Top Banner
İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir Baykurt'a MARKSIST AÇlDAN TÜRK ROMANI
281

İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

Nov 21, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

İbrahim TATARLI

Rıza MOLLOF

Hüseyin Rahmi'den Fahir Baykurt'a

MARKSIST AÇlDAN TÜRK ROMANI

Page 2: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı
Page 3: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

HABORA KİTABEVİ YAYlNLARI : 70

Bu eser 1969 yılında BAŞARAN Matbaasında dizilmiş,

FONO Matbaasında basılmıştır.

Page 4: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

İbrahim TATARLI

Rıza MOLLOF

Hüseyin Rahmi'den Fahir Baykurt'a

MARKSIST AÇlDAN TÜRK ROMANI

Page 5: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

KAPAK DÜZENİ: Derman ÖVER

HABORA KİTABEVİ

Başmusaip Sok. Tan Apt. 1 Cağaloğlu/İstanbul

Page 6: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

İBRAHiM TATARLI

HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA

Osmanlı İmparatorluğu XVIII inci yüzyılın sonun­da ve XIX uncu yüzyılın birinci yarısında yeni bir tarih­sel devre girmiştir. Türkiye dünya kapitalizm sisteminin gelişim sürecine katılmıştır. Böylelikle Türk toplumunun tarihinde 1908 burjuva inkılabına ·kadar uzanacak, feoda­lizmden kapitalizme geçiş dönemi başlamıştır.

Maddi hayat şartlarının değişmesi sonucunda Türk toplumunun üstyapısında da önemli değişiklikler olmuş­tur. Üstyapının genellikle feodal niteliği korunınakla be­raber, yeni toplum güçlerinin menfaatlerini yansıtan poli­tik, felsefi, etik ve estetik akımlar meydana gelmiştir. Bu arada, XIX uncu yüzyılın ortalarına doğru Yeni Türk Edebiyatı da oluşmaya başlamıştır. Bu edebiyat aynı yüz­yılın sonunda ve XX nci yüzyılın başlangıcında gelişerek, dünya edebiyatı seviyesine yükselmiştir. Hüseyin Rahmi bu dönemdeki Türk Edebiyatının temsilcilerinden biri­dir.(!)

(1) ilerici, realist Türk yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar 1864'de İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Ağayokuşu mektehin­de, Mahmudiye rüştiyesinde okumuştur. İdadi'yi bitirmiştir. Özel öğretmenlerden Fransızca öğrenmiştir. Hastalanarak, iki yıl devam ettiği Mülkiye Mektebini bırakmak zorunda kalmıştır. Bundan böyle kendini yetiştirmiştir. Bir süre Ad­liye sisteminde, Nafıa Nezaretinde memurluk yapmıştır. Son­ra da kendisini gazeteciliğe ve yazarlığa vermiştir. 1935-1943 de Millet Meclisine seçilmiştir. 8 Mart 1944'de vefat etmiştir.

İstidatlı bir yazar olan Hüseyin Rahmi kırktan fazla eser yazmıştır. Roman ve hikaye alanında başariyle çalışmış­tır. ,Şık" (1889), ,İffet" (1898), ,Mürebbiye" (1889), ,Met­res" (1900), ,Şıpsevdi" (1909) v.s. eserleri fazla rağbet gör· müştür.

Page 7: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 6

İşitilmedik Bir Vaka Hüseyin Rahminin yaratıcılığın­daki ikinci dönemde yazılmış güzel eserlerinden biridir. Roman 1919 yılında yayınlanmıştır.

İşifilmedik Bir Vaka'nın olayları Birinci Dünya Sa­vaşı yıllarında cereyan etmektedir. Daha sonra, birçok yazarlarm eserlerine konu olacak, 1908 burjuva inkılabı ile Milli Kurtuluş Savaşı sonuna kadar uzanan önemli bir devrio gerçeklerini, zengin ve doğrudan doğruya edin­diği gözlemlerinin gücüyle canlandırmıştır. Yazar zama­nın büyük siyasi, iktisadi, sosyal ve ideolojik problem­lerine değinmiştir. Bunlara demokratik, hatta ütopist sos­yalizm ideleri açısından ışık tutmuştur.

[Hüseyin Rahmi roman türünün imkanları sınırların­da, "'öenç Türkler rejiminin niteliği ve bazı önemli özei­likleri üzerinde durmuştur. 1908 yılında ilan edilen İkin­ci Meşrutiyet, mahiyeti itibariyle bir burjuva inkıHl.bıdır. Feodal sınıfın hfıkimiyeti tasfiye edilmiş, sultan istibdadı kaldırılmıştır. İktidar, Türk burjuvazisinin menfaatlerini temsil eden «İttihat ve Terakki» partisinin eline geçmiş­tir. İttihatçılar, memleketin kapitalizm yolunda gelişmesi hususunda bazı tedbirler almışlardır. İnlcılap, memleketin Batı devletlerine karşı bağlılığına

.karşı da yönelmiştir.

Türk toplumunun gelişiminde bir dönüm teşkil eden 1908 burjuva inkılabı, bir halk devrimi olmamakla beraber önemli progresif bir olaydır. )

1908 burjuva inkılabiyle iktidara gelen ittihatçılar, 22 Temmuz 1912 tarihiyle 23 Ocak 1913 arasındaki altı aylık bir zaman kesimi dışında, Birinci Dünya Suvaşının sonuna kadar idarede kalmışlardır. Genç Tüı:kler iktida­rı, aracı, komprador tüccar burjuvazinin ·sınıf diktawr­lüğüdür.

Bir ardıl ilmi dünya görüşüne sahip olmıyan Hüse­yin Rahmi ittihatçıların, Genç Türklerin zorbalık idare rejimini belirtmiş, fakat romanında somut sınıf niteliğini verememiştir. Genç Türkler hükümetini gözönünde bu­lundurarak şöyle yazmıştır:

Page 8: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 7 ]

«Her devirde hakim bir kuvvet vardır. Bu kuvvet boyun eğmek zamanın felsefesi sayılır. Vatanseverlik ve hakimiyetini bu felsefeye uydurarak küplerini doldurma­yı bilenler, bu memlekette refah içinde yaşarlar, bu ida­re hikmetinin zıddına gidenlerse, dedikodular içinde bl,_ ğularak asılırlar, kesilirler, sürülürler ... »(1)

Bu genel ve soyut tarifi daha açık bir duruma koy­mak için yazarın «Her devirde hakim bir kuvvet vardır» düsturunun ittihatçılar iktidarına tatbikini görmeliyiz. Romanın başka bir yerinde o ittihatçıları şöyle nitelen­dirmektedir:

«İttihatçıların hepsi insanlıktan nasibi olmıyan vic­dansız kimseler değildir. Buna şüphe yok! Fakat, nasıl oldu da bu fazilet erbabı, itirasız ve muhakemesiz, dört­beş katilin peşlerine takılarak (İ.T.) izlerinden gitmek gi­bi büyük bir hatayı işlediler. Nasıl oldu da bu kanlı yo­lun varacağı neticeyi göremediler!»(2)

Anlaşıldığı gibi, yazar, genellikle iktidarı ve özellik­le ittihatçıları, Genç Türkler iktidarını, antagonistik top­lumlarda hakim sosyal sınıfların, emekçiler üzerindeki sınıfi diktatörlüğü olarak ele alma anlayışından uzaktır. Partileri de, herhangi bir sınıfın parçası, öncü, bilinçli, teşkilatlı bir bölümü hesap etmemektedir. O iktidarı, sos­yal sınıfiara bağlı olmıyan bazı grupların zorbası say­maktadır. İttihatçıların iç ve dış siyasetlerini dört beş ki­şilik küçük bir grupa atfetmesi bununla açıklanmaktadır. Onun devlet görüşleri, okuduğu J. J. Rousseau'nun anla­yışlarını oldukça çok andırmaktadır.

Fakat İşifilmedik Bir Vaka'da yazarın hayatın kuv­vetli etkisiyle yarattığı karakterlerin düşünüş ve davranışla­rında, toplumun yapısı ve sınıf mücadelesi üzerinde daha tam ve daha doğru fikir ve hareketler görülmektedir.

(1) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, NPDY, Sofya, 1955, s. 21.

(2) Aynı eser, s. 23-24

Page 9: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

8 ]

Örneğin yazar Nüzhet Ulvi, komiser Şinasi ile bir konuş­masında şöyle demektedir:

Şimdi gözleri açılan mahkum sınıflar, hakim sınıflada yerlerini değiştirmiye uğraşıyorlar. Bakalım iş ne dehşet alacak!»(l)

Hiç şüphesiz, burada Büyük Sosyalist Ekim İnk.ıHi­bından söz olmaktadır.

Hüseyin Rahmi, kapitalist düzeninin temelini teşkil eden kapitalist mülkiyete ve burjuva istihsal münasebet­lerine ·açık olarak dokunmamaktadır. O ütopist sosyalist anlayışlarından ileri geçernemektedir. Böyle ·olmakla be­raber Hüseyin Rahmi Türk nesrinde ilk defa sosyalist görüşlü bir kahraman yaratmış ve ittihatçıları sosyalist ütopist açıdan tenkit etmiştir. Tenkidi realizmin yüksek zirvelerine ulaşmıştır.

Bu demokratik durumlardan ittihatçı burjuva reji­minin demagoji, yarancılık politikası kuvvetle belirtilmiş­tir. Burjuva ink.ılabı derinleştirilmemiş ve geliştirilmemiş­tit. Burjuva parlamentarizminden vazgeçitrnek istenmiş­tir. Daha 1876'da, sultan mutlakiyeti şartlarında kabul edilmiş, demokratizmi çok malıdut olan anayasanın bile bazı maddelerinin yürürlüğe geçirilmesi istenmemiştir. Anayasanın 35 inci maddesi değiştirilmek istenmiştir. Muvaffak olunamayınca, parlamento başka yollarla dağı­tılmıştır. Terör sonucunda, yapılan ikinci seçimler parla­mentoda, «İttihat ve Terakki>> partisine tam ,bir çoğun­luk sağlamıştır. Memleket içinde halk aleyhtarı, gerıcı bir politika yürütülmüş, diğer halklara karşı düşmanlık aşılanmıştır. İttihatçılar birçok hususlarda sultanlık mut­lakiyetinden ayrılmamaktadırlar. Hüseyin Rahmi, Genç Türkler rejimini şöyle tasvir etmektedir:

«Hürriyet, müsavat, kardeşlik diye herkesin ağzına birer parmak bal çaldılar. Meşrutiyet sözüyle böyle eğ­lenmek için mi? Bizde kolayca karın doyurmanın' esas

(1) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, s. 102.

Page 10: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 9 l

kaidesi: evvela çalmak sonra çalmaktır. Mutlakiyette de buydu, Meşrutiyette de budur. Çatılacak makama çata­mayan, yolunu bulup da çalarnıyan aç kalır. Daima ka­nun üstünde ya bir hükümet, ya bir cemiyet peyda olur. Su başlarını zorbalar tutar, onlara. eyvallah diyerek bo­yun eğer, kanunu, insaniyeti, vicdanı çiğniyerek gittikleri yoldan gidersen, yaşarsın. Aksi halde ekmeğinden mah­runı kalırsın.»(l)

Hüseyin Rahmi eserinde defalarca ittihatçı ve Genç Türkler burjuva idaresinin prensipsizliğini, şahsi menfa­,:ı.tlerini memleket menfaatlerinin üstünde tuttuklarını, iktidarda kalmak için her şeyi feda ettiklerini belirtmiş­

., ir. Sağlam bir sosyal dayanağı olmıyan ittihatçıların, hi­maye yoluyla taraftar kazanma çabası, onların en tipik özelliklerinden biridir. Türk toplumunda kapitalist müna­sebetleri XVIII. yüzyılın sonundan ve XIX. yüzyı­lın başlarından beri meydana gelmiye başlamıştır. Fakat Batı kapitalist memleketlerinin iktisadi saldırısı ve hakim feodal münasebetleri şartlarında kapitalist münasebetleri ağır gelişmiştir. Bunun sonucunda XX nci yüzyılın başla­rında milli Türk burjuvazisi güçlü bir sosyal kuvvet ha­line gelememiştir. Aracı komprador, tüccar burjuvazisi katı daha fazla gelişmiştir. Bundan ötürü, burjuvazi sını­fının menfaatlerini ifade eden ittihatçılar burjuva inkıla­bından önce de, sonra da sağlam sosyal destekten mah­rumdular. Nitekim 1908 burjuva inkılabı, halk yığınları katılmadan ordunun yardımiyle yapılan bir askeri devrim­dir. İnkılaptan sonra da, iktidarda kalmaları için ordu­dan bir alet olarak yanırlanmışlardır.

Fakat inkılaptan sonra kurulan parlamenter rejim ve çok partili toplum hayatı şartlarında Genç Türkler burjuvazisinin «İttihat ve Terakki» partisine taraftar ka­zanmaları gerekiyordu. Meydana gelen muhalefet ise te­rör vasıtalarİyle bastırılmıştır. Sosyal dayanak temin et-

(1) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, s. 116

Page 11: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 10

me çabasiyle, ittihatçılar feodal sınıf ile uzlaşma yoluna sapmışlardır. Onlar, siyasi idareyi ellerinde bulundurmak şartiyle, mutlakiyet devrinden kalan komprador burjuva­ziye ve köy ağalarına dokunmamışlardır. Bilakis onlarla beraber, savaş şartlarının verdiği imkanlardan da fayda­lanarak, halkı istismar etmeye koyulmuşlardır. Bunun için elverişli şartlar yaratmışlardır. Hüseyin Rahmi bu hususta şöyle yazmıştır:

«Bugünkü Beyoğlundaki irad ve akarların mühim bir kısım, Sultan Harnit dalkavuklarının tasarrufları al­tındadır. Meşrutiyet fırtınasını kedersizce geçirdikten son­ra da mallarının sahibi kaldılar. Hele bu İttihat kaparoz­{:ularının insanı nefret ettiren yağmacılıklarından sonra,

Devr-i Sultani soyguncuları, insaf ve salahta adeta birer vilayet payesine erdiler, şeref ve insaniıkianna tekrar ka­vuştular. isterse kıyamet kopsun: şimdi cıgaralarını yak­tılar, köşe penceresine geçtiler. Hal mes'ut, istikbal mü­emmen, bu hengameyi seyrederek keyfi çatıyorlar.»(l)

Aynı zamanda ittihatçılar, sınıfi çıkarlarını korumak

amaciyle toplumun çürümüş, ahlaksıztaşmış katlarından, külhanbeyi, kabadayı ve hatta mücrimlerden faydalanmış­lardır. Bunları idareye celbetmişler, kar yığına imkanları vermişlerdir.

«Onun sayesinde ne tulurnbacılar efendi, bey, paşa, nazır, mebus oldular. Ne hiçler adam sırasına geçtiler. Ne kanlı katiller cezadan kurtularak ellerini kollarını sanıya­rak gezdiler. Masumları ezmek, kötüleri yükseltmek, ka­bahatsizleri cezalandırmak, kabahatiiieri mükafatlandırmak, cemiyetin baş prensibiydi. Hasan Sabbah'ın başişi gibi, onun esasında, vasıfları değiştiren bir eksir vardı. Kötücü bir manyetizmacı gibi gözleri, vicdanları ve basiretieri bağlardı.

En insaniyetli, en namuslu adamları ahlaksızlık uçu-

(1) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, s. 21.

Page 12: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 ı

rumuna sürüklerdi; ve nasıl ki de sürükledi.»(!)

Böylelikle Hüseyin Rahmi'nin kaydettiği gibi «Evve­la çalmak, sonra çalmak» ittihatçıların esas prensibi ol­muştur. Hırsızlık, çapulculuk, kanunsuzluk, ahlaksızlık, sahtekarlık, onların esas özellikleri olmuştur.

«İttihat ve Terakki idaresinin, inkar olunamaz bir gayreti, bir kadirbilirliği, bir civanrnertliği, bir efendiliği >

vardır. Çevirdiği entrika dolabının kulbuna yapışanları ko­rur, gözetir, çapullara gark ve adamakıllı ihya eder. Hiç­bir idare bendelerini, gözdelerini taltifte bu derece gani davranrnamıştır.»(2)

jttihatçılar dış politikada da maceracılığa kapılmış­lar, diğer halklara karşı düşmanlık aşılamışlar, halk yığın­

larını Birinci Dünya Savaşı ateşine, Kayzer Almanyası çıkarlarına atmışlardır. Bunda onların Alman finans kapi­taliyle işbirliğinin rolü de olmuştur. Dimitır Şişmanof bu hususta şöyle yazmaktadır:

«İktidardaki Jön Türklerin siyasi teşkilatı olan «İtti­hat ve Terakki» partisinin yönetmenleri, başta Alman ka­

pitalistleri olmak üzere, Batılı kapitalistlerin ortakları ve memleketteki ticaret şirketleri, bankalar kurmaya başladı­lar. O sıralarda teknik ve üretim alanlarında zayıf olan Türkiye mali kapitalinin hızla gelişip kuvvetlendiği görü­lüyordu. 1908'den sonra, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Konya, Aydın, Adapazarı v.d. gibi ticaret, sanayi ve ziraat merkezlerinde hükümetin de ortaklığı ile birçok kredi ban­kaları kurulmuştur.»(3)

İttihatçıların maceralan Türk halkına pahalıya mal

olmuştur. Savaşlarda 550,000 şehit, 891 ,564 malUl, 103,731 kayıp, 2,1 67,841 yaralı, 129,644 esir olmak üze-

(1) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, s. 23. (2) Aynı eser, s. 23. (3) D. Şişmanof, Türkiyede İşçi ve Sosyalist Hareketi,

NPY. Sofya, 965. s. 16-17.

Page 13: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

12 ]

re takriben 3,842,580 nüfus zayiatı verilmiştir.(!) Sava­şın sonunda ise Türk halkı daha korkunç bir felakete sü­rüklenmiştir. Batı emperyalistleri memleketin büyük kıs­mını aralarında parçalamışlardır. Ancak, Türk halkının Milli Kurtuluş Savaşı sonucunda ve Sovyet halkının kar­deşçe yardımı sayesinde, istilacı emperyalist kuvvetler kovulmuş, memleketin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü korunabiimiştir.

Yazar ittihatçıların dış politika meselelerini romanda işliyemezdi. Fakat birkaç cümleyle bunu da belirtmiştir:

«Onları bugün affettik, unuttuk. Lakin tarih sayfa­larına, evlatlarımıza gözyaşı döktürecek, ateşten, kandan, irinden, mel'anetten satırlar nakşettiren, bugün içinde kav­rulduğumuz yangının kundakçılarından bir takımları da daha büyük servetierin verdiği refah ve gururla, pence­relerinden, bu kargaşalığı seyrediyorlar. Aç halk birbiri­lİ didiklerken, onlar tok, istikbal endişesinden azade, ra­hat ve huzur içinde kendi menfaatlerine uygun yeni bir «inkılap» için fitneler düşünüyorlau>(2)

İttihatçılar rejimi zamanının gerçeklerini çıplaklığiyle canlandıran Hüseyin Rahmi'nin İşitilm.edik Bir Vaka ro­manı şimdi bize mübalağalı görünebilir. Fakat onun ser­diği hakikatleri Tevfik Fikret Han-ı Yağma, Doksan beşe doğru gibi şiirlerinde haykırmıştır:

«Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır Huzfrrunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır; Şu milletin ki muztarip, şu milletin ki muhtazır! Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır .. . Yiyin, efendiler, yiyin; bu han-ı iştiba sizin; Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!»(3)

(1) A. B. Kuran, Osmanlı İmparatorluğunda ve Türkiye Cumhuriyetinde İnkılap Hareketleri, Çeltüt Matbaası, İstan­bul, 1959, s. 772.

(2) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, s. 21. (3) Rübab-ı Şikeste ve Tevfik Fikret'in Diğer Bütün

Eserleri, Hrl.: Fahri Uzun, İst. 1962, s. 36.

Page 14: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

13 ]

Reşat Nuri Güntekin ittihatçılar zamanında toplum­daki ahlak düşkünlüğünü ve soygunculuğu Gizli El ro­manında tasvir etmiştir. Refik Halit Karay ise Sakın Al­danma, İnanına, Kanına'da hicvetmiştir.

İttihatçıların tanınmış önderlerinden biri olan Talat Paşa, «İttihat ve Terakki» partisinin 1 9 Ekim 1 9 1 8 ta­rihindeki son kongresinde hükümet mevkiini terketmez­den önce şunları itiraf etmiştir:

«- Muharebe uzadıkça; levazım ve vesaiti nakliye mevzuunda, ticari işlerde ve ia�e urourunda türlü türlü

suiistimaller olduğu inkar edilemez. Bu gibi vakayiin men-i ve müsebbiblerinin cezalandırılması, şüphesiz hü­kümetin vazifesi icabı idi, hükumet, bu vazifeleri ifa ede­memiştir.

Bu vazifenin ademi ifasından mesul olanlar da biziz. . . Siyasetimiz mağlup oldu. Bizim için, artık mev­kii iktidarı muhafaza etmek mümkün değildir. Hükümet mevkiinden istifa ediyoruz.»

«Kişi ikrariyle ilzam olunur.»(1) İşte böyle gürbüzleşen ve gelişen çapulcu, tüccar

Türk burjuvazisinin simaları, romanda Hacı Ferhat, Ha­fuz İshak, Methi Bey gibi sirnaların şahsında verilmiştir. Bunların ilk ikisi, daha II. Abdülhamit zamanından kalan, sonra da ittihatçı burjuvaziyle kaynaşan sosyal katları tem­sil etmektedirler. Methi Bey, ittihatçıların mümessilidir.

Böylece, savaş zamanının geçim zorlukları ve itti­hatçıların himayesi şartlarında Türk toplumunun sınıf ayrılaşması derinleşmiştir. Türk burjuvazisinin bilhassa çapulcu tüccar katı gelişmiş ve kuvvetlenmiştir. Yeni mil­yonerler zümresi kabarmıştır. Korkunç bir istismara ta­bi tutulan, iaşe sıkıntıları içinde yüzden halk son derece fakirleşmiştir. Bunun sonucunda Türk toplumunun sosyal tezatları da keskinleşmiştir. Halkla hakim sınıflar arasında uçurum artmıştır. Hüseyin Rahmi İşitilmedik Bir Vaka'

(1) A. B. Kuran, aynı eser, s. 678.

Page 15: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 14

da hakim sınıf ile halkın yaşamını kontrast halinde ver­miştir.

Hüseyin Rahmi toplumun sınıf ayrılaşması ve sosyal tezatların artması zemini üzerinde, şehir emekçi halkının istismarcı sınıfiara karşı kabaran nefret, kin ve sınıf düş­manlığını tasvir etmiştir. Bunlar, şehir halkının okur yazarsız, alelade tabakalarında içgüdüye dayanan bir memnuniyetsizlik ve intikam alma hırsı halini almıştır. Çok defa isyankarlık, mahallenin fakir kadınlannda oldu­ğu gibi, dinsel bir tüle bürünmüştür. Onlar, varlığına inandıkları tanrıdan zenginlerin cezalandırılmasını iste­mektedirler. Fakat halk aydınları arasında, bu bir sınıf bilinçlernesi şeklini almaktadır. Yazar Nüzhet Ulvi 'nin şahsında sosyalist fikirlerio Türk toplumunu nasıl sar­ınağa başladığını görmekteyiz.

Türk nesrin de her halde ilk defa Hüseyin Rahmi'­nin yansıttığı bu eğilim, 1908 burjuva inkılabı ile Müta­reke yılları arasındaki tarihsel gerçekiere uygundur. Zira sayısı gittikçe artan işçi sınıfı meslek birlikleri, siyasi teş­kilatlar gibi kurumlarda örgütlenmektedir. İktisadi hakla­rını kazanmak için mücadeleye atılmaktadır. Sonra da siyasi mücadeleye katılmaktadır. 1910 yılında Osmanlı �osyalist Fırkası kurulmuştur. Fırkanın reisi Hüseyin Hil­mi'dir. Fakat asıl ideologu Baba Tevfiktir.(l) Fırkanın, başında Dr. Nevzat'ın bulunduğu Paris kolu vardır. (2) Parlamentoda, bazı Ermeni, Bulgar ve Türk milletvekil­lerinin katıldığı bir sosyalist grup vardır. (3) Osmanlı Sosyalist Fırkasında, daha sonra Türkiye Komünist Par-

(1) Dr. Tarık Z. Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler, İst. 1952, s. 303. Keza bk. D. Şişmanof, aynı eser, s. 28 vd.

(2) Dr. Tarık Z. Tunaya, aynı eser, s. 307 vd. (3) Dr. Tarık Z. Tunaya, aynı eser, s. 304.

tisinin yönetmenlerinden biri olan Mustafa Suphi de bu­lunuyordu. Partide çeşitli sosyalist akımlar mevcuttur. Osmanlı Sosyalist Fırkası geniş bir basın propagandası

Page 16: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

15 J

yapmaktadır. «İştirak», «Sosyalist», «Muahede», «İnsa­niyet» gibi çeşitli gazete ve dergiler yayınlanmıştır. Bun­lardan, asıl partinin organı olan «İştİrak» dergisinin baş­lığı altında: «Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar» atasözü vardır.(l)

Osmanlı Sosyalist Fırkası emekçiler arasına sınıf bi­lincini sokuyor, sosyalizm fikirlerini yayıyor ve onları ör­gütlemeğe çalışıyordu. H�r ne kadar ardıl olmasa da, iş­çi sınıfının siyasi öncülüğünü yapıyordu.

Osmanlı Sosyalist Fırkasının Beyannamesinde par­tinin ilkeleri sunularak şöyle denilmektedir:

«Sosyalizm mülküroüzde bir sui tefehhüm neticesi olarak pek fazla, pek yanlış ve külliyen medlı1lüne zıt bir surette anlaşılmıştır. Halbuki: Sosyalizm günden güne daha feci, daha müşkül bir hale gelen cemiyetin aç ve sefil evlatlarının refahiyetini düşünür.

Sosyalizm mutlaka adalete mugayir olan hali hazırı iktisadiyi tashih etmek ister. Sosyalizm sermayesinin mah­dud ve behemehal müstebid kimseler elinde bulunmasına itiraz ile «herkese hakkı kadar» kaidesini vazeder. Niçin milyonlarca adamlar birkaç kişinin esiri olsun. Bir taraf­tan milyonların temin ettiği ezvak gôna gônun sinei hu­susunda tembelce zevk ve safaya dalan sermayedaranı, öbür tarafta onların emrü arzusuna tabi binlerce aç ve sefil, hastalıklı ameleyi düşünelim... Vicdanı rnefruzu karartan layenkati iddia olunan ve cemiyeti balayı saade­te isal edeceği zannolunan ahlilka çıkmaz lekeler, kirler süren bu levha sosyalizmin hedefi tarizi, isabetgahı, ten­kididir ... »(2)

Osmanlı Sosyalist Fırkası'nın programında «Şimen-

(1) Aynı eser, s. 304. Herhalde, 1920-1923 yıllarında Bulgaristan Komünist Partisinin Türkçe organı olan "Ziya"

gazetesinin başlığının yanıbaşındaki: "Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar, sözü oradan aktarılmıştır.

(2) Aynı eser, s. 309-310.

Page 17: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

l 16 ]

diferler, bankalar, madenler, sigorta kumpanyalarının millileştirilmesi ile her türlü inhisarın ref'i» «kuvvei as­keriyenin milisierden teşkili», işçi sınıfının grev hakkı, -sosyalizme faydalı nümayişlere iştirak etmek, sendikalara yardım etmek, işçinin İstirahat hakkını kazanmak, iş sa­atini sınırlamak, tek dereceli seçim usulünün kabulü, mat­buat ve toplantı hürriyeti, bazı vergilerin ve idam ceza­sının kaldırılması, talim ve tedrisin bedava olması, «Te­cavüzi bililmuru muharebelerden mücanebet olunması, sulhun korunması», «Dahili ve harici bilılmum Sosyalist kongrelerine iştirak edilmesi» v. d. önemli noktalardır.(l)

Psınanlı Sosyalist Partisi henüz Marksçı-Leninci bir komünist partisi değildir. Fakat Türkiye'de işçi sınıfının ilk politik teşkilatıdır ve sosyalizm fikirlerinin yayılma­-sında büyük rol oynamıştır. Türk sosyalistlerinin çalışma­ları bizzat V. i. Lenin'in dikkatini çekmiştir.'):2)

Hüseyin Rahmi Osmanlı imparatorluğundaki, bilhas­sa İstanbul'daki işçi ve sosyalist hareketini bilir. Bizzat yazarın İşitilmedik Bir Vaka romanının anlatımında, emekçi halkın ve hele yazar Nüzhet Ulvi'nin konuşma veya tutumlarında o zamanki sosyalistlerin bazı özellikle­rini görmekteyiz. Mesela yazar, Hacı Perhad'ın fakir komşularından birinin konuşması ile ilgili şöyle demekte­dir: «Bu nefret ve düşmanlığın sebebi, bugünün müzmin dertlerinden biriydi. 'Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar' diyen atalar sözünün hükmü aşikar oluyordu.»(3)

Yazarın kaydettiğİrniz açıklaması bir nevi Osmanlı Sosyalist Fırkası yayın organı «İştirak»ın başlığı altında­ki şiarının kendisidir.

Hüseyin Rahmi, saldırı savaşiarına karşıdır. Barış taraftarıdır. Sosyal adalet istemektedir v.d ....

Özellikle yazar Nüzhet Ulvi'nin anlayışları, o za-

(1) Dr. Tarık Z. Tunaya, aynı eser, s. 311. (2) Dr. Şişmanof, Aynı eser, s. 25. (3) Hüseyin Rahmi, ,İşitilmedik Bir Vaka". s. 20.

Page 18: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

17 J

manki sosyalist tipinin birçok çizgilerini taşımaktadır. Hüseyin Rahmi'nin İşifilmedik Bir Vaka'da ele aldı­

ğı diğer esas problem, eski ortaçağ zihniyetinin hala can­lılığıdır. Özellikle o batıl inançlar ve dinsel taassup üze­rinde ısrarla durmaktadır. Yazar bazı yazılarında, her­hangi tabiatüstü bir kuvvetin varlığı şüphesinde dini in­kara kadar varmaktadır. Tanrı ve Şeytan onun nazarın­da birer mitolojidir. Bunları Goethe'nin dahiyane eserin­deki Faust ve Mefisto özgün kavramı aydınlığında incele­mektedir. Fakat o, dinlerin varlığını gerektiren sosyal köklerini anlıyamamıştır. O dinlerin aslını, mevcut sınıflı toplumlardaki ekonomik-sosyal yapı ve sosyal baskı ile açıklamamaktadır. Halbuki antagonistik toplum düzeni, dinsel görüşlerin en derin kaynağıdır. Dini anlayışlar, an­cak sınıflı toplum düzeninin tasfiyesi, her türlü içtimai baskıdan ve istismardan hür toplumun kurulmasİyle or­tadan kaldırabilir. Bu bakınıdan dinsel anlayışların or­tadan kaldırılması, kapitalizme karşı, sosyalizm uğrunda savaş, sosyalist inkılab sonucunda mümkündür. Hüseyin Rahmi'den o zamanlar böyle bir anlayış beklenilemez. O ardıl bir ateizme ulaşamamıştır. Böyle olmakla bera­ber, onun ortaçağ zihniyetinin aşılmasında, batıl fikirle­rin inkarmda ve dini mitolojinin tasfiyesinde büyük hiz­meti olmuştur.

İşitilınedik Bir Vaka'da yazar, bfitıl fikirlerio ve din­sel taassubun temelsizliğini, çürüklüğünü ve anlamsızlığı­nı tasvir etmiştir. Eserinde birçok dinciarın simasım çiz­miştir.

Hüseyin Rahmi, Türk edebiyatında İbrahim Şinasi, Ziya Paşa ve Namık Kemal'in zamanından beri tartışı­lan, sınıflı toplumlardaki kanuniyet meselesini yeni şart­larda, yeni anlayışla çözümlernek istemiştir. O burjuva kanuniyetinin, bir sınıf kanuniyeti olduğunu, emekçilerin ezilmesi ve istismarına hizmet ettiğini göstermiştir. Zama­nında Tevfik Pikret'in de belirttiği gibi, kanunlar emek-

Page 19: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 8

çilere karşı yönetilmiştir. Hakim sınıfın zorbalığına hiz­met etmektedir:

«Bir devr'i şeamet: yine çiğnendi yeminler Çiğnendi, yazık, milletin ümid-i bülendi! Kanun diye topraklara sürtüldü cebinler; Kanun diye, kanun diye, kanun tepelendi. .. Bi-hude figanlar yine, bi-hUde eninler!»

«Kanun diyoruz; nerde o meselid-ı muhayyel? Düşman diyoruz; nerde bu? Hariçte mi, biz mi? Hürriyetimiz var, diyoruz, şanlı, mübeccel, Düşman bize kanun mu, ya hürriyetimiz mi?» (1)

Kanunlar, sınıflı toplumlarda hakim sınıfın yasa şeklindeki iradesidir. İşifilmedik Bir Vaka'nın kahraman­larından yazar Nüzhet Ulvi, kanonlar hakkında sınıf an­layışına çok yakın bir kurarn yürütmektedir.

«Kanunlar, küçük bir azınlığın saadetini sağlamak maksadiyle yapılıyor. Çünkü umumun birden refahına ihtimal verilemiyor. İnsanların büyük bir çoğunluğunu, hemen hemen hayvanlarınkine yakın ağır, uzun emek şartları içinde çalıştırıp bunaltmak suretiyle, o küçük ve güzide azınlık, kendisine rahat, refah ve türlü sefahatlar temin ediyor. Kanunların, refahtan nasibi olmıyan insan­lığın bir cefakar çoğunluğunun çektiği zorlukları hafiflet­miye uğraşır gibi görünmesi, ustalıklı bir kurnazlıktır. Fenalığın en mühim kısmı daima olduğu gibi bırakılmak suretiyle kanun tanzimine çalışıldığı için, yani hakim sı­nıflar samimi olmadıklarından dolayı mesele düzelemi­yor. . . » (2)

Adiiye sisteminde çalışarak, sınıflı toplumlarda ka­nuniyetin formel olduğunu gören Hüseyin Rahmi gerçek­te halkın baskı ve istismar altında kıvrandığını pekiila

(1) Rübab-ı Şikeste ve Tevfik Fikret'in Diğer Bütün Eserleri, s. 38.

(2) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, s. 102.

Page 20: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 9

bilmektedir. O zamanın toplumunda paranın biricik ha­kim kuvvet olduğuna inanrnıştır. Para, bütün ahlak pren­siplerinin üstündedir.

Görüldüğü gibi, İşifilmedik Bir Vaka Türk toplu­munun çok önemli yanlarını yansıtan bir eserdir.

Küçük hacimde bir roman olan İşifilmedik bir Va­ka'nın bileşik, özgün bir yapısı vardır. Öncelikle eser, kuruluşu itibariyle polis romanını andırmaktadır. Gerçek­ten rornanda, bu edebi türün unsurları kullanılmıştır. Fa­kat niteliği itibariyle sosyal bir romandır.

Romanın, ilk üç bölümünde Hacı Ferhat ve Hafız İshak aileleriyle tanışrnaktayız. Bunlar belirleme görevini görmektedir. Bu kısımda yazar, tasvirlerle yetinrnernek­tedir. Bizzat aniatma katılmakta, devrin toplu bir politik, iktisadi ve ahlak tablosunu vermektedir. Böylece yalnız tiplerle değil, doğrudan doğruya münasebetini belirtrnek­te ve olayları değerlendirmektedir. Ayrıca Hoşkadem ma­hallesi, fakir aile kadınlarının aralarındaki konuşmaların­dan faydalanarak, Hacı Ferhat ile Hafız İshak aileleri­nin hayat tarzını, onlara karşı emek insanlarının müna­sebetini ifade etmektedir.

Asıl vaka, dördüncü bölüm ile 20. bölümler arasında anlatılmaktadır. Süjenin düğürnlenmesi İshak Hafız'ın aldığı esrarengiz tehditnarneyle başlamaktadır. İstanbul'da, pek çok kurbanlar alan İspanyol nezlesi var­dır. İşte, Abdal Veli narnından, Hafız İshak'tan, gelini Sadiye, tarunu Hadiye, oğlu Enver'in ölümü tehdidiyle 300 lira istenmektedir. Paraların nereye ve nasıl getirile­bileceği de izah edilmektedir. İhtarname yerine getiril­meyince, tesadüf eseri, bunların üçü de ölür. Aynı zaman­da buna benzer bir İhtarnarneyi de Hacı Ferhat alır. Ha­cı Ferhat isminde dindar biri bulunarak, istenilen 500 li­ra, Abdal Veli'nin bulunduğu yere gönderilmiştir. Hacı Hurşit, arahacı Osman, hizmetkar Fettah ise orada eşki­ya tarafından yakalanıp elbiseleri soyulrnuş, araba da aşırılmıştır. Yakayı Hacı Ferhat'ın ittihatçı güveysi Met-

Page 21: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 20

lıi Bey öğrenmiş ve meseleye polis komiseri Şinasi Bey el koymuştur. Çalınan araba bulunmuş eşkiyanın bir kıs­mı yakalanmıştır. Fakat bütün bu macerayı teşkilatlan­dıran ortada yoktur. Çünkü Abdal Veli'nin bu işte par­ınağı olamaz. Budalanın biri, fakat ahali tarafından kut­sallaştırılmış olan bu adamın isminden yararlanılmıştır.

Süjenin çözümü, eserin beşte birini teşkil eden bir epilogla verilmektedir. Yazar Nüzhet Ulvi gönüllü ola­rak komiser Şinasi'ye bazı şartlarla teslim olmuş, olayın niçin ve nasıl faili olduğunu anlatmıştır.

Bu tarzda kurulan süje ve kompozisyonla yazar, 1908-1918 devri Türk toplumunun toplu bir tasvirini yapmış ve merakla okunan bir eser meydana getirmiştir. Polis romanı türünün unsurlarından faydalanarak, özlü bir sosyal roman kaleme almıştır.

Esas süje hattı, ortaçağ zihniyeti ve batıl inançların içyüzünü göstermek için kullanılmıştır. Yazar önce İshak, sonra Hacı Ferhat'ın şahsında dinsel taassubun nasıl ka­barıp kabarıp ta, insan mantığını çürüttüğünü tasvir et� miştir. Onlar, Hafız İshak aile efradının İspanyol nezle­sinden ölmesini, gerçek sebep-sonuç bağlarını anlıyamı­yarak tanrıya atfetmektedirler. Böylece kolay bir sahte­karlığa kurban olmaktadırlar. Onların sosyal çizgileri, be­lirleme kısmında verilmiştir. Hafız İshak İttihatçı din adamlarındandır. Mebustur ve iaşe heyetinin üyesidir. Akrabalarını «su başlarına, yiyinti, noktalarına, yağma malıallerine yerleştirmişti.»(l) Hacı Ferhat ise «devr-i Hamidinin bal tutup da parmak yalayanlarındandır.»(2) İttihatçılarla kaynaşmıştır. Güveysi Methi bey, ittihatçıla­rın subay katındandır. Hafız İshak'tan farklı olarak içki­li, çalgılı bir hayat sürmektedirler. Bunların diğer bir özelliği de, hacılık, hafızlık unvanıariyle kendilerine kut­sallık veı:_meleri, dinsel ideoloji aracılığiyle mevcut düze-

(1) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, s. 23. (2) Aynı eser, s. 20.

Page 22: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

21 ]

ni ve yaşayış tarzlarını haklı çıkarmaları, sefaJet içinde yüzen halkın hışmmdan korunmalarıdır.

Hacı Hurşit dinsel taasubun kendisidir. Din, onda düşünüş kabiliyetini söndürmüştür. O, dinsel vecd ve kor­ku içersinde, ziyaret ettiği yeri ve gerçek eşyaları, tabiat­üstü bir tülle örtülmüş görmektedir. Bir kibrit çakılma­sını şimşek saymakta, tokat şakırtısını gök gürleyişi ye­rine kabul etmektedir. İki aşıkı, gılman ve peri saymak­tadır. Kendilerine hücum eden eşkiyayı zebani sanmak­tadır.

Hımbıl, budala, akılsız, sefil Abdal Veli'nin alela.­de halk tarafından veli olduğunun kabul edilmesinin kö­rükörüne inancın büyük anlamı vardır. Yazar, bununla dinsel taassubun, insanları ne kadar küçük ve gülünç bir duruma düşürdüğünü göstermiştir. Hüseyin Rahmi Methi Bey'in ağzından şöyle demektedir:

«Böyle süprüntü yiyen, yattığı yere pisliyen, kolcu­dan yanına varılmıyan, insanların mukaddes tanıdığı şey­ler üzerine küfreden, hayvandan daha mundar bir deliye dervişlik payesi vererek tapınmak, ondan keramet, şifa, şefaat ummak bizim memleketimizin zihniyetine mahsus bir hastalıktır.»(l)

Anadolulu arahacı Osman, hizmetkar Fettah da din­dardırlar. Fakat din, onların gerçek düşünüşlerini tama­men boğamamıştır.

Süje hattı, Hacı Ferhat ile Hafız İshak aileleri mo­ralinin de belirtilmesi için kullanılmıştır. Dindarlığın ar­dında ahlak düşkünlüğü gizlenmektedir. Zaman «En ko­yu dindarların hırsız, mürtekip oldukları» zamandır.(2)

Methi bey dindar değildir, yeni nesil ittihatçılardan­dır. O da halkı kasıp savurmaktadır. Hacı Ferhat'ın va­ridatını arttırmaktadır. Ailesi, otomobile varıncaya kadar lüks bir hayat yaşamaktadır. Para, onların ahlakını alt

(1) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, s. 95. (2) Aynı eser, s. 44.

Page 23: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

22 ]

üst etmiştir. Karısından başka üç kapatma tutmaktadır. Fakat bu tufeyli hayat, insanları memnun etmemekte, saadete kavuşturmamaktadır. Nermin:

«Allah yiyecek, içecek vermiş, fakat rahat verme­miş. . . diyor.»(l)

Epilogun, eserin ana idesinin açıklanmasında ve yazar Nüzhet Ulvi'nin canlandırılmasında büyük önemi vardır. O esere yeni, tam manada sosyal bir yön kazandırmaktadır.

Epilogtan önce süje hattım yürüten Nüzhet Ulvi'dir. Fakat ilk defa o sahneye epilogta çıkmaktadır.

Onun, Selimpaşa yokuşundaki evinde komiser Şina-si ile yaptığı şu konuşmalarının büyük anlamı vardır:

«-İnsanlığın kurtuluş şerefine içelim, dedi. Komiser gülümsedi: - Öyle olsun . . . -- Sözüme neden güldünüz? - İnsanlığın hangi şeyden kurtulmasını temenni

ediyorsunuz?. - Yine insanlardan. - Kuvvetli ve zayıf meselesi . . . - Evet. .. »(2) «Kuvvetli ve zayıf meselesi» Türk edebiyatında ilk

defa İbrahim Şinasi'nin eserlerinde ele alınmıştır. Fakat o insanların münasebetlerini toplum ilişkileri dışında, bi­rer fert olarak anlıyordu. Bunu, onların tanrı tarafından

yaratılmış iyi ve kötü tabiatiariyle izah ediyordu. Toplu­mun insan aklının mantığiyle tanzim edilebileceğini ileri sürüyor ve en büyük önemi kanunlara veriyordu.(3) Ziya Paşa daha gelişmiş toplum şartlarında, her şeyi insan ira­desine bağlıyan indeterminizmden determinizme geçebil-

(1) Aynı eser, s. 44. (2) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, s. 101. (3) Bk. 1. Tatarlı, Les methodes et les courants de la

litterature turque moderne au stade initial de sa formation, Etudes Balkanioues, Sofia, 1966, v. 5 p. 129 ete.

Page 24: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 23

miştir. Ona göre, insan aklı yalnız başına topluma yeni bir düzen vermemektedir. İnsan, bilincinin dışında bazı kanuniyetlere, ilişkilere bağlıdır. İnsan aklının toplumsal çelişkilerin etkisiyle hazırlıyacağı kanunların belli züm­relere hizmet ettiği fikrine varmıştır. Fakat kuvvetli ve zayıf problemini tam bir kesinlikle halledememiştir. XIX uncu yüzyılın sonunda ve XX inci yüzyılın başında ya­şıyan Türk yazarları, kuvvetli ve zayıf meselesini daha da geliştirmişlerdi. Nitekim Hüseyin Rahmi bu mesele­yi ütopist sosyalist yönlerden aydınlatmaktadır.

Nüzhet Ulvi ile komiser Şinasinin arasındaki müna­kaşa şöyle devam etmiştir:

«- Fakat bu tabiatta var. Bütün hayvanlar arasın­da şiddetle hüküm süren bir kanundur bu .. .

- Öyle ama, hayvanların dinleri, peygamberleri, gökten inmiş kitapları, tertip edilmiş kanunları, adalet narnma mahkemeleri ve hapishaneleri, meşrutiyetleri, mü­savat, hürriyet iddiaları yok. Kuvvetli, zayıfa rastlayınca onu parçalayıp karnını doyuruyor. Bu tabiat kanununu düzeltmiye uğraşmak budalalığı hiçbir hayvanda görülmü­yor. İnsanlık cemiyeti ta kuruluşundan beri bir takım fenalıkların zebunudur. Kanunlar küçük bir azlığın saa­detlerini sağlamak maksadiyle yapılıyor . . . >>

Burada kuvvetli ve zayıf meselesi üzerinde iki, bir­birine çelişik anlayış, kavram arzedilmektedir. Komiser Şinasi'nin anlayışı Ziya Paşa'nın görüşlerinden pek fark­lanmamaktadır. O, tabiat, bilhassa hayvanlar alemi kanun­lariyle arasında ayrıntı yapmamaktadır. Halbuki toplu­mun, kendine mahsus gelişme kanunları vardır. Onlar, insanların maddi hayat şartlarına, toplumsal üretim ve dağıtımdaki ilişkilere, gerçek sınıf ve katiara bağlıdır. Böylelikle kuvvetli ve zayıf meselesi, hakim ve mahkum sınıflar arasında sınıf kavgası halini almaktadır. Bu açı­dan üst yapıya dahil olan kanuniyet meselelerinin çözü­mü de, gerçek ve sınıfi bir karakter almaktadır. Toplu-

Page 25: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 24 ]

mun gelişmesinin diyalektiği kavranmaktadır. Yazar Nüz­het Ulvi komiser Şinasi'ye şöyle der:

«Emin olun uz komiser bey, insanların işlediği cina­yetierin çoğunda, iştirakleri ve cürümleri görünınİyen di­ğer insanların da mücrimler kadar iştirakı ve tesirleri vardır. İçtimai hayatın yalnız iyi taraflarını aksettiren çi­çekler işlenmiş kanavasına sadece yüzünden bakmamalı, menfaat kaygusu olmadan, tarafsızlık, insaf ve hakkaniyet gözüyle onun tersini de inceden ineeye tetkik etmelidir ki, bu işlemeli kanavanın yüzündeki göz aldatıcı o renk ahengini yaratabilmek için ipeklerin uçları, nerelerden dolaştığı ve şeklin tersinde ne kör düğümler, ne karışık­Iıklar, ne çirkinlikler, ne kabalıklar bulunduğu anlaşılsın. İşte ben sizi insaniyet ve gerçek adalet namına, bu işle­menin tersini görmiye davet ediyorum. Görünüz, işitini,;.:, düşününüz. Beni ancak bundan sonra, istediğiniz adalet zebanisinin eline teslim ediniz.»(l)

Epilogta, Sefer efendi ve karısının ölümünden son­ra evlatları Huriye, Nuriye ve Mustafa'nın feci kaderleri ile, başka bir İstanbul, başka bir Türkiye tasvir edilmi?·· tir. Onlar, işsizlik, yoksulluk ve sefalet içersinde yüzer. emekçilerdir. Böylelikle Türk toplumunun sınıf yapısı YC başka başka sınıf ve katları tasvir edilmiştir. Kuvvetli ve zayıf meselesi de, toplumda hakim sınıflada mazlfun sı­nıflar, sömürenlerle sömürülenler, efendilerle köleler gibi, somut tarihsel bir duruma yakın bir şekle sokulmaktadır. İşifilmedik mr Vaka romanının de esas konusu, Türk toplumunun esas sosyal tezatları, idesi de, sınıf çelişınesi olduğu kendiliğinden açıklanmaktadır. Eserde ittihatçı, Genç Türkler komprador hakim burjuvazisinin poıiti 1(, iktisadi, sosyal ve ahlak düşkünlüğü, kurarn ve uygula­masiyle, emekçi halkın, bilhassa işçi sınıfının dolayısiyle bilinçleşmesi anlatılmaktadır.

Epilogta karakteri çizilen Nüzhet Ulyi, işçi sınıfına

(1) Hüseyin Rahmi, İşitilmedik Bir Vaka, s. 102.

Page 26: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 25

doğrudan doğruya bağlı olmamakla, ona özgü fikirler ar­zetmektedir. Görüşleri itibariyle o ütopist sosyalisttir. İn­sanlığın kurtuluşu emelleriyle yaşamaktadır. Toplumun yapısı üzerinde dedi toplu görüşleri vardır. Mevcut ı:ın­tagonistik toplumda sınıf kavgasını hemen hemen anla­maktadır. İstismarcı sınıflardan nefret etmektedir. Emek­çilere karşı sevgi beslemektedir. Toplum gelişmesinin di­yalektiğini kavramıştır. İleriye ümitle bakmaktadır. Ger­çek hürriyet, adalet ve kardeşlik arzulamaktadır. Kanlı. savaşlara karşıdır. Adil bir toplum düzeni taraftarıdır. Yalnız, görüşlerinden mantık! bir surette doğan özetleme­ler yapmamaktadır. Onun görüşlerinde Osmanlı Sosyalist Fırkasının programında ileri sürülen birçok istekleri bu­labiliriz. Bu itibarla Nüzhet Ulvi, o zamanın sosyalisti­nin çizgilerini taşımaktadır.

Romanda adil bir düzenin gerçekleştirilme yoUarı ve inkılabın nasıl yapılması gerektiği üzerinde genellikle söz edilmemektedir. Bu hususta işçi sınıfının tarihi rolü belirtilmemiştir.

Böyle olmakla beraber, Nüzhet Ulvi'nin tipi, Türk edebiyatı için büyük bir başarıdır.

Komiser Şinasi'nin karakteri süje hattı sırasınca, bil­hassa epilogta tasvir edilmiştir. Yazar bir yerde «mater­yalistçe» yani ateist görüşleri olduğunu belirtmiştir. Ko­miser Şinasi'de yazar Nü7;het Ulvi'nin etkisiyle öne-mli değişiklikler olmuştur. O Nüzhet Ulvi'nin kanaatlerini kabul etmiştir. Onun inandığı adalet ve gerçek kanuniyet anlayışlarını paylaşmaktadır. Nitekim gerçek insaniyet, gerçek adalet anlayışına uyarak, fakat diğer taraftan va­zife vicdanına da sadık kalarak, istifasını vermiştir.

Anlaşıldığı gibi İşifilmedik Bir Vaka esas idesine uygun bir süje ve koropozisyona sahiptir. Türk edebiya­tının gelişiminde oldukça başarılı bir eserdir.

Page 27: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

REŞAT NURi GÜNTEKiN

ÇALlKUŞU

Çalıkuşu, Reşat Nuri'nin(l) Gizli El (1919) den ·sonra ikinci romanıdır. 1922'de yayınlanan bu kitap Türk toplum hayatında önemli bir olay teşkil etmiştir. Yazar okuyucuları, çıplak kapitalist Türkiye gerçekleriyle ta­nıştırmış, şehir gençlerine Anadolu'yu sevdirmiş ve tahsi­lini bitiren genç aydınları, halkın arasında irfan yaymak gibi yüksek bir vazifenin yapılışma isteklendirmiştir. Her aydın genç bir halk öğretmeni, bir Peride olmak arzusu ile coşmuştur. Bugüne kadar değerini kaybetmiyen Çalı· ·kuşu, Türkiye'de olduğu gibi yabancı memleketlerde de yüksek bir değer kazanmıştır. Defalarca yayınlanmış w birçok dillere çevrilmiştir. Eser Bulgaristan'da da büyük bir ilgi ile karşılanmıştır. Bundan otuz beş sene ön�.:e Bulgarcaya tercüme edilerek bir gazetede tefrika edilmiş, sonra da kitap halinde Bulgarca ve Türkçe(2) olarak basıl­·mıştır.

Klasik bir sanat eseri olan Çalıkoşu Türk edebiya­tının büyük bir başarısıdır. O Türk kültürünü, önemli toplum problemlerinin, genellikle demokratik açıdan ay­dınlatılması ve nihayet yüksek bir özgürlükle canlandırıl� ·ması bakımından zenginleştirmiştir. Edebiyatın konusunu

(1) Türk kliisiklerinden tanmmı§ hikayeci, dramaturg ve romancı Reşat Nuri Güntekin 1889 yılında Istanbul'da -doğmuştur. Babası askeri hekimdir. Tahsiline Çanakkale'de başlamış, İzmir'de Fransız okulunda devam etmiştir. İstanbul Üniversitesinde edebiyat okumuşw �1912). Maarif Bakanlı­ğında uzun seneler müfettişlik y�:-n1ştır. Millet vekili seçil­miştir. (1938-1943). UNESKO'da Türkiye'yi temsil etmiştir.

·7 aralık 1956'da, tedavide bulunduğu Londra'da ölmüştür. Yirmi kadar roman, yedi hikaye kitabı, birçok piyesler

yazmıştır. (2) Reşat Nuri, Çalıkuşu, NPY, Sofya, 1957, s. 332.

Page 28: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

27 1

genişletmiş ve Refik Halit, Ömer Seyfettin gibi yazarlar­la birlikte sanata Türk halkının hayatını sokmuştur.

Çalıkuşu'nun malzemesi o zamanın toplumundan alınmıştır. Yazar bizzat öğretim sistemini tanıyordu. Kendisi Anadolu okullarında okumuş, orta öğrenimi ise Fransız okulunda tamamlamıştır. İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesini bitirince Bursa Sultanisi orta kıs­mında Fransızca öğretmenliği yapmıştır. (1) Bundan son� ra da başka okullarda öğretmenliğe devam etmiştir. Edindiği zengin yaşam gözlemlerini eserinde örgütemiş­tir. Yaz arın devamlı izlemlerr romanın hayatiyetini güç­lendirmiş ve arttırmıştır.

Yazar Çalıkuşu'nda devrinin yeni insanları-nı tasvir etmiye başlamıştır. Böylelikle roman, başka eserlerinde de canlandıracağı olumlu tipler galerisinin baş­langıcı demektir. Ana kahramanın kadın olması, konuyu kadının özgürlüğü problemiyle de zenginleştirmektedir.

Nesir, niteliği itibariyle, hayatı tipik ve münferit ka­rakterler halinde yansıtmaktadır. Bundan ötürü yeni Türk nesri, XIX uncu yüzyılın 70 inci yıllarında oluşumuyle, zamanın olumlu ve olumsuz kahramanlarını yaşatmıştır. Modern Türk nesrinin kurucularından Ahmet Mithat (1844-1912)'ın hikaye ve romanlarında, feodal sınıf ve katlarının, burjuva para-mal münasebetlerinin geliştiği bir devirdeki politik ve ahlaki düşkünlükleri tasvir edil­mektedir. Yeniçeriler, kadılar, hacılar, hele mirasyediler onların temsilcileridir. Bir zamanki asilzadeler, yeni top­lum şartlarında birer «lüzumsuz insan» durumuna gel­mektedirler. Olumlu tipler, feodal toplumun içinde doğan ve gelişen üçüncü zümrenin temsilcileridir. Onlar, hayat­larını alın teriyle kazanmakta, kendilerini okumakla ye­tiştirmekle ve genellikle serbest mesleklerde çalışmakta­dırlar. Ne yazık ki, çok azı müstesna, onların geniş ufuk-

(1) Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, VY, İst., 1964, s. 97.

Page 29: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

28 ]

lan ve yüksek idealleri yoktur. Onlar kendi çıkarlarını düşünmekte, okuyup zengin olmak emelleri peşinde koş­makta, halkı düşünınemektedirler. Yalnız bazıları, emek­çi insanlara merhamet duymaktadırlar.

Yeni Türk n esrinin diğer bir kurucusu N arnıle Ke­mal (1840-18 8 8)'in İntibah yahutta Sergüzeşti Ali Bey (1876) romanınm kabramanı da, yazarın bütün gayretleri­ne rağmen, bir mirasyedi tipidir. Cemıi (1880)'deki kah­ramanlar kendilerini toplum problemlerine vermişlerdir. Fakat tipler tarihi şahıslardır, olaylar da XVI. yüzyılda cereyan eder. Olumlu tipler itibariyle onun sahne eserleri önemlidir. Gülnihai (1875)'de meşrutiyet savaşçısı tipi Vatan yahut Silish·e (1873)'de aktif tipler vardır. Bun­lar toplum meseleleriyle yaşamaktaqırlar. Ülkücü, savaş-çı karakterlerdir.

·

Fakat Ahmet Mitbat'ın yarattığı tipler aydınlıkçılı­ğm özelliklerini taşımakta ve suni, deneysel şartlarda ya­şatılmakta ve hareket ettirilmektedir. Mizaç ve karakter ilişkileri üzerinde ısrarla duran N am ık Kemal de ondan çok farklanmamaktadır. Sonra onun kahramanlannın ço­ğu aşırı bir burjuva milliyetçiliğine, koyu bir şövenizme kapılmaktadır.

Eserlerindeki kadın tipleri ise, Namık Kemal'ın Vatan yahut Silistre dramındaki Zekiye, Zavallı çocuk (1873)'­taki Şefika, Gülnihai'deki Gülnihai'ın dışında itaatlı, şah­siyetsiz veya köleler, düşkünler yahutta ev kadınlarıdır. Onların aşk ve aile dışında idealleri yoktur.

Sami Paşazade Sezai'nin (1860-1936) Sergüzeşt (1889)'indeki Dilher'de artık kadın köleliğine bir isyan ve insan şerefi duygusu vardır. Halit Ziya Uşaklıgil'in (1866-1945), Mehmet Rauf'un (1875-1931) ve Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın (1864-1944) eserlerinde, artık Türk toplumunun canlı, inandırıcı, gerçek tipleri yaşamakta­dır. Onların zengin iç dünyaları vardır. İnsanlık şeref ve gururlarını korumaya hazırdırlar. Fakat onların da ufuk­ları dardır, aile menfaatlerinin dışına hemen hemen çık-

Page 30: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 29

mamaktadırlar. Milli ve toplum meseleleriyle uğraşma­maktadırlar.

Bundan başka yeni Türk nesrinin doğduğu, XIX un­cu yüzyılın 70'inci yıllarından, artık tamamen olgunbş­tığı XXnci yüz yılın başlarına kadar uzanan devrin çok önemli bir özelliği vardır. Bu devir, feodalizmden kapita­lizme geçiş devridir. Bundan dolayı kahramanlar fecdat sınıfın hakim olduğu bir dönemde yaşamaktadırlar ve eserlerin ruhu ve heyecanı feodal düzene, feodal müGa­sebetlere karşı yönelmiştir.

R. N. Güntelcin Çalıkuşu'nda Türk nesrinin o za­mana kadarki geleneklerini, devrinin toplum ve ideolo­jik temeli üzerinde benimsemiş ve geliştirmiştir. Dünya edebiyatının, özellikle Fransız ve Rus edebiyatının ideo­lojik özgün buluşlarından da yapıcı bir biçimde faydalan­mıştır.

Çalıkuşu, Peride'nin çocukluk tarihçesiyle geçmişe doğru uzanmakla beraber, 1 908 burjuva inkılabından sonraki birkaç yıllık zamanı kapsamaktadır. Eserde, kı­sa bir süre devam eden bir savaştan söz olmaktadır. Bu savaş, olsa olsa, ya Trablusgarp savaşıdır (19 1 1) , yahut­ta Balkan Savaşı ( 1912-19 1 3). Birinci Dünya Savaşı ol­ması imkansızdır. Çünkü Birinci Dünya Savaşı 1 9 1 4'ten 1 9 1 8'e kadar devam etmiştir. Savaşın sonunda ise, İstan­bul, İzmir bölgesi de dahil, Türkiye'nin deniz boyu böl­geleri batı emperyalistleri ve Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Halbuki, İzmir'e karşı Kuşadası'nda, Peride'­nin çalıştığı okul kısa bir zaman için hastaneye çevril­miştir. Bundan dolayı, romanın kavram sınırhtrını bazı araştırıcıların yaptığı gibi, 1908 yılından 1 9 1 8 yılına ka­dar uzatmak doğru değildir. Kaydettiğİrniz gibi, eserin kavram sınırları besbellidir.

1 908 burjuva inkılabı Türk toplumu tarihinde yeni bir devir açmıştır. İttihatçıların askeri hükümet devir­mesi sultanlık istibdadırıa son vermiştir. Memleketin ida­resi feodal sınıfın elinden alınmıştır. İktidar aracı, Icomp-

Page 31: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

30 J

radar Türk burjuvazisinin menfaatlerini savunan «İttihat ve Terakki» fırkasının eline geçmiştir. Genç Türklerin, ittihatçıların idaresi, burjuvazinin sınıf diktatörlüğü gö­revindedir. Geçmişten kalan ve iktisadi durumlarına doku­nuımıyan feodal sınıf ile gittikçe kaynaşsa da, ittihatçı hükumet devlet egemenliğini muhafaza etmekte, kapita­list münasebetlerin gelişmesi için gereken şartları yarat­maktadır. Nitekim İttihatçıların destek ve himayesi al­tında, kapitalist münasebetleri ağır da olsa, bir gelişme kaydetmiştir. Hele ittihatçılar idaresi zamanında bir iri tüccar katı meydana gelmiştir. Feodal sınıfın ve Türk burjuvazisinin halk üzerindeki baskı ve istismarı kat kat artmıştır. Halk ile istismarcı sınıflar arasındaki uçurum büyümüştür. Bunun sonucunda, sosyal tezatlar keskinleş­miştir.

1908 burjuva inkılabından önce Türk toplumunun başlıca tarihsel toplum ihtilafı, burjuvazi ile hakim feo­dal sınıfı arasındaki savaştı. İttihatçılar iktidarı ellerine aldıktan ve toplum da kapitalist münasebetleri hakim du­rum aldıktan sonra, temel tarihsel toplum çelişınesi bir taraftan Türk halkı ile Mkim burjuvazi arasındaki savaş, diğer taraftan da Türk burjuvazisinin çeşitli kat ve grup­ları arasındaki savaştır. Bir aralık burjuvazi ile feodal sınıf arasındaki mücadele hızını bir hayli azaltmıştır.

Keskinleşen sosyal tezatlar ve sınıf savaşı şartların­da politik, ideolojik ve kültürel mücadele de artmıştır. Bir taraftan panislamizm, osmanlıcılık ideolojik akımla­riyle beraber şovenist pantürkizm, diğer taraftan da za­manın en ilerici akımı sosyalizm belirmiştir. Bununla be­raber köylülerin menfaatlerini savunan akımlar da mey­dana gelmiye başlamıştır. «Halka doğru» şiarını yüksel­ten halkçılık akımı bunlardandır. Pedagojide ise roman­tik eğilimler belirmiştir. Bu çeşitli akımlar bütün top­lumu etkilendirmiştir.

1908 burjuva inkılabiyle kapitalist hakim durum aldığı devirde edebiyatın

münasebetlerin da niteliği ve

Page 32: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

31 T

toplumsal fonksiyonu değişmiştir. Türk edebiyatında, an­tifeodal eğilimlerin devam etmesiyle beraber, günden gü­ne artan ve zamanın başlıca güdücü akımı olan antika­pitalist eğilimler de doğmuştur. Yazarlar artık kalemleri-· ni bilkim olan burjuva sınıfına çevinniye başlamışlardır.

Aynı şeyi ardıl olmamakla beraber, Reşat Nuri'nin Çalıkuşu'nda da görmekteyiz.

Daha gelişmiş toplum münasebetleri edebiyatta da­ha büyük bir keskinlikle yansıtılmaktadır. Yeni devrio gü­dücü eğilimlerini ifade eden olumlu kahramanlar yeni bir nitelik ve özel çizgiler kazanmaktadır. Yazarlar, buniarı dünya görüşleri ve edebi yöntemlerine göre, yakalayıp eserlerinde canlandırmaktadırlar.

Reşat Nuri Çalıkuşu'nda, kendinde devrinin bazı önemli toplum eğilimlerini toplamış yeni bir kadın tipi: yaratmak istemiştir. Eserin başlıca konusu, yeni insanın, yeni kadının oluşumudur.

t 908 burjuva inkılabı şartlarında aydın kadının ola­nakları geniŞlemiştir. Onun zengin bir iç dünyası ve ge­niş alakaları vardır. Yalnız ev kadını olmak onun tatmin etmemektedir. Bilhassa toplumda eşit olmıyan insanların ailedeki dununu çok fenadır. Onlar, kadın olarak da tahkir edilmektedirler. Kadının benlik, şeref ve insan haysiyeti duygusu artmıştır. O hür olmak istemektedir. Bu ise, hayatını alın teriyle, kendi emeğiyle kazanmak suretiyle mümkündür. Böylece, kadın meselesi, onun top­lumda ve üretimdeki mevki meselesi halini almaktadır. Ev kadını, yerini toplurucu kadına bırakacaktır. Daha doğrusu ev kadını toplumcu bir karakter alacaktır. Sosyal tezatların keskinleştiği bu yıllarda, kadın başka başka sı­nıflara ve halka karşı münasebetini belirtmektedir. Halka yaklaşmak, halka hizmet etmek, kadınlar için de aktüel bir mesele olmaktadır. Halkçıhk, vatanseverlik ve enter­nasyonalizm kadın için de değer vasıfları olmakLadır. Hayat kadınlardan da etkenlik istemektedir. Nitekim t0p­lumcu ve savaşçı kadın gerekleri doğmaktadır.

1

Page 33: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 32 J

Reşat Nuri Çalıkuşu romaniyle bu sorunları, Türk edebiyatında ilk defa olarak ele almaktadır.

Fakat kadının hürriyet ve toplumculuğu belli toplum şartlarıyle sıkı sıkıya bağlıdır. Kadın, mevcut burjuva devlet cihazının kırtasiyeciliği ve baskısıyle karşılaşmak­tadır. Fakat en korkunç olan şey ise, kadını baskı ve istismar altında tutan, kişilik ve namusuna t::..arruz eden burjuva ortamıdır. Para, burjuva toplumunun en büyük kudreti olmuştur. Kadının hakJan, kuvvetle, nüfuzla, pa­rayla çiğnenmektedir.

Böylelikle kadın meselesi bir toplum meselesi ol­maktadır.

Reşat Nuri Çalıkuşu'nda kadın meselesini geniş an­lamiyle ele almakta, ona sonuna kadar ardıl olmamakla beraber demokratik niteliği olan bir halkçılık-aydıncılık açısından ışık tutmaktadır.

Reşat Nuri Çalıkuşu'nda yeni kadının oluşumunu doğrudan doğruya fikir çarpışmaları biçiminde değil de, tipik ve münferİt, yani canlı insanlar olarak tasvir etmiş­tir. Bunu, yazarın realist yönteminin özelliklerinden biri sayan Cevdet Kudret bu hususta şöyle diyor:

«Daha önce değindiğimiz üzere, duygusallığı kim! sanat çevrelerinde bir suçmuş gibi ileriye sürülen Çahku­şu, bir yandan da, edebiyatımızda Realizm'e yol açıcı eserlerin başında gelmekte ve kendi yapısı içinde bir ta­kım toplumsal sorunlara dokunmaktadır. (Anadolu'nun bakımsızlığı, yoksulluğu, geriliği, halkın yanlış inançlara bağlılığı, eğitim ve öğretim işleri: özellikle meşrutiyet devrinde iş hayatına atılan kadının karşılaştığı türlü güç­lükler v. s.); ne var ki, bu sorunlar bağıra bağıra söy­lenınemiş de, olayların içinde eritilmiş. Bu ise, bir sanat eseri için kusur değil, bir artarndır (meziyettir)» (1) .

(1) Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikaye ve Ro­man. 2 Meşrutiyetten Cumhuriyete, 1911-1922, İnceleme ve örnekler, VY, İst., 1967. s. 270.

Page 34: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 33 1

Yazarın ideolojik özgün kavramı, romandaki tipler sistemi ve kahramanların bulundukları, algılandıkları ve tepkiledikleri toplum şartları ve ortamları ile ifade edil­miştir. Bundan dolayı karakterlerin ve toplum şartlarının büyük önemi vardır.

Çalıkuşu romanının ana kahramanı Peride'dir. O, Türk edebiyatında kendini genç nesillerin eğitim ve öğre­timine, halkın aydınlatılmasına veren ve sömürücü or­tamların ahlak ve davranışiarına karşı göğüs geren bil­gili, görgülü ilk kadın öğretmen tipidir.

Aynı zamanda onun şahsında Türk toplumunun di­ğer bazı önemli eğilimleri de dile getirilmiştir. Yalnız ya­zarın demokratik görüş mahdutluğu ve ardılsızlığı sonu­cunda, sosyal gerçekler ve kahramanın karakteri yer yer bozulmuş, olumluluklan gerektiği gibi ifade edilmemiştir. Nitekim o kadar önemli olan bu tip çelişkilidir.

Peride nasıl bir aydın kadın tipidir? Onun çelişik bir kökeni vardır. Anne tarafından fa­

kirleşmiş bir asilzade ailesindendir. Baba tarafından bir subay kızıdır. Kimliğiyle ilgilenen bir hanımefendiye:

«Epeyce zengin bir ailenin fakir düşmüş bir kızı»,(l) der.

Peride'nin asilzade çevrelerinkinden farklı düşünüş, tarz ve psikolojisi, sosyal ayrılaşmanın, asilzade sınıfın­dan bir kısmının yeni şartlarda sınıflarını değiştirmeleri­nin ve küçük burjuva haline gelmelerinin kanuni bir so­nucudur.

Onun dokuz yaşına değin çocukluğu, İstanbul'dan uzak, Arabistan'da, sert bir iklim ve tabiat içersinde bas­kısız ve hür geçmiştir. Hatta ailesinin dışında Arap da­dısı Patma'nın Arap neferi Hüseyin'in idaresinde yetiş­miştir. Çünkü annesi çok genç vefat etmiş, babası da memuriyetiyle meşgul olmuştur. İstanbul'a getirilmesin-

(1) Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu, NPY, Sofya, 1957, s. 226.

Page 35: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 34 1

den sonra bile süt ninesi Gülmisal Kalfa ile bağlarını kes­memiştir. Ondaki demokratizmin, alelade insanlara karşı sevginin köklerini burada aramalıyız.

Peride İstanbul'da Sör okulunda on sene kalmıştır. Orada kültürünü arttımıakla beraber, mizacını ve karak­terinin bjrçok özelliklerini muhafaza etmiştir. içtenliğini, tabiliğini, enerjikliğini, haşarılığını, hatta yaramazlığmı, canlılığını değiştirmemiştir. Okulda, öz niteliğini belirten Çalıkuşu lakabını kazanmıştır.

Bu on yıl süresince o, yalnız yaz tatillerinde Koz­yatağı'ndaki merhum Seyfettin Paşa konağında, teyzesi­nin asilzade ortamİyle temas etmektedir. Babasız da ka­lan Peride'yi teyzesinin oğlu Kamran'a nişanlamışlardır. Okulu tamamlamak için evlenmelerini tehir ettikleri dört yıl zarfında, Feride ile asilzade teyzesi arasmda anlayış, davranış ve psikoloji ayrılıkları başgöstermiştir.

Öncelikle Peride'nin canlı, hırçın, enerjik mizacı ile asilzadelerin kibarlığı, ikiyüzlü nazikliği ve çürümektc olan ahlakı bir tezat teşkil etmektedir. Yaşının ilerleme­siyle mizacının enerjik bir etkinlik, işseverlik hali alması olumludur. Fakat asilzade ortammda buna imkan yoktur. Bu yalnız toplumda mümkündür.

Peride ile asilzade ortamı arasındaki ihtilaf yalnız mizaç ayrılıklarmdan ibaret değildir. Yazarın bilerek yu­muşatmıya çalıştığı bu anlaşmazlık, onlann sosyal du­rumlariyle bağlı bir çelişmedir. Hiçbir şeysiz kalan Feri­de, evlatlık durumuna düşmüştür. Asilzade teyzesini ter­kettiği zaman not defterine şunları kaydetmiştir:

«Kapılardan kaçan e V ı a t l ı k 1 a r ı n (siyah -İ. T.) da böyle yaptıklarını hatırlıyor, acı acı gülüyor­dum.»(l)

Nişanlılık da aynı rengi almaktadır: «Dünyada en acıdığım, alay ettiğim insanlar nişımlı

kızlardı. Ben onlardan biri oldum. (siyah - i. T.) Onla-

(1) Re§at Nuri, Çalı.kuşu, s. 93.

Page 36: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

35

ra yalvar. Kimse bana nişanlı demesin. Yerin dibine ge­çiyorum, korkuyorum, ben daha çocuğum. Önümüzde daha dört uzun sene var. O zamana kadar dahi bii�·;i­rüm, alışırım. Kimse bana nişanlı muamelesi etmesin şimdi.»(l)

Ahlaksız Kfımran tercih edilmekte, üstün tutulmak­ta, Feride küçümsenmektedir.

«Fakat ne bileyim, teyzemin beni kıymetli c·ğ!u için biraz küçük gördüğü korkusunu seziyorum.»(2)

Kaldı ki, henüz çocuk bulunan Feride, zengin asil·­zade teyzesinin oğluna nişanlı durumuna düşmüştür. iler­de kurulacak olan aile, eşit temeller üzerine kurulmıya­caktır. O daha nişanlılık çağında küçümsenmekte, zarıao zaman bilinçli veya bilinçsiz tahkir edilmektedir. Feridc zeki bir kızdır. Bunun nedenini, kendisinin kimsesiz, fa­kir olduğunu pekala sezmektedir. O bu ortamda kendini emin, hür ve eşit bir insan, bir fert duymamaktadır. Böy­le bir aile, böyle bir hayat onun için bir zından, bir ka­fes olacaktır. Nitekim her geçen günle aralarındaki uçu­rum artmıştır. Nihayet Karoran'ın ihaneti, onun kesin ka­rarına sebep olmuştur.

Feride Maarif Bakanlığında müdürlerden biriyk ko­nuşurken sağduyusu ile bir soru sormuştur:

«- Peki, ben ne olacağım?»(3) O insan olarak varlığını, benliğini ve hürriyetini

emek insanları arasında aramaktadır. Emek onu, çürü­müş asilzade ortamının bakaretinden kurtaracaktır. Hat­ta Feride bunu bilinçle söylemektedir:

«Elimin emeğiyle yaşıyacağım.»(4)

«Bundan sonra, o da kendi ekmeğini kendi kazanan bir insandı. Kimse, artık ona, adına merhamet ve hima-

(1) Reşat Nuri, Çalıkuşu, s. 70. (2) Aynı eser, s. 70. (3) Aynı eser, s. 106. (4) Aynı eser, s. 97.

Page 37: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 36 ]

ye denen büyük bakareti yapmaya cesaret edemiyecek­ti.» (1)

«Fakat sen kendi alnının teriyle kendini geçindir­meyi daha iyi buldun. Çalışmak ayıp değil.»(2)

Emeğin insan kişiliğinin en yüksek ölçüsü olarak değerlendirilmesi motifini kısmen eski edebiyatta ve bil­hassa Tanzimat sonrası edebiyatmda görmekteyiz. Ziya Paşa (1 826-1880) bakın ne yazıyor:

«Ayinesi iştir kişinin lma bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde! »(3)

Emek, Ahmet Mithat'ın eserlerinde de geniş yer al­maktadır. Fakat emek, ilk defa olarak Çalikuşu'nda top­lumdaki insanın benliği, hürriyeti ve eşitliği açısından ele alınmış, belli sosyal durumu ile bağlatılmıştır.

Feride emeğe ve emek insaniarına karşı derin bir saygı ve sevgi beslemektedir. Mesela Ahmet Mithat'ın romanlarında üçüncü zümre, bilhassa serbest meslek adamları, genellikle kendi çıkarları ve varlıklı olmaları uğrunda çalışmaktadırlar. Çalıkuşu, tam tersine, bir ta­raftan emeğiyle benliğini, hürriyet ve eşitliğini korumak­ta, diğer taraftan halka faydalı olmak emeliyle yaşamak­tadır. Nitekim o bir halk öğretmeni olmuştur. Bütün var­lığını, halkın evlatlarını yetiştirmeğe, onları kültürlü in­san olarak hazırlamağa adamıştır. Fakir halkın, emekçi­lerin oğullarına ayrıca dikkat eder.

Feride karakterinde yeni şartlarda emek aydınları­nın halka yaklaşmak, emekçitere hizmet etmek bilincinin kuvvetlenınesi verilmiştir. Yazar, kahramanın bu özelli­ğini açık olarak yansıtamamıştır. Bazı edebiyat araştırıcı­larının belirttiği gibi romanın kahramanı öğretmenlik mesleğine şahsi sebeplerden ötürü girmiştir. Zamanımı-

(l) Reşat Nuri, Çalıkuşu, s. 108. (2) Aynı eser, s. 226.

(3) Prof. K. Akyüz. Batı Tesiri Altında Türk Şiiri, s. 34.

Page 38: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 37 ]

zın en yetkili Türk edebiyatı araştırıcılarından Leyla O. Alikayeva, Çalıkuşu romanının kahramanını dünya ede­biyatındaki benzeri tiplerle karşılaştırarak şöyle diyor:

«Feride'nin Kamran'a karşı aşkı, tamamen bilinçli bir duygu haline gelmesi için yıllarca süren safhalardan geçmeli idi. Öncelikle onun ihanet eden nişanlısından kaçması, Cen Eyr'de olduğu gibi, çiğnerren bir aşkın ya­hutta meş'um olayların sonucundan fazla, yaralanan gu­rur coşkusunun sonucudur. Bu arzunun ışığı altında Fe­ride'nin bağımsız olarak emek yaşamına başlaması, Con ve Vera Pavlovna'da olduğu gibi, düşünülmüş taşınılmış bir adını değil de, sırf tesadüf eseridir.

Kahramanlarm emeklerine karşı münasebetlerinde büyük ayrıntı vardır. Eyr, her zaman keskin bir şekilde ifade edilen özdeğer duygusuyle karışık sert bir protes­tan iyiliksevediği ve bağımsız olma arzusu ile hareket et­mektedir. Vera Pavlovna, kendini kalbiyle inkılapçı ay­dınlıkçılık davasına vermektedir; Peride tesadüf eseri «ekmeğini kazanmak için» öğretmen olmaktadır . . . »

Gerçekten Feride, öğretmenlik mesleğine şahsi duy­gularının itişiyle girmiştir. Fakat bu oldukça düşünölüp taşınılmış bir harekettir. Yukarıda da açıkladığımız gibi, onun düşünüş ve hareketleri, sosyal durumunun bir so­nucudur. O gerçekten benliğini, hürriyetini ve eşitliğini emek yaşamında aramaktadır.

