Top Banner
4. Bölüm Eleştirel Realizm Giriş Yirminci yüzyılın ikinci yarısında mantıkçı pozitivizm ve eleştirel rasyonalizmin ölümüyle, hem doğa bilimleri hem sosyal bilimler felsefi bir boşluğa düştü. Şematik olarak ifade edilirse, bu boşluğa iki tepki vardı. Bazı düşünürler Kuhn’un çalışmasının rölativist içerimleri olarak gördükleri şeyleri vurguladı. Onlara göre, bilimsel yöntemin başarılı olarak yürütülmesi asla başarılı bir biçimde ulaşılamayacak bir şeyin peşinden koşmaktır. Onların vurgusu,pozitivizm ve yanlışlamacılığın bu yöntemin doğası hakkında yanlış yönlendirilmiş bir şey değildir; o daha ziyade basitçe öncelikle bu evrensel algoritmayı yerleştirmeyi amaçlayan Sispo bir görevdir. Bu görüş bilim felsefesine Paul Feyerabend tarafından provokatif Yönteme Karşı kitabında sokuldu ve daha sonra Richard Rorty tarafından daha ayrıntılı olarak ifade edildi. 1 Diğerleri bu konumu gereksiz bir biçimde bozguncu ve tehlikeli bir şekilde irrasyonel olarak bir kenara ittiler. Onlar, mantıksal atomculuk ve yanlışlamacılığın kusurlu olduğu konusunda birleşirken, yine de sosyal bilimler ve doğa bilimlerinde çoğu başarılı bilimse etkinliğin ortaklaşa sahip olduğu yöntemi açıklamanın değerli olduğunu öne sürdüler. Daha önceki bilim felsefecileri doğru soruyu sordular, ancak onu yanlış bir biçimde cevaplandırdılar. Onlar bilim ve bilim-olmayan arasındaki sınır çizgisi sorununu araştırmakta haklı, ancak bu sınırların nasıl ortaya konulacağı konusunda hatalı idiler. İkinci konumu takınmak ilk bakışta göründüğünden daha cesaret ister. Hem sonraki natüralizm biçimlerinin tekrarlanan başarısızlıkları hem de postmodernist bir bandonun ilk işaretleriyle karşılaşıldığında, neticede hem sosyal bilimler hem de doğa bilimlere uygulanan tek bir araştırma yöntemi olduğunu varsaymak oldukça cüretkârdır. Bu yüzden, 1970’lerden itibaren, bazı akademisyenler, kendilerini natüralist projeyi kurtarmaya çalışırken bilginin bir sosyal inşa süreci olduğunu vurgulayan realistler veya eleştirel realistler olarak sunduklarında, gerçekte cesur bir adım attılar ve dikkatlice ele alınmayı hak eden bir şey yaptılar. O ortaya çıkışından beri birçok rating almadı. Veya, daha kesin olarak, ana akım felsefi çevrelerde değil. Aslında eleştirel realizm felsefi bir öğretinin açıklaması olsa da, çoğu dar görüşlü düşünür ona belirgin bir biçimde kayıtsız kaldı. Sosyal teoriye dikkatiyle ve bütüncü akıl yürütmeye eğilimiyle, eleştirel realizm ayrıca ana akım analitik felsefenin sınırları dışında alındı. O sosyologların ve ayrıca beklenmedik bir biçimde bir grup tarihçi, sosyal psikolog
22

Baert 4 Eleştirel Realizm

Dec 20, 2015

Download

Documents

stewe wonderer

baert fikri
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Baert 4 Eleştirel Realizm

4. Bölüm

Eleştirel Realizm

GirişYirminci yüzyılın ikinci yarısında mantıkçı pozitivizm ve eleştirel rasyonalizmin ölümüyle, hem doğa bilimleri hem sosyal bilimler felsefi bir boşluğa düştü. Şematik olarak ifade edilirse, bu boşluğa iki tepki vardı. Bazı düşünürler Kuhn’un çalışmasının rölativist içerimleri olarak gördükleri şeyleri vurguladı. Onlara göre, bilimsel yöntemin başarılı olarak yürütülmesi asla başarılı bir biçimde ulaşılamayacak bir şeyin peşinden koşmaktır. Onların vurgusu,pozitivizm ve yanlışlamacılığın bu yöntemin doğası hakkında yanlış yönlendirilmiş bir şey değildir; o daha ziyade basitçe öncelikle bu evrensel algoritmayı yerleştirmeyi amaçlayan Sispo bir görevdir. Bu görüş bilim felsefesine Paul Feyerabend tarafından provokatif Yönteme Karşı kitabında sokuldu ve daha sonra Richard Rorty tarafından daha ayrıntılı olarak ifade edildi.1 Diğerleri bu konumu gereksiz bir biçimde bozguncu ve tehlikeli bir şekilde irrasyonel olarak bir kenara ittiler. Onlar, mantıksal atomculuk ve yanlışlamacılığın kusurlu olduğu konusunda birleşirken, yine de sosyal bilimler ve doğa bilimlerinde çoğu başarılı bilimse etkinliğin ortaklaşa sahip olduğu yöntemi açıklamanın değerli olduğunu öne sürdüler. Daha önceki bilim felsefecileri doğru soruyu sordular, ancak onu yanlış bir biçimde cevaplandırdılar. Onlar bilim ve bilim-olmayan arasındaki sınır çizgisi sorununu araştırmakta haklı, ancak bu sınırların nasıl ortaya konulacağı konusunda hatalı idiler.

İkinci konumu takınmak ilk bakışta göründüğünden daha cesaret ister. Hem sonraki natüralizm biçimlerinin tekrarlanan başarısızlıkları hem de postmodernist bir bandonun ilk işaretleriyle karşılaşıldığında, neticede hem sosyal bilimler hem de doğa bilimlere uygulanan tek bir araştırma yöntemi olduğunu varsaymak oldukça cüretkârdır. Bu yüzden, 1970’lerden itibaren, bazı akademisyenler, kendilerini natüralist projeyi kurtarmaya çalışırken bilginin bir sosyal inşa süreci olduğunu vurgulayan realistler veya eleştirel realistler olarak sunduklarında, gerçekte cesur bir adım attılar ve dikkatlice ele alınmayı hak eden bir şey yaptılar. O ortaya çıkışından beri birçok rating almadı. Veya, daha kesin olarak, ana akım felsefi çevrelerde değil. Aslında eleştirel realizm felsefi bir öğretinin açıklaması olsa da, çoğu dar görüşlü düşünür ona belirgin bir biçimde kayıtsız kaldı. Sosyal teoriye dikkatiyle ve bütüncü akıl yürütmeye eğilimiyle, eleştirel realizm ayrıca ana akım analitik felsefenin sınırları dışında alındı. O sosyologların ve ayrıca beklenmedik bir biçimde bir grup tarihçi, sosyal psikolog ve iktisatçının ilgisini çekti. Sosyologlar realizmin, mantıkçı pozitivizmin veya eleştirel rasyonalizmin aksine, onların kullandıkları yöntemleri daha isabetli bir biçimde temsil ettiğini düşünüyorlardı. Ayrıca, sosyal teoriye realist ilgi sosyolojik topluluğu, özellikle sosyal teori hakkındaki bazı realist görüşle, örneğin dönüştürümsel toplumsal etkinlik modeli sosyoloji içindeki önemli teorik gelişmelerle oldukça yakın olduğu için oldukça etkiledi.2 Özelde, eleştirel realizm Marksist yapısalcılık veya evrimci teori içinde yetişen sosyologlar için felsefi bir temel sundu. Diğer disiplinlerde realizmin etkisi daha mütevazı idi. Annales okulundan etkilenen bazı tarihçiler, realizmi historie evenementielle (geçmişi biçimlendiren olayları veya büyük kişiliklerin tarihi) anlayışından kopan pozitivist-olmayan yaklaşımlarının bir temeli olarak gördüler. Bazı psikologlar realizmi insanları self steering ve kural-kullanan bireyler olarak alan yeni bir metodolojinin temeli olarak gördüler; diğerleri onu psikanalizi savunmak için kullandılar. Son olarak, heterodoks iktisatçılar onu ana-akım iktisatta ve onun nicelleştirme, tümevarımcılık ve ekonometrisi konusunda yaratmaya çalıştıkları büyü-bozumu için felsefi bir destek olarak gördüler.

Eleştirel realizm çok uzun bir geçmişe sahip değildir. Bu hareketin entelektüel öncüleri arasında Mary Hesse ve Rom Harré yer alır. 1960’ların başlarında, onlar dikkati Hempel’in mantıksal tümdengelimci bilimsel teoriler anlayışından uzaklaştırıp, aksine modeller ve analojilerin rolüne işaret ettiler.3 Daha sonra realizme ilk bağlılıklarından uzaklaşan Harré sosyal bilimlerdeki sosyal inşacı ve söylemselci bir gündeme giderek daha fazla benzerlikler sergilemeye ve daha sonra “eleştirel realist kalabalık” olarak adlandırdığı şeyle arasına mesafe koymaya başladı.4 Harré’nin öğrencisi olan Roy Bhaskar günümüzde artık eleştirel realist öğretinin köşe taşları olan iki metin yazdı: ilk baskısı 1975’te yapılan Eleştirel Realist Bir Bilim Teorisi ve ondan dört yıl sonra yayınlanan Natüralizmin İmkânı.5

Page 2: Baert 4 Eleştirel Realizm

SOSYAL BİLİMLER FELSEFESİ

İlkinde realist bir bilim yaklaşımı geliştirmek için transendental bir çıkarım biçimi geliştirilir; ikincisinde bu felsefe sosyal bilimin doğasını tartışmak için kullanılır. Yaklaşık aynı dönemde Russell Keat ve John Urry Bhaskar’ınkine benzer fikirlere sahip Bilim Olarak Sosyal Teori’yi yazar.6

1980’lerden itibaren bazı sosyal bilimciler bu fikirleri daha geliştirdiler; bunlar arasında sosyal teoride Margaret Archer ve Ted Benton, sosyal bilimler felsefesinde Derek Layder, Peter Manicas, Andrew Sayer ve William Outhwaite, iktisadi metodolojide Tony Lawson ve tarihte Christopher Lloyd yer alır.7 Kademeli olarak, bilim felsefesine ayarlı katkılar, örneğin Nancy Cartwright’ın katkıları eleştirel realist bir çerçevede bütünleştirildi. Psikolojide Harré ve Paul Secord’un erken dönem çalışmalarında realist felsefi görüşler Wittgeinsteincı bir sosyal psikolojiyle birleştirilmeye çalışıldı; daha sonra D. Will psikanalizi pozitivist eleştiriler karşısında savunmak için eleştirel realizmi kullanacaklardır. 8

