Top Banner
TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI ARMAĞAN DİZİSİ 14 İNCİ ENGİNÜN ARMAĞANI TÜRK EDEBİYATINA AÇILAN PENCERE Editör Prof. Dr. Hülya ARGUNŞAH 14 İNCİ ENGİNÜN ARMAĞANI TÜRK EDEBİYATINA AÇILAN PENCERE Editör Prof. Dr. Hülya ARGUNŞAH ISBN: 978-975-456-122-7 9 7 8 9 7 5 4 5 6 1 2 2 7
13

'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

Mar 28, 2023

Download

Documents

Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI ARM

AĞAN DİZİSİ14

İNCİ ENGİNÜN ARMAĞANI

TÜRK EDEBİYATINAAÇILAN PENCERE

Editör Prof. Dr. Hülya ARGUNŞAH

14

İNCİ ENGİNÜN ARMAĞANI

TÜRK EDEBİYATINA AÇILAN PENCERE Editör Prof. Dr. Hülya ARGUNŞAH

ISBN: 978-975-456-122-7

9 789754 561227

Page 2: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

İ Ç İ N D E K İ L E R

Sunuş / iii

Ön Söz / Hülya ARGUNŞAH V

Prof. Dr. İnci Enginün'ün Hayatı / 1-18 Hülya ARGUNŞAH

Prof. Dr. İnci Enginün Bibliyografyası /19-40 Hülya ARGUNŞAH

Prof. Dr. İnci Enginün ile Edebiyat Üzerine Sohbet / 41-71 Hülya ARGUNŞAH

Bilge Karasu’nun Göçmüş Kediler Bahçesi’nde Av ve Avcı İzleği / 73-76

Şehnaz ALİŞ

1938-1980 Yılları Arasında Türkiye'de Siyaset - Dil İlişkileri / 77-96 Mustafa ARGUNŞAH

Modern Bir Ulusal Mücadele Destanı: Dağlarca’nın Bağımsızlık Savaşı Epiği / 97-107

Bâki ASİLTÜRK

“Aşk Defteri”nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti / 109-124

Günil Özlem AYAYDIN CEBE

Bilge Karasu’nun Göçmüş Kediler Bahçesi’nde Postmodern Yansımalar/125-137

Ebru BURCU YILMAZ

Murathan Mungan’ın “Kırk Oda” Adlı Eserinde Metinlerarasılık / 139-160

Müzeyyen BUTTANRI

Dünyaya Sarkıtılan İpler’den Kör’e Ömer Erdem Şiirleri /161-169 Firdevs CANBAZ YUMUŞAK

1908-1918 Yılları Türk Edebiyatında Tercüme Hikâye /171-187 Nesîme CEYHAN AKÇA

Türk Mitolojik Hayatına Ekofeminizm ve Metinlerarasılık Çerçevesinde Bir Yorum: Su Romanında Kam/Şifacı Kadın/Umay Ana

ve Şamanizm /189-204 Dilek ÇETİNDAŞ

Mustafa Reşit ve Tercüman-ı Hakikat’te Yayımlanan İki Mensur Şiiri /205-214

Neşe DEMİRCİ

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Romanlarında Kadın Kategorisi /215-228 Ülkü ELİUZ

Tarihte ve Edebiyatta Süyün Bike /229-245 Bilge ERCİLASUN

Ahmet Mithat'ın Okuyucusu /247-252 Nüket ESEN

Page 3: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

Anlatı Analizine Giriş:En Küçük Anlamlı Birimler : Semler /253-264 Rıza FİLİZOK

Atatürk Çizgisinde: Ziya Gökalp’ın, ‘İmparatorluk’ Sistemine Karşı ‘Millî Devlet’ Görüşü /265-270

Önder GÖÇGÜN

İstiklal Marşı’mızın İlk İki Dörtlüğünde Anlamı Tamamlayan Bir Yapı Birimi Olarak Yinelemeler / 271-278

G. Gonca GÖKALP ALPASLAN

Troya Savaşının Yeniden Yazımı ve Selahattin Batu'nun Güzel Helena'sı / 279-287

Nur GÜRANİ ARSLAN

Hikâye Yazarı Bahaeddin Özkişi ve Bir ‘Mesele’ Etrafındaki Altı Hikâyesi / 289-298

A. Cüneyt ISSI

Abdülhak Hâmid Tarhan'ın Tezer Yahut Melik Abdurrahmanü’s Sâlis 'ini Yeni Tarihselcilik Bağlamında Okuma Denemesi / 299-306

Oğuzhan KARABURGU

Modernleşme Dönemi Türk Edebiyatında Çocukluk “Yetişkin Çocuklar - Büyüyemeyen Yetişkinler” / 307-320

Şahika KARACA

Yeni Türk Edebiyatı’nda Rodos: I - Menfa’dan Rodos Özlemi’ne - / 321-328

Oğuz KARAKARTAL

İstanbul’un Çalgılı Kahvehanelerinin Halk Edebiyatı Açısından Önemi / 329-336

Muharrem KAYA

Yazarlar ve Kaynakları: le Bleu Et le Noir’ dan Mai ve Siyah’a / 337-344

Emel KEFELİ

Türkçede Claude Farrere Bibliyografyası / 345-358 Zeynep KERMAN

İhsan Oktay Anar’ın Suskunlar Romanında Ses ve Musiki / 359-374 Murat KOÇ

Hatıralar ve Tarihin Malzemeleri / 375-380 Mustafa MİYASOĞLU

Saatleri Ayarlama Enstitüsü Romanında Yalnızlıktan Yozlaşma ve Yabancılaşma Sürecine / 381-394

Elif ÖKSÜZ GÜNEŞ

Tevfik Fikret ve Ahmet Haşim Şiirine Metinlerarası Bir Yaklaşım / 395-402

Tarık ÖZCAN

Bir Yanılgının Vahim Sonuçları / 403-410 Nâzım H. POLAT

Yeni Türk Edebiyatında “Tûran” Metinleri ve “Yeni Tûran” Örneğinde Türk Ütopyası / 411-430

Şaban SAĞLIK

Page 4: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

Tatarcık Üzerine / 431-434 Gülden SAĞOL YÜKSEKKAYA

Safahat’ta Sosyal Yardımlaşma ve Sosyal Devlet Anlayışı / 435-445 Alev SINAR UĞURLU

“Bir Köpek Tanrı’yı Görürse!..” / 447-454 Orhan SÖYLEMEZ

Türk Tiyatrosunda İstanbul’un Fethi ve Fatih Sultan Mehmet / 455-469

Abdullah ŞENGÜL

Süryani ve Rus Halk Masallarından Bazı Örneklerde Görülen Ortak Motifler / 471-478

Eda Havva TAN - Badegül CAN

Dekadanlık Tartışmalarında Unutulan Bir İsim: Max Nordau / 479-488 Rahim TARIM

Bir Öğretmen Romancının Romanı: Acımak / 489-494 Şevket TOKER

II. Meşrutiyet’ten Sonra Türkçülük Cereyanı ve Rıza Tevfik / 495-505 Abdullah UÇMAN

Behçet Necatigil’in Şiirleriyle Radyo Oyunları Arasındaki İlişkiye Dair Bir Deneme / 507-518

Sema UĞURCAN

Fatma Barbarosoğlu’nun Hikâyelerinde Eleştirilen Bir Zihniyet: İmaj Merkezli Hayat Algısı / 519-528

Alpay Doğan YILDIZ

Halide Edib Adıvar’ın Suriye ve Lübnan’daki Eğitim Çalışmaları ( 1916 Yazı- 4 Mart 1918 ) / 529-540

Bülent YORULMAZ

Nüktedan Bir Ara Nesil Şairi: Ali Ulvi / 541-566 Süheylâ YÜKSEL

Page 5: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

. ,

., 'I

ii AŞK DEFTERİ"NDEN AŞK ROMANLARINA OSMANLı-TÜRK ANLATILARıNıN SERGÜZEŞTİ

Günil Özlem A YAYDıN CEBE n

Enderunlu Fazıl'ın aşk maceralarını kaleme aldığı Defter-i Aşk' ı 1870 yılında Ali Rıza Efendi'nin İstanbul'daki matbaasında son kez basıldı. Fazıl'ın "aşk defteri" gibi 19. yüzyılda ilgi duyulan mesnevilerin önemli bir kısmı otobiyografikti. İster aşk maceraları, ister yolculuklar olsun, şairler kendi başlarından geçenleri yani 'sergtizeşt'lerini kaleme almışlardı. Üstelik bu klasik anlatıların simgesel yapısı giderek gerçekçi nitelikler kazanmaya başlamıştı. 1870'lerden önce, çoğu çeviri, birkaç örnekle temsil edilen roman ise, bu milattan sonra atağa kalkarak sayısını hızlı biçimde yüzler haiıesi olan rakamlara çıkardı. Romanın bu yükselişine bir tür daha eşlik etti: Biyografi. Romanla birlikte daha çok biyografi basılmaya, etten kandan 'gerçek' insanların yaşamına duyulan merak giderek artmaya başladı.