Diğer taraftan Peride'nin öğretmenliğe yönelmesin­de yazarın kapanık bıraktığı, devrin halkçılık anlayışları da rol oynamıştır. O yıllarda halk arasına gitmek, köy­lüleri aydınlatmak fikirleri toplumda geniş ölçüde yay­gın fikirlerdir. Pedagojide memleketin okullar, eğitim ve öğretim aracılığİyle kalkındırılacağı, hatta ileride toplum düzeninin değiştirilebileceği kabilinden romantik nazari­yeler önemli yer tutmaktadır. Peride'de böyle sistemli bir anlayış görmüyoruz. Fakat o az çok, halkçı-aydınlık­çı ortamlarla ilgi kurmuştur. Bizzat yazar, Peride'nin Anadolu'ya gitmek, öğretmen olmak coşkuuluğunu kah-

Page 39: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

38

ramanın diliyle belirterek şöyle diyor: «- Ah kalfacığım, diyordum, kimbilir, gideceğim

yerler ne kadar güzeldir. Ben, Arahistanı hayal meyal biliyorum. Anadolu herhalde ondan daha güzeldir. Ora­daki insanlar bize benzemezlermiş. Kendileri fakirmiş, fakat gönülleri öyle zengin, öyle zenginmiş ki, hiçbirisi değil bir fakir akraba çocuğuna, hatta düşmanına ettiği iyiliği başına kakmak mürrivetsizliğinde bulunmazmış. Küçük bir mektebim olacak. Baştan başa çiçeklerle do­natacağım. Çocuklarım, bir alay çocuğum olacak, kendi­me «abla» detirteceğim. Fakir olanlara, elimle, siyah gömlekler dikeceğim. «Hangi elinle» dikeceksin? Gülme, alay etme. Onu da öğrenirim elbette.» ( l)

O Anadolu'da çalışmaları esnasında öğretmenlik mesleğine gerçekten büyük bir sevgiyle bağlanmıştır. Bü­tün varlığını genç neslin eğitim ve öğretimine vermiştj.r. Zeyniler gibi, en geri kalmış köylere öğretmen olarak git­mekten çekinmemiştir. O Anadolu'nun korkunç gerçekle­riyle karşı karşıya gelmiştir. İdealize ettiği Anadolu'da halkın sefalet ve yoksulluk içersinde yüzdüğüne şahit olmuştur. Birçok köylerde okul yoktur. Zeyniler köyü mektebi «mektep değil ahırdır»(2). O bütün güçlüklere göğüs germiştir. Onu iradeli, metin, kendine ve duygu­larına hakim bir insan olarak görmekteyiz. Dindarlığa, sofuluğa karşıdır. İkiyüzlü dinsel ahlakı reddetmektedir. «Horozdan kaçan insanlardan dünyada hoşlanmam» de­mektedir(3). Sovyet Azerbeycan edebiyatçısı Ahmet Ah­medof onun Anadolu'ya gidip kendini öğretmenliğe ada­masını, zamanın dinsel görüşleri açısından ele alarak, şöy­le vasıflandırmaktadır:

«Dini taasubun hüküm sürdüğü bir devirde Peri­de'nin tek başına evi terkedip Anadolu'ya gitmesi, kar-

(1) Reşat Nuri, Çahkuşu, s. 98 - 99. (2) Aynı eser, s. 170. (3) Aynı eser, s. 227.

Page 40: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 39

şısına çıkan bütün engellere gogus gererek öğretmenlik yapması, müslüman kadını için islam dini kanuniarına ters olan tehlikeli bir hareket idi.»

Onun eleştirisiz bir Batı kültürü hayranlığına düş­memesini ve hararetli vatansevediğini de belirtmiştir:

«Feride Fransız mektebinde okuyup, Avrupa tahsi­li almıştır. Buna bakmıyarak o, büyüyüp terbiye aldığı vatanını unutmamış ve ona bakaretle baknıamış batı uy­garlığına hayran olup, onun karşısında eğilmemiştir.»

Fakat istismarcı toplumlarda kadınların benlikleri­ni korumaları imkanları sınırlıdir. Hürriyet ve eşitlikleri formeldir. Çünkü antagonistik toplumlarda gerçek hür­riyet, eşitlik ve adalet yoktur ve olamaz. Emekçiler gibi halk aydınları da sosyal baskı ve istismar altında bulun­maktadırlar. Peride'nin aylığı kendini geçindiremiyecek derecede azdır. O, annesinden kalan bazı mücevherleri satmak suretiyle hayatını temin etmektedir. Halkın men­faatlerine yabancı devlet memurları, onun geleceğiyle oy­namaktadırlar. Peride'yi en geri, en ücra yerlere gönder­mektedirler. Fakat en korkunç olan şey, mevcut burjuva ortamıdır. Para kuvvetine dayanan burjuva çevreleri, kadının haklarını çiğnemekle, kişiliğini lekelemek iste­mekte ve türlü araçlarla namusuna hücum etmektedirler. Nitekim Peride üç yıl içersinde birkaç köy ve kasaba değiştirmek zorunda kalmıştır. HayruHalı Efendi'nin ya­nına sığınınası bir tesadüf eseridir. Pek tabii ki, yeteri kadar inandırıcı değildir. Çünkü hayatta, her adım başın­da onun gibi şahsiyetlere tesadüf edilemez.

Peride'nin bütün halkseverliğine, vatanseverliğine ve fedakarlığına rağmen, demokratizmi mahduttur. Her şeyden önce, çalışmalarına yön verecek belli toplumsal politik anlayışlardan mahrumdur. O, çalışmalarını işçi sınıfının, emekçi köylerin, halkın hayatına bilinçli, teşki­latlı bir şekilde bağlayamamıştır. Nitekim belli amaçları da yoktur. Onun anlayışları, mevcut istismarcı toplumu­nun dışına çıkmamakta, hatta burjuva demokrasili bir

Page 41: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 40 J

düzen bile tasavvur etmemektedir. Bunun sonucunda, onun çalışınaları şahsi fedakarlık ve hayır sevediği için­de kapanmaktadır. Kendilerini başkalarına hasretmek de, kendini harcamak, teselli bulmak gibi bir hal almakta­dır. Leyla Alikayeva, Çernişevski'nin Ne yapmalı? roma­nı ile Reşat Nuri'nin Çalıkuşu eserinin kahramanlarını karşılaştırarak, onları büyük inkılapçı demokratın «man­tıki bencilik» açısından yorumlamaktadır:

«Böylece Çernişevski'nin terminolojisini kullanırsak, akılcılığın özü olan bencilik subjektif isteklerden hareket eden Peride'nin objektif olarak iyilik yaptığı anlaşılmak­tadır. Tabii Reşat Nuri'deki kahramanların «mantıki benciliği» Çernişevski'nin yeni insanlarının «akılcı ben­ciliği>>nden çok uzaktır. Her şeye rağmen onlarla Çalı­kuşu'nun şahısları arasmda belli bir benzerlik vardır. Sözgelişi, romanın belli başlı kahramanlarından biri ve Peride'nin kocası olan hekim HayruHalı beyi ele alalım. Çalışmalarında fedakarlık gösteren, çok defa kendini in­sanlar için birçok şeylerden mahrum eden; gerçeği, «iti­barı» ve durumu itilafma, savunan Hayrollah Bey, ken­di sözlerine göre, bunları «kendi zevki» için yapmakta­dır.

Fakat· eğer Çernişevski'nin kahramanları «bencil» saadetlerinin ancak diğer insanlarm saadete kavuştukla­rı zaman mümkün olacağını kabul ediyorlardı ise, Reşat Nuri'nin kahramanları, sonunda «küçük işler» adlandırı­Ian kuramiyle tatmin olunmakta ve onlar hayırseverlikle meşgul olmaktadırlar.»

Hüseyin Rahmi'nin İşifilmedik Bir Vaka romanının ana kahramanlarmdan Nüzhet Ulvi de, hayır severlik yapmaktan ileri gidememiştir. O da, bir ailenin öksüz çocuklarına yardım etmekle yetinmiştir. Toplum düzeni­nin düzeltilmesi yahut ta değiştirilmesi yol, vasıta ve şe­killeri üzerinde durmamıştır. Fakat hiç olmazsa, onun ütopist sosyalist gqrüşleri vardır. Daha iyi, daha güzel bir toplum tasavvuru vardır. Büyük Ekim Sosyalist İnkı-

Page 42: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 4 1 ]

Iabının sonucunda kurulnuya başlıyan toplumu gozonun­

de bulundurmaktadır. Bu itibarla Nüzhet Ulvi, Peride'­

den daha üstün rneziyetli bir kahramandır. Daha olumlu bir karakterdir.

Reşat Nuri, romanının sonunda Türk toplumunun ve Feride'nin, kendilerinde gizledikleri olumlulukları çiğ­neyerek, kahramanı tam bir uzlaşmaya götürmüştür. Zi­

ra bundan önce de eserin birkaç yerinde ev kadını ile toplumcu kadın rnünakaşası yapılmaktadır. Peride Çalı­kuşu mu kalmalı, yoksa Gülbeşeker mi olmalı? Hürriye­

tini mi korumalı, kafese mi girmeli? Bütün romanın de­vamı boyunca, tartışma konusu budur. Eserde serilen

gerçekler ve Peride'nin karakteri, bize Çalıkuşu'nun olumluluğunu, gerçekliğini ispat etmektedir. Romanı ro­man yapan Çalıkuşu'dur. Her şeye rağmen romanın baş­

lığını da bu tayin etmiştir: Çahkuşu. Reşat Nuri, Peride'­yi bütün gerçeklere, eserin dokusundan kaynayan özet­

Iemelere aykırı olarak çürümüş ahlaklı Kilmran'ın «asil­

zade» ailesine, yani «kafese» çevirmektedir. Bu adeta

Peride'nin, yeni toplumcu halkçı kahramanın yazar tara­

fından öldürülmesi demektir. M. Rzagulzade bu vesiley­

le şöyle diyor:

«Eserin noksanlıklarından biri de, yazarın karşıtlıkları barıştırmak yolunda yürümesi sonucunda eserini «mutlu

son ile» kurtarnıağa çalışmasıdır. Sırf buna göredir ki, yazar Peride gibi iradeli, gururlu, caplı ve fedakar bir

kızı Kanıran gibi iradesiz adamla barıştırır.

Bağımsız yaşamak maksadiyle eserde gösterilen bü­tün güçlüklere katianan Peride, burjuva yazarının uydu­ğu kurallara göre bundan ileri gidemezdi. Yazar Peride'­

yi öz azaltlığı uğrunda savaşan cüretli bir kız gibi gös­termekten de çekinir. Aslına bakılınca, eserde Peride sa­

vaş yapmaz, o yalnız kendine cefa yapar, pasif mukave­

met gösterir. Hatta yazar, bunu da ona çok görür ve

onu hiyanetkar Kanıran'ın tarafına çevirip azatlık ara­masından da pişman olmak zorunda bırakır . . . »

Page 43: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

r 42 ı

Kaınran, silik kişilikli bir tiptir. İstanbul'lu bir asilzade aileye mensuptur. Akrabalarından birisi Madrit'­te elçidir. Onun yardımiyle Avrupa'ya giderek, elçilikte birkaç yıl çalışmıştır. Peride'nin bir konuşmasına göre «kadınımsı» bir gençtir. Romanda görüşleri üzerinde du­rulmamıştır. Ahlakı bozuktur. Duygularında devamlı da değildir. Kendisi yirmi yaşlarında bulunduğu halde, yir­mi beş yaşında dul bir kadının peşinden koşmaktadır. Peride ile nişanlı olmasına rağmen, Avrupa'da iken eski mabeyincilerden birinin kızı Münevver ile düşüp kalk­mıştır. Peride'nin İstanbul'u terketmesinden sonra başka bir kadınla evlenmiştir ve bu izdivaçtan bir kızı vardır. Karısı ölünce, yazar onu tekrar Peride'yle karşılaştırmış ve evlendirmiştir. Kamran çürük ahlaklı asilzade sınıfı­nın tipik örneklerinden biridir.

Peride ile Karoran'dan başka, romanda daha birçok tipler yaratılmıştır. Bunları birkaç gruba ayırabiliriz: I . Maarif şefi v e maarif memurları. Onların şahsında devle­tin kırtasiyeciliği gösterilmiştir. Bu kahramanların bazı­ları yenilikler yapmak niyetindedir. Fakat bu yenilikler de, eleştirisiz bir Batı hayranlığıdır. Bakımsız okulları kapattırıp ta ileride modernlerini açtırmak niyetleri, öğ­retmenlere kartvizit yaptırmaları gibi şeyler. . . Bu kah­ramanlar arasında insanseverliği, içliliği ve tevazuu ile dikkati çeken küçük bir bakanlık memuru Şahap Efendi çok canlı bir tiptir. O, karşılıksız, Peride'nin bakanlıktaki meselesiyle, yani tayiniyle candan uğraşmaktadır. Hasta olduğu halde, bakanlığa sırf Peride'nin geleceği için git­mektedir, onu vapura uğurlanıaktadır. 2. Reşat Nuri, bundan sonraki eserlerinde yaşatmıya devam edeceği su­bay tipleri üzerinde durmuştur. Bunlardan erkanı harp yüzbaşısı İhsan Bey, genç, çalımlı ve maceraperest bir subaydır. Fakat Peride'yi gerçekten sevmektedir. Onun şerefini , mahkemeye çıkarılmak tehlikesine bakmayarak ve belki de ölümle. de sonuçlanabilecek bir kavgaya gi­rerek korumuştur. Hatta kasabadan ayrılışında Feride'-

Page 44: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

l 43 1

ye, kendini bildirmernek şartiyle, bir demet çiçek gönde­rerek hatasmı düzeltmiştir. O cephede cesaretle savaşmış ve yaralı düşmüştür. Yarası yüzüne korkunç bir çirkin­lik vermektedir. O, hastanede karşıladığı Feride'nin ken­disine acıyarak yaptığı evlenme teklifini reddecek kadar duygulu ve öngörülü bir kişidir. Burhanettin binbaşının tipinde, burjuva kökenli ve bozuk ahlaklı subaylar veril­miştir. O, kadınlar peşinde koşmakta ve hatta külhan­beylik bile yapmaktadır. Romanda, subaylardan hekim HayruHalı bey en fazla dikkate değer bir karakterdir. Onun İzmir taraflarında küçük bir çiftliği, şehirde de evi vardır. Böyle olmakla beraber karşımıza halkçı bir adam olarak çıkmaktadır. Serttir, kaba ve hırçındır. Renkli bir mizacı vardır. Askeri doktor olarak Anadolu'da dolaş­makta ve köylülere tıbbi yardım yapmaktadır. Savaş baş­layınca, Kuşadası'nda hastaneye çevrilen mektepte yara­lıları tedavi etmektedir. Fakat aynı zamanda çok içli, görgülü ve tecrübeli bir adamdır. Feride'yi himaye et­mekte ve ona bir baba gibi kaygı göstermektedir. Ken­dine mahsus bir felsefesi vardır. Her şeyi «zevkine» uy­gun olduğu için yapmaktadır. Bu itibarla «bencil» dir. Fakat L. Alikayeva'nın belirttiği gibi, onun «mantık ben­cilliği» faydalı işlere yöneltilmiştir. Bu da ona halka ya­kın bir adam niteliği kazandırmaktadır. 3. Yeni türe­miş burjuva katları ve grupları. Bunların kabalığı, basit­liği ve iğretiliği, Abdurrahman Paşa ailesinin tutumunda verilmiştir. Bu aileyi ziyaret etmek zorunda kalan Feri­de: «Bu mükemmel, zengin sofrada, kim bilir, kaç ki­şinin lokması boğazında kalmıştır» der. 4. Öğretmen tipleri. Onlardan Ç. okulu müdüresi, Şeyh Efendi v. d. dikkati çekmektedirler. Aralarında menfi öğretmen, eski ve yeni öğretmen tipleri de vardır. 5 . Eserde alelade insanlara da yer ayrılmıştır. Hacı Kalfa çok sevimli bir alela.de insandır. Zeyniler'de köylü tipleri verilmiştir. 6. Eserde okullar anlatılmış ve öğrenci tipleri de canlan­dırılmıştır.

Page 45: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 44 1

Eserin yapısı, yazarın ifade etmek istediği ideolojik­anlayışına göredir. Romanın süje iskeletini, Peride ile Karoran'ın aşk tarihçesi teşkil etmektedir. Asıl Çalıkuşu'­nun temelinde Peride durmaktadır. Onun yeni bir kadın tipi olarak oluşumu, eserin süje ve kompozisyonunu tayin etmektedir. Peride'nin çocukluğu bizi, kendisinin tarih­çesi şeklinde, ta Arabistan'a götürmektedir. Onun aracı­lığıyle İstanbul çevrelerine girmekteyiz. Kamran'Ia arala­rı açıldıktan sonra da kendisiyle beraber Anadolu'yu gez­mekteyiz. Bursa, Zeyniler, Çanakkale, İzmir, nihayet Te­kirdağ. Böylelikle roman İstanbul, Anadolu ve kısmen Arabistan'ı içine almaktadır. Bulunduğu veya ilgi kur­duğu ortamlar iki planlı bir özgün fonksiyon görmekte­dirler. Onlar bir taraftan bizi Türk toplumunun türlü kat­lariyle, topluluk hayatının türlü yaniariyle tanıştırmakta, diğer taraftan da Peride'nin münasebet, karakter ve ge­lişimini belirtmektedirler. Roman, Peride'nin not defte­n olarak birinci şahıs ağzından anlatılmaktadır.

Çalıkuşu dili itibariyle en güzel eserlerden biridir.

Page 46: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

REŞAT NURi GÜNTEKiN

YEŞİL GECE

Yeşil Gece Reşat Nuri'nin Çalıkuşu'ndan sonra, memleket içersinde ve dışında en tanınmış eseridir. Ro­mana bazı nüstesnalarla, (1) büyük değer verilmiştir. Rusça baskısına bir «Önsöz» yazan Nazım Hikmet eseri şöyle değerlendirmektedir:

<<Yeşil Gece romanına gelince o, Reşat Nuri'nin en derin eseridir . . . Ne yazık ki, Çahkuşu'nun rağbetini pay­laşmamıştır. Gerçi, eseri büyük bir ilgi ile karşılamışlar­dır. Fakat bu başka soydan bir ilgiydi; o zamanlar oku­yucular da değişmişti.

Okuyucular memleket davaları üzerinde daha fazla eğilen insanlardı, daha yetişmişlerdi, gençler de daha cid­dileşmişlerdi.»

Zamanında önemli bir olay olan Yeşil Gece'nin bü­yük öğretsel ve eğitsel önemi vardır. O bugüne değin, hem içerde hem de dışarda önemini kaybetmemiş ve kay­betmiyecektir. Bu münasebetle Nazım Hikmet :

<<YeşH Gece romanının yayınlanmasından otuz beş sene geçmiştir, fakat kitap evvelkisi gibi asridir ve hatta günün badisesidir. Bu eserin merkezini teşkil eden prob­lem bugünkü Türkiye için bala daha aktüeldir. Bu prob­lem Doğunun birçok memleketleri için önemlidir: Pakis­tan, Afganistan, İran, bir sıra Arap memleketleri için» diye yazmıştır. Nazım devamla eserin ateistik propagan­dacia büyük rolünü şöyle belirtmiştir:

«Ben eminim ki, Sovyet okuyucuları Yeşil Gece'yi büyük bir ilgi ile okuyacaklardır.

Ben bu romanın eski inanış kalıntılarının, müslü-

(1) Bk. Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman. Meşrutiyetten Cumhuriyete, 1911 - 1923, İnceleme ve örnekler, İst. 1967. s. 286.

Page 47: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 46 1

man ayin ve adetlerinin yeni hayatın kuruluşuna engel olduğu yerlerde, ateistik propaganda yürütülmesinde pek faydalı olacağı kanaatindeyim.»

«Yeşil Gece» Rusça da dahil (1) birçok dillere çev­rilmiştir. Eser Bulgaristan'da Bulgarca ve Türkçe (2) olarak yayımlanmıştır. Okurlar romanı merak ve sevgiy­le karşılamışlardır. Eser, kısa bir zamanda kapışılmıştır.

Yeşil Gece Bulgaristan halkına, burjuva Türkiye gerçeklerini tanıtmakta ve ateist propaganda çalışmala­rında büyük rol oynamaktadır.

Reşat Nuri'nin Yeşil Gece eseriyle Çalıkuşu romanı arasında birçok benzerlikler vardır. Her iki eserde öğre­tim ve eğitime geniş yer ayrılmıştır. Birincisinde de, ikin­cisinde de antagonistik toplum şiddetle eleştirilmiştir. Herikisinde de, ötekisinde de olaylar genellikle 1908 bur­juva inkılabından sonra eeceyan etmektedir. Her iki ro­manm baş kişileri olan Şahin ile Peride'nin bazı ortak çizgileri vardır. Gelişim halindeki her iki olumlu kah­raman, yeni neslin öğretmenleridir v. b . . . . Yeşil Gece ile Çalıkuşu'nun benzerlikleri üzerinde duran Cevdet Kud­ret bu alanda şöyle diyor:

«Bir süre medresede okuduğu için sankiılarıo iç yüzünü öğrenen ve «memleketi yalnız» yeni mektep'in kurtaracağına inanan öğretmen Şahin'in kendi isteğiyle gittiği en geri kasabalardan birinde medreselilerle girişti­ği savaşı anlatan bu eser, Çalıkuşu'nun bir başka açıdan benzeri sayılabilir. Peride gibi Şahin de Türkiye'nin eği­tim savaşında türlü güçlüklere ve sıkıntılara göğüs ge­ren ülkücü bir kişidir. Denebilir ki Şahin, Peride'nin bu açıdan erkek kardeşidir . . . . »(3)

(1) Rusçaya 1963 de çevrilmiştir. (2) Reşat Nuri, Yeşil Gece NPY, Sofya, 1966, s. 331. (3) Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman

Antolojisn, s. 285.

Page 48: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 47 l

Yazarların ayrı ayrı eserleri arasında benzerlik bek­lemek ve bulmak tabii bir şeydir.

Fakat bir yazarın çeşitli dönemlerde yazılan eserle­rinin arasındaki ayrımların önemi, benzerliklerinden da­ha az değildir. Hatta üstün önemi vardır. Reşat Nuri'­nin eserlerini bu açıdan incelemek çok faydalı sonuçlar vermektedir.

Öncelikle yazar Yeşil Gece'de Türk toplumunun problemlerini daha geniş ve ardıl demokr�tik yönlerden aydınlatmıştır. Reşat Nuri, 1922'de yayımlanan Çalıkuşu hakkında kendisine verilen bir soruyu şöyle cevaplandır­mıştır:

«- Yirmi dört yaşın(l) kavak yelleri içinde yazıl­mış bir romanı (Siyah - i. T.) otuz bu kadar yılın getir­diği değişikliklerden sonra tanıyabilmek kolay değildir. Fakat içinde pek gülünç ve ayıp sayılacak bir şey yok­sa hoşa gitmemek, benimsememek için sebep olmama­Iıdır sanırım.» (2)

Bununla yazar, henüz anlayışlarının sınırlılığını ve tecrübesinin azlığını belirtmek istemiştir. Bunu açıkla­makla onun Çalıkuşu eserini küçümsemek fikrinde deği­liz.

Yeşil Gece, Çalıkuşu'ndan altı yıl sonra yazılmış­tır. 1928'de «Vakit» gazetesinde tefrika edilmiş, az za­man sonra da kitap halinde yayımlanmıştır. Bu dönem­de milli burjuva inkılabı rolünü gören Ulusal Kurtuluş Hareketi, Büyük Ekim Sosyalist İnkıliibının yapıcı etkisi ve Sovyet halklarının kardeş yardımı sayesinde başariyle sonuçlanmıştır. Türkiye, çok milletli bir imparatorluktan milll bir devlet halini almıştır. Mütareke yıllarında mil-

(1) Reşat Nuri'nin son araştırmalara göre, 1889'da doğduğu kabul edilirse, o zamanlar 33 yaşında olması lazım­gelir.

(2) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar. İst. 1960, s. 88.

Page 49: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 48 ]

letlerarası İrtica ile kaynaşan sultanlık yokedilmiş, cum­huriyet toplumsal-politik rejimi kurulmuştur. Kemalist iktidar, ardıl olmamakla beraber, feodal müesseselere ve Batı emperyalizmine karşı savaş yürütülmüştür. Bazı önemli siyasi, sosyal, iktisadi, ideolojik ve kültürel re­formlar yapılmıştır. Memleketin politik ve ekonomik ba­ğımsızlığını ternin edecek tedbirler alınmıştır. Panislii­mizm, pantürkizm ve aşırı burjuva ınilliyetçiliği gibi ge­rici, dinsel i�eolojik ve politik akımlar reddedilmiştir. Onlar ınenılekette, en gerici sosyal güçlerin ideolojileri haline gelmiştir. Kemalizm, hakim ideoloji durumuna gel­miştir. Çeşitli sosyalist ülküleri biraz daha fazla yayıl­mıştır. Memleketteki demokratik kuvvetler, gericiliğe v� emperyalizme karşı tek cephede birleşmişlerdir.

Reşat Nuri genellikle demokratik görüşlü bir Türk yazarıdır. O, daha pek gençken, , XVIII. yüzyıl Fransız aydınlıkçılarını, XIX. ve XX. yüzyıllar Avrupa yazarları­nı okumuş, demokratik Türk edebiyatİyle ilgilenmiştir. Bu hususta babasının kitaplığının kısa listesi yararlı ol­maktadır:

«Babam ıçın bana yine muamma kalmış bir ikinci şey de bu kütüphanenin pek rastgele bir kütüphane ol­mamasıydı. Türkçe, Farsça divanlara, bizim divanların en iyilerine, kalın Mesnevi, Hafız şerhlerine, bütün ede­biyatı cedideye ve daha evvelkilere, hayli bir dereceye kadar bir menşe tasavvur edilebilsin; fakat Voltaire'leri, Rousseau'ları Montesqui'leri ile eski Bibliotheque Natio­nale'in mavi kaplı ucuz klasikler eclisyonunun hemen he­men tamamını, Balzac'lar, Flaubert'ler, Zola ve Daudet'­lerle Fransız realist ve natüralistlerini; Taine'i, Renan'ı, Felis Alcan kütüphanesinin en ağır başlı fikir ve felsefe neşriyatını, alaturka bir orta ailenin yirmi iki yaşlarında Tıbbiyeden asker hastanelerine geçmiş bir genç çocuğu için nasıl izah etıneli?

O evde iken kitapları teklifsizce karıştırmak bana

Page 50: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 49

yasaktı. Fakat yokken onları kucak kucak ortaya yığa­rak altlarından girer, üstlerinden çıkardım . . . »(1)

O yaratıcılığının başlangıcından beri, burjuva-şove­nist anlayışıara yabancı kalmıştır. Fakat Milli: Kurtuluş Hareketinin ve Cumhuriyet devrinin önemli olaylarının politik toplumsal ikliminde vatanscver, demokratik ve hümanist anlayışları genişlemiş ve derinleşmiştir. Onun anlayışlarında yer yer inkıHipçı demokratizm unsurları sezilmektedir. Baştanbaşa okuduğu(2) Emil Zola vası­tasiyle, Furiye'nin ütopist sosyalizm kurarnlarını öğren­miştir. Yeşil Gece'yi yazdığı sırada. Emil Zola'nın, papaz­lara ve papaz okullarına karşı yönelmiş Hakikat roma­nını Türkçeye çevirmiştir ( 1 929) . Fransız yazarının ese­ri ile Reşat Nuri'nin, dinsel katların tasvir edildiği Yeşil Gece yakınlığı üzerinde yazar kendisi durmuş,(3) sonra bu edebiyatçılar tarafından da belirtilmiştir. ( 4)

Nazım Hikmet onun anlayış ve davranışları hakkın­da şöyle yazıyor:

«- Biz tamşıktık. Dost olduğumuzu demek istemi­yorum, fakat aramızda düşmanlık da yoktu. Siyasi, sos­yal ve felsefi anlayışlarımızda uygunluk olmamakla be­raber, bizim ortak anlayışlarımız da vardı.

Reşat Nuri bütün kalbiyle, feodallerin hakimiyetin­den, her zaman politikaya araç olan dinden ve dinin ca­hil, anlayışsız hizmetkarları olan softa, molla ve hocalar­dan nefret ediyordu. O geniş bir demokrasi özlemiyle yaşıyordu. Sanat onun için süslü bir oyuncak değildi ve o da sanatkarın toplum önündeki büyük sorumluluğuna inanıyordu.

(1) Hilmi Yücebaş, Bütün Cepheleriyle Reşat Nuri, İs­tanbul, 1957, s. 64.

(2) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne diyorlar, Ah­met Halil Yaşaroğlu Kitapçılık ve Kağıtçılık L. Ş., İstanbul 1960, s. 89.

(3) Mustafa Baydar, aynı eser, s. 89 - 90. (4) Cevdet Kudret, aynı eser, s. 284.

Page 51: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 50 1

Biz dost değildik. . . Fakat 1 933 yılında Bursa Ceza mahkemesinde yargıç bana: «Seni mahkemeye gönderen sorgu yargıcı ölüm cezanı istemektedir» diye bildirdiği zaman, dinleyiciler arasında salonda oturduğunu gördü­ğüm Reşat Nuri sessizce ağladı.

Reşat Nuri merhametli, nazik ve asil bir insan­dı . . . » (1 )

Yazar Yeşil Gece romanını yazdığı zamanlarda, ar­dıl olmayışıyla sınırlı ve toplum uzlaşıcılığına rağmen, antifeodal, antiemperyalist ve hümanist'ti.

Sonra, Türk toplumunun gelişimi aydınlığında, 1 908 1922 yılları dönemindeki olayların olumlu ve olumsuz yanları daha açık görülmüştür. Hatta yazarı romanı yazmaya, Cumhuriyet devrindeki bazı özellikler itmiştir. Zamanının bazı problemlerini, geçmişteki olayla­ra uygulamıştır. Reşat Nuri bu hususu şöyle açıklamak­tadır:

«Atatürk inkılabı ve laik öğretim zamanına rasladı. Bu da, uyandırdığı heyecan bakımından, bizim kendi Dreyfus meselemiz gibi

. bir şeydi. Karanlık bir taassup

ve hoş görüsüzlük muhitinde, her şey olduğu gibi eski halinde dururken, bir kanun ile laik tedrisatın nasıl başa çıkılacağına akıl erdiremedim. «Ya o demirden, fakat aynı zamanda da hepimizin biçare etinden, kemiğinden elin baskısı bir gün ortadan kalkarsa» diye düşündüm. İnkılap için dua eden, nutuk söyliyen çehrelerden bir çoklarının mazlum, tatlı maskeleri arkasından çıkacak çehreleri düşündüm. O heyecan beni de bir çeşit pale­mik romanı yazmağa, daha doğrusu romanımı o tarafa sürüklerneğe sevk etti .»(2)

Yeşil Gece böylece yazarın yaratıcılığının girdiği olgunluk devrinde yazılmıştır.

(1) Nazım Hikmet'in aynı önsüzü, s. 5.

(2) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s. 90. Bk. Cevdet Kudret, aynı eser, s. 284 - 285.

Page 52: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

s ı 1

Reşat Nuri'nin Yeşil Gece romanı, bir bakımdan tarihsel bir romandır. Eser, baş kişi Şahin'in geçmişiyle birlikte, XX. yüzyılın ilk iki onyıllığını ve kısmen üçün­cü onyıllığının başlangıcını kapsamaktadır. Fakat yaza­rın amacı, belli tarihsel olayları anlatmak değildir. Ro­manın bir edebi eser olarak ödevi, Türk toplumunun bu tarihsel döneminde bazı temelli eğilimlerini ve devrin çizgilerini vermektir.

Türk toplumunun 1 908-1 922 yılları döneminde baş­lıca tarihsel sosyal ihtiHl.fı, çelişmesi nedir? 1908 burju­va inkılabiyle iktidara aracı, kampradar burjuvazi gel­miştir. Sultan mutlakiyetine son_ verilmiştir. Onun yerine meşrutiyet kurulmuştur. 1 876 Anayasası yürürlüğe gir­miş, parlamenter bir rejime geçilmiştir. Memleketin Batı emperyalist devletlerine bağlılığı ve yarı sömürge duru­mu bir derece tasfiye edilmiştir. Burjuva münasebetleri­nin ve burjuva kültürünün gelişmesi için bazı şartlar ya­ratılmıştır. Bu itibarla, 1 908 burjuva inkılabı, zamanı için Türk toplumunun gelişiminde progresif bir olaydır. Fakat Genç Türkler idaresi halk yığınlarına uzak ve ya­bancı kalmıştır. İttihatçılar, feodal sınıfı ve sultanlık ku­rumuyla uzlaşma yolunu tutmuşlardır. Osmanlı impa­ratorluğundaki sosyal ve milli meseleleri çözümliyeme­mişlerdir. Tam tersine halk aleyhtarı ve şovenist bir iç ve dış politika yürütmüşlerdir. İstilacı, saldırı planları­na kapılan ittihatçılar, Türkiye'yi, Kayzer Almanyası'nın emperyalist menfaatleri uğruna savaşa sürüklemişlerdir. Bunun sonucunda milli Türk burjuvazisinin bazı kat ve gruplarında, geniş halk yığınları ar�sında günden güne artan bir direniş başlamıştır. Bu onları, terör reJımının kuvvetlendirilmesine götürmüştür. Bu esnada Türkiye'nin iç ve dış durumunda önemli olaylar olmuştur. İtilaf dev­letleri Birinci Dünya Savaşından galip çıkmışlardır. Müt­tefik devletler yenilmiştir. Savaşın sonuna doğru Batı devletleri ile kapitalist Yunanistan, Türkiye'nin önemli

Page 53: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

52 J

bölgelerine istila etmişler, aralarında paylaşmışlarctır. Genç Türkler, ittihatçılar hükümetinin istifasını verip, memleketten Almanya'ya kaçınca, emperyalizmle ittihka giren sultanlık rejimi ile feodal sınıfın yerleri sağlanı la�­mıştır. Böylelikle memleket içersinde feodal sınıfa ve sultanlık rejimine karşı savaş, Batı emperyalist devletle­rinin sömürge istilasına karşı mücadeleyle örgülenmWir. Perspektif, milli burjuva inkılabı görevini görecek olan Ulusai Kurtuluş Hareketidir. Gerçekten 1923'te Türkiye'­de Cumhuriyetin kuruluşu ile sonuçlanan 1919 - 1922 yılları Milli Kurtuluş İnkılabı olmuştur.

Geniş planda Yeşil Gece'nin konusu, 1908 - 1922 dönemindeki temel ihtilaf ve milli inkılap perspektifidir. Fakat yazar, eserinde doğrudan doğruya Milli Kurtı;1uş Hareketinin, köylülerin ve işçilerin teşkil ettiği kuvvetler, savaş seyrinde egemenliğini hakim kılan, yönetici gücü olan milli burjuvazi üzerinde durmamaktadır. O, bu me­seleye eserinin sonunda kısmen ve belli bir maksatla de­ğinmektedir. Reşat Nuri eserinde, okul, halkçılık-aydın­Iıkçılığı ve romantik pedağojik anlayışları tutkualuk ve bocalamalarından sonra inkı�aba ulaşan aydın katlarını anlatmaktadır. Bundan ötürü eserdeki tarihsel sosyal ih­tilaf, aralarına teknik aydınlarının da katıldığı az sayı­da, fakat halkçı-aydınlıkçı öğretmen grupu ile ortaçağ softa, molla, hoca güruhu ve feodal İrtica arasındaki mü­cadele şeklini almaktadır. Bu, yazarın tasarısında göze çarpan esaslı yönlerden yalnız biridir. Romandaki bu özelliğin büyük önemi vardır. Çünkü o, Türk toplumu­nun ilerici düşünüş ve topluluk uygulaması tarihinde za­manı için progresif bir antifeodal ideolojik akım olan halkçı-aydınlıkçılığın önemli çizgilerini yansıtmaktadır. Türk toplumunun somut tarihsel gelişimi temeli üzerin­de birleşik ve çelişik özellikler kazanan halkçılığa göre, memleketin toplumsal-politik, sosyo-ekonomik ve kül­türel ıslah ve kalkınması Hlik bir öğretim ve okullar, öğ-

Page 54: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

53

retmenlerin aydınlıkçı faaliyetiyle mümkündür. Nitekim 1 908 burjuva inkılabından sonra, ittihatçılar rejimi şart­larında, Türk toplumunda oldukça önemli bir halkçılık kurarn ve uygulaması meydana gelmiştir. Yeni hazırla­nan öğretmenler ve bazı aydınlar köylere gitmişler, ora­da kendilerini yeni neslin öğretim ve eğitimine adamış­lar, halkın arasında aydınlıkçı faaliyeti yürütmüşleı'dir. O zamanın tanınmış pedagog ve düşünüderinden İ. Bal­cıoğlu bu hususta şöyle kaydetmektedir:

«Ne zaman 1908 devrimiyle başlıyan pedagoj i cc­reyanını düşünsem batınma megaloman tipine giren öğ­retmenler gelir. Pedagoji, Meşrutiyet devrimi ile birlikte memleketin fikir hayatına canlı olarak ilk karışan Av­rupai spekülasyon oldu. Onun için en önce gelen gibi, bu hayatın alanında kendine geniş ve ehemmiyetli bir yer açtı ve bütün spekülasyonlar üzerinde diktatörlük etmiye başladı. O zamanın yayınları arasında şu mutiak ve mesuliyetsiz hükümlere daima tesadüf edersiniz: , mem­leketi kurtaracak olan mekteplerdir. . . muallimlik mesle­ği mukaddes bir meslektir.

Bütün bu hükümler hasta bir pedagojinin, daha doğ­rusu hasta bir sosyetenin, hasta düşüncesinin yaratmış olduğu hasta fikirlerdi. Çünkü sosyetesi gibi pedagoglar da bilmiyorlardı ki, terbiye her şey değildir, o da sosyal cinsten genel zaruretlerin bayağı bir tabiidir ve sosyete değişmeyince, terbiyenin de içinde olduğu hiçbir şey değiş­mez, terbiye sosyete denilen bir ve bütün kültürel orga­nizmanın, şüphesiz, ötekiler kadar o da mühim, fakat sadece bir organı ve fonksiyonudur, işte o kadar. Bu­gün için yerli yerinde görülen bu sade, fakat bütün sos­yolojik davayı o zaman diniiyen bile yoktu.»(l)

İ. Baltacıoğlu'nun değerlendirmeleri üzerinde ay­rıca durmıyarak belirtmeliyiz ki, temelinde idealistik,

(1) «Yeni adam» dergisi, No 157, 31 Bir. Kanun 1936, s. 2.

Page 55: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 54 ]

subjektif olan bu burjuva sosyolojik kurarn ve roman­tik pedagojik anlayışlar, o zamanki Türk toplumu şart­larında, antifeodal bir nitelik kazanmakta, feodal ve din­sel gericiliğe, sultanlığa karşı yönelmektedir. Laik bir akım olarak, bu dönemde genç nesillerin öğretim ve eği­timde, halkın arasında ilmi: bilgilerin yayılınasında olum­lu bir rol oynamaktadır. Romanda halkçı-aydınlıkçılığın bu özelliklerinden, müslüman softa, molla ve hocaların tanıtılınasında yararlanılmıştır.

Fakat aynı zamanda bu kuram, geniş yığınları, bil­hassa aydınları politik savaştan uzak tutmakta ve mem­lekette inkılapçı hareketin dolu dizgin gelişmesine engel olmaktadır.

Yeşil Gece'nin başlıca idesi, 1 908 .. 1922 yılları dö­neminde, keskinleşen sınıf kavgasını, yalnız öğretirole feodal sınıf ve irticaa karşı savaşı biçimine sokmak değil, halkçı-aydınlıkçı anlayışların aşılınasıdır. İnkılap yolu ile sultanlığı ve feodalleri, softa, molla ve hocaları, sınıf ve zümre olarak ortadan kaldırmaktır. Fakat böyle bir anlayışa ulaşmak için, romanın baş kahramanı Şahin'in uzun bir yol geçmesi lazımdır.(.!'l'itekim o laik bir öğreti­min uygulamasında, gericiliğin direnişi, hatta bir zaman hücumu ile karşılaşmaktadır. Bu mücadelede o teknik aydınlara, memurların bir kısmına, subaylara dayanmak­tadır. «İttihat ve Terakki» Fırkasının temsilcileriyle iş­birliği yapmak zorunda kalmaktadır. Böylelikle tatbikat­ta, sırf halkçı-aydıniıkça hattının bazı yanları aşılmaktadır. Sonunda, olayların baskısı altında, Milli: Kurtuluş Hare­ketine katılmakta, Yunan işgalinden subay kaçırmakta, halka yardım etmektedirJO artık milli inkılapçı durumu­na girmiştir. Onun, temeli itibariyle idealist ve subjek­tif olan aydınlıkçı anlayışıarına son ve kesin darbeyi, 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyet şartlarına uyan ge­rici din adamları indirıniştir. Bir zamanlar Yunan işgal­cileriyle işbirliği yapan, memleketi ve halkı istilacılara sa-

Page 56: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 55

tan hain din adamları, iktisadi kuvvetleri ve bağlantıla­riyle, ikiyüzlülükleriyle, nüfuzlarını korumuşlar, hatta yeni iktidarla yer yer kaynaşmışlar. İleri öğretmenleri takip etmiye devam etmektedirler. Böylelikle feodal dü­zene ve zihniyete karşı öğretim ve okullar aracığiyle sa­vaş meselesi, sınıf güçlerinin uygunluğu, inkılabın öz ve biçimleri, araç ve yolları, milli kurtuluş savaşı meselesi haline çevrilmektedir.

Cumhuriyet devrinde laik öğretim, yeni bir sosyo­ekonomik temele ve Kemalist idareye dayanmaktadır. Fakat hala feodal gerici ve dinsel kara kuvvetlerin gücü tamamen tasfiye edilmemiştir. Çünkü onlar tamamen ortadan kaldırılmamışlardır, yeni şartlarda başka kuv­vetlerle birleşerek uygun ve elverişli buldukları zaman­larda hortlamaktadırlar.

Reşat Nuri, kendisine verilen: «Yeşil Gece'de ide­alist bir öğretiDenin geri kuvvetlerle mücadelesini ve çek­tiği ıstırapları anlatıyorsunuz. Bugün için memleketimiz­de böyle bir tehlikenin tamamen zail olduğuna inanıyor­musunuz?» sorusunu şöyle cevaplandırmıştır:

«- Eski kuvvetler dediğiniz taraf hala eski halinde, buna karşılık benim de yeni kuvvetler diyeceğim taraf yine bala bir avuçtan ibaret olduğu için hayır . . . Devlet sıkı davranabilirse irticai denecek muayyen olaylar çık­maz; fakat inkılap daha uzun zaman yerinde sayar, mek­tepler ve başka vasıtalarla gerçek aydınların sayısını ço­ğaltacağımız zamana kadar.»(l)

Yeşil Gece romanının ikinci planı, dünyevi ilmi bilgiler, laiklik uğrunda ortaçağ müslüman dinsel düşü­nüşe ve molla, softa ve hocalara karşı savaştır. Reşat Nuri gayriihtiyari materyalist ateistik yerlerdedir. Biz onun eserlerinde, Tevfik Fikret'in ateizminden ileri git­tiğini görmekteyiz. Ona göre din, XVIII. yüzyıl Fransız aydınlıkçılarının anlayışıarına uygun bir gaflettir, insan

(1) M. Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s. 90.

Page 57: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

56 ]

aklının bir uydurınasıdır. Böylelikle o, Yeşil Gece'de di­nin sosyal köklerine ardıl bir ilmi açıklama verememek­tedir. Dinin en derin sosyal kökleri, sosyal baskı temeli­ne dayanan istismarcı toplumsal münasebetler, mevcut antagonistik toplum düzendir. Dinsel anlayışların ortadan kaldırılması için istismarcı toplumsal düzenin tafsiyesi, her türlü sınıf baskısından ve insanın insan sömürüsün­den hür bir toplumun kurulmasİyle mümkündür. Bundan ötürü ardıl ateizm, işçi sınıfının istismarcı toplumsal dü­zenlerin tasfiyesi ve sosyalizmin kurulması uğrunda yü­rüttüğü savaşın, sosyalist inkılabının ayrılmaz bir parça­sıdır. O bu mücadeleye tabidir. Dinlerin en derin sosyal kökleri ancak sosyalist toplumun kurulmasİyle kurulmuş. olacaktır. Reşat Nuri'den böyle bir ardıl ateizm beklene­mezdi. Fakat bu, Yeşil Gece romanının din aleyhtarı yönelişinin önemini küçültmemektedir.

Yazarın ardıl olmayışma rağmen, romandaki Iaiklik prensibi, alelade bilgi yaymak, genç nesillere dünyevi öğrenim vermek ödevinden . çıkarak siyasi bir mesele, feodal sınıf ve zümrelere karşı münasebet, hatta hemen hemen milli inkılaba bağlı bir problem halini almakta­dır. Yazar müslümanlığın, dinsel öğretim sistemi, med­rese ve tekkelerle, türlü toplumsal ve politik müessese­lerle bağlılığını idrak etmiştir. Esere göre dinsel okullar, medreseler, onlara devam eden çocuk ve gençlerin dü­şünüş kabiliyetlerini söndürmekte, öz halk ve memleket­lerine duygusuz birer budala durumuna sokmaktadır. On­lar, insan saadeti, içtenlik, emekseverlik ve insanseverlik gibi meziyetleri unutmaktadrrlar. Ahıret tesellilerine ka­pılarak, feodal sınıfın maşası olmaktadırlar. Müderrisler ise, mahalle mekteplerinden İstanbul'daki en yüksek med­reselere kadar ya mutaassıp ya ruhsuz, entrikacı sultan idaresinin jurnalcılarıdırlar. Onlar mahalle okulu, med­rese ve tekkeler aracığiyle halkı geniş bir örgüt içersine almış, geniş yığınlar arasında batıl fikirler ve taassup yaymaktadırlar. Nihayet dinsel örgütlerin manevi önde-

Page 58: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

57 J

ri olan sultanın başında bulunduğu feodal irticaa hizmet etmektedirler. Müslüman dinsel örgütler, onların ellerin­de kuvvetli bir ideolojik silahtır. Onlar her gün geniş yı­ğınları etkilendirmekte, onlara taassup ve dinsel düşman­lık duyguları aşılamakta, onları içerde ilerici güçlere kar­şı, dışarda feodal sınıfın çıkarları uğrunda saldırı savaşia­rına atmıya hazırlamaktadırlar. Softa, molla ve hoca zümresi halkın acı ve sızılarına yabancıdır. Vatansever­lik yerine dinsel kosmopolitizm taraftarıdırlar. Onlar her­zaman memleketin menfaatlerini. feda etmeğe ve düşma­nın tarafına geçrneğe hazırdırlar. Eserde, ruhaniler epi­zodiktir. Fakat onların entrikalarına geniş yer ayrılmış­tır. Gerçekten yazar, onların halk arasındaki geniş nüfu­zunu ve o zamanki korkunç kara güçleri inandırıcı bir tarzda anlatabilmiştir. Böyle olmakla beraber onlara kar­şı savaşın olumluluğunu da göstermiştir. İleri aydınların sistematik çalışmaları, bilhassa Şahin gibi onların içyü­zünü bilerek, sonradan halk mevzilerine geçen öğretmen­ler ergeç ruhanileri bozguna uğratacaklardır. İşte bu din aleyhtarı ve gerçekte ateistik savaş romanın coşku yönü­nü tayin etmektedir. Eserin büyük kısmı buna hasredil­miştir. Roman da bundan ötürü Yeşil Gece başlığını ta­şımaktadır. Yeşil Gece din mekteplerindeki hücrelerin karanlığı, taassup ve cehaletin, bütün memleketi saran ahıret tesellilerinin karanlığıdır. Ne yazık ki yazar, hiç­bir yerde, asıl feodal sınıfının ekonomik durumları kud-. reti üzerinde durmamaktadır.

Yeşil Gece'nin üçüncü bir özelliği, yazarın Genç Türkler iktidarına, «İttihat ve Terakki» Fırkasına ve pantürkizme karşı yeni durumudur. O, 1908 burjuva inkılabının, zamanı için önemini küçümsememektedir. Devrim, bilhassa 3 1 Mart vakasından sonra, feodal geri­ciliğin politik gücünü kırmış, sultan mutlakiyetini orta­dan kaldırmış ve padişahın yetkisini sınırlamıştır. Her ne kadar ardıl olmasa da, bazı burjuva ıslahatları uygu­lamıştır. Dinsel gericiliğe karşı savaşan kuvvetleri zaman

Page 59: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

I 5 8 J

·zaman desteklemiştir. Fakat ittihatçılar, kaydettiğimiz gi­bi, memleket içersinde bir halk aleyhtarı, memleket dı­şında da saldırgan, istilacı bir politika takip etmiştir. Meselenin garip tarafı şu ki, sosyal dayanağı olmıyan ha­kim komprador burjuvazi, birçok meselelerde feodal sı­nıfla kaynaşmış, onun yerlerine inmiş, müslümanlığı ye­ni şartlara göre modernleştirmek İstiyen ruhani katıyle uzlaşmıştır. Dinsel ideoloji, komprador burjuvazinin İsti­lacı ve diğer halkıara karşı düşmanlık politikasında kul­lanılmıştır. Eserde, ittihatçı idarenin müslüman-ruhani­leriyle işbirliğinin gerici niteliği anlatılmıştır. Genç Türk burjuvazisinin saldırgan, istilacı planları, ittihatçıların pantürkist, şovenist anlayışlarının içyüzü gösterilmiştir. Türk halkının komşu memleketlerle, bu arada Balkan memleketleriyle yakın geçmişteki karşılıklı münasebetleri :yeni bir aydınlıkta verilmiştir. İttihatçıların, pantürkistle­rin, Türk halkı ile diğer halkaların tarihlerini tahrif et­mek, böylelikle geçmişlerinden, istilacı planlar uğrunda .istifade etmek çabaları gösterilmiştir.

Eserin sonunda, kısaca Kemalist inkılap ve Cumhu­riyet devrinde yapılan politik, sosyal ve kültürel ıslahat­lar üzerine durulmuştur. Bilhassa yeni Cumhuriyet şart­larında, eski feodal gericiliğin yer yer maskelenerek, bur­juva idaresiyle kaynaşması, hele maarif alanında durum­lar alması, romanın çok önemli özelliklerindendir.

Böylece Yeşil Gece, 1908-1922 dönemini, bileşikli­ği ve karşıtlığı ile geniş olarak yansıtan çok önemli bir eserdir.

Yazar Yeşil Gece romanında, Türk toplumunun dö­nüm devirlerinden biri olan 1908-1923 yıllarının temel tarihsel topluluk eğilinılerini kendilerinde toplıyan tipik ·ve münferİt, canlı, özgün tipler yaratmıştır. Bunlar ara­sında başlıcası Şahin'dir.

Türk edebiyatının büyük bir başarısı olan Şahin'i Nazım Hikmet şöyle nitelendirmiştir:

Page 60: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 59

«Yazar Yeşil Gece'de tabii kendisinin anladığı gibi, memleketin yeni vatandaşlarının kader ve geleceğinin, onların öğretim ve eğitiminin teslim edildiği, Türkiye'de­ki yeni insanın, olumlu cumhuriyetçi kahramanın üzerin­de ilk defa durmuştur.»

Gelişme halinde olan Şahin'in kişiliğinde, 1908-1923 yılları döneminde yeni insanların, milli inkıHlpçıların oluşum ve gelişimi canlandırılmıştır. Ateşli bir vatanse­verlik, hareketli bir halksever lik, . inkılaba bağlılık, feodal sınıf ve islam ideolojisiyle anlaşmazlık, HUklik, ateizm, hümanizm, emperyalizme karşı amansız savaş onun ka­rakteristik demokratik çizgileridir.

Çalıkuşu romanındaki Peride tipinden farklı olarak, Şahin halk arasından çıkıp yetişmiş bir emekçi aydın­dır. Kökeni itibariyle köylüdür. Yazar onun vasıfları mü­nasebetiyle veya başka vesilelerle, toprağa bağlı emek insanlarını'?- uyanıklığını, düşünüdüğünü ve keskin zeU­sını belirtmektedir. O bf'ylelikle kahramanındaki demok­ratizmin sosyal köklerini açıklamak istemiştir. O aslı, durumu, anlayışları ve davranışları bakımından da bir halk aydınıdır. Halkın acı ve sızıları, keder ve sevinçle­riyle yaşamaktadır. Emekçilerin çıkarları ona yakındır. Halkın ilerlemesi ve kalkınması onun amacıdır.

Şahin bireşimli bir kahramandır. Onun oluşumu ve gelişiminde Türk toplumunun belli bir dönemi yansımak­tadır. Kişiliğinde ortaçağ dinsel anlayışlarını teperek hal­km tarafına geçen bir kısım aşağı kat ruhanilerin çizgi­lerini keşfedebiliriz. Genç Türkler burjuvazisi hükümeti­nin halk aleyhtarı, saldırgan ve istilacı politikasın jaf! yüzçeviren inkılap öncesi ve inkılap sonrası inkılapçı, de­mokratik aydınlarından bir bölümün ideolojik yer değiş­tirmesini yansıtmaktadır. O, 1908 inkılabından c;;0nraki ileri aydınların, devrimin derinleşmesi ve genişlemesi ça­balarının, halk arasına giderek, toplumu öğretim siste­miyle, okullar aracılığiyle, aydınlıkçı faaliyetle değiştir-

Page 61: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

60 ]

rnek tutkunluklarının ve sonra da, sübjektif sosyolojik ve romantik-pedagojİk anlayışlarından milli inkılapçı anlayış ve faaliyetine geçmelerinin ifadecisidir. Kişiliğin­de milli inkılapçının bazı vasıflarını toplamıştır. Bütün bunlara köylü halk yığınları arasından çıkıp yetişmiş in­kılapçı aydının çizgilerini eklememiz gerekmektedir. O, daha küçük ölçüde de olsa, belli sosyal sınıf ve katların ideologudur.

Şahin, gelişme halinde çizilmiş bir karakterdir. İleri­ci bir topluıncu ve milli inkılapçı olarak oluşumunda birkaç safha geçirmektedir.

Romanın en güzel kısımlarından olan II. ve III. bö­lümlerde Şahin'in koyu dindarlıktan ateizme geçişi bü­yük bir kuvvetle verilmiştir. O, medreselere devam ettiği altı yıl süresince, hücresinin yeşil gecesi karanlığında, dinsel inançların bütün anlamsızlığını, yetersizliğini, kof­luğunu ve iğrençliğini anlamıştır. Softa, molla ve hoca­ların korkunç ahlaksızlığını, .ikiyüzlülüğünü ve alçaklığı­nı tanımıştır. Dinsel ideoloji, «kutsal kitaplar» dan sayı­lan kur'an ve hadislerin temelsizliğine inanmıştır. {.Elin insanları hayattan uzaklaştırmakta, insanlar arasında d üş­manlık yaratmakta, 'halkına ve yurduna karşı kayıtsızlık aşılamaktadır. Madde dışında, insan vücudundan ay_rı, ölümsüz bir ruh yoktıır Ahıret tesellileri, cehennem-cen­net," Tanrı ölmezliği uydurmadır. O islam dininin sultan­lıK'Velialıfelıkle baği.nflsını, yani halk yığınlarını belli sosyal kuvvetlerin baskı ve nüfuzu altında tutmak , on­ları ahıret hayatiyle avutarak, belli sınıf çıkarları için b ir afet olarak kullanıldığını sezmektedir. Bunun sonucun­da, uzun zaman devam eden ikircimliklerden sonra din­den nefret etmiş ve yüz çevirmiştir. Dinin çözümliyeme­diği meselelerio cevabını ilirnde aramaktadır. Onun ide­olojik çizgisini değiştirmesinde materyalizm de önemli rol oynamıştır. ·

Böylece sonsuz ahıret hayatı tesellilerinin yerini hal-

Page 62: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

61 ]

kına, memleketine ve insanlığa hizmet etmek idealleri almaktadır. Çünkü yazar kendisinin itiraf ettiği gibi, ro­manını bu temel üzerine kurmuştur:

«Ben Yeşil Gece'de itikadını, onunla beraber de ebedi: hayat ümidini, uzun ve acı savaşlardan sonra kay­beden, kendi ölümlülüğüne, milletinin ölümsüzlüğü fikrin­de bir teselli arıyan bir insanın romanını yazmak istiyor­dum.»(l)

Gerçekten Şahin, 1 908 burjuva inkılabının ilanından iki yıl sonra medreseyi terketmiş, softa, molla ve müder­rislerle her türlü bağlarını kesmiştir. Öğretmen okulunu bitirmiş ve inanmış bir cumhuriyetçi olmuştur. O kendi isteği üzerine bala feodal gericiliğin ve müslüman ruha­nilerin merkezlerinden biri olan Sarıova'ya gitmiştir. Orada onlarla amansız ve sistematik bir savaşa girmiş, genç nesilleri dünyevi: ve vatansever ruhta terbiye etmiş­tir.

Şahin, kendini inkılapçı görmektedir. O, öğretmen enstitüsünü bitirerek memleketin başka bölgelerinde bir halkçılık programı uygulamıya giden arkadaşlarını da in­kılapçı saymaktadır. Ateşli ve samimi bir vatanseverdir. Burjuva şovenizmine yabancıdır. Toplumun varlıklı sınıf ve katlannın riyakarlığından nefret etmektedir. Halka hizmet etmiye hazırdır. Ruhanilere, dinsel taassuba ve feodal ideolojisine karşı yılmaz ve satılmaz bir savaşçıdır. Yeni bir toplum düzeni taraftarıdır. Onun demokrat ve savaşçı vasıfları, toplumcu faaliyetinde, feodal gericiliğe karşı savaşında görülmektedir. Nikbinliğinin kaynağı, halka hizmet etmek azminde, adalete inancındadır.

Fakat bu safhada Şahin'in demokratizmi ve «inkı­lapçılığı» sınırlıdır. O henüz toplum gelişimi ve gelişimin oynak güçleri hakkında tam, açık kesin bir anlayıştan mahrumdur. Onun fikrince, bütün felaketierin asıl sebe­bi cehalettir, «yeşil gece» dir, softa, molla ve hocalar züm-

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s. 90

Page 63: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

62

residir. Toprağa bağlı insanlar, halk, onun için keskin ze­

ka, hayati bir seziş, öngörülü ve emekseverlik ölçüsüdür.

Fakat o köy meselesinin temel problemlerinden hiç birine,

özellikle toprak ıslahı meselesine ilgi duymamaktadır.

«Halkçı» aydınlıkçı ve romantik pedagojİk kurarnları ka­

bul etmektedir. Dünyevi bir öğretim sisteminin uygulan­

ması ve kültürlü, bilgili ve yepyeni insanlar yetiştirilme­

siyle yetinmektedir. Onun anlayışına göre yetiştirilen bu ilerici ve vatansever yeni nesiller, gelecekte memleketin

yönetimini ellerine alacaklar ve onun kalkınmasına, iler­lemesine yeni bir yön vereceklerdir. Zamanı için bu ay­

dınlıkçı-halkçı kanaat ve tatbikat, burjuva inkılabının ge­nişlemesi ve derinleşmesi amacİyle feodal sınıfına ve orta­çağ dinsel zihniyetine karşı yönelmesi itibariyle ilerici bir

nitelik taşımaktaydı. Fakat aynı zamanda bununla yetin­

mek, politik savaştan ve inkılapçı hareketlerden uzak kal­

mak demektir. Şahin'in din adamlarına ve feodal gericili­

ğe karşı mücadelede müttefikleri, kadınları direnmeye

kaldırmak, daha geniş yığınların temsilcilerine dayanmak gereği sezişleriyle beraber, henüz halk değildir. Onun müt­

tefikleri öncelikle ilim ve teknik adamları, halka yakın memurlar ve vatansever subaylardır. Ona göre halk yı­

ğınları, ruhaniler veya öğretmen, mühendis, hekim, me­

mur, subay üstkatı tarafından nüfuzu altına alınabilecek okuma-yazma bilmeyen, cahil bir «kütle»dir. Onun bu

aksak, temelinde idealist anlayışları, toplumun başlıca aynak güçlerini, yani şehirli emekçi halk yığınlan

ile emekçi köylüleri keşfetmesine ve onlara deyanması­na engel olmaktadır. Böylelikle o, halka yönelmekle be­

raber, az sayıdaki demokratik ve vatansever aydınlar or­

tamiyle yetinmektedir. Ütopist halkı-aydınlıkçı yerlerde

kalarak, doğrudan doğruya ve aktif bir inkılapçı faaliyete

geçernemektedir.

Şahin'in ideolojik gelişiminde yeni safha, İzmir böl­

gesinin Yunan istilası ve istilaetiara karşı örgütlü direniş

hareketiyle başlamaktadır. İlk şaşkınlıktan sonra halkın

Page 64: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

63 l

çektiği ıstırapların ve vatanseverlik duygularının etkisiyle göçten vazgeçmiştir. Yunan askerleri tarafından istila edilen Sarıova'da kalmıştır. Bu ana kadarki hayat ve gö­rüşlerinin bir biHinçosunu yapmamakla beraber, istilacila­ra karşı gizli inkılapçı çalışmalara koyulmaktadır. Böy­lece o, hayatın baskısİyle milli inkılap savaşçısı çizgilerini kazanmaktadır. Sarıova'da bulunan Türk subaylarını, is­tila edilmiş bölgelerden, başlıyan Milli Kurtuluş Mücade­lesine katılmak üzere Anadolu içerlerine aktarmaktadır. Halka gizlice yardım etmek�edir v.d . . . . Yunanlılar şüphe ederek onu bir adaya sürmüşlerdir.

Nihayet Şahin Yunan sürgününden dönmüştür. Tür­kiye'de Cumhuriyet ilan edilmiştir. Halifelik kaldırılmış­tır, medreseler ve tekkeler kapanmıştır. Bazı demokratik toplumsal, politik ve kültürel ısiahatlar yapılmıştır. Fakat Sarıova'da, istila devrinde Yunanlılada işbirliği yapan, memleketin menfaatlerine ihanet eden ruhaniler ve feodal' gericiliği, Kemalist idareye yamarımışlardır. Onlar bundan faydalanarak, yurtsever, milli inkılapçı, samimi milli in­kılap taraftarı Şahin'i ihanetle itharn etmek isterler. O, inkılabın ne kadar bileşik ve güç bir şey olduğunu şimdi anlamaktadır.

«Çok doğru söylemişler. . . İnkılap denilen şey bir günde olmuyor.»(!)

Fakat Reşat Nuri eserin bu son bölümünde de Şa­hin'i açık ve daha belirli sonuçlara ulaştırmamaktadır. Yalnız onun derin bir kırgınlıktan sonra tekrar nikbin­likle, ümitle Ankara'ya yollandığını orada durumu arze­deceğini ve yeniden savaşa başlıyacağını belirimekle ye­tinmiştir.

İşte Şahin böyle bileşik, çelişik ve güç bir gelişme safhası geçirmektedir.

Gördüğümüz gibi Şahin, inkılapçı harekette merkezi bir tip olarak düşünülmemiştir. Fakat Çalıkoşu'ndaki Fe-·

(1) Reşat Nuri, Yeşil Gece, s. 184.

Page 65: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

I 64 J

ride'den farlkı olarak, o halkla sıkı sıkıya bağlıdır. Ateşli bir halkçı, aydınlıkçı, yurtsever ve insanseverdir. Şahsi ıstırapianna teselli bulmak için değil de, halk ve memle­ketin menfaatleri uğrunda çalışmaktadır. Kişisel çıkarla­rını, memleket çıkarlarına feda etmiştir. Niçin ve nasıl çalışmasını bilmektedir. Onun belli toplumsal politik, ah­laki ve kültürel anlayışı vardır. Bundan ötürü onun gay­retleri, hayırseverlik eseri değil, devamlı, sistemli ve ama­ca uygun bir faaliyet niteliği taşımaktadır.

Diğer olumlu kahramanların kaderinde antifeodal ve antiemperyalist savaşın başka yönleri canlandırılmıştır. Şahin'e kıyasla Deli Necip daha gerçekçi ve daha keskin inkılapçı çizgiler taşımaktadır. O, inkılapçı bir teşkilat meydana getirmek fikrinden uzak değildir. Enerjik bir insandır. Halka sonsuz bir inancı vardır. Yunan istilası karşısında şöyle düşünmektedir:

«Büyük millet odur ki, içinde bilinmez gizli kuvvet depoları vardır. Sıkıya geldikçe onları açıp kullanır . . . »(1)

O, Şahin'i, Sarıova'daki çalışmalarında bütün gayre­tiyle desteklemektedir. Açık veya dolayısiyle feodal geri­ciliğe karşı savaş yürütmektedir. Yunan istilası zamanın­da yalnız tek bir şehirde ihtilal çıkarmayı manasız bul­maktadır. Fakat inkılaba ve kurtuluş savaşına kalpten inanm.aktadır. Ve o günü beklemektedir.

Deli Necip Yunan istilasının niteliğini tam ve kesin olarak belirliyememektedir. O bunu, iki millet, iki halk arasında bir savaş olarak kabul etmektedir:

«Demek ki, bu muharebe iki ordunun muharebesi değil, iki milletin muharebesi . . . »(2)

Gerçekten Türk halkının, Batı emperyalistleri ve Yu­nan istilacilarına karşı savaşı, halk savaşıdır ve milli bir inkılaptır. Milli: Kurtuluş Mücadelesinin derin demokra­tizmi ve büyük gücü buna bağlıdır. Fakat bu, Batı em-

(1) Reşat Nuri, Yeşil Gece, s. 169. (2) Aynı eser, s. 169.

Page 66: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

65 ]

peryalistleri ve Yunan istiHkıları için bir milli savaş, bir kurtuluş savaşı değildir. Hakim emperyalist burjuvazi ve hakim Yunan kapitalist sınıfının çıkarları uğrunda yapı­lan çapulcu, sömürücü bir savaştır. Batı emperyalistleri ve Yunan istilacıları için savaşın gerici olması buna bağ­lıdır. Savaşın niteliğinde iki taraf için fark vardır. Yazar bunu belirtememiş, çeteciliği de nedense ilk zamanlarda doğru görememiştir.

Deli Necip Yunan istilacılarının tahriklerine dayana­mamış, onlara karşı koymuş ve düşmanın süngüleri al­tında can vermiştir.

Şahin'in fikir arkadaşı ve meslekdaşı Rasim, Korni­ser Kazım Efendi gönüllülere sil11h dağıtmışlar, bir halk çetesi meydana getirerek Yunan istilacılarına karşı silahlı çete mücadelesine başlamışlardır. Onlar, ileriiyen Yunan istiHl.cılarıyle savaşta ölmüşlerdir.

Mevcut toplum şartlarında lüzumsuz bir insan hali­ne gelen öğretmen Mehmet Nihat trajik bir tiptir. O, ru­hanilerin korkunç iftirasına uğramıştır. Türbedarın oğlu tarafından, orada bulunan eşyalar çalınıp ateşe verilen Kelami Baba türbesinin kundakçılığı ona atfedilmiştir. Softa, molla ve hocaların desteğiyle cahil halkın korkunç saldırısına uğramıştır. Yalnız komiser Kazım Efendinin müdahalesiyle hayatını kurtarmıştır. iftira ile mahkemeye verilmiştir. Şahin'in arkadaşiariyle teşkilatıandırdığı müda­faa sonucunda beraet etmiştir. Reşat Nuri, Yeşil Gece'y­le Emil Zola'nın Hakikat romanının fark ve benzerlikle­ri üzerinde durarak şöyle demiştir:

«Bu da uyandırdığı heyecan bakımından, bizim ken­di Dreyfüs meselem'iz gibi bir şeydi . . . »(1)

Herhalde yazar bu olayı gözönünde bulundurmuş olacaktır.

Bedri'nin annesinin şahsında, gayriihtiyari bir bi-

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar? s. 90.

Page 67: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 66 J çim de ruhanilere isyan eden halk katları yaşamaktadır.

Sarıova'da «İttihat ve Terakki» Fırkasının mesul sekreteri Cabir Bey çok ilginçtir. O Genç Türkler inh· lapçı hareketinin ve ittihatçı iktidarın temsilcisidir. Sert notuklar söylemekte, Balkan savaşında uydurolmuş katli­am rivayetlerinden faydalanmak istemekte, «vatansever­liği» ile övünmekte ve halkın arasında da böyle bir hava yaratmağa çalışmaktadır. Onun şahsında kampradar bur­juvazinin zaman zaman feodal gericiliğe indiği tasvir edil­miştir. Memleket içersinde halk aleyhtarı, dış politikada saldıncılık ve istiUkılık hattında, pantürkizınle beraber, Genç Türkler burjuvazisinin çıkarlarına uygun bir biçim­de modernleştirilmek istenen islam ideolojisinden faydala­nılmaktadır. Dünyayı «Müslim» ve «Gayrimüslim» diye ikiye ayırarak, diğer halkiara karşı düşmanlık yaratılmak­tadır. Yazar, Şahin'in ağzından, ittihatçıların bu sınıf maksatlarına uygun politikasını şöyle anlatmaktadır:

«Çömezliğim zamanında bütün dünyayı gölgesi altı­na alacak bir Yeşil Ordu hayal ederdim . . . Teceddütper­ver, milliyetperver fırka katibi mesulünün Asyanın, Af­rikanın, Okyanusyanın bilmem nerelerinden gelecek mü­cahitlerine ve Allahın yardımına dayanarak teşkil etmek istediği «Hilal» gönüllüleri ordusunun hakikatte benim eski Yeşil Ordu'dan farkı var mıdır? Cabir Beyle Zühtü Efendi belediye ziyaretinde İslam ittihadından bahseder­ken, coşan, ağiaşıp bağrışan insanları sen de gördün. Ben, işin pek ince ve alimane taraflarını bilmem amma, dün­yayı «Müslim», «Gayrimüslim» diye ikiye ayıran insan­lara «Teceddütperver», «Milliyetperver» demek nasıl doğ­ru olur? Katib-i mesul «Milliyetperver» olduğunu göğsü­nü döve döve temin ederken ya aldanıyor, ya aldatıyordu ki, netice itibariyle hep bir hesaba gelir. «İttihad'i İslam»ı emel edindiğini fırkası narnma söyliyen sözüm milliyetper­ver katib-i mesül ile müderris Zühtü Efendi arasında ne fark vardır . . . »(1)

(1) Reşat Nuri, Yeşil Gece, s . 51.

Page 68: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

67 ]

Aynı zamanda öğretmenler programa çocukların ana dillerinin «Türkçe» olduğunu yazamamakta, bunun yerine «Lisan'i Osmani» yazmak zorundadırlar.(l) İttihatçılar, Türk milletinin tarifini yaparken, onun toprak, ekonomik, dil ve psişik ortaklığını, somut tarihsel varlığını gözönün­de bulundurmayıp, din unsurunu milletin unsurlarından biri olarak kabul etmektedirler. Yurtseverlik üzerinde du­racakları yerde, İsHim kozmotopolitizmine, sergüzeştliklere doğru kaymaktadırlar. Şahin onların halk aleyhtarı ve şovenist gayretlerini şöyle özetlemiştir:

«Hocaların «Kabil-i müstear» dedikleri vücuda hiç ehemmiyet vermemelerine mukabil bunların ancak ve an­cak «Bazu, yumruk, bacak, ciğer» diye bağırmaları, ço­cukları yalnız «din ve kin» denen iki pistonla işler birer hayvan! makine haline sokmak istemeleri Emir Dede baş­muallimine hoş görünmüyordu.»(2)

Geçmişteki olayları suiistimal etmeleri münasebetiyle de, şöyle devam etmektedir:

«Hele onların ana rabimierinden çıkarılarak şişlere takılan, ateşte kızartılan çocuklara, gözleri oyulan, ağız­larına kurşun akıtılan müslümanlara ait tasvirlerini sof­taların cehennem hikayeleri derecesinde zararlı buluyor­du.»(3)

Fakat ittihatçıların sözleriyle fiilleri birbirini tutma­maktadır. Bundan önce göğsünü «yurtseverlik» deklaras­yonlariyle döven «İttihat ve Terakki» Partisi katibi Cabir Bey, Yunan istilası arifesinde Sarıova'yı herkesten önce terkedip kaçmıştır. Romanda ittihatçıların, komprador burjuvazinin, pantürkizm, panislamizm ve diğer gerici ide­olojik-politik akımların gerçek içyüzü açıklanmıştır. Cum­huriyetin ilanından sonra Cabir Bey, kendini müteahhit-

(1) Reşat Nuri, Yeşil Gece, s. 51 - 52. (2) Aynı eser, s. 78. (3) Aynı eser, s. 78 - 79.

Page 69: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 68 1

liğe vermiş, yol ve köprü yapan bir şirketin mümessili ol­muştur. Yani tam bir kapitalist olmuştur.

Yeşil Gece'de, insan çehresini kaybetmiş birçok ge­rici ruhani tipleri yaratılmıştır: Toplumun gizli yöneticisi, kurnaz, ikiyüzlü, iftiracı Eyüp Hoca, yeni topluluk şartla­rında islamı modernleştirmeye çalışan ve Genç Türkler burjuva iktidarının müttefiği Zühtü Efendi, Hacı Emin v.d. şantajlar kurmakta, din bayrağı altında demokratik görüşlü insanlara karşı taarruzlar teşkilatlandırmakta, Mehmet Nihat Efendi gibi suçsuz, masum insanları hak­sız olarak itharn etmekte, hayatiarına kıymak istemekte­dirler. Köyde, Sarıova'da ve İstanbul'da olmak üzere, din­sel öğretimin bütün halkaları yakalanmış, birçok softa, molla, müderris ve şeybin çirkin, ahlaksız, tiksindirici si­maları canlandırılmıştır.

Eserde, devlet memurlarına, ittihatçı idare çevrele­rine, serbest meslek insaniarına da yer ayrılmıştır.

Reşat Nuri'nin Yeşil Gece romanının bileşik ve so­rumlu vazifesi, canlandırılmakta olan çok yönlü ve çelişik tarihsel gerçekler, yeni kompo;?:isyon ve süje prensiplerinin uygulanmasını gerektirmiştir. Yeşil Gece romanının aynı yazarın diğer eserlerinden farklı olan yapısını tayin eden de budur.

Yeşil Gece politik-toplumsal, sosyal bir romandır. Romanda, kahramanların özel yaşamı, aile münasebetle­ri ve örfleri bilinçli olarak bir tarafa bırakılmıştır. anem­li toplumsal olaylar ön plana alınmıştır. Çünkü yazar, Türk toplumunun, birçok çelişik olaylarında ifadesini bu­lan temel eğilimlerini göstermek istemiştir. Bu ise, kah­ramanların karakterlerini, oluşum ve gelişimleri, bazıları­nın ise ayrı sınıf ve katların ideologları mevkiine yüksel­meleri seyrinde gösterebilecek bileşik bir konuyla müm­kündür. Yazar buna muvaffak olmuştur. Romanda top­lumun sosyal açıklanmasına uygun olarak epik anlatıma üstünlük verilmiştir. Bu itibarla da Yeşil Gece Türk ede­biyatının büyük bir başarısıdır.

Page 70: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

SABAHATTİN ALİ

KUYUCAKLI YUSUF

Çağdaş Türk edebiyatının klasik eserlerinden ve bel­ki de yazarın şaheserlerinden ve Cumhuriyet devrinin en güzel romanlarından biridir.(l)

Türkiye nesrinin gelişiminde bütün bir devre açmış-tır.

Olay, Türkiye'nin hakiki bölge ve kasabalarında ce­reyan eder. Nazilli, Aydın vilayetine dahil bir kasabacık. Kuyucak da, civarında bulunan bir köydür. Asıl olaya sahne olan Edremit de, Anadolu'nun batısında, Ege kıyı­sında, İzmir vilayetinde, sahilden 8 kilometre içerde, nü-

(1) Tanınmış Türk hikayeci, ve romancı ve toplumcusu Sabahattin Ali 25 Şubat 1907'de Eğri Dere (Ardino) de, Bul­garistan'da doğmuştur. Balıkesir'de Muallim Mektebine devam etmiştir. 1927'de İstanbul Öğretmen Okulunu bitirmiştir. Bir yıl Yozgat Orta Okulunda öğretmenlik yapmıştır, 1928 Eylül veya Ekimi ile 1930 Nisan veya Mayısı arasında Al­manya'da ihtisas yapmıştır. İ�tanbul'a dönünce «Resimli Ay» dergisine hikaye ve yazılar vermiştir. Aydın'da Orta okulda ders vermiştir (1930 - 1931). 1931 tatilinde, Aydın Erkek Sa­nat okulu öğrencileri arasında ders yılında Komünistlik pro­pagandası yapmak ihbariyle tevfik edilmiş, mahkemesi Ay­dın'da görülmüştür. Beraet edince Konya'ya gönderilmiştir. Atatürk'e karşı yazdığı bir hicviyesinden ötürü mahkum edilmiştir. Konya ve Sinop hapishanelerinde yatmıştır. Af edilince de, Maarif Bakanlığında memurluk, Almanca öğret­menlik ve Devlet Konservatuarında okutınanlık yapmıştır. İkinci Dünya Savaşından sonra İstanbul'da gazetecilik yap­mıştır. «Marko paşa» gazetesini yayınlamıştır. 1948'de Bul­garistan Halk Cumhuriyetine kaçarken öldürülmüştür.

Beş hikaye, bir şiir kitabı yayınlamıştır. İki romanı, bir uzun hikayesi, bir piyesi vardır. Politik yazılar da yazmıştır.

Not : Biyografik notta, Sabahattin Ali'nin dost ve mes­lek arkadaşı Pertev Naili Boratav'ın verdiği bazı yeni bilgi­leri kullandım. Kendisine teşekkürlerimi sunarım!

Page 71: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 70

fusu 1 2.700 olan, ahalisi zeytincilikle geçinen küçük bir kaza merkezidir.

Fakat yazar, iki Türkiye kasabacığı ile birkaç kö­yünün hayatını değil de, tek tek olay ve tiplerle, bütün bir devri kaleme almıştır. Eser, 1903-1 914 yıllarının Osmanlı saltanatı zamanındaki toplumun geniş bir ayna­sıdır. Memlekette bala Türk feodal nizarn ve münasebet­leri hakimdir. Fakat feodal Türkiye, ölümü beldenilen «hasta adam»dır. Büyük emperyalist devletlerinin elinde oyuncak ve kah şu, kah öteki emperyalistlerin nüfuzu al­tında bulunan yarı müstemlekedir. Kapitalist münasebet­ler, bütün engellere rağmen, yavaş da olsa, memleket ha­yatına giriyordu. Bu, XX. yüzyılın başında bir hayli hız­landı. Sermaye toplanıyordu. Yeni türeyen yerli bilhassa kampradar burjuvazi yavaş yavaş her sahaya nüfuz edi­yor, devlet cihaziyle kaynaşıyordu.

1908'de, mahiyeti itibariyle burjuva inkılabı olan Meşrutiyet ilan edildi. Saltanat bir darbe yemiş, fakat ta­mamen mahvedilmemişti. Kızıl sultan Hamid'in yerine başka bir sultan getirilmişti. Lenin bu inkılap hakkında şöyle yazmıştır:

«Yirminci yüzyıl inkılapları üzerine örnek alacak olursak, Portekiz ve Türkiye inkılaplarını birer burjuva inkılabı saymamız gerek. Fakat ne beriki, ne de öteki, «halkçı » inkılap değildi, çünkü halkın çoğunluğu, büyük bir çoğunluğu, faal değildi ve kendi başına ne şu, ne de öteki inkılapta, kendi iktisat ve siyasi istekleriyle meyda­na çıkmadı.»

Meşrutiyet, Türkiye'de kapitalizmin gelişimini az ve­ya çok hızlandırdı. Endüstrinin gelişmesi hususunda bazı tedbirler alındı. Ticaret hürriyeti sağlandı. Eski derebey münasebetlerinin aşılmasında, Türk · · toplumunun daha yüksek bir safhaya, kapitalizme geçmesinde büyük etkisi oldu. Fakat memlekcti emperyalistlerin esaretinden tama­men kurtarmadı, halka serbestlik getirmedi. Aksine, Os-

Page 72: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 7 1 ]

manlı İmparatorluğunun ömrünü uzatmaya, bağımsızlık­ları uğrunda mücadele eden milletleri Osmanlılaştırmıya, daha sonra da Türkleştirmiye çalıştı.

Burjuva derebey devlet cihazının emekçi kitleler üze­rindeki zulüm ve baskısı arttı. Bu durumu S. Ali, roma­mnda şöyle kaydeder:

«Hürriyet iliinından beri oldukça kendilerini göste­ren bu devlet kuvvetlerine karşı halk, eski zaptiyelere yaptığı gibi, lanbalilik göstermiyor ve bir tanesi bir yerde görününce herkes işine gücüne gidip üstüne iş açınamayı tercih ediyordu.»(l)

Hükümet, çiftlikçiler ile burjuvazinin müttefiki ve müdafiiydi. Bütün devlet cihazı: Mahkemesi, mahpusha­nesi, polisi, ordusu v.d. ile mevcut menfur nizamı, zorba sınıfların, halkın üzerindeki şiddetli istismarını sağlamak ve hayatlarını korumak içindir. Sosyal adaletsizlik alıp yü­rümüştü. «Hapishane ancak serseriler, köylüler ve aşağı tabakadan insanlar içindi.»(2) Devlet makamlarının suiis­timalleri, rüşvetçilikleri boyuna almış yürümüştü. Hakim sın_ıfların muhitlerini, idare çevrelerini hayvani dereceye inen bir ahlak düşkünlüğü, emsalsiz bir hayasızlık sarmış­tı. Evvelce, sosyal münasebetler zümre imtiyazları, dinsel ve siyasi bir tül ile örtülüydü. Şahsiyetin durumu ve gele­ceği, şeref ve haysiyeti, sultan ve vüzeranın, derebey ve paşaların dağıttıkları ihsanlarla ölçülüyordu. Babadan oğula devrediliyordu.