1980’lerin ortalarından itibaren, Roy Bhaskar ve Andrew Collier gibi eleştirel realistler kendi öğretilerinin Marksist bir toplum anlayışı için nasıl felsefi bir platform oluşturduğunu açıkladılar; diğerleri bu yolu izledi ve eleştirel realizmin feminist bir eleştiri için uygun bir temel olduğunu öne sürdüler.9 Yaklaşık aynı dönemde, Harré etrafındaki bir grup bilgin kendi realist gündemleri ile seleksiyonu vurgulayan bir toplumsal değişme teorisi arasında bağlantıları araştırmaya başladı. 10

Benzer evrimci bir araştırma programı da Geoff Hodgson’un iktisada ve David Harvey’nin sosyolojiye katkılarının altını çizer; ikisi de kaos ve komplekslik teorisinden fikirleri eleştirel realizmle birleştirmeye çalışırlar.11 Son on yıllık dönemde Roy Bhaskar kendi projesini realizm, diyalektik ve daha tartışmalı bir biçimde Doğu felsefesi arasındaki ilişkiyi açımlayarak genişletti.12 Bu son gezi eleştirel realist kampı bir ölüde böldü: bazı taraftarlar onun Doğudan Batıya adlı eserini asıl inançtan sapma olarak görürken, diğerleri daha olumlu yaklaştılar.13 Ancak bu, eleştirel realizmin bir kriz karşısında olduğu anlamına gelmez. 1980’lerin başlarında Eleştirel Realizm Merkezi kuruldu ve yıllık bir konferans düzenlendi. Realist konum akademik dergilerde, özellikle (sadece değilse bile) Journal of Social Behavior ve Cambridge Journal of Economics’te çok iyi temsil edilmektedir. Hiç değilse, eleştirel realizm daha çok yükseliş halinde görünmektedir.

Bhaskar’ın anlaşılması zor üslûbuna rağmen, eleştirel realizmin sosyal araştırmacılar arasında bir cazibeye sahip olduğunu görmek zor değildir. Yeni inanç sosyal araştırmayı birçok bakımdan doğa bilimleriyle eşit düzeyde bilimsel bir çaba olarak kılmaktadır ve o bunu büyük ölçüde gözden düşen dedüktif-nomolojik bir bakış açısına dayanmadan başarmaktadır.14 Doğrusu, o bunu pozitivist epistemolojiye uzun geç kalmış ikna edici bir eleştiri sunarak yapar ve önemli ölçüde, rölativizmin muğlâk hayaline kaçınır. Bilgiyi girift güç ilişkileriyle sürekli iç içe geçmiş (ve onları aşamayan) bir şey olarak post-yapısalcılığın aksine, eleştirel realizm sosyal bilimlerin özgürleştirici statüsünü kabul eder. Doğru biçimde kavrandığında (yani, realist ilkelere göre gerçekleştirildiğinde), sosyal bilimler sadece üstün açıklayıcı araçlar sağlamakla kalmaz, aynı zamanda insanları önceki kısıtlamalardan özgürleştirmeye yardımcı olur.15 Onlar özgürleşme için yeterli bir koşul olmasalar da, onun için gereklidirler. Bu yüzden, eleştirel realizm sosyal araştırmanın hem bilimsel hem de eleştirel bir

1 Feyerabend, 1975; Rorty, 1980.2 Bhaskar, 1998 ve Giddens, 1984. Bir karşılaştırma için, bkz. New, 1994 ve Archer, 1995.3 Harré, 1960; Hesse, 1961, 1963.4 Harré, 2002a, 2002b, Harré and Varela, 1996.5 Bhaskar, 1978/1998.6 Keat ve Urry (1982/?).7 Archer, 1995; Benton, 1984; Layder, 1990; Lawson, 1997, 2003; Manicas, 1980, 1987; Outhwaite, 1987, Sayer, 1992, 2000.8 Harré and Secord, 1972; Will, 1980, 19849 Eleştirel realizm ve Marksizm arasındaki ilişki konusunda, bkz. Bhaskar, 1986, 1993 ve Collier, 1989. Feminizmle bağlantı için, bkz. New, 1998. Sosyal bilimlerin özgürleştirici doğası hakkındaki eleştirel realist argümanların daha analitik bir açıklaması için, bkz. Sayer, 1997 ve Lacey, 1997.10 Harré, 1993; Jensen and Harré, 1981.11 Örneğin, bkz. Hodgson, 1993; Reed and Harvey, 1992; Harvey and Reed, 1996; Harvey, 2002. Realizm ve evrimci teori ilişkisi için, bkz. Northover, 1999.12 Bhaskar, 1993, 1994, 2000.13 Dengeli bir inceleme için, bkz. Hartwig, 2001.14 Bu bağlamda, Lawson (2003: 22-27) ana-akım iktisadın anti-realist yanlarının ekonominin bir doğa bilimine dönüşümünde yattığını öne sürer.15 Bu sorun hakkında bir inceleme için, bkz. Sayer, 1997 ve Lacey, 1997.

2

Page 3: Baert 4 Eleştirel Realizm

ELEŞTİREL REALİZM

potansiyele sahip olduğunu ve bu nedenle, sosyal araştırmacıların ahlâkı için, özellikle faaliyetleri ciddi olarak eleştirildiğinde iyi bir dayanak sağladığını öne sürer. Ek olarak, eleştirel realizm birçok sosyal bilimcinin yaptığı şeyi onaylar görünür. Büyük ölçüde betimsel ve araştırma biçimleri ve mümkün ana akım iktisat dışında, realist perspektif tarafından bir ölçüde onaylanmayan çok az empirik sosyal araştırma parçası vardır. Yapısal Marksizm ve böylece psikanaliz onarılır.16 Doğa bilimlerinin fakir yardımcısı olarak ele alındıktan sonra, artık sosyal bilimlerin çoğu araştırmacılarının bir şekilde doğru yolda ilerledikleri söylenir.

Realizm, realite ve nedensellikEle alınması gereken ilk soru, eleştirel realizmin, hangi anlamda, if at all, ‘realist’ olduğudur. O kelimenin hem güçlü hem de zayıf anlamında realisttir. O, zayıf anlamda, insanların betimlemelerinden ve, özelde, insanların ona ulaşma koşullarından bağımsız olarak bir dışsal varlığın bulunduğunu varsayar. O, güçlü anlamda, bilim adamlarının, prensip olarak, bu gerçekliğe ulaşılabileceklerini varsayar, ancak eleştirel realistler bilim adamlarının bu skordaki iddialarının hatalı olabileceğini kabul ederler. Bu yüzden, eleştirel realistler için, gerçeklik diye bir şeyin olmadığını söylemek veya muhtemelen ona ulaşamayacağımızı öne sürmek açıkça hatalıdır. Teorileri sadece araçlar veya retorik edimler olarak görmek de aynı ölçüde hatalıdır. Bu önermeler, eleştirel realistler için, postmodernizmin vesveselerinin talihsiz nüanslarıdır: onların çoğunun şiddetle hor gördükleri bir öğreti.17Eleştirel realistlerin savunduğu realizm, başarılı bilimsel, deneysel pratiklerin mümkün olması için gerçekliğin doğasının ne olması gerektiğini değerlendirmeye çalışması anlamında, metafizik veya transendental olmasıdır. Bu açıdan, realistler Immanuel Kant’ın David Hume’un empirik tavrına karşı yaklaşımına borçludur. Kant Hume’un tüm bilimsel bilgilerin duyu-verilerine dayanmaları gerektiği düşüncesine katılır, ancak duyu-verilerinin tutarlı bir açıklamasının mümkün olması için hangi apriori kategorilerin var olması gerektiğini sorarak transendental bir çıkarımı sürdürür. Eleştirel realistlerin Kant’ın muhakeme biçimini tersine çevirdiklerine dikkat edin: idealist soru “bilimin mümkün olması için kategorilerin neye benzemesi gerekir” yerine realist soru “bilimin mümkün olması için gerçeklik neye benzemelidir?” geçirilir. Daha açık Kantçı bir konumu benimseyen çok az eleştirel realist olsa da,18 onların çoğu gerçekte, kendi transendenal çıkarımını Kant’ın idealizminden farklı olarak tanımlarken Bhaskar’ın tarafındadır. Onlar ‘epistemik hata’ olarak betimledikleri şeyden –yani, ontolojik sorunların epistemolojik sorunlara indirgenebileceği kabulünden- kaçınmaya çalıştıklarına işaret ederler.19 Realistler, neyin var olduğunun bilinebileceğinin neyi bilebileceğimize bağlı olduğunu öne sürmekten ziyade, dünyanın neye benzemesi gerektiğini bilimsel bilginin mevcudiyetinden çıkartabileceğimiz tavsiye ederler. Özetle, eleştirel realistler hem –gerçekliğin sadece doğrudan gözlemle ulaşılabilen varlıklara atfedilebileceğini öne süren- radikal empirizmin hem de –gerçekliğe sadece bir birey veya sosyal inşa olarak insanlar tarafından ulaşılabileceğini öne süren- transendental idealizmin tuzaklarından kaçınmakla övünürler.20

Eleştirel realistler kendi realist düşünceleri geçerli kılmak için bilginin ‘geçişli’ ve ‘geçişsiz’ nesneleri ayrımı yaparlar.21 Bilginin geçişli nesneleri Aristoteles’teki ‘maddî nedenler’, araştırmacıların araçları, örneğin daha önceden yerleşik olgular veya yöntemler ve teorilerdir. Geçişsiz nesneler dünyayı oluşturan ‘reel’ olaylar, yapılar ve mekanizmalara işaret eder. Bunun örnekleri gezegenlerin kendi etraflarında dönmeleri, moleküler yapılar, doğurganlık oranları ve intihar örüntüleridir. Onların hepsi insanların haklarındaki bilgilerinden bağımsız olarak var olmalarıdır. 22

Bhaskar böylece ilginç bir asimetriden söz eder. Geçişsiz nesnelerin mevcudiyetlerini insanların onlar hakkındaki bilgiler olmadan kavramak mümkünken, geçişsiz nesneler hakkındaki bilgilerin üretimini

16 Yapısalcılık ve realizm konusunda, bkz. Nellhaus, 1998; Will, 1980, 1984 psikanalizi realist bir perspektiften savunur.17 İstisnalar vardır. Örneğin, Kaul’a (2000) eleştirel realizm ve postmodernizm arasında verimli bir diyalog önerir ve Miki (1988a, 1988b) ve Peter (2001) realist bilim teorisini McClosley’nin retorik anlayışıyla uzlaştırmaya çalışır. Ayrıca, bkz. O’Neill, 1998 ve Lewis, 1996.18 Örneğin, bkz. Viskovatoff, 2002.19 Bhaskar, 1978: 36 ve devamı; Collier, 1994: 76-85; Lawson, 1997: 33-34.20 Eleştirel realist yazılarda transendental çıkarımın etkili bir özeti için, bkz. Harvey, 2002: 164-166.21 Bhaskar, 1978: 21 ve devamı; 1998: 9-13; Collier, 1994: 50 ve devamı.22 Lawson, 1997: 25.

