-
1
BUB Konya, 15 Ocak 2013 SAİM PROF. DR. SAİM SAKAOĞLU (Konya 1939
/ Yaş 74…)
Emekli Türk Halk Edebiyatı Öğretim Üyesi (Atatürk Üniversitesi:
1967-1988) (Selçuk Üniversitesi: 1988-2006)
Değerli Arkadaşım,
1991’den beri eşe dosta, sevdiklerime, öğrencilerime gönderdiğim
yıllık mektubumun 2012 yılına
ait olanını da göndermenin mutluluğunu yaşıyorum. Bu mektubun
gönderilme sayısı geçen yıl 200’ü geçti,
belki bu yıl sayı daha da artacaktır. İki yıl öncesine kadar
zarflayıp pullayıp gönderdiğim bu nameler artık
Genel Ağ aracılığıyla gönderiliyor.
İşitirim ki bazı dostlar bu mektubumuzu kendi sitelerine de
koyuyorlarmış. Teşekkürler. Hatta bir
sözlük var imiş, adına Ekşi Sözlük mü derlermiş yoksa Acı Sözlük
mü, her neyse, orada dahi adımız, bu
name vesilesiyle anılırmış. Ansınlar ama aslımıza sadık kalarak
ansınlar; onlar dahi sağ olsunlar.
Genel Ağ yoluyla elinize ulaşan bu mektubumu zevkle
okuyacağınıza inanıyorum. Çünkü bu
mektup türünde bir ilktir; ne kadar taklit edilse de taklitleri
başarılı ve sürekli olamadı. Bizim bu farklı
mektuplarımızın ilkleri (1991-2010) 2010 yılında bir kitap
bütünlüğü içinde okuyucularına ulaştırıldı:
Dostlara Mektuplar (Konya, 224 s.). Sonrakileri de ikinci kitap
olarak düşünüyoruz. Ya kısmet!..
EY KÂRİ (Alan dışı dostlara küçük bir açıklama: Ey okuyucu
anlamındaki kelimeler, Tanzimat’tan sonra bazı yazarlarımızın
yazılarının
başına ekledikleri hatırlatma ifadesidir.), BU MEKTUBU OKUMADAN
ÖNCE KENDİ ADINI TARAMA YOLUYLA ARA,
BAKALIM ADINI BİR GÜZEL VESİLEYLE ANMIŞ MIYIZ? NİÇİN OLMASIN…
‘BİZİM DERGÂHIMIZ‘ DEYİP
GÜZEL İNSANLARIMIZI ANMIYOR MUYUZ? VE DAHİ MERAK ETTİĞİNİZ BAZI
ADLARI VE KAVRAMLARI
DA ARAYABİLİRSİNİZ. MESELA; GÜVEN ADINI; ALPTEKİN, TAN, HORATA,
KOZ, ŞİMŞEK, DÜZGÜN, VB.
SOYADLARINI TARAYINIZ; HATTA İNTİHAL, SAMANYOLU, IHLAMUR, ÇAY,
VB. KAVRAMLARI DA
TIKLAYABİLİRSİNİZ. BENDEN HATIRLATMASI…
Hatta bu işlemi yaptıktan sonra, doğrudan en son sayfaya geçip
[Ctrl + End] oradaki tatlı
hatırlatmamıza bir göz atabilirsiniz. Belki de severek
okuyacağınız birkaç satır orada sizleri beklemektedir.
[Bu sayfalar, benim 73 (yazıyla yetmiş üç) yaşımdan sonra
öğrenmeye başladığım bilgisayar
kullanıcılığımın ilk ürünü. Ne kadar da dikkat etsem bazı
noktalar gözden kaçıyor. Bu satırların sevgili
okuyucuları, sizler ‘kusur arayıcı’lardan olmayan dost insanlar
olduğunuz için, perdeyi filan yıkmasak da
‘Affola’mızı kabul buyuracağınızdan eminiz efendim.]
‘Bir maceradır yazmak’ diyerek kaleme aldığım (alışkanlık işte,
ortada kalem malem yok, ‘bas tuşa’
var oysa) bu satırlar, vallahi yaşlılığın değil hafızayı canlı
tutmanın eseridir. Sizler daha genç yaşlarınızda
bunun minyatürüyle avunabilirsiniz. Şairin, ‘İnsan bu yaşa
gelince anlarmış’ demesi boşuna değil, ben size
‘erken rezervasyon’ yapmak istediğim için şimdiden teşvik primi
uyguluyorum, biline…
----------ooooo----------
-
2
GÜLE GÜLE 2012, HOŞ GELDİN 2013
Galiba belli bir yaştan sonra yıllar daha çabuk tükeniyor. Sanki
365 gün değil de 340, hatta 320 gün
gibi geliyor yıllar. Ne diyelim, bugün bize böyle geliyorsa
yarın da bugünün gençlerine öyle gelecek zâhir.
2011 mektubumuzla ilgili olarak gazete yazısı ve Genel Ağ
iletileri de ulaştı. İşte onlardan birkaçı…
1. İsmail Detseli, “Üç Yıllık Almanak”, Memleket, 16 Şubat 2012.
(Bazı dostlar, alamadıkları 2009 ve
2010 mektuplarını da istemişlerdi de…)
2. Ünal Şöhret Dirlik, “Saim Sakaoğlu”nun Kültür Hizmetleri/Saim
Hocanın Yıllık Mektupları”,
http://blog. Milliyet.com.tr…” diye devam eden bir bilgi
notu…
3. Abdülkadir Güler’in iletisi.
Araya giren Tekrar Notu: Bu, artık mektup olmaktan çıkıp bizim
salnamemiz olacağa benzeyen,
tarihçe-i hayatımızın bir yılını içene alan uzun mu uzun
mektubumuzu bir de kendi adınız açısından
tarayıveriniz.
Geçen yılın mektubunda güzel bir düzen tutturmuştum, daha
doğrusu bana öyle geliyordu. Bu yıl
da onun izinden gidelim. Bu yol bana da kolaylık sağlayacağa
benziyor da…
----------ooooo----------
ARTIK BENİM DE WWW’LARIM VAR!
20 yıl kadar oluyor, bir zat benim için bir web sayfası
hazırlamıştı. Onu kullanmaya kullanmaya
eskittik. Neyse, hayırlı bir öğrencimle arkadaşı bana yeni bir
3W sayfası hazırladılar. İşte o hayırlı
numaram:
www.saimsakaoglu.com
Lütfen tıklayın ve şu anda eski bir öğrencimin doktora öğrencisi
olan Atilla Kartal ile bekârlık
günlerinin ev arkadaşı, Mühendislik Fakültesi Makine
Mühendisliği Bölümü Araştırma Görevlisi Abdullah
Çakan’a birlikte teşekkür edelim . Öbürünü, ufaklığını zaten
çoğunuz biliyorsunuz, ama yine de bir
hatırlatalım:
[email protected]
ERDEMLİ’YE GELİŞ
Mersin’in Erdemli ilçesinin Tömük beldesindeki yazlık evimizin
hayatımızda önemli bir yeri vardır,
uzun emeklilik yazlarını orada geçiririz. Eh, onun da hakkını
verip söze oradan başlayalım.
Bu yıl Erdemli’ye oldukça geç geldik: 05 Temmuz 2012. ‘Bizim
Aliler’in büyüğü olan Prof. Dr. Ali
Berat Alptekin’in eşi Ayşe Hanım da bizimle Sertavul’a kadar
yolculuk etti. (Biz Konyalılar Sertavul’a
nedense Sertavil deriz, bir; Küçük Ali ise büyük damadım olan
Dr. Ali İlhan Manavgat’tır. Ayrıca bilim
dalımda birkaç Ali daha vardır: Prof. Dr. Ali Çelik
(Erzurum’daki ilk öğrencilerimdendir, bu yıl emekliler
safına geçecektir.), Doç. Dr. Ali Yakıcı (Bu dahi Erzurum’dan
lisanstan tezli öğrencimdir.), Prof. Dr. Ali
Duymaz (Erzurum’dan öğrencimdir, doktora ve doçentlik
jürilerinde bulundum.) ve Prof. Dr. Ali Torun
(Doçentlik jürisinde bulundum, profesörlük raporu yazdım.).
http://www.saimsakaoglu.com/mailto:[email protected]
-
3
Bizim, Konya-Erdemli (Altınsahil Sitesi) yolculuğumuz dinlene
dinlene tamamlanır. Ayaklarımı
dinlendiririm, meyve ve su molası veririz, Göksu’nun güzel
manzaralı yerlerinde özel molalar veririz. Bir de
Silifke’ye 15 km kala üzerinden geçtiğimiz Göksu Köprüsü…
Trafiği uygunsa vites küçültüp ırmağın sağ ve
sol kollarını seyretmek… Siz istediğiniz kadar, “Boğaz da Boğaz…
Boğaz’sız yaşayamam” deyiniz.
Erdemli’de kapıyı açar açmaz bazı sorunların bizi beklediğini
biliriz. Neyse, bu yıl parasını Konya’da
yatırdığım için elektriğimiz kesilmemişti. Zaten tutarı da az
idi. Suyu, tüpü faaliyete geçirmek… Geçen yılın
son tatil günlerinde bulaşık makinemiz ömrünü tamamlamıştı. Onu
06 Temmuzda yeniledik. Salonun ve
odanın güneşlikleri de epey yaşlanmıştı, ama onlara bir yıl daha
süre tanıdık, kısmetse 2013’ün tatiline
bıraktık.
En büyük sıkıntımız, Yurdanur Hanım’ın Genel Ağ ile olan
sorunları idi. Neyse, onu da uğraşa
uğraşa hâllettikse de zaman zaman nüksettiğini de hatırlatmakta
yarar vardır. Gelecek yıl benim de
oyuncağım olacağı için sonunlar ikiye katlanacak!
ERDEMLİ’ DEN KONYA’YA…
Evet, yaz aylarımızın mekânı Erdemli… Mersin ilimizin batısında,
Tarsus’tan sonra (21 km) en yakın
ikinci ilçesidir (30 km). Anamur’un 233, Bozyazı’nın 210, Mut’un
173 km olduğu bir ortamda Erdemli âdeta
ilin merkez ilçesi konumundadır. Dört merkez ilçesi olan
Mersin’in en kalabalık ilçesi Tarsus’tur. (En az 40
ilimizden daha kalabalık olan bu ilçemizin nüfusu 400.000’den
fazladır.) Erdemli’nin nüfusu giriş ve
çıkışlarda 48.600 olarak gösterilir. Silifke’den küçük de
Anamur’dan da küçük mü, bilemiyorum. TV
sunucuları gibi söylersek, ‘rakım’ı 0’dır. Nedense o cicili
bicili hanımlarla yakışıklı beylere Türkçemizi
öğretemiyoruz. rakım ile râkım arasındaki farkı öğretemedik
gitti. Ankara’nın en küçük ilçelerinden olan
Balâ’da son yıllarda sık sık hareket-i arz (babam öyle derdi;
deprem, zelzele) olmuştu da TV’cilerin bir
bölümü bu üzücü olayı duyururlarken ilçenin adında da bir deprem
yaşatıyorlardı. TDK’nin Yazım
Kılavuzu’nda Balâ olarak gösterilen adı, ‘küçük çocuk’
anlamındaki bala gibi söylemeleri ne kadar kötü
oluyordu.
Erdemli’deki çalışmalarımın bazılarının yakından izlenebilmesi
için ara sıra Konya’ya gitmem
gerekir.
Bu yılki ilk gidişim 20 Temmuz 2012 Cuma günü, Kontur’un 10.45
seferiyle gerçekleştirilmişti.
Mut’taki molada aşağıya inemedik, aracın ısı göstergesinde 45
derece yazıyordu. Ancak, 25-30 dakika
sonra ulaştığımız dağlarda ısı 32 dereceye kadar düşüverdi.
16.00 sularında indiğimiz Konya’da ise 37’yi
görüyorduk.
Neredeyse Konya’mıza niçin geldiğime sıra gelmeyecek. Efendim,
Konya Ağzı Üzerine Araştırmalar
adlı kitabımın hazırlıkları tamamlanmıştı. Kapak tasarımını
hazırlayıp basıma verilecek hâle getirdik.
Ayrıca on ciltlik olup bir cildinde benim de sorumluluğum olan
bir çalışmayı da başkente
gönderdik. Tokat bildirim ile “Meramlı Nüktedanlar” adlı yazım
da hazır hâle getirildi. Epey iş çıkarmışız,
değil mi!
Dönüşüm 27 Temmuz 2012 13.00 Kontur’uyla… Biraz uyku, biraz
Torosları seyretmek… 20.00
sularında hanemize ulaştım.
-
4
İkinci seferime gelince… O da Ramazan’ın altıncı günü olan
Cuma’ya rastladı: 24 Ağustos 2012.
09.30’da hareket ettik, 14.30’da Konya’ya ayak bastık. İlk işim
40 Numaralı Sağlık Ocağı’na (Şimdi adı
değiştiyse de biz eskiler hâlâ ona alışamadık.) uğrayıp süresi
dolan bütün rapora bağlı ilaçlarımı yazdırdım.
Aslında bu işi Erdemli’de de yapabilirdim, ‘Gelmişken Konya
olsun.’ deyip işi kolayına havale ediverdik.
