıştır76.
Kafkasya’da milli cumhuriyetlerin kurulmasıyla Taşnak Sutyan Partisi
yeni bir gelişme aşamasına girdi. Ermenistan’ın en büyük ve hakim partisi
olması sebebiyle Taşnak Sutyun iktidarı ele aldı. Ve buna bağlı olarak
geleneksel Taşnak programının bütün maddelerini uygulamaya koyma
imkânına sahip oldu. Ermenistan hükümeti bağımsızlık ilan edildikten sonra
Tiflis’ten ayrılarak kendi devletlerinin topraklarına taşınmaya cesaret
edememiştir. Çünkü demiryolu hattı Türklerin kontrolündeydi. 17 Haziran
73 İşyar, a.g.e., s.322 74 Afgan Veliyev, Azerbaycan Siyasi Düşünce Tarihi ve Mirza Bala Mehmetzade, Kaprol İletişim, İstanbul, 2005, s.307 75 Taşkıran, a.g.e., s.100 76 İşyar, a.g.e., s.322
31
günü Ermenistan Hükümeti 2 Alman, 1 Türk subayı ile beraber Ermenistan’a
hareket etmiştir77.
1918 yılı Ağustos ayında Karabağ Ermenileri 1. Karabağ Ermenileri
Meclisi adlı bir meclis kurdular. Daha sonra bu meclis bir hükümet seçti ve
Karabağ’da Ermeni saldırıları iyice arttı78.
Bu sırada Ermeni çete lideri Andranik’te Nahçıvan ve Güney
Azerbaycan ‘a inip orada İngiliz kuvvetleri ile birleşmek ve Türklere karşı
savaşmak amacıyla Gökçe Göl kıyısında bulunan Velenoka Köyünde şah
tahtı Serur güzergâhı ile Nahçıvan’a doğru hareket etti. Andranik’in 3000
piyade, 700 süvariden oluşan birlikleri bölgedeki Türk ve Müslüman halklara
mezalim yapa yapa Nahçıvan merkeze kadar ulaşmıştı. Bunun üzerine
harekete geçen Osmanlı ordusu Andranik’in kuvvetlerini Nahçıvan’dan
çıkarmış, Batum Antlaşması gereği Nahçıvan’ı ele geçirmiştir. Andranik
çetesi önce Gorus, sonra Sisyan’a oradan da Karabağ’a çekildi79.
Ermenistan yönetimini ele geçiren Taşnaklar ellerine geçirdikleri her
yerde Müslüman halka mezalim uygulamaktaydı. Hatta ülkenin suç işleyen
bütün tipleri Ermenistan İçişleri Bakanlığında himaye bulabiliyordu.
Taşnakların tarım politikası da pek özgündü. Taşnak bakanlar sivil Türk
köylüleri kovmak ve onların elinden alınan topraklara kendi yandaşlarını
yerleştirmekle uğraşıyorlardı. Buna paralel olarak Taşnakların bizzat
kendilerinin anlattıklarına göre hayasızca bir yağma ve soygun düzeni geniş
çapta uygulanmaktaydı. O dönemin dilinde buna talan deniyordu. Ve bu
talanlarda yalnız soygun çetelerinin üyeleri değil, bizzat Taşnak aydınlar ve
propagandacılar da kendi bütçelerini zenginleştirmekteydiler80.
77 Karinyan, a.g.e., s.90 78 Taşkıran, a.g.e., s.100 79 Ebulfez Amanoğlu, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Konferansı Bildirisi Cilt III, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.213 80 Karinyan, a.g.e., s.95
32
Ermeni çetecilerinin saldırıları sürerken Bakü ve civarında hakimiyeti
tesis eden Şaumyan günden güne kuvvetlendirdiği ordusuyla ve bağımsız
Azerbaycan Cumhuriyeti’ni de ortadan kaldırmak gayesiyle Gence
istikametinde saldırılara başlamıştı. Bu saldırılar karşısında durabilecek bir
ordu kuramayan Azerbaycan Osmanlı Devletinden acil asker yardımı talep
etti. Osmanlı Devleti bölgede Kafkas İslam ordusu kurmak maksadıyla
subaylarını gönderdi ve Batum anlaşmasının 4. maddesi gereği bölgeye
asker gönderdi. Osmanlı ordusu askerleri ve Azeri gönüllülerden oluşan
Kafkas İslam ordusu şiddetli savaşlarla Bolşevik ordusunu Bakü’de kuşattı.
Bakü şehri İngiliz kuvvetler tarafından desteklenince Osmanlı bölgeye yeni
kuvvetler sevk etti ve 15 Eylül 1918’de Bakü ele geçirildi.
Bakü harekatı sırasında Osmanlı devleti müttefiki Almanya’dan destek
alacağına Osmanlının Bakü’yü ele geçirmesini istemeyen Almanya harekata
hiçbir destek vermemiş, bununla da kalmayıp Rusya ile Brest-Litovsk
anlaşmasına ilaveten bir anlaşma yapmıştır. İngiltere Devleti bu harekât
sırasında Bakü Bolşeviklerini ve Taşnakları destekleyerek Osmanlı Devletinin
Bakü’yü ele geçirmemesi için elinden gelen her şeyi ortaya koymuştur81.
Osmanlı Devleti birlikleri Bakü’ye girdiğinde şehirde 18.000 ‘e yakın
silahlı Ermeni, 1.200 İngiliz askeri ve 1.500 kişilik Rus askeri bulunuyordu.
Bakü alındıktan sonra o zamana dek faaliyetlerini Gence şehrinde sürdüren
Azerbaycan Milli Hükümeti de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin idari
merkezini Bakü’ye taşımıştır. Bundan böyle cumhuriyetin merkezi kâğıt
üzerinde olduğu gibi fiilende Bakü olmuştur. Bakü’nün ele geçirilmesinde
Kafkas İslam ordusuna şehirde yaşayan Türklerin verdiği desteğin çok büyük
bir katkısı olmuştur. Tarihte kurulan ilk Türk Cumhuriyeti sıfatını da taşıyan
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Bakü’nün ele geçirilmesinden sonra
dört idari bölüme ayrılmıştır. Bakü, Gence, Karabağ ve Zakatali82 Milli
Azerbaycan Hükümeti kurulduğu andan itibaren devletçilik adına somut işler
81 Bal, a.g.e., s.404 82 İşyar, a.g.e., s.334
33
yapmayı başarmıştır. Kısa zamanda devlet sınırları belirlenmiştir. O zamanki
cumhuriyetin topraklarının yüzölçümü 113 bin 896 km2 idi. Ne yazık ki Rus
işgalinden sonra bu rakam 86 bin 600 km2 dir. Milli ordunun kuruculuğunu
hızlandıran hükümet bu konuda Türk subaylarından büyük destek almıştır.
Rus istibdadı döneminde her zaman ordudan ve silahtan uzak tutulan ve
kendi ordusu ve askeri olmayan Azerbaycanlılar için böyle bir ordunun
kurulması fevkalade ehemmiyetli ve sevinçli bir olaydı83.
Bu sırada Nahçıvan’dan çekilen Ermeni çeteleri Karabağ’da
faaliyetlerine devam ediyordu. Andranik komutasındaki Ermeni çeteleri Şuşa,
Geros, Ordubat yöresine gidiş gelişleri kesmişti. Böylece Azerbaycan’daki
Osmanlı ordusu üç yönden tehlike altına girmişti. Ermeni Andranik bütün
çabasını Karabağ ve Zengezur bölgelerini elinde tutmaya vermişti. Bunun
üzerine 25 Eylül 1918’de Osmanlı ordusunun Karabağ harekâtı başladı.
Andranik Batum Antlaşmasını ve onu imzalayan Ermenistan Cumhuriyetini
reddediyordu. Ekim 1918’de Karabağ’da bulunan Osmanlı kuvvetleri
Ermeniler’e silahlarını teslim ederek teslim olmalarını bildirmişti. Ermeniler
buna bir cevap vermeyince Karabağ harekatı başlamış oldu. Ermeniler
başından beri “1.Taaruz Tümeni” ile Nahçıvan’a girmiş olan Andranik’e
güveniyorlardı. Ancak Andranik Osmanlının Nahçıvan’ı işgal edeceğinden
dolayı Zengezur’a geçti. Bu bölgeyi elinde tutarak Karabağ’ı batıdan Osmanlı
ordusuna karşı koruyacak bir siper yarattı. Osmanlı ordusunun Karabağ
harekatı şehirdeki Müslüman halkın yardımıyla 8-9 Ekim de Şuşa’ya
girilmesiyle devam etti84.
1.5.2. Bölgede Mondros Ateşkes Antlaşmasından Sonraki Gelişmeler
Osmanlı Devleti’nin Batum anlaşmasına istinaden Kafkaslarda
kurmaya çalıştığı düzenin devamı hiç şüphesiz ki ancak 1. Dünya Harbinden
galip çıkmasına bağlıydı. Fakat Osmanlı ordusu Suriye cephesinde yenilince 83 Elçin Azimli, “Azerbaycan İstiklal Bayramı”, (Erişim), http://arsiv.zaman.com.tr/2000/06/06/yazarlar/9.html , (05.05.2007) 84 Taşkıran, a.g.e., s.109
İngilizler Azerbaycan’dan çekilirken Azerbaycan Hükümeti’ne Ruslar’ın
Azerbaycan’a mutlak suretle ineceklerini ve buna karşı müdafaa tedbirleri
gerektiğini bildirmişlerdi95.
Moskova idaresinin Ermenistan’daki Taşnak yönetimiyle irtibata
geçmesi sonucu Karabağ Ermenileri Azerbaycan Hankendi taburuna karşı
ayaklandılar. İsyan dalgası Gence ve Gazah’a yayıldı. Bu ayaklanmaları
bastırmak için Azerbaycan ordusu isyan merkezlerine sevk edildi ve
dolayısıyla ülkenin kuzey sınırları savunmasız bırakıldı. Azerbaycan
komünistleri fırsatı değerlendirerek Sovyet Rusyası’ndan askeri yardım
istediler.
Bolşevik devriminden sonra bağımsızlık için ısrar eden Kafkasya
halklarını Moskova’nın emrine almak için fırsat bekleyen Lenin zaten 17 Mart
1920’de Kuzey Kafkasya Devrim Komitesi Başkanı’na “Bakü’yü almak bizim
için son derece önemli. Tüm çabalarınızı bu yönde yoğunlaştırın” emrini
vermişti96. 26 Nisan 1920 tarihinde Azerbaycan sınırlarını aşan kızıl ordu
birlikleri Bakü’ye doğru ilerlemeye başladı. Bu arada Bakü’deki komünistler
de karma ihtilal komitesi adıyla Azerbaycan Parlamentosuna bir ültimatom
vererek devralmak istemişlerdir. Bolşevikler idareyi ele geçirmeyi başarmış
ve 26 Nisan 1920’de Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ‘nin
kurulduğu ilan edilmiştir. Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin
kurulması Rusya’nın Kafkasya halklarını Sovyetleştirmek konusunda yaptığı
çalışmaların en büyük adımı olmuştur. Sovyet Rusya bu dönemde Menşevik
Gürcistan’da ve Taşnak Ermenistan’da Sovyet yönetiminin kurulması için
daha etkili olabilmişti. Bir yandan Kafkasya’yı Sovyetleştirmek isteyen Ruslar,
diğer yandan Avrupalı devletlerin Ermeniler üzerindeki etki ve yardımları ile
Kafkasya’da kendinden bağımsız bir Ermenistan’ın oluşmaması için
Türkiye’deki işgale karşı duran TBMM Hükümeti ile görüşmelerde 95 Abdülali Emircan, Mehmet Emin Gerger, Büyük Ermenistan Hayali ve Kars’tan Karabağ’a Ermeni Vahşeti, İstanbul, Cemre Yayınları, 1996, s.125 96 Christian Neef, Kafkasya: Rusya’nın Kanayan Yarası, Çev. Özalp Göneralp, Yeni Hayat Kütüphanesi, İstanbul, 2004, s.11
38
bulunmuşlar ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü kabul eder bir politika
sergilemeye başlamışlardır.
Bu tarihsel süreç içinde Sovyetler Birliği Batının tezgâhladığı ve ABD
Başkanı Wilson’un çizdiği Karadeniz’den Akdeniz’e Ermenistan projesine
karşı çıkmıştır. Azerbaycan’ın Sovyetleştirilmesi Azerbaycan’da uyanan
milliyetçilik ve siyasallaşma hislerinin ortadan kalkmasına yol açmıştır.
Sovyet Hükümeti bu dönemde milliyetçiliği en büyük düşman olarak
görmüştür97.
Zorbalıkla kurulan Sovyet Hükümeti’nin ilk icraatı verdiği sözlere
rağmen bürokratlar, vekiller, siyasi parti üyeleri, subaylar ve aydınları
hapsetmek olmuştur. Mahkemesiz ve muhakemesiz katliamlar başlamıştır.
Azerbaycan ordusu subayları yargısız infaz edilmiştir. Musavat Patisine üye
bazı vatanseverler ÇEKA tarafından öldürülmüştür. Evler, mağazalar,
depolar, bankalar ve ticaret merkezlerindeki mallar Bolşevikler tarafından
toplanarak Moskova’ya gönderilmiştir. Azerbaycan ordusu askerlerinin bir
kısmı İran’a bir kısmı Nahçıvan’a kaçmıştır98.
Sovyet Hükümeti bütün ırklara mensup halklara aynı muameleyi
yaptığı halde başta Musavat fırkası mensupları olmak şartıyla Türklere karşı
düşmanlık hisleri besliyordu. Taşnakları’da takibe başlayan komünistler her
tarafta milli cemiyet mensuplarını arıyorlardı. Fakat Osmanlı ordusunun
Kafkasya harekatı sonrasında Kafkaslar’dan kaçmış olan Ermeniler
Moskova’daki Sovyet Sosyalist Partisi ile temasa geçmişler ve komünist
olmuşlardı. İşte bu yüzden Bakü’de asılan 11 kişinin 9 u Türk dür.
Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulduğunda Ermenistan
Cumhuriyeti hala Sovyetleştirilmemişti. Bu esnada Batılı devletlerin
kışkırtmaları ile Ermenistan büyük Ermenistan’ı kurma hayalleri ile
97 Mehmet Perinçek, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Konferansı Bildirisi Cilt I, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.134 98 Veliyev, a.g.e., s.309
39
Gürcistan’a, Türkiye’ye ve Azerbaycan’a yönelik yayılma politikaları
sergilemekte ve çatışmalarla elde ettiği topraklarda bulunan halkların
göçürülmesi ve Ermeni nüfusun elde ettiği bölgelerde çoğunluk haline
gelmesi için çalışmaktaydı. Taşnak hükümeti99, Çar hükümetinin hem Erivan
vilayetinde hem de cephe hattında komşu bölgelerde bırakmış olduğu
muazzam boyutlarda ki gıda stokları ve mal varlıklarını ve Amerika’dan ve
Ermeni kolonilerinden getirilen önemli miktardaki maddi yardımlar ile ayakta
durabiliyordu. Taşnak Ermenistan’ı Doğunun ön cephesinde işlevleri yerine
getirmekteydi. Türkiye ile Sovyet Rusya arasında sağlam bir duvar gibi
duruyordu. Emperyalist diplomatların emirlerini yerine getiriyor ve Kafkas
cephesinde oluşturduğu sürekli tehditlerle Türkiye’nin durumunu
zorlaştırıyordu. Bu hizmetler karşılığında kapitalist devletler Ermenistan’a
yardım ediyorlardı. Bu sebeplerden dolayı Sovyet Rusya Ermenistan’ı
Sovyetleştirinceye kadar Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki
uyuşmazlıklarda ve Ermenistan’ın Türkiye toprakları üzerinde hak iddia ettiği
durumlarda Türkiye ve Azerbaycan SSC. tarafında yer almıştır100.
Karabağ’da ise Ermeni general Dro, güneydeki iki yerleşim birimi olan
Varanda ve Dizak’ta yeniden bir ordu kurma çabasındaydı. Zira çoğunlukta
olan Ermeni nüfusları sayesinde sadece bu iki yerleşim yeri kontrol
edilebiliyordu. Azerbaycan’ın Karabağ isyanı ve Bolşevik baskısı ile meşgul
olduğu bu sırada Nisan 1920’de Karabağ Ermenileri 9. kongrelerini yapmışlar
ve hem Dro’nun hem de Ermenistan Cumhuriyetinin kışkırtmaları ile
Ermenistan’a bağlanma kararı almışlardır. Oysa zaten Azeri Türk kuvvetleri
Karabağ’da bulunmakta ve Dro’nun kuvvetleri ile çarpışmaktaydı. Bu esnada
II. Kızıl Ordu’nun 32. tümeni Karabağ’a hareket etmiştir. Ermeniler
Ermenistan Cumhuriyeti’nden yardım beklerken 1 Mayıs 1920’de
Ermenistan’da Bolşevik ayaklanması baş göstermiş ve Dro Karabağ’ı terk
yeniden oluşturmuşlardır.1927 yılında İngiltere’nin Sovyetler Birliği ile
diplomatik ilişkileri kesmesi, ulusal güçlerin Sovyet karşıtı eylemlerini
arttırmasını sağlamıştır117.
Azerbaycan’da görülmeye başlanan milliyetçilik hareketlerini fırsat
olarak gören Ermeniler, Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması konusunu
tekrar işlemeye başlamışlardır118.
1930’larda Sovyet lideri Stalin “güneyden gelen tehlike” savı yanında
Pantürkizm ve burjuva ulusçuluğu ile mücadele sloganını kullanarak,
Transkafkasya’daki Türk bölgelerinde çok barbarca bir politika uygulamıştır.
115 Aktaş, a.g.e., 50 116 Taşkıran, a.g.e., s.141 117 Musa Qasımlı, Azerbaycan Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1920-1945), İstanbul, Kaktüs Yayınları, 2006, s.18 118 Taşkıran, a.g.e., s.142
46
Stalin döneminde merkezden (Moskova) Azerbaycan için yeni bir tarih, kültür
ve etnik yapı kavramı icat edilmeye çalışılmıştır119.
1936 yılına gelindiğinde ise bölgede 1922 yılında kurulan
Transkafkasya Sovyet Federe Sosyalist Cumhuriyeti dağılmış, yeni Sovyet
Anayasasına göre Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan Sovyet Cumhuriyetleri
sınırları değiştirilmeden birer ayrı cumhuriyet olmuşlardır. Bunun sonucunda
da Karabağ, Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti’nin sınırları içinde kalmıştır.
Ermenistan’daki Komünist parti Karabağ’ı bir problem olarak ortaya koymak
istediyse de Stalin buna yanaşmamıştır120.
1937 yılına kadar Azerbaycan’da yaşayanlara Azerbaycan Türkleri,
konuştukları dile de Azerbaycan Türkçesi denilmekteydi. Daha sonra ise bu
ifadeler sırasıyla Azerbaycan’lı ve Azerbaycanca şeklinde değiştirilmişlerdir.
Anlaşılacağı üzere bu dönemde Sovyet otoritelerince bölgede yaşayan
Türklere suni bir hüviyet kazandırılmaya çalışılmıştır. 1 Ocak 1940 tarihinde
ise Azerbaycan’da Kiril alfabesine geçilmiştir121.
Sovyetlerin Azerbaycan Türklerine yeni bir hüviyet kazandırma
çalışmaları güttükleri bu dönemde Azerbaycan ulusalcılarının çıkardığı
ayaklanmalar ordu milis ve istihbarat güçlerinin işbirliği sonucu acımasızca
bastırılmış, Azerbaycan genelinde toplu tutuklamalar, idamlar, göç ettirme ve
sürgünler dönemi yaşanmıştır. On binlerce insan Musavatçı, Pantürkist,
Panislamist damgasıyla idam edilmiştir122.
Stalin’in Türklere karşı uyguladığı bu politika Ermenilerin harekete
geçmelerini sağlamış, Ermenistan Yüksek Sovyeti kararı gereğince
Azerbaycan Türkçesinde olan coğrafi yer adları resmi olarak 1935 yılından
sonra değiştirilmeye başlamıştır. Ne yerli Azerbaycan Türk halkından ne de 119 İşyar, a.g.e., s.365 120 Taşkıran, a.g.e., s.142 121 İşyar, a.g.e., s.366 122 Qasımlı, a.g.e., s.19
47
Azerbaycan Devleti’nden konuyla ilgili ciddi itirazlar gelmediğini gören
Ermenistan Hükümeti 1988’e kadar bu konuda 18 karar imzalamış, köy,
kasaba ve coğrafi adları belirli bir plana uygun olarak değiştirmiştir.
Ermenistan Hükümeti Stalin’in uyguladığı komünizm için her türlü tehlikeyi
yok etme politikasını öne sürerek binlerce Azerbaycan Türkünü Orta Asya’ya
sürmüş, onlarca köyü tamamen boşaltmıştır123.
1.7. SOVYET RUSYA VE KARABAĞ MESELESİ
1990'larda yaşanan SSCB'nin çöküş süreci, aynı zamanda yeni
devletin emekleme dönemini oluşturmuştur. Birçok bakımdan imparatorluk
özelliği taşıyan Sovyetler Birliği de çökerken arkasında kurumsal ve kültürel
bir enkaz bırakmıştır. Yeni olarak kabul edilen dönemde ise, yeni bir şey
ortaya atılmadıkça, eski yapının yıkıntıları açısından seçilmiş ve az çok işe
yarayan parçalar kullanılmaya çalışılmıştır. Ciddi bir anlamda "yeni"nin söz
konusu olmadığı bugünkü Rusya Federasyonu da SSCB'nin ve tarihin
kalıntıları arasından seçilmiş yarım ve biçimsiz yapılardan oluşmaktadır124.
Azerbaycan Devletini’nin Sovyetleştirilmesinden sonra Bolşevik Azeri
yöneticiler Karabağ ve Zengezur’la ilgili eski tavırlarını devam ettirdiler. Zira
hem Sovyet Azerbaycan’ının kuvvetli adamı Nerimanov, hem de Bolşevik
yetkililer Karabağ’ın Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olduğunu kabul
ediyorlardı125.
Karabağ'da ise Dro, güneyindeki iki Ermeni yerleşim yeri olan Varanda
ve Dizakta, yeniden bir ordu kurma çabasındaydı. Zira çoğunlukta olan
Ermeni nüfuslar, sayesinde “sadece bu iki yerleşim yerini kontrol
edebiliyordu126.” Azerbaycan, Karabağ isyanı ve Bolşevik baskısı ile meşgul
123 Cabbarlı, a.g.m., s.47 124 Elnur Soltan, “Coğrafya, Tarih ve Rus Kimliği”, Avrasya Dosyası, Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4, Kış 2001, s.87. 125 Taşkıran, a.g.e., s.130 126 John Christoper Walker, Armenia and Karabagh, London, 1991, s.99
48
bulunduğu bir sırada 23 Nisan 1920’de Ermeniler 9. Kongrelerini yaptılar ve
hem Dro'nun hem de Ermenistan Cumhuriyeti’nin kışkırtmaları ile
Ermenistan’a bağlanma kararı aldılar. Oysa zaten Azeri Türk kuvvetleri
Karabağ’daydılar ve bunlar Dro'nun kuvvetlerine karşı koyuyorlardı. Bu arada
sınırı geçerek Azerbaycan'a giren 11. Kızıl Ordu'nun 32. Tümeni Evlak
üzerinden Karabağ'a yöneldi. Amaç orayı da Sovyetleştirmekti. Dro,
Ermenistan Cumhuriyetinden yardım umuyordu ama 1 Mayıs 1920’de
Ermenistan’da Bolşevik ayaklanması başladı. Bunun üzerine Dro ve Nceh 24
Mayıs’ta Karabağ’ı terk ettiler ve Bolşevikler Karabağ’a girdi.