3

Page 4: Baert 4 Eleştirel Realizm

SOSYAL BİLİMLER FELSEFESİ

geçişli nesneleri kullanmadan tasarlamak imkânsızdır. Bilim adamları gerçekte, yeni olguları açıklamak için düzenli olarak aşina olgulara ilişkin analojiler ve modelleri kullanmaları bakımından, daha önceki yerleşik bilişsel araçlara dayanırlar. Örneğin, kan dolaşımı hidrolik modele veya toplum evrimci terimler içinde ifade edilir. Artık eleştirel realizm ile transendental idealizm ve empirizm arasındaki farklılıkları yeniden ifade etmek mümkündür. Eleştirel realizm transendental idealizmden bilgi nesnelerini geçişli değil geçişsiz olarak almakla ayrılır ve empirizme geçişsiz alanı –basitçe somut olarak gözlenebilirle sınırlamayıp- katmanlaşmış olarak alırken karşı çıkar. Başka deyişle, transendental idealizm hatalı bir biçimde bilişsel veya söylemsel pratiklerle dolayımlanmamış bir gerçeklik olduğunu göz ardı ederken, empirizm gerçekliğe doğrudan gözlenebilir olmayan katmanları atfetmeyi başaramaz.

Realistler ‘Humecu nedensellik anlayışı” olarak betimledikleri şeye karşı çıkarlar.23 Realistlerin “Humecu nedensellik anlayışına ilişkin betimlemelerinin Hume’un nedensellik anlayışına ne kadar tekabül ettiğini tartışmayacağım. Bunu bir tartışma konusu olduğunu ve hatta bazı kendinden menkul realistlerin Bhaskar’ın Hume’u bir anti-realist olarak betimlemelerinin doğru olup olmadığından kuşkulu olduklarını söylemek yeterlidir.24 Bhaskar’ın yeniden inşasını izlediğimizi varsayın. Bhaskar’ın betimlemesine göre, Hume’un görüşü, bir nedensel ilişki hakkındaki bir önermenin empirik içeriğinin sadece bir tiple ilişkili olaylar veya durumları (nedeni) bir başka tiple ilişkili olaylar veya durumları (sonucu) düzenli olarak izlemesi hakkında bir önerme olduğunu varsayar.25 Somut olarak, iki ayrı olay arasındaki düzenli birlikteliklerin gözlenmesi ikisi arasında nedensel bir ilişki olduğu iddia etmek için hem gerekli hem yeterlidir. İnsanlar düzenliliklerin nasıl ortaya çıktıklarını açıklamak için mekanizmalara başvurulabilirler, ancak bunun nedeni sadece –rasyonel olarak savunulabilecek bir hareket değil- insanların psikolojik eğilimleri olmasıdır. Bu, Humecu nedensellik anlayışından bazen nedenselliğin ‘düzenlilik teorisi veya ‘ardışıklıkçı görüş’ olarak söz edildiğini açıklar.26 O, olay (veya ilişkiler durumu) x her ortaya çıktığında olay (ilişkiler durumu) y ortaya çıkıyorsa, olasılıklı bir biçimde y’nin ortaya çıkması ihtimalini şart koşar. Realist bakış açısından, Humecu nedensellik anlayışı farklı nedenlerle kusurludur. Bunlardan ilki ve öncelikli olanı, bu türden düzenliliklerin doğada oldukça nadir olmasıdır. Onlar sadece kapalı sistemlerde, örneğin güneş sisteminde ortaya çıkma eğilimindedirler. Kapalı sistemleri iç ve dış kapanma karakterize eder: ilki sistemin iç işleyişinde değişimin olmamasına işaret ederken, ikincisi sistem ile onun işleyişinde etkili olabilen faktörler arasındaki ilişkide istikrarlılığa işaret eder. Bu koşullar yapay olarak yaratılabilse de, onlar gerçeklikte nadiren yer alırlar. Bu Humecu düşünürleri tuhaf bir konuma, (astronomidekiler dışında) yasaların zorlukla bulunduğunu veya daha kötüsü, kapalı sistemler dışında yasaların olmadığını öne sürmeye itmiştir. İlkini benimsemek bilimin değerini sorgulamaktır. İkincisini benimsemek terimler içinde bir çelişkiyi ima eder, zira yasalar tanım gereği evrenseldir.27

Ayrıca, bu Humecu nedensellik anlayışı betimleme ve açıklamayı karıştırır: nedensel bir açıklamanın salt gözlemsel düzeyin ötesine geçmesi ve gözlenen düzenliliklerin nasıl üretildiklerini açıklaması gerekir. Başka deyişle, Humecu nedensellik anlayışı ilineksel ve zorunlu düzenlilikleri veya, W.E. Johnson’ın terminolojisiyle, ‘yasa evrenselleri’ ve ‘olgu evrenselleri’ ayırmayı zorlaştırır. düzenliliklerin nasıl üretildiklerini açıklamak bu düzenlilikleri üreten mekanizmalar, yapılar veya güçlere işaret etmeyi gerektirir ve bu mekanizmalar esasen doğrudan gözlenemez. Bu üretken mekanizmalar teorisi olguların değişimi veya istikrarını onların içkin özelliklerine göre açıklayan bir ‘doğal zorunluluk’ fikrine dayanır.28 Sözgelimi, taşın camı kırması örneğini alalım. Taşın camın kırılmasına yol açtığını ve gerçekte her kaya çarptığında camın kırılma eğiliminde olduğunu öne sürmek mümkündür. Ancak realistler taşın camı içyapısı nedeniyle ısrarla vurgular. Realist bir bakış açısından, taşın etkisini açıklamak camın moleküler yapısına işaret etmektir ve taş sadece mekanizmayı tetiklemiştir. Kuşkusuz, güçler veya mekanizmalar zorunlu olarak uygulanmayan potansiyellerdir ve uygulanan güçlerin kendilerini her zaman bir sonuç içinde sergiledikleri doğru değildir. Bu nedenle yasalar ‘normsal olarak’ yorumlanırlar ve bilimsel önermeler –karşı-olgusal

23 Örneğin, bkz. Lawson, 1997: 33-34.24 Dow, 2001, 2002a, 2002b.25 Humecu bakışın bir özeti için, bkz. Harré and Madden, 1975: 27-43.26 Harré and Madden, 1975: 27 ve devamı.27 Lawson, 1997: 27-30.

4

Page 5: Baert 4 Eleştirel Realizm

ELEŞTİREL REALİZM

değil- ‘olgular-üstü’dür.29 Yani, yasalar olacak şeyleri değil, her ne kadar muhtemelen doğrudan gözlenemese de, olan şeyleri gösterirler. Onlar laboratuarda veya diğer kapalı sistemlerde gerçekleştirilebilir, ancak düzenli bir ardışıklık içinde yansıtılamayabilirler.30 Eleştirel realistler için, bu nedenle, sürekli birliktelikler bilimsel bir yasa hakkında konuşmak için ne gerekli ne de yeterlidir.

Transendental çıkarımlara dayanan realistler tabakalaşmış bir gerçeklik fikrini ortaya çıkardıklarını kabul ederler. Bu fikir gerçekliğe üç ayrı düzey veya alan yükler.31 Somut alan içinde yer alan olaylar örüntülerine işaret ederken, empirik alan insanların bu olaylara ilişkin algıları veya gözlemlerine işaret eder. Örneğin, işsizlik, üretkenlik, intihar veya ölümlülük oranları somut düzeyde karşımıza çıkarken, onların sosyal bilimciler tarafından ölçümleri empirik alana aittir. Bununla beraber, eleştirel realist düşünce içinde önem kazanan üçüncü düzeydir, zira o bilimsel nesnelerin sadece geçişsiz olmayıp aynı zamanda yapılandıkları şeklindeki ikinci görüşle bağlantılıdır. Gerçekliğin geçişsiz doğası bilimsel nesnelerin insanlardan bağımsız olarak (altta) var olurken, realistler ayrıca gerçekliğin yapılaşmış doğasından söz ederler: yani, bilimsel yasalar olayları değil güçleri icra eden temel mekanizmaları gösterirler. Reel alan kesinlikle olayları üreten temel yapılar veya mekanizmalara işaret eder. Mekanizmalar farklı bilimsel alanlarda işlerler. Sözgelimi, ölüm içgüdüsüne işaret eden bir psikologu, bir dilsel yapıdan söz eden bir dilbilimciyi veya toplumun dengelenme eğiliminden söz eden bir sosyologu alalım. Bunlar temel mekanizmalardır; onlardan hiçbiri doğrudan gözlenemez, aksine her birinin reelin kanıtı olduğu ve yüzey düzeyi etkilediği varsayılır. İki tespit yapılabilir. İlk olarak, bu felsefi ontolojiyi varsaymak bilimsel bir ontolojiye bağlı kalmak değildir. Yani, bu felsefi ontoloji, gözlenebilir yüzeyin ardındaki mekanizmalar ve yapıların varlığını şart koşarken, ayrıca bu kendiliklerin kesin doğasını belirlemez. Onlar hakkında fikir yürütmek –felsefenin değil- farklı bilimlerin görevidir. İkinci olarak, bilimin geçişsiz bir boyutu olduğuna (yani, inanların haklarındaki bilgilerinden bağımsız mekanizmaların var olduğuna) realist inançtan, reeli ortaya çıkarmayı amaçlayan her bilimsel girişimin zorunlu olarak bu temel mekanizmalar veya yapıların doğası konusunda geçerli iddialara yol açtığı sonucu çıkmaz. Ne de ondan, zorunlu olarak teorilerin gerçekliğe giderek daha fazla yakınlaştıkları sonucu çıkar. Realistler, sağlanan kanıtlar ne kadar inandırıcı da olsa, bir bilim adamı veya bilim adamları topluluğunun kendi araştırma nesneleri hakkında yanlış inançlara sahip olabileceklerini kabul etmeleri bakımından yanlışmacıdır.32