Eserde, XX. yüzyılın başında, feodal münasebetlerin çatır çatır çöktüğünü, imtiyaz perdesinin paramparça edildiğini görüyoruz. Meşrutiyetten sonra, feodal kuralla­rın kutsal kıldığı her şey tuzla buz ediliyor, burjuvazi kendi menfaatlerine uygun bir alem kuruyor, yeni bir ilah yaratıyor: Onun ismi sermaye, paradır. İşte o, ona

(1) Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, NPY, Sofya, 1954, s. 72.

(2) Aynı eser, s. 72.

Page 73: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 72 1

tapınıyor. Doğmakta ve şekilleşmekte olan bu toplumda paranın kudreti kadar hiçbir şey yoktur. «Paraya karşı kimin gücü yeter ki.»(l) Namus, vicdan, adalet, bir sözle her şey parayla alınıyor. «Parası olanın ırzı da tamam, namusu da.»(2) İnsan gururu, ailenin geleceği, her şey mübadele kıyınetine çevriliyor. Para eski ahlak norm­larını altüst ediyor. Hem de ahlak düşkünlüğünün, sosyal adaletsizliğin gizlenmesine ihtiyaç duyulmuyor.

Sabahattin Ali, hele o zaman mevcut olan burjuva­çiftlikçi sınıflarının, burjuva cemiyetinin hayvani dereceye inen ahlak düşkünlüğünti, sosyal adaletsizliği emsalsiz bir şekilde canlandırmıştır. Eserin başından sonuna kadar, toplumu menfur ve bağucu havasİyle saran ve doğmasıyle için için çürümeye başlayan burjuva ahlakı tanıtılmak­tadır.

Sabahattin Ali, eserinde, türeyen burjuva, ölüm yata­ğmda bulunan derebey, bilinçlenme belirtileri gösteren köylü olmak üzere üç sınıfın iç alemini, psikoloji, ahlak ve perspektifini vermiştir.

Yusuf, eserin baş kahramanıdır. Bu yüzden de, ro­manın başlığı Kuy!lcaklı Yusuf'tur. İnkılapçı Türk edebi­yatının haklı olarak övünebileceği bir kahramandır. Onun şahsında, o zamanki Türk toplumunda beliren büyük ta­rihsel bir olayı, işçi sınıfının, kutsal mücadelesinde müs­takbel müttefiği,ni, geniş emekçi Türk köylü kitlelerinin gitgide şiddetleneo isyanını, yavaş yavaş uyandığını ve bilinçleştiğini, kendilerine henüz meçhul olan, fakat ye� ni, adil bir geleceği sezişini, burjuva ve çiftlikçilere, onla­rın menfur sosyal nizamma karşı mücadeleye kalkışması­nı görmekteyiz. Gerçi bu mücadele, henüz teşkilatlandı­rılmamış, ferdi bir isyandır. Zaten o devirde başka türlü de olamazdı. Toplumun gelişmesi bunu da yaratacaktır. Nitekim yarattı.

(1) Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 136. (2) Aynı eser, s. 92.

Page 74: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

73 1

Yusuf, yoksul bir köylü ailesindendir. Anasının ba­basının çektiği sıkıntıları zaman zaman hatırlar. «Tarlada çalışmaktan yorgun argın dönüp, dinlenmek için etrafına çatan babası; günün çoğunu alt kattaki toprak zeminli mutfakta bulgur taşını çevirmek, hamur açmak ve ateş yakmakla geçiren annesi, sanki karşısındaydı.»(l) Köy­de uzun müddet kalmaz. Ana ve babasının eşkiyaı tara-. fından öldürülmesi üzerine durumu tetkike gelen kayma­kam Salahattİn Bey tarafından evlatlık olarak kasahaya getirildiği zaman ancak yedi yaşındadır. Köy ovalarında, namuslu ve mert bir fakir ailede, güçlükler, mahrumiyet­ler içinde sabit ve hürriyetsever, mert ve cesur, akıllı bir çocuk olarak yetişmiştir. Henüz küçük bir çocuk olduğu halde, ana ve babasını öldüren eşkiya üzerine atılacak de­recede cüretkardır. Bu esnada parmağının kesilmesiyle hayli kan kaybetmesine ve büyük acılar duymasına rağ­men, kendine hakim ve dayanıklıdır.

Yusuf kasahada da bir köylü olarak kalır. «Bey ço­cukları ile düşüp kalkamıyacağını söylüyordu.»(2) Kasa­baya, daha doğrusu derebey ve burjuvazi ye yabancı kalır. Okul, hocanın verdiği bilgi onu tatmin etmez. Öğrenime ilgisiz bir tavır takınır. Konuşmaz, insandan kaçınır, ken­di iç aleminde yaşar. Salahattİn Bey onun hakkında:

«İçinde ne kadar da olsa serbestlik arzusu var. Şe­hirlilere alışmadı» der.(3)

Yazarın dediği gibi: «Böylece küçük Yusuf bir sır harabesi üzerinde çı­

kan bir yabani incir ağacı gibi, biraz sıkıntılı ve şekilsiz, fakat serbest -ye istediği gibi büyüyor, gelişiyordu.»(4)

Külhanbeyleri ne kadar bayağı iseler, Yusuf o dere-ce namuslu ve dürüsttür. Mürüvvet Hamının evinde yapı-

(1) Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 123. (2) Aynı eser, s. ll. (3) Aynı eser, s. ll. (4) Aynı eser, s. 12.

Page 75: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 74 1

lan münasebetsizlikleri ogrenince Muazzez'i ut derslerin­den vazgeçirtir. Bir bayram günü salıncakta Muazzez'e sımaşmak isteyen fabrikatör Hilmi Beyin oğlu Şakir'i pa­taklamaktan çekinmez. Hilmi Bey ile oğlu Şakir'in, Küb­ra'nın ırzına geçmelerinden nefret eder ve nihayet Muaz­zez'i de kendi zevklerine alet yapmaya kalkışan ahlaksız­Jara, kaymakam ve yilverierine kurşun sıkmakla yıllardan beri birikmiş olan kin ve garaz hislerini boşaltır. Yusuf'­un «camiyle, namazla, din ve imanla pek alış verişi yok­tu».(l) Fakat toplumun sınıflara ayrılmasının Allaht�m olduğunu kabul ediyordu. Yusuf zeytin işçileriyle ilgi ku­rar. Onların çektiği sefalet ve tabi tutuldukları istismar ve ağır emek şartları onun kafasında bazı sorular, tereddüt­ler yaratır:

«Bu fakir işçilere bu köpek muamelesini yapmıya neden lüzum görüyorlardı? Evet, Allah onları bir kere fıkara yaratmıştı, bunda kimsenin kababati yoktu, fakıt onlar, böyle yaratılmışlar diye niçin tepelerine binmeli, onları adam yerine koymaktan niçin çekinmeliydi? Ya Al­lah bu ağaları ve ağazedeleri de fıkara yaratsaydı? Öyle ya, mademki hepsini Allah yapıyordu . . . » (2)

Böylelikle YusUf'ta Allahın varlığına, bu eşitsiziiğin Allah tarafından olduğu üzerine ufak bir kuşku belirtiyor. Bu köylünün kafasında ilk uyanış belirtileridir. Yusuf şehre yabancıdır. Fakat arneieiere karşı derin bir muhab­bet ve merhamet besler. Onların geleceği ve durumu da tıpkı köylüleriokİ gibi idi. Böylelikle Yusuf'ta, amelele­rin de köylüler gibi konuşup düşündükleri kanaatİ doğ­maya başlar:

«Sabah karanlığında, soğuktan büzülmüş, kollarında ufak bir ekmek sepeti ve sırtlarında çocuklarıyle, gülünç bir ücret mukabilinde çalışmak için kasabanın sokakla­rında zeytinliklere akın eden bu sarı benizliler kafilesi,

(1) Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 128. (2) Aynı eser, s. 18.

Page 76: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 75

onun merakını çekiyordu. Çok kere bunlar yanından ge­çerken, Yusuf içlerinden birini durdurup konuşmak ar­zusunu duymuştu: Havadan, sudan; ne olursa olsun bir­kaç şey konuşmak. Çünkü altı seneden beri kendisi gibi konuşan birisine rasgelmemişti ve bu zeytin arnelesinin kendisi gibi konuşacağına dair içinde müphem bir kana­at varduı(l)

Yusuf, içine düştüğü ve bir türlü alışamadığı bu muhitte ezilip üzülüyordu. Ne babasının ısrarı ile girişti­ği katipliği, ne de tahsildarlık onu tahmin ediyordu. Hat­ta fakir halktan vergi toplamak görevinden de tiksiniyor­du. Babasının, dünyanın değiştirilmezliği ve her şeyi ol­duğu gibi kabul edip hiçbir şeyin değiştirilmemesi, ıslah edilmemesi, zira insanın bunu yapmaktan aciz olduğu kanaatlerini kabul etmiyor. «Hayat bu derece manasız ve insan dünyaya boş durmak için gelmiş olamazdı.»(2) diye itiraz eder. Yusuf, hayatında daldurulması gereken bir boşluk var olduğunu hissediyor. Fakat neydi o? Bilmi­yordu. Yusuf hayatta yerini arıyor, adil, aydın ve kendini tatmin edecek bir gelecek, güzel günler olacağını seziyor­du. Adaletli ve mesut bir hayat arzuluyordu. Ve madem­ki arzuluyor, arıyor, bulacaktır. Çünkü o artık dünyaya bir iş için geldiğini belirsiz bir şekilde hissediyor, yalnız şu vardı ki, henüz bu işin ne olduğunu bilmiyor ve etra­fında kendisine «bu benim işim ! » dedirtecek bir şey gör­müyordu.(3) Buna rağmen dünyada her şeyi yapabile­ceğine inanıyor, gelecek günlerden korkmuyordu.( 4) İşte bu çok mühimdi. Bu meziyet, bir inanç ergeç ona gerçek yolu bulduracaktı. O zaman «yeni bir hayata doğru yü­rüyecekti» . Bu yürüyüşün nasıl ve neyle olacağını yazar belirtmemiştir. Fakat, kuvvetle tahmin edilebilir ki, Yu-

(1) Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 18. (2) Aynı eser, s. 120. (3) Aynı eser, s. 116. (4) Aynı eser, s. 115.

Page 77: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

76 J

suf asıl muhitini bulacaktır. Zira artık memlekette yeni sosyalist ülkülerin tohumları serpilmiştir. Nitekim Edre­mit'e yakın bulunan İzmir'de ilk sosyalist dernekleri ve işçi sendikaları kurulmuştur. Burada Milli Kurtuluş Ha­reketi yıllarında çetecilik gelişmiştir. Yirminci yılların ba­şında sosyalist hareket genişlemiştir. Yusuf'un yürüdüğü yol buradan geçiyor. Toplumun gelişmesi, Yusuf'u sos­yalist ülkülerle temasa getirecek ve işçilerin idaresi altın­da memleketin kurtuluşu ve bağımsızlığı mücadelesine katacaktır.

Salahattİn Bey, oldukça bileşik ve biraz da çelişik bir tiptir. Onun yerini tayin ve tesbit etmek biraz güç olmak­la beraber, feodal devlet cihazının bir vidacığı olduğunu söyliyebiliriz. Aile ve sosyal menşeine dair bir şeyler veril­memiş. Belki de fakirleşmiş ağazadedir. Az çok tahsil sa­hibidir. Oysa tahsil az çok bir varlığa, vakit ve paraya bağlıdır.

O, gençlik çağında ateşli bir idealisttir. Liberal fi­kirlere bağlanır. Yeni burjuva ideolojisi ile eski feodal kanaatıerin edebiyatta mücadelesine sahne olan «Serveti Fünun» dergisini büyük bir heyecanla okur. Bazı şeylerin dünyadan kaldırılmasını, var olmıyan bazılarının da yara­tılmasını ister. Diğer taraftan hayatın her zevkinden tat­maya çalışır: İçki alemleri, gönül eğlendirmcleri, tatlı günahlar, İstanbul'un maruf Venedik ve Timani sokakla­rının ziyaretleri v.d. Fakat bu hırçınlık uzun sürmez. «Hürriyet ve benliğini» ancak otuz yaşında koruyabiliyor. Ondan sonra yaradılışında birdenbire derin bir değişiklik oluyor. Sonsuz yorgunluk ve acizliğin dipsiz uçurumuna, ilgisizliğin bataklığına yuvarlanır. Peşinde koştuğu her şeyi çiğneyiverir. Bu değişiklik, sebepleri zamanın top­lumunda gizlenen aile hayatında başgösteren yolsuzluk­lada başlar. İyi terbiye görmemiş karısı bu durumun da­ha da fenalaşmasına sebep olur. Çünkü «seviyesi, ahlak telakkisi, dünyayı görüşü ve itiyatları büsbütün ayrı bir

Page 78: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 77

mahliikla daimi beraberlik insanı dış hayatta da bedbin yapar ve bütün insanlardan şüpheye düşürür.»(l)

Aynı zamanda sosyal gerçek, Salahattİn Beyi derin bir ümitsizliğe düşürür. Devlet memuru, burjuvazinin elinde bir kukladır. Memleketin hakiki efendisi para ve sermaye olmuştur. Eğer burjuvazinin gayretlerine engel olmaya kalkışırsa aziedilmek tehlikesi vardır. Nitekim bir akşam içkili bir halde iskarnbil oyununa giriştiği zaman, fabrikatör Hilmi Bey ile maşası Hacı Etem'e 320 altın lira borçlanır. Bu kadar büyük bir parayı öderneğe duru­mu da uygun değildir. Böylece eli kolu bağlanıp maddi etkinin altında kalıverir. Artık çamaçar dediklerini yap­maya mecburdur. Hatta nerdeyse Muazzez bile bu duru­ma kurban oluyordu.

Salahattİn Bey ağırbaşlı, namuslu bir adamdır. Mü­nasebette bulunduğu insanlar az ve seçkindir. Araların­da ceza reisi, birkaç avukat var. Suiistimale meydan ver­memek gayesiyle, ziyafetlere, davetiere gitmez, yerlilerle pek münasebette bulunmaz. Edepsiz ve namussuz Hilmi Bey ile Şakir'i, kafaları ezilecek yılanlar sayar. Külıra'­nın ırzına geçmelerinden nefret eder. Suçluları cezalan­dırmak ister. Fakat «Onlara kimsenin kudreti yetmez.»(2) Kendisinin ne kadar ehemmiyetsiz ve aciz kaldığını his­seder. Her şeyle ilgisini keser. Kendi kabuğuna çekilir. Mevcut çiftlikçi burjuva toplumunu «unutulacak bir dün­ya» sayar.(3) Fakat isyan etmek, mücadele etmek gü­cünü kendinde bulamaz. Onun felsefesine göre, başa ge­lene katlanmak lazımdır. Çünkü «İnsan dediğin malıluk hiçbir şeyi değiştiremez.»(4) Öyleyse derebey sınıfının zavallılığını kendine hayat prensibi olarak kabul eder. «Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey

(1) Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 7. (2) Aynı eser, s. 46 (3) Aynı eser, s. 119. (4) Aynı eser, s. 119.

Page 79: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

78 ]

ilave etmeli, ne de ondan bir şey eksiltmeli . , , )} (1) . Ona göre örnek insan, ceza reisi ve sabahtan akşama kadar vaktini tahrirat kaleminde uyuklamakla, öğle, ikindi na­mazını kılmakla geçiren Hasip ve Nuri efendilerdir. O hayattan elini ayağını çekmesine rağmen objektif olarak, var olan düzenin devamına hizmet etmektedir. Yazar, kaymakamın işinin «ağır» olduğunu bildirir.

Kaymakam Salahattİn Beyin hayatı işte böyle boş ve anlamsız geçer. Nihayet uzun zamandır çektiği kalp hastalığından ö1ür. Onun bu ölümü ile birlikte sanki «baş­ka bir şeyin de gömüldüğü, sessiz Edremitte senelerden beri devam eden bir sükünetin artık maziye karıştığı»(2) hissediliyor. «Dünyadan elini eteğini çekmiş bir kasaba­nın gene dünya ile pek alakası olmıyan bir kaymakamı vardı ve şimdi burası ile bağlarını büsbütün keserek ka­sabayı ve halkını, zamanını müthiş bir surette dönmiye başlıyan ve sarsıntıları buralara kadar gelen çai:'kına ter­ketmiştir.»(3)

Yeni kaymakam İzzet bey, şimdilerde türeyen bur­juvazinin bütün çirkinliğini, ahlaksızlığını ve düşüklüğü­nü kendinde toplapıış bir adamdır. Merhum Salahattin Beye göre daha çalışkan bir hükümet memunıdur. Görevi­ne gelir gelmez kasabanın ileri gelenleriyle birlikle, özel­likle eşrefzadeleriyle işbirliği yapar. Yaltak ve rüşvctçidir, mağrurdur. Herkese, hatta ceza reisi ile müftüye bile yu­kardan bakar. Konuşurken sanki cümlelerin arasında «Sen de adam mısın» der. Gözleri «Baktığı yeri kirletiyormuş hissini»(4) verir. Kuyucaklı Yusuf'un koruyucusu tavrını takınarak, onu kasabadan uzaklaştırmak, 1 5 yaşındaki karısı Muazzez'i ele geçirmek ister. Ve bunda bir yere kadar muvaffak olur.

(1) Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 119. (2) AyıU eser, s. 126. (3) Aynı eser, s. 131. (4) Aynı eser, s. 126.

Page 80: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

79 J

Fabrikatör Hacı Etem ve Şakir, baba oğul elele vererek, kerhanecilik yaparlar. Genç hizmetçileri Kübra'­nın ırzına geçerler. Onu döverler ve istedikleri gibi kul­lanırlar. Onlar devlet memurlarını satın alır, her yere te­sir ederler. «Ne candarma, ne hükümet bunlara karış­mazdı. Çünkü parayı bolca oynatıyorlardı. »(S) Baba ;;ğul beraber içer, Rum orospularına, İzmir oğlanlarına gider::-ler.

·

Hacı Etem, 24 yaşında, durumu iyi olmıyan, fakat her zaman iyi giyinen, bol para harcayan bir dalkavuk­tur. İhsan ve Şakir gibi zengin ve hovarda arkadaşları­na, Şakir ve Hilmi Beye, her iki cinsten «mahluklar»· temin eder. O, burjuvazinin menfi tesiri altında bozulan bir gençtir.

Devlet cihazının diğer alçak bir mümessili de Cemal Çavuştur. Onun nazarında adalet, iki küçük torba altın değerindedir. Bu, otururken adam öldüren bir kaamin temiz çıkarılması için kafidir.

Şahende, Nazilli'de bir reji arnbarı memurunun, ka-· palı büyümüş, sinirli, kafasının içi ile uğraşılmamış, ma­nen bozuk, kendinden 15 yaş büyük olan Salahattİn Bey gibi «yağlı» bir kocayla evlenmiş, namussuz bir ka­dındır. Yusuf onun nazarında «köylü piçi» dir, ya ham­mal, ya yolkesici olacaktır. Zevkine daldığı meclisiere kendi kızını da sürükliyecek kadar ruhsuzdur.

Eserde, Kübra ile anasının şahsında da, zeytin arne­lelerinin ve hizmetçi kızların feci geleceği ve ağır hayatı canlandırılmıştır.

Türk nesrinin tarihinde yeni bir merhale teşkil eden bu eseri, Nazım Bikmet şöyle değerlendirmiştir:

«Kuyucaklı Yusuf, romanı, bazı manasız romantizm elemanları ihtiva etmesine rağmen, Türk romanı tarihin­de yeni bir merhale teşkil eder. Türk edebiyatında, bir Türk kasabacığının ve kısmen köyliilerin hayatı, bu ka-

(1) Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 23.

Page 81: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 80 1

dar büyük bir kuvvetle ilk defa tasvir ediliyordu. Hatta mürteci münekkitler bile, eserin, bedii kıymetini itiraf etmek mecburiyetinde kaldılar.»

Kuyucaklı Yusorta o zamanki Türk toplumu, eski ile yeninin çarpışması halinde verilmiştir. Feodal sınıf ve devletiyle burjuvazi arasındaki mücadeleyi, diğer taraf­tan da burjuvazinin dağınasiyle beraber çürümiye baş­laması anlatılmıştır. Öte yandan Kuyucaklı Yusuf'un şah­sında, emekçi kitlelerin, bilhassa emekçi köylülerin uyan­masını ve henüz teşkilatsız · da olsa, gerek burjuvazi, ge­rekse ağazadelere karşı ayaklanacak sosyal kuvvetlerden birini, yani emekçi köylüleri canlandırmıştır.

Kuyucaklı Yusuf, Türk nesrinde yaratılan büyük, olumlu bir kahramandır. Onda köylülerin uyanışının ilk belirtileri verilmiştir. Yusuf'un geleceğe dair görüş ve anlayışları henüz açık, belirli değildir, sosyalist ülküleri de bulmamıştır. Yazar, emekçi köylü kitlelerinin bilinçlen­mesinin başlangıcını anlatmıştır ki, bu, o zamanki top­lum için tipiktir. Sabahattin Ali natüralist ve burjuva il­gisizliğinin tam aksi olarak burjuva ve derebey sınıfı mü­messilerini bütün çirkinlikleriyle tasvir etmiştir. Köylü kitlelerinin temsilcisi olan Kuyucaklı Yusuf'u, Muazzez'i, Kübra'yı büyük bir sempati ve muhabbetle canlandırmış­tır.

Eserde, çiftçi - burjuva sosyal gerçeğinin yarattığı bütün ahlak düşüklüğü ve insan facialarına rağmen, sağ­lam bir optimizm vardır, Kuyucaklı Yusuf aydın gelece­ğe ve yeni hayata doğru eğilim, ümit ve inanç, karakter dürüstlüğü, ahlakı ve kalp temizliği ile dolu olarak can­landırılmıştır ki, eninde sonunda kapitalizme karşı sosya­lizm yolunu tutacağında şüphe kalmamaktadır.

Olaylar mükemmel bir kompozisyon çerçevesi da­hilinde ve sağlam bir birlik içersinde ce:ıleyan etmektedir. Karakterler gelişme halinde verilmiştir. Zamanını yaşa­mış eski sınıfların mümessilleri çöküş, yeni sosyal kuv-

Page 82: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 8 1

vetterinkiler yükseliş halinde tasvir edilmiştir. Başlangıç­ta alelade bir köy çocuğu olan Kuyucaklı Yusuf, daha sonra, kasaba ile temasa gelerek, çiftçi burjuvaziye karşı nefreti artar, amelelere karşı ilk yakınlık hislerini duyar. Bu, doğacak olan işçi - köylü ittifakının ilk belirtisidir. Eserin bitmemiş olması okuyucuya tatlı tahminler ver­mektedir. «Onun hem hayrete düşüren, hem düşündüren bir his de Kübra ile tekrar ve muhakkak karşılaşacağına dair kafasında yaşıyan bir kanaattı. Sanki yarım kalmış bir işin tamamlanması lazımdı ve günün birinde Kübra her hangi bir yerde bu işi tamamlamak için karşısında çıkacaktı.»(l)

Bu izlenim, Muazzez'in ölümünden sonra bir kat da­ha kuvvetlenmektedir. Sonra romanın «yeni bir hayata doğru yürüyecekti» cümlesi ile bitmesi ve diğer olaylar da eserin devamı olacağı izlenimini vermektedir.

Eser, temiz bir Türkçe ile yazılmıştır.

(1) S. Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 112.

Page 83: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

SABAHATTİN ALİ

İÇİMiZDEKi ŞEYTAN

İçimizdeki Şeytan Türk edebiyatının en güzel eser­lerinden biridir. Sabahattin Ali'nin ikinci büyük epik e­seri, sosyalist realist Türk romanının yeni bir başarısıdır. Bu itibarla Türk romancılığının gelişiminde bir safha teş­kil etmektedir.

Sabahattin Ali eserinde Türk toplumunun bütün bir dönemini, bileşik ve karşıtlı gelişimiyle yansıtmıştır. O. zamanının büyük ve aktüel problemleri üzerinde durmuş ve bunları çağının en yüksek ideolojik - politik gerekleri­nin yüzeyinden aydınlatmıştır. O gericiliği, pantürkizmi ve faşizmi yargılamış, demokrasi ve sosyalizm güçlerinin manevi üstünlüğünü canlı tipler halinde göstermiştir. ilerici - gerici savaşlarında yersizliği, ideolojik ve ahlak dayanıklıksızlığını, iradesizlik ve gevşekliği reddetmiştir. Buna karşılık, çağımızın estetik ideallerinin çekiciliğini çizmiştir.

Bundan dolayı İçimizdeki Şeytan halkın hayranJ.ığı­nı kazanmıştır. Eser, Türkiye'de olduğu gibi, dış mem­leketlerde de defalarca yayınlanmıştır. Bugün dünya edebiyatında da önemli bir yer almaktadır. Fakat aynı zamanda, yazar ve eseri, gericiler, pantürkistler, irkçılar, faşistler tarafından büyük bir kin ve nefretle karşılanı7ı ış­tır. Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan romanından (blayı irticaın ve bütün kara kuvvetlerin hücumuna uğramış, faşistler tarafından dövülmüş, eserleri ateşe verilmiştir.

İçimizdeki Şeytan romanı 5 Nisan 1939 tarihinde «Ulus» gazetesinde basılmıya başlamış ve yayınlanması, İkinci Dünya Savaşının önemli olaylarının olduğu aynı yıl içersinde tamamlanmıştır. Kitap halinde de, 1940'ta çıkmıştır.

Sabahattin Ali'nin yakın dost ve meslektaşlarından

Page 84: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 83 )

Cevdet Kudret onun bazı eserlerinin ve bizzat İçimizdeki Şeytan'ın yazılışı hakkında bilgiler vermiştir:

«Benim bildiğime göre, romanlarının bütün ayrıntı­larını kafasında uzun bir süre hazırladıktan sonra, gaze­tede tefrika edilirken günü gününe yazardı. İçimizdeki Şeytan ile Kürk Mantolu Madonna öyle yazılmıştır.»(!)

Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan eserinin ilk ba­sılışı sırasında mürettip hatalarını günü gününe düzelt­mesi de bu fikri desteklemektedir.(2)

Herhalde İçimizdeki Şeytari'ın yaratıcılık tasarısı, yazılışından çok yıllar önce doğmuştur. Romanda işlenen problemierin bazı unsurlarını ve canlandırılan tipierin ba­zı çizgilerini, Bir lskandal, ısıtmak için gibi eserlerde bul­mak mümkündür. Fakat roman yayınlandığı yılda yahut ta ondan az zaman önce yazılmıştır.

İçimizdeki Şeytan'ın vak'ası da, İkinci Dünya Sa­vaşı öncesinde geçmektedir. O zamanın en keskin poli­tik, ideolojik ve ahlak meseleleri ele alınmaktadır. Ro­manın yazılışını sağlıyan gericilik, pantürkizm ve faşizm ile savaştır. Fakat İkinci Dünya Savaşı öncesi döneminin zaman kesimi temelinde, Cumhuriyet devriminde Türk toplumunun temel sınıf ve katlarının gelişme yasaları ve bunların sosyo - politik eğilimleri verilmiş, somut sınıf kavgası anlatılmıştır. Roman, yalnız İkinci Dünya Savaşı arifesinin değil, genellikle Cumhuriyet devri kapitalist Türkiye'sinin canlı bir yankısıdır. Hatta yazar sosyo - po­litik eğilimlerin aydınlığı altında gelecekteki gelişim pers­pektiflerini de gösterebilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sıra­sındaki olaylar, Sabahattin Ali'nin gözlem ve öngörüleri­ni doğrulamıştır. Olaylar onun peşinen sezdiği yönde ge-

(1) Cevdet Kudret'in 2 Haziran 1966 tarihli bize olan bir mektubundan, s. 2.

(2) Bu düzeltmeler üzerinde, dil açısından E. İ. Maşta­kova, Sabahattin Ali hakkındaki incelemesinde durmuştur.

Page 85: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

84 J

lişmiştir. Bütün bu özellikler İçimizdeki Şeytan romanının genelleştirme gücüne birer delildir.

İkinci Dünya Savaşı öncesi şartlarında, yazar İçimizdeki Şeytan romanını sağ ve sol, faşizm ve sosyalizm olmak ü­zere, Türk toplumunun iki temel sosyo-politik kutbu üze­rine kurmuştur. Kaydettiğİrniz gibi, bu bir tesadüf eseri de­ğildir. Çünkü kapitalist toplumun temel sosyo-politik sı­nıf çelişınesi ve eğilimleri, kapitalizmin genel buhranı ve kapitalizmden sosyalizme geçiş devrinde, gittikçe gerici­lik ve faşizm ile sosyalizm mücadelesi şeklini almakta­dır. Faşizm, kapitalizmin tekelci safhasının bir belirtisi­dir. O, kapitalist mülkiyetİn ve insanın insan tarafından sörnürülmesi esasına dayanan sistemin yasal bir sonucu­dur. Bu itibarla, kapitalizmin bir toplumsal - ekonomik formasyon olarak, en derin çöküş eğilimlerini yansıtmak­tadır. Sosyalizm ise, tam tersine, kapitalizm devrinde, toplumun yaratıcı, olumlu güçlerinin ifadesidir. İşçi sı­nıfının, emekçi köylülerin ve halk aydınlarının kurarn ve uygulamasıdır. Sosyalizm, toplumdaki inkıli1pçı güçlerin, kapitalizme karşı, sınıfsız ve insanın insan tarafından sömürülrnesinden, lıer türlü baskıdan hür yeni bir top­lum yaşarn sistemi uğrundaki savaşın bütün üstünlüğünü yansıtmaktadır. Faşizm ve sosyalizm olmak üzere bu iki kutup, son sınıflı toplum olan kapitalizmin temel eğilim­lerini, ilericilik ve gericilik çelişrnelerini ifade etmekte­dir. Bu destani savaşta zafer, halkındır.

Tabii, toplumun gelişimi, sosyalizm ve faşizm ol­mak üzere salt iki çizgi biçiminde olmamaktadır. Top­lum yaşarnı daha bileşiktir. Toplumun diğer bazı katla­rı, bilhassa küçük burjuva menşeli aydınlar bu iki kutup arasında bocalamaktadır. En namuslu aydınlar, birçok tereddütler ve hatalardan sonra, halkla birleşme yolunu bulmakta, sosyalizm ülkülerini benimsemektedirler. Di­ğerleri ise kendinde kuvvet bularnıyarak, gericilik batak­lığına yuvarlanrnaktadırlar. İşte bu eğilimleri de, Saba­hattin Ali romanında yansıtmıştır.

Page 86: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 85

Böylelikle İçimizdeki Şeytan birkaç hat üzerine kurulmuştur. Bu hatların her biri, belli toplumsal ger­çekler ve somut tarihsel malzemeden hareket edilerek yaratılmıştır. Kahramanlardan çoğunun prototipieri vardır ve bunlar bilinmektedir. Fakat eserdeki olay ve kahra­manlar yaşamın, çeşitli sınıf ve katların mekanik bir yankısı değildir. Yazar somut tarihi malzemeden hareket ederek, eserinde canlı insan karakterleri yaratmıştır, ka­rakter sisteminde gerçekleştiren bir ideolojik - özgün ya­şam görüşü uygulamıştır.

İçimizdeki Şeytan'ın konusu İstanbul'da geçmekte­dir. Yalnız bazı olaylar, tarilıçe biçiminde, Balıkesir'e bağlanmıştır. Fakirleşmiş birkaç eşraf ailesinin dışında, kahramanların çoğu aydın katlarındandır. Oysa aydınlar başlı başına bir sosyal kuvvet olmayıp toplumun temel sınıflarına bağlanırlar. Nitekim T. Pavlof aydınları şöy­le tarif etmektedir:

«Aydınlar özef bir tabaka, grup, toplumun özel bir kısmıdır; fakat ayrı bir sınıf değildir; her sınıfın, ideolo­jik değerlerini hazırlamalda, sistemleştirmekle, savunma ve propagandasını yapmakla uğraşan kendi tabaka veya grubu vardır . . . »

Aydın katları sınıf olmamakla beraber, beli sınıf­lardan gelmekte ve belli sınıfların ideologlarıdırlar, bunla­ra hizmet etmektedirler. Bu itibarla, onların düşünüş ve tutumları, toplumun sosyal ve milli çelişmelerini, bileşik ve çelişkili eğilimlerini, çağlarının ideolojik - politik sa­vaşlarını temsil etmektedir. Bu da Sabahattin Ali'nin ay­dınlar toplumuna yönelmesinin nedenini açıklamakta­dır. O, başka başka aydın katlarının tasviriyle, Türk top­lumunu:p. gelişme yasalarını canlı tipler halinde yansıt­mıştır.

Karakter yaratmakta büyük bir ustalık gösteren Sa­bahattin Ali İçimizdeki Şeytan'da güçlü ve geniş genelleş­tirİcİ tipik ve ayrı karakterler yaratmıştır. Bunlar, tem-

Page 87: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 86 ]

sil ettikleri sınıf, zümre ve grupların düşünüşünü, goru­şünü ve psikolojisini, sosyal ve milli özelliklerini, bir sözle, iç dünya ve davranışlarını canlandırmaktadır. Tip­ler, romanın üçlü, eğer bocalıyan burjuva aydın katının çelişkili eğilimlerini de gözönünde bulundurursak, dört­lü planına göre, taksim edilmiştir. Pantürkisı ve faşist aydınları, süjenin gelişiminde cpizodik bir biçimde veril­miştir. Hatta gerici aydınlar, baş kahramanları şu veya bu yönde etkiliyen sosyal burjuva ortam görevini görmek­tedirler. Eserin kompozisyonunda bu bakımdan yer al­maktadırlar. Eşraf tipleri de, buna benzer bir şekilde kul­lanılmışlardır. Buna karşılık baş kahramanlar, tamlık ve bütünlükleriyle verilebilmek için ön plana alınmıştır.

Eserin baş kahramanı, gerici faşist ortamdan nefret eden, fakat bununla münasebetlerini tamamen kopara­mıyan Ömer'dir. Macide, burjuva aydınları aitamından nefret ederek, yaşamın anlamını ve doğru yolu sosyalizm­de bulmaktadır. O burjuva aydınlarının en namuslu ve iradeli kısmının halka doğru yönelişini ifade etmektedir. Geniş manada ise, toplumun kapitalizmden sosyalizme doğru gelişiminin sembolüdür. Bu itibarla, o çok önemli bir tiptir. Bedri'nin şahsında ise, çağımızın öncü insanı canlandırılmıştır. O yeni meziyetler taşıyan, görgülü ve iradeli, hali anlıyan ve geleceğin yollarını bilen, namuslu ve metin bir savaşçı ve insandır. O, sosyalist ideallerinin timsalidir.

Bedri, eserin ideolojik - özgün kavramına göre, ta­mamen teşekkül etmiş ve dayanıklı bir kişiliğe sahiptir, Macide, gelişme halindedir ve bu gelişim onu sosyalizm idelerine yönetmektedir. Ömer, çaresizlik ve iradesizlik içinde bocalamaktadır. Gericiler, pantürkistler ve faşist­ler ise, genellikle karaktersizlikleriyle dikkati çekmekte­dirler.

Ömer, İçimizdeki Şeytan'ın baş kahramanıdır. Yirmi beş yaşlarından fazla olmıyan bir gençtir. Balıkesir'lidir.

Page 88: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 87 ]

Fakirleşmiş, itibarlı bir eşraf ailesindendir. Yatılı bir okul bitirmiştir. İstanbul'da, üniversitededir. Yüksek mevkii aldığı bir akrabasının aracılığı ile postanede memurdur. Fakat memuriyetine sürekli devam etmemektedir. Zama­nını, ukalalıkla geçiren üniversiteli arkadaşları ve yaman­dıkları Babıali aydınlarıyla kahvehanelerde ve içki yer­lerinde harcanmaktadır.

Sabahattin Ali, ömer'in şahsında, Avrupa edebiyat­larından tanıdığımız sınıflı, istismarcı toplumlarının lü­zumsuz insan tipinin kapitalist Türkiye şartlarındaki bi­çimini canlandırmıştır. Rus edebiyatında bu «lüzumsuz adam» tam biçimini İ. A. Gonçarof'un Oblomof adlı ese­rinde bulmuştur. Sonra «Oblomofçuluk» ta, edebiyatta bir karakterioloji tipi, bir cins ismi olmuştur. «Lüzum­suz adam» tiplerini Ahmet Mithat, Namık Kemal, Halit Uşaklıgil'de bulabilirsiniz. Reşat Nuri Güntekin'den son­ra kronoloji itibariyle ve belirliliği bakımından «lüzum­suz adam» tipi Sadri Ertem'in Düşkünler romanında can­landırılmıştır. Sabahattin Ali, dünya edebiyatının ve Türk edebiyatının «lüzumsuz adam» geleneklerini devam et­tirerek, zamanının şartlarına göre geliştirmiştir. «Lüzum­suz adam» ideolojik - özgün anlayışı açısından, çağının problemlerini ve karakteriloji meselelerini çözümlemiş­tir:

Sabahattin Ali «lüzumsuz adam» ideolojik - özgün anlayışını Kürk Mantoln Maddona uzun hikayesinde de devam ettirmiştir. Bu eser, İçimizdeki Şeytan'ın yazıldığı sıralarda kaleme alınmıştır. Hatta yazar bu uzun hikaye­nin adını «Lüzumsuz insan» koymak bile istemiştir. Cev­det Kudret bu hususta şöyle diyor:

«Kürk Mantolu Madonna romanına ilkin Lüzum­suz Adam adını vermişti. «Z» ve «S» harflerinin çatış­masını beğenmediği için, bu adı sonradan değiştirdi. Pi­yasa romanlarını düşündüren o acayip adı taktı. «Lüzum-

Page 89: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 88 ]

suz Adam» adını yıllarca sonra Sait Faik kullandı. Sa­bahattin Ali'nin kullandığım bilmeden tabii.»(l)

Kürk Mantolu Madonna'da «Lüzumsuz Adam» tipi olan Raif başka özellikler taşımaktadır. O, Türk toplu­munun XX. yüzyılın yirminci onyıllığının çizgilerini taşı­maktadır. Raif, bağlı olduğu menfur eşraf katından nef­ret etmekte ve mevcut toplum düzeninden yüz çevirrıı::!k­tedir. Fakat çıkar yol bilmediğinden, bireyciliğe k1pıl­makta ve kendi kabuğuna kapanmaktadır. Ve hayatını anlamsız harcamaktadıi.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde, burjuva toplumunun ve sosyal sınıfların gelişmesinde önemli değiş-;_1eler ol­muştur. Zamanında feodalizm düzenine karş• m1il�.1dele­de olwnlu bir rol aynıyan burjuvazi, bilhassa kapitalist sınıfının finans, banka ve aracı kampradar katları ve bunlara bağlı burjuva aydın çevreleri gerici bir karakter almaktadır. Burjuvazinin ideolojik - politik ve ahlak düş­künlüğü artmaktadır. Kapitalist toplumunun. çüriiyl.işli herkes için apaçık olmuştur. Diğer taraftan, ister mem­lekette, ister dünyada olsun, demokratik kuvvetler bü­yük başarı kazanmaktaydılar. Büyük Ekim Sosyalist in­kılabıyle Rusya'da haJ.dm olan sosyalizm üstünliiğünü ta­mamen göstermiş bulunuyordu. Bilimsel sosyalizm '.Jütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de çevresini genişletiyor­du. Zaman, herkesin yerini kesin olarak tayin ettT,csini ve sorumluluğunu gerektiriyordu. Demokrasi ve faşizmin, sosyalizm ve gericiliğin birbirine meydan okuduğu, de­mokratik kuvvetieric gerici kuvvetlerin keskin bir savaş halinde bulunduğu İkinci Dünya Savaşı öncesinde «l.ü­zumlu Adam»cılık, Oblomofçuluk koyu mürted bir ma­hiyet almıştır. Bunlar her türlü progresifliğini yitinniş­lerdir. Bu şartlarda lüzumsuz adarncılık koyu gerici b:r durum almaktadır. Büyük "bir toplwnsal tehlike teşkil

(1) Cevdet Kudret, Sabahattin Ali Üzerinde Notlar, ay. lık dergisi, No 663/ 1. Şubat 1966.

Page 90: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 89 l

etmektedir. Bir sahtekarlık halini almıştır. Ömer'in lü­zumsuz adamcılığı böyle bir nitelik taşımaktadır.

Gerçekten Ömer, mevcut toplum düzeninden nefret etmektedir. Birçok noktalarda onunla ortak çizgileri olan Büsarnettin Efendi'nin dediği gibi, dünyayı sahtekarlar, sömürücüler, dolandırıcılar, yalancılar istila etmiştir. Bu, istismarcı kapitalist toplumudur. O pekala, burjuva ay­dınlarının, pantürkİst ve faşistlerin kabalığının, satbiJiği­nin ve basitliğinin farkındadır. Kapitalist toplum düze­ninde ve yaşamında, benliğini harekete getirecek ve yapı­lacak işler görmemektedir. Oysa, Ömer, büyük hülya­larla, temiz arzularla yaşamak istemektedir. Kapitalist yaşaminın ülküsüzlüğü, ukalacılığı ve ahlak düşkünlüğü onun canlı duygularını söndürüp körletmektedir.

Bu hususta Ömer'in halkla bağlantısı olmamasının, toplumun progresif, yaratıcı sınıf güçlerinden, demokra­tik bir ortamdan uzak kalması ve demokratik ideolojileri bilmemesinin de büyük önemi vardır. O, sınıf menşei itibariyle, fakirleşmiş eşraf ailesine mensuptur. İstanbul'­da hayatı, gerici, pantürkİst ve faşist burjuva aydınları ortamında geçmektedir. O, burjuva sınıf ve katlarının çöküşünü soyut bir şekilde anlamaktadır. Bunu bütün topluma atfetmektedir. Sonucunda ise, çıkar yol görme­mektedir ve genellikle insanların daha iyi bir hayat ya­şayabilmelerinden, daha iyi, daha güzel yaratıklar olabi­leceklerinden şüphe etmektedir. Hiç kimseye inanmamak­tadır. Bilhassa, pantürkistlerin etkisi ve yaşam zaruretle­rinin itelemesiyle Hüsamettin Efendi'yi sıkıştırmasından, zorla kendisinden para almasından ve işlediği korkunç cinayetten sonra, artık kendisine de inanmaz olmuştur. Böylelikle, kapitalist dünyası, onun insanlık özelliklerinin yilirilmesinde büyük rol oynamıştır.

Fakat Ömer� bulunduğu burjuva aydın ortamının üs­tünde bir zekaya sahiptir. Derin tahlil ve bileşim, dü­şünüş yeteneği, yüksek bir kültürü ve geniş bilgileri var-

Page 91: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

X 90 J

dır. Hayal gücü kuvvetlidir. Genellikle o, yaşadığı za­:man ve toplumun içeriğini kavrayabilecek, sınıf kavga­sında yerini tesbit edebilecek ve toplum olaylarında yö­nelebilecek olumlulukianna sahiptir.

Böyle olduğu halde onun silik bir kişiliği vardır. Hiçbir büyük iş görecek durumda değildir. O yüksek hayallerle, çılgın isteklerle yaşamakta, hatta daha anlam­lı, daha güzel bir hayat için kararlar almaktadır. Fakat bunları gerçekleştirecek iradeye sahip değildir. O karar­sızlık içersinde yaşamaktadır. kendini gelişigüzelliğin em­rine bırakmaktadır.

Her insanın sağlam bir kişiliği olmalıdır. Ömer'in kişiliği yoktur. Onun karakteri, birlik ve bütünlükten ·mahrumdur. Onun hayat hakkında, toplum ve tabiat hakkında sistematik ve bütünlük anlayışları yoktur. O toplumun gelişme yasalarını bilmemekte, zamanın sosyal ve milli problemleri üzerinde derinleşmemektedir;<

Bunun sebepleri nedir? Bunların en önemli sebeplerinden biri, düşünmeme­

·si akıl yürütmekten ve gerçekleri tanımaktan kaçması­dır. Buna o, şeytan adını veriniştir. Bizzat o, maceraları _yüzünden tevkif edilince, hayatın bilançosunu yaparak şöyle itiraf etmektedir:

«Halbuki ne şeytan azizim, ne şeytan!? Bu bizim :gururumuzun, salaklığımızın uydurması! . . . İçimizdeki şeytan pek de kumazca olmıyan bir kaçamak yolu . . . İçimizdeki şeytan yok . . . İçimizdeki aciz var . . . Tembellik var. . . İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var. . . Hiçbir şey üzerinde düşünmeğe, hatta bir parçacık durmağa alışınıyan gevşek beyinlerimizle, kullanmıya lü­zum görmiyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare ira­demizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa .savruluyor ve devrildiğİrniz zaman kabalıatı meçhul kuv-

Page 92: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

91 ]

vetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz». ( 1)

İşte gerçekleri tanırnaktan, düşünmekten kaçan Ö­mer, toplumuna ve memleketine, halkına karşı ödev so­rumsuzluğu yolunu tutmuştur. O vicdanını uyuşturmak, zamanının toplum kavgalarıyla ilgilenmemek için içersin­de bir şeytan olduğu «kanaatini» yaratmış ve bütün bir kurarn meydana getirmiştir.

İçimizdeki Şeytan kuramının türlü yönleri vardır. Fdsefi yönü şudur: Her şeyden önce, gerçeklerin kavra­nıp kavranmaması meselesi ortaya çıkmaktadır. Düşün­mekten çekinen Ömer, olay ve hareketlerinin nedenlerini araştırmamaktadır. Tamamen reel ve dünyevi eylemleri, tabiatüstü, mistik kuvvetiere atfetmektedir. Bu ise, sırf ülkücü bir anlayıştır. Bununla, organik bir şekilde, za­ruret ve hürriyet meseleleri bağlıdırJ1fabiat ve toplum, in­san bilincinin dışında, objektif olafhk mevcut yasalara tabidir. Ancak toplum ve tabiatın gerçek gelişme kanun­larını tanımakla ve onlara hakim olduğu derecede insan, hareketlerinde hürdür. Bu kanunları bilen ve tanıyan in­sanlar, sınıflar ve gruplar, tabiata hakim olmakta ve toplumun olumlu yöne doğru gelişimi uğrunda çalışmak­tadırlar. Ömer, tabiat ve toplumda her türlü kanunların mevcut olduğunu inkar etmekte ve herşeyin, tabiatüstü, mistik kuvvetler tarafından idare edildiğini kabul etmek­tedir. Bu kurama göre, insan hürriyetten mahrumdur. Ka­der ve hareketleri mistik kuvvetiere tabidir. Bu, insanın eylemini reddeden fatalizmin, kaderciliğin felsefesidi�.

İçimizdeki Şeytan kuramı, pantürkistlerle, faşistler­le, gericiletle işbirliği kuramıdır. Politik alanda sorurusuz­luk hattından başka bir şey değildir. Gerçi Ömer, onların barbarlığını, demagojisini ve gerici planlarını pekala an­lamaktadır. Onlardan nefret etmektedir. Fakat bütün ha-

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, NPY, Sofya, 1956, s. 206.

Page 93: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

92 ]

reketlerini, tabiatüstü kuvvetiere yükleyerek, onlarla mü­nasebetlerine devam etmektedir. Türk faşistlerinin halka ve memlekete getirecekleri kötülükler ve aynadıkları ge­rici rol üzerinde derinleşmemekte, gereken özetlerneleri çıkarmamaktadır. Hatta onlara yardım etmektedir. Bu da Ömer'i, halkına karşı, cinayete kadar götürmektedir. Bu yüzden tevkif edilmektedir. Bu kurarn onu pantürkist­lerin manevi kölesi durumuna sokmaktadır.

Ömer ekonomik, sosyal, etik ve estetik toplum olay­larını, herşeyi İçimizdeki Şeytan ile açıkmaktadır. O, Macide 'yle bir araya geldikten sonra parasızlıktan çırpınmaktadır. Bu yüzden, karısına tek bir hediye almamıştır. Nihayet gunun birinde bir mağaza­ya girmiştir. Alıcıların çorap aldıklarını görmüştür. istemiyerek bir çift çorabı cebine atarak, çıkıp gitmiştir. Ömer, bu hareketinin nedenleri üzerinde dunİıamıştır ve araştırmamıştır. Bunu, artık edindiği alışkanlıkla İçimiz­deki Şeytan'a yüklemektedir. Oysa bu hırsızlığın derin ve gerçek sebepleri vardır. Kapitalist toplumu, üretimin sosyal karakteri ile özel benimseme esası ve eşitsizliği üzerine kurulmuştur. Emekçiler, halkın büyük çoğunluğu işsizlik, yoksulluk ve sefaJet içersinde çırpınmaktadırlar. Bunun sonucunda, emekçiler en lüzumlu ihtiyaçlarını kar­şılıyamamaktadırlar. Bu şartlarda hırsızlık, kapitalist top­lumun dayandığı kapitalist mülkiyete karşı isyanın, en basit şekillerinden biridir. Ômer ise mevcut kapitalist ilişkilerinin doğurduğu bu olayı, hemen uydurduğu şeyta­na yükletmektedir.

Bütün kötü hareketlerinin sorumluluğunu uydurdu­ğu şeytana atfeden Ömer, düşünmemek alışkanlığını edin­miştir. Bu da onu, zihin haylazlığına götürmüştür. Uzun zaman kullanılınıyan düşünüş yeteneği körlenmiştir. Bi­limsel dünya görüşünden mahrum olan Ömer, bütün dav­ranışlarını tesadüfterin eline bırakmıştır. Böylelikle, te-

Page 94: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 93 ]

sadüflerin oyuncağı olmuştur. O, bu hususu şöyle itiraf etmektedir:

«Ne gayem, ne düşüncem vardı. Zekarn bütün kuv­vetini, içinde bulunduğu ana sarfediyordu. Yerinde bir cevap, keskin bir nükte bütün hakikatiere bedeldi. Böy­le günübirlik bir fikir hayatının tabii neticesi olarak te­zatlara, manasızlıklara, hatta edepsizliklere düşüyordum. isteyip istemediğini doğru dürüst bilmediğim, fakat neti­cesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiilierimin daimi bir mesulünü bulmuştum. Buna içimdeki şeytan diyordum. Müdafaasmı üzerime almak­tan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyer ve ken­di suratıma tüküreceğim yerde haksızlığa, tesadüfün cil­vesine uğramış bir mazlôm gibi nefsimi şefkat ve ihtima­ina layık görüyordum.»(l)

İçimizdeki Şeytan'cılık düşünüşü kötü bir alışkan­lık halini almıştır. O fikir yürütme yeteneğini kaybetmiş­tir. İstediği zaman da artık, iradesini kullanamaz hale gelmiştir. Bu bakımdan Macide'yle birleşmesi, onun kişi­liği için bir imtihan olmuştur. Kadının dürüst karakteri ve içten aşkı, ona olumlu etkiler yapmıştır. Fakat aldığı kararlarda durmamakta ve bunları aralıksız gerçekleştir­memektedir. Pantürkİst faşist aydın ortamiyle düşüp kalk­ması da, onun kişiliksizliğini güçlendirmektedir. O, türlü bağlarla bu ortama bağlıdır.

Mantık ve iradenin kontrolünden kurtulan Ömer, kendini biyolojik - fizyolojik ihtiyaçları ile mizacına bı­rakmaktadır. Bunun sonucunda, katıldığı burjuva orta­mmda kabalıklar v� basitlikler göstermektedir. Şahsi ih­tiyaçları için, Hüsamettin Efendiden zorla, tehditle para almakta, en temiz dostluk duygularını ayaklarıyle çiğne­mektedir. Karısını ahlaksız pantürkist, faşist aydınlarının eline bırakmaktadır.

Bu yol Ömer'i, cinayetlere sürüklemektedir. Onun

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 206.

Page 95: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

94 ]

düşüp kalktığı pantürkist, faşist grup yabancı bir devlete hizmet etmekle itharn edilerek, kendisi tevkif edilmiştir. Bu olay ona, gerçeklerden kaçmanın ve iradesizliğin kor­kunç sonunu anlamıya yardım etmiştir.

Yazar, Ömer'in ileride nasıl gelişeceğini kesinlikle belirtmektedir. Fakat yeni bir ortamda yeni b i r insan olarak oluşum ve gelişme olumluluğunu kay­betmiştir.

Macide, Sabahattin Ali'nin yarattığı en güzel kadın karakteridir. O, estetik ideallerini, sosyalizm kurarn ve uygulamasında bulan, halkın tarafına geçen burjuva ay­dınlarını temsil etmektedir.

Macide sosyal menşei bakımından taşra eşrafına men­suptur. Fakat bu ortamdan uzak, kendi kendine okuduğu edebiyatın, tanıştığı müziğin etkisiyle yetişmiştir. Kendi başına ve okuldaki çalışmaları onda kuvvetli bir irade yaratmıştır. Okuduğu kitaplar, onda başka dünyalar istek­leri doğurınuştur. Müzik öğretmeni Bedri de üzerinde olumlu etkiler yapmıştır.

İstanbul'da, konservatuvara devam etiği sıralarda yaşadığı akrabası, fakirleşmiş eşraf ailesi de onun nefre­tini uyandırmıştır. Babasının ölümünden sonra, Emine teyze ile Galip Efendinin evini terketmek zorunda kal­mıştır.

Macide hür fikirli ve bağımsız bir genç kızdır. Zo­runluklar karşısında, fakat tamamen isteği ve sevgi­si üzere, hatta nikahsız olarak Ömer'le evlenmiştir. O sadık bir eş ve samimi bir arkadaştır. O kocasına, ilk defa tanıdığı kadınlık duygularİyle bağlanmıştır. Arala­rındaki içten aşk, onun hayatına yeni bir anlam vermiş­tir. Fakat o bunda, daha fazla maddi bir aşk görmekte­dir. Oysa, aşkta, kendisine yeni ufuklar açacak olumlu­luklar aramaktadır. Ama bunun farkına o daha sonra varmıştır. Ne yazık ki Ömer, karaktersizliği ve iradesiz-

Page 96: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 95

liğiyle, bilgisizliği ve kabalıklarıyle, onu kendinden uzak­laştırmıştır.

Macide, Ömer aracılığiyle tanıştığı yüksek burjuva aydınları, pantürkİst ve faşist ortamında bir ülkü bulaca­ğını zannetmiştir. Fakat çoğu kez, bunların da, karakter­sizliğine ve görgüsüzlüğüne, korkunç ahlak düşkünlüğüne şahit olmuştur. Bizzat bunların, kahpece tecavüzüne uğ­ramıştır. O aşama aşama burjuva sınıfının türlü katla­riyle tanışmış, fakat hepsinin de birbirinden çürük oldu­ğunu anlamıştır:

«Acaba bütün insanlar böyle mi? Yoksa daha be­ter mi? Belki de beter. Çünkü yeni gördüğüm her muhit eskisinden bir derece daha fena oluyor. . . Mesela orta mektepte. . . Her şeye, bütün dedikodulara, manasızlıklara rağmen bir parça arkadaşlık bulmak mümkündü. Müdür bey bile bütün fesatlığına rağmen, tamamiyle fena bir in­sana benzemezdi . . . Kocaman ve boş evimizin, ne olursa olsun, bana hoş gelen taraftarları vardı.. Halbuki buraya geldim. . . Emine teyzeler benim Balıkesir'deki muhitim­den daha mı iyidiler? Ne gezer! Belki beş on misli daha fena. . . Galip amcadan Semihaya kadar hepsine bir özen­tilik çökmüş. . . Komşuları da kendileri gibi . . . Dediko­ducu, düşüncesiz insanlar . . . Oradan bu tarafa geldim . . . Halbuki burada gördüklerim hepsinden beter. . . Ne Balı­kesir' de, ne Şehzadebaşı'nda bu kadar saçma insanlar yoktur. . . Hiç olmazsa bu kadar toplu halde yoktur . . . Asla bunların arasında yaşanın az . . . » ( 1)

D içgüdüsüyle, sağduyusiyle, tarif edemediği başka bir muhitin mevcut olduğunu tahmin etınektedir. O daha anlamlı, daha insanca bir yaşam arzulamaktadır. O ümit­lerini, davranış ve anlayışlarını yani öğrenmeye başladığı Bedri'ye bağlamaktadır:

«Belki de Bedri bizim bilmediğimiz şeyi biliyor: Bu' manasız ve boş hayattan daha başka bir şey olması Hl-

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 109.

Page 97: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

I 96 J

zım geldiğini ve bu başkanın ne olduğunu . .. Eğer biliyor­sa. . . Eğer Emine teyzelerimden, Balıkesir'deki komşula­rımızdan daha yüksek olanların muhakkak İsmet Şerif veya Profesör Hikmet soyundan olması icabetmediğini, daha akla yakın, daha insanca yaşamak da mümkün ol­duğunu o da görüyorsa ve böyle bir hayata varmak çare­Ieri onca malum ise . . . Ne fevkalade bir adam»(l)

Gerçekten Bedri böyle bir adamdır. Çevresi, tam onun aradığı anlamda bir çevredir. Macide, Ömer'in tevkifinden ve kendinin isteği üzerine o zaman için ayrıldıklarından sonra, Bedri'de destek bulmaktadır. Bunun önemli ideo­lojik - özgün anlamı vardır. Bununla, Macide'nin, ken­disini tatmin edecek, iç huzurunu temin edecek ortamın, daha anlamlı, daha güzel, daha insanca hayatın sosya­lizmde bulunduğunu göstermektedir. Bu en namuslu bur­juva aydın katlarının sosyalizme yönelişi demektir.

İçimizdeki Şeytan romanındaki Bedri, Nazım Hik­metin piyesleri ve romanlarındaki kahramanların dışında o zamana kadar Türk edebiyatının tanımadığı yepyeni bir insan tipidir. O kendisinde emek insanlarının erdemlerini biriktirmiş, çağımızın öncü kişisi olan sosyalisttir. Bundan ötürü, o, yazarın yaratıcılığında olduğu gibi, Türk ede­biyatında yeni özgün bir buluştur.

Bedri Türk aydınlarının sosyalist, halk katının tem­silcisidir. Ömer ve Macide'den farklı olarak o İstanbul'­un emekçi şehir yığınlarındandır. Viyana'da, herhalde dev­let yoluyla gönderilerek tahsilini bitirdikten sonra öğret­men olmuştur. Balıkesir'de, karma lisede musiki akut­muştur. Böylelikle aydınlar grubuna katılmıştır. Fakat annesinin hastalığından dolayı İstanbul'da kalmak zo­runluğunda kalmıştır. Bundan ötürü meslekten çıkarıl­mıştır. Geceleri sazlı bahçelerde piyano çalarak ve gündüz­leri özel dersler vererek hayatını alın teriyle kazanmak­tadır. Yalnız kökeni ile değil, toplumda mevkii itibariyle

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 195.

Page 98: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 97 ]

de bir emekçi durumundadır. Bu da onun, emekçi halkın sınıf psikolojisiyle tanışıklığını açıklamaktadır.

İçimizdeki Şeytan romanın karakter sisteminde önem­li bir yer alan ve anlamlı bir özgün görev gören Bedri; dikkati, önce zengin ve gelişmiş kişiliğiyle çekmektedir. O yaratılışı itibariyle çok zeki ve derin düşüneeli bir in­sandır. Musiki alanında üstün başarı göstermektedir. Ö­mer onun «büyük sanatkar olacağını» bildirmektedir.(l) O Macide'yi güzel ve doğru konuşmasıyle hayran bırak­maktadır.(2) Entelektüel olan Bedri, duygulu bir insan­dır da. Yazar onun, Balıkesir'deki öğretmenliği zama­nında yaşadığı duyguları anlatırken, şöyle yazmıştır:

«Bedri hislerine her zaman hakim olmıya alışma­mış bir sanatkardır. Aşık olmaktan, hakikaten ve deli gi­bi sevmekten korkuyordu.»(3) Burada mizaç bakımından Bedri ile Ömer arasında ortak çizgiler görülmektedir. Fakat karakterlerinin eğitimi bakımından birbirinden ta­mamen farklıdırlar. Bunlar Bedri'nin «zayıf anları»dır.(l) İstanbul'da kaldığı iki yıl süresince o, karakterini daha da geliştirmiş ve sağlamlaştırmıştır. O Macide'ye karşı ki­şisel duygular beslediğini hiç sezdirmemiştir. Biz onun münasebetinde, ister Macide'ye, isterse Ömer'e karşı yal­nız içten bir dostluk ve arkadaşlık görmekteyiz. Bu da Bedri'nin dayanıklı ve sağlam iç yaşam düzeninin bir ifadesidir. O davranış ve hareketlerini, man­tığının kontrolü altında bulundurmaktadır. Olayları ve psişik dalgalanmaları, belli ahlak prensiplerinin aydınlığı altında değerlendirmekte, iradesini kullanmaktadır. Nite­kim o dengeli, düzenli, mantıki ve iradeli bir insan ti­pidir. Kişiliği tam bir birlik ve bütünlük teşkil etmekte­dir.

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 133. (2) Aynı eser, 195, (3) Aynı eser, s. 29. (4) Aynı eser, s. 29.

Page 99: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

98 ]

Bedri'nin insan olarak kişiliğinin ekseni, anlayış ve durumlarıdır. Eserde, onun örgütlenmiş bir sosyalist ol­duğunu ifade edecek bir belge yoktur. Fakat ileri sürdü­ğü fikirler, onun bilimsel sosyalizmi kabul ettiğini destek­lemektedir. O sağlam, ilmi ve ardıl bir dünya görüşüne sahiptir. Tabiat, insan, toplum ve düşünüş hakkında bel­li fikirleri vardır. O insan topluluklarının gelişme yasa­larını, eğitim ve perspektiflerini bilir. Hatta emekçi insan­ların, halkın çıkarları, ödev ve amaçlarını, belli bir prog­ram halinde tespit etmektedir:

«Bereket versin herkes böyle değil . . . Daha sarp yol­lardan yürüyen, fakat buna mukabil insan denecek bir insan olmak isteyenler de var . . . Belki pek az. . . Ama var . . . Unutmayın ki, dünyada en korkunç şey ümidini kaybetmektir. Bu söylediğim gibilerin az ve henüz kendi­lerini tam göstermemiş olması, günün birinde iyinin, doğ­runun ve kıymetlinin baki.m olacağından ümidi kesmeyi icab ettirmez. . . Bugün şurada teker teker yaşıyan ve çalı­şanlar yarın birleşince bir kuvvet olacaklar ve en kuvvetli silahı: haklı olmak silahını ellerinde tutacaklardır.»(!)

İçimizdeki Şeytan'da yürütülen bu anlayışlar Bir lskandal ve bilhassa Düşınan hikayeleriyle bağlıdır. Bed­ri, öğretmen Nurullah'ın bir çeşit devamı ve «Düşman»­ın başka bir biçimidir.

İleri sürdÜ� fikirler itibariyle Bedri, işçi sınıfı ide­ologunun çizgilerini taşımaktadır. Tabii, sansurun ve mevcut şartların sınırları içersinde bir sosyalist daha ay­rıntılı bir biçimde, o zaman verilemezdi.

İşte böyle anlayışlardan hareket eden Bedri, top­lumda, sosyal ve milli mücadelelerde mevkii ve ödevini, hayatın her alanında davranışlarını ayarlamaktadır. Onun, toplum ülküsü, sosyalist bir toplum düzenidir.

Bedri'nin düşünüş ve davranışlarında geleceğe s0n­suz bir inanç vardır. O, istismarcı ve gerici sosyal sınıf-

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 204 · 205.

Page 100: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 99 ]

ların, tarihsel zorunluklar tarafından yargılandıid:mm, bunların tasfiye edileceklerini pekala bilmektedir. Pan­türkistlerin kişisel terörü üzerine şöyle demektedir:

«Bu gibi fikirleri doğuranlar, daima, ezilmeğe, yok olmağa mahkum olduklarını hisseden zümrelerdir. Bağı­rırlar, çağırırlar, ellerine fırsat geçerse, suni olarak sahip oldukları bu iktidarı en vahşi bir şekilde kullanınağa kal­karlar; fakat nihayet hayatın edebi: kanunlarının pençesi altında çiğneDİr ve mahvolurlar . . . »(l)

İkinci Dünya Sava�ı sonunda, Hitlerci Almanya'da faşizmin ortadan kaldırılması, Sabahattin Ali'nin öngörü­şünü doğrulamıştır. Birçok ülkelerde ise kapitalizm tas­fiye olunmuştur.

Zamanı ve sansürü gözönünde bulunduran Sabahat­tin Ali, diğer istismarcı katlar üzerinde durmamıştır.

Bedri sürekli gerici, pantürkist ve faşist aydın kat­larının görgüsüzlük, şahsiyetsizlik ve ahlaksızlığını belirt­mektedir.

Gerici burjuva ideolojilerinin halk aleyhtarlığını anla­maktadır. idealist felsefelerin ve gerici politik ve kültürel anlayışlarm sosyal rolünü açıklamaktadır.

Fakat, burjuva aydınlarının namuslu olanlarının halk yolunu bulmalarına yardmı etmektedir. Bu arada, Macİ­de'ye doğru yolu göstermekte, Ömer'in gerici pantürkist­lerin ortamından silkinmesine ve kişiliğini bulmasına destek olmaktadır.

Bedri emek insanlarının, alelade insanların sağlam düşünüşü, elverişli davranışları ve kişilikleri önünde eğil­mektedir. Onların anlayış ve hareketlerini, burjuva ay­dınlarının çürük, gerici, kişilikten mahrum fikirleri ve sah­tekarlıklarından üstün tutmaktadır:

«Bir insanın, bilgisi, düşünceleri, mantığı, ahlakı, hu­lasa her şeyiyle bir kül olduğunu henüz anlıyan yok. Bu muhtelif taraflar bir insanda ne kadar ayrı çehre gösterir-

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 165.

Page 101: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 1 00 ]

se göstersin, bir noktada birleşir ve bir ahenk vücude ge­tirirler. O nokta da şahsiyet dediğimiz şeydir. İşte bunun için ben bu yarım, bu iğreti , bu zavallı ve gülünç adamlar­la alıhaplık etmekten sıkılıyorum. Buna mukabil, piyano dersi verdiğim sekiz yaşındaki çocuk, eğer ailesi tarafın­dan gayret edilip daha bu yaşta kuşa benzetilınemiş ve tabii hale inkişafa bırakılınışsa, benim gözümde birçok büyük muharrir ve mütefekkirlerden daha alaka vencı bir mahlfı.ktur. Bir garson, bir kayıkçı, şahsi fikirleri ol­mak, gördüğü ve öğrendiği şeyleri kendine mal etmek bakımından, bizim bu münevverlerin hepsinden üstün ve kıymetlidir. Konuşurken bir çok şeyler öğrenirim ve kar­şımda bir insan, hazin ve geveze bir kukla değil. . . »(1)

Bedri gerçek halk sanatını ve sanatkarlığını savun­makta, çürümüş burjuva sanatı anlayışlarını inkar etmek­tedir. Şahsi münasebetlerinde ise samimi ve fedakardır. İşte Bedri böyle bir kahramandır .

İçimizdeki Şeytan'da Türk toplumunun güdücü sosyal güçleri ve eğilimleri üzerinde durulmuştur. Bununla bir­likte romanda, toplumun gelişmesinde engel olan karşı devrimci ve antidemokratik eğilimiere de geniş yer veril­miştir. Eser , başından sonuna kadar, gericilik, pantürkizm ve faşizm ile sert bir diyalog, keskin bir tartışma ve aman­sız bir düellodur.

Yazar bizi çürümüş ve soysuztaşmış burjuva - mil­liyetçi aydınlarının ortamına götürerek, onların hayat tar­zını, düşünüşlerini, psikolojilerini ve davranışlarını göster­mektedir . Pantürkisı çevrelerin canlı, tipik ve münferİt temsilci, yönetici, ideolog ve alelade hayranlarını tasvir etmektedir. Böylelikle, gazete ve dergi sütunlarını idare eden , üniversite kürsülerinde gençleri zehiriiyen ve toplum hayatının çeşitli alanlarında sorumlu mevkiler alan gerici­ler , pantürkistler ve faşistler teşhir edilmiştir .

Yazar eserinde birçok pantürkİst tipi yaratmıştır.

(J.) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 204.

Page 102: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 101 ]

Bunların hemen hemen hepsinin canlı protatipleri vardır. O, onların, çağdaşları tarafından bilinen fiziki ve kişisel özellik, davranış ve maceralarından istifade ederek, ger­çek portrelerini çizmiştir. Romandaki Nihat, pantürkist­ler ve faşistlerinin tanınmış yöneticilerinden Nihai Atsız'­dır; İsmet Şerif, demokrasi ve sosyalizm düşmanı, faşist gazeteci ve romancı Peyarnİ Safa'dır, Prof. Hikmet, burju­va milliyetçiliği ve pantürkizmi ,ile tanınan Prof. Mükrimin Halil Yinanç'tır, Tatar suratlı adam, Zeki Yelidi'dir v.d. Tabii, yazar, onların bazı gerçek _çizgilerinden hareket et­mekle beraber, karakter sisteminde uyguladığı ideolojik­özgün anlayışa göre, tek tek ve tipik kahramanlar ya­ratmış, belirli eğilimler ifade etmiştir. Böyle olmakla bir­likte, bunlar birer özgün tip olduğu gibi, hayattaki geri­ci, pantürkİst ve faşist prototipierini de şiddetle ifşa et­miştir. Halka gericiliğin, pantürkizmin ve faşizmin içyü­zünü göstemıiştir.

Romanda, faşizmle kaynaşan pantürkizm, daha siste­matik bir halde, Nihat'ın şahsında verilmiştir. Gazeteci ve yazar İsmet Şerif ve Profesör Hikmet onun en büyük hayranıdırlar. Bunlardan başka, zamanında büyük mev­kiiler alan Hüseyin Bey ve şair Emin Kfunil'e önem ve­rilmiştir. Kısaca, pantürkistlerin zamanında, bazı doğu Sovyet Cumhuriyetlerinden kaçan Beyazorducu, karşı dev­rimci ve turancılada da bağları belirtilmiştir. «Mahut ta­tar suratlı herif» Nihat'la sıkıfıkı münasebette bulunmak­tadır. Bu münasebetleri yazar şöyle açıklamıştır:

«Onu yakından tanıyan biri, umumi harbten sonra dünyanın muhtelif yerlerinde teşekkül eden ve birkaç ay veya birkaç sene sonra batan küçük ve uydurma devlet­lerden birinde reislik yahut hazırlık yaptığını ve o zaman­dan beri sergüzeştler içinde şurada burada dalaştığını an­latmıştır.»(1)

Sonunda o, pantürkistlerin Hitlerci Almanya ile bağ-

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 122.

Page 103: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

102

lantilarını da belirtmiştir. Yıkıcı ve gerıcı faaliyetlerini hızlandıran ve arttıran pantürkistlerin bir kısmı tevkif edilmiştir. Bu münasebetle olay, Bedri'nin ağzından şöyle açıklanmaktadır:

«Neyse, fazla tafsilat vermeye hacet yok, bu coşkun gençler, bir kısmı bilerek, bir kısmı bilmiyerek, mükem­mel bir ağın içine düşmüşler. . . Kendi fikirlerimizi söylü­yoruz ve yazıyoruz sanırken yabancı ve barbarca kanaat­Ierin tercümanı, zavallı bir oyuncağı olmuşlar. Kendile­rine telkin edilen yalancı ve sinsi dünya görü�ünü müda­faa edeceğiz derken kendilerinin, milletlerinin ve insanlı­ğın kuyusunu kazdıklarını bilmemişler . . . Ve nihayet baş­ka bir devlet hesabına hizmet denilebilecek kadar ileri gi­den işlere girmişler . . . »(1)

Pantürkİst tipleri, aralarında bazı ayrıntılar olmak­la beraber ortak çizgilere sahiptirler. Bunların bir kısmı çeşitli mevkii alan burjuva aydınlarıdır, bir kısmı ise he­nüz üniversitelidir. Bu itibarla onların kaderi, istismarcı sınıfların lütfuna bağlıdır. Onlar bu tufeyli sınıflarm sofra­larından kalan döküntülerle geçinmektedirler. Bundan ötürü, onların kendine mahsus bir varlığı yoktur. Fikir ve görüşlerini, zaman ve şartlara, çıkarlarına göre değiştir­mektedirler. Bu da aralarında, hatta birbirlerine karşı dal­kavukluk, yaltaklık, yalancılık doğurmaktadır. Örneğin, gençlerin pantürkİst grubu açıklanınca, paliste birbirleri­ni ihbar etmekte; dışarda kalanlar ise, eski fikir arkadaş­ları ve dostlarıyle, patta Macide ile münasebetlerini red­detmektedirler. Bununla ilgili olarak Bedri onların kişi­sizliklerini şöyle özetlemektedir:

«Siz onları uzaktan bir şey zannettiniz, fakat yavaş yavaş ne mal olduklarını gördünüz. Hiç gayret etmeyin. Hatta onların küstah ve mütecaviz hallerini bile mazur gö­rün... Çünkü alelade bir insan bile olmadıkları halde ken­dilerine bir de mürrevver insan payesi verilince ve hayat-

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 198.

Page 104: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

( 103 ]

taki mevki ve itibarlarını kaybetmemek için bu sıfatı ak­la hayale gelmiyecek hokkabazlıklarla muhafazaya mec­bur kalınca pek tabii olarak dalaveracı olacaklar, ahlak­sızlaşacaklar ve mütemadiyen birbirlerinin kıymetsizlikle­rini ortaya vurarak kıyınetsizliğin esas olduğu kanaatini uyandıracaklar . . . » ( 1)

Onlar kendilerine, toplumun en gerici kuvvetlerinin, memleket içersinde finans-banka sermayecHeriyle kornp­radar burjuvazinin ve milletlerarası gericiliğin prensiple­rini ilke yapmışlardır. Onlar her türlü toplumsal ahlak ilkelerini �iğnemekte, halka ve topluma karşı saygısızlık duyguları aşılamakta, kendi şahsi çıkarları ve bencillikleri prensiplerinden hareket etmektedirler. Bundan ötürü, on­lara en uygun kurarn ve uygulanma, faşizrndir. Pantür­kistler, Türkiye Cumhuriyetindeki parlamentarizrn reji­mini inkar etmektedirler. Onun yerine faşist toplum dü­zeni kurmak istemektedirler. Nihat'ın ideali işte böyle bir eşkiyalık toplum sistemidir:

«Yaşamak, herkesten daha iyi, herkesten daha üstün yaşamak, insanlara hakim olarak, kuvvetli, belki de biraz zalim olarak yaşamak . . . »(2)

« . . . Nihat söze başlıyarak, insanların kuvvetli ve za­yıf, ahmak ve akıllı olarak tasnif edilmeleri ve buna gö­re bir cemiyet kurulrtıası hakkındaki malum fikirlerini izaha koyulmuştur.»(3)

Pantürkistlerin başka yöneticilerinden biri de mem­leketin «mümtaz» bir tabaka tarafından idare edilmesini ileri sürmektedir:

«Bir aralık, memleketi idare için mümtaz bir züm­renin vücuduna lüzum gördüğünden ve bu zümreyi ale­lade yoldan elde etmek güç bulunduğu için her mektep­ten sınıf başıları toplayıp ayrı bir rejim altında ve ayrı

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 204 (2) Aynı eser, s. 34 (3) Aynı eser, s. 164

Page 105: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 104 ]

bir tahsil ile yetiştirmek mümkün olacağından bahsetti.»(!) Mevcut Kemalist idareyi yıkıp faşist tipinde bir

toplum düzeni kurmak için her türlü araçlar meşru gö­rülmektedir. Nihat şöyle demektedir:

«Yalnız şu kadarını söyliyeyim ki, insanların zaafla­rını mazur görmiye taraftar değilim. Kuvvetli olmak her şeyin fevkindedir. Kuvvet her hareketi mazur gösterebi­lir. Acizlere acımak ise sersemliktir.»(2)

Bu hususta Nihat hiçbir ahlak prensibi tanımamakta-dır:

«Hayatta kendine layık olan mevkii almak için her türlü çareye başvurmak meşrudur. Modası geçmiş ahlak kaidelerini unut.»(3)

Böyle bir rejimde pantürkistler kendilerine büyük adam payesini temin edeceklerdir.

Gerçekten böyle korkunç bir faşist toplum düzeninin gerçekleştirilebilmesi için pantürkistler, memleket içersin­de cahil, kabadayı üniversiteli gençlere dayanmak iste­mişlerdir. Bunların büyük çoğunluğunun, elebaşılarının gerçek planlarından haberleri yoktur. Onlar faşist dema­gojinin kurbanı olmaktadırlar. Onları birer alet olarak iğrenç planlarında kullanmak için çalışmalarına yurtse­verlik perdesi çekmektedirler. Memleket içersinde, namus­lu vatandaşiara çıkışmakta, onları damgalamakta ve düş­man ilan etmektedirler. Bu özelliği yazar şöyle belirtmek­tedir:

«Bu gençlerin iddialarına bakılacak olursa memle­ketteki bütün aklı başında fikir adamları birer türlü le­keliydi: kimisi falan milletin yardakçısı, kimisi şu veya bu fikrin satılmış kölesi, kimine korkak ve dalkavuk, kimi­sine bozuk kanlı diye hücum ediyorlardı.»(4)

Diğer halkiara düşmanlık uyandırmakta, şövenist

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 160. (2) Aynı eser, s. 103 - 104. (3) Aynı eser, s. 122 ( 4:) Aynı eser, s. 154.

Page 106: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 105 ]

duyguları aşılamaktadırlar. Böyle maksatlar için onlara bilinçsiz, ahlaksız, ka­

badayılar lazımdır. Nihat, arkadaşı Ömer'e bunu şöyle izah etmektedir:

«Lüzum yok. Aklı başında adamlarla biçbir iş gö­rülmez. Bize, itirazsız İnanacak ve düşünmeden harekete geçecek insanlar lazım! Bu gençleri romantik bir takım erneilere bağlamak, onlara kabadayıca sergüzeştlerin has­retini duyurmak ve bugünkü hudutları dar gösterip büyük arzularla beslemek ve böylece hepsini avucumun içine almak daha kolay ve daha muvafık . . . »(1)

İşte böyle gemsiz bir demagöji ile pantürkistler genç­leri kazanmak istemektedirler. Bu maksatla gazete ve der­giler çıkarmaktadırlar. Müsamereler hazırlamaktadır­lar. Aynı zamandan gizlice çalışmaktadırlar.

Aynı faaliyeti edebiyat sahasında İsmet Şerif, i.iniver­site çevrelerinde Profesör Hikmet yürütmektedir.

Bunlar şahsi münasebetlerinde de ahlaksız ve pren­sipsizdirler. Bizzat en yakın dostlarının kaniarına saldır­maktadırlar.

Sabahattin Ali, pantürkistlerin bizzat gördüğü eleba­şılarının beden veya ruh arızalarını kaydetmiştir. Nihat, ufak tefek vücutlu ve siniri bozuktur. İsmet Şerif'in bir ya­ra sonunda boynu eğrilir. Profesör Hikmet'in yüzü kor­kunç derecede çirkindir. Üçü de doğuştan sakattır. Bun­lar acizliklerinden kükremektedirler. Yaz arın kaydettiği gibi adeta, bunların büyük adam olmak hastalıkları, ken­dilerinin tatmin edilmemiş duyguları, acizlikleriyle bağlıdır.

İşte yazar, gerici , pantürkİst ve faşist ideologlarının, gerici Türk burjuva aydınlarının bütün politik, ideolo­jik, kültürel çürüyüşlerini büyük bir cesaretle ve büyük bir güçle tasvir etmiş, damgalamıştır. Onların Türk halkı için ne büyük tehlike olduğunu daha İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve ilk zamanlarında göstermiş, felaketin bü­yüklüğünü İhtar etmiştir.

(1) Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, s. 154.

Page 107: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

I 106 J

ORHAN KEMAL

BEREKETLİ

TOPRAKLAR ÜZERİNDE

Orhan Kemal,(l) Türk romanının gelişiminde yeni bir dönem teşkil eden savaş sonrası yıllarının büyük ro­mancılarından biridir. O Türk edebiyatma işçi sınıfını, emekçi köylüleri ve halk aydınlarını geniş olarak sokmuş, ·çağdaş toplum problemlerini değinmiş, Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali'den sonra Türk romanında sosyalist gerçekciliği kuvvetlendirmiştir. Nazım Hikmet onun ro­mancılık yeteneğini keşfederek, nesrine büyük önem vermiştir. Bizzat yazar bunu şöyle anlatmaktadır:

«Bir başka gün nerdeuse eline bir «roman başlangı­-cı»m geçer. Okur.

