Top Banner
CAGDAS 1985 Açılış Kokteyl, 30 Mayıs Çarşamba 2012 saat: 18.00 - 20.30 - Opening Coctail, 30 May Wednesday 2012 at: 18.00 - 20.30 Mine Sanat Galerisi Asya Şubesi, Bağdat Caddesi Ogün Sokak No:3/B Caddebostan / İstanbul Tel: 0216 385 12 03 Gsm: 0536 553 50 66 www.minesanat.com - [email protected] SAYI: 6/MAYIS/HAZİRAN 2012 / ISSUE: 6/ MAY/JUNE 2012 “Çağdaş1985” Mine Sanat Galerisi’ nin Sanat Postasıdır, Para ile Satılmaz / “Contemporary1985” The Free Of Charge Art Magazine published by Mine Art Gallery KADINA DAİR KADINA DAİR ABOUT WOMAN ABOUT WOMAN 30 Mayıs - 15 Ağustos 2012 // 30 May - 15 August 2012 30 Mayıs - 15 Ağustos 2012 // 30 May - 15 August 2012 Bilge Alkor, Beril Anılanmert, Özgül Arslan, Tomur Atagök, Nancy Atakan, Beyza Boynudelik, Sabahat Çıkıntaş, Hülya Düzenli, Bilge Alkor, Beril Anılanmert, Özgül Arslan, Tomur Atagök, Nancy Atakan, Beyza Boynudelik, Sabahat Çıkıntaş, Hülya Düzenli, Berna Erkün, Jale Nejdet Erzen, Meriç Hızal, Gül Ilgaz, Can Maden, Neslihan Pala, Azime Sarıtoprak, Zerrih Tuluğ, Bala Uyguner, Pınar Yeşilada Berna Erkün, Jale Nejdet Erzen, Meriç Hızal, Gül Ilgaz, Can Maden, Neslihan Pala, Azime Sarıtoprak, Zerrih Tuluğ, Bala Uyguner, Pınar Yeşilada
5

ÇAĞDAS1985 6. Sayı

Oct 26, 2014

Download

Documents

mine_gülener
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: ÇAĞDAS1985 6. Sayı

CAGDAS1985

Açılış Kokteyl, 30 Mayıs Çarşamba 2012 saat: 18.00 - 20.30 - Opening Coctail, 30 May Wednesday 2012 at: 18.00 - 20.30Mine Sanat Galerisi Asya Şubesi, Bağdat Caddesi Ogün Sokak No:3/B Caddebostan / İstanbul Tel: 0216 385 12 03 Gsm: 0536 553 50 66 www.minesanat.com - [email protected]

SAYI: 6/MAYIS/HAZİRAN 2012 / ISSUE: 6/ MAY/JUNE 2012“Çağdaş1985” Mine Sanat Galerisi’ nin Sanat Postasıdır, Para ile Satılmaz / “Contemporary1985” The Free Of Charge Art Magazine published by Mine Art Gallery

KADINA DAİRKADINA DAİR

ABOUT WOMANABOUT WOMAN30 Mayıs - 15 Ağustos 2012 // 30 May - 15 August 201230 Mayıs - 15 Ağustos 2012 // 30 May - 15 August 2012

Bilge Alkor, Beril Anılanmert, Özgül Arslan, Tomur Atagök, Nancy Atakan, Beyza Boynudelik, Sabahat Çıkıntaş, Hülya Düzenli, Bilge Alkor, Beril Anılanmert, Özgül Arslan, Tomur Atagök, Nancy Atakan, Beyza Boynudelik, Sabahat Çıkıntaş, Hülya Düzenli,

Berna Erkün, Jale Nejdet Erzen, Meriç Hızal, Gül Ilgaz, Can Maden, Neslihan Pala, Azime Sarıtoprak, Zerrih Tuluğ, Bala Uyguner, Pınar YeşiladaBerna Erkün, Jale Nejdet Erzen, Meriç Hızal, Gül Ilgaz, Can Maden, Neslihan Pala, Azime Sarıtoprak, Zerrih Tuluğ, Bala Uyguner, Pınar Yeşilada

Page 2: ÇAĞDAS1985 6. Sayı

2

Sahibi: Mine Sanat Galerisi / Genel Yayın Yönetmeni: Mine Gülener - Nur Gülener / Yazı İşleri Müdürü: Serkan Gülener / Grafik Tasarım: Azime Sarıtoprak - Suat Şahin / Grafik Uygulama: Suat Şahin / Çeviriler: Müge Hızal / Katkıda Bulunanlar: Yusuf Taktak - H. Avni Öztopçu / Baskı: Focus BasımMine Sanat Galerisi Asya Şubesi / Bağdat Caddesi Ogün Sok. No: 3 / B Caddebostan/İstanbul - Tel: 0216 385 12 03 - web: www.minesanat.com / e-posta: minegule-

[email protected] Mine Sanat Galerisi Avrupa Şubesi / Dr. Müfide Küley Sok. Yasemin Apt. No: 1 D: 5 Nişantaşı/İstanbul - Tel: 0212 232 38 13 - Gsm: 0536 553 50 66

E d i t o r s v i e wDear friends,We are glad to share our effort towards women who have the most crucial role in life and society with you. Mine Art Gallery proudly hosts “About Woman” group exhibition in its Caddebostan place. Within the exhibition consisting of 19 women artists, works produced by different discipli-nes such as pattern, canvas, sculpture, photograph, print and ceramic, are presented. The origin of the intellectual dimension of the works is “About Woman”. Our artists; Bilge Alkor, Beril Anılanmert, Özgül Arslan, Tomur Ata-gök, Nancy Atakan, Beyza Boynudelik, Sabahat Çıkıntaş, Hülya Düzenli, Berna Erkün, Jale Nejdet Erzen, Meriç Hı-zal, Gül Ilgaz, Can Maden, Neslihan Pala, Azime Sarıtop-rak, Zerrih Tuluğ, Bala Uyguner, Pınar Yeşilada; remind us of the state that women are aware of their identity problems with their distinguished works. If we were to quote from the talks before the exhibition; Nancy Atakan who states that “As a woman artist I wish I was the pro-tagonist of this story but I wasn’t “, refers to the stories that are shaped by male perspective since Renaissance. Sabahat Çıkıntaş who contributes with her remark “Soci-ety puts woman in such a bag that they want the woman to think that the bag is the ideal for her”, emphasizes the importance of going beyond boundaries. Azime Sarıtop-rak states that “ Every act that I do, there is a connection with the fact that I’m a woman” as a representative of mo-dern society who is in peace with herself. While, all these precious artists who contribute in the exhibition express their attitudes in Turkish society’s transformation pro-cess with both their statements and works, they also bre-ak a new collective ground in Turkish Art History. The exhibition that includes the works which are inspired from the “fate” of women, their existence as an intellectu-al subject; their role in daily life and their combativeness, is one of the most important exhibitions to be organized in Mine Art Gallery. Hope to see you in Mine Art Gallery Caddebostan Place between 30th of May – 15th of August.

Serkan Gülener

E d i t ö r ’ ü n B a k ı ş ıSevgili Dostlarımız,Yaşamda ve Toplumda en önemli görevi üstlenen kadın-lara yönelik bir çabamızı sizlerle buluşturmanın mem-nuniyeti içerisindeyiz. Mine Sanat Galerisi, Caddebostan mekanında “Kadına Dair” grup sergisine ev sahipliği ya-pıyor. 19 kadın sanatçının katılımıyla oluşturulan sergi-de, desen, tual, heykel, fotoğraf, baskı, seramik gibi çe-şitli disiplinlerde üretilmiş çalışmalar yer alıyor. Çeşitli tekniklerin imkanları dorultusunda üretilen çalışmalar-da “Kadına Dair” olan, çalışmaların düşünsel boyutunun çıkış noktasını oluşturuyor. Sanatçılarımız; Bilge Alkor, Beril Anılanmert, Özgül Arslan, Tomur Atagök, Nancy Atakan, Beyza Boynudelik, Sabahat Çıkıntaş, HülyaDüzenli, Berna Erkün, Jale Nejdet Erzen, Meriç Hızal, Gül Ilgaz, Can Maden, Neslihan Pala, Azime Sarıtoprak, Zer-rih Tuluğ, Bala Uyguner, Pınar Yeşilada; seçkin çalışma-larıyla katılım sağlayarak, kadının kimlik probleminin günümüzde farkında olma durumunu gözler önünesermeye devam ettiğini hatırlatıyor. Sergi öncesi sohbet-lerden kısa alıntılar yapacak olursak; “Kadın sanatçı ola-rak keşke bu hikayede ben kahraman olabilseydim amaolamadım” diyen Nancy Atakan, Rönesans’tan beri erkek vizyonuyla şekillenen öykülere göndermede bulunuyor. “Toplum kadını öyle bir çantaya koyar ki; içinde olduğu çantanın onun için ideal olduğunu düşünmesini ister” sö-züyle katkı sağlayan Sabahat Çıkıntaş, kalıpları yıkma-nın önemini vurguluyor. “Kendim olarak yaptığım her ey-lem, kadın olarak var olmama karşılık gelir” diyen Azime Sarıtoprak kendisiyle barışık çağdaş toplum temsilcisi olarak kadının sesini duyuruyor. Sergideki bütün değerli sanatçılarımız hem sözleriyle hem işleriyle Türk toplu-munun dönüşüm sürecindeki sağlam duruşlarını sanat-çı ve birey kimlikleriyle ortaya koyarken, üstün işleriy-le de Türk Sanat tarihinde önemli bir kollektif kilometre taşına imza atıyorlar. Kadının “yazgı”sına, zihinsel suje olarak varlığına; gündelik hayattaki rolüne, savaşçılığına değinen farklı deneyimlerden ve fikirlerden yola çıkan bu çalışmalar, Mine Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen kadı-na yönelik en önemli sergilerden birini oluşturuyor.30 Mayıs - 15 Ağutos 2012 tarihleri arasında Mine Sanat Galerisi Caddebostan mekanında siz sanat dostlarımızla buluşmak üzere.