Tabakalaşmış gerçeklik fikri üç düzey arasında senkron olmama ihtimalini varsayar. Bu yüzden, somut alan insanların algıları veya gözlemlerinin olaylara tekabül etmediği örnekle senkronize olmayabilir. Veya aksine, örneğin diğer yapılar –bu nedenle, bir sonuç içinde aşikar olmayan– özel bir yapının etkisine karşı yönde işlediğinde senkronize olmayabilir. Bu, farklı üretken mekanizmaların birbirine karıştıkları açık sistemlerde ortaya çıkma eğilimindedir.33 Doğada buluna çoğu sistem açıktır ve bu yüzden, somut ve derin çoğu kez senkronize olmayabilir. Bilim adamları çoğu kez belirli bir temel mekanizmayı belirlemek için nispeten kapalı sistemleri yapay olarak yaratırlar. Onlar deneylerle aksi takdirde araya girebilecek diğer mekanizmaları kontrol altına almak için kullanırlar ve bu sayede araştırılan mekanizmaların doğası ve etkileri hakkında hipotezleri sınayabilirler. Ancak bu yapay ortamların dışında, sistemler açık olma eğilimindedir, başka mekanizmalar araya girer ve buradan, tam uygun bir açıklamanın zorunlu olarak öngörme yeteneğini ima etmeyeceği sonucu çıkar. Bu yüzden, açıklama ve öngörü simetrisi kabulü reddedilmelidir.34 Örneğin, yerçekimi yasasına bağlı olarak düşen bir yaprağı ele alın. Yerçekimi yasasına göre, yaprak dünyaya yasa içinde oluşan parametrelere göre düz bir çizgide düşecektir. Gerçeklikte, yaprağın bu şekilde düşmesi muhtemel değildir, zira diğer mekanizmalar, örneğin aerodinamik güçler çekime karşı yönde işlerler.35 Bu örnek, temel mekanizma (yerçekimi) ile yüzey düzeyde gözlenebilen tezahürler arasında bir senkronun olmadığını gösterir. O ayrıca, sistemin açıklığı (çekim yasasının etkisiyle karışan başka mekanizmaların varlığı) nedeniyle, yerçekimi yasasının varlığı hakkındaki bilgi geçerli bir öngörü yapmayı mümkün kılmaz. Bu kapalı bir

28 Bkz. Harré and Madden, 1975: 44-53, 118-138.29 Bhaskar, 1978: 50-51; Lawson, 1997: 23.30 Collier, 1994: 31-69.31 Bhaskar, 1978: 12 ve devamı.32 Bhaskar, 1978: 43; Isaac, 1990: 2-6.33 Bhaskar, 1978: 118-126; Collier, 1994: 31-69.34 Bhaskar, 1978 125-126, 136-137.35 Lawson, 1997: 27-29.

5

Page 6: Baert 4 Eleştirel Realizm

SOSYAL BİLİMLER FELSEFESİ

sisteme, örneğin güneş sistemine uygun olmayabilse de, çoğu sisteme uygundur, onlardan biri kesinlikle sosyal sistemdir. Bu nedenle, iktisatçıların düzenli olayları keşfetmede büyük ölçüde başarısız olmaları şaşırtıcı değildir. Seçim reel olduğu için, toplumsal alanının işleyişinin bilgisi öngörme gücünü garanti etmez. Ayrıca, bunun kanıtı iktisadı bizzat öngörülere dayalı bir bilim olarak kurma çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasıdır.36

Yaratıcı bilim adamları işbaşındaÇok az bilim felsefecisi yaratıcılığı, bilim adamlarının yeni teoriler veya daha önceden araştırılmayan olgular hakkında teoriler geliştirmeleri sürecini sistematik olarak araştırmıştır. Realistler bu konuda olumlu bir istisnadır. Daha önceden onların bilimin toplumsal yapısına ve özelde bilim adamlarının yeni olguları açıklamak için daha önceden yerleşik olgular ve teorileri kullanmalarına dikkat çektiklerini belirtmiştik. Bu realist ‘geri-çıkarım’ fikrini ön plâna çıkartır. Geri-çıkarım özetle bilginin “bilgi benzeri önceller”ine bağımlı olma biçimini ifade eder.37 Tümevarım ve tümdengelimden farklı olarak, geri-çıkarım araştırmacıların yeni olguları daha önceden tanıdıkları olgularla analojiler kurarak açıklamaları sürecini gösterir. Bilim adamı, bu sayede, somut olarak gözlenebilen yüzey düzeyin altındaki mekanizmalar, yapılar ve güçleri ortaya çıkarmaya çalışır. Örneğin, Darwin’in evrim teorisi onun evcil hayvanların üremesiyle ilgili bilgilerine ve Malthus’un nüfus teorisine dayanmaktaydı, hâlbuki biyolojik evrim hakkındaki görüşler Durkheim’ın Toplumda İşbölümü’nde kendi genel toplumsal değişme teorisini geliştirmesini mümkün kıldı. Veya, Jakobson’un çalışmasından yararlanan Claude Lévi-Strauss dil dışı yapıları, özellikle mitler veya akrabalık gibi toplumsal olguları açıklamak için dilsel yapılardan analojiler kullandı. Daha yakınlarda, Niklas Luhmann Maturana ve Varela’nın başlangıçta biyolojiden alınan bir teori olan otopoesis kavramını toplumun kendine-gönderimli doğasını açıklamak için kullandı. Geri-çıkarım aracılığıyla, teorik varlıklara, yani etkilerinin gözlemlerinden elde edilebilecek gerçekliğe başvurulur. Örneğin, her ne kadar aslında elektriği gözlemek mümkün olmasa da, bir elektroskopla yakalanabilir. Benzer şekilde, radyoaktif maddeler bir Geiger sayacıyla belirlenebilir.38

Eleştirel realizmin öngörüsel boyutu artık öne çıkmaktadır. Bilimsel teoriler Humecu yüzey düzeyin çok ötesine geçen daha derin mekanizmaları göstermelidir. Teoriler basitçe mantıksal-tümdengelimsel araçlar olarak görülmemelidir; teoriler, bilinmeyenin bilinenlerle analojilerle kavrandığı yaratıcı bir sürecin sonuçlarıdır. Bilim adamları, bunun ardından, empirik araştırmayı varsayılan mekanizmaların varlığı ve nedensel gücünü sınamakta kullanmaları gerekir. Bununla beraber, empirik geçerliliğin yanı sıra, Bhaskar ve Lawson teoriler arasında karar vermek için bir başka kriter öne sürer: teorinin açıklayıcı gücü. Bilim adamları daha az değil daha yüksel açıklayıcı güce sahip teorileri tercih etmelidir. Eleştirel realistler arasında açıklayıcı gücün ne anlama geldiği konusunda bazı tartışmalar vardır, ancak onların çoğu önemli empirik olguların hangi kapsamda ‘açıklanacağı’, ‘aydınlatacağı’ veya ‘içerdiğini’ gösterdiğinde mutabık olacaklardır.39 Kapsam arttıkça açıklayıcı güç de artar ve açıklayıcı güç arttıkça teorinin arzulanırlığı artar. Bu yüzden, bir teori (Tb) Ta’ya, sadece ve sadece Tb Ta tarafından açıklanan çoğu olguyu, artı Ta’nın açıklayamadığı diğer bazı olguları açıklayabildiğinde tercih edilebilir. Önceki cümledeki ‘çoğu’ ve ‘önemli’nin ne anlama geldiği konusunda bir muğlâklık vardır,40 ancak argümanın ana fikri açıktır: daha geniş kapsamlı teoriler tercih edilebilir. Sosyal bilimler söz konusu olduğunda, bu reçete önemsiz değildir. Popper Marx ve Freud’un teorilerinin tam kapsamlı doğasına büyük bir kuşkuyla yaklaşırken, Bhaskar vd. aynı özelliği bir artı olarak alır. Bu, eleştirel realistlerin yanlışlanabilirlik kriterini zorunlu olarak terk etmek istediklerini söylemek değildir. Empirik olarak sınama merkezi bir metodolojik tema olarak kalır ve eleştirel realistler buradan teorilerin empirik olarak çürütülmeye açık olmaları gerekir sonucuna ulaşırlar. Bununla beraber, pratikte, onlar yanlışlanabilirlikle (veya gerçekte, yanlışlanabilirlik dereceleriyle) açıklayıcı güçten daha az ilgilenir görünürler.

36 Lawson, 1994; 1997: 30-32, 282-289.37 Collier, 1994: 160-167; Lawson, 1997: 212 ve devamı; 2003: 145 ve devamı.38 Az sayıda eleştirel realist geri-çıkarımın kullanışlılığı konusunda daha kuşkuludur. Örneğin, bkz. Lee, 2002.39 Örneğin, bkz. Bhaskar, 1998: 19; Lawson, 1997: 213 ve Runde, 1998. Bhaskar ve Lawson’ın açıklayıcı güç anlayışının bir eleştirisi için, bkz. Peacock, 2000.40 Peacock, 2000: 326-332.