Azerbaycan inkılâp komitesinin başkanı Neriman Nerimanov,
Moskova'ya Dışişleri Komiseri Çiçerin ve Orkhonikidze'ye yazdığı mektupta
Karabağ ve Zengezurla ilgili olarak şöyle diyordu. Artık Sovyet
Azerbaycan’ının terkibine dahil olmuş ve güya mübahiseli olan Zengezur ve
Karabağ'a geldikte, kati surette bildiririz ki, bu yerler şüphesiz gelecekte de
Azerbaycan'ın dahilinde kalmalıdır127."
Bu arada 1920 yılı sonbaharında Ermenistan cumhuriyetindeki Taşnak
hükümeti Kafkasya'daki Türklere baskı ye zulüm yapmaya başlamıştı. Hatta
bu zalim tavırlarını Türkiye'nin Doğu Anadolu bölgesine kadar uzatmışlardı.
Ermenilerin Oltu'yu işgal ederek oradaki savunmasız insanları öldürmeye
başlamaları üzerine 30 Eylül 1920'de Doğu Cephesi Komutanı Kazım
Karabekir Paşa Ermenilere karşı ileri harekâta başladı. 7 Kasım 1920'de
Gümrü'yü ele geçirdi ve Ermenilerin isteği üzerine 3 Aralık 1920'de
Ermenilerle Gümrü Anlaşması'nı yaptı. Türkiye ile Ermenistan arasında
imzalanan Gümrü Antlaşması ile daha önceleri Rusya ve Ermenistan
arasında yapılan antlaşma gereği Azerbaycan'dan koparılmaya çalışılan
Nahçıvan bölgesi geçici olarak Türkiye'nin himayesinde bırakıldı ve
Türkiye'nin himayesinde bir mahallî yönetim oluşturulması kararlaştırıldı. Bu
127 Aliyev, a.g.e., s.89-90
49
yönetimin sınırlarına kesinlikle Ermenistan'ın karışmaması esası da kabul
edildi128.
Kafkasların tamamı Sovyet hakimiyetine geçtikten sonra Dağlık
Karabağ Otonom Oblast’ı (özerk Bölgesi) kurulmuş ve Azerbaycan’a
bağlanmıştır. Ermeni kaynaklarına göre o sıralarda nüfusunun büyük
çoğunluğu Ermeni olan Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlanmasının esas
nedeninin Sovyetlerin “böl ve yönet” politikası olduğu görülmektedir. Gürcü
kökenli olması nedeniyle Kafkaslardaki koşulları çok iyi bilen Stalin’in çizdiği
harita şudur: Nahçıvan, bir Ermeni koridoruyla Azerbaycan’dan ayrılmıştır.
Böylelikle Azerbaycan’ın önemli bir eyaleti ile doğrudan bağlantısı kesilmiştir.
Ayrıca Türkiye’nin Azerbaycan’a komşu olması önlenmiştir. Karabağ, özerk
de olsa, Azerbaycan’a bağlanmak suretiyle Azerbaycan ve Ermenistan
arasında devamlı bir anlaşmazlık kaynağı yaratılmış ve Moskova’nın
hakemliğine başvurmaları sağlanmıştır.
1.8. 1945-1980 ARASI DÖNEMDE ERMENİSTAN’IN FAALİYETLERİ
İki dünya savaşı arasındaki dönemde büyük devletler tarafından
Ermeni politikalarına kısa bir süre ara verildiği görülmektedir. Bunu iki nedene
bağlamak mümkündür. Birincisi bu dönemde izlenen politikaların daha çok
Avrupa merkezli olmasıdır. İkincisi ise bu dönemde bölgesel rekabette SSCB
ile İngiltere arasındaki rekabetin eskisi kadar güçlü olmaması ve aynı
zamanda SSCB’nin iç politika mevzuları ile daha fazla ilgilenerek dış politika
konularını ikinci plana atmasıdır. Ancak bahsi geçen dönemde Ermeni
diaspora kuruluşları faaliyetlerine devam etmişlerdir129.
Bu gelişmeler yaşanırken II. Dünya Savaşı patlak vermiş, 1941’de
Nazi Almanyası Rusya’ya saldırdığında Bakü’nün zengin petrol yataklarını
ele geçirmek ve bu suretle Sovyet ekonomisini baltalayarak ordunun
128 İsmail Soysal, Türkiye'nin Siyasal Antlaşmaları, Ankara, TTK, 1983, s.19-20. 129 Süleyman Seydi, Ermeni Araştırmaları, Sayı 4, Kış 2003, s.52
50
enerjisinin tükeneceğini hesap etmiştir. Bu anlamda Transkafkasya özellikle
de Azerbaycan bu harekâtın köprübaşı konumundaydı. Nitekim adı geçen
bölgenin işgal edilmesinin ardından sıra İran, Hindistan ve Afganistan’a
gelebilirdi130.
Savaş yıllarında bazı Azerbaycan Türklerinin mevcut Alman rejimiyle
işbirliği denemeleri Faşizme duydukları sempatinin değil, Nisan 1920 yılında
ülkelerini işgal eden Bolşeviklere duydukları nefretin göstergesiydi. Öte
yandan Azerbaycan ulusu Hitler ve Faşizm karşıtı koalisyonda yer alarak ve
partizan savaşlarına katılarak zaferin kazanılmasında katkıda bulunmuşlardır.
Savaş yıllarında Alman esir kamplarında tutulan yaklaşık 70 bin Azerbaycan
Türkü’nün 35-40 bini sağlıklı konumda idi. Onların 20 ila 25 bini orduya
alınarak gönülsüz olarak Sovyetlere karşı savaştırılmıştır. Askeri çatışmaya
katılan gönüllülerin amacı ise Azerbaycan’ın bağımsızlığına son veren
Bolşeviklere karşı savaşmaktı. Alman esir kamplarında kalanların Stalin
rejimi tarafından vatan haini ilan edilerek kurşuna dizilmeleri, gözaltına
alınmaları, aşağılanmaları onların geri dönüşünü büyük ölçüde engellemişti.
Muhaceretin önde gelenleri Batı Avrupa ve Türkiye’ye sığınarak burada
dernekler oluşturmuş, Azerbaycan’ın özgürlük savaşının unutulmaması için
çabalamışlardır. II. Dünya Savaşı yıllarında ABD, İngiltere ve SSCB’nin
Hitler’e karşı koalisyon içinde yer almaları Azerbaycan özgürlükçülerinin
önünü kapamıştır131.
İkinci dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni güç dengesi
sisteminde SSCB bölgede Britanya karşısında çok avantajlı duruma
geçmiştir. Üstelik SSCB artık Türkiye ve İran’dan doğrudan bir tehdit
algılaması içinde olmadığı gibi, aksine bu ülkeleri tehdit edebilmekteydi.
Harpten sonra Dinamik güç Dengesi sisteminin gereği olarak ABD zamanla
uluslararası meselelere angaje olmak suretiyle dünya çapında olası otorite
boşluklarını doldurmak zorunda kalmıştır. SSCB kendisine yönelik
Ermeniler’e ait olduğunu iddia ettikleri Kars ve Ardahan’ın Sovyet
Ermenistan’a iade edilmesi şeklinde bir istekte bulunması ile başlamıştır. Bu
olayla eş zamanlı olarak ABD, Ortadoğu ve Balkanlarda yaşayan Ermeniler’in
anavatan olarak kabul ettikleri Sovyet Ermenistan’a dönmelerini
sağlayabilmek için Ermeni Diaspora organizasyonları hummalı bir faaliyet
içine girmişlerdir134.
Türkiye’ye karşı Ermenileri kullanan Sovyetler Birliği bu aşamada
Ermeni sorununu politik alandan bilimsel alana da taşıyarak Moskova’da ve
diğer cumhuriyetlerin başkentlerinde kurduğu Bilimler Akademileri
bünyesinde oluşturulan Şarkiyat Enstitülerinde Ermeni konusunu tek yanlı
olarak işlemiştir. Bu faaliyetleri Hınçak ve Taşnak partilerini son derece
memnun etmiştir. Her ne kadar Taşnaklar, Sovyet nüfusundan uzak bir
şekilde mücadeleleri sürdürmüş olsalar da bu Sovyet yardımı onları memnun
etmiştir. Hınçaklar ise bir deklerasyon yayınlayarak artık davayı beraber takip
etme zamanı gelmiştir diyerek Taşnaklara işbirliği teklif etmişlerdir. Böylece
işbirliğine giren Taşnak ve Hınçak yetkilileri Batı ülkelerinde yaşayan
Ermeniler’e vakıflar, araştırma merkezleri ve hatta üniversitelerde Ermeni
Tarihi ve kültürünü öğrenme kürsüleri vasıtasıyla özellikle Türk-Ermeni
ilişkilerini saptıran araştırmalar yaptırıp, kitaplar yayınlatmışlardır.
Ermeniler’in Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın sessizliğinden istifade ederek Batı
ülkelerinde özellikle ABD ve Fransa’da yaptığı bu çalışmalar büyük yankı
bırakmış ve yeni yetişen nesiller, Ermeniler’i mağdur, Türkleri ise zalim
görmeye başlamıştır135.
Ermeniler için anavatana dönüş projesini başlatan Ruslar yurt dışında
yaşayan Ermenilerin Ermenistan’da yaşayacakları yerler için ve
Ermenistan’da yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin göç ettirilmesi için 1947-
1948 senesinde iki karar vermişlerdir. SSCB Bakanlar Konseyinin bu
134 Seydi, a.g.m., s.53 135 Mehmet Saray, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirileri II. Cilt, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.385
53
kararları gereği Azerbaycan Türkleri üç aşamada göç etmeli idi. Toplam
100.000 kişinin göç ettirilmesi planlanmıştı. Bu karara Azerbaycan
Hükümeti’nden hiç kimse itiraz etmemiştir.1953’e kadar devlet 53.000 kişiyi
Azerbaycan’a göç ettirdi. Bir o kadar da kendi başına göç ederek
Azerbaycan’a yerleşti. Zorla göç ettirilen Azerbaycan Türkleri’nin hiçbiri
Karabağ’a sokulmadı. Göçmenlerin bazıları Karabağ’a yerleşmek isteseler de
devlet güç kullanarak onları geri götürmüştür. Stalin’in ölümünden sonra göç
durdurulmuş ve daha sonra göç edenlerin birçoğu geriye dönmeye
başlamıştır136.
İngiliz Hükümeti Ermeniler’in anavatana dönüş projesine başlamasının
Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerini geliştirmek için ciddi çabalar sarfettiği ve
bunda da önemli mesafeler almaya başladığı döneme denk gelmesini anlamlı
bulmuştur. Benzer yaklaşımı Amerikan askeri ve sivil otoriteleri de
sergilemeye başlamışlardır. Amiral Leahu Dış İşleri Bakanı James Byrnes’a
yazdığı mektupta, Sovyetlerin Ermeni Halkı için Türkiye’den talep ettiği
toprağın daha ziyade Moskova’nın Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’e ulaşma
isteklerinin menifestosunu oluşturduğunu belirtmiştir. Bu anlamda Sovyet
politikasının asıl amacı Ortadoğu petrollerine ulaşmak için bir atlama
tahtasına ihtiyacı olduğunu ve bunun için de Ermeniler’e vatan arama
bahanesiyle bölgede kendi politik emellerini gerçekleştirmeye çalıştığının
altını çizmiştir. Moskova’nın bu politikası sadece İngiliz çıkarlarını değil dünya
gücü olan Amerikanında çıkarlarını tehdit etmekteydi. Ermeni taleplerini de
bu çerçevede algılayan Amerika yönetimi Sovyetlerin bölge politikalarına
karşı Truman Doktri’niyle de somutlaşan tavrını koydu137.
Amerikan Başkanı Truman’ın bölgesel güç dengesinde ABD’nin de
varlığını hissettirecek şekilde bölgeye angaje olma temayülü göstermiş
olması SSCB’nin işgal etmiş olduğu ve kendi elinde bulunan Kuzey
Azerbaycan’ın bekası için işgal ettiğini belirttiği Kuzey İran’dan çıkmasını da
imzalanan Bükreş Antlaşmasıyla sona ermesinin ardından aynı yıl içinde bu
seferde İran ile Rusya arasında yeni bir savaş başlamıştır158. Bu savaşlar
sırasında bölgede yaşayan Ermeniler, bölgede yalnız başına, kendi ayakları
üzerinde duramayacaklarını anlamışlar, varlıklarını devam ettirebilmek için
büyük bir ülkeye dayanmaları gerektiğine inanmışlardır. Büyük güç ibresi
doğal olarak Rusya’yı göstermekteydi.
Rusya ve İran arasındaki savaş 12 Ekim 1813 tarihinde Karabağ’ın
Gülistan köyünde imzalanan Gülistan Antlaşması ile sona ermiştir159.
Gülistan Barış Antlaşması ile İran’a bırakılan Erivan ve Nahçıvan Hanlıkları
dışındaki tüm Kuzey Azerbaycan Rus İmparatorluğu’na bağlanmıştır.
Dolayısı ile Karabağ’ın Rusya’ya bağlı olduğu Kürekçay Antlaşmasından
sonra bir kez daha teyit edilmiştir. Bölgeyi sınırları içerisine atan Rusya
Ermeniler’in bu topraklara göç ettirilmesi meselesini de daha sistematik bir
şekilde ele almaya başlamıştır. Moskova’da 1816 yılında Ermeniler üzerine
araştırmalar yürüten bir “Ermeni Şark Dilleri Enstitüsü” kurulmuştur. Türk
nüfusunu ise sistematik olarak azaltmaya ve onları Kafkasya dışındaki uzak
bölgelere zorunlu göçe tabi tutmaya çalışmışlardır160.
Dağlık Karabağ bölgesi de bu anlaşma ile beraber Karabağ Hanlığı
dahilinde Rusya ile birleştirilmiştir161.
Rusya 1819 yılından başlayarak bölgede olası karışıklıkları
engellemek bahanesi ile bölgede kurulu olan hanlıkları ve Ermeni
Melikliklerini lağvetmiş, bu toprakların tümünü Çar adına hazineye dahil
etmiştir. Daha sonra ise bu bölgelerin merkeze bağlı birer oblast (iç işlerinde
kısmi yetkili bölge) haline getirmiştir162.
158 İşyar, a.g.e., s.170 159 Vedadi Mustafayev, “Dağlık Karabağ Problemi”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar Arası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2002, s.1 160 İşyar, a.g.a., s.173 161 Rövşan İbrahimov, “Karabağ Sorunu”, Ermeni Araştırmaları, Sayı:6, 2002, s.35 162 İşyar, a.g.e., s.175
63
1826 yılında İran prensi Abbas Mirza 1813’de imzalanan Gülistan
Antlaşmasını bozmuş ve Ruslarla mücadeleye başlamıştır. Ermeniler bu
savaşta Ruslara yardım etmişlerdir. Ermenilerin yardımı ile Ruslar İran’ı
yenmişlerdir. Revan Ermeniler tarafından Ruslara teslim edilmiştir.
08 Şubat 1828 de imzalanan Türkmençay Antlaşması ile İran 1813’de
kaybettiği bölgelere ilaveten Erivan ve Nahçıvan Hanlıklarını da Rusya’ya
terk etmek zorunda kalmıştır. 1813 ve 1828 yılları Kafkasya özellikle
Azerbaycan için bir anlamda dönüm noktası olmuştur.
1813 yılında Gülistan, 1828 yılında yapılan Türkmençay Barış
Antlaşmaları ile Azerbaycan ikiye ayrılmış, Rusya ve İran’a bağımlı hale
getirilmiştir163.
Rusya ile İran arasında yapılan Gülistan 1813 ve Türkmençay 1828
antlaşmalarında Karabağ Hanlığının 1805’ de Rusya’ya devredilmesi
antlaşmasında görülmektedir ki, Çarlık sırf Azerbaycan topraklarını işgal
etmiştir. Bu belgelerin hiçbirinde Karabağ’da Ermeni malikâneleri ve onların
Rusya tebaana geçmesi hakkında işaret bile yoktur164.
Bizce Türkmençay Barış Antlaşmasının en önemli hükümlerinden biri
de anlaşmanın yürürlüğe girmesinden itibaren 1 yıl içinde İran ve Rusya
topraklarında yaşayan halkların istedikleri tarafa göç edebilme hakkını
kullanabilecek olmaları idi. İran’da yaşayan Ermenilerin bu durumda
Rusya’ya göç etmek isteyecekleri açıktı. Gerçekten de bu sırada 30.000 den
çok İran Ermeni’si akdedilen bu anlaşmadan yararlanarak Rusya’ya göç
etmişlerdir165. Rusya İran tarafındaki Ermenileri göçe teşvik etmek amacıyla
Ermenileri 20 yıl süreyle vergiden muaf tutmuştur166.
hissettirmeye başlayan ve gerek idare, gerekse yabancı tüccarlar nezdinde
Yahudilerin sahip olduğu mevzilerin çoğunu birer birer işgal eden Ermenilerin
teşkil ettiği burjuvazi kısa sürede hem camia içi gelişme ve değişmelerin,
hem de Osmanlı toplumu ve devletindeki değişme sürecinin en önemli
etkenlerinden birisi haline gelecektir. Burjuvazisinin yükselişi toplumdaki
istiklal arayışlarını da hızlandıracak ve daha planlı ve örgütlü bir hareket
haline gelmesini sağlayacaktır186.
17.yy. sonlarında ticaret burjuvazisinin ortaya çıkmasıyla beraber bu
burjuvazinin bazı grupları yeni bir toplum ideolojisi ve ‘Ermeni Devleti’
kurulmasına yönelik kendi programını ortaya koydu187. Ermeniler için 17.yy.
sadece demografik ticari ve siyasi alanda gösterilen parlak başarılarla sınırlı
kalmamıştır. Aynı zamanda kültür alanında da büyük gelişmelerin yaşandığı
bu dönemde önce tarih alanında iki kitap basılmıştır. Bunlar tesadüfî çalışalar
değildir. Ermeni kimliğinin yeniden inşaası için büyük bir önem
veriyorlardır.1749 yılında Ermenice lügat yayınlanmıştır ve basılarak Osmanlı
tebası Ermenilere dağıtılmıştır. Böylelikle başlatılan edebiyat, tarih ve din
çalışmaları önce ilmi eserlerin tercümesi, sonra da telifi şeklinde bir yol
izlemiş sonuçta bu cemaat hem milli hem de ilmi yayınları bir arada izleme
imkânı bulmuştur. Ermeni kültürünün değiştiği bu dönemde ermeni sermayesi
de hocaların elinden Amira ve sarrafların eline geçmiştir188.
18.yy.’da Ermeni sermayesi güney Kafkas ekonomisinde hakim
konuma gelmeye başlamıştır. Hem Tiflis’te hem de Bakü’de güney
Kafkasya’nın en gelişmiş bölgelerinde ermeni burjuvazisi ister ticaret ister
ülkenin doğmakta olan sanayi sektöründe en önemli rolü oynamaktaydı189.
186 Aslanlı, a.g.m., s.42 187 Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler 1575-1918, Ankara, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, 1993, s.233 188 Taşkıran, a.g.e., s.84 189 Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler 1575-1918, a.g.e., s.235
74
Bu sırada dünyada yayılan misyonerlik faaliyetleri gerek Osmanlı
imparatorluğu içerisinde yaşayan gerekse Kafkasya ‘da yaşayan Ermeniler
üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Protestan misyonerlerin amacı Ermenileri
Türklerden ayırmak, Ermenilerin batılı değerlere ulaşmalarını sağlamak
olarak görülmekteydi. Osmanlı devletinde Protestanlaştırmaya en müsait
topluluğun Ermeniler olduğu sonucuna varılmıştı. Böylelikle Ermeniler hem
A.B.D.‘li hem de İngiliz Protestan misyonerlerin ve Fransız Katolik
misyonerler ile etkileşim içerisine girmişlerdir.Bu aynı zamanda A.B.D.,
İngiltere, Fransa gibi devletlerin ilgisini çekmek anlamındaydı190. Neticede
1877 – 1878 Osmanlı Rus savaşına kadar Ermeniler siyasallaşma
çabalarının bir sonucu olarak dini ve kültürel alanda teşkilatlanma ve milli
toparlanma safhasını belirli seviyeye getirmiş bulunuyorlardı. Şimdi sıra niyeti
açığa vurmaya ve bunu dünya kamuoyuna duyurmaya gelmişti. Bir başka
deyişle siyasallaşma çabalarının sonucunda gelişen ermeni milliyetçiliği
kuvveden fiile çıkarıp, hedefe ulaşmayı sağlayacak hareketi başlatmaktı.1877
– 1878 Osmanlı Rus savaşından sonra ortaya çıkan siyasi partilerle bu fırsatı
da yakalayacaklardı191.
1887 yılında Cenevre’de yayınlanan Hınçak Gazetesi çevresinde
toplanan Ermenilerin temel amacı Marksist sosyalist temellere dayalı olarak
ve Rusya’nın himayesi altında bağımsız bir Ermenistan Devleti’nin
kurulmasıydı. Tiflis’te yayınlanan Truşak Gazetesi çevresindekilerce 1890
yılında oluşturulan Taşnaksütyun partisi ise 1892 yılında yayınladığı parti
programında sosyalizmin temel ilkelerinden çok daha muğlak bir şekilde söz
etmekteydi192.
1890 da Kafkasya da kurulan Taşnaksütyun teşkilatının amacı kitleleri
arkalarına alarak hem Kafkasya da hem Osmanlı topraklarında genel isyanlar
çıkarmaktı. Hareket – iş onların şiarıydı. Bir düzine silah nakledecek çete, bir
190 Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler 1575-1918, a.g.e., s.239 191 İşyar, a.g.e., s.284 192 Taşkıran, a.g.e., s.85
75
düzine programdan daha etkilidir prensibini benimsemişti ve komitenin emri
şuydu: “Türk’ü, Kürdü her yerde ve her türlü şartlar altında vur193”. Gericileri,
özünden dönenleri, Ermeni hafiyelerini, hainleri öldür ve intikam al
şeklindeydi. Bu Ermeni komitelerinin çalışmaları neticesinde Anadolu’nun
birçok bölgesinde silahlı Ermeni isyanları baş göstermiştir. Doğal olarak bu
isyanları, Ermeni patrikhanesi ve patrikhaneye bağlı kiliselerdeki ermeni din
görevlileri yönlendiriyor ve himaye ediyorlardı. Hatta bu isyanların amacının
bağımsız bir Ermenistan devletinin kurulması olduğunu ermeni patriği Nerses
Vajebetyan yabancı devletlerin büyük elçiliklerine gönderdiği mektuplarda da
açıkça ifade etmiştir194.