Serkan Gülener

3

Mine Sanat Galerisi, her sene düzenlediği “Yaz Sergisi” projelerine bu yaz düzenleyeceği farklı bir proje ile ara veriyor. Kadın sanatçıların çalışmalarından oluşan bir grup sergisine ev sahipliği yapan galeri, 19 kadın sanatçı tarafından; fotoğraf, seramik, heykel, desen, tuval disiplinlerin-de ve farklı tekniklerle üretilmiş çalışmalara tanıklık edecek. Serginin “Kadına Dair” ismi altında toplanması değinmek istediği başlıca konu hakkında ip uçları veriyor. Nitekim Sergi-de yer alacak çalışmaların yanında sanatçılarımızın çalışmalarında kadına dair olan hakkında bir soru yönelttik. “Sanatınızda kadın, kadına dair neler anlatıyor?” Bu soru yoluyla kadın sanatçıla-rımızdan gündelik hayatta kadın “kimliği” konusunda samimi cevaplar aldık.

Mine Art Gallery takes a break from its annual “Summer Exhibition” with a different project. The gallery will host a group exhibition that consists of

women artist’s works with the contribution of 18 artists whose works are produced in different disciplines and techniques such as; photograph, ceramic,

sculpture, pattern and canvas. The title of the exhibition being “About Woman” gives clue about the content of the subject. Thus, we have asked our artists

the relation about woman and their work .In that matter, we have gained sincere answers about the “identity” of woman in daily life.

Röportaj, Oğuz Alp Dedeoğlu

SABAHAT ÇIKINTAŞ Toplum kadını öyle bir çantaya koyar ki; içinde olduğu çan-

tanın onun için ideal olduğunu düşünmesini ister. Toplum bu çantayı her döneme ta-

şır.Oysa tüm zorluklara rağmen, çanta içinde adımlar oluşturmasını yapamasa da bu

kez içsel yolculuklarına başlar. Kendini var etmek için alanlar yaratmak ister, arar

ve zorlukla savaşmayı öğrenir. Dolu tecrübesi olur kadının. Bu kadınlardan biri olan

benim; yarattığım, sığındığım, var olduğum, arkamı yasladığım alanım SANAT oldu.

“Kadına Dair” sergisi için yaptığım düzenlemeden önce benim için anlamı olan, za-

man içinde toplayıp sakladığım materyalleri kullandım. Büyük manken üzerine

uyguladığım düzenleme büyük evrende güçlü, sorgulamış bir şeyleri ters çevirmiş,

değiştirmiş radikal bir kadını ve küçük boya çantasında kapak üstü görsel, yıllarca

meta olarakkullanılan kadını vurgular. Saklamış olduğum yıllar öncesi yazlık ayak-

kabım, hergün atölyeme gidip geldiğim tozlu tabanlarıyla çabayı, ayakta kalma ira-

desini işaret eder.Yaptığım tüm düzenleme, adımlarını atma cesareti olan, bilinci

açık ,önermeleri olan kadınların varlığına işaret eder . Bu vesile ile bu konseptte bir

sergiyi oluşturan, gerçekleştiren Mine Gülener’e çok teşekkür ederim.

Society puts woman in such a bag that they want the woman to think that the bag is

the ideal for her. The society carries that bag to every era. However, against all odds,

the woman start to make inner journeys even if she can’t take steps inside the bag.

She wishes to create spaces in order to exist, she searches and learns to fight with

difficulties. The woman gain many experiences. One of those women is me; the space I

have created, in which I have existed, in which I hanged on to was art. For the instal-

lation that I have made for “About Woman” exhibition, I used the materials that are

meaningful for me, materials I have collected through the years. The installation

that I have applied on a big mannequin, emphasizes the radical and strong woman

who questions the rules, turned and changes things and the image at the top of the

cover of the paint suitcase represents the woman who is considered as a commodity.

My old shoes, with its dusty bottoms points out my effort and will power to resist.

My installation refers to the existence of all women who have the courage to step in,

ideas to share and whose mind is open. In this respective, I sincerely thank Mine

Gülener for realizing such an exhibition.

NANCY ATAKAN Yaşadıklarım anlamlandırmak istiyerek kavramdan başlayıp çalışıyorum. Kadın

olduğumdan tabii ki kadın perspektıften olaylara bakarım. Kadın sanatçı olarak keşke bu hikayede

ben kahraman olabilseydim ama olamadım. Rönesans’tan beri, erkek sanatçılar, cinsel ve sosyal kabu-

lün dışındaki konuları betimleyebilmek ve kendi arzularını yansıtabilmek için, artık çağdışı kalmış bir

inanç sistemi olan Yunan mitolojisinden sahneler resmetmişlerdir. “Leda ve Kuğu” isimli efsaneye göre,

Zeus, Leda’yı baştan çıkarmak için bir kuğuya dönüşmüştür. Dafni ve Apollon’un hikâyesine göre, Daf-

ni, Apollon’un yaklaşımlarına karşı kendisini koruması için babasına yalvarmıştır ve babası, kızını son

dakikada bir ağaca dönüştürerek onu kurtarmıştır. Benim Leda ve Kuğu betimlememde, Leda teslim

olmakta ve saldırıya direnmeyi bırakarak, yavaş yavaş karanlık sulara gömülmektedir. Mücadele etse

bile kazanması mümkün değildir. Buna karşılık, sesi duyulan ve arzuları ve istekleri onurlandırılan

Dafni, çamurlu ve yeşil renkli suyun içinde yükselerek çıkmaktadır. Biri fethederken diğeri fethedili-

yor gibi görünse de, aslında her ikisi de erkeklerin arzuları tarafından kontrol edilmektedir.

I start from the concept in order to make sense of my experiences. Of course I have a woman’s perspec-

tive towards events, since I’m a woman. As a woman artist I wish I was the protagonist of this story but

I wasn’t. Since the renaissance, male artists painted from the outdated belief system of Greek Mytho-

logy in order to depict sexual or taboo subjects and reflect on their own desires. According to “Leda

and the Swan”, Zeus transformed himself into a swan to seduce Leda. According to Daphne and Apollo’s

story, Daphne begged his father to protect her from Apollo’s desires towards her and her father rescued

her by transforming her into a tree in the last minute. In my depiction of Leda and the swan, Leda sur-

renders and stops resisting while slowly sinking deeper into the dark waters. As oppose to that; Daphne

who is heard and whose wishes are honored, goes up from a muddy and green colored water. While it se-

ems like as if only one of them is being conquered, actually both of them are controlled by men’s desires.

BİLGE ALKOR Kurgusunu yaptığım son sergimde sanatçı arkadaşlarımla birlik-

te ‘Düğün’ kavramının yorumlarını paylaştık.Ben mitosların gerçekliği yansıttı-

ğına inandığımdan konu olarak Afrodite’yle Hefaistos’un evliliğini seçtim.Tanrıça

Hera’nın kıskançlığı nedeniyle aşk tanrıçası Afrodite’nin tanrıların en çirkinine

verilme öyküsüdür bu. Zoraki evliliğin bu simgesini,sergilediğim eski düğün fotog-

rafları koleksiyonunda da yakaladım. Ayrıca, toplumsal gerçekliğimizin en acı olgu-

larından biri olan “kadın yazgısının” evlilik yoluyla nasıl silindiğini gösteren bir de

bir fotoğraf dizisi gerçekleştirdim. Burada, Mine Sanat Galerisinde, sergilediğim bu

işin adı: YAZGI.

In my last exhibition I have shared our comments on “Wedding” concept with my fri-

ends. I chose the marriage of Aphrodite and Hephaestus since I believe that mythos

reflect the truth. It’s a story about Aphrodite’s marriage with the ugliest god because

of Hera’s jealousy towards Aphrodite. I depicted this feeling of forced marriage in a

collection of old wedding photos. I also used a series of photograph to show how “fate

of women” as being one of our society’s saddest facts, is erased with the practice of

marriage. The title of my work that is presented here, in Mine Art Gallery is; “Fate”.