6

Page 7: Baert 4 Eleştirel Realizm

ELEŞTİREL REALİZM

Önceden belirtildiği gibi, çoğu eleştirel realist sosyal bilimci araştırmacıdır. Kendini eleştirel realist ilân edenler arasında farklı iktisatçılar, coğrafyacılar, psikologlar, tarihçiler ve sosyologlar vardır. Bu şaşırtıcı olmayabilir, zira başlarda eleştirel realist felsefe sosyal bilim ve sosyal teoride büyük ilgi çekmiş ve ayrıca sosyal bilimciler realist öğretiye katkıda bulunmuşlardır. Sosyal bilimsel bilgileri sınırlı olan ve varsa bile iktisatla sınırlı olan birkaç bilim felsefecisinde, örneğin Popper veya Lakatos’tan farklı olarak Bhaskar ve arkadaşları hem sosyal bilimler pratiği hem de ona eşlik eden teorik ve metodolojik hususlar konusunda daha sofistike bir anlayışa sahiplerdir. Onların felsefesi doğa bilimlerinden ziyade sosyal bilimler için bir kılavuz olarak amaçlanmıştır. Bununla beraber, eleştirel realistler Popper gibi natüralist bir konumu savunurlar. Onlar, bir düzeyde, sosyal bilimler ve doğa bilimlerinin aynı yöntemi kullandıklarını ve bu nedenle, bir sosyal bilim fikrinin bir kurgudan ibaret olmadığını göstermek isterler. Onlara göre, çoğu anti-natüralist, örneğin Peter Winch pozitivist bir bilim anlayışını benimserken temel bir hata yapar. Realistler sosyal araştırmacıların pozitivist bir tarzda çalışmadıklarını kabul eder, ancak doğa bilimlerinin de aynı durumda olduğunu ısrarla vurgularlar. Bu yüzden, Winch nedenselliğin düzenliliği fikrinin sosyal araştırmaya yabancı olduğuna, ancak onu doğa bilim pratiğinin içkin bir özelliği olarak almakta hatalı olduklarına işaret ederler. pozitivist bir anlayışın yerine realist bir bilim anlayışı geliştirildiğinde, yetkin bir natüralizm ayrı bir imkân haline gelir. Sosyal bilimler, doğa bilimleri gibi, gözlenen ‘yarı düzenlilikler’i açıklamak için temel toplumsal yapılar veya mekanizmaları ortaya çıkarmaya çalışırlar. Yarı düzenlilikler veya ‘kısmî düzenlilikler’ eksik örüntülerdir, ancak yine de örüntülerdir. “Kadınlara benzer türden iş için daha az ödeme yapılma eğilimi söz konusudur” veya “Protestanlar Katoliklere göre daha fazla intihara teşebbüs ederler” yarı düzenlilik örnekleridir. Bunlar farklı mekanizmaları birbirlerine karıştıkları ve tam düzenliliklerin nadir olduğu açık sistemler için tipiklerdir. Yarı düzenlilikler bir veya birkaç mekanizmanın mevcudiyetini ima eder.41 Yetkin bir realizmden söz ettim, zira Bhaskar sosyal bilimler ve doğa bilimleri arasındaki üç farklılıktan söz eder. Doğal yapıların aksine, toplumsal yapılar etkiledikleri etkinliklerden bağımsız olarak var olmazlar, ne de insanların düşüncelerinden bağımsız olarak var olurlar. Onlar, aynı zamanda, doğal yapılardan çok daha fazla değişime tâbilerdir.42

Bhaskar’ın natüralist bakış açısını, sanki toplumsal alan doğa bilimlerin terimleri içinde yorumlanabilecekmiş gibi, indirgemeciliğin carte blanch’ı olarak yorumlamak hatadır. Durkheim ve Boutroux gibi, eleştirel realistler, gerçekliğin daha basit alanlarına uygulanabilen yasalar aynı zamanda daha kompleks olanları etkilerken, daha kompleks olanların daha basit olanların toplamlarına indirgenemeyeceğini varsayma eğilimindedirler. Her alan basitçe daha alt bir düzenin yasalarıyla yakalanamayacak bir kompleksliğe sahiptir. Biyolojik dünyayı kimyasalların işleyişine veya kimyasal mekanizmaları fiziksel mekanizmalara indirgemek büyük bir hataysa, toplumsalın diğer bilimlerin kombinasyonuyla ele alınamayacak oluşumsal özellikleri vardır. Bhaskar’ın bütüncü bakış açısı aynı zamanda bireyselci açıklamaları dışlar, zira onlar toplumsalın kendine özgülüğünü de yeterince dikkat göstermezler.

Sosyal teoriye katkılarEleştirel realistler, örneğin Bhaskar sosyal teoriye de katkıda bulunurlar. Onlar hem toplumsal determinizmden hem de iradecilikten uzak durmaya çalışırlar. Toplumsal determinizm insanî failliğin rolünü küçümser; iradecilik karşı yönde hata içindedir. İkisinin ortak özelliği, sanki toplumsal yapılar failliği engelliyormuş gibi hatalı bir biçimde toplum ve failliği birbirinin karşısına koymalarıdır. Bhaskar’a göre, toplum faillik için bir engel değil onun önkoşuludur. Ayrıca, insanların failliği toplumu yeniden üretir ve dönüştürür. Bhaskar bunu ‘dönüştürümsel toplumsal eylem modeli’yle açıklar: toplumsal yapı insanî failliğin hem aracı hem de ürünüdür.43 Nitekim, yeni hiçbir yaratı yoktur: heykeltıraşların sadece eldeki materyallerden bir şeyler yaratabilmesi gibi, bireyler de failliği sadece yapıya dayanarak icra edebilirler. Aristotelesçi terimler içinde, bireysel edimler etkin neden ve yapı maddî nedendir. Heykeltıraş örneğine yeniden dönersek: etkinliği kil değil sanatçı başlatabilir, ancak kullanılan kilin türü üretilen şeyini biçimini etkiler.44 Bu katkının hangi ölçüde yenilikçi olduğu

41 Yarı düzenlilikler konusunda, örneğin bkz. Downward et al., 2002; Lawson, 2003: 105-106; Pinkstone, 2002; ve Finch and McMaster, 2002.42 Bhaskar, 1998; 38 ve devamı.

7

Page 8: Baert 4 Eleştirel Realizm

SOSYAL BİLİMLER FELSEFESİ

farklı bir meseledir (özellikle bazı realistlerin diğer teorisyenlerin benzer görüşler, daha önce büyük ölçüde ifade ettiklerini kabul ettikleri dikkate alınırsa).45 Dönüştürümsel toplumsal eylem modelinin –yapının insanların eylemlerinin hem aracı hem de niyetlenilmemiş sonucu olduğunu öne süren– ‘yapının ikiliği’ kavramına benzediği Giddens’ın yapılaşma teorisine aşina olanların dikkatini çekecektir.46 Giddens gibi, eleştirel realistler insanları kendi eylemleri ve düşüncelerini sürekli gözeten ve bunu toplumsal hayatın işleyişi hakkında zımnî, pratik bilgi nedeniyle yapabilen varlıklar olarak resmetme eğilimindedirler.47 Bu yüzden, Lawson için, sözel bilinç ve bilinç dışı alanın yanı sıra, zihin pratik bilinç düzeyi olarak ifade edilen zımnî bir düzeyde de işler ve yapıların niyetlenilmemiş yeniden üretimini açıklayan şey kesinlikle bu zımnî boyut ve kendini-gözetme süreci arasındaki kompleks etkileşimdir. Ancak ayrıca, tüm realistlerin, Lawson gibi, Giddens’a sıcak bakmadıkları belirtilmelidir. Örneğin, Margaret Archer’ın morfogenetik yaklaşımı Giddens’a daha güçlü ve gerçekte Bhaskar’a daha ılımlı bir eleştiriyi içerir. Giddens yapıların eşzamanlı yeniden-üretimine odaklanmasına karşın, Archer’a göre, yapı faillikten önce gelirken, yapısal gelişme veya yeniden-üretim insanların eylemlerinden önce gelir. Giddens’ın ‘merkezde birleştirme’ hatasının aksine, Archer yapısal koşullar ve insanların failliklerini açıkça ayırmaya çalışır ve zamanın geçişi onun toplumun değişimi ve dönüşümü açıklaması için merkezî önemdedir. “Yapı zorunlu olarak onu dönüştüren eylemlerden önce gelir”. Ayruca, Archer farklı yapıların farklı koşulları nasıl belirleyecekleri ve bu nedenle, farklı etkilere nasıl yol açacaklarını dikkatle araştırır.

Gidens’ın yapılaşma teorisiyle bir başka farklılık daha vardır. Geç dönem Wittgeinstein’dan etkilenen Giddens’ın toplumsal yapı anlayışı insanların etkinliklerine tekrara tekrar dâhil olan paylaşılan kurallar ve kaynaklara işaret eder. Her ne kadar eleştirel realistler de Wittgeinstein ve Winnch’e borçlu olsalar, yapıyı toplumsal konumlara göre betimleme eğilimindedirler. Bu konumların doğası onları işgal eden insanlara bağımlıdır. Örneğin, öğrenciler gelip gider ancak öğrenci konumu az veya çok aynı kalır. Benzer şekilde, bir toprak sahibi zamanla farklı kiracılara sahip olur, ancak kiracılık konumu değişimlerden etkilenmez. Her konum, ona eşlik eden haklar ve yükümlülüklerin içindeki kişilerin değişmesinden etkilenmemesi bakımından, değişmeden kalır. Eleştirel realistler ‘dışsal olarak ilişkili’ ilişkilerin aksine ‘içsel olarak ilişkili’ ilişkilere özel dikkat gösterme eğilimindedirler. İkincilerde, konumlar aralarındaki ilişkiler nedeniyle oldukları şeyken, birincilerde her varlık diğeriyle ilişkisine bağımlıdır. Dışsal ilişkinin bir örneği, banliyödekiler arasındaki ilişkidir: onlar kendi ilişkilerinden bağımsız olan şeylerdir. Aksine, toprak sahibi bir kiracıyla ilişkileri bakımından olduğu şeydir, benzer şekilde kiracı da. Aynısı örneğin öğretmen ve öğrenci, ebeveyn ve çocuk, efendi ve köle arasındaki ilişki için geçerlidir. Eleştirel realistler çok miktarda ilişkinin içsel olduğuna ve onların sosyal analiz için büyük öneme sahip olduğuna işaret ederler. Onlar eşitsizlikler ve güç farklılıklarını somutlaştırdıkları için önemlidir. Her konum mevcut tarihsel çıkarlar ve kaynaklarla el ele gider. Bu çıkarlar ve kaynaklar mevcut ve gelecek stratejileri etkilemekle bağlantılı bir ‘nesnel gerçekliği’ oluştururlar.48

Giddens’la son bir farklılık daha vardır. Giddens evrimci düşüncenin sosyolojideki kullanımı hakkında şüphelere sahiptir. Ona göre, toplumsal dünya ve doğa dünyası arasındaki farklılıklar her zaman o kadar büyüktür ki, evrimci modeller toplumsal alanda doğa dünyasındakiyle aynı açıklayıcı güce sahip değillerdir.49 Açıklayıcı amaçlar çok sınırlıdır. Eleştirel realistler, genellikle, evrimci analojilere çok daha sıcak bakmışlardır. Richard Dawkins’in Darwin yorumundan etkilenen Rom Harré dikkati evrimci açıklama biçimlerinin verimliliğine çeken ilk sadık realistlerden biridir ve Bhaskar bu konuda onu izler.50 Dawkins’in genin toplumsal bir dengi olarak meme fikriyle ikisi de

43 Bhaskar, 1998; 34-35.44 Bhaskar, 1998; 39-40; Lewis, 2000: 257-258.45 Örneğin, Gary Potter (2000a) Jeffrey Alexander’ın Bourdieu eleştirisini Bourdieu’nun eleştirel realist yapı ve faillik açıklamasına zımnî bağlılığını göremediği için reddederken, Joseph’a göre (2000), Gramsci’nin hegemonya teorisi dönüştürümsel toplumsal eylem modeliyle uyuşur ve Mark Peacock (1993) Friedrich Hayek’in benzer realist bir okumasını savunur.46 Örneğin, bkz. Giddens, 1984. Bhaskar ve Giddens hakkında bir karşılaştırma için, bkz. New, 1994 ve Archer, 1995.47 Lawson, 1997: 178 ve devamı. Zımnî bilgi kavramının eleştirel realist kullanımının eleştirel bir incelemesi için, bkz. Faulkner, 2002.48 Lewis, 2000: 257-265.49 Giddens, 1984.50 Jensen and Harré, 1981; Harré, 1981; ve Bhaskar, 1981.