2.2.1.1. İlk Örgütlenme Faaliyetleri ve Amaçları
Diğer dinlere mensup cemaat gibi Osmanlı idaresindeki Ermenilerin de
kendi kiliselerini ve okullarını açmalarına müsaade edilmiştir. Ayrıca hayır
müesseselerinin ve cemiyetlerin kurulmasına da ses çıkarılmamıştır.
Ermenilerin ilk milli hareketi 1860 yılında başlamıştır. Özellikle Tanzimat ve
Islâhat Fermanlarından sonra cemiyetlerin sayısında büyük bir artış olmuştur.
Bu cemiyetler ve dernekler daha sonra Osmanlı İmparatorluğuna baş
kaldıran, ayaklanan Ermeni komitelerine destek olmuşlardır.
Bunların kurucuları başta din adamları olmak üzere, özellikle
Kafkasyalı Rus Ermenileridir. Derneklerin görünen amacı; Ermenilerin
yaşadığı yerlerde eğitim müesseseleri açarak gençleri aydınlatmak, ayrıca
yurtlar, yetimhaneler, hastaneler, spor tesisleri, açarak Ermeni cemaatinin
bedeni, kültürel ve iktisadi kalkınmasını ve yardımlaşmasını sağlamaktı.
Osmanlı hükümeti sosyal amaçlı bu cemiyetlerin faaliyetlerine başlangıçta
hoşgörü ve müsamaha ile yaklaştı. Bu faaliyetleri Ermeni vatandaşlarının
doğal bir hakkı kabul etti. Bu derneklerin ilerde devletin bütünlüğüne tehdit
teşkil edeceğini sanılmıyordu. Ermeni örgütlenmesi, Avrupalı misyonerler
tarafından fikri ve nakdi olarak desteklenmiş, ayrıca mahalli konsolosluklarca,
hattâ bunların hükümetleri tarafından finanse edilmiştir195.
Ermeniler ve Batılıların istismar ve propagandalarına rağmen Osmanlı
İmparatorluğu Islâhat faaliyetlerine özellikle Müslüman olmayan halkının
haklarını korumaya samimiyetle çalışmıştır. II. Abdülhamit’in isyanlara karşı
başarı ile tatbik ettiği mahalli tedbirler ve diplomasi sayesinde Ermeniler ve
onların destekçileri hiçbir zaman emellerine ulaşamamışlardır. Dolayısıyla
tatmin de olamamışlardır. Rusya’daki Ermeniler ise her seferinde
kullanıldıktan sonra bir kenara itildiklerini geç de olsa idrak etmişlerdir. 1885,
1897-1903 ve 1905'de okulları, kiliseleri kapatılıp malları, paraları müsadere
edildikten sonra her iki taraftaki Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’na doğru
zihninde yer tutan tek fikir “bağımsız bir Ermenistan kurmak” olmuştur196.
2.2.2. Ermeni Milliyetçiliği ve Dış Politikaya Etkileri
Bugünkü Ermenistan’daki milliyetçilik incelendiğinde, daha önceki
bölümlerde sayılan özellikler, dereceleri değişmekle birlikte hemen hemen
aynı kalmıştır. Birinci bağımsız Ermenistan döneminde Türkiye’den toprak
taleplerini ısrarla sürdüren Ermeni yönetimi bunun bedelini ağır bir şekilde
ödemiştir. Tüm gücünü Türklerle savaşa yönlendiren Ermenistan büyük
göçlerin de etkisiyle yıkıcı bir ekonomik krize girmiş ve bu kriz Ermenistan’ın
bağımsızlığının sona ermesiyle bitmiştir. Diğer bir deyişle Taşnak fanatikliği
gerçekçi olmayan hedefleri ile bir kez daha Ermenileri hüsrana uğratmıştır.
Bu noktada şu tespiti yapmakta yarar vardır: Ermeniler son 100 yılda çok
büyük acılar çekmişlerdir. Ancak bunun önemli bir kısmı Mustafa Kemal
Atatürk gibi gerçekçi ve sağduyulu bir lidere sahip olamamalarından
kaynaklanmıştır. Ermenileri yönlendiren siyasi gruplar belli bir olgunluktan ve
195 Hamza Bektaş, “Ermeni İsyanları, Göç Ettirilme Nedenleri ve Uygulamada Devletin Rolü”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul, 1994, s.52 196 Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Techir Olayı, Ankara, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, 1990, s.51
77
gerçekçi tespitler yapmaktan uzak insanlar olmuşlardır. Birinci Ermenistan’ın
bağımsızlığını kaybedişi de bunun doğal bir sonucu sayılmalıdır. Buna
rağmen bağımsızlık Ruslara geçerken Ermeni halkı hala Türklerden
korkmaktadır ve Rus yönetimine geçmekten memnun görünmektedirler197.
Bu da Ermeni dış politikasının Rus yanlısı ve Türk karşıtı özelliklerini bir kez
daha teyit etmektedir.
Sovyet yönetimi altındaki Ermenistan’da milliyetçiliğin gelişimi
izlendiğinde ise ‘kontrollü bir gelişim’ görülür. Ermenistan halkını kendine
bağlamak isteyen Moskova bir yandan, özellikle ilk dönemde, Ermeni kültürü
ve değerlerine özel bir önem vermiş ve gelişmesine izin vermiştir. Diğer
taraftan ise milliyetçiliğin kontrol dışı kalmamasına çalışmıştır. Güvenlik
sorunlarının azaldığı yıllarda ise Ermeni milliyetçiliği içeride ezilirken, dışarıda
sol Ermeni milliyetçiliği teşvik edilmiştir. Dış ilişkiler açısından ele alındığında
Sovyet döneminde Ermeni milliyetçiliğinin Türk karşıtı yönlerinin dış politika
kaygılarıyla teşvik edilmesi günümüze kadar uzanan sorunlara neden
olmuştur. Stalin örneğinde görüldüğü üzere Sovyetler Birliği tarihi
anlaşmazlıkları Türkiye’ye karşı bir dış politika aracı olarak kullanmış, bunun
için de Ermeni milliyetçiliği kullanılmıştır. Stalin’in açıktan uygulamış olduğu
bu strateji ilerleyen dönemlerde gizliden gizliye uygulanacaktır. Sonuçta
Ermeni milliyetçiliğin kendi iç dinamiklerinin dışında çevresel etkenler ve
yönlendirmeler sonucunda da Türk karşıtlığı bir konuma itildiği söylenebilir.
Bu da bugünkü Ermenistan devletinin dış politika algılamalarını ve
uygulamalarını kaçınılmaz olarak etkilemiştir198.
2.3. AZERİLERİN MİLLİYETÇİLİĞİ VE SİYASALLAŞAMAMA SÜRECİ
1905 olaylarına kadar Azerbaycan’da yaşayan Türklerin kendilerini
Müslüman Türk olarak gördüklerinden Azerbaycan’da Azeri Türk terimleri
gelişememiştir. Rusya’nın bölge üzerindeki faaliyetlerinden sonra bile bu 197 Ronald Suny, Armenia in the Twentieth Century, Chico, CA, Scholars Press, 1983, s. 41. 198 Sedat Laçiner, “Ermenistan Dış Politikasını Belirleyen Temel Faktörler”, (Erişim ) http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=39#_ftnref54 , 08 Eylül 2007
Güçlenen Avrupa emperyalizmi, Osmanlı Türk Devleti'nin Asya
topraklarını kendisi için bir pazar haline getirmede Rumlardan sonra,
Ermenilerden de faydalanabileceğini hesap etmeye başlamıştır. Bu hesapla
Avrupalı emperyalistler, Ermeniler ile ilgilenmeye başladı. Nitekim kısa
zamanda Ermeni tüccarlar, imparatorlukta, Avrupa'nın ve özellikle İngiliz 201 Sevim Gökçe, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirileri I. Cilt, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.270 202 Gökçe, a.g.m., s.270
80
sanayiinin "simsarları" durumuna geldiler. Böylece, imparatorluğun
sömürülmesinde, Avrupa Emperyalizmi'ne hizmet eden ve onunla
bütünleşmekte fayda gören ve özellikle sömürgeci İngiltere'nin desteğinde,
Ermenilerden oluşan bir aracı sınıf oluşmuştur203.
Sömürgeci devletlerin Ermenilerle ilgilenmesinin ana sebeplerinden
biri de, Ermenilerin azınlık halinde bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi'nin
stratejik önemi idi. Gerçekten bu bölgenin, Karadeniz, İskenderun Körfezi ve
Basra Körfezi üçgeni arasında bulunması; hatta, İran-Kafkasya yoluyla Asya
içlerine açılma imkânına sahip olması yüzünden, özellikle İngiliz
emperyalizmi için ihmal edilmemesi gereken çok önemli stratejik bir mevkiye
sahipti. Bölge, bu öneminden dolayı, hem bu devletlerin dikkatini çekmiş,
hem de devletlerarası rekabet alanı olmuştur. Böyle bir durumda, bölgede
üstünlük sağlamak isteyen güçler için Ermeni toplumunu istismar etmek çok
kolaydı204.
Emperyalist devletlerin Ermeniler ile ilgilenmelerinin diğer bir önemli
sebebi, dinî idi. Avrupalılar'ın nazarında, imparatorluğun diğer bölgelerinde
yaşayan Hıristiyanlar kurtarılmış, artık sıra Anadolu'da yaşayan Ermenilere
gelmişti. Bu ilgi de, Hıristiyanlık şuuru ve haçlı zihniyetinden ziyâde
emperyalist amaçlarını örtme daha ağır basıyordu. Bu çerçevede Fransızlar,
Katolik Ermenileri; A.B.D. ve İngiltere, Protestan Ermenileri koruma ve
şuurlandırma görevini üzerine almakta gecikmediler. Gregorian mezhebine
dahil Ermeniler ise, kendilerini destekleyen her devletin himayesine ve
tahriklerine açık idiler205.
1893 yılına gelindiğinde sadece Amerikan (A.B.D) misyonerlerinin
Türkiye'de 5 kolej, 80 orta dereceli okul, 530 tane ilkokul seviyesinde
misyoner okulu açmış olduğu görülür. Amerikan misyonerlerinin yaklaşık 1 203 Yıldırım, Özönder, a.g.e., s.7-8 204 Yıldırım, Özönder, a.g.e., s.8 205 Bayram Kodaman, Sultan II. Abdülhamit Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara, 1987, s.105-115
81
milyon Ermeni için 624 okul ve 436 ibadet yeri işlettiğini ve bunlara diğer
devletlerin faaliyetlerini ekleyecek olursak, günümüze kadar uzanan A.B.D.
ve Avrupa kamuoyundaki Ermeni desteğinin ve propagandasının boyutları ve
bunların arkasındaki örtülü desteğin mahiyeti hakkında bir fikir sahibi
olabiliriz206. Ermeniler ile dinî ve kültürel yönden ilgilenen sömürgeci
devletler, emperyalist emellerini; "Hıristiyan Ermenileri kurtarmak, onlara batı
medeniyetini götürmek ve Müslümanların idaresi altından çıkarmak" gibi
propagandalarla gizlemeye; çalışmaktaydılar. Bu çabalar sonunda,
Ermeniler, yapılan propagandalara inanmışlar ve asırlardır huzur içinde
yaşadıkları Türk toplumu içinde, özel olarak yetiştirilen Ermeni militanlarla,
kanlı olaylara kadar giden isyanlar başlatmışlardır.
Bu çerçeve içinde, Ermeniler ile ilgilenen ilk devletler, Çarlık Rusya ile
İngiltere olmuştur. Çar I. Petro döneminden itibaren, geleneksel olarak Basra
Körfezine ve Akdenize inmeyi amaç edinen Rusya, Kafkaslar'a hâkim
olduktan sonra, Osmanlı Türk devletine karşı, XIX. yüzyılda sürdürdüğü
savaşlarda Anadolu ve Kafkasya'daki Ermenilerden faydalanmaya
çalışmıştır, Küçük Kaynarca Antlaşmasına dayanarak, kendisini Osmanlı
topraklarındaki bütün Ortodoksların hâmisi olarak gören Çarlık rejimi, ihtilâlci
Ermeni özlemlerinin önderi rolüne girmiştir. Rus Dışişleri Bakanlığı Doğu
Masası Şefi Prens Trubetskoy'un belirttiği gibi, "Rusya'nın Ermeni unsuruna,
yalnız Ermenistan sahasında değil, onun dışında da, ekonomik nüfuzunu
yaymak için ihtiyacı vardır207. Nitekim, daha önce Anadolu için, "Türkiye
Asyası" tabirini kullanmayı tercih eden Rusya'nın, 1856 Paris
Muâhedesi'nden sonra, artık resmî yayınlarında Doğu Anadolu için,
"Ermenistan" tabirini gündeme getirdiği görülür. Bu yeni yaklaşım, Rus
propagandasının Ermeniler üzerindeki tesirini kısa zamanda kuvvetlendirir208.
206 Bilâl N. Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, s.98-99 207 Erdal İlter, Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytûn İsyanları (1780-1880), Ankara, 1988, s.48 208 İlter, a.g.e., s.47
82
Rusya'nın Ermeni politikasından ürken İngiltere, onların maksatlarının
Doğu Anadolu'yu Slavlaştırarak sıcak denizlere inmek olduğunu anlamakta
gecikmedi. O da, hem ekonomik nüfuzunun, hem de sömürge yollarının
güvenliği için; bölgede, kendisine bağımlı bir Ermenistan yaratmanın
hesapları içine girer.
Ermeniler, bu gelişmelere paralel olarak, hızla ihtilâl cemiyetleri
kurmaya ve isyanlar çıkarmağa başlar. Bu cemiyetlerin en önemlilerinden
biri, 1887 yılında Kafkasyalı Ermenilerden Avedis Nazarbeg ve arkadaşları
tarafından Cenevre'de kurulan Hınçak Komitesidir. Hınçak Komitesi'nin siyasi
gayesi, Türkiye Ermenistan'ını kurtarmak; burayı, Rus ve İran
Ermenistan'larıyla birleştirmekti. Programı marksist çizgideydi209.
Ermeni ihtilâl cemiyetleri birliği “Taşnaksutyun Komitesi” 1890 yılında
kuruldu. Bu birlik, daha önce Kafkasya'da kurulan Ermeni cemiyetlerinin
Tiflis'te Krisdabor Mikelyan ve Arkadaşlarının gayretleriyle birleştirilmesinden
ortaya çıkmıştır. Rusya'nın himayesinde bir Ermenistan fikrini savunan
Hınçaklar'a nazaran Taşnaklar'ın amacı, hiç olmazsa kuruluş yıllarında
bağımsızlıktı210. Türklerle mücadele yöntemi olarak terörü benimseyen bu
komitelerin gayretleri sonucu, Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde birçok isyan
ve terör olaylarının çıktığını görmekteyiz. Osmanlı Devleti sınırlan içinde
başlayan olaylara paralel olarak, 1905 yılından itibaren Kafkaslar'da da,
Ermeni terörü tırmanışa geçmiştir211.
2.5. ERMENİ – AZERİ SORUNUNUN ÇATIŞMAYA DÖNÜŞMESİ
1988 yılı Şubat sonunda Karabağ’daki Ermenilerle Azeriler arasında
çatışmalar çıkmış, bu çatışmalarda iki Azerinin öldürüldüğü haberinin
Azerbaycan’a ulaşması üzerine Azerbaycan’ın başkenti Bakü ile Sumgait’de
Azeriler ile Ermeniler arasında kanlı çarpışmalar olmuştur. Bunun üzerine 209 İhsan Sakarya, Belgelerle Ermeni Sorunu, Ankara, 1984, s.76-87 210 Öke, a.g.e., s. 95. 211 Yıldırım, Özönder, a.g.e., s.10
83
Moskova müdahalede bulunmuş, 9 Mart 1988’de Moskova’da Gorbaçov ve
Sovyet yöneticileri ile Ermenistan ve Azerbaycan Komünist Partisi Genel
Sekreterleri Demirciyan ile Kamran Bagirov’un katıldığı bir toplantı
yapılmıştır. 17 Martta Sumgrit Partisi Sekreteri ve belediye başkanı
görevlerinden alınmışlardır. 21 Mayıs’ta ise Ermenistan Parti Sekreterliğine
Suren Artinyan, Azerbaycan partisi sekreterliğine de Abdurrahman Vezirov
getirilmiştir. 13 Haziran’da Erivan’da yine büyük gösteriler yapılmış 15
Haziran’da Ermenistan Yüksek Sovyeti Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a
katılması için Azerbaycan ve Moskova nezdinde teşebbüse geçme kararı
almıştır. Azerbaycan’da Sovyet Anayasasına dayanarak bu kararı geçersiz
saymıştır.16 Haziran’da 100.000 Ermeni Paris’te SSCB büyükelçiliği önünde
toplanarak Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a ilhakını istemişlerdir. Amaç batı
kamuoyunu yanlarına çekmekti212.
Zaten olayların bu aşamasında bütün batılı haber kaynakları yoğun bir
Ermeni propagandası kıskacı içine alınmıştı. İncelenen bütün haber
ajanslarının bültenlerinde, gazete yazıları ve yorumlarında Karabağ’ın Ermeni
toprağı olduğu, Ermeniler’in daima Türk ve Müslümanlardan baskı ve eziyet
gördüğü, 1915’de Türklerin Ermeniler’e uyguladığı soykırımı unutmadıkları,
şimdi Azeri bölgesi içinde kalan Karabağ’daki Ermeniler’e etraflarındaki Azeri
Türklerinin baskı yaptıkları, bu nedenle Ermenistan’a bağlanmayı
arzuladıkları belirtilmiştir. Görüldüğü gibi Batı basınında Ermeni diasporası iyi
iş çıkarmış, Ermeniler’in Ermenistan’dan zorla göç ettirdikleri Azerbaycan
Türkleri’nin yaşadığı zorluklar batı basınında yer almamıştır213.
Şubat 1988 ile Şubat 1989 arasındaki bir yıllık dönemde etnik
çatışmalar sonucu 87 sivil, 4 asker ölmüş, 117’si asker 32’si polis 1500 kişide
yaralanmıştır. Aralık 1988’de Ermenistan’da olan depremden sonra
arasındaki bağımsız Azerbaycan Devletinin üç renkli bayrağı taşındı.
Azerilerde milli uyanış geç de olsa başlamıştı217.
Bu arada, aralarındaki sürtüşmeyi bir kenara bırakan Taşnak ve
Hınçak Partileri, Avrupa ve Amerika’daki Ermeniler’i organize ederek yüz
milyonlarca dolar paranın ve malzemenin Ermenistan’a gönderilmesini
sağlamışlardır. Bununla da yetinmeyen Taşnak ve Hınçak partileri, bir
zamanlar Türk diplomatlarına karşı kullandıkları eğitilmiş teröristleri
Ermenistan’a göndermiş ve Karabağ’da başlatılan harekâtta aktif görev
almalarını sağlamıştır218.
1988-1989 çatışmaları şiddetli geçmiş ve bölgede birçok kişi
tutuklanmış yada yaralanmıştır. Ayrıca gerilim her iki ülkenin iç işlerine de
yansımıştır. Bu çatışmaların ve gerilimin en önemli sonucu ise bölgedeki
Azerbaycanlı nüfusun göç etmeye başlamasıdır. Sovyetler Birliği’nin ters
yöndeki tutumuna rağmen Ermenistan’daki ve Azerbaycan yönetiminde
bulunan Karabağ bölgesindeki Ermeniler örgütlenmeye ve silahlanmaya
devam etmişlerdir219.
Ermenistan Sovyetler Birliği’nin son yıllarında 1988-1989 yıllarında
Azeri azınlığın ülkeyi terk etmek zorunda kalmasından sonra, Sovyet
Cumhuriyetleri içerisinde en homojen nüfusa sahip ülke konumuna
gelmiştir220.
Azerbaycan Yüksek Sovyeti 23 Eylül 1989’da kabul ettiği bir kanunla
Azerbaycan’ın egemenliğini ilan etmiştir. Bu kanunla Karabağ üzerindeki
Azerbaycan egemenliği ve Azerbaycan’ın sınırlarının dokunulmazlığı teyit
edilmiştir. Azerbaycan’ın Sovyetler Birliğinden ayrılması kabul edilirken,
217 Taşkıran, a.g.e., s.150 218 Saray, a.g.e., s.387 219 Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler: Bir Uluslar Arası İlişkiler Çatışması, Uluslar Arası Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 2005, s.200 220 Yalçınkaya, a.g.e., s.133
86
Sovyetler Birliği’nin kabul ettiği kanunlar üzerinde Azerbaycan’ın veto hakkı
olduğu ve Azerbaycan’ın kendi doğal kaynakları üzerinde tam ve tartışmasız
kontrol hakkı bulunduğu belirtilmiştir221.
Ermenistan’da 26 Mart 1988 tarihinde yapılan SSCB Halk Temsilcileri
Sovyeti seçimlerinde Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması mevzuu
yeniden ön plana çıkmıştır. Seçim ertesinde, Ermenistan Yüksek Sovyet
Presidyumu milliyetçilere sembolik de olsa bazı tavizler vermiştir. Bu tavizler
arasında tutuklanan Karabağ komitesi liderlerinin serbest bırakılmasıda
vardır. Serbest bırakılan bu liderler Ermeni Ulusal Hareketini(EUH)
kurmuşlardır. EUH, rejim muhalifi olan 10 farklı grubu bir araya getiriyor ve
Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesini amaçlıyordu.
1989’da Karabağ’daki Ermeni saldırıları zirve noktasına ulaşmıştır ve
zaman zaman Azerbaycan’ın Karabağ Özerk Bölgesi dışına da sarkmaya
başlamıştır. Kısa sürede başlayan katliamlar ise ne Azerbaycan ne de
Moskova tarafından durdurulmuştur. Azerbaycan’da kamuoyu olaylardan
dolayı sadece Ermenistan’ı değil Rusya’yı da suçlamıştır. Azerilere göre
Azerbaycan’da gelişen Rusya karşıtlığı ve Türkçü politikalar nedeniyle
Moskova, Azerbaycan Türkleri’ni Ermeniler ile terbiye etmektedir222.
Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti, 28 Kasım 1989’da Karabağ’ın
Azerbaycan’a iadesine, 5000 kişilik bir Sovyet askeri kuvvetinin Karabağ’da
kalmaya devam etmesine, Azerbaycan Hükümeti’nin Karabağ’daki
Ermeniler’in haklarının korunması için gerekli kanunları çıkartması şartıyla
karar vermiştir. Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti’nin bu kararı, Ermenistan ile
Azerbaycan arasındaki münasebetleri iyice gerginleştirirken, Moskova ile
Bakü’yü de çatışma durumuna sokmuştur. Ermenistan Yüksek Sovyeti bu
1904-1905 Rus Japon savaşlarında Rusya’nın ağır bir mağlubiyet
alması devletin zayıfladığını açık bir şekilde ortaya koymaya yetiyordu. Bu
ortam içerisinde Ermeniler Rusları unutmuşlar artık Türklere
yönelmişlerdir240.