Bu yazıda ayrıntıyla çözümİenecek olan bu durum, romallin kendinden önceki anlatı türlerini lideta ikame edercesine yeni bir edebi tür olarak yükseldiği gerçeğini pekiştiriro Bu olgu, Osmanlı-Türk kurmacasının tarihini yazan araştırmacıların da ortak görüşüdür. Ne var ki, biyografiye karşı artan merak ve edebi türlerin ortak paydasında belirginleşen otobiyografik söylem şimdiye dek sorgulanmaya değer bulunmamıştır. Ayrıca, otobiyografiyle yakın bağları olduğu anlaşılan ve klasik anlatıların dünyasında kendine yer bulan eş cins aşkının anlatımına gösterilen ilgideki ani düşüş, ne bir olgu olarak ortaya konmuş ne de incelenmiştir. Oysa bağlantısızmış gibi duran bu meselelere 19. yüzyıl Osmanlı-Tllrk yayıncılığını ve okur tercihlerini gözeterek odaklanabilirsek Osmanlı edebiyatı tarihine ve anlatı kuramına alternatif yaklaşımlar geliştirmek olası görünmektedir. Bu amaçla bu yazıda, 19. yüzyıl Osmanlı-Türk edebiyatının seyri çerçevesinde, otobiyografik nitelikler taşıyan ve belli bir aşk biçiminin konu edildiği mesnevi türündeki klasik anlatıların tarihi seyri İle kadın-erkek ilişkisinin farklı bir kültürelortamda ve yeni bir biçimde kurgulandığı roman tıırünün benimsenmesi arasındaki ilişki

sorgulanacaktır.

Osmanlı-Türk edebiyatında modernleşme ve Batılılaşma olguları. çerçevesinde, romanın bir tür olarak İmparatorluğun edebiyat evrenine girişi ve burada gelişimi hakkında birçok çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmaların ortak noktası, çoğunlukla Avrupa edebiyat tarihine göre oluşturulmuş kuramlar doğrultusunda, roman 'öncesi' bazı anlatı türleriyle romanın ilişkisine dikkat çekmeleridir. Örneğin, İnci Enginün, Avrupa romanının başlangıcında destan ve ~ikiye gibi' anlatıların bulunduğunu kabul eden yaklaşımlara gönderme yaparak "aynı gelişmeyi Türk romanı için de geçerli saymak yanlış olmaz," (Enginün 2009: 165) görüşünü savunmuştur. Bu doğrultuda, Göktllrk Yazıtları'ndan 19. yüzyıl romanına, anlatı özelliği taşıyan tüm kurmaca türlerini birbiriyle bağlantılı görmüştür. Ahmet Ö. Evin de, Avrupa edebiyatında romans-roman ilişkisinin kalıbına uygun biçimde, meddah ve halk

• Yrd. Doç. Dr., Nevşehir Üniv. Edebiyat Fak., Türk Dili ve Edebiyatı Bl.lNEVŞEHİR (gcebe@nevşehir.edu.tr).

Page 6: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

Günil Özlem A YAYDIN eEBE

hikayelerinden evrilmiş bir roman kuramını Osmanlı bağlamında yeniden inşa ederken Berna Moran ve Mustafa Nihat Özön gibi araştırmacılar sözü geçen türler arasındaki yakınlığa özellikle vurgu yapmışlardır. Güzin Dino'nun İntibah ile Hançerli Hanım Hiktiye-i Garibesi arasındaki yadsınamayacak benzerlikleri ortaya koyduği.ı Türk Romanının Doğuşu adlı çalışmasını da anmak gerekir.

Bu araştırmacıların çoğu, romanı besleyen klasik türler arasında mesnevileri de saymışlardır. Örneğin, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Hüsn ü Aşk'ı en güzel roman kabul ettiğini anımsatan EnginOn,. yine Tanpınar'a dayanarak Osmanlı-Türk romanının başlangıcını Tacizade Cafer Çelebi'nin Hevesname'sine, yani ıs. yüzyıl sonuna dek çeker (Enginün 2009: 166). Günümüzde Osmanlı-Türk romanı üzerine çalışan araştırmacılar da 'anlatı' ve 'karakter kurma' açısından geleneksel ve klasik türleri Osmanlı romanının altyapısına yerleştirmektedirler. Aynı zamanda, Osmanlı Divan şiirinin bazı dinamikleri aracılığıyla Osmanlı kurmacasını, özellikle roman ve öyküsünü yorumlamaya çalışanlar da vardır.

Bu çalışmaların önemli katkılarından biri, 19. yüzyılda Avrupa edebiyatıyla karşılaşan Osmanlı aydınını çaresiz bir taklitçi biçiminde kurgulayan eleştirmenlerin savlarını çürütecek biçimde, Türkçe konuşan farklı toplumsal tabakalardan insanların güçlü bir anlatı geleneğine sahip olduğunu gözler önüne sermeleridir. Böylece, 19. yüzyılOsmanlı yazarının yalnızca Avrupa romanlarının benzerlerini üretme yoluna gitınediği, kendi klasik ve geleneksel edebi malzemesinden de yararlandığı kanıtlanmıştır. Bununla birlikte, bu çalışmalarda, genellikle biçim ~zelliklerinin ağır bastığı tür tanımları dogrultusuQ.da benzerlikler öne çıkarılmıştır. Ustelik Avrupa romanının homojen ve eşzamanlı bir gelişim göstermediği gerçeği çoğu zaman göz ardı edilmiş, yazıldığı dönemden çok sonra 'kusursuz' örnekler olarak edebiyat tarihine malolmuş modeller göz önünde bulundurulmuştur. Ayrıca, önemli bir nokta olarak aşkın anlatımı ve bunun toplumsal izdüşümü, bazı açılarıyla tespit edilmesine karşın, yeterince sorgulanmamıştır.

Cemal Kafadar, Osmanlı entelektüel hayatının Piri Reis ya da Kiltip Çelebi gibi bir iki istisna dışında Rönesans sonrası Avrupasının kültürel kazanımları ölçü alınarak değerlendirildiğini ve bunun Batılılaşmakta ·olan seçkinler için mahcubiyet sebebi sayıldığını (Kafadar 201Oa: 42) gözlemlerken Osmanlı-Türk edebiyatı araştırmalarının da içinde bulunduğu durumun fotoğrafını çekmiştir. AnıaŞİlacağı üzere, bu durumun tıpkı tarihçalışmalarında konu ve kaynak seçiminde derin izler bırakması (Kafadar 2010a: 42) gibi edebiyat araştırmalarında da çerçeveyi belirlemesi söz konusudur.

Oysa Osmanlı-Türk edebiyatında kurmaca yapıtların seyrini tür kategorilerinin üstüne çıkmaya izin verecek bir mercekle incelemek, yeni ve ilginç bakış açıları vaat etmektedir. Bu yazının sınırları çerçevesinde, şimdiye kadar romanla ilişkisi yeterince aydınlatılmamış olan, buna karşın, yüzyıl boyunca basım ve okunma seyrine bakıldığında romanla çok yakın ilişkide olduğu görünen 'mesnevi' türünde yazılmış klasik anlatılara odaklanılacaktır. Bazı bilgilerin nasıl edinildiği konusunu netleştirmek amacıyla, öncelikle, bu ilişkiyi çözümlemeye olanak sağlayan verilerin derlenip yorumladığı doktora çalışmamdan söz etıneliyim (Ayaydın Cebe 2009).