O sıra ben hapishane avlusundaydım. Ayaklarında takunyalar, koşarak heyecanla geldi. Adeta soluk soluğa .sordu:

- Siz mi yazdınız bunu? Çekinerek: - Evet. . . dedim. - Birader, dedi, neden bahsetmezsiniz bundan? Siz

nesir yazın, nesir. Hayretler içindeydim . . . O, uzun uzun anlattı, son-

(1) Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal 15 Eylül 1914'de, Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğmuştur. Ortaokulun son sınıfına kadar okumuştur. Babası Abdülkadir Kemali'nin Adana'da Ahali Fırkasını kurarak muhalefette bulunduğu (1930) yüzünden ailesiyle birlikte memleketi ter­ketmiş, Suriye ve Lübnan'da kalmıştır. Memleketine dönün­ce de (1932) işçilik, memurluk v.d. yapmıştır. ilerici anla­yışları dolayısıyle, beş yıl hapiste kalmış, Bursa hapishane­sinde üç buçuk yıl Nazım Hikmet'le birlikte bulunmuş ve onun idaresinde kendi üzerinde çalışmıştır. 12 hikaye kitabı, 18 roman, ayrıca röportaj ve anı kitapları yayınlamıştır. Ga­zetecilik de yapmaktadır.

Page 108: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 107 1

ra bir «küçük hikaye» denememi söyledi. Edebiyatunı­zın, kaideleriyle hiç uğraşmadığun, en yabancısı olduğum tarafı hikayecilik bölümüydü.

Nazun: -- Daha iyi, hiç kimsenin tesirine kapılmadan, ken­

dinize has şekli bulursunuz! Artık şiiri ikinci plana atmıştım. Hem dersler iler­

liyor, hem de bizim hikayeciliğin temelleri kuruluyordu. 0:

- Sor, demişti, aklına ne gelirse sor . . . Yerli yersiz, münasebetli münasebetsiz, vakitli vakitsiz . . .

Soruyordum yerli yersiz, vakitli vakitsiz: - Freud şunu demek istememiş mi? - . . . Stendal, Zola, Balzak . . . »(1) Tanınmış Türk romancısı Yaşar Kemal, M. Baydar'­

ın «Varlık Romanı Mükafatı'nı tespit etmek için j_üride bulunsaydınız kendi romanınız hariç, kime rey verirdi­niz» sorusuna tereddütsüz şu cevabı vermiştir:

«Ben jüride bulunmazdım ya, dediğiniz gibi jüride bulunsaydun oyumu Orhan Kemal'e verirdim.»(2)

Orhan Kemal'in romanları, bazı müstesnalarla, konu bakunından ayrı seriler teşkil etmektedir. Bunlar zaman zaman aralarında kesişmekte, birbirlerini tamamlamakta ve toplum gerçeklerini daha toplu yansıtmaktadır.

Y azarm en önemli serilerinden biri, Çukurova böl­gesinin malzemesi üzerinde, şehir-köy ilişkilerini yansıtan bir seridir. Dizi içersine, Vuktıat Var (1958), Ranıının Çiftliği ( 1961) , Eskici ve Oğulları ( 1962),Kanh Topraklar (1963) gibi çok önemli eserleri almaktadır. Bereketli Top­raklar Üzerinde (1 954), şehir-köy ilişkileri serisinin ilk güçlü romanıdır. Eser Türkiye'de olduğu gibi, dış memle­ketlerde de birdenbire dikkati çekmiştir. Bu arada mem-

(1) Orhan Kemal, Nazım Hikmet'le Üç Buçuk Yıl, NPY, Sofya, 1968, s. 24.

(2) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s. 120.

Page 109: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 108 1

leketimizde Bulgarca ve Türkçe(l) olarak yayınlanmıştır. Çağdaş duygulu bir yazar olan Orhan Kemal eser­

lerinde toplumun bugünkü dönemini yansıtmaktadır. Ni­tekim Bereketli Topraklar Üzerinde romanı, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarda bulunmıya devam ettiği 1 946-1 950 yılları döneminden kıs.a bir zaman kesimini kapsa­maktadır. Fakat bu zaman kesiminin sınırlarında, toplu­mun başlıca tarihsel sosyal eğilim ve çatışmaları yakalan­mış, Türk edebiyatına, o zamana kadar tanımadığı yeni toplum gerçekleri, seyrek karşılanır bir realizm ve keskin­likle canlandırılıp kazandırılınıştır.

Genellikle Bereketli Topraklar Üzerinde romanı köy romanı olarak nitelendirilmektedir. Fakat o geleneksel anlamda bir köy romanı değildir. Cumhuriyet devrinde sanayi kapitalizmi gelişerek, İkinci Dünya Savaşından sonra her geçen günle köy ekonomisini baskısı altına al­mıştır. Tarımın biikim unsuru olmuştur. Çağdaş Türki­ye'de tarımsal ilişkileri inceliyen Sovyet tarihçisi P. P. Moyiseyef bu konuda şöyle bir özetierne yapmaktadır:

«Toprağın kullanılınası şartlariyle kiralama ilişkile­rinin tahlili, Türkiye'de küçük köylü ekonomisinin iri-po­meşçik kapitalist ve kulak-ekonomisi tarafından itilişinin çok ilerlediğini göstermektedir. Köylü yığınları bundan önce de tahrip olunuyordu. Fakat İkinci Dünya Savaşın­dan sonra bu önemli bir nitelik aşamasına yetişti. Mem­lekette iri ve orta toprak ağası kapitalist sistemi meyda­na· gelmiştir. Bu sistem, iri burjuva işletme ekonomisiyle birlikte, Türk köyünde hakim ekonomik düzen karakteri­ni almaktadır. Buna göre, sınıf güçlerinin durumu da de­ğişmektedir. Şimdi köylünün düşmanı yalnız eski, feodal ve yarıfeodal tipinden ağalar değil, bankalada endüstri şir­ketleri, yabancı sermayeye bağlı işletmeci ağalar da onun düşmanıdır.»

Bunun sonucunda, köy ilişkileri, şehir-köy münase-

(1) Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde, NPY, Sofya, 1967, s. 308.

Page 110: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 109 ]

betleri halini almaktadır. İşte yazar Bereketli Topraklar Üzerinde romanında yeni nitelik kazanan kapitalist köy ınünasebetlerini canlandırmaktadır. Eser köyü de, şehri de kapsamaktadır.

O. Kemal Bereketli Topraklar Üzerinde eserinin ko­nusunu şöyle tespit etmektedir:

«Dünyada bütün öteki halklar gibi, Türk halkı da kabiliyetlidir, bilgiye, yapıcı emeğe, ilerleyişe susamıştır. Romanda, Anadolu'da insanların yaşamaları hakkında çe­tin gerçeklerle birlikte babadan oğula, dededen toruna geçen ve geçmiye devarn edecek · olan bu ebedi, daha iyi hayat isteği anlatılmaktadır. Yeryüzünün her köşesinde insanlara has mutluluk özlemi bizim insanlarımızın, ru­hunda da hızla yanınaktadır.

Roman, bu umut, bu kesintisiz muthıluk arayışı ko­nusu etrafında cereyan etmektedir.)}

Gerçekten Türk halkının mutluluk özlemini, daha gü­zel ve daha iyi yaşamak umutlarını, bilgi ve kültüre karşı sonsuz ilgisini, Orhan Kemal'in, bütün eserlerinde buimak mümkündür.

Bereketli Topraklar Üzerinde'nin konusunu, daha dar anlamda ve daha açık belirlemek İstersek, bunun, genellikle Türk köylüsünün hakim kapitalist şartlarında, özellikle de, İkinci Dünya Savaşından sonra proleterleşme­si davasiyle tarım proletaryasının yaşamı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Yazarın romanda ödevi, genellikle ta­rımda köylü sınıfının tabakalaşmasını göstermek değildir. O yalnız Türk proletaryasının, işçi sınıfının en geniş ye­deği, en geniş müfrezesi olan tarım işçilerinin kaderi üze­rinde dunnuştur. ı">. P. Moyiseyef'in kaydettiği gibi, «Köy ekonomisi işçileri, ne toprağı, ne alih ve edevatı olan ve yaşamak için kapitalist köy ekonomisi işletmelerinde üc­retle çalışan köy ahalisi grubudur. 1950 ve 1952 sayımı­nın verdiği deliliere göre, Türkiye köylerinde toprağı ol­mıyanların sayısı 400 bin aileden fazladır. Bu ahalinin büyük bölümü hayatını, kapitalist işletmelerinde ücretle

Page 111: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 10

çalışmak yoluyle kazanmaktadır. » Bu itibarla, onlar aynı zamanda Türk işçi sınıfının bir bölümüdür.

Bereketli Topraklar Üzerinde romanında tarım işçiliği, Türkiye'de çeşitli bölgelerin eşit olmıyan gelişimi zeminin­de verilmiştir. Kızıl lımak ve Sakarya nehirlerinin aktığı, içine Konya, Kayseri, Ankara, Amasya, Sıvas şehirlerini alan orta Anadolu tarım bölgesi ile Fırat ve Dicle nehir­lerinin geçtiği Güney Doğu bölgesinde köy ekonomisinin karma bir düzeni vardır. Hatta İran, Irak ile sınırı olan bölgelerde, kapitalizm öncesi köy biçimleri korunmuştur. İşte, gelişmesi bakımından, öteki bölgelerden geri kalmış olan bu bölgeler, işçi sınıfının yeni köylü anıele müfreze­si kaynağı olmaktadır. Her yıl onlar, binlerce ve binlerce işçi çıkarmaktadır. Bereketli Topraklar Üzerinde eserinde uygulanan ideolojik özgün anlayışa göre olaylar, asıl bur­juvataşmış teknik ve bahçe bitkilerinin üstün geldiği köy ekonomisi olan Güney tarım bölgesinin en zengin bölü­münü teşkil eden Çukurova'ya aktarılmıştır. Çukurova ­Mersin düzlüğü, Türkiye'nin yalnız Güney tarım bölgesi­nin değil, hatta bütün memleket ekonomisinin önemli merkezlerinden biridir. «Bu bölgede kapitalist biçimler üstün gelmektedir. Buranın köy ekonomisinde, özellikle teknik bitkilerin üretiminde geniş ölçüde ücretli işçi gücü kullanılmaktadır. Yalnız Mersin - Adana düzlüğünde her yıl 1 00 binden fazla ücretli köy işçisi çalışmaktadır.» Böy­lelikle Bereketli Topraklar Üzerinde romanmda, Çukur­ova'nın verdiği malzeme üzerinde, burjuvalaşmakta olan köy ekonomisinin başlıca tarihsel, toplum eğilim ve sosyal çelişmeler, köy işçilerinin direniş, çalışma ve yaşama şart­ları büyük bir tipiklikle yansıtılmıştır.

Yazar, Bereketli Topraklar Üzerinde eserinin bu planı­nı Bulgarca Baskısına yazdığı önsözde şöyle belirtmiştir:

«Her yıl binlerce işçi Kuzey, Güney ve Orta Anado­lu'dan bereketli Çukurova'ya iner; onlar fabrikalarda, köy ekonomisinde veyahutta nerede olursa olsun iş ararlar. Binlerce, onbinlerce emek insanı, «Emek kapısı» dedikle-

Page 112: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 1 1 1 1

ri büyük şehirde aç, muztarip ve ümitsiz gezer. Ve niha­yet, herşeye rağmen, herhangi bir iş düşerse, emek şartları, mesken, yemekler o derece kötüdür ki, çoğu dayanamaz. Onlara elini uzatacak bulunmaz, doktor yok, ilaç yok. Onlar, köyleri ve orada bıraktıkları akrabaları için çek­tikleri ıstırapları gözlerinde derin derin sindirerek, kendi­lerine yer bulunmayan bu dünyayı ya erken terkederler, yahutta bir deri bir kemik kalarak, garip bir hayat sürer­ler.

Ben Çukurova'da uzun yıllar yaşadım. Türlü mües­seselerde katiplik yaptım. Bu işçilerin hayatını çok güzel tanırım, onların büyük şehirdeki atılışiarını takip etmiş olduğumdan işverenlerle münasebetlerini iyi bilirim ve bunun için Bereketli Topraklar Üzerinde başlığındaki ese­rimi kolay yazdım . . . »

O. Kemal bu hususu daha öteye doğru şöyle açıkla­mıştır:

«Kitabı bitirdikten sonra bir gece, tanıdık işçileri, ustaları, teknisyenleri, yardımcı teknisyenleri topladım ve sabaha kadar onlara romandan parçalar okulum. Beni dik­katle dinlediler. Sonunda şöyle dediler:

- İyi yazmışsın. Söylediklerin doğrudur. Hatta her şeyi söylememişsin bile. Çukurova'da öyle şeyler olur ki, insanın nefesi kesilir. Oturup sana anlatsak, bir değil, beş roman yazacaksın.»

Yazar Bereketli Topraklar Üzerinde başlığındaki ro­manında, Çukurova'da toplum münasebetlerinin oluşumu üzerinde durmamıştır. O dikkatini, burada mevcut kapi­talist ilişkilerinin keskinliğine, korkunç çalışma şartlarına ve burjuva sömürüsüne çevirmiştir. Orhan Kemal sana­yide ve köy ekonomisinde insanın kapitalistler tarafından amansızca sömürülmesini, soyulmasını, ezilmesini ve in­sanın kişiliğini öldüren, insanı bedenen yok eden çalışma ve yaşama şartlarını o zamana kadarki Türk edebiyatın­da hiçbir yazarın göstermediği bir gerçeklik, çıplaklık, keskinlik ve kuvvetle canlandırmıştır. Paranın hakim ol-

Page 113: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 1 12 ]

duğu o toplum düzeninde yalnız insanların emeği değil, aşkı, ruhu, ahlilkı da alınıp satılmaktadır.

Yazar, kahramanları bütün yaşamalarıyle vermekle beraber, bilhassa onların üretim ve dağıtımdaki münase­betlerini canlandırmaktadır. Zira insanların üretim ve da­ğıtımdaki mevkiileri, genellikle diğer bütün münasebetle­rini tayin etmektedir.

Orhan Kemal Bereketli Topraklar Üzerinde eserinde, köy ekonomisinde işçilerinin geçirdikleri başlıca aşama­ları belirtmiştir. Köy proletaryasının safha safha gelişimi üzerinde durarak, onun Kuzey, Doğu ve Güney köy eko­nomisinden Çukurova'nın mevcut kapitalist çiftlikçiliğe kadar geçtiği yolu göstermiştir. Türlü tabaka ve katlarını canlandırmıştır. Nitekim, başlıca kahramanlarının hayat yolunu takip ederek, pamuk fabrikasında işçilerin yaşa­mını, şehirde inşaat işçilerini, Çukurova kapitalist çiftçi­lerini ve nihayet batozla yapılan harmandaki işçilerin ağır çalışma ve direnmelerini anlatmıştır.

Orhan Kemal Bereketli Topraklar Üzerinde romanın­da nedense belli sonuçlar çıkarmamıştır. Orta Anadolu'da köylerini geçici bir zaman için terkedip Çukurova'da nis­beten az kalan üç kahramanın anlayışlarında değişmeler olmuştur. Fakat onların psikoloji ve anlayışlarmda henüz belli bir devrim olmamıştır. Pek tabii bunu bu kadar kı­sa bir zamanda beklemek doğru olamaz herhalde. Fakat davranışlarının, ikircimliklerinin nedenleri çok kapalı kal­mıştır. Onlarda fabrikada, inşaatta ve çifdikte de bir de­ğişme yoktur. Ancak harman işçileri, köy ekonomisi pro­letaryasının nisbeten kalifiye işçileri arasında belli fikir, psikoloji ve anlayış ayrılığı görülmektedir. Fakat burada dahi, işçilerin düşünüş ve tutumunda, üretim ve dağıtım­daki mevkilerine uygun bir toplum psikolojisi ve duyuşun­dan ileri giderek, az çok yön almış, bir sınıf bilinci kaza­nıldığını hemen hemen görmemekteyiz. Bundan ötürü, işçilerin direniş ve isyanı gelişi güzel bir karakter taşı­maktadır. Adeta yazar, daha açık göstermekten çekinmiş-

Page 114: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 1 1 3 ]

tir. O, olayların gidişine sanki müdahale etmek istememiş­tir.

Fakat yazar, buna karşılık, karakter sistemi araciyle, toplumun sınıf yapısını bir taraftan kapitalist sınıfı ilı;ç ­diğer taraftan köylü proleteryası ve işçi sınıfı arası:ı;ıdiı.ki barışmaz çelişkileriyle çok açık ve kuvvetli olarak vbrmiş­tir. Kapitalist fabrikalarında ve burjuvataşmış köy işlet­melerinde istismar son haddini bulmuştur. Adana'daki pa­muk fabrikasının çalışma şartları korkunçtur. Bilhassa harman işçileri günde yirmi saat çalıştırılmaktadır. Bataz­da kırkbeş kişi yerine otuz beş kişi işlemektedir. Onlara bulgur pilavı ile kurtlu, kuru ve kara ekmek yedirtilmek­tedir. Çukurova romanda da söylendiği gibi, «Allahın yük­sek kulunun çok olduğu» bir memlekettir. Sömürücü, ha­kim burjuva sınıfı ile proletarya arasında derin uçurumu, durmadan keskinleşen sosyal çelişkiyi gözönünde bulundu­ran Orhan Kemal, bunu herhalde kitabın Bereketli Top­raklar Üzerinde başlığı ile de belirtmek istemiştir. Çukur­ova'nın bereketli toprakları üzerinde, emek insanları ezil­mekte, sömürülmekte, çiğnenmekte, hakim sınıfların çı­karlarına karşı direnince de, kalıpeec öldürülmektedir. Bu da eserin önemli özelliklerinden biridir.

Herhalde yazarın daha belirli çözümlemelerden çekin­mesinin, daha belli sonuçlar yapmamasının önemli neden­lerinden başlıcası, Menderes idaresinin baskı ve terör rejimi, kuvvetli bir sansürün var oluşudur.

\Orhan Kemal'in Bereketli Topraklar Üzerinde roma­nının baş kişileri Orta Anadolu'nun Ç. köyünden Köse Hasan, Pehlivan Ali ve İflahsızın Yusuf'tur. Karakterleri birbirinden farklı olmakla beraber onlar köy ekonomisi iş­çileridir. Toprakları, tarım alet ve edevatları yoktur. «Şu­nun bunun tarlasına, dağa oduna birlikte» gitmektedir­ler. ( l )} oksulluk, onları köylerinden ayırarak Orta Ana­dolu'nun içerlerine kadar bereketli topraklarıyla antlan Çu-

(1) Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde. s. 3.

Page 115: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 14 ]

kurova'ya götürmektedir. Onlar geçinme derdiyle Anado­lu'ya çıkınazdan önce bilgisiz, görgüsöz ve kendi dünya­lariyle yaşamaktadırlar. Çağdaş uygarlığın gelişiminden ha­berleri yoktur. Otomobil, harman makinesi şöyle dursun, gaz ocağının ne olduğunu bilmemektedirler. Aralarından yalnız İflahsızın Yusuf kısa bir süre Sıvas'ta bir fabrikada bulunmuştur. Vaktiyle emınisi de Çukurova taraflarında çalışmıştır. Bunun için biraz tecrübe ve bilgisi vardır. Şim­di de Çukurova bölgesine inmelerinin öncüsü Yusuf'tur. O oldukça saftır. Dindardır. Arkadaşları onu «tatavacı» olarak vasıflandırmaktadırlar. Yusuf'un şehir yaşamı üze­rinde çok sathi gözlemleri vardır. Şehir hayatından ve şe­hirliden çok korkar. Ona göre, şehirliler kurnaz, tehlikeli, inanılmaz insanlardır. Köylüye düşmandırlar. Gerçekten çalıştığı fabrikada, ustası gibi, iyi insanlar da vardır. Fa­kat o, henüz şehir insanlarını soyut olarak anlamakta, arnele ile işverenler, sömürülenlerle sömürücüler arasında fark yapmamaktadır.

Bu korkunun nedeni nedir? O zamana kadar köyde varlıklı köylülere ırgatlık ya­

pan gençlerin sosyal durumunda önemli bir değişiklik ol­maktadır. Çünkü Çukurova'ya inince arnele durumuna düşmektedirler. Onların emniyetsizlik ve korkulan, henüz niteliğini kavrayamadıklarını kapitalist alım-satım müna­sebetleredir.

Buna karşılık onlar, aralarındaki dayanışmaya, hem­şeriliğe, birliğe sığınmak istemektedirler. İflahsızın Yusuf'­un karakterinde dalkavukluk, kendini budala yapmak, her şeye boyun eğmek gibi aksaklıklar vardır. Diğer iki genç ondan bir hayli farklıdır. Bilhassa Pehlivan Ali güçlü kuv­vetlidir. Keıidi gücüne güvenmektedir. İflahsızın yusuf'ta­ki saflığı sezecek derecede akıllıdır, batıl fikir ve kaba din uydurmalarında hafifçe şüphesi vardır. İsyankardır. Her haksızlığa karşı yumruk s ıkar.

Onlar baştan daha trende iken, sonra da şehirde ye­ni bir hayatla temas etmişlerdir. Çukurova'da kısa bir za-

Page 116: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 15

man kalmakla beraber, anlayışlarında birçok şey değiş­miştir. Adana'daki pamuk fabrikası sahibiyle karşılaşmala­rı, ağır çırçır işçiliği, sonra da işten koğulmaları, onların hemşerilik güvenlerini tuzla buz etmiştir. Çalışmak zorun­luğu, hayatlarını gergin bir ernekle kazanmak gereği, onla­rı birbirinden ayırmaktadır. Onlarda henüz işçi dayanışı bilinci doğmamıştır. Onlar, arkadaşları Köse Hasan'ı belki de köylü psikolojisinin, kazanç kaygusunun etkisiyle yapa­yalnız bırakmışlardır. O, Sulu Koza bölümünün kötü çalış­ma şartlarında hastalığa tutulmuş, bir iki gün işi bırakınca da, fabrikadan atılmış, tedavisiz ve kaygısız ölüp gitmiş­tir. Büyük bir sevgiyle bağlı olduğu karısı ve kızı kimse­siz kalmıştır. Yazar onda amansız kapitalist münasebet­leri şartlarının insanı bedenen nasıl öldürdüğünü göster­miştir.

Pehlivan Ali, elverişli şartlarda gelişme olumlulukla­rına sahip bir tiptir. Sevdasmda da, nefretinde de içten­dir. Kendisini her şeye bütün varlığı ile vermektedir. Şe­refini korumaktadır. Emeğiyle, yiğitliği ile şöhret kazan­mak arzusundadır. O yılların tecrübesiyle Kürt Zeynel ile Şamdin tipinde bir kahraman olabilirdi. Fakat çok saf o:an ve ağa itlerinin içyüzünü hilmiyen Pehlivan Ali, duygula­rının kurbanı olmuştur. Ağanın yardakçıları, onun y!itit ­lik, anılmak ve gurur duygularını istismar ederek onu c,�ok saydığı Kürt Zeynel ile Şamdin'in yerine koltukçu olma­ya teşvik etmişler, böylelikle onların işten atılmalarını ko­laylaştırmış, işçilerin aralıksız gergin çalıştınlmasına se­bep olmuş ve nihayet bir kaza neticesinde, batozun ağzı­na düşerek kan kaybından ölmüştür.

İflahsız Yusuf Adana'da bir hayır derneğinin kur­durduğu inşaatta duvar ustası olmuştur. Fakat bunu, ki­şiliğini çiğnemekle, dalkavukluk yoluyla başarmıştır. Ro­manın XXVII. bölümünde onun bu alçakça davranışı .;:cık güzel anlatılmıştır. Ustası işten atılınca yerini o almıştır. Sonra da, Sıvas tarafına giderek duvarcıhkta çalışmıştır.

Topraksız ve az topraklı köylüler şehirlere akın ederek,

Page 117: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 1 1 6

işçi sınıfının sıralarına katılmaktadırlar. Burada onlar,

türlü etkenierin ve ortamların etkisini görmektedirler. Bu­nun sonucunda çeşitli ikircimlikler geçirmektedirler. Bile­

şik ve çelişik bir gelişmeden sonra, bazıları tekrar köye dönmekte, bazıları işçi sınıfına katılarak sınıf bilinci ka­

zanmaktadırlar. Aralarından biikim sınıfa alet olanlar da çıkmaktadır. Fakat bu zamanla olmaktadır. Köse Hasan, Pehlivan Ali ile İflahsızın Yusuf'da açık olarak göreme­

diğimiz bu gelişmeyi, harman işçilerinin arasında gör­mekteyiz. Bunlar tamamen teşekkül etmiş karakterlerdir.

Harman işçileri, burjuvataşmış köy ekonomisindeki proletaryanın en kalifiye bölümüdür. Onların arasında, bilhassa koltukçulada batoz ve traktör işçileri, usta ve us­ta yardımcıları dikkati çekmektedirler. Mevsim işçisi ol­

makla beraber, uzun yıllar aynı işi gören amelelerdir. Ça­lışmaları ihtisasa bağlıdır. Koltukçulardan Kürt Zeynel, Halo Şamdin, batoz ustaları, Bereketli Toprak Üzerinde romanının en başarılı kişileridir. 1 928 yılından beri kol­

tukçuluk yapan Kürt Zeynel en az yirmi yıllık bir ame­ledir. O iri yarı, güçlü, kuvvetli, cesur bir insandır. Arne­lenin çıkarlarını, kendi şahsi çıkarlarından üstün tutmak­

tadır. İşçinin gözünü açrnakta, onları ernek şartlarının, iaşelerinin iyileştirilmesi, insanca çalışabilmeleri uğrunda

toprak ağaları ve satılmış ırgatbaşılarına karşı ayaklan­dırmaktadır. Nihayet gerektiğinde, toprak ağalarının har­manlarını ateşe vermektedir. Ağaların harmanlarını ateşe

vermek, köy ekonomisi proletaryasının, ekonomik alanda, en kuvvetli bir sınıf mücadelesi biçimidir. Haftalık ücret­lerin!n yükseltilmesi, ernek şartlarının iyileştirilmesi, arne­

le haklarının korunması uğrunda yürütülen adil savaşta kuvvetli bir araçtır. Halo Şamdin, Kürt Zeyno'nun en ya­

kın arnele arkadaşı ve savaş yoldaşıdır. Onlar, dağa eş­

kiyalığa dahi çıkmaya hazırdırlar. Gerekirse, arnele çı­karları uğruna, başka memlekete kaçınayı da akıllarından

geçirmektedirler. Şahıslarında, köy ekonomisi proletarya­sının yüksek rneziyetlerini toplarnışlardır. Fakat onlar da

Page 118: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 1 17

teşkilatlı, sistemli ve amaçlı bir mücadele programından mahrumdurlar. Onların savaşı da, ekonomik alandaki arne­le isteklerinden ileri geçmemektedir. Bu yüzden de daha ufuklu, daha uzağı gören, adil bir toplum düzeni özlemi fikrine ulaşmış değillerdir.

Batoz ustaları ve teknisyenler, ister ihtisasları, ister ha­zırlıkları, isterse görecekleri toplumsal-politik rolleri itiba­riyle köy ekonomisi proletaryasının en önemli bölümüdür. Az çok tahsil görmüş, kültürlü, hazırlıklı insanlardır. Za­manlarının siyasi akımlarıyle ilgilenmişlerdirler. Bu iti­barla köy ekonomisi proletaryasının en bilinçli temsilci­leridir. Herhalde köy ekonomisi proJetaryası arasına sınıf bilincini, daha güzel, daha iyi bir toplum düzeni fi­kir ve programını götürüp sokanlar, onlar olacaklardır. Bu bakımdan Bereketli Topraklar Üzerinde romanındaki

batoz ustaları çok önemlidir. Birinci batoz ustasının ti­pi olgun, bilinçli bir arnele tipidir. O kendisini işçi sını­fının bir parçası saymaktadır. İşçi sınıfının yapıcı, yara­tıcı ve toplumu ayakta tutan gücü olduğuna inanan usta, emekçiliğiyle gurur duymaktadır. Irgatbaşının toprak ağa­larına itlik yaptığına nefretle isyan etmektedir.

«Emekçiyim ben, köle değil. . . » (l) Arnele hakkında da şöyle düşünmektedir: «- Sen ben hatta ağa olmasa da işler yürür am­

ma, onlar olmasa yürümez»(2) Usta ile ırgatbaşının arasında şöyle bir konuşma ge-

çer: «- Söyle ağaya da dediğini yapsın. Çukurova'ya

fıdet mi getireceksin. İcat mı çıkaracaksın? Bunca yıl böy­le gelmiş böyle gidiyor!

- Böyle gelmiş, amma böyle gider mi bilmem . . . »(3) Nihayet usta bizzat Kürt Zeynel ile münasebete gi­

rerek, kendisinin işçileri isyana teşvik ediyor diye ırgat-

(1) Orhan Kemal, Bereketli Toprak Üzerinde, s. 189 (2) Aynı eser, s. 189. (3) Aynı eser, s. 189.

Page 119: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 1 8 ]

başına ınüzevirlendiğini bildirmekten çekinmez. Usta sonra, ırgatbaşının ihbarı üzerine işten çıkarılmıştır.

İkinci batoz ustası, tamamen olumlu bir tiptir. O gelir gelmez, anormal çalışına şartlarına itiraz etmiŞtir. Koltukçuların acemi olduğunu hemen anlamıştır. Her türlü insan emeği koşullarının çiğneodiğini protesto et­miştir. Bu yüzden çıkacak herhangi feHiketin sorumlulu­ğunu toprak ağası ve ırgatbaşının taşıyacağını ısrarlı ileri sürmüştür. Nihayet, insan gücü dışındaki gergin çalış­ına sonucunda Pehlivan Ali kurban olunca, , arneleyle birlikte, toprak ağasına karşı çıkmış, yaralı arnelenin arabayla şehre götürülmesi için direnıniştir. Bunları ve arnelelerio gayriinsani şartlarda çalıştırıldığını, tahkikata gelen polise bildirmiştir.

Hiç şüphesiz ilerde batoz ustaları, teknisyenler v.d. köy ekonomisi proletaryasının arasına sınıf bilincini so­kacaklar, kendiliğinden doğan savaş politik kuraınla bir­leşecektir. Bu da köy ekonomisi proletaryasının savaşını yeni bir safhaya yükseltecek, işçi sınıfı mücadelesinin ay­rılmaz bir parçası halini alacaktır.

Romanda birçok olumsuz tipler yaratılmıştır. Küçük bey ile büyük bey, burjuvalaşmış toprak ağası zümresinin temsilcileridirler. Onlar binlerce dekar toprağı ellerinde biriktirmişlerdir. Çiftliklerini ücretli aınelelerle, ırgatlarla işletmektedirler. Bu tamamen kapitalist tarım işletmesi­dir. Kapitalist çiftliğin işlerini bizzat kendileri idare et­memektedirler. Bunu kendilerine sadık, halk düşmanı ır­gatbaşılarına, katipiere v.d. yaptırmaktadırlar. Onlara yalnız kontrol vazifesi kalmıştır. Kasabada yaşamaktadır�

lar. Açgözlülükleri, feodal toprak ağalarına kıyasla zayıf­lama şöyle dursun artmıştır. Halkı korkunç istismar et­mektedirler.

Toprak ağaları ırgatbaşlarını satın alarak, kendile­rine bağlamaktadırlar. Irgatbaşıları, insanlıklarını kaybe­derek, birer halk düşmanı kesilmektedirler. Harmandaki ırgatbaşı bunlardandır. O, kendini ağanın iti saymakta-

Page 120: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 1 1 9

dır. İşçileri ağanın hesabına sömürmekte, ezmekte ve ahHiksızlık yoluna itmektedir. Arnelenin gözünü açanları öldürmekten dahi çekinmemektedir. Pehlivan Ali onun dalkavukluğu ve ağalara itçe hizmeti yüzünden de kurban gitmiştir. Bütün bunlara karşılık, on işçinin ücretini, ce­bine indirmektedir. Akrabası olan Veysel esrar, kumar v.d. ticareti ile uğraşmaktadır. Kızları ise kerhanede oros­puluk yapmaktadırlar.

Çiftliğin katibi Bilal görevinden yararlanarak, işçi kadınların ırzına tecavüz etmekte, kendine karşı koyan işçileri işten uzaklaştırmaktadır.

Kemal Cessur da, ağalara yaranmıya çalışan ahlak­sızın ve ikiyüzlünün biridir.

Hayır cemiyetinin kurdurduğu inşaatta da ışçının hakkını yiyen taşeron, fabrikada işçi başı, katip gibi men­fur tufeyli tipleri canlandırılmıştır.

Romanda bazı işçi kadın tipleri de verilmiştir. Romanın oldukça sağlam bir kompozisyonu vardır.

Eserin ana hattı, Orta Anadolu'lu üç kişinin serüveni, kaderi üzerine kurulmuştur. Onların hayat yolu vasıtasıy­le köy ekonomisi proletaryasının çeşitli aşamaları anlatıl­mış toplumun bileşik ve çelişik manzarası gösterilmiştir.

Eserde kahramanların bulundukları, çalıştıkları ve yaşadıkları hayat şartları çok tipik surette canlandırıl­mıştır. Koşulların tasviri vasıtasıyle toplum gerçeklerinin acılığı ve çıplaklığı verilmiştir. Yazar hayatı, olumlu ve olumsuz, aydınlık ve karanlık, iyi ve kötü gerici ve ileri­ci yönleriyle yaşatmıştır. O kapitalist Türkiyesinde çir­kinin içersindeki daha güzel, daha iyi bir hayat özlemi­ni, mutluluk dileklerini, aydın umutları duyurmuştur. Yazar, üstadı Nazım Hikmet'le annesi arasında geçen resimde güzellik tartışmasını şöyle anlatmıştır:

«Annesi mevzularını parlak, cazip «güzel»den alı­yor. Güzelin kopyacılığını yapıyordu. Nazımsa istiyordu ki resimde umumi «güzel»in güzelliği değil, içinde yaşa­dığımız sosyal çevrenin tesirlerini taşıyan «çirkin»in gü-

Page 121: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 20 ]

zelliği dile gelsin. - Ne yapayım Nazım'cığım, güzeli seviyorum, zor­

la mı? Anneciğim anlatamadım. . . Demek istiyordum

ki, güzel bir kadının resmi şüphesiz güzeldir, ama Orta Anadolunun sıtmalı bir köyünden, bir deri bir kemik, fevkalade çirkin, hatta iğrenç Fatma kadının okkalı bir portresi de güzeldir.»(l)

Benim kanaatimce yukarda arzedilen güzellik kura­mı yalnız Nazım Hikmetin anlayışı değildir. Bu, aynı zamanda Orhan Kemal'in Bereketli Topraklar Üzerinde ve benzeri eserlerinde uygulanan bir anlayışıdır, onun özgün anlayışıdır. Edebi yönteminin önemli bir özelliği­dir. Yalnız, zaman zaman naturalizme, özellikle seks sah­nelerini anlatırken ifrata varmaktadır.

Yazar o kadar büyük bir canlılıkla, inandırıcılıkla, yaşantıyla verdiği toplumsal ortam ve şartlada bazı kah­ramanlarm karakterleri arasındaki bağıantıyı her zaman belirtmemektedir. O Bereketli Topraklar Üzerinde'nin Bulgarca baskısı için yazdığı önsözünde şöyle diyor:

«Romanı yazdım fakat onun «tipik» ve «umumbe­şer» olmasına gayret ediyordum.»

Bununla yazar, sanat anlayışının çok önemli bir yö­nünü özetlemiştir. Fakat bazı kahramanların, yahut ta kişilerin tutumları, «umumbeşer» açısından derken ortam­dan uzaklaşarak boşlukta kalmaktadır. Bunu Hidayetoğlıı gibi tipierin çelişik davranışlarında görmek mümkündür. O, parasını almak için bir tufeyli, bir insan öldürmüş­tür. Böyle olmakla beraber Köse Hasan'ın yardımına ko­şan da tek odur. Sonra Pehlivan Ali'nin, Kürt Zeynel'in ve Şamdin'in tekrar yerlerine geçmelerini inandırmıya ça­lışan yine Hidayetoğlu'dur. Biraz Maksim Gorki'nin «Çel­kaş» hikayesindeki baldırıçıplak tipini andınnaktadır. Fa­kat Rus yazarının kahramanlarının psikoloji ve hareket-

(1) Orhan Kemal, Nazım Hikmet'le Üç Buçuk Yıl, s. 48.

Page 122: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 121 ]

lerinin sağlam sosyal nedenleri belirtilmiştir. Burada ıse bunlar kapanık kalmıştır.

Bazı kapanıkiara rağmen Bereketli Topraklar Üze­rinde romanı Türk edebiyatının klasik eserleri arasında yer almaktadır.

Page 123: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

'[ 1 22 1

ORHAN KEMAL

GURBET KUŞLARI

Gurbet Kuşları, Orhan Kemal'in on yedinci romanı­dır. Kitap halinde 1 962 yılında yayınlanmıştır.(l) 27 Ma­yıs 1 960 hükümet darbesinden sonra yazılan bu eserin­de yazar, yeni toplum şartlarında, problemleri daha ser­best ele alarak daha ardıl bir sosyalist realist yöntemde çözümleyebilmiştir. Gurbet Kuşları, yazarın başarılı ve önemli eserlerinden biridir. Sosyo - politik nitelikte olan romanda, zamanının en aktüel ve önemli problemleri iş­lenmiş, çağdaş Türk toplumunun gerçekleri yansıtılmış­tır.

Eser iyi karşılanmıştır. Türkçe olarak Bulgaristan Halk Cumhuriyeti'nde de yayınlanmıştır.(2) Gurbet Kuş­ları bize bugünkü Türkiye'yi bizzat İstanbul yaşamİyle tanıtmaktadır. Nitekim eserin tanıtıcı, öğretici, eğitici ve -estetik önemi büyüktür.

Gurbet Kuşlan yazann şehir-köy ilişkileri roman diziminin devamıdır. Hatta eser, onun Bereketli Toprak­lar Üzerinde başlığındaki romanının ikinci bölümü, ikin­ci kitabı mahiyetindedir. Bu itibarla onlar iki kitaplık bir roman teşkil etmektedir. Yalnız olaylar ve serüvenler İstanbul'a aktanlmış ve Bereketli Topraklar Üzerinde ro­manından tanıdığımız kahramanlara yenileri eklenmiştir. Yeni meseleler ortaya konulmuş, daha geniş ve bileşik top­lum kesimi canlandırılmıştır.

Bereketli Topraklar Üzerinde başlığındaki romanda 40. yılların ortalarındaki Türkiye yansıtılmıştır. Gurbet Kuşları 50. yıllar Türk toplumuna hasredilmiştir. Daha

(1) Orhan Kemal, Gurbet Kuşları, Varlık Yayınevi, İs­tanbul. 1962.

(2) Orhan Kemal, Gurbet Kuşları, NPY, Sofya, 1966 s. '298,

Page 124: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

( 123 1

doğrusu, romandaki olaylar, 1 955 - 1 956 yıllarında cere­yan etmektedir. Yani toplumun on yıl sonraki bir ge­lişimi ele alınmıştır. Bu sürede önemli ekonomik, sosyal, politik, ideolojik ve kültürel değişiklikler olmuştur. 1 950 yılının Mayısında Cumhuriyet Halk Partisi seçimleri kay­betmiştir. İktidara Demokrat Parti gelmiştir. Partinin li­deri Celal Bayar cumhurbaşkanı, Adnan Menderes ise başbakan ve Demokrat Partinin başkanı olmuştur. Yeni hükümet, devlet cihazında temizlik yapmıştır. Bu temiz­leme orduyu da kapsamıştır. Cumhuriyet Halk Partisiyle bağlı bulunan bütün önemli mevkiilerdeki memurlar De­mokrat Parti mensuplarıyle değiştirilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisine ve bütün demokratik örgütlere karşı taar­ruza geçilmiştir.

D. İ. Vdoviçenko Demokrat Partinin sınıf niteliğini şöyle belirtmiştir:

«Demokrat Parti sınıf terkibi itibarıyle Cumhuriyet Halk Partisine pek yakındır. Fakat Demokrat Partide da­ha başlangıcından beri kocaman bankerler, tüccarlar, sa­nayiciler, büyük toprak ağaları, keza serbest mesleklerden burjuva aydınlarının bir bölümü, emekli ordu temsilcileri ve büyük memurlar üstün rol oynamıya başlamışlardır. On­ların bir bölümü önceleri iktidar partisinin idare ve parti cihazında yüksek mevkiiler almıştır. Yapı ve Kredi Ban­kası, yeni partiye kuruluşundan beri önemli mail yardım yapmıştır. Demokrat Partiye, 1945'te kabul edilen top­rak kanunundan korkan kodaman köy ağaları, keza sul­tanlık ve eski örf taraftarları, pantürkistler, 1 925'de ya­sak edilen mürteci Terakkiperver Fırkası mensupları gir­mişlerdir.»

Demokrat Parti iktidarı, memlekette kodaman bur­juvazi büyük toprak sahiplerinin diktataryası görevini gör­müştür. Memlekete, terör idaresi kurulmuştur. Celal Ba­

yar ve Menderesçiler, şahsi faşist rejimi yaratmak ça­basında bulunmuşlardır. Demokrat Parti, devletin ekono­mideki payını sınırlandırmış, buna karşılık özel teşebbü-

Page 125: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

124

sü desteklemiş, yabancı emperyalist sermayesine de ka­pıları açmıştır. Demokrat Partinin desteğiyle örgütleşen tekelci özel sermaye, milli, orta ve küçük burjuvaziyi bas­kısı altına almıştır, işçi sınıfı ve emekçi köylüleri, halkı görülmedik bir sornunneye başlamıştır. Türkiye'yi, Birleşik Amerika'nın politikasına sımsıkı bağlamıştır. Bu­nun sonucunda, sosyal tezatlar artmış ve sınıf çelişınesi keskinleşmiştir. Türk toplumundaki derin ekonomik top­lum değişimlerini izleyen A. Rozaliyef bu hususta şöyle yazmıştır:

«Son yıllar, genel olarak, Türkiye'de kapitalizmin hızla gelişmesi, özel olarak da büyük mili sermayenin pozisyonunun kuvetlenmesi ve nüfuz alanlarının genişle­mesiyle nitelenir. Demokrat Parti idaresi devrinde (ki, iktidar büyük sermaye ve en büyük toprak sahipleri tem­silcilerinin elindeydi) bu seyir hızlandı ve tedrici bir su­rette milli tekellerin teşekkülü seyri başladı. Milli menfa­atıere aykırı olarak emperyalistlerle işbirliğine gırışen Türk büyük sermayesinin pozisyonunun kuvvetlenmesi, birçok sanayi alanlarının, ziraatte ve ticarette geri kapi­talizm şekillerinin hüküm sürdüğü, şehir4e ve köyde bü­yük sayıda ve çeşitli küçük burjuva unsurlarının bulundu­ğu Türkiye gibi geri kalmış bir memlekette tekel teşki­latlarının ortaya çıkması, yalnız işçi sınıfıyle burjuvazi­nin bütünü arasında değil, milli burjuvazinin ayrı ayrı ta­bakaları arasında da çok karışık ve keskin tezatlar doğu­ruyor. Özellikle bu hal, ekonomik bakımdan geri olan memleketin iç politik durumunda sert ve uzun bir gergin­lik meydana getiriyor.(l)

27 Mayıs hükümet devirmesi, milli burjuvazinin ayrı ayrı tabakalar arasındaki çelişmelerin keskinleşmesinin açık bir ifadesidir; Türk halkının, yani proletarya ve

(1) Türkiye hakkında değerli iki eser, A. Rozaliyef «Türkiye'de Sınıflar ve Sınıf Mücadelesi» (Özet), Yeni Ça�, sayı 3 (33), s. 224 · 225.

Page 126: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 125 ]

başlıca olarak küçük ve orta burjuvazi ve köylülüğün, bü­yük sermaye ezgisi ve parazitizmi kuvvetlendikçe artan memnuniyetsizliğini yansıtıyor.»

Demokrat Parti iktidarında kapitalizmin geEşimi te­melinde burjuvazi sınıfı sayıca artmış ve sağlamlaşmıştır. Sanayi, tüccar, finans ve köy katları kuvvetlenmiştir. Kendileri için, halkın sömürülmesi ve milli menfaatlerin Batı emperyalizmine satılması ve memleketin borçlanma­sı hesabına palazlanma ve vurgunlar kazanma şartları ya­ratılmıştır. Devlet hazinesi de bir hayli soyulmuştur.

İdeolojik ve kültürel alanlarda da, en gerici, dinsel ve pantürkİst faşist nazariyeler yürütülmüştür. Demok­ratik ve sosyalist akımlar takip edilmişlerdir.

Gurbet Kuşları'nda, Demokrat Partinin 1950 - 1 960 yılları iktidarı dönemi şartlarında topraksız ve az toprak­lı köylülerin proleterleşme sürecinin ilerlemiş bir safhası canlandırılmıştır. «Atatürk'ten sonra en büyük Türk» şöhretine düşkün olan Adnan Menderes zamanında İstan­bul'un tarihsel değeri olan birçok binaları, sözde imar ni­yetiyle yıkılıyor, yollar açılıyor ve apartmanlar kuruluyor­du. Yazar bunu, istihza ile şöyle kaydetmiştir:

«'Atatürkten sonra en büyük Türk' iş başındaydı. Yıl­lar yılı gazeteler İstanbul'un dar sokaklarından, trafiği aksatan bol dönemeçli, eğri büğrü caddelerinden yakın­mıyor, karikatürler yapmıyorlar mıydı? İşte 'Atatürkten sonra en büyük Türk'ün nurlu eli İstanbulu taş taş üstün­de koymamacasına yıkıp, yeniden yapmak için harekete geçmiş, dev makineler, hayırlı istimtakın dev makineleri tarihsel kocaman kocaman yapıları toslamağa başlamış­tır.»( ! )

Evleri yıkdan halk meskensiz kalmaktadır. Daha büyük bir sefalete düşmektedir. Buna karşılık, yeni milyo­nerler, yeni müteahhitler yetişmekte, bina yıkımı-yapımın-

(1) Orhan Kemal, Gurbet Kuşları, NPY Sofya, 1966, s. 44.

Page 127: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

126 ]

dan vurgunlar sağlamaktadırlar. Yeni yeni apartınanı ar, yapılar yükseltilmektedir.

Yol, yıkım, yapım üzerine İstanbul'da geçici bir za­man süresince açılan iş, Anadolu'dan binlerce topraksız ve az topraklı köylüy.ü çekınektedir. Onlar iş bulmak. biraz para kazanmak, yaşamalarmı iyileştirmek ümidiyl{;;, katar dolusu büyük şehre gelmektedirler.

Romanı inceliyen Türk edebiyatı eleştirmecisi Ta­hir Alangu bu hususu şöyle belirtmektedir:

«Gurbet Kuşlan (1962) nda, köyünden ve topra­ğından kopmak zorunda kalan, 1950 - 1960 yılları İs­tanbul'un yıkım - imar çalışmalarının hızlandırdığı iç gö­çü anlatıyor. Ortalığa saçılan, el değiştiren, belirli yerler­de toplanan büyük para akıntısından nasırlı avuçlarına düşecek kısmet toplamağa koşan köylü akınını anlatmaya çalışıyor. Büyük yağmanın ancak son döküntülerine ye­tişebilen, İstanbul'un köhne hanlarına, gecekondu mahal­lelerine sığınan, ırgat komisyoncularının pençelerinde sö­mürülen, dev şehrin insanları ve hayatı karşısında afal­layıp kalan Gurbet Kuşlan'nın romanı. Sonia bu işlere karışan, talanı düzene koyan parti kodamaları, kimlikle­ri roman sayfalarında iyice sırıtan bir kaç ünlü politikacı, onlara yaslanan vurguncu çevreler . . . Köylünün alttan yu­karıya doğru büyük şehrin bütün çevrelerinde hızla çü­rüyüşü . . . »(l)

İstanbul'a çalışınağa gelen topraksız veya az top­raklı köylülerin bir bölüğü şehre yerleşmektedir. Şehir şartlarında, onların arasında da bir tabakataşma ve ayrı­laşma süreci vardır. Çoğu sürekli arnele olmakta, işçi sınıfına katılmaktadır. Bazıları müteahhitlere, tüccarlara, komisyonculara yamanmakta, ahlakça çürümektc ve «lüzumsuz insanlar» , daha doğrusu soysuzlaşmış tipler haline gelmektedirler. Onlardan bireyler de bazı tesadüf-

(1) Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve Ro­man Antolojisi 1930 - 1940, Cilt: 2, İstanbul, 1965, s. 397 - 398.

Page 128: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 127 J

!erin sonucunda, tufeyli ve sömürücü katiara yükselmek­tedirler. Yazar, şehre gelen köylülerin bu bileşik ve çeli­şik tabakalaşma ve ayrılaşma seyrini yansıtmıştır.

Eserde yıkım - yapımda çalışan arnelenin yaşamı, iş� çiliği, komisyoncular ve her türlü asalaklar tarafından sömürülmesi anlatılmıştır. Onlar eski hanlar ve odalarda, yüksek kirayla, pis, havasız ve sardelya gibi sıkışık, gay­ri sıhhi koşullarda yaşamaktadırlar. Şehrin kenarlarında, büyÜk zahmetlerle ve lokmalarından kısıntılada aldıkları arsalarda kurdukları gecekondular devlet tarafından yıkıl­maktadır. Bu, asıl İstanbul, yani işçilerin, emekçilerin, işsizlik korkusu ile yoksulluk ve sefaJet içersinde yüzen alelade insanların İstanbuludur; dış parlaklığının arka­sında yaşıyan ve direnen emekçi İstanbul'dur.

Topraksız ve az topraklı köylülerin proleterleşmele­ri ve işçi sınıfına katılmalariyle derinleşen uçlaşma apa­şikardır. Romanda bundan memnun olmıyan burjuvala­rın tepkisi belirtilmiştir. Onlar Anadolu'dan trenlerle Hay­dar Paşa garına inen köylüleri nefretle karşılamaktadırlar:

«- Bu rezalete bakın Allahaşkınal - Rezalet, sefalet. . . - Bu sefaletlerini köylerinde saklayıp da İstanbul'-

da yabancılara teşhir etmeseler olamaz mı?»(l)

Romanda Demokrat Parti iktidarının yarattığı şart­larda, burjuva partileri arasındaki kavgalardan faydalanan, hele idarenin yardımına dayanan ve milyoner olmak pe-· şinde koşan yeni vurguncu, mütehahhit, komisyoncu gibi katıara geniş yer ayrılmıştır. Onlar, şahsi çıkarları ıçın Demokrat Parti yöneticilerinden taahhütler koparmakta, İstanbul'da apartmanlar, binalar kurdurmaktadırlar. Ale­lade kabzımallar partinin aracılığı sayesinde tüccar ol­makta, eski fırıncılar yeni ekmek fabrikası kurdurmak­ta, basma fabrikatörü v.d. olmaktadırlar. Yazar bunlar­dan biri hakkında roman kişisi ağzından şunları söylüyor:·

(1) Orhan Kemal, Gurbet Kuşları, s. 6.

Page 129: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

128

«Başvekilin kısa zamanda yarattığı her mahallede­ki beş on zıp çıktı milyonerden biri: Enflasyon parası milyoneri!»(l)

Bunlar prensipsiz, ahlaksız ve çıkarcı insanlardır. Bunların çoğu düne kadar C.H.P. taraftarı, sonra D.P. taraftarı olmuşlardır. İcabında, çıkarları için partililikleri­ni gizlemektedirler. Rakiplerini jurnallamakta, polise da­hi hizmet etmektedirler. Namuslarını satmaktadırlar.

Yeni, özellikle vurguncu tüccar burjuvazi katları do­layısiyle burjuva uçları, parti çelişmeleri anlatılmıştır. Demokrat Partililer, C.H.P. ve diğer partileri yasak et­me niyetindedirler. İmkanı olsa, düşmanları . hesap ettik­Ieri İsmet İnönü'yü memleket dışı edeceklerdir. İstanbul halkının ekmeği yetmiyormuş, suyu azmış, gaz, şeker, giyim kuşam yokmuş, bunun önemi yoktur. Fakat radyo­lardan yirmi dört saat mevlüd, kuran okutulması, gerici­liğin yayılması taraftarıdırlar.(2) Onlar, vurgunculuklara bizzat katılmaktadırlar. Romanda D.P. yöneticilerinin, Şempanze ve Adnan Menderes'in ahlaksızlığı, politik de­magojisi, kadıncılıkları v.d. gösterilmiştir.(3)

Yazar, Cumhuriyet Halk Partililer salonlarını da anlatmıştır. Onların D.P.'yle ilişkilerini belirtmiştir.

Romanda Türk komünistleriyle ilerici sendikacılık da temsil edilmiştir. 6 - 7 Eylül 1955'de, hükümetin teş­vikiyle, Kıbrıs meselesi dolayısıyle Yunan vatandaşiara karşı yapılan taarruz yargılaıımaktadır.

Böylelikle, Gurbet Kuşları'nda, 50 yıllarının İstan­bul'uyle Türk toplumunun somut tarihsel manzarası can­landırılmıştır. Bu itibarla, Orhan Kemal'in romanı, o za­mana kadar İstanbul hakkında yazılan bütün eserlerden ayrılmaktadır. Yazar, toplum gerçeklerini gerçek ve çıp-

(1) Orhan Kemal, Gurbet Kuşleri, s. 83. (2) Aynı eser, s. 6. (3) Aynı eser, s. 89.

Page 130: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 29

lak çizgileriyle vermiştir. Türk edebiyatını yeni özellikler­le zenginleştirmiştir.

Gurbet Kuşları'nın baş kahramanı, Bereketli. Toprak­lar Üzerinde romanındaki İWihsız Yusuf'un büyük oğlu Mehmet'tir. O, köyünü ilk defa terketmektedir. Şehir hakkında hiç bir tasavvuru yoktur. Mehmet her şeyi ba­basından duyduğu ölçülerle değerlendirmektedir. Babasın­dan ona, şehiriiiere karşı uyanık davranmak, insanlara dalkavukça yanaşmak, hayatta işini düzrnek için türlü araçlara başvurmak, el öpmek, bel. bükmek gibi olumsuz

çizgiler de geçmiştir. Babasının ustalığı önünde hayran­dır. Kafasında, köy imamının soktuğu dinsel tasavvurlar vardır. Fakat şehire gelince, yaratılışındaki kabiliyeti, açıkgözlüğü üstün gelmektedir. Benliği, el ayak öpmeğe ayaklanmaktadır. Veli gibi bir hamalın arkalaması saye­sinde, aynı zamanda Kastamonu'lu işçi ve onun babası olan ustanın ortamında iyi bir insan olarak belirmekte­dir. Kısa bir zamanda duvar ustası olmuştur. Gönülden sevdiği namuslu bir hizmetçi kız olan Ayşe ile evlenmiş­tir. Onun vasıtasiyle, İstanbul arneleleri arasına düşmüş­tür. Bilhassa Ayşe'nin abiası Hatice'nin kocası onun üze­rinde olumlu etkiler yapmıştır. Bacanağının etkisi altında, Demokrat Partiye girmek teklifini reddetmiştir. Hüseyin Korkmaz adlı müteahhidin dükkanını da terketmiştir. O hatalı düşüncelere ve mütehahhidinin dolaplarına kapılan babasına karşı çıkmıştır ve tümüyle bağımsız bir davranı­

şı vardır. Zeytinburnun'da karısiyle birlikte bir arsa al­mış ve orada devlet tarafından yıktınlsa da, tekrar kur­mak ümidiyle yaşamaktadır.

İflahsızın Mehmet hemen hemen iki yıldır İstanbul'­da bulunmaktadır. Şehre yerleşmiştir. İşçi sınıfının ara­sına katılmıştır. O zaman zaman Allahın din kitapların­da, daha doğrusu köy imamının tasavvur ettiği tarzdaki varlığından şüphe etmekte, cennetin var olmasına da pek inanmamaktadır. Kendini eşit haklı bir vatandaş saymak­tadır. Hiç olmazsa şahsi haklarına, benliğine ve ailesine

Page 131: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

130

toz kondurmamaktadır. Onun yolu besbellidir. İleride bi­linçli bir işçi olması beklenebilir.

Ayşe de olumlu bir kişidir. İstanbul'lu arnele asim­dandır. Babası bir kamyon altında can vermiştir. Annesi, babasını bırakarak kaybolmuştur. Kendisi hayatını, na­musuyle ve alın teriyle müteahhit Hüseyin Korkmaz ve Şendul hammda hizmetçi olarak kazanmaktadır. Sağlam karakterli bir kızdır. Hüseyin Korkmaz'ın imalarına ku­lak asmamakta, Gafur'un bütün çabalarını püskürtmek­tedir. Basit fakat dürüst anlayışlarıyle Ahmet Mithat'ın Yeniçeriler romanındaki yeniçeri kızını andırmaktadır. Nihayet sevdiği İflahsız Mehmet'le evlenmektedir. Bütün güçlüklere göğüs gererek, hizmetçiliği zamanında topla­dığı parayı da katarak, kocasiyle arsa almaya teşebbüs etmiş ve gecekondu kuruculuğuna tutunmuştur. Fabrika­da çalışmıya başlamış ve böylece o da işçi sınıfına katıl­

mıştır. Hatice'nin kocası bilinçli bir ameledir. O zamanında

İfHlhsız Mehmet'in yolunu geçmiştir. Sendika azasıdır. Romanda, onun sık sık sendika kulübüne gittiği bildiril­mektedir. Eserdeki imalara göre bu yıllarda gerçekten sendika hareketi kuvvetlenmiştir. İflahsız Mehmet'e bur­juva partilerine girmemesini o telkin etmiştir. Çünkü on­lar, emekçilerin çıkarlarını düşünemezlerdi. Onlar, bur­juva ve köy ağalarının siyasi örgütleridirler.

Romanda, gecekondu mahallesinde, etraftan «komü­nist» olarak adlandırılan bir öğretmen vardır. O gerçek halk öğretmeni ve devrimci çizgileri taşımaktadır. Cesaret­le halk arasında dolaşmakta, D.P.'ye, C.H.P.'ne, Vatan Cephesi adiyle Demokrat Partinin kurmağa çalıştığı ge­rici örgütlere girmemesine ön ayak olmakta, işçilerin ge­ce kondu kurmalarını desteklemekte, rüşvetçiliğe ve gece­

konduları yıkan polislere karşı çıkmaktadır. Etrafındaki alelade insanlara güven, inanç ve cesaret vermektedir. Ayşe ile Mehmet onun hakkında şöyle düşünmektedirler:

«Ne vardı, ne oluyordu? Öğretmen D.P.'ye, VC'ye

Page 132: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

girmiyor, başkaların da girmemelerine ön ayak iyi ediyordu. Onlar da girmemişler, bu yüzden köşkün rahat ekmeğini bırakmamışlar mıydı?»(l)

1 3 1

olursa

köşkü,

Öğretmenin en yakın yardımcısı, Yugoslavyalı göçmendir.

bir

Komünistlerin, sendikacıların halkın arasındaki nü­fuzu artıyor. Çünkü, emekçi halkın menfaatlerini gerçek­ten koruyanlar onlardır.

Romanda bir de, komünist aydınların temsilcisi ve­rilmiştir. Bu, kültürlü, hazırlıklı ve bilimsel dünya görü­şüne sahip bir kişidir. Kendisi avukattır. O burjuva CHP'­lilerin salonlarında, burjuva aydınlarİyle türlü konular­

da tartışmaktadır. Çok samimi, cesur ve sabit bir insan olarak tasvir edilmiştir. Türk toplumundaki siyasi kavga­ları, C.H.P.'nin düşmesini, D.P.'nin ilerde sahneden in­mesi olumsallığını, tarihsel zaruretler açısından yorumlar:

«- Yani demek istiyorum ki, dedi, altyapıdaki bi­rikmeler, günün birinde adamakıllı ağır basar, bir sıçra­mayla yeni bir keyfiyete geçer. Dün bu kanun gereğince CHP yuvarlanmıştı, bugünkü sıra DP'de. »(2)

Devamla : «- Sonra da daha sonrakilerde. Taa ki . . . »(3) der. Avukat'ın anlayışlarınkin e yakın görüşlü birkaç çiz-

giyle bir de sarışın öğretmen verilmiştir.

Onlar kanaatlerini açık olarak ileri sürmektedirler. Avukat, Juri'nin, Şendul hanımefendinin onu polise ih­bar edeceği ihtarına şöyle cevap vermektedir:

«- Canım beni rapor edeceği kimseler benim hak­kımda bilmediklerini ondan öğrenecek değiller ya! »(4)

Onlar, yeni anlayış ve görüşlü, gerçek yurtsever, yük­

sek ahlaklı ve enternasyonalist insanlardır. Öngörülü,

(1) Orhan Kemal, Gurbet Kuşları, s. 283. (2) Aynı eser, s. 107. (3) Aynı eser, s. 107. (4) Aynı eser, s. 104.

Page 133: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

132 ]

eylemlerde emin ve realist, kişilik sahibi kimselerdir. 'Ki­şiliklerinde, işçi sınıfının, emekçi köylülerin, halkın en bi­linçli bölümünün çizgilerini taşımaktadırlar.

Romanda, henüz işçi sınıfının sıralarına katılan, köy ekonomisi işçisinden, sendikacısından, mahalle öğretme­ninden komünist halk aydınına varıncaya kadar bir sıra kişi canlandırılmıştır. Bu da Türk toplumunda sosyaliz­min, halkın türlü sınıf ve tabakaları arasında gitgide de­rinlemesini ve genişlemesini, geniş emekçi ve aydın yı­ğınlarını sardığını göstermektedir.

Hüseyin Korkmaz, Demokrat Parti iktidarı zamanın­da, yeni yetişmiş vurguncu zenginler katının temsilcisidir. O bir tesadüf eseri burjuva ortamına katılmıştır. Niğde yakınlarındaki bir Anadolu köyünün en fakir ailelerinden­dir. Her zaman bir yanı ile köylü kalacaktır. İstanbul'a on sene önce dayısİyle gelmiştir. Herhalde daha o zani:ın «El öpmekle ağız kirlenmez» ilkesine bağlanmış bulunu·· yordu. Sebze halinde bir dükkana işçi olmuştur. Kabzıma·­lın köşkünde yaşamaktadır. Kabzımalın genç karısı Ş�'1-dul hanımın ihtirasına alet olmuştur. İhtiyar da ölünce evlenmişlerdir. Kadının namussuz bağlantıları ve entrik.,­ları sonucunda, birkaç apartman sahibi olmuş, Demskrat Partiye girmiştir. Müteahhitlikle uğraşmaktadır. Kabzımal Hüseyin'den Hüseyin Bey, Hüseyin Korkmaz olmu�tL'f . Beyefendi olmak, ınebus, hatta vekil olmak arzub - ndc:�­dır. Fakat bütün bunlar, karısının telkinleridir. Böyk('e parti kavgalarına da katılmıştır, D.P. İstanbul yöm·tici : e­ri arasına karışmışsa da, asıl bağlantılar karısınındır. O daha fazla mevcut olmıyan bağlantılarıyle gururlanmakta­dır. Burada tamamen para - mal ilişkilerine bağlı bi.!:" aile görülmektedir. Kadın, kocasının bilgisiyle, istediği kiın­selerle gezmekte, taahhütler için D.P. yöneticileriyle yı:;tıp kalkmaktadır.

Hüseyin Korkmaz'ın karısı, vurguncu zengin bt�:j u­va katının iğrenç tiplerinden biridir. Onun bencil hayat felsefesi şudur :

Page 134: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 33

«Dünyaya bir defa geliyor insan» «Hayat bir merdiven. İnıneyi düşünmiyeceksin. Çık­

mak için her şeyi mubah, her şeyi meşru. Bunun içinse kafayı çalıştırmak yeter. » ( l )

O burj uva sosyetcsinde uçlara doğru tınnanmak ih­tirasiyle yaşamaktadır. Buna yetişrnek için her türiii c·:­nayeti işlemiye hazırdır. Prensipsiziikten başka prensibi yoktur. O, zamanmda da Cumhuriyet Halk Partisinin . \n­kara' daki yönetiderinden birinin karısı olmuştur. O va­

kit, CHP'nin iktidardan düşmemesi için çalışmış, ihl::ar­lar yapmıştır. Sonra İstanbul'da bir mi.iteahhitle evlenmiş­tir. C.n.P. iktidardan düşünce D.P tarafına ge�miştir

Partinin büyüklerine yaranmak için, C.H.P.'lilerin balo ve salonlarını dolaşrnakta, orada öğrendikleri sırları ih­bar etmektedir . Hatta polise jurnacılık da yaptığı anlaşıl­maktadır. Mesela memnuniyctsizEğini ifade eden bir İs­tanbul'lu genci polise vermekten geri durm:ımaktadır. D.P yönetiderine metreslik yapmaktadır. Bütün bunları Hü­

::;cyin Korkmaz'ı yükseltmek, onun araciyle tekrar idare­ele bulunan yüksek burjuva ortamİarına çıkmakt ır . K • . ca­sı da onun elinde bir alettir.

Romanda, onun Ankara'lı dostu Zerrin de ona ben­

zemektedir. Fakat o, Şendul'un girrneğe muvaffak olama­dığı kokrnuş sosyeteye ulaşmıştır. Zerrio'in şahsında A­merikan hayranhğı da belirtilmiştir. O, bir Amerikalı zenci ile gezmektedir.

Şempaze, D.P. yöneticilerinden biridir. Vekildir. O,

bir zamanlar C.H.P. iktidarında daire müdürü gibi önem­siz bir memuriyet görmüştür. Şimdi ise, iktidarın en so­rumlu insanlarından biridir. Onun şahsında, D.P.'lilerin demagojik, sinsi gerici politikasının ilkeleri canlandırıl­mıştır. Ahlak bakımından soysuztaşmış bir tiptir. Özel evlerde, türlü kadınlarla yaşamaktadır. Tahhütler verilme-

(1) Orhan Kemal, Gurbet Kuşları, s. 51.

Page 135: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 34

sine aracı olmaktadır. Buna karşılık karın yüzde otuz nis­petine katılrnaktadır.

Ayrıca, epizodik olmakla beraber, Demokrat Par­

tinin başkanı ve Demokrat Parti iktidarı zamanındaki baş­bakan, Türk halkının milli rnenfaatleri haini, burjuva ya­sallığı ve anayasayı ayakları altında çiğneyen Adnan Menderes de çizilmiş, güttüğü halk aleyhtarı politikasının ilkeleri belirtilmiştir. Kadınlarla düşüp kalkması, berbat ahHlksızlığı gösterilmiştir.

Romanda, Juri, ile kocasının salonlarında, C.H.P.'li­lerin ortamı da verilmiştir. Sanat alanında ekzistansiya­list gibi gerici akunların tartışması yapılmış, burjuva sa­natının temsilcileri anlatılmıştır.

Bunların dışında, burjuva ortamının ve Hişkilerinin etkisinde, bazı köylülerin soysuztaşması da gösterilmiştir. İflahsızın Yusuf, Gafur v.d. bu soydan tiplerdir. Bunun­la beraber ikinci derecede, Kastamonu'lu genç ve babası gibi olumlu insan tipleri de verilmiştir.

Yazarın ideolojik, özgün anlayışına göre, Gurbet Kuşları, Bereketli Topraklar Üzerinde başlıklı esere kı­yasla, daha bileşik bir plan üzerine kurulmuştur. Ön plan­da, kompozisyon ve süje hattı, bütünlükle İfH1hsız Meh­met'in serüven esasında, onun kişi olarak oluşumu ve ge­lişimini takip etmektedir. Fakat bununla hemen hemen paralel ikinci plan olarak da Şendul ile Hüseyin Korkmaz süje hattı yürütmektedir . . . İkinci hattın ödevi, toplurndaki sosyal uçlaşmayı göstermek, iktidar ve ona yaslanan bur­juva ortarnları tasvir etmektir. Kalan tipler onların etra­fında verilmişler ve yan ek hatları vazifesini görmektedir­ler. Koropozisyonda yer yer boşluklar, Şendul ve Hüseyin Korkmaz'da aşırılıklar vardır. Bilhassa Şendul'un sosyal nedenleri ve toplumdaki mevkiisizliği biraz kapalı kal­mıştır. Onlar romanda biraz da çeşitli toplumsal sınıf ve

kat ortamlarının tasvirini kolaylaştıncı görevlerde bulu­nurlar. Hiç olmazsa böyle intiba bırakmaktadırlar. Kont­rast tarzı, geniş olarak uygulanmıştır.

Page 136: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

( 135 ]

Karakterlerin tanıtım ında, bilhassa İflahsız Mehmet'­te, büyük bir ustalık gösterilmiştir. Mehmet'in İstanbul'la ilk teması, onu köyüyle karşılaştırması anı ve hal açısın­dan büyük bir kuvvetle verilmiştir. Kimi ayrıntılar, hele İstanbullutarın alayla «babasını» sormaları, onun da saf­lıkla babasının kim olduğunu anlatması ve tekrarlar kah­ramanın iç portresini çizmektc kuvvetli bir özgünlük ara­cı olmuşlardır.

İflahsız Yusuf, Gurbet Kuşlan'nda biraz beklenme­dik gelişimi, «umumbeşer» psikolojik yaniariyle esaslan­dırılmıştır. Bu da yazarın şernalara hizmet etmediğini ıs­pat etmektedir.

Yazar diyalogun büyük ustasıdır. Diyalog eserlerine dinamizm kazandırmıştır.

Orhan Kemal, roman üslubunun ve temiz Türk dili­nin ustalarından biridir. O, bazı yazarlardan farklı ola­rak, Anadolu dil etkilerine kapılmamaktadır. Tahir Alan­gu'nun belirttiği gibi, eserlerini İstanbul Türkçesiyle, şim­diye kadarki edebiyat dili ile yazmaktadır. Anadolu ağız­larından aldığı sözlerle edebiyat dilini zenginleştirmekte­dir.(l ) Diyalektizmleri de, artık yerinde kullanmaktadır.

(1) Tahir Alangu. Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve Ro­man Antolojisi, 1930 - 1940, cilt 2, s. 382.

Page 137: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

SAMİM KOCAGÖZ

ONBİNLERİN DÖNÜŞÜ

Türk edebiyatında en özgün hikayecilerden biri olan Samim Kocagöz(l) roman türünde de başariyle çalışmak­tadır. İkinci Dünya adlı ilk romanı 1 93 8'de yayınlanmış­tır. Son romanı olan Bir Karış Toprak da 1 964'de çık­mıştır. Bu süre içinde, yedi roman yazmıştır. Nitekim Türk romanının savaş ve savaş sonrası yılları dönemleri temsilcilerindendir. Nazım Hikmet'le Sabahattin Ali'nin temellerini attıkları sosyalist realist nesir geleneklerinin devamcısıdır.

Onbin!erin Döniişü(2) yazarın dördüncü romanıdır. Sabahatİn Ali'nin İçim�zdeki Şeytan romanından sonra, gericiliğe, Turancılığa, faşizme karşı yazılmış en keskin eserdir, Türk edebiyatında Türk toplumunun temel tarih­sel sosyal çelişme ve eğilimlerini yansıtmıştı.r. Zamanın olumlu ve olumsuz kişilerini canlandırmıştır. Ele alınan problemlere, çağımızın en ilerici politik, ideolojik, etik ve estetik açısından ışık tutulmuştur.

Samim Kocagöz'ün edebi yaratıcılığı ve özellikle

(1) Tanınmış Türk hikayeci ve romancılarından Samim Kocagöz 13 Şubat 1916'da Güney Batı Anadolu'nun Söke ka­sabasında doğmuştur. Orta öğrenimini İzmir'de, yüksek öğre­nimini de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkolo­ji bölümünde yapmıştır. (1942). Üç yıl kadar (1943 - 1945) İs-viçre'de kalmıştır. Lozan Üniversitesinde halkbilgisi de çalışmış, sanat tarihi kurslarına devam etmiştir. İzmir'de yaşamaktadır. Tarımla uğraşmakla beraber ni edebiyata vermiştir.

üzerin· Şimdi kendi-

Yedi roman ve altı hikaye kitabı yayınlamıştır. Sam Am­ca hikayesiyle, 1950'de 400'den fazla yazarın katıldığı Dün­ya Hikaye yarışmasında birinciliği kazanmıştır. Bu eseri 14

.

yabancı dile çevrilmiş ve 23 yabancı memlekette basılmıştır. (2) Samim Kocagöz, Onbinlerin Dönüşü, YeditePe Ya­

ymevL İst., 1957

Page 138: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 137 ]

Onbinlerin Dönüşü romanı memleketinde olduğu gibi, yurt

dışmda da büyük bir ilgi toplamıştır. Türkiye'de yayınla­nan eserlerin çoğu tükenmiştir. Hikayeciliği, yabancı mem­leketlerde türlü antolojilerde temsil edilmiştir. Onbinledn Döniişü Rusça basılmıştır. Türkçe olarak Bulgaristan'da yayınlanmıştır. (1)

Toplurucu politik bir roman olan Onbinler.in Dönü­şü zengin, özlü, çok önemli bir sanat eseridir. Türk top­lumunun iki on yıllığını kapsamaktadır. Romanda, çağı­mızm politik, sosyal, ideolojik ve kültürel birçok sorun­ları üzerinde durulmuştur. Onlar, çok geniş bir ufuk açı­sından çözümlenmiştir. Bundan ötürü, eserin konusunu, problemlerini ve idesini toplu olarak özetlemek güçlük teşkil etmektedir.

Burjuva Türk eleştirmeci ve tarihçisi Tahir Alangu, Samim Kocagöz'ün eserleri üzerinde yütüttüğü düşüncele­rinde. Onbinlerin Dönüşü hakkında şöyle yazmıştır:

«Üçüncü romanı Onbinlerin Dönüşü (1 957) ile yo­lunu yeniden büyük şehre çeviriyor, üzerinde yıllardır çalıştığı bir alandan ayrılıyordu, İkinci Dünya Savaşı yıl­larındaki İstanbul Üniversitesi ve aydınlar çevresindeki çatışmaları, öğrencilik yıllarındaki anıtarına dayanarak tasvir ediyordu. Bir Şehrin İki Kapısı ( 1 948) romanında olduğu gibi, bu eserinde de, karşılıklı cephelere ayrılmış insanlar var. Bazan satıhta belli belirsiz, çok kere alttan alta gelişen çelişıneler üzerine kurulmuş bir roman. Savaş yıllarında İstanbul Üniversitesi çevresinde, gelişen dünya olaylarıyle birlikte alevlenen düşünce çatışmaları ve grup­laşmalar . . . Yazar, bir zamanlar içinde yaşadığı bir çev­reyi anlatıyor. Sabahattin Ali'nin (bk. Cumhuriyetten Son­ra Hikaye ve Roman» 1 959, s. 1 8 1 / 1 82) İçimizdeki Şey­tan (1 940) romanında da, şöyle bir yan motif halinde

(1) Samim Kocagöz, Onbinlerin Dönüşü, NPY, Sofya 1965, s. 254.

Page 139: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 3 8

ele alınan b u konu, burada daha geniş ölçüde ele alını­yor. »(!)

Tahir Alangu'nun da belirttiği gibi, Samim Kocagöz, Onbinlerin Dönüşü'nün özünü, ikinci Dünya Savaşı sıra­larında İstanbul Üniversitesi aydın çevrelerinden almıştır. İkinci Dünya Savaşı arifesinde Türk Üniversitelileri ve aydın çevreleri arasında politik savaş keskinleşmiştir. Sa­vaş içinde hitlerci nazilerin gizli ve açık teşvikiyle, Tür­kiye'de gerici, pantürkİst ve faşist güçler, her türlü de­mokratik düşünüş ve harekete karşı taarruza geçmiş. mu­zır faaliyetlerini arttırmışlardır. ilerici, antifaşist, yurtse­ver ve antiemperyalist güçler onların ajitasyon, demagoji ve saldırılarına karşı koymuş, içyüzlerini halka göstermiş, Savaş sırasında memleketin bağımsız bir politika, nazilet' hesabına harbe katılmamak, Sovyetler Birliği'yle dostluk hattını desteklemişlerdir. Türkiye Üniversitelerinde, faşist Almanya'dan kaçarak hocalık yapan antifaşist bilim adrLm­larını, pantürkistlerin saldırısından korumuşlardır İstım­bul'da ve Ankara Üniversitelerinde antifaşist çalışmalar, ileri gençlik birlikleri idaresinde yürütülmüştür. Bilhassa Prof. Nevmark'ın İktisat Teorisi okuttuğu, Mihri'nin asis­tan olarak çalıştığı İktisadiyat, Abdülbaki Gölpınarlı'nın da ders verdiği Edebiyat, Mehmet Ali Aybar'ın doçentl ik yaptığı Hukuk Fakültelerinde ilerici üniversiteliler üstün­lük göstermişlerdir. Yüksek öğretim öğrencileri, pantür­kistlerin teşebbüsüyle teşkilatıandırılan İsmail Baltacıoğ­lu'nun konferansına karşı çıkmışlardır. 1 943 yılında Üni­versiteliler, Süleymaniye camiinin minarelerine: «Sara��oğ ­l u faşisttir. Faşizme karşı tekcephel » diye dövizler asarak hükümetin tutumunu tenkit etmişlerdir. Bu vesileyle 19-+4'­de, İstanbul'da 1 OO'e yakın ilerici üniversiteli tevkif edil­miştir.

Fakat yaı;arın ödevi, somut tarihsel olay ların aınpi-

(1) Tahir Alangu. Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve Roman Antolojisi: 2 1930 - 1940 İst., 1965, s. 340 - 341.

Page 140: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 139

rik, kopyacılığı değildir. O, üniversiteli gen�·liği arm;;rıda­ki iklimi, ilerici - gerici çatışmalarının ruhunu, ol2.yların altındaki nedenler ve eğilimleri vermek istemiştir. Olaylar da, romanın ideolojik - özgün anlayışına yatkın , değişti­rilecek ve savaş öncesine aktarılarak tasvir edilmiştir. Ro­man kişileri tahsillerini savaşın başlaması arifesınde,

1939'da bitirmektedirler. Bundan ötürü Tahir Alangı.ı" nun yazarı, üniversitelilerin savaş yıllarında maddi mahrumi­

yetler şartlarını belirtmiyar diye suçlandırmas! temels:z·.lir. (1)

Zaman itibariyle Onbinlcrin Dönüşü'nün i lk üç bö­lümündeki olaylar, Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan romanının olaylarını karşılamaktadır. Samim Kocag62'ün eserindeki dördüncü, beşinci bölümler on sene kaı:i:ı1.' ikri uzanarak, ellinci yılların başlangıcını da bpsamaktrıdır­lar. içersine çok partili idare rejimini de almaktadır B:)y­lelikle hem üniversite çevrelerini, hem de daha gr.ni5 top­lum hayatını yansıtmaktadır. Tahir Alangu'nun iddiasına karşılık, bazı kahramanların tarihçesi ve bağ1anttları cıra­ciyle aydınların tütün işçileriyle teması, çeşitli ya�am bö­lümleri de verilmiştir.

Samim Kocagöz'ün Onbinlcrin Dönüşü'nün konusu, 1936 - 1955 yılları dönemindeki Türk aydınlarının bile­şik ve karşıtlı gelişimidir. Fakat sanat eseri gerçeklerin tam kendisi değildir ve olamaz da. O, yazar tarafından idrak edilerek canlandırılan yaşam yankısıdır. Bu itibarla yaratıcının gerçekler hakkında ne kadar doğru bir dünya görüşü varsa ve belirli sosyal güçlerin temsilcisi olarak bunları ne kadar iyi değerlendirebilirse, o derecede tabiat ve toplumu dolgun ve tam olarak canlandırabilmektedir. Bundan başka sanatkar, realitenin bütün yönlerini ve çe­şitliliğini ne tasvir edebilir, ne de buna lüzum vardır. O,

ideolojik - özgün anlayışına göre, konunun sınırlarında,

(1) Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve Ro­man Antolojisi, 1930 - 1940, cilt: 2. İst. 1965, s. 342.

Page 141: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 40

önemli bulduğu sorunları ön plana çekmekte ve belirli ideolojik problemleri çözümlemektedir. Bilimsel dünya görüşEi, yöntemli bir yazar olan Samim Kocagöz'ün eser­lerinde bu özellikler açık olarak görülmektedir. O, ger­çekiere her zaman belli bir açıdan yanaşmakta hayalleri

i le zenginleştirmckte ve bunlara yön vermektedir. Hika­yeciliği ile ilintili sorulara o şöyle cevap vermiştir:

«-- Bütün hikayelerimin konuları gördüğüm, tespit ettiğim vak'alardır. Ancak yazarken gördüğüm bildiğim, olaylara, bir yazar olarak, hayalimden istikamet veririm. Üzerlerinde yapı, şekil ve fikir bakımından işlerim. Me­sela hakikatte adam ölür de ben öldürmem, hapse korlar da ben onu affederim.»(l)

«Hikayede realizmi nasıl anlıyorsunuz?» sorusunu şöyle cevaplandırmıştır:

«Eğer bildiseleri mot a mot tespit etmek hikayecilik olsaydı, hikaye diye mahkeme zabıtlarını yayınlamak ge­rekirdi.»