Bundan sonra Rusya ibreyi Ermeniler tarafına döndürmüş ve nihai
politika olarak çatışmayı gündeme getirmiştir. Rusya, her iki tarafta zayıf ve
bitap düşene kadar beklemiş, daha sonra müdahale etmiştir. Takip eden
yıllarda Rusya, çatışmalarda tercihini genel olarak Ermeniler’den yana
kullanmıştır.(Bu sav günümüzde de geçerliliğini korumaktadır241.
Özellikle 1905’de başlayan ve Ermeni –Türk savaşı olarak adlandırılan
ve 1,5 yıl süren bu kanlı olaylarda Bakü ile beraber Karabağ’da olayların
cereyan ettiği bir yer olmuştur242.
1905-1907 yıllarında Bakü, Tiflis, İrevan (Erivan), Gence, Nahçıvan,
Karabağ ve Zengezur’da binlerce insan öldürülmüş, şehir ve köyler
yakılmıştır. Sadece o zaman ki Suşa, Cavanzir, Cebrayil ve Zengezur
kazalarında 75 Erivan ve Gence gubernalarında 200’den fazla köy, kasaba
yerle bir edilmiştir243.
Bu dönemlerde Ermeni örgütleri Kafkasya’nın çeşitli bölgelerine ilişkin
yayılmacılık politikaları da geliştirmeye başladılar. Bu çerçevede
günümüzdeki Gürcistan, Azerbaycan, Türkiye, Rusya ve İran topraklarına
yönelik çalışmalar içerisinde bulundular. Bu doğrultuda, belli bölgeye
yerleşerek daha sonrası toprak iddiası ortaya koymak ve mücadele
sonucunda, toprağı elde ederek resmileştirmek süreci takip edilmekteydi244.
240 Gökçe, a.g.e., s.271 241 Gökçe, a.g.e., s. 273 242 Artaşes Balasiyeviç Karinyan, Ermeni Milliyetçi Akımları, Çev. Arif Acaloğlu, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2006, s.21 243 İşyar, a.g.e., s.134 244 Karinyan, a.g.e., s.22
92
Şuşa ve Bakü’de Ermeniler’in Müslümanlar’ı katli üzerine Tiflis’de bir
toplantı yapan Müslüman ahali Rusya Hükümeti tarafından hakları korunmaz
ise İran Şahı ve Osmanlı Padişahından koruma isteyecekleri hususunda bir
karar almışlardır245.
31 Ağustos 1905 tarihli Tiflis Baş şehbenderliği’nden alınan bir yazıda
ise Ermeniler’in Şuşa’da Türkler’e hücum ederek 81 kişiyi katlettikleri, birçok
yeri yakıp yıktıkları ve Şuşa’da çıkan yangının büyük hasar yaptığı ve telgraf
haberleşmesinin kesildiği bildiriliyor246.
1906 yılına gelindiğinde Karabağ’da yeniden şiddet olayları görülmeye
başlanmıştır. Yaz aylarında Türkler yüzyıllardır olduğu gibi hayvan sürüleri ile
birlikte şimdiki Dağlık Karabağ bölgesine doğru rutin yolculuklarına
çıkmışlardır. Ancak bu sefer her zamankinden farklı olarak tam tekmil
silahlanmışlardır. Şurası unutulmamalıdır ki Karabağ Türkleri’nin kendi
aralarında kurdukları Difai (Savunma) adlı örgüt Türk direnişinin başarılı
sonuçlar vermesinde çok önemli bir rol oynamıştır.
Türkler yolları tutarak Şuşa’yı izole ettiler. Buralardaki Ermeni köyleri
korkudan boşalmaya başlamıştı. Belli bir müddet sonra da Türkler Agdam
şehrinden ve Şuşa – Evlak stratejik yolu üzerinden Şuşa şehrine hücuma
geçtiler. Şuşa’da önemli bir Türk nüfuzu vardı. Taşmak Ermenileri burada
direkt çatışmadan kaçındılar. Ellerinden gelen herşeyle şehri savundular.
Çarpışma 9 gün sürdü. II. Şuşa Savaşı denen bu çarpışmalarda, şehir gerçek
bir muharebe alanına döndü ve nihayet 22 Temmuz 1906’da çarpışmalar
sona erdi. 247
Sonunda Türklerin karşı saldırılarına dayanamayan Ermeniler
Ruslar’ın Kafkasya Genel Valisi nezdinde girişimlerde bulunarak barış 245 Tahsin Fendoğlu, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirileri Cilt I, Ankara, 2003, s.458 246 Gökçe, a.g.e., s.290 247 İşyar, a.g.e., s.271
93
istemişlerdir. Türklerin öne sürdükleri barış şartları arasında Ermeni
katolikosunun müftünün ayağına giderek af dilemesi, Ermeni papazların
kiliselerde Ermeni çetelerinin yaptıkları mezalim, yağma ve yıkımları
lanetlemeleri, ölen Türklerin katillerinin bulunarak Hükümete teslim edilmesi
gibi istekler bulunuyordu. Ermeniler ise aldıkları darbenin etkisiyle olsa gerek
bu şartların tümünü kağıt üzerinde de olsa kabul etmişlerdir. Katolikos
hastalığını bahane ederek yardımcısı Piskopos Satımyan’ı müftüye af
dilemeye göndermiştir. Ermeniler kiliselerde papazların Ermeni çetelerinin
saldırılarını lanetlemeyi kabul etmişler ancak katilleri Rus Hükümetine
vermek yerine kendileri cezalandıracaklarını bildirmişlerdir248.
1905-1906 Karabağ ve diğer yerlerde meydana gelen çarpışmalar
gösterdi ki, Taşnaksutyun Cemiyeti vasıtası ile Ermeniler çok iyi
teşkilatlanmıştır. Buna karşılık Türkler ise faaliyetlerini düzene
koyamamışlardı. Bunun üzerine Rus–Ermeni anlaşması ihtimaline karşı,
Azerbaycan Türkleri 1905 yılı sonlarında Gence’de Difai(savunma) adlı bir
teşkilat kurdular. Buna karşılık Ermeniler gittikçe şiddetini daha da artıran
tedhiş hareketleriyle Türk katliamına devam ettiler. Buna örnek olarak bugün
Ermenistan Cumhuriyeti’ne başkent yapılan Erivan’ı gösterebiliriz.
Ermenistan’ın Başkent yaptığı Erivan’da 19. yy sonunda Türkler nüfusun
%53 ‘ünü oluştururken, Ermeniler %38 idi. I. Dünya Savaşı sonunda Türkler
%43’e düşmüşlerdir.
1905-1906 çatışmalarının Azeri Türklerine büyük acılar yaşattığı ve ne
kadar kayıplar verdirdiği ortadadır. Ancak bu hadiseler hiç şüphesiz Azerilerin
bilinçlenmelerine katkıda bulunarak aydınlanma yönünde önemli adımlar
atmalarına yardımcı olmuştur. Azeri toplumu tarihte ilk defa milli kimlik arayışı
içine girmiş ve bu noktadan sonra Azeri önderler Rusya’nın diğer
bölgelerinde ve hatta İran’ın kuzeyinde yaşayan tüm Türklerin/Müslümanların
248 Mirzoev, a.g.e., s.16
94
daha rahat yaşam koşullarına kavuşabilmeleri için de mücadele etmeyi
kendilerine amaç edinmişlerdir249.
2.6.1. Kafkaslardaki Ermeni Saldırganlığı
Ermenilerin büyük bir kısmı, Ruslar tarafından, Kafkasya'nın Türk
nüfuslu vilâyetlerine getirilip yerleştirilmişlerdi. Uzun süre, kendilerini,
bölgede, Müslümanların egemenliğinden kurtaran güç olarak gördükleri
Çarlık yönetimi ile Ermeniler, iyi ilişkiler içinde kaldılar. Rusların himayesinde
nefes alabileceklerini uman Ermenilerden birçoğu, çok geçmeden Rus
hizmetine, orduya ve başka hizmetlere girmiştir250. Bir taraftan Rus ordusuna
ve devlet yönetimlerine giren Ermeniler, Kafkasya'daki Türkler'e baskı
yaparken; diğer taraftan da, bilhassa Rusya'da yetişen Ermeni gençlerin
başkanlığında kurulan çeteler ile Kafkasya ve Doğu Anadolu'da Türkler'e
yönelen katliam hareketlerinde önemli rol oynamaktaydılar. Ancak, Çarlık
Rusya'nın, Balkanlar'da Rumlara ve Bulgarlara vermiş olduğu destek ile
Ermenilere ilişkin politikasında büyük fark vardı. Çünkü Rusya, gerek Doğu
Anadolu'da, gerekse kendi topraklarındaki Ermenilere karşı Slavlaştırmak
politikasını amaç edinmişti. Nitekim Rusya'nın bu davranışının ilk belirtileri,
1900 yılında ortaya çıkmış; bunu takip eden üç yıl içinde, Kafkasya'daki
Ermeni Kilisesi'nin mallarına Çarlık İdaresi el koymuştu251.
Rusların Ermenilere karşı bu tavırları yeniden değişmiştir. Vali olarak
atanan Vorontsov-Daşkov, Kafkaslar'ın ötesinde Rus yönetiminin dayanağı
olarak, Ermeniler ile dostluk kurmak şeklindeki eski geleneği canlandırmıştır.
Çar II. Nikola'ya bu konuda vali şöyle yazıyordu. "Majesteleri biliyorlar ki,
Kafkaslar'da Türklerle olan ilişkilerimizin tarihi boyunca, Büyük Petro
döneminden bu yana Rus siyaseti, savaşlarda yanımızda yer alan Ermenilere
249 İşyar, a.g.e., s.272 250 Yıldırım, Özdener, a.g.e., s.11 251 Yuluğ Tekin Kurat, “Doğu Anadolu'da Ermeni Sorunu (1900-1920)”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, s.228
95
karşı dostane tutum takınmak doğrultusunda olmuştur252. Bu politika
değişikliği çerçevesinde Ermeni Kilisesi'nin malları, 1905'de geri verilmiştir.
Bu sırada, Çarlık Rusyası'nı yıkmak amacıyla teşkilâtlanan V. İ. Lenin'in
idaresindeki Bolşevikler ile Mortav'un liderliğindeki Menşevikler, Kafkaslar'da,
özellikle Bakû'de faaliyetlerini hızlandırmışlar ve çarlık rejimine karşı
mücadeleye başlamışlardı. İşte bu siyasi kargaşa içinde, 1905'de Ermeni
Taşnaklar, Kafkasya'da, özellikle Türkler aleyhine harekete geçti. Rusları da
yanlarına almayı amaçlayan Taşnaksutyun Cemiyeti etrafa sürekli yalan
haberler yayıyorlardı.
Türk-Ermeni çatışmasının ilki Bakü’de oldu. Hadiseler bir Türkün
hapishaneye götürülürken, Rus alayında görevli bir Ermeni tarafından, 1905
Şubat'ı başlarında öldürülmesi ile başlatılır. Saldırılar, Taşnaksutyun'un çete
reislerinden Nikol Tuman Balayan tarafından bizzat yönetiliyordu. Rus
Ordusundaki Ermeni askerler de, askeri depolardan silâh ve cephane
getiriyorlardı. Hazırlıklı olan Ermeni çeteler, dört gün süren çarpışmalar
sırasında, Bakü valisi Nahagidze ile beraber, bazı devlet görevlilerini ve
ahaliden pek çok Türkü öldürmüştür253.
Bakü’deki bu korkunç olaylar, 20-21 Şubat'ta Erivan'da, Mayıs'ta
Nahçıvan'da tekrarlandı. En kanlı çatışmalar, 15-18 Kasım'da Gence'de ve
21 Kasım'da Tiflis'te oldu254. Bakü’den sonra, Türklere karşı en şiddetli
saldırı, Karabağ ve Şuşi'de oldu. Türk evleri yakıldı, çarpışmalarda
Ermenilerden 40, Türklerden 500 kişi öldü. Katliâmı daha etkili kılmak için,
Kafkas Taşnaksutyun Komitesi, Rusça olarak şu bildiriyi yayınlar:
“Ermeni İhtilâl Cemiyetleri Birliği, bütün polislere, belediye reislerine,
jandarmalara, eğer Ermenilerin elinden silahlarını almaya, zarar vermeye
cesaret ederlerse, her birinin teker teker ve merhametsizce yok edileceklerini
duyurur. Bunlar, Taşnaksutyun komitesi kararıyla öldürülmüş olan Baku Valisi
Nahagidze Polis Müdürü Saharrov, Pristav Naçanski,
Çarakov’u,...hatırlasınlar”). Bu olaylar sırasında 158 Türk köyünün tahrip
edilerek yağmalandığı, ayrıca çoğunluğu Türk olan, 3100 ile 10.000 arasında
insanın öldüğü bilinmektedir255.
2.6.2. Kafkasya’nın Ermeniler Tarafından İşgali
Kafkas milletlerinden oluşan Mavera-yı Kafkas Hükümetinin
yıkılmasından sonra Gürcistan'ın 26 Mayıs 1918'de, iki gün sonra yani 28
Mayıs 1918'de Azerbaycan ve Ermenistan'ın bağımsızlıklarını ilân etmesi
üzerine bu federal cumhuriyetin yerine üç yeni cumhuriyet ortaya çıkmıştır.
Böylece Güney Kafkasya'da başkenti Tiflis olan Gürcistan, o sırada Bakü
Bolşevik hakimiyetine düşmüş olduğundan Gence'yi geçici başkenti yapan
Azerbaycan ve başkenti Erivan olan Ermenistan olmak üzere üç cumhuriyet
kurulmuştur.
4 Haziran 1918'de Osmanlı Devleti ile Azerbaycan, Gürcistan,
Ermenistan ve onlara ilaveten Kuzey Kafkasya Dağlı Halkları Birliği
Cumhuriyeti Batum'da ayrı ayrı barış antlaşmaları imzaladılar. Azerbaycan ve
11 Mayıs 1918'de bağımsızlığını ilan etmiş Kuzey Kafkasya Dağlı Halkları
Birliği Cumhuriyeti ve Osmanlı Devleti'nden acil askerî yardım
istemekteydi256. Osmanlı Devleti, imzaladığı Batum antlaşmalarıyla Gürcistan
ve Ermenistan'la olan sınırlarını belirlemiş ve bu ülkelerin sınırları dahilinde
kalan Türklerin haklarını garanti altına almaya çalışmıştı. Yine Osmanlı
Devleti, Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya ile imzaladığı antlaşmalarla bu iki
ülkeye gerektiğinde iç ve dış düşmanlara karşı korumak üzere askeri yardım
yapmayı kabul etmişti. Kafkasya'da yeni kurulan bu cumhuriyetler, Rusya ile
Osmanlı Devleti arasında tampon rolü oynayacak konumda olduğu için
Osmanlı idarecileri tarafından destekleniyordu. Ancak bu antlaşmalar, Birinci 255 Yıldırım, Özdener, a.g.e., s.12 256 Halil Bal, “Kuzey Kafkasya'nın İstiklâli ve Türkiye'nin Askerî Yardımı”, Kafkas Araştırmaları, III, İstanbul 1997, s. 29-91.
97
Dünya Savaşının bütün şiddetiyle devam ettiği bir zamanda, gerek stratejik
konum ve önemi, gerekse yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile pek çok devletin
dikkatlerini üzerinde toplayan Güney Kafkasya'da tam huzuru
sağlayamayacaktı.
İlk Ermeni hükümeti, yasal olmayan bir teşkilat olarak kurulup
şekillenmiş, gerilla savaşları, sabotajlar ve siyasi suikastları ile ünlü
Taşnaksutyun 257 Partisinin kontrolünde bir koalisyondu. Başbakan
Hovhannes Kachasnuni, Dışişleri Bakanı Alexandre Khatisian, içişleri Bakanı
Aram Manukian, Maliye Bakanı Khachatur Karjikian hepsi Taşnaksutyun
Partisindendi. Yalnız Askeri işler Bakanı General Hovhannes Hakhverdian
hiçbir partiye mensup değildi. Kachasnuni, hükümetini bağımsızlıktan ancak
bir ay sonra Tiflis'te kurabilmiş ve 19 Temmuz 1918'de Erivan'a nakletmişti.
Bir aylık sürede Erivan'da gerçek idare Aram (Manukian) ve Dro'nun elinde
kalmıştı258.
Ermeni 1. ve 2. Kolorduları, Osmanlı Devleti ile 4 Haziran 1918'de
imzaladığı Batum Antlaşmasından sonra savaşa son vermişti. Fakat Ermeni
çeteleri katliamlara devam etmekteydiler. 9. Fırka Kumandanı Rüştü Bey, 1.
Kafkas Kumandanlığına gönderdiği 20 Haziran 1918 tarihli raporunda
Erivan'ın 10 km doğusundaki Ağcakal'a köyünden Şorbulag yoluyla Erivan'a
göç eden 20 hane Müslüman ahalinin 17-18 Haziran 1918 gecesi Şorbulag
ile Tokmak köy arasında Ermeniler tarafından tamamen katledildiğini
bildiriyordu. Halk bu gibi olayların her zaman meydana geldiğini haber
veriyordu259.
Diğer taraftan Doğu Anadolu'daki katliamlarıyla ünlü Andranik de
Türkiye Ermenilerinden kurduğu 3.000 kişilik tugayı ile Karakilise-Delican
bölgesinden Sevan Gölü kıyısından Novo Bayazıt üzerinden Nahçıvan'a
257 Anaide Ter Minassian, Ermeni Devrimci Hareketi'nde Milliyetçilik ve Sosyalizm (1887-1912), çev. Mete Tuncay, İstanbul, İletişim Yayınları, 1992, s.18 258 Richard G. Hovannisian, Armenia on the Road to Independence 1918, Berkeley and Los Angeles- University of California Pres, 1969, s. 207-209. 259 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sayı: 85, Belge no: 2036, Ekim 1985, Ankara, s. 197.
98
doğru çekildi. Türkiye'den gelen birkaç bin Ermeni mülteci de kendisini takip
ediyordu. Batum'da antlaşma imzalayan Ermeni hükümet yetkililerini ihanetle
suçlamış ve bu Ermeni devletinin bir Osmanlı tabiinden başka bir şey
olamayacağını söylemişti. Kuzey İran'da Osmanlılara karşı savaşan Ermeni
ve Süryanilere yardıma gideceğini ileri sürüyordu. Fakat Türk ordusu güneye
giden yolları tutmuş Andranik'in kuvvetlerini Nahçıvan üzerinden Gence
vilayetinin en güney kısmını teşkil eden Zengezur'a sürmüştü. Birinci Dünya
Savaşı'nın sonuna kadar orada kalan Andranik, bir Müslüman Azeri
köyünden diğerine saldırmış ve pekçok katliam yapmıştır. Canlarını
kurtarabilen binlerce evsiz Azeri mültecilerden bir kısmı güneyde Aras nehrini
geçerek İran’a bir kısmı ise doğuya doğru Bakü vilayeti bozkırlarına
sığınmışlardı260.
Bakû ve civarında hakimiyet tesis eden Şaumyan, günden güne
kuvvetlendirdiği ordusuyla ve bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'ni de
ortadan kaldırmak gayesiyle Gence istikametinde saldırılara başlamıştı. Bu
saldırıları karşı durabilecek bir ordu kuramayan Azerbaycan, Osmanlı
Devleti'nden acil askeri yardım talep etti. Osmanlı Harbiye Nazırı ve
Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa, Kafkas İslam
Ordusunu kurmak üzere çeşitli rütbelerden bir subay heyetinin başında
Gence şehrine gönderildi. Osmanlı Devleti ile Azerbaycan arasında
imzalanmış olan Batum Antlaşmasının 4. maddesine dayanılarak Üçüncü
Ordudan gönderilen 5. Kafkas Tümeni ve Azeri gönüllülerden Kafkas İslam
Ordusunu teşkil eden Nuri Paşa, Kafkas İslam Ordusu, şiddetli savaşlarla
Bolşevik ordusunu Bakü'de kuşattı. Bakü'deki düşman İngiliz kuvvetleri
tarafından takviye edilince Kafkas İslam Ordusu da yine Üçüncü Ordudan
sevk edilen 15. Kafkas Tümeni ile takviye edilerek Bakû kurtarıldı (15 Eylül
1918).
260 Hovannisian, a.g.e., s. 194.
99
Osmanlı Ordusunun Kafkasya'dan çekilmeye başlaması Ermenilerin
Müslümanlara saldırılarının yeniden başlamasına yol açmıştır. Bu saldırılar
Ermeni hükümetinin kontrolü altındaki çeşitli bölgelerde ve çok sayıda
saldırılar olmuştur. 9. Ordu Kumandanı Şevki Paşa, Başkumandanlığa
gönderdiği 27 Aralık 1918 tarihli telgrafta, Yapon (Hovhannes Paronian) adlı
Ermeni'nin emrindeki 1.200 kişilik bir kuvvetle 5 Aralık 1918'den itibaren
km kuzeyindeki Elmalı bölgesinde 688 ve bu köyün 12 km kuzeybatısında
Ağuş adlı yerde 516 kişiyi katlettiklerini ve genç kadınları ayırdıktan sonra
200 kişiyi bir yere toplayıp katlettiklerini ve diğer bazı Ermeni tecavüzlerini
bildirmiş ve Osmanlı hükümetinden tedbir alınmasını istemiştir261.
Osmanlı Devleti'nin Suriye, Irak, Filistin ve bütün Arap yarımadasından
çekilerek mütareke imzalaması Ermenilere büyük ümitler vermişti.
Akdeniz'den Karadeniz'e ve Karadeniz'den Hazar Denizine uzanan Büyük
Ermenistan'ı hayal ettiler. Sadece Anadolu'nun altı vilayetini değil Kilikya'yı
hatta savaşa girmemiş olan Iran hudutları içindeki Güney Azerbaycan'ın bir
kısmını da istemekteydiler. Bu büyük hayalleri Paris, Londra ve
Washington'da destek buluyordu. Fakat bu konuda fikir beyan edenlerin
büyük bir kısmının Ermenistan'ın nerede olduklarını dahi bildikleri şüpheli idi.
Öte yandan Ermeniler, savaşı kaybetmiş Türk halkının yaşama kuvvetini ve
galip itilaf Devletlerine karşı boyun eğmemeye kararlı oluşunu anlayamadılar.
Şubat 1919'da Osmanlı hükümeti, Ermenilere müzakere için çağrıda
bulunduğunda onlar bunu derhal reddetmekle kalmadılar. Türklerin katliam
yaptıkları vesaire birçok asılsız iddialar da ileri sürdüler. Böylece eskiden
olduğu gibi, Avrupa'ya, Türklere karşı nasıl meydan okuduklarını da
göstermeye çalışıyorlardı262.
