ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ II YAR.DOÇ.DR.MELİHA ASLAN KONU: Atatürk Dönemi Türk-Dış Politikası HAZIRLAYANLAR MUSAB ŞEREMET HATİCE KIRBOĞA İSMAİL ÇAKAR ÖMER FARUK CARIK
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ II
YAR.DOÇ.DR.MELİHA ASLAN
KONU: Atatürk Dönemi Türk-Dış Politikası
HAZIRLAYANLAR
MUSAB ŞEREMET
HATİCE KIRBOĞA
İSMAİL ÇAKAR
ÖMER FARUK CARIK
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ II
YAR.DOÇ.DR.MELİHA ASLAN
KONU: Atatürk Dönemi Türk-Dış Politikası (1923-1932)
HAZIRLAYANLAR
MUSAB ŞEREMET
HATİCE KIRBOĞA
İSMAİL ÇAKAR
ÖMER FARUK CARIK
1923-1932 döneminde Türk dış politikasının esasını,Türkmillî siyaset anlayışına uygun olarak Lozan’da halledilemeyen meselelerin çözümü teşkil etmiştir. Bunun yanı sıra Lozan Antlaşmasıyla ortaya konan esasların uygulanması, büyük devletlerle olan ilişkilerin normalleştirilmesi, komşularımızla dostluk ilişkilerinin kurulmaya çalışılması yine bu dönem dış politikasının temel özellikleridir. Ayrıca bu dönemde uluslararası genel gelişmeler yakından takip edilerek, içte ve dışta istikrarın sağlanmasına çalışılmıştır.
1.Dünya savaşında İngiltere ve Osmanlı karşı iki devletti ve Çanakkale savaşlarında bizi en çok uğraştıran devlet İngiltereydi. Ancak yeni Türkiye’nin kurulduğu 1923 yılından itibaren ülke yüzünü batıya ve bunun sonucunda İngiltere’ye dönmüştür ve İngiltere’yle olan ilişkilerini en üst seviyede tutmaya çalışmıştır.
Musul, sahip olduğu zengin petrol kaynakları nedeniyle batılı devletlerin ilgisini 19.yüzyıl sonlarından itibaren çekmeye başlamıştır. Özellikle İngiltere. I.Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri arasında yapılan gizli antlaşmalar doğrultusunda İngiltere bölgeye ilgisini sürdürdü. İngiltere, Mondros’dansonra,Türk birliklerinin kontrolünde olan Musulu işgal etti.
Lozan Antlaşması’na göre Türkiye ile Irak arasındaki sınır sorununun, Türkiye ile İngiltere arasında dokuz ay içinde barışçı yollardan çözüleceği söylendi. Bu hüküm gereği Türk-İngiliz görüşmeleri 1924 yılı Mayıs ayında başlamıştır bu görüşmelerde Türkiye nüfus açısından, siyasî, tarihî ve stratejik nedenlere dayanarak musul’un T.C’ye katılması gerektiğini savunurken, İngiltere Musul’un kendi mandaterliği altındaki Irak’a bırakılması konusundaki ısrarını sürdürmüş ve bunun yanında Türkiye’den Hakkari’ye kadar uzanan toprak talebinde bulunmuştur.
MANDETERLİK: Sömürgeciliğin kültür görmüş adı.
Bu durum da konferans, 5 Haziran 1924 yılında bir sonuca varmadan sona ermiştir. Lozan Antlaşması’nın Musul ile ilgili hükmü, bu görüşmelerin başarısızlığı durumunda sonucun Milletler Cemiyeti’ne götürülmesini öngörmektedir. Başlangıçta üyesi olmadığı, üstelik tamamen İngiliz kontrolünde olan bu organizasyondan Türkiye lehine bir karar çıkmayacağına olan inancından dolayı Türkiye Musul sorununu Milletler Cemiyetine götürmede tereddüt geçirmiş, ancak sonunda Türkiye Musul sorununun Milletler Cemiyeti’nde görüşülmesine razı olmuştur. Musul Misak-ı Milli sınırları içindeydi.