TOMUR ATAGÖK 1970’lı yıllardan bugüne yapmış olduğum işlerime baktığımda sosyal yaşamda ka-

dınla ilişkilendirilen konuların tümünün ilgi alanım olduğunu görmekteyim. Özel aile ya da iş kadını

olarak günümüz kadınından geçmişe ana tanrıçalara uzanan bir süreçte hemen hepsinin yaşamlarında

karşılaştıkları sorun ya da başarıların beni tetiklemiş olduğu söylenebilir!

Aile(1973), Beliren Kadın(1975), Kadın Hali(1977), Gizlenen Kadın(1978) 70’lerden, Serilip Kal-

mış(1981), Kurul,(1981), Portakal Güzeli(1982), Yıldızlı(1982), Simetrik Sunak(1983), Plastik Cen-

net ya da Kirletmeyin(1987), Binbir Yüzlü Madonna(1989) 80’li yıllardan… Tanrıçaların ihtişamını

büyüyen tuvalin yanı sıra metal yüzeyleri 1980’lerin başında kullanmağa geçmemle çevrenin görüntü-

sünü birfiil sanat eserlerine yansıtıp, sanatı yaşamla birleştirme yaklaşımım 80’lerden 90’lara geçişte

hızlandı. Örnek tanrıçalar arasında Efesli Artemis, Çatalhöyük Tanrıçası ve Kibele’lerin yer almasın-

dan sonra savaşa, şiddete ve güce karşı olan dizi 1999’dan başlayıp bu güne kadar sürdü. Ama bu ara-

da zaman zaman doğanın yok oluşuna da tepkilerimi gösteren 2 ve 3 boyutlu işleri gerçekleştirirken

kadının günümüz ortamındaki çözümleyici ve koruyucu rolünü ön planda tutmaya çalıştım. Kadın

doğurgan, koruyucu ve üreticidir; üstelik çalışkandır. Onun fiziki ve sosyal konumu nedeniyle hak-

larını elinden almaya çalışanlara, dayağı ve şiddeti, uygulayanlara karşı çıkacak niteliklerini ortaya

koymaya çalıştım. Bir de tanrıçalarla sıradan kadınların hep birlikte olmasıyla güç kazanılacağının

mesajını vermek istedim.

Sanatın sanatçı ile izleyici arasındaki köprü olma özelliğinin insanların birbirini anlamasına yardımcı

olacağı ümidiyle…

When I consider my works starting from the 70’s, I see I’m interested in every subject in social life that

are involving women. I can say that as having a family or being a business woman, from today’s women

to ancient time’s goddesses, all of their problems and successes interests me!

Family (1973), Woman Coming Out(1975), Womanhood (1977), Hidden Woman(1978) 70’lerden, Wo-

man Lying(1981), Committee,(1981), Orange Queen (1982), Starry(1982), Symmetric Altar (1983),

Plastic Paradise or Don’t Soil (1987), Madonna with Thousand Faces (1989) are from the 80’s…My

approach to use the magnificence of goddesses to combine life and art by reflecting the view of the

environment to art works with starting to use metal surfaces as well as bigger canvases accelerated in

the shift from 80’s to 90’s. After the examples of Artemis of Ephesus, the goddess of Çatalhöyük and

Cybele the series against war, violence and power started in 1999 and lasted up till today. But while

creating 2 and 3 dimensional works that were depicting my reactions against the destruction of the na-

ture, I tried to emphasize the women’s analytic and protective role in today’s environment. Woman is

prolific, protective and productive; she is also hard working. I tried to show the qualities of woman that

will resist to those who are trying to take away her rights and beat and use force against them because

of women’s physical and social conditions. I also wanted to give the message of gaining power with the

union of goddesses and ordinary women

With the hope of helping people to understand one another with the quality of art that connects the

artist and the viewer. ..

Page 3: ÇAĞDAS1985 6. Sayı

4 5

MERİÇ HIZAL Kadının bedeni değil yapıtlarımda görselleşen, sosyal sorumluluğumun kavramsalla-

şan süjeleri. Biçimsel değil zihinsel süjeler. Form, ışık-gölge, renk ve simgelerle ifade bulan adı olan-ol-

mayan, hatırlanması- zihnimize yazılması gereken kadınlar. Özellikle son yıllarda, daha çok kısıtlanan

özgürlükleri, ellerinden alınan sevme ve yaşam hakları ile yüzümüzü kızartan, canımızı yakan, düşün-

düren sorunları ile kadınlar…

Gökkuşağının altından geçip erkek olmayı hayal eden kız çocuklar, Meryem olup gözyaşlarından su

kaynağı yaratanlar, töre ve namus adına yaşamlarına son verilen Güldünya’lar, kendi giden adının

boşluğunu bize bırakan Al Yazmalılar, az da olsa karşısındakini yok etmenin kendini yok etmekle eş

olduğunu söyleyebilenler.

It’s not the body of the woman that is materialized in my works, it’s the conceptualization of the sub-

jects of my social responsibility.

They are not formal subjects but mental ones. They are the women who came to expression by form,

light – shadow, color and needed to be remembered in our minds. They are the women, especially in the

last years whose freedom are limited more and more, rights to love and live are taken from their hands,

who are hurting and making us think about their problems. ..Little girls who wishes to become man by

going under the rainbow, being Mary and creating a water spring from her tears, Güldünya’s who are

murdered in the name of the custom and honor, those who are able to say that destroying someone is

equal to destroying oneself.

BALA ALTINER Cinsellik hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Kadın ve erkek, kendilerine verilen

rollerle, toplumsal cinsiyet rejimleri içerisinde yerlerini bulma, gizli ve dokunaklı bir çekişmeyle elde

ettikleri konumu sağlamlaştırma çabasında olan iki ayrı cins. Aslında, bir bütünün şehvetle birbirine

sarılmış, nefretle birbirini itmeye çalışan iki parçası. Popüler kültürün yarattığı kitle iletişim araçla-

rının bir arzu nesnesi haline getirdiği kadın imgesi, benliğinde faşizmi barındıran ve ‘’Maço’’ tabir

edilen erkeğin çok hoşnut olduğu bir izlence durumunda. Benim görsellerim; kadın bedeninin aidiyetini

istila etmeye çalışan, cinselliğini tutsaklaştıran, yeteneklerini hiçe sayan ve toplumdaki özgürlüğü-

nü elinden almaya çalışan erkeği hedef alıyor. Üslupta empresyonist, figürde ekspresyonist bir tavırla

gerçekleştirdiğim bu çalışmada; şefkat duygusundan yoksun, saldırgan eğilimli, kadını kucaklamayı

zayıflık olarak gören erkeği gözler önüne sererek, kadının duygusal anlamda yok oluşunu izleyici ile

paylaşıyorum.

Sexuality is a indispensible part of our lives. Woman and man are two genders who are trying to find

their places and strengthen their position which they achieved with such a secret and gentle contest

within the social gender regimes and the roles that are given to them.

Actually, they are the parts of a whole that are intertwined to one and another with lust but trying to

push each other with hate. The image of women which is transformed into an object of desire by the

mass communication tools that are created by popular culture, involves fascism within itself and enjo-

yed as a spectacle by the man called “Macho”.

My images; targets the man who tries to invade the privacy of woman’s body, take away her freedom in

the society, does not approve her talents and captivates their sexuality. In this work that is realized as

an impressionist piece in terms of the style and expressionist in the sense of figure, I share the emotio-

nal destruction of woman by exposing the male with aggressive tendencies who lacks compassion and

sees embracing woman as a weakness.

ZERRİN TULUĞ Kadının anaerkil toplumun çöküşünden bu güne, yerinin değişme-

diğini görüyor ve anlamını kavrıyoruz. Çağdaş kadının bilinçaltı: Bir başkaldırıyla

kadının; zaman, mekan boyutundaki tutsaklığının, yaşam biçimindeki oluşumlara bir

başkaldırıyla birlikte; özgürlüğünün toplumsal alanda karşılık bulup bulamadığını ya

da tarihsel gelişiminde ikincil konumunun bir türlü giderilemediğinin bilinci içerisine

bilfiil kendi eylemiyle katkıda bulunurken, yaşamı ile karşı durmaya çalışıyor. Ataer-

kil dönemin başlangıcından bu yana kaybedilen hakların mücadelesi; kadına pek çok

alanda eşitlik sağlasa da günümüzde, özellikle bizim toplumumuzda “Ataerkil düşün-

ce kavramı” insanın eşitliğini getirmediği gibi, erkeğin karşı cinse karşı geliştirdiği ge-

leneksel bakış açısını değiştirmedi. İki ileri bir geri hareketlerle, olagelen süreçte bu

günlere gelindi. Var oluşuyla birlikte süregelen temel bir sürecin getirdiği sorunsala

dayandırılan yapıtlardaki çalışmalar; gerçek ve soyut kavramlarının birbirlerine olan

zıtlığıyla birlikte; karşıtlıkların hesaplaşma anını yüzeyde vurgularken, yüzey bu so-

runsalı taşıyamıyor. Asemblajın yardımıyla üçüncü boyuta, tuvale müdahale edilerek

ulaştırılıyor ve sorunsaldaki “Derinliğin” gerekliliği biçimsel sembollerle karşısındaki

izleyicinin gözüne sokularak dışa vuruluyor. Fovist renklerin katkısıyla son darbe

vurularak odak noktasına ulaşılıyor.