Son paragrafta yer alan iki parantez arasındaki cümlenin sonuna
nokta konulup konulmayacağı
konusu, dünkü Cumhuriyet Kitap’ta (13 Aralık 2012, 1191, 31)
Yüksek Öğretmenli edebiyat öğretmeni
Feyza Hanım’ın (Hepçilingirler) ‘Türkçe Günlükleri’ köşesinin 04
Aralık 2012 tarihlisinde tartışılıyordu.
Farklı görüşler ileri sürülüyordu / Artık anlaşıldı, bu satırlar
14 Aralık 2012 Cuma günü yazılıyor.
Asıl geliş sebebime gelince… 2006 Nisanında taşındığımız Şelale
Konutları’daki evimizde daire
sahiplerine birer depo düşüyordu. Yer gök kitap, dergi, dosya
olunca orası dahi yetmedi. Öğrendim ki en
üstte oturan Ahmet Sarı kardeşimiz öğrenciymiş, pek de eşyası
olmadığı için deposunu kullanmıyormuş.
Babasından rica edince ikinci depomuz da oldu. İlk gelişimde
öğrenmiştim ki Ahmet kardeşimiz 30 Eylül
2012’de evleniyormuş. Elbette eski ve bekârlık döneminin
eşyaları depoya inecek! ‘Bayram sonu gelip
depoyu boşaltırım.’ diye izin isteyip Altınsahil’e dönmüştüm.
Sağlık ocağından sonra daha eve bile
uğramadan semtimizde kiralık depo aramaya başladım. Tam üç gün
devam etti arama işi. Benim kolilerde
armağan edilecekleri günü bekleyen fazla kitaplarımı Prof.
Alptekin’in isteği doğrultusunda, onun genişçe
olan odasına diziverdik. Artık ‘miadını doldurmuş’ olarca rapor
vb. nesneler de çöp kutularıyla tanışma
şansını yakaladılar.
Kalanları da benim depoya ‘kitap istifi’ yöntemiyle yığıverdik.
Ama bu işler benim on günümü
alıverdi. Buranın taşınmasında Balıkesir Üniversitesinde doktora
tezini hazırlamakta olan eski öğrencim
Fahri Dağı’nın, düzenlenmesinde ise bugünlerde Çorum Hitit
Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr. olarak görev
yapan Dr. Atiye Nazlı’nın çabalarını takdirle anıyorum.
Dönüşüm yine bir cuma günü, yine 13.30 Kontur’uyla oldu: 07
Eylül 2012. Tam 15 gün denizden
uzak kalmışım!
Üçüncü sefer-i hümâyunumuzun sebebi ise Türk Dil Kurumunun VII.
Uluslararası Türk Dili
Kurultayı’na katılmam idi. 21 Eylül 2012 Cuma sabahı 09.30
Kontur’uyla yine Toroslardayım. Ertesi gün
bazı kültür etkinliklerine katıldım ki yeri gelince
anlatılacaktır, ağabeyime haftalık ziyaretimi yaptım. Ertesi
gün ver elini YHT… Bir gün sonra başlayacak olan Kurultay için
Ankara’dayım. Bilkent Oteli’nde
ağırlanıyoruz. 28 Eylül 2012 öğlesi bir daha YHT… Bu sefer
Konya’ya dönüyorum. Kurultay da ayrıca
anlatılacak. 29 Eylülde Mevlâna Kültür Merkezi’nde, Konya
Ansiklopedisi’nin dördüncü cildinin tanıtımı
var. Prof. Alptekin’le gittik. İyi ki Kurultay sonrası gezisine
katılmamışım. Pazar günü Prof. Alptekin’le
ağabeyim Hasan Sakaoğlu’nu ziyarat ediyoruz. Uzun lâfın kısası,
Konya’daki bazı işlerimi de tamamladıktan
sonra yine ver elini Altınsahil: 03 Ekim 2012 Çarşamba, 13.00
Konturuyla… İşte bu dönüşümde,
ekranınızdaki bu mektubun ilk yedi ayını kâğıda döküyorum. (O
günlerde bilgisayarla tanışmak aklımın
ucundan geçmiyordu!)
YILIN YENİLİĞİ
Lise yıllarımdan itibaren zaman zaman günlük tutmuşumdur. Yıllar
sonra başladığım bilimsel
günlüklerim ise iki defteri doldurdu. Bunların yanında çeşitli
yayın organlarında hatıralarımı küçük yazılar
hâlinde sizlere sundum. Bir gün onların bağımsız bir kitap
hâline geleceğine inanıyorum. Ancak 2012’nin
önemli olaylarından biri de hatıralarımı yazmaya başlamamdır.
Öncelikle Selçuk Üniversitesini anlatmaya
-
5
başladım, çünkü orasıyla ilgili olanlar daha canlı idi. İpi
pazara çıkarılacak ne kadar adam varsa yazmak
gerek ama bir de onun bunun çocuklarıyla uğraşmak var. Ol
sebeple anlayana sivrisinek saz hesabı
yazacağız. Mesela bir ‘tamirci’ lafının kimi hatırlatacağını
sürekli okuyucularım şıp diye bilivereceklerdir.
Daha ne olsun ki. Hırsıza ‘hırsız’, ‘şey’e ‘şey’ demenin suç
olduğu bir ortamda daha ne yapabilirdim ki…
BİLGİSAYARLANMAK
Allah selamet ve afiyet versin, Müjgân Cunbur Ablamız bir gün
bana, “Saim, sen daha bilgisayar
öğrenmedin mi?” demesinin üzerinden belki de 11, 12 yıl geçti.
Ablacığım, artık rahat olabilirsiniz; Saim
Kardeşiniz de, az da olsa bu dünyanın kapısını araladı.
Efendim, Bilmem bir yerlere sıkıştırıvermiş miydim, benim bir
Konya dönüşünde, evimizin sultanı
Yurdanur Hanım bir müjde verdi: “Artık senin de bir bilgisayarın
oldu…” Cümlenin ne anlama geldiğini
düşünürken o ekleyiverdi: “Almer’den kendime yeni bir bilgisayar
alıyorum, benimki de senin öğrenme
aracın olacak.” Emir değilse de müjde yüksek yerden geliyor.
Bizim dost ve kardeşimiz Prof. Dr. Hamza
Zülfikar’ın deyişiyle, “Başım gözüm üstüne.” deyip
kabullendik.
Efendim, vaktiyle dört parmak daktilo kullanırdım, hem de
F’lisinden. Ama hanımın bilgisayarı Q
harfi ile anılıyor. 11 Eylülde yenisi gelince 17 Eylülde de
eskisini Almer’e bıraktım. “Ali Bey, ben Konya’ya
gidiyorum; dönünceye kadar bunu bir F’leyiver.” Dediğim gibi
oldu. 05 Ekimde, bu satırları yazmakta
olduğum bilgisayarımı F’li olarak aldım. İlk yazım, Prof. Ali
Çelik için 2013’te çıkarılacağını öğrendiğim
armağan için bir yazının tuşlarına basmak oldu. (O yazı hâlâ
bitmedi!) Şimdi yavaş yavaş öğrenmeye
başlıyorum… Büyük kızımın hocalığı fena gitmiyor. (Bugün 27
Aralık 2012, Bilecik) Dualarınızı bekliyorum,
hiç değilse bir ‘Allah zihin açıklığı versin.’ deyiveriniz. Saz,
kırkından sonra çalınmazmış ama bilgisayara
başlamanın yaşı olmazmış! (Almer: Erdemlili iki ortağın, Ali ve
Ömer Beylerin kurduğu ortaklığın kısa adı.)
ERDEMLİ’ YE VEDA
Güya bu yıl biraz geç geldik, biraz da geç gidelim diyeceğiz.
Ama tatillerimizin tatlı günleri olan
düğünlerden biri var. Yurdanur Hanım’ın en küçük teyzesi merhume
Seniha Mengiler’in üç çocuğunun en
küçüğü ve tek kızı olan Meral Yıldırım’ın tek oğlu ve Defne’nin
kardeşi Levent Yıldırım, iş yerinde tanıştığı
gelin adayımız ile 13 Ekim 2012’de, Giresun’un Bulancak
ilçesinde evlenecek. 11 Ekim 2012 Perşembe
günü bizim Nissan ile dönüş yolundayız. Bakınız hangi yolları
geçerek nikâh şahitliği masasına oturdum: 13
Ekim 2012 Cumartesi, 07.15’te taksi ile Konya Otogarı’na, 08.00’
de Özkaymak Seyahat ile Ankara’ya,
12.00’de Havaş ile Esenboğa’ya, l4.00’te THY/Anadolu Jet ile
Trabzon’a, 17.30’da özel bir arabayla
Giresun’a, 18.45’te aynı araba ile (kıyafet değiştireceğiz ya…)
Bulancak’taki düğün salonuna… Atalar
boşuna dememişler, ‘Ömür biter, yol bitmez.’ diye. Sahi, gelin
kızımızın adı neydi yahu? Fatma ve Ali kızı
Hatice Gürel. Bulancak dönüşü de aynı yolları tersinden geçerek
ve uçarak hâllettik. Bu yolculuğa başka bir
sebebe bağlayarak daha sonra da anlatacağım.
Sırada, ömrümüz olursa 2013’ün tatilini hayal etmek var.
Kısmetse.
GURUR VERİCİ BİR OLAY
Erdemli’de ilk olarak 13 Temmuz 2011’den başlayarak Mustafa
Gültekin’in Kazan Tatar Masalları
(İnceleme-Metin) adlı eserini inceledim. Ege Üniversitesi Türk
Dünyası Araştırmaları Enstitüsüne doktora
tezi olarak sunulan bu güzel çalışmayı büyük bir zevkle okudum.
Zaman zaman satırlar arasında
kaybolurken 1968-1971 yılları arasındaki heyecanlarımla
karşılaştım. Çalışmayı kusur bulmak için değil ne
-
6
gibi yenilikleri bulabilirim diye sabırla okudum. Gördüm ki
benim iki çalışmam ile Prof. Alptekin’in bir
çalışması, Hans-Jörg Uther’in, The Types of International
Folktales / A Classification and Bibliography
/Based on the System of Antti Aarne and Stith Thompson adlı üç
ciltlik (Helsinki 2004, Acedemia
Scientiarum Fennica) adlı kataloğa eklenen dört Türk
çalışmasından üçünü oluşturmuş. Çalışma, inceleyip
rapor yazmam için Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığınca
gönderilmişti. Teşekkürler Sayın Prof. Dr. Osman
Horata… Gerçi siz de ağustos ortalarında altı yılınızı doldurup
ayrıldınız ama Genel Ağ’da da görüleceği
üzere çok güzel hizmetlere imza attınız.
O üç esere gelince… Doçentlik tezim olan, Anadolu-Türk
Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu
Efsanelerin Tip Kataloğu (Ankara l980; Türkiye İş Bankası 1990
Büyük Edebiyat Ödülü), Kıbrıs Türk
Masalları (Ankara 1983 ve 1988) ve Alptekin’in, benim için
hazırladığı, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na 55. Yıl
Armağanı (Kayseri l994) adlı kitapta yer alan, “Hayvan Masalları
Tip ve Motif Kataloğuna Doğru” (s. 56-
97) adlı makalesi… Birtakım adı büyük, kendisinin büyüklüğü
şüpheli insanların son saniyede yazdıkları
kalıp raporlar yerine biz günlerimizi vererek bir genç
meslektaşımızın emeğini değerlendirdik.
Şu ‘on saniye’ konusu kafanızı karıştırabilir. Kısaca şöyle: Bir
prof. adayı için beş prof.’tan üçünün
yazdıkları satır sayısı içimizi burkuyor. Birincisi üç satır,
ikincisi sekiz satır, üçüncüsü 15 satır ve üçü de
olumlu. Dördüncü ve beşinci bilginlerinki ise 18 ve 20 sayfa
civarında… İlk üçünün allayıp pullamalarına
karşılık son ikisi dosyalarında sayfalar dolusu intihali ortaya
koyuyor. Ama sonuç üçe iki olumlu. Rektörün
yapacağı bir şey var mı? Var elbette. Prof.luğa talip olan
doçentinin hakkında suç duyurusunda bulunmak.
Peki, ya o ne yapıyor? Yetkisini kullanarak adayın lehine olan
sonucu dikkate almıyor ve aday yerinde
sayıyor! Kaç ay? İlk ilan dönemine kadar! Sonrasını öğrenemedim.
O aday sonradan prof. olduğuna göre,
herhâlde kendisine olumlu rapor yazacakların listesini rektörüne
vermiş olmalı. “Hangi üniversite ve hangi
doçent/profesör?” deyü sormayınız. Çok ilgi çekici bir
üniversite ve bir o kadar ilgi çekici fakülte… Rahmetli
anneciğim böyleleri için, “Allah yandığı yerde söndürsün.”derdi.
Ama ben demiyorum!
YENİ KİTAPLARIM
Bu yıl üç yeni kitabım yayımlandı, üçü de eski yıllardaki
yazılarımın kitaplaştırılmış şekilleri…
1. Karaca Oğlan Der ki… (Eleştiri Yazıları), Konya 2012, 274+xvı
s., Kömen Yayınları, nu. 80.
Bu kitabımla ilgili olarak kaleme alınan bazı yazılar:
a. Ömer Aydoğan, “Eleştirinin Namusunu Kurtaran Kitap: Karaca
Oğlan Der ki…”, Akpınar
(Niğde), 7 (41), Eylül-Ekim 2012, 25-33. Bu yazıyı mutlaka bulup
okuyunuz! Hatta okusunlar!
b. İsa Kayacan, “Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’dan: Karaca Oğlan Der
ki…”, Erciyes, 35 (420), Aralık
2012, 13.