Musul sorunu, Milletler Cemiyeti tarafından 30 Eylül 1924’de görüşülmeye başlanmıştır. M.C tarafından oluşturulan heyet Milletler Cemiyeti’ne “Musul’un İngiliz mandası altındaki Irak’ın bir parçası sayılması gerektiğini ve Türkiye ile Irak arasındaki sınırında Brüksel’de belirlenmiş olan çizgiden geçeceğini” bildiren kararı aldıklarını bildirmiştir. Türkiye Musul komisyonunun kararını tanımadığını, komisyonun böyle bir karar alma yetkisinin olmadığını belirtmişse de, Milletler Cemiyeti, Musul Komisyonu’nun kararını benimsemiştir. Bu sırada Türkiye, Şeyh Said isyanıyla uğraşmaktaydı. Musul’u geri almak için kuvvete başvurmaktan başka çare kalmamıştır.
Ülke içerisinde yaşanan yeni yapılanma ve Şeyh Said isyanı gibi iç nedenler buna imkan vermemektedir. Bu nedenle Türkiye, geri adım atmak zorunda kalmış, 5 Haziran 1926’da imzaladığı Ankara Antlaşması ile Musul’u İngiliz mandası altındaki Irak’a bırakmıştır. Buna karşılık Türkiye’ye Musul petrollerinden 25 yıl süreyle % 10’ lukhissenin verilmesi kabul edilmiştir. Ancak Türkiye aynı yıl 500.000 Sterlin karşılığında bu hisseden vazgeçmiş ve böylece Musul meselesi kapanmıştır.
İki ülke ilişkilerinin Atatürk dönemindeki en önemli gündemini Türkiye’deki Rumlarla, Yunanistan’daki Türklerin değişimi sorunu oluşturmuştur. Lozanda bu mesele çözülememiş,30 Ocak 1923’de bir sözleşme imzalandı. Buna göre Türkiye’deki Rumlarla, Yunanistan’daki Türklerin değişimi yapılacak, yalnız 30 Ekim 1918’den önce İstanbul Belediye sınırları içinde “yerleşmiş Rumlarla, Batı Trakya Türkleri bu değişimin dışında tutulacak, yani bunlar bulundukları yerlerde kalacaklardı. Yine bu sözleşmeye göre, bu sözleşmeyi uygulamak üzere uluslararsı karma komisyon kurulacaktı
Komisyon çalışmalarını Ekim 1923’te başlatarak sorunu çözmeye çalıştı. İki taraf bu konuda yerleşmiş olan nüfusu farklı algıladığı için anlaşamadı. Yunanistan daha çok Rum’un Türkiye’de kalmasını istediği için konu Milletler Cemiyetine gitti. Cemiyetin Milletlerarası Daimi Adalet Divanından çıkan 1925 yılında ki rapor, meseleyi çözemedi. Bunun üzerine Türk - Yunan ilişkileri ilk büyük gerginliği yaşadı. Yunanistan Batı Trakya Türklerinin mallarına el koyarak buralara Türkiye’den gelen Rumları yerleştirmesi ve buna karşılık Türkiye’nin de İstanbul’daki Rumların mallarına el koyması, gerginliği
şiddetlendiren önemli gelişme oldu.
Fakat bu gerginlik her iki ülke hükümetleri tarafından siyasal bir anlaşma ile geçici olarak azaltıldı ve Türkiye ile Yunanistan arasında 1 Aralık 1926’da antlaşma yapıldı. Ancak bu antlaşmada uygulanamayarak gerginlik devam etti. Gerginlik, askeri çözümleri gündeme getirmeden Yunanistan Başkanı Venizelos, gidişi yumuşatma eğilimine girdi ve diyalog yolu ile çözüm önerdi. Türkiye’de buna karşılık verince iki devlet arasında, iki ülkenin nüfus değişiminin esaslarını düzenleyen 10 Haziran 1930 tarihli Ankara Antlaşması imzalandı. Böylece sorun çözüldü.
Bu şekilde 6–7 yıldır devam etmekte olan anlaşmazlık sona erdi. Bundan sonra Türk-Yunan ilişkileri uzun süreli olarak bir dostluk ve işbirliği dönemine girdi. Bu dostluk ve işbirliği hem Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerini hem de Balkanlarda barışın ve güvenliğin sağlanması için oluşturulan 1934 tarihli Balkan Antantı’nın kurulmasına sebep oldu. Türk Yunan ilişkileri 1954’e Kıbrıs Sorunu’nungerginliğinin artmasına kadar olumlu oldu.
İTALYA’YLA İLİŞKİLER
(1911-1922)• Roma İmparatorluğunun eski kutsal mirasına sahip olmak istedi bunun için; Trablusgarp ve
Onikiadaları(1912) işgal etti.
• Bu doğrultuda itilaf devletleriyle gizli anlaşma(Londra ve Saint Jean De Maurienne) imzaladı
ve blok değiştirdi.