We see and understand the meaning of the fact that throughout the collapse of matri-

archal society that the place of women in the society haven’t changed. The subcons-

cious of modern woman; with a protest against women’s captivity in time and space

and against the facts in the form of life itself, constantly being aware of her inferior

position throughout the history of patriarchal humanity and that her freedom is not

acknowledged by the society, she tries to stand against them by her life. Although the struggle of gai-

ning the rights that have been lost from the beginning of the patriarchal period; provide equality bet-

ween men and women in many aspects today, especially in our society, “patriarchal thought system”

didn’t brought equality or changed male’s traditional view towards women. Slowly, we have reached

this point. The works are based on the problem which is the consequence of a continuous process; with

the opposition of the concepts of the real and the abstract, while emphasizing the opposition between

them in the surface, surface cannot show this problem. With the help of the assemblage, the third di-

mension is reached through interfering the canvas and the necessity of the “Depth” is pointed out by

formal symbols to the viewers. The focus point is reached by the last stroke of the use of Fauvist colors.

BEYZA BOYNUDELİK Ürettiğim yapıtın konusu “kadın” olsun olmasın, her halükar-da bir kadın sanatçı tarafından meydana getirilmesi dolayısıyla; öznel olarak bana, daha genelinde ise bu coğrafyada, bu zamanda yaşayan genç bir kadına ait bir dil içer-mekte. Zaten üretimimi kendi varlığımla ilişkilendirerek, her ürettiğim yapıtta kim-liğim, cinsiyetim ve bu bağlamda bakış açımın da kattıklarını kullanıyorum. Kendi bedeni ve varlığı ile barışık, doğasında barındırdığı güçle, hayattaki yükleri, altından kalktıkları ve manevi dayanıklılığı ile bugünün kadını, zaten yaşadığımız toplumun tüm katmanlarında ve sosyal hayatın içinde aktif rolde. Metropoldeki kentli kadından gettodakine kadar, varlık savaşındaki kadının durumundan, iletişim araçlarının da katkısıyla haberdar olmak mümkün. Doğurganlıkla elinde bulundurduğu üstünlük, “aileyi çekip çeviren” haliyle pekişirken, bugünün “güçlü ve maddi- manevi bağımsız bireyi olma” durumu ise kadını toplumsal eşit- ve hatta bana göre üstün bir konuma da getiriyor. Ama bu, toplumun her katmanında ortaya çıkabilen baskıcı yapının önü-ne geçmek için yeterli olamıyor maalesef. Kapasitesini ve söz söyleme özgürlüğünü kullanabilen bir kadın-üreten olarak, tüm diğer işlerimi oluştururken yaptığım gibi, yine bugünün güncel yaşamı ile yazılı ve görsel medyayı kendime malzeme ediniyo-rum.

Whether the theme of the work I produce is “woman” or not, as a woman artist; my works speaks in the language of young women both universally and locally. In any case, I produce work in relati-on to my existence. I use my iden-tity, gender and my point of view in my works. Modern woman who is in peace with her own body, existence, the power that she has in her nature, her responsibili-ties, the difficulties she endured and spiritual endurance, already plays an active role in all layers of the society and social life.With the help of the communicati-on tools, it’s possible to learn abo-ut the situation of women in the existence war, from urban woman in the city to the women residing in ghetto. While the superiority of the woman that comes with fertility, is intensified by the role of “holding the family together”, today’s “strong, economically and emotionally independent” women provides social equality or even superiority according to my opini-on. But, unfortunately, this is not enough to stop the pressure against woman in the society. As a woman –producer who is able to practice her capacity and freedom of expression, as I do in all of my works, I use contemporary written and visual media as my material for my work.

BERNA ERKUN Dünyayı kendi vizyonumdan mesajlarla ifade etmeye çalışıyorum. Doğadan kopan

şehirli bir kadına dair işler üretiyorum. Pozitif gözüken, gerçeklerin acıtan yanını törpüleyerek yumu-

şatarak kurguladığım temalar çalışmalarımın çıkış noktası. Doğa, çevre sorunları bugünün insanının

gelecek kuşaklara karşı sorumlu olduğu bir konu. Bu sorunlara çözüm sanatçı olarak bulamasak da

empati ile farkındalığımızı geliştirmek, deneyimleyerek işler üretmemiz gerektiğine inanıyor ve elim-

den geldiğince bu konuda da çalışıyorum. “Kadına Dair” sergisine sanatımı üretirken beslendiğim, de-

neyimlediğim görsellerden “sanatçı belleği” diyebileceğim bir kolaj çalışması ile katılıyorum.

I’m trying to express the world from my vision. I create works that are focusing on the urban woman

who is separated from the nature. The positive looking, themes that I have edited are the inspiration

of my work. The issue of nature and environment is an issue that today’s society is responsible for

the future generations. Although we can’t find solutions to these problems as artists, I believe that we

have to raise our awareness and produce works about this matter. I’m doing my best for that matter. I

participate in the “About Woman” exhibition with a collage work that can be defined as “artist memory”

since its produced from the images that I have experienced and influenced by.

JALE NEJDET ERZEN Ben resmimde kadını hiçbirzaman odaklanmış bir konu olarak ele almadım.

Figür resimlerimde ise kadın bedeni belki erkek bedeninden farklı olarak daha zengin biçimler içerdiği

için beni ilgilendirmiştir. Eğrilerin daha uzun ve dolgun olabildiği, köşeli ve düz formların eğrilerle

daha uyum içinde olduğu bir form olarak bakıyorum kadın figürüne. Velhasıl resmimde beni en çok

biçim ilgilendiriyor, konu ya da öykü değil. Bu bakımdan resmimde kadın ile ilgili bundan başka birşey

söyliyemem, ama resmim bakanların yorumuna açık.

I never focused on woman as subject in my painting. In my figures paintings, the body of woman interes-

ted me since it involves rich shapes as oppose to male figure. I see the woman figure as a form in which

the curves are longer and fuller and angles and lines are in harmony with curves. In short it’s the figure

that interests me the most, not subject or story. From this perspective, I can’t say more about woman

but my paintings is open to viewer’s comments.

ÖZGÜL ARSLAN Sosyal hayatta edindiğimiz roller ve cinsel kimliğimize atfedilen sorumluluklar,

nesneler, imgeler ve performanslar yaşam pratiğimizi belirlediği gibi düşünsel ve üretimsel sürecimizi

de şekillendirir.

Kadın olarak; iç mekanda temizlemek, toparlamak , düzenlemek, hijyeni sağlamak bize atfedilmiş ey-

lemlerdir. Sanatçı bir kadın olarak bu eylemin

sanatta nasıl karşılığını bulacağı sorusu, beni

aynı zamanda sanat tarindeki eserlerde ekleme

ve düzenleme kavramlarına götürdü. Resim

tarihinde önemli yeri olan ışık-renk temaları

ve bunları elde ederken yapılan renk eklemeyi

tersine çevirerek resimlerimi; boyamak yeri-

ne domestik bir aksiyon gibi atfedilen “silme”

eylemiyle oluşturdum. Işığın siliciliğini referas

alarak, iç mekana sızan “ davetsiz misafir “ olan

ışığı resimlerde büyük oranda silinen olarak be-

lirledim. Desenlerde silinen ve silen olarak ışığın

etkileri görülecektir Biçimsel dil olarak Barok

etkileri görülürken aynı zamanda empresyonist

ressamların kimliği belli olmayan kadın resimle-

ri ve kendi otoportreleri kadraj belirlemelerim-

de oldukça etkili olmuştur. Mekanın ve eylemin

belirsizliği teknik olarak “silerek” resmedilme-

sini desteklemektedir. “Çalışan kadın” serimde

sanatçının kendisi görülecek.

İnsanlık onuru, eşitlik, temel hak ve özgürlük-

ler bağlamında.

The roles we play in our social life and the res-

ponsibilities directed to our sexual identities,

objects, images and performances shapes our

intellectual and productive processes as well as

our life practice. As a woman; cleaning, tidying, organizing and sanitation in closed spaces are attribu-

ted to us. As a woman artist, the question of how will this action finds its place in art introduced me to

concepts such as adding and organizing art pieces in art history. By turning around the very common

color addition to paintings that has an important role in history of painting, I produced my works by the

act of “erasing”. As taking the cleaning effect of light as a reference, I depicted the light as a “uninvited

guest” who oozes into inner spaces. The effects of the light will be seen in the patterns as the erased and

the eraser. In terms of shape, the Baroque influence is apparent but also the auto portraits and portraits

of unknown women models of impressionist painters are effective in specifying the frame. In my “Wor-

king Woman” series the artist herself can be seen.

