-
İÇİN
DEK
İLER
• İbadetin Tanımı
• İbadetlerin Teşri Süreci
• İbadetin Sebep ve Gayesi
• İbadet Çeşitleri
• İbadetin Başlıca Özellikleri
• İbadet Mükellefiyeti
• İbadetle İlgili Bazı Terimler
HED
EFLE
R • Bu üniteyi çalıştıktan sonra
• İbadet kavramını kavrayabilecek
• İbadetin sebep ve gayelerini anlayabilecek
• İbadet çeşitlerini öğrenebilecek
• İbadet mükellefiyetini kavrayabilecek
• Mükellefin fiillerini ve ibadetle ilgili bazı terimleri
değerlendirebileceksiniz.
ÜNİTE
1
İBADET KAVRAMI ve
MÜKELLEFİYET
İSLAM İBADET
ESASLARI
Prof.Dr. Davut YAYLALI
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Genel anlamda ibadet
Allah’ın emirlerini
yerine getirmek ve
yasakladığı bütün
fiillerden uzak
kalmaktır.
İbadetler, dinin özünü
teşkil eden iman
esaslarından sonra
dinde ikinci önemli
halkayı oluşturur.
GİRİŞ
İslam dininin temel hükümleri genel bir gruplamayla inançla
ilgili esaslar,
ibadetlerle ilgili esaslar ve ahlakla ilgili esaslar olmak üzere
üç kısımda incelenir.
İlahiyat Ön Lisans Programında bu kısımların her biri ayrı bir
ders konusu olarak
işlenmektedir. İslam ibadet esasları kapsamında yer alan bazı
meseleler güncel
yönleriyle Günümüz Fıkıh Problemleri dersinde de ele
alınmaktadır. Bu dersimizin
konusu, isminden de anlaşılacağı gibi İslam’ın ibadetlerle
ilgili temel esaslarıdır.
Kitabımızın birinci ünitesini de ibadet ve mükellefiyet
kavramlarına ayırmış
bulunuyoruz. İbadetin tanımı, teşri süreci, sebep ve gayesi,
çeşitleri, özellikleri,
ibadet mükellefiyeti ve mükellefin fiilleri, ünitemizin ana
konularını oluşturacaktır.
Ünitenin sonunda ibadetle ilgili bazı terimlerin de kısa
açıklamaları yer alacaktır.
İBADETİN TANIMI
İbadet kelimesi Arapça bir kelime olup sözlükte “kulluk yapmak,
itaat etmek,
boyun eğmek” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ibadet yani
kulluk etmenin biri
genel, diğeri özel olmak üzere iki anlamı vardır.
Genel anlamda ibadet Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve
yasakladığı
bütün fiillerden uzak kalmaktır. Kişinin Allah’ın rızasını
kazanmak için yaptığı veya
terk ettiği her davranış bu anlamda ibadet kapsamında ele
alınır. Bu açıdan birey
ve toplumun yararına gerçekleştirilen her olumlu davranışın dini
ve manevi bir
yönü vardır ve geniş anlamda ibadet olarak nitelenir.
İbadetin bu genel anlamı yanında bir de namaz, oruç, hac, zekât
gibi
mükellefin yaratıcısına karşı boyun eğmesi ve O’na saygısını
simgeleyen özel
anlamı vardır. Fıkıh kitaplarında ibadet kavramı daha çok bu dar
anlamıyla ele alınır
ve bu bağlamda Allah ve Resulü tarafından yapılması istenen
belirli davranış
biçimleri işlenir. Bunların başında hiç şüphesiz İslam’ın temel
şartlarını oluşturan
namaz, oruç, hac ve zekât ibadetleri gelir. Ayrıca Kur’an okuma,
kurban kesme,
adak ve kefaretler, dualar, çeşitli tür ve isim altında yapılan
hayır ve infaklar dar
anlamda ibadet kapsamı içinde değerlendirilir.
İbadetler, dinin özünü teşkil eden iman esaslarından sonra dinde
ikinci
önemli halkayı oluşturur. Yani dinin iki asli unsurundan biri
Allah’a inanma, ikincisi
ise O’na itaat ve ibadet etmektir. Bunun üçüncü boyutu ahlaki
esaslardır. Ahlaki
esaslar, inanç ve ibadetlerdeki samimiyeti ifade ettiği gibi bu
tutumun kullarla
ilişkilere yansıtılmasını da içerir. Çünkü insanın Allah’la olan
ilişkisini, diğer
insanlarla olan ilişkisinden tamamen ayrı tutmak mümkün
değildir. Nitekim Cibril
hadisinde dinin bu üç boyutu iman, İslam ve ihsan kelimeleriyle
özetlenir.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliSticky NoteÖNCE İMAN, HEMEN ARKASINDAN İKİNCİ OLARAK
İBADET
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
İbadetlerin şekil ve
ayrıntıları Hz.
Peygamber’in uygulama
ve açıklamalarıyla
netleşmiştir.
İBADETLERİN TEŞRİ SÜRECİ
Mekke döneminde öncelikli olarak tevhit inancı yani tek Allah’a,
O’nun
Peygamberine ve ahiret gününe iman vurgulanmış, ahlaki değerlere
yer verilmiş,
tevhit anlayışını pekiştiren ibadetler de peyderpey teşri
kılınmaya başlamıştır.
Namaz ve ona hazırlık niteliğindeki abdest, gusül ve maddi
temizlik Mekke
döneminde emredilmiştir. Beş vakit namaz, hicretten bir yıl
kadar önce miraçta
farz kılınmış, cuma namazı da hicret öncesinde emredilmiştir.
Hicretten sonraki
yıllarda yani Medine döneminde de İslam’ın diğer şartları olan
oruç, zekât ve hac
ibadetleri farz kılınmış kamu düzeni, hukukî ve ticarî hayat
başta olmak üzere dinin
diğer alanlardaki ameli hükümleri tamamlanmıştır.
İbadetlerin teşriinin ilk dönemlerden itibaren iman esaslarıyla
birlikte veya
onlardan hemen sonra yer alması, bunların dindeki merkezi yeri
ve inancın
korunmasında sahip bulunduğu önemi göstermektedir.
Kur’an’da başta namaz olmak üzere oruç, hac ve zekât ibadetleri
sıkça
hatırlatılıp emredilir. Ancak daha çok bu ibadetlerin önemi
vurgulanarak amaçları
belirtilir. Bu ibadetlerin şekil ve ayrıntıları Hz. Peygamber’in
uygulama ve
açıklamalarıyla netleşmiştir. Yaklaşık yirmi üç yıllık tebliğ
görevinin Medine
döneminde Hz. Peygamber ibadetlere ve insan ilişkilerine ait
açıklamalarda
bulunmuştur. Bu çerçevede “Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de
öylece kılınız”
(Buharî, “Ezan”, 18), “Hacla ilgili hükümleri benden öğreniniz”
(Nesaî, “Menâsik”,
220) diyerek ümmetine örnek olmuş, O’ndan ibadet esaslarını
öğrenen sahabe de
sonraki nesillere bu esasları aynen nakletmişlerdir. Bundan
dolayı ibadetler
konusunda fiili ve kavli sünnetle sahabe tatbikatı vazgeçilmez
bir kaynak değeri
taşır.
İbadetler, dinin ameli hükümlerinin en başında yer aldığı için
fıkhın ana
konularından birini teşkil eder. Şahısların kendilerine, Allah’a
ve diğer insanlara
karşı hak ve sorumluluklarını bilmesi şeklinde tanımlanan fıkhın
bütün konularının
ibadet yönü olmakla birlikte özellikle kişinin Yaratan’ına karşı
duyduğu saygı, itaat
ve ta’zimi simgeleyen davranışlar ibadet olarak
algılanmaktadır.