• Paris konferansından sonra büyük hayal kırıklığına uğradı ve Milli Mücadeleye doğrudan
veya dolaylı destek sağladı.(İstanbul’dan Anadolu'ya silah ve insan vb. ihtiyaçların
geçirilmesini sağladılar.)
• 1922’den sonra iktidarın değişmesiyle 1911’deki dış politikasına geri dönüş yapacaktır.
İTALYA’YLA İLİŞKİLER
(1923-1934)
• 1920’de Yugoslavya'dan Korfu adasını işgal etti.(Türkiye 1925’de gelişmeleri yakıdan
izlemek için Tiran’da elçilik ve Avlonya'da konsolosluk açtı.)
• 1926’da Mussoli’nin Trablusgarp'ta yaptığı yayılımcı hedefleri dile getiren konuşma
Ankara’yı tedirgin etti.
• 1928’de Roma’da Türk-İtalyan arasında Tarafsızlık, Uzlaşma ve Yargısal Çözüm Antlaşması
imzalandı.
İTALYA’YLA İLİŞKİLER
1934-1939
• Mussoli’nin 2.Beş Yıllık Faşist kongrede yaptığı konuşma(1934) Türkiye’de büyük kaygı
uyandırdı.
• İtalya Habeşistan'a saldırdı(1935).Türkiye(bunu kararlara uyması ekonomisini etkiledi) ve MC
üyeleri ilişkilerini kesti.
• İtalya On iki adaya hava limanı yapmaya başladı.(1936)
• Montrö(1938) boğazlar sözleşmesine katıldı.(1937’deki Aras ve Kont Cinao görüşmelerinin
etkisi vardır.)
• Arnavutluk‘u işgal etmesiyle Türkiye'nin kaygılarını en üst düzeye çıkardı.
SOVYET RUSYA İLİŞKİLER
1917-1923
• Türkiye ile bu dönemde ‘‘düşmanımın düşmanı dostumdur’’ ilkesine dayanarak
yakınlaşmıştır.
• Kafkaslarda Bolşevik yönetim kurmasına göz yumması karşılığında Ankara hükümetine
yardım etmiştir.
• 1921 Moskova Antlaşması imzalandı.(Antlaşma karşılığında Batum verildi ve altın ve para
yardımı yapıldı.)
• 1922’de dost ilişkiler Türkiye Büyük elçisi askeri ateşeri,İngiliz ve Polonya temsilcileri
casusluk olayına karışmıştır. Bu olayın yatışmasında Rıza Nurun Moskova ve Ankara büyük
elçileri ile yaptığı görüşmeler önemli rol oynamıştır.
SOVYET RUSYA İLİŞKİLER
1923-1936
• 1925’de Dostluk ve Barış Antlaşması imzalanmıştır.(Şeyh Sait isyanı sonucu Musul sorununda
uluslarası ortamda SSCB’den destek almaktır.)
• Sovyet Rusya 1926’da Odesa limanın Türkiye’den mallara kapattı.
• 1927’de Ticaret ve Seyrisefain Antlaşması imzalandı ve sonuca bağlandı.
• 1928’de Türkiye Osmanlıdan kalan borçları ödenmesi konusunda alacalı devletlerle antlaşma
sağladı.(SSCB Çarlıktan kalan borçları ödemeyi reddediyordu ve Türkiye'nin tavrı onu zor
duruma düşürüyordu.)
• 1929’da Türkiye’deki komünistlerin toplu tutuklanması oldu.
• 1929 Protokolünün imzalanmasından sonra Türkiye geniş ölçüde SSCB endeksli hale
gelmiştir.
• 1932’de Türkiye’nin Milletler Cemiyetine girmesiyle ilişkilerde bağımlılık yerine iş birliği
olmuştur.
• 1936’da Montrö boğazlar sözleşmesiyle aradaki ilişkiler bozuldu.
Türk –Fransız ilişkileri ve Hatay
Meselesi.(Hatice)
Türkiye’nin Milletler Cemiyetine
Giriş.
Türkiye’nin Balkan Devletleri İle
İlişkileri: Balkanlarda Ortak
Güvenlik Arayışları
TÜRKİYE-FRANSA
İLİŞKİLERİ (1923-1939) Türkiye ile Suriye arasındaki sınırın
saptanması
Türkiye’deki Fransız okulları
Adana-
Mersin demiryolunun satın alınması,
Osmanlı borçları sorunu,
Hatay (Sancak) sorunudur
Türkiye İle Fransa Arasındaki
İlişki Fransa ile Türkiye’nin ilk resmi ilişkileri
Milli mücadele sırasında 20
Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması ile
başlamış ve Fransa, yeni Türk
Devletini tanıyan ilk İtilaf Devleti
olmuştur.