HÜLYA DÜZENLİ İnsan kendisi ve geçmişi ile geleceğine doğru baktığında neler görür ve neler dü-

şünür? Bu her insan için değişken cevapları olan bir soru... Kadın sanatçıların “Kadına Dair” işlerini

içeren bir sergi daveti aldığımda bu soruyu bende kendime sordum. Bu bağlamda “Kadın ve Okuma”

başlıklı 1994 yılında Haliç’te bulunan “Kadın Eserleri Kütüphanesi”nde açtığım sergimi anımsadım.

Sergi kadının çeşitli temel durumları üzerine idi. İnsanlık onuru ve eşitliğin gelişmediği, temel hak ve

özgürlüklerin sağlanamadığı düzenlerde kadının hak ve özgürlüklerinin sağlanmasının da mümkün

olamayacağını düşünüyorum. Bu her kurum, birey ve olgu adına farklı mücadele gruplarını yadsıdığım

anlamına gelmez. Sadece sonuç almanın uzun ve zahmetli bir yol olduğunu düşünüyorum. O sergide

yer alan birişim tam da bu noktada bir cevap niteliği oluşturuyor. Bu iş “Hititliler de Kadın Hakları”nın

bir maddesi ile ilgili idi. Kadınlar Hitit çağında kocalarından izin almadan iş kurabilecek iken Cumhuri-

yet kadınının bu haktan yoksun olmasına dair idi... Medeni Kanunun 159.maddesinde yer alan kadının

meslek ve iş yapabilmesi için kocasının iznini alacağı şeklindeki bu hüküm Anayasa Mahkemesi tara-

fından iptal edildi. Bugün Yeni Medeni yasa da eşlerden birinin meslek ve iş seçiminde diğerinin iznini

almak zorunda olmadığı hükmü getirildi. Bu düzenlemeyle eşler mesleklerini diğer eşten izin almadan

sürdürebilecek... Kadına, çocuğa, çalışana, ötekine, herkese temel hak ve özgürlüklerin sağlanacağı bir

düzen umudu ile...

What does one see and think when he/she look through his/herself, his/her past and future? The ans-

wer to this question changes from person to person. When I received an exhibition offer concerning

woman artist’s works “About Woman” , I asked this question to myself. In that respective, I remembered

the exhibition, titled as “Woman and Reading” that I had realized in 1994 in Golden Horn. The exhibiti-

on was about the basic woman conditions. I believe that in systems where human pride and equality is

not developed, women rights and freedom cannot be preserved. This does not mean that I reject every

institution, individual and fact. I just think that it a hard way to get results. One of my works that was

shown in that exhibition can be considered as the answer to that question. That work was about a state-

ment in “Woman Rights in Hittites”. It was about the fact that while Hittite women were able to conduct

business without the need for approval from their husbands, the Republic era women were deprived

from that right. The sentence that exists in the 159th statement of the Civil Law, suggested that women

needs to took permission from their husbands in order to start a business was cancelled by Constituti-

onal Court. Today, in the new Civil Law, its stated that partners doesn’t have to take permission from

one and another. I hope for a future where from women to kids everybody will have their basic rights

and freedom…

CAN MADEN İşlerimin tümünde kadına ve kadınlık durumuna egildiğimi söyleyemem. Daha çok bi-

linçaltı, bilinçötesi gibi cinsiyetin ötesinde alanlarla ilgileniyorum. Zaman zaman kişisel deneyimlerimi

olabildiğince dolaysız görselleştirdiğim işlerim oluyor. Bu işlerde psikolojik süreçleri yansıtıyorum: oto-

portreler üzerinden kadının öznelliğini anlatıyorum. Bu bir anlamda kadınlık bilgisini ve deneyimini

kutsamak da oluyor. Ama işlerimde kadınlık durumunu kültürel ve tarihsel bir bağlamda ele almıyo-

rum.

I can’t say that I focus on woman or the condition of being a woman in all of my works. Mostly I’m in-

terested in topics like subconscious and beyond consciousness. There are also some works in which I

visualize my personal experiences. In these works I reflect on the psychological processes; I express

the individuality of woman through portraits. This is in a way; means celebration of being a woman. But

I don’t focus on this condition in a cultural and historical sense.

BERİL ANILANMERT Kız çocuklarına ve kadına uygulanan şiddetin kaynağında, inançlar, gele-

neklerle yoğrulmuş aşağılama, bastırılmış cinsel kimlik, dürtüler ve kadın korkusunun yanı sıra top-

lumun erkeğe biçtiği güç rolü ile insanlığın yitirilmesinin nihayetinde barbarlığı, vahşiliği çağrıştır-

maktadır. Çocukluğunu yaşayamayan, kızlığını, kadınlığını tadamayan, kardeş bakıcılığı, küçük yaşta

sarıp sarmalanıp evlendirilen cahil bırakılmış kadın... Aslında “yok” olan ama inancın ölçütü kadın...

Kabullenme ve hizmet verme üzerine yetiştirilmiş kadın...

Bu durumda, kadın istemeyerek şiddetin bir parçası durumundadır. İnanç ve gelenekle, erkeği sahibi

gibi görme, bir takım maddi ölçütleri kendisine verilen değer olarak algılama söz konusudur. Toplumun

kültürünü meydana getiren tüm öğelerin kadınlar tarafından gelecek kuşaklara aktarıldığını düşünür-

sek, aile içinde şiddet ve aşağılama ile yetişen kız çocuklarının içlerindeki kin ve nefreti, yetiştirdikleri

erkek çocuklara aktarımı ile şiddet de kuşaktan kuşağa geçer ve bu döngü devam eder.

Çalışmalarımda, kadının günlük yaşam döngüsü, kültür taşıyıcısı olarak rolünü veya aile içi erkekleri-

nin arasına sıkışmış kız çocuklarını ve genelde gelenek adı altında uygulanan şiddete karşı görüşü ele

almaktayım.

At the center of the violence directed at women and girls, lies degradation fed by beliefs, traditions,

suppressed sexual identity, instincts and fear of the woman and the role that is given to men by society

and this situation signifies the loss of humanity and reminds us of barbarism. The woman who couldn’t

live her childhood, taste her womanhood, instead forced to babysit her brother, then to marry at a yo-

ung age…The woman raised for obedience and to serve…

At this point; involuntarily, woman becomes a part of violence. With beliefs and traditions, women are

tend to see man as their owner and some material measures as their values. When we consider the fact

that all the values that create the culture of a certain society are transferred to future generations by

women, we can presume that the violence against women will continue with this cycle.

In my works, I reflect upon the view that is against the violence directed towards women who are res-

ponsible for the continuation of daily life and culture and girls who are stuck in between male family

members under the excuse of traditions.

Page 4: ÇAĞDAS1985 6. Sayı

6 7

NESLİHAN PALA “İnsan”ın aktardığı her çeşit veri (davranışsal, fiziksel, kişisel )

kendimi ifade edebilmek için zamanla biriken ve duygunun üç boyuta dönüşmesini

sağlayan bir kaynaktır. Yorumlamada kaçınamadığım ve kaçınmak istemediğim de-

formasyonun, kendiliğinden bir nevi saldırganlık içeriyor olması bilinçaltımın sorum-

luluğundadır. Bu yorumlar (temalar çeşitli) ister istemez ironi içerdiği için, ağırlıklı

olarak karşı cinsin hallerinde ele almama neden oluyor ve sanırım bu da kendi cinsi-

mi dolaylı olarak yüceltme eğilimidir. Yorumlama biçimimde “insan bedeni estetiği”ne

bağlı kalmadığım söylenebilir. Ancak bu yaklaşım zaman zaman sempati içerebiliyor.

Öyle ya tümüyle karşı cinsi yermemek lazım. Toplumun çoğunluğunun gerçeğine

parmak basmak gerekirse, kadınların gizli gücü, erkeklerin gizli zayıflığı tarafından

bastırılır. Kendi gücümün bilincinde olarak karşı cinsin zayıflığını afişe etme dürtüsü

belki de görevim haline geldi. Elimden düşürmediğim aynama baktığımda, arkamda

olup bitenleri görme ihtimali de var. Kesinlikle feminen bir davranıştır bu ama po-

tansyel ve sembolik olarak ta bir gözlem aracıdır ayna. Zayıf görünen kadın, içindeki

potansiyelin farkına varması an meselesidir. Bundan (bilincinde olmasa da) korkan

erkek, bu farkındalığı bastırmak için elinden geleni yapar. Bir nevi fobi olsa gerek.

Zira korkular (kadınlar) bastırılır, hep bastırılmıştır. Ama olsun, kadın affeder.., ama

unutmaz derler. Olur da unutulmaya “yüz tutturulursa“ , o zaman ben de hatırlatmak-

la yükümlü hissederim.