8

Page 9: Baert 4 Eleştirel Realizm

ELEŞTİREL REALİZM

özellikle ilgilenmiştir. Ancak özellikle iktisatta eleştirel realistler evrimci düşüncenin önemine dikkat çekmişlerdir. Geoff Hodgson’un İktisat ve Evrim adlı kitabı bu açıdan temel önemdedir, zira o dikkati komplekslik teorisi ve kaos teorisinin iktisat için önemine çeker ve o ve diğer sosyal bilimciler bu yeni gelişmeleri tutarlı bir referans çerçevesi içinde özetlemişlerdir.51 Benzer bir eğilim içinde, Lawson İktisadı Yeniden Yönlendirmek adlı çalışmasında hem pozitif hem de negatif geri-besleyici döngülerin merkezî bir konumu işgal ettiği bir model geliştirir. Lawson için, dönüştürümsel toplumsal eylem modeli bu bakış açısıyla mükemmel uyum içindedir.52

Uygulama: İngiliz PolitikasıEleştirel realistler özellikle teorik düzeyde verimlidir, ancak onlar geleneksel olarak empirik araştırmaya az ilgi göstermişlerdir. Bununla beraber, yakınlarda, sosyal araştırmaya yeni inancın kullanışlılığını kanıtlamaya yönelik bazı girişimler yapıldı. Bu tür bir örnek Bob Carter’ın etnisite ve ırkla ilgili sorunları eleştirel teori perspektifinden araştıran Realizm ve Irkçılık adlı çalışmasıdır, ancak bu kitap, ırk kavramının analitik kuşanışlılığını sorgulayarak, empirik araştırmadan ziyade sosyal teoriye katkıda bulunur.53 Benzer bir eğilim içinde, Carter ve News’in Realizmi Anlamak adlı eseri özellikle eleştirel realizmin sosyal bilimlerdeki metodoloji ve empirik araştırma açısından içerimlerini göstermeye adanmıştır.54 Empirik araştırmayla daha doğrudan ilişkili bir çalışma, Fleetwood ve Ackroyd’un editörlüğünü yaptığı realist sosyal teori ve metodolojinin örgüt teorisi ve iş hayatı araştırmaları alanındaki önemini araştıran Örgüt ve Yönetim Araştırmalarında Eleştirel Realist Uygulamalar’dır.55 Eleştirel realist bir perspektiften muhtemelen en etkili empirik araştırma David Mars ve Birmingham Üniversitesi’ndeki çalışma arkadaşları tarafından yazılan Perspektif İçinde Savaş Sonrası İngiliz Politikası’dır.56 Kitabın açık etkisi ve açıklamanın açıklığı onu ayrıntılı olarak ele almayı değerli kılmaktadır.

Bu yazarlar, savaş sonrası İngiliz politikasındaki çoğu çalışmanın yüzeysel, aterorik, atarihsel olduğunu öne sürer. Farklı olaylar ve politikalarla ilgilenen pozitivist epistemolojiye gömülmüş bu yazarların çoğu, yüzey düzeyde kalır. İngiliz politikasıyla ilgili yazarlar, Margaret Thatcher’ın kişiliği ve liderlik tarzı üzerine çok kapsamlı literatürde de görülebileceği gibi, bireylerin rolünü aşırı vurgulama eğilimindedir. Bu yaklaşım kullanışlı ayrıntılı veriler sağlar, ancak çeşitli birçok kayıtlı olguyu anlamayı sağlayacak sofistike bir teorik çerçeve ortaya koyamaz. Savaş sonrası Britanya üzerine bu yazıların çoğu özel siyasal veya toplumsal örneklere odaklanmış, ancak onları genel tarihsel bir bağlama yerleştirmemişlerdir. Örneğin, Thatcher dönemine odaklanan resmi, birçok kitap onun ortaya çıkışı ve yükselişine katkıda bulunan yapısal faktörleri açıklayamamıştır. Özetle, savaş sonrası İngiliz politikası üzerine literatür çok fazla olgu, ancak onları açıklayacak çok az teorik çalışma sunar.57

Bu bağlamda, Marsh vd. eleştirel realist bir perspektifin gerekli olduğunu öne sürer. Onlar, uygun bir açıklamanın olaylar ve eylemlerin görünür yüzeylerinin ötesine geçmesi gerektiğini öne sürerek, güçlü bir anti pozitivist tutumu benimserler. Onlar ayrıca, bazıları birbirlerini pekiştirirken diğerlerinin engelleyebileceği ekonomik mekanizmalardan kültürel mekanizmalara kadar, farklı mekanizmaların devreye girebileceğini kabul eden disiplinler-arası bir yaklaşım önerirler. Realist bakış açısı ayrıca yapısal faktörler ve bireysel faillik arasındaki etkileşimle özel olarak ilgilenirler. Yapı ve faillik arasındaki ilişki diyalektik bir ilişki olarak betimlenir. Bir yandan, failler yapılardan kaçınamaz, aksine onunla karşı karşıyadırlar veya ona yaslanırlar. Yapılar bir ölçüde verili ve dışsaldır. Öte yandan, bireyler aynı zamanda yapıları yorumlar ve etkilerler. Onlar stratejik bir biçimde davranabilir ve yapıyı yeniden-üretebilir veya değiştirebilirler, ancak değişmeye her zaman bir süreklilik unsuru eşlik eder. Bu yüzden, sadece net sınırlar içinde basitleştirici değişme açıklamasından kaçınmamız gerekir.58

51 Hodgson, 1993.52 Lawson, 2003: 110-140.53 Carter, 2000.54 Carter and New, 2004.55 Fleetwood and Ackroyd, 2004.56 Marsh et al., 1999.57 Marsh et al., 1999: 2-5.

9

Page 10: Baert 4 Eleştirel Realizm

SOSYAL BİLİMLER FELSEFESİ

Bu perspektif birbirini izleyen Thatcher hükümetleri dönemi üzerinde tartışmada çok iyi açımlanır. Bu yazarlar Thatcher’ın yükseldiği ve iktidarını sürdürdüğü yapısal bağlamı ortaya koyarlar. Onlar tarihsel bir perspektifi benimser ve tek yanlı analizlerden kaçınırlar. Thatcher’ın yükselişi ve popülerliğinin bu tür bir kısmî açıklaması, onun Britanya’daki ekonomik kriz karşısında tutarlı bir tepsi sergilediği biçimindedir. Bu yazarlar ayrıca süreksizlik tezini, yani Thatcher’ın başından beri Thatcherizmin ne olduğunu bildiğini ve ofisteki ilk yıllarının önceki yıllardan kökten farklı olduğu iddiasını reddederler. Marsh vd. Thatcherizmin farklı girdilere tepki içinde her zaman değiştiği ve evrimleştiğini vurgulayan evrimci bir bakış açısına başvururlar. Bu girdiler modern kapitalizmin krizlerinden Yeni Sağ ideolojiye kadar farklı oluşumları içerir. Yazarlar 1970’ler ve 1980’lerde birleşik Krallıkta ve dünyadaki özel ekonomik ve siyasal durumun Thatcher hükümetlerine özel siyasal itirazlara ve kısıtlamalara nasıl sağladığını araştırdılar. 1970’lerin sonlarından itibaren, sonraki İngiliz hükümetler ABD ekonomisinin zayıflamasıyla ve Fordist ekonomik düzenleme biçimlerinin küresel kriziyle karşı karşıya kaldılar. Hükümetlerin tepkileri Britanya’nın dünyadaki ekonomik ve siyasal rolünün zayıflamasıyla sınırlıydı. Thatcher iktidara gelmeden önce Keynesyen konsensüs zaten sınırlıydı (Londra mali piyasasının malî piyasayı muhafaza etmeye ve poundun değerini korumaya yönelik sürekli girişimleri nedeniyle). Aslında, Thatcherizm geçmişten köklü bir kopuş oluşturmaz. Thatcher’ın tepkileri –özellikle özelleştirme, sıkı para politikası ve idarî reform– başlangıçta tutarsız ve tesadüfiydi. Sadece Thatcher’ın üçüncü döneminde ve Major hükümetinde bu çözümler daha tutarlı ve daha sofistike düzeyler sağladı.59