261 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sayı: 85, Belge no: 2036, Ekim 1985, Ankara, s. 207. 262 Mustafa Budak, “Mondros Mütarekesinden Sonra İngilizlerin Batum'u İşgali”, Kafkas Araştırmaları, III, İstanbul 1997, s. 117-141
100
Osmanlı kuvvetlerinin Kafkaslardan çekilmesini bir fırsat olarak
değerlendiren Ermenistan hükümeti komşu ülkelerin topraklarını işgal
çabalarını arttırdı. Hem Türkiye hem de Azerbaycan ve Gürcistan'dan toprak
kazanmak istiyordu.
Gürcistan daha 18 Ekim 1918'de bazı topraklarını işgal ettiğini ileri
sürerek Ermeni hükümetini suçlamıştı. Osmanlı kuvvetleri çekilirken
Ahalkelek ve Borçalı Gürcistan'ın kontrolüne girmişti. Ermenistan hükümeti
Ahalkelek'in Gürcü kuvvetleri tarafından işgalini protesto etti, propaganda
yaparak Borçalı'daki Ermenileri ayaklandırdı ve Gürcistan'dan bu bölgeleri
boşaltmasını istedi (12 Aralık 1918). Lori'deki Ermeni kuvvetlerinin komutanı
Dro, Gürcü hükümetinin cevabını beklemeyeceğini ve 14 Aralık 1918'de
saldıracağını bildirdi. Sanain şehri yakınlarındaki Ermeni birlikleri Borçalı'da
ayaklanan Ermenilere katılınca Gürcistan-Ermenistan savaşı başladı.
Gürcistan'ın, savaşa son verilerek problemlerin müzakereler yoluyla
çözülmesi hususundaki girişimleri bir netice vermedi. Tiflis üzerine yürümek
isteyen Ermeni kuvvetleri de 29 Aralık'ta Şulaveri'de mağlup olarak geri
çekildiler. Savaş İngilizlerin müdahalesi ile 31 Aralık'ta sona erdi ve Ermeni
kuvvetleri çatışmaların başlamasından önce bulunduğu bölgeye çekilmek
zorunda kalmıştır.
Gürcistan Hükümeti, Güney Kafkasya'da siyasî, iktisadî, malî ve
toprakla ilgili problemlerin çözümü için Ermenistan, Azerbaycan ve Dağlı
Halkları Birliği hükümetlerine Tiflis'de bir konferans toplanması için 27 Ekim
1918'de çağrı yaptı. Bu çağrıyı reddeden Ermeniler, Gürcistan ile Ermenistan
arasında ikili görüşmeler yapılmasını istediler. Ancak 25 Nisan 1919'da
toplanabilen bu konferansta Güney Kafkasya'nın üç cumhuriyeti arasında
ciddi ihtilaflar olduğu görüldü. Ermenistan, öncelikle toprak meselelerinin
halledilmesini talep etmesi ve General Denikin'in kumandasındaki Beyaz Rus
ordusunun Kuzey Kafkasya'yı işgale başlaması konferansın herhangi bir
antlaşma olmadan dağılmasına yol açmıştır. Kuzeyden yaklaşan Denikin
tehlikesine karşı 27 Haziran 1919'da Gürcistan ve Azerbaycan üç yıl süreli bir
101
savunma paktı imzaladılar. Ermenistan'a bu pakta katılması için iki haftalık
zaman tanındı. Fakat Denikin'le işbirliği fikrinde olan Ermenistan pakta
katılmamışlardır263.
2.7. ERMENİ MESELESİ VE MİLLETLERARASI BOYUT
21 Aralık 1991'de ise SSCB ortadan kalkmış ve onun yerine BDT
(Bağımsız Devletler Topluluğu) kurulmuştur. Böylelikle de 1992 yılı itibariyle
SSCB'nin dağılma süreci tamamlanmıştır. Böylelikle de Dağlık Karabağ
sorunu, SSCB'nin bir iç sorunu olmaktan çıkmış, egemen iki devlet
arasındaki uyuşmazlık görünümünü almıştır. 1992 yılının Ocak ayında ise
Azerbaycan ve Ermenistan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı'na (AGİK)
üye olarak kabul edilmişlerdir ve işbu üyelik ile beraber Dağlık Karabağ
uyuşmazlığı uluslararası bir boyut kazanmıştır264. Öte yandan bu iki ülke 2
Mart 1992 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Örgütü'ne de üye olmuştur265.
Ermenistan, BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olan ve dolayısıyla veto
hakkına sahip olan ülkelerden Fransa, Rusya, ABD ve Çin'in kendi lehinde
politika izleyeceklerini düşündüğü için uyuşmazlığa BM örgütü tarafından
müdahale edilmesini çıkarlarına uygun bulmaktaydı. Buna karşılık
Azerbaycan ise BM örgütünde ayrıcalıklı konuma sahip bu devletlerin AGİK
platformunda istedikleri amaca ulaşamayacaklarına inandığı için uyuşmazlığa
AGİK tarafından müdahalede bulunulmasını istemekteydi.
1990'ların başında iki ülke arasındaki çatışmalar boyut değiştirerek
savaşa dönüşmüş, 1992 ortalarına kadar Ermenistan silahlı güçleri bazen
küçük operasyonlarla, bazen de Hocalı soykırımında olduğu gibi büyük çaplı
saldırılarla Karabağ bölgesinin önemli bir kısmını işgal altına almışlardır.
Saldırılar devam ederken 24 Mart 1992'de Helsinki'de toplanmakta olan
263 Swietochowski, a.g.e., s.210 264 Aslanlı, a.g.e., s. 403. 265 Olivier Paye, Eric Remacie, “UN and CSCE Policies in Transcaucasia”, Contested Borders in the Caucausus, Brüksel: VUB University Press, 1996, (Erişim), http://poli.vub.ac.be/publi/ContBorders/eng/ch0403.htm , 07 Eylül 2007
AGİK Dışişleri Bakanları Konseyi, Karabağ'da yaşanmakta olan bu sıcak
çatışmaları değerlendirmiştir ve sorunun çözümü için Beyaz Rusya'nın Minsk
kentinde Azerbaycan, Almanya, ABD, Ermenistan, Beyaz Rusya, İsveç,
İtalya, Fransa, Rusya, Türkiye, Çek ve Slovakya Federal Cumhuriyeti'nin
katılımcıları olduğu bir konferans düzenlenmesini kararlaştırmıştır266. Aynı
dönemde AGİK gözlemci heyetinin Bakü ziyareti gerçekleşmiş, İran
arabuluculuk faaliyetlerini arttırmış ve 7 Mayıs 1992'de Tahranda Azerbaycan
ve Ermenistan devlet başkanları sorunun çözümü ile ilgili bir anlaşma
imzalamışlardır267. Ancak anlaşmayı takiben Ermeni birlikleri önce bölgedeki
en stratejik nokta olan Şuşa kentini ardından 18-19 Mayıs 1992 tarihlerinde
Dağlık Karabağ'ı Ermenistan'a bağlayan Laçin rayonunu işgal etmişlerdir ve
aynı anda Rus ordu birlikleri de Ermenilerin telkiniyle yine stratejik bir nokta
olan Nahçıvan'a bağlı Sadarak bölgesine saldırmışlardır.
1993'ün Mart ayının sonuna doğru Dağlık Karabağ Ermenileri, Dağlık
Karabağ'ın kuzeyini, Laçin koridorunu ellerinde tuttukları gibi 27 Mart'ta
Kelbecer bölgesine saldırı düzenlemişlerdir ve böylelikle bir anda bölgeye
hem Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinden hem de Ermenistan sınırından
saldırıda bulunmuşlardır ki bu onların bu pozisyonları Ermenistan'ın ya da
Ermenistan'daki Rus 7. Ordusu'nun da onlara yardımcı olduğunu
kanıtlamaktadır268. Keza Azerbaycan da yaşanan işgalin analizini bu şekilde
yaparak Ermenistan'ı suçlamıştır ancak Ermenistan Savunma Bakanı
Vazgen Manukyan açıklama yaparak, Kelbecer işgaline Ermeni ordusunun
katılmadığını ve olayların Karabağ Ermenileri tarafından gerçekleştirildiğini
belirtmiştir269.
ABD işgal fiilini kınarken, Avrupa Toplulukları (AT) Ermenistan
hükümetinden Dağlık Karabağ'da nüfusunu kullanmasını ve Ermenilerin
Azeri topraklarından çekilmesini istemiştir ve Azerbaycan da uluslararası 266 Aslanlı, a.g.e., s.405. 267 Aslanlı, a.g.e., s.405. 268 Cafersoy, a.g.e., s.105. 269 Aslanlı, a.g.e., s. 407.
103
düzeyde temaslarda bulunarak Ermenistan'a yaptırım uygulanması için BM
ve AGİT'te girişimlerde bulunmuştur270.
14 Nisan 1993'de ise BM Genel Sekreteri Güvenlik Konseyi'ne bir
rapor sunmuştur ve işbu raporda Karabağ'daki çatışmalarda ve özellikle de
Kelbecer'deki işgalde Ermenistan'ın taraf olarak yer alıp almadığının tam
olarak belirlenemediği lakin çatışma esnasında tank, ağır çaplı silahlar ve
uçakların kullanılmış olmasının olayda Ermenilerin yalnız olmadığına işaret
etmekte olduğunu belirtmiştir271. Ancak Azerbaycan diplomatik ataklarda
bulunmaya devam etmiştir ve 30 Nisanda BM Güvenlik konseyi Azerbaycan-
Ermenistan çatışmalarını ve Kelbecer'in işgali konularını görüşerek 15 üyenin
oybirliği ile 822 sayılı karan kabul etmiştir. Güvenlik Konseyi'nde uyuşmazlığa
ilişkin alınan bu ilk kararda iki ülke arasındaki savaşın endişe veren
boyutundan, Kelbecer'in işgal edilmesinden duyulan rahatsızlıktan,
uluslararası kabul görmüş sınırların dokunulmazlığından, toprakların silah
zoruyla ele geçirilmesinin kabul edilemeyeceğinden, ulusal bağımsızlığa
saygı gösterilmesinden bahsedilmiştir272.
3-4 Haziran 1993'de ise kararın uygulanması için planlar hazırlamak
maksadıyla Roma'da BM Genel Sekreterliği gözlemcilerinin de katıldığı
Azerbaycan ve Ermenistan dışındaki tüm Minsk Grubu üyesi devletlerin hazır
bulunduğu bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantı sonucunda ortaya yeni bir
çözüm planı atıldı ve hem Ermenistan hem de Azerbaycan planı kabul
etmiştir.
Ancak bu plana rağmen de saldırılar durdurulmamıştır. 26-28
Haziran'da yapılan saldırı sonucu Ermeniler, Azerbaycan'ın Akdere kentini
ele geçirmişler, 23-24 Temmuz'da ise Ağdam rayonunu işgal etmişlerdir. Bu
270 Aslanlı, a.g.e., s. 408. 271 Aslanlı, a.g.e., s. 408. 272 Araz Aslanlı, "Ermenistan'ın Azerbaycan Topraklarını İşgali Sorununun Hukuki Boyutu: Azerbaycan'ın Meşru Müdafaa Hakkı Devam Ediyor mu?", Ermeni Araştırmaları, Cilt: 3, Sayı: 9, Bahar 2003, s. 102.
104
durumun üzerine 29 Temmuz'da toplantı yapan BM Güvenlik konseyi konuya
ilişkin 853 sayılı kararını benimsemiştir. İşbu karar metni özetle şu ifadeleri
içermektedir273:
“Güvenlik Konseyi'nin almış olduğu 822 sayılı karar uygulanmalıdır.
Sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğü göz önünde bulundurulmalıdır.
Ağdam ve işgal edilen diğer bölgeler acilen ve şartsız olarak boşaltılmalı,
sorunun AGİT Minsk Grubu çerçevesinde çözümlenmesi için Ermenistan bu
konuda gerekli tüm adımları atmalıdır.”
Alınan her iki karara rağmen Ermeni güçleri Azeri topraklarından
çekilmemiş ve hatta saldırılarım daha da yoğunlaştırarak Fizuli (23 Ağustos)
ve Cebrayil (25-26 Ağustos) rayonlarını işgal etmişler ve hatta Gubatlı'yı (31
Ağustos) da ele geçirmişlerdir. BM Güvenlik Konseyi bu durumun üzerine de
14 Ekim 1993'de toplanarak 874 sayılı karan benimsemiştir. Karar metni
özetle şu ifadeleri içermektedir274:
“Daha önce karar halinde benimsenmiş olan 822 ve 853 sayılı
kararlar, dönem başkam tarafından yapılan 18 Ağustos 1993 tarihli açıklama,
AGİT Minsk Konferansı Başkanının 1 Ekim 1993 tarihinde yazdığı mektup
göz önünde bulundurulmalıdır. Azerbaycan'ın ve diğer devletlerin
bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün dokunulmazlığı söz konusudur.
Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde ve Ermenistan-Azerbaycan
arasındaki çatışmalardan rahatsızlık duyulmaktadır. Güvenlik Konseyi'nin
822 ve 853 sayılı kararları mutlaka uygulanmalı, işgal edilen topraklardan
hemen ve şartsız olarak çekilinmesi için AGİT Minsk Grubu planının
uygulanabilmesi amacıyla gerekenler yapılmalıdır.”
Ancak BM örgütü uluslararası bir örgüt olması ve bu münasebetle de
aldığı kararların uygulanmaması durumunda buna müdahale edebilecek bir
273 (Erişim), http://www.un.org/Docs/scres/1993/884e.pdf , 07 Eylül 2007 274 (Erişim), http://www.un.org/Docs/scres/1993/884e.pdf , 07 Eylül 2007
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN ÇÖZÜLÜŞÜ VE KARABAĞ SORUNU
Ermenistan Hükümeti kurulduğu andan itibaren komşuları olan
ülkelerden toprak talebine başlamış ve bu toprak talebi mücadelesini devlet
politikası olarak benimsemiştir. Bu yüzdendir ki Ermenistan kurulduğu 1920
tarihinden itibaren gerek Gürcistan’dan gerek Azerbaycan’dan gerekse
Türkiye’den olan toprak taleplerini yılmadan devam ettirebilmişlerdir.
Azerbaycan ile Ermenistan arasında günümüzde de devam eden
anlaşmazlığın tarihi 1905’lere dayanır. O tarihlerde görüldüğü üzere
Ermeniler güçlendikleri ve karşılarındaki devletin zayıf halini gördükleri her an
o devletten toprak koparma mücadelesine başlarlar.
Sovyet Rusya’da Gorbaçov döneminde başlayan ve “glasnost ve
prestroyka” politikaları ile devam eden siyasal hoşgörü o zamana dek SSCB
içinde milli kimlik, din, dil birliğini koruyan Ermeniler tarafından Dağlık
Karabağ sorunun kendi lehlerine çözümünün anahtarı olarak görülmüştür.
Ermeni ve Azeri ulusal hareketlerinin gelişmesinde hiç şüphesiz Dağlık
Karabağ uyuşmazlığının önemli bir rolü bulunmaktadır. 1987 yılında Dağlık
Karabağ bölgesi açısından iki önemli olay meydana gelmiştir. Bu olaylar
Ermeniler’in birleşme konusundaki beklentilerini büyük ölçüde arttırmıştır.
Bunlardan ilki 1987’de Azerbaycan Komünist Partisi’nin eski şefi Haydar
Aliyev’in politbürodaki görevinden ayrılması oldu. Ermeniler bu gelişmeyi çok
olumlu karşılamışlardır. Çünkü onlara göre bu şekilde Aliyev, dolayısıyla
Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasının önündeki en büyük
engellerden biri bertaraf edilmiş oluyordu. Bir diğer gelişme278;
Kasım 1987 de Gorbaçov’un ekonomi danışmanlarından biri olan
Ermeni kökenli Abel Agenbegyan, bir Avrupa seyahati sırasında Dağlık
278 İşyar, a.g.e., s.373
107
Karabağ’ın Ermenistan’a katılmasının ekonomik bir anlamı olacağını
açıklaması olmuştur. Sonradan inkar edilse de basında çıkan bu açıklama
Aliyev’in görevden uzaklaştırılması olayı ile birleşince SSCB’deki açıklık ve
yeniden yapılandırma politikalarınında etkisiyle Ermeniler Dağlık Karabağ
konusunda olumlu beklentiler içersine girmişlerdir279.
Bu açıklama ve Aliyev’in görevden uzaklaştırılması Ermeniler
tarafından yeni hükümetin bölgeye yönelik taleplerine bir destek olarak
değerlendirildi. Agenbegyan’ı ve Ermenilerin toprak taleplerini eleştiren
Bakü’den doğal olarak karşıt bir yanıt geldi. Dış dünyanında desteğinden
cesaret alan Ermeniler 1987 yılı Kasım ayında din adamlarının Moskova’daki
Ermeni Mezarlığında yapmış oldukları dini ayinden sonra, Dağlık Karabağ
üzerinde hak iddia etmekle kampanyayı bizzat başlatmışlardır. I. Vasken
Erivan televizyonundan Ermenilere ve Hıristiyan alemine çağrıda bulunarak
yardım istiyor ve Gorbaçov’un kendilerini üzmeyecek şekilde meseleyi
çözeceğine inandığını ilan ediyordu.75.000 Ermeninin imzasını taşıyan ilhak
dilekçesi Gorbaçov veriliyordu. İki Amerikalı senatör Gorbaçov ve Regan’a tel
çekerek toprakların sahibi olan Ermenilere verilmesini talep ediyorlardı.
Avrupa Parlementerleri Alt Komitesi Ermeni isteklerini sempati ile
karşıladıklarını içeren telle Sovyet liderine başvuruyordu. Kısacası birer birer
basını, radyosu, televizyonu, politikacısı, din adamı ve Hıristiyan dünyası
Ermeniler’in yanında yer almıştı280.
18 Şubat 1988’de Sovyetler Birliği Komünist Partisi merkez komite
genel kurulunda Gorbaçov’un milliyetler meselesinin de ele alınmasını
istemesi Karabağ Ermenileri’ni de harekete geçirmiş ve 20 Şubat’ta Karabağ
Sovyeti, Karabağ’ın Ermenistan’a katılmasına karar vermişti. Halbuki
Karabağ’ın Azerbaycan için çok büyük bir kültürel önemi vardır. Azerilere
göre Karabağ, Sovyetlerin kendi topraklarında onur kırıcı bir şekilde ortaya
279 Aktaş, a.g.e., s.56 280 Aktaş, a.g.e., s.57
108
çıkardıkları suni bir oluşumdu. Karabağ’daki Sovyetin 140 üyesinden 110’u
Ermeni idi281.
Azerbaycan Yüksek Sovyeti (AYS) bu kararı reddettikten sonra
olayların yönü tamamen değişti. Ermenistan’da yapılan mitinglerde
Azerbaycan Türkleri’nin derhal ülkeyi terk etmeleri isteniyordu. Mayıs
ayından itibaren Ermeni silahlı çeteleri Azerbaycan Türkleri’nin yaşadığı
köylere hücum etmeye başladı. Ermenistan güvenlik güçleri Azerbaycan
Türkleri’ne yönelik saldırıları önlemektense, çetelerle birlikte hareket ediyor,
Azerbaycan Türkleri’nin yaşadıkları köyleri derhal boşaltmalarını istiyorlardı.
Azerbaycan Hükümeti’nden hiçbir destek alamayan Azerbaycan Türkleri
baskılara dayanamayarak Azerbaycan’a göç etmek zorunda kaldı. 230 bin
Azerbaycan Türk’ü yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan zorla çıkarıldı.
Zengibasar, Vedi, Basarkeçer, Amasya ve Erivan’da yaşayan Azerbaycan
Türkleri daha zor şartlar altında göç etmek zorunda kaldı. Ermenistan
Bakanlar Konseyi eski başkan yardımcısı Arutyunyan ‘ın elebaşı olduğu
silahlı Ermeni çeteleri köylere hücum ederek evleri yağmaladı. Azerbaycan
Türkleri zorla göç ettirildi.1989’da Ermenistan’da yaşayan Azerbaycan
Türkleri’nin tamamı Ermenilerin yaptığı zulme dayanamayarak Azerbaycan’a
sığındı282.
3.1. SOVYETLER DÖNEMİNDE KARABAĞ’IN HUKUKİ STATÜSÜ
Mondros mütarekesi ile Anadolu'da işgaller sürerken/Müttefikler de,
Paris Barış Konferansı'nda Damat Ferit'e, “Büyük Ermenistan” projesini kabul
ettirmişlerdi283. Diğer taraftan, 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar, İzmir'e çıkarak
Türklüğü imha etmeye çalışıyordu. Bu sırada, 19 Mayıs 1919'da, M. Kemal
Paşa’ da, Samsun'a çıkıyordu. Artık Anadolu'da sadece “Büyük Ermenistan”
281 Taşkıran, a.g.e., s.147 282 Cabbarlı, a.g.m., s.82 283 Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, çev: Cemal Köprülü, Ankara, 1971, s.41.
109
projesine değil; hazırlanmakta olan Sevr'in tamamına hayır diyecek Millî
Mücadele hareketi M. Kemal Paşa ile başlıyordu.
Anadolu'da, Millî Mücadele hareketi hızla teşkilatlanırken, Ermenilerin
Türkler'e karşı Doğu Anadolu'da giriştikleri katliam da dayanılmaz bir hal
almıştı. Fakat, M. Kemal Paşa; ortak düşmana karşı beraber hareket etme
isteği ile, işbirliğine giriştiği Sovyet yönetiminin, Ermeniler konusundaki kesin
tavrını öğrenmeden, onlar üzerine herhangi bir harekât yapılmasını
istemedi284. Nitekim, Sovyetlerin kesin tavrını öğrenmek için Moskova'ya
giden Türk heyeti ile Sovyet yetkilileri arasında, 24 Temmuz'da başlayan
görüşmelerin ağırlık noktasını Kafkas seddinin yıkılması dolayısıyla Ermeni
meselesi teşkil etmiştir. Bu görüşmeler sırasında, 10 Ağustos 1920'de Erivan
yönetimi ile bir antlaşma imzalayan Sovyetler, Türkiye ile Azerbaycan
arasında bulunan Nahçıvan'ı ve Culfa'dan Şahtahtı'ya uzanan demiryolunu
Ermenilere bırakıyordu285.
Bu durum, Sovyetlerin, Türkiye'ye yardımda bulunmalarını imkânsız
hale getirdiği gibi; Bolşeviklerin, Ermenilerin hamisi rolüne tekrar
büründüklerini de ortaya çıkarmıştı. Çünkü, daha önce İngilizlerin
Azerbaycan topraklarından kopararak Ermenilere bıraktığı Nahçıvan'ın
Ermeni yönetiminde kalmasını onaylayan Sovyetlerin gerçek amaçları belli
olmuştu. Nitekim, bundan sonraki görüşmelerde, Çiçerin, 24 Ağustos'ta
taahüt edilen Sovyet yardımını, Van, Bitlis ve Muş vilayetlerinden Ermenilere
toprak verilmesi şartına bağlanmıştır286. Böylece, Sovyetlerin Anadolu
üzerindeki doktriner emelleri de, açıkça kendini göstermişti, Bekir Sami
Bey'in vurguladığı gibi, Sovyetler, Ermenistan'ı, Sovyet Federasyonunun bir
parçası yapacaklarından emin bulunuyorlardı287. Dolayısı ile Sovyet
284 Yusuf Sarınay, “Milli Mücadele'de Türk Sovyet. Münasebetleri”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Samsun, Cilt 1, Sayı 1, 1986, s.200-217. 285 Saiahi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika II, Ankara, 1986, s. 27. 286 Yusuf Kemal Tengirşek, Vatan Hizmetinde, Ankara, 1981, s.146-164. 287 Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Ankara, 1982, s. 110
110
isteklerini, ileride kendi topraklarının genişletilmesine zemin hazırlamak
şeklinde değerlendirmek gerekirdi.
