CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARININ SINIFLANDIRILMASI VE EPİDEMİYOLOJİSİ Hazırlayan: Canan ÖRÜKLÜ
Konu Başlıkları
Cinsel İşlev Bozuklukları
Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları
Kadında Cinsel İlgi/Uyarılma Bozukluğu
Kadında Orgazm Bozukluğu
Cinsel Organlarda -Pelviste Ağrı
Madde veya İlaca Bağlı Cinsel İşlev Bozukluğu
Tanımlanmış Diğer Bir Cinsel İşlev Bozukluğu
Tanımlanmamış Cinsel İşlev Bozuklukları
Konu Başlıkları
Erkek Cinsel İşlev Bozuklukları
Hipoaktif Cinsel İstek Bozukluğu
Erektil Disfonksiyon
Ejakülasyon Bozuklukları
Prematür Ejakülasyon (Erken Boşalma)
Gecikmiş Ejakülasyon
Cinsel İşlev Bozuklukları
Çağlar Boyu önemini kaybetmeyen, yaşamın doğal bir parçası ve temel insan
gereksinimlerinden biri olan cinsellik, her insanın kişiliğinin ayrılmaz bir
parçasıdır ve cinsiyet, cinsel kimlik, cinsel rol, cinsel yönelim, erotizm,haz,
yakınlık ve üreme kavramlarını içerir.
Bu kadar geniş kavramı içinde içinde barındıran insan cinselliği ile ilgili ilk
çalışmalar laboratuvar ortamında Masters ve Johnson tarafından yapılmıştır.
Masters ve Johnson, cinsel eylem fizyolojisini uyarılma, plato, orgazm ve
çözülme olmak üzere dört evreye ayırmıştır.
Kaplan ise, cinsel yanıt evrelerini yeniden sınıflandırmış ve Masters ve
Johnson’ın belirlediği evreleri cinsel isteği de eklemiştir.
Kaplan’a göre arzu/istek cinsel yanıtın ilk ve en en en önemli fazıdır. Böylece
Masters ve Johnson modeline, cinselliğin beden ve vücut arasındaki
bağlantısını gösteren duygusal yön de dahil edilmiştir.
Cinsel İşlev Bozuklukları
Cinsel yanıt döngüsü, cinsel uyarana gösterilen fizyolojik tepkinin evrelerini
göstermektedir. Bu döngü; cinsel işlev bozukluklarının sınıflandırılması ve
altta yatan nedenlerin anlaşılabilmesi açısından önemlidir.
Cinsel işlev bozuklukları (CİB), ‘bireyin umduğu cinsel ilişkiyi yaşayamaması
durumu ya da anatomik, fizyolojik veya psikolojik etmenler sonucu cinsel
reaksiyon siklusunda ortaya çıkan ve cinsel performansı etkileyen aksaklıklar’
olarak tanımlanmaktadır.
Cinsel işlev bozukluklarının etiyolojisinde hem bedensel (organik) hem de
psikolojik nedenler bulunmaktadır. Bu nedenler ayrı ayrı olabileceği gibi,
bazen etiyolojide birlikte de bulunabilmektedir.
Cinsel İşlev Bozuklukları
Organik ve psikolojik nedenlerin bir arada bulunması, CİB’leri içinden çıkılmaz
bir hale getirebilmektedir.
CİB’lere neden olan organik nedenler arasında; hastalıklar, ilaçlar, hormon
düzeylerindeki değişiklikler, geçirilmiş operasyonlar vs. yer alırken;
psikososyal nedenler arasında yetiştirilme tarzı, psikoseksüel gelişim
dönemlerine ait sorunlar, cinsel mitler, travmatik cinsel deneyimler, aile
ilişkilerinin bozuk olması, kişiler arası ilişki bozukluğu, depresyon ve anksiyete
gibi psikiyatrik hastalıklar, cinsellikle ilgili abartılı beklentiler, utanma,
günahkarlık, suçluluk duyguları ve cinsel bilgisizlik/eğitimsizlik gibi nedenler
yer almaktadır.
Cinsel işlev bozuklukları, genellikle kadınlarda daha sık görülen, sıklıkla
kadınlarda cinsel istek azlığı, erkeklerde ise prematür ejakülasyon olarak
karşımıza çıkan; yaş, cinsiyet, hastalıklar, farklı kültür ve toplum yapılarına
göre sıklığı değişen bozukluklardır.
Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları
Kadın cinsel işlev bozukluğu; kadınların yaşam kalitesini bozan, benlik
saygısını, kişiler arası ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen, cinsel istek,
uyarılma, orgazm, cinsel ağrı gibi problemlerin tamamını bir arada bulunduran
psikoseksüel hastalıklar topluluğudur.
Kadın cinsel işlev bozukluğu, cinselliğin yaşam kalitesini önemli bir şekilde
etkilediğinin ortaya çıkması ve erkek cinselliği alanındaki ilerlemelerin
artması sonucu 21. yüzyılın başlarında önemli bir halk sağlığı sorunu olarak
belirlenmiş ve araştırmacıları kadın cinselliği ile ilgili araştırma yapmaya
yönlendirmiştir.
Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları
Kadın cinsel işlev bozukluğu, sık görülen bir problem olup etnik köken, ırk ve
yaşanılan bölgeye göre prevelansı değişmektedir.
Avustralya'da yapılan bir çalışmada kadınların %69'unda cinsel isteksizlik
olduğu, Çin'de yapılan bir çalışmada kadınların %80’inin uyarılma, %33’ünde
memnuniyetsizlik, %32’sinin vajinal lubrikasyon (ıslaklık), %30’unun orgazm,
%32’sinin disparoni sorunu yaşadığı saptanmıştır.
İran'da yapılan bir çalışmada ise kadınların %45.3’ünde isteksizlik, %37.5’inde
uyarılma, %42'sinde orgazm ve %42.5’inde ağrı problemi olduğu belirlenmiştir.
Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları
Türkiye'de toplumsal, kültürel, sosyal etmenlerin ve dini inançların etkisi
nedeniyle cinsellik, rahatça soru sorulamayan, konuşulamayan bir konu
olmaya devam etmekte ve halen tabu olarak görülmektedir. Bu nedenle kadın
cinsel işlev bozukluklarının epidemiyolojisini belirlemek oldukça güçtür.
Ülkemizde Cayan ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada, kadınların
%60.3'ünde cinsel isteksizlik, %43’ünde uyarılma, %38'inde lubrikasyon,
%45.8’inde orgazm problemleri, %38'inde memnuniyetsizlik, %36.8’inde
disparoni olduğu saptanmıştır.
Demirezen ve arkadaşlarının çalışmasında, kadınların %67.5’inin cinsel
yaşamlarına ilişkin sorunlar yaşadıkları belirlenmiştir.
Ege ve arkadaşlarının çalışmasında kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluğu
görülme sıklığı %45.6 olarak, Gölbaşı ve arkadaşlarının çalışmasında ise %69.4
olarak saptanmıştır.
Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları
Cinsel işlev bozuklukları genel olarak; istek, uyarılma, orgazm ve ağrı
bozuklukları olmak üzere dört grupta sınıflandırılmaktadır.
Farklı sınıflandırmaların söz konusu olduğu cinsel işlev bozuklukları bu
bölümde DSM-5’e göre sınıflandırılmıştır. DSM-5’e göre kadında cinsel işlev
bozuklukları şunlardır:
Kadında cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu
Kadında orgazm bozukluğu
Cinsel organlarda -pelviste ağrı (Disparoni, Vajinismus)
Madde veya ilaca bağlı cinsel işlev bozukluğu
Tanımlanmış diğer bir cinsel işlev bozukluğu
Tanımlanmamış cinsel işlev bozuklukları olarak sınıflandırılmaktadır.
Kadında Cinsel İlgi/Uyarılma Bozukluğu
DSM-5’e göre ‘cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu, kadında cinsel ilgi/uyarılmanın
yokluğu ya da belirgin olarak azalması’ olarak tanımlanmaktadır.
Genellikle kadında cinsel etkinliğe karşı ilgisizlik ya da çok az ilgi gösterme,
cinsel içerikli düşüncelerin ya da düşlemlerin olmaması ya da çok az olması,
cinsel etkinliği başlatmama ya da çok az başlatma, eşinin başlatma
girişimlerine karşılık vermeme, cinsel etkinlik sırasında cinsel coşkunun
olmaması gibi durumlar söz konusudur.
Ayrıca kadında erotik düşünce veya fanteziler azalmış veya kaybolmuştur.