Every data (behavioral, physical, personal) that is transferred by men is a source

that enables a person to express him/herself by transforming the emotions into three

dimensions. The deformation which I cannot escape involves a kind of aggression and

this is the responsibility of my subconscious. Since these comments involve irony, I

feel the need to focus on the other gender’s conditions too and I guess this is a implicit

form of sublimation. I can state that I’m not dependent of the “aesthetic of human

body” in terms of my comments. Either way, one should not revile the other gender

completely.

If we were to point out a fact about society, we would indicate that the secret power of

women is repressed by the secret weakness. Maybe, as being aware of my own power;

it has become my duty to unmask the weakness of other gender. When I look at my

mirror, there is also the possibility of seeing what is behind me. This is absolutely a

feminine behavior but it’s also a potential and symbolic observation tool..

It’s only a matter of time for the seemingly weak woman to discover her potential.

The male is threatened (even if he does not know this consciously), does everything

he can to suppress this awareness. It must be some kind of a phobia. Hence fears (wo-

men) are suppressed, always had been. So be it, they say that women forgive but don’t

forget. If they are put in a position of forgetting, then I feel that it’s my responsibility

of reminding them.

GÜL ILGAZ Melis Bilgin’in hakkımdaki yazısıyla cevaplamayı tercih ederim. “Gül Ilgaz’ın işlerinde

kadınlık hali ister kadın imgesinin birebir varlığı ile ister yokluğunda geride bıraktığı nesneler, mekan-

lar ve ilişkiler ile olsun, kendisini her zaman hissettirir. Bu kadınlık hali sadece yaşadığı toplumunun

içinde kadın olmakla kalmayıp, bunun ötesinde, daha evrensel bir seyirde kendini tanımlama halidir.

Yer yer kadın arketipleri ve kimlikleri olarak belirir; anneliği, kızlığı, eşliği sorgular; yer yer kadının

toplum içindeki yalnız ve derinden işleyen savaşçılığını hissettirir. İlk işlerinde yer alan kadının “öteki-

liğine” tepki, zamanla olgunlaşmış, kadın kimliğinin keşfi, kabulü ve keyfi ile harmanlanmıştır. Bu işler

sadece eleştirel ve sorgulayıcı bir gözün ifadesi değildir; kadınlığı bir savaş aracı ya da ille de kimliği

netleştirilmek zorunda bir varlık olarak betimlemez. Aksine, özellikle Ilgaz’ın zaman zaman yer verdi-

ği çıplak kadın bedeni, bedenin kişinin kendisine ifadesi ile dışarıya olan ifadesinin farklılıklarının ses-

siz ve huzurlu bir kabullenişini de içerir. Kadınlığa dair bir barışıklık işlerin ruhuna sinmiştir.” Melis

Bilgin Nisan 2012

I prefer to answer this question with Melis Bilgin’s article about myself. “The condition of being a wo-

man is always apparent in Gül Ilgaz’s work whether there is an image of woman or not, with the objects

that are left behind, the spaces and relation. This condition does not only refer to being a women in her

society but it’s more like defining oneself in a universal sense. From time to time women archetypes

and identities appear in her art; she questions motherhood, being a daughter or wife; sometimes she

emphasizes the lonely and intense warrior nature of women in the society. The reaction against the

women’s “otherness” that can be seen in her early works matured with time and blended with the dis-

covery of woman identity, the acceptance of this identity and the joy taken from it. These works are not

only expressions of a curious and questioning eye; they don’t depict woman as a war machine or a being

whose identity must be specified and identified. On the contrary, the naked woman body that Ilgaz de-

picts, involves the quite acceptance of the difference between the expressions of her body towards her-

self and the outer world. A state of being at peace that is unique to women is sensed in her paintings.”

Melis Bilgin April 2012

AZİME SARITOPRAK Kendim olarak yaptığım her eylem, kadın olarak var olmama

karşılık gelir. Resmettiğim veya ele aldığım kadın, ben kadın olduğum içindir. Ancak

şimdiye dek salt “kadın olmak” konusunda vurgulanmış, bu kimliği yüceltmiş veya

bir sorun içinde değerlendirmiş bir eylemim yoktur. Resimlerimde kadın kimliği; ha-

yal kuran, düşleyen, yaşayan, oynayan, düşen, zıplayan; kendi kurduğum dünyalarda

gezinen masalsı bir karaktere, bazen gerçeklikten de ötede, kadın olmaktan da önde

bir insan olmaya işarettir ve esas derdim insanın var olma halleridir. Bu sergide yer

alan çalışmam, tesadüfi bir ışık hüzmesi ile duvara düşen gölgeler ve kadın olarak

kendi biçimim gereği oraya bıraktığım izlerden ibarettir.

Every act that I do, there is a connection with the fact that I’m a woman. The woman

I have painted or emphasized is there because I’m a woman. But I didn’t produce any

work specifically depicting the condition of being a woman in terms of reviling this

identity or evaluating it in the context of a social problem. The identity of the woman

that is seen in my paintings is a reference to a fairytale character from the worlds that

I have created in my mind; a person rather than a woman or a man who is dreaming,

wishing, living, playing, falling, and jumping. My main concern is the condition of be-

ing human. My work in this exhibition a photograph of my trace on the wall in the

shape of my shadow created by an accidental light.

PINAR YEŞİLADA Kendime Doga mı kültürmü diye sorduğumda, kültürel bir dün-

ya içinde yaşadığımızı düşünüyorum. Doğanın temel farklılıkları elbette cinsiyetleri

belirler ama gerçek farklılığın ne olduğu sorusu anlamsız gelir bana. “Toplumsal Cin-

siyetli bellek” ve kadınların hayat hikâyeleri, zorlukla kabul olsa, geçmişi anlamakta

önemli bir yoldur. Bazı açılardan, sen ve ben farklı, bazı yönlerden farklı değilizdir. Ve

bazı toplumsal sorunlar cinsiyete dayalı ve bir kısmı değildir. Ancak çoğu insan için,

bir erkek veya bir kadın olmak dramatik yaşamlarını ve deneyimlerini şekillendiren

bir şeydir. Benim için önemli olan insan deneyiminin aralığına yer vermektir. Başka

(kadınlar üzerindeki erkek, doğa üzerindeki insan, fakir üzerinden zengin) üzerin-

den bir grubun hâkimiyeti her zaman için inciticidir. Kadın ve kadın sorunlarına olan

ilgim mevcut sınırların adaletsizliğinin ötesini istememden kaynaklanır ancak hiç bir

zaman işlerimi sadece bir kadın olmanın en samimi bir parçasını keşfetmek olarak

da düşünmedim. Her işim, bilinç kaymalarını hızlandırmayı hedefleyen büyük bir ça-

banın birer parçasıdır. Sanat amacım daha geniş sosyal konulara ortak günlük dene-

yimlerimi bağlamaktır. Benim için sanat yapma sembolik bir gerçeklik yaratmayı

içeren çok özel bir eylemdir; sanat yoluyla umudun gücünü görmek, çeşitlilik içinde

eşitlik için arzumu ifade edebilmek isterim. Yaratıcı süreç, self-determinasyon ve bir

güçlenme eylemidir. Kendimizi ve şeyleri, dünyanın kayıp veya göz ardı edilmiş bir

parçası olmaktan kurtarmak için kullanıldığı zaman güçlü bir araç olabilir. Benim

işim düşünce belgeler, değersizleştirilen, değeri yok edilen, devalüe edilen şeyi geri

almama izin verir. İnsanların, insan olmanın, iyi bir hayat sürmenin ne demek oldu-

ğunu ve aynı zamanda dünyanın iyi bir yer olması için sanatsal sürecin ne anlama

geldiğini yeniden hayal edebilmelerini isterim.

When I ask myself; nature or culture? My answer is that we live in a cultural world.

Of course, the basic differences of nature determines genders but the question of what

are the real differences always seems meaningless to me. Even if “Memory of Social

Gender” and life stories of women are the hard way, they are useful for understanding

the past. From some angles, you and me are different and from some points, we are

not. Social problems are also like that. But for most people, being a man or a women is

a dramatic factor that shapes their lives. What is important for me is the human ex-

perience interval . The dominance of a certain group of people (man over the women,

human over the nature, rich over the poor) over the others is always hurtful. My inte-

rest towards women and their problems is because of my wish to break the boundaries

of inequality in current societies but I never considered my works as discovering the

core of the condition of being a woman. All of my works are parts of an effort to acce-

lerate shifts of consciousness. My aim in art is to connect my daily experiences with

broader social issues. For me, producing art is a special act that involves creating a

symbolic reality; to see the power of hope by art; I’d like to express my wish of equality

in diversity. The creative process is an act of self determination and empowerment.

Art can become a powerful tool when it is used to save ourselves from being a lost and

ignored part of the world. My works documents ideas; they enables me to take back

the degraded, devaluated things. I want people to be able to dream about the meaning

of living a good life and also the meaning of the artistic process for creating a better

world once again.