Edebiyatın üreticisi, tüketicisi, üretim ortamları, tüketiciye ulaştırılma biçimleri gibi birçok etkenin roloynadığı bir 'olay' olarak kabul edildiği bu çalışmada, verili kategorileri ve tür tanımlarını sorgulamak, 'gerçekten' neler olup bittiğini anlamak

110

., ....

"AŞK DEFTERİnNDEN AŞK ROMANLARINA OSMANLı-TÜRK ANLATlLARININ SERGÜZEŞTİ

üzere 19. yüzyıl Türkçe Osmanlı edebiyatının çeşitli haritaları çıkarılmıştır. Yalnızca Arap alfabesiyle basılmış yapıtları değil Ermeni ve Yunan harfli basılmış Tv.rkçe yapıtları da içeren bu araştırmada, edebiyatın varlığı ve içeriği bir kategori olarak diğer kategorilerle karşılaştırmalı biçimde ortaya konmuş ve yorumlanmıştır. Bir yapıtın mümkün olduğunca ayrıntılı olarak etiketlendiği veritabanı çalışması, tür . kategorilerinin de sorgulanabileceği bir araç geliştirmeyi sağlamıştır. Buna göre, bir menakıpname hem tarihi hem dini hem de edebi bir tür olarak etiketlenip biyografık bir yapıt olarak sayılabilmiştir. Bu da daha gerçekçi sayısal verilere ulaşmayı kolaylaştırmıştır. .

Binlerce yapıtın bu şekilde etiketlenerek sayıldığı çalışma, metinlerin kapaklarının içine girmeye çok az oranda izin vermekle birlikte,· bir dış kabuk oluşturmaya, bunun kendisini bir metin kabul ederek çözümlerneye olanak sağlamıştır. Böylece, matbaalar, yayıncılık merkezleri, farklı cemaatlerin etkileşimlerinin yanı sıra edebi türlerin gelişimi ve dönüşümü sorgulanmıştır.

Bu çalışmanın ortaya koyduğu en ilginç sonuçlardan biri, biyografı niteliğindeki yapıtların (otobiyografı, anı, gezi gibi alt türleriyle) romanla birlikte yükselişe geçen tek tür olmasıdır. Bu, bir olgu olarak daha önce gözlemlenememiştir. Dikkat çekici ikinci önemli sonuç, bu yüzyılda mesnevinin durumudur. 18. yüzyıl sonu, 19. yüzyıl başında kaleme alınmış ve 19. yüzyılda basılmış olan az sayıda mesnevinin hepsi otobiyografı niteliği taşımaktadır. Ayrıca, bunların büyük çoğunluğunda, eş cins aşkına dayalı ilişkiler anlatılmıştır. 1870'ten sonra ise eş cins aşkının konu edildiği mesnevi basılmamıştır. Birbiriyle bağlantısı yokmuş gibi duran, belki bu nedenle de şimdiye kadar dikkat çekmemiş olan bu iki sonuç, Osmanlı-Türk edebiyat evreninin yapısını anlayabilmek için araştırılmalıdır.

Bu bağlantının aynntılarını ortaya koyabilmek için 19. yüzyılda basılmış

mesnevilere odaklanmak uygun olacaktır. Öncelikle, hem tür hem biçim adı olarak kullanılan 'mesnevi'den ne kastedildiğini açıklığa kavuşturmak gerekir. ·Osmanlı edebiyatında tarih yapıtlarından tıp kitaplarına kadar çeşitli konularda mesnevi nazım biçimi kullanılmıştır. Burada ise mesneviler 'tür' olarak değerlendirilmiştir. Bu konudaki ölçütler şöyledir: Çoğunlukla beşeri ya da ilahi aşk, toplumsal yaşam ve ahlak, yaşam öyküsü gibi bütünlüklü bir ya da birkaç konu çerçevesinde yazılmış ve basılmış, mesnevi nazım biçimi kullanılmakla birlikte temelde anlatı özelliği sergileyen yapıtlar, mesnevi türü olarak belirlenmiş ve bunlar dikkate alınmıştır.

19. yüzyılda bu klasik türün basım yoğunluğuna bakıldığında 1833-1860 tarihleri arasında şiir ve biyografı yapıtlarından sonra en çok mesnevilerin basıldığı

görülebilir. Başka bir deyişle, halk anlatıları ve modem kurmacanın basımının henüz gelişme aşamasında olduğu bu yıllarda mesnevi, Mlen okunan bir türdür. Bu dönemde basılan mesnevilerin bazılarının şairleri de 18. yüzyıl sonu, 19. yüzyıl başında etkin olan Enderunlu Fazıl (Hüseyin Fazıl Enderuni, 1759-1810), Keçecizade İzzet (1785-1829), Sünbü1zade Vehbi (1718-1809) gibi isimlerdir. Basım ve yayıncılığın gelişme gösterdiği 1861-1878 döneminde mesneviler de basılmış olmasına karşın, diğer türlere oranla bu klasik tür yerinqe saymıştır denebilir. Bu dönemde basılan mesneviler de önceki yüzyıllardan şairlerin yapıtlarının yeniden basımıandır.

Yapıtları basılan mesnevi şairlerinden yalnızca ikisi 19. yüzyılda doğup

büyümüştür: yaşamının bir kısmını Osmanlı topraklarında geçirmiş ve burada eğitim

111

Page 7: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

Günil Özlem AYAYDIN CEBE

almış olan Azeri mutasavvıf şair Hamza Nigan (1815-1885) ile Adanalı Hoca Hayret (1848-1913). Bu iki şairin yapıtlan modem hikaye ve romanın çok önemli bir gelişme gösterdiği dönemde basılmıştır. 1 Bunlara bir de İstolcalı Ali Rıza'yı eklemek gerekebilir. Şairin doğum yılı bilinmemekle birlikte, Sergüzeşt-i Fakir ve Hakir-i Pür-Taksir Mir Ali Rıza El-İstolcevi başlıklı kısa mesnevisini kaleme aldığı 1272/1855 yılında halen yaşadığı anlaşılmaktadır (Gökalp 2006: 497-498). Başka bir deyişle, bu çalışmanın kaynaklanna göre, üç istisna dışında 19. yüzyıl edebiyatçılan mesnevi yazmamıştır. Bu bilgi, mesnevinin 19. yüzyılda modem basma araçlanyla çoğaltılıp yeni okuryazar kuşaklara sunulmasına karşın, artık neredeyse hiç üretilmediğini gösterir.

Basılmış en eski tarihli mesnevi, Firdevsi-i Tusı'nin (934-1021) Şehname'sinden seçkilerdir. Yapıt, Türkçe lügatçeyle birlikte iki kez yayımlanmıştır.2 Klasik İran edebiyatının önde gelen şairlerinden Feridüddin Attar'ın (1120-1194) Pendname'si ve Mantıku't-tayr'ı çok basılan mesnevilerdir. Nizarnı Gencevı'nin (1141-1209) siyasetname niteliği taşımakla birlikte aşk konusunu da işleyen ve ll. yüzyıl Sasanı hükümdarlanndan V. Behram'ın yaşamının anlatılmasından dolayı biyografik özelliği de olan Heft Peyker mesnevisi, yedi cilt halinde Emİn Yürnni'nin çevirisiyle basılmıştır.3 Türün adıyla anılan Mevlana Celaleddin Rumi'nin (1207-1273) Mesnevi' si de çeşitli ciltleri, şerhleri ve çevirileriyle birlikte 1848-1891 yılları arasında en çok yayımlanan mesnevidir. Aynca, Nureddin Abdurrahman b. Ahmed Camı'nin (1414-1492) Yusuf u Züleyha ve Salaman u Absal'inin çevirileri basılmıştır.4

Osmanlı edebiyatçılan söz konusu olduğunda Sünbülzade Vehbı'nin (1718-1809) oğluna öğütler biçiminde düzenlediği Lütfiye'si en çok basılmış

mesnevilerden biridir. Eğitim amaçlı kullanılan Lütfiye, 1836 yılından başlayarak İstanbul'da bazılan eğitim kurumlannın matbaalannda olmak üzere yüzyıl boyunca yayımlanmıştır. Yapıtın 1837'de yapılmış bir Bulak (Kahire) baskısı da bulunmaktadır. Lütfiye, Nabl'nin (ö. 1712) Hayriye'sine nazire olarak yazılmıştır. Buna karşın, 19. yüzyılda Lütfiye'nin gördüğü rağbetin tersine Hayriye, İmparatorlııkta yalnızca bir kez basılmıştır. Yapıtın 1307/1890 yılında Ebüzziya'nın yaptığı bu basırrıından başka 1857 yılında yapılmış bir Paris basımı da bulunmaktadır. .