Kadında Cinsel İlgi/Uyarılma Bozukluğu
Kadınların %40-70'inde görülen cinsel istek azlığı, en sık görülen cinsel işlev
bozukluğu olup; sıklıkla geçmişte yaşanılmış travmatik bir cinsel deneyim,
cinsel taciz, cinselliğe yönelik yanlış bilgi ve inanışlar (cinsel mitler), evlilik
çatışmaları ve eşler arası uyumsuzluğa bağlı olarak meydana gelir.
İş stresi, kişisel stres, kırılgan kişilik yapısı, kişinin kendisiyle ilgili olumsuz
duyguları, aile içinde hasta bir bireyin varlığı, maddi problemler, çocuğu
olanlarda çocukla ilgili problemler de hastalığın ortaya çıkmasını
kolaylaştırabilir.
İlaç kullanımı (antihipertansifler, kemoterapötikler, antidepresanlar,
antipsikotikler, narkotikler, sedatifler/anksiyolitikler, antiöstrojenler),diyabet
ve hipertansiyon gibi sistemik hastalıklar, depresyon, stres, uyuşturucu
kullanımı, gebelik ve doğum cinsel isteğin azalmasına neden olan diğer
durumlardır.
Kadında Cinsel İlgi/Uyarılma Bozukluğu
Cinsel uyarılma bozukluğu, cinsel istekte bir değişiklik olmadığı halde cinsel eylem sırasında uyarılmada azalma veya kayıp olmasıdır.
Bu bozuklukta tüm cinsel uyarma ve uyarılma çabalarına karşın beklenen fizyolojik değişiklikler oluşmamakta ve kadın uyarılma ile ilgili duyumları alamamaktadır. Yani uyarılma evresinde normalde genital organlara yönelen kan akımındaki artış, vajinal büyüme ve lubrikasyon ulaşamamaktadır.
Kadında ilişki için salgı yeterli değildir. Kişi, yeterli cinsel heyecana ulaşamamakta veya sürdürememektedir. Dolayısıyla tam olarak rahat ve doyurucu bir cinsel birleşme yaşanmamaktadır.
Obsesif kompulsif kişilik bozuklukları, maskelenmiş cinsel eğilim bozuklukları, gebe kalmaktan ve cinsel yolla bulaşan hastalık kapmaktan aşırı korkma, kendine güvensizlik, başarısızlık korkusu, insanlarla yakınlık kuramama, cinsellikten suçluluk duyma, çocuklukta ya da daha sonra cinsel tacize uğramış olma, kontrolü kaybetme korkusu nedeniyle baskılama gibi durumlar uyarılma bozukluğuna neden olmaktadır.
Kadında Orgazm Bozukluğu
DSM-5’e göre kadında orgazm bozukluğunda; yeterli bir cinsel uyarı ve uyarılma fazını takiben, en az 6 ay devam eden orgazmda belirgin gecikme, orgazm seyrekliği veya olmaması söz konusudur. Ayrıca kişide orgazm duyumlarının yoğunluğu da azalmıştır. Dolayısıyla bu bozukluk kişide belirgin derecede sıkıntıya neden olabilecek düzeydedir.
Kadında orgazm bozukluğu primer veya sekonder olabilir. Primer orgazm bozukluğunda sorun, kişinin ilk cinsel deneyiminden itibaren vardır. Genellikle travma ya da cinsel istismara uğrayan kadınlar da görülmektedir.
Sekonder orgazm bozukluğunda ise, daha önce herhangi bir sorun yaşamayan kişide sonradan orgazm olamama söz konusudur. Genellikle daha önce pelvik cerrahi geçiren kadınlarda ortaya çıkabilmektedir.
Ayrıca kadında orgazm bozukluğu yaygın ve durumsal olarak da ortaya çıkabilir. Yaygın tip orgazm sorunu uyarının türü ile ilgili değildir ve genel olarak tüm cinsel uyarılarda ortaya çıkabilir. Durumsal olanda ise; sorun belli uyarı biçiminde, durumda veya farklı bir eş ile ortaya çıkabilir.
Kadında Orgazm Bozukluğu
Orgazm bozukluğu, kadınlarda cinsel istek bozukluğundan sonra, en sık karşılaşılan ikinci cinsel işlev bozukluğudur. Kadınların %5-10'u hayatlarının hiçbir döneminde orgazm olmadıklarını (anorgazmi) ifade etmektedir.