Sağlık sektörü başta olmak üzere diğer alanlarda da başarılı projelere imza atan Bozlu Holding’in ortaklarından Şükrü Bozluolcay aynı zamanda Türk modern ve çağdaş resmi konusunda önemli bir koleksiyona sahip ve koleksiyonerliğin henüz ivme kazandığı zamanlardan bu yana biriki-mini sürdürmekte. Şükrü Bozluolcay, Yaptığımız ilk koleksiyoner röportajımızda bizimle Sanata desteği ve bu konuda idealleri ile birlikte sanat piyasası konusundaki düşüncelerini paylaştı.

Röp: Oğuz Alp Dedeoğlu

“Sanat pazarı ile sanatçının başarısı çok farklı kavramlar. Baktığımızda hakika-ten sanatsal açıdan çok değerli olan bir şey çok aşağı seviyede gidebiliyor.”Koleksiyoner yönünüze geçmeden önce biraz kendi iş alanınızdan bahseder misiniz? Bozlu Holding çatısı altında üçte ikisi tıp alanı diğer üçte birlik kısmı ise farklı endüstriyel işlerle ilgili olmak üzere yaklaşık on üç firmamız var. Bunların bir kısmı ile sağlık işletmeciliği tıbbi cihaz satımı, cihaz imalatı, ilaç imalatı ve Solar enerji ile ilgili işlerimizi yürütüyoruz. Endüstriyel olarak da tren vagonu imalatı yapıyoruz. Tüm bunlarla birlikte arge çalışmalarımız devam ediyor. Koleksiyonunuzu ne zaman oluşturmaya başladınız? Veya bir koleksiyon fikri ile mi bu heyecana başladınız?Aslında koleksiyon sözünü ben çok sevmiyorum. Türkiye’de bu çok ucuz kullanılıyor. Bu çok kolay bir iş değil ve ben aslında kendimi bir koleksiyoner olarak görmüyorum. Koleksiyonerlik ciddi bir bilgi birikimi istiyor. Ciddi bir disiplin istiyor. Aslında kendi başına bir iş. Ama bizim yaptığımız şimdilik bir iş halini almadı. Aşağı yukarı 1975 yılından beri bu hobinin içerisindeyim. Başlangıç dönemlerinde bu işe Türkiye’de çok fazla değer verilmiyordu. Resim satın alan insan çok azdı ve makul fiyatlarla bir çok eser bulmak mümkündü. Talebelik yıllarımda harçlığımdan artanlarla neredeyse bir şeyler alabi-liyordum. O dönemlerde çağdaş bir sanatçının değer bulması zordu. Resim boyutları belli ölçülerdeydi. Daha sonra bu durum 90’lardan itibaren renk değiştirmeye başladı. Sosyo-ekonomik durum değişti. Türkiye’de yeni bir zengin zümresi oluştu ve bu insanlar apartman dairelerinden villalara taşınmaya başladı. Duvarlar büyüdü alınan resim boyutları büyüdü hepsi için demiyorum ama zengin zümrenin bir kısmında farklılığını gösterme içgüdüsü doğdu. Bunları küçümseyerek söylemiyorum söylemek is-tediğim bu durumun da piyasanın tetiklenmesinde ve farkındalık yaratmasında etkili olmasıydı. Be-nim gördüğüm başka bir etmen de sahtecilik furyasının başlaması. Bu işe hakikatten gönül vermiş ki-şileri bu işten soğutma girişimi başladı. İnsanlar, bu tedirginliklerinden dolayı yeni bir şeyler aramaya başladılar ve çağdaş eserler fark edilmeye başlandı. Ben de 90’dan sonra çağdaş üslupta eserleri tercih etmeye başladım. Çağdaş sanat eseri toplamaya Mine Sanat Galerisi ile mi başladınız? Galeri ile tanışmadan önce de birkaç eser almıştım. Ama eserlerin %90’nını Mine Sanat Galerisi vası-tasıyla aldım. Kendileriyle yaklaşık 10 yılllık bir geçmişim var. Galeriden ilk olarak Adnan Çoker’in bir çalışmasını aldım. Hem Mine Hanım’ın hem Nur Bey’ in çağdaş sanat pazarını takip etmemde bana çok yardımları dokunduğunu söylemeliyim. Daha çok hangi üslupta eserleri koleksiyonunuza katmayı tercih ediyorsunuz?O konuda özelikle takip ettiğim ve kesin belirlediğimiz bir yaklaşım yok. Çağdaş figüratif ve non-figüratif eserler bir arada diyebilirim. Koleksiyonunuzda çoğunlukta olan bir sanatçı var mı?Fikret Mualla’nın eserlerine özel bir ilgim var. Ressamlardan Adnan Çoker, Mehmet Güleryüz, Ze-kai Ormancı, Selma Gürbüz, Mustafa Ata; heykeltraşlardan da Hüseyin Gezer, Koray Ariş ve Seçkin Pirim’in çalışmaları koleksiyonumuzda çoğunluktadır. Doktor kimliğinizin sanat eseri terchilerinizde etkili olduğunu düşünüyor musunuz? Siz sorunca düşündüm. Hastanın, doktorun karşısında sorunlarını dile getirmesi, güven ortamı içinde kendini ifade etmesi, doktorun da böylece sorunları tespit etmesi aslında sanatçı ve çevresi ilişkisini anımsatabilir. Ama bir yandan da doktorun çalışma sistemi ile sanat eserinin yaratım süreci arasında benzerlik kurmanın kendi açımdan zor olduğunu söyleyebilirim.Günümüzde Türk Çağdaş Sanatının yükselişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ben müzayedeleri çok dolaşan bir insan değilim. Ama özellikle yurt-dışındaki müzelere sıkça ziyaretle-rim olur. Dolayısıyla bir dönem sonra kıstas mekanizması oluşuyor. Konsantrasyonunuz daha yüksek ise o daha kısa sürede oluşuyor. Son dönemlerde genç sanatçılar son derece başarılı. Yurt-dışında da seslerini duyurmaya başladılar. Ama sanat pazarı ile sanatçının başarısı çok farklı kavramlar. Baktığı-mızda hakikaten sanatsal açıdan çok değerli olan bir şey çok aşağı seviyede gidebiliyor. Ama bir yan-dan üretilen şey her ne kadar sanat eseri de olsa onun da bir pazarlaması var. Birdenbire moda yaratı-lıyor izafi olarak diğerlerine göre yüksek rakamlarda karşılık buluyor. Ama gördüğüm şu: İyi eser çok fazla ortalıkta dolaşmıyor. Türkiye’de genç kuşak ressamların başarısı ile yeni oluşan alıcıları birlikte düşünürsek o sanat eserinin hemen ikinci ele dönmesini ben erken bulurum. Ama açıkçası şu anda hak eden de hak etmeyen de alıcı buluyor. Ama bunlar bir sirkülasyona girdiği zaman doğru ile eğrinin farkı o zaman netleşecek. Ve esas piyasa da o zaman oluşacak. İnsanların bu işe daha fazla sahip çıkacağı bir piyasanın büyüyeceğine inancım var. Artık günümüzde büyük şirketlerin sanat yatırımlarına ve koleksiyona yönelmelerine dair dü-şünceleriniz nelerdir? Sanat eseri bir yatırım aracı oldu artık. Türkiye’de de bu yavaş yavaş oluşmaya başladı. İnsanlar hangi bilinçle bu yatırıma yöneldi ben daha onu bilemiyorum ama bu algının başladığını görebiliyorum. Sanat artık bir imaj olmaya başladı. Büyük şirketler için de bir imaj ama aynı zamanda yatırım yollarından bir tanesi olarak görülmeye başlandı. Bu da farkındalıkla ilgili. Bununla birlikte çağdaş sanatın çok değer kazanmaya başlaması ve paranın büyümesi sanatı ister istemez ticari olarak düşünülmesine yol açıyor.Elinizdeki eserlerinizi gördüğüm kadarıyla kendi holdinginizde değerlendiriyorsunuz? Geri ka-lanlar için bir deponuz mu var yoksa başka binalarınızda mı sergiliyorsunuz?Bir depomuz var. Bunun dışında, eserleri holding binamızın duvarlarında değerlendiriyoruz. Mine Sa-nat Galerisi ile ortak proje kapsamında yine kendi binamız olan Neolife Tıp Merkezi’nde de çağdaş sanat adına düzenli sergiler yapmaya başladık. İlk sergimizi galerinin genç sanatçılarından Azime Sa-rıtoprak ile gerçekleştirdik. Onu da Süheyla Sabır takip etti. Şu anda ise Berna Erkun’un çalışmalarını sergilemekteyiz. Elinizdeki eserler için düşündüğünüz bir proje var mı?Dediğim gibi eserleri ileride görsel olarak paylaşma ümidiyle biriktirmeye çalışıyorum. Rakamlar o gözle bakmayı gerektirse de ticaret düşüncesini şimdilik arka planda tutuyorum. Elimizde eserleri depoda tutmakla bir yerlere varılamayacağını da biliyorum. Türkiye’de de çağdaş sanat müzelerinin bir elin parmaklarını geçmeyen sayısı, elimdeki eserleri ileride müze projesi ile birlikte değerlendirme düşüncemi kuvvetlendiriyor. Bu düşüncelerimden bir tanesi. Aslında müze kurmakla işin biteceğini de düşünmüyorum. Öncelikle müzenin kendini sürdürebileceğine dair bir güvenimiz olması gerekir. Bunun için de müzenin kendini geliştirebileceğine inandığımız bir temeline ihtiyacımız var. Bunun üze-rinde durmak gerekir. kolay bir iş değil.