Not: Yazı daha önce şu gazetede de yayımlanmıştı: Yeni Gün
(Burdur), 10 Kasım 2012.
Hani bir Karaca Oğlan’ımız vardı ya (Ankara 2004, 1030 s.), ona
çamur atmaya çalışan bir asilzade
ile intihalcilerin kralına yazılan yazılarımı içine alan bu
kitapta başka yazılar da yer alıyor. Türk bilim ve
ahlak tarihine altın sayfalar hediye eden bu kitabımı, yayınevi
ücretsiz olarak (kargo masrafı size ait olmak
üzere) gönderebilir. Yeter ki benim numarama adresinizi
iletiverin. Bu kitabımın en azından çok önemli bir
iki bölümünü okumanızı öneririm. Yeri gelmişken eleştiri adı
altında ortaya konulan cambazlıklardan
birkaçını sunmak isterim:
1a. Bizim eli yüzü düzgün cümlemiz birkaç yerinden sakatlanıyor.
Kasten ve düşmanca duygularla.
(Düşmanlık duygusunu satırların sahibi yüzüme karşı söyledi!)
Mesela, biz demişiz ki etmemişse, o allame
-
7
çarpıtarak etmişse demiş; biz demişiz ki Kara Oğlan, o allame
çarpıtarak Karaca Oğlan demiş; biz demişiz
ki kafalarını, o allame çarpıtarak kafaları demiş! Bu üç
çarpıtma işlemi sadece ve sadece bir cümlede
başarıyla (!) gerçekleştirilmiş ve sahibine belki de en yüksek
çarpıtma nişanı kazandırmıştır! Tabii başı gözü
yaralanan cümleye yüklen babam yüklen. Anlamı kaybolan cümlenin
başına üşüşüveriyor. Tabii bu arada
bazı kutsal duygular ortalıktan kaçışıveriyor.
1b. Kaynağını filan göstererek alıntıladığımız bir şiirde yer
alan kar kelimesinin kor olarak alındığını
sanıyor veya öyle görüyor! Çünkü istediği gibi olursa çarpıtmak
için yeni hedefler bulacak. Bulacak da bu
sefer elindeki silahı bir bumerang... Gelip kendisini paramparça
eyliyor! Çünkü, bizdeki kelime zaten kar…
Alıntı şiirleri bile tamir etmeye kalkışan şiir üstazı muradına
eremiyor. İnsanın koskoca kar kelimesini kor
olarak görmesi için ille de Metin Şentürk veya Âşık Veysel
olması şart değildir, yeter ki art niyetli oluna.
1c. Yiğidimizin hakkını yemeyelim; güzel (!) bir keşfini veya
icadını sizlere takdim edelim.
Beyzademiz bizim kaynağından irgördük diye aldığımız, Karaca
Oğlan coğrafyasında da hâlâ aynen
söylenilen fiilimizi, sözüm ona düzeltiyor ve asıl şeklinin
irgürdük olmasını emrediyor! Yâhu birader biz
onu alıntıladık, yayımlayana ihanet ederek nasıl değiştiririz?
Bizim öyle onun bunun yaptığı gibi değiştirme
veya tahrif ve tahrip etme gibi marifetimiz yok ki… Gelelim
keşfe/icada… Efendim, irgürdük fiili şöyle tahlil
ediliyor(muş): İr- fiil kökü, -gür fiilden fiil yapma eki, -ü
görülen geçmiş zaman eki, -k çok. 1. şahıs eki.
Buradaki yatık şekli biz yaptık ki vatandaşın keşfini/icadını
boş yere aramayınız. Dil tarihine kazandırılan bir
ek: -ü görülen geçmiş zaman eki. Tekrar dikkatinize sunuyorum,
bizim güzel Türkçemizde, görülen geçmiş
zaman eki olarak bilinen bir -ü eki yoktur Eh, bize de düşen
kendilerini bilim âlemine takdim etmek ve
kutlamaktır. Acaba bu ek hâlâ böyle mi öğretiliyor. Biz bir de
bu eleştirmeni, üstün buluşundan ötürü
DOÇENT yaptık!
1ç. Bu işler bitmez de gelmiş geçmiş en müthiş eleştirmenimizi
bir daha bulamazsınız deyü bir kez
daha örneklendirelim, hem de çoklusundan. Ol kişi deve
bilgisiyle ilkokul sıralarında kalmış, ayaklı-yedekli
koşma konusunda çift dikiş bile gidememiş, Urum’u Rum’u
karıştırması içler acısı, daha üç ile dördün
farkında değil, ‘filan mısradaki baş kelimesi yaz olacak diyorsa
da şiirin tamamı olan 16 mısrada bir tek baş
kelimesi geçmiyor, bizdeki şahan’ı sahan yapıp sahanları
dağıtıyor, vb.
Tabii bütün bunlar boş yere yapılmadı, sırtının birileri
tarafından okşanması arzu edildiği için bu
dikenli yollara girildi. Hocasına bu kadar hırçınlaşan eskilerin
masum eleştirmeni artık rahat uyuyabilir.
Muradına erdi ve doçentlik kerevetine çıkartıldı. Lisans tezinde
iltifatlarına mazhar olduğum, kendilerini
bölüm başkanı yardımcılığıyla taçlandırdığım, kızı Zümrüt’ü bir
dede olarak tele-masallarla büyüttüğüm, dil
asistanı olmadan önceki boş zamanlarında özel kadro tahsis
ettirerek halk edebiyatı (O zamanlar yüksek
lisans olmadığı için) doktora öğrencim olarak yanıma aldığım…
Yeter artık, Bunca himayeden sonra saf
değiştiren birinin size yüklenmesi kaçınılmazdı. Yine de canı
sağ olsun; evdeşiyle, oğluyla, kızıyla mutlu
olsun. Unutulmasın, aheste aheste çıkacak olan ‘AH’lar bizimki
olmayacaktır! Başka kapıya…
2. Konya Ağzı Üzerine Araştırmalar, Konya 2012, 304 s., Kömen
Yayınları, Nu. 84.
25 yıldan beri Konya ağzı üzerine kaleme aldığım bildiriler ve
makalelerden oluşan bu kitabımızda
konuya yakın olan öbür yazılarım da yer almaktadır. Yayınevimiz
aynı şartlarla bu kitabımızı da ücretsiz
olarak gönderebilir. Zaten bu kitabımın 300 kadarını VII.
Uluslararası Türk Dili Kurultayı üyelerine armağan
olsun diye ilgili kuruma göndermiş ve bu durumu kitabımın
dördüncü sayfasında dile getirmiştim.
Bu kitabımla ilgili olarak kaleme alınan bazı yazılar
-
8
a. İsmail Detseli, “Üretmeye Devam Ediyor”, Memleket, 14 Ekim
2012.
b. Seyit Küçükbezirci, “Pazartesi Yazıları / Konyalı Meyveler
Hakkında Saim Sakaoğlu’ndan
Şahane Bilgiler”, Memleket, 05 Kasım 2012, 4.
c. Murat Güzel, “Saim Sakaoğlu Kitaplarını İmzaladı”, Konya
Postası, ? (Daha bulamadım!)
ç. Zeki Oğuz, “Konya Ağzı Üzerine Araştırmalar ve Meram
Yazıları”, Memleket Dergi, 73, Aralık
2012, 50. Büyük boy olan dergide iki kitabımın kapağıyla benim
bir fotoğrafım da yer almaktadır.
Benim fakülte çıkışımdaki kökenimin dil olduğunu çokları bilmez.
Hatta Atatürk Üniversitesine de
dil asistanı olarak girmişken bir dil asistanı ile edebiyat
doçentinin (belki de bölüm başkanının) tatlı sert
görüşmeleri, beni bu yeni alana, üniversitede hiç öğretimini
almadığım halk edebiyatı alanına yönlendirdi.
Böylece asistan ile doçent arasındaki sertlik de giderilmiş
oldu. (Hikâyesi uzun, hatıralarımda
anlatılacaktır.) Lisans tezimin danışmanı Ord. Prof. Dr. Reşid
Rahmeti Arat Bey idi. Bu sebeple dil alanı hep
ilgimi çekmiştir. Ancak biz çizmenin veya kuşağın nerelere kadar
uzandığını bildiğimizden sadece Konya
ağzı ile ilgilendik. Onca prof., doç. ve yrd. doç. gelip geçti,
bu güzel ağıza, Konya ağzına eğileni olmadı.
Tamamına yakını tarihî metinlere takılıp kaldı. Kalsalar gene de
iyi, içlerinden biri öğrencilerinin takıldığı
metinlerin peşine takılıp kaldı. Şıracı-bozacı hesabı, hey’et-i
aklamalarla, Meteoroloji mühendisliği (!) ve
İngilizce (!) prof.larının yanına takılanın destekleriyle
intihal ithamından sıyrılmayı başardı. Ancak kamuoyu
ne der, ben biliyorum da o biliyor mu acaba? Bir rektörün
ağzından çıkan şu hazin cümle acaba
Türkiye’deki bilimin sınırlarını çizmeye yetmez mi: “Ama ağabey
(Bana hep ‘Ağabey’ derdi), o bana
rektörlük seçimlerinde 25 oy getirdi.” (Aslında o zat, beş oy
bile getirmedi de zaten menfaatleri gereği,
yeniden aday olan rektöre oy verecek olanlar da birinin ‘ikna
ettiği iddia edilen seçmenler’ arasına dâhil
ediliverdiler.) Yani’nin yani’si, seçilen rektöre oy
getirenlerin intihalleri göz ardı edilir ve hey’et-i aklama ile
paklanıverirler! İtirafın anlamı böyle değil mi? Ol hikâyet
burada hitam buldu mu? Allah bilir.
3. Meram Yazıları, Meram Belediyesi Kültür Yayınları, Konya
2012, 258 s. (Fotoğraflar s. 200-239).
a. Zeki Oğuz, “Konya Ağzı Üzerine Araştırmalar ve Meram
Yazıları”, Memleket Dergi, 73, Aralık
2012, 50. Büyük boy olan dergide iki kitabımın kapağıyla benim
bir fotoğrafım da yer almaktadır.
Çaybaşı Yazıları (Konya 2000 ve 2004) adlı kitabımın kardeşi
olan bu kitabım, on yıl kadar
bekledikten sonra, yeni yazı ve fotoğrafların eklenmesiyle basım
aşamasına getirildi. Kitabımın ‘Takdim’i
genç belediye başkanımız Dr. Serdar Kalaycı’nın imzasını
taşımaktadır. Selçuk’tan öğrencim Harun
Çöpür’ün de kitabımızın basımı aşamasında takdire değer çabaları
oldu. Eskiden bu işlerle Yusuf Batar
(Şimdi hangi üniversitede yardımcı doçent acaba?) ile İsmail
Özkan kardeşlerimiz ilgilenirlerdi. Özkan artık
yayıncı olarak yazılarımızın yer aldığı dergileri basıma
hazırlıyor.
Memleket, Konya’da dokuz yıldan beri yayımlanan güzel bir günlük
gazete… Bir süredir de aylık
bir dergi eki veriyor: Memleket Dergi. Kasım 2012 tarihli 72.
sayısında, bizim Konya Çalı dergisinin sahibi
Zeki Oğuz Bey’in aylık yazısı da yer alıyor: “Sarıkeçili Yörük
Beyi Kuş Ali’nin Hikâyesi” (s. 46). İyi, hoş, güzel
de bu yazıda hiç adım geçmediği hâlde bir fotoğrafım ile bu yıl
yayımlanan son iki kitabımın kapak
kompozisyonları yer alıyor! Ne dersiniz, Molyer’in karışan
mektupları gibi olmasın.
Hakkımdaki yazının tekrarı
Karaca Oğlan (Ankara 2004) adlı eserim yayımlanınca herkes
gönlünce bir şeyler yazmıştı da birisi başkalarının gönlünce
yazmıştı (!) İlk bölümde yazanlardan biri de Sayın M. Özgen
Küçükkoner idi. O, Merhaba’nın Akademik Sayfalar ekinde bir yazı
kaleme almıştı: 09 Aralık 2009. Yazı, Küçükkoner’in
-
9
armağan havası taşıyan kitabına da alınmıştır. “Prof. Dr. Saim
Sakaoğlu”), Bir Ömür Böyle Geçti /
Duygular-Düşünceler-Makaleler-Fikir İncileri ve Fotoğraflar, Konya
2012, 217-218. Özel not
Sizin de başınıza gelmiştir, yazınız yayımlanır ama size
ulaştırıl(a)maz. Belki de siz hâlâ
beklemedesinizdir. Geçen yılın ‘Yeni Kitaplarım’ başlığı altında
verilen Halk Hikâyeleri’nin kardeşi Halk
Masalları da 2011’de yayımlanmış da bana ulaşması gecikmiş. O
da, 2010’da yayımlanan Halk Hikâyeleri
ve Masallar adlı ortak imzalı (Doç. Dr. Zekeriya Karadavut, ed.
Prof. Dr. Ali Berat Alptekin) kitabımızın
yarıyıl esasına göre düzenlenmiş şeklidir: Eskişehir 2011,
VIII+175 s.