Bu sebeple ibadet konuları genel olarak fıkıh kitaplarının ilk
bölümlerinde
yer alır. Bu kısmın ilk konuları da ibadetlere vesile olan
abdest, teyemmüm, gusül
gibi temizlik bahisleridir. Daha sonra, namaz, oruç, hac, zekât
bazen da nikâh veya
cihad şeklinde konular sıralanır.
Önemine binaen ibadet konuları zamanla ilmihal ismiyle müstakil
kitaplarda
işlenmeye başlamıştır.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
O hâlde insanın
yaratılışına uygun
davranış Allah’a
inanmak ve ona ibadet
etmektir.
Kur’an’da birçok ayette
hürmet, tazim ve itaatin
en yüksek ifadesi olan,
ibadetin ancak Allah’a
yapılacağı, O’ndan
başkasının buna layık
olmadığı (Fatiha, 1/5;
Nahl, 16/36; İsra,
17/23) ifade edilir.
Kur’an’da birçok ayette hürmet, tazim ve itaatin en yüksek
ifadesi olan,
ibadetin ancak Allah’a yapılacağı, O’ndan başkasının buna layık
olmadığı (Fatiha,
1/5; Nahl, 16/36; İsra, 17/23) ifade edilir. Çünkü dünya ve
ahirette bütün nimetleri
veren ancak O’dur. Allah’ın yüceliği karşısında sadece insanoğlu
değil, kâinatta
bulunan her şey lisan-ı hâl ile O’na ibadet eder. Hayvanlar,
dağlar, ağaçlar, yıldızlar,
gökte uçan kuşlar ve diğer varlıklar Allah’ın istediği şekilde
O’na ibadet eder. (İsra,
17/44; Hac, 22/18; Nûr, 24/41). İnsan ve cinlerin dışındaki
varlıkların yaptıkları
ibadete şuursuz oldukları için “el-ibâde bi’t-teshir” denir.
İnsan ve cinlerin yaratılış
gayelerinin Allah’a ibadet etmek olduğu Kur’an’da ifade
edilmektedir. (Zâriyat,
51/56). İnsanlar ibadeti kendi tercihleriyle yaptığı için
onların ibadetlerine de “el-
ibâde bi’l-ihtiyâr” denilir.
İBADETİN SEBEP VE GAYESİ
Yüce Allah insanı diğer varlıklardan ayrı özelliklere sahip
olarak yaratmış ve
onu bütün yaratıklardan üstün kılmıştır. Dünyada mutlu
olabilmesi için kendisine
maddi ve manevi nice nimetler vermiştir. Bir ayette “O’nun
verdiği nimetleri
saymaya kalkışsanız sayamazsınız.” (İbrahim, 34/14) buyurarak bu
hususu belirtir.
İnsanın kendisini yoktan var eden, maddi ve manevi pek çok
nimeti ona
veren Yüce yaratıcıya karşı, saygı, bağlılık ve teşekkürlerini
sunması en tabii bir
görevidir. Bu görev de ancak ibadetlerle yerine getirilir.
İnsanın iyilik ve yardımını gördüğü başka bir insana teşekkür
etmesi nasıl bir
görevse kendisine sonsuz ve sayısız nimetleri veren Allah’a
karşı daha fazla
şükretmesi de onun en başta gelen görevi olmalıdır. Ancak bu
şükür sadece “sana
şükürler olsun Yarabbi”, “Teşekkür ederim Allah’ım” şeklinde
sözle değil, O’nun
emrettiği çeşitli ibadetlerle yerine getirilmelidir.
Kur’an’da Allah “Allah’a ibadet edin” (A’râf, 7/59,65,73; Hûd,
11/50,61,84
gibi), “Rabbinize ibadet edin.” (Mâide, 5/72,117), “Bana ibadet
edin” (Yâsîn, 36/61)
emirleriyle bu gerekliliği ifade etmektedir.
O hâlde insanın yaratılışına uygun davranış Allah’a inanmak ve
O’na ibadet
etmektir. İnsan bu yüce varlığın sevgisini kazanmak ve O’na
sığınmak,
korkularından kurtulmak, gelecekten umutlanmak için O’na kulluk
yani ibadet
eder. O’nun emir ve yasaklarının gereğini yerine getirmeye
çalışır.
Kısaca insan, Allah’a kulluk borcunu ödemek ve O’nun rızasını
kazanmak,
dünya hayatını kolaylaştırmak ve insanlara faydalı olmak, ahiret
hayatına
hazırlanmak ve sevap kazanmak için ibadet yapar.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
İbadette Allah’a saygı
ve ona bağlılık esastır.
İbadetlerin insana sağladığı birçok dünyevi, maddi faydası da
vardır. Ama
insan ibadeti hiçbir menfaat düşünmeden sırf Allah rızası için
ve O’nun nimetlerine
karşı bir şükür edası olarak yerine getirmelidir.
Cenab-ı Hakk’ın ibadetlerimizden dolayı bizi mükâfatlandırması,
sevap verip
cennetine koyması, cehennem azabından koruması, O’nun bir lütfu
ve ihsanıdır.
Allah’ı seven ve O’na hakkıyla bağlı olan birçok büyük insan,
ibadeti sırf Allah
için yapar. O’nun rızasını kazanmayı esas alır. Bazı insanlar da
Allah emrettiği için
O’na ibadet ederler. Bir kısım kimseler de cennete girmek ve
cehennemden
kurtulmak için ibadet ederler. Bu yüce duygulardan uzak olan
bazı insanlar ise
dünyada bir çıkar sağlamak için ibadet ederler. Bunların
yaptıkları aslında ibadet
olmaktan öte riyakârlık ve münafıklık olur.
Bir fiilin ibadet olabilmesi için inanılarak samimiyetle ve
dünyevi bir menfaat
beklenmeden yapılması gerekir. İbadette Allah’a saygı ve O’na
bağlılık esastır.
Temel ilke bu olmakla birlikte ibadetlerin ferdî ve toplumsal
birtakım
faydaları da vardır. Ancak bunlar ibadetin amacı değil,
neticesidir. Müslümanların
Allah rızası için yaptıkları ibadetler neticesinde ortaya çıkan
bazı faydalar onların sır
ve hikmetleridir. Mesela namaz, insanı kötülüklerden alıkoyar,
kişiyi Allah’a
yaklaştırır, sabra alıştırır. Özellikle cemaatle kılınan namaz,
topluluk bilincini
geliştirir, sosyal dayanışmaya katkı sağlar. Zekât, insanın
bencillik ve cimrilik gibi
kötü duygulardan arınmasını sağlar. Oruç, yoksulların hallerini
daha iyi anlamayı,
onlara yardım duygularının gelişmesini, insanın daha sağlıklı
olmasını sağlar.
İbadetle ilgili konuların her biri işlenirken onların sağladığı
bu gibi maddi
faydaları da ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.
İBADET ÇEŞİTLERİ
İbadetler çeşitli açılardan kısımlara ayrılmıştır.
1- Kuvvet derecesine göre farz, vacip, sünnet, sünnet, nafile,
müstehap ve
mendup gibi kısımlara ayrılır. Mesela, Oruç, hac, zekât ve beş
vakit namaz, cuma
namazı farz; vitir namazı, kurban kesme vacip; umre ve farzlar
dışında kalan vakit
namazları sünnet; teheccüt, kuşluk, tahiyyatü’l-mescit namazları
da müstehap
sayılır.