Thatcher döneminden sonra hem Muhafazakâr Parti hem İşçi Partisi enerjisini büyük ölçüde parti yönetimi, imaj ve stille ilgili sorunlara yoğunlaştırdı. Bu Britanya’yı da aşan daha genel yapısal dönüşümlerle açıklanabilir. Sovyet tarzı komünizmin çöküşüyle, politika yeni bir ‘post-ideolojik’ çağa girdi: çoğu güçlü partiler liberal demokratikti ve temel sorunlarda fikir birliği içindeydi. Merkez sol ve merkez sağ partiler, daha önceki dönemin sosyal demokrat ortodoksisini reddederek benzer bir neo-liberal gündemi benimsemeye başladılar. Bu post-ideolojik dönüşüm iki temel sonuca sahipti. İlk olarak, özünde farklı çok az siyasal partiyle, siyasal failler ideolojiden ziyade imaj ve ‘idari yetkinlik’ yarışındaydı. Yeni İşçi Partisinin imaj konusundaki odağı bu yeni tehditler ve kısıtlamalara aktif, stratejik bir tepki olarak görülebilir. Bu kendini ‘parti sözcüleri’ne atfedilen daha önemli bir rolde kendini gösterir. İkinci olarak, geleneksel konumlarını kaybeden siyasal partilerle, her parti içinde fikir ayrılığı ve bölünme olasılığı artar. Bu, Avrupa’nın (ve özelde Maastricht Anlaşmasının) 1990’larda Muhafazakâr Parti içinde bölünmeye yol açan bir sorun haline gelir.60

Bununla beraber, savaş sonrası İngiliz politikasında onların görüşünün cazibesiyle, Mars vd.nin kendi çalışmalarını haklılaştırmak için eleştirel realist felsefenin kompleksliğine niçin gerek duydukları tamamen açık değildir. Bu tarihsel açıklamayı desteklemek için, yapı ve faillik arasındaki ilişki konusunda teorik bir tartışma yeterli olacaktı. Marsh vd.nin eleştirel realizmin felsefi programının diğer yanlarına ek bağlılıkları fazla bir şey ekler görünmez. Ayrıca, inandırıcı bir tarihsel açıklama –temel aktörlerin yapısal kısıtlamalar ve ayıklayıcı baskılar karşısında karar alma biçimlerine odaklanarak– faillik ve yapı arasındaki uygun dengeyi kurabilir. Mrsh ve çalışma arkadaşlarının düşüncelerinin aksine, aynı dönem hakkında yazan diğer tarihçiler bunu daha iyi ve hatta oldukça başarılı bir biçimde yapmışlardır. Perspektif İçinde Savaş Sonrası İngiliz Politikası’nın yazarları bostan korkuluğu önerme ve diğer tarihsel açıklama tiplerinin tuhaf kalıp-yargılarını önerme eğilimindeydiler. İngiliz tarihinin bu dönemi hakkındaki çok az yetkin tarihsel yazı Marsh vd.nin sunduğu ham pozitivizmle uyum içindeydi.

DeğerlendirmeEleştirel realizm sosyal bilimlerin nasıl sürdürülmesi ve ne yapılmaması gerektiği konusunda normatif bir model geliştirmeye çalışır. O bazen kendini bu talimatları inşa ettiği temelde haklılaştırır ve bu yüzden, onun bu grevi başarıp başaramadığı sorunu önemini sürdürür. Daha önceden belirtildiği gibi, mevcut görev iki yönlüdür: o basitçe sosyal araştırmacıları uygun prosedürler konusunda

58 Marsh et al., 1999: 6-19.59 Marsh et al., 1999 168-188.60 Marsh et al., 1999: 189-208.

10

Page 11: Baert 4 Eleştirel Realizm

ELEŞTİREL REALİZM

bilgilendirmekle yetinmez, aynı zamanda gereken yerlerde onları nereye gitmemeleri gerektiği konusunda uyarır. Realistler iki kategoriyle ilgilendikleri durumlarda –yani, pozitif talimatlar konusunda– daha az ölçüde inandırıcıdırlar. Onlar araştırmacıların çalışmalarını nasıl sürdürmeleri gerektiği konusunda açık talimatlara sahiplerdir. Onlar, gözlenen tasarlanmış olgulardan hareket ederek, daha derin gerçeklik düzeylerde konumlanmış mekanizmalar hakkında uygun hipotezler geliştirmek için analojiler ve metaforları kullanabilirler. Bu hipotezler nihayetinde empirik olarak sınanacaklardır ve bu hipotezler daha açıklayıcı güce sahip oldukları ölçüde bizim için daha iyi olacaklardır. Ancak realistler, belirli araştırma pratikleriyle çelişen dersler verdiklerinde veya en azından şimdiye kadar yapılandan farklı bir şey önerdiklerinde daha bilgilendiricidirler. Ekonomi dışında, çoğu ana akım sosyal araştırma realist gündemin önerdiği incelikli prosedürlerle uyumludur. Eleştirel realistler çoğu kez pozitivizmin hayaletinden, sosyal araştırmanın mantıkçı pozitivizmin kalıntılarıyla dolu olma derecesine işaret ederler. Ancak bu tamamen doğru değildir. Çağdaş sosyal teorisyenlerin sadece düzenli birliktelikleri kaydetmekle yetindikleri doğru değildir; onlar bu düzenliliklerin nasıl ortaya çıktıklarını açıklamayacak mekanizmaları araştırırlar. Eleştirel realistler çoğu sosyal bilimcinin çok uzun zamandır yaptıkları şeyleri ifade ederler.61

Realist perspektifte bir başka problem, onun indirgemeci bilgi edinme anlayışıdır –insan araştırmacıya açık birçok bilgi tipini daha az sayıda bilgiye indirgeme. Eleştirel realistler sosyal bilimin amacını dış dünyayı mümkün olduğu kadar doğru olarak açıklama ve betimleme olarak alma eğilimindedirler ve insanların niçin kendi toplumsal ortamlarını araştırmaya güdülenebilecekleri veya ilgilenme gereği duyabilecekleriyle ilgili diğer nedenlerle çok az ilgilenirler. Onlar bazen kendini özgürleştirme ve toplumsal eleştiriden söz ederler, ancak onların felsefi ve metodolojik araştırmalarının bu amaçlara değil, aksine açıklayıcı güce ve aslına sadık betimlemeye uyumludur. Eleştirel realistler, kısmen ‘bilimci’ bir perspektife yakalandıkları için, bilginin ne hakkında olduğu konusunda sınırlı bir görüşü benimserler –bununla, belirli bir doğa bilimleri modelinin bilgi edinmenin doğasının araştırılması üzerinde oldukça etkili olmasını kastediyorum. Bu açıdan, eleştirel realizm, hepsi bilimci bir eğilimi taşıyan felsefi öğretileri, Humecu empirizme, Hempel’in mantıkçı pozitivizmine ve Popper’ın yanlışlamacılığına tepki göstermesi bakımından andırır. Kuşkusuz, bu felsefi konumlardakilerin aksine, Bhaskar vd.nin bilimin ne olduğu hakkında farklı bir anlayış veya doğa bilimlerinde açıklamanın ne anlama geldiği konusunda farklı bir görüş öne sürdükleri doğrudur. Ancak onların genel bakış açısı, yine de bazı doğa bilimlerinin nasıl işlediği konusunda sınırlı dış hatlar içinde sınırlayan bilgi edinme anlayışıyla çalışmaları bakımından, sözgelimi Heme, Hempel ve Popper’ınkinden çok farklı değildir.

Bu sınırlı bilgi edinme anlayışını kabul ettiğimizde bile, eleştirel realist gündemin açıklama veya betimlemeyi mümkün kılıp kılmayacağı tamamen açık değildir. Öncülleri dikkate alınırsa, eleştirel realist kılavuzluğun sosyal araştırmacının doğrudan gözlemle ulaşılamayan farklı mekanizmalar ve güçleri açığa çıkarmasını sağlamakta nasıl yardımcı olabileceği açık değildir. Bu kabullerden biri, çoğu sistemin açık sistem olduğu ve sosyal sistemlerin de onlar arasında yer aldığıdır. Bu açık sistemler fikri ilk başlarda nedenselliğin düzenliliği fikrini, olguların düzenli birlikteliklerinin nedenselliğin gerek ve yeter koşulu olduğu düşüncesini eleştirmekte kullanılmıştır. Realistler, haklı olarak, çoğu sistemin açık olduğunu kabul ettiğimizde, düzenlilik fikrinin yıkıldığını, çünkü derin alan ve gözlemsel alan arasında bir senkron olmayabileceğini öne sürerler. Bu yüzden, sistemlerin açıklığı ve dolayısıyla farklı mekanizmaların gözlemsel düzeyle iç içe geçmeleri nedeniyle katı empiristlerin belirlediklerini varsaydıkları türden yasa-benzeri genellemeleri elde etmek için gözlemsel alana yaslanamayız. Ancak bu doğruysa, sosyal araştırmacıların daha derin düzeylere realistlerin bulabileceklerini iddia ettikleri biçimde ulaşabilmeyi beklemeleri de aynı ölçüde problemlidir, zira empirik alana referanslar farklı mekanizmalar ve güçlerin devreye girmesiyle kirlenmiştir. Benzer şekilde, eleştirel realist yarı düzenliliklere dayanır ve bir tasarım olan olgular eleştirel realistlerin gözlenebilir ve derin arasında senkronun yokluğuna ısrarlı vurgularıyla uyuşmaz görünür. Eleştirel realistlerin kendi kabullerinin çok kapsamlı sonuçlarını tanımamaları dikkat çekicidir. Onlar çoğu sistemin gerçekte sosyal sistemlerde olana benzer biçimde olduğunu ve bilim adamlarının eleştirel realizmin ilkelerine göre çalıştıklarını iddia etmekte haklılarsa, buradan, çoğu bilimsel açıklamanın haklı olarak felsefi açıdan doğrulanamayacağı sonucu çıkar. Bu, kuşkusuz, onların bilişsel

61 Ayrıca, bkz. Baert, 1996; 1998a: 189-197.

11

Page 12: Baert 4 Eleştirel Realizm

SOSYAL BİLİMLER FELSEFESİ

geçerliliklerini göz ardı etmek için yeterli bir neden olmasa da, eleştirel realistlerin benimsediğinden çok daha şüpheci bir konumu ima etmeyecektir.