Moskova görüşmelerinin sonuçsuz kalması üzerine, Sovyetlerin
desteğini alan Ermeniler, 24 Eylül'de saldırıya geçmişlerdir. Bunun üzerine,
28 Eylül'de, Kâzım Karabekir kumandasındaki Türk Ordusu, Doğu harekâtına
başladı. Yaklaşık bir ay süren bu harekâttan sonra, Kars, Ermenilerden geri
alınmıştır. Türk Hükümeti'nin, Ermenistan'a, Türk-Ermeni sınırının, milletlerin
kendi kaderlerini tayin etme esasına dayanan bir plebisitle çizilmesi yolundaki
barış teklifi de, Erivan yönetimince kabul edilmemiştir.
Türk Ordusu bunun üzerine tekrar başlattığı bir harekâtla, Gümrü'ye
girdi. Ermeniler, barış şartlarını bu kez kabul etmişlerdir. Bu sırada, B.M.
Hükümeti Dışişleri Bakan Vekili Ahmet Muhtar, K. Karabekir'e Doğu ile Batı'yı
bağlayacak ve Azerbaycan'ı bağımsız bir Türk yönetimi biçimine koyacak
millî bir güç kurulmasına çaba harcamasını salık veriyordu. Diğer taraftan,
Gümrü Antlaşması imzalanmadan önce M. Kemal Paşa, Doğu cephesi
komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ya yolladığı, 1.12.1920 tarihli talimatta,
Azerbaycan toprakları üzerindeki hassasiyetini şöyle dile getirmiştir288:
“... Azerbaycan'ın tamamen ve cidden müstakil bir devlet haline
girmesine taraftarız. Ve bunu temin için Ruslar'ı gücendirmemek ve
kuşkulandırmamak şartıyla teşebbüsat-ı lâzime de bulunulacaktır... Kafkasya
meselesinin hudut, vesâit-i nakliye ve sâir gibi nokta-i nazarlardan hallinde
dâima Azerbaycan'ın ve Şimali Kafkasya menfaatlerinin bilhassa nazar-ı
dikkate alınmasına itina olunacağı gibi, Rus ve Ermeniler arasında akdolunan
mütarekede Azerbaycan'a zarar veren maddelerin kaldırılmasına çalışılacak
ve her milletin mukaddesatına hakim olması düsturuna binaen, Karabağ ve
sâir gibi Türk ekseriyeti ile meskûn yerlerin Azerbaycan'a bağlı bulunması
temin edilecektir”.
288 Atatürk'ün Millî Dış Politikası, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981, c. 1, s.205.
111
3.1.1. Sovyetler Birliğinin Dağılmasından Sonra Bölgenin Durumu
Sovyetler Birliği’nin aniden yıkılması, şüphesiz ki XX. yy’ın en önemli
jeopolitik hadiselerinden biri olmuştur. Uluslararası sistemdeki bu değişim,
yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu ve Hasburg İmparatorluğu’nun
yıkılmasına benzetilebilir. Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkması, Doğu
Avrupa, Transkafkasya ve Orta Asya’da yeni devletlerin ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Yeni bağımsızlıklarına kavuşan bu ülkeler içinde, özellikle
jeopolitik konumu ve sahip olduğu zengin doğal kaynakları ile Transkafkasya
ve Orta Asya ülkeleri, dünya siyaseti açısından büyük önem taşımaktadır289.
19 Ağustos 1991’de Moskova hükümet darbesinin gerçekleşmesiyle,
Sovyet Cumhuriyetleri özgürlük dönemine geçmiş oldular. Gorbaçov’a karşı
yapılan başarısız hükümet darbesi sadece Gorbaçov’u ve KP’yi yıkmakla
kalmadı aynı zamanda 70 yıldır komünist zulmü altında inleyen halkların ve
ulusların da kendi topraklarına kendi kişiliklerine ve özgürlüklerine sahip
çıkmalarına sebep oldu290.
Esasen beklenen bu gelişme, kısa sürede etkisini göstermiş ve önce
Baltık ülkeleri, ardından da öteki ülkeler bağımsız birer cumhuriyet haline
gelmişlerdir. Bu kapsamda Azerbaycan 30 Ağustos 1991’de bağımsızlığını
ilan etmiştir. Bu günlerde Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermeniler
Karabağ’da bağımsızlık ilan ederek adını “Arstaklı Ermenistan Halk
Cumhuriyeti” olarak değiştirilmişlerdir. Azerbaycan Parlamentosu bu kararı
protesto etmiştir. Diğer taraftan bir önceki yıl Bakü tarafından yasaklanan
Karabağ Bölge Konseyi de başkent Hankendi’ndeki toplantısında
Azerbaycan’ın bağımsızlık ilanını tanıma kararı aldı. Bu konseyi Karabağ’da
bulunan Ermeniler kurmuştu291. Karabağ Ermenileri yeni bağımsızlığını ilan
eden Azerbaycan’ı tanımakla kendi bağımsızlıklarını meşrulaştırmak ve batı
AGİT Misk grubu görüşmelerinden bir sonuç çıkmayınca Rusya
ateşkes ve barış için önemli tek aktör olduğunu vurgulamış ve Ermenistan ve
Azerbaycan arasındaki paralel görüşmelerini sürdürmüştür. 4-5 Mayıs
1994’de Bişkek’te bir araya gelen Azerbaycan ve Ermenistan Parlamento
başkanları ve Dağlık Karabağ’daki Ermeni ve Azerbaycanlı toplumların
temsilcileri tarafından Bişkek Ateşkes Protokolü; bu protokole uygun olarak 9
Mayıs’ta Azerbaycan, Ermenistan Savunma bakanları ve Dağlık Karabağ’da
ki ayrılıkçı Ermeniler arasında ateşkes anlaşması imzalanmış ve 12 Mayıs
1994’de ateşkes yürürlüğe girmiştir. Amaç ilk önce savaşın durdurulması,
ardından sorunun barışcıl yollarla çözülmesi olmuştur. Bu antlaşmanın diğer
ateşkes antlaşmalarından farkı hiç bir yabancı askerin savaş bölgesinde
yerleştirilmediği halde gerçekleşmesidir326.
Rusya taraflar arasında ateşkesin tesis edilmesine yönelik
arabuluculuk faaliyetlerini neredeyse tamamen, Azerbaycan topraklarında
askeri üs kurma/bulundurma hakkını elde etmek amacıyla yapmıştır.1994
yılının ilkbaharında BM Rusya’nın barış oluşturma sürecindeki etkin ve önder
rolünü resmen kabul etmek durumunda kalmıştır. BM Güvenlik Konseyi, BDT
barış koruma operasyonlarına izin vermiştir327.
Dağlık Karabağ uyuşmazlığının sıcak çatışmaya dönüştüğü 1992
yılından ateşkesin imzalandığı 1994 yılına kadar geçen dönemde Dağlık
Karabağ savaşında yaklaşık 24.000 insan hayatını kaybetmiştir. Bunların
18.000’i Azeri, aşağı yukarı 6.000’i ise Ermeni’dir. Ermeniler, Azerbaycan
topraklarının %20 sini (Dağlık Karabağ ve çevresindeki bölgeler) işgal
etmişlerdir.1.000.000‘dan fazla insanı da zorunlu göçe tabi tutmuşlardır328.
326 Cafersoy, a.g.e., s.25 327 İşyar, a.g.e., s.509 328 İşyar, Ömer Göksel, “Ermenilerin Dağlık Karabağ Uyuşmazlığına İlişkin Tutumlarının İçsel Nedenleri”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 29, Ekim 2003, s.3
125
3.3. 1994’TEN GÜNÜMÜZE KADAR YAŞANAN GELİŞMELER
12 Mayıs 1994’te Ateşkesin imzalanmasından sonra AGİT’in Minsk
Grubundaki Rus temsilcisi Viladimir Kazimirov Haziran ve Temmuz’da Bakü,
Erivan ve Dağlık Karabağ’ın merkezi olan Hankendi’ye değişik sayıda
ziyaretlerde bulunmuştur.329 Bu görüşmelerde Rus temsilcisi Ateşkesin
güçlendirilmesi ve büyük siyasi antlaşmanın yapılmasına çalıştığını ifade
etmiştir. Ancak Ateşkesin güçlendirilmesinde Rus Askerinin bölgeye barış
gücü olarak yerleştirilmesine başta Azerbaycan olmak üzere ABD ve Fransa
karşı çıkmışlardır. Daha sonra ABD içinde Rus askerinin de olabileceği çok
uluslu bir barış gücünün bölgeye yerleştirilmesi teklifini gündeme getirmiştir.
Bu teklifi Azerbaycan kabul etmesine rağmen yabancı güçlerin bölgeye
gelişinin sorunun çözümünde inisiyatifi kaybetmesine neden olacağını
değerlendiren Rusya tarafından reddedilmiştir. Tarafların bu yaklaşımları
nedeniyle Agustos-Eylül 1994 tarihlerinde Rusya’nın arabuluculuğuyla
Moskova’da gerçekleştirilen görüşmelerden sonuç çıkmamış, bu süreç
başarısızlığa uğramıştır.
Moskova’da taraflar arasındaki görüşmeler devam ederken Rusya’nın
tek taraflı barış gücü gönderme inisiyatifini önlemek amacıyla AGİT Kıdemli
Memurlar Komitesi tarafından bölgeye gönderilecek barış gücünün çok uluslu
olması gerektiği konusunda karar alınmıştır.330 Fakat Azerbaycan tarafından
kabul edilen bu plan Ermenistan tarafından reddedilmiştir.
Bilindiği gibi 20 Eylül 1994 tarihinde Azerbaycan ve büyük petrol
şirketleri arasında “Asrın Antlaşması” olarak nitelendirilen Azeri, Çırag,
Güneşli petrol yatakları bölgesine Batılı şirketler tarafından 13 milyar dolarlık
329 Vladimir Mitayev, Rossiya i Zapad v Karabakskom Konflikte (Karabağ Sorununda Rusya ve Batı), Moskva, İskra, 1997, s. 53. 330 John Maresca, “OSCE role in the Caucasus” , Security Dialogue, SAGE Publications, Volume 3, Number 21, March 1996, p. 214.
126
yatırım yapılmasını öngören anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma batı dünyası
Aralık 1994’te ise AGİT Minsk Grubunda Rusya’nın hakimiyetini
engelleyebilmek için AGİT Budapeşte Zirvesinde Rusya’ya daimi eşbaşkanlık
görevinin verildiği ikili eşbaşkanlık sistemi oluşturulmuştur.332
6–11 Şubat 1995’te Moskova’da taraflar arasında yapılan
görüşmelerde Dağlık Karabağ Özerk bölgesinin statüsünün belirlenmesi ve
Şusa ve Laçin’in boşaltılması konuları görüşülmüştür. Ermenistan’ın Dağlık
Karabağ Özerk Bölgesi’nin statüsü belirlenmeden söz konusu bölgeleri
boşaltmayacağını ifade etmesi nedeniyle bu görüşmelerde başarısızlıkla
sonuçlanmıştır.333
Asrın Anlaşması’nın ardından bölgede etkisinin azalabileceğini
değerlendiren Rusya 16 Mart 1995 tarihinde Ermenistan ile 25 yıl süre için
geçerli olacak Askeri İşbirliği Antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma ile
Rusya’nın Ermenistan’da sürekli askeri üst bulundurması garantiye
alınmıştır.334 Nisan-Mayıs 1995 tarihlerinde yapılan girişimler de
Ermenistan’ın katılmaması nedeniyle netice alınamamıştır. 1995 yılı bu
şekilde tamamlanmıştır.
1996 yılının Nisan ve Mayıs aylarında ABD, Rusya, Azerbaycan ve
Ermenistan taraflarının katılımıyla yapılan görüşmelerde, Ermenistan’ın
Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin de taraf olarak tanınmasında ısrar etmesi
nedeniyle görüşmeler tıkanmıştır.335 Daha sonra 15–18 Haziran 1996
331 S.V.Vostrikov, “Karabakskiy Krizis i Politika Rossii na Kavkaze (Karabağ Krizi ve Rusya’nın Kafkas Politikası )”, Nezavisimaya Gazeta, 12 Ağustos 1996. 332 Manvel Sarkisyan, Politiçeskie Problemi Kavkaza i Armeniya. Politika Armenii v Regione (Kafkasların ve Ermenistan'ın Politik Sorunları. Ermenistan'ın Bölge Politikası), Erivan, The Armenian Center for National and International Studies Yayını, 1998, s. 55. 333 “Dağlık Karabağ’da Barış Gücü ve Türkler”, Sabah Gazetesi, 20 Ekim 1994. 334 “Askeri Anlaşma ”, Azerbaycan Gazetesi, 10 Mayıs 1995. 335 Arie Vaserman and Rami Ginat, “National, religious or territorial conflict: The case of Nagorno-
127
tarihlerinde Moskova’da ve 1–5 Temmuz 1996 tarihlerinde Stockholm’de
AGİT Minsk Gurubu çerçevesinde yapılan görüşmelerde sunulan öneriler
Ermeni taraflarının isteklerine yakın olduğundan Azerbaycan tarafından
reddedilmiştir.336
3.3.1. 1996 Lizbon Zirvesi'nin Getirdikleri
Aralık 1996 tarihinde yapılan AGİT-Lizbon zirvesinde Azerbaycan
açısından olumlu addedilebilecek birtakım gelişmeler yaşanmıştır. Keza zirve
kararına "Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü ilkesini vurgulayan bir ifade
konulmuştur ve Ermenistan bu ilkenin Dağlık Karabağ'ın nihai statüsü
hakkında yapılacak görüşmeleri zedeleyici mahiyette olduğu gerekçesi ile
nihai karar belgesini imzalamamıştır. Ermenistan belgeyi imzalamayan tek
ülkedir. Onun yapmış olduğu bu veto karşısında tasarıyı nihai karar olarak
değil de AGİT Dönem Başkanlığı Açıklaması olarak kabul edilmiştir.
Azerbaycan, Başkanlık Açıklaması’na Dağlık Karabağ'ın statüsünün tayin
edilmesinde kullanılabilecek üç temel prensibin yazılmasını sağlayabilmiştir.
Yine AGİT Minsk Grubunun tüm üyeleri tarafından kabul edildiği halde,
sadece Ermenistan tarafından kabul edilmeyen 3 prensip, AGİT - Minsk
Grubu eşbaşkanları tarafından uyuşmazlığın muhatabı konumundakilere
barış şartı olarak sunulmuştur337. Bu prensipler şunlardır:
1. Azerbaycan ve Ermenistan Cumhuriyetlerinin ülke bütünlüğü,
2. Dağlık Karabağ’a Azerbaycan içinde, en üst düzeyde olmak üzere
kendi kendini yönetme hakkı tanınması,
3. Dağlık Karabağ ve onun halkı için sağlam ve garantili bir güvenliğin
sağlanması.
Karabakh”, Studies in Conflict and Terrorism, USA, Volume 7, Number 4, 1997, pp.181–193. 336 “Azerbaycan’ın Hayır Dedi”, Nezavisimaya Gazetesi, 13 Temmuz 1996. 337 Public International Law and Policy Group, The Nagorno-Karabagh Crisis: A Blueprint for Resolution: A Memorandum, Washington D.C., Haziran 2000, s. 9.
128
Bu zirvede alınan kararlar, Dağlık Karabağ'ın bağımsızlığını ve
Ermenistan'la olası bir birleşmesini imkansız hale getirmiştir. Zira Dağlık
Karabağ'ın ancak Azerbaycan dâhilinde kendi kendini yönetme hakkı
olabileceği hüküm altına alınmıştır.
3.3.2. 1997–2000 Arasında Yaşanan Gelişmeler
1997 yılı başında AGİT Minsk Gurubunda eşbaşkanlık sayısı 3’e
çıkarılmıştır. ABD, Fransa ve Rusya daimi eşbaşkanlar olarak belirlenmiştir.
Daha önceki yapıda Rusya daimi eşbaşkandı. Diğer AGİT üyesi ülkeler
dönemsel eşbaşkanlık görevini dönüşümlü olarak sürdürmekteydiler.
Oluşturulan bu yeni yapı halen devam etmektedir. Bu gelişme sonrasında
eşbaşkanlar tarafından sırasıyla “Paket Çözüm”, “Aşamalı Çözüm” ve “Ortak
Devlet” şeklinde isimlendirilen çözüm taslaklarını taraflara sunmuşlardır.
Taslaklar genelde aynı maddeleri içermekle beraber bazı önemli farlılıkları da
içermektedirler. Taslaklarda Karabağ bölgesinin kalkınması, yaşam
standartlarının yükselmesi, bölgeye yabancı yatırımcıların gelmesinin barışın
temel şartları olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca taslaklarda Dağlık Karabağ
bölgesi ile Azerbaycan ve Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesini sağlamak
için Sürekli Karma Komisyon kurulması önerilmektedir. Ayrıca, her 3 taslakta
da Ermenistan askeri güçlerinin Ermenistan sınırları içerisine dönmesi
gerektiği belirtilmekte, ancak Azerbaycan Güvenlik Kuvvetleri’nin Dağlık
Karabağ Yönetimi’nin izni olamadan bölgeye giremeyeceği ifade
edilmektedir. Bu taslaklardan “Paket Çözüm Taslağı” Azerbaycan, diğer
çözüm taslakları ise Ermenistan tarafından kabul edilmediği için uzlaşma
sağlanamamıştır.
1997 ve 1998 yıllarında AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanları tarafından
getirilen bu çözüm taslakları dışında Fransa ve ABD’nin Devlet Başkanları
tarafından barış girişimlerinde bulunulmuştur. 1997 yılında Fransa
Cumhurbaşkanı Jac Chirac’ın girişimleri başarılı olmak üzereyken
Ermenistan da Levon Ter-Petrosyan’ın devrilerek yerine Robert Koçaryan’ın
129
getirilmesi bu barış girişimini sonuçsuz kılmıştır. Daha sonra 1998 yılındaki
BM Zirvesi sırasında ABD’nin çabalarıyla bir araya getirilen H. Aliyev ile R.
Koçaryan 16 Temmuz 1999’da Fransa’da, 19 Kasım 1999’da AGİT İstanbul
Zirvesi’nde tekrar görüştürülmüşler, ancak bu görüşmelerden bir sonuç elde
edilememiştir.
3.3.3. 2000'li Yıllarda Devam Eden Uyuşmazlık
Ocak 2001’de Strazburg’da, Mart 2001’de Paris’te Chirac’ın
girişimleriyle Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları arasında yapılan
görüşmelerin sayısı 15’e ulaşmıştır ancak yine bir sonuç elde
edilememiştir.338
Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları 4-5 Mart 2001 tarihinde
Paris'te ve 3-7 Nisan 2001 'de Florida’da bir araya gelmişlerdir ve bu
toplantılarda özetle şu hususları içeren bir formülden bahsedilmiştir339:
“Karabağ hukuken Azerbaycan'a bağlı bir bölge olacaktır. Ancak
Azerbaycan'ın herhangi bir müdahalesine imkân vermeyecek ölçüde geniş
bir otonomiye sahip olacaktır. Ermenistan, Azerbaycan toprakları üzerinden
geçecek bir koridor ile Karabağ’a bağlanacaktır. Ermeni işgali altındaki Azeri
toprakları Azerbaycan'a geri verilecektir. Nahçivan, Ermenistan toprakları
üzerinden, muhtemelen Mehri bölgesinden geçecek bir koridorla
Azerbaycan’a bağlanacaktır.”
Ancak bu hususlar ne Azerbaycan ne de Ermenistan tarafından kabul
edilmemiştir. Öte yandan 28 Nisan 2001 tarihinde Ermeni Parlamentosunda
temsil hakkına haiz siyasi partiler Karabağ sorununun çözümü hakkında bir
bildiri kabul etmişlerdir. Bildiride benimsenen hükümler Ermenilerin ne tür
338 Araz Aslanlı, “Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Son Girişimleri Işığında Karabağ Sorunu: Çözüme Doğru mu?”, Stratejik Analiz, ASAM yayınları, Nisan 2001, s. 56. 339 Ömer E. Lütem, “Olaylar ve Yorumlar”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, Haziran -Temmuz-Ağustos 2001,s. 9.
130
hedefler belirlediğini gözler önüne serer bir mahiyettedir. Bildiri kısaca şu
hususları içermektedir340;
“Karabağ Ermenistan ile birleşmeli veya bu bölgenin bağımsız statüsü
uluslararası teyit görmelidir. Karabağ idaresi sorunun çözümüne ilişkin nihai
görüşmelere katılmalıdır. Ermenistan ile Karabağ arasında yeter genişlikte bir
ortak sınır olmalıdır. Karabağ'ın Azerbaycan ile olan sınırı güvenlik altına
alınmalıdır. Ermenistan'ın egemenliği ve toprak bütünlüğü aleyhine olacak
şekilde bir geçiş hakkı verilmemelidir. Keza Nahçivan'dan toprak verilmesi
suretiyle bir koridor ile Azerbaycan'a bağlanmak kabul edilemez bir olgudur.
Türkiye'nin uyuşmazlıkta arabulucu rolü üstlenmesi de kabul edilemez
mahiyettedir ancak Türk-Ermeni sınırı başta olmak üzere bölgedeki tüm
ulaştırma yolları açılmalıdır. Bu konu hakkında Ermenistan ve Karabağ
halkları tarafından kabul edilecek bir anlaşma yapılmalıdır.”
3-6 Nisan 2001'de ise Florida'nın KeyWest beldesinde, ABD'nin
arabuluculuğu ile Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları, AGİT-Minsk
Grubunun üç eş-başkanı ve çok sayıda uzmanın katıldığı bir toplantı
düzenlenmiştir. Görüşmeler öncesinde ABD tarafından Karabağ sorunun
geçmişine ilişkin bir rapor sunulmuş ve ilk defa, Ermenistan ordusunun
Azerbaycan topraklarını işgal altında bulundurduğuna ilişkin ifadelere yer
verilmiştir341. Ayrıca barış görüşmeleri boyunca ABD ve Rusya'nın
uyuşmazlığın çözümüne ilişkin farklı tutumlar benimsediği gözlemlenmiştir.
Zira ABD, Azerbaycan'a iletişim konusunda, Ermenistan'a ise Dağlık
Karabağ'ın statüsü konusunda ayrıcalık tanınmasını öngörürken, Rusya,
Nahçivan bağlantısını kabul etmekle birlikte, Dağlık Karabağ için
Nahçıvan’ınkine benzer bir statü oluşturulmasını savunmakta ve özel bir
antlaşmanın akdedilmesini istemekteydi342. Sonuç olarak bu zirvede de
herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır.