Ek olarak da şöyle demiştir: «- Olayların aynen kopye edilmesi, mahkeme za­

bıtlarına benzetilebilir. Fakat bir romancı veya hikayeci, bu mahkçme zabıtlarını alır, bunları kendine göre bir forma koyarak bir istikamet verir ve olayların psikolojik yapısını tamamlar. »(2)

Onun hikayeciliği ile Hintili ileri sürdüğü ilkeler, ro­manlarını da içine almaktadır. Yazar Türk aydınlarının toplumda mevkii ve mevziileri, ödevleri üzerinde durmuş­tur.

Kapitalizmden sosyalizme geçiş, kapitalizmin genel bulıranının yeni bir safhaya girdiği, emperyalizmin sömür­ge sisteminin çöktüğü ve mili kurtuluş hareketinin güçleş­

tiği, burjuvazi ile işçi sınıfının arasındaki tezatların keskin-

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, AHKKLŞ, İst. 1960, s. 125.

(2) Aynı eser, s. 136.

Page 142: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

141

leştiği bir devirde Türk halkı arasındaki ekonomik, poli­tik eylemle, kuramsal savaşın önemi pek artmıştır. Bu­nun sonucunda da, aydınların çalışmalarının, inkılapçı kuramın, sosyalist bilincin, kurarola toplumcu eylemin birleşmesinin rolü büyümektedir. ilerici, demokratik ülkü­ler, düşünceler ve kurarnlar toplum gelişmesini hızlandır­makta, gerici topluluk güçleriyle savaşı kolaylaştırmakta, tarihsel milli ve sosyal gerekierin çözümlenmesine yardım­cı olmaktadır. Karl Marks daha 1 843'de şöyle yazmıştır:

«Pek tabii, eleştirinin silahı, silahla eleştiriyi değiş­tirememektedir, maddi gücün maddi güç tarafından yı­kılması gereklidir; fakat kurarn da, yığınları sarınca mad­di kuvvet halini almaktadır . >>

V. İ. Lenin XX. yüzyılın başında Rusya'da politik

teşkilatın gerekliliğini esaslandırarak şöyle yazmıştır:

«İnkılapçı bir kurarn olmadıkça inkıH1pçı bir hare­ket de olamaz . . . Öncü bir savaşçı rolünü, ancak öncü bir kurarn ile yönetilen bir Parti başarabilir. »

Nitekim İkinci Dünya Savaşı öncesinde, savaş yıl­ları ve savaş sonrası şartlarında Türk toplumunda geniş yığınlan gericilik, pantürkizm ve faşizm etkisinden koru­mak, inkılapçı demokratik güçleri kuvvetlendirrnek ve ha­rekete getirmek için aydınların geniş bir kuramsal ajitas­yon çalışmaları, demokratik ve sosyalist terbiyesi gerek­liydi.

Onbinlerin Dönüşü'nde oluml�1 baş kişilerden biri şöyle demektedir:

« . . . Şu yaşadığımız hayat, kıyınet verıniye değer bir hayatır. Dünyayı, insanları hafife alanlara hiç tahammü­lüro yok. Hiç olmazsa biz aydın geçinenler, insanın kade­

ri üzerinde düşünmiye mecbunız. Yirminci yüzyılda, bi­lim var, insanın gidişatı var. Bütün mesele, ilimin metot­larına insanlığın gidişatını uydurmaktır. Bu da bir tek kişinin marifeti olamaz, beceremezler bu işi. Kitle halin-

Page 143: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

142 ]

de aydınların emeği gerek . . . »(1)

Onbinlerce inkılapçı aydın halkın arasında bilgi, bi­linç ve kültür yaymakta, geniş halk yığınlarının, mem­leketin mutluluğu, kalkınması ve sosyal iledeyişi uğrunda çalışmaktadır. Romanın başka kişilerinden biri de şöyle demek:t�dir :

«Fakat bir de bugün bile bize Yunan medeniyetini hediye eden yürüyen Atinalı onbinleri de aklıma getiri­yomm. Senin gibi yürüyen onbinler var. İnsanlık uğru­na, memleket yoluna yürüyen onbinlere katılmayı ne ka­dar isterdim. Ama geç artık . . . »(2)

Fakat Onbinlerin Dönüşü'nün ön plana alınan ül­kücü sorunu, halkçı, toplumcu, inkıH1pçı aydınların bir bölümü arasında, bilhassa burjuvazi çevrelerinden ara­sındaki buhran, ideolojik dayanıksızlık ve perişanlıktır.

Bunlar, kapitalist düzeni ve sosyal çelişkiterin keskinleş­tiği rejim şartlarında, hele çok partili politik topluluklar­da, halkçı ve inkılapçı ülkülerinden vazgeçmekte, bilinç­li ya da bilinçsiz halka, memleket ve insanlığa hizmeti terketmekte, gericiliğe dönmektedirler. Kapitalist spekü­lasyonlara, ticari: suiistimallere katılmakta ve burjuvalaş­maktadırlar. Egemen gerici sınıf ve çevretere satılmakta­dırlar. Yahutta politik ve etik bir perişanlığa düşmek­te ve lüzumsuz insanlar haline gelmektedirler. Onlar ül­külerinden halk yolundan dönen onbinlerdir, memleket ve insanlığın davalarına ihanet edenlerdir.

Onhinlerin Dönüşü'nde kişilerden biri şöyle demek-teJ<r:

«Düşünüyorum, etrafıma bakıyorum, arkaciaşlarımı gözümün önüne getiriyorum, hayat yolunda, ideal yolun­da benim gibi onbinlerin dönüşünü görüyorum. İran'ı pe-

(1) Samim Kocagöz, Onbinlerin Dönüşü, s. 298.

(2) Aynı eser, s. 200.

Page 144: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

143

rişan etmiye, zaptetmiye giden Atinalı onbinlerin dönüşü gibi . . . »(1)

Bizzat yazar Samim Karagöz bu hususta şu çok fay­dalı açıklamayı yapmıştır:

ccOnbinlerin Dönüşü hakkında, yazdışı için istedi­

ğiniz bilgiye gelince bunu size memnuniyetle vermek is­terim. Dün geceden beri zihnimi yordum. Eski günleri şöyle bir gözümün önüne getirdim. 1 936 - 1937 ders yı­lında İzmir Atatürk Lisesinden mezun oldum. 1 942 yı­lında da İstanbul Üniversitesi Türkoloji bölümünü bitir­dim. Liseden bir takım arkadaşlarım vardı. Bunlar benim­le birlikte liseyi bitirip üniversitenin çeşitli fakültelerinde

yine benimle birlikte okudular. Onlarla geçen günlerim çok renkli ve ilgi çekiciydi. İçlerinde lise sıralarından beri çok sevdiğim, olumlu fikirleri benimseyen, idealist, mem­leketini düşünen kimseler vardı. Olumsuz, ders kitapların­dan başka bilgiye önem vermiyenleri de vardı. 1950'den sonraki Türkiye'nin değişen politik, çok partili havasında bir de baktım ki, bazı olumlu bilgili, yurdunu ve halkını seven arkadaşlarım, milletvekili olmuş: ama halkın için­den çıktıkları halde, halka karşı politik eyleme kapılmış­lar. Onların bu durumu beni şaşırttı. Önce, çok üzüldüm. Sonra yine bir takım arkadaşlar da bunlara katıldı. Bu çevrenin dışında kalan, bunlara yanaşmak istemiyen arka­daşlarla birhayli dertleştik. Öfkelendiğim arkadaşlarımla her Ankara'ya gidişimde uzun uzun tartıştım. Bana, hep haklı olduklarını söylediler. Sonra d't benden kaçmaya, beni, karşılaştığımız vakit görmemezlikten gelrneğe baş­ladılar. Bu durum 1 955-lere dek sürdü. İşte bu sırada Onbinlerin Dönüşü romanımı yazmak fikri bende uyan­dı. Liseden bu yana geçen «1 936-1 955» 20 yıla yakın bir zamanda, lise ve üniversite sıralarındaki arkadaşları­mın tiplerini, bir romaıkı gözüyle biraz eksik, biraz faz­

la ekliyerek, bütünliyerek tamamladım. Buna lise ve üni-

(1) Samim Kocagöz, Onbinlerin Dönüşü, s. 200.

Page 145: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

144 .1

versite sıralarındaki, serüvenlerimizi-özellikle II Dünya Sa­savaşı, 1939, 1942 de ilave ettim. Olumlu, olumsuz tip­leri çizdim; bunların etrafındaki ikinci planda kalanlarını da koydum. Hepsi gerçek tiplerdir. Bugün bile çoğu ar­kadaşımdır. Fakat bu tipiere sert ve yumuşak çizgileri el-bette bir romancı olarak ben kattım. »(l)

·

Bundan sonraki olaylar yazarın fikirlerini ' doğrula­mıştır. Samim Kocagöz devamla:·

«Roman 1 957 de yayınlandı. Olumsuz tipierin peri­şanlığı benim tahmin ettiğim gibi çok çabuk meydana çık­tı. 1960 İlıtilalinde millet vekili olan bazı arkadaşlarım Yassıada'da yurda ihanet suçundan mahkum oldular. Ad­larını bile verebilirim: örneğin birisi, lise sıralarından ar­kadaşım,ı o zamanın Aydın milletvekili Şevki Hasırcı, di�

ğeri de, büyük halamın oğlu, devlet bakanlığına dek çı­kan Osman Karani'dir. Bu sonuç, benim romanıının bir çeşit başarısı sayılır sanırım . . . »(2)

Şu halde, Onbinlerin Dönii.şü romanının başlıca ül­küsel sorunu, ana idesi devrimcilik yolundan dönenlerin, halk ve memleketine ihanet edenlerin, kişisel, bencil çı­karlarını toplum menfaatlerinin üstünde tutanların akıbe­ti, perişanlığı ve ahlaksızlaşmasıdır. Bunların manevi çö­küşü ve kişiliklerini yitirmesidir. Eserde sorun, iyimserlik perspektifiyle çözümlenmektedir. Durumdan çıkar yollar ve olumlu olaganlıklar da gösterilmiştir.

Romanın Onbinlerin Dönüşü başlığının anlamı da budur. Ülküsel sorun eserin başlığını tayin etmiştir. Bu da Tahir Alangu'nun eser hakkındaki yergisinin ne kadar haksız olduğunu göstermektedir.(3)

Halkçı, toplumcu, inkılapçı aydınların, kurulu top-

(1) Kuşadasında daktilosu yanında bulunmadığından ötürü, Samim Kocagöz'ün dikte ettiği ve oğlu Şükrü ı-;:oca­göz'ün eliyle yazılan, 15 Temmuz 1967 tarihli mektup, s. 1.

(2) Aynı mektup. (3) Bk. Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve

Roman Antolojisi c. II. s. 341 - 342.

Page 146: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 145

lum düzeni temelinde buhran . geçiren, ikircimliklere, hat­ta ihanete kadar varan bölümünün akıbeti, bir taraftan, halkçı, toplumcu, inkılapçı aydınların sistemli, örgütlü ve amaçlı çalışmaları, diğer taraftan, burjuva veya gerıcı, pantürkİst ve faşist aydınlarının davranışları fonu üzerin­de tasvir edilmiştir. Onbinlerin Dönüıoıü'nün ilk üç bölü­münde, savaş öncesinde ilerici üniversiteli gençliği hare­ketine önemli yer ayrılmıştır. Antifaşist savaş öncülüğü­nü, yazarın açık olarak nitelendirmediği, fakat anlayışla­rının belirtildiği sosyalist bir grup yapmaktadır. Bunlar, siyas, nazari ve örgütleştirİcİ faaliyetini, savaş öncesi şart­larının gereği sonucunda, alttan yürütmek mecburiyetin­dedir. Onların teşebbüsüyle, «Hitler kafasındaki budala­lada» mücadele edecek legal bir birlik kurulmuştur. Mev­cut üniversiteli birliklerinde ısiahatlar yapılmış ve solcu­ların gizli yönetimiyle, bu örgütlerin araciyle geniş üni­versiteli yığınları arasında aydınlatma, bilinçleşme ve ile­rici terbiye faaliyeti yürütülmüş, tarafsız üniversiteliler, gericilik, pantürkizm ve faşizm akımlarının etkisinden ko­runmuştur. Gençlik hareketi, o zamanın en aktüel soru­nu olan antifaşist savaş açısından 5anlandırılmıştır. Böy­le olmakla beraber, pantürkistlerin · ihbarı üzerine antifa­şist faaliyetinin öncüleri tevkif edilmiştir. Onların, polis­teki mertçe tutumu da canlandırılmıştır.

Eserde, ilerici güçlerin bundan sonraki savaşı, doğ­rudan doğruya verilmemiştir. Halkçı, inkılapçı gençler yüksek tahsillerini tamamlayınca, memleketin çeşitli yer­lerine dağılmışlardır. Kimisi İstanbul'da, üniversitede müderris kalmış, kimisi Ankara'da mevkiler almış, kimisi de memleket içersinde memuriyete gitmiştir. Fakat tev­kifler dolayısiyle açıklandığı gibi, bunlar, artık hazırlıklı birer halkçı, inkılapçı, politikacı, toplumcu olarak memle­

ket meseleleriyle meşgUl olmıya devam etmişler, dergi yayınlamışlar, demokratik fikirlerini yaymışlardır. Onlar, ilerde yeni kurulacak ilerici örgütlerin müteşebbisleri ola­caklardır. Böylece romanda, çağdaş Türk toplumunda

Page 147: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 46

demokratik, hatta sosyalist hareketin oluşum ve gelişimi­nin bazı anları aydınlatılmıştır. Samim Kocagöz eserin­deki olaylarla bugünkü ilerici, demokratik hareket arasın­daki ilintiler hakkında şöyle yazmıştır:

«Öte yandan romanının gerçek ve ikinci başarısı; bu­gün, bu yıllarda ortaya çıkmaktadır: 1961 de ihtilalin ge­tirdiği Anayasa ile yeni kurulan bir partide romanıının o­lumlu tipleri 1 965 seçiminde Büyük Millet Meclisine gir­diler. Romanıının kahramanlarından Recep için eleştirme­ciler benimle, vaktiyle alay etmişlerdi: bu değin idealist böylesine hayali tip olmaz, dediler. Gerçi Recep çok sert çizgilerle çizilmiş bir tiptir. Ama bu sertlikte biraz da, ro­mancının görmek istediği, temenni ettiği tip vardır. Bu tipler de eksik ya da fazla olarak bugün Türkiye'nin po­litika alanında ortaya çıkmaktadır.»(!)

Onbinlerin Dönüşü'nde faşistleşmiş pantürkistlerin gerici çabaları tasvir edilmiştir. Bunlar her türlü temiz yurtseverlik ve insanseverlik duygularını çiğneyerek, ken­di ve komşu halkların eo büyük düşmanı kesilmiş, buda­laca nazilerin ırkçılık ve saldırganlık nazariyelerine kapı­larak, Hitler hayrancıları kesilmişlerdir. iri burjuvazi ara­sında yetişmekte olan aydınların ahlak çöküşü ve boş, ma·· nasız hayatı caolandırılmıştır.

Böylece eser, Türk aydınlarının çeşitli zümre ve kat­larını içine almıştır. Yazarın özetiediği gibi:

«Diyeceğim Onbinlerin Dönüşü İkinci Dünya Sava­şından başlıyarak. bugüne dek kaynaşa gelen Türk aydın­larının romanıdır. Bugün bile geçerli olayları kapsamak­tadır.»(2)

Onbinlerin Dönüşü'nde düşünüş, yaşantı ve davranış­ları psikolojik - etik açıdan incelenen aydın kişiler sorun­ları yeni özellikler ve çizgilerle zenginleştirilmektedir. Böylt:likle kişilerin duygularına, ruh derinliklerine ve vic-

(1) Samim Kocagöz'ün aynı mektubu, s. 3. (2) Aynı mektup, s. 3.

Page 148: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

147

danlarına nüfuz edilmektedir. Problemler, mutluluk ve mutsuzluk, adalet ve adaletsizlik, iyi ve kötü, gönül ra­hatlılığı ve huzursuzluk halini almaktadır.

Samim Kocagöz eserde psikolojik - etik sorunlarına bilimsel tarzda tarihsel keskinlikle ışık tutmaktadır. Ger­çek mutluluk, toplumun maddi hayat şartlariyle, sınıfla­rın üretim ve dağıtımdaki mevkiileri ve topluluk düzeniyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bunun sonucunda istismarcı toplum­larda mutluluk, topluluk düzeninin değiştirilmesi, daha adil, daha iyi bir toplum kuruluşunun bir parçasıdır. Ni­tekim mutluluk ve mutsuzluk, aydınların toplumda ye­ri, mevziileri ve davranışları meseleleriyle, birbirlerine, çe­şitli sınıflara, türlü partilere, halklarına, yurtlarına ve in­sanlığa aldıkları münasebetle bağlanmaktadır. Bu, geniş planda, insan hayatının anlam ve amacı demektir.

Meselelerin bu biçimde konuluşunu biz Sabahattin Ali'nin romanlarında görmekteyiz. Fakat ondan farklı o­larak Samim Kocagöz, bunları romanlarında Türk edebi­yatında ilk olarak yepyeni yönlerinden yakalayarak yan­sıtmıştır.

Onbinlerin Dönüşü'nde ilerici - gerici savaşları, aydın katlarının psikoloji ve davranışları, aşk, arkadaşlık, dost­luk, aile münasebetleri, bir sözle her , şey bu açıdan tas­vir edilerek değerlendirilmiştir. Eserin bütün örgüsüne nü­fuz eden ideolojik - özgün değer ölçüsü şudur: Mutluluk yalnız halkla, yurtla, insanlıkla birlik temelinde mümkün­dür. Yazar, böylelikle, bireyle toplum, fe rtl e halk, milli ile beşeri arasındaki ahenkli diyalektiği kavramış ve ro­manında mükemmel bir şekilde tatbik etmiştir. Bunu bi­rikmiş bir biçimde en iyi, Onbinlerin Dönüşü'nün dördün­cü bölümün üçüncü- faslında görmekteyiz. Bu iki mutluluk anlayışını arzeden, iki kardeş, iki hayat yolunu temsil eden Recep ile Halit'in hayat bilançosudur. Biri kaderini, hayatını, kişiliğini savaşa, halka, memlekete, insanlığa bağlamıştı. İki defa tevkifine, halkçı ve inkılapçı fikirle­rinden mahkemeye verilmesine rağmen kendini mutlu,

Page 149: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 48

başı dinç ve gönül rahatlığı içinde duymaktadır. Diğeri mutluluğu, savaş dışında, halk, memleket ve dünya mese­lelerinden uzak, dar ve bencil başarılarda aramıştır. O

burjuvalaşmış, milyoner olmuş, fakat mutlu olamamış, de­rin bir soysuzlaşma uçurumuna yıkılmış, kişiliğini kaybet­miş ve çaresizlik içinde bunalmaktadır. Recep onun 10 -

15 yıllık hayat yolunu şöyle yargılamaktadır:

«Bana öyle geliyor ki, saadet anlamını yorumlama1" • ta yanıldın. . . Kalp bir paranın geçmiyeceğini bilmeliy­din. Halbuki sen, ömrünce huzuru, saadeti kalp bir para ile satın almıya kalkıştın.»(l)

Aşk da, mutluluk açısından ele alınmıştır. Aşk ve aile, insan topluluklarının önemli bir unsurudur. Aşk in­sanın en yüksek, en güzel duygularındandır. İzdivaç ,.e aile, insan soyunu devam ettirmekte, belli kültürei ve mad­di bir ortam yaratmakta, yeni nesillerin hazırlık ve t'-'!rbi­yesine hizmet etmektedir. Fakat savaşın dışında, h21lc memleket ve insanlık davalarından uz:ık bir aşk, izdivaç ve aile hiç bir zaman tam anlamında ve dolgun hir mut­luluk temin edemez. Toplumcular, inkılapçılar için aşk. izdivaç ve aile, memleket meseleleriyle, topluluk düzenin iyileştirilmesi ve değiştirilmesiyle bağlıdır. Mediha'ya tev­kif edilmek olaganlığını bildiren Recep, kadının korkusu­nu şöyle teskin etmektedir:

«Ü kadar uzun boylu merak edecek bir şey yok canım. Büyüfme. Hem bu çeşit işler dönecek olursa, bütün bu:J· lara katlanmıya, bazan destek olmıya söz ver bakalım. Seni yanımda hissetmezsem, ben de kendime itimadımı kaybederim. Şunu aklından çıkarma: «Ne yapıyor, ne ediyor, ne düşünüyorsam, bil ki, senin için, senin ve mem­leketimin sevgisi için yapıyorum. Sensiz memleketimi, memleketimsiz seni düşünemiyorum. Bunun sebeplerini

(1) Saınim Kocagöz, Onbinlerin Dönüşü, s. 197.

Page 150: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

l 149

yavaş yavaş öğreneceksin. O zaman böyle ölüm lafını bir daha ağzına almıyacaksın.»(l)

Aşk, izdivaç ve aile ile memleket meselelerinin kar­şılıklı bağlılığının derin diyalektiğine ancak sosyalistler vakıf olabilmişlerdir. Zamanında ölümsüz inkılapçı, sa­vaşçı, sosyalist ütopist Hristo Botef, memleketini kurtdr­mak için çetesi ile Bulgaristan'a geçerken sevgilisine g0n­derdiği mektubunda, en fazla vatıanımı, vatanımdan sonrd da seni seviyorum diye yazmıştır.

Türk edebiyatında bundan önce Nazım Hikmet şi­ir(2) ve piyeslerinde savaşla aşk, aile -ve diğerlerini bır bütün halinde vermiştir.

Onbinlerin Dönüşü'nde Halit, savaş dışında, dar ve küçük bir aşka kapılmış, heveslendiği kadinı tatmin et­mek için kapitalist spekülasyonlarına karışmış, burjuvalaş­mıştır. Recep'in ağzından, yazar onu şöyle yargılamıştır:

«Bir kadından sana huzur, saadet getirmesini bekle­din. Şüphesiz insana bir hayat arkadaşı elbette saadet ge­tirir. Fakat bu saadetin yaratılması insanın kendisinin e­lindedir. Bilmem hatırlar mısın, bir zamanlar, aşkın ben­ce, sadece, arkadaşlık, dostluk, ömür boyunca anlaşma olduğunu söylemiştim. Sorarım şimdi sana, o, peri kızia­rına benzettiğin sevgilinden, rüyalara layık aşkından şim­di elinde ne kaldı? İğrendiğini söylüyorsun bu sevgilin­den. Ben eminim ki, vaktiyle sen bu Nesrin'i sevmcdin. Hayalinde kurduğun, kendi kendine yarattığın bir kız sev­din.»(3)

Sanat da halk yönünden değerlendirilmektedir. Me­sela şairlik bir heves, bir duygu hafifliği değildir. Buna kabiliyet gerektir. Fakat yalnız kabiliyet yetmez. Sanatın halka hizmet etmesi gereklidir.»(4)

(1) Samim Kocagöz, On binierin Dönüşü s. 143. (2) Aynı eser, s. 197. (3) Aynı eser, s. 197. (4) Aynı eser, s. 197.

Page 151: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

ı so

Arkadaşlık, dostluk da bu temellere dayanmaktaclır. Gerçek arkadaşlık, dostluk, savaş, memleket davaları, fi­kir birliği esasında olmalıdır. Bu hususta Recep Halit'e şöyle demektedir:

« . . . Benim hiçbir zaman kumar oynamak, içki içmek veya havadan sudan konuşmak için arkadaşım olmadı. Bu çeşit arkadaşları hiçbir zaman ciddiye almadım.»(l)

Gerçek yurtseverlik ve derin enternasyonalizm, On­binierin Dönüşü romanının önemli özelliklerinden biridir. Eserde, Türk halkına karşı derin bir sevgi esmektedir. Fakat bu sevginin şövenlikle hiçbir ilgisi yoktur. Buna karşılık romanda sömürgecilere, egemen baskıcı sınıfiara karşı sonsuz bir nefret kükremektedir. Aynı zamanda bü­tün halklara, bütün insanlığa karşı sevgi ve dostluk bes­lenmektedir. Halkla efendileri, halk yığınlarıyle savaş kundakçıları arcsında, kapitalist diinyasında yoksulluk, sefalet içinde yüzen emekçilerle tufeyli bir hayat süren hakim çıkarcı sınıflar arasında prensipal fark yapılmak­tadır. Hakim sınıflarla, emekçi halk karıştırılmamaktadır. Hatta Alman halkıyle Hitlerci nazilerin sorumluluğu ara­sında ayrıntı yapılmaktadır. Bütün halklar arasında dost­luk, işbirliği, romanın temelli ilkelerinden biridir.

Onbinlerin Dönüşü Türkiye'de Adnan Menderes'in terör idaresinin hüküm sürdüğü bir zamanda yazılmış ve yayınlanmıştır. Yazarlar, anlayışları yüzünden sık sık ha­pishaneye atılıyordu. Sosyalist ve demokratik fikirler ta­kip ediliyordu. Bundan ötürü olacak ki, yazar, roman­daki olayları ve kişileri yer yer genellikle vermek zorun­luğunda kalmıştır. Bunlar çok defa gerçek isimleriyle ve nitelikleriyle adlandırılınamıştır. Fakat bu, onların nite­liklerinin anlaşılınasını güçleştirmemektedir.

Onbinlerin DönÜşü Türk edebiyatında, aydınlar ara­sında sosyalist hareketin canlandırılmasında yeni bir aşa­ma teşkil etmektedir. Tevfik Pikret'in şiirindeki inkılapçı

(1) Samim Kocagöz, On binierin Dönüşü, s. 197 · 198.

Page 152: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 5 1

demokratizmin ardıl olmıyan çizgilerini taşıyan lirik kah­ramanı bir yana bırakırsak, Türk nesrinde galiba sosyalist tipini ilk defa Hüseyin Rahmi İşitilmedik Bir Vaka'da vermiştir. Romanın kişilerinden yazar Nüzhet Ulvi üto­pist sosyalistin çizgilerini taşımaktadır. Fakat inkılapçı hareketten tamamen uzak, gözlemcidir.( l) Küçük bur­juva demokratizmi snıırlarında kalmaktadır. Nazım Hik met'in manzum ve mensur eserlerinden sonra, Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan romanında Bedri'nin şahsında, sosyalist tipi tasvir edilmiştir. Fakat eserdeki sosyalist, fikir bakımından bilimsel sosyalizmi tamamen benimsc­mekle beraber, sansür şartlarından ötürü, gerçek inkı­lapçı faaliyetten uzak, hala gözlemci vasıfları ta�!makta­dır.(2) Onbinlerin Dönüşü'nde İkinci Dünya Savaşı önce­sinde antifaşist faaliyetle, savaş yılları ve savaş sonları yılları döneminde ise müphem bırakılan faaliyetle yeti ­nilse de, örgütleşme süresince, kitlevileşmekte olan sistem­li bir sosyalist hareketi tasvir edilmektedir. Yeni nitı.!lik taşıyan toplıımcu hareketin temelinde romandaki olumlu kahramanlar, yeni tipte sosyalistler, toplumcu savaşçılar­dır. �unlar işçi sınıfı ve emekçi köylülerin, halkın ıdeo­loglarıdırlar.

Onbinlerin Dönüşü'ndeki toplıımcu, inkıh'tpçı, halk­çı aydın tipleri, yazarın bizzat belirttiği gibi tamamen gerçek tiplerdir. Onlar kişiliklerinde, Türk toplıımunda teşekkül etmiş ve sosyalist aksiyonu yürüten ilerici aydın­ların gerçek çizgilerini temsil etmektedirler.

Olumlu kahramanlardan Recep üniversiteliler ve ay­dın çevreler arasındaki inkılapçı hareketin önderi rfum­mundadır. O iyi bir hatip, güzel bir gazeteci, kabiiiyctli bir bilim işçisi, hazırlıklı bir inkılapçı, toplurr:-::ı,� faaliye-

(1) Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın, İşitilmedik Bir Vaka romanı adlı yazımıza bakınız.

(2) Sabahattin Ali'nin, İçimizdeki Şeytan romanı adlı yazımıza bakınız, s. 64.

Page 153: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

152

tin. ideologu, cesur ve mert bir halk müdafiidir. Prensip

sahibi bir savaşçı olan Recep, halkın menfaatlerin; �ah si menfaatlerinin üstünde tutmakta, emekçikre derin h ağlı­lık, düşmaniara ise nefret beslemektedir. Mücadelede a­zimli ve iradelidir. Sevgilisinin savaşta «Ölürsen» sorusu� nu şöyle cevaplandırmıştır:

«Çok büyük laflar ettik. Bir büyük laf daha edip bu bahsi kapayalıın: Ölebilirim sevgilim!»(l)

Recep'in en önemli çizgilerinden biri halkına, mem­leketine hizmet etmektir. O bütün kabiliyet ve enerji">ini buna hasretmektedir. Onun için en büyük mutluluk, l ıalk­la birliktedir.

O ateşli bir yurtseverdir. Halkına ve memleketine bu­yük bir sevgi beslemektedir. Halkı ve memlcketiyk gu · rurlanmaktadır. Fakat bunun burjuva milliyetçiliği ve �ö­venlikle bağlantısı şöyle dursun, onların tam tersidir. O her türlü ırkçılığın ve kan temizliği gibi budalaca ı'aş:si kurumların azılı düşmanıdır. Onun için Türk halkı, her millet gibi, memleketin somut tarihi gelişiminde toprak, ekonomik, kültürel ve dil birliği temelinde, meydana gd­miş toplumcu tarihsel bir varlıktır. Özgün Türk kiilti'.rü de, türlü kültürlerin irsiyet zemini üzerinde gelişmiş ve :ıal­kın somut tarihini aksettirmiştir. Recep, enternasyonali st bir yurtseverdir. O kendi halkını sevdiği kadar diğer halk­lan da sevmektedir. Tamamen bilimsel olan millet tari­finin görüşülmesi sahnesi çok önemlidir. Süleyman, Rc­cep'in sorusuna şöyle cevap vermektedir:

«Aklımda kaldığına göre, en son, bizim Esas Te�­kilatçı, iktisadi birlik, kültürel birlik. . . gibi laf etr,,iş ga­liba. . . Eh kültürümüzün mayası da çeşitli medeniyetlerin tesirini asimile etmiş Türk kültürüymüş E . . . iktisadi l.i;:ıg ..

larla da, birbirimize bağlıyız. Çok şükür güzel bir dili­miz, türkçemiz var. Tamam mı?» Recep, ayakta dimdik

(1) Samim Kocagöz, Onbinlerin Dönüşü, s. 148.

Page 154: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 153

durdu. Başını tavana değdirecekıniş gibi kaldırdı, göz!eri ateş saçarak tok bir sesle:

«Tamam . . . » dedi, «ben, bu çeşit Türklüğümlc ifti­har ediyorum. Gurur duyuyorum! Çok şükür Türk �ara­tıldım, diyorum. Fakat bu histerime kapılarak dünya yü­zünde yaşayan hiçbir milleti aşağılık görmüyorum. Alt tarafı, önce insan, sonra Türküz. Bir Fransız da öncç in­san, sonra Fransızdır. Bir Çingene de . . . Bir Afrikah ZCJ?­ci de . . . » (1)

Sosyalistlerin toplumun sınıf yapısı üzerine bilhl'Sel anlayışları vardır. Bunun için hakim sınıfların memleket içinde emekçi aleyhtarlığı, yurt dışında saldırgan, istilacı politikaları ile halk arasında fark yapmaktadırlar. Nitt-kim Recep Hitlerci faşizme karşı, fakat Alman halkının kur­tuluşu için ölmiye hazırdır. O sevgilisinin bir sorusunu şöyle cevaplandırmaktadır:

«Almanya'ya karşı harb edersek, kendimiz için bir, bir de Alman milletine bir hizmet için, Hitler zihniyetin­den kurtulmasına küçük bir hizmetim olsun diye girece­ğim.»(2)

Recep savaşların ortadan kalkacağı toplum özlemiy­le yaşamaktadır.

«Dünya yüzünde milletler, iktisadi işlerini bir ayar­lıyabilseler o zaman bir mahallede oturan komşular gibi, edebiyen birbirlerini öldürmeden yaşarlar, Mahallede de kavga, dedikodu olmaz mı olur. Ama aldırma, zamanla dedikodu edecek konu da bulamazlar. Dünya tarihi, in­sanların daima birbirlerine yaklaştıklarını gösteriyor . . . » (3)

Recep ve arkadaşları, burjuva milliyetçiliğine, ırk­çıhğa, Turancılığa ve faşizme amansız bir savaş yürüt­mektedirler. Üniversitelileri, onların zararlı ve gerici et-

(1) Samim Kocagöz, Onbinlerin Dönüşü, s. 69. (2) Aynı eser, s. 148. (3) Aynı eser, s. 69.

Page 155: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 54 J

kilerinden korumaktadırlar. Çevrelerinde demokratik an­layışları yaymaktadırlar. Onlar, kurarola aksiyonu bir ara­da yürütmektedirler. Sözle fiil arasındaki uçurum kaldı­rılmıştır.

Recep şahsi münasebetlerini, aile ilişkilerini, arka­daşlık ve dostluklarını da prensipal bir temel üzerinde kurmaktadır. O, insanların özel kaderi ile halkın, mem­leketin, insanlığın kaderi arasındaki diyalektik birliği an­lamış, mutluluğun ancak bu esas üzerinde olumluluğuna inanmıştır. İlişkilerini de bu ilkeye dayamaktadır.

Ali, Recebin en yakın yardımcısı ve arkadaşıdır. O genellikle, Recep ile aynı fikirleri ve aynı çizgileri taşı­maktadır. Ondan biraz daha yumuşaktır. Aktör Selim, romanın en renkli tiplerinden biridir. O bir sanatkar ol­duğu kadar politik bir savaşçıdır. Türk tiyatrosunun ye­nilikçi miiii özellikleri üzerinde tasaniada yaşamaktadır. Dünya tiyatrosunun buluşlarıyle meşgul olmaktadır. Aynı zamanda halkçı, inkılapçı aydınların faaliyetine katılmak­tadır. Süleyman, Recep'in ve Ali'nin idaresi altında, faal olarak aksiyana katılmaktadır. Sait, bir aralık faşistlerin etkisine kpılmış, fakat onların antimiiii ve ırkçı budala­Iıklarıyle tahkir edilmesinden sonra inkılapçı aydınlar a­rasına katılmıştır. Onların aralarında, bir de ilerici gö­rüşlü boksör Kemal vardır. Bu onların fizik ve fikir pelı­li vanlarındandır.

İnkılapçı aydınlar sağlam ve prensipal politik, kuram­sal ve örgüt temelleri üzerine kurulmuş, disiplinli bir sos­yal grup teşkil etmektedirler. Onların üniversiteliler ve aydınlar arasında iyi bir nüfuzu vardır.

Onlar, dürüst ve akıllı davranışlarıyle, hatta üniver­site müderis kadrosu arasında bilhassa ağırbaşlı, demok­ratik anlayışlı dekan ve rektörün sempatisini kazanmış­lardır. Nihayet Recep önce asistan ve sonra da doçent olmuştur, üniversitede.

Grupun işçi sınıfı ile münasebeti yoktur. Fakat inkı­lapçı toplurneo aydınlar, Recep'in ve işçi karısı Mediha

Page 156: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

155 ]

araciyle, tütün işçileri ve arnele mahalleleriyle de ilişki kurmaktadırlar. İşçiler onların faaliyetinden, bilhassa tev­kif edilmelerinden haberdar olmuşlardır. Onları kendi in­sanları saymaktadırlar. Bununla ilerde aydınlada işçi'.er arasındaki ilişkilerin sağlamlaşacağı olanağı ima edilmek . tedir. Zira onların ödevlerinden biri, bilimsel sosyali-cm kuramını, sosyalist ideoloji ve sınıf bilincini halkın ara­sında yaymak, kurarnla uygulama arasında birlik yarat­maktır.

Samim Kocagöz'ün Onbinlerin Dönüşü romanındaki halkçı toplumcu ve inkılapçı sosyalist tipler, birçok ba­kımdan Türk edebiyatı için yeni bir özgün buluş ve ka-· zançtır.

Romanın baş kişisi Halit'tir. O çelişkili bir tipti�· Bazı yönleriyle biraz da Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Ş��­tan romanındaki Ömer'i hatırlatmaktadır.(l) Fakat on­dan oldukça da ayrıdır.

lfalit, hayat yolunda, ülkü yolunda bulıran geçirc:1 onbinlerin temsilcisidir. O küçük sınıflardayken, Anado­lu bozkırlarında halk çocuklarının başlarını nurland•.ra­cak bir köy; öğretmeni olmak istemektedir. Sonra Mül­kiye'ye devam edip kaymakam olarak memlekete hizmet etmeyi tasarlamıştır. Artık hukuka yazılınca da, yurt me­seleleriyle uğraşacak halkçı bir politikacı olmayı arzula­maktadır. Fakat kabiliyeti ortaya çıkınca da, sanatiyle halka hizmet etmeyi düşünmüştür.{2) Üniversitelilik yıl­larında ise toplumcu, halkçı , inkılapçı, sosyalist aydınla­rın fikirlerini paylaşmaktadır:

«İşte biz, böyle iki insanız Recep . . . Yolumnz bir. Fikirlerimiz bir. Dünya görüşümüz, kıyınet verdiğimiz mefhumlar hep bir.»(3)

(1) Bk. aSabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan romanı» yazıınıza, s. 62.

(2) Sanüm Kocagöz, Onbinlerin Dönü�ü, s. 184 · 185. (3) Aynı eser, s. 17.

Page 157: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 56

Yani Halit, Recep gibi sosyalistir, inkılapcıdır. Bu itibarla o, Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan eserinde­ki Ömer'den pek çok ayrılmaktadır. Ömer, ilerici ve in­kılapçı ortamdan mahrumdur. Onun belirli dünya görüşü yoktur. O idealsizdir. Çıkar yollar bilmemektedir. Halit ise sosyalist görüşlü, ilerici bir insandır.

Fakat Halit'le Recep arasında bazı önemli farklar da vardır. Her şeyden evvel Recep, bir küçük memur as­lındadır, terbiyesi, yetiştiği ortamı ve hayatını kazanması itibarıyle (ki, musahhihlik ödevini görmektedir) emekçi­dir. Sonra tamamen aydınlar katına girmiştir. Halit de fakirleşmiş bir memur aslındadır. Küçük yaşta öksüz kal­mıştır. Zengin , tüccar amcasının yardımıyle Fransız mis­yoner okulunu bitirmiştir. Fikir itibariyle ilerici bir genç olarak, bilhassa Recep'in ortamında yetişmiştir. Hatta zen­gin akrabalarını bırakarak, fakir üniversitelilerin yaşadığı bir meskene taşınmıştır. Orada yaşamaktadır. Ne de olsa onun aslı, zengin akrabalarıyle bağlantıları, ileride bazı olumsuzluklar ihtimali gizlemektedir.

Üniversite öğreniminin son sınıfında Halit ile Recep arasında ayrılık belirmektedir. Halit, sanatkarlığını göz­önünde bulundurarak akıl ile gönül, mantıkla duygululuk arasında bocalamıya başlamıştır. Güçlü iradesine rağmen, kendisini fikirlerinden fazla duygularına bırakmaktadır. Fakat zamanla bu duygululuk kendini gidişata, tesadüfle­re bırakmak alışkanlığı yaratmaktadır. Nihayet onu pren­sipsizliğe, ideallerinden uzaklaştırmağa, burjuvataşınağa kadar götürecektir. Mesela o, zengin bir burjuva ailesinin, görgüsüz, ahlaksız ve şımarık kızı Nesrin'e aşık olmuştur. İlk zamanlarda onu kendi kalıbına sokabileceğine, top­lumcu, inkılapçı bir insan yapabileceğine inanmaktadır. Fakat burjuva terbiyesi gören kızda böyle imkanlar yok­tur. Halit kıza tesir edeceği yerde, o kıza gitikçe yaklaş­makta, onunla evlenmekte ve onu tatmin etmek için zen­gin amcasının ticaretine katılmakta, onun ortağı ve kısa zamanda kapitalist spekülasyonlar yoluyla milyoner ol-

Page 158: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 57

maktadır. Halit pişkin bir iş adamı olmuştur. Halkı, baş­ka kapitalistlerle birlikte sömürmektedir. Demokratik halkların sila.hla ölüm kalım savaşında bulunduğu Hit­lerci Almanya ile ticaret yapmakta, gıda, giyim v.d. mad­deleri ihraç etmektedir. Oradan getirdiği mallada sayısız kilr yığmaktadır.

Halit çok zeki ve duygulu bir insandır. Çürümüş bur­juva topluluğu onu çekmemekte, bilakis nefretini uyandır­maktadır. Herşeyden önce aşkı, izdivacı ve ailesi iflas et­mektedir. Çünkü bunlar karşılıkli bir sevgi ve bağlılığa, arkadaşlığa dayanmamaktadır. Kısa bir zaman sonra Nes­rin ona ihanet edecektir. Kendisinin de itiraf ettiği gibi karısı bir orospudur. Burjuva ı>osyetesinde bu tabii bir şeydir. Nesrin onu oğul sevgisinden de mahrum etmiştir. Birkaç defa çocuk düşürmüştür. Nihayet kısır kalmıştır. Heveslendiği, her karşıladığı erkekle düşüp kalkmaktadır. Halit, kapitalistler sosyetesinde kendine samımı dost ve arkadaş da bulamamaktadır. Zira bunların özel münasebetleri bile para hesaplarına dayanmakta­dır. Burada insan kabiliyetine, insanlığına, namusuna gö­re değil, parasına, sermayesinin hacmine göre değerlendi­rilmektedir. Bunların tiksinen Halit hayatla bağlarını kes­roiye başlamıştır. Bir aralık kendini öldürmek istemiştir. Fakat bunu yapmıya da artık kullanmıya kullanmıya kay­betıneye başladığı iradesi yetmemektedir. O «lüzumsuz bir adam>> durumuna düşmüştür.

Uzun zaman olaylara ve kişilere mantıkla yanaşnn­yan, davranışlarını aklıyla kontrol etmiyen, kendini gidiş­şata, tesadüfiere ve bir anlık duygularına bırakan Halit'le Ömer arasında benzerlikler vardır.

Fakat Halit'in tanıdığı bir toplumc�, halkçı, inkılap­çı ortamı vardır. Gönülden kucakladığı idealleri vardır . Nihayet korkunç bir bulırandan sonra tekrar kaybettiği dost ve arkadaşlarının ortamına girecek, şahsiyetini ihya edecek ve bir zamanlar inandığı ideallere dönecektir. ı(u;-

Page 159: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

158

tuluş çaresi, halkla birleşmektedir. Tekrar savaşçı, iukı­lapçı olmazsa bile, namuslu_ bir vatandaş olacaktır.

Sanıim Kocagöz işte Halit'in serüveninde, ileri ay­

dınların bir bölümü arasında, kapitalist toplumunda sık sık rastlanan halka hizmetten, ülkülerinden dönen cnbin­

lerin buhranı problemini böyle olumlu bir biçimde çö­zümlemiştir. Bundan ötürü, Tahir Alangu gibi bazı Ti.iı-k edebiyat tarihçilerinin eserde problem çözümü olrr.adığı suçlandırmaları(l ) yersizdir.

Böylelikle, Halit'in canlı örneğiyle prensipsi7liğln, idealsizliğin, manasız, hedefsiz hayatın mutsuzluğu ve Pe· rişanlığı gösterilmiştir. Gerçek mutluluk, halkla, mcm1e­ketle, insanlıkla, savaşla birlik esasında mümkündür

Eserde epizodik tipler olarak zamanın olayları dı­şında yaşıyan fakat sonra milletvekilliğe kadar çıkarak, burjuva politik hayatına katılan Nesip, halkını, tahkir edecek derece küçümsiyen amaçsız ve boş bir hayat yaşı­yan, imkan buldukça ilerici gençlere saldırmak istiyen, fakat gücü yetmiyen, babasının yardımıyle diplomat olmak İstiyen biçare Nejat, erkeklerden başka düşüncesi olmı­yan Nesrin, bazı isimsiz faşist tipleri de canlandırılmıştır.

İşte Samim Kocagöz Onbinlerin Dönüşü'nde böyle çeşitli insan tipleri canlandırmıştır.

Samim Kocagöz'ün Onbinlerin Dönüşü romanının düzenli ve ahenkli bir kompozisyonu vardır. Toplumsal politik Türk romanını yeni estetik ve strüktür buluşlariyle zenginleştirmiştir. Genellikle Türk romanında özel kişiler süje hattı geniş olarak kullanılmaktadır. Yazar buna bir de toplumcu - inkıHipçı süje hatlarını eklemiştir. İki il­keyi birlikte yürütmüştür. Eserin yapısında Halit - �csrin serüvenine geniş yer ayrılmıştır. Hatta romanın temelin­de baştanbaşa yürütülen süje hattı budur. Fakat bu hat,

halkçı, toplumcu, inkılapçı aydınların örgütleşmesi v�

( 1) Bk. Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve Roman, Antoloji: 2. s. 341.

Page 160: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

159

savaşİyle organik bir şekilde kesişmekte, örgütleşmektc 'e esere bir bütünlük vermektedir. Aynı zamanda Reecp Mediha, Ali - Semiha ikilikleriyle, onların da özel haya­tına girilmiş, tipler daha geniş verilmiştir.

Eserin beş bölümü, çelişmelerin ve problemierin ge­çirdikleri belli safhaları belirtmektedirler. Biz böyle dü­zenli bir bölümlerneyi Reşat Nuri'nin bazı romanlarınıda görmekteyiz. Eserin yapı bakımından fazlalık ve eksiklik­leri yok gibidir.

Samim Kocagöz, Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şey­tan romanın.da olduğu gibi, başlıca kahramanları: Halit ile Recep'i ileri, ön plana almıştı. Böylece onların sima­iarı birer tip olarak daha ayrıntılı yaratılmıştır. Bu, Tahir Alangu'nun zannettiği gibi,(l) bir kusur değil, bir meziyet­tir. Bunların yanıbaşında epizodik olarak öteki karakter­lerde işlenmiştir. Fakat onların da önemi büyüktür.

Zannımca karakterlerin ciddi bir aksaklığı vardır. Ya­zar onları daha fazla birer tip olarak belirtmektedir. Bel­

ki de bundan ötürü geniş olarak monologlara, konuşmala­ra başvurulmuştur. Bunda fena bir şey yoktur. Fakat ka­rakterlerin münferit çizgileri ve ayrıntıları zayıf belirtil­miştir. Bunun sonucunda bazı kahramanlar biraz silik kal­maktadır.

Yazar yer yer karakterlerin yaşayışları üzerinde de durmuştur. Fakat bunlardan bazılarının derinleştirilmesi gerekliliği sanki duyulmaktadır.

İstanbul ve civarının bazı manzaraları güzel ve ka­rarınca kullanılmıştır.

Samim Kocagöz'ün güzel bir uslubu vardır. Belki de bu hususta, bilhassa şairanelik unsurunda Sait Faik gele­neği devam ettirilmektedir. Romanın dili güzel ve edebi Türk dilidir.

(1) Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve Ro­man, Antoloji : 2, s. 341 - 342.

Page 161: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

YAŞAR KEMAL

İNCE MEMED

Yaşar Kemal(l) İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki Türk romanını büyük temsilcilerinden biridir. «Varlık» dergisinin bir soruşturmasında en beğenilen yazar seçil­miştir (1956)(2). Yazarın İnce Memed'i, zamanımızın en ünlü romanlarından biri olmuştur. «Varlık» roman arma­ğanını kazanmıştır ( 1 956). Beş yılda beş baskı yapmıştır.

Türk romanının gelişiminde konusu, işlenişi ve este­tiği yönünden yeni bir adım teşkil eden İnce Memed mem­leket dışında da büyük bir ilgi toplamıştır. UNESKO ta­rafından yabancı dillere çevrilmesi tavsiye edilmiştir. Eser­de kısa bir zamanda 23 dile tercüme edilmiştir. Yurdu­muzda hem Bulgarca, hem Türkçe olarak da yayınlan­mıştır.(3)

İnce Memed öncelik «Cumhuriyet» gazetesinde tef­rika edilmiş, sonra da kitap halinde yayınlanmıştır ( 1955).

Yaşar Kemal doğrudan doğruya hayattan edebiyata gelen bir istidattır. Anadolu'dan İstanbul'a 1 945'te gei­miştir. Mehmet Zekeriya Sertel bir konuşmamızda:

«Yaşar Kemal yazılarını idarehaneye getir irdi, hep

(1) Ya�ar Kemal (asıl adı Kemal Gökçeli'dir) 1922 de Seyhan ili Osmaniye ilçesi Hemite köyünde doğmuştur. Öğ­renimine 9 yaşında Burhanlı'da başladı, Kadirli'de devam et­ti (1938). Okuduğu Adana Birinci Orta Okulu'nun son sını" fında öğrenimini bırakmı�tır. Çe�itli iş ve mesleklerde bu­lunmuştur. 1951'den beri «Cumhuriyet» gazetesinde çalış­maktadır. Bulgaristan'ı da ziyaret etmiştir. Teneke ve Ince 'Memed'den başka Ortadirek (1960), Yer demir, gök bakı r (1963) romanlarını yazmıştır. Ayrıca röportaj ve deneme ki­tapları da vardır.

(2) Behçet Necatigil, Edebiyatımııda İsimler Sözlüğü, VY. İst. 1964, 231.

(3) Yaşar Kemal, İnce Memed, NPY, Sofya, 1958, s. 348.

Page 162: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

161

yırtıp atardık sepede. Fakat istidadı vardı. Muvaffak ol­du.» dedi.

Yaşar Kemal 195 1 'de ikinci defa İstanbul'a gelmiş ve kendini kesin olarak edebiyata vermiştir. San Sıcak adlı kitabında topladığı hikayelerinde (1952) ve küçük hacimli «Teneke» romanında(l) (1 955) gücünü denedik­ten sonra, İnce Memed'le kendini tanıtmıştır.

İnce Memed romanında şöyle bir açıklama vardır:

« 1 925 - 1 933 arasında Toros dağlarında yüz elliden fazla eşkiya dolaşırdı. Hikayesini ettiğimiz İnce Memed bunlardan biridir.»(2)

Olaylardan çeyrek yüzyıl sonra yazılması itibariyle İnce Memed az çok tarihsel bir roman niteliği taşımak­tadır. Uzak veya yakın geçmişten alınıp canlandırılan olayların araştırılması şarttır. Bu da bize, yazarı bir sosyo­log ve araştırıcı olarak sunmaktadır. Bu hususu bizzat kendisi de açıklamıştır. Ebedi mahiyet taşıyan meşhur rö­portajlarını nasıl yazdığı sorusunu o şöyle cevaplandır­mıştır:

«- Uzun araştırmalardan sonra yazarım. Bölge, in­sanlar, bilmediğim bölge, bilmediğim insanlarsa orada uzun kalırım. Her şeyiyle, ağacı, kuşu, folkloru, dediko­dusu, geçimi, ölümü kalımı ile çok yakından ilgilenirim. Şivelerini konuşmağa, onlar gibi olmağa çalışırım. En so­nunda onlardan biri olurum. Ne onlar bana yabancı, ne ben onlara yabancı gözükürüm. Bir zaman sonra artık her yönüyle ben oralıyımdır. Böyle olunca da mesele ta­mamdır. Hiç not almam. Gerekliği yoktur notun. İyi rö­portajı iyi sanatçılar yapmışlardır. İyi sanatçı olmayıp da iyi röportaj yapmış kimseyi bilmiyorum. Röportaj edebi-

(1) «Teneke>> , Türkçe ve Bulgarca olarak Bulgaristan'da yayınlanmıştır.

(2) Yaşar Kemal, İnce Memed, NPY, Sofya, 1958, s. 1.

Page 163: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

162

yatın bal gibi bir koludur. Gelişmekte olan bir kolu. Hem de en zor bir kolu.»(l)

Hiç şüphesiz, röportaj ile roman türü arasında bü­yük ayrılıklar vardır. Fakat yazarın röportaj üzerindeki çalışması bize onun roman üzerindeki çalışma tarzını ay­

dınlatmaktadır. İnce Memed gerçekleri buna yakın sis­temli bir çalışmanın ürünüdür.

Falklordan yapısı surette faydalanmak, Yaşar Ke­mal'in sanat özelliklerindendir. O, bu hususta zaman za­

man açıklamalarda bulunmuştur. Bunlardan birinde:

«Halk Edebiyatı Derlemeleri yaptım. Çok çalıştım. Halk Edebiyatının Ağıtlar, Tekerlerneler kolu üstünde çalıştım. Ağıtların birinci cildi basılmıştı. imkan olsaydı büyük bir külliyat olacaktı. Olmadı. Halk EdebiyatımiZ­dan faydalandım. Çok şey öğrendim. Bu çağda halk kül­türü bir sanatçı için yabana atılacaklardan değil. . . » (2) demiştir.

İnce Memed yazarın eserleri arasında, falklordan en

fazla faydalandığı romandır. Adeta eserin kimi kişileri, bilhassa İnce Memed destanlardan çıkarılmıştır. Roman yer yer folklor unsurlarıyle örgütlenmiştir. İnce Memed üstüne söylenen türkülerin havası yaşatılmıştır. Çukurova'­nın tarihçesi, bir ihtiyar yörüğün ağzından efsaneleştiril­miştir. Böylece destan romanlaşmış, roman da destanlaş­mıştır.

Fakat İnce Memed romanında canlandırılan gerçek­ler, bugünkü Türk köyünün gerçekleridir. Yazar bu ger­çekleri görmüş, bu ortamda uzun yıllar yaşamıştır. «<rgat katipliği, Adana'da inşaat kontrolü memurluğu, öğretmen vekilliği, pamuk tarlalarında ırgatlık, bostan bekçiliği, çiftliklerde katiplik, pirinç tarlalarında su bekçiliği, ha-

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, Ah· met Halit Yaşaroğlu Kitapçılık ve Kağıtçılık L. Ş. İst., 1960, s. 123.

(2) Aynı eser, s. 123.

Page 164: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 1 63

vagazı şirketinde memurluk, amelebaşılık, batozlarda ır­gatlık, arzuhalcılık. . . yaptı.»(l) Sonra gazeteciliği sıra­sında, Anadolu'nun çeşitli bölgelerini dolaşmış, köylünün, halkın durumuyle tanışmıştır.

Savaş sonrası Türkiye'sinde köyde sosyal çelişkiler keskinleşmiştir. Topraksız ve az topraklı köylüler kendi­liğinden, gelişigüzel ve örgütlenmeden, gittikçe genişiiyen bir toprak mücadelesine kalkışmışlardır. Onlar köy ağa­larının topraklarını basmakta, aralarında paylaşmakta, ağır vergileri ödememekte, jandarma ve polislerle müca­dele etmektedirler. Yalnız 1949 yılının altı ayında, 22 vilayette ağa topraklarında 323 toprak paylaşılmıştır. Ya­zar romanında bugünkü Türk köyü gerçeklerini de yan­sıtmıştır.

Yaşar Kemal olgun, gerçekli bir yazardır. O gerçek­lerin kopyeciliğini yapan, olayların yüzey bir tasvirciliği ile yetinen sanatçılardan değildir.

«Gerçekçilik dünyayı aynen kopye etmek değildir, diyor. Tabiata da, insana da, hadiselere de kendi gözü­müzle bakmak ve kendimize yeni bir dünya görüşü kur­mak. Çoğu kupkuru bir Mdiseyi olduğu gibi veriyor. Ba­zısı, «ben kahvede oturup konuşulanları aynen not ediyo­rum» diyor. Bir vak'a olur da, yazar inandıramaz. Baş­ka bir yazar da olmıyan bir şeyi yaratır ve inandırır.»(2)

Yazar için sanat, bir ter kip, hayatı özgün biçimde bir genelierne belli politik, sosyal, etik ve estetik açıdan yenibaştan canlandırmak işidir.

«-. . . San'atın bir terkip işi olduğuna inanıyorum. inanıyorum demek te fazla. San'at eseri başka türlü na­sıl olur? Olursa da çok yakın kalır. En iyi terkipçi söy­

liyeceğini, ne söyliyeceğini bilirse, yani yüreği, kafası do-

(1) Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, VY. İst., 1964, s. 231.

(2) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar?, s. 122.

Page 165: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

T 1 64

luysa, artık bir san'at eridir. Çokları hayattan yürüyorlar. Çokları da gerçekçiliği yanlış anlıyorlar. San'at hayat de­ğildir. Öyle olsa sanatın ne gereği kalırdı? Bence hayatın birleşimidir. Yol üstünde gezdirilen ayna, şimdi o kadar değerde olmasa gerek. Zaten o ayna örneğini ortaya atan da bir zamanlar verilen anlamda söylememiştİ onu. Eser­lerinden belli.»(l)

Yaşar Kemal sanat anlayışını, şive kullanışı üstüne verilen bir sorunun cevabında şöyle açıklamıştır:

«- . . . San'atçının yeni bir dünya kurmağa hakkı var­dır. Yeni yeni şeyler söylemek zorundadır. Yani kendi­ne göre bir dünya kurmağa. . . Ama bir sanatçı bir bölge­nin, belirli bir yerin hayatını, yaşayışını çizrneğe kalkışı­yorsa, bu yaşayıştan bir sonucu varıyor, eserini o bölge­nin rengi, gerçeği üstüne kuruyorsa, düzmeciliğe kaçmı­yorsa, benim bu insaniarım işte şuradadır, şöyledir. Ben dünyaını bu insanlarla kurdum, diyorsa. . . «Sen şu insan­ların dilini düzelt de, yazar efendi, onlar da senin gibi konuşsun» derneğe kimin ne hakkı var. Gerçekçilik dedik­leri bir kandırmaca değil. Sırasında bir düştür bile ama, kandırmaca değil. Yurdun bazı bölgelerinden, kişilerini İstanbul'luca konuşturan bir takım yazarlar var, 'bir oku­yun, nasıl bir düzmecilik içindedirler, görürsünüz. Ger­çekçilik bir bütündür. Ama diyecekler ki, yazarın kendi­ne göre bir dünya kurarken; insanları i stediği gibi yaşat­mağa hakkı yok mu? Var, hem de bal gibi . . . O zaman sanatçı, kişilerini bir bölgeye, bir yere bağlamasın. Soyut kalsın. Kimse ona birşey demez. Şive dedikleri yukarda söylediğim şartlar içinde gereklidir . . . »(2)

Kaldı ki, yazar bir yaratıcıdır, bir sanatçıdır. O ger­çeklerden hareket ederek, yeni bir sanat dünyası kuımak­tadır. Sanat eseri, yüzeyi deşerek toplumun gelişme yasa­larını ve eğilimlerini, hayatın bileşik ve çelişik yürüyüşü-

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s . 120.

(2) Aynı eser, s. 121 - 122.

Page 166: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

r 1 65

nü, ilerici ve gerici kuvvetlerini, okuyucuyu saracak, on­da estetik duyguları uyandıracak biçimde yenibaştan ya­ratmakta, canlandırmaktadır. Yazar böyle toplumcu bir gerçekçiliğin yalnız kuramını yapmakla kalmamış, mü­kemmel örneklerini de vermiştir. İnce Memed bunların en güzeli dir.

Bir yerde tarihsel nitelikte olan İnce Memcd roma­nının olayları, belli bir zamanda, 1 925 - 1 93 3 döneminde Toros dağları ile Çukurova'da cereyan etmektedir. Bun­dan önce milli burjuva inkılabı gören Ulusal Kurtuluş Savaşı, Sovyet halklarının kardeş . yardımİyle zaferle so­nuçlanmıştır. Sultanlık ve hilafet kaldırılmış, Cumhuriyet ilan edilmiştir. Milli burjuvazinin çıkarlarını ifade eden Kemalist idare iktidara gelmiştir. Kemalist idare, ne ka­dar ardıl olmasa da, memleket içinde, iktidardan indiri­len derebey sınıfına, dinsel ortaçağ gericiliğine, Genç Türkler komprador burjuvazisine karşı antifeodal, mem­leket dışında da Batı kapitalist devletlere karşı da anti­emperyalist bir politika yürütmüştür. Bazı ilerici politik, sosyal, ideolojik ve kültürel ısiahatlar yapılmıştır. Mem­leketin ekonomik bağımsızlığı için tedbirler alınmıştır. Fa­kat işçi sınıfının ve emekçi köylülerin maddi durumu e­saslı surette değişmemiş, kapitalist sömürüsü ve baskısı gittikçe artmıştır.

Türkiye, Cumhuriyet devrinde de geri bir tarım memleketi olarak kalmıştır. 1 935 yılında halkın üretime iştirak eden bölümünün yüzde 8 1 ,8'i köy ekonomisinde çalışmaktadır. Bundan ötürü köy meselesi Türk toplumu­nun başlıca problemlerinden biridir.

Yirminci yılların başlangıcında Türk köylülüğü çok bileşik ve karşıtlı bir manzara arzetmektedir. Burada, pat­riarkal aşiret ilişkileriyle feodal ve kapitalist üretim tar­zı yanyana yaşamaktadır; O zamanlar sosyal inkılap şart­larının zemini inceliyen Dr. Şefik Hüsnü memleketin eko­nomik durumunu şöyle özetlemiştir:

<<İktisadi inkişaf noktai nazarından Türkiye hiçbir

Page 167: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 166 1

vecihle vahdet göstennez. Değil yekdiğerinden pek uzak iki mahal, hatta birbirine komşu iki köy, iki sancak bile ekseriya çok bariz farklada yekdiğerinden ayrılırlar. Bir kurunu evveli köyünün birkaç saat ilersinde kurunu vasa­tİ şehrine ve keza bir kurunu vasatİ kasabasının birkaç gün berisinde son devrin buhar ve elektrik makinelerile ve uçuk benizli işçilerile yinninci asır şehrine tesadüf e­dilebilir. İstihsal Mısırın kumlu topraklarına bile hükmü­nü geçiremiyen sabaniada yapıldığı gibi traktörlerio ezici homurtularına itaat gösteren yerler de var. Üzerinde he­nüz bedeviyat ve kabile hayatı geçirilen yerler bulunduğu gibi kapitalist tarz istihsalinin hükümran olduğu malıal­ler de nazarı dikkata çarpar.»(l)

Hükümet, Cumhuriyetin ilanından sonra 1 923 - 1933

yılları içinde, köylüye toprak dağıtmak hususunda bazı kanunlar kabul etmiştir. Fakat bunlar, iri derebey ağala­rına dokunmamıştır. İktidar, toprak meselesini temelinden halletmek yolundan yürümemiş, köy ağalarının ekonomik durumlarını olduğu gibi bırakmış, yalnız bunların ıslahı ve burjuvalaşması için gerekli şartlar yaratmıştır. Toprak meselesini inc'eiiyen P. P. Moyiseef bu hususta şunu be­lirtmiştir:

«Türk hükümetinin tarımsal politikası hemen hemen 40 yıl süresince bir sıra satbalar geçirmiştir. Fakat bütün safhalarda o, emekçi köylülerin büyük çoğunluğunun ih­tiyaç ve isteklerini gözönünde bulundunnıyarak, derebey­lik ve köy ağalarının çıkarlarını korumuştur. Türk burju­vazisi, köyde sınıf eğemenliğini eskimiş üretim ilişkileri­nin ıslahı yolundan gitmiştir. O, geri kalmış tarımı, köy­lüler için ıstıraplı bir biçimde, ağır ağır, yavaş yavaş ıs­lah ederek, kapitalist üretim tarzına uygun iri, çağdaş ta­rım haline sokmaktadır. Türk hükümetinin tarımsal po­litikasının özelliği şudur ki, köyde iri kapitalist işletmeci-

(1) Dr. Şefik Hüsnü, Türkiye ve İçtimai İnkılap (La Turqui et la revelutian sociale,) 1920, s. 4.

Page 168: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

l 167 ]

liği, iri ağa mülkiyeti ile ortaçağ kalıntılarının korunma­sı şartlarında yaratılmıştır.»

Bu da, cumhuriyet döneminde, köy münasebetlerini mürekkepleştirmiş ve gelişimlerini güçleştirmiştir. Yaşar Kemal'in İnce Memed romanında bu sürecin önemli yön­leri canlandırılmıştır.

Romanda tarımsal meseleleri dolayısıyle patriarkal,

aşiret ilişkilerin çöküşü ve aşiret kalıntılarının yaşayışı, kısmen örfleri yansıtılmıştır. Dağ yayialarında hayvancı­lık yapan türlü aşiretler, Anadolunun zamanında sırf ba­

taklık olan güney deniz kıyısı bölgesindeki Çukurova'ya iniyor ve orada kışlıyorlardı. XIX. yüzyılın ikinci yarısın­da hükümet bunları yerleşik hayata geçmeye zorlamıştır. Onlardan asker alınmak istenmiştir. Hükümetin emirleri­ne itaat etmiyen aşiretler, Kozanoğlu beyinin yönetmenli­ği altında ayaklanmış, fakat isyan, ordu tarafından silah­la kana boğulmuştur. Aşiretlerin bazıları başka yerlere sürülmüş, çoğunluğu ise Çukurova düzüne zorla yerleş­tirilmiştir. Büyük güçlüklerden sonra yavaş yavaş yerleşik hayata geçmiş, tarımla meşgul olmuşlardır. Fakat cum­huriyet döneminde de aşiret kalıntıları Toros dağlarında

ve yayıalarında hayvancılıkla devam etmiştir.(l) İnce Memed romanında, geniş olarak tarımda dere­

bey toprak ilişkileri ve bunların doğurduğu sosyal çelişki­ler üzerinde durulmuştur. Derebey toprak mülkiyeti bu­güne kadar Türk köy ekonomisinde önemli yer tutmak­

tadır. Memleketin birçok bölgelerinde, bilhassa Doğu ve Güney Anadolu'da kırk kadar köye sahip olan derebey­ler vardır. Bunlar köyleri toprağı ile birlikte satıp alabil­mektedir. Cumhuriyet döneminde tarımın hızla burjuva­laştığı bereketli Çukurova düzünün yakınındaki dağlık köylerde de derebey ilişkileri korunmuştur. Eserdeki «Di­kenli düzü»nün köyleri, Abdi Ağa'nın mülküdür. Burada

derebey ilişkileri, o zamana kadar olduğu gibi kalmıştır:

(1) Bk. Yaşar Kemal, İnce Memed, s. 235 vd.

Page 169: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 68 ]

«Dikenli düzüne beş kadar köy yerleşmiştir. Bu beş köyün, beşinin de insanları topraksızdır. Cümle toprak Abdi ağanındır. Dikenli düzü dünyanın dışında, kendine göre apayrı kanunları töresi olan bir dünyadır. Dikenli düzün insanları, köylerinden gayri bir yeri bilmezler he­men hemen. Düzlükten dışarı çıktıkları pek az olur. Di­kenli düzünün köylerinden, insanlarından, insanlarının ne türlü yaşadıklarmdan da kimsenin haberi yoktur. Tah­sildar bile iki üç yılda bir kere uğrar. O da köylülerle hiç görüşmez, ilgilenmez. Abdi Ağayı görür gider. »(l)

Fakat tarımda feodal ilişlciler, daha fazla Anadolu'­nun Orta, Doğu ve Güney Doğu yöreleri için tipiktir. Çu­kurova'da köy ekonomisi burjuvalaşmıştır. Derebey köy mülkiyeti yerini genellikle iri kapitalist köy işletmesine bı­rakmaktadır. Az ve orta topraklı köylülerin mülkleri, ti.frlü araçlarla iri toprak ağalarının elinde birikmektedir. Yazar bu süreci tasvir etmektedir.

«Zaten son yıllarda derebeylik kendiliğinden çökmek­tedir. Onların yerlerini bir takım yeni zenginler alır. Bu zenginlerin birçokları toprağa, mümkün olduğu kadar bol toprağa sahip olmak için savaşırlar. Bunu başarırlar da. Fukara halkın elinden tarlalarını almak için başvurmadık­ları çare kalmaz. Kimisi kanun yoluyla kimisi rüşvetle, kimisi de zora başvurarak. Halkla yeni zenginler arasın­da bir boğuşmadır başlar. Zenginlerin toprakları gittikçe büyür . . . » (2) Bunlar toprakları ya arenda ile yahutta ır­gatla, kapitalist usulü ile işletmektedirler. Halkı sömüre­rek baskı altında tutmaktadırlar.

İnce Memed romanında köylünün savaşı, köy eko­nomisinin bu bileşik ve çelişik temeli üzerinde yansıtıl­mıştır. Yazar köyde sınıf kavgasının en keskin biçimle­rinden biri olan eşkiyalığı ve bunun toprak davası soru­nuyle örgülenmesini tasvir etmiştir.

(1) Yaşar Kemal, İnce Memed, s. 5 - 6. (2) Aynı eser, s. 237.

Page 170: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

l 169

Türk toplumunda ötedenberi var olan eşkiyalığın özünde; fonksiyon ve ödevlerinde, köyün Cumhuriyet dö­nemindeki sınıf yapısına göre önemli değişiklikler olmuş­tur. Birinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında Anadolu'yu baştanbaşa saran eşkiya, asker kaçaklarıydı. Bunlar İti­laf devreleriyle müttefikler arasındaki emperyalist savaşa geçim zorluklarına ve sosyal adaletsizliğe karşı kendiliğin­den bir isyandı. Eşkiyalık Milli Kuruluş Savaşı içinde an­tifeodal ve antiemperyalist bir yöneliş almıştır. Batı em­peryalist devletleriyle Yunan istilacılarına karşı, yurtse­ver ve inkılapçı bir karakter k�zanmıştır. Yeni şartlarda eşkiyacılık, köy meselesinin bir parçası olmuştur. Bununla beraber eşkiyacılıktan Türk köyünün çeşitli zümre ve katları faydalanmaktadırlar.

Romanın konusu, Milli burjuva inkılabı ödevini gö­ren antifeodal ve antiemperyalist savaşın halledemediği toprak reformuna, derebey toprak ağalığının kaldırılması­na, topraksız veya az topraklı köylülere toprak dağıtımı­na yönelen eşkiyalıktır. İnce Memed'in şahsında şahsi bir aşktan ötürü gelişigüzel başlıyan bir savaş derebey top­rak ağasiyle, sonra da bölge idare makamiariyle mücade­le halini almaktadır. Köylüler bilinçli bir nitelik kazanan eşkiyacılığın himayesinde, toprak ağalarının terketmek zo­runda kaldıkları toprakları aralarında paylaşmaktadırlar. Daha doğrusu o zamana kadar 3/4 oranında arenda ile i şledikleri topraklarda çalışmıya devam ederler ve mahsulü de kendileri toplarlar. Ağaya hiçbir şey vermezler. Bu da zamanı için eşkiyalığa ileri bir hareket niteliği vermekte­dir. Köylüde ağanın topraklarını paylaşmak, sömürüsün­den kurtulmak, mevcut ilişkileri değiştirmek fikrini do­ğurmaktadır. Bu fikir, büyük burjuva ağalarına karşı da yönelmektedir. Fakat ilk bilinçlenme belirtilerine rağmen eşkiyacılık, kendiliğinden kabaran sistemsiz bir savaştır. O, yerli makamları angaje etmekle beraber, ekonomik alanda kalmaktadır. Bir bütün olarak, bir sistem olarak köy toprak ağası ilişkilerini ortadan kaldırmıyan, onlarla

Page 171: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 1 70

bağdaşan toplum düzenine yönelmemiştir. Zira dışardan,

sosyalist aydınlar tarafından köylü hareketine sokulacak olan bilinçli, sistemli bir kuramdan, ideolojiden mahrum­

dur. Bunun sonucunda bu anlamda bir eşkiyalık, burju­va demokratik bir ısiahat çabasını aşmamaktadır. Şahsi endividüel bir savaştır.(l)

İnce Memed'in burjuva demokratik niteliği taşıyan eşkiyalığı derebey toprak ağasını korkutmaktadır. O, yer­li makamların kararsızlığı ve çaresizliğinden Ankara'ya şikayet etmekte, orayı toprağın köylüler arasında kapılı­şından doğacak tepkilerden haberdar etmekte ve munta­zam ordunun müdahelesiyle eşkiyalığın ortadan kaldırıl­masını istemektedir. Fakat mahalli organlar onu telgraf

ve şikayetlerini başkente göndermemektedirler. Bunun so­nucunda merkezi hükümet bütün olan bitenlerden haber­sizdir.

Bunu gözönünde bulunduran Sovyet edebiyatçısı şu sonuca varmaktadır:

«Yaşar Kemal eseriyle adeta hükümeti köydeki du­rum hakkında uyarmak, dikkatini vuku bulan çirkin olay­lara ve kanun ihlallerine yer yer meydan verilen politika­dan vazgeçme lüzumuna çekmek istemektedir. O, tarım ıslahatını değil de, bunun tahrif edilmesini ve yanlış uy­gulanmasını tenkit etmektedir.»

Devamla : «Bunu sansürle açıklamak doğru olmaz. Yaşar Ke­

mal memleketin köylü yaşamını yükseltmek yoluyla iler­Ieyeceğinin ve kalkmacağının mümkün olduğuna inanmış­tır. Bu ise, onun fikrince, kabul edilen demokratik ka­nunlara tamamiyle riayet edildiği ve memleket gelişmiş

(1) Türk edebiyatında köylülerin iktidar ve burjuvanın ekonomik saldırısına karşı kendiliğinden, biliçsiz fakat kit­levi isyanı da yansıtılmıııtır. Mesela Sabahattin Ali'nin «Bir Orman Hikayesi»nde olduğu gibi; Kuyucaklı Yusuf romanın­da ise, köylü ile işçi sınıfının çıkar ortaklığı bilinç unsur­ları vardır.

Page 172: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 7 1

kapitalist memleketlerde burjuva demokrasisi anlamında anlaşılan ilerleme ve demokrasi yolundan yüründüğü tak­dirde mümkündü.»

Hiç şüphesiz Türkiye'de derebey toprak ilişkileri ka­lıntılarının radikal bir tarzda burjuva demokratik nitelik­te bir ıslahatla kaldırılması ilerici bir hareket olabilir, burjuva ilişkilerinin tamamen serbest gelişmesine yol aça­bilir ve ekonomide bir canlılık doğurabilir. Burjuva top­lumunda toprak meselesinin bu tarz çözümü, meselenin köylü çıkarlarına uygun bir hallidir. Fakat ilerici güçler bununla yetinemez. Toprak meselesinin kökünden halli, genellikle toprak sömürüsünün kaldırılması, sosyalist bir toplumun kuruluşuna bağlıdır. Toprak meselesi, toplu­mun devrim yoluyle değiştirilmesine tabidir.

Kanaatimce, Yaşar Kemal'in İnce Memed romanın­da, burjuva demokratik islahatı aşamıyan nitelikteki eş­kiyacılıkla yetinmesi gerçekten sansüre bağlıdır. Bundan

başka Milli Kurtuluş Mücadelesinde Yeşil Ordu teşkila­

tında bir derece bilinçleşen köylü savaşı dışında, köylü hareketi henüz sınıf bilincinden mahrum bulunuyordu.

Yazar da bir realist olarak, bu özelliği göstermek istemiş-· tir. Eserin baş kişisi İnce Memed ile yazar Yaşar Kemal'­

in oluşum, gelişim ve anlayışlarını birbirine karıştırma­mak Hizımdır. Yazar romanında köy hareketinin yalnız bir safhasını tasvir etmiştir. Zira eserin sonunda İnce Me­med, verilen affa rağmen atma binip her hangi yöne doğ­ru çekip gitmiştir. Yazar, kahramanın bundan sonraki ge­lişimi üzerinde durmamıştır. Fakat hiç şüphesiz, İnce Me­

med hayatta yerini bulacaktır. Bu başka bir romanın H­nusu olabilir.

Yaşar Kemal İnce Memed romanında bir de soysuz­laşan, büyük burjuva toprak beylerinin elinde alet clan

eşkiyacılığı tasvir etmiştir. Burjuva toprak ağaları da, dağlarda eşkiya çeteleri kurmakta, bunların yardımiyle emekçi köylüleri tehdit etmekte, direnişlerini kırmakta ve böylelikle topraklarını ellerinden daha kolay almaktadır-

Page 173: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 72

lar. Halkçı, inkıHipçı eşkiya çetelerine bunlarla karş1 my­maktadırlar. Gerici niteliği olan eşkiyacılığı devam ::rtir­mektedirler. O zamanlar eşkiyalık meselesinde büyük burjuva toprak ağaları ile derebey toprak ağaları �rasm­da anlayış farkları vardır. Birincileri, geçici "bir zaman için, sınıf çıkarları uğrunda yatkın, soysuztaşmış eşkiya­cılığı desteklemektedirler. İkincileri, tam tersine, sınıf çı­karlarını tehlikeye koyan çeteciliğin derhal ortadan kaldı­rılmasını istemektedirler.

Romanda, daha fazla psikolojik nitelik taşıyarı yine sosyal unsurlada karışık bir intikam temelinde gelişen bir çetecilik de anlatılmıştır. Fakat böyle bir eşkiyalık çok çabuk soysuzlaşmaktadır.

Böylelikle yazar, eşkiyalığı Türk toplumunun belli bir döneminde, tarihsel keskinlikle bileşik ve zıt oluşum ve gelişimiyle canlandırmıştır.

Romanın başlığını veren roman kişisi İnce Memed, yazarın büyük bir başarısı ve Türk edebiyatının yeni bir kazancıdır. Türk edebiyatında onun kahramanı kadar se­vimli, canlı, yaşıyan halk eşkiyası tipi yoktur.

İnce Memed'in şahsında, cumhuriyet döneminde, ağır sömürücü derebey ve büyük burjuva tarım şartların­da, topraksız veya az topraklı emekçi köylülerin kendili­ğinden, yaşamın baskısiyle uyanışları ve direnişteri can­landırılmıştır. Onun kişiliğinde inkılapçı köylülerin en pü­zel çizgileri toplanmıştır.

İnce Memed aslı ve üretimdeki durumu itibariyk topraksız köylüdür. O tabiatın ortasında zeki, iradeli, hürriyetsever ve çevik bir çocuk olarak yetişmiştir. Daha çocukluğundan beri derebey tarım ilişkilerinden nefret etmiş, dayanılmaz çalışma şartlarına karşı ayaktanmış ve Dursun'un anlattığı, «ağasız köyü» aramıya çıkmıştır. Şehirle teması onun görüşlerinde bir dönüm yapmıştır. O zamana kadar dünya onu için «Dikenli düzüdür» ve top­luluğun düzeni Abdi Ağa'nın köylerindeki derebeyliktir. Şehir ona yeni ufuklar açmıştır. Dünyanın büyüklüğü ve

Page 174: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

173

insanların gücü kendine inanç ve kuvvet vermıştır. Ken­dini ilk defa insan hissetmiştir. Şehir ona, düşlerinde gör­düğü ağasız köyü andırmıştır. Dikenli düzündeki toplu­luk düzen ve münasebetlerinden başka türlü bir dünyanın varolduğunu anlamıştır:

« . . . Düşünüyordu artık. Dünya kafasında büyümüş­tü. Dünyanın genişliğini düşünüyordu. Değirmenoluk kö­yü bir nokta gibi kalmıştı gözünde. O kocaman Abdi A­ğa, karınca gibi kalmıştı gözünde. Belki ilk olarak doğru dürüst düşünüyordu. Aşk ile şevk ile düşünüyordu. İlk olarak imkanların dışına çıkarak düşünüyordu. Kin du­yuyordu artık. Kendi gözünde kendisi büyümüştü. Ken­dini de insandan saymıya başladı, yatakta bir taraftan bir tarafa dönerken söylendi . . . Abdi Ağa da insan, biz de . . . »

(1) . Sevgilisi Hatçe'yi ve annesini alarak, kasahaya kaç··

mak doğmuştur kafasında. Fakat tesadüf buna imkan ver­memiştir. Kendisini takip eden Abdi Ağa'yı vurmuş, onur. yeğeni ve sevgilisinin nişanlısını öldürmek zorunda kal­mıştır. Bu da onun eşkiyalara katılmasına sebep olmuş­tur. İnce Memed kişiliğinin oluşumundan yeni bir safha­dır eşkiyalık. O savaşçı halk eşkiyacılığının en güzel ge­lenek ve göreneklerinin inkılapçı bir devamcısıdır. Fakir halkı ağaların zulmünden ve onlara alet olan eşkiyaların soygunculuğundan koruyan Gizli Duran, Kürt Reşit, Göt­delek gibi halk eşkiya başılarının türkü ve menkıbeleri­nin havasında gürbüzleşmiştir.(2) O, Toros dağlarında şa·· nı destan gibi dolaşan Koca Ahmet'in hayranıdır. Koca Ahmet ise «bir dehşet olduğu kadar bir sevgiydi de. Ko­ca Ahmet bu iki duyguyu yıllar yılı bu dağlarda yanyana götürebilmişti. Bunun ikisini bir arada götüremezse bir eşkiya dağlarda bir yıldan fazla yaşayamaz. Eşkiyayı kor-

(1) Yaşar Kemal, İnce Memed, s. 63. (2) Aynı eser, s. 239.