Özellikle gençlerde ve cinsel ilişkiye yeni başlamış olan ve bu yüzden tecrübesi az olan kadınlarda, normal bir uyarılma döneminden sonra orgazm olamama durumu daha sık görülür.
Kadınlarda orgazm problemleri birçok faktöre bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bu faktörler arasında hastalıklar (kardiyolojik, renal, nörolojik hastalıklar, multipl skleroz, ateroskleroz, stres üriner inkontinans, pelvik taban zayıflığı vb.), pelvik cerrahi geçirme, ilaçlar (antihipertansif, antihistaminik, antidepresanlar), alkol ve madde kullanımı, menopoza bağlı hormonal değişiklikler yer almaktadır.
Ayrıca anorgazminin en sık görülen psikolojik nedenleri arasında; anksiyete, suçluluk ve utanma duygusu, eş ile iletişim problemleri, hata yapma ve başaramama korkusu ve beden imajının kötü olması yer almaktadır.
Cinsel Organlarda –Pelviste Ağrı
DSM-5’e göre cinsel organlarda ya da pelviste ağrı; vajinal ilişki esnasında güçlük yaşama, belirgin vulvovajinal veya pelvik ağrı; ilişki esnasında bu ağrı ile ilgili belirgin korku ve kaygı duyma; penetrasyon sırasında pelvik taban kaslarını çok germe ya da sıkma gibi belirtilerden en az birinin varlığı ile ortaya çıkan ve en az 6 ay süren bir bozukluktur.
Bu bozukluk yaşam boyu ve edinsel olarak iki şekilde ortaya çıkmaktadır. İlk cinsel ilişkiden itibaren ağrının varlığı yaşam boyu olarak, olağan bir cinsel işlevsellikten sonra ortaya çıkmışsa edinsel olarak kabul edilir.
Literatürde ağrı bozukluğu; disparoni ve vajinismus olarak iki şekilde bilinmektedir. Kadınlarda disparoni, belirgin sıkıntı ya da kişiler arası çatışmalara neden olan, cinsel aktivite esnasında sürekli ya da tekrarlayan biçimde ortaya çıkan ağrı olarak tanımlanmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri'nde kadınların %10-20'sinin disparoniden etkilendiği, ülkemizde yapılan çalışmalarda ise kadınların yüzde 28-50'sinde disparoni sorunu olduğu saptanmıştır.
Cinsel Organlarda –Pelviste Ağrı
Disparoni, yüzeyel ve derin disparoni olmak üzere ikiye ayrılır. Cinsel ilişki
esnasında, vajina girişinin etrafında ağrı varlığı yüzeyel disparoni olarak kabul
edilir.
Yüzeyel disparonide ağrı; tekrarlayıcıdır, yanma, kaşınma ve sızlanma
tarzındadır. Kadınlar genellikle cinsel birleşme esnasında patlama hissi
duyduklarını ifade etmektedir.
Yüzeyel disparoninin etiyolojisinde; vulvitus, genital herpes, üretritis gibi
enfeksiyonlar, lokal travmalar, hymen yırtıkları, labiumlarda laserasyon,
vajenin yetersiz kayganlaşması, vajinal irritasyon, şiddet deneyimleme (şimdi
ya da geçmiş), uyarılma bozuklukları, yetersiz ön sevişme, kalın hymen ve
vajinal septum gibi konjenital genital yol anomalileri rol oynamaktadır.
Cinsel Organlarda –Pelviste Ağrı
Derin disparoni; derin cinsel birleşme esnasında ortaya çıkan, genellikle
organik nedenlerden kaynaklanan pelvik ağrı olarak tanımlanır. Ağrı cinsel
birleşme esnasında, alt karın bölgesinde yaygın olarak hissedilir.
Etiyolojisinde; kronik servisit gibi üreme organ enfeksiyonları, herhangi bir
jinekolojik, pelvik veya abdominal cerrahi geçirme, genital veya pelvik
tümörler, üriner yol enfeksiyonu, üretral bozukluklar, over patolojileri, uterus
anomalileri ve pelvik relaksasyon yer almaktadır.
Disparoni kadınların fiziksel/mental sağlığını ve beden imajını bozan, eş
ilişkilerini olumsuz etkileyen bir sorundur. Ayrıca cinsel istekte azalma,
uyarılmanın azalması veya anorgazmi gibi diğer cinsel işlev bozukluklarına da
yol açabilir.