2- İbadetler yükümlülüğün ferdi veya genel oluşuna göre de aynî
ve kifâî
olarak iki kısma ayrılır. Mükelleflerin her biri tarafından
bizzat yerine getirilmesi
gereken ibadetler aynî ibadetlerdir. Beş vakit namaz, ramazan
orucu ve hac ve
zekât böyledir. Tek tek fertlerden değil de bütün mükelleflerden
yapılması istenen
ibadetler ise kifaî ibadetlerdir. Bu gibi ibadetleri
mükelleflerin bir kısmı yaptığı
takdirde diğerlerinden sorumluluk kalkar. İbadeti yapan sevabını
alır. Mesela
MehmetAliHighlight
MehmetAliSticky NoteFARZI AYN VE FARZI KİFAYE
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliSticky NoteALLAH İÇİN YAPANLAR - ALLAH RIZASI İÇİN
YAPANLAR - CENNET İÇİN YAPANLAR - CEHENNEM KORKUSU İLE YAPANLAR
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Bu gibi fiilleri
yapabilecek tek kimse
bulunması hâlinde bu
ibadet onun için aynî
ibadete dönüşür.
cenaze namazı kılmak, kifaî farz, ezan okumak kifaî sünnettir.
Bu gibi fiilleri
yapabilecek tek kimse bulunması hâlinde bu ibadet onun için aynî
ibadete
dönüşür. Toplumda hiç kimse yapmazsa her mükellef sorumlu
olur.
3- İbadetler, ibadetin muayyen veya alternatifli olmasına göre
de belirli veya
seçimlik ibadet kısımlarına ayrılır.
Din, mükellefin yapacağı ibadeti belirlemiş ve ona seçim yapma
hakkı ve
farklı alternatifler tanımamışsa buna belirli ve muayyen ibadet
denir. Beş vakit
namaz, ramazan orucu, cuma namazı gibi.
Dinin tek bir belirleme yapmadan mükellefi birkaç seçenekten
birini
yapmakta serbest bıraktığı ibadetlere de seçimli ibadet denir.
Mesela yeminini
bozan kişi on fakiri doyurmak veya on fakiri giydirmek ya da bir
köle azad etmek
şartlarından birini tercih etme hakkına sahiptir. Bunlardan
birine gücü yetmezse üç
gün oruç tutar. Hiçbirini yapmazsa günahkâr olur.
4- Belirli bir vakti olup olmamasına göre de ibadetler iki
kısımda mütalaa
edilir. Eda edilmesi için belirli bir vakit tayin edilmeyen
ibadetlere mutlak vakitli
ibadetler; vakit tayin edilenlere ise mukayyed vakitli ibadetler
denir. Mesela
kefaretler, kazaya kalan ibadetler mutlak vakitli ibadetlerdir.
Bunların yerine
getirilmesi için herhangi bir vakit tayin edilmediği için
istendiği zaman eda
edilebilirler. Ancak insanın ne zaman öleceği belli olmadığı
için imkân
bulunduğunda ifa edilmeleri daha uygundur.
Mukayyed vakitli ibadetlerde ise eda vaktinin başlangıç ve bitiş
zamanları
belirlenmiştir. Bunların bir kısmının vakti dar, bir kısmınınki
ise geniştir. Bazıları da
bir yönüyle geniş, bir başka yönüyle dardır. Geniş vakitli
ibadetlerde belirlenen
vakitte hem o ibadet hem de aynı cinsten başka ibadetler eda
edilebilir. Mesela
beş vakit namaz geniş zamanlı ibadetlerdir. Eda vakti içinde
aynı cinsten başka bir
ibadetin ifası mümkün değilse buna da dar vakitli ibadet denir.
Mesela ramazan
orucu buna örnek teşkil eder. Çünkü ramazan ayında başka bir
oruç tutma imkânı
yoktur. Hac ibadeti ise yapılacak fiillerin hac aylarının
tamamını kapsaması
itibariyle geniş vakitli, bir yılda ancak bir hac yapılabileceği
yönüyle de dar vakitli
bir ibadettir.
Geniş vakitli ibadetin edası için özel niyet şarttır. Dar
vakitli ibadetlerde ise
özel niyet olabileceği gibi mutlak niyet de yeterlidir.
5- Sorumluluk veya yapılış şekli kişinin bedeni veya malıyla
ilgili oluşuna göre
de ibadetler bedenî ibadetler, mali ibadetler ve hem mali hem de
bedenî ibadetler
olmak üzere üç kısma ayrılır. Ayrıca tefekkür gibi kalbî
ibadetlerden de söz edilir.
Namaz, oruç, itikâf gibi ibadetler bedenî, zekât, kurban ve
sadaka-i fıtır gibi
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Bedenî ibadetlerde
başkası adına ifa yani
niyabet geçerli değilken
mali ve hem mali hem
bedenî ibadetlerde bu
mümkündür.
İbadetlerin kabulünde
ihlas esastır.
ibadetler ise mali ibadetlerdir. Hac ibadeti ise hem bedenî hem
de mali yönü olan
bir ibadettir.
Bedenî ibadetlerde başkası adına ifa yani niyabet geçerli
değilken mali ve
hem mali hem bedenî ibadetlerde bu mümkündür. Buna göre namaz ve
oruç
ibadetlerini mükellefin bizzat kendisi yerine getirmesi
gerekirken, zekât gibi mali
ibadetler vekâleten de ifa edilebilir. Aynı şekilde bedenî bir
engeli bulunan bir kişi
adına başka birisi bedel hac yapabilir.
6- İbadetler miktarının belli olup olmamasına göre de iki kısma
ayrılır.
Dinin miktar ve sayısını belirlediği ibadetler miktarı belli
ibadetlerdir. Mesela
beş vakit namazın her birinin vakitleri ve rekât sayıları
belirlendiği için bu kısma
girer. Aynı şekilde hangi maldan, ne kadar zamanda, hangi oranda
zekât verileceği
de belirlenmiş olduğundan yine bu kısma girer. Bu kısım
ibadetlere miktarları
belirlenmiş anlamına “muhadded ibadet” ismi verilir.
Dinin miktarını belirlemediği ibadetlere de miktarı belirsiz
yani “gayri
muhadded” ibadetler denir. Mesela misafire ikramda bulunma,
Allah yolunda mal,
mülk ve para harcama, yoksulların ihtiyacını karşılama gibi
ibadetler bu kısımda
mütalaa edilir. Bunların miktarı ihtiyaç sahibinin ihtiyacı ve
mükellefin gücüne göre
değişiklik arz eder.
İBADETİN BAŞLICA ÖZELLİKLERİ
Samimiyet (İhlas)
İbadetlerle ilgili bazı şekli unsurlar olmakla birlikte onların
özünü ihlas yani
kişinin riyadan uzak samimi bir niyetle yapması oluşturur.
İbadetlerin kabulünde
ihlas esastır. Kur’an’da dini yalnızca Allah’a has kılarak
ibadet etmekle ilgili bir çok
ayet vardır (A’râf, 7/29; Zümer, 39/2,11,14; Beyyine, 98/5
gibi). Hz. Peygamber de
ibadetlerin niyetlere göre değer kazanacağını bildirmiş (Buharî,
“İmân”,41; Muslim,
“İmâret”, 155), halis niyet bulunmadan yapılan ibadetlerin içi
boş davranışlardan
ibaret olduğunu açıklamıştır. Yine Kur’an’da Allah’a hiçbir şeyi
ortak koşmadan
ibadet etmek (Fatiha, 1/4; Âli İmrân, 3/64; Zuhruf, 43/45),
yapılan ibadetlerin
karşılığını yalnızca Allah’tan beklemek (Yunus, 10/72; Şuara,
26/109,127,145)
hedef olarak gösterilmiştir.
Devamlılık
İbadetlerde devamlılık ve süreklilik esastır. Kur’an’da insanın
ölünceye kadar
Rabbine ibadet etmesi istenir (Hicr, 15/98-99). Hz. Peygamber de
Allah katında
ibadetlerin en hayırlısının az da olsa devamlı yapılanı olduğunu
belirtmekle birlikte
(Buharî, “İman”,32) kişinin nefsinin ve aile fertlerinin de
kendi üzerinde hakları
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Niyet, ibadetle âdeti
birbirinden ayırır.
olduğunu belirterek ibadette aşırılığa gidilmesini hoş görmemiş,
kendisinin
Allah’tan en çok korkan kişi olmasına rağmen yiyip içtiğini,
istirahat ettiğini, cinsi
hayatını sürdürdüğünü, İslam’da ruhban hayatının bulunmadığını
bildirmiştir.