.
Fakat Lozan Antlaşması
sonunda bazı uygulamalarda ve
sonradan gelişen olayların seyrine göre
ilişkiler uzun süre olumsuz gelişmiştir.
İlk ciddi kriz, Türkiye - Suriye
sınırının tespiti konusunda olmuştur.
konusunda anlaşamamışlardır.
Komisyonunu anlaşamaması üzerine
iki
ülkenin hükümetleri devreye girerek
18 Şubat 1926 da diplomatik
görüşmeleri düzenlemeyi amaçlayan
“Dostluk ve İyi Komşuluk
bir anlaşma imzalamalarına rağmen
Fransa’nın, Ortadoğu’da İngiliz
politikasına destek verme geleneğini
sürdürmesi üzerine uygulanması
genelde mümkün olmadı.
Sınırın tespiti meselesi 30 Mayıs 1930
tarihli anlaşmayla ancak
çözümlenebildi.
Osmanlı Borçları Sorunu, Lozan Konferansı'nda görüşüldüğü
halde çözümlenemeyen konulardan
birisi de Osmanlı borçlarıdır. Osmanlı
Devleti'nin yabancı devletlere vermiş
olduğu imtiyazlardan en fazla
faydalanan Fransa olmuştu. Konu,
Konu, 13 Haziran 1928'de Paris'te yapılan bir antlaşma ile halledilmiş Osmanlı borçlarının ödenmesi belirli bir sisteme bağlanmıştır. Fakat 1929 dünya iktisadî bunalımı Türkiye'nin ödeme güçlükleriyle karşılaşmasına sebep olmuştu. Bu sırada Amerika Cumhurbaşkanı Hoover'in 1931'de kendi adını alan Hoover Moratoryumu'nu ilân etmesi borçların ödenmesini geciktirme imkanını gündeme getirmiş, Türkiye de bundan istifade etmek istemiştir.
Paris'te yapılan görüşmeler sonunda ilkinden daha uygun ödeme şartlarıyla yeni bir antlaşma 22 Nisan 1933'de Paris’te yeni bir borç meselesinin ilk çözümü oluşturan 1928 Antlaşması imzalanarak Osmanlı Borçları Meselesi halledilmiştir. Borçlar meselesinin çözümünden hemen sonra Adana-Mersin demir yolunun satın alınması meselesi ortaya çıkmıştır.
Türkiye’deki Fransız Okulları
Türk-Fransız münasebetlerinde sıkıntı
yaratan bir diğer konu da Türkiye'deki
Fransız misyoner okulları meselesidir.
Türk hükûmeti bu okullarda tarih ve
coğrafya derslerinin Türk öğretmenler
tarafından Türkçe olarak okutulmasını
istemişti. Fransa bu isteğe karşı çıktıysa
da Türkiye'nin kararlı tutumu karşısında
meseleyi Türk hükûmetinin isteği
yönünde kabullenmek zorunda kalmıştır.
Hatay’ın Ana Vatana Katıldı (30
Nisan 1939 1921 Ankara Antlaşması ile Hatay,
Faransa himayesinde fakat özel ( iç
işleerinde serbest) bir yönetime
kavuştu.
1936’da Suriyenin bağımsızlığına
kavuşmasıyla Hatay sorunu tekrar
ortaya çıktı.
Hatay’da Milliyetler cemiyeti gözetiminde yapılan seçimler sonucu 1938’de Hatay Bağımsız Devleti kuruldu. Devlet başkanlığına Tayfur Sökmen Başbakanlığa AbdülrrahmanMelek seçildi.
On aylık bağımsızlıktan sonra Hatay Meclisi, Türkiye’ye katılma kararı aldı.
Hatay’ın Türkiye’ye Katılmasının
Sonuçları Hatay’ın Türkiye’ye katılması, Atatürk’ün
ölümünden sonra gerçekleşen bir olaydır.
Büyük Devletler, 2 Dünya Savaşı tehlikesinden dolayı bu olaya karışmadılar.
Hatay Misak-ı Milli Kararları doğrultusunda sınırlarımıza dahil edilen son toprak parçasıdır.