340 Lütem, a.g.m., s.10. 341 Aslanlı, a.g.e, s. 426. 342 İşyar, a.g.e., s. 656.
131
2002 yılında Viyana’da toplanan AGİT Minsk Grubunda, iki ülkenin
heyetleri arasında ve Minsk Grubu Eşbaşkanları’nın da katılımıyla 2–3 ayda
bir görüşmelerin sürdürülmesi kararlaştırılmış olmasına rağmen heyetler bu
yıl içerisinde bir araya gelememişlerdir. 2002 yılı sonunda Aliyev ve Koçaryan
Azerbaycan’da 2003 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle
görüşmeleri 1 yıl süreyle askıya alma konusunda uzlaşmışlardır.
20 Ekim 2003'te ise, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Vilayet Güliyev, BM
Genel Sekreteri Kofi Annan'a bir mektup göndererek ateşkes antlaşmasının
bozulduğunu ve gerginliğin artmakta olduğunu belirterek BM örgütünün bu
konuda daha aktif bir tutum içine girmesini talep etmiştir. BM Genel Sekreteri
ise Güliyev'e bir mektup yazarak taraflar arasındaki sorunun uluslararası
hukuk kuralları çerçevesinde halledilmesinden, AGİT Minsk Grubu ve diğer
örgütlerin de konu hakkındaki girişimlerini desteklediklerinden bahsetmiştir.
Azerbaycan cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası 11 Aralık 2003
tarihinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan
Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan arasında Cenevre’de ilk görüşme
yapılmıştır. Daha sonra 28 Nisan 2004 tarihinde yapılan Avrupa Ekonomik
Zirvesi’nde iki liderle birlikte AGİT Minsk Grubu 3 eşbaşkanının da katıldığı
görüşmeler yapılmıştır. Ancak herhangi bir sonuç elde edilememiştir. 11
Ocak 2005 tarihinde ise Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları ile
birlikte AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanlarının katılımıyla Prag’da görüşme
yapıldı. Daha sonra 15 Mayıs 2005 tarihinde Varşova’da iki devlet başkanı
ile AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanlarının katılımlarıyla Dağlık Karabağ
sorununun barışçıl yollarla çözümü amacıyla görüşme yapılmış, ancak
olumlu bir sonuç elde edilememiştir.343
343 “Müzakereler Yapıldı”, Halk Gazetesi, 18 Mayıs 2005.
132
2006 yılında ise konuyla ilgili yapılan en önemli görüşme ise Fransa’da
yapılan Rambouillet görüşmesiydi. Bu görüşmeye iki Cumhurbaşkanı
katılmıştır. Ancak bu görüşmelerde müzakerelerin tıkanma noktasına gelmesi
nedeniyle AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanları Dağlık Karabağ bölgesine
yaptıkları ziyaret sonrasında görüşmelere Bükreş’te devam edilmesinin
önemli olduğunu belirten açıklamalarını yapmışlardır.344
3.3.4. Diğer Uluslararası Kuruluşların Çözüm Çabaları
BM, sorunu büyük ölçüde AGİT’e devretmekle beraber, Nisan 1993
başlarında Azerbaycan’ın Kelbecer bölgesinin Ermenistan tarafından işgal
edilmesi üzerine BM Güvenlik Konseyi acil toplantıya çağırılmıştır. Güvenlik
Konseyi’nde daimi üyelerden Rusya’nın açıkça, ABD ve Fransa’nın dolaylı
olarak Ermenistan yanlısı davranması, konseyin Ermenistan’a yönelik karar
almasını zorlaştırmaktaydı. Azerbaycan’ın yoğun diplomatik çabaları
sonucunda 30 Nisan 1993’te Güvenlik Konseyi Azerbaycan-Ermenistan
çatışmasını ve Kelbecer’in işgali konusunu görüşmüş ve 15 üyenin oybirliği
ile 822 sayılı kararı kabul etmiştir. Kararda, Güvenlik Konseyi Başkanı’nın
konuya ilişkin daha önce verdiği beyanatlara ve sunduğu rapora da
gönderme yaparak, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaşın endişe
verici boyutundan, Kelbecer’in Ermenilerce işgal edilmesinden duyulan
rahatsızlık dile getirilerek ve uluslar arası kabul görmüş sınırların ihlal
edilemezliği, toprakların silah zoruyla ele geçirilmesinin kabul edilmezliği,
bütün devletlerin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi
ilkeleri de vurgulanarak 5 madde sıralanmaktadır: BM Güvenlik Konseyi345;
1. Ateşkesin kesin biçimde yapılması, ayrıca bütün işgal güçlerinin
Kelbecer rayonundan ve Azerbaycan’ın yakın dönemlerde işgal
edilmiş diğer rayonlarından çıkarılması amacıyla bütün askeri
operasyonların ve düşmanca eylemlerin durdurulmasını talep eder;
344 “Azerbaycan Rambouillet Görüşünden Umutlu”, Respublika Gazetesi, 29 Mayıs 2006. 345 (Erişim), http://www.un.org/Docs/scres/1993/822e.pdf. 07 Eylül 2007
3. Sivil halkın zorluklarını azaltmak için bölgede, özellikle çatışmanın
etkili olduğu bütün rayonlarda insani yardımların yapılabilmesi için
engellerin kaldırılmasını isteyerek, bütün tarafların uluslararası insani
hukukun ilke ve normlarına uymak zorunda olduğunu belirtir;
4. Genel Sekreterden AGİK Başkanı, ayrıca AGİK Minsk Grubu ile
görüşmeler yaparak bölgedeki, özellikle Azerbaycan’ın Kelbecer
rayonundaki durumu değerlendirerek bu konuda Güvenlik Konseyi’ne
rapor sunmasını rica eder;
5. Bu konuyla aktif olarak ilgilenmeyi sürdüreceği kararını alır.
3 Mayıs 1993’te Rusya Devlet Başkanı Yeltsin’in inisiyatifiyle Rusya,
Türkiye ve ABD, AGİK süreci çerçevesinde bir barış girişimi başlattıklarını
açıklamışlardır. Tarafların, 14 Mayıs 1993’e kadar Ermeni güçlerinin
Kelbecer’i boşaltmasını, 17 Mayıs 1993’ten itibaren de AGİK çerçevesinde
barış görüşmelerinin devam ettirilmesini öngören teklifleri Azerbaycan
tarafından kabul görse de, Ermenistan buna yanaşmamıştır. 27 Mayısta
gerçekleşen Yeltsin - Ter-Petrosyan görüşmesinden sonra Ermenistan’ın
tutumunda değişiklik gerçekleşmiş, Ermenistan arabulucuların tüm tekliflerini
kabul ettiğini açıklamıştır. Fakat, çok geçmeden bu defa da eski Dağlık
Karabağ Özerk Bölgesi Ermenilerinin şartları kabul etmediğini ileri sürerek
süreci tıkamıştır346.
346 Fahrettin Çiloğlu, Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, İstanbul, Sinatle, 1998, s.167.
134
Sonraki dönemlerde, Azerbaycan’ın birçok bölgesi bu şekilde işgal
edilmiş ve BM Güvenlik Konseyi 853 sayılı 29 Temmuz 1993 tarihli, 874
sayılı 14 Ekim 1993 tarihli ve 884 sayılı 11 Kasım 1993 tarihli benzer kararlar
almıştır. Bu kararların hepsinde sorunun Azerbaycan ile Ermenistan arasında
olduğu, Azerbaycan topraklarının işgale maruz kaldığı ifade edilerek, işgal
edilmiş toprakların biran önce terk edilmesi gerektiği vurgulanmıştır347. Fakat
bu kararların hiçbirisi uygulamaya dönük olarak bir şey ifade etmemiştir.
Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali konusunda
uluslararası kuruluşlar içerisinde en net açıklama ve bildiriler İslam
Konferansı Örgütü’nden gelmiştir. Örgüt hemen-hemen her toplantısında,
konuyu ele almış ve açık bir dille, Azerbaycan topraklarının Ermenistan
tarafından işgalini kınamıştır. Örgüt, kararlarında hem Ermenistan’dan işgal
ettiği Azerbaycan topraklarını hemen terk etmesini talep etmiş, hem de BM
başta olmakla tüm uluslararası kuruluşlara çağrıda bulunarak, bu işgalin sona
erdirilmesi için gerekli çabaları göstermelerini istemiştir348.
Dağlık Karabağ'da Azeriler ile Ermeniler arasındaki sorun trajik bir
boyut alırken, Ermenistan yönetimi, sorunun çözümünde doğrudan taraf
olmadığını savunmaktadır. Ermenilere göre sorunun çözülmesi için yapılması
gerekenler şunlardır349:
1. Self determinasyon hakkı - Ermenistan yönetimi, Karabağ'da yaşayan
Ermenilerin şelf determinasyon hakkının mutlaka tanınmasını
istemektedir. Bu konu, BM nezdinde de gündeme getirilmeye
çalışılmaktadır. Nitekim, Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter
Petrosyan’ın son olarak Ankara'ya gönderdiği mesajda bunun altını
çizmesi, Erivan'ın bu konuda ısrarlı bir tutum izlediğini ortaya
koymaktadır. Bilindiği gibi Ermenilerin çoğunlukta olduğu Dağlık 347 Elçin Ehmedov, Ermenistan’ın Azerbaycan’a Saldırısı ve Uluslararası Kuruluşlar, Bakü, Tuna, 1998, s. 112–119. 348 Ehmedov, a.g.e., s. 132–136. 349 “Ermenistan'ın Çözüm Koşulları”, Cumhuriyet Gazetesi, 04.03.1992
135
Karabağ'ın Parlamentosu, Azerbaycan'dan bağımsızlığım ilan etmiş
ve Muttalibov bu kararı feshetmiştir. Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'a
tanıtlanacak self determinasyon hakkının limitinin ne olacağı
konusundaki düşüncesi bilinmemektedir.
2. Barış görüşmelerinde Dağlık Karabağ - Erivan'a göre çatışmalar,
Azerbaycan ile Karabağ'da yaşayan Ermeniler arasındadır. Bu
nedenle, sorun Azerbaycan'ın bir iç işidir. AGİK'te varılan anlaşma
gereğince ateşkes ilan edilmesinin ardından, Ermenistan, barış
görüşmeleri için oturulacak masada Dağlık Karabağ temsilcilerinin de
bulunmasını istemektedir. Bu isteğe Bakü, sıcak bakmamaktadır.
Ermenistan yönetimi, bu noktada kendilerinin sorununun çözümünde
doğrudan taraf olmadığını savunmaktadır.
AGİT ile beraber Dağlık Karabağ sorunu 1990 sonrası süreç içerisinde
Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve İslam Konferansı Örgütü
kuruluşlarında da ele alınmıştır. Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu soruna
ilişkin defalarca açıklamalarda bulunmuştur. Azerbaycan ve Ermenistan’ın 25
Ocak 2001 tarihinde Avrupa Konseyi’ne üye olmalarından sonra Konsey’in
Dağlık Karabağ sorununa ilişkin girişimleri yoğunlaşarak devam etmiştir.350
Avrupa Birliği ise 1993 yılından bu yana Ermenistan’ı Karabağ
konusunda BM Güvenlik Konseyi kararlarına uymaya davet eden çağrılarını
sürdürmüştür. Avrupa Birliği AGİT Minsk Grubu çözüm girişimlerini
desteklediğini açıklamaktadır.351
350 Vagif Abdullayev, Azerbaycan Yeni Diplomasi Mekânında, Bakü, Azerbaycan Neşriyatı, 2003, ss. 211–238. 351 “Dağlık Karabağ Surunu Çerçevesinde”, Azerbaycan Gazetesi, 9 Nisan 1993.
136
Sonuç olarak söz konusu uluslararası kuruluşların Karabağ sorununun
çözümüne yönelik aldıkları kararlar ve açıklamalar Azerbaycan’a pasif bir
destek sağlamaktan öteye gidememiştir.
3.4. KARABAĞ SORUNUNA DAİR YAKLAŞIMLAR
Uzun yıllardır süregelen Ermenistan – Azerbaycan çatışması bir türlü
olumlu bir hava içerisine girememiştir. Bunun sebeplerinin başında
Ermenistan Cumhuriyeti’nin uzlaşmaz tavırları ve saldırgan tutumu
gelmektedir. Sorunun çözümü için birçok alternatif yol ve öneri bulunmasına
rağmen Ermenistan ve Azerbaycan tarafları arasında ki bu problemin kolay
kolay çözülemeyeceği bir gerçektir.
3.4.1. Karabağ Sorununda Ermeni Uzlaşmazlığı
Azerbaycan, uyuşmazlığın başlangıcından itibaren Ermeni
ulusçularını, Dağlık Karabağ'ı Azerbaycan'dan kopartmayı istemekle
suçlamaktadır. Azeriler, Ermenileri saldırgan taraf ve dolayısıyla düşman
olarak görmekte; bu bölgenin bağımsız bir birim olduğunu asla kabul
etmemekte ve Dağlık Karabağ Ermenilerini eskiden olduğu gibi 'Azerbaycan
vatandaşları' olarak tanımlamaktadırlar. Azerbaycan'a göre; Ermenistan, tüm
olayların kışkırtıcısı ve savaşı kaybetmelerinin de sebebidir. Bu durumda,
Ermenistan Dağlık Karabağ'ı hem silah yardımları yoluyla hem de bizzat
kendi güvenlik güçlerini göndererek desteklemiştir. Ermenistan ise bir
taraftan bu iki iddiayı sürekli reddederken, diğer taraftan da ABD'ye karşı
düzenlenen 11 Eylül terörist saldırılarının hemen öncesinde bu inkar edici
tutumuna ters düşen bazı çıkışlarda bulunabiliyordu. Örneğin, Ermenistan
Savunma Bakanı Mikael Melkonyan "Ermenistan ordusunun Dağlık Karabağ
ordusuyla bir" olduğunu ve "Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'ı kendi silahlı
güçleriyle savunmaya hazır" olduğunu açıklamıştır. Bunun yanında,
137
Ermenistan da Azerbaycan'ı uyuşmazlığa yol açan olayların
nedeni/başlatıcısı olarak görüp suçlamaktadır352.
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki uyuşmazlık her iki taraftan
kaynaklanan nedenlerle çıkmaza girmiştir. Azerbaycan, ülkesel bütünlüğünü
ayrılıkçı 'illegal' güçlere karşı savunmaktadır. Ermenistan ise, kalkışılan işgal
fiilini ve şiddet hareketlerini, kendi kültürünü ve milletini bir kez daha sözde
bir “Türk jenosidinden” korumak için haklı göstermeye çalışmaktadır. Her iki
tarafın da suçlarını inkar etmeleri, uyuşmazlığın çözümü sürecinde
tıkanmaya ve ölü noktaya gelinmesine neden olmuştur. Üstelik hem
Azerbaycan hem de Ermenistan kendilerini olası bir askeri çözüme
hazırlamaktadırlar.
Ermenistan, bölgede aslında savaş diye bir şeyin söz konusu
olmadığını, Azerbaycan’ın zulmünden kurtulmaya çalışan Ermeni halkının
bağımsızlık mücadelesi verdiğini, Ermenistan’ın sadece bu bağımsızlık
mücadelesini desteklediğini ifade etmeğe başlamıştır. Fakat, tüm bunlar
Ermenistan dış politikasındaki saldırgan ve yayılmacı niteliği gizlemeğe
yetmemiştir353.
Azerbaycan, uyuşmazlığı kendi lehine sonuçlandırabilmek için zengin
petrol rezervlerinin sağlayacağı faydalardan yararlanmak istemekte, yani bir
tür "petrol diplomasisi" yürütmektedir. Ermenistan ise, kendisini petrol
projelerinden dışlanmış ve izole edilmiş olarak görmektedir. Bu da
Ermenistan'ın, meselenin çözümü üzerindeki uzlaşmaz tutumuna kolaylıkla
yansıyabilmektedir. Ancak nadiren de olsa, bunun aksi gerçekleşebiliyor.
Ermenistan'ın en yakın müttefiki olan Rusya, Azerbaycan'ın petrol
zenginliğinden önemli paylar istediğinden dolayı zaman zaman Azerbaycan
ile yakınlaşmayı rasyonel bulabilmektedir. Büyük oranda Rusya'nın etkisiyle, 352 İşyar, Ömer Göksel, “Ermenilerin Dağlık Karabağ Uyuşmazlığına İlişkin Tutumlarının İçsel Nedenleri”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 29, Ekim 2003, s.4 353 Sedat Laçiner, “Ermenistan Dış Politikası ve Belirleyici Temel Faktörler 1991–2002”, Ermeni Araştırmaları, Cilt 1, Sayı 5, Bahar 2002, s. 220–221.
138
Ter-Petrosyan döneminde Ermenistan, Dağlık Karabağ’ın, Azerbaycan
sınırları dâhilinde güçlü bir otonomiye sahip olacağı ve Ermeni işgali altında
tutulan Azerbaycan topraklarını aşamalı olarak boşaltacağı bir modeli
benimsemek durumunda kalmıştı. Ancak, Ermeni muhalefetinin sert baskıları
ve ülke içinde protestolarla birlikte ortaya çıkan karışıklıklar bu modelin ve
dolayısıyla çözümün hayat bulmasına engel olmuştur354. Bu aşamadan
itibaren ise, Ermeni yetkililer genelde barışçı çözüm yönünde adım
atmaktansa, Azerilerin iddialarından vazgeçmelerini (Status Quo'yu kabul
etmelerini) sağlamaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla da, tek taraflı ya da
karşılıklı tavizler verilmesini-öngören birçok işbirliği-çözüm projesine olumsuz
bakmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki sorunun ilk ortaya çıkış şekli
Ermenistan’ın, Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini kendisine birleştirmek
istemesi şeklinde olmuştur355.
Ermeniler bir taraftan Dağlık Karabağ uyuşmazlığının halledilmesini
mümkün olduğunca geciktirmek için çaba harcarken, diğer taraftan da Dağlık
Karabağ dışında işgal ettikleri ve savaş öncesinde nüfusunun çoğunluğunu
Azerilerin oluşturduğu birçok bölgeden askerlerini geri çekmek istemiyorlar.
Buna karşı, Azerbaycan da Ermenistan ve Dağlık Karabağ'a yönelik
uyguladığı ablukayı devam ettirmektedir. AGİT Minsk Grubu'nun sunduğu ve
Ermeni askerlerinin işgal altındaki Azeri bölgelerinden çekilmesini öngören bir
takım çözüm önerileri, Ermenilerce kabul edilmemiştir. Özellikle 1996 yılında
Lizbon'da yapılan AGİT zirvesinde belirlenen ilkeler dahilinde ileri sürülen
barış projeleri, 1998 yılındaki “Ortak Devlet” 356 tasarısına kadar Ermenilerce
kabul görmemiştir. Lizbon tasarısının ardından, görüşmelerde Ermeni tarafını
temsil eden Libaridian, oturumlara Dağlık Karabağ Ermeni temsilcisinin
katılmaması durumunda, AGİT barış sürecine verdikleri desteği çekeceklerini
açıklamıştır. Bu aşamada Devlet Başkanı Ter-Petrosyan da, yaptığı çok sert 354 İşyar, a.g.m., s.5 355 Araz Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel Sayısı, İlkbahar 2001, Cilt 7, Sayı 1, s. 401. 356 Michael Emerson, Nathalie Tocci, Elena Prokhorova, “A Stability Pact for the Caucasus in Theory and Practise - A Supplementary Note”, Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 1 Sayı 3, 2001, s. 124.
139
bir açıklamada, Ermenistan'ın AGİT Minsk Grubu tasarısını tanımadığını
bildirmiştir. Üstelik Dağlık Karabağ Ermenileri, barış görüşmelerine diğer
taraflarla eşit statüde katılmayı isterlerken, Dağlık Karabağ Azerileri için böyle
bir hakkın varolabileceğini dahi asla kabul etmemektedirler357.
İlk olarak, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK; günümüzde
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı - AGİT), çerçevesinde sorunun barışçıl
yollardan çözümü için çalışmalar yapılmıştır. 2 Mart 1992’de Azerbaycan ve
Ermenistan Birleşmiş Milletler’e (BM) alınırken, BM iki ülke arasındaki
sorunun çözümü için AGİK’e yetki verdiğini beyan etmiştir. Bu çerçevede,
AGİK yetkililerinin bölgeye yaptıkları ziyaretler sonrasında, 24 Mart 1992’de
Helsinki’de toplanmakta olan AGİK Dışişleri Bakanları Konseyi, bölgedeki
durumu değerlendirmiş ve sonuç bildirisinin 3-11. maddelerinde sorunun
çözümü için Beyaz Rusya’nın Minsk kentinde bir konferans toplanmasının
kararlaştırıldığı ifade edilmiştir. 9. maddede konferansın katılımcıları olarak
Azerbaycan, Almanya, ABD, Ermenistan, Beyaz Rusya, İsveç, İtalya, Fransa,
Rusya, Türkiye, Çek ve Slovakya Federal Cumhuriyeti (toplam 11 devlet)
belirlenmiştir. BM Güvenlik Konseyi’nin 26 Mart tarihli toplantısında, soruna
direk müdahale etmeme ve AGİK’in girişimini destekleme kararı alınmıştır358.
Bunun yanı sıra, çeşitli AGİT Zirve Toplantılarında konu ele alınırken,
Ermenistan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü vurgulayan kararlar
alınmasını engellemeye çalışmıştır. Bunu en büyük örneği ise, Aralık
sonuç bildirisindeki, sorunların çözümünde sınırların değişemezliğini
vurgulayan maddeyi veto etmesi üzerine, Azerbaycan kendi kaderini
belirleme hakkını vurgulayan maddeyi veto etmiştir. Fransa ve Türkiye
yetkililerinin arabuluculuğu sonrasında sadece Azerbaycan vetosundan
vazgeçmiş, metin Ermenistan’ın istediği şekilde kabul edilmiştir. Buna
karşılık, zirvede AGİT Dönem Başkanı adına, sonuç bildirisi niteliğinde 357 Daniel Sneider, “Ethnic Conflict in Ex-Soviet Region Keeps Riches Out of Reach”, Christian Science Monitor. Cilt 87, Sayı 130, 1995, s. 7. 358 Manvel Sarkisyan, Kafkasların ve Ermenistan’ın Politik Sorunları (Ermenistan’ın Bölge Politikası), The Armenian Center for National and International Studies, Erivan, 1998, s.59.
140
olmasa bile Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü vurgulayan ayrıca bir bildiri
yayınlanmıştır359.
3.4.2. Karabağ Sorununa Azerbaycan’ın Yaklaşımı
Azerbaycan halkı Karabağ bölgesinin hukuki ve tarihi olarak kendisine
ait olduğunu iddia etmektedir. Tarihi geçmişi, kültürel zenginlikleri coğrafi
konumu ile bölgenin kendilerine ait olduğunu belirtmektedirler. Azerbaycan
edebiyatının önemli şahısları Karabağ bölgesinde yetişmiştir. Azerbaycan’ın
en büyük altın rezervleri Karabağ bölgesinde bulunmaktadır. Ayrıca Karabağ
bölgesi demir, uranyum, mineral ve su yatakları yönünden de zenginliklere
sahiptir.