İbadetlerde Niyet ve İrade
Bir fiilin ibadet sayılabilmesi için Allah’a kulluk bilinciyle
yapılması gerekir.
Bilincin göstergesi olan niyet bir fikrin ibadet olup olmadığını
gösteren en önemli
ölçüdür. Bu sebeple ibadet niyeti olmaksızın yapılan bazı
hareketler namaz
sayılmaz. Aynı şekilde perhiz amaçlı aç kalmalar da oruç
sayılmaz. Bu fiillere ibadet
anlamı kazandıran itaat ve kurbet niyetidir. Zaten niyet,
ibadetlerin geçerliliğinin
genel ve ortak şartıdır. “Niyet, ibadetle âdeti birbirinden
ayırır” sözü de bu gerçeği
ifade eder. İnsanın fiil ve hareketlerini anlamlı kılan şuurlu
bir iradenin eseri
oluşudur. Kişi, iradesini kullanarak ibadet etmeyi tercih
edebileceği gibi isyan
etmeyi de tercih edebilir. İbadetlerde irade, yapılan fiilin
ihlâsla, gönül huzuruyla
yapılmasını sağlar. İnsanın ibadeti bir ihtiyaç olarak
hissetmesi ve bilinçli bir şekilde
yapması gerekir. Zorlama ile yapılan ibadetlerde iradilik ve
içtenlik olmaz.
İbadetin Güç Yetirilebilir Olması
İbadet yükümlülüğünün temel şartlarından biri de mükellefin
ibadetin ifasına
güç yetirebilmesidir. Bir ayette Yüce Rabbimiz “Allah her şahsı
ancak gücünün
yettiği ölçüde mükellef kılar” (Bakara, 2/286) buyurarak bunu
ifade eder. Bu
sebeple namaz ve oruç gibi bedeni ibadetlerde beden sağlığı,
zekât ve kurban gibi
mali ibadetlerde belli bir miktarda mal sahibi olmak, hac
ibadetinde hem beden
sağlığı hem de mal varlığı şartları aranmaktadır. İbadetlerde
meşakkat ve zorluğun
olması durumunda dini hükümlerde ruhsat denilen kolaylaştırmalar
söz konusudur.
Mesela su bulamayan veya su bulunduğu hâlde kullanılamayan
durumlarda
teyemmüm, ayakta namaz kılamayanların oturarak kılmaları, meşru
mazeretleri
olanların orucu daha sonra kaza etmeleri, yolcuların dört
rekâtlı farzları iki rekât
olarak kılmaları gibi örnekler dinin kolaylık sağlayan hükümleri
arasındadır. “İtaat
istitaatı (güç yetirmeyi) gerektirir” prensibi de bu hususu
vurgulamaktadır.
İbadet Dili
İbadetlerle ilgili hükümler taabbudî, yani zaman, mekân ve
şartların
değişmesiyle değişmeyen hükümlerdir. Bu çerçevede ibadetlerin
belli şekil şartları
Allah ve Resulü tarafından konulmuştur. Bunlar yorum ve ta’lile
açık değildir.
Namazın şartlarından biri de namazda belli bir miktar Kur’an
okunmasıdır. Bu şartı
Allah “Ondan (Kur’an’dan) kolayınıza geleni okuyun” (Müzzemmil,
73/20) ayeti ile
koymuştur. Hz. Peygamber de hadislerinde Fatihasız, kıratsız
namazın geçersiz
veya eksik olacağını bildirmiştir. Kur’an Arapça olduğuna göre
namazda da O’nun
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
İnsanın sahip olduğu
üstün özellikleriyle
yetersizlikleri arasında
dengeyi kuracak olan
en temel eylem
ibadettir.
Namaz yanında İslam’ın
şiarından olan ezan ve
kametin de orijinal şekli
ile yani Arapça
okunması gerekli
görülmüştür.
orijinal metninden bir bölüm okunması gerekmektedir. Hiçbir
tercüme aslının yerini
tutmaz. Orijinal metnin verdiği anlamı tam olarak veremez.
Arapça orijinal metni
bilemeyen kişilerin geçici bir süre için namazlarını nasıl
kılacağı hususunda fıkıh
kitaplarında açıklamalar vardır. Bunlar namaz ünitesinde
verilecektir.
Namaz yanında İslam’ın şiarından olan ezan ve kametin de
orijinal şekli ile
yani Arapça okunması gerekli görülmüştür. Hz. Peygamber’den
zamanımıza kadar
bazı bölgesel zorlama uygulamalar hariç bu ibadetler her
toplumda böyle uygulana
gelmiştir.
Bununla birlikte bir ibadet çeşidi olan dua, zikir ve niyette
Arapça telaffuz
şart görülmez. Aynı şekilde cuma ve bayram namazı hutbelerinde
cemaatin
söyleneni anlaması esas olduğundan öğüt ve irşad kısmının Arapça
dışında bir dilde
okunması caizdir.
İBADET MÜKELLEFİYETİ
Yeryüzündeki bütün varlıklar yaratıcı olan Yüce Allah’a
ibadetle
yükümlüdürler. Ancak Allah’ın bu varlıklar arasında esas
muhatabı ve sorumlu
tuttuğu insandır. Çünkü Allah ona diğer varlıklardan farklı
olarak akıl nimeti
vermiştir. Evrende bulunan her şey onun istifadesine
sunulmuştur. İnsanın sahip
olduğu üstün özellikleriyle yetersizlikleri arasında dengeyi
kuracak olan en temel
eylem ibadettir. Kur’an, insan ve cinlerin yaratılış gayesinin
Allah’ı tanımak ve O’na
ibadet etmek olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir
(Zariyat, 51/56).
Allah Teala kullarına bazı şeyleri yapmalarını emretmiş,
bazılarını da
yasaklamıştır. Her Müslüman bu emirleri yerine getirmekle
mükelleftir. Ancak bu
yükümlülük sadece belli şartları taşıyanlar için söz konusudur.
Bu şartları taşıyan
kimselere “mükellef” yani yükümlü denir. Yükümlülüğün temel
şartı da doğru ile
yanlışı, iyi ile kötüyü, emirle yasağı ayırt edebilme melekesi
olan akıldır. Aklı
olmayan dini emirlerle muhatap ve sorumlu değildir. Mükellef
olmak için ayrıca
beden bakımından belli bir olgunluğa erişmek de şarttır. Yani
kişinin dini bakımdan
sorumluluk taşımaya elverişli olması, onun akıllı ve ergin
olması gerekir. Ancak
çocukların da belli bir yaştan sonra ibadet etmeye alıştırılması
dince tavsiye
edilmiştir.
Mükelleflik şartlarını taşıyan kişiler, yaptıkları fiillerden,
söz ve davranışlardan
kendileri sorumlu olurlar. Yaptıkları iyi işlerin sevap ve
mükâfatı, kötülüklerin
günah ve cezası kendilerine ait olur. Henüz ergenlik çağına
gelmemiş çocukların
ibadete alıştırılmasından da anne babaları sorumludur.