Page 175: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 74 ]

kuyla sevgi yaşatır. Yalnız sevgi tek başına zayıftır. Yal­nız korkuysa kindir.»(l) O aldığı parayı «Gezdiği bölge­nin hastalarına ilaç, öküzsüzüne öküz, fukarasına unluk alırdı.»(2) İlk eşkiyalık öğütlerini, emekçi köylü, sabık eşkiya ve namuslu bir insan olan bamisi Süleyman'dan almıştır. Onun eşkiyalık kaidesi şudur:

«Fakir fukaraya zulmetmiyeceksin. Haksıziara kö­tülere istediğini yap. Cesaretine hiç güvenmiyeceksin. Ka­fanı işleteceksin. Yoksa yaşayamazsın. Burası dağdır. De­mir kafese benzer.»(3) Çetede tutumuyle ilgili öğütü de şudur:

«Hapishaneyle dağın birbirinden zerrece farkı yok­tur. İki yerde de reisler var, geriye kalanlar reisierin kul­larıdır. Hem de ne aşağılık kullar . . . Reisler insan gibi ya­şarlar, ötekiler köpek gibi . . . Sen reis olacaksın. Ama öte­kiler köpek gibi . . . Sen reis olacaksın. Ama ötekileri kö­

le gibi kullanma. Senin yaşamanın sırrı bu olsun . . . »(4)

İnce Memed, onun dilediği örnekte bir eşkiya olmak­tadır. Deli Durdu'nun yanında kalması bir iki aylık tec­rübedir. Sonra pişmiş bir halk eşkiyası olacak ve Deli Durdu'dan ayrılacaktır.

Yüzyıllarca süregelen halk eşkiyacılığının havası ve inkılapçı gelenekleri dışında, 1 8 yaşında dağa çıkan İnce Memed'in bu kadar genç yaşta ve kısa zamanda bir halk savaşçısı oluşumu imkansızdır. Onun mükemmel karak­terinin başlıca kaynaklarından biri budur.

İnce Memed yeni tarım şartlarında, halk eşkiyacılı­ğının inkılapçı geleneklerini geliştirmiştir. Topraksız köy proletaryasının ve az topraklı yarı köy proletaryasının de­rebey ve büyük toprak burjuva beylerine karşı savaşçısı'

olmuştur. Topraksız ve emekçi köylülerin toprak psiko-

(1) Yaı;ıar Kemal, İnce Memed, s. 53. (2) Aynı eser, s. 54. (3) Aynı eser, 105. (4) Aynı eser, s. 97

Page 176: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 75

lojisini, toprak düşünü gerçek bir program durumuna koymuştur:

«Herkesin kazancı kendisinin olacak. Bekçisi de biz. Her kesin toprağı olacak.»(l)

«Ağasız köy! Herkesin kazandığı, herkesin olacak» (2)

«Varacağım Dikenli düzüne. Beş köyün yaşlılarını toplıyacağım başıma. Diyeceğim ki, Abdi Ağa yok ar­tık. Elinizdeki öküzler sizindir. Ortakçılık, mortakçılık yok. Tarlalar da sizindir. Ekin, ekebileceğiniz kadar. Ben dağda oldukça, bu böyle gidecek. Vurolursam başınızın çaresine bakarsınız . . . »(3)

Nihayet planını uygulamaktadır, Abdi Ağa köyden kaçarak gizlenmektedir. Köylü de, tarlaları işiernekte ve çıkardıklarını kendi arnbariarına taşımaktadır.

Başka köylerde de ağalar ve beyler korku içindedir­ler ve köylünün tarialarma el uzatmaktan çekinmektedir­ler.

İnce Memed ve arkadaşları köylünün hamisi olmuş­lardır.

Böylece onun eşkiyacılığı ve hayatı, derin bir anlam kazanmaktadır. O, artık ölmek değil, toprakla ilgili plan­larının uygulanması için yaşamak istemektedir.

İnce Memed kendine halkın sadakat, mertlik, cesa­ret, iyimserlik ve dostluk gibi en güzel çizgilerini toplamış­tır. Aşkına ve sevgilisine bütün varlığı ile bağlıdır. Aşkı için hayatını ölüm tehlikesine koymaktadır. O zamana ka­dar hiçbir eşkiyanın yapmadığını yapmaktadır. Çukuro­va'ya ve şehre inerek Hatçe'yi ve Iraz hatunu, onları baş­ka bir hapishaneye aktarmakta olan polislerin elinden a­lıp kaçırmıştır. Arkadaşlık ve dostluklarında samimidir.

(1) Yaşar Kemal, İnce Memed, s. 248. (2) Aynı eser, s. 47. (3) Aynı eser, s. 247.

Page 177: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 76 ]

Büyük bir insan kalbi taşımaktadır. Adildir. Düşmanıara karşı amansızdır.

Yazar onun kişiliğinde halk eşkiyacılığı romantiğini vermiştir.

Fakat İnce Memed'in demokratizmi sınırlıdır. Onun demokratizmi ardıl olmıyan bir inkılapçı demokratizm ni­teliği taşımaktadır. Gerçekten o, müphem de olsa, ortak köy mülkiyetinden ve kulluğun kaldırılmasından bahset­mektedir. Fakat bu eşkiyalık ile mümkün müdür? O plan­larını Dikenli düzü gibi dar bir bölgecikte tatbik edebil­miştir. Bu da, eşkiyacılığının devam edeceği sürece bir dereceye kadar tutunmaktadır. O köy ağası Abdi'yi öl­dürdü. Fakat onun mirasçıları var. Onun yerini onlar ala­caklardır. Almasalar bile, derebey ve büyük kapitalist toprak sistemi bütün memlekette mevcuttur. Bu toprak dü­zeni bir bütün olarak memleketin politik, ekonomik ve sosyal sistemine bağlıdır. Eşkiyalık, feodal toprak kalın­tılarının kaldırılmasında, o da burjuva hükümetinin, ya­hut bazı partilerin ortak savaşında belli bir rol oynıyabi­lir. Fakat baskı ve sömürme sistemini ortadan kaldıramaz. Baskı ve sömürü sisteminin ortadan kaldırılması ise poli­tik, ekonomik ve sosyal düzenin değiştirilmesiyle, yani sosyalizm ile mümkündür. İnce Memed'in anlayışları, gayriihtiyari bir nitelik taşımaktadır. Onun gayretleri, ob­jektif sonuçları itibariyle burjuva demokratik ıslahatını ve ekonomik amaçları aşmamaktadır. O, henüz derebey ve büyük kapitalist ilişkileri yaşatan toplumsal politik siste­min değiştirilmesi, yeni bir toplum düzeni kurulması fik­rinden, yani sosyalist bilinçten sosyalist ideolojiden yok­sundur.

Herhalde yazar, İnce Memed'in bir kişi olarak ilk oluşum ve gelişim safhasını tasvir etmekle yetinmiştir. O pek gençtir. ilerde, şehir hayatına karışarak yolunu bula­caktır.

Eserde İnce Memed'in arkadaşı olan Cabbar da o­lumlu bir eşkiya tipidir. O, İnce Memed'in anlayışların ı

Page 178: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

( 177 ]

paylaşmaktadır. Recep Çavuş biraz çelişik bir eşkiya ka­rakteridir. Fakat olumlu çizgiler onda da üstün gelmeı...ic­dir. İnce Memed ile Cabbar'ı desteklemektedir. Bir de kızılbaş köy halkından aşık saz şairi tipinde bir eşkiya karakteri canlandırılmıştır.

Romanda olumsuz eşkiya ve cşkiya başıları vardır. Çok cesur bir eşkiya başı olan Deli Durdu biraz psikolo­jik planda verilmiştir. Polise teslim edilmesi üzere köy­lüleri tarafından kurulan kapandan sonra, o herkese kar­şı düşman kesilmiştir. Bir katil ve soyguncu olmuştur. Eş­kiyalığında da hiçbir sosyal yön kalmamıştır. Kalaycı ise, burjuva toprak beylerine alet olan eşkiya başıdır. Alçak, namussuz bir tiptir. Kendini beylere satmış, halkı baskı altında tutmakta ve soymaktadır. Halkçı eşkiya ile çarpış­maktadır. Bazı eşkiyalar da onların gafletine kapılmakta­dır. Horali, kendi arkadaşlarını pusuya sokmak istemiş, ama ölmüştür.

İnce Memed romanında bir de, azim ve irade sahi­bi, aynı zamanda cesur bir eşkiya kadın olan İrazca dik­kati çekrnektedir. İrazca, oğlu tarla yüzünden öldürü!iin­ce, düşmanlarının evini ateşe vermiş, baltayla intikamını almak istemiş, hapishaneye düşmüş. Hatçe'ye destek ol­muş ve dağlarda, İnce Memed ile yanyana döğüşmüştür.

Topal Ali'de insani ihtiraslarla sosyal unsurlar ör­gülenrniştir. izeilik ihtirası onu, köydeşini keşfetmek w­çuna kadar götürrnüştür. Fakat ağa ve beylere karşı düş­manlık duyguları beslemektedir. Namuslu bir insandır, İnce Memed'in en sadık bir yatağı ve dayanağı olmuştur.

Durmuş Ali, Süleyman, Ümmet gibi alelade toprak­sız köylülerin de iç dünyası anlatılmıştır.

Abdi Ağa, Türk edebiyatında seyrek rastlanan, be-· rebey toprak ağası tipidir. O, İnce Memed'in eşkiynlığına değin, Dikenli düzündeki beş köyün mutlak hakiın;dir. Köylerin bütün tarlaları onundur. Köydeki dükkfmın da sahibidir. Sığırların, keçilerin, koyunların, öküzlerin çoğu

Page 179: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

178

onundur.( l ) Toprağı köylülere arenda ile işlettirmektedir. Mahsulün 3/4'ünü kendi almakta, yalnız l /3 ini köylU­ye bırakmaktadır. Köylüleri kul gibi çalıştırmakta. t zn[ olmayınca ne kimse evlenebilir, ne köyden dışarı t;ıbbi­lir. Döve döve insan öldürmektedir. Köylü onu «beş h�­yün hükümeti» , «padişahı» olarak vasıflandırmaktadır.(2) Arkasını şehirdeki hükümet makamiarına vermiş, :3tcdiği­ni yapmaktadır. Şantajla, yalancı şahitlikle Hatçe'yi hap­se attırmış ve asılmasını istemektedir. İnce Memed'in an­nesi onun yüzünden ölmüşrur. Aynı zamanda korkaktır. Eşkiyadan şehre kaçmış ,ötede heride gizlenmektedir. İn­ce Memed'le mertçe döğüşeceği yerde ateşe verilen evden bir kadın tarafından yorgan içinde sarılı kurtarılmıştır. Ni­hayet ölümünü İnce Memed'ten bulmuştur.

Ali Safa Bey, burjuvahışmış büyük toprak beylerinin temsilcisidir. O yüksek hukuk okuluna devam etmiştir. Kasahada avukatlık yapmaktadm Hilekar, iki yüzlü ve kurnaz bir alçaktır. Türlü kanuni ve gayrikanuni araçlar:ı başvurarak toprağını genişletmektedir. Dağda eşkiya tı•t · makta ve onların baskısı sayesinde köylünün direnişlerini kırmaktadır. Köyleri birbirine koymakta, sonunda köylü .. I erin topraklarını ellerinden almaktadır. Yerli makamlar­la işbirliği yapmakta, onları satın almaktadır. Hükümet merkezinden, bölgedeki kanunsuzlukların ve kızıştırdığı ağa çeteciliğinin gizlenmesini temin etmektedir. Onun çı­karları zaman zaman derebey toprak ağatariyle de çarpış­maktadır. O toprak ağalarının zararı hesabına çeteciliğin temelden kaldırılmasına karşıdır. Fakat az ve orta top­raklı köylülerin topraklarını almak savaşında derebey köy ağasiyle de anlaşmaktadır.(3)

Ali Safa Bey, Türk köyünde, bilhassa Batı, Güney ve deniz kıyıları bölgelerinde kapitalizmin köy ilişkilerine

(1) Yaşal Kemal, İnce Memed, s. 62. (2) Aynı eser, s. 62 (3) Aynı eser, s. 237

Page 180: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

179

geniş ölçülerde girdiği hakim büyük burjuva toprak be) ­leri zümresinin tipik temsilcisidir. Buradaki sosyal çeliş­me emekçi köylülerle iri kapitalist toprak ağaları arasın­daki savaştır.

Böylece yazar romanında Türk köyünün çeşitli züm­re ve katlarının karakterlerini canlandırmıştır.

Roman, genellikle İnce Memed - Abdi Ağa kavga­sı üstüne kurulmuştur. Fakat Ali Safa bey ile az ve orta topraklı köylüler çelişmesiyle eserin sınırları genişletilmiş, bütün köy ilişkileri değinlenmişti).". Bu temel üzerine Türk köyünün çeşitli zümre ve katlarının üretim ve dağıtırnda durumu, yaşama şartları ve hayatı yansıtılmıştır.

Fakat romanda İnce Memed'in tipi, kompozisyon ve süjenin kuruluşunda başlıca rol oynamaktadır. Eser halk­çı, inkılapçı, demokrat köylü eşkiyası kişiliğinin oluşumu ve gelişiminin eseridir. Bunun için de, onun tipi ön plana alınmıştır.

Romanda olaylar çok hareketlidir. Eser, okuyucuyu sonuna kadar gergin bir merak içinde tutmaktadır. Belki bunda yazarın senaryoculuğunun da payı vardır.

Romanda karakterler en belirli ve en keskin çizgile­riyle tasvir edilmişlerdir. Bazı ayrıntılarla, mesela İnce Memed'in gözlerinde parlıyan ışıklar, karakterlerindeki özellikleri çizilehilmi ştir.

Tasvirler, röportajdaki gözlemler kadar gerçek ve tam verilmiştir.

Orhan Kemal'den sonra Yaşar Kemal, dialogu usta­lıkla ve süje hattının gelişimine hız veren bir unsur ola­rak kullanmıştır.

Yazar uzun uzun tasvirlerden kaçınmaktadır. O psi­kolojik halleri ve insan yaşantılarını bir benzetme ve bir iki çizgi ile tasvir edivermektedir. Analoj iyi sık sık kul­lanmaktadır. Mesela Recep Çavuşun dağdaki akşam gü­neşinin gurubundan duyduğu zevk, yahut ta sabık eşkiya Koca Ahmed'in dağda gözlerini kapayıp yere uzandığın-

Page 181: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

180 J

da, suyun çağıldayışında, onların ruh bezginliğini seriver­mektedir.

İnce Memed romanının kompozisyon ve anlatımında yazar Köroğlu destanından oldukça faydalanmıştır.

Yaşar Kemal'in romanında falklordan yararlandığı üslup ve dilinde de görülmektedir.

Page 182: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

MELİH CEVDET ANDAY

AYLAKLAR

Melih Cevdet(l ) savaş içindeki ve savaş sonrası dö­nemin kabiliyetli, tanınmış şairlerindendir. Türk şiirinin geli!}iminde bir aşama teşkil eden sacayağın üç şairinden bi­ridir. Bunlardan Orhan Veli ölmüştür (1 950). Oktay Ri­fat soyut şiirin yolunu tutmuştur. O ise toplumcu, özlü ş iiri devam ettirm!ştir. Kendine özgü bir şiir yaratmıştır.

'Aylaklar yazarın ilk romanıdır. Önce «Cumhuriyet» gazetesinde tefrika edilmiş, sonra da kitap halinde basıl­mıştir.(2) Eser üzerinde çeşitli, olumlu ve olumsuz düşün­celer yürütiilmüştür.(3) Aylaklar'ın konusu yeni değildir. Fakat yazar bu konunun yeni yönlerini yakalamış, yeni problemlere el koymuş ve bunları başka açılardan güçlü bir sanat yetkisiyle çözümlemiştir. Eser, yazarın roman alanında büyük bir başarısı ve Türk edebiyatının şüphe götürmez bir kazancıdır.

(1) Meih Cevdet Anday 1915'de İstanbul'da doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Kadıköy'de yapmıştır (1921 - 1931). Ankara Gazi Lisesini bitİrıniştir (1936). Bir süre Ankara Hu­kuk Fakültesine devam etmiştir. Belçika'y� sosyoloji öğreni­mine gitmiştir (1938). Maddi güçlüklerden "�türü bir zaman sonra dönmüştür. Ankara'da Maarif Bakanlığının Yayın lVIüdürlüğünde çalışmıştır. İstanbul'da çeşitli gazete ve der­gilerde sekreterlik ve yazarlık yapmıştır. İstanbul Belediye Konservatuvarının Tiyatro bölümünde okutmandır.

30. yılların ikinci yarısındanberi şiir alanında çalışmak­tadır. Şiir kitapları: Garip (1941. O. Veli ve O. Rıfatla birlik· te). Rahatı kaçan ağaç (1946), Telgrafhane (1952), Yan yana (1956). Kolları Bağlı Odysseus (1963). Diğer eserleri : Doğu Batı (1961) İngiliz Edebiyatından Denemeler, Gezi notları: Sovyet, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan (1965).

(2) Melih Cevdet, Aylaklar, Remzi Kitabevi. 1965. (3) Tahir Alangu, 1965 de Roman ve Hikftyemiz, Varlık

Yıllığı, 1966 Varlık Yayın evi, İstanbul, 1965, s. 53 - 55.

Page 183: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 82

«Aylaklar» Bulgaristan'da bulgarca ve Türkçe(l ) olarak yayınlanmıştır. Rusya'da d a çıkmak üzeredir. B u da eserin dış ülkelerde gördüğü dikkat ve önemin büyüklü­ğünü belirtmektedir.

Melih Cevdet, Aylaklar romanını yazdığı zaman, sa­natçı kişiliği çoktan teşekkül etmiş bulunuyordu. O Türk edebiyatının ünlü yazarlarından biriydi. Zengin yaşam iz­lenimli, toplumcu bir sanatçıydı. Sanat anlayışlarını çeşit­li münasebetlerle sunmuştu. O sanatçının ödevini şöyle tanımlamıştır:

«Sanatkar, payına düşen belli bir işi güzel yapan de­mektir. Çağının gerisinde kalmış insana çağını öğretmek, saadetin yolunu, izini göstermek! İşte sanatın payına dü­şen iş. Hangi sanatkar bize çağımızın gerçek saadetini gösteriyorsa en güzel işi o başarıyor demektir.(2)

Sanat anlayışlarını, sanat endişesini küçümsediği yol­

da yorumlamaların eksikliğini belirterek şu açıklamada bulunmuştur:

«Benim yazımdan çıkardığınız bu sonuçlar üzerinde anlaşmamız lazım. Ben· sanatçının sanat kaygılarını arka plana atmasını savunmuyorum. Bu kayguları en başta tut­madıkça ne kadar iyi niyetli olursa olsun bir insan sa­natçı olamaz. Bu, bence tartışma götürmez bir gerçektir. Ancak «sanat kayguları» sosyal kaygulardan ayrı olarak ele alınır, o biçimde uygulanmaya kalkışırsa bugün «bi­çimcilik» diye adlandırılan görüş karşımıza çıkar. Bence sosyal kaygular biçimi sınırlandırır. Sanatçı yine karşımı­za biçimleriyle çıkar ama, artık o biçimlerin salt sanat kaygusundan geldiği düşünülemez.(3)

Elbette yazar romancılığında da, zamanının gerçek-

(1) Melih Cevdet Anday, Aylaklar, NPY, Soyfa 1966 s. 220.

(2) «Yaprak dergisi» , sayı 17, ı Ocak 1960. (3) M. Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, İstanbul,

1960, s. 27.

Page 184: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 83

!erine, belirlediği sanat anlayışlarından hareket ederek ya­naşmış ve bunları yansıtmıştır. Çağının önemli toplumsal problemlerine eğilmiştir.

Aylaklar'ın olayları başlıca Cumhuriyet döneminde cereyan etmektedir. Fakat roman, serüven ve gerilemele­riyle Meşrutiyet ve Abdülhamit zamanının da kapsamak­tadır. Böylelikle Türk toplumunun 60 senelik bir süresini belirli bir açıdan içine almaktadır. Şükrü Paşanın asılza­de ailesi başta olmakla, dört kuşak devrimcileriyle, aydın­lariyle ve alelade insanlariyle temsil edilmiştir. Bu itibarla Aylaklar, Cumhuriyet devrinde geçmişin romanıdır.

Bu da esere kısaca tarihsel bir nitelik vermektedir. Melih Cevdet Anday özgün edebiyatta tarihselliği

nasıl anlamaktadır? Yazar Aylaklar romanı üstüne bir konuşmamızda de­

miştir ki: «Biz insanlık tarihini tarihlerden öğrenmeliyiz. Ya

tarihçi zamanını doğru aksettirmemişse. . . Fakat eski za­manların bir sanat eseriyle, tarihsel kalıntılariyle karşıla­şırsak, devrim ruhuna nüfuz etmiş oluruz, geniş bir ta­savvur ediniriz. Arkeoloji bizi tarihsel yapıtlada tanıştı­rır, geçmişi canlandırır. Tarihi tam olarak bedii edebiyat­tan öğrenebiliriz. Bedii edebiyat bizi geçmiş devirlerle ta­nıştırır. Bir bakımdan edebiyat, arkeoloji gibi önemli bir ödev görmektedir.

Edebiyatın konusu kuru gerçekler değil, insanın ken­disidir.»

Melih Cevdet tarihsel nitelikteki edebiyatı, canlı in­sanlariyle, eski zümre ve sosyal katların kalıntılariyle tas­vir eden bir sanat olarak kabul etmektedir. Bu da çok doğru ve yerinde bir fikirdir. Burada yazarın anlayışla­rını yanlaş anlamamak gereklidir. O bununla tarihin, ta­rih biliminin önemini küçümsemek istememiş, yalnız ede­biyatın geçmiş devirleri bütünlüğü, ruhu ve insanları ile yansıtmasını ifade etmiştir.

Yazarın Aylaklar'da yansıttığı asılzade kalıntıları

Page 185: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 84

Abdülhamit zamanını, Meşrutiyet devrinde de çürüyüş sü­reciyle birlikte yaşamışlardır. Hatta 1908 burjuva devri­minden sonra, Genç Türk burjuvazisiyle kaynaşmışlardır. Onların canlı temsilcileri Hüseyin Rahmi'nin İşifilmedik Bir Vaka gibi eserlerinde yaşamaktadırlar.(l) Onların ka­lıntıları Cumhuriyet devrine kadar uzanmıştır. Diğer dö­nemlerin, diğer sınıf ve sosyal katların da temsilcileriyle hala hayatta karşılaşılmaktadır. Yazar bunların yaşayış ve davranışiarına tanık olmuş, onları tahlil ve tasvir etmiştir. Bunların arasında olumsuzları olduğu gibi, kısmen olwn­lu olanları da vardır.

Geçmiş devir ortam kalıntıları İstanbul'un bazı semt­lerinde bugüne değin bulunmaktadır. Yazarın itirafına gö­re, Erenköyü'nde böyle eski zaman konakları vardır. Hat­ta Aylaklar'da olduğu gibi Bostan caddesinde Ragıp Paşa konağı diye adlandırılan konak, Abdülhamid'in bir gün ziyaret edeceği emeliyle yapılmıştır. Leman Hanımefendi karakteri, yazarın büyük halalarından Behice Hanımefen­di'nin bazı çizgilerini taşımaktadır. Davut Bey'in kişiliğin­de, ünlü Türk ressamı Abidin Dino'nun dedesi olan Arif Dino'nun bazı düşleri canlandırılmıştır. Sözgelişi, o İs­viçre'de bulunduğu zamanlarda devridaim makinesini keş­fetmiş, bu vesileyle toplanan bilginkre sunulmuş ve . . . bir falso olduğu anlaşılmıştır. Bu münasebetle yazar böyle insanları «çocuk kalan büyükler» olarak nitelendirmişti. Dündar Bey'in prototipi ise, bundan dört beş sene önce D(j)ğnnyan Hürriyet adlı kitabını yayıniayan Hasan Amca' dır.

Görüldüğü gibi yazar, romanın malzemesini Türk toplumundan ve belli sosyal katlardan almıştır. Fakat yüksek bir sanat anlayışına sahip olan Melih Cevdet fak­tolog değildir. Hayattan, gerçeklerden hareket ederek, bir özgün hayat anlayışını kurmuş, kişioğlunun iç dün-

(1) Bak, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın İşitilmedik Bir Va­ka Romanı üzerine olan yazımıza.

Page 186: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 85

yasının bazı yönlerine ışık tutmuş ve Türk toplumunun belli dönemlerinde belli sınıf ve katlarının yaşamını yan­sıtmıştır. Yazar: «Sanat kopyecilik değil, sanatçı da de­liller top h yan, kaydeden bir insan değildir» demiştir . . .

Aylaklar yalnız geçmişin değil, aynı zamanda zama­nının romanıdır. Yazar geçmiş devirler sınıf ve katlarının yeni şartlardaki yeri, durumu ve davranışları, yeni kuşak­ların terbiyesi ve tutacakları yaşam yolları üzerinde de durmuştur. Böylece romanda geçmişle hal kaynaşmakta­dır.

Melih Cevdet Aylaklar romanında bu kadarla yeti­nerek, genç kuşak kişilerinin gelecekteki hayat yollarını aydınlatmamıştır. Bu, bir seri niteliğini taşıyan romanının i lerdeki devamında yapılabilecektir. Yazarın henüz ufuk­lar açacak sonuçlar çıkarmaması esere bir derece özgün kronik ·niteliği vermektedir.

Dünya edebiyatında büyük gerçekçilerin gelenekle­rini devam ettiren Melih Cevdet, eserinde somut tarihsel olaylar üzerinde durmamıştır. O Abdülhamit, Meşrutiyet ve Cumhuriyet devirlerinin bazı genel süreçlerini ve özel­liklerini, yaşıyan insanların tiplerinde, bileşik ve karşıtlı karakterlerin davranışlarında, münferİt ve tipik kişilerin psikolojisinde canlandırmıştır. Yazar olaylara doğrudan doğruya karışmamaktadır. Roman kişileri, karakterlerinin evrensel ve sosyal yönlerine yatkın düşünmekte, duymakta ve yaşamaktadırlar. Çok renkli ayrıntılarİyle varolan ki­şiler, hazır kalıplara ve şernalara sığmamaktadır. Onlar hayatta oldukları gibi çok tarafhdırlar. Bundan ötürü ro­manın problemlerini, konusu kişilerin dışında tespit et­mede güçlüklerle karşılanmaktadır. Zira insanı, karakter­leri ve tipierin psikolojilerini yansıtmak, edebiyatın sanat olarak özelliğidir. Nitekim romanın problemlerini, karak­ter sisteminin dışında incelemek nısbi bir nitelik taşımak­tadır.

Aylaklar romanında Şükrü Paşa'nın soyu geniş yer almaktadır. O Abdülhamit devrinde, sarayın himayesinde,

Page 187: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 86

mevcut feodal düzenin temelinde asılzade zümresine ka­tılan ailelerdendir. Asılzadelerin toplumda durumları, ki­barlık ve itibarları kendilerinin kabiliyet, kişilik ve emek­lerine değil, feodal hiyerarşi ve sultan mutlakiyetinin ih­sanlarına bağlıdır. Daha Ziya Paşa'nın şiirlerinde becerik­sizlikleri açığa _ vurulan asilzadeler asalak bir hayat yaşa­maktadır . Asillik taslamaktadırlar. Saraya ve sultana dal­kavukluk yapmaktadırlar. Hayattan, halktan, memleket ve dünyada olup bitenlerden habersiz, herşeyi kadere bağ­lamaktadırlar. Bunlar yavaş yavaş kişiliklerini yitirmekte,

sunileşmekte ve hayata karşı sağırlaşmaktadırlar. 1 908 burjuva inkılabı sultan mutlakiyetine son ver­

miştir. İttihatçıların rejiminde, bilhassa 1 909 Mart karşı inkılapçı hükümet devirmesi deneyinden sonra, padişaha ve saraya bağlı asılzadeler gözden düşmüştür, hayat şart­ları değişmiştir. «Para toplumun yeni tanrısı olmuştur . . »

(1) Eski paşazadeler yeni hayata uyamamış, aralarında bir çöküntü başlamış ve perişan bir hale gelmişlerdir. Kişi­sizlikleri, kabiliyetsizlikleri ve beceriksizlikleri birdenbire ortaya çıkmıştır. Fakat bunların bazıları, Abdülhamit za­manından kalan varlıkları ile eski yaşamiarına devam et­mişlerdir. Şükrü Paşa soyu da bunlardandır. Meşrutiyet­ten sonra Kayseri'ye sürülmüştür. Fakat dönünce eski saltanatlı yaşayışını sürdürmüştür. «Yeni zamanları an­lamak şöyle dursun, artık bütün bütün eski andarına gö­mülerek, kör gibi yaşamağa başlamıştır.>�(2) :Nihayet sul­tan aşinalığı düşleriyle çıldırarak ölmüştür.

Şükrü Paşanın kızı Leman Hanım, kızları ve torun­ları Cumhuriyet devrinin son zamanlarına kadar yetiş­mişlerdir. Onlar, büyük dedelerinin 1 8 adalı eski köşkle­rinden birinde yeni yaşam şartlarına arkalarını çevirerek, eski tarz hayatlarını yaşamıya devam etmişlerdir. Eski paşazadelik ve İstanbul kibarlığını sürdürmüşler, evlatla-

(1) Melih Cevdet Anday, Aylaklar, s. 42. (2) Aynı eser, s. 22.

Page 188: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 87

rını bu ruhta terbiye etmişlerdir. Hep bu hevesle etrafia­rına eski ve yeni devirlerdeki sosyal katlardan insanlar toplamışlardır. Roman kişilerinden birinin dediği gibi:

«-Bugüne kadar Osmanlı hırsızlığı ile . . . » (1) ge­çinmişlerdir.

Abdülhamit devrinin, Cumhuriyet dönemindeki fe­odal kalıntılarının ortamında eski paşazadelik düşünüşü, yaşantı ve davranışı, özentileri yaşamıya devam etmiştir. Onların ortaçağ bürokratik asılzade zihniyeti, diğer bazı çevreleri de sarmıştır. Yazar b�nların zihniyet, yaşantı ve davranışlarını Aylaklık, kendilerini de aylaklar diye adlandırmıştır. Zamanında çarlık Rusya'sında i. A. Gon­çarof'un eserlerinden Oblomof başlıklı romanı Rus toprak ağaları ataletinin ve geneUikle zihin tembelliğinin sembo­lü olduğu gibi, Melih Cevdet'in de Aylaklar'ı Türk top­lumunda, özellikle bürokratik asılzade zihniyetinin ve ge­nellikle aylaklığın cinsinin adı olacaktır. Zira Aylaklık tek kelimeyle ruh atalet ve tembelliğini belirtmektedir. Bunun türlü görünüşleri olabilir, fakat temeli aynı temeldir. Bun­dan dolayı ruh ataletinin herhangi bir belirtisini tanıtmak ıçın «aylaklık» yahutta bu cins insanları vasıflandırmak için «aylak» demek yeterdir.

Melih Cevdet eserinde aylaklığın geniş bir tasvirini yapmıştır. O aylaklığı somut tarihsel sınıfı niteliği ile bir­likte evrensel planda da belirlemiştir. Aylaklığın başlıca çizgileri üzerinde durmuştur. Şükrü Paşa konağındaki ki­şilerden her biri, aylaklığın aynı temel üzerinde, bir tür­lüsünü temsil etmektedir. Bunlar çeşitli toplumsal zümre ve katların psikolojisini belirlemektedirler. Fakat aylak­lık hepsine aittir. Roman kahramanlarından Muammer bunların aylaklık özelliklerini şöyle nitelendirmektedir:

«Bizim ev de hep aylaklarla doluydu. Gerçi Şükrü'­nün iddiaları var, ama ne yapıyor? Bu iddiaları ile bir takım aylakların arasında vakit geçiriyor. Demek ki o da

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 135.

Page 189: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 88

aylaklık ediyor. Anneannemin bir durumu sürdürmekten başka amacı yoktur. Davut Bey düşler ardında oyalanır. Dündar Bey dünü değerlendiriyor, ama bu değerlendirme­sini bugün için kullanmıyor, belki de kullanmak istemi­yor. Nesime'ye gelince, içimizde en canlı olan odur ben­ce, basit şeyler bekliyor yaşamaktan ve başka türlü dü­şünmeye yanaşmıyor. . . »(1) Ayla da, Mürşide de, kısaca Galip de aylaklardandırlar.

Romanda aylaklığın en tipik temsilcisi Şükrü Paşa soyudur. Yani aylaklık, zamanını yaşamış feodal aristok­rasİsinin düşünüş, duyuş ve davranış tarzıdır. Fakat o toplumun bütün sömürücü ve sınıf katıarına az çok öz­güdür. Hatta evrensel niteliğinde, toplumun başka sınıf ve katlarında da karşılanmaktadır. Aylaklığın görünüşleri politika, felsefe, hukuk, etik ve estetik alanlarda da kar­şılanmaktadır. Kişioğlunun bütün toplumsal ve geleneksel uygulamasını kaplıyabilmektedir.

Aylaklık geçmişe gömülmek, zamanını yaşamış asılzadelik ve kibarlığa tutkunlanmak, yeni zamanı anla­ınamak, değişen hayat şartlarına uymamak, nihayet doğ­ru düşünüp te olaylara seyirci kalmak, aktif olarak haya­ta karışmamak, toplumdaki yerini almamak ve ödevini gerçekleştirmemektir. Bunlar da, sağlam düşünmemeğe, düşünüş, duyuş ve davranış kabiliyederini yitirmeye, zihin ve ruh tembelliğine bağlıdır. Bu da insan kişiliğini tüket­mekte, hayatını manasız, neşesiz ve mutsuz bir duruma sokmaktadır; insanoğlunun zekasını öldürmekte, duygula­rının canlılığını söndürmekte ve hayatta perişanlığa dü­şiirmektedir. Çürümüş «lüzumsuz insanlar» haline getir­mektedir.

Romanda bunun çeşitli örnekleri verilmiştir. Roman kişilerinin her biri bunun bir görünüşü, bir yönüdür.

Eserde geçinim düşünmemezliği, hesapsız bir hayat tarzı ve yaşam şartlarına uymamazlık üzerinde geniş ola-

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 143.

Page 190: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 89

rak durulmuştur. Bu gerek psiko - etik, gerekse toplum­sal planda tasvir edilmiştir. Aile geçiniminden toplum ve devlet uygulamasına kadar uygulanmıştır.

Melih Cevdet bir konuşmamızda bu hususta dedi ki : «Bizde, imkanlarına göre, planlı, hesaplı bir yaşama

zihniyeti yoktur. Buna karşılık Avrupa'da burjuvazi he­saplı hayat yaşamaktadır. Onlar evine eşya, mobilya alır­lar. Fakat daha bunları aldıkları vakit ne kadar zaman kul­lanabileceklerini düşünürler, kaç sene sonra tazeteneceği­nin hesabını yaparlar ve yenilenmeleri için, arnortize e­dilişi için peşinen para biriktirmiye başlarlar. »

B u hesapsızlık, b u tedbirsizlik birçok ailelerin güç bir duruma düşmelerine yardım etmektedir. Hele dede­lerinden, babalarından kalan mülkiere oturan mirasyediler geçimlerinin kaynakları ve yaşayışiarını hiç düşünme­mektedirler. Tufeyli hayatı yaşayarak ellerine geçeni da­ğıtmaktadırlar.

Roman kişilerinden aylak Dündar Bey'in de ailesi böyle çökmüştür.

«- Benim de evim oldu oğlum, dedi. Evim değil, evlerim oldu. Ama hiç birinin nasıl döndüğünü bilememi­şimdir. Bu yüzden nasıl battığını da anlıyamadım tabii.» ( 1 )

Davut Bey d e varlığını böyle tüketmiştir. Düşlerin­den başka bir şeyden haberi yoktur.

Bu tedariksizlik sebebinden, yeni burjuva yaşam şartlarında Şükrü Paşa'nın konağı da, yapılan borçl�ıra karşı, hiç beklemedikleri bir gün ellerinden çıkmıştır­Gösterişli paşazadelik taslaması ve asılzade kibarlığı ;;on bulmuştur.

Dündar Bey'e göre Osmanlı İmparatorluğunun yık!l­ması, Genç Türkler burjuva hükümetinin politikası bilhas­sa Türk halkını Birinci Dünya Savaşına manasızca sok-

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 153.

Page 191: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

190

ması ve milli felakete kadar sürüklernesi öngörüsüzlük ve hesapsızlığın bir sonucudur:

«- Osmanlı İmparatorluğu da böyle battı, dedi. Biz aylıklarımızın köylüden alınan vergi ile ödendiğini bilmezdik, devletin bir köşede bir parası var, ondan •;e­riyor sanırdık. Birinci Dünya Savaşına neden girdiğimizi Talat Paşa bilmiyor, Cemal Paşa bilmiyor, Enver Paşa bilmiyor. Peki kim biliyor? Bilen yok?»(l)

Başka bir münasebetle de: «Koskoca devletin nasıl battığını anlıyamadık be!

Balık baştan kokar derler. Bizim millet, kokmakta olan başın kokusu bumuna geldikçe, kendini kurtarınaya baş­lar. En kötüsü de budur işte. Batan gemi ile birlikte ba­tacağını hiç aklına getirmez. Mal toplamaya başlar, çalar, çırpar, yığar bir yana. Sonunda bakar ki, hiç biri kalma­mış elinde. Onun için ne zaman mal hırsının ortalığı sar­dığını görsem bir korkudur alır içimi.»(2)

�aman kişisi meselesi psikolojik - ahlak açısından ele alınmaktadır. Halkın tabakalaşması, feodal sınıfın çöküşü, asılzadeliğin yıkılışı, Osmanlı İmparatorluğunun dağılması ve yeni burjuva şartlarında ailelerin fakirleşme­si seyrinin derin ekonomik - sosyal ve toplumsal - politik nedenleri vardır. Bunlar toplumun gelişmesine, toplumsal ekonomik düzene, sisteme bağlı ıneselelerdir. Anlatıma doğrudan doğruya karışmayan yazar, bunları ele almamış­tır. Fakat bu da, eserin bütünü havasından anlaşılmakta­dır. Toplumun gelişme s,üresince sosyo - ekonomik zemin üzerinde düşünüş, psikolhii ve davranışların da büyük önemi olmuştur tabii)

Şükrü Paşanın konağında tek bir kişi ilerisini dü§.ün­müş, hesabını yapmış, biriktirdiği para ile bir apartman katı almıştır. Bu da dejenere bir tip olan Galip'tir. Köşk kaybedilince, aylaklar bu eve taşınmışlardır. Melih Cev-

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 138. (2) Aynı eser, s. 153.

Page 192: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 9 1

det konuşmamızda b u meseleye dokunduğumuz zaman şunu açıkladı:

«Galip te bunu peşin düşündüğünden, öngördüğün­den değil, hasisliğinden yapmıştır.»

Gerçekten roman kişilerinden Şükrü de bunu belir­lemiştir:

« . . . Biraz da burjuva hasisliğini yiyelim bakalım» (1) Aylaklık bu defa, daha zorlu olsa da, burjuva iliş::.

kileri temelinde bir zaman devam etmektedir. Zira bur­juva münasebetleri de, sömürücülük toplum sistemi olması itibariyle, aylaklık, mirasyedicilik, hazıronculuk ve tem­bellik doğurmaktadır. Bunları beslemektedir.

Aylakların kendi kişilikleri yoktur. Anlayışları te­melsiz, eğretidir. Davut Bey için politika bir modadır. Keşifler düşleri manasız, boş bir hülyadır, gerçeklerden kaçmaktır. Leman Hanım için hayat bir asilzadelik ve ki­barlık hevesidir. Dündar Bey'in daha gerçekçi anlayışları vardır. Fakat o da geçmişi tenkit etmekte, anlayışlarıyle, seyircilikle yetinmektedir. Bütün aylaklar birer rol oyna­maktadır hayatta. Hepsinin düşünüş, yaşantı ve davra­nışlarında korkunç bir samimiyetsizlik, ikiyüzlülük ve oyunculuk görülmektedir. Bu, insanın çürüyüşüdür.

Aylaklar ortamı yeni kuşakları da çürütmektedir. Eski devrio insanları gençleri eski ruhta terbiye etmekte, onlara asılzadelik ve paşazadelik tutumu aşılamakta, genç­ler hayata hazırlanmamaktadırlar. Çıldıran, alkolik, asıl­zadelik delisi olan Mürşide bu terbiye ve ortamın bir çü­rük, hasta mahsulüdür. Muammer'in de taze kiŞiliğini bu ortam ve terbiye perişan etmiştir. Bu hususta Dündar Bey daha realisttir. Onunla Davut Bey arasındaki müna­kaşa iki pedagojik terbiye sistemi ortaya atmaktadır. Gençlerin terbiyesi münasebetiyle aralarında şöyle bir konuşma olmuştur:

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 135.

Page 193: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 92

«Dündar Bey: - Biz batmış bir devrin insanlarıyız, diyordu ona,

bütün iş, çocuklarımızın başka türlü yetişı;nelerine ç:tlış­mak olmalı. Bu uğurda çalışabilİyor muyuz? Siz ona bakın.

- Ben çalıştım çalışacağım kadar, bunca emek ver-dim ona. Kendini nereden geldiğini bilsin de ona göre dav­ransın.

Dündar Bey gülüyordu: - O vakit yandı, diyordu. Bana kalırsa ona nerden

geldiğini değil, nereye gideceğini sormalı. Yarın tek ba­şına ortada kalıverirse.

- Şükrü Paşa'nın torunu ortada kalamaz. Bu konak durdukça Şükrü Paşa soyu da duracaktır anladınız m:?

- Öyle ise konak durur mu, durmaz m:ı, onu ko­nuşalım. Ne dersiniz?»(!)

Muammer hayata hazırlıksızdır. Hukuk bitirmekle beraber iradesizdir, ne yapacağını bilmemektedir. ideali yoktur. Kabiliyetine, zekasma rağmen bir işe yaramamak­tadır. Çaresizlik içindedir. Kişiliği yoktur. Canlı taze duy­gulardan mahrumdur. İçi kof bir insandır. Hatta kendine hayat arkadaşı seçebilecek durumda bile değildir. Büyük annesi Leman Hanımefendi ile arkadaşı Şükrü tarafından evlendirilmektedir. Sarhoşun sarhoşudur.

Günün birinde Dündar Bey'in sezdiği gibi, Şükrü Paşa'nın köşkü müsadere edilmiştir. As_alak hayatın mad­di temelleri kesin olarak ortadan kaldırilmıştır. Galip'in zamanında satın aldığı apartman ve bıraktığı gelir kaynak­ları, aylaklığı ayakta tutacak durumda değildir. Bu, Şük­rü Paşa konağı aylaklarının sonu demektir. Romanın ikin­ci bölümünde bunlar birer birer çökmekte ve hayatı terk­etmektedirler.

Apartmanda Muammer, Ayla, Şükrü, Nesibe ve Mürşide kalmışlardır. Hayatın zaruretleri karşısında Mu­ammer ilk defa sorumluluk, ödev duygusu kazanmıştır.

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 50.

Page 194: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 93

Bütün kişisizlik ve çaresizliğini anlamıştır. Aylaklığın ma­nasızlığını diğerlerinden önce idrak etmiştir. O aylaklar ortamından nefret etmektedir. Hal de onu çekmemekte­dir. Çünkü burjuva toplumunda samimiyetsizlik, ikiyüzlü­lük ve çıkarcılık devam etmektedir. Aşk bile, alım satım aracı olmuştur. O, aylaklığın başka bir yönünü anlamış­tır: İdealsizlik Sevmediği karısını düşünerek, kafasında şöyle fikirler dolaşmaktadır:

«Peki sevmediğim birine nasıl katlanıyorum? Bugün­künden daha iyi bir dünya düşj.inemiyorum da ondan. Bir yenisi, eninde sonunda, bugünküne benziyecek. Bunu bildikten sonra harekete geçmek niye? Bir romanda oku­muştum, irade teorisi yapan bir düşünüş, bir tekerleğin orta yeri gibi sakin kalmaya alıştırıyordu kendisini. Hayat gümbür gümbür dönüyor, ama o orta yerde istifini bile bozmadan hareketsiz kalabiliyor.(l) Gerçekten büyük bir başarı. Yalnız o adamla benim aramda önemli bir ayırım var: O bunu çaba ile elde etmek istiyor, bense doğuştan öyleyim galiba. Doğuştan iradeliyim. Öyle mi? Yok, bu nunla kendimi kandıramam. Davranışlarıının içimden gel­mesını beklememeliyim, çünki içim yok benim. Belki kimsenin yok. Herkes, yalan yanlış, daha iyi bir dünyanın ardına düşmüş, o dünya için, boşuna da olsa çırpınıyor; çalışıyor. Üst yanı aylaklıktır . . . » (2)

Muammer, kendini bulmak, güçlerini kazanmak, ira­desini harekete geçirmek savaşına girişmektedir. O, sami­miyetin, insanlar arasında temiz ilişkilerin, sağlam duygu­ların, mantığın hüküm süreceği bir dünya, bir toplumu özlemektedir. Bu maksatla, ekzistansiyalizm gibi, özellikle karşıtlı, genellikle de gerici bazı felsefi akımlarda çıkar yol aramaktadır. Tanınmış Fransız yazarlarından ekzistan-

(1) Melih Cevdet bu romanın İngiliz yazarı Charles Mor­gan'ın «Fountain» (Türkçe «Kaynak adı ile çevrilmiştir) ro­manı olduğunu bildirdi.

(2) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 142 - 143.

Page 195: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

194

siyalist Jean Paul Sartre'ın bazı düşüncelerinden hareket etmektedir.(!) Güçlerini seferber edebilmek için cinsel doygunluk kuramını uygulamaktadır. Gerçekte ise Nesi­me'nin, diğerine oranla samimiyeti, hayatiyeti kendisine bir derece kadar inanç kazandırmaktadır. İşte tutunmak­tadır . . . İlk savunduğu davadan, gerçek insan duygusu hissetmektedir. Avukatlar ortamına girmektedir. Burju­va parti hayatına katılmaktadır. Fakat o burjuva ortamın­da da, samimiyetsizlik, ikiyüzlülük, çıkarcılık, rolcülük ile karşı karşıya gelmektedir. Burjuva avukatları, davacıları önünde bir türlü konuşmakta, kendi aralarında başka tür­lü konuşmaktadırlar. Onlar davacıları aldatmakta, onları sömürmektedirler. Burjuva particiliği bir demagojiden, halkı aldatmaktan ibarettir. Sınıf bilincinden ve bilimsel bir dünya görüşünden mahrum olan Muammer'in, toplu­mun sınıf yapısı üzerine fikirleri yoktur. O, olayları ve ortamların tutumlarını, belli sınıfların ve katların toplum­da durumu, düşünüşü ve psikolojisiyle bağlandırmamak­tadır. O, bunları, soyut ölçülerle yargılamaktadır. Onların politik, felsefi, hukuki, sosyal ahlak anlayışlarını, tutum ve hareketlerini genellikle insanlara atfetmektedir. Karı­sından da haklı haksız şüphe etmiştir. Bunun sonucunda tekrar ümitsizliğe düşmüş, yalnız, kendi başına kalmıştır.

Muammer'in geçirdiği buhran, varlıklı sınıflara, sö­mürücü katiara mensup aydınların ve gençlerin bir bölü­münün arasındaki ayılma, yollarını bulma çabasını yan­sıtmaktadır. Burjuva gençleri ve aydınlarının başka kısım­ları bağlı oldukları sömürücü güçlerin çöküşüne yatkın olarak, tam bir ahlak düşkünlüğü bataklığına yuvarlan­maktadırlar. Kalamış'taki gençlerin eğlenceleri, yeni burju-

(1) Yazar, varoluşculuk kuramının yalnız Muammer'in anlayışiarına tatbik edildiğini söyledi. Fakat eserin başka ba­zı yerlerinde de varoluşçuluğun bazı anlatım araçları kullanıl­mıştır. Sözgelişi bazı roman kişilerinin eşyalaşması fikirleri gibi.

Page 196: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 195 ]

va ortarnında çöküşün ufak bir tasviridir. (1) Burada yeni kuşak bunalımcıları, ekzistansiyalistler, başkaldırınacılar gibi türlü Batı emperyalist gerici akımların taraftarları vardır. Her türlü ahlak ilkeleri reddedilmektedir. Her tür­lü insan duyguları çiğnenmekte, aşk hayvanlaştırılmakta­dır. Hatta çocukların, ana babalarıyla yatabilecek kadar çirkin davranışların kuramı yapılmaktadır.

Muammer'in davranışlarını inceliyen eleştirmeci Ta­hir Alangu şöyle yazmıştır:

«Ne iş, ne sorumluluk bilinci, ne eylem ve parti, ne de cinsel başarı Muammer'i kurtaramamıştır. Muammer­leri hiçbir davranış kurtaramıyacaktır anlaşılan. Bu roma­nın oldukça karışık ve düzensiz yapısından bir sonuç çı­karmak mümkün olmuyor.»(2}

Gerçekten Aylaklar romanının başkişisi henüz yolu­nu bulmamıştır. Romanda bu gösterilmemiştir. Fakat bu, Muammer'in belli bir ortamda geçirdiği bir gelişim saf­hasıdır. O çürümüş asılzade aylakları ortamında olduğu gibi, sömürücü burjuva ortamında da kimliğini kurtara­mamaktadır. Bu da tabiidir. Yazardan fazlasını, roman kişilerinin karakterlerini zorlamasını istiyemeyiz. Fakat Muammer yolunu tamamlamıştır. O toplumda başka or­tamlara düşecek, başka tip insanlarla karşılaşacak ve belki onların arasında, onların yardımİyle yolunu bulması, kişi­liğini kurtannası mümkündür. Bu da halkla, emek insan­Iarı ile birleşmesiyle olabilecektir. Aksi takdirde o, sö­mürücü, çıkarcı burjuva ortamında boğulacak, ya bur­juvalaşacak, yahutta tekrar, başka tipte bir «lüzumsuz adam» olacaktır. Başka çıkar yol yok, başka çözüm yok­tur.

Böylece Aylaklar asılzade ve burjuva aydınlarının düşünüş, psikoloji ve davranışlarının, tutacakları yolları­nın romanı halini almaktadır. Aylaklık konusu itibarıyle

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 76 vd. (2) Tahir Alangu, l965'de Roman ve Hik�yemiz, s. 55.

Page 197: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 96

ise, toplumun diğer sınıf ve katlarını da kapsamaktadır. Kaydettiğİrniz gibi, Aylaklar romanının kişileri çok

bileşik ve karşıtlıdırlar. Bunlar kendilerinde insan olarak, bireysel ve tarihsel, özel ve tipik, sosyal, ulusal ve beşe­ri çizgilerin toplamını, bütününü taşımaktadırlar. Araların­da bütüyle olumlu olanları yok gibidir. Fakat çoğu da o­lumlu çizgiler taşımaktadır. Yalnız olumlu çizgiler olum­suz çizgiler tarafından bastırılmakta, gölgede bırakılmak­tadır. Bunların bazıları gelişme halindedir. Kimilerinde de olumlu renkler daha fazladır: Dündar Bey, Muammer, kısmen Şükrü.

Bundan ötürü roman kişilerinin değerlendirilmesi ol­dukça güçtür.

İkinci Abdülharnid'in eczacıbaşılarından Şükrü Paşa, bürokratik asılzade zümresinin temsilcisidir. Birinci evie­nişinde Beylerbeyi'nde bir yahya, ikinci evlenişinde, Ka­lender'de bir köşke yerleşmiştir. Üçüncü evliliğinde sul­tan, Anadolu yakasında, Erenköy'de bir köşk yaptırma­sına salık vermiştir. (l) Leman Hanım Şükrü Paşa'nın bit­mez tükenmez varlığını şöyle açıklamıştır:

«Padişahtan aldı, vergi dedi aldı, hediye dedi al­dı.»(2) .Onun için bu asilliktir. Şükrü'nün deyimiyle:

«Şükrü Paşa'nın çaldığı paralarla . . . » (3) Onun parası ve mülkleri, feodal düzeninde köylünün

çalınan emeği ve sömürülmesiyle yapılmıştır. Dört kuşa­ğın yemesi, satıp savurmasiyle güç halle tükenmiştir. Asil­lik dedikleri, halkın soyulması, kanının emilmesi demektir.

Şükrü Paşa'da, tarihte kanlı terör rejimi ve zulmü yüzünden kızıl sultan olarak adlandırılan İkinci Abdül­hamit'e karşı büyük bir hayranlık vardır. Kendi çıkarla­rından başka, sultana kul olmaktan başka bir düşüncesi yoktur. Geçmişe gömülmüş bir hodbindir.

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 18 - 19. (2) Aynı eser, s. 86. (3) Aynı eser, s. 86.

Page 198: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 97

Şükrü Paşa'nın üçüncü karısından doğan kızı Leman Hanım eski zaman düşkünü, asıldıdelik ve kibarlık tut­kunu, saltanatlı ve gösterişli yaşama meraklısıdır. Yen\ şartlarda eski yaşamı yürütmek çabasında hasislik ve mal tutkusu çizgileri kazanmıştır. Konağın hayatını yürüten odur. Davranışlarında serbesttir. istediğini yapmaktadır. Silik kişilikli ilk kocasını derhal defetmiştir. At koşturacak kadar bağımsızdır. Ortamında Şükrü gibi bir nihilisti dahi bulundurur. Dündar Beye tahammül eder. Eski devrimci­nin sultanı yerınesine karşılık İttihatçıların, Meşrutiyetçi­lerio de toplumsal uygulamasının sonuçsuzluğunu göstere­bilecek kadar akıllıdır.

Leman Hanım dış görünüşü ve davranışİyle bazı ye­nilikler göstermekle beraber, değişen hayat tarzına uya­mamıştır. Hesapsız bir hayat sürmekte, aylaklığı sürdür­mektedir. Çocuklarına kötü bir terbiye vermekte, onları geçmişe bağlamaktadır. Yeni hayata hazırlamamaktadır.

Onun tedbirsizliği Şükrü Paşa'nın konağının sonu olmaktadır.

Mürşide'nin kişiliği, yeni nesle mensup olmakla be­raber yine bu çevrede incelenmelidir. Çünkü o, Leman Hanımın istediği gibi eski, asil sayiarına bağlılık ruhunda terbiye edilmiştir. Bundan sonra da vuku bulan bazı olay­lar, serüvenler, kendini rakı kadehi elinde öteden beriye dolaşan bir hayalet, bir deli, bir budala haline getirmiştir.

Diğer kızları Pakize, Leman Hanırnın ailesinde bam­başka bir kişidir. O, güçlü, savaşçı bir kadındır. Para için Galip Beyle zorla evlendirilmiştir. isteğinin çiğnenmesin­den ötürü eski bir şeyhle yaşamış, sonra da kocası gibi silik bir adamla yaşıyacağı yerde, ölmeyi tercih etmiştir.

Davut Bey çok renkli bir tiptir. «İrade heykeli» gi­bidir.(!) Leman hanım onu şöyle nitelendirmektedir: «Da­vut Bey'e bak, yüz bulsa benden, dünyaya delik açınağa

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 30.

Page 199: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

1 98

kalkar.»(l) Aslı itibariyle, fakirleşmiş Osmanlı, bürokra­tik bir asılzadedir.(2) Arnavutluk'ta valilik yapan dedesi­nin servetini savurmuştur. 1 908 burjuva inkılabı arifesinde devrimcilik yapmıştır. Avrupa'ya gitmiş, politik mücadele­de bulunmuş, orada yıllarca kalmıştır.(3) TeşkiHUçılık ka­biliyeti göstermiştir. Jön Türklerin öncülüğünde bulun­muştur. Bundan sonra onun davranışlarında derin bir de­ğişiklik olmuştur. Milli burjuva inkılapçı hareketinde, ken­di çıkarları uğrunda koşan insanların bulunması onun ü­mitlerini kırmıştır. O «İhtilalciler arasında çıkar ardında koşanların bulunduğunu görerek elindeki defterleri bir ar­kadaşına teslim etmiş ve kendisini, o günden bugüne de­ğişerek gelen bir takım merakların eline bırakmıştır.»(4)

Kendisini atçılığa kaptırmış, Argo gemisinin yolunu bulup altın postunu bulmak, II. Sultan Mehmet için hey­kel yapmak gibi hevesiere tutulmuştur. Bazı çizgileri de Don Kişatvari bir karakterdir.

Onun gözünde her şey somut tarihselliğini kaybet · mekte, sanat, sanat için gibi bir şey olmaktadır. Bu da herşeyi bir süs, bir oyun, bir gösteriş durumuna sokrııak­tadır. Sevgisinde de öyledir.

Yer yer tutumunda aristokrasilik izleri sezilrnektcdir. Yalnız o herkesin bir iç aristokratizmine yükselmesi taraf­tarıdır.

Dündar Bey, eski devrin en olumlu tipidir. O, h:ılk­çı, toplumcu, eski bir inkılapçıdır. Gençliğinde Naınık K•.::­malleri, Tevfik Pikretleri okumakla yetişmiştir. Ama N c­dim'in sevgi şiirlerine de yabancı kalmamıştır. Zckidir, sıcak kapli bir insandır.

İnkılapçıdır. «Önce İttihatçılar ile çalışmış, sonra. onların bir diktatörlük kurma ardında olduklarını anlıya-

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 82. (2) Aynı eser, s. 11. (3) Aynı eser, s. 12. (4) Aynı eser, s. 23.

Page 200: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

199

rak muhalefete geçmişti .»( l ) İttihatçılar tarafından sürgün edilmiştir. Dönünce, idama bile mahkum edilmiştir. İtti­hatçıların politikasına eleştirel durum almaktadır:

«Sen siyasetin işe yarar bir şey olmadığını söylüyor­sun. Bense bizim gördüğümüz, tanıdığımız siyasetçiterin yaptıklarını zararlı buluyorum. Daha iyisi olabilirdi diyo­rum. Evet, İttihatçılar memleketi batırdılar ama . . . »(2)

İnkılapçı ve realist bir politikacı olan Dündar Bey, arkadaşı Davut Bey'in düşlerinin manasızlığını anlamakta­dır:

« - Senden daha realistim ama, belki de senden da­ha ümitsizim çünkü böyle seninki gibi ideallerden iğreni­yorum. Onlar bizim maskelerimizdir, biz o masketerin al­tında çirkin çirkin sırıtıyoruz. Alınma bu sözümden. Senin kalbini bilirim, ne kadar temiz bir insan olduğuna inanı­rım, ama nasıl varılacağı belli olmıyan idealler gösterme­nin de bir kurnazlık, bir kaçamak olduğunu söylerim. Ben bir takım olayların içinde yuvarlandım, sürüldüm, idama hüküm giydim ve bütün bu yıllar içinde bir gün bile rahat yüzü görmedim. Başımdan geçeniere bakarak bir yana çekilmeyi düşünüyorum gene de. . . Bir takım kötü­lükler var, onların düzeltilmesi lazımdır. Ben bugün yapa­bileceğim işlerle ilgileniyorum.»(3)

Leman Hanım onu çok doğru değerlendirmiştir: «Dündar Beyi görüyor musun? Eski tabancasını bul­

sa, ihtilal çıkaracak.»( 4) O, ateşli bir idealist olarak kalmıştır. Yeni devirde

olan değişiklikleri pekala anlamaktadır. Paşalık, asılzade­lik zamanı geçmiştir. Zaman bakkalların, kasapların, tüc­carların çağıdır. «Para yürütüyor memleketi .»(5)

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 12. (2) Aynı eser, s. 31 32. (3) Aynı eser, s. 32. (4) Aynı eser, s. 82. (5) Aynı eser, s. 85.

Page 201: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

200

Politik hayattan çekilmiştir. Fakat gençlere tarihten İbret dersleri vermektedir: «Dünü anlariarsa bugünü daha iyi ederler diye düşünüyorum . . . »(1)

Gençlerin hayatın gerekleri özünde terbiye edilme­sini istemektedir. Yeni devirde gençlerin idealsizliğini, hayvansal toplum anlayışlarını açığa vurmaktadır:

«Sosyal idealleri yok gençliğin, diyordu. Bütün i ş orada. Çevrelerini, yuıilarını, kendi insanlarını düşünmü­yorlar. Kendilerini onlardan bağımsız sayıyorlar. Oysa in­sanı sosyal hayvan diye . . . »(2)

Muammer'in onu kızdırmak için «Hayır insan hay­vansal toplumdur» demesini şöyle cevaplandırmaktadır:

«- Bu konuşmalar hoşuma gidiyor, diyordu. Ne­den diyeceksin? Şu ülkenin elli altmış yıllık geçmişini iyi bllirim. Bugüne bakarken onu dünün yaratığını anlıyorum. Siz yüz yıllık bir çürümenin sonucusunuz. Bir ülke nasıl batar? Yalnız savaşlarda yenilmekle değil, elindeki top­rakları başkalarına kaptırmakla da değil. Ruhça çökerek, yaşamaktan koparak batar. Enver Paşa birgün kaçıp git­ti. Ne düşünüyordu o sırada biliyor musunuz? «Bu sefer yenildim. İnsanın hayatında yenmek de, yenilmek de var­dır» diye düşünüyordu. O yenilgiden ne gibi ahUlk çökün­tüleri çıkacağını hesaplıyacak kabiliyette değildi. Ama dünyada bunu hesaplıyacak kaç devlet adamı vardır der­siniz? Pek azdır. Çoğu futbol maçı gibi görür devlet işi­ni. Sonra vatanları elden gider, medeniyetler çöker, Eti­ler, Lidyahlar, Frikyalılar nerde bugün.»(3)

O, her şeyi olacağına, ne büyük, ne de küçük işlere karışmak istemiyenierin tutumuyla, XX. yüzyıl diktatör­lüklerini açıklamaktadır.( 4)

dır: Nihayet o, ümitlerini gerçek halkçılara bağlamakta-

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 32. (2) Aynı eser, s. 52. (3) Aynı eser, s. 52. (4) Aynı eser, s. 53.

Page 202: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

201

«Türkiye, Türk halkını mutlu kılınayı düşünebilen insanların elinde kurulacaktır ancak.»(l)

Daha eski kuşaktan bir de Galip Bey vardır. Müte­ahhitlikle uğraşan birinin oğludur. Mali durumu iyi de­ğildir. Leman Hamının konağına iç güveysi girmiştir. Ev­liliği duygusuzdur. Güçlü Pakize ölünce de, konakta duy­gusu ile yaşamaktadır, fakat hasistir. Leman Hanımdan kopardığı parayı biriktirmiş, geleceğini düşünerek oğlu Muammer'e bir apartman almıştır. Zayıf bir karakterdir.

l'vluammer gelişim halinde bir tiptir. Kitabın birinci bölümünde ortamından habersizdir. Aslı itibariyle Şükrü Paşa soyu ile Galip Bey'in soyundandır. Eski zihniyette terbiye görmüştür. Hiç bir işe yaramaz. Felsefesi, her ;şi olacağına bırakmaktır. İnsan güçsüzdür, olup bi tenleri değiştiremez. Gerçekler üzerinde düşünmez, bir şey gör­mek istemez. Kafasını işletmez. Ruh ve zihin tembel i­dir. (2) Bu itibarla o bir çok noktalarda Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan romanındaki Ömer'le birleşmektedir.

Şükrü Paşa köşkünün tahliye edilmesi ve yeni apart­mana taşınınalariyle Muammer'in hayatında yeni bir safha başlamıştır: O aylaklığın, temelsiz bir rahatlığın. �cyiı­ciliğin, o zamana kadar yaşadığı ortamın çirkinliğini an­lamıştır. Olumlu bir insan olmak, kaybettiği kişiliğini ka­zanmak, güçlerini kullanmak istemektedir. Kurtuluşu. vawluşçuluk kuramma göre eyleme atılış ve kahraman­Iıkta aramaktadır.(3) Muammer'in denediği varoluşçuluk aklı, mantığı, aktifliği tanıyan biçimindendir. Değişen dün­ya ile değişrnek istemektedir.(4) Daha güzel bir dünya öz­lemiyle yaşamaktadır. Fakat böyle bir dünyaya, özgi.irlii­ğe nasıl ulaşacağını bilmemektedir.

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 53. (2) Aynı eser, s. 13. (3) Aynı eser, s. 157. (4) Aynı eser, s. 166.

Page 203: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

202 ]

«Daha güzel bir dünya nasıl oiur? Bunun üstline hiç bir düşüncem yok . . . »(1)

Fakat artık Muammer her şeyi, kişiliğini bulmak, güçlerini uyandırmak, insanlar arasında içtenlik açısından değerlendirmektedir. Hayatındaki olaylar artık başka bir renk ve kıyınet almaktadır. Ortamında samimiyetsizlik, yapmacılık, yalancılık, çıkarcılık ruhu keşfetınektedir. Aşk, aile ilişkilerine yeni bir açıdan ışık tutmaktadır. Ay­la ile aralarında içten bir aşk yoktur. O büyük annesi Le­man Hanım ve Şükrü tarafından evlendirilmiştir. Kızı ona, Şükrü Paşa soyunun asılzadeliği çekmiştir. Karşılıklı sevgi temeline dayanınıyan bu izdivaç bir alım satım me.: selesidir. Hatta aşk ta yetersizdir. Birbirlerine samimi ol­mak, birbirlerinin kişiliklerini saymak ve güvenmek gerek­lidir. O, böyle içtenlik ve benliği Nesime'de bulmaktadır. Fakat onun da, münasebetlerinde bir evlenmek menfaati vardır. Kıskançlık da bu açıdan ele alınmaktadır. Zira gerçek kıskançlık, gerçek sevginin olduğu yerde vardır.

Bu açıdan onu çalışınağa başladığı burjuva avukatları ortamı ve burjuva parti hayatı da tatmin etmez. Çünkü orada da, sözlerle fiil, içle dış arasmda bir bütünlük yok­tur.

Bunlar genellikle onun insanlardan ümidini kesmesi­ne sebep olmuştur. Karısı Ayla'nın Şükrü ile gezmesin­den şüphelenmektedir. Fakat o artık kızabilmekte, irade­sini kullanabilmektedir. Hatta Şükrü'ye kurşun çekmiş, fakat vuramamıştır. Bundan sonra da onları apartmanın­dan kovmuştur.

Muammer'in başka bir dünya tasavvurları çok genel ve soyuttur. O şuna inanmaktadır:

«Bir gün elbet bu koşullar değişecektir. İnsanlar bir­birlerini sevecek, hayata, doğaya daha içten bağlanacak­lar. Ben bir süprüntüyüm, atıimam lazım bir yana. Suç­lu kim? Onu da bilmiyorum. Ailemi suçlamaktan da bir

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 159.

Page 204: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

203

kazancım olmaz, bununla kendimi aldatmıya kalkmıyaca­ğım.»(l)

«Yalancılıktan inanıyor, yalancılıktan seviyor gibi yapmam ben. Herkesin böyle olduğunu iddia etmek için elimde yeter bilgi ve belge yok. Yalnızca kendimi bili­yorum, o kadar. Çalışma hayatı da kurtararnadı beni.» (2)

Muammer aylaklardan kurtulmuştur. Fakat gerçek özgürlüğe erememiştir. Tekrar ümitsizliğe düşmesi ve bir bulıran geçirmesinin başlıca nedenleri, tasavvurlarının ve yeni bir dünya anlayışının soyut oluşudur. Varoluşçuluk insanlara toplumun ve kişinin karşılıklı ilişkilerini doğru bir aydınlıkta verememektedir. Tam tersine, meselelerin doğru çözülmesine engel olmaktadır.

Muanimer kişilik ve özgürlük meselelerini salt psi­ko - etik planda incelemektedir. Okuduğu edebiyattan in­sanoğlunun en temelli gücünün «Bıkmadan aramak . . . Bu­lamayacağımızı bilsek de aramak»(3) olduğuna kapılmış­tır. İnsanoğlunun durmadan aramak gücü, değiştirmek dü­şüncesiyle tanımlanmaktadır: «Birinci kadın, ikinci kadın, üçüncü kadın . . . Birinci dünya, ikinci dünya, üçüncü dün­ya . . . » (4)

Anlaşıldığı gibi Muammer, özgürlük meselesini, top­lumun ve kişinin gelişimi meselelerini, toplumun somut tarihsel gelişimine, toplum düzenine, sosyo -politik ve sos­yo - ekonomik sisteme bağlamamaktadır. Bundan ötürü bocalamaktadır. İkinci bir bulıran geçirmektedir.

Şükrü, fakir asıllı bir aydındır. Şükrü Paşa konağının aylakları arasına katılmıştır. Sanatkar hevesleri vardır. Aylaklığı tufeyliliği reddetmektedir. Burjuva toplumunu tenkit etmektedir. Bunalımcılığı kabul etmemektedir.

(1) Melih Cevdet, Aylaklar, s. 214 · 215. (2) Aynı eser, s. 214. (3) Aynı eser, s. 165. (4) Aynı eser, s. 165.

Page 205: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

204

Gerçek anlamcılığı aramamaktadır. Fakat onun anlayı�­larında yapıcı taraf yoktur. Roman kahramanlarından biri onu haklı olarak anarşistlikle itharn etmektedir. O bilim­sel bir dühya görüşünden henüz çok uzaktır.

Ayl§.nın başlangıçta Anadolu'ya gitmek, halka hiz­met etmek plfınları vardır. Fakat o, asilzadelik ve kibar­lık hayranlığına kapılarak sevmediği bir gençle evlenmi�­tir. Sonra aylakl:ırın arasında onlar gibi olmıya ba�lamış­tır.

Nesime, aylakların arasında, doğasına en sadık kal­mış, oldukça samimi bir insandır. Fakat hayatta maddi bir dayanağı yoktur. Okumakla güvenliğini kazanmak is­temektedir.

Aylaklar'daki aktör Naci, biraz Dostoyevski'nin ba­şaramıyan, fakat sanat ateşiyle yanan sanatçılarını hatır­latmaktadır. Özgün bir roman ki�isidir. Eserde bir­kaç defa Muhsin ismi geçmektedir. Bu herhalde Muhsin Ertuğrul olacaktır.

Melih Cevdet bu romanıyle Türk edebiyatma önem­li tipleri kazandınnıştır.

Güçlü bir eser olan Aylaklar, bir bütün meydana getiren iki ayrı bölümden ibarettir. Birinde olaylar, Şük­rü Paşa konağında cereyan etmiş, eski zihniyetin direnişi ve tasfiyesi, eski devir asılzadelik kalıntılarının son çökü­mü tasvir edilmiştir. Aynı zamanda roman ki�ileri toplu olarak tanıtılmıştır. Diğerinde olaylar Galip'in satınaldığı aparıman katına aktanlmıştır. Kişilerin bir kısmı daha birinci bölümde sahneden çekilmi�tir. Kimisi de ikinci bölümde. ö lümlerinden önce geri plana alınmıştır. Eski tarz hayat ve düşünüşün çözülüşünden sonra yeni ufuklar, yeni idealler, yeni bir hayat tarzı arıyan Muammer ileri çıkmıştır. Olaylar, onun gözüyle, yaşantı ve düşünüşüyle verilmiştir. Bunun sonucunda, ikinci bölüm not defteri biçimini almıştır. Burada artık hareket vardır. Aile, ça­lışma gibi önemli safhalarda Muammer'in karakteri de­nenmiştir.

Page 206: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

205

Aylaklar serüven romanı değil, karakter romanıdır. Nitekim eserin merkezinde kişiler vardır. Bunlar büyük bir ustalıkla işlenmiştir. Psikolojileri düşünceleriyle oldu­ğu kadar, ayrıntıları ve dış ifadeleriyle de tasvir edilmiş­lerdir. Karakterlerin belli özellikleri ele alınmış ve kuv­vetle belirtilerek kısa, fakat özgün ve dolgun serüven­Ierle desteklenmişlerdir. Sosyal, milli ve beşeri çizgiler bir kül halinde kaynaşmıştır. Yazarın en büyük başarı­larından biri, kişileri birer tip olduğu kadar, özgün birer fert olarak da belirlemesidir. Bundan önce Türk edebi­yatında çeşitli dönemlerinde tipierin fikir, felsefe, psiko­lojik yönleri tahlil ve tasvir edilmiştir. Söz gelişi Sabahat­tin Ali roman kişilerinin fikir ve psikoloj ik yönü üzerinde, S. Kocagöz toplumsal - politik yanları üzerinde dur­muşlardır. Bu da onların yazarlık özelliğine, romanlarında işledikleri problemlere uygundur. Melih Cevdet bunlara fert çizgilerini, bireysel özgünlüklerini daha fazla katmış­tır. Bu da kişilere renk, çeşitlilik kazandırmaktadır. Bel­ki de bundan dolayı yazarın roman kişileri, adeta hayat­tan alınıp ta, oldukları gibi canlı, olumlu ve olumsuz ö­zellikleriyle esere sokulmuş izlenimini bırakmaktadır. Bu da bir derece yazarın tiyatro sanatiyle uğraşmasına bağlı olsa gerek. Onun roman kişileri sahne eserlerinin kişile­rini andırmaktadır. Bir bakımdan Melih Cevdet, Türk romanını tiyatro gelenekleriyle kaynaştırmıştır. Tabii ro­man türünün yasalarını bozmadan.

Melih Cevdet romanında ekzistansiyalizm edebi akı­mının bazı ifade araçlarını da kullanmıştır. Bu daha fazla eserin ikinci bölümünde, kahramanının anlayışiarına yat­kın bir biçimde yapılmıştır. O, eski devir zihniyet ve ya­şama tarzını, varoluşçuluk kurarnlarını deneyen Muam­mer'in gözüyle eşyalaşma, ruhsuzlaşma, silikleşme açısın­dan vermiştir. Şükrü Paşa konağı, eski düşünüş ve ya­şamın, Galip'in apartınanı da burjuva zihniyet ve haya­tının sembolü halini almışlardır. Bilhassa Muammer'in günlük yazması, aldığı tabanca ve tabaneayı kullanmak

Page 207: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 206 ]

denemeleri, varolu�çuluk edebiyatının ifade araçlarında yer almaktadır. Bunlarla, Muammer'in benliğini araması, doğal varlığını bulması, ki�iliğini ve güçlerini yaratması çabası arasında bir ortaklık vardır. Bu bir analojidir. Şu satırlar bunu açık olarak göstermektedir:

Tabanca «Tembelliğimin, işe yaramazlığımın, pasifli­ğimin, korkaklığının tanığı o.»(l)

«Onu kullanınam (yani tabaneayı - i. T.) kendimi kullanınam demektir. Çünkü ben bugüne kadar bir e�ya gibi bir kenarda kalmışım, kendimi i�e yarar kılmamı�ım. Oysa işe yararnıyan bir tabanca. . . Tabanca değildir o. Ben de insan değilim. Bir hayal içinde yaşadım bugüne kadar. Herkes gibi, yani bizim evdekiler gibi. Bir hayal içinde . . . »(2)

Aylaklar romanı temiz bir dille yazılmıştır.

(1) MeHh Cevdet, Aylaklar, s. 158. (2) Aynı eser, s. 158.

Page 208: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

FAKİR BAYKURT

YILANLARIN ÖCÜ

ve

IRAZCANlN DİRLİGİ

Fakir Baykurt'un(l) Yılanların Öcü (1958) ile Iraz­canın Dirfiği ( 1 96 1 ) romanları çıkar çıkmaz Türk toplu­munda keskin ve karşıt tepkiler ·uyandırmıştır. Demokrat Parti rejimi zamanında yazar, «Cumhuriyet» gazetesinde yazdığı röportajları ve Yılanların Öcü'nden ötürü, Maarif

Bakanlığında masa başı işine getirilmiş, sonra da Bakan­lık emrine alınmıştır.(2) Birinci romanı mahkemeye ve­

rilmiştir. Bu münasebetle yazar şu açıklamada bulunmuş­

tur:

(1) Fakir Baykurt 1929'da Burdur'un Yeşilova ilçesinin Akçaköy'ünde doğmuştur. Asıl ismi Tahir Veli'dir. Altı kar­deşten, ikincisidir. Dokuz yaşında iken babasını kaybetmiş­tir (1938). Bundan dolayı, devam ettiği Akçaköy okulunun üçüncü sınıfını bırakmak zorunda kalmıştır. Bir süre, Saray­köy Durhaniyesinde dayısının yanında kalmış, dokumacılık­ta çalışmış, dağlarda kereste çekmiş, kanal açan mühendis­Iere temiz su taşımıştır. Üç yıl sonra köyüne dönerek, ilko­kulu tamamlamıştır. Gönen Köy Enstitüsünü bitirmiştir (1944 - 1948). Ortaokul Türkçe öğretmeni olmuştur. Askerliği­ni, Konya Assubay Ortaokulunda Türkçe öğretmeni olarak yapmıştır. Maarif Bakanlığına alınmış (1960). 27 Mayıs Dev­riminden sonra, Ankara İlköğretim müfettişi olmuştur.

Fakir Baykurt'un .çmi» (1955), ·Efendilik Savaşı. (1959), ·Karın Ağrıst» (1961), .cüce Muhammet. (1964), •Kerem ile Aslı• (1964) adlı hikaye kitapları yayınlanmıştır. Dört romanı vardır: •Yılanların Öcü» (önce tefrika edilmiş. 1959 da kitap düzeninde çıkmıştır,) c<lrazcanın Dirliği» (1961) •Onuncu Köy. (1962) •Amerikan Sargısı. (1967.) ·Efkar Te­pesi» (1960), makale ve röportaj kitabıdır. Ayrıca çocuk hi­kayeleri kitapları da yayınlamıştır.

(2) Bk. Efkar Tepesi, NPY, Sofya, 1965, s. 144 - 148.

Page 209: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

208

«- «Yılanların Öcü» müstehcen yayım suçu ile mahkemeye verildi. Kahramanlardan birinin anlattığı bir

fıkrayı ele alarak bu suçlamayı yaptılar.

Anlatırnda fıkralar, atasözleri, deyimler, maksadı bi­

raz daha kuvvetlendirrnek için kullanır ve daha çok bun­

ların şekline değil temsil ettiği fikre bakılır, ona göre hü­küm verilir. Şekike müstehcen gibi görünen bir fıkra, temsil ettiği fikir bakımından müstehcen değilse, suçlama yanlış olur. Kaldı ki, dünyanın her tarafında sanat eseri bir bütün olarak düşünülür. İçinden bir parça çıkararak suçlama yapılmaz. Eğer böyle yapılırsa, hiçbir kitap kolay kolay yakasım kurtaramaz. Hatta kutsal kitaplar bile . . .

Ama bence bu hiç önemli değil. Zaten takipsizlik kararı­nı da çoktan aldım.»(l)

27 Mayıs 1960'tan sonra filme çekilen eserin (1 962) uzun zaman oynatılması yasak edilmiştir. Gericiler, yaza·· ra ve eserlerine durmadan saldırmışlardır.

Fakat kamu oyu yazarın ilk eserinin acemilik izleri­ne rağmen bunları çok iyi karşılamıştır. Tanınmış tenkit­

çi realist Türk yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu şöyle demiştir:

«Fakir Baykurt'un Yılanların Öcü adlı romanı bize köy hayatının ilk tam levhasını çizmiş olmak bakımından

değerli görünmüştür. Bunda, aynı zamanda, yazarın mem­leket meselelerini heyecanla ifade edişi, yaşayan kişi ya­ratmakta kudreti de eserine edebi kıyınet vermektedir.»

Demokrat deneme yazarlarından Sabahattin Eyüboğlu eseri şöyle değerlendirmiştir:

« Ydanların Öcü, köy gerçeğini derine giden bir gö­

rüş, yaşayan akı karası dengeli insanlarla ne gürbüz, di­ri, renkli bir dille veriyor. Fakir Baykurt acemiliklerini hoş gördürecek kadar cömert ve yüklü bir roma.rı. dünyası

getiriyor.»