Şükrü Bozluçay; one of the partners of Bozlu Holding that accomplished many projects besides health sector, is also the owner of a diverse collection of Modern and Contemporary Turkish Art and her con-tinues to expand his collection. In our first collector interview, Şükrü Bozluolcay shared his support to art, his ideals in this issue and his views on art market.

Before focusing on your collector side, can you please tell us about your profession? Under the roof of Bozlu Holding we have thirteen firms; mostly in medicine, and others in industrial sec-

tors. With some of them, we manage business like health management, medical device sale, device pro-duction and medicine production and our works about solar energy. In terms of industrial business; we deal with railway car production. In addition to these, our research and development studies continue. How did you start collecting? Did it started with the enthusiasm of collecting?Actually, I don’t like the word; collection. This term is used cheaply in Turkey. This is not an easy job and I don’t see myself as a collector. Being a collector demands serious knowledge and discipline. Actually it’s a profession of its own. But what we are doing is not in that level right now. I’m into this hobby since

1975. In the beginning collecting was not valued in Turkey. There weren’t many people who were bu-ying paintings and prices were reasonable. During my college years, I was nearly able to buy things with the remaining of allowance In that period it was hard for an contemporary artist to become valuable. The dimensions of the paintings were specific. This started to change starting from the 90’s. the socio – economic conditions have changed. A new set of wealthy people have emerged and these people started to move to villas from apartments. The walls have expanded and the dimensions of the paintings that are being bought grew. I’m not saying this for all of them but the urge to show off their difference born in a part of these people. I’m not saying these to underrate but what I wanted to express was that this change was influential in the triggering of the market and creating awareness. Another factor I have seen is the trend of forgery. The campaign of pulling off people who love this job has started. Because of their irritation people started to look for other things and contemporary works are discovered. I too, started to prefer contemporary works after 1990. Did you started to collect contemporary art works with Mine Art Gallery? I had bought new works before meeting the gallery. But I have bought %99 of my works with the means of Mine Art Gallery. I have a 10 year old affair with them. My first purchase from them was an Adnan Çoker piece. I must state that Both Mrs. Mine and Mr. Nur were very helpful in my pursuit in contem-porary art market. What kind of works do you prefer to add to your collection?I have no specific approach or pursuit in that matter. I can say that contemporary figurative and non figurative works are togetherIs there a dominant artist in your collection in terms of number of the works? I have a special interest in Fikret Mualla’s works. The works of Adnan Çoker, Mehmet Güleryüz, Zekai Ormancı, Selma Gürbüz, Mustafa Ata from the painters and sculptures of Hüseyin Gezer, Koray Ariş and Seçkin Pirim are in majority in our collection. Do you think that your identity as a doctor is effective in your choice of art pieces? I thought about it when you asked me. The relationship between the artist and the environment can be similar with the doctor- patient relationship in terms of the patient’s description of his/her complaints, his/her expression of him/herself in an environment of trust and the doctor’s diagnosis with respect to these information. But on the other hand an art work.What do you think about the rise of Turkish Contemporary Art? I don’t usually go around lots of auctions. But I visit especially foreign museums a lot. So, a mechanism of standards formed after a while. If your concentration is high, it can form in a lesser time. Recently, young artists are very successful. They are started to be known internationally. Art market and the success of the artist are different concepts. When we analyze a work from artistic perspective; we can see that a very valuable piece can be sold for a very little amount. On the other hand, even though the product is an art work, it also have a technique of marketing. Suddenly a trend comes along and trendy works are sold by larger numbers. Nut here is what I see: good works does not travel much around. I think it is too early for the works of young and successful Turkish artists to become secondhand when we consider the new buyers that are formed in this kind of environment. Nowadays, everybody can find a customer whether they deserve or not. But when it will start to be circulated; the difference between the right and wrong will be clear. And after that the actual market will occur. I believe in the growth of a market in which will people cares about this profession. What are your comments on today’s big company’s investments on art and their approach to col-lection? Art work became a tool of investment. This evolved slowly in Turkey. I don’t know how people headed towards this kind of investment but I can see that this perception is developing. Art has become an image. An image, but also a way of investment for big companies. And this is about awareness. It’s also about increasing value that has been given to contemporary art and the commercialization of art. As far as I have seen, you keep your art works in your holding? Do you have a warehouse for the rest of them or do you exhibition them in other buildings? We have a warehouse. We also exhibition the works on the walls of our holding buildings. We started to conduct collaborative projects with Mine Art Gallery in terms of organizing permanent contemporary art exhibitions in Neolife Medical Center. Our first exhibition was with young artist Azime Sarıtoprak. Latter was with Süheyla Sabır. Now we are presenting the works of Berna Erkun.Do you have a project in mind for the art pieces you have? As I have mentioned before, I’m trying to collect works for the purpose of sharing them visually. For now the financial aspect is not the privilege. I also know that there is no point in keeping the works in warehouse. The number of the contemporary art museums in Turkey strengthens my thoughts of uti-lizing the pieces I have in a museum project. This is one of my thoughts. Actually I don’t think the task will be accomplished by establishing a museum. First of all, we need to have the trust for the museum to keep itself going. Ad for this, we need a foundation in which the museum can develop itself. This needs focus; it is not an easy task.

Ş Ü K R Ü B O Z L U O L C AY i l e s ö y l e ş i

Page 5: ÇAĞDAS1985 6. Sayı

9

KADINA DAİRKADINA DAİR

ABOUT WOMANABOUT WOMAN

Mine Sanat Galerisi, Caddebostan mekanında “Kadına Dair” grup sergisine ev sahipliği yapıyor. 18 kadın sanatçının

katılımıyla oluşturulan sergide, desen, tuval heykel, fotoğraf, baskı, seramik gibi çeşitli disiplinlerde üretilmiş çalış-

malar yer alıyor.

Çeşitli tekniklerin imkanları dorultusunda üretilen çalışmalarda “Kadına Dair” olan, çalışmaların düşünsel boyutu-

nun çıkış noktasını oluşturuyor. Katılım sağlayan 19 kadın sanatçının çalışmaları, kadının kimlik probleminin gü-

nümüzde farkında olma durumunu gözler önüne sermeye devam ettiğini hatırlatıyor. Kadının “yazgı”sına, zihinsel

suje olarak varlığına; gündelik hayattaki rolüne, savaşçılığına değinen farklı deneyimlerden ve fikirlerden yola çıkan

çalışmalar Mine Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen kadına yönelik en önemli sergilerden birini oluşturuyor.

Sanatçılar: Bilge Alkor, Beril Anılanmert, Özgül Arslan, Tomur Atagök, Nancy Atakan, Beyza Boynudelik, Sabahat

Çıkıntaş, Hülya Düzenli, Berna Erkün, Jale Nejdet Erzen, Meriç Hızal, Gül Ilgaz, Can Maden, Neslihan Pala, Azime

Sarıtoprak, Zerrih Tuluğ, Bala Uyguner, Pınar Yeşilada.

“Kadına Dair” sergisini 30 Mayıs – 15 Ağutos 2012 tarihleri arasında Mine Sanat Galerisi Caddebostan mekanında

ziyaret edebilirsiniz.

Mine Art Gallery, welcomes “About Woman” group exhibition in its Caddebostan place. In the exhibition, a wide range

of works consisting of pattern, canvas, sculpture, photography, print and ceramics are presented with the contributi-

on of 18 artists.

The inspiration for the creation of the works that are produced with the capabilities of various techniques comes from

everything “About Woman. The works of 19 participatory artists reminds us of the condition of being aware of the

identity problem of the women in today’s society. This exhibition stands out as one of the most important exhibitions

that had been realized in Mine Art Gallery regarding women with works focusing on the “fate” of women, her existence

as an intellectual subject, her role and struggle in daily life.

Artists: Bilge Alkor, Bala Altıner, Beril Anılanmert, Özgül Arslan, Tomur Atagök, Nancy Atakan, Beyza Boynudelik,

Tülay Tura Börteçene, Sabahat Çıkıntaş, Hülya Düzenli, Berna Erkün, Jale Nejdet Erzen, Meriç Hızal, Gül Ilgaz, Can

Maden, Neslihan Pala, Azime Sarıtoprak, Zerrih Tuluğ, Pınar Yeşilada.

You can visit “About Woman” exhibitions between 30th of May – 15th of August 2012 in Mine Art Gallery Caddebostan

place.