İbadetlerle mükellef olmanın genel şartları akıl ve bülûğ
olmakla birlikte
mükellefin ibadete güç yetirebilecek durumda olması da bu
hususta dikkate
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Sübutu ve ifade ettiği
anlamı kesin olan
delillerle Allah veya
Resulü’nün emrettiği
fiillere farz denir.
alınacak önemli bir husustur. Çünkü Allah hiç kimseyi gücünün
yetmeyeceği şeyle
sorumlu tutmaz (Bakara, 2/286). Yani güç yetirmek ibadetlerin
farz oluşunda
önemli bir kriterdir. Mesela namaz ve oruç için beden sağlığı,
zekât için belli
miktarda mal varlığı, hac için hem beden sağlığı, hem de mal
varlığı şarttır.
Zekât ve kurban gibi mali yönü ağırlıklı olan ibadetlerde bazı
fakihler akıllı ve
ergen olmayı şart koşmazlar. Bu ibadetlerde kamu yararı ve diğer
insanların
haklarının daha baskın olduğunu gerekçe göstererek çocuk ve akıl
hastalarının da
bu ibadetlerle mükellef olduğunu söylerler.
Oruç, kurban ve cuma namazı gibi bazı ibadetlerde mazeret
hâlinde ruhsatlar
veya alternatif ifa şekilleri devreye girebilir. Ancak önemine
binaen beş vakit
namaz, hastalık ve yolculuk gibi mazeret hâllerinde belli
kolaylıklar sağlansa da
mükellefin yükümlülüğü düşmez.
Mükellefin Fiilleri
Allah ve Resulü mükellef denilen sorumlu kişiden bir fiilin
yapılmasını veya
yapılmamasını ister. Bazen de fiilin yapılmasında onu serbest
bırakır. Allah ve
Resulü’nün mükellefi sorumlu tuttuğu bu fiillerin hükümlerine
teklifî hükümler
denir. Bu fiilleri yapacak olan kişiye mükellef onun fiillerine
de mükellefin fiilleri
(ef’al-i mükellefîn) denir. Mesela namaz kılma fiili mükellefin
bir fiilidir. Bunun farz
olduğu da Kur’an’ın “namaz kılınız” emri ve Hz. Peygamber’in
kavlî ve fiilî sünneti
ile sabittir.
Teklifî hükümler, dayandıkları delillerin durumuna göre farklı
kısımlarda
mütalaa edilirler. Hanefilere göre farz, vacip, sünnet,
müstehap, mubah, haram ve
mekruh olmak üzere yedi kısma ayrılır. Diğer mezheplere göre ise
vacip, mendup,
haram, mekruh ve mubah olmak üzere beş kısımdır. Biz Hanefilerin
tasnifini esas
alarak gerekli yerlerde diğer mezheplerin farklı görüşlerine
işaret edeceğiz.
Farz
Sübutu ve ifade ettiği anlamı kesin olan delillerle Allah veya
Resulü’nün
emrettiği fiillere farz denir. Farzlar, başka anlama gelme
ihtimali bulunmayan ayet,
mütevatir veya meşhur hadis ya da icma gibi kesin delillere
dayanır. Mesela
Kur’an’da birçok yerde “namaz kılınız, zekat veriniz” (Bakara,
2/43,83,110)
buyrulması açık bir şekilde namaz ve zekatın farz olduğunu
gösterir.
Farzın yapılması kesin olarak gereklidir. Terk eden ağır cezayı
hak etmiş olur.
Farz olduğunu inkâr edenin dinden çıktığına hükmedilir. Farzı
yerine getiren sevap
kazanır.
Farzlar, farz-ı ayn ve farz-ı kifaye olarak iki kısma
ayrılır.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliSticky NoteNOT TANIMLAR ÖNEMLİ!!
SUBUTİ:SABİT, İSPATLI OLAN
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Vacip hükmü
Hanefiler’e göredir.
Farz-ı ayn: Her mükellef Müslümanın bizzat yerine getirmesi
gerekli olan
farzdır. Beş vakit namaz, ramazan orucu, zekât, abdest, gusül
buna örnek teşkil
eder. Bunları her Müslüman’ın bizzat kendisi yapması gerekir.
Başkalarının yapması
onun yükümlülüğünü kaldırmaz.
Farz-ı Kifaye: Yapılması farz olmakla birlikte, bazı
Müslümanların yapmasıyla
diğer Müslümanlardan sorumluluğun kalktığı farzlara farz-ı
kifaye denir. Bu gibi
fiilleri toplumda hiç yapan olmazsa bütün toplum sorumlu ve
günahkâr olur. Yapan
sevabını alır. Cenaze namazı kılmak, ilim tahsil etmek, şahitlik
yapmak, iyiliği
emretmek, cihat yapmak, insanların ihtiyaçları olan sanatları
öğrenmek gibi.
Bazı durumlarda kifaî farz aynî farza dönüşebilir. Mesela; bir
yerde tek doktor
varsa onun hastaya müdahalesi farz-ı ayn olur. Yine mesela bir
olaya tanıklık
edecek tek kişi varsa onun şahitliği farz-ı ayn olur.
Vacip
Allah ve Resulü’nün mükelleften yapılmasını bağlayıcı bir
şekilde istediği, fakat
dayanağı farz kadar kesin olmayan fiillerdir. Vacibin dayanağı
ya sübutu kesin
olmayan haber-i vahid ya da manaya delaleti zannî olan ayet veya
hadis olur.
Mesela Allah Kur’an’da “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”
(Kevser, 108/2)
emriyle namaz kılmayı ve kurban kesmeyi kesin bir şekilde
emretmiştir. Bu emir
Hz. Peygamber için kesin ve farz hükmündedir. Ancak emrin
ümmetini de kapsayıp
kapsamadığında netlik yoktur. Bu sebeple ümmeti için bayram
namazı kılmak ve
kurban kesmek vacip hükmündedir. Aynı şekilde fıtır sadakası ve
namazda fatihayı
okuma da zan ifade eden haberi vahidle sabit olduğu için farz
değil vacip olarak
telakki edilmiştir. Namazda Kur’an okunması “Kur’an’dan
kolayınıza geleni okuyun”
(Müzzemmil, 73/20) emriyle farzdır. Dolayısıyla Kur’an
okumaksızın kılınan namaz
geçersiz olur. Fakat namazda Fatiha suresini okumak vaciptir.
Çünkü bu hüküm
haber-i vahid niteliğindeki şu hadisle sabittir:
“Fatiha suresini okumayanın namazı olmaz” (İbn Mace, İkame, 11;
Tirmizi,
Mevakitu’s-Salat, 69,115).
Bu hadisin anlamının “Fatihasız kılınan namaz tam ve mükemmel
olmaz”
şeklinde olma ihtimali de vardır.
Burada şunu da belirtelim ki vacip hükmü Hanefilere göredir.
İslam
hukukçularının çoğunluğuna göre farzın bir alt kategorisi olan
vacip hükmü yoktur.
Onlara göre farzla vacip eş anlamlıdır. Hanefilerin vacip olarak
nitelediği
hükümlerin bir kısmı çoğunluğa göre farz, bir kısmı da sünnet-i
müekkededir.
Mesela namazda Fatiha suresini okumak onlara göre farz, bayram
ve vitir namazı
ile kurban bayramında kurban kesmek sünneti müekkededir.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Sünnetin müekked ve
gayri müekked
kısımlarına “Sünneti
hüda” da denir.
Vacibin yapılması kesin olarak gereklidir. Terk eden farzdan
daha az bir cezayı
hak etmiş olur. Ancak vacip bir hükmü inkâr eden farzı inkâr
eden gibi dinden
çıkmış olmaz. Böyle bir kimse sapıklıkta kalmış olur. Mesela
namazın vaciplerinden
birini terk etmek tahrimen mekruhtur. Yanlışlıkla terk etmek
veya geciktirme
durumunda sehiv secdesi gerekir. Farzın terkinde ise namaz
bozulur.