Genç yaşlarda olma, eğitim seviyesinin düşük olması, üriner sistem
hastalıkları, genel sağlık durmunun kötü olması, gelir düzeyinin düşük olması,
emosyonel problemler ve stres risk faktörleri arasında yer almaktadır.
Cinsel Organlarda –Pelviste Ağrı
Vajinismus; vajen girişindeki kasların spazmı sonucu cinsel birleşmenin
mümkün olmadığı, ya da son derece ağrılı olduğu biz bozukluktur. Bu
kasılmaya tüm bedenin kasılması, bacakların kapanması, korku, kaçınma
tepkisi ve vajinal birleşmenin olamayacağı inancı da eşlik etmektedir.
Kadının kontrolü dışında olan bu kasılmalar; yalnızca cinsel ilişki sırasında
değil, kadının jinekolojik muayene, tampon kullanımı ya da parmağın vajene
sokulması gibi girişim içeren durumlarda da ortaya çıkmakta ve kişide endişe,
korku ve panik durumu yaratabilmektedir.
Daha çok genç kadınlarda görülen, evlilikte sorunlara, infertiliteye ve cinsel
ilişki kalitesinde bozulmaya neden olan vajinismusun görülme sıklığı
literatürde %0.5-1 olarak ifade edilmektedir.
Vajinismus nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte; genel olarak
psikolojik, mental ve kültürel faktörlerin etiyolojide etkili olduğu
düşünülmektedir. Ayrıca çocukluktaki cinsel travmaların, dinsel etkenlerin ve
yetiştirilme tarzının etkili olduğu bir bozukluk olarak da ele alınmaktadır.
Madde veya İlaca Bağlı Cinsel İşlev
Bozukluğu
DSM-5’e göre, bu cinsel işlev bozukluğu bir ilacın ya da maddenin başlanması,
dozunun arttırılması veya kesilmesi sonrasında ortaya çıkmaktadır.
Kişinin cinsel yakınma örtüsü, fizik muayene ya da laboratuvar bulgularından
elde edilen verilerde, cinsel işlev bozukluğunun ilaç ve madde kullanımı ile
tam olarak açıklanabileceğine ilişkin kanıtların olduğu durumlarda, yani
semptomlar madde intoksikasyonu sırasında ya da sonraki bir ay içinde ortaya
çıktıysa, ilaç kullanımı yaşanan bozuklukla etiyolojik açıdan ilişkiliyse bu
kategori kullanılır.
Tanımlanmış Diğer Bir Cinsel İşlev Bozukluğu
& Tanımlanmamış Cinsel İşlev Bozuklukları
Tanımlanmış Diğer Bir Cinsel İşlev Bozukluğu:
Kişide belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda sorunlara
neden olan, cinsel işlev bozukluğunun belirtilerinin baskın olduğu ancak
tanı ölçütlerinin tam olarak karşılanamadığı durumlarda bu kategori
kullanılır.
Tanımlanmamış Cinsel İşlev Bozuklukları:
Bu sorunda bir cinsel işlev bozukluğu vardır, fakat belirtiler karışık ya da
atipiktir. Bu nedenle cinsel işlev bozukluğunun primer nedeni
belirlenememektedir.
Erkek Cinsel İşlev Bozuklukları
Cinsel sağlık; kişinin yaşı, medeni durumu ya da cinsel tercihi ne olursa olsun,
kişinin hayatının önemli bir parçasıdır ve çiftlerin yaşam kalitesine katkıda
bulunur.
Cinsel işlev bozuklukları kişilerin yaşam kalitesini ve sosyal yaşamlarını
etkileyen önemli bir sorun olup, yaşla da ilişkili olmak üzere erkeklerin %30-
67’sinde görülebilmektedir.
Toplumsal cinsiyet rollerinden ötürü erkekler için cinsellik çok önemlidir ve
cinsel işlev bozuklukları, erkeklerin genel sağlıklarını olumsuz
etkileyebilmektedir.
Erkek cinsel işlev bozuklukları tüm yaşlardaki erkekleri etkileyebilen, ancak
yaş ilerledikçe görülme sıklığı artan sağlık problemleridir.
Erkek Cinsel İşlev Bozuklukları
Erkekleri etkileyen cinsel fonksiyon bozuklukları DSM-5’e göre hipoaktif cinsel
istek bozukluğu, erektil disfonksiyon, prematür ejakülasyon/erken boşalma ve
gecikmiş ejakülasyon olarak sınıflandırılmaktadır.