Bursalı Liimi'ı Çelebi'nin (1472-1532) Ibretnüma'sı ve Şehrengiz-i Bursa'sı da basılan mesneviler arasındadır.s lbretnüma'dan "bir bölümün, yapıtla aynı tarihte Risale-i Tuti ve Gulyabani ve lijderha başlığıyla '~yn basıldığı anlaşılmaktadır. 16.

ı Adanalı Hoca Hayret. Şehr-i Ayin [Şehrayin] ii Sihr-i Beyan. İstanbul: Matbaa-i Ebüzziya, 1302 i 1885; Mir'at-ı Bedayi Mesnevi-i Hayret Efendi. İstanbul: Kasbar· Matbaası, 1313 i 1896. Hamza Nigan. Nigarname. İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1305 i 1888. 2 Müntahabat-ı Şehname, çev. Kemal Paşa. İstanbul: 1281/1864; Müntahabat-ı Şehname-i Firdevsi-i Tusı. çev. Yozgadlı Hasan Hayripaşazade Yusuf Ziya. İstanbul: Kasbar Matbaası, 1036/1889. 3 Tercüme-i Hiktiye-i Heft Peyker. İstanbul: 1289/1812. 4 Tercüme-i Yusuf ü Zeliha. çev. Refet. Farsça-Türkçe. İstanbul: Şeyhzade Fehmi Efendi Matbaası, 1290/1873; Kıssa-i Selaman u Absal. çev. Abdülkerim b. Hüseyin el-Amasyavi. İstanbul: Ceride-i Askeri Matbaası, 1299/1882. 5 Kitab-ı İbretnüma. İstanbul: 1273/1857; Şehrengiz-i Bursa. Bursa: Hüdavendigar Vilayet Matbaası, 128811871.

112

r' i ı

"AŞK DEFTERİ''NDEN AŞK ROMANLARINA OSMANLI-TÜRK ANLA TILARININ SERGÜZEŞTİ

yüzyıl şairlerinden bir başka Bursalı olan Azeri İbrahim Çelebi'nin (ö. 1585) Nakş-i Hayal mesnevisinin Kirkor Faik tarafından yüzyılın geç bir döneminde "İhya-i Asar" üst başlığıyla bastmlmış olması ise ilginçtir.6 Aynı yüzyıldan yaşamı ve yapıtları hakkında çok fazla bilgi bulunmayan İstanbullu Fütuhi'nin (Hüseyin Çelebi) Tuhfetii'l-Mecalis'i de 127711861 'de İstanbul'da basılmıştır.

Aşk konulu mesnevilerden Fuzuli'nin(1483-1556) Leyla ve Mecnıın'u çok basılanlar arasındadır. İlk olarak 125411838'de Matbaa-i Amire tarafından basılmış olan yapıt, yüzyıl boyunca İstanbul ve Tebriz' de ondan fazla kez yayımlanmıştır. Bu aşk hikayesinin halk edebiyatına malolduğu da görülmektedir. Hikdye-i Leyla ile Mecnun, anonim halk hikayesi biçiminde, bazılan başka halk hikayeleriyle beraber pek çok kez basılmıştır. Nihad Sami Banarlı, mesnevilerin halk hikayesi biçimini alarak halk arasında yayılmaya başlamasını 17. yüzyıla dayandırır (Banarlı 1983: 847). 19. yüzyılda "Leyla ile Mecnun" anlatısının mesnevi biçiminin yayımlanmasına karşılık "Varka ile Gülşah" gibi klasik mesnevilere konu olmuş bazı hikayeler yalnızca halk anlatısı olarak basılmıştır.

Leyla ve Mecnun 'un hikayesini birçok farklı şair yazmış olmasına karşın,

Osmanlı edebiyatında, özellikle 19. yüzyıl basılı küıtüründe Fuzu!i'nin gördüğü rağbet dikkat çekicidir. Burada konumuz açısından Ahmet Hamdi Tanpınar'ın yorumu ilham verici bulunabilir. "Roman ve Romancıya Dair Notlar l" makalesinde Tanpınar, modem romanın bireyin anlatısı olduğunu belirtir ve ·eski sanat' olarak kabul ettiği klasik ve geleneksel anlatılan değişmeyen bir insan algısı ve toplum yapısının içinde gelgitlerle örülü bir yinelenme olarak değerlendirir (Tanpınar 2000: 61). Bunlann arasında tek bir yapıtın bu geleneğin dışına çıkmış olduğunu söyler. Fuzul1'ninLeyla ve Mecnun'u olan bu yapıtta psikolojik bir derinlik gören Tanpınar, özellikle Leyla'nın ölümünden sonraki bölümlerde, bireyselliğin başlangıcı kabul edilebilecek isyana bile rastlandığını dile getirir. Fuzuli'nin yeterince anlaşılmadığını, bu nedenle onun verdiği bu örneğin devam etmediğini sözlerine ekler (Tanpınar 2000: 62).

Karşı cinsler arası aşkı konu edinen mesneviler arasında Ahi Benli Hasan Çelebi'nin (ö. 1517) Hüsn ii Dil'i, Çaylak Tevfik tarafından yayına hazırlanarak 1287/1871'de basılmıştır (İstanbul: Asır Gazetesi Matbaası). Şeyh Galib'in (1757-

. 1799) Hüsn ü Aşk'ı 1836'da Kahire'de Bulak Matbaasında, 1887'de İstanbul'da Ebüzziya Tevfik tarafından Kitabhane-i Ebüziiya dizisinde basılmıştır. Hüsn ü Aşk'ın ilk basımının üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra yapılan bu ikinci (19. yüzyılda İstanbul'da ilk ve tek) basımda ne yazık ki ön söz ya da açıklama bulunmamaktadır. Bu nedenle, Ebüzziya'nın neden bu tarihte Hüsn ü Aşk'ı basmaya karar verdiği yanıtlanınayı bekleyen bir sorudur.

Sözü edilmesi gereken bir diğer aşk konulu mesnevi, Molla Keçecizade İzzet'in (1785-1829) Hüsn ü Aşk'a nazire olarak yazdığı kabul edilen Gü/şen-i Aşk' ıdır. Yapıt, 1265/1849'da Matbaa-i Amire Litoğrafya Destgahı'nda ve 129~/1876'da Süleyman Efendi Matbaasında basılmıştır. Keçecizade, 1227 (1812/1813) yılında yazdığı Gü/şen-i Aşk'ta klasik edebiyatın karşı cins aşkının anlatıldığı yapıtlannın Leyla ve Mecnun, Ferhad ve Şirin, Vamık ve Azra gibi başkahramanlannı yeni bir bağlamda kişileştirdiği gibi kendini de 'anlatıcı-şair' olarak başkarakter biçiminde

6 İhya-i Asar: Nak.ş-i HayaL. Asır Kütübhanesi 53-54. İstanbul: Kasbar Matbaasl,1313/1896.

113

Page 8: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

Günil Özlem AYAYDıN CEBE

kurgular. Ne var ki, 'aşkın gül bahçesi'ne gidilirken Mevlana'nın kılavuzluğunda Allah aşkına ulaşmanın anlatıldığı bu mesnevide, klasik edebiyat geleneğine uygun olarak gerçeküstü olaylar simgesel biçimde kurgulanmıştır. .