Sünnet
Sözlükte Allah Teala’nın kanunu, yol, iyi ahlak, hâl ve gidiş
gibi anlamlara gelen
sünnet kelimesi terim olarak özellikle Hz. Peygamber’in söz ve
davranışlarıyla
başkasının yaptıklarını onaylaması anlamında kullanılır. Fıkıh
usulünde dini
hükümlerin Kur’an’dan sonra ikinci kaynağı anlamına gelir.
Fıkıhta ve ibadet
alanında ise Hz. Peygamber’in farz ve vacipler dışında ibadet
niyetiyle yapmış
bulundukları, Müslümanlardan da yapmalarını istedikleri fiillere
sünnet denir. Hz.
Peygamber’in dine dâhil olan davranışları, diğer Müslümanları
bağlayıcılık
derecesine göre iki kısma ayrılır.
Müekked Sünnet: Pekiştirilmiş, güçlü sünnet demektir. Bu çeşit
sünnetler, Hz.
Peygamber’in devamlı olarak yaptığı ve sırf farz olmadığını
göstermek için pek az,
ara sıra terk ettiği fiillerdir. Bunlar bir yerde farzları
koruyucu ve tamamlayıcı
özellik taşıdıkları için farz ve vacipten sonra dini hüküm
olarak üçüncü sırada yer
alırlar. Ezan, kamet, abdest alırken ağza su vermek, sabah, öğle
ve akşam
namazlarının sünnetleri, yatsının son sünneti, cumanın ilk ve
son sünneti, teravih
namazı ve cemaatle namaz kılma gibi fiiller sünnet-i müekkede
kapsamında
ibadetlerdir. Bu çeşit sünnetleri yerine getiren sevap kazanır.
Allah ve Resulü’nün
sevgisine mazhar olur, ahrette de O’nun şefaatini elde eder.
Bile bile terk edenler
ise cezayı hak etmemekle birlikte kınanırlar. Aynı zamanda
sevgili
Peygamber’imizin şefaatinden mahrum kalırlar. Dinî şiar
niteliğindeki ezan ve
kametle namazın toptan terki ise caiz değildir.
Gayri Müekked Sünnet: Bunlar, Resûl-i Ekrem’in çok defa eda edip
bazen terk
ettikleri sünnetlerdir. İkindi namazının sünneti ve yatsı
namazının ilk sünneti gayri
müekked sünnetlerdendir. Bu kısımdaki sünnetlere müstehap veya
mendub adı da
verilir. Bu sünnetleri yerine getiren sevap kazanır, ancak terk
eden kınamayı hak
etmez.
Sünnetin müekked ve gayri müekked kısımlarına “Sünneti hüda” da
denir. Hz.
Peygamber’in dini davranışları ve dini vecibeleri tamamlayıcı
özellik taşıyan filleri
bu isimle anılırken O’nun insan olarak yaptığı, dini tebliğ
maksadı taşımayan yiyip
içmeleri, oturup kalkmaları ise “zevâid sünnet” olarak ifade
edilir. Mesela O’nun
beyaz elbiseyi tercih etmesi, saç ve sakalını kına ile boyaması
bu niteliktedir. Bu
fiiller, dini yükümlülük kapsamında değildir. Bu çeşit fiilleri
Hz. Peygambere olan
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
“Helal” ve “caiz”
kelimeleri de mubahla
eşanlamlı olarak
kullanılır.
sevgi ve bağlılığı sebebiyle yapan Müslümanlar sevap kazanırlar.
Yapmayanlar
günah da kazanmaz, kınanmaz da.
Hanefiler dışındaki çoğunluğu teşkil eden İslam hukukçuları farz
ve vacipler
dışındaki bu çeşit sünnetlere (sünneti müekkede, sünneti gayri
müekkede ve
sünneti zevaid) “mendub” tabirini kullanmışlardır.
Müstehap
Güzel görülen, tercih edilen, sevimli olan amel anlamına gelen
müstehap, Hz.
Peygamber’in arasıra yaptıkları, İslam âlimlerinin de hoş görüp
işlediği amellerdir.
Bazı nafile namaz ve oruçlar, sabah namazının ortalık
aydınlanıncaya kadar
geciktirilip kılınması, devamlı abdestli olmak, çocuğa akîka
kurbanı kesmek vb. gibi
fiiller müstehap fiillerdir. Müstehabın işlenmesinde sevap
olmakla birlikte terkinde
günah ve kınama yoktur. Mendup, müstehab, nafile ve tatavvu
terimleri bazen
aynı anlamda kullanılır.
Mubah
Allah veya Resulü’nün mükellefi yapıp yapmamakta serbest
bıraktığı fiillere
mubah denir. “Helal” ve “caiz” kelimeleri de mubahla eşanlamlı
olarak kullanılır.
Yapılıp yapılmamasında sevap veya günah olmayan tamamen bizim
isteğimize
bırakılan fiillerdir. Helal şeyleri yemek, içmek, uyumak,
yürümek gibi fiiller mubah
kapsamındadır.
Haram
Allah veya Resulü tarafından yapılması kesin bir şekilde
yasaklanan fiillere
haram denir. Hanefilere göre haram bir hükmün delili ayet,
mütevatir veya meşhur
sünnet olmalıdır. Zannî delil sayılan ve kesin bilgi ifade
etmeyen haber-i vahidle
haram hükmü sabit olmaz. Haberi vahidle kesin ve bağlayıcı
tarzda yasaklanan fiile
“Tahrimen mekruh”, kesin ve bağlayıcı olmayan yasaklamaya
“Tenzihen mekruh”
denir. Hanefiler dışındaki fakihler çoğunluğuna göre ise haram
hükmü haber-i
vahidle de sabit olur.
Alkollü içki içmek, hırsızlık yapmak, haksız yere adam öldürmek,
zina etmek,
yalan söylemek, rüşvet alıp vermek, domuz eti yemek, ana-babaya
karşı gelmek
gibi fiiller dinen kesin bir şekilde yasaklanan haram
fiillerdir. Kesin olarak yapılması
yasaklanan bir fiili işlemek nasıl haram ise kesin olarak
yapılması emredilen bir şeyi
terk etmek de öyle haramdır. Hırsızlık haram olduğu gibi farz
olan namazları
kılmamak da haramdır.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Bazı haramlar zaruret
yani çaresizlik ve
şiddetli ihtiyaç
karşısında mubah olur.
Haram olan bir şeyi yapan kimse büyük günaha girer ve cezaya
çarptırılır.
Haramı yapmayan ve terk eden de mükâfat ve sevap kazanır. Haramı
inkâr eden
kimse dinden çıkar.
Haramın Çeşitleri
İslam dininin yasakladığı fiillerin her birinde pek çok zarar
söz konusudur. Bir
fiil ya kendisi bizzat kötü olduğu için ya da kötülüğü
iyiliğinden fazla olduğu için
yasaklanmıştır. Bu kötülük ya fiilin bizzat kendisindedir veya
fiilin beraberindeki
diğer hususlardadır. İşte bu açıdan haramlar iki kısma
ayrılır.
Haram Liaynihî (Doğrudan Haram): Allah ve Resulü’nün yapısı ve
özündeki
kötülük veya zarardan dolayı haram kıldığı fiillerdir. Bunlara
haram liaynihi yani
bizzat haram, doğrudan haram denir. Doğrudan haramlar genel
olarak can, mal,
akıl, din ve nesilden ibaret olan beş unsuru korumak amacıyla
yasaklanan fiillerdir.
Zina, içki, kumar, nikâhı haram olan biriyle evlenmek gibi
fiiller doğrudan haram
olan fiillerdir.