Karabağ sorununun çözümüne ilişkin Azerbaycan’ın önerisi;
Azerbaycan’ın sınırları içerisinde en yüksek düzeyde haklara sahip özerklik
statüsünün Karabağ bölgesine verilmesi yönündedir. Azerbaycan ayrıca en
önemli konu olarak sınırlarının değiştirilemez olduğunu iddia etmekte ve
çözüm sürecinde Azerbaycan’ın sınırlarının dokunulmazlığı ve bütünlüğünün
temin edilmesini ve tanınmasını istemektedir. Azerbaycan sorunun; ülkesinin
sınırlarının bütünlüğü doğrultusunda çözülebilmesi için Ermenistan’ın işgal
ettiği topraklardan geri çekilmesini ve bu toprakları Azerbaycan’a iade
etmesini ve 1 milyon Azeri göçmenin anayurtlarına dönüşünün sağlanmasını
ve Ermenistan’ın tüm dünyada işgalci bir devlet olarak tanıtılmasını
istemektedir.
3.4.3. Karabağ Sorununda Türkiye Faktörü
Türkiye, Yukarı Karabağ ve Azerbaycan'daki gelişmeleri 18 Aralık
1991'de Sovyetler resmen dağılana kadar Sovyetler'in iç işleri olarak
değerlendirmeye devam etti. O dönemden sonra Türkiye AGİK'in sınırların
dokunulmazlığı kaideleri ve Birleşmiş Milletler üzerine kurulu bir dış siyasete
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR’ın (State Oil Company of
The Azerbaijan Republic) 2006 yılı tahminlerine göre Hazar Denizi’nin
Azerbaycan sektöründe 80 milyar ton petrol rezervi olduğu belirtiliyor. Ayrıca,
Hazar’ın petrol rezervleri dünya petrol rezervlerinin % 5’ini, Azerbaycan petrol
rezervleri ise dünya petrol rezervlerinin % 0,7’sini oluşturduğu SOCAR
tarafından açıklanmıştır.371
Azerbaycan Enerji ve Sanayi Bakanı Natik Aliyev’in 2006 yılı sonunda
yaptığı açıklamaya göre; Azerbaycan 2006 yılında 30,5 milyon ton petrol
üretmiş, Azerbaycan’ın 2007 yılında 40 milyon ton, 2008 yılında ise 50 milyon
ton petrol üretmesi beklenmektedir. Öte yandan faaliyette olan doğalgaz
yataklarında 200 milyar m3 doğalgaz bulunan Azerbaycan’ın “Şahdeniz”
yatağındaki doğalgaz rezervinin 1 trilyon m3 olduğu tespit edilmiştir. Risk
faktörüne dayanan hesaplamalara göre ise Azerbaycan’ın doğal gaz
rezervlerinin yaklaşık 11 trilyon m3 olduğu ifade edilmektedir. 2006 yılında 7,3
milyar m3 doğal gaz üretimi yapan Azerbaycan’ın 2007 yılında Şahdeniz
üretim yatağının devreye girmesiyle üretiminin 11 milyar m3’e çıkması
beklenmektedir.372
Azerbaycan, 20 Eylül 1994’te “Asrın Antlaşması” olarak nitelenen çok
sayıdaki ülkelerin petrol şirketleriyle Azeri, Çırag ve Güneşli petrol
yataklarında 13 milyar dolarlık bir yatırım antlaşması imzalanmıştır. Söz
konusu yatakların tahmini petrol rezervi 5,4 milyar varildir. Asrın
Antlaşması’nda; BP (%34,1 operatör), Unocal (%10,2), SOCAR (%10),
Statoil (%8,6), Exon Mobil (%8), TPAO (%6,8), Devan Energy (%5,6), İtochi
371 Oil, gas production to double in 2007, The European Weekly, Issue Number 682, (June 18 - 24, 2006). 372 Osman Nuri Aras: “Azerbaycan’ın Ekonomik Yapısı ve Enerji Kaynaklarının Ekonomik Önemi”, 2023 Dergisi, Temmuz, 2003, s.27.
149
(3,9) ve Amerada (%2,7) paylarla iştirak etmişlerdir. Azerbaycan, ayrıca 1994
yılından bugüne kadar diğer petrol sahaları ile ilgili değişik tarihlerde olmak
üzere toplam değeri 16 milyar dolara ulaşan 9 antlaşma daha
imzalamıştır.373
r sonunda petrol ve doğalgaz sevkıyatında kullandığı hatlar şu
şekildedir:
laşma gereği 1999 yılında 6 milyon
anlaşma gereği 1997 yılında 5
tarafından 2006 yılında 50 milyon
2-6,6 milyar m3 /yıl, Gürcistan ise 1,2 milyar m3 /yıl doğalgaz
alacak r.
Azerbaycan 1994 yılından bugüne kadar süren anlaşmalar ve
mücadelele
• Bakü-Supsa Petrol Boru Hattı: Azerbaycan ile Rusya arasında
9 Ekim 1995 tarihinde imzalanan an
ton/yıl kapasiteyle faaliyete geçmiştir.
• Bakü-Novorossysk Petrol Boru Hattı: Azerbaycan ile Rusya
arasında 18 Ocak 1996 tarihinde imzalanan
milyon ton/yıl kapasiteyle faaliyete geçmiştir.
• Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı: Uzun mücadelelerden
sonra Türkiye, ABD, Azerbaycan’ın da dahil olduğu Batı ülkelerinin şirketleri
tarafından kurulmuş olan konsorsiyum
ton/yıl kapasiteyle faaliyete geçirilmiştir.
• Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı: Bu boru hattından
doğalgaz sevkıyatı 2007 yılı sonbaharında başlayacaktır. Türkiye bu boru
hattından
tı
Ayrıca, Kazakistan ve Türkmenistan’ın petrol ve doğalgazını
Azerbaycan’ın dahil olduğu boru hatlarından özellikle Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana
Petrol Hattı’ndan sevkıyatını sağlayabilmek için Hazar Deniz’i altından
geçecek olan Trans-Hazar boru hattının yapılması için 2000’den bu yana
süren görüşmelerde Rusya-İran ekseninin olumsuz etkileri nedeniyle henüz
bir neticeye ulaşılamamıştır. Kazakistan ve Türkmenistan petrolleri halen
373 ABD Enerji Bakanlıgı Web sitesi. (Ekim 2004).
150
Bakü’ye tanker şirketleriyle taşınmasına devam edilmektedir. Bu durum da
söz konusu ülkelerin büyük çaplı doğalgaz ve petrol rezervlerinin Azerbaycan
ve Türkiye üzerinden değil de Rusya üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması
sürecinin devamını sağlamaktadır. Hâlbuki Avrupa ülkeleri başta olmak üzere
Ukrayna, Moldova yüksek fiyatlı Rus doğalgaz ve petrolünü tüketmekten
mağdur durumdadırlar. Azerbaycan petrolü Volga-Ural bölgesinde çıkarılan
kalitesiz Rus petrolüne göre daha tercih edilir birinci sınıf (light) petrol
durumundadır.
nden edilmesine yol açan Karabağ sorunu ile karşı karşıya
kalmış r.
t ederek Karabağ sorununu ve diğer sorunlarını çözmeye
çabalamıştır.
Bilindiği üzere petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olmak bir ülke
için dış politikada etkinliği sağlayabileceği gibi, güçlü devletler tarafından iç
politikasına yönelik müdahaleler nedeniyle o ülkenin sömürge durumuna
düşmesine de neden olabilir. Azerbaycan da bu süreci 1870 yılından bu yana
yaşamaktadır. Bu kapsamda Azerbaycan, 1991’de SSCB’den ayrılarak
bağımsızlığına kavuşması sürecinde, önce Rusya ve Ermenistan’ın birlikte
müdahaleleri sonucu % 20 toprağını kaybetmesine ve yaklaşık 1 milyon Azeri
Türkü yeri
tı
Daha sonraki süreçte bu sorun özellikle Rusya Federasyonunun
isteklerinin Azerbaycan’a kabul ettirilmesi amacıyla kullanılmaya çalışılmıştır.
Bu durum da Azerbaycan’ın iç ve dış politikasında sarsıntılara neden
olmuştur. Özellikle 1800’lerden bu yana Rus baskısı ve saldırıları altında
kalan ve Kafkaslar bölgesine 1800’lerden itibaren yerleştirilmeye başlanan
ancak 1900’lerin ortalarına doğru bugünkü Ermenistan’da nüfus çoğunluğunu
sağlayabilen Ermenilerin saldırılarıyla büyük sıkıntılar yaşamış olan Azeri
Türk toplumu 1991’de bağımsızlığını elde etikten sonra Türkiye ve Batıyla
birlikte hareke
Bu süreçte Azerbaycan; Moskova- Erivan-Tahran ekseninin her türlü
engelleyici faaliyetlerine rağmen gelişmesini, güçlenmesini sağlayacak
151
tedbirleri almaya devam etmiştir. Bugün gelinen noktada Azerbaycan,
Karabağ sorununun çözümünde Rusya ve İran hariç diğer komşularıyla
sorunları olan Ermenistan’a göre nispi üstünlük sağlamıştır. Bu üstünlüğün
sağlanmasında petrol ve doğalgaz kaynaklarıyla ilgili Batının büyük petrol
şirketleri ile yaptığı petrol ve doğalgaz üretim, yatırım ve dağıtım (boru
hatları) anlaşmalarının önemi büyüktür. Azerbaycan’ın önümüzdeki süreçte
de petrol ve doğalgazdan kaynaklanan gücünü Rusya, İran ve Ermenistan’ın
politikalarını dengelemek amacıyla kullanmaya devam etmesi
beklenmektedir.
3.6. BOP SÜRECİNİN KARABAĞ SORUNUNA ETKİLERİ
ıllık 45–50 milyar varil seviyelerine geleceği
hesaplanmaktadır.374
Bilindiği gibi 2001 yılında New York’taki İkiz Kulelere yapılan 11 Eylül
saldırısının ardından ABD tarafından yürürlüğe konulan Büyük Ortadoğu
Projesi (BOP) Fas’tan Ortadoğu’ya, Kafkaslar ve Orta Asya’dan Pakistan ve
Endonezya’ya kadar uzanan çok geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır.
Afrika’nın kuzey yarısı ile birlikte değerlendirildiğinde BOP bölgesi dünya
petrol kaynaklarının % 72’sini içermektedir. Sadece Ortadoğu ve Kafkaslar ve
Hazar Havzası dâhil Orta Asya ise dünya petrol kaynaklarının yaklaşık %
65,3’ünü bünyesinde bulundurmaktadır. Petrolün bulunduğu 150 yıldan bu
yana dünya’da 950 milyar varil petrol tüketilmiştir. Halen kalan dünya petrol
rezervinin 1 trilyon 200 milyar varil olduğu hesaplanmaktadır. Dünya’nın yıllık
petrol tüketimi 30 milyar varil dolayındadır. Ancak 2030’a gelindiğinde bu
tüketimin artarak y
Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere ABD’nin 21. yüzyılda da dünya
hegemonyasını sürdürebilmesi için BOP bölgesindeki petrol kaynaklarını ele
geçirmesi ve hiçbir güçlükle karşılaşmadan bu kaynakların kullanımını
sürdürmesi gerekmektedir. Bu amaçla yürürlüğe konulan BOP çerçevesinde
374 Utku Yapıcı, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya, İstanbul, Otopsi Yayınları, 2004, s.39,40.
152
Afganistan ve Irak işgal edilmiş, Özbekistan, Kırgızistan ve Gürcistan’da ABD
askeri üsleri oluşturulmuştur.375 BOP kapsamında Orta Asya’nın giriş kapısı
olması nedeniyle Kafkaslar çok önemli bir stratejik bölge niteliği taşımaktadır.
Bu stratejik önemi 1800’lü yıllardan bu yana fark etmiş olan Rusya, bölgede
kontrolü sağlayabilmek için Osmanlı topraklarının değişik bölgelerinde azınlık
halde yaşayan Ermenileri toplayarak, bugünkü Ermenistan topraklarında
Ermenistan’ın kurulmasını sağlamıştır.
üzerinde etkili olma,
Kafkaslara müdahale edebilme imkânını kazanmıştır.
lave 9
adet petrol yatırım antlaşmasının imzalanması da gerçekleştirilmiştir.
olmak üzere diğer ulaşım imkânlarının kapısı niteliğini
taşımasıdır.
SSCB’nin dağılmasının ardından kurulan Rusya Federasyonu,
Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler 1575-1918, Ankara, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı
Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, 1993.
ÖKE, Mim Kemal; İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti ve Binbaşı E.W.C. Noel’in Faaliyetleri, Ankara, Sevinç Matbaası, 1988.
PERINÇEK, Mehmet, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Konferansı Bildirisi Cilt I, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü
Yayınları, Ankara, 2003.
PUBLIC INTERNATIONAL LAW AND POLICY GROUP; The Nagorno-Karabagh Crisis: A Blueprint for Resolution: A Memorandum, Washington D.C., Haziran, 2000.
QASIMLI, Musa; Azerbaycan Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1920-1945), İstanbul, Kaktüs Yayınları, 2006.
SAKARYA, İhsan, Belgelerle Ermeni Sorunu, Ankara, 1984.
SARAY, Mehmet, Azerbaycan Türkleri, Türk Dünyası Araştırmaları
Yayınları (TDAV), 1984.
162
SARAY, Mehmet, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirileri II. Cilt, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü
Yayınları, Ankara, 2003.
SARKISYAN, Manvel; Kafkasların ve Ermenistan’ın Politik Sorunları (Ermenistan’ın Bölge Politikası), The Armenian Center for National and
International Studies, Erivan, 1998.
SARKISYAN, Manvel, Politiçeskie Problemi Kavkaza i Armeniya. Politika Armenii v Regione (Kafkasların ve Ermenistan'ın Politik Sorunları. Ermenistan'ın Bölge Politikası), Erivan, The Armenian Center for National and International Studies Yayını, 1998.
SONYEL, Saiahi R.; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika II, Ankara, 1986.
SOYSAL, İsmail; Türkiye'nin Siyasal Antlaşmaları, Ankara, TTK, 1983.
SUNY, Ronald; Armenia in the Twentieth Century, Chico, CA, Scholars
Press, 1983.
SÜSLÜ, Azmi; Ermeniler ve 1915 Techir Olayı, Ankara, Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, 1990.
SWIETOCHOWSKI, Tadeusz Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan 1905-1920, çev.: Nuray Mert, İstanbul, Bağlam Yayınları, 1988.
TAŞKIRAN, Cemalettin, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirisi Cilt III, Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Yayınları, 2003.
TAŞKIRAN, Cemalettin; Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Ankara,
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 1995.
TENGİRŞEK, Yusuf Kemal; Vatan Hizmetinde, Ankara, 1981.
TER MINASSIN, Anaide; Ermeni Devrimci Hareketi'nde Milliyetçilik ve Sosyalizm (1887-1912), çev. Mete Tuncay, İstanbul, İletişim Yayınları, 1992.
163
TER PETROSSIAN, Entretient Avec Levon; Politique Internationale, Paris,
Automne, 1992.
TURKEY WALKS A TIGHTROPE; EIU Country Report, No: 2, 1992, s.3.
TÜMER, Günay, KÜÇÜK, Abdurrahman, Dinler Tarihi, 2. Basım, Ankara,
Ocak Yayınları, 1993.
ULUSLARARASI TÜRK ERMENİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ, İstanbul
Üniversitesi Rektörlüğü, İstanbul, 2001.
VELİYEV, Afgan; Azerbaycan Siyasi Düşünce Tarihi ve Mirza Bala Mehmetzade, İstanbul, Kaprol İletişim, 2005.
WALKER, John Christoper; Armenia and Karabagh, London, 1991.
YALÇINKAYA, Alaeddin; Kafkasyada Siyasi Gelişmeler, Ankara, Lalezar
Kitapevi, 2006.
YAPICI, Utku, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya, İstanbul, Otopsi Yayınları, 2004.
YILDIRIM, Dursun, ÖZÖNDER, Cihat; Karabağ Dosyası, 2. B.s., Ankara,
Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1991.
YILMAZ, Kâmil H.; Tasavvuf Meseleleri, İstanbul, Erkim Yayınları, 1997.
Makaleler
AHUNDLU, Yavuz; “Karabağ Meselesinin Tarihi Kökleri Hakkında Bazı
Kayıtlar”, XII. Türk Tarih Kongresi 12-16 Eylül 1994, Ankara, Türk Tarih
Kurumu, 1999, Cilt: II, ss. 311-342.
ARAS, Osman Nuri, “Azerbaycan’ın Ekonomik Yapısı ve Enerji Kaynaklarının Ekonomik Önemi”, 2023 Dergisi, 15 Temmuz 2003, ss.25-29
164
ARSLAN, Ali; “II. Meşrutiyet Öncesinde Osmanlı-Eçmiyazin Katogikosluğu
İlişkileri”, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.I, Ankara,
ASLAN, Yasin; “Azerbaycan Aydınlarının Dağlık Karabağ Üzerindeki Ermeni
Taleplerine Reaksiyonu”, Azerbaycan Dergisi, Sayı 263, Eylül-Ekim 1988,
s.63-71.
ASLANLI, Araz; "Ermenistan'ın Azerbaycan Topraklarını İşgali Sorununun
Hukuki Boyutu: Azerbaycan'ın Meşru Müdafaa Hakkı Devam Ediyor mu?",
Ermeni Araştırmaları, Cilt: 3, Sayı: 9, Bahar 2003.
ASLANLI, Araz; “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 2001, ss. 393-430.
ASLANLI, Araz, “Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Son Girişimleri Işığında Karabağ Sorunu: Çözüme Doğru mu?”, Stratejik Analiz, ASAM yayınları, Nisan 2001, ss. 47–52.
ÇAY, Abdülhalik; “Azerbaycan Dosyası”, Tercüman Gazetesi, 9 Nisan 1988.
ÇAY, Abdülhalik; “Ermenilerin Bakü’de Yaptığı 31 Mart 1918 Katliamı”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985.
DOĞAN, Yalçın; “Kıran Kırana Zirvede Demirel”, Milliyet Gazetesi, 3 Aralık
Pact for the Caucasus in Theory and Practise - A Supplementary Note”,
Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 1 Sayı 3, 2001, ss. 115-
147.
GENCER, Ali İhsan; “Kırım Savaşı”, (Erişim) http://bilimtarihi.org/tr/kirim.pdf,
5 Eylül 2007
GÜRBÜZ, Vedat; “Dağlık Karabağ Sorunu ve Azerbaycan Politikaları, 1988-
1994”, Ermeni Araştırmaları, Cilt 3, Sayı 10, Yaz 2003, ss.80-93.
İBRAHİMOV, Rövşan; “Karabağ Sorunu”, Ermeni Araştırmaları, Sayı:6,
2002, ss.23-48.
İŞYAR, Ömer Göksel, “Ermenilerin Dağlık Karabağ Uyuşmazlığına İlişkin
Tutumlarının İçsel Nedenleri”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 29, Ekim 2003, ss.1-43.
KILIÇ, Davut; “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesi' nin
Rolü (1828-1915)”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, Haziran-
Temmuz-Ağustos 2001.
KURAT, Yuluğ Tekin; “Doğu Anadolu'da Ermeni Sorunu (1900-1920)”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985.
LÜTEM, Ömer E.; “Olaylar ve Yorumlar”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, Haziran -Temmuz-Ağustos 2001.
MARESCA, John, “OSCE role in the Caucasus”, Security Dialogue, SAGE Publications, Volume 3, Number 21, March 1996, s. 211–224. “Oil, gas production to double in 2007”, The European Weekly, Issue Number 682, (June 18- 24, 2006). ÖVER, Kıvanç Galip; “Türkiye'nin Penceresinden Ermeni-Azeri Anlaşmazlığı”, (Erişim), http://www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=650 10 Eylül 2007
ÖZTÜRK, Osman Metin; “Nahçivan'ın Güncel Bölgesel Politikadaki Yeri”,
(Erişim), http://www.habusulu.com/50_3.htm , 01 Eylül 2007.
ÖZTÜRK, Osman Metin; “Türk Milliyetçiliği Üzerine Bir Durum
SEVİM, Ali; “Büyük Selçuklu İmparatorluğu Döneminde Selçuklu Ermeni
İlişkileri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985.
SNEIDER, Daniel; “Ethnic Conflict in Ex-Soviet Region Keeps Riches Out of
Reach”, Christian Science Monitor. Cilt 87, Sayı 130, 1995.
SOLTAN, Elnur, “Coğrafya, Tarih ve Rus Kimliği”, Avrasya Dosyası, Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4, Kış 2001.
ŞAHİN, Murat; “Transkafkasya Siyasi Coğrafyasında Etnik Dağılımın Etkileri”,
Avrasya Etüdleri, Sayı 19, İlkbahar-Yaz 2001.
ŞİMŞİR, Bilâl N.; “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985.
TAŞKIRAN, Cemalettin; “Karabağ Meselesi”, 2023 Dergisi, Nisan 2002,
VASERMAN, Arie and Ginat, Rami, “National, religious or territorial conflict: The case of Nagorno-Karabakh”, Studies in Conflict and Terrorism, USA, Volume 7, Number 4, 1997, ss. 179–195. VOSTRİKOV, S.V., “Karabakskiy Krizis i Politika Rossii na Kavkaze (Karabağ Krizi ve Rusya’nın Kafkas Politikası)”, Nezavisimaya Gazeta, 12 Ağustos 1996.
YILDIZ, Hakkı Dursun, “10. Yüzyılda Türk-Ermeni Münasebetleri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, s.29-31
“Ermenistan'ın Çözüm Koşulları”, Cumhuriyet Gazetesi, 04.03.1992
“Suleyman Demirel Rejects Military Action”, Paris AFP, 20 Mayıs 1992.
“Yılmaz Hükümetin Karabağ Politikasına Çattı”, Anatolia, 14 Mayıs 1992.
“Azerbaycan’ın Hayır Dedi”, Nezavisimaya Gazetesi, 13 Temmuz 1996. “Müzakereler Yapıldı”, Halk Gazetesi, 18 Mayıs 2005. “Azerbaycan Rambouillet Görüşünden Umutlu”, Respublika Gazetesi, 29 Mayıs 2006. “Azerbaycan’ın Hayır Dedi”, Nezavisimaya Gazetesi, 13 Temmuz 1996. “Dağlık Karabağ’da Barış Gücü ve Türkler”, Sabah Gazetesi, 20 Ekim 1994. “Askeri Anlaşma ”, Azerbaycan Gazetesi, 10 Mayıs 1995. “Dağlık Karabağ Surunu Çerçevesinde”, Azerbaycan Gazetesi, 9 Nisan 1993.
İnternet Siteleri
(Erişim) www.azsam.org/modules.php?name ,02 Eylül 2007
(Erişim), http://www.un.org/Docs/scres/1993/822e.pdf. 07 Eylül 2007