Klasik ;mesnevide şair, 'sebeb-i te'lif' bölümünde ve çoğu kez olay örgüsünün anlatımının tamamlanmasından sonra yer alan 'hatime' olarak adlandınlabilecek beyitlerde birinci tekil kişi söylemle kendine gönderme yapar. Gü/şen-i Aşk ise şairin bu bölümlerden çıkarak anlatının bütününe dahil olduğu bir yapıdadır. Bu anlamda Gü/şen-i Aşk, şairin kurmaca anlatıya bir karakter olarak katıldığı ilk mesnevi olarak düşünülebilir. Bu ilk deney, aynı zamanda yüzyıllardır yazılan klasik bir türün birkaç on yıl içinde yaşamını sonlandıracağının da habercisi olarak yorumlanabilir. Mesnevi, şairin kendi deneyiminin giderek daha fazla ön plana çıktığı gerçekçi bir düzleme taşınmıştır. Modern kurmaca da gerçekçi anlatıma daha uygun bir tür olarak kabul görecek ve hızla yaygınlaşacaktır. Bu arada, aşkın anlatımında geriye dönülmeyecek bir kavşağa gelinmiştir. İlahi aşkın simgeleştiği karşı cins aşkının da, otobiyografık eş cins aşkının da yerini dünyevi karşı cins aşkı almaktadır.

Bu savı desteklemek amacıyla öncelikle 19. yüzyılda basılmış diğer aşk konulu mesnevilere yakından bakmak yerinde olur. Eş cins aşkını konu edinen mesnevilerden bu yüzyılda basılmış olan en eskisi, Taşlıcalı (Dukakinzade) Yahya'nın (ö. 1582) Osmanlı klasik edebiyatının 'özgün' (telif) mesnevileri arasında sayılan Şah ü Geda'sıdır.7 Yapıtın özgün sayılmasının nedeninin, şairin kendi başından geçen aşk maceralannı anlatması kadar mekan algısında gerçekçi bir boyut taşımasının da olduğu anlaşılmaktadır. Yapıtta İstanbul, canlı biçimde betimlenmiştir .

Burada, Nergisi'nin (1580-1625) Meşakku 'l-Uşşak'ını da anmak gerekir. Mensur bir anlatı olan bu yapıt, mesnevi türü içinde sayılamasa da mesneviye benzer bir nitelik taşır. Meşakku 'l-Uşşak, Nergisi'nin Osmanlı edebiyatında türünün ilk ve tek örneği olan mensur hamsesinin (Selçuk 2009: 162) içindeki yapıtlardan biridir. 'Hamse', beş yapıttan oluşmuş ve genellikle mesnevi biçiminde yazılmış anlatılar için kullanılan bir terimdir. Mensur bir hamse olmasından dolayı bu beşlerne, 'kendine özgü bir niteliktedir ama biçim dışında mesnevi türünün diğer özelliklerini taşıdığından burada incelenecektir. Nergisi'nin hamsesindeki diğer yapıtlar E/­Akva/ü '/-MüseZleme fi-Gazavati 'l-Mesleme, Kanunu 'r-Reşad, lksir-i Saadet (İksir-i Devlet) ve Niha/istan'dır. Bahir Selçuk, Meşakku'l-Uşşak'ın hamsenin içinde üç kez basıldığını belirtirse de (Selçuk 2009: 162) Eski Harjli Basma Türkçe Eser/er Bib/iyogra.fyası'na göre, beşlemeyi oluşturan yapıtlar 1245-1294 (1829-1877) yıllan arasında birlikte ve ayn ayrı olmak üzere birden fazla kez basılmıştır. Aynca, tarihsiz basımlar da bulunmaktadır.

Meşakku '/-Uşşak'ta hepsi eş cins aşkına dayalı on hiMye anlatılmaktadır.

Hikayelerin yedisi ilk kez Nergisi tarafindan kaleme alınmıştır. Yedinci hiUye de otobiyografiktir (Selçuk 2009: 162-163). Burada sözü edilen eş cins aşkının

anlatıldığı diğer mesnevilerde olduğu gibi bu yapıtta da klasik mesnevide bulunmayan bir gerçeklik a1gısı söz konusudur:

7 Hikaye-i Manzume-iŞah ii Geda, İstanbul: Matbaa-i Tatyos Divitciyan, 1284/1868.

114

"AŞK DEFTERİ''NDEN AŞK ROMANLARıNA OSMANLı-TÜRK ANLA TILAR1N1N SERGÜZEŞTİ

"Nergisi, hikiyelerini çevresinden duydugu veya bizzat şahit oldugu olaylardan hareket ederek kaleme almıştır [ ... ] gerçek hayattan alınmış

olaylara yer verdi~ini eserin giriş bölümünde belirtir: 'hlil~t-ı garibe-i hayretengtzün bi-taıiki't-tesamu' [ve] 'ala vechi'l-mua'yene kaıin-i rUtbe-i tahkik ve rehin-i derece-i tasdik olanların bu tarz-ı yaran-pesend ÜZfe sebt-i sah~yıf-ı tertib idüp (128b-16/18)'. Hikayelerin hemen hepsinin başında ve sonunda 'uhdüse-i mütehakkıku'l-vukü'dandur ki (129b-12)', 'sıhhat-t vukft'ı mahkeme-i ittifikda mukayyed-i sicill-i isbiit olan (133b-13)' gibi klasik halk hik~yelerindekine benzer kalıplaşmış ifadelerle yazar, bu 'gerçeklik'e işaret eder.

Meşiikku 'I-Uşşiik'taki hik~yelerin yedisindeki olaylar, yazarın yaşadığı çevrede geçmektedir. Yazar, hikayelerin başındaki 'Hil~l-ı hicce-i s"Ütüde­hacce-i 'işıin ü elfde (129b-12), K~di-zade-i ma'hüdun zanı~n-ı '~lem­

arayisinde (135a-~6/17), eyyam-ı 'uhüd-ı salifede (153a-9)' gibi ifadelerle olayların tarihlerine göndennede bulunmaktadır." (Selçuk 2009: 163)

Da'i Mehmed b. Receb'in (ö. 1070 / 1659) Matbaa-i Amire tarafından 126111845 yılında basılan Neyhatü'l-Uşşak'ı da eş cins aşkı üzerine kurulu mesnevilerden biridir. Yapıtta şair, mahalle mektebinde hocalık yaparken Mehmed adlı bir öğrencisine duyduğu aşkı anlatır (Gökalp 2006: 24, 282-293).

1837 gibi erken bir dönemden itibaren yayımlanmaya başlanan Enderunlu Fazıl'ın Defter-i Aşk, Hubanname, Zenanname ve Çenginame'si (Rakkasname) 1870'e dek birden fazla kez basılmıştır. Dolayısıyla, bu yapıtlann yüzyılın ilk yansında bir hayli popüler olduğu söylenebilir. Hubanname'de çeşitli uluslardan erkekleri anlatan Fazıl, Zenanname'de kadınlar üzerinde durur. Defter-i Aşk'ta ise şair, genç hemcinsleriyle yaşadığı aşk maceralanm kaleme almıştır. Bu anlamda yapıt, otoblyogra:fık bir özellik taşır. Bu mesnevi, şairin diğer mesnevileri ve Sünbülzade Vehbi'nin Şevkengiz'iyle birlikte 125311857 yıhnda Matbaa-i Amire tarafından basılmıştır. Aynı derlemenin ikinci baskısı 1286/1870'te Ali Rıza Efendi Matbaasında yapılmıştır. Fazıl'ın mesnevileriyle birlikte basılmış olan Şevkengiz'de Vehbi, eş cins aşkı ile karşı cins aşkını karşılaştınr. Türkiye Yazrnalar Kataloğu'nda kayıtlı son istinsah tarihi 1284/1867 olmak üzere yapıtın genellikleyüzyılın ilk çeyreğinde çoğaltıldığı da görülmektedir. Alpay Kabacah'nın verdiği bilgiye göre, bu derleme, .Zenanname'deki bir bölüm nedeniyle ilk baskısından sonra toplatılmıştır (1989: 90). Yapıtın Fazıl'ın eş cins aşkını anlatan mesnevileri yerine kadınlarla ilgili olanından dolayı toplatılması ilginç bir durumdur.

Görüleceği üzere, aşk konulu mesneviler arasında 1830'lu yıllardan 1870'lere kadar olan dönemde çoğunlukla eş cins aşkına dayalı mesneviler basılmıştır. Eş cins aşkım konu edinen mesnevilerin kayıtlı son basım tarihi 128611870'tir (Enderunlu Fazıı). Bu dönem saptaması, yaklaşık olarak Meşakku '/-Uşşak için de geçerlidir. Bu yapıtın 19. yüzyıldaki ilk basımı 1245 (1829/1830), son basımı 128511869 yılında yapılmıştır. Yapıtın tarihsiz bir basımının bulunması kesin bir tarih saptamayı güçleştirmektedir.