Haram Ligayrihî (Dolaylı Haram): Aslı itibariyle meşru olduğu
hâlde kendisinde
haram kılınmasını gerekli kılan harici bir durum bulunması
sebebiyle haram olan
fiillere haram ligayrihî, dolaylı haram denir. Mesela bayram
gününde oruç tutmak
dolaylı harama bir örnek teşkil eder. Aslında oruç tutmak meşru
bir fiil olduğu
hâlde bayram günlerinde insanlar Allah’ın misafiri sayıldığı ve
bayram sevincini
yiyip içerek birlikte yapmaları için o gün oruç tutmak haram
kılınmıştır. Aynı şekilde
üzüm yemek aslında helaldir. Ama bir başkasının bağından alınan
üzümü yemek
dolaylı haramdır.
Bazı haramlar zaruret yani çaresizlik ve şiddetli ihtiyaç
karşısında mubah olur.
Mesela domuz eti yemek kesinlikle haramdır. Ancak açlıktan ölmek
üzere olan bir
kimse domuz etinden başka yiyecek bir şey bulamadığı takdirde
ihtiyacı kadar
ondan yiyebilir. Fıkıh kitaplarında bazen “masiyet” ve “günah”
kavramları haramla
eş anlamlı olarak kullanılır.
Mekruh
Dinin, kesin bağlayıcı olmayan bir üslupla yapılmamasını
istediği fiillere
mekruh denir. Haramla mekruh dinin yasakladığı kötü fiil olması
bakımından
aynıdır. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi haram hükmünün
delili sübut ve
manaya delaleti bakımından kesin deliller olması gerekirken
mekruh sübutu zannî
olan haberi vahidle ve manaya delaleti kesin ve bağlayıcı
olmayan nasslarla sabit
olan yasak fiillere denir. İşte bu yönüyle mekruh iki kısma
ayrılır.
MehmetAliHighlight
MehmetAliSticky NoteHARAMI İŞLEMEYİP TERK ETMEK FAZDIR.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliSticky NoteLİAYNİHİLİGAYRİHİ
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
İbadet konularında
bütün müçtehitler batıl
ile fasidi eşdeğer kabul
ederler.
Tahrimen Mekruh: Harama yakın mekruh demektir. Dinin,
yapılmamasını kesin
ve bağlayıcı bir tarzda istediği haber-i vahide dayalı yasak
fiillere tahrimen mekruh
denir.
Tenzihen Mekruh: Kesin ve bağlayıcı olmayan yasaklamaya ise
tenzihen mekruh
denir.
İBADETLE İLGİLİ BAZI TERİMLER
Sahih: Sağlam, kusursuz ve doğru anlamına gelen sahih terimi
ibadetlerle ilgili
olarak “şartlarını, rükünlerini ve vasıflarını tam olarak içeren
ibadet” şeklinde tarif
edilir. Sahih teriminin zıddı fasit veya batıldır.
Batıl: Yanlış, doğru olmayan anlamlarına gelen batıl kelimesi
ibadetlerle ilgili
olarak “rükünlerini veya şartlarını tamamen veya kısmen
bulundurmayan, yani
hükümsüz olan ibadet” diye tanımlanır. Sahih kavramının tersi
olup ibadetlerde
fasit terimi ile eş anlamlıdır. İbadet konularında bütün
müçtehitler batıl ile fasidi eş
değer kabul ederler. Hanefiler diğer muamelelerde fasit ve batıl
terimlerine farklı
anlam verirler.
Fasit: Rükün veya şartlarından birisi eksik olan ibadet fasit
olur. “Gayri sahih”,
“Geçerli değil” gibi ifadeler de bu anlamda kullanılır. Mesela
abdestsiz kılınan
namaz fasittir.
Müfsid: Başlanmış bir ibadeti bozan şeylere müfsid denir.
Mesela; oruçlu iken
bir şey yiyip içmek, namazda konuşmak, abdestli iken uyumak bu
fiilleri bozar.
Rükün: Bir şeyin aslını oluşturan parçalardan her biri, cüz,
unsur, direk destek,
bir şeyin köşesi, sağlam yanı gibi anlamlara gelen rükün, fıkhî
bir kavram olarak
ibadetlerin asli unsurlarını, yani farzlarını ifade eder. Namazı
oluşturan kıyam,
kıraat, rüku ve secde gibi fiiller onun rükünleridir. Hacda
Arafat vakfesi ve ziyaret
tavafı, oruçta imsak bu ibadetlerin rükünleridir. İbadetlerde
rükünlerden birinin
bulunmaması onun batıl olması neticesini doğurur.
Şart: Yerine getirilmesi gerekli olan şey anlamına gelen şart,
fıkıh usulünde
“varlığı kendi varlığına bağlı olan ancak onun yapılmasından bir
parça olmayan şey”
şeklinde tarif edilir. Şart bulunmazsa hüküm de bulunmaz, ancak
şartın bulunması
hükmün de bulunmasını gerektirmez. Mesela abdest namazın
şartlarındandır. Ama
onun bir parçası değildir. Abdestsiz namaz olmaz, ancak her
abdesti olanın namaz
kılması gerekmez.
Sebep: Allah Teala’nın hükmün varlığı için bir emare olarak
belirttiği yani
varlığı hükmün varlığına; yokluğu da hükmün yokluğuna emare,
alamet olan
durumdur. Mesela zekâtın farz olmasının sebebi, nisap miktarı
mala sahip olmaktır.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Kazaya kalan ibadeti ilk
fırsatta kaza etmek
gerekir.
Nisap miktarı mal varsa zekât farz, yoksa değildir. Aynı şekilde
vakit namazın,
ramazan ayı orucun sebebidir.
Mani: Alıkoymak, önlemek, savmak, korumak anlamlarına gelen mani
terim
olarak sebebe bir hüküm bağlanmasına veya sebebin
gerçekleşmesine engel olan
durum demektir. Mesela zekâtın sebebi nisaptır. Ancak nisap
miktarı malı olanın
borcunun olması zekâta manidir. Aynı şekilde kan hısımlığı
evlenmeye manidir.
Eda: Ödeme, ifa etme, bir borç veya görevi yerine getirme
anlamlarına gelen
eda, fıkıhta dini bir görevin usulüne uygun bir şekilde
zamanında yerine
getirilmesidir. Mesela ramazan orucunu ramazan ayı içinde
şartlarına uygun olarak
yerine getirmek, namazları vakti içinde kılmak eda
örnekleridir.
Kaza: Zamanında yerine getirilmeyen ibadetlerin zamanı çıktıktan
sonra tam
olarak yerine getilmesine kaza denir. İbadetlerin belirlenen
vakit içerisinde eda
edilmesi gerekir. Meşru bir sebep yoksa vaktinden sonraya
bırakılması caiz değildir.
Vakti içinde eda edilmeyen ibadetler de zimmette borç olarak
kalır. Bu borcun
sonradan ödenmesine kaza denir. Kazaya kalan ibadeti ilk
fırsatta kaza etmek
gerekir. Hz. Peygamber Hendek Savaşı’nda, düşmanın taarruzu
nedeniyle
namazlarını kılamamış ve daha sonra hemen cemaat hâlinde kaza
etmiştir (Buharî,
“Mevakît”, 36,38). Kur’an-ı Kerim’de hastalık ve yolculuk
sebebiyle orucu
tutamayanların daha sonra kaza etmeleri emredilmiştir (Bakara,
2/184).
İade: Namaz gibi bir ibadeti eksik bir şekilde yaptıktan sonra
onun yeniden
tam olarak yerine getirilmesine iade denir. Mesela rükû yapmadan
kılınan bir
namazı vakti içinde yeniden kılmak iadedir.
Azimet: Bir şeye kesin karar vermek, niyet etmek manasına gelen
azimet,
fıkıhta “mükelleflerin hepsi için bütün durumlarda yani sonradan
meydana gelen
zaruret, meşakkat ve ihtiyaç gibi geçici bir sebebe bağlı
olmaksızın bağlayıcı olmak
üzere ilkten konulan hüküm şeklinde tarif edilir. Yani
mükellefin normal
durumlarda yapacağı farz, vacip, müstehap niteliğindeki fiilleri
yapması, haram,
mekruh gibi fiilleri de yapmaması demektir. Mesela namaz, oruç
ve zekat gibi
farzlar, zina, içki ve kumar gibi yasaklanan fiiller birer
azimet hükmüdür.