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, İst. 1960. s. 44.

Page 210: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 209

Savaş sonrası döneminin Türk roman ve hikayesinin

Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Haldun Taner gibi temsilci­

leri Fakir Baykurt'u müdafaa etmiş , kendisine destek ol­

muş ve eserlerine büyük değer vermişlerdir. Yılanların Öcü, haklı olarak, 1 957/1958 yılı Yunus

Nadi armağanını kazanmıştır.

Fakir Baykurt'un eserleri yurt dışında,(l) bilhassa Bulgaristan'da günü gününe tanıtılmış, sonra da Türkçe

(2) ve Bulgarca olarak yayınlanmış ve üzerinde araştırma­lar yapılmıştır.

Fakir Baykurt'un Yılanların ·öcü romanı ilkönce «Cumhuriyet» gazetesinde tefrika edilmiş ( 1 95 8) ve son­

ra da kitap olarak çıkmıştır (1 959). Yazar, eserine yazdığı bir otobiyografisinde şu açıklamada bulunmuştur:

«Köy öğretmenliği günlerinde yazmağa başladığım bir seçmeyi 1955'te Yeşiltepe yayınları arasında «Çilli» adiyle bastırdım. «Çilli» basılmış ilk kitabımdır. Yılanla· rm Öcü ikincisidir. Basılmamış iki romanım, bir şiir, bir hika.ye kitabım vardır. Şimdi, Onuneo Köy diye bir ro­

mana çalışmakta ve hikayeler yazmaktayım . . . »(3)

1959'da yapılan bir mülakatta da şöyle demiştir:

(1) Yılanların Öcü (1964) ve Onuncu Köy (1967) Rusça yayınlanmıştır.

(2) Fakir Baykurt, Yılanların Öcü, NPY, Sofya, 1961, s. 208. Irazcanın Dirliği NPY, Sofya, 1964, s. 206; Onuncu Köy NPY, Sofya, 1963, s. 294; Efkar Tepesi NPY, Sofya, 1965, s. 148.

Sofya Üniversitesi Batı Filolojileri Fakültesi «Orienta­listikan kürsüsünde, yazarın yaratıcılığında köy problemi üzerine yönetmenliğimde bir diploma tezi müdafaa edilmiş­tir.

1966 yılında Sofya Üniversitesi Batı Filolojileri Fakülte­sinde Fakir Baykurt'un yaratıcılığı, Şarkiyat talebelerinin bi­limsel konferansının konusu olmuştur. Bir raporda 8 - 10 bi­limsel bildiri okunmuştur.

(3) Fakir Baykurt, Yılanların Öcü, Fakir Baykurt Hak­kında Biyografik Notlar, s. 3.

Page 211: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

210

«- Onuneo Köy adındaki romanımı bitirmek üzere­

yim. Dergilerde çıkmış ve çıkmamış hikayelerimden bir seçmeyi yakından kitap haline getireceğim. Ayrıca yirmi

kadar makale ile uzunca bir gezi yazısını da bastıracağım. Adı Efkar Tepesi olacak.»( l )

Fakir Baykurt nesir alanına hikayeci olarak gir­miştir. Hikayecilik kabiliyetini bir süre denedikten ve hi­kayecilik türünün iç ve dış unsurlarını benimsedikten son­ra romancılığa geçmiştir. Yazarın birinci romanı Yılanla­rın Öcü'nden hemen sonra daha ı 959'dan önce, henüz yayınlanmamış iki romanı vardır. Bunlardan biri, hiç şüphesiz, Irazcanın Dirliği'dir. Roman ı 960'da Ankara'da tamamlanmıştır. Bundan sonra da, Onuneo Köy romanı

üstünde çalışmıştır. Bu eserlerin aynı zamanda yahutta kı­

sa arayla yazılmasının, yazarın o zamanki toplumsal ve estetik anlayışlarının bütününü açıklamak bakımından bü­yük önemi vardır.

Fakir Baykurt, pek çok Türk yazarlarından farklı o­

larak, aslı itibariyle, az topraklı, fakir köylü ailesine men­suptur. itiraf ettiğine göre, «Ailemin geçimi çiftçilik üze­

rinedir. Elli dönüm ya çıkar, ya çıkmaz - iki tarlamız vardır. »(2)

Fakir Baykurt'un çocukluğu ve gençliği, Anadolu köylüleri arasında geçmiştir. Gönen Köy Enstitüsünü bi­tirdikten sonra da, Burdur'un Yeşilova ilçesi köylerinde

öğretmenlik yapmıştır. Okuduğu veya öğretmenlik yaptığı Gönen, Ankara, Sivas, Hafik, Konya, Şavşat bölgelerinde köylünün yaşayışını, hayat tarzını ve geleneklerini yakın­

dan görmüştür. İşte halkın yaşamından edindiği zengin izlenimler, eserlerinin özünü teşkil etmektedir. Yazarın

yaratıcılığında köy konusunun geniş yer almasını bununla

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s. 44.

(2) Fakir Baykurt Hakkında Biyografik Notlar, s. 3.

Page 212: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

21 1

açıklıyabiliriz. Köy - şehir romanı tasnifi üzerinde duran

yazar itiraf etmektedir:

«- . . . Köy şehir diye bir ayırma yapmak romanda

hem doğru değil, hem gerekli değil. Roman diye bir şey

vardır. Bunun da konusu insandır, insanın çevresidir. Her yazar, yaşadıklarını, bildiklerini, bunlar üzerine tasarladık­

larını yazmak ister. Ben köyde yaşarım, köyü bilirim. Bu­nun için konusu köy insanları olan romanlar yazıyorum.

Şehri bilen yazarlar da şehri yazıyorlar. Doğru olan da budur. Köy konulu romanlar ya;z:mak, birtakım yazariara göre bir heves şeklinde anlaşılıyor. Bu hevese kapılan şehirli yazarlar, hiç de gerçek olmıyan sahte eserler veri­yorlar. Bunlar bildiklerini yazsalar emeklerini ziyan etme­miş olurlar. Çünkü şehirlerde de insan vardır, hayat var­

dır. Şehrin de gerçekleri, meseleleri vardır.»(l)

Fakir Baykurt Türk köylüsünün ağır hayat ve prob­

lemlerini eserlerinde bilinçle işlemektedir. Köy problemi­

ninin büyük önemi anlıyan yazar, köyün acı gerçeklerini yansıtan gerçekçilere saldıranlara şöyle cevap vermekte­

dir: «- Varsın karşılamasınlar. Onlar iyi karşılamıyar di­

ye bu iş duracak değil. Her milletin edebiyatında gerçek­çi yazarlar yetişmiştir. Bizim gerçekçi yazarlarımız da kendi gerçeklerimizi vereceklerdir. Gerçekçi edebiyat, ha­

yatla ilgisini koparınıyan edebiyattır. Köy yazariarına sal­dırmak yanlıştır. Asıl uğraşılacak olan, gerçekleri değiş­tirmektir. Türk köyü, bugün, hala her türlü lafın dışında, perişandır. Birçok köylerimizde insanların yemesi yeme, yatması yatma değildir. İnsan onuru ile bağdaşmıyacak

bir yaşayışları vardır. Gören göz, duyan kulak ve öteki insanlardan biraz daha hassas olan sanatçı, bunlara acaba

nasıl sırtını dönebilir? İşi gücü bırakıp aylak insanlar üs­

tüne bir takım edebiyat numaraları yapmak İstiyenler yol-

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s. 42.

Page 213: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

2 1 2

!arına devam etsinler. . . Biz d e çalışan 40 bin Türk kö­

yunun acısını, çilesini sesimizin yettiği kadar duyurmaya çalışalım. Bu, bizim için hem haktır, hem görevdir.(l)

Fakir Baykurt Yılanlarm Öcü i le Irazcanm Dirliği'­nde işte Türk köylüsünün acılarını, sızılarını, Türk top­lumunun çıplak gerçeklerini haykırmıştır. Gericilerin sal­dırılarına uğrıyan yazarın eserlerindeki Türk köyü man­

zarasının Türkiye gerçeklerine uygun olduğunu, hatta Türk köyünün bugünkü durumunun daha da perişan ol­

duğunu bizzat, 27 Mayıs 1960'tan sonra Cumhurreisi ohi.n Cemal Gürsel itiraf etmiştir. Çünkü yazar, Anadolu'nun,

nispeten daha gelişmiş bir bölgesini ele almıştır. Başka bölgelerde, sözgelişi Doğu ve Orta Anadolu'da durum da­ha da ağırdır. Türkiye'nin birlik göstermiyen çeşitli böl­

gelerini ve bunların edebiyatta yansıtmasını gözönünde bulunduran Türk Yazarı Sam im Kocagöz yazmıştır:

«- Memlekette standart bir hayat seviyesi yoktur.

Batı Anadolu'nun, Orta Anadolu'nun, Güney'in, Doğu'­

nun şartları birbirinden farklıdır. Orhan Kemal Güney A­nadolu'yu, ben Batı Anadolu'yu, Mahmut Makal röportaj

şeklinde Orta Anadolu'yu vermiştir. Bu şekilde memleke­

timiz yamalı bir bohça şeklinde ancak parça parça verile­bilmiştir . . . »(2)

Samim Kocagöz, Fikret Otyam ile bir tartışmada bu­nu daha açık bir tarzda aydınlatmıştır:

«Eskiden beri, okuyucularundan aldığım mektuplar­

da, arkadaşlarımın dilinde hep şu soru var: Sen mi, Or­han Kemal mi, yoksa Mahmut Makal mı doğru söylüyor­sunuz? .

·. . Y azılarınızda ortaya koyduğunuz köylü tipleri

birbirine hiç benzemiyor! Hani demek isteniyor ki, hangi­niz uyduruyor? . . . Bu soruyu soranlar arasında öyleleri

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s. 42 - 43.

(2) Aynı eser, s. 125.

Page 214: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

2 1 3

var ki, şaşarsınız. Sayın Yaşar Nabi, l l Mart 1 950 ta­rihli mektubunda beni köyü tanımamakla, şehirli bir yazar olmakla suçlandırdı. Şehirli bir yazar olmak suçsa. . . Fa­

kat benim yarı ömrüm kasahada ve köyde geçer. Ege

bölgesini tanıyanlar, benim, meselelerimi ortaya koydu­ğum, tiplerini, alıvanerini çizdiğim hemşerilerimi yadırga­mıyorlar. Mahmut Makal'ın köylerinde radyo, şeytan işi­

dir. Benim köylerimde radyo köy kahvesinde hatta hazı evlerde tabii bir ihtiyaçtır. Benim köylerimde her giin kahvelerde gazete okunur. Siz, bu misali gözönünde tuta­rak varın kıyas eyleyin. . . Memlekette standart bir hayat seviyesi yoktur dediğim zaman bu noktayı kastetmiştim

Memleketin dört bir bucağını işleyen yazar arkadaşların eserlerini yamalı bohçaya bundan benzettim . . . >' (�

Fakir Baykurt'un Yılanların Öcü ile Irazcanın Dir­llği'nde olaylar, Türkiye'nin, diğer bölgelere oranla daha

gelişmiş olan, Batı Anadolu'ya yakın bulunan Güney böl­

gelerinde geçmektedir. Böyle olmakla beraber, orada d:ı köylü ağır bir hayat yaşamakta, sosyal karşıtlıklar art­makta ve temel üzerinde sınıf kavgası kızışmaktadır.

İdeolojik - estetik anlayışları gelişim halinde olan Fakir Baykurt Yılaniann Öcü ile Irazcamn Dirfiği'nde

meseleleri halkçılık açısından aydınlatmaktadır. Onun halkçılığı, inkılapçı demokratizme çok yakındır. Bu açık

olarak, Onuneo Köy'de görülmektedir. O, topraksız, az topraklı, orta topraklı, emek köylülerinin, halkın çıkarla­rını müdafaa eden bir yazardır. O köylüyü topraklatıdıra­cak köklü bir toprak reformu taraftarıdır. Emekçilerin , toprak ağa ve beyleri tarafından sömürülmesine karşıdır. Dinsel gericilikle ve her türlü İrtica ile savaşmaktadır. Halkı demagoji, yalanla aldatan burjuva partilerini ifşa

etmektedir. Yalnız yazar uzun bir süre, yeni tipte bir aydınlık-

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s. 129.

Page 215: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

2 1 4

çılığa, köy enstitücülüğüne tutkun kalmıştır. Köyün ısla­hının, toplumun değiştirilmesinin öğretim, okul yoh!yle mümkün olacağına , inanmıştır. Hiç şüphesiz öğretimin. okulun, Türk köylüsünün, Türk halkının uyandırılmast, eğitimi ve bilinç kazanmasında çok büyük önemi vardır. Bilhassa, 1940 ile 1956 yıllarında uygulanan köy ens\tü­

cülüğü, köy gençlerinin bir kısmına öğretim temin etmiş, onlara bilgiyle beraber köy ekonomisinin kalkınmasına

hizmet edecek, ekonomik alışkanlıklar kazandırmış, bir biçim politeknik okul vazifesini görmüştür. Bu zamanı

için ilerici bir hamledir.(l) Fakat bu anlayış bazı ortam­larda, bilhassa enstitü mezunları arasında, Türk köyünün yalnız köy ensitücülüğü ile modernleştirilebilineceği, var­lıklı bir yaşama varılabilineceği ütopisini doğurmuştur. Köy enstitücülüğünün kurucularından Tonguç şöyle yaz­

mıştır: «Köy enstitüleri asfalt yolları ve yeni yapıları ile

modern köyler olarak kurulmuştur. » «Toprakla insan, va­tandaşla iş, servetle vatandaş arasındaki münasebetleri»

ahenkli bir biçimde kullanabileceğini ümit etmektedir.

Köy Enstitüsü mezunu olan yazar Fakir Baykurt, anlayışlarında Tonguç'un anlayışlarından daha ileri git­

miştir. O, köy enstitücülüğünü, toprak reformu gibi, başka toplumsal ekonomik ve politik değişmelerle bağlandırmak­

tadır. Zira meselenin bu yöne, ilerici Türk basınında ge­niş olarak tartışılmaktadır.(2) Fakat Fakir Baykurt'un

Yılanlarm Öcü ve Irazcanın Dirfiği'nde olduğu gibi, diğer eserlerinde de, Köy enstitücülüğünün rolünün arttınldığı görülmektedir. O bu alandaki toplu görüşlerini şöyle ileri

sürmüştür:

(1) Bu konuda şimdilik en güzel bilimsel araştırma. Fay Kirby'nin eseridir: «Türkiye'de köy enstitüleri» , Colom­bia Üniversitesinde yapılmış doktora tezi, İmece Yayınları, Ankara, 19f?2.

(2) Bk. Dr. Turhan Tokgöz, Tek Başına Köy Enstitüsü Yetmez, Yön, 17 Nisan 1963, s. 7.

Page 216: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

2 1 5

«- Türk köyünün kalkmması, yani Türkiye'nin kal­

kınması, köklü bir toprak reformu, dinin devlet işlerin­

den ve gündelik politikadan ayrılması, bir de ilk öğreti­

min başarılması ile mümkündür. İlk öğretimden sonra

köy çocuklarını orta ve yüksek öğretim kaynaklarına ka­

vuşturmak da bizim temel davalarımızdan biridir. Bunlar

yapılmadıkça sanatta, siyasette ve idarede hasretini çek­

tiğimiz canlanma gerçekleşmez. İki kere iki dört . . . ıı ( l )

Fakir Baykurt'un anlayışları, en derin, en halkçı ni­

telikte bir platformdur. Bu program, kapitalist Türkiye'­

de, ekonomik, toplumsal, politik ve kültürel alanda de­

mokrat güçlerin tek cephe halinde birleşmeleri için yürür­

lüğünü muhafaza etmektedir. Fakat bir platform, ilerici

hareketin bir safhasını teşkil etmektedir. B unun uygulan­

ması sonucunda, burjuva demokratik inkılabının ödevleri

yerine getirebilecektir. Emek insanlarını kapitalist sö­

mürüsünden ve her türlü baskıdan yalnız sosyalizm kur­

tarabilir. Sömürücü ekonomik, toplumsal ve politik s:ste­

min değiştirilmesi, yeni bir toplum düzenini kurulmasiy­

le mümkündür.

Böyle olmakla beraber, Fakir Baykurt'un Yılaniarın Öcii ile Irazcanın Dirliği eserlerinde gerçeldere ışık tut­

tuğu bölümler, zamanı için çok ilericidir, çok olumludur.

Eleştirel gerekçiliğin eriştiği en yüksek safhalardandır.

Bu itibarla, Türk edebiyatında eleştirel gerçekçiliğin geli­

şiminde büyük hizmetleri olmuştur.

Fakir B aykurt, köy problemlerini ve gerçeklerini can­

landıran ilerici Türk yazarlarının olumlu geleneklerini,

yeni toplumsal ve ideolojik bir temel üzerinde devam et­

tirmiştir. O köy konusunda yazılmış eserler üzerinde du­

rarak demiştir:

«- Niğde valisi Ebubekir Hazım'ın «Küçük Paşaıı

sını ilk ciddi çalışma olarak görüyorum. Türk köyünün

(1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız, Ne Diyorlar, s. 43.

Page 217: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

2 1 6

gerçeğini akı karasile ilk olarak Ebubekir Hazım yazmış­tır. «Küçük Paşa», dili düzeltilse bugün hem ilgi ile oku­nur, hem de edebiyatımıza faydalı olur, şehirli ve köylü

yazarianınıza gidilecek doğru yolu gösterir. «Yaban»

üzerinde de durmak gerek. Biz «Yaban»ı okuyarak ye­tiştik. «Yaban»dan geliyoruz. Bu roman, kurtuluş kavga­mızın köy çevresinde geçen iyi bir destandır. Ayrıca Sa­

bahattin Ali'nin hikayeleri, Kuyucaklı Yusuf'a, Orhan Kemal'in Bereketli Topraklal' . . . «Yaşar Kemal'in Bebek hikayesi, İnce Memed'i, Samim Kocagöz'ün Bir Şehrin İki Kapısı önemli saydığım eserlerdir. Mahmut Makal'ın Bi­zim Köy'ü de bir roman olmadığı halde yukardakiler ka­

dar değerlidir. »(l)

Fakir Baykurt yalnız köy konuları işleyen yazarlada

yetinmemiş, genellikle Türk edebiyatının olduğu gibi,

dünya edebiyatının da kazançlarından yapıcı biçimde fay­dalanmıştır. Yazar beğendiği yerli ve yabancı sanatkarlar

hakkında demiştir:

«Yukarda birkaçını söyledim. Bunlardan başka biz­

den Evliya Çelebi'yi, Halikarnas Balıkçısı'nı, Sait Faik'i,

yabancılardan da Gogol'ü, Caldwell'i, Gorki'yi, Cervan­tes'i, Homer'i, Dostoyevski'yi severek okurum.»(2)

Devamla şairlerden de: «Bugünkülerden Oktaf Rıfat ve Başaran'ı» . . . say­

mıştır.(3)

Fakir Baykurt'un Yılanların Öcü ile Irazcanın Dirliği romanları Türk toplumunun en yeni zamanlarına hasre­dilmiştir. Olaylar Demokrat Parti idaresi yıllarında geç­miştir. Bu eserler, gerilemelerle, CHP zamanına kadar uzansa da, özellikle, 1 950 - 1 957 dönemini kapsamakta­dır.

42. (1) Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s.

(2) Aynı eser, s. 44. (3) Aynı eser, s. 44.

Page 218: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

2 1 7

Yılanlarm Öcü ile Irazcanın Dirliği'nde, Demokrat

Parti zamanındaki toprak ilişkileri yansıtılrnaktadır. İkin­

ci Dünya Harbinden sonraki dönemde Türk köyünde sosyal tabakataşma ve sınıf ayrılaşması süreci derinleşrniş­tir. Bunun sonucunda toprak reformu meselesi temelli meselelerden biri olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi, 27

yıllık iktidarı zamanında, esaslı bir toprak reformu yap­

mamıştır. Ancak 1 945'de artan sosyal karşıtlıkların bas­kısiyle, Çiftçiyi Topraktandırma Kanunu kabul edilmiştir. Bazı vakıf topraklarının, köy veya şehir makarnlarının, devletin olup ta istifade edilmiyen arazinin taksim edilme­si belirtilmiştir. 500 hektardan, bazı hallerde de 200 hek­

tardan yukarı olan toprakların satılması, 17 . maddeye gö­re de, feodal köy işletmelerinin, yarıcılıkla yahut ta başka

derebey biçimlerinde kullanılan toprakların topraksız ve

az topraklı köylülere verilmesi de tasarlanmıştır. Bunun amacı, kapitalist ilişkilerin gelişimine imkanlar açrnaktı.

Fakat bu toprak reformu kanunu da, köylülerin lehine değildi . Çünkü topraklar, köylüye para ile, satılrnak yo­

luyla verilecekti. Onlar, ağır borçlar yükü altına düşecek­lerdi, borçlanacaklardı. Bundan, köydeki burjuva fayda­

lanacaktı . Böyle olmakla beraber, böyle bir kanun, feodal artıklarının tasfiyesinde olumlu bir rol oynıyabilirdi. Köy­lüyü hiç olmazsa yarıcılıktan kurtarabilirdi, durumunu

nisbeten hafifletebilirdi. Fakat CHP hükumeti, Çiftçiyi Topraktandırma Ka­

nununu, feodal artıkiarına karşı azirnle yürüternerniştir. Bazı toprak, verimsiz ve işlenilrnez devlet toprakları, satış yoluyla dağıtılmıştır. Topraksız ve az topraklı köylünün büyük çoğuuluğunu topraksız kalrnıya devarn etmiştir. Kısmen tatbik edilen toprak kanunu, köy burjuvazisinin

hesabına yaramıştır. Emekçi köylüler borca girmişlerdir.

1950'de iktidara gelen Demokrat Parti gerici bir köy

politikası gütrnüştür. O, şehirde, meydana gelmekte olan

büyük, tekelci , sanayi, finans ve tüccar burjuvazisinin çı­karlarını rnüdafaa ettiği gibi, köyde de toprak ağalarının

Page 219: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

2 1 8

menfaatlerini korumuştur. Büyük köy toprak burjuvazisi

ile olduğu gibi, eski devir toprak işletmeleri artıkları olan gerici feodal köy ağalarİyle birlik kurmuştur. Bundan ötü­rü, derebey toprak ağalarını korkuya düşüren, Toprak Ka­

nununun 1 7 . maddesi yürürlükten kaldırılmış, bunların

toprakları teminat altına alınmıştır. Aynı zamanda, köyde kendine bir sosyal dayanak yaratmak İstiyen Demokrat

Parti büyük köy burjuva köylüklerinin çıkarlarına uygun tedbirler almıştır. Bunlara kredi verilmiş, köy mahsulleri­

nin fiyatları yükseltilmiş v.d. . . Hükumet, topraklarını satmak İstiyen derebey toprak ağalarına uygun şartlar ya­ratmış, devlet bankalarından toprak satın almak maksa­diyle 20 yıl taksitle köylüye kredi verilmiştir. Bundan pek tabii , varlıklı köy burjuvazisi faydalanmış, yer yer, köyü

gönüllü terkeden feodal köy ağalarının topraklarını satın almıŞlar, ekonomik güçlerini arttırmışlar, burjuva köy işletmediğini genişletmişlerdir. Feodal yarıcılığı, derebey

sömürüsü ve baskısının yerini büyük burjuva toprak sö­

mürüsü ve baskısı almıştır. Çağdaş Türkiye'de toprak­

ilişkilerini inceliyen P. P. Moiseyef, Demokrat Parti'nin, büyük kapitalist köy burjuvazisine karşı politikası müna­

sebetiyle, şunu belirtmiştir: Köyde sınıf güçleri uyumunun değiştirHip bir derece

iktidar cephesinin egemenliğinin sınıf temeli genişletile­

rek, biiyük köylülüğün meydana gelmesi önemli sosyo -ekonomik sonuçlar doğurmaktadır: Türk burjuvazisi, kö­yün uç zümrelerinde, köylülerin arasında politikasını yü­

rütmek ve onları ideolojik nüfuzu altında bulundurmak maksadiyle devamlı bir sosyal dayanak kazanmak istemiş­tir.

İşte Fakir Baykurt Yılanların Öcü ile Irazcanın Dir­liği'nde Türk köyünde, Demokrat Parti idaresi zamanın­

daki bu çok önemli toplumsal ekonomik, politik ve ide­

oloj ik süreci tasvir etmiştir. Romanlarında olaylar bu te­

mel. bu fon üzerinde yürütülmektedir. Burdur ilindeki 80 evlik Karataş köyü, Yılaniann

Page 220: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 2 1 9

Öcü romanındaki olayların başladığından 7 yıl önce, Ne­

cip Ağa'nındır. O zamana kadar o bir derebey toprak ağası olarak yaşamıştır. Köyün sahip olduğu topraklarını,

derebey usulü yarıcılıkla işletmektedir. Köylünün çıkar­

dığı mahsulün yarısını ağa almaktadır. Hükumetin temin

ettiği kolaylıklardan faydalanan Necip Ağa çiftliğini or·· takçılarına 500.000 liraya satmıştır. O parasını bankadan

almış, köylüler de bankaya belli bir süre borçlanmışlar­

dır. Köylüler, yüksek faizli bu borcu ödemek için varını yoğunu satmışlardır. Böylelikle, köyde toprak meselesi, topraksız ve az topraklı köylülerin menfaatine uygun bir biçimde, parasız dağıtılmamış, derebey ağasının çıkarları­

na yatkın bir şekilde, parayla satılmak yoluyle çözülmek istenmiştir. Fakat köylü, derebey sömürüsünden kurtul­

cluğundan da memnundur. Roman kişilerinden Kara Bayram bu münasebetle şöyle demektedir:

«Yarıcılıktan kurtulduğumuz yeter ulan! Ya gene

bu üç evleği eksek, kaldırdığımızın yarısını ağaya ver­sek? Yılda yirmi dönüm nadas, yirmi dönüm ekin, ondan

kalanın da yarısını ağa bölse daha mı iyiydi?» ( l )

Köyde derebey toprak ağalığının, feodal çiftlikçiliği­

nin satın almak yoluyle kaldırılması, köylüler arasında sosyal tabakalaşmasını ve sınıf kavgasını kaldırmak şöyle

dursun, tam tersine, yeni toplumsal temel üzerinde derin­leştirmiştir. Derebey toprak ağasının yerini büyük toprak­

lı köylü Muhtarı almıştır. O çiftlikçinin evini 1 0.000 li­raya almıştır.(2) Köyün en verimli, en güzel topraklarını elinde bulundurmaktadır. Yalnız 70 dönüm arpa ekili tarlaları vardır.(3) Köylüleri zorla, bedava tarlalarında

çalıştırmaktadır. Diğer köylüler de, ekonomik güçlerine göre, çiftlikçiden tarla alabilmişlerdir. Kara Bayram,

3 .000 liraya ancak 3 evlek sulanır toprak, 40 dönüm kötü

(1) Fakir Baykurt, Yılanların Öcü, s. 18. (2) Aynı eser, s. 39. (3) Fakir Baykurt, Irazcanın Dirliği, s. 64.

Page 221: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

220

toprak alabilmiştir. ( l ) Borcunu yedi yılda bankaya ancak ödeyebilmiştir. Yılanların Öcü romanının «Arzuhal» baş­lıklı XIX. bölümünde, köyün sosyal tabakalaşması açık

olarak belirlenmiştir. Irazca, köyü ziyaret edecek kayma­

kama şöyle tanıtmaktadır:

<<Bak anam, sana gözel gözel açayım. Köy sırrı em­me, sen bizim sırdaşımız ol. Sır arkadaşımız ol. Seksin evli Karataş'ın üç evi eyidir. Her üçüne de kadı gelse karşılanır, ağırlanır. Yağı tuzu, eti südü bulunur bunla­rın . . . Yedi evi de şöyle böyle. Bunlar da eyi sayılır . . . Bu yedinin altında bir elli ev var ki, bir babucu dört kişi or­

tak geyer. Ölmüyecek kadar kaldırırlar, ölmüyecek kadar yerler. Biz onlardanız. Irazca dedin mi, Kara Bayram dedin mi, biziz, onlardanız. Bizim altımızda da yirmi ka­

dar bir ocak tü ter ki, gör ne ocak, ne ocak! . . . Ocak de­rneğe dil varmaz. Ocak demek caiz değildir. Ocaklarının

nasıl tüttüğünü bilen bilir! Açlıktan nefesleri kokar emme nasıl ko kar? Gine bilen bilir! . . . Şimdi tosun um, bunu de­

mem den sebep, bizi anlasınlar . . . Tepedeki üç haneden

birini körüp Karatav'ın hepisi böyle sanmasınlar. İnsan dediğin türlü türlüdür. Hani, yer damar damar, insan mil­

let millet derler, köylü de boy boy. Türlüsü var . . . »(2)

Anlaşıldığı gibi, topraksız ve az topraklı köylülerin yalnız bir bölümü biraz toprak edinmiştir. Diğer bölümü

yine topraksız kalmıştır. Çiftliğin büyük kısmı, köyün zen­

ginlerinin eline geçmiştir. Topraksız ve az topraklı, hat­

ta orta topraklı köylülerle yeni türemiş büyük toprak köy­lüleri arasında kavga bütün sertliliği ile devam etmektedir. Yılanlarm Öcü ile Irazcanın Dirliği'nin de konusunu bu

teşkil etmektedir. Birinci romanın başlığı da bununla bağ­lıdır. Bunun üzerine duran Sovyet eleştirmecisi L. N.

Starostof kaydetmektedir:

«Bayram karısına ailelerinin bir efsanesini anlat-

(1) Fakir Baykurt, Yılanların Öcü, s. 18. (2) Aynı eser, s. 138.

Page 222: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

221

maktadır. Bayram'ın cinsi ötedenberi yılantarla kavga et­

mektedir. Zaman zaman soylarından biri yılan öldürmek­

tedir, bundan ötürü bu mahlu.klar mutlak sülalelerinden birinden öç almaktadırlar. (Romanın sonunda yılanlar Bayramın teyzesini sokarlar.) Buradan da romanın başlı­ğı. Fakat bunun tabii sembolik bir anlamı vardır. Ger­

çek yılanlar, Bayram'ın ve ailesinin hayatını perişen eden

insanlardır.»

Gerçekten Türk kamu oyunda Yılanların Öcü bir cins ismi halini almıştır. Yaşar Kemal bir yazısını şöyle adlar.dırmıştır: «Yılanların öfkesi, yılanların öcü, yılanla­rın hışmı ve özgürlük üstüne.»(l) Suphi Rıza Dorukan:

«Yılanların öcünden korkanlar» başlıklı bir yazı yazmış­tır.(2) Yılanlar, Türk toplumunda, para babalarının, sa­nayii kodamanlarının, toprak ağa ve beylerinin, tek sözle, sömürücüler ve zalimlerin sembolü olmuştur.

Gerçekten köyde büyük köylüler Demokrat Parti'nin

desteği olmuşlardır. Bunlar, bu gerici burjuva partisinin

demagojik, aldatıcı, yalandırıcı politikasını yürütmüşler,

baş kaldırmak istiyen emek insanlarını ezmişler, seçim­lerde maşalık ödevini görmüşlerdir. Belediye yerlerini sa­tıp harman savurmaktadırlar. Parti kavgalarını kendi çı­

karlarına kullanmaktadırlar. Parti yöneticilerini, bazı na­muslu devlet memurlarına karşı da kışkırtmakta, bunları

vazifelerinden azlettirmekte yahut ta başka yerlere değiş­tirtmektedirler. Devlet cihazı, Demokrat Parti ile taraf­tarları köy ağalarına bağımlı kılınmıştır. Burjuva yasal­lığı dahi çiğnenmiştir. Haksızlar haklı, haklılar haksız çı­karılmaktadır. Devlet makamları rüşvetle, altınla yahut ta seçimlerde çoğunluk kazandırmak vaatleriyle satın alın­maktadır. Y�lanların Öcü ile Irazcanın Dirliği'nde, De­

mokrat Parti zamanındaki bütün politik, toplumsal ve ah­

laki çöküş, bütün çıplaklığı ile gösterilmi§tir.

(1) Cumhuriyet gazetesi, 31/ ll 1962. (2) Kudret, 7 /IV 1 1962.

Page 223: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

222 J

Fakir Baykurt ayrıca, halkçı aydınlarla, halktan kop­muş burjuva aydınlarının psikoloji ve davranışlarını, hal­

ka karşı olumlu veya olumsuz tutumlarını göstermiştir. Fakir Baykurt'un Yılanların Öcü ile Irazcanın Dir­

liği yalnız Türk köyünü canlandırmakla kalmamış, içer­

sine şehri de almıştır. Böylelikle, onun eserleri, Türk top­

lumunu bir bütün olarak yansıtmıştır. Fakir Baykurt'un Ydanların Öcü ile Irazcanın Dir­

fiği'ndeki kişileri üç grupa ayırabilir: L Alelade köylüler; 2. İdare memurları ve 3 . Aydınlar. Bunlar da olumlu ve olumsuz olmak üzere, aralarında iki cepheye bölün­mektedirler. Aralarında alttan yahut ta açıktan açığa bir kavga, bir savaş vardır. Bu savaşta yazar onların psikolo­ji , yaşantı ve davranışlarını daha iyi belirlemiştir.

Fakir Baykurt Yılanlarm Öcü ile Irazcanm Diriiği'nde

anlatıma karışmamaktadır. Roman kişileri, kendi. düşünce ve hareketleriyle tanımlanmaktadır. Onlar, mensup olduk­

ları toplum kat ve ortamların çizgilerini taşımaktadırlar.

Zira karakter, belli bir ortamın mahsulüdür. Bir yazısın­

da eğitim rolü üzerinde duran yazar, karakterle ortam

ilişkilerini şöyle açıklamaktadır: «Eğitbilim kitaplarında, bize eze eze ezberletilen bir

nokta vardı: İnsan biraz da çevresinin ürünüdür. Yalan değil! Öğrencilerimiz sağa sola bakarak gerekli tavırı çabucak alıyorlar . . . »(1)

Yazarın karakterlerdeki milli ve sınıfi özellikler ara­

sındaki karşılıklı münasebetler hakkında, kendine özgün bir tasavvuru vardır. Başka bir yazısında o, yoksul ve varlıklı, emekçi ve sömürücü, kul ve efendi, dost ve düş­manı olmak üzere, köylüyü, şöyle tasvir etmektedir:

«Kocamış anamızla, bitli danamızla, yıkık evimiz­le, sel ağzındaki tarlamızla, kardeşlerimizin arkalı düş­

manlariyle biz de bir bütünüz.»(2)

(1) Fakir Baykurt, Efkar Tepesi, Remzi Kitabevi, İst, 1960, s. 36.

(2) Aynı eser, s. 12.

Page 224: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 223 l

Fakat yazar Yılanların Öcü ile Irazcanın Dirfiği'n­

de ideolojik - estetik anlayışlarını, roman kişilerinin sevi­

yesinden vermiştir. Hatta bazı tipler, bilinçle basitleştiril­

miştiL Bundan ötürü yer yer naturalizme varılmış, yer yer

primitivizm unsurlarına meydan verilmiştir. Halbuki ba­

sit insanların da zengin ve çeşitli bir iç dünyası, zengin bir

yaşantı ve düşünce alemi vardır. Bunlar her zaman gös­terilmemiştir. Yazar ın Ydanların Öcü'ndeki benzeri ak­

saklıkları gözönünde bulunduran Sovyet yazarı Lev Niku­lin, aynı eserin Rusçasına yazdığı önsözde şöyle demekte­dir:

«Titiz bir okuyucunun açısından Fakir Baykurt'un

romanı bir derece iptidai görülebilinir; eserde, yazarın ka­çınabileceği bir naturalizm de vardır. »

Bundan sonra da, romanın, şüphe götürmez üstün­

lüklerini belirtmektedir: «Romanın başlıca değeri şundan ibarettir ki, o oku­

yucuya, Türk köyü, Türk köylüsü hakkında doğru bir tasavvur vermektedir. Romanın diğer olumlu bir tarafı

da, karakterlerin, köylülerin ve bilhassa köylü kadınların

simalarının tasvir i dir .» Yazarın gerçeklerle yetinmesi, gerçekiere her zaman

zamanımızın ideolojik - estetik gereklerinden yanaşma­ması, kaymakarnda olduğu gibi, bazı karakterlerin zede­

Ienmesine sebep olmakta, tipiklik bozulmaktadır. Bu bi­raz da, Fakir Baykurt'un, öğretiınciliğin rolünü büyüt­mesiyle bağlıdır.

Kaydettiğİrniz aksaklıklar, yazarın Yılanların Öcü ile Irazcanın Dirliği'ndeki karakter sisteminin önemini red­detmemektedir. Tam tersine o, Türk edebiyatını, yeni ro­man kişileri ile zenginleştirmiştir.

Ydanların Öcü ile Irazcanın Dirliği'nin en önemli, en canlı, en diri roman kişisi Irazca'dır. Bu karaktere yük­sek değer verilmektedir. Tanınmış Türk romancısı Orhan

Kemal onun hakkında şöyle yazmıştır: ((Yılanların Öcü'nü çok sevdim. Türk köyü ve köy-

Page 225: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 224 1

lüsünün halini «Arzıhal» etmekle kalmıyor, Türk köyü

ve köylüsüne yön de gösteriyor. Irazca anayı unutamıya­

cağım.»

Büyük Türk hikayeci ve dramaturgu Haldun Taner de aynı eser dolayısiyle şöyle demiştir:

«Yılanların Öcü sade Yunus Nadi yarışmasında de­ğil, köy gerçeği konusunda yazılmış romanlar arasında ha­

tırı sayılır bir yer alacak değerde. Türk insanını ve köy gerçeğini yalın, sağlam bir dille ve iyi bir teknikle belir­ten umutlandırıcı bir eser. Irazca tipini şimdiden edebiyatı­mıza mal edilmiş sayabiliriz.»

lrazca Türk köyünde yoksul köylü katlarının tipik temsilcisidir. Necip Ağa'nın çiftliğinin satılmasından önce, o topraksız bir köylü kadındır. Bundan sonra, boğazla­rına kadar borça girerek, biraz toprak satın almışlardır.

Yine de az topraklı köylüler arasındadır. Satın aldıkları toprağın yalnız üç evleği sulanır verimlidir. Irazca'nın

kaymakama «Arzuhal»ında belirlediği gibi, «bir babucu dört kişi» giyen, «ölmiyecek kadar» kaldıran, «Ölmiye­

cek kadar» yiyen SO evdendirler. Bunlar zengin köylüler, bilhassa Muhtar tarafından sömürülmek­

te, Muhtarın tarlalarında bedava çalıştırılmakta, soyulmak­ta ve baskı altında bulundurulmaktadır. Fakat diğerlerin­

den farklı olarak, Irazca isyankardır. İnsanlık haysiyetini korumaktadır. O, köy ağalarının sömürücülüğüne ve bas­kısına boyun eğmemektedir. Bundan ötürü de, Muhtar ve yarnakları tarafından ailesi takip edilmektedir. Evlerinin

önündeki belediye meydanının bir kısmı Haceli'ye satıl­mıştır. Köyü ziyaret edecek kaymakama ziyafet vermek maksadiyle kuzuları çalınmaktadır, Kara Bayram dövül­mektedir v.d . . . Böylelikle topraksız ve az topraklı köy­

lüler korkutulmıya çalışılmaktadır. Irazca, kendinde,

yoksul köylülerin köy ağalarına karşıki kin, nefret ve is­

yanını toplamıştır. O onlara karşı sonsuz bir düşmanlık

beslemektedir. O cesur ve azimkardır. Köy ağalariyle sa­vaşta, onların evlerini ateşe vermiye, ölünceye kadar mü-

Page 226: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

225

cadeleye hazırdır. O kararlarında sabittir. Erkek çizgileri

taşıyan bir kar�terdir.

Irazca, doğduğu yerine, köyüne sonsuz bir sevgi ve

bağlılık beslemektedir. Köy ağaları ve yamaklarının bas­kısı altında oğlu Kara Bayram'ın bütün ailesiyle kasaba­

ya göç etmesine rağmen, köyde yalnız başına kalmış, düş­

maniarına karşı mücadeleye devam etmiştir.

Irazca, topraksız ve az topraklı emekçi Türk köylü­sünün psikÖlojisini yaşantı ve davranışını temsil etmekte­

dir. Fakat o okuma yazma hilmiyen alelade bir köylüdür. Köy ağalarına karşı gayriihtiyarı mücadele etmektedir. O,

bunlara karşı gerçek savaş yolları ve çarelerini bilmemek­

te ve bilemezdi de. Kaymakamın müdahalesi, bir aralık, Muhtar'ın kanunsuz hareketlerinin önünün alınması on­

da mevcut burjuva devlet cihazına karşı tatlı ümitler do­ğurmaktadır. O devletin, köylüyü savunduğu gafletine

kapılmıştır. Fakat kaymakamın değiştirilmesinden sonra,

birbirini takip eden felaketler onun gözünü açmıştır. Ka­pitalist devlet cihazının, köy ağalarının hizmetinde oldu­

ğunu anlamıştır. Bundan böyle, hatta devlete vergi öde­

mekten de vazgeçmiştir.

Aynı zamanda Irazca iyi bir annedir. O, torunu Mus­

tafa'nın faciasını anlıyacak derecede büyük bir kalp taşı­maktadır. Gelinini içten sevmekte ve ona bir anne kaygı­sı göstermektedir. Oğlunun dayanağı ve sağlam bir mü­şaviridir.

Yılanlarm Öcü ile, Irazcanın Dirliği romanlarında

olayları yürüten asıl Irazca'dır. Bundan ötürüdür ki, ese­

rin ikinci cildinin başlığı onun adını, onun dirliğini taşı­maktadır.

Kara Bayram, annesi Irazca'dan oldukça ayrılmakta­

dır. O Türk köylüsiinün emekseverliğini, çalışkanlığını

temsil etmektedir. O toprağa içtenlikle bağlıdır. İyi bir

insandır. O da köy ağalarına karşı düşmanlık beslemek­

tedir. Onlarla mücadele etmektedir. Fakat biraz saftır. Hatta onlarla bir süre anlaşmak yoluna sapmaktadır. Fa-

Page 227: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

226

kat köy ağası, Muhtar'ın ve Haceli'nin yaptıkları kanun­suzluklara karşı koymak zorunda kalmaktadır. Onlarla savaşta az kalsın kurban gidecektir. Kara Bayram, köy ağalariyle yaptığı savaşta mağlup olmuştur. Çünkü, o da, köy ağalariyle gerçek mücadele yolları ve araçlarını bil­memekte, sınıf bilincinden mahrumdur. İster Irazca'nın, ister Kara Bayram'ın mücadelesi, gayriihtiyari, ferdi, teş­kilatsız bir mücadeledir. Bundan ötürü, onların mağlubi­yeti tabii bir şeydir. Nihayet o teslim olmak, şehre göçet­mek zorunda kalmıştır. Burada hastabakıcı olarak hasta­nede çalışmıya başlamıştır.

Hatçe, çalışkan, kocasına sadık ve oğullarına bağlı bir köylü kadınıdır. Yazar onu büyük bir sevgiyle can­landırmıştır. O lrazca'nın ve kocasının direnmelerine des­tek olmaktadır. O gayriihtiyari olarak köy ağaları siste­mine karşı isyan etmektedir. Hatçe'nin üç eviadı vardır. Hamile kalmıştır. Bir çocuğu olacağına sevinen kocası Kara Bayram'a şöyle itiraz etmektedir:

«Olsunlar . . . Kırk beş dönüm kır tarlayle Aydın'ın beylerine pamuk çapacısı olsunlar!. .»{l)

Kara Bayram'ın oğlu Ahmet romanda özel bir görev görmektedir. Yazar onun şahsında, başından iğrenç bir felaket geçen bir köylü çocuğunun psikolojisini tasvir et­miştir. O, canlı, akıllı, civa gibi bir oğlandır. Irzına saldı­rıldıktan sonra, onun kişiliğinde büyük bir değişiklik ol­muştur. O manen öldürülmüştür. Adeta budalalaşmıştır. Çocuk benliğini ancak şehirde bulmuştur. Yazarın Kara Bayram'ı şehre göndermekle maksadı, hiç şüphesiz, Mus­tafa'yı okutturmak, kendini ilerde halkın hizmetine vere­cek, mavi gözlü kaymakam misali bir aydın yetiştirmek­tir. Eğer Irazca, her türlü şartlarda köy ağalarına karşı amansız bir savaşı ifade ediyorsa, Kara Bayram ile oğlu Mustafa, yazarın eğildiği bir maarifçilik, bir öğretimciliği

(1) Fakir Baykurt, Yılanların Öcü, s. 21.

Page 228: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 227

deyinlemektedir. Bunlar, Fakir Baykurt'un, Yılanların Öcü ile Irazcanın Dirliği romanlarının iki yanıdır.

Romanda, Şakir, Sultanca, yorgun Mustafa gibi baş­ka emek köylüleri de anl::ı.tılmıştır.

Muhtar, Türk köyündeki büyük toprak köylüsü köy burjuvazisi katının tipik temsilcisidir. Bu zümre, Demok­rat Parti idaresi zamanında kuvvetlenmiş ve gürbüzleş­miştir. Bunların ekonomik gücü kat kat artmıştır. Büyük köy burjuvazisi, devlet istikraztariyle bir sosyal zümre olarak kabarmıştır. Menderes Hükumetinin Birleşik Ame­rika'dan ithal ettiği traktörlerle tarlalarını işlemiye başla­mış, az topraklı ve orta topraklı köylülerin tarlalarını el­lerinden almış, topraksız köy proletaryasına dahil köylü­ler, yerlerinden kovulmuştur. Bunlar şehir yollarını tut­mak zorunda kalmışlardır. Bunların ekonomik gücüne bir de politik kuvvet eklenmiştir. Bunlar köyde Demokrat Parti'nin dayanağı olmuşlardır. Buna karşılık halkı bir taraftan sömürmiye devam etmiş, diğer taraftan da halka zulüm etmişlerdir. Köy ağaları burjuva yasallığını dahi çiğnemişlerdir. Devlet makamıarına hakim olmuşlar, dev­let makamları aracİyle suçlarını örtbas etmişlerdir.

Muhtar bir halk sömürücüsü, bir köy zalimi kesil­mişti. Köylüleri tarlalarında ırgat gibi çalıştırmaktadır. Köy ağalarına başkaldırmak İstiyenleri baskıyle, kötekle ezınektedir. Kara Bayram güpegündüz, kanunlara riayet etmesi gereken Muhtarın bizzat iştirakiyle öldürülürcesi­ne dövülmüştür. Kuzusunun çalınması ve kaymakama zi­yafet için kesilmesini teşkilatlandırmaktadır. Kanunsuz olarak belediye yerlerini satmaktadır. O parayla karakol başısını satın almaktadır. Demokrat Parti ilçe başkanla­rının araciyle oğlunu mahkeme ve hapishaneden kurtar­maktadır. Hatta, emekçi köylülerin menfaatlerini koruyan, burjuva kanunlarının yürüdüğüne riayet edilmesine di­renen kaymakamın başka yere değiştirilmesinde payı var­dır.

Köyde Demokrat Parti'nin demagojisini, seçimlerde

Page 229: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

228 ]

maşalığını yapmakta, halkı kötekle, tehditle, yalarila al­datmakta, korkutmaktadır. Aynı zamanda demokrasi ve hürriyet nutukları atmaktadır. Onun ilkesi, kurtla kuzuyu bir arada yaşatmaktır.

Haceli, orta halli bir köylüdür. Hatta varlıklı köylü­katında yer almaktadır. Necip Ağa'nın çiftliğinden 6000 liralık yer almıştır. Köy kurulunun ikinci üyesidir. Altın­ları vardır. Muhtar'ın yakın adamıdır. Köy meydanından arsa satın almıştır. Kara Bayram'ın evi önünde yeni ev kurmak niyetindedir. Bundan ötürü araları açılmıştır. Bir ölüm-kalım kavgasına girişmişlerdir. Kaymakam evin ya­pılmasının önüne geçince bu, bir öç alma duygusu halini almaktadır. Bu kavga, bu öç alma, Muhtar'ın Cemal ile Deli Haceli'nin küçük kardeşi Boz Ömer'i de sarmıştır. Bunlar, ailelerinin üstün durumuna dayanarak, aylak gez­mekte, köylünün bahçelerine saldırmakta, dokuz yaşın­daki oğlan Ahmed'in ırzına geçmişlerdir. Kara Bayram'ı öldüresiye dövmüşlerdir. Tam bir ahlak çöküşü içindedir­ler. Muhtar'ın yardımiyle, kanunlara aykırı olarak, ha­pishaneden çıktıktan sonra, küstahlıkları bir kat daha art­mıştır. Onların, ahlakı, mensup oldukları büyük köylü burjuvazisinin ahlakıdır.

Hacelinin karısı Fatma trajik bir tiptir. O sevmediği, bilakis nefret ettiği bir ailenin arasında yaşamak zorun­dadır. O duygularında kuvvetli ve içtendir. Kara Bay­ram'ı sevmektedir. O razı olsa onunla ölüme kadar git­meye, kölesi, kulu olmaya hazırdır. Fakat Haceli'nin evin­de çürümektedir.

Devlet memurları arasında, mavi gözlü kaymakam dikkati çekmektedir. Olumlu kaymakam tipi, Türk roma­nına ötedenberi girmiştir. Daha Reşat Nuri'nin yarabcı­lığında karşılaşmaktayız. Sonra Sabahattin Ali'nin Kuyu­

caldı Yusuf romanında, olumlu olumsuz çizgiler taşıyan Salahattİn Bey vardır. İkinci Dünya Savaşından sonra da, olumlu kaymakam tipi Yaşar Kemal'in Teneke roma­nında yaşamaktadır. Nihayet olumlu kaymakamı, Fakir

Page 230: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

229

Baykurt'un röportajlarında Efkar Tepesi'nde ve Yılanların Öcü ile Irazcanın Dirliği'nde görmekteyiz. Kaymakam, mevkii itibariyle burjuva devletinin ve kapitalist sınıfının

bir temsilcisidir. Mevcut sınıflı topluma hizmet etmekte­

dir. Bunların sınıf niteliğinde bazı farklar olabilir. Mesela

Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf romanındaki Sala­hattin Bey, 1 908 burjuva inkılabına kadarki feodal dev­

let cihazına hizmet etmektedir. Fakat kişisel hayat ve ah­lak anlayışlarında namuslu bir adamdır. Acizliği onu, «lü­zumsuz» bir adam durumuna koymuştur. 1 908 burjuva inkılabından sonra, kaymakam ittihatçıların hizmetine gir­miştir. Bunun da temsilcisini Sabahat!in Ali'nin Kuyucak­h Yusuf romanındaki yeni kaymakamın şahsında görmek­teyiz. Milli Kurtuluş İnkılabından sonra kurulan Cumhu­

riyet düzeni devrinde kaymakamlar genellikle kapitalist devlet cihazının tipik temsilcisidir. Bunlar kapitalist sını­

fının hizmetine girmişlerdir. Bunların arasında, hakim ka­pitalist sınıfının iradesini temsil eden, burjuva yasallığına

riayet edebilir veya doğrudan doğruya mevcut burjuva

yasallığını da çiğneyebilmektedir. Bu sonuncu tip devlet

memurları, bilhassa Demokrat Parti idaresi döneminde ti­piktir. Bunlar şahsi hayatlarında, karakterlerinde «namus­

lu» veya <<namussuz» olabilirler. Bunların mizacı veya karakteri bir türlü veya başka türlü olabilir. Fakat onlar, vazifeleri icabı, hakim sınıfa hizmet etmektedirler. Aksi halde, hakim sınıf bunları ödevlerinden uzaklaştıracak, mevkiilerinden atacaktır.

Bunların dışında müstesnalar olabilir. Bilhassa İkin­

ci Dünya Savaşından sonra Türk aydınları arasında de­mokratik fikirler bir hayli yayılmıştır. Demokratik anla­yışlı kaymakamlar da bulunabilmektedir. Fakat onlar da,

faaliyetini, hakim burjuvazi sınıfın iradesi ve kapitalist

kanunların sınırları içersinde, yürütebilmektedirler. Esas

itibarla, sınıflı kapitalist toplumuna hizmet etmek mecbu­

riyetindedirler. Aksi takdirde bunlar mevkiilerinde kala­mazlar. Hakim sınıf buna tahammül edemez. Bundan do-

Page 231: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

230 ]

layı, Fakir Baykurt'un Yılaniann Öcü ile Irazcanın Dir­liği romanındaki kaymakam tipik olmıyan bir roman ki­şisi olarak tenkit edilmektedir. Lev Nikulin kaymakam karakterinin üzerinde durarak şöyle yazmaktadır:

«Bayram, ilçe şefi, liberal anlayışlı kaymakamın yar­dımİyle Haceli'nin uygun olmıyan bir yerde ev kaldırma­sına engel olmıya muvaffak olmuştur. Elbette, iktidar tem­silcisinin buna arka çıkması şüphe uyandırmaktadır; bel­ki de böyle vaka'nın olması mümkündür; fakat herkese aşikardır ki, bu Türk realitesinde böyle bir olay tipik de­ğildir.»

L. N. Starostof da kaymakam tipinin karakteristik olmadığını belirtmiştir.

Fakat kaymakam araciyle yazar demokrat devlet memurlarını temsil etmiştir. Diğer taraftan okuyucuyu, köy ağaları ile gerici partililerin ekonomik ve politik gü­cünü göstermiş, liberal devlet memurlarının acizliğini be­lirtmiştir.

Devlet cihazının diğer temsilcileri, bu arada savcı, yargıç v.d., itirazsız Demokrat Parti'nin emirlerine baş­eğmektedirler.

Y ılanlann Öcü ile Irazcanın Dirfiği'nde hekim Ah­met gibi demokrat anlayışlı aydınlar da tasvir edilmiş­tir. Şakir Efendi de dürüst anlayışlı bir aydındır.

Romanda, jandarma karakolu onbaşısı, kanunları çiğneyen, köylüyü ezen menfur bir tip olarak verilmiştir. O paraya karşı Kara Bayram'ı sıkıştırmakta, onu aldata­rak, davadan vazgeçtiğine dair protokol imzalatmaktadır. Böylelikle, Muhtar ile Haceli'nin çocukları hapishaneden çıkarılmışlardır. Mağrurdur. Rüsvetçidir. Yalancıdır. O, Sabahattin Ali'nin Kuyucaldı Yusuf romanındaki karakol onbaşısını andırmaktadır.

Romanda, manasız, boş, tembel bir hayat yaşıyan burjuva memur ve aydınlarının toplu bir tasviri yapılmış­tır. Bunlar halktan tamamen kopmuşlardır. Yalnız ken­dilerine mahsus kulüpleri vardır. Buraya aza olmıyanlar

Page 232: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 23 1 ]

girememektedir. Onlar zamanlarını, geç vakitlere kadar kumar oynamakta geçirmektedirler. Hatta, ilçede, kulüp­leri, kasaba halkının devam ettiği kahvehaneden bir hasır bölmeyle ayrılmışlardır. Bu adeta, halkla memurların ara­sındaki uçurumu ifade etmektedir.

Böylelikle romanda geniş bir roman kişileri galerisi canlandırılmıştır.

Yılaniann Öcü ile Irazcanın Dirliği, konu, kişi ve yapı itibariyle, iki kitaplık bir roman teşkil etmektedir. Olaylar genellikle Karataş köyünde geçmektedir. Fakat süjenin yürütülmesinde olaylar ilçe, sonra il merkezi Bur­dur'a aktarılmaktadır. Böylelikle roman, köyü olduğu gi­bi, şehri de içine almaktadır. Türk toplumunun daha ge­niş bir tasvirini temin etmektedir.

Yılanların Öcü ile Irazcanın Dirliği, başlıklada be­lirleıuniş, toplu ve kısa bölümlere ayrılmıştır. Birinci ro­manın birinci bölümü belirleme ödevini görmektedir. Sü­je düğümlenmesi, Haceli'nin Köy Kurulundan kanunsuz ev yeri almasını anlatan «Ev Yeri» adlı ikinci bölümde baş­lamaktadır. Bundan sonra, iki romanın süje hattı ve çe­lişmesi, Kara Bayram ailesi ile Muhtar Haceli aileleri kav­gaları biçiminde devam etmektedir. Bu kavga insan haysi­yeti, öç alma gibi, daha fazla evrensel psikoloj ik planda tasvir edilmiştir. Bundan ötürü bazı eleştirmedler romanın düğümlenmesinin temelinde bulunan çelişme vesilesini ti­pik bulmaktadırlar. Sözgelişi L. N. Starostof şöyle yazmak­tadır:

«Elbette romanda her cihet şartsız kayıtsız kabul edi­lememektedir. Biz uygunsuz düğümleıuneyi, daha doğrusu, yazarın romanın girişinde buna verdiği önemi eserin bir kusuru olduğunu kabul etmek meylindeyiz. Basiretli, U­biliyetli bir yazar, içten bir gerçekçi olan Baykurt, herhal­de bunu demek istememektedir; fakat öyle çıkmaktadır ki, eğer bu ev kurma olayı olmasaydı, Bayram'ın hayatın­da herşey sırasınca olacaktı. . . »

Page 233: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

232

Sovyet eleştirmecisinin fikirlerine yakın düşünceleri bazı Türk yazarları da ileri sürmüşlerdir.

Biz romanın düğümlenmesinin bu biçimde yorumlan­masını doğru bulmamaktayız. Kaydettiğİrniz gibi, ister eserin düğümlenmesi, ister çelişmesinin yürütülmesi, kişi­lerinin hazırlık seviyesine uygun olarak, daha fazla psiko­lojik planda çözümlenmiştir. Elbette bu başka planda da yapılabilinmektedir. Fakat sınıflılığı, tip-ikliliği dar bir tarzda anlamamak gereklidir. Zira sınıflılık, insan haya­tının bütün alanlarını, ekonomik, ·politik, ideolojik ve ni­hayet örf alanlarını da kaplamaktadır. Bunun ifadesini milli, sınıfi ve beşeri özelliklerde de görebiliriz. Mesela Yalanların Öcü ile Irazcanın Dirliği'nde, Kara Bayram ile Muhtar-Haceli kavgası bir öç alma rengine girmiştir. Fakat ister düğümlenmedeki ev kuruculuğu teşebbüsünde, ister Ahmet'in ırzına saldırılmada, ister öç alma biçimine giren kavgada, Türk toplumunda, Türk köyündeki sınıf ilişkileri aksetmektedir. Muhtar-Haceli'nin ekonomik gücü, büyük burjuva köy ağalığındadır, politik gücü, Demokrat Parti iktidarındadır. Bunların ahlak düşkünlüğü, sınıfla­rının toplumdaki durumuyla bağlıdır, sınıflarının çöküşü­nün ifadesidir. Romanın düğümlenmesinde olduğu gibi, vesileler türlü olabilir, fakat bunlar nesnelerin her zaman niteliğinin damgasını taşımaktadır. Ancak böyle geniş bir anlayış, edebiyatı şemacılıktan kurtarabilir. Sanatta çeşit­lilik, renklilik kazandırabilir. Zira L. N. Starostof da, Fa­kir Baykurt'un eserinin bütününün, romandaki çelişmenin temelini sınıf ilişkilerinin teşkil ettiği izlenimini bıraktığı­nı kabul etmektedir.

Fakir Baykurt'un olaylara böyle geniş bir açıdan ya­naşması, hayatın bütün münferit görünüşlerinde tipik ni­telikleri keşfetmesi ve bunları kuvvetle canlandırması, sa­natının üstün özelliklerinden biridir.

Böylelikle süje hattı, ev yeri satdışı ile başlıyarak, bina temellerinin kazılması-doldurulması, Haceli'nin ker­piçlerinin yıkılması, Kara Bayram'ın kuzusunun çalınma-

Page 234: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

233

sı, Hatçe'nin dövülmesi, Ahmed'in ırzına saldırı, Kara Bayramın öldürüsüye döğülmesi gibi safhalardan geçmek­te, bunlarda iki cephenin, az topraklı köylülerle büyük köy burjuvazisinin canlı temsilcilerinin psikoloji, düşünce ve davranışları, beşeri ve sınıfi, milli ve özel çizgileriyle be­lirlenmektedir.

Eserde sağlamlık, bütünlük vardır. Romanların dili, Anadolu ağızlarının özelliklerini taşımaktadır.

Page 235: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

RlZA MOLLOF

FAKİR BAYKURT

ONUNCU KÖY

I. Romanın süjesi

Romanda olaylar Damalı köyünde başlar. Köyün öğ­retmeni bütün mektep çağı çocuklarını toplayıp akutmak ister. Köyün Durana isminde ağası kızını 3-4 yaş daha küçük yazdutmıştır ve üç senedir mektebe yollamaz. Öğ­retmen yetkisini kullanır. Muhtar vasıtasiyle kızı rnekte­be istettirir. Durana kızını nişanlamak planı kurmasına rağmen mektebe göndermek zorunluluğunda kalır. Hatta ınektebe bile giderek yüz boyamak için öğretmene ve eğit­mene rüşvet bile götürür. Ama öğretmeni ardından kah­peçe vurma planı da hazırlar.

«Dur sen! der. Ben onu deryanın ortasında bir tahta parçasına muhtaç etmezsem, bana da Durana demesin­ler.»

Söylediğini da yapar. İlkten Pire kızı'nı kullanmak ister. Onun vasıtasiyle öğretmene bir provokasyon hazır­lamak ister. Dikiş tutmayınca başka çareye baş vurur.

Bir gece düğünden dönen öğretmeni başka köyler­den getirttiği üç yabancıya dövdürtür. Öğretmen düştüğü yerde kalır. Kıştır. Onu ancak ertesi gün arayarak don­muş ve yaralanmı� bulurlar. Bütün köylüler kaygulanır. Öğretmeni günlerden sonra ayağa kaldırabilirler. Yanına «geçmiş ola» ya gelenler arasına, Durana da katılmak is­ter. Suçun onda olduğunu bilen kadınlar Durana'yı iyice bir döverler, elini ayağını bağlayıp atın üstüne atarlar ve «kendi ayağiyle gelene bukadar yetişir,» deyip geri çevi­rirler. Muhtar ilçeye varıp jandarmaya haber verir, Dura­na'nın köylü ile arası açıktır. Onların topraklarını zaptet-

Page 236: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 235 1

miştir. Ayrıca ağa köy merasından da izinsiz toprak sür­müş ve ekmiştir. Muhtar köylülere bu toprağı tekrar sür­dürür.

Durana bu işi bırakmaz. İlçeye varıp şikayet eder. Tarla meselesinde öğretmenin de parmağı var diyerek, su­çunu örtbas etmek için ilçe parti başkanı Yunus Bey va­sıtasiyle öğretmeni Damalı'dan attırmaya muvaffak olur.

Öğretmen suçlu olmadığını ispat etmek ve tekrar Da­malı'ya dönmek ister. Hasta haliyle ilçeye varır. Orhan Bey adında eğitim memurunun; kaymakamın ve savcının yanına çıkar. Fakat hiç birinden destek bulamaz. Hepsi onu azarlar, üzerine çullanırlar. Orhan Bey ona şöyle der:

«Bir defa sen bizim gönderdiğimiz genelgelerin ruhu­na anlamamışsın. Onlar il'den geliyor. İl'e de tabii Anka­ra,'dan. Onların bugünkü Türkiye realitesiyle hiçbir irti­batı yok. Onlar hayal, onlar edebiyat! Dağdaki çobanı, köydeki kezbanı . . . laf onlar. Okutamazsın, arkadaş. Okut­mak istersen başın belaya gider . . . Baktın ki Durana kızı­nı okuldan kaçırmış. Senin zamanında mı kaçırmış. Yoo! Öyleyse bırak yakasını! Üzerine ait olmıyan belaya ne ka­rışıyorsun? Seninki düpedüz, sarı arının ocağına çöp dürt­mek.»

Kaymakam: «Demokratik ya§ayışta partiler önemli roller alırlar . .

Onun için, eğer sizin bu olaya Yunus Bey, karışmışsa, karışması kanunsuz değildir. Yunus Bey, resmen partinin ilçe başkanıdır. Resmi makamlar arasında vatandaşların birtakım haklan zayiolduğu takdire, kanun dahili bir te­şekkülün mümessili olarak niçin karışmasm?»

Dövüldüğü için Durana'dan şikayetçi olan öğretmen savcıya şöyle der:

«Kaymakam, Milli Eğitim memuru, parti başkanı, hepsi beni bıraktılar. Güçlüklerin ortasında yapayalnız kaldım. Kimse üstüme kol kanat germiyor, kimse güç kuv-

Page 237: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

236

vet vermiyor. Üstelik bir takım kanun garantilerinden de mahrum bırakılıyorum.»

Savcı: «Mahalli jandarmadan aldığım malumata nazaran or­

tada soruşturmanın devamını gerektirir bir durum yok­tur. . . »

Öğretmeni Alibey köyüne devretmek isterler. Kasabada Veli Usta adında bir demirci vardır. Han­

da yatan öğretmenin başına gelenleri öğrenince yanına gi­der ve hiç tanımadığı bu halk oğlunu evine alır. Ona ba­kar. Doktora götürür, tedavi eder. Öğretmen Alibey kö­yüne naklini durduramıyacağını anlar. Veli Ustanın ya­nında kalır, demircilik öğrenir. Bir kaç ay sonra da Or­taköy'e gider, orada demirci olur. Ortaköy Damalı'ya ya­kındır. Yolağzında epey işlek bir yerde bulunur. Fakat bu köye bir uyuşukluk çökrnüştür. Davarları bakımsız, kadınları görümsüz kalmıştır. Zamanında Kara Bey adın­da bir zengin, köylülerin başı sıkıldıkça tarialarma el koy­muştur. Böylece köylüler senelerdir tarlalarını Kara Bey­den, ondan sonra da oğullarından ortağa ekip işlemekte­dirler.

Demirci bu köye gelince köyün çehresi birden deği­şir. İnsanlarda bir çalışma arzusu uyanır. Herkes harıl harıl işe koyulur. Kadınlar da «İnsan kılığına>> girerler.

Demirci her fırsattan istifade ederek halkın gözünü açmaya çalışır. Her akşam bir aileye onu konuk ederler. Onun etrafına erkek, karı, kızan toplanır. Konuşurlar, dertleşirler. Köylü tekvücuttur. Damalı'da Durana'nın, Ortaköy'de Kara Beyin oğullarının gaspettiği toprakları sürerler, aralarında paylaşırlar. Bu işin ardında Demirci­nin parmağı görülür. Mesele yine Yunus Bey'e dayanır. Onu jandarma karakoluna çağırırlar.

J andarına komutanı kendisine: «Sen bu Ortaköyden gideceksin hemşerim. Ortaköy'­

den ve Erle ovasından, aniadın mı? Buralarda görünme­yeceksin. Senin buralarda durman sakıncalı. Kanun yoluy-

Page 238: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

( 237

la bir adamı bir yerden kaldırıp bir yere atamazlar ama, kumandanlık bunu böyle uygun görüyor, aniadın ını? Yu­nus Bey küplere biniyar . . . »

«Burda kalırsan Yunus Beyin adamları seni kaybe­derler, sonra namını nişanını bulamayız, aniadın mı? En iyisi git buralardan. Ben sana güzellikle söylüyorum. Yu­nus Bey bir eşkiyadır, aniadın mı? Elinden her bakluk ge­lir. Yunus Beyde mertlik diye bir şey yoktur . . »

Demirci usta Ortaköy'ü terketmek mecburiyetinde kalır.

Usta Tokaköy'den kocası krom ocağında toprak al­tında kalmış dul bir gelini gizlice kaçırarak onunla birlik­te dağaşırı Yaşarköy'e geçer.

Bu köy öğretiDenin onı.\ncu köyüdür. Yaşarköylülerin birer gözleri oyulmuş, yüzleri yırıl­

mıştır. Anlattıklarına göre bunu yılda bir defa birtakım kuşlar gelip yapmaktadırlar. İmamları Feyzi Efendi bu kuşlar Allah kuşu der.

Ustaya bu köyde Dela, derler. O, köylülere bunun yalan olduğunu söyler. Ve onları kurtaracağını vadeder. Kendisi ne yaparsa, onların da onu yapmalarını söyler. Kuşlar başlarına konar. Dela tutup kuşun kafasını kopa­rır. Köylüler de onun yaptığını yaparlar. Yaşarköylüler o gün yorulup düşene kadar eğlenirler.

Eser bu sahne ile sona erer.

Roman üç kısımdan ibarettir. Onun esaslı bir süje hattı yoktur. Olaylar ayrı ayrıdır. Bunların birbirine iliş­kilendiren yalnızca öğretmendir. Bu kahraman, arada bir, bir bağlantı kurar, fakat her köyün yerli özelliği vardır ve roman bu şekliyle ayrı ayrı üç bölümün bir dış ilişkisin­den ibarettir.

Bu haliyle her bir kısmında ayrı bir süje hattı mev­cuttur.

Damalı'da geçen olay öğretmenle Durana arasında bir çekişmeyi açıklar. Aslında bunun ardında köylülerle

Page 239: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 23 8 1

Durana arasında bir karşıtlık durur, ve böylelikle iki sü­je hattı birbirine bağlanır.

Ortaköy bölümünde de bir esas çatışma yoktur. Bir süje düğümü de görülmez. Çatışma birden köylülerle, ken­dilerinden hayli uzak duran Beyler arasında vuku bulur. Fakat bu çatışma ancak olayın en yüksek bir noktasıdır ve Usta bunun dışındadır. Çatışmada Ustanın rolü Yunus Beyin vasıtasiyle köyden uzaklaştırılmasında aranır. Bu­nunla yazar ilk bölüınle bir bağlantı kurmak istemiştir, fakat bu an gayet zayıf kalmıştır.

Yaşarköy'de de sosyal bir çekişme görülmez. Bura­da çekişme din ile ani bir surette ışıklanan kafalar esa­sında kurulmuştur. Ve önceki bölümlerden tamamen ayrı­dır. Kitapta bir ayrı hikaye denilecek kadar müstakil olan Usta-Gülşen olayı bir ayrı süje anı teşkil eder. Gülşen'i görmeye gidildiği zaman çizilen örf sahneleri, ustanın onunla ilk defa görüşmesi, onu kaçırması, Onuncu Köy'­de en realistçe çizilen manzaralardandır.

Il. Romanın idesi

Onuneo Köy sosyal bir romandır. Yazar bu eserinde Anadolu'nun uyanışını kaleme alır. Romanın esas idesi bu uyanıştır.

F. Baykurt bu eserinde uzak Anadolu köylerinin uyuşukluğunu, gerilik, istismar, inanış, adaletsizlik ve zor­balık içinde didişmelerini, yeni uyanan bir şuuru, hak, adalet ve daha iyi bir hayat için kavgaları tasvir eder.

Anadolu köylüsü ilkel bir hayat yaşar. Koyun gibi­dir. Doğrulup düşünmeyi, hakkını aramayı, gülmeyi unut­muştur. Diller, kafalar itaatla susmaktan pas tutmuş gibi­dir. Düşünenler, konuşanlar, ağalar, hocalardır. Şehirdeki hakim sınıf da tepelerindedir.

Bu garip halkı uyandıracak, karanlığa ışık tutacak bir Promete, Damalı muhtarın sözleriyle «bir acar horoz» lazımdır. «Yani bize bir acar horoz lazım gelir, Hoca,»

Page 240: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 239 ]

der ona muhtar. «Ağrı dağına çıkıp da Türkiye'ye yüzü­nü çevirip, halkı bu uyuşukluk ve uykudan uyandıracak bir horoz. Hani yovmek kıyamette borazanbaşı İsrafil sur çalgısını üfürecek de bütün ölüler dirilecek ya, onun gi­bi, bu baba horoz da bir ötmeli ki, dağdaki, taştaki, köy­deki, kasabadaki sıçrayıp kalkmalı. Yani ki, kendine gel­meli. Gün Ağrı dağından sıyrılıp çıktığı zaman, kanınızı, gızımızı, gencimizi, gocaınızı, yani ki hepimiz elde kazma kürek, koltuklarımızdan ter fışkırmış, yüzümüz toz topra­ğa bulanmış, Türkiye'yi güle yeşile boğmak, dünya bah­çelerinin güzel bir köşesi yapmak için . . . çalışır bulmalı. . . Öyle bir horoz . . . Yani ötmeli.» Yazar bu aydınlıkçıya, bir kurtarıcı, Mehdi gözüyle bakar. Ve böyle bir kişiyi öğretmenin şahsında canlandırır.

Yazar bu uyanışın birkaç yönden olduğunu görür. Bu sahada her şeyden önce maarif lüzumludur. İkin­

ci olarak da tekvücut gibi hareket etmek lazımdır. An­cak bu suretle istismardan kurtuluş olur. Nitekim, baş kah­raman gittiği her yerde de bu tekvücut gibi hareket edişi görür, bunun yaratılmasını sağlar. Bunun için zemin ha­zırdır. Köyde sosyal karşıtlıklar ikiye ayrılmıştır. Dama­h'da bu kül altıdır, ama birden köylü ile Durana arasın­da parlayıverir. Yeniyi arzulayan kafalar da vardır bura­da. Muhtar, Pehlivan gibi. Yazar köyde uyanan yeni bir bilinci yakalamıştır. Ve bunu sosyal bir problem haline getirir, geliştirir. Köylü uyanır, toprak için kavgaya giri­şir. Gaspedilen toprağını geri alır. Aynı şey Yaşarköy'­de de olur. Bu harekette öğretmen kaybeder. Köy dışı edilir ama, halk artık uyanmıştır. Hakkını aramayı ve ka­zanmayı öğrenmiştir. Kendi kuvvetini tartmıştır. Bilginin de kıymetini anlamıştır. Maarife kucak açar. Üçüncü köy­de - yani Yaşarköy'de bu uyanış başka bir görünüşte­dir.

Yazar burada sembolik olarak bir kavga canlandı­rır. Köylüleri kuşlar gelip gagalar. Sonra uçup giderler. Bu kuşlar sömürücü mümessilleridir. Din, kafaları uyuş-

Page 241: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

240 J

turarak gerçeği köylülerden uzak tutmaktadır. Tepesinde duranları tanrının gönderdiği kuşlar gibi gösterir. Dini is­tismara bir kader gibi boyun eğmeyi, zahmet çekmeyi aşılar. Ve köylü buna boyun eğer. İmam Feyzi Efendi köylünün bu boyun eğmesine rağmen, her cuma onları «yoldan çıktınız, başınıza taş yağacak. Kuşlar yetmiyor size, yılanlar, çıyanlar yağacak, çarpılacaksınız» diye kor­kutur, başlarını yumruklar.

Fakat bütün uyuşukluğa rağmen, uyanış için burada da zemin vardır. Protesto içefide gizli yatar.

Dela araya girip bu protestoyu kurcalayıverince ruh­lar uyanır derin gafletten.

Yaşarköyünün muhtarı öne geçerek: «Beni eyi dinleyin. Bakın bizim Feyzi Efendinin ilmi

derin. Kafası işlek. Ünü de büyük . . . Bakın şimdiye kadar hep onu dinlediniz, bakın yüzleriniz hep kalbur gözesine döndü. Dahi gözleriniz gitti . . . Gülünecek insanlar olduk. Dahi yüreklerimizde yağ kalmayıp eridi. Yılanlar sağ göz­le sol göz arasındaki yol kadar ileri gitmedik. Dahi kötü­ledik, geri bastık. Dahi elimize hiçbir şey geçmedi. Bildik bileli eğilmedeyiz. Dahi biz ezildikçe, kuşlar daha kalaba­lık geliyor. Yaşarköy milletinin eti tatlı. Başlarımza ko­nup eski zaman şöleni yapıyorlar. Dahi sesimiz çıkmaz. Kuşlar dadandı. . . Gelin bu sefer Dela kardaşımızın sö­züne gıymat verelim. Bakalım bir deneyelim. Bir aşık ata­lım. Belki cuk gelir. Belki daha eyi olur. Dahi isterse kö­tü olsun, dahi batalım, her halde bugünkünden daha kö­tü olmayız . . . »

Öğretmen onlara bu fanatizm ağı içindeki kuşlardan kurtulma yolunu gösterir, kendi ellerine, kendi kuvvetle­rine inanınayı öğretİr.

III. Kahramanlar

Onuneo köy romanının kahramanları iki gruba, olum­lu-olumsuz kahramanlar olarak, ayrılmıştır. Baş kahraman öğretmendir. Onun yanısıra başka bir baş kahraman da toplumdur.

Page 242: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

241 )

Öğretmenle Durana hariç, diğer bütün kahramanlar epizodiktir. Fakat sosyal tabiatıariyle pek açık çizilmişler­dir. Ama Pire kızı, Gülşen, Veli Usta gibi endividüel karakterleriyle verilen tipler de vardır.

Öğretmen: Bütün olaylar onun etrafında olup biter. Üç köyde de başka başka adlandırılmıştır. Damalı'da öğ­retmen, Ortaköy'de Usta, Yaşarköy'de Dela (Deli ağa).

Asıl mesleği öğretmenliktir. Fakat vazifesinin yalnız öğrencileri okutınaktan ibaret olmadığını bilir . . , Gittiği yerde halkı etrafına toplar, köyün �yanmasına, ilerleme­sine yardım eder.

Onun felsefesi, hayati anlayışının programı Yaşarköy­de, kuşlar gelmezden önce söylediği sözlerinde en açık olarak görülür.

«Bugün bizim büyük bir sınav günümüz. Bunu başa­rırsak, kendimize güvenimiz artacak. Neyi muradedersek başarır hale geleceğiz. En ağır belayı başımızdan savma­nın yolunu bellemiş olacağız. Anlıyacağız ki , kuvvet ne yerdeki ağada, ne gökteki kuşlardadır. Kuvvet bizdedir. Kuvveti birleşen yürekli halktadır. Şu anda göstereceği­miz cesaretle, yüzlerce yıllık korku duvarlarını yıkacağız. Hele bunu bir atlatalım·. Neler neler yapacağız. Neler ne­ler . . . Kafalarımızı ve kalblerimizi ısıtmak için okullar. Gönüllerimizin pasını silmek için şenlikler. . . Güzel ev ler kuracağız ki, aydınlık ve geniş! Akınıyan damlar, kok­muyan sokaklar! Bolluğu da kuraklığı gibi bizim olan tar­lalarımızda terliye terliye çalıştıktan sonra, yeşil yapraklı ağaçların gölgesine uzanıp dinleneceğiz. Ekinlerimizi seller alıp götürmiyecek. Dereleri çevirmek, topraklarımızın temmuzunu yeşertmek elimizde olacak. Bire üç vermiyen topraklarda boyumuzla birlik ekinleri büyüdüğünü görece­ğiz. Kaldırdığımız kendimizin olacak. Alın terimizin or­takçısı çekilecek aradan. Karının kızın, çocuğun, çengi­nin yüzü gülecek . . . Hep bunlar size bağlı. İsterseniz ola­cak, istemezseniz olmıyacak. Ben olacağına adım Dela gi­bi inanıyorum, kardeşler . . . »

Page 243: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

242

Merttir. Kahpeçe dövülüp Damalı'dan atılınca öğret­menlikten vazgeçer. Hiç tereddüt etmeden demirci olur . İlçede doktor İsmet, progresif bir kişi olmasına, hatta Yu­nus Beye «Get yahu, sen kimsin ki?» diye diretmesine rağ-· men, öğretmeni anlıyamaz. «Amacınızdan uzaklaşmaz '11-maz mısınız?» deyişine «öğretmen olarak yapacağımı, :"l.e­mirci olarak yaparım» der. Daktorun tekrar: «Öğretmcrı·· likteki kadar faydalı olabilir misiniz» sorusuna «Belki da·­ha fazla» diye cevap verir.

Sevdiği bir kitap vardır: Promete. Halka, Promete efsanesini anlatır. Maksadı halkı uykudan uyandırmak, ay­dınlatmaktır. Vatanını marnur bir dünya köşesine çevir­mektir. Halk Fromete'yi Kafkaslarda yüzyıllar boyunca zincirli, bağrını kartal oyar görmek istemez. Bunun i�in Damalı muhtarı Promete efsanesini kendince işler. Prcı­mete'nin bir oğlu vardır. Büyüyünce anasının terbiye et­tiği gibi Zeusu öldürür. Varıp Kafkaslarda zinciriere vu­rulmuş babasını kurtarır. Hep birlikte memleketlerine dö­nerler. Halk onları karşılar. Kırk gün, kırk gece bayram yapılır.