YENİ BASKISI YAPILAN KİTAPLARIM
1. 101 Türk Efsanesi, 4. bs., 249 s. (Akçağ Yayınevi)
2. Karaca Oğlan, 2. bs., 1032 s. (Akçağ Yayınevi)
3. İslamiyet Öncesi Türk Destanları (Prof. Dr. Ali Duymaz ile),
7. bs. 256 s. (Ötüken Yayınevi)
2013’ÜN MÜSTAKBEL KİTAPLARI
Sırada neler var ki? Konya Yazıları, Ad Bilimi Yazıları, Âşık
Edebiyatı Yazıları, Nasreddin Hoca
Üzerine Yazılar, vb. Bakalım hangisi öne geçecek. Hoca’nınki
hazır… Eflatun Cem Güney ise TDK’de toz
üstüne toz kapıyor. Ayrıca Efsane Araştırmaları’nın üçüncü
baskısı… Bunların benim hayatta olduğum
yıllarda yayımlanması gerekir. Ne diyordu Âşık Halil
Karabulut:
Başladıklarımı bitiremeden
Hep işlerim yarım kalır burada.
Ben de yarım kalma ihtimalini düşünerek yeni ve hacimli
çalışmalara girmiyorum.
Yaşlanıyoruz artık, biz de unutur olduk. Yaz başında Heyamola
Yayınevi’ne teslim ettiğimiz,
Fahnünnisa Mahallesi Çaybaşı Caddesi adlı kitabımızdan da bir
haber çıkmadı. Sürpriz kitabımı elbette
hepiniz merak ediyorsunuzdur!
KONYA ÇALI DERGİSİ
İlk sayısı Şubat 1997 tarihini taşıyan, Konyalı hikâye, roman ve
gezi yazıları yazarı, fotoğraf
sanatçısı, emekli memur Zeki Oğuz’un yayımladığı Konya Çalı
dergisinin Mayıs 2012 tarihli 108. sayısı,
‘Prof. Dr. Saim Sakaoğlu Özel Sayısı’ olarak yayımlandı:
05.05.2012. Birkaç fotoğrafla da süslenen
sayfalarda bilimsel yazıların yanında hatıralara da yer
verilmiştir. Ayrıca benim sevdiğim şiirler de sayfalara
serpiştirilmiştir. İşte Çalı’nın dökümü:
Prof. Dr. Ali Berat Alptekin, Çalı’dan (s. 2), Saim Sakaoğlu
Kimdir? (s. 3-4),
Prof. Dr. Ali Duymaz, Saim Sakaoğlu Hoca (s. 5-6),
Prof. Dr. Esma Şimşek, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ve Prof. Dr. Ali
Berat Alptekin ile Birlikte Bağdaş
Yaylası Gezisi (s. 7-8), (Yazının içinde Karabulut’un bu gezi
ile ilgili şiiri yer almaktadır.)
İsmail Detseli, Bir İnsan Düşünün ki… (s. 8-9) ve ‘Hoca’yı
Anlatmaya Dil Yeter mi ki’ adlı şiiri (s. 9),
Prof. Dr. Ali Berat Alptekin, Ejderha Yılında Ejderhayı Ne kadar
Tanıyoruz? (s. 10-12),
Doç. Dr. Nedim Bakırcı, Kırım Tatar Masallarında Kalıp İfadeler
(s. 12-14),
Prof. Dr. Dilaver Düzgün, Âşık Fuat Çerkezoğlu’nun Bir Şiiri
Üzerine (s. 14-15),
Yrd. Doç. Seyit Emiroğlu, Botsa (Meram) Köyü Halk İnanmalarında
Ziyaret Yerleri (s. 15-16),
-
10
Yrd. Doç. Dr. Pervin Ergun, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ve Türk Halk
Kültürü Uygulama ve Araştırma
Merkezi’ne Ankara Masalları Dünyasından Bir Bakış (s.
17-18),
Doç. Dr. Bilgehan A. Gökdağ, Halaç Türkleri (s. 18-20)
Yrd. Doç. Sinan Gönen, Akademik Hayat ve Disiplinli Çalışmaya
Dair (s. 20-21),
Dr. Atiye Nazlı, Türk Edebiyatında Binbir Gece Masalları’nın
Yeri (s. 22-23),
Prof. Dr. Ali Osman Öztürk, Zalimin Zulmu Varsa Mazlumun Allah’ı
Var (s. 23-25),
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Sakaoğlu Hoca’yla Anılar Demeti
(s. 25-26),
Ahmet Kuş, Saim Sakaoğlu ve Türk Dili (s. 27-28),
Zeki Oğuz, Karaman’da Üç Gün (s. 29).
Dergide yer alan şiirleri değil de şair adlarını
sıralayıverelim: Karaca Oğlan, Mehmet Çınarlı, Ahmet
Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Turgut Uyar, Orhan Veli
Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit Külebi, Âşık
Veysel Şatıroğlu, Âşık İlhami Demir, Ahmet Tufan Şentürk.
Tekrar yazılarım
Bazı yazılarım çeşitli sebeplere bağlı olarak, bazıları yıllar
sonra da olsa, farklı yayın organlarında
yeniden yayımlanmaktadır. İşte onlar:
a. “Kar mı Yağmış Şu Meram’ın Dağına”, Meram (Meram
Belediyesinin aylık gazetesi, tam sayfa), 2
(23), Şubat 2012, 8. İlk defa, Kışta Meram dergisinde (6, Aralık
2000-Ocak Şubat 2001, 14-15) yayımlanan
bu yazım, Meram Yazıları’nda (Konya 2012, 100-102) da yer
almaktadır.
b. “Maktul Bir Yazı Nasıl olur?”, Konya Çalı, 110, Temmuz 2012,
6-7. Türk Edebiyatı dergisinde
yayımlanan yazının aynısıdır. Ne acıdır ki yazım burada da
maktul-ı sâni oluvermiş!
c. “Ölümünün 60. Yılında Âşık Mehmet Yakıcı’nın Şiirlerinde
Konya - 1, Erciyes, 35 (418), Ekim
2012, 18-20. Yazım, aynı dergide 2010’da da yayımlanmıştı: 33
(390), Temmuz 2010, 23-25.
KONYA ANSİKLOPEDİSİ
Ansiklopedimizin üçüncü ve dördüncü ciltleri de raflardaki
yerlerini aldı: Konya 2012. İşte yazdığım maddeler: a. Üçüncü cilt:
efsane (166-168), Ergun, Sadeddin Nüzhet (248-249). b. Dördüncü
cilt: Hınçer, İhsan (227-228), İsmail Zühtü (359). Bu arada beşinci
cildin de maddeleri dağıtıldı, hatta altıncı cilde girecek
olanlardan teslim
ettiklerim bile oldu. İşte o maddeler: Kişmir, Celaleddin; Konya
Ağzı; Konya Âşık Edebiyatı; Konya Halk
Edebiyatı; Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı; Köpük;
Nasreddin Hoca; Özlem (dergi); Or, Kemal; Öztaş,
Önal Vasıf; Öztelli, Cahit.
Dördüncü cildin takdim kahvaltısı 29 Eylül 2012 sabahı, Mevlâna
Kültür Merkezi’nde verildi.
Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tahir Akyürek güzel bir konuşma
yaptı. Kim olduğunu bilmediğim, ancak
müzikten anladığını ifade ederek konuşan bir zat lafı uzattı da
uzattı; üstelik Âşık Şem’î’ye katlederek. Ben
de başkana Konya Ağzı Üzerine Araştırmalar adlı kitabımdan bir
aded hediye etti.
SAİM SAKAOĞLU ARMAĞANI
Geçen yılki mektubumda sözünü ettiğim, öğrencim Prof. Dr. Metin
Ergun’un editörlüğünü
üstlendiği SAİM SAKAOĞLU ARMAĞANI’nın hazırlıkları
tamamlanmıştır. Türk Kültürünü Araştırma
-
11
Enstitüsünün Armağanlar Dizisi’nde yer alacak olan bu kitap
2013’ün başlarında basımdan çıkacaktır.
Doğrusu yazıları yer alacak olan zevatı ben de merak
ediyorum.
BİLDİRİ DÜNYASI
Bildiri sunma konusundaki güzel duygularımı yavaş yavaş
kaybediyorum. Geçen yılki bazı ‘hızlı
sunum’lu toplantıları bu yıl da yaşayınca, ‘Nerede o 1973, 1975,
1981… kongreleri’ diyesim geliyor. Sabah
iki, öğle sonu üç eşittir beş oturum… Hem de en az üç salonda…
Sonunda bu işe da su katıverdik. Bir kere
bildiriye sunmak için tanınan 15 dakikanın ikisi konuşmacının
kürsüye çıkması ve inmesi sırasında geçiyor.
Mikrofonun ayarlaması da unutulmamalıdır. Bir de mübarekler
30-35 dakikalık konuşma hazırlıyorlar.
Maksat toplantıya katılıp ‘teşekkür belgesi’ almak mı, yoksa
bilime katkı sağlamak mı? Haftalarca
hazırlanıyoruz, sizden öncekilerin ‘uzun hava’ları sebebiyle ya
sürenizi tıraşlıyorlar, ‘Aydın havası’ oluyor
veya ‘Soru moru yok!’ havasına giriliyor.
Neyse, 2012’nin toplantılarını sıralayalım.
A. Katılıp bildiri sunduğum toplantılar
1. 1966’dan Günümüze Konya Âşıklar Bayramı ve Âşık Edebiyatı
Sempozyumu, 22-24 Mart 2012,
Konya, Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Sempozyumun içinde
yer alan ‘Feyzi Halıcı Paneli’nde,
“İstanbul Caddesi’nin Feyzi Halıcı’sı” konulu bir bildiri
sundum. Ayrıca kapanışta da değerlendirmede
bulundum. Bu toplantının düzenlenmesinde Prof. Alptekin’in çok
emeği geçti. Bildiriler kitabının da eli
kulağında… İkincisi bu yıl…
2. 4. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu’nun bu
yılki konusu, Dilleri ve Kültürleri Yok
Olma Tehlikesine Maruz Türk Toplulukları idi. Toplantı,
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Müdürlüğünce düzenlenmişti: 23-26 Mayıs 2012, Ankara.
“Yaşayan Bir Anadolu Ağzında
Kaybolmaya Yüz Tutan Kelimeler, Deyimler ve Atasözleri Üzerine.”
Doç. Dr. Yunus Koç Kardeşim, çok
yoruldun, teşekkürler.
3. Uluslararası Âşık Sümmanî ve Âşıklık Geleneği Sempozyumu, 31
Mayıs-01 Haziran 2012
Erzurum. 02 Haziranda Narman ve Samikale’ye gidildi. İlçede
konuşmalar yapıldı, köyde ise çeşitli
ziyaretlerde bulunuldu. Âşığımızın hayattaki torunu Âşık Hüseyin
Sümmanoğlu (d. 1938) da gelmişti. “İki
Âşık Tek Destan: Narmanlı Sümmanî ile Bayburtlu Celalî’nin ‘Ay
ile Gün’ Destanları Üzerine Düşünceler.”
Toplantının bildiri kitabı aynı yıl içinde, baş düzenleyici Yrd.
Doç. Dr. Abdülkadir Erkal’ın editörlüğü altında
yayımlandı: 1. Uluslararası Âşık Sümmanî ve Âşıklık Geleneği
Sempozyumu (31 Mayıs-02 Haziran 2012
Erzurum), Ankara 2012, 313-322. Sevgili Erkal, her şey için
gönül dolusu teşekkürler.
4. Her Yönüyle Gül Sempozyumu, Süleyman Demirel Üniversitesi
Rektörlüğü, 07-08 Haziran 2012,
Isparta. 09 Haziran 2012 günü Güneykent, Eğirdir, vb. yerlere
gezi düzenlendi. “Türk Dünyasından Gül
Üzerine Çeşitlemeler.” Kimsecikler bildiri metnimi filan
istemedi!
5. 7. Uluslararası Türk Dili Kurultayı, 24-28 Eylül 2012,
Ankara. Türk Dil Kurumunun düzenlediği
toplantının son iki günü, Kapadokya nam diyâra geziye ayrılmışsa
da ben katılmadım. “Bazı Meyvelere
Konya ve Çevresinde Verilen Adların Çeşitliliği Üzerine.”
Bu bildirinin daha uzun bir şekli, Erciyes dergisinin Prof. Dr.
Ali Berat Alptekin Özel Sayısı’nda (35
(417), Eylül 2012, 2-7) yer aldı. Sebebi: Efendim, işler artık
otomatiğe bindirildi. Şirketlerin düzenlediği bu
-
12
tür toplantılar Genel Ağ üzerinden yapılıyor. Katılacağımızı
bildirdik. Bir olumlu cevap geldi. Özetimizi de
gönderdik. Ancak o bir yerlere takılıp kalmış. “Hocam, süreyi
geçirdiniz, maalesef katılamayacaksınız!”
dediler. Sonradan da, “İsterseniz oturum başkanlığı verelim.”
dediler... Meraklısı değilim de bu
toplantıların 1988’den beri yapılan ilk altısına da katılan iki
üç kişiden biriyim. Derken TDK’den sorumlu
Başbakan Yardımcısından lüks bir davetiye aldım. Anlamı, sizi
aramızda görmek isteriz. Derken Kurumdan
bir haber: Bildirinizi acele gönderiniz. Hoppala… Ben bildirimi
Erciyes’e göndermiştim yahu… Neyse,
bildirimize farklı bir yapıda yeni bir şekil verdim. Bu arada
bildirimin tam metnini Konya Ağzı Üzerine
Araştırmalar (s. 210-225) adlı kitabıma da almıştım. İşin ilgi
çekici yanı, TDK’nin 80. yılı münasebetiyle onur
belgesi aldığımız gün kabul sayısı neredeyse 300’e yakındı;
sonuçta programda 210 kişi ya vardı, ya yoktu.