Bugünkü Türkiye-Suriye sınırı son şeklini aldı
Hatay’ı Fransızlar’dan 7 milyon
Frank’a aldık İnönü’nün imzası var
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Fransız mandasında özerk bir yapıda olan Hatay ile ilgili, 23 Haziran ve 23 ağustos 1939’da Fransa’yla anlaşmalar yapılmıştı. Hatay meclisi de 1939 yılındaki son toplantısında anavatana katılmayı oy çokluğuyla karar vermişti. Ancak bu anlaşmaların sağlanması için Türkiye’nin Fransa’ya 7 milyon Frank ödediği ortaya çıktı. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivlerinde yer alan ve dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Başbakan Refik Saydam ile hükümetin bütün bakanlarının imzaladığı 6 Haziran 1940 tarihli kararnamede, yapılan anlaşma ele alınıyor.
Kararnamede, Hatay’ın Türkiye’ye
katılması ile ilgili Fransa’ya ödenen 7
milyon Frank’ın Türkiye Cumhuriyeti
Merkez Bankası’ndan, Fransız Klering
hesabına yatırıldığı belirtiliyor.
Milletler Cemiyeti’nin kuruluş amacı
ve Türkiye’yi daveti I. Dünya Savaşı’nın ardından A.B.D
Başkanı Wilson’un desteği ile dünyada yeni bir savaşın çıkmasını engellemek ve barışın korunması amacıyla 10 Ocak 1920’de Cenevre’de Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) kuruldu.
Türkiye barışçı siyaseti sayesinde,
1928 yılında Avrupa’daki
Silahsızlanma Konferansı’na katıldı.
1929’da milletler arası ilişkilerde
savaşı kullanmaktan vazgeçen Birand-
Kellogg Paktı’nı imzaladı.
Türkiye, artık Avrupa bloğunda yer
almaya başlamışsa da, Rusya ile olan
ilişkilerinin bozulmasını istemediği için
Rusya’ya karşı alınan zorlayıcı tedbirlere
katılmama kararı aldı. Bütün bu
gelişmelerin sonucunda Milletler
Cemiyeti, 1932’de Türkiye’yi barış
yolunda gösterdiği çabalardan dolayı
üyeliğe davet etti
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne
giriş nedeni ve üye olduğu tarih Amacı yeni bir savaşın çıkmasını
önlemek ve dünya barışını sağlamak
olan Milletler Cemiyeti, bir süre sonra
kuruluş amacından uzaklaşarak büyük
devletlerin çıkarlarını korur hale geldi.
Ancak Türkiye, barışın korunması
konusundaki iyi niyetini göstermek
amacıyla 18 Temmuz 1932’de Milletler
Cemiyeti’ne üye oldu.
1.Dünya Savaşından Sonra
Barışı Koruma Çabaları
Locarno Antlaşması 1925
Brland-Kellogg paktı1928
Locarno Antlaşması 1925 Almanya’da savaştan sonra üzerine aldığı
savaş tazminatı ve tamiratı konuların kendine
kolaylık sağlaması için Fransa ile yakınlaşması
içerisine girmiştir. Bu gelişmeler üzerine
Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Belçika,
Çekoslavakya ve Polonya arasında Locarno
Antlaşması imzalandı Antlaşmadan sonra
Almanya 1926 yılında Milletler Cemiyeti’ne üye
oldu.
Brland-Kellogg paktı1928
ABD Dış İşleri Bakanı Kellogg’un
öncülüğünde birçok Avrupa ve dünya
devletlerinin katılımıyla imzalanmıştır.
Paktın amacı devletler arası sorunların
barış yoluyla çözülmesi ve dünyada
kalıcı bir barış ortamının
oluşturulmasıdır.
Türkiye’nin Balkan devletleri ile ilişkileri (Ömer)
Türkiye, takip ettiği dış politikanın gereği olarak, hem dünya barışının korunmasına hizmet etmeye çalışmış, hem de bölgesel olarak kalıcı barışın tesisi yönünde önemli çabalar harcamıştır. Bölgesel faaliyetlerin en yoğun olduğu alan, özellikle Avrupa’daki gelişmelere paralel olarak Balkanlar olmuştur. Bu bölgedeki ülkelerle dostluk antlaşmaları imzalamıştır.
Balkan Antantı 9 Şubat 1934 tarihinde Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında imzalandı. Bu antant, taraflar arasında siyasi ve askeri açıdan karşılıklı garantiler sağlıyor, birbirlerine karşı sınırlarını garanti altına alıyor. Ayrıca savaş durumunda birbirlerine danışma ve birbirlerinin aleyhine siyasal antlaşmalar yapmamayı taahhüt ediyordu. Antant, 1939’da işlevini yitirdi.