Türkiye Yazmalar Kataloğu'ndaki telif ya da istinsah tarihi belirtilmiş kayıtlann incelenmesi de bu saptamayı doğrular ama bir farkla: yazmalar söz konusu olduğunda dönemin başlangıç tarihini yüzyıl başına çekmek olasıdır. 1870'lerden 'sonra ise Leyla ve Mecnun, Hüsn ü Aşk ve Gülşen-i Aşk basılmışken eş cins aşkına

115

Page 9: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

Günil Ozlem AYAYDıN CEBE

dayalı bir klasik anlatının basırnına rastlanınamıştır. Daha önce vurgulandığı gibi 1870'ler, edebi türlerin gelişimi açısından da önemli bir dönüm noktasıdır. Modem kurmaca türler, bu tarihlerden sonra gelişim göstermiştir. Bu durumun, 19. yüzyıl edebiyat evreninde aşkın algılanışında türlerin evrimiyle koşut bir dönüşümü imlediği söylenebilir.

Bu konuda istisnai görünen tek örnek, Şehrengiz-i Bursa'dır. Nuran Tezcan'ın "Güzele Bir Şehrengizden Bakış" başlıklı makalesinde vurguladığı üzere, Lfuni'i Çelebi, şehrengizini iki bölüm olarak tasarlamıştır. İlk bölümde, şehrengiz türünün kapsamını genişleterek yalnızca kentin güzellerini değil, "Bursa'nın güzelliklerini ve özelliklerini anlatmayı ön planda tutmuştur" (Tezcan 2001: 164). Lfuni Tnin şehrengizinin bu türdeki diğer yapıtlardan daha çok tanınmasında ve türe örnek gösterilmesinde bu özelliğinin rolü büyüktür (Tezcan 2001: 164). ·Şair, şehrengizinin ikinci bölümünde, türün klasikleşmiş örneklerine uygun olarak "şehrin mahabfb'ini, yani kendisine aşk duyulan delikanlılarını da anlatmıştır" (Tezcan 2001: 164). Bununla birlikte, yapıtın 1871 basımı, yalnızca Bursa'nın anlatıldığı bölümün kısaltıimış bir versiyonudur (Tezcan 200 I: ı 65). Şehrengiz türünün ve özelolarak Şehrengiz-i Bursa'nın günümüzde yalnızca bir kent anlatısı olarak tanınmasında bu eksik basımın katkısı olduğu anlaşılmaktadır. Konumuz açısından yapıtın basım yılı önemlidir. 1870'in hemen sonrasında eş cins aşkına dayalı anlatıları içeren bir yapıtın bu bölümleri ayıklanarak basılması ilginçtir. Bu, aynı zamanda, 1870 yılının aşkın anlatımı ve klasik türlerin gelişimi açısından bir dönüm noktası oluşturduğu saptamasını da doğrular.

Bu değerlendirmeleri bütünleyebilmek için eş cins aşkından karşı cins aşkının anlatımına geçişi de edebiyat tarihi açısından somutlaştırmaIıyız. Bu konuda yakın zamanda yazılmış ve Türkçeye çevrilmiş bir çalışmayı anmak yerinde olur. Dror Ze'evi, Müslüman Osmanlı Toplumunda Arzu ve Aşk adlı incelemesinde 16. yüzyıldan 19. yüzyıl sonralarına kadarki döneınde, hukuk kitapları, rüya tabirleri, seyahatııameler ve Karagöz oyunları gibi çok çeşitli kaynaklardaki cinsel söylemi irdelemiştir. Ze'evi'nin 19. yüzyıl için vardığı genel sonuç, Avrupa kültürünün ve edebiyatının Osmanlı İmparatorluğu'nda kabul görmeye başlamasıyla önceki dönemlerde oldukça serbest biçimde yaşanan ve edebiyatta ifadesini bulan cinsel çeşitliliğin yerini bir suskunluğa bırakmış olduğudur:

"Oldukça kısa sayılabilecek bir zamıin diliminde, söylemi cinsel açıdan uygun görillmeyen her unsurdan anndırmak için koca bir kültürel susturma mekanizması harekete geçirildi. Ancak bu, basitçe tepeden inme bir hareket değildi. Devlet susturma konusunda kendi payına düşeni yapsa da, bu sadece devletin dahil olduğu bir proje değildi. Kendi kendini sansürleyen yayıncılar, yazarlar, tüketiciler, hayalciler ve ulemadan oluşan küçük güç odaklan elbirliğiyle cinsel söyleıni susturup adeta yok olma noktasına getirmişlerdi. 20. yüzyıla girildiğinde dönüşüm tamamlanmıştı. Ortadoğu kültüründe cinselliğin üzerine bir suskıınluk perdesi inmişti." (Ze'evi 2008: 198-99)

Ze'evi, bu görüşlerine matbaanın yaygmlaşmasıyla birlikte erotik edebiyatın örneklerinin azaldığı ve artık yalnızca kitlelerin okuması uygun görülen kitapların basıldığını da ekler (Ze'evi 2008: 198). Ne yazık ki, Ze'evi'nin çıkarımlan çok geneldir ve Karagöz dışında edebiyatın diğer türlerindeki metinlerle yeterince desteklenmemiştir.

116

···Li ı i i "AŞK DEFTERI"NDEN AŞK ROMANLARıNA OSMANLI-TÜRKANLATILARININ SERGÜZEŞTİ

Burada da gösterildiği üzere, bu yüzyıl, gerçekçi anlatıların ve yaşam öyküsü yapıtlarının giderek artan bir oranda üretilip tüketilıneye başlamasıyla sıradan insanın yaşamının önem kazandığı bir yüzyıldır. Buna uygun olarak edebiyatın konu evreni de 'veli'lerden 'fahişe'lere kadar uzanan bir çeşitlilik sergiler. Bu çeşitlilikte cinsellik konusunda bir suskunluk oluştıığunu öne sürmek oldukça tartışılabilir bir savdır. Bunun yerine cinselliğin edebi ifadesinin geçirdiği dönüşümü sorgulamak daha sağlıklı bir yaklaşım gibi görünmektedir.

Bu dönüşümün en açık gözlemlenebileceği yerlerden biri, yapıtların başlıklarıdır. Mesnevi, klasik Osmanlı-Türk edebiyatında başlığında 'aşk' sözcüğünün geçtiği

neredeyse tek türdür ve bu yapıtlardan basılanların sayısı da oldukça azdır. 19. yüzyılda basıldığını kesin olarak bildiğimiz yapıtlar arasında bu tanıma uyan yalnızca Defter-i Aşk, Gülşen-i Aşk ve Hüsn ii Aşk vardır. Farklı nitelik taşımakla birlikte, bunlara yüzyıl sonunda yayımlanmış (1899) bir miskinname olan Ömer Ruşeni'nin Asar-z Aşk'ını da katalım. Bunlara sözcüğün başka bir çeşitlernesi olan ve 'aşıklar' anlamındaki 'uşşak' sözcüğünü içeren Meşakku 'l-Uşşak'ı, Nevhatü '1-Uşşak'ı ve Şeyh Halil'in 1857 yılında basılmış Hadiii'l-Uşşak üst başlıklı Muhammediye'sini de ekleyelim. Anlatı özelliği sergilemese de, Hayal Baba Şemsi Mehmed'in 1879 yılında basılmış Tuhfetii 'l-Uşşak başlıklı divanının yanı sıra Filibelizade Küçük M. Asım'ın Kerbela vakası hakkında Kazım Paşa'nın "Riyaz-ı Asfıya" mersiyesine nazire olarak yazdığı ve 1884'te basılan on iki sayfalık küçük Nale-i Uşşak başlıklı şiirini· de sayalım. Ali Behçet'in çevirdiği ve Tercüme-i Aşkname-i Hazret-i Mevlana Celaleddin Rumi Kuddise Szrrıhu başlığıyla 1884 yılında basılan yapıtla birlikte toplam 10 yapıtta 'aşk' sözcüğü ve çeşitlernesi başlığa taşınmış demektedir. (Kaygusuz Abdal'a ait olarak kaydedilmiş iki Aşkname daha bulunmaktadır ama bunların basım tarihleri belli değildir.)