Gelmeyenler de cabası. Ayrıca, katılımcıların yaş ortalaması da
çok düşüktü. Eskilerin pek çoğu programda
yoktu. Ayrıca bu zevatın bazıları da aynı günlerde (25-28 Eylül
2012) Selanik’te düzenlenen 7. Büyük Türk
Dili Kurultayı’na katılmışlardır. (40-50 kişinin katıldığı
‘büyük’ olunca 200 kişinin katıldığı TDK’ninki ne
oluyor acaba? Artık 2016’ya katılmamak gerekiyor, tabii ömrümüz
olur ve de çağrılırsak!
6. 1. Ulusal Tokat Sempozyumu, 01-03 Kasım 2012, Tokat,
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Rektörlüğünün düzenlediği toplantının son günü şehir içi ve dışı
gezilere ayrılmıştı. Bildirimin konusu,
“Yenilikler Karşısında Tokat’ta Oluşan Nükteli Davranış
Biçimleri” idi.
7. I. Ulusal Genç Halkbilimciler Sempozyumu, 09-10 Kasım 2012
tarihlerinde Balıkesir Üniversitesi
Necatibey Eğitim Fakültesinde toplandı. Ben sadece bir başkanlık
yapacaktım. Bir de ödül kadar önemli bir
belge verilecekti. Bu belgenin takdimi sırasında da üç beş kelam
ediverdik. Ayrıca (Bazıları ayrıcana da
diyorlar!) kapanışta da bir değerlendirme yaptım. Bu toplantının
görevlileri arasında Selçuk Edebiyattan
kızımız Arş. Gör. Nilgün Aydın da yer almıştı. Teşekkürler
Nilgün. Ayrıca o güzel günlerde, öğrencilerim olan
Prof. Dr. Ali Duymaz (Erzurum) ve Prof. Dr. Mehmet Aça (Konya)
güzel ev sahipliği yapıp dostluk
gösterdiler. NEF’in (?) en yeni profesörü Bahattin Kahraman ile
Erzurum günlerimizin hocası ve dekanı
merhum Prof. Dr. Kaya Bilgegil’in hatırası Yrd. Doç. Dr. Zöhre
Bilgegil de güzelliklerimize ortak oldular.
8. 5. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu, 19-22 Aralık
2012 Denizli, Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Dekanlığı düzenlemiştir. Ben, oturum başkanı olacak, bildiri
sunmayacaktım. Ancak, lütfetmişler, ilk güne konulan ‘Açış
Paneli’nde de bir konuşma yapmam istenildi.
Ben de dil toplantılarının tarihçesi ile ilgili bir konuşma
hazırladım : “Türk Dili ile İlgili Bilimsel Toplantılara Genel Bir
Bakış.” Teşekkürler Doç. Dr. Turgut Tok, teşekkürler…
B. Geçen yıllarda sunulup da bu yıl yayımlanan bildirilerim
1. Birkaç yıl önce KKTC’de bir toplantı düzenlenmişti. Orada
yaptığım konuşmanın metni
yayımlanmayınca ben de TDK’nin ilgili dergisine vermiştim: “Otuz
Dört Yıllık Kıbrıs Halk Kültürü
Araştırmacılığımda Geldiğim Nokta”, Türk Dünyası/Dil ve Edebiyat
Dergisi, 30, Güz 2010, Ankara 2012, 23-
35.
2. IV. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Bildiriliri,
22-24 Aralık 2011, Muğla, II. Cilt,
Ankara 2012, 793-797. Muğla Üniversitesi Rektörlüğünce
düzenlenen toplantının ‘Halk Edebiyatının
Sorunları Paneli’nde konuştum: “Üniversitelerde Okutulan Türkçe
Derslerinin Hedefe Ulaşamamasının
Gerçek Sorumluları Kimlerdir?”
3. “Bekdik Kültürü Arasında Bir Dolaşma”, I. Ulusal Her Yönüyle
Türkmenler ve Konya Ereğli Yöresi
Türkmenleri Sempozyumu/ İskanları, Kültür-Sanatları, Ağızları,
Edebiyatları, Konya 2012, 243-245
-
13
4. “ İstanbul’da Derlenen Bilmeceler ve Türk Dünyası
Bilmecelerinde İstanbul”, 7. Uluslararası
Türk Kültür Kongresi/Türk ve Dünya Kültüründe
İstanbul-Bildiriler III/Edebiyat ve Folklorda İstanbul,
Konya 2012, 931-950. Toplantının gerçekleşme tarihi 2009
idi.
Not: X+1004 s. Tamamı dört cilttir.
. C. Önceki yıl gönderilip de 2011’de basılmayan (!)
bildirim
1. I. Ulusal İncesu Sempozyumu, 22-24 Ekim 2010 tarihleri
arasında İncesu’da toplandı. Bildirimi
gönderdim ama toplantıya katılamadım. Bildiriler üç cilt olarak
basılmış ama bizimki yok! ‘Hadi ben
katılamadım da basmadılar, ya katılıp da bildirisini sunan Bil.
Uzm. (sonradan Dr.) Atiye Nazlı’nın bildirisi?
Onunkini de hem basmamışlar hem de kitaplardan göndermemişler!
Bildirimi daha sonra Erciyes dergisine
gönderdim de orada yayımlandı: Su İçmez Efendi Menkıbesinin Yeni
Bir Anlatması Üzerine Karşılaştırmalı
Bir Çalışma, 34 (415), Temmuz 2012, 8-10.
Ç. Sunulduğu yıl yayımlanan bir bildirim
1. 4. Ara Dönem CİEPO Sempozyumu. Toplantı, 14-17 Nisan 2011
tarihleri arasında Uşak
Üniversitesinde gerçekleştirildi. Toplantının ana konusu
‘ulaşım’ idi. “Anadolu Türk Masallarında Ulaşım
Aracı Olarak Halı” konulu bildirimin yer aldığı yayının tam adı
şöyledir: CİEPO Uluslararası Osmanlı Öncesi
ve Osmanlı Tarihi Araştırmaları 6. Ara Dönem Sempozyumu
Bildirileri/14-16 Nisan 2011-Uşak, 3 C., İzmir
2011. Bildirimiz C. 2, s. 1039-1042’dedir.
D. Oturum başkanı olarak katıldığım toplantı
1. Ahmet Hamdi Tanpınar Paneli. Toplantı, 12 Mayıs 2012’de,
Konya İl Halk Kitaplık Salonu’nda
gerçekleştirildi. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin
düzenlediği panelde üç konuşmacı vardı. Ben de,
öğrencisi olduğum Tanpınar’a konuşma aralarında dokundum.
E. Dinleyici olarak katıldığım toplantılar
1. Konya’da Edebiyat Dergiciliği, 29 Mayıs 2012, Konya. İl Halk
Kitaplığı.
2. 1. Çocuk Sempozyumu, 14 Haziran 2012’de Konya Üniversitesi
(önceden Selçuk, sonradan
Necmeddin Erbakan) Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesinde toplandı.
Sadece sabah oturumunu izledim.
3. Osmanlı Şiirinin Hazineleri: Mecmualar ve Cönkler / Çalıştay,
30 Haziran 2012 Ankara. Toplantıyı
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı düzenlemiştir. Sunumlar için
onar dakika ayrılmıştır. Katılanların
çoğunluğunu mecmuacılar oluşturuyordu. Teşekkürler sevgili Prof.
Dr. Osman Horata…
F. Katılamayacağımı bildirdiğim yurt içi toplantıları
1. Halk Kültüründe İktisat ve Ticaret Uluslararası Sempozyumu,
27-29 Nisan 2012, Şanlıurfa.
2. I. Uluslararası Ahmed Harakanî Sempozyumu, 10-12 Mayıs 2012
Kars, Kafkas Üniversitesi.
3. Geçmişten Geleceğe Her Yönüyle Kağızman Sempozyumu, 24-26
Mayıs 2012, Kağızman- Kars.
4. 42. Uluslararası Balad Konferansı, 07-13 Ekim 2012,
Gökova-Muğla.
5. 12. Ulusal Türk Tıp Tarihi kongresi (+ 2. Uluslararası Türk
Tıp Tarihi Kongresi), 10-13 Aralık 2012
İstanbul. Toplantının dört yıl önceki Konya’da idi ve ben de
katılmıştım.
-
14
6. Kazan ve Çevresi Halk Kültürü Sempozyumu, 06-07 Kasım 2012.
Genel Ağ’a düşen davetiyenin
altında HKAK Genel Sekreteri Salih Ünver’in adı yer
alıyordu.
G. Katılamayacağımı bildirdiğim yurt dışı toplantıları
1. Qafqaz Xalqlarının Folkloru ve Lingvokulturulogiyası
Beynelhalq Elmi Simpozyumu, 18-21 Nisan
2012, Tiflis Gürcistan.
2. Orta Asya’da Dil ve Kimlik, 04-05 Mayıs 2012, Los Angeles
ABD.
3. XVII. Uluslararası Türk Kültürü Sempozyumu, 04-07 Mayıs 2012,
Üsküp Makedonya.
4. Türkiye-Belçika İlişkileri Sempozyumu, 03-07 Haziran 2012,
Brüksel-Belçika.
Ğ. Farklı toplantılar
1. 48. Kütüphane Haftası, 26 Mart-01 Nisan 2012, Konya. Haftanın
çeşitli etkinliklerine katıldım.
a. 26 Mart, İl Halk Kitaplığı’ndaki açılışa katıldım. Ayrıca
ödül de takdim ettim.
b. Aynı gün öğle saatlerindeki ‘Okuma Etkinliği’ öncesi amfide
bir konuşma yaptım.
c. 27 Mart, Selçuklu Belediyesinin, ‘Kitap Sevgisi’ konulu
toplantısında bir konuşma yaptım.
ç. 28 Mart, İl Halk Kitaplığı’nda, ‘Gazeteci Yazar Mahmut
Sural’ı Anma Programı’nda da bir
konuşma yaptım. Başkan Mehmet Ali Uz, öbür konuşmacı Doç. Dr.
Caner Arabacı idi.
2. 31 Mayıs 2012, İl Halk Kitaplığı’ndaki, ‘Benim Kütüphanem’
konulu panelde başkanlık yaptım.
Konuşmacılar; Yrd. Doç. Dr. Hasan Özönder, yazar Seyit
Küçükbezirci ve ben idik
.
H. Katılamadığım farklı bir toplantı
Millî Folklor dergisinin bu yıl dördüncüsünü düzenlediği
‘Değerlendirme Toplantısı’na
katılamadım. Prof. Alptekin’le Konya Garı’na gidince gördük ki
Yüksek Hızlı Tren (YHT) hava şartları
yüzünden iptal edilmiş. Bir hafta öncesinden aldığımız
biletlerimizi geri vererek (tabii ki ‘geri iade ederek’
değil) Alptekin’in arabasıyla mahallemize döndük.
I. Oturum başkanlığı önerilen toplantı
Şehir Tarihi Yazarları Kongresi, 05-07 Ekim 2012 tarihleri
arasında Konya’da toplandı. Ben,TDK’nin
kurultayında iken, Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı, sevgili
kardeşimiz Mehmet Ali Köseoğlu telefonla
arayarak, bir oturumda başkanlık yapıp yapamayacağımı sordular.
O günlerde Erdemli’de olacaktım.
İ. 2013’in bazı toplantıları
Vallahi bu yılın toplantıları daha tam belli olmadı. Ağırbaşlı
toplantılar ise şimdiden yola
koyuldular. Jet hızıyla okunan, az zaman sunulan uzun
bildirileri dinlemeyeceğim. Ben bu yıl daha az
toplantıya katılacağım. İşte onlardan bazıları
a. IV. Uluslararası Türk Kültürü Kurultayı, 21-23 Mart Fethiye.
Toplantı, Fethiye Belediyesi ile Halk
Kültürü Araştırma Kurumu tarafından birlikte düzenlenmektedir.
Ana konu, Öyküleri ile Türkülerimiz’dir.
b. Elginkan Vakfı Türk Dili ve Edebiyatı -Geçmişten Geleceğe
Türkçe- Kurultayı, 17-19 Nisan 2013
tarihleri arasında İstanbul’da toplanacak. Vakıf, ilki bu yıl
olmak ve iki yılda bir toplanmak üzere bir
kurultay toplamayı karar altına almış. Bu yılın dalı TÜRK DİLİ
ve tek konusu ise Geçmişten Geleceğe
Türkçe’dir. “Geleceğin Türkçesini Bekleyen Tehlikeler” başlıklı
bildirimin özetinin kabulü haberi geldi.
c. VIII. Milletler Arası Türkoloji Kongresi, 30 Eylül-04 Ekim
2013 İstanbul. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesinin düzenleyeceği toplantıya, “Bamsı Beyrek
Boyunun Masallaşması ve Nazma Çekilmesi
Üzerine” konulu bildirimin özetini gönderdim.
-
15
ç. 8. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi, 24-27 Ekim 2013
Eskişehir. Atatürk Kültür Merkezinin
düzenleyeceği toplantıya, “Yeni Zamanların Zayıflattığı Bir
Sosyal Kurum: Komşuluk” konulu bildirimin
özetini gönderdim.
Bu arada, 12-14 Mayıs 2013 tarihleri arasında Karamanoğlu
Mehmetbey Üniversitesince
düzenlenecek olan, 2. Uluslararası Türkçe Konuşan Öğrenciler
Kongresinde de oturum başkanlığım olacak.