Eleştirel realistler kendi argümanlarının güçlendirmek için bir bostan korkuluğu önerme ve onun devrimci doğasını ima etme eğilimindedirler. Onlar, böylece, farklı teorik konumları ideal-tip bir inşa başlığı altına yerleştirerek, diğerlerinin görüşlerini basitleştirir ve muhtemelen kalıp yargılara hapsederler. Bunun bir örneği, Bhaskar’ın iradeciliğe ve determinizme veya sosyolojik terminolojide eylem-yönelimli ve yapı-yönelimli teorilere karşı çıkış biçimidir. Bhaskar’a göre, birinciler Max Weber’in bireyselci konumuna, ikincisi Durkheim’ın kollektivist bakış açısına gide ve ikisi de eksik ve nihayetinde doyurucu olmayan bir resim sunar. Bu nedenle, toplumsalı daha kapsamlı ve daha doğru biçimde sunmak için bu ikiliğin aşılmasına gerek vardır. Bhaskar’ın argümanındaki problem, çok az teorinin bu uç kategorilerden birine ait olma yöneliminde olduklarıdır. Çoğu teori her iki tiptekinden daha komplekstir, toplumsal hayatın yoğun kompleksliği ve muğlâklığını, toplumsal ve bireysel arasındaki örtüşmeleri kabul eder ve olumlarlar. Kesinlikle, Georg Simmel, G.H. Mead veya Talcott Parsons’ın teorik perspektifleri iradecilik veya determinizme indirgenemez. Parsons’ın amacı, kesinlikle Weber’in amaçlı eylem hakkındaki verimli görüşlerini daha sistematik yaklaşımların bazı ciddi/düşünceli doğrularıyla birleştirmektir ve daha sonradan bunun (bireysel seçimleri temsil eden) kalıp değişkenleri (sistemsel kısıtlamaları temsil eden) kendi işlevsel analiziyle ilişkilendirerek başarmıştır. Ayrıca, bireysel failliği ve yapıyı vurgulayan yaklaşımlar arasında ir karşı ayrım bulunduğunu varsaymak açıklıktan yoksundur, zira faillik veya yapının vurgulanabileceği en azından iki yol vardır. Biz bir metodolojik konumu veya ontolojik bir iddiayı benimseyebiliriz ve biri diğerini zorunlu olarak gerektirmez. Ontolojik kollektivizmi savunurken metodolojik bireyciliğe inanmak veya aksini yapmak yeterince mümkündür. Bhaskar’ın ikisini karıştırma eğilimi onun argümanını daha az inandırıcı kılar.62

Bhaskar’ın iradecilik ve determinizm karşıtlığını aşma girişimi onun ve gerçekte çoğu eleştirel realistin düşüncesini karakterize eden bir başka ifade edilmeyen kabulün varlığını gösterir. Bu kabul Dewey’nin ‘seyirci bilgi teorisi’ olarak adlandırdığı şeye yakındır.63 Eleştirel realistler, sosyal araştırmanın amacının toplumsal dünyanın haritasını mümkün olduğu kadar doğru ve tam biçimde ortaya çıkarmak olduğunu varsaymaları bakımından, örtük bir biçimde seyirci bilgi teorisini benimserler. Öngörü artık çoğu sistemin kaçınılmaz açıklığını açıklamanın uygun amacı bir olarak görülmezken, artık araştırmada değerli olan dış dünyayı yansıtmaktır. Bir sözde haritacı olarak bu sosyal araştırmacı fikri ‘tek yanlı’ ve ‘eksik perspektiflerin ötesine geçme, sadece eylemin değil yapının da olduğunu kabul etme ve toplum kadar faillik denen bir şeyin de olduğunu gösterme arzusunu besler. O, ayrıca, yapıların basitçe kısıtlayıcı değil aynı zamanda mümkün kılıcı da olduklarını, sadece insanların bir şeyleri yapmalarına engel olmayıp, aynı zamanda bazen bu şeyleri başarma ve failliklerini sergilemelerinde yardımcı olduklarını vurgulamanın altını çizerler. Ve, onların ilgilerinin hermeneutikten görüşlere yönelmesinin temelinde yatan da bu bir haritacı olarak sosyal araştırmacı anlayışıdır. Toplumsal dünyanın önceden yorumlanmış doğası dikkate alınırsa, insanların anlamları ve inançlarını kavramak toplumsal alanda olagelen şeyin güvenilir bir sunumunun bir ön-gerekliliği olarak alınır ve pozitivist yöntemlerin toplumsal hayatı nihayetinde doğru bir biçimde betimleyememelerinin nedeni onun anlamlı boyutunu bilinçli olarak göz ardı etmeleridir. Ancak seyirci bilgi teorisi birkaç düzeyde problemlidir. İlk olarak, o dil ve bilgiyi insan türünün dış dünyaya uyum sağlayabilmek için kullandığı sofistike araçlar olarak görmekte fazlasıyla haklı olsa bile, insanların bilişsel fonksiyonlarının artık dünyayı yansıtabildikleri ve gerçekliği olduğu gibi temsil edebildikleri ölçüde değiştiğini öne sürmek çok iddialı olacaktır.64 Bölüm 5, 6 ve 7’de bilgi edinme sürecini dış dünyayı kopya etmekten ziyade bir aşa çıkma biçimi olarak anlamanın daha verimli olduğu öne sürülecektir. Bu yüzden, bilgi gerçekliğin bir temsilinden ziyade aktif bir süreç –bir tasvirden ziyade eylem- olarak görülmelidir. İkinci olarak, yorulmayıcı yöntemi önceden bilinmeyen mekanizmaları açığa çıkarmaya ve gerçekliğin şimdiye kadar ulaşılmayan düzeylerine ulaşmaya yönelik bir atlama tahtası olarak görmekten ziyade, yorumlama ve anlamayı Gadamer’inkine benzer bir biçimde ele almak daha anlamlı olacaktır. Gadamerci anlama anlayışı sonraki bölümlerde açıklanacaktır, ancak burada bu anlayışın içerimlerinden birinin kültüre özel ön-kabullerin bir

62 Faillik-yapı ayrımı üzerine bir tartışma için, bkz. Holmwood and Stewart, 1991.63 Dewey, 1930: 233 ve devamı.64 Ayrıca, bkz. Dewey, 1908: 53 ve devamı.

12

Page 13: Baert 4 Eleştirel Realizm

ELEŞTİREL REALİZM

yorumlama edimini olmazsa olmaz bir koşulu olduğu ve bu nedenle, yorumlayıcı yöntemi toplumsal şeyleri gerçeklikte oldukları gibi temsil etmeyi mümkün kılacak bir temelde savunmanın yalıtıcı olduğunu belirtmekte fayda vardır.

Daha sonra bu temsiliyetçi olmayan bu bilgi anlayışını biraz daha geliştirecek ve bunu yaparken, tamamen karşısında değilse bile, realist bilim anlayışından çok farklı bir konumu benimseyeceğim. Birçok bakımdan realizmin antitezi olan Amerikan pragmatizminden yararlanacağım. Benim önerimin merkezi fikirlerinden biri, yakın felsefi ve tarihsel görüşler ışığında, doğa bilimleri ve sosyal bilimleri birleştirdiği varsayılan bir metodolojik strateji arayışının giderek zayıfladığıdır. Pragmatizm sosyal araştırmadaki –bilginin artık dış dünyayı yansıtır veya betimler olarak değil, aksine pratik icraatlarla yakından ilişkili olarak anlaşıldığı– yeni bir yönelimin habercisidir. Eleştirel teorisyenler pragmatizme karşı özellikle duyarlıdır: Jurgen Habermas büyük ölçüde Pierce, Mead ve diğer pragmatistlere yaslanır. Bu yüzden, sonraki bölümde eleştirel teori ele alınacak ve onun pragmatizmi kendine mal etme biçimine dikkat gösterilecektir. Bu 6. Bölümde Rorty’nin fikirlerinin tartışılmasına ve 7. Bölümde benim sosyal bilimlerde pragmatist felsefe taslağıma sahneyi hazırlayacaktır.

İleri OkumalarRealist hareketin öncüleri arasında Mary Hesse ve Rom Harré vardır; onların modeller ve analojilerin rolüne ilgileri eleştirel realistleri oldukça etkilemiştir. Hesse’nin fikirlerini kavramak için Güçler ve Alanlar ve Bilimde Modeller ve Analojiler adlı çalışmalarını okumanızı öneriyorum. Rom Harré’nin Bilimlerin Mantığına Giriş’inde benzer temalar tartışılmıştır. Roy Bhaskar eleştirel realist geleneğin önde gelen üyelerinden birinin ve onun Realist Bir Bilim Teorisi ve Natüralizmin İmkânı adlı çalışmaları temel metinler olarak görülür. Bu kitaplardan ilki bir realist bilim felsefesinin taslağını, ikincisi realist bir sosyal bilimler anlayışı sunar. İki kitabın da okunması zordur, bunun nedeni, sunulan argümanların kompleksliğinden ziyade Bhaskar’ın anlaşılması zor yazım tarzıdır. Bu metinlerle boğuşanlar hatta Bhaskar’ın en yeni kitaplarının ne kadar anlaşılması zor olduğunu ve Andrew Collier’in Eleştirel Realizm’inin Bhaskar’ın düşüncesine oldukça basit bir kitabı olduğuyla teselli bulacaklardır. Aynı ölçüde kolay anlaşılabilir ancak daha az sistematik bir ralizm açıklaması Peter Manicas’ın Bir Sosyal Bilimler Tarihi ve Felsefesi’nde bulunabilir. Lawson’ın İktisat ve Gerçeklik adlı eseri eleştirel realist literatürü bilmeyenler için daha bile uygun olabilir. Bu kitabın büyük bir kısmı iktisada ayrılsa da, 2, 3, 5 ve 6. Bölümleri eleştirel realizme mükemmel bir giriş oluşturur. Daha ileri düzeyde bir giriş kitabıyla ilgilenenlere Lawson’ın önceki kitabından hareketle oluşturduğu Ekonomiyi Yönlendirmek kitabı önerilebilir. Realizm, eleştirel teori ve hermeneutik arasındaki ilişki hakkında giriş niteliğinde bir inceleme için Outhwaite’in Yeni Sosyal Bilim Felsefeleri’ne bakınız. Yine de bu tanınmış incelemede, Outhwaite’in Habermas’ın konsensüs dayalı hakikat teorisini realist bir anlayışla bileştirmeye çalışma biçimiyle ilgili kuşkularım var. Humecu nedensellik anlayışının ikna edici realist bir eleştirisi için Harré ve Maiden’in Nedensel Güçler’ine bakınız. Eleştirel realizme yakın düşen bilim felsefesine bir başka katkı Nancy Carthwright’ın Fizik Yasaları Nasıl Yalan Söyler adlı çalışmasıdır. Sosyal teori üzerine realist görüşler Keat ve Urry’nin Bilim Olarak Sosyal Teori, Bhaskar’ın Natüralizmin İmkânı ve Archer’ın Realist Sosyal Teori adlı eserlerinde ifade edilir.

13