Buna karşılık, başlığında 'aşk' ve bununla ilgili sözcükleri (muaşaka, muhabbet, sevda, taaşşuk, vb.) taşıyan, basılı modem hikaye, oyun ve romanıarın sayıs·ı 100'ii geçmektedir. Bunun yanında, 19. yüzyılda basılmış modem kurmacaların büyük bir çoğunluğunun ana konusunun dünyevi aşk olduğu söylenebilir. Farklı konuları öne çıkaran yapıtlarda da aşk ilişkileri, ana olay örgüsünü destekleyecek biçimde işlenmiştir. Durumu daha açık göreb,ilmek amacıyla, modem kurmaca yapıtların başlıklarına göz atmak ilginç bir tablo ortaya koyacaktır. Hepsini buraya taşımak yazının sınırlarını zorlayacağından, bu yüzyılda basılmış, başlığında aşk sözcüğünün ve ilgili sözcüklerin geçtiği 'modem' yapıtlardan temsil edici özelliği olan bir seçki sunulacaktır. Bu çalışmanın altyapısını oluştııran veritabanında, benim görebildiğim ama her zaman gösteremediğim verileri, bu kez aradaki çarpıcı farkın iyi anlaşılabilmesi için bu şekilde sunmayı yeğledim (daha ayrıntılı bir tablo için bkz. Ayaydın Cebe 2009: 355-360):

Ahzan-z Aşk, A/ı.,bet-i Sevda, Altın Aşıkları, Amori yahud He/ak Eden Muhabbet ile Helak Etmeyen Muhabbet, Araba Sevdası, Aşk Sarikası, Aşk ve Para, Aşk ve Sevda Çocukları, Aşk-z Vatan, Aşkın Bir Garibesi, Bahtiyar Familyayahud Tesadüfi Aşk, Balonda Bir Vak'a-i Aşıkane, Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, Bir Korsanın Muaşakası, Bir Muadele-i Sevda, Bir Riyazinin Muaşakası yahud Kamil, Cenab-ı Aşk, Dahiye-i Aşk yahud Hicran, Diirbin-i Aşk ve Mahbube-i Mi/el, Elvah-z Sevda, Eretos yani Sevda, Esrar-ı Aşk, Felaket-i Aşk, Firaklı Muhabbet, Gaston'un Muaşakası yahud Cesur Kız, Gizli Sevda, Hatıra-i Sevda yahud İlk Göz Ağrısı,

117

Page 10: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

Günil Özlem A YAYDIN CEBE

Hayal-i Sevda, Hükm-i Beşer yahud lki Sevdazedeler, icab-ı Gurur yahud lnkıla~-z Muhabbet, İftirak-ı Aşk, ihanet-i Aşk, lki Kızın Sevdalzsı, lki Sevda yahud Vahşi, Iki Sevdazede yahud Musademe-i Aşk, llk Sevgi, İnfial-i Aşk, İraklis ve Olimpiyakos Agonas yahud Sıdk-ı Hulus ve Muhabbet-i Hakiki, lzabel yahud Fedakiir Ma'şuka, Kanun-u Aşk yahud İki Aşıklar, Köy Muaşakaları, Macera-yı Aşk, Madam Narman'ın Hatası: Tehlikeli Bir Muaşaka, Mağdure-i Sevda, Mahiyet-i Aşk, Ma'şuka yahud Muhafaza-i Aşk, Mesture-i Aşk yahud Muhabbetin Neticesi Cinayet, Mihnet yahud İftirak-ı Aşk, Muaşaka, Muhabbet Çocukları, Muhabbet Hastaları yahud Latif Bey ile Lütfiye Hanım, Müteverrime Bir Kızcağız yahud Sevdamn Neticesi, Naliş-i Sevda, Nedamet-i Aşıkane, Netice-i Muhabbet, Paris Sevdaları, Rekabet-i Aşıkane yahud Gençleşmiş Gönül, Seni Seviyorum, Sevda, Sevda Faciaları, Sevda Kurbanları yahud Hamiyetsiz Vicdan, Sevda yahud Kuğu Nağmesi, Sevdanın Meyusiyeti yahud lnkişaf-ı Esrar, Sevda-yı Hakiki, Sevda-yı Masumane, Sevda-yı Müebbed, Sevda-yz Nihan, Sevda-yı S,ermedf, Sevda-yı Vahim, Son Aşk, Şiddet-i Sevda, Şimdiki Sevelalar, Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnal, Taaşşuk-ı Tezere ve Cozeb, Tabib-i Aşk, Tecrübesiz Aşk, Tenbeller Muaşakası, Tesir-i Aşk yahud Zahmetsiz Ölüm, Timsal-i Aşk, Vehametli SevdaJar, Yadigor-ı Muhabbet.

Başlıklarıyla okurların hayal gücünün birçok boyutuna hitap eden bu yapıtların yanında konuları evlilik (izdivaç, teehhül) ve cinsel ahlak (iffet, namus) olan çok sayıda modem kurmacanın yazıldığı ya da çevrildiği de görülmektedir. Aşkla ilgili bu kadar çeşitlerneye karşın, 'uşşak' sözcüğünün hiçbir modem kurmaca yapıtın başlığında kullanıldığına rastlanmamıştır. Bu da sözcüğün özel bir tasavvufi terim olarak algılandığını düşündürür.

Burada sunulan yapıtların başlığında karşı cinsler arası ilişkilerden vatan sevgisine, arabalara duyulan sevdadan altın tutkusuna dek aşkın pek çok türünü bulmak olasıdır. Aşkın renkli dürbününden hüzünler, harikalar, gizemler, ayrılıklar, felaketler ve maceralar görünür. Aşkın hallerini anlatan bunca yapıtın üzerine aşkın tabloları da çizilmiş (Elvah-ı Sevda), kanunları konmuş (Kanun-u Aşk) ve iç yüzü açığa çıkarılmıştır (Mahiyet-i Aşk). Bu durum, 19. yüzyılda aşkın, modem türlerde kendine geniş bir anlatıevrem bulduğunu gösterir.

Geleneksel ve klasik türlerde de en çok işlenen konulardan biri olmasına karşın, 'aşk'ın modem türlerde yapıtların içeriğinden taşarak bir etiket biçimini aldığı anlaşılmaktadır. Bu, aynı zamanda başlığın artık yapıt hakkında okura fikir veren ve onun tercihini yönlendiren bir vitrine dönüştüğünü de göstermektedir. Vurgulanması gereken ise, modem kurmaca yapıtlarda aşkın dünyevileştiğidir; klasik yapıtlardaki simgesel tann aşkı ya da gelenekselleşmiş aşk betimlemeleri, yerini insanlar arası aşkın gerçekçi anlatımına bırakmaya başlamıştır. Başlıklara gönderme yaparak söyleyecek olursak "Cenab-ı Hakk''ın yerini "Cenab-ı Aşk" almaktadır.

Bunda modem 'kurmacanın beslendiği kaynaklardan biri olan Avrupa romanının anlam evreninin oynadığı rol yadsınamaz. Taner Timur, ilk roman çevirilerinde "romantik aşkın en tipik örneklerinden bazılarının bulunuşu[nu], Osmanlı zihniyetindeki evrimin belirtileri" olarak görür (Timur 1991: 27). Tanrısal aşkın anlatımından dünyevi aşka geçişi de şöyle yorumlar:

11 R

"İlk Osmanlı yazarları Batı'da romantizmin kurucuları gibi tutkulu, fakat tertemiz ve lekesiz bir aşkı yüceltiyorlardı. Aslında Avrupa gerçeklerine de; Osmanlı gerçeklerine de uymayan bu romantik aşk bir ölçüde, bu kültürlerin

"AŞK DEFTERİ''NDEN AŞK ROMANLARINA ÖSMANLI-TÜRK ANLA TILARININ SERGÜZEŞTİ

geride bıraktıkları 'mistik aşk'ın laikleşmiş şekliydi. Bu durumuyla gerçekçi bir roman anlayışına geçiş sürecini de kolaylaştınnıştır." (Timur 1991: 27-28)

Bunun yanında, özellikle kamusal alanın dönüşümü, egitimin· içeriğinin ve niteliginin farklılaşıp yaygınlaşması, basım ve yayıncılığın gelişmesi, yüzyıl

insanının yaşamının ve dünya görüşünün de değişmesine yol açmıştır. Bu değişimi daha iyi kavrayabilmek amacıyla 19. yüzyıl öncesindeki klasik edebiyat anlayışının toplumsal izdüşümünü irdeleyen bir çalışmadan söz etmek yerinde olacaktır. Walter Andrews ve Mehmet Kalpaklı, The Age of Beloveds, Türkçesiyle "Mahbublar çağı" adlı çalışmalarında, erken modern dönem olarak niteledikleri 16. yüzyıl sonu 17. yüzyıl başı Osmanlı divan edebiyatını aşkın anlatımı açısından incelemişlerdir.