Yapılan araştırmalar, erkeklerin yaklaşık %40’ının yaşamları boyunca en az bir
cinsel fonksiyon bozukluğu yaşadığını, en sık görülenin prematür ejakülasyon -
yaklaşık 3-4 erkekten birinde-, diğer sık rastlanan sorunların ise erektil
disfonksiyon ve cinsel istek azlığı olduğunu ortaya koymaktadır.
Farklı kültür ve toplum yapılarına, yaş, cinsiyet, eşlik eden bedensel ve
psikiyatrik hastalıklara göre tanı dağılımları ve oranlarda değişiklikler olsa da,
yüksek prevalans oranları bütün dünyada birbirine benzerlik göstermektedir.
Hipoaktif Cinsel İstek Bozukluğu
DSM-5’e göre ‘hipoaktif cinsel istek bozukluğu, erkekte sürekli veya
tekrarlayan biçimde en az 6 ay boyunca cinsel içerikli düşüncelerin ya da
düşlemlerin olmamasıdır.’
Hipoaktif cinsel istek bozukluğunun genel popülasyondaki erkeklerde görülme
oranı %16’dır. Boşanmış, eğitim düzeyi ve sosyoekonomik düzeyi düşük
olanlarda sıklıkla görülür ve yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar.
Hipoaktif cinsel istek bozukluğu yaşam boyu (her zaman) ve edinsel (yaşamın
herhangi bir döneminde) olarak görülebilir.
Hipoaktif Cinsel İstek Bozukluğu
Etiyolojisinde; hipofizer/hipotalamik hastalıklar (infiltratif hastalıklar,
tümörler), endokrin hastalıklar (testosteron eksikliği, tiroid hormon eksikliği,
endokrin tümörler, cushing sendromu, adrenal yetmezlik), psikiyatrik
hastalıklar (depresyon, madde kötüye kullanımı), nörolojik hastalıklar
(dejeneratif hastalıklar, merkezi sinir sistemi travması), ürolojik hastalıklar
(peyroni hastalığı, fimozis), renal hastalıklar, kronik ağrı, halsizlik ve
yorgunluğa yol açan durumlar ve aspartam kullanımı yer almaktadır.
Ayrıca yaşam boyu görülenlerde cinsel kimlik bozuklukları, parafililer; edinsel
olanlarda ise aşırı tutucu ailede yetişme, gelişimsel anormallikler ve istismar
öyküsü yer almaktadır.
Erektil Disfonksiyon
Erektil disfonksiyon (ED); en az 6 ay süre ile cinsel ilişkilerin tümünde veya
%75’inde seksüel aktivite için yeterli ereksiyonu sağlayamamak ve/veya
sürdürememek olarak tanımlanmaktadır.
ED sık görülen bir hastalıktır. 40-70 yaş arası erkeklerde yapılan çalışmalarda;
prevalansı ABD’de %52, Türkiye’de %69.2 olarak bulunmuştur. 40 yaşından
daha genç erkeklerde ise görülme sıklığı %2 olarak bildirilmektedir.
ED kişinin ve partnerinin hayat kalitesini negatif yönde etkileyen bir hastalık
olmasına rağmen, ED şikayeti ile başvuran hasta sayısı görülme sıklığının çok
altındadır.
Erektil Disfonksiyon
Erektil işlev bozukluğunda önemli etiyolojik faktörler şunlardır:
Damarsal rahatsızlıklar (örneğin hipertansiyon, ateroskleroz, kalp
rahatsızlığı)
Dislipidemiler
Diyabet
Depresyon
Diğer nispeten sık faktörler (demiyelinizan hastalıklar, spinal kord hasarı,
pelvik cerrahi), ilaçlar (örneğin tiazidler, B-blokerler, antiandrojenler,
seçici serotonin geri alım inhibitörleri)
Stres, anksiyete ve korkudur.
Ejakülasyon Bozuklukları
Literatürde ejakülatuvar fonksiyon bozukluklarının %30-40’a kadar çıkan
prevalans oranları ile erkek cinsel işlen bozuklukları içinde en sık görülen tip
olduğu ve tüm yaş grupları için önemli bir bozukluk olarak karşılandığı
bildirilmektedir.