Ruhsat: İzin, kolaylık anlamına gelen ruhsat, terim olarak
“meşakkat, zaruret
ve ihtiyaç gibi mazeretler göz önünde bulundurularak konulan
geçici hükümlerdir.
Mesela hasta ve yolcunun ramazanda oruç tutmayıp daha sonra kaza
etmesi,
ayakta namaz kılamayan mükellefin oturarak namaz kılması birer
ruhsat
hükümleridir. Yani asıl ve genel hükme azimet, geçici ve özel
hükme ise ruhsat
denir.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Öze
t •Genel anlamda ibadet, Allah’ın emrettiği her şeyi yapmak,
yasakladığı tüm davranışlardan da uzak kalmak demektir. Dar anlamda
ise namaz, oruç ve zekat gibi Allah’a saygı ifade eden belli
davranışlara ibadet denir.
•Allah’ın emri olan ibadet, O'nun kulları üzerindeki bir
hakkıdır, dini bir görevdir. Allah’ın emrettiği ve Peygamber'imizin
öğrettiği şekilde yerine getirilir. İbadetlerde azaltma ve çoğaltma
olamayacağı gibi herhangi bir değişiklik de söz konusu olamaz.
•İnsan, Allah’a kulluk borcunu ödemek ve O'nun rızasını
kazanmak, dünya hayatını kolaylaştırmak ve insanlara faydalı olmak,
ahret hayatına hazırlanmak ve sevap kazanmak için ibadet yapar.
•Allah ibadete layık yegâne varlık olduğu için, O'nun emrini
yerine getirmek ve rızasını kazanmak maksadıyla ibadet etmek
gerekir. Allah katında makbul olan ibadet, herhangi bir çıkar
düşüncesi olmadan samimiyetle ve ihlâsla yapılan ibadettir. Bununla
birlikte ibadetlerin bireysel ve toplumsal birçok faydaları da
vardır. Ancak bunlar ibadetin amacı değil, neticesidir.
•İbadetlerin şekil ve ayrıntıları Hz. Peygamberin uygulama ve
açıklamalarıyla netleşmiştir.
•İbadetler birçok bakımdan kısımlara ayrılır. Kuvvet bakımından
farz, vacip, sünnet, müstehap kısımlarına, sorumluluğun ferdi veya
genel oluşu bakımından aynî ve kifâî kısımlarına, belirli bir vakti
olup olmamasına göre de mutlak vakitli ve mukayyet vakitli
kısımlarına ayrılır. Yapılış şekli açısından ise bedenî, malî, hem
bedeni hem de malî olmak üzere üç kısımda değerlendirilir.
•İbadet yükümlülüğü belli şartları taşıyan kimseler için söz
konusudur. Bu kişilere “mükellef” denir. Yükümlülüğün temel şartı
doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, emirle yasağı ayırt edebilme
melekesi olan akıldır. Genel anlamda mükellef olmak için ayrıca
ergen olmak da şarttır.
•Mükellefin dinen sorumlu olduğu fiillerin hükümlerine teklîfî
hükümler denir. Bu hükümler dayandıkları delillere ve bağlayıcılık
özelliklerine göre farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah, haram ve
mekruh gibi kısımlara ayrılır. Bunların her birinin kendi içinde
alt kısımları da vardır. Fıkıh eserlerinde ibadetlerle ilgili
olarak kullanılan önemli terimler de vardır. Bunların başlıcaları
sahih, batıl, fasit, müfsit, rükün, şart, sebep, mani, eda, kaza,
iade, azimet, ruhsat terimleridir.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliSticky NoteTEKLİFİ HUKUMLER
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1- Aşağıdakilerden hangisi dar ve özel anlamıyla bir ibadet
çeşidi değildir?
a) Namaz kılmak
b) Ku’an okumak
c) Dua etmek
d) Yalan söylememek
e) Kurban kesmek
2-Aşağıdakilerden hangisi İslam İbadet Esasları
konularındandır?
a) Adak
b) Zina
c) Adam öldürmek
d) Gıybet etmek
e) Selem akdi
3-Aşağıdakilerden hangisi kuvvet derecesine göre ibadetin
kısımlarından biri
değildir?
a) Farz
b) Mutlak vakitli ibadet
c) Nafile
d) Sünnet
e) Vacip
Öd
ev
• Kaynaklardan yararlanarak ibadet çeşitlerini tablo hâlinde
gösteriniz.
• Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer
alan “ödev” bölümüne yükleyebilirsiniz.
file:///C:/Users/merve/Desktop/alistirmavetest/test_cs4.htmlfile:///C:/Users/merve/Desktop/alistirmavetest/test_cs4.htmlMehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
4- Aşağıdaki metinde boş bırakılan yerlere sırasıyla hangi
kelimelerin getirilmesi
hâlinde ifade doğru olur?
…. ve ifade ettiği anlamı kesin olan delillerle Allah veya
Resulü’nün emrettiği
fiillere…….denir.
a) Sübutu-farz
b) Sübutu-vacip
c) Delaleti-sünnet-i müekkede
d) Manası-vacip
e) Yapılması-farz
5-Aşağıdaki cümlelerden hangisi yanlıştır?
a) Hz. Peygamber’in ara sıra yaptıkları ve İslam alimlerinin hoş
gördükleri
fiillere müstehap denir.
b) Dinin kesin ve bağlayıcı olmayan bir üslupla yasakladığı
fiillere mekruh
denir.
c) Başlanılmış bir ibadeti bozan şeylere müfsit denir.
d) Şartlarını, rükünlerini ve vasıflarını tam olarak içeren
ibadete sahih denir.
e) Bir ibadeti eksik bir şekilde yerine getirdikten sonra onun
yeniden tam
olarak yerine getirilmesine kaza denir.
Cevap Anahtarı:
1.d 2.a 3.b 4.a 5.e
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
MehmetAliSticky NoteBUNA İADE DENİR. EĞER ZAMANINDAN SONRA AYNEN
YAPILIRSA O KAZA OLUR.
MehmetAliHighlight
MehmetAliHighlight
-
İbadet Kavramı ve Mükellefiyet
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Komisyon.(1999).İlmihal I:İman ve İbadetler.İstanbul:Türkiye
Diyanet Vakfı
Yayınları.
Bilmen, Ö.N.(1996).Büyük İslam İlmihali.İstanbul.
Buharî, M. b. İ. (1987). Sahîhu’l-Buharî. Beyrut.
Döndüren, H.(2005).Delilleriyle İslam İlmihali. İstanbul.
Ebu D. (1973).es-Sünen.Hımıs.
İbnü’l-H .(1317). Şerhu Fethi’l-Kadîr.Bulak.
İbn K. .(1997). el-Muğnî. Kahire.
İbn M .(1954). es-Sünen.Kahire.
İbn R .(1975). Bidayetü’l-müctehid. Kahire.
Kahraman, A.(2002).İslamda İbadetlerin Değişmezliği. Sivas.
Malik b.E.(1970). el-Muvatta. Kahire.
Müslim,Ebu’l-Hüseyn Müslim b. El-Haccac (tsz.). es-Sahih.
Beyrut.
Nesaî .(1383). es-Sünen. Kahire.
Şevkanî. (tsz.). Neylü’l-evtâr. Kahire.
Komisyon .(1999). Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi.İstanbul.
Yıldız, K. (2006). Fıkhın Aydınlığında İbadet ve Hayat.
İstanbul.
Zuhayli, V.(1994).İslam Fıkıh Ansiklopedisi. İstanbul.