İSLAM ÜLKELERİ İLE İLİŞKİLER VE SADABAT PAKTI
Türkiye’nin İslam ülkeleri ile ilişkileri Lozan Antlaşmasının öncesine dayanmaktadır. Nitekim TBMM ile ilk münasebet 1 Mart 1921’de Dostluk Antlaşması Afganistan ile gerçekleşmiştir.1928 yılında Afgan Kralı’nın Ankara’ yı ziyaret etti ve yapılan görüşmelerden sonra 25 Mayıs 1928’de yeni bir Türk-Afgan Dostluk İşbirliği Antlaşması imzalandığı görülmektedir ve aradaki dostluk sürdürülmüştür.
İran ile esaslı ilişkilerin kurulması 1926 yılında Güvenlik ve Dostluk Antlaşması ile başlamıştır. Bu antlaşmayla ile her iki devlet de tarafsızlık, saldırmazlık ve iyi komşuluk ilişkileri yürütmeyi amaç edinmiştir.Ancak aradaki sınır meselelerinin tam anlamıyla halledilememesi nedeniyle aradaki ilişkiler zaman zaman gerginleşmiş , bu durum 1932’ye kadar sürmüştür, ilişkileri geliştirmek adına yeni antlaşmalar yapmışlar.
Irak ile mevcut olan sınır anlaşmazlığı Musul meselesi hal olması ile iki taraf arasında sınır ve komşuluk ilişkileri başlamıştır.
Türkiye ile bu devletler arasındaki ilişkiler Atatürk’ün dış politikada benimsediği barışçıl yollarla gün geçtikçe ilerlemiş ve bunun sonucu olarak 1937’de bölgesel bir paktın kurulması sağlanmıştır.
Sadabat Paktı ( 8 Temmuz 1937)=1930'lu yıllarda İtalyan faşizmi bütün dünyayı tehdit etmekteydi.İtalya'nın 1934 yılında Habeşistan'ı işgal etmesi ve Doğu Akdeniz üzerindeki emellerini açıkça belirtmesi üzerine, Türkiye Orta Doğu'da bulunan devletler ile bir ittifak kurma konusunda harekete geçti. 8 Temmuz 1937'de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan'ın katılımıyla Sadabat Paktı kuruldu.
Sadabat Paktı maddeleri:
- Pakta katılan devletler birbirlerinin iç işlerine karışmayacaklar,- Saldırgan girişimlerde bulunmayacaklar,- Ortak yararları üstün tutacaklar vs.
Sadabat Paktı’nın Sonucu:Sadabat Paktı’nın imzalanması ile Türkiye’nin doğu sınırları da güvenlik altına alınmış oldu.Sadabat Paktı, 2. Dünya Savaşı sırasında İran’ın İngiltere ve Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesi üzerine işlerliğini kaybetmiştir.
SADABAT SARAYI
Montrö Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)
Lozan Antlaşması ile boğazlar başkanı Türk olan uluslararası komisyona bırakılmıştı ancak boğazlarla ilgili bu madde tam bağımsızlığa ve egemenlik haklarına aykırıydı. Almanya ve İtalya’nın hızla silahlanması ve izledikleri yayılmacı politika Türkiye’yi endişelendirmiş ve güvenliğini tehlikede görerek Lozan Antlaşmasının Türkiye’yi Boğazlar konusunda kısıtlayan hükümlerinin kaldırılması için 10 Nisan 1936’da Lozan’ı imzalayan devletlere birer nota göndermiştir. bu nota sonuç vermiş ve boğazların statüsünün tekrar görüşülmesi için İsviçre’nin Montrö kentinde görüşmeler yapılmıştır.
Montrö Sözleşmesinin İçeriği:
1-Boğazlar komisyonu kaldırılarak görevleri Türk devletine devredildi.
2-Boğazlara Türkiye’nin asker sokması kabul edildi.
3-Ticaret gemilerinin Boğazlardan serbest geçişi kabul edildi.
4-Savaş gemilerinin Boğazlardan geçişine sınırlama getirildi.
5-Savaş zamanında Türkiye’ye Boğazları kapatma hakkı tanındı.
Böylece Türkiye boğazlar üzerinde tam egemenliğini ve güvenliğini sağlamıştır.
BİZİ DİNLEDİĞİNİZ İÇİN
TEŞEKKÜR EDERİZ…