Ejakülatuvar fonksiyon bozuklukları permatür ejakülasyon (PE) ve gecikmiş
ejakülasyon (GE) olmak üzere ikiye ayrılır.
Prematür Ejakülasyon (Erken Boşalma): Erkeklerde cinsel işlev bozuklukları
arasında en sık görülen ve genel popülasyondaki erkeklerin %20-30’unu
etkileyen bir sorundur. Cinsel birleşmeden hemen önce veya çok kısa bir süre
sonra (1-2 dk.) ejakülasyon gerçekleşmekte ve bu durum çifti olumsuz
etkilemektedir.
Prematür ejakülasyonu olan kişilerin yaklaşık %30’unda erektil disfonksiyon da
görülür. Ancak erektil disfonksiyon sıklığı yaşla birlikte artarken, prematür
ejakülasyon sıklığı yaşla artmaz.
Ejakülasyon Bozuklukları
Prematür ejakülasyon primer ve sekonder olarak ortaya çıkabilir. Kişinin ilk
cinsel aktivitesinden itibaren ortaya çıkmışsa primer, yaşamının daha sonraki
herhangi bir döneminde oluşmuşsa sekonder olarak kabul edilir.
Prematür ejakülasyonda kısa ejakülatuvar dönem ve kişide kontrol kaybı
vardır.
Bireyde anksiyete, depresyon gibi psikolojik sorunlara, utanma ve buna bağlı
olarak yardım aramama gibi durumlara yol açabilir.
Etiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte; anksiyete, penil hipersensitivite,
serotonin reseptör disfonksiyonu gibi biyolojik ve psikolojik faktörlerin rol
aldığı ileri sürülmektedir.
Ejakülasyon Bozuklukları
Gecikmiş Ejakülasyon: GE, erkeklerdeki cinsel işlev bozuklukları içinde en az
ifade edilen durumlardandır ve DSM-5’e göre; en az 6 ay süreli olarak cinsel
ilişkilerin tümünde veya %75’inde ejakülasyonun inatçı ve tekrarlayan
gecikmesi ya da yokluğu olarak tanımlanmaktadır.
Etiyolojisi en az anlaşılabilen erkek seksüel bozukluğu olan GE’nin nadir
görülen bir seksüel bozukluk olması nedeniyle prevalansı tam olarak
bilinmemektedir. Ancak literatürde GE prevalansı %1-4 olarak bildirilmekte ve
yaşlanmayla birlikte görülme sıklığının arttığı ifade edilmektedir.
GE hayat boyu süren bir bozukluk olabileceği gibi (primer), normal bir cinsel
fonksiyonu takip eden periyodda da (sekonder) ortaya çıkabilir.
Ejakülasyon Bozuklukları
Primer GE; prevalansı %1-2 olan, yaşam boyu süren, öncesinde normal bir
ejakülasyon dönemi olmayan, cinsel ilişki sırasında uyarana ve cinsel ilişki
tipine göre nadiren boşalma ya da hiç boşalamama ile karakterize bir
durumdur. Olguların dörtte birini oluşturur.
Sekonder GE ise, olguların dörtte üçünü oluşturan, kazanılmış bir bozukluktur
ve öncesinde normal bir ejakülasyon dönemi mevcuttur. Genellikle travma,
ilaç kullanımı ve sistemik hastalıklar gibi altta yatan bir nedene bağlı olarak
gelişir.
GE’nin etiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte genetik, nörolojik
(diyabet, multipl skleroz vs.), hormonal (testosteron seviyesinin düşüklüğü,
TSH ve prolaktinin yüksek olması), travmatik (prostat ve mesane boynu
cerrahileri vs.) ve kültürel faktörlerin rol aldığı bilinmektedir.
Ejakülasyon Bozuklukları
Sonuç olarak; cinsel işlev bozuklukları yaş, cinsiyet, hastalıklar, ilaçlar gibi
birçok faktörün yol açtığı, kültür ve toplum yapılarına göre sıklığı değişen
bozukluklardır.
Cinsel işlev bozuklukları; kadın ve erkeğin yaşam kalitesini bozan, kişiler arası
ilişkilerini olumsuz etkileyen ve genel sağlık durumunu bozan sorunlardır.
Bu nedenler hemşireler bireyleri değerlendirirken, cinsel fonksiyonlarını da
değerlendirmeli ve sorunlarını ifade etmelerini sağlamalıdır.