Bayburt Üniversitesince de bir Bayburtlu Zihni toplantısının
düzenlenebileceğini, Erzurum’da
görevli öğrencim, Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilaver
Düzgün’den öğrenmiş bulunuyorum.
Konya Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı da, geçen yıl düzenlediği
toplantının ikincisini 2013
Martının sonlarında düzenlemeyi planlamıştır.
YAZILARIM
Yazıyoruz işte, elimiz kalem tuttukça yazacağız demiştim ama ne
olduysa 2012’nin Ekiminde
oluverdi. Birdenbire kendimi tuşladır karşısında buluverdim. Ve
başladım eskiden kâğıda dökülenleri
ekrana taşımaya, sonra da yenilerini yazmaya. Basılan bildiri
metinleri ilgili bölümde yer almaktadır.
A. Dergilerdeki yazılarım
1. “Soyadlarımızın Başına Gelenler”, Türk Dili, 102 (721), Ocak
2012, 24-28. 2. “Maktul Bir Yazı Nasıl Olur?”, Erciyes, 35 (411),
Mart 2012, 2-3. Yazı ayrıca, Konya Çalı
dergisinde de yayımlanmıştır: 110, Temmuz 2012, 6-7. 3. “Aktarma
ve Çeviri Eserlerin Çok Adlılığı”, Türk Dili, 102 (723), Mart 2012,
199-205.
4. “Gökten Toz Yağıyordu”, K+artı, 1, Temmuz-Ağustos-Eylül 2012,
28-32. 6. 5. “Ha Topum ha Güm Diyivir”, Şehr-i Sultan, Ağustos
2012, 47. Komek aylık dergisinin 4.
sayısının kitap bütünlüğündeki 2012 Ramazan ekidir. 6. “Vardım
ki Yurdundan…”, Dil ve Edebiyat, 46, Ekim 2012, 14-17. Not: Bu
sayıda, yine Bayburtlu Zihni ile ilgi, Prof. Dr. Ahmet Sevgi ile
yazar Mustafa
Miyasoğlu’nun da yazılar vardır. 7. “Kar Kürüyücüleri”, K+artı,
Ekim-Kasım-Aralık 2012, 30-34.
B. Armağanlardaki yazılarım
1. “Kalıp Fıkra Üzerine Düşünceler”, Millî Folklor, 12 (93),
Bahar 2012, 30-39. Not: Sayı, 45 yıllık dostum Prof. Dr. Ahmet
Bican Ercilasun için hazırlanmıştır.
2. “45 Yıl Önce Lise Öğrencisi Olarak Okuttuğum Mehmet Yardımcı
Üzerine Hatıralar”, Sanat ve Kültür Yaşamında Elli Yıl / Mehmet
Yardımcı’ya Armağan (hzl. İ. Seçkin Aydın), İzmir 2012, 3. “Zileli
Bir Bilgin Şair: Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı”, Tarihi ve Kültürü
ile II. Zile Sempozyumu/6-9 Ekim 2011-Bildiriler (hzl. Yrd. Doç.
Dr. Mehmet Yardımcı), İzmir 2012, 354-361. Not: Yazı, aynı yıl
yayımlanan, Sanat ve Kültür Yaşamında Elli Yıl/ Mehmet Yardımcı’ya
Armağan (hzl. İ. Seçkin Aydın), İzmir 2012, 63-72’de de aynen yer
almıştır 4. “Ben Sizi, Galiba 50’mden Sonra Tanımıştım…”, M[ehmet]
Özgen Küçükkoner (Avukat-Yazar), Bir Ömür Böyle Geçti /
Duygular-Düşünceler-Makaleler-Fikir İncileri ve Fotoğraflar, Konya
2012, 23-25. 5. “Konya’da Yetişen Meyvelerin Adlandırılmasındaki
Farklılıklar Üzerine”, Erciyes, 35 (417), Eylül 2012, 2-7. Not:
Sayı, Prof. Dr. Ali Berat Alptekin için hazırlanmıştır.
-
16
C. Akademik Sayfalar’daki yazılarım
1. “Eski Kupürleri Okurken: 1 / Gel de Nasreddin Hoca’yı
Hatırlama”, 12 (5), 22 Şubat 2012, 65-66. 2. “Eski Kupürleri
Okurken: 2 / 17 Çuval dolusu Kitap Palavrası”, 12 (9), 21 Mart
2012, 129-131. 3. “Bir Mahmut Kalfa Vardı”, 12 (10), 28 Mart 2012,
146-148.
4. “Eski Kupürleri Okurken: 3 / Hadi Havala’yı Hatırladınız, Ya
Mirav’ı”, 12 (10), 4 Nisan 2012, 161-162.
5. “Eski Gazeteleri Okurken: 3 / Bir Zamanlar Onlar da
Konya’daydılar” ,12 (14), 25 Nisan 2012, 211-213.
6. “Eski Gazeteleri Okurken: 4 / Meram’da Üzüm Bağları Var
mıydı?”,12 (15), 2 Mayıs 2012, 225-227.
7. “Hatıraların Penceresinden: 5 / İlkokula Başlayalı 65 Yıl
Olmuş”, 12 (16), 9 Mayıs 2012, 241-244.
8. “Hatıraların Penceresinden: 6 / Bir Liselinin Okuduğu
Kitaplar”, 12 (17), 16 Mayıs 2012, 260-262.
9. “Hatıraların Penceresinden: 7 / Benim Kitaplarım”, 12 (22),
20 Haziran 2012, 337-340. 10. “Hatıraların Penceresinden: 8 /
Kumköprü Dedikleri Köprü Kumdan mıydı, 12 (24), 04 Temmuz
2012, 371-373. 11. “Yayımlanamayan Konuşmalarım: 1 / Bana
Yansıyan Konya İmajı Kesitleri”, 12 (32), 12 Aralık
2012, 497-500. 12. “Yayımlanamayan Konuşmalarım: 2 / KTO Karatay
Üniversitesinde İlk Açılış Dersi”, 12 (33), 19
Aralık 2012, 513-516.
KONFERANSLAR
2012 yılında, ilki Konya’da, öbürleri değişik illerimizde olmak
üzere beş konferans verdim.
İnşaallah unuttuğum olmamıştır. Bunlardan Konya ve Tokat’takiler
liselerde, öbürleri ise
üniversitelerdedir. Emekli olduktan sonra, ‘bir zamanlar’
dekanlık ve bölüm başkanlığı gibi yönetim
görevlerini de üstlendiğim fakülte ve bölümlerden hiçbir
konferans teklifi almadım. Bu, hayra işarettir.
Yetiştirdiğim insanlar artık kendi yağlarıyla kavrulmayı
öğrenmişlerdir!
1. Karatay TOKİ Anadolu Lisesi Edebiyat Kulübü öğrencileri
‘Kariyer Günleri’ düzenlemişler. Selçuk
Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden öğrencim olan
Hakan Bozdağ da orada öğretmen… 04
Nisan 2012 tarihindeki konuşmamın konusu, ‘Kitap ve Okuma
Sevgisi’ idi. Dinleyiciler arasında Karatay
Belediye Başkanı Sayın Mehmet Hançerli ile üç gün önce görevine
başlayan İl Milli Eğitim Müdürü Sayın
Şerafettin Turan da varlardı. Ne yazık ki, müdürümüz bir süre
sonra sağlık sebebiyle ilimizden ayrıldı.
2. 02 Mayıs 2012’de, Bolu İzzet Baysal Üniversitesinde
‘Nasreddin Hoca’ konulu bir konuşma
yaptım. Selçuk Eğitim Fakültesinden öğrencim olan Doç. Dr. Erol
Öztürk’ün ev sahipliği çok güzeldi. Mesai
arkadaşları da cana yakın meslektaşlarım idiler. Teşekkürler
sevgili Öztürk.
3. 15 Ekim 2012’de, Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümünün davetlisi olarak bir konferans verdim:
‘Âşıklarımız ve Anadolu Âşıklık Geleneğinde
Son durum.’ Öğrencilerimizin ve salonda yer alan
meslektaşlarımızın dinlemelerine hayran oldum. Büyük
bir keyifle anlattığım
-
17
4. 01 Kasım 2012’de, Tokat Gaziosmanpaşa Lisesinde, ‘Ayın
Konuğu’ Proje Ekibi’nin düzenlediği
bir konferansta konuştum:’Hayatım ve Mesleğim.’ Bu lise benim
hayatımda önemli yeri olan kurumlardan
biridir. Üniversiteyi bitirdikten sonra kur’ada bu liseyi çekmiş
ve iki buçuk yıl öğretmenlik yapmıştım.
5. 06 Kasım 2012’de, Niğde Üniversitesinde ‘Nasreddin Hoca’
konulu bir konferans verdim. Fen
Edebiyat Fakültesi öğrencilerinin yanında Fatih Lisesi
öğrencileri de öğretmenleri Kibar Ayaydın Bey’le
birlikte güzel güzel dinlediler. Konferansımı, 1993-1994 Öğretim
Yılında Selçuk Üniversitesinde öğrencim
olan H. İbrahim Tongur Genel Ağ’a bol fotoğraflarla süslediği
bir haber yüklemiş.
DİNLEDİĞİM KONFERANSLAR
Konuş konuş, sonu ne olacak bu işin? Elbette biz de konuşanları
dinleyeceğiz. İşte onlardan, bilgi
ve deneyimlerinden yararlandığım güzel insanların hayırlı
işleri:
1. 14 Ocak 2012’de, İl Halk Kitaplığı’nda Konya Çalı’nın 3.
Dönemi anlatıldı. Dr. Aziz Ayva bir
konuşma yaptı. Toplantının sonunda ben de bir onurluk (plaket)
verdim.
2. 07 Nisan 2012’de, İl Halk Kitaplığı’nda İlahiyat Fakültesine
yeni gelen Prof. Dr. Ahmet Taşğın (ğ
ile)’ın “Sözlü ve Yazılı Kültür Bağlamında Menkıbeler” konusunda
verdiği konferansı dinledim.
3. 05 Mayıs 2012’de, İl Halk Kitaplığı’nda ‘Mevlevihaneler’
konulu bir konferans dinledim.
Konuşmacımız Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler idi.
4. Fotoğraf sanatçıları da olan üç gezgin dost; İbrahim Dıvarcı,
Ahmet Kuş ve Feyzi Şimşek,
“Anadolu Selçukluları” konulu bir konferans hazırlamışlar.
Duvarcı’dan dinledik: 29 Eylül 2012, İl Halk
Kitaplığı. Katılım belgelerinden birini de (Sn. Dıvarcı’ya) ben
verdim.
5. 02 Ekim 2012’de, Konya Aydınlar Ocağının Sille Salı
Konferansı’nda, ilkokul ve ortaokuldan sınıf
arkadaşım Yüksek İnşaat Mühendisi Mehmet Bildirici’yi dinledik.
“Türklerde Karız Sistemi” (Su İşleri).
Konuşmayı, oğlu, Prof. Dr. Öztuğ Bildirici ile küçük damadım
Doç. Dr. Aydın Üstün’le birlikte izledik.
MÜLAKAT, SOHBET VEYA RÖPORTAJ
Bir münasip zamanda cep telefonunuz (veya cebiniz) çalar. Selam
sabahtan, hâl hatırın
sorulmasından sonra asıl konuya geçilir. Ya 48 saat içinde
sizden bir yazı isterler veya bir konuda
konuşmak… İlki için söyleyeceğim sözümü geciktirmeden
söyleyivereyim. Rahmetli babam Mehmet
Sakaoğlu ile berhayat ağabeyim Hasan Sakaoğlu; ayna, levha,
tabela ve plaka işleriyle uğraştıkları için,
bizim evde hâlâ bir boyacı küpünün olduğunu sanılır. Al
siparişi, aç boyacı küpünün kapağını, batır birkaç
varak A4 kâğıdını, al sana bir sipariş yazı!..
Merhaba’dan Mustafa Özçelik’inki böyle olmadı, peşinen
randevusunu alıp geldi. Bütün ülkede
olduğu gibi Konya’mızda da başını alıp giden yabancı kelime
kullanımının ilacını arayacağız. N’olacak bu
Türkçenin hâli? Neyse, Özçelik’in güzel sorularını güzel güzel
cevaplandırdık. Görüşlerimiz Merhaba’da bir
haber olarak yer aldı. Manşetin üstünde bir fotoğrafımla
birlikte, ‘Dil elden gidiyor’ diye duyurulan haber,
üçüncü sayfada, ‘Dilimiz yabancılaşıyor’ diye devam ediyordu.
(Merhaba, 28 Şubat 2012)
Son yıllarda Türkçe ile ilgili konuşmalarda veya oralarda
sorulan sorularda değişmeyen iki konu
vardır: İngilizce iş yeri adları ve ‘gökkonuksalavrat’ (hostes)
saçmalığı… Allahaşkına, insanımız kandırılmaya
-
18
bu kadar mı yatkın? Oysa bu saçma sapan uydurma kelimeler, karşı
uydurmacıları ti’ye almak için
uydurulmuş manyakça örneklerden başka bir şey değildi.
Kalemimizi kirletip de yâran’ı incitmeyelim.