Öğretmenin - Ustanın - Delanın da akıbeti böyle olmalıdır. O, Promete gibi yüzyıllarca zincirli, adalet bek­liyen ilahların kurbanı mitolojik bir tip değildir.

Öğretmen, son senelerde Anadolu'da büyük eğitim görevini gören ve geri kalan köylerde sosyalist görüşleri halk arasında yayınlayan, insanları daha güzel yaşamaya öğreten yeni tip halkçı öğretmenlerdendir. Onun sınıf düş­manlarından alınacak intikilını vardır. «Bir kere de yendi­ğimi, yumruğumu, hasının bağrına vura vura hıncımı ala ala yendiğimi göreyim, bunu istiyorum,» der. Sonra da «Gençlerin bolluk türkülerini, şenlik türkülerini dinliyece­ğim. İşini başarmış bir insanın son günlerini burada ya­şıyacağım» der, geleceğe sarsılmaz inancını belirtir. Bunu zaten sık sık belirtir. Onun daha başaracak işleri vardır. Kendisini büyük bir davaya vermiş, o bu davanın yolcu­sudur ve yılınadan bu yolca yürür.

Page 244: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 243 1

Yaşarköy'e gelirken kendisine «Haydi aslanım De­mirci dayan! Yeni türküler yarat. Kurtar güzel günleri kırk haramilerin elinden. Dokuz köyün dokuzunda dok­san bela. Silaha sarılıyorlar. Tuzak kuruyorlar. Fakat sönmez, dayanan başarır.» der. Halk, hayatındaki köknel değişikliklere öğretmenin sebep olduğunu anhyarak onun etrafını sarar; ona bir önder gözüyle bakar. Uluların Me­med ona «yerin çok, pek çok yüksek» der. Fakir Baykurt öğretmende çağdaş Türkiye'de progresif rol aynıyan köy öğretmenlerinin, halkçı aydınlann en olumlu özelliklerini toplar. Onun vasıtasiyle köyde sosyalist görüşlerin yayıl­masını belirtir.

Halk: Romanın diğer olumlu kahramanıdır. Ona eser­de önemli bir yer ayrılmıştır. Yazar köy toplumunu her yerde tek vücut gösterir. İstismarcı ve gerici kuvvetiere karşı o bir kuvvettir. Fakat hareketsiz bir durumdadır. Sosyal ayrılık köyde hakim çevrelerle köy tabakası ara­sında uçurumu çoktan açmıştır, ama yönetimsizdir köylü kısmı. Potansiyel kuvvetleri uyandıracak şahsiyeti bekle­mektedir. Nitekim öğretmenin gelmesiyle de gizli, örtülü kalan kuvvetler uyanır.

Yazar bunu iki sahne ile, yani köylere öğretmenin gelmesinden önceki ve sonraki, köy ve toplum sahneleri halinde gösterir.

Örneğin, Ortaköy öğretmeni köye gelmezden önce «çamur içindedir sokaklar. Borçlu gibi başlarını eğmiş ev­ler. Kiminin önünde kiminin ardında gübreler . . . Ademin bıraktığı yerde kalmış zavallılar. Yüzlerinde bir böklük, bir hamlık . . . »

Yaşarköy'ün manzarası da böyledir. «Köy yok gibi bir şey olmuştu. Tavuklar gıdaklamıyor, köpekler havla­mıyordu. Çocuklar gülüp oynamıyor, kadınlar kavga et­miyor, kaleden kaleye şahin uçmuyorlardı. Köy içinde insana bazan, diken batar gibi batan, acı veren bir ses­sizlik vardı. Sokaklarda bir mezarlık dönüşü hali. Erkek-

Page 245: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

244

ler tepelerden yuvarlanmış kaya parçaları gibi çökmüş, habire eşiniyorlardı.»

Öğretmen geldikten sonra gizli kuvvetler birden uya­nır. Öğretmenin etrafını sararlar. Köyün geleneksel man­zarası değişir.

Ortaköy'ün manzarası: «Ortaköylüler çift koşmuşlar, nadas ediyorlardı. Sa­

bahları tavla birlikte kalkıyorlar, öküzleri çıkarıp, çift kayışiarını ko ll arına alıp yürüyorlardı. »

Çolak Osman kendi kendine diyordu ki: «Bu yıl bi­ze bir gayret geldi maşallah. Böcü gibi çalışıyoruz. Bize toprak dayanmıyacak, nerelere gidelim.»

Giderler, Erikdibin'deki Beylerin gaspettiği tarlaları sürerler. Beyler küplere biner. Ellerinde tapu olmadığı için köylüye birşey edemezler.

Damalı'da da köylüler Nohut deresini ekerler. Komşu Tokaköy'de de Bey tarlaları sürülür. Yaşarköy'de, köylüler kuşları yokettikten sonra ka-

lay dökerler: «Halkalar gittikçe açılıyor, düzlükten çıkıp köye va­

rıyor, dereye iniyor, karşıya geçiyordu. Sokaklardan ta­vukları koşuyor, danalar, develer, kırlardan inekler, eşek­ler, sıpalar koşup geliyorlardı. Gelenler halkaya karışıp dönüyorlardı.»

Yazar antitez halinde bir karanlık gerçeği veriyor. Ve uyanış!� aydın bir manzara çiziyor. İlk manzara re­eldir. İkinci manzara reelden fazla ütopiktir. Olması ge­reken şeyleri gösterir.

Yazar, insandaki azmi bu iki birbirine zıt gerçek ara­sında yakalamıştır. Toplumun gizli kuvvetini meydana çıkarır. Halkın yalnız boyun eğen bir yaratık olmadığını gösterir, ona kuvvetlerini çözıniye yardım eder. Kendi kuvvetine güvenınesini öğretİr. Ve halkın gerçeğe, gele­ceğe inançla bakarak çözülen iktidarını açıklar.

Topal Pehlivan: Romanda halk dürüstlüğünü temsil eder. Halktan yanadır. Bir zaman muhtarken cahilliği ile

Page 246: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

l 245

köydeşlerine tarla temin etmek için köy ormanını yakmış­

tır. Fakat toprakları önce Durana zapteder, sonra da ya­maca gelen toprak, tutunacak kök olmadığı için dereye

akıp gider. Ormanla birlikte içindeki hayvanlar da yan­

mıştır. Bunun için vicdan azabı çeker. Topal Pehlivan öğretmeni en iyi anhyan ve köyiin

ilerlemesi için onun planlarını gerçekleştirmeye çalışanlar­

dan biridr. Öğretmeni arkalar. Onun Durupmar suyunu uzun saylar'a çıkarma fikrini gönülden seHlmlar. Köylü­leri bu işe koşmak için: «Tek bacağımla mahalleleri bir­bir dolaşırım

·ben .» der. O da kendine yerli bir Diyogen'­

dir. Felsefesi çok basittir, pratiktir.

«Meyveli ağacı mı seversin, meyvesiz ağacı mı? Süt­

lü keçiyi mi seversin, sütsüz keçiyi mi? Sulu tarlayı mı seversin, susuz tarlayı mı?» diye köylüyü çalışmaya teş­vik eder.

Pehlivan okur yazar değildir. Buna rağmen okul öğ­

retmensiz kalınca, her sabah eğitmenden erken gidip ço­cukların başında durur. Bu arada okuma yazma öğrenir.

Şayet gelecek seneye Damalı'ya öğretmen vermezlerse,

birincileri parasız okutacaktır. Muhtal'lar: Bunlar, her köyde köylüden yanadır. Ağa­

ya, Beye dayatırlar. Damalı'nın muhtarı köylünün men­faatİnİ korur, Durana'ya ayak direr.

Ortaköy'ün muhtan da köylüden yanadır. Köylüler­le birlikte Beylerin tarlalarını paylaşır, sürer.

Yaşarköy'ün muhtarı da Delaya ilk uyan kimsedir ve İmama meydan okuyarak köylüyü yeni yola çağırır.

Veli Usta: Toprak yetersizliği yüzünden proleterle­şerek kasahada bir demirci işliği açmıştır. Can adamdır. Öğretmene yalnızlığında el uzatır. Yazar burada köylü , aydın ve arnelenin tek bir cephede birleştiğini ima eder.

Veli Usta tam manasiyle bir işçidir. Özgür işçi psi­

kolojisine sahiptir. Bir şeyin önünde boyun eğmez. Yu­

nus Beye meydan okur, nasıl kişi olduğunu doğrudan yü­züne haykırır.

Page 247: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

246

Dayanışma duygusuyla öğretmene el uzatır, onu yanı­na alır, san'at öğretİr, Yaşarköy'e götürüp yerleştirir.

Sosyal görüşlerini bir platform halinde şöyle açıklar: «Bana yetki verseler, şerefsizim, ben bu Türkiye'yi

on ayda adam ederim! Ulan vatandaşlar, ulan arkadaşlar, kalkın işlerinizin başına, çabuk işlerinize sahap olun. Tu­tun elele, yıkın bu evleri, yapın yenilerinil Kaldırın bu köyleri sel ağızlarından! Parçaları birleştirin! Dünyaya da­na gelip öküz gitmeyin! Karıları, gızları evlere kapayıp ınapus etmeyin! Ağzı bozuk imamların sözünü tutmayın. Ayıoğlu ayılık edip ormanları yakmayın. Bu sözümü de tutun! Tutmayanın anasını avradını peşinen . . . Bizim ada­mıınıza bu dille konuşacaksın . . . » der.

Kadınlar: Romanda kadınlar çoktur. Hepsi olumlu­dur. F. Baykurt, Türk kadınının olumlu yönlerini gör­müş, toplumsal hayatta onların rolünü belirtmiştir. Onun­cu köy romanında köylü kadınların hepsi müsbet insan­lardır. Sıra, yol bilen, erkekten kaçmıyan, eşine yoldaş olan kimseler.

Osman Hafızın karısı Meryem «serçe gibi vicir vicir» bir kadındır. Altıparmak ona bakarak «Bir viraneyi ev eder bu» diye düşünür.

Dilleri pek tatlıdır. Kılcı karısı öğretmeni görünce «Vay anam, vay gözlerine kurban olduğum, koçum . . . Hoş geldin, safalar getirdin, gözümüzün, göynümüzün üstüne geldin . . . »

Bakkal Ahmed'in karısı Züra zeki, uyanıktır. Ulula­rın Memed «Ne Züra hacıdır bunu! Buna Züra ağa der­ler, usta!» diye onu öğretmene tanıtır. Sonra kendi için­den «Avrat dediğin böyle olacak! Bir adamın karısı o adamın yarısı. . . dahi yarıdan fazlası», diye düşünür.

Durana'nın, iki karısı bile yoldan dışarı değildir. İh­tiyar diye anıldığı birinci kısır karısı temkinli, uysal, ko­casına, etrafındakilere gücenikliğini içine saklıyalıilen bir kadındır. Ali de Durana'yı aramaya gittiğinde, kuran oku­makta olduğunu öğrenince, «Allahı kandıracak, he mi?»

Page 248: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

247

demesi üzere ihtiyar «Ne bileyim? Belki de kendini kan­dıracaktır,» der.

Öğretmenin karısı Gülşen, küçücük, körpecik bir ge­

lindir. Anasına, babasına itaat etmesini bilir. Fakat ana­

sının öğretmenle evlenmesine razı olmadığını görünce te­reddüt etmeden, bohçası koltuğunda öğretmene varmasını da becerir.

Romanda en cana yakın kadınlar, Pire kızı ile Naci­

ye'dir. Zaten öğretmen de onları birbirine benzetir. Pire kızı Damalı'dandır. Naciye Ortaköy'lü.

Pire kızı çok fakirdir, ama gayet çalışkan, gayretli, mert ve özgür düşüncelidir. Hayatın zorlukları karşısın­da irkilmez. İçlidir. Zengin bir iç dünyası vardır. Öğret­mene bakıp «Ah benim yaşım, senin yaşında olacaktı. Vallaha boşanır gelirdim! Alır mıydın beni? Ah benim ka­

derim yağim'iş, kaderim», der. Öğretmenin mert bir insan olduğunu anlar. Durana'nın ona oyun yapacağını görerek yanına koşar. Tedbirli davranmasını söyler, insancasına,

kardeşçe bir sevgiyle ağlıyarak. Öğretmen dövüldi.ikten

sonra da yanından ayrılmaz, yardım eder. İhtiyaç icabı buraya iş ardından koşması ve erkekle­

re karşı serbest davranması yüzünden olacak ki, onu ha­

fif meşrep bir kadın gibi göstermek isterler. Fakat Dura­

na öğretmene Pire kızıyle tuzak kurmak oyununa yanaş­maz.

«0 işi ben yapamam. Öte mahallede Zinet gızın var, o yapar bu işi» , der yürür, çıkar, gider.

Naciye de hür tabiatlı bir kadındır. Yerinde söz et­mesini bilir. Kocası ona «Avukat» der. «Hökümet nikft­hına kayıtlı karılar hep böyle şimdi» , diye öğretmenle ge­

vezelik eden kocasına bakarak öğretmene «Siz onun deE deli söylenmesine kulagasmayın. Hökümet nikahı da ney­

miş? itaat, gönülden gelirse, itaat olur», der.

Durana: Anadolu'da büyük toprak sahibi sınıfına

mensuptur. Damalı'nın ağasıdır. Köylülerin topraklarını, köyün merasını hemen hemen zaptetmiştir. Ama yine de

Page 249: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

248 J

«geç kalmışız. Ah ben sıkı tutsam, kızboğanın yamaçları­nı da çevirirdİm emme, gevşek davrandım. » diye esef eder. Açgözlüdür. Sofudur. Kuran okur, namaz kılar. Ama yalanı yemini savurmaktan çekinmez. Geri kafalıdır. Kızını okula göndermek istemez. Seciyesizdir. Köylülerle arası açıktır. Onu kimse sevmez. Şirrettir, kahpedir, sin­sidir, ikiyüzlüdür. Öğretmeni pusu kurup dövdürür. Onun, köyden atılmasına sebep olur. Arkası zorludur. Kasabada idare çevrelerine güvenir. Onlardan arka görür. Burjuva idare çevreleri onu destekler. Küstahça köylüye meydan okur. «Ben atlıyım, onlar yaya. Nasıl başedecekler benim­le.» der. Malına, rüşvete güvenir «Yiyen ağız kapanır, Osmanlının yemesi meşşur» der. Öğretmeni rüşvetle ka­zanamayınca «Baş başa bağlı, başda padişaha» diyerek, kasahaya gider. Partiye(!) girerek Yunus Beyin köyde sağ kolu olur. Onun vsıtasiyle öğretmeni köyden kovar.

Yunus Bey: İlçede iktidarda olan partinin(2) zama­nındaki mümessilidir. Onun başkanıdır. Cahildiı:. «Karnını yarsan cim çıkmaz. Elifi görse mertek sanır. » Görünüşte halim selimdir. Güleçtir. Ama gerçekte kaphedir, şiddet­lidir. Bütün memurları, jandarmayı, idare çevrelerini ken­di emrine bağlamıştır. Onları parmağında oynatır. Zira hepsini korkutmuştur. Arkası yukarıya dayanır. Sinsidir. İsmet Beye «Ben burada efkan umumiyeyi temsil ediyo­rum» demesi üzre adı «Efkan umumiye» kalmıştır.

Orhan Bey: Öğretmenin tam karşıtıdır. Endişesiz, ide­alsiz, sakin bir taşra hayatı süren pasif aydın tabakasının tipik mümessilidir. Öğretmenin «beni asıl üzen, aydınların vurdum duymazlığll> dediği kimselerdendir. O, karısından, kaymakamdan, partiden, fırıncıdan, veresiyeci bakkaldan, kazıkçı tüccardan pek hoşnuttur. Öğretmenin didinmeleri onun için «romantik laflardır» . Ona göre okumuş adam olgun olur. Olgun adam da büyükterin sözüne uyar, o kadar. Geri kafahdır. Öğretmen onu «tarih kitaplarından

(l) - (2) Menderes'in Demokrat Partisi kastedilir.

Page 250: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

249

kaçıp gelmiş bir ortaçağ heykeli gibi masanın başında lök lök oturuyor», görür.

IV. Romanın bazı özellikleri

Baykurt :ı:ealisttir. Geleneksel hayat sahnelerini bütün yakalanmış çizgileriyle canlandırır. Fakat metodunda baş­ka bazı özellikler de göze çarpar. Karşıtlığı, antitezi bir araç olarak kullanır. Öğretmen gelinceye kadar köylefd� herşey karanlıktır, onun gelmesiyle birden değişir. Bu an­titezi yazar yeni idelerin köye girmesini belirtmek için kullanır. Fakat bu değişim pek çabuk olur. Bu hususta yazar idealizasyon yapar. Bunu kahramanlarm, karakteri­zesinde de görürüz. Halk mümessilleri romanda idealize edilmiştir. Yeni fikirleri çabuk benimserler, yeni fikirlerle yaşarlar. Olumsuz kahramanlar ise çoğunlukla yalnız bir yönden, menfi çizgileriyle verilmiştir.

Köylerdeki değişiklikler duygulaştırılır, insanlar ro­mantik bir açıyle idealleştirilir. Yazar, romanda Anadolu köylerinde ve kasabalarında filizlenen sosyalizm görüşleri­ni canlandırmak için antitez yapar. Halk mümessillerini olumlu yönden romantik bir sıcaklıkla vermek için ideal­leştirir. Sosyal kavgalar sınıflı yönden açıklanır. Burada yazar realisttir. Çekişmeler derin sosyal tarafiyle tasvir edilmiştir. Romantik bir esinti anlatımı vardır. Olumlu kahramanların konuşmaları sıcaktır, candandır.

Fakir Baykurt çok büyük söz ustasıdır. Her kahra­manın mensup olduğu sınıfa ve mevkiye göre bir dili, konuşması vardır.

Roman, ölçülü ve yerinde kullanılan atasözleri ve deyimleele örülü bir söz çelengidir.

Page 251: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

FAHRİ ERDiNÇ

ALİNİN BiRi

I. Romanın süjesi

Alinin Biri romanında hikaye edilen olay Anadolu'­da cereyan eder.

Romanın baş kahramanı Ali, 1 9 1 9 - 1 923 İstiklal Savaşı yıllarında babasının çetesine katılmış, Yeşil Ordu saflarına girerek Anadolu'yu işgal eden Yunanlara karşı savaşmıştır. Yeşil Ordunun yok edilişinden sonra Milli Kurtuluş Ordusu saflarında kurtuluşa kadar gönüllü ola­rak düşmana karşı mücadele etmiştir. Fakat bu arada ağır yaralanmış ve hastaneye düşmüşti.j,r. Köyüne savaş bittik­ten iki yıl sonra döner. Babası Nalbant Efeyi ele veren köy ağası , Ali'nin İstikiili Savaşı esnasında eşkiyalık yap-

* Alinin biri romanının yazarı Fahri Erdinç 191 7'de Akhisar'da doğdu. 1936'da köy öğretmen okulunu bitirdi. Anadolu'nun muhtelif yerlerinde öğretmenlik yaptı 1938'de Ankara konservatuvarının tiyatro şubesine girdi. Fakat pa­rasızlık yüzünden tahsilini tamamlıyamadı. Ve tekrar öğret­menlik mesleğine döndü. Zaman zaman işsiz kaldı, inşaatlar­da çalıştı. 1946'de Ankara radyosunun tiyatro grubunda ak­tör olarak işe başladı. 1949'da Bulgaristan'a iltica etti.

F. Erdinç sanat hayatına 1933'de atıldı. Önce şiirler yaz­dı, sonra kendisini hikayeciliğe verdi.

1946'da «Şen olasın Halep şehri» adlı bir şiir kitabı ba­sıldı. 1948'de de ayrı bir kitap halinde 9 hikayesi basıldı.

F. Erdinç'in yaratıcılığı, Bulgaristan'a iltica ettikten son­ra daha verimli olmuştur; O zamandan beri yayınlanan eser­leri şunlardır:

«Kapitalist Türkiye çocuklar, (Oçerek) 1951. «Göç, (piyes) 1952. «Akrepler, (hikaycler) 1952. «Asi» (hikayeler) 1955. «İşte böyle, (şiirler) 1956. «Alinin biri» (roman) 1958. «Acı lokma, (roman) 1959. «Memleketimi anlatıyorum, (hi­kayeler) 1960. «Diriler mezarlığt» (hikayeler) 1964. «Kore ni­re, (roman) 1966.

Page 252: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

25 1

tığına dair bir iftira uydurarak onun hapse atılmasına se­bep olur. Ali böylece hapse düşer ve orada 1 5 yıl yattık­tan sonra çıkar. Roman onun bu hapisten çıktığı andan başlar.

Ali yaya köyün yolunu tutar ve birkaç gün yürür. Yarı yolda Çiftlik köyünde babasiyle birlikte çetecilik ya­pan Bekir Efenin evine uğrar, ihtiyarla görüşiir.

Köyüne girmezden önce, köy kenarındaki değirme­ne uğrar, kendisini değirmenciye tanıtır. Burada değir­menci ve öğretmen Arif Beyden oğlu Yaşar'ın köy ağa­sının yeğeni Fadime ile seviştiğin

.i öğrenir. Oradan evine

gider. Ali'nin köye dönmesi, ağadan başka herkesi sevin­

dirir. Rahim ağa bunu duyunca küplere biner. Ve zaten manda güreşinden de kızgın olduğu için, Gagılıyı kam­çılar.

Köylülerin bir toprak derdi vardır. Yazalan dedik­leri büyük bir araziyi ağa zaptetmiştir. Bu yer köylülc­rindir. Yazalan'da onlara komşu olan Daylım köylülerin de hissesi vardır. İki köy, ağadan davacıdır. Fakat ağa­nın arkası kuvvetli olduğu için hiç bir netice çıkmaz.

Ali'nin gelmesi, ağaya karşı olan kavgayı fitillendi­rir. Toprak kavgasında birleşen her iki köy ağaya üç de­fa dayatır.

İlk defasında köylüler sessizce Yazalan'daki tarlala­rını sürmeye çıkarlar. Jandarmalar gelir, köylüleri kuşa­tır. Toprak kanunu çıkacak diyerekten avutulurlar. Köy­lüler Y ozalan'ı sürmekten vazgeçerek, evlerine dönerler. İkinci defasında toprak kavgası kitlevi bir nümayiş ha­lini alır.

Anadolu'nun birkaç bölgelerinden köylüler, Anka­ra'ya bir yürüyüş tertibederler. Bu kafileye her iki köy­den de katılırlar. Fakat yürüyüş neticesiz kalır. Kafile dağıtılır birçoğu hepse atılır. Ancak af çıktıktan sonra evlerine dönerler.

Page 253: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

252

Nihayet üçüncüsünde toprak kavgası kanlı bir çar­pışma haline alır.

Her iki köy de birleşerek Yozalan'a çıkar ve tarla­lar sürülmeye başlanır. Artık bıçak kemiğe dayanmış. Sa­bır tükenmiştir. Köylüler her şeyi gözönüne almış, hatta savaşa hazırlanmışlardır. Kur'ana el basıp yemin etmiş­lerdir. Ölüm vardır, geri dönmek yoktur.

«Toprak kanunu» burada okunur. Toprakların tapu­su bu sırada iki tanedir. Birisi Rahim ağanın koynunda, diğeri Bıdık Ahmed'in tüfeğinin ucundadır.

Ali önce bu savaşa karşıdır. Fakat artık iş işten geç­miştir. Ve köylülere katılarak isyana önderlik eder.

Ağa asilere karşı çobanlarını sürer. Çarpışma baş­lar. Köylüler ağanın konağını kuşatırlar, çiftliği yağma edip ateşe verirler. Kasabadan jandarmalar gelir. Çember içinde kalan yedi kişi silahsızdır ve jandarmalara teslim olurlar. Diğerleri savaştan çekilmekten başka çare olma­dığını anlıyarak dağı boylarlar. Ali 1 8 arkadaşİyle dağda çete kurar. Bekir Efenin söylediği yere varıp babasının savaş yıllarından kalan silahlarını bulup silahlanırlar.

Bir kaç gün sonra çeteye Ali'nin oğlu Yaşar da ka­tılır. Kore'ye gitmek üzere iken, anasının acı bir mektu­bundan sonra kaçmak fikrine kapılır ve yolda giderken vapurdan denize atlar. Babasının yanına gelir ve bu kü­çük savaş ordusuna katılır.

Romanın esas süje hattı bundan ibaretti. Onun ikin­ci bir süje hattı Yaşar'la Fadime'nin aşkıdır. İki genç kumru gibi sevişmektedirler. Ama ağa Fadime'yi oğlu Kör Emin'le evlendirrnek niyetindedir. Kız istemez. Kör Emin, Fadime'yi lekelemek için namusuna saldırmak is­ter. Çobanlar gelip kızı kurtarırlar. Bu olaydan i stifade etmek isteyen köy ağası bir pusu kurarak Fadime'yi öğ­retmenin odasına zorla gönderir. Maksadı hem kızı fa­hişe çıkarmak, hem de öğretmenden kurtulmaktır. Fakat bu çirkin oyun Ali ve arkadaşları tarafından önlenir. Ağa, maksadına erişemeyince Fadime'nin bakireliğini şüphe al-

Page 254: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

253

tında bırakınayı düşünür ve düşündüğünü gerçekleştirmek için onu muayene ettirmek ister. Fadime sevgilisi Yaşar'­ın olmuştur. Bütün yapılan bu çirkin ve kahpe oyunlar­dan bezmiştir artık. Nefretle canına kıyar. Böylelikle te­miz bir aşk trajik bir şekilde sonuçlanır.

F. Erdinç Yaşar'la Fadime arasındaki aşkı alabildi­ğine sevgiyle ısıtmış, iffet ve masumlukla bürümüştür. Fakat bu aşk sosyal karşıtlıklar arasında kavrulur. Neti­cede, o temiz, masum ve körpe Fadime acı bir gerçeğin kurbanı olur.

Bu facia Yaşar'ı sarsar ve gerçeğe açık gözle bak­maya sevkeder.

II. Romanın ·idesi

F ·Erdinç Alinin Biri eserinin konusunu 1 947 - 1951

seneleri arasında Anadolu'da vuku bulan köylü ayaklan­malanndan almıştır.

Bu senelerde Anadolu'da kapitalizmin köylüler üzerinde gitgide artan baskısı neticesinde, toprak yeter­sizliği sosyal bir felaket halini alarak köylü tabakalarını harekete geçirmiştir. Köylüler arasında toprak kavgasına yol açmış, Anadolu'da birçok düzensiz ayaklanmalara se­bep olmuştu.

Parça parça dağılan ve köy ağalarının eline geçen topraklar, köylü tabakalarını sefalete sürüklemekte, on­ları proleterleştirmektedir.

Yazar bütün bu olayları tarihi, sosyal politik yönle­riyle tetkik ederek, romanın esas idesine sindirmiştir.

Romandaki olaylar iki Orta Anadolu köyünde vuku­bulur. Ama aslında yazar bu çerçeve içinde 1947 - 1 95 1

senelerinde Anadolu'daki bütün ayaklanmaların sentezini yapar. Bu ayaklanmalarda baş göster�n eğilimleri açıklar. Bu olaylara sinen özelliklerin tipik taraflarını belirtir.

Alinin Bi.ri romanının esas idesi işte bu ayaklanma­lardan alınmış, Marksist bir görüşle aydınlatılmış ve so-

Page 255: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

254 ]

mut olaylar ve kahramanlar vasıtasiyle canlandırılmıştır. F. Erdinç toprak kavgasının parlamalar şeklinde mey­

dana getirdiği facialara göz yummaz. Böyle kavgaların feci hal aldığını bilir. Nitekim bunu romanında da belir­tir. Fakat o bu kavgada senelerce ezilen köylülerle uya­nan sınıf bilinci parlamalarını da araştırmış ve canlandır­mıştır.

«Gayrı yeter» diyen köylü artık baş eğmek istemez ve birden silkinerek silaha sarılır.

Sosyalist realizm metoduyla kaleme sarılan yazar, bunun yanısıra bu kendiliğinden gelme toprak edinme kavgasında, istismarcı kuvvetiere karşı köylülerde yeni bi­linç kıvılcımlarının parlarnalarına da değinir. Köylülerde bu kavgada işçi sınıfı ile birleşme anlayışının uyanışını gerçeğe sinen bir eğilim olarak belirtir. . isyan bastırılır. Kavganın sonu trajiktir. Kurbanlar verilmiştir. Ama kav­gada eninde sonunda başarı kazanılacağı inancı sönmez. Asilerin dağa çıkması bunun bir sembolüdür. Kurtuluş ümidi buna bağlanır.

Yazar bununla çeteciliğin idealizasyonunu yapmış di­yemeyiz. F. Erdinç bu sonuçla, Türk köylüsünün Birinci Dünya Savaşı'ndan beri yürüttüğü kurtuluş kavgalarının bağlantıianna değinir. Bu kavgaya sosyal bir karakter ve­rir. Yeşil Ordu hareketiyle bu köylü ayaklanmaları ara­sında bir bağlantı kurar. Son köylü ayaklanmalarının ye­ni sosyal bir karakter almak üzre daha yüksek bir mer­haleye çıkmakta olduğunu belirtir.

III. Romanın kahramanları

Romanın kahramanları sosyal ve endividüel çizgiler­le dolgundur. Onlar birer tip olarak ve aynı zamanda şah­si kaderleriyle canlandırılmıştır.

Yazar, bu kahramanların sosyal tabiat ve psikoloji­lerini yakalamış ve onları incelikleriyle anlıyarak tasvir eder.

Page 256: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 255

Eserdeki kahramanları iki gruba ayırabiliriz: Oluın­lu ve olumsuz. Tabii bu ayırma nisbidir. Fakat onlarda sosyo-psikolojik dolgunluklariyle böyle bir vasıf belirtile­bilir.

Rahim ağa olumsuz tip grubunun başındadır. Şahsın­da Türkiye köy realitesinin en karakteristik özelliklerini toplar. .

Milli mücadeleye ihanet etmiş olan bu şahıs, fırsat­tan istifade etmiş, kapitalizm şartlarında zenginlemiştir. Köye hakim olmuştur. Köylülerin topraklarına el koymuş, onları kendi iradesine bağlamıştır. Kahpedir. Köyde bü­tün oyunları düzenliyen odur. Her olayı kendi marifetine göre tertip eder. Her fırsattan istifade ederek zenginleş­meye bakar. Tahsildarın köye gelmesi ağa için bir fırsat­tır. Köylünün hayvanına, eşyasına el koyar. Hiçbir ahlak kuralı tanımaz. Kaypaktır. Siyasi oyunlardan istifade et­mesini bilir. Menfaati için partiden partiye geçe�. Burju­va partilerinin başkanları, kaymakam, tahsildar, jandar­ma ve hoca onun desteğidir. İnsafsızdır. Köyde çelişkile­rio keskinleşmesinde zalim kesilir ve neticede canavarlı­ğının kurbanı da olur. Alevlendirdiği kavganın ateşleri içinde mahvolur.

Romanda olumsuz tipler arasında ondan başka daha bir sıra şahıs canlandırılmıştır. İnce İmam bunlardan bi­risidir. Rahim ağanın sağ koludur. Her oyunda parmağı vardır. Seciyesizdir. Dini her an ağanın menfaatine uydu­mr ve siyasi gayelere göre hareket eder. Ağanın namus­suzluklarını din vasıtasiyle örtbas eder, onun köyde apo­lojisini yapar.

Romanda kendilerini satan menfaatperest siyasi li­derler, omurgasız bir mahluku andıran aydın Turhan Bey, ahlaktan nasipsiz Kör Emin ve benzerleri hayasızlıkları, hıyanetleri ve siyasi cambazlıklariyle toplumun olumsuz sosyal kutbunu tamamlarlar.

Yazar, siyasi ve ahlak bakımından çürümüş olan bu güruha, halk tabakalarının mümessillerini karşı çıkarır.

Page 257: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

256

Bu kahramanlar, halkın ruhunu, dramatik bahtını, dire­nişini, manevi güzelliğini ve zenginliğini açıklarlar. Bıdık Ahmed, Ali, Acar, Elif, Gagılı, Kürt Memo, öğretmen Arif tipleri en iyi çizilenlerdendirler.

Bıdık Ahmet romanın en ilginç karakteridir. Baş kahraman değildir, fakat önde gelcnlerdendir.

O, şahsında Türk köylüsünün hayat kuvvetini yaşa­tır. Halkın haksızlıklarla uzlaşmazlığını, hakim sınıfa kar­şı volkanik nefretini bir milırak gibi kendisinde toplar. Onda barut hakkı gibi büyük bir potansiyel kuvvet yo­ğunlaştırılmıştır. Pervasız, kararlarında ve hareketlerinde atak ve cesur bir karakteri vardır. Her hareketin başın­dadır. Ağaya her an meydan okur. Manda döğüşlerinde ağaya karşı koyan odur. Silahı her an kavrayıp kavgaya atılmaya hazırdır. Her üç köy hareketinin önüne geçen yine odur. Hiçbirşeyden yılmaz. Korku nedir bilmez. Ka­rakteri, mahrumiyetlerden ibaret olan hayatında kimseden iyilik göreceğine inanmadığı için tahripkar bir faktör ha­lini almıştır. Proleterleşmiye yüz tutmuş bir karakteriyle ve isyankar tabiatİyle o kendiliğinden gelme köylü müca­delerinin rehberi seviyesine kadar yükselir. Neticede Bı­dık da kendi yaktığı ateşin alevleri içinde ölür. Ama ölü­mün eşiğindeyken bile yine atak, taşkın, sabırsız, zapte­dilmez karakteriyle kalır. Ve intikam özlemiyle yanar.

Romanın baş kahramanı Ali, başka bir tiptir. İstik­lal Savaşı arifesinde idam edilmiş bir isyancının oğlu, Mil­li Kurtuluş hareketine katılmış, hapiste yatmış olan Ali, hayat tecrübesine sahip, soğukkanlı, temkinli bir şahsi­yettir.

Köylüler Ali'nin şahsında önder, manevi destek gö­rürler. Onun köye dönmesi ağa ile köylü arasındaki kav­ganın kuvvetlenmesine, halk kuvvetlerinin birleşmesine. bir cephe halini almasına sebep olur.

Ali hapiste gerçeği tartmayı, dostu düşmandan ayırd­etmeyi öğrenmiş, siyasi, sosyal anlayışı değişmiş, olayları tahlil etmeyi ve ahvale göre hareket etmeyi öğrenmiştir.

Page 258: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

257

«Koca kitap» ona toplurnun sınıflı kuruluşu hakkında ye­ni bir dünya görüşü sağlamıştır. Bu yüzden ağa ile, ha­kim sınıfla çarpışmanın tabii bir şey olduğunu anlamıştır. Kafası her an işler, olayların analizini yapar ve köylülere bunların iç yüzünü açıklar. Ağanın oyunlarını önceren görerek açığa vurur, onlara siyasi olayları anlatır. ilerici görüş sahibi olan Ali, bu yüzden, hayat şartlarını kendi­liğinden doğurduğu protesto ile, hemen her şeyi ataklıkla değiştirmek İstiyen köydeşlerine sabır telkin etmeyi, ha­reketlerinde temkinli olmayı becerir. Onlara bu kavgayı kendi başlarına becerebilecek kadar -kuvvetli olmadıkları­nı anlatmaya çalışır.

Ali'nin Ağaya karşı nefreti büyüktür. Onun bu nef­retinde öznel elemanlar yok değildir. Zira Ağa yüzünden hapse düşmüştür. Yazar bu yönü ayrıca romanda başka bir süje hattı olarak belirtir. Birçok karşıtlıkları Ağa ile Ali münasebetleri etrafında düğürnler. Fakat romanda bu hat, sosyal kavgalar içindedir. Nitekim Ali'nin şahsi kav­gası da sosyal bir kavga halini alır, şahsi nefreti, sınıf! bir nefret gibi açıklanır. Bu yönü F. Erdinç ustalıkla gös­terebilmiştir.

Diğer taraftan Ali, ailesine de sadık bir kişidir. Dik­katli ve şefkatlidir. Arkadaş canlısıdır. Her fedakarlığa hazırdır. Onun yurnuşadığı da olur.

Hapisten dönerken Elif'ini, Elif'i ile görüştüğü an da gençliğini hatılar, ceylan bakışını söyleyiverir. Fakat bu anlar kısadır. F. Erdinç, Ali'nin karakterini isabetle ya­kalamış ve onun hassas yönüne meydan verrnerniştir. Ali oğlunu sevrnesine rağmen, ilk defa oğlunu gördüğü an bile bir kavga adamı barışmazlığı ile yumuşak değildir. Çetin tabiatı burada üstün gelir ve oğlundan hesap ister. Gerçek, senelerce hapis, güçlükler, kavga onu taş gibi çetin yapmıştır. Ve o, romanda sonuna kadar bu tabia­tiyle yer alır.

Bu karakteri ile Ali'den olayların devinimcİsİ olması beklenebilir. Fakat olaylar onun etkisi dışında cereyan

Page 259: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

258 ]

eder. Toprak hasreti, sefalet Ali'den daha kuvvetli faktör­ler olarak kendilerini gösterirler ve cereyan ederler. Bu akımı durdurmak Ali'nin elinde değildir. Fakat iş kanla hesaplaşmaya dayandığı zaman bir kenarda kalmaz ve en nazik bir anda kavgaya katılır ve idaresini eline alır. Dağa çıkarken verilen kurbanlardan ötürü yüreği sızlar. Fakat pişman değildir, üzerine aldığı sorumluluğu bilir ve yarına bir inançla bağlıdır.

F. Erdinç, Ali'nin bu psikolojik durumunu, görüşle­rini , onun çete ile Akir dağı eteklerinde konaklandığı bir anda cereyan eden iç monolog şeklinde belirtir. Ali kav­gayı hatırlar. Gözü önüne Bıdık gelir, canlanır.

«Barut gibiydin birader» der içinden, «yanında çak­mak çalmaya bile gelmezdi. . . ateş alırdın hemen. İşte eni sonu, kendi yaktığın ateşte yandın. Ahmedim. Beni de sürükledin hem. İster istemez. Az kurban vermedik. Yazık . . . Demiştim sana . . . hem kaç defa . . . Söyliye söy­liye tüy bitti dilimde. Yalnızız, dedim. Sırası değil, dedim. Bir çetelik iş mi bu? . . . Yalnız köylü kısmının harcı değil bu iş. Elimizden bir tutan olmadıkça, düzde gideriz ama, yokuşta kalırız. Bu kavga ağayı öldürüp de dağa çıkmak­la bitecek olsaydı, şimdiye kadar çoktan. . . Artık ne de­sem nafile, Bıdık. Ölüleri hayıda yadetmeli. Sen, karde­şim, ben de hepimiz de karıncayız. Yel kuvvetli esiyor. Biz de tutunduğumuz dalla beraber yuvarlanıyoruz. Kav­ga asıl şimdi başlıyor . . . Ne dedin? Sürelim Yozalanı! Sü­receğiz Ahmedim. İlk işimiz o olacak zaten. İlkyaza bir tuğyan ekin pathyacak ki Yozalanda, şöyle Eğridir gölü gibi talazlanacak, hani içinden eşek üstünde geçsen fesi-nin ibiği görünmiyecek . . . Ne çare, sen görmiyeceksin, o günleri. Elif görmiyecek . . . »

Ali'nin karısı Elif işine sadık bir köylü kadınıdır. Elif ömrünü 1 5 yıl hapiste çürüttüğü kocasına bağlayıp da, onu sabırla beklediği kadar, kavgada da Ali'nin mert bir arkadaşıdır. F. Erdinç, Türk köylü kadının en olum­lu özelliklerini Elif'in şahsında toplamış. Türk edebiya-

Page 260: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

259

tında barikulade bir tip canlandırmıştır. Mütevekkil, ses­siz; sabırlı ve alabildiğine şefkatli bir ana olan Elif, kav­ga gününde kocasiyle omuz omuza ateşe girer. Biricik oğlu Yaşar'ın Kore'ye gideceğini öğrendiği zaman, ana şefkatini hıçkırıkla bastırarak, oğluna sert bir mektup ya­zacak kadar da çetin bir karaktere sahiptir. Acar, fakir Anadolu köylüsünün safiyetini, sabrını, insaniyetini ve duru aklını kendisinden toplıyan bir şahsiyetti. Istıraplar' içinde kıvrandığı en müşkül anlarda bile kendine hakim olmayı, düşüncelerini ve iç yaşantılarını gizlerneyi bilir. Yüreği kan ağladığı zaman işi kasten şakaya döktüğü, gül­düğü ve güldürdüğü olur. Fakat gözü pektir. Her tehli­keye göğüs germeye hazırdır. Nitekim isyan gününde iki­lemez: Ölüme gittiğini bildiği halde bunu tabii bulur. Kav­gada düşmeyi hesaba katarak, toprak hasretiyle karısına: « . . . beni yüzükoyun çevir, yeter. Gözlerim toprağa bak­sın» der.

Kürt Memo içine kapalıdır. Emir koludur. Ağaya bağlıdır, ama içi yanıktır. Evinden uzaklaştırılmış, sürgün edilmiştir. Ailesi bir yana, kendisi bir yana. içini kimseye açmaz, �a köylülerden yanadır. Nitekim isyan başlayın­ca da «kurban» diyerek silahlanmış olarak köylülerin <:a­fına dizilir, kavgaya katılır. Ağadan, gerçekten intikamı­nı kendine alır.

Öğretmen Arif, Türkiye'de köylü toplumunu aydın­latan ilerici öğretmen grubunun temsilcisidir. ilerici görüş­leriyle ağaya, imama dayatır. Köylünün tarafını tutar. Hatta ağaya meydana okuyacak kadar mertlik gösterir. Sefil hayatında menfaatleri köylülerle bir gelen Arif son demine kadar onlardan yanadır. Dürüsttür. Merttir. Fa­kat ağanın kuvveti ve kahpeliğiyle ezilir. Ve ancak Ali'­nin yardımiyle köyden başına bir kaza gelmeden uzak­laştırılır.

Gagılı romanın diğer ilginç bir kişisidir. F. Erdinç kapitalist aleminin safrası olan kimS\�s: ·L.

avare çocukları iyi tanıyor. Humanİst görüşleriyle onlnrın

Page 261: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

260

iç dünyasına nüfuz etmeyi beceren bir sanatkaı olar<1k. hikayelerinde defalarca bu yavruları konu edinir. Nitekı::ıı Gagılının şahsında da bu tip çocukların pırıl pırıl insani vasıflarını, potansiyel kuvvetini, yiğitliği ve iradesim blr araya toplıyarak meydana çıkarır. Köy yoksulluğunun mü­temadiyen ernzirdiği karakteriyle, bütün o sıcak tavır ve hareketleriyle Gagılı bir Türk Gavroş'u tipidir. Ve sos­yal şartlara uygun milli çizgileriyle Türk edebiyalmGa V. Hügonun Gavroş'u gibi ölümsüz kahraman olarak yer almaktadır.

Romanda halk cephesinde yer alan daha başka tip­ler (:le vardır. Daima susan, gözlerini yumulu tutan, dü­şüncelerini her zaman içine gömen Yumuk Mehmet bun­lardan birisidir. Ama kavga günü gözleri birden açılıve­rir, içini açığa vurur, kavgaya katılır. Deli Yunus aynı tipten dir.

isyan onları birden canlandırmış, potansiyel kuvvet­lerin meydana çıkmasına yol açmıştır.

Çete Bekir onlardan farklıdır. Eski çetecilik psiko­lojisine sahiptir. Merttir. Asildir. Şahsında yazar eski bir inkılapçının kavga adamının metanetini milli özelliğiyle heykelleştirir

F. Erdinç kahramanlarının karakter ve psikolojileri­ne nüfuz ederek, halkın yaşadığı hayatın gerçeğe uygun bir tablosunu çizer.

Yazarın sempatisi her zaman halktan yanadır. Bu yüzden gerçeğe sadık kalarak olumlu kahramanlarını bir sıcaklıkla tasvir eder.

IV. Romanın bazı özellikleri

F. Erdinç Alinin biri romaniyle 50. yıllarda Türk edebiyatında sosyalist realizmin üstün bir sanat metodu olarak galebe çalmasına hizmet eden bir yazardır.

Alinin biri sosyal-törel karakterli bir eserdir. Fakat yazarın konuya tarihi bir açıdan yanaşması neticesinde

Page 262: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

26 1

roman sosyal töre ve tarihilik birbirine örgütlenmiş bir biçim halini almıştır.

Romanın kompozisyonunda epik bir genişlik vardır.

Anlatırnda da gerçek bir dinamizm hakimdir. Eserin süjesi ustalıkla ve dinamik bir tarzda açıkla­

nır. Yazar tutukluk vermeden olayları birbirine örgüler.

Olaylar, kahramanların serencaını gayet ekonomik bir şe­kilde canlandırılır. Adeta bir film de olduğu gibi birbirini >

takibederler. Köylülerin isyan günü Yozalan'a akışı, Yu­muk Mehmed'in, Memo'nun, kadınların, Gagalı'nın savaş meydanına gelmeleri, Çolak Süleyman'ın karısının toprağı öpmesi, Deli Yunus'u ölüm karşısında, «İmansız ölürüm »

diye derede yıkanması v.d. tasvirleriyle kahramanların ka­rakter ve psikolojilerini kısa ve özlü bir sur�tte açıkladığı kadar, mücadele esrrasındaki kitlevi psikolojiyi de dina­mik bir tarzda canlandırır.

Romanda köy geleneklerine de ayrıca yer verilmiş-

tir. Manda döğüşü, mektep manzaraları, köy odalarında

görüşmeler, Ali'nin Çete'nin evinde konaklığı, Yaşar'ın

Fadime ile karşılaşması v.d. sahneleri süjenin birer bağ­

lantısı olduğu kadar, gelenekten yakalanmış ve canlandı­

rılmış levhalardır . Gelenekleri psikolojik bir anla örgü­lenmiş olarak bilhassa Ali'nin hapisten dcnüşünden sonra eşi Elif'le karşılaştığı zaman ustalıkla verilmiş görüyoruz.

«Avluya girerken hiç yoktan bir iki öksürdü. Eşe­ğin ipini bırakıp ilerledi. Elif nine önüne mıhlanmış. Ne ileri ne geri. Öksürüğü duyunca gözlerini bürüyüveren ağ­dan seçmez oldu geleni. Gözleri yumuldu. Yaşlar iki dizi . İşte yaklaştı gelen. Koku onun erkek kokusu. Nefes onun nefesi.

- Geldim, dedi Ali .

E lif: - Şükür Tanrıya, dedi.

- Nasılsın? - Eh seni gördüm, iyi oldum.

Page 263: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

[ 262

Omuzuna doğru gelen iri eli daha yarı yolda tuttu. Şöyle iki eliyle, iki yanından «keHl.mı kadim» tutarcası­na. . . Eğildi. Döğme yazılı yerinden öptü kocasının elini. Musaf öpercesine sonra alnına götürdü. Sonra üçledi. Son­ra ağlaması gibi yumuşacık bir sesle:

- Bana malum oldu sanki, diye başladı. Kaç gün­dür ocak yakarım, ateş dikili dikiliverir. Bu sabah iki kere ters döndü nalınım. Kime söylediysem yolda adamın var dediler . . . »

Sıkılganlık, köylünün eve girerken "öksürüğü, kadının erkeğinin elini öpmesi, inanışlar. . . Tek sözle bunların hepsi geleneğin dilidir.

F. Erdinç romanında psikolojik tahliliere yer ayır­maz. Dinamik bir tarzda anlatmasından dolayı bu araça baş vurmaz. Psikolojik anı, yaşantıları, dahili monolog şeklinde verir.

Örneğin yazar, askerlerin merasimle uğurlanışını, kah­ramanların yaşantı ve düşüncelerini şöyle açıklar. Herkes kendi kendisiyledir.

«Ağa düşünüyordu: - Şu Ali'ye bu sefer ne külalı giydirmeli ki? . . . Yaşar düşünüyordu: - Fadime sözünde durur mu ki? . . . Yuınuk düşünüyordu: - Şu toprak kanununun aslı çıkar ını ki? Çolak Süleyman düşünüyordu: - Vergiyi ödemezsek inek salıiden elden gider mi

ki? . . . » Yazar psikolojik monologu bazan diyalog halinde

yapar. r Bunu aynı merasirnde ağa ile Ali arasında içteii. ko­

nuşmalarda görürüz. Düşünceler karşı karşıya getirilerek içerden yakalanmışlardır.

«Ağa Yaşara baktı. Onda Aliyi gördü. Artık daya­namadı. Yan tarafta ve kalabalığın gerisinde kalan Ali ile zihnen konuşmaya başladı.

Page 264: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

263

İşte, dedi ona içinden, askere giden senin oğlun olsa bile, göreneği çiğnemedin, geldin.

Ötede. Ali de ağayı gözünün önüne almış, yüreğinde ne varsa aynen söylüyordu.

- Fıravu-un! Aldın şu fukara Elifin üç karış top­rağını . . . Beni yoUadın kilit altına . . . Sonra da oğlumuza göz diktin, değil mi? . . .

Ağa:

kalsın.

Ali :

Sen layık değilsin buna ama, adamlık bende

- Şimdi kaleyi içerden zorluyorsun. Fadime yem­lik. . . Ama her şeyin farkındayım.

Ağa: - Sen bunları bilmezsin. Bilsen de şukadarcık hoş­

nutluk göstermezsin. Nankör! İyi ki Yaşar sana çekme­miş. Mazlum, namuslu oğlan . . .

Ali: - Yağma yok. Silahımı alamıyacaksın elimden . . . Ağa: - Geberip gidersin, kuyruğun bala dimdik. Ali: - Er geç hesaplaşacağız.» F. Erdinç dil ustalarındandır. Onun akıcı ve güzel

bir anlatışı vardır. Halk ifadelerinden de sık sık yarar­tanır.

Ali ile Elif birbirlerine bakarlar, geçmişi hatırlıyarak, özünce birbirlerini vasıflandırırlar. Elif kocasının gözün­den «şahin baktığını» söyler, Ali ise karısına «seninkiler­den d"e ceylan bakardı» der. Böylece yazar, halk diliyle Ali'nin mertliğini, Elif'in de cazibesini belirtmiş olur.

Rahim ağanın Gazi'nin fırkasından Demokratlar ta­rafına geçmesi dolayısiyle yazar, onu Ali'nin ağzından halk ifadesiyle «imam feneri zındığı» diye vasıflandırır.

F. Erdinç halk ifadeleriyle özlü sözler kullanır. Halk

Page 265: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

264

görüşüyle halk felsefesi yapar. Gülnaz nine Yağcı Re­cep'le konuşurken, sefil geçen hayatını hatırlıyarak, ço­cuğun akıllı olmasının yemekten ileri gelmediğini özünce söyler:

«Çocuk kısmı toprak da yese, karnında cevher var­sa, yine açılır zihni» der.

Page 266: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

MAHMUT MAKAL

HAY AL VE GERÇEK

Hayal ve gerçek kitabı M. Makal'ın bundan önce yayınlanan Bizim köy kitabının bir devamıdır.(l )

Her iki kitapta da «köyden notlar» tarzında yaza­rın gözlemleri verilmektedir.

M. Makal bu ikinci kitabına Hayal ve gerçek adıhı vermiş. Bunun yayınevi sahibi tarafından yapılmış olma­sı ihtimali de ileri sürülebilir. Ama verilen bu ad hiç te kitabın içeriğine uymuyor. Ona «Acı gerçek» demek da­ha doğru olurdu. Zira bu kitapta her şey acıdır, sızılıdır ve hayal denen bir şeyden iz · bile yoktur.

Hayal ve Gerçek 42 ufak bahisten meydana gelmiş­tir. Balıisierin her birisi ayrı bir gözleme dayanır.

Kitabın bir süje hattı, bir esas konusu yoktur. Fa­kat kitapta yine bir bütünlük vardır, diyebiliriz. Çünkü ki.tabın genel bir yönelişi vardır: Anadolu köyünün ger­çeği. Daha doğrusu Orta Anadolu köylerinin durumu. Ama bu gerçek hemen hemen bütün Anadolu köylerinin de bir manzarasıdır. Bunu Türk yazarları, gazetecileri de itiraf etmektedirler.

Türk edebiyatında Anadolu yüzyıllarca unutulmuştur. Türk yazarları yüzyıllarca Anadolu gerçeğine yüz çevir­diler. Anadolu'nun hayatı, çırpınışları, dertleri, kavga­ları, ümitleri ancak aşk şiirinde dile geldi. Ama XX. yüz­yılın hemen başlarına kadar önemi küçümserren bu şiir, ancak sözlü olarak gelenekte yaşadı ve Anadolulu kendi-

(1) Mahmut Makal 1933'de Niğde ilçesinin Demirci kö· yünde doğdu. Köy Enstitüsü'nde okuduktan sonra öğretmen­lik yaptı. Bir süre maarif müfettişliği, sonra da gazetecilik yaptı.

Kitapları: «Bizim köy, (1950), «Hayal ve gerçek, (1952); «Memleketin Sahipleri» (1954), «Kuru Sevda>> (1957), « 17 Ni­san>> (1959), «Köye gidenler>> (1959), «Yer altında bir Ana­dolu, 1968), «Bu ne biçim ülke» (1969), «Zulüm Makinası, (1969).

Page 267: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

266

sini bu şiirde, bir de halk hikayelerinde ve Karagözle Or­ta oyununda gördü.

Anadolu konu olarak Türk edebiyatma tamamen gir­memiştir, denilemez. Çünkü Anadolu Türk edebiyatma daha XIX. yüzyılda konu olmaya başlamıştır. Örneğin İzzet Molla Anadolu'yu eserlerine konu edinen kalemlerin öne sürdüideri kişidir. İzzet Molladan, yani XIX. yüzyı­lın başlarından ancak elli yıl sonra bu konu yeniden be­lirir: N. Nazım'ın Kara Bibik adlı romaniyle, A. Hazım'ın Kiiçük Paşa'sı gibi. Onların ardından R. Halit Anadolu hayatına bir eğilim gösterir. Bundan sonra Anadolu unu­tulur. Daha doğrusu idilik bir tarzda kaleme alınır. XX. yüzyılın başından 30. senelere kadar bilhassa şiirlerde ro­mantik bir tarzda terennüm edilir. Anadolu'da ancak pas­toral bir köy hayatı, idilik ve temiz bir aşk aranır ve bun­lar idealleştirilir. Zaman zaman gerçeğe realistçe bakan yazarlar, şairler Anadolu'yu olduğu gibi göstermeye çalış­mışlardır. Ama bu sahneler henüz azdır. Şüküfe Nihai, F. Nafiz, Sabri Ertem, Sabahattin Ali bu gerçekçi akımın en belirgin kişileridir.

Ama Anadolu Türk edebiyatma asıl İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra girer.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu uyandığını gösterir. Oradan birçok yazar, şair yetişir. Buranın top­lumsal hayatını tanıyan bu san'at adamları, gerçeği oldu­ğu gibi tasvir etmeye başlarlar. Ve birden Türk edebiya­tında bilinmiyen bir Anadolu canlanıverir. Sızılariyle, se­faletiyle, cehaletiyle, yarıfeodalizmiyle, kavgalariyle, taas­subuyle, iptidailiğiyle.

K. Tahir, Y. Kemal, O. Kemal, F. Baykurt, M. Ma­kal v.d. gibi sanat adamları işte bu gerçeği olduğu gibi verirler ve Türk edebiyatını kısa bir süre içinde toplum­sal problemlerle sıkı sıkıya bağlarlar.

M. Makal bu akımda, Anadolu'yu bize bütün çıp­laklığiyle gösteren ilk şahsiyetlerindendir.

M. Makal'ın eserleri yüksek bir sanat seviyesindedir,

Page 268: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

267

denilemez. Onun çağdaş Türk edebiyatma hizmeti baş­kadır.

O bütün çağdaş Türk yazarlarından önce Anadolu'­yu olduğu gibi dünyaya tanıttı. Türkiye'de kaleme alın­ınıyan başka bir alemin mevcut olduğunu gösterdi. Bir­denbire bir perde kaldırıldı ve Anadolu bütün sosyal, po­litik, kültürel, psikolojik meseleleriyle meydana çıktı.

Bu hususta M. Makal Türk edebiyatma büyük vic­danı ve vatandaş cesaretiyle sesini duyuran bir yazar gibi girdi.

Onun kalemi gerici kuvvetleri derhal harekete getir­di. M. Makal'ı komünizm propagandasİyle suçlandırarak işten çıkardılar, hapse attılar. Fakat halkın baskısiyle serbest bırakmak zorunda kaldılar. Bu, 1 950'de olmuştu. O zamandan bu yana M. Makal demokratik, halkçı gö­rüşleriyle kaleme sarılarak, Anadolu'dan başka başka sah­neler verdi, köylünün acıklı halini bütün çıplaklığiyle an­lattı durdu. İnsan, M. Makal'ın gerek Bizim köy, gerekse Hayal ve Gerçek adlı kitaplarını okurken düşiinceye da­lıyor.

XX. yüzyılın ikinci yarısında bukadar sefalet, buka­dar acizlik, bukadar gerilik olur mu, diye düşünüyor. Bu eserlerinde M. Makal ancak bu yönlerini görmüş hayatın. Çünkü kendisi bu şartlar içinde yetişmiş. Orta Anadolu köylüsünün dertleriyle yanmış ve kavrulmuş. onlar gibi yan aç yarı tok bir gençlik geçirmiştir.

İnsan başka alemle karşılaşmayınca, durumunu anlı­yamaz, bunu gerektiği gibi tartamaz.

M. Makal bu kitaplarını yazdığı zaman ancak 1 6 - 1 7 yaşındaydı. Köyünden başka tanıdığı yer Niğde idi. Bel­ki ayrım yapmayı önce orada öğrendi, bunu ona kitaplar öğretti. Görüşünün ufku ne de olsa, o kadar geniş de­ğildi. Çağımızın gelişmesinden, başarılarından daha pek fazla haberdar değildi , ama yine de çağının nimetlerinden, haklarından uzak bir zavallı ömür sürdüğünü anlad� ve açık gözlerle etrafına bakındı. Balcmdıkça da durumunu

Page 269: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

268

daha iyi anladı. Bunun bütün Anadolu köylüsünün bir faciası olduğunu görünce, aynen onu dünyaya da anlattı.

Hayal ve Gerçek kitabı işte bu gördüğü, kendisinin

iç:nde çırpındığı, bocaladığı hayattan sahnelerdir. Bu kitabı okurken insan uzak bir geçmişe dönüyor.

Çağ!rnızın medeniyetine o kadar uzak ki, onun tasvir et­

tiği dünya ve insanlar. Hayal ve Gerçek hatıra tarzında kalerne alınmıştır.

Bir nevi hatıra edebiyatıdır. Kitabın her başlığı ayrı bir konucuktur. Fakat bunları birkaç noktada toplayabiliriz.

1. Aile meselesi :

Çeşitli bölgelerin çeşitli göreneği , geleneği vardır.

Nişanı, nikahı, törenleri , adetleri birbirlerinden biraz fark­lıdır. Zira ayrı ayrı bölgelerin dahili tarihleri vardır. Bu

bölgelerin toplumları menşece aralarında biraz farklı ola­

bilir. Belki başka halklarla tarih boyunca kültürel karşı­

laşmaları da olmuştur ki, her bir bölge böylelikle başka

unsurlarla zenginleşrniştir.

Böylece M. Makal'ın kitabında etnografik bakırnın­

dan Orta Anadolu'ya has ilginç kayıtlar var. Çeşitli kar­ma unsurlar göze çarpıyor.

Örneğin, yazarın Evlenrne bahsinde. Kızların 1 3 ya­

şına erdikten sonra evlenrnelerinden söz açar. Uygar bir dünyada bu olamaz. Ama geçmişte, pat­

riarkal göçebe hayat şartlarında, evlenıneler bu yollarda olmuştur. Bunlar gelenek olarak Anadolu'da günümüze kadar da yaşarnışlardır. Aynı bölümde yazar, evlenecek

olan gençlerin, nikahtan, düğünden önce birleşmelerinden bahseder. Bunu «Nişan» bahsinde de ayrıca belirtir. Bu­

rada nişanlıların gizlice evlilik hayatı yaşadıklarından söz

edil ir. Bunu yazar tabii bir hal gibi söylüyor. Kız biraz şe­

kerle aldatılarak dama çekilir, diyor. Sık sık olan bir şey

gibi. Hem de yakınlarının yardımİyle yapılan bir iş gibi.

Page 270: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

269

Burada yıllarca süre gelen birtakım geleneklerin iz­leri görülür. Geçmişte izdivaç kitlevi olmuştu. Hatta kan birliği güdülerek erkekler ayrı, kadınlar ayrı yaşamışlar ve ancak birleşecekleri zaman birbirlerine bir geceliğine misafir gitmişlerdir. Bu adetlerin izleri çeşitli Afrika, Avustralya, Endonezya halklarında şimdi de vardır.

Başka etnografik materyal ise Anadolu'nun başka bölgelerinde, daha ileri gidildiğini gösterir. Burada evlen­meden önce kız tarafı erkeği evine alır. Erkek bir akşam kızla beraber kalır. Kız, ertesi sabah isterse onu koca edi­nir, istemezse edinmez, kovar. Bunlar hep eski ınatriar­kal devrinin izleridir.

Kadının durmadan koca değiştirmesi de bunun baş­ka bir tezahürüdür. Bunu ayrı evlenme bahsinde görüyo­ruz.

Gerdek gecesinde erkeğin erkekliğini gözetlernek gibi haller de hep o eskinin kalıntıfarıdır. Buna bir dini dam­ga da vurulmuştur.

Kız satmak M. Makal'a göre olağan bir şeydir. Bu adet çok eskidir. İlkel cemiyette başka illerden,

kabilelerden kız aşırmak doğal bir hal imiş. Patriarkal aile, monogam (tek kadınh) aile böyle kurulmuştur. Göçebelik­ten yerleşik hayata geçince kız aşırmak adeti, kız satın al­mak şekli alır. Bu adet patriarkal aile şartlarında yüzyıl­larca yaşamıştır. Ve bir ticaret şekli almıştır. Bunu M. Ma­kal'da ayrıca görüyoruz. Fakat onda, bir de kendi karısı­nı satmak gibi çirkin hallerin varlığını da buluyoruz. Bu hal artık patriarkal aile hukukunu da ayak altına almak, demektir ve ancak çok geri bir ortamda kendisini göste­rebilir. Alış-veriş bahsi bunu açıkça gösteriyor.

M. Makal, Anadolu'da dini göreneğin de hüküm sürdüğünü gösterir. Birkaç karı almak orada olağan bir haldir. Bunu eski kafalılar bir aile geleneği olarak beyan etmektedirler, eski dinsel bir görüşle bu adeti yaşatmaya devam etmektedirler.

Page 271: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

270

II. Köy :

M. Makal'ın anlattığı köy oldukça geri kalmıştır. Köy halkı sefil bir hayat yaşamaktadır. Köylüler yırtık pırtık elbiseler içinde ömür sürmektedirler. Yama, Hayal ve gerçek, Çarık babisieri insanların sefil hayatından,­alınmış sahnelerle doludur.

Yazar, köylünün giydiği elbise ve çamaşırlarını yat­tığı döşeğin, örtündüğü yorgan, kullandığı kilim, çuval ve her şeyin yama yama üstüne olduğunu söyler. Babadan dededen kalan şey, renk renk yama üstüne yama edilerek kullanılır. Sonra da başka eşyalara yamalık olurlar. Fa­kat köyde yamalık da bulunmaz. Yamalığı çöplük yerler­den veya kasabadan tedarik eder köylüler. M. Makal biz­zat köy içinde pantolonunu yamamak için bir parça bu­lamadığını, ve ancak bir kadın çıkıp, o da başka renkte bir yama ile pantolonunu yamadığını söyler. . . Bundan sonra pantolon renkli bir hal alarak giyilemez olur. Köy­lüler için bu tabiidir, ama ne de olsa M. Makal bir öğ­retmendir.

Pantolonu yamayan kadın buna şaşar kalır. «Yavrum, der, akınnan garanın anası ayrı mı? Ne

var da giymeyon . . . » Sefalet ve çaresizlik, onlarda sefalete alışkanlık psi­

kolojisi yaratmıştır. Elinde olanla yetinmek, bundan da­ha fazlasını arzulamamak bu psikolojinin bir ifadesidir. Bu psikolojiyi hayatını temin edememek, hayatını temin etmek çarelerinin bulunamaması yaşatır. Bir dilenci, yol ağzına düşen kimsesiz, bakımsız bir insan nasıl kaderine boyun eğmek zorunluğunda kalmışsa, işte köylüler de böy­le bir haldedir. Türkiye'deki şartlar bu psikolojiyi yarat­mış, ve köylü tabakaları arasında yaşatmaktadır.

Köy pislik içindedir. Köylünün yediği tek şey yufka­dır. Yağ yüzü gören parmakla gösterilebilir. Köylü odun, kömür görmemiştir. Yaktığı tezektir. Evler is duman için­dedir. Bu evlerin «{{V» denecek halleri yoktur.

Page 272: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

27 1

Sağlık durumu da böyle. . . Köyden her gün iki ta­but çıkmaktadır. Köylünün doktor fiHin gördüğü yok. Cehalet kafalara adamakıllı oturmuştur. Analar ebe ka­dınların yardımİyle doğururlar. Doğurabilen doğurur. Do­ğuramıyan ölüp gider ve sabahı köylü kadınları toplanıp ölene ağıt okurlar.

Köyün doktoru 80 yaşındaki İsmet'tir. Dudak kıpır­datıp hasta yere el sürer. «Şifalı» eli vardır, ama ölüm yine her kapıyı çalar. Akşam yattıktan sonra «acaba bu­gün sıra kimlere» diye düşünür. «Ölüm tırpanına» alış­mıştır köylü. Ümidi bir güneştedir. Yaz gelmesini bekler. Kışı atıatabilen hasta «dünya cenneti» dediği duvar dibi­ne büzülür, güneşten şifa bekler.

Dişi sıziayanın vay haline! Dişi, kerpetenlc bağıra bağıra çekilir. Yahut da dişine bir ip bağlanarak bir kız­gın demir yüzüne yaklaştırılır. Ateş yüzüne yaklaşınca, dişi bağlı olan yerinden sıçrar, diş ipin ucunda kalır. Ama daha kötüsü de vardır. Bazı «dişçiler» hastanın dişine kerpeteni takarak avluda onu böğürte böğürte dolaştırır. Ancak ondan sonra dişi çekip çıkarır. Yani bir çeşit <myuşturma» usulü kullanılır.

M. Makal'a bir arkadaşı misafir gelir ve gerçeği gö­rünce «Taş devri burada duruyor, burada yaşanmaz», der, alıp başını savulup gider.

Ama Orta Anadolu köylüsü bu şartlar içinde yaşa­mak zorunluğundadır. Zira çaresizdir, bakımsızdır. Dev­let ona bir yardımda bulunamaz. O derece bunaımıştır ki, herşeye boyun eğmek zorundadır.

Siyasetçiler köye seçimden seçime gelirler. Köylüler seçim denen şeye karşı pasif ve ilgisizdirler. Gelenin gide­nin kötü olduğunu anlamışiardır ve seçim sandığının ya­nına bile uğramazlar. İşierine bakarlar. Oy verme hakla­rını istedikleri gibi kullanabilecekleri şartiyle seçim san­dıkları başında duranlara bağışlarlar. Zira bu oyunun ona birşey getirmiyeceğini çoktan anlamıştır.

Köylüyü korkutan bir şey varsa, o da tahsildarla

Page 273: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

272

köy katibidir. Onlar yıldırmıştır köylü kısmını. Onların kötülüğünden çeşitli dalaveralarından ürkmüşlerdir.

Köy muhtarı bile korkmuştur köy katibinden. Zira nicesine don giydirmiştir o.

Bir de dükkancıdan aman demiştir, M. Makal'ın köydeşleri. İki üç misli pahalı satar. İki üç misli fazla

y�zar veresiye sattığı malı.

lll. Dünya görüşü :

Köylülerin dünya görüşü çağımızın uygarlığından yüzyıllarca geridir. Onların görüşleri dinsel ve din öncesi putperest hurafelerle örgülüdür.

Böceklerin insanvari ruha malik olduklarına inanır M. Makal'ın köydeşleri. Bite dokunmaz, Allah'ın yarattığı bilir onu. Karıncaya evine bereket getirir sayarak dokun­maz. Evlerin her köşesinde böcekler vardır. Onlara da ke­

sinlikle dokunmaz. «Allahın zaarasını Allahın evine taşı­yan» malıluk bilir onları. Onları öldürenin evinden here­

ketin gittiğine inanmıştır. Örümceğe de el sürülmez. Haz­

reti Ali'yi o kurtarmış düşmanın elinden sayarlar. Neti­

cede cvler bit, karınca, börek, harman yeri, örümcek ağı­na dönmüştür. Yaratıkların Tanrı mümessili olduğu inan­

cı çok eskidir. Ama bunlar dinsel görüş içinde başka inançlara yol açmıştır. İnsan kısmı sefaletinde bir de bun­lara bel bağlamıştır. Fakirliğini ve ev bereketini onlara karşı davranışına göre açıklamıştır. Fakirliğini sosyal se­beplerde değil, malıluklara karşı hareketiyle izah etmiştir. Yani bir mahluku öldürürse kısmeti kaçacaktır, öldür­mezse, Allah malılukuna zarar getirmiyecektir ve kısmeti

kaçmıyacaktır. Zavallı ve biçare insan, ancak zavallı, bi­

çare durumunu anlamadığı halde böyle pasif kalabilir.

Dinsel düşünce de bu anlayışları kabartmış durmuştur,

günümüze kadar Anadolu'da yaşatmıştır, sefaJet içinde, cehalet içinde boğulan insanlar arasında.

Kültürden , gelişmeden uzak kalan köylüler kabuğu

Page 274: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

273

içine büzülmüş, herşeyi kendince dede usulü ile izah et­miye çalışırlar. Herşeyin kadere bağlı olduğuna inanarak, onların nekadar yaşayacağına, fakir veya zengin mi ola­cağına dair, kitap açtırırlar, binlerce yıl önceki gibi yıl­dızına baktırırlar. Hayatta yol aramak yok, hayatta ha­yat kazanmak, çabalamak, savaşmak, hak aramak yok. Ki­tap ne derse o olur. Boyun eğmek köylünün hali. Hocalar köylerde vıgır vıgır bunu telkin eder. Bu hal tepede du­ranların işine yarıyor tabii. Zavallı halk nekadar fazla inanışlara, taassuba kapılırsa, geleceğini hocaların dediği­ne uydurursa, onlar tepede o kadar daha fazla duracak­lardır. Afyon yutan nasıl cennet arıyorsa, koca kara kap­lı kitaplar da öyle bir dünya yaratıyor Anadolu köylüle­rin kafasında. Hapı yutan da hocada arıyor medeti.

Üfürükcülük, tütsü yaptırmak, muskaya baş vurmak bunun neticesidir.

Üfürükcülük, tütsüye inançlar, yıldızlara inanmak ka­dar eskidir. Bu inanç binlerce sene önce doğmuştur. Ça­resizliğinde insan, binlerce sene önce onlardan yardım beklemiştir. Binlerce sene sonra yine inanıyor işte Ana­dolu'lu.

Cinlere, perilere inanç da öyle doğmuştur yine bin­lerce sene önce. Ve Anadolu'da cinci hocalar onları şim­di de kovalar durur, dualariyle, muskalariyle.

Ama bu din öncesi itikatlar din1 bir şekiİ almıştır. Hocalar bunlara dinsel bir hava getirmiştir. Devlet de bunlara göz yumar durur.

Bu dinselleşen eski ve asılsız inançlar yanı sıra ta­mamiyle islami inançlar da vardır Anadolu'da.

Hz. Muhammed'in sakalından bir tele tapar durur halk. Bin seneden fazla korunabilir mi kıl? Korunamaz. Soytarının biri uydurmuş işte bunu zamanında. istemez­misiniz M. Makal'ın köyüne yakın bir köye başka birisi bir kıl daha bulup getirir. Köylü kısmı harıl harıl koşar bunu görmiye, bu kıla sadakatını göstermeye, ondan bel­ki de medet aramaya.

Page 275: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

274 ]

Başkaları ise elindeki 5 - 8 dönüm yeri satıp hacca gider. Kendisi de sefil kalır. Bundan sonra çocukları da, inanca göre Hacca gidecek olanların alnına yazılıymış hac­ca gitmek. Günü gelince de Allah ona: «Hadi kulum, hacca gitmelisin», dermiş. Buna karşı gidilir mi hiç? İn­sanın alnına yazmış bir defa Allah.

Düşünceyi saran, dinsel bir görgü haline gelen bti Tanrısal görüşle köylülerin gözü hep çöpte. Yeniliğe da­yatıyor. Yenilik deyince de mekteptir. Orada «gavurca» okutulur. Bu yüzden mektebe karşı, orada okutulan bil­gilere karşı. Hep Kur'an dersi ister köylüler. Çocuklarını hocaya gönderirler, Kur'an okumayı ve namaz kılmayı öğrenmeye. Hocalar da zaten bunu telkin etmektedir. Tel­kin etmek şöyle dursun. Bunu talebetmekte, hatta köylü­leri, cehennemle korkutmaktadırlar.

Çaresizdir köylü kısmı. Zaten ümidini öbür dünya­ya bağlamıştır, çocuklarına da öbür dünyadan iyi bir «ha­yat» sağlamak ümidiyle bu oltaya tutulur. Ve onları ho­caya gönderir. Böyle görmüştür, böyle sürdürür. Böylece insanlar sefalet üzerine eğilmemiş, alırete bel bağlamış­lardır.

Ama bütün sefalete, cehalete, iptidailiğe, taassuba rağmen yenilik de yavaş yavaş köye girmektedir.

M. Makal bu yeniliğin köylülerin gaz lambası alma­sında, soba kullanmaya başlamasında, radyo edinmesinde görür.

Bugün için bunlar gayet yalın şeylerdir. Ve bunların her evde bulunması doğaldır. Anadolu için, fakat bunlar yeni şeylerdir.

Köylünün sosyal problemler üzerine düşündüğünü, M. Makal'ın kitabında henüz görmüyoruz. Sosyal bilinç henüz uyanmış değildir köydeşlerinde yazarın. Köylüde böyle bir bilinç yoktur denilemez. Elbette ki vardır. 17-18

yaşındaki M. Makal belki bunları zamanında göremedi, anlıyamadı. Oysa çağdaş Türk nesri bu problemierin di­lidir. M. Makal kitabında ancak uyanan bazı kıvılcımları

Page 276: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

275

görmüş öğretmen gözüyle ve acı bir gerçegı aydınlatmış bize. Daha sonraki kitaplarında o artık sosyal meseleleri de görecektir ve bunları belirtecektir. «Köye gidenler» ki­tabında olduğu gibi.

Page 277: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı
Page 278: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

HABORA KİTABEVİ YA YINLARI

BiLGi DiZiSI :

Türkiye'de İşçi Sınıfı (Oya Sencer) Türk Toplumunun Tarihsel Evrimi

(Oya Sencer) 2. Baskı Yirminci Yüzyılda Marksizm (Roger Garaudy) Marksist Açıdan Türk Romanı

( lbrahim Tatarlı/Rıza Mollof) Sosyalizm (Lenin) Zirve Konferansı Amerika'daki Sefalet (Michael Harrington) Yağma Edilen Türkiye (Demirtaş Ceyhun) Haçlı Emperyalizm (Demirtaş Ceyhun) Çin Kurtuluş Savaşı (Mao Tse • Tung) Leipzig Duruşması (Ernst Fischer) Milli Emniyet Dosyası (Faik Muzaffer Amaç) 31 Mart İsyanı (Ecvet Güresin) Kızıl Kitap (De Gaulle) Politika ve Üniforma (C. de Gaulle)

15.00 TL.

5.00 T.L. 12.50 T.L.

10.00 T.L. 10.00 T.L. 10.00 T.L. 10.00 T.L. 10.00 T.L. 6.00 T.L.

10.00 T.L. 10.00 T.L. 8.00 T.L. 7.50 T.L. 7.50 T.L. 2.00 T.L.

Page 279: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

Ya Vatan Ya Ölüm (Fidel Castro) Çekoslovakya Meselesi (Fidel Castro) Fide! Castro Konuşuyor (L. Lockwood

F. R. Allemann) Sosyalist Devrim (Fidel Castro) Ho Amca Bitmemiş Devrim ( lsaac Deutscher) Vietnamda Halk Savaşı ve Amerika (Giap) Amerikan Komünist Partisi (Ahmet Angın) Bolşevizm (Bertrand Russell) Yasak Kitaplar (Bülent Habora) Lidice (E ieanor Wheeler) Dünya Hükümeti C.I.A.

(Finney/Wecker) 2. Baskı Lenin (Jozef Stalin) Anarşizm (Kropotkin) Seçme Düşünceler (Bakunin) Sosyalist Realizm (A. Siniavski) Sosyalizm, Sendikalizm, Komünizm, Anarşizm

(C.E.M. Joad) Nazım Hikmet Üzerine (Zühtü Bayar) Grevler, Sendikalar, Partiler (Rosa Lüxemburg) Rusya Seferi (Yılmaz Çetiner)

7.50 T.L. 5.00 T.L.

5.00 T.L. 8.00 T.L. 8.00 T.L. 8.00 T.L. 7.50 T.L. 7.50 T.L. 7.50 T.L. 6.00 T.L. 5.00 T.L.

4.00 T.L. 4.00 T.L. 4.00 T.L. 4.00 T.L. 4.00 T.L.

5.00 T.L. 3.00 T.L. 6.00 T.L. 6.00 T.L.

Page 280: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

ROMAN DIZISI :

İşte Bizim Dünya (Will iam Golding) İspanya Yaşasın Ölüm (Nikos Kaı:ancakis) Toda Raba (Nikos Kaı:ancakis) Çirkin Amerikalı (W. Lederer · E. Burdick) Gürültülü Birkaç Saat (Muı:affer Buyrukçul Cezaevi Günleri (Marx Frisch) Ünlü Filimlerin Romanları • Ciltli kuşe şömiı: Ve O Döndü (Boris Polevoy) 32 Saat Özgürlük (Gyula Hernadi) Rafiye (Maksim Gorki) Savaşın Yankıları (Anatoli Kalinin) Amerika Amerika (Eiia Kaı:an) Savaş Çağı Umut Çağı (Oya Baydar) Natacha (A. Roube Janski) 400 Darbe (F. Truffaut/M. Moussy) Dolce Vita - Tatlı Hayat (F. Fel lini · Lo Duca)

10.00 T.L. 10.00 T.L. 10.00 T.L. 10.00 T.L. 10.00 T.L. 12.50 T.L. 15.00 T.L. 7.50 T.L. 7.50 T.L. 6.00 T.L. 6.00 T.L. 6.00 T.L. 6.00 T.L. 5.00 T.L. 5.00 T.L. 5.00 T.L.

Page 281: İbrahim TATARLI Rıza MOLLOF Hüseyin Rahmi'den Fahir ...turuz.com/storage/h-edebiyat-2020-2/2027-Marksist...İBRAHiM TATARLI HÜSEYiN RAHMi GÜRPlNAR İŞİTiLMED İK BİR VAKA Osmanlı

7 0

Bulgar profesörlerinden ve yazarlarından İBRAHiM TATARLI ve RlZA MOLLOF ünlü Türk roman­cılarının eserlerini incelemiş ve Marksist açıdan eleştirmişlerdir.

Geçtiğimiz yıl Bulgaristan'da yayınlanan bu kitap­ta, <<İşitilmedik Bir Vaka•• (Hüseyin Rahmi Gürpı­nar), <<Çahkuşu••, «Yeşil Gece>> (Reşat Nili-i Günte­kin), <<Kuyucaklı Yusuf,,, <<içimizdeki Şe���m» (Sa­bahattin Ali), <<Bereketli Topraklar tİ�erinde», <<Gurbet Kuşları>> (Orhan Kemal), <<Onbinlerin Dö­nüşÜ•• (Samim Kocagöz), <<İnce Memed•• (Yaşar Kemal), <<Aylaklal'>> (Melih Cevdet Anday), <<Yılan­ların Öcü», «<razcanın Dirliği» (Fakir Baykurt) ro­manları üzerine İBRAHiM TAT ARLI'�ın ve <<Onuncu Köy>> (Fakir Baykurt), ccAiinin Biri» (Fah­ri Erdinç) romanları ile <<Hayal ve Gerçek>> (Mah­mut Makal) eseri üzerine RlZA MOLLOF'un ya­zıları yer almıştır.

1 O L ira

rıı: w > :o z <( :e rıı: w c

z w N ::::> c