Konya İmam Hatip Anadolu Lisesinin her yıl yayımladığı bir
dergileri varmış: Ufuk. Bu derginin her
sayısında da bir kişiyle sohbet edilirmiş. Kendilerinin, bana
yönelttikleri sorularının basındaki, “Çok şükür ki
bizler onun öğrencisi olmak şerefine nail olduk.” İfadelerinden
de anlaşılacağı üzere, bu
öğrenci/meslektaşlarımı şöylece sunmak isterim: Şerife Kaya,
Emine Safiye Seven, Esra Oktay, Ali Osman
Yaman, İlyas Şahin. Konuşmamızın, derginin 2012 yılına ait olan
altıncı sayısında yer aldığını tahmin
etmişsinizdir.
GECİKMİŞ BİR KİTAP
Yıllar su gibi akıp gidiyor. Daha dün eğitim ordusunun saflarına
gönderdikleriniz bir bir karşınıza
çıkıp elinize sarılıyor: “Hocam, ben Atatürk’ten 75 mezunu
Ahmet’im.” veya yine benzeri bir cümleyle
daha ince bir sis sesle, “Hocam, ben Ayşe, Selçuk Edebiyattan 93
mezunu…” Nereden hatırlayacaksınız her
birini… Ancak sizde iz bırakanları varsa onları elbette
hatırlayacaksınız. Bir de sınıf arkadaşlarıyla evlenip
yuva kuranlar var, işte onlar daha kolay hatırlanıyor. Ne de
olsa iki bir’in iki katıdır. Semra ve Cengiz
Alyılmaz çifti bu gruba giren ender ikilidir. Çünkü ikisi de
akademisyen de ondan. İşin ilgi çekici yanı ilk
mezunlarım iki türlüdür. Üniversiteye asistan olarak girdiğim
yıl (1967, Eylül) bana son sınıfların
danışmanlıklarını vermişlerdi. Onların notlarını işleyeceğim,
yönetimle olan sorunlarına aracı olacağım, vb.
Onlar 1967-1968 Öğretim Yılının sonunda mezun olup gittiler. Ah
o yaramazlar, şimdi hayatta olanlardan
erkekler ak sakallarının arkasında ihtiyarcılık oynamakta,
hanımlar ise rengi al olmasa da bir yazmanın
altında korumaya çalıştığı kınalı saçlarıyla belki de torun
çocuğu avutmanın hazzını yaşamakta… İçlerinde
biri var ki ülke çapında şöhrete kavuşmuş bir yazar… İkinci
gruptakiler ise benim asistanlıkta, onların
öğrencilikte acemi olduğu yılınkiler; yani 1967-1968 girişliler…
Şu, bizim, 2013’ün bir yerlerinde mütekait
olacak olan Karadeniz Teknikli Prof. Dr. Ali Çelik var ya, işte
onların sınıfı…
Gelelim Alyılmaz Ailesine… Bugün ikisi de, Atatürk Üniversitesi
Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi
Türkçe Eğitimi Bölümünde görevli… Cengiz profesör, Semra doçent…
Her karşılaşmamızda öğrencilik
dönemlerinin nezaket ve nezahatinden hiçbir şey kaybetmemecesine
saygıda kusur etmezler. Kâşki birileri
de öyle olabilseydi! Evliya Çelebimiz Cengiz’imizden izin alıp
kızımıza geçelim.
Geçtiğimiz yıllardaki bir Erzurum yolculuğum sırasında, kızımız
Semra Hanım bana bir kitabını
hediye etmişti: Borçalı Mifik Tefekküründen Poetik Gerçekliye
(Tiflis 2004, 44 s.). Semra Hanım daha önce
de Valeh Hacılar konusunda bir doktora hazırlamış (2002), bu
çalışması dana sonra Ankara’da
yayımlanmıştı (2004). Bir nüshası da bana lütfedilen bu eserle
ilgili duygularımı kızımıza iletmiştim. O da,
sağ olsunlar, 24 Mayıs 2003’te Konya’dan gönderdiğim,
çalışmalarıyla ilgili duygularımı dile getiren
mektubumu sonuncu küçük kitabına almakla bir incelik
göstermişti. Kitabın bana verilişinin tarihi hayli
eski, ancak 2012’nin sayfalarına yetiştirebildim. Sağ
olsunlar.
Üniversite hocalığımın ilk göz ağrısı olan Atatürk
Üniversitesinin sayfalarında dolaşmak benim için
tarihe yolculuk gibidir. Bu yolculuklardan birinde karşıma,
orada iken aynı odayı paylaştığım, hem de
dokuz yıl, Prof. Dr. Efrasiyap Gemalmaz ile Semra kızımızın bir
makalede buluştuklarını gördüm. Meğer
Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi,
Gemalmaz Hocanın emekliliği yaklaşınca bir
özel sayı hazırlamış. Semra kızımız da, Gemalmaz Hoca’nın aile
bireylerinden başlayarak pek çok
yakınından görüş alarak güzel, güzel olduğu kadar vefa örneği
olacak bir makale kaleme almış: “Prof. Dr.
Efrasiyap Gemalmaz Hakkında Söylenenler”, Erzurum, 17, 2001,
9-21. Ben de,12 sayfanın neredeyse
-
19
tamamını kaplayan görüşler bildirmişim. Efo’muza, İnci Bacımızla
nice sağlıklı yıllar, kızımıza ise
Cengiz’imizle mutluluklar ve nice vefalı yazılar… Atatürk
Üniversitesine ne kadar teşekkür etsek azdır.
Konya’da da böyle bir kurum var ama adamların gözü vefa ile
açılmamış, intikam ile kararmış. (Hâlâ öyle
değildir inşaallah; güzel insan Prof. Dr. Hasan Bahar enstitünün
başına getirildikten sonra düzelmiş
olmalıdır.) Anlayacağınız dille söyleyelim. Siz siz olun, sakın
onun bunun intihaline karışmayın (!),
mümkünse övgüler düzün ki makbul (ama maktul değil, o Pargalıya
özgü bir söyleyiş.) olasınız. Hatta sizi
minbere bile çıkarırlar! Hey koca Ebu’l Vefa, adınızı duymayan
kahramanlar da varmış. Eh, herkesin
kahramanı aynı olacak değil ya… Kimi Battal’ı örnek alır, kimi
Drakula’yı; kimi Kara Murat’ı, Muhammet
Ali’yi, Haccac’ı… İsteyen Müslüm’ü, Bülent’i, İbo’yu, Pekkan’ı
da örnek alabilir. Seç seç al…
Alyılmazların fakültesini bir bir saymayagörelim, çoğu öğrencim
olan kıdemli öğretim üyelerinin
adları uzun bir listeyi oluşturabilir. 74 yaş gençliğinin
acziyle unutacağımız adları incitebilirim diye
listelemiyorum; hepinize selamlar, sevgiler…
İSMAİL ÖZMEL
Bir zarif insandır Avukat İsmail Özmel, ancak Niğde’nin dışında
yaşayanlar onu avukatlığıyla değil,
şairliğiyle tanırlar. Vaktiyle benim tanıdığım gibi. 1993’te,
biz de kendilerini Konya Şiir Akşamları’na davet
ettiğimiz zaman mesleğini bilmiyorduk. Aradan yıllar geçti,
2012nin yaz ortalarında Niğde Üniversitesinin
öğretim üyelerinden doktorantım Doç. Dr. Nedim Bakırcı’dan bir
telefon aldım. (Nedim telefon ticaretiyle
uğraşmıyor!) Diyordu ki, “Hocam, bu yıl İsmail Ağabeyin ‘Yazı
hayatının 50. yılı’ oluyor. Üniversitemizle
YAZSANBİR ortaklaşa bir toplantı düzenleyecekler. Sizin de…”
Cümlenin devamını beklemeden cevabımı
verdim: “Geliyorum Nedim, tarihi nedir?”
O güzel toplantı, 07 Kasım 2012 Perşembe günü Niğde
Üniversitesinde gerçekleşti. Oturum
başkanlığını Erzurum Atatürk Üniversitesinden öğrencim, hâlen
Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı
olan Prof. Dr. Nazım Hikmet Polat’ın yürüttüğü, ‘Yazı Hayatının
50. Yılında İsmail Özmel Paneli’ gerek
konuşmacılar gerekse dinleyiciler açısında son derece zengindi.
Toplantının açış konuşmasını, YAZSANBİR
Genel Başkanı Hayrullah Eraslan yapmıştı. Ben, ‘Taşranın Gür
Sesi Şair İsmail Özmel’in Mısralarına
Yansıyan Halk Kültürü’ konusunu ele almıştım. Öbür konuşmacılar;
Yrd. Doç. Dr. A. Vehbi Ecer, Osman
Aytekin, İdris Yavuz, Kibar Ayaydın, Murat Soyak ve Mehmet Baş
idi. Konuşmaların bir bölümü, Sayın
Özmel’in, ‘Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni’ olduğu, iki ayda bir
yayımlanan Akpınar’ın son sayısında (7
(42), Eylül-Ekim 2012) yer aldı, öbürleri ve katılamayanların
konuşmaları da bir sonraki sayıda yer alacak.
Toplantının en anlamlı konuşması en kısa olanı idi: Hepimizin
duygularını ayağa kaldıran, Sayın Özmel’in
teşekkür konuşması… Toplantı unutulabilir ama o konuşma asla…
Sayın Özmel’e ve ailesine, dergisine
dostlarıyla birlikte mutlu yıllar diliyorum.
BİLİMSEL TOPLANTILARIN GECE GÜZELLİKLERİ
Bilimsel toplantıların gün boyu yaşanan zihnî yorgunluklarının
gece boyunca atılması neredeyse bir
gelenek hâlini aldı. Bunların en güzelini Denizli’de gördük ve
yaşadık. Sevgili öğrencim Doç. Dr. Turgut Tok,
üç gece boyunca üç güzel konser ve kültür etkinliğiyle
ruhlarımızı olduğu kadar gözlerimizi dinlendirdi.
Sergilenen o üç gecenin zenginliklerini mutlaka sizlerle
paylaşmak isterim.
Birinci gece (19 Aralık 2012), Afyonkarahisar Kocatepe
Üniversitesi Devlet Konservatuarı hanende
ve sazendeleri bir ‘Açılış Konseri’ verdiler. Zevkle ve
heyecanla izledik. Musiki ile ad bilimini yuğurduğum o
gecenin bazı ad ve soyadları dikkatinize sunuyorum: Öğr. Gör.
Tunisa Yeşilçay (hanende), Yrd. Doç. Dr.
Yavuz Tutuş (keman), Öğr. Gör. Erhan Elinç (Tanbur), Umut
Topyanak (klarinet).
-
20
İkinci gece Pamukkale Üniversitesi Türk Halk Müziği Korosu Türk
Dünyası Müzikleri Konseri’ni
dinledik.
Ve son gecemiz bir harikaydı. UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi
Kültürel Miras Taşıyıcısı Hayri Dev
konseri. Kaşıkla bizleri coştururken türküyü de ihmal etmedi.
Bir de oynaması vardı ki sormayınız. Oğlu da
kendisine yardımcı oldu. O gece Üniversitenin halk oyunları
ekibi de renkli sahneler sundu. Son olarak da
İzmir Radyosu sanatçılarından Selcan Kökçen Şahin güzel bir
konser verdi.
.
2. KONYA KİTAP GÜNLERİ
Birincisi geçen yıl yapılan ve benim bir yerlerden gelip son
gününe (bir pazar sabahı idi.) yetiştiğim
bu güzel günlerin ikincisinin açılışında kurdele kesmek de
varmış. Hatta bir de konuşma yapmak… Birkaç
defa uğradım, kitaplar ve dergiler aldım, sohbetlerde bulundum.
Kitaplarımın bazıları sergileme amacıyla
Kömen’in masalarından birinde idi. 30 Kasım-09 Aralık 2012
tarihleri arasında Zindankale Sanat
Galerisi’nde, zemin kat ile iki alt katta tarihle kucak kucağa
açılan ‘fuar’ı Konya Büyükşehir Belediyesi
düzenlemişti. İşittiğimize göre gelecek yıl yeri
değişecekmiş.
SERGİLER
Doğrusunu söylemek gerekirse aşırı bir sergi düşkünü değilimdir.
Ya özel olarak çağrılacağım veya
sergi yolumun üstünde olacak… Birkaç yıl önce neydi o milletin
İstanbullara taşınması Rodin’in o meşhur
heykelini görmek için. Bir de özellikle sergi sahibi ressam
arkadaşımızın tabloları hakkında bilgi verme
seansları yok mu, adamı deli ediyor. Meğer o çizgilerin,
desenlerin, boyaların, renklerin arkasına neler
neler gizlerlermiş de bizim haberimiz olmazmış. Sadece bizim
olsa yine iyi, öbür ressamlar dahi bu sırrı
çözemez veya bilmezlermiş. Bu tür çok laflı açıklamalardan biri
de defile sunucularının anlattıklarında
gizli… Neyse…
a. Geçen yıl kaybettiğimiz, 50 yıllık arkadaşım (40 günlük de
ağabeyim) Prof. Dr. Tuncer
Gülensoy’un iki oğlunun büyüğü merhum Öğr. Gör. Baybars Gülensoy
adına (öl. 08.12.2011) eserlerinden
oluşan bir sergi açıldı. Diğer iki fakülteyle birlikte Ahmet
Keleşoğlu Eğitim Fakültesi de Konya
Üniversitesine bağlandığı için, açılışa Rektör Prof. Dr.
Muzaffer Şeker de üç yardımcısıyla birlikte katıldı.
(Bir süre sonra Konya adı tarihe karıştı, yerine Necmettin
Erbakan adı geçti.) Serginin gezilmesinden sonra,
Prof. Alptekin’in odasında Hatice ve Tuncer Gülensoy’la sohbet
edildi.
b. Konya’mızın 14 milletvekili var, 10’u erkek… Bunların da
dördünün adı Mustafa. 23 ve 24.
Dönemler AKP milletvekili Mustafa Kabakçı çok yönlü bir insan. O
Ocak 2012 başında, artık defalarca
pabucu dama atlan KuleSite’de bir sergi açtı. Kurdeleye makas
atanlardan biri de bendim. Serginin konusu
‘fotoğraf’ idi.
c. Meğer adına ‘cam altı resmi’ diyorlarmış Neye mi? Bizim baba
ocağının geçim kaynağı olan cam
levhalara… Rahmetli babam, tahminen 50 x 40 cm boyutunda olan
camlara mürekkeple çeşitli desenler
çizerdi: Mekke ve Medine, tavus kuşu, gül ağırlıklı çiçekli
desenler, vb. Bizler de onları yağlı boya ile farklı
renklere boyardık. İş bitince de kalan yerleri, genelde beyaz,
bazen de pembe üstübeçle kapatırdık. Ben
ilkokul yıllarımdan üniversiteyi bitirinceye kadar bu işleri
yaptım. Tabii daha çok yaz aylarında… Bu sebeple
elim fırçaya yatkındır. Daha birkaç yıl öncesine kadar bu işin
sanat açısından adının ’cam altı resmi’
olduğunu bilmiyordum.
-
21
Yerel gazetelerde fotoğraflarla da süslenmiş Cam Altı Resim
Sergisi haberlerini okuyunca eski
günlerimi hatırladım. 15 Şubat 2012 günü, öğleden sonra Mimarlar
Odasına gittim. Burası aslında, kadim
arkadaşım Mehmet Bildirici’nin akrabası, kadın doğum uzmanı Dr.
Nevzat Özkal’ın evi idi. Daha sonra
Mimarlar Odası satın alarak çeşitli güzel amaçlarla kullanmaya
başladı.
(Bu satırları bilgisayar ortamına aktarmayı sürdürdüğüm
günlerde, Konya’da kitapçıların kalbinin
attığı Rampalı Çarşı’da bir hanımla karşılaştım. Tanıyamadım,
kendisini hatırlattı: Rahmetli Dr. Özkal’ın
ikinci eşi imiş. Ben ilk eşi Türkan Abla’yı yakından tanırdım.
Bir yaz akşamı Bildirici Ailesiyle birlikte o güzel
evin bahçesinde güzel bir akşam yemeği yemiştik. Acı bir
hatırlama… Bir Cuma akşamı bizde oturmada
idiler; pazar sabahı da, başkanı olduğum Konya Lisesi Mezunları
Derneğinin pilavı vardı. Biz Özkal Ailesi’ni
de beklerken ablamızın ölüm haberi gelivermişti. Yeni eş dedi
ki: “Saim Bey, yarın Nevzat Bey’in ölümünün
ikinci yılı…” Birlikte duygulandık, Allah rahmet eylesin.)
Efendim, uzattık yine… Sergi sahibi yokmuş, ara sıra uğrarmış.
Elbette bekleyemezdim. Kendimce
dolaşıp bir değerlendirmede bulundum. Sergi sahibi, Oğuzhan
Karaduman… Sergi, 11-18 Şubat tarihleri
arasında açık kalacakmış. (bk. Merhaba, 14 Şubat 2012) (Sonradan
öğrendiğime göre sergi sahibi, Prof. Dr.
Mustafa Karaduman dostumuzun oğlu imiş.)
ç. Karatay Üniversitesinden bir fotoğraf sergisi: ‘Baksana Bi.’
Ardından da Anadolu Güneşi Halk
Oyunları Topluluğu bir gösteri sundu. Tarih mi. 01 Nisan
2012
d. NEÜAKEF (?) Resim-İş Ana Bilim Dalı, Fakültenin B
bloğundadır. Ben de Fakülteye sürekli olarak
o binanın arka kapısından girerim. Ortada uzun ve geniş bir
koridor vardır ki yılın değişik aylarında orada
resim ve heykeller teşhir edilir. Hatta bazı okulların sergisi
de orada açılır. Orası sanki bir galeri gibidir.
Sergilerin hangisini sayayım ki…
22 Eylül 2012’de Konya’dayım. İl Halk Kitaplığında bir fotoğraf
sergisi var. Bir de sürpriz konuk…
Kendisini Erdemli’den tanıdığım, Silifkeli olmakla birlikte
Kargıpınarı’na yerleşen Uzun Memet de
aramızda. Zeki Oğuz’un çağrılısı olarak gelmiş. Onunla ilgili
paneli hatırlatan bir toplantı düzenlenmişti.
Eh, kambersiz düğün olmaz, biz de onu tanıdığımız kadarıyla
anlatıverdik. Bir de serginin olduğunu
hatırlatayım.
GÜVEN DE GÜVEN…
Hep öyle derlerdi… Öyleymiş de… Sevgili Nail Tan, dede olmamdan
sonra gülüşümün bile
değiştiğini söyler olmuştu: “İşte bu dede gülüşü.” Elbette
dedelik ayrı bir mutluluk, herkes tatsın isterim.
(Büyükbaba söyleyişini kabullenemiyorum, peki ‘küçükbaba’ kim
oluyor. Yaşasın dedelik.)
Keratanın ‘târih-i tevellüdü’ 10 Nisan 2006… Daha dün gibi… Bu
yıl, bizim söyleyişle, ilkokula
başladı. Doğum gününde, anaokulunda güzel bir eğlence
düzenlendi. Annesi, anneannesi (ninesi değil!) o
güzel güne katıldılar. Bol bol yenilip içildi.
Benim kadim dostlarım bilirler ki, Konya’da olduğum pazar
günleri ağabeyim Hasan Sakaoğlu’nu
ziyarete giderim. Kendisi Bağkur emeklisi olup Kumköprü’deki
evinde yaşamaktadır. Bu ziyaretlerimde
bazen, oğlu Mehmet Sami’nin üçüncü ve sonuncu çocuğu olan Hasan
Kerem de babasıyla birlikte gelir.
Güven’in de benimle gelmesi o iki delikanlı adayının eğlenmesine
ortam hazırlar. Kerem’in gelmediği
günlerde evine erken dönmek isteyen Güven Kerem’li günlerde bir
türlü ayrılmak istemez. Böyle günlerin
-
22
birinde fark ettik ki Güven’in dişlerinden biri sallanıyor. Bu
ilk sallanma olduğu için onu yuvasından alma
işini annesine bıraktık.
Güven’in küçük dedesi, babaannesi, halası, eniştesi ve onların
iki kızı (İrem ve Ceren) 13 Haziran
2012’de Konya’ya geldiler ve beş gün sonra Güven’i de alıp
Milas’a doğru yola koyuldular. Torunumuz
burada yeğenleriyle birlikte güzel bir tatil geçirdi. Annesiyle
babası da 18 Ağustosta, Ramazan Bayramı için
Milas’a, oradan da Kerim Dede’nin Ören’deki tatil evine
gittiler. Dönüşleri mi? 08 Eylül 2012 Cumartesi. İki
gün sonra Güven okula başlayacak da…
AİLEMİZDEKİ YÜKSELMELER
Büyük kızımız Selcen Sakaoğlu-Manavgat, Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim
Dalında yürütmekte olduğu çalışmasını tamamlayıp (02 Mart 2011)
uzman olmuş, 15 Mayıs 2011’de de,
kur’ada çektiği Bilecik Sağlık Müdürlüğündeki zorunlu hizmetine
başlamıştı. Kızımız, 10 Nisan 2012
tarihinden itibaren İl Sağlık Müdür Yardımcısı olarak görev
yapmaktadır.
Küçük kızımız Seren’in eşi Yrd. Doç. Dr. Aydın Üstün 13 Nisan
2012’de, İstanbul Yıldız Teknik
Üniversitesinde toplanan jürinin önünde verdiği sınavı 5 - 0
alarak doçent unvanını aldı. Lütfedilirse bir
ilanda kadrosuna atanacak!
Küçük kızım, NEÜAKEF Yabancı Diller Eğitimi Bölümü İngilizce
Öğretmenliği Anabalim Dalı öğretim
elemanı Bil. Uzm. Seren Sakaoğlu-Üstün’ün görev süresi, 27
Aralık 2012 tarihinden itibaren iki yıl daha
uzatılmıştır.
Torunumuz Güven Üstün de, 2011-2012 Öğretim Yılında, Şehit
Kubilay Anaokuluna kaydolmuştu.
O da Haziran 2012 ortalarında diplomasını aldı. Yeni kaydı ise
İdeal Eğitim Kurumlarının İlkokuluna (öyledir
herhâlde) yapıldı.
Lisans eğitiminin son üç yılını, yüksek lisansını ve
doktorasının ders aşamasını yanımızda
tamamlayan üçüncü kızımız (kayınbiraderim Turan Gülel’in kız)
Tuğba Gülel-Dölen 15 Mayıs 2012’de
İşletme Doktoru oldu. Şimdi, Gazi Üniversitesi Çubuk Meslek
Yüksekokulunda öğretim görevlisi olarak
çalışıyor.
SEVDİKLERİMİZDEN YÜKSELENLER
‘Y. Ç. Kimdir?’ diye sorarsam çok çeşitli cevaplar alabilirim.
Kiminiz ‘Yusuf Çebi’ der, kiminiz
‘Yasemin Çongar.’ Pardon, “Bu hatun da nereden çıktı?”
demeyiniz. TV’ler bizleri öylesine şartlandırıyorlar
ki… Ne zaman bir Murat adı geçse, arkasından hemen Kazanasmaz
geliveriyor! Neyse, biz bu ‘Y. Ç.’yi, ‘M.
Ç.’yi bırakalım da asıl konumuza gelelim.
Atatürk Üniversitesinden öğrencim (şimdi Kırıkkale
Üniversitesinde görevlidir.) Bilgehan Atsız
Gökdağ adlarıyla ve soyadıyla adam gibi adamdır. Dik durur,
kalemini asla kiralamamıştır. Ne de olsa bizim
birkaç haftalık ağabeyimiz Prof. Dr. Tuncer Gülensoy’un doktora
öğrencisidir. Bizim, Konya’da Sahip Ata
Müzesi’nde TV çekimi yaptığımız gün bu vefalı öğrencim de bizim
saflara katılmış, yani profesörlüğe
yükseltilmiş: 28 Haziran 2012. Tebrikler Bilgehan, gözlerinden
öpüyorum.
Semra ve Cengiz Alyılmaz çiftinden daha önce de söz etmiştim. Bu
yıl, Alyılmaz Ailesi’ne çifte
bayram yaşattı: Cengiz’imiz 13 Ocak 2012’de profesörlüğe,
Semra’mız 01 Kasım 2012‘de doçentliğe
yükseldiler. Hayırlı olsun; Allah, Semra kızımızın
profesörlüğünü duyurmayı da nasip etsin.
-
23
El bebek, gül bebek yetiştirdiğimiz bir A. A.mız vardı. Ben
emekli oldum, o yerime geçti Öğretim
görevlisi doktor olarak derslerimi o vermeye başlamıştı. Aradan
yıllar geçti, Konya’mız kendi adını taşıyan
bir üniversiteye kavuştu derken ‘Çok muhabbet tez ayrılık
getirir’ hesabı adı değişiverdi. İşte bizim çifte
AA’mız oraya geçip Yrd. Doç. oluverdi. Haydi şu AA’ları
açıverelim: Aziz Ayva.
Bizim alan bu yıl epey doçent kazandı. Önce, emek verdiklerimi
sıralayıvereyim: Yüksek lisans ve
doktorada danışmanı olduğum, Selçuk’tan Sinan Gönen doçent oldu.
Doktora aşamasında Niğde’den
Konya’ya nakleden Hatice İçel ikinci aşamayı da tamamlayıp
doçent oldu. Erzurum’dan lisans öğrencim ki
doktorasında da üye idim, Nesrin Feyzioğlu da doçentler
arasındaki yerini aldı (25 Eylül 2012).
Erzurum’dan fahrî öğrencim Gülhan Atnur, Nesrin’i yalnız
bırakmadı (26 Eylül 2012). Ankara Gazi’den
Armağan Elçi ve Hamiye Duran Hanımlar da ‘Hanım Doçentler’
topluluğuna katıldılar. Toplantılarda
tanıdığım başka bir hanım, Çukurova’dan Refiye Şenesen Okuşluk
da doçentliğini aldı. Beyler, uyanın…
Gelecekte alan hanımefendilerin egemenliğine geçiyor! (Eski
doçentlerden Gazili Pervin Ergun, Fatma
Ahsen Turan…) Ya işbaşındaki profesör hanımlar? Bu, işin
latifesi, hanımefendi meslektaşlarımız,
inanıyorum ki alanımıza güç katacaklardır.
Yardımcı doçentlerin hepsini belirlememiz mümkün değil… Hepsini
temsilen, benim son öğrencimi
hatırlatıvereyim. Atiye Nazlı, Selçuk Üniversitesi Eğitim
Fakültesi mezunu ve sınıf öğretmenliğinden
diplomalı… Ama yüksek lisansını benim doktorantım Yrd. Doç. Dr.
Seyit Emiroğlu ile atasözlerimiz üzerine
hazırladı. Prof. Alptekin ve benden doktora dersleri aldı, tez
aşamasında benim emekliliğim geliverdi. Yeni
danışmanı önceki danışmanı oldu. 01 Haziran 2011’de doktora
sınavını başardı. Sonuç: O,