Andrews ve Kalpaklı, Osmanlı elit tabakasının eş cins sevgisine dayalı bir kültürde yaşamaktan dolayı bu tür bir edebiyat geliştirdiklerini göstermişlerdir. Bunun karşılığında, edebiyat yoluyla beslenen bu kültürde eş cins aşkı, yaşamın her alanında yeniden üretileı;ı bir öge konumundadır (Andrews-Kalpaklı 2005).

19. yüzyıl edebiyatında ise Cevdet Paşa'nın da dile getirdiği üzere kadının kamusal alanda görünür olmasıyla birlikte aşk ilişkilerinin algılanışında belirgin bir fark gözlemlenmektedir. Cevde.t Paşa, çok atıfta bulunulan Maruzat'ında kadın­erkek ilişkilerinin geliştiğini ve doğallığa kavuşmaya başladığını, birtakım

'muaşaka', yani işaretlerle anlaşma yöntemlerinin yaygınlaştıgını anlatır. Ayrıca,

Abdülmecid'e değin kadınların sokağa çıkmasında sınırlamalar oldugunu, bunların eseri sayılması gereken eşcinselliğin kadının toplumsal yaşama katılımıyla ortadan kalktığını belirtir: "Zendostlar çoğalıp mahbublar azaldı, Kavm-i Lut sanki yere battı. İstanbul'da öteden beri delikanlılar için ma'rufve mutad olan aşk u a'ldka hal­i tabiisi üzere kızlara müntakit oldu," der (alıntılayan Sakaoğlu 1999: 499). Ziyaeddin Fındıkoğlu da bu durumu şöyle degerlendirir: "Tanzimatı hemen takip eden çeyrek asırda güzellik terennümü ihtiyacı tasavvufi endişelerden, 'mey ve mahbup'tan sıyrılmış, edebiyata içtimaı hayatı, hatta siyası kanaatleri temsil eden felsefi görüşleri ihtiva eden kanaatler girmiş, edebi ve bedii görüş tamamiyle dünyevileşmiştir." (Fındıkoğlu 1 940: 639).

. Bu bağlamda, İmparatorluğun çeşitli etnik ve dini toplulukları tarafından yoğunlukla tüketilen halk anlatılannın da temelde karşı cins aşkına dayanan bir konu çevresinde kurulmuş olduğu vurgulanmalıdır. Büyük kentlere göçle birlikte taşradan basım ve yayıncılık merkezlerine taşınan bu aşk anlatılarının modem okur davranışının şekillenmesinde bir geçiş türü oldugu gözlemlenebilir (Ayaydın Cebe 2009: 216-218). Bu durum iki açıdan önemlidir. Öncelikle, topluluk gösteriminden bireyselokuma edimine geçişte karşı cins aşkına dayalı geniş ve köklü bir anlatı repertuvarı Osmanlı'nın okuryazar kuşakları arasında el değiştirmektedir. İkinci olarak yüksek kültürün okuma zevki ve aşk anlayışı da buna göre şekillenmektedir.

Bu durumu destekleyen bir diğer gelişme de klasik şiirin halk şiiriyle

yakınlaşmasıdır (bkz: Ayaydın Cebe 2009: 202-209). Fındıkoglu'nun bu yakınlaşmayı 16. yüzyıla dek izlediği belirtilmelidir (Fındıkogıu 1940: 637). BunUnla birlikte, dalıa önce belli şairler düzeyinde kalmış bu ilginin 19. yüzyılda II. Mahmud'un öncülük ettigi Tanzimat reformları sonrasında, 'halkperverlik' ve 'siyasi otoriteyi tam mutlakıyetten kurtarma' düşüncelerinin dogmasıyla (1940: 638-639) daha geniş okuryazar grupları arasında yaygınlaştığı da anlaşılmaktadır. Bu yakınlaşmaya tepki olarak güçlenen neo-klasik akım, tanrı aşkının yüceltildiği dini-

11Q

Page 11: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

Güni! Özlem AYA YDIN CEBE

tasavvufi yaklaşımı yeniden üretmeyi sürdürürken divan şiiri, halk şiiri ve halk anlatılarını içeren karma basımıarda genelolarak dünyevi karşı cins aşkı işlenmiştir.

Mesneviden romana aşkın geçirdiği dönüşüm bu şekilde gösterildikten sonra üzerinde durulması gereken diğer önemli nokta, otobiyogntfik söylemdir. Daha önce vurgulandığı üzere, 19. yüzyılda klasik anlatı repertuvarından seçilerek basılmış Osmanlı edebiyatçılarına ait yapıtların neredeyse ortak özelliği, otobiyografik nitelik taşımasıdır. Bu durum, klasik mesnevinin simgesel boyutunun sınırlarını zorlayacak biçimde gerçek bir mekan ve zaman algısı oluşturur. Daha önce anılan aşk konulu mesneviler dışında, 'sergüzeştname' olarak da adlandırılan otobiyografik mesnevilerin basılmış olması bu durumu somutlaştırmaktadır.

Bu türdeki mesneviler arasında, yüzyılın sayılı mesnevi yazarlarından İstokalı Ali Rıza'nın Sergiizeşt-i Fakir ve Hakir-i Piir-Taksir Mil' Ali Rıza EI-İstolcevi başlıklı yapıtı iki kez basılmıştır (1272 / 1856 ve 1275 / 1859). Ali Rıza, bu yapıtında kendi başından geçen olayları, klasik mesnevinin olağanüstü motifleriyle harmanlayarak anlatır. Halük Gökalp, mesnevinin konusunu şöyle özetlemiştir:

"Göz ağrısı çeken Ali Rıza İstolçevi, tedavi için her yolu deneıİüş ancak, bir türlü şifa bulamamıştır. Şair, gaipten işittiği sesten Yenişehir hastanesinin övgüsUnü işitir. İstolçevi, bir yakının araya girmesiyle hastaneye yatınhr. Hastanede gördüğü ilgi ve tedavi sayesinde hastalığı iyileşen şair minnettar kalarak hastaneden taburcu olur. Ancak, sıkıntılar şairin peşini bırakmaz. Bu sefer de alacaklılar İstolçevi'nin peşine dUşer. Şairin kiibusu hiiline gelen esnaf, sonunda onun evini basar. Baskından bir hayli bunalan şair, iç dünyasına yönelir. Vehim, akıl gibi iç kuvvetleriyle konuşur. Sonuç olarak akıl galip gelir ve şaire Sultan AbdOlmecid'in ihsanına sığınmasInt önerir." (Gökalp 2006: 30)

Gökalp'in incelemesine göre, Sergiizeşt-i İstolcevi, kurmaca ögelere karşın, konusunu şairin gerçek yaşamından alan gerçek olaylara dayanmaktadır. Yapıtta, Yenişehir Hastanesi gibi mekanlar tanıtılmış, dönemin sosyal ve ekonomik yapısı hakkında bilgiler verilmiştir. Ali Rıza, içine düştüğü maddi ve manevi sıkıntıları anlatırken 'kendisi gibi tüm küçük memurların geç im sıkıntısını ve devlet büyüklerinin iltimasına muhtaç yaşantısını' dile getirıniştir (Gökalp 2006: 30,504).

. Keçecizade'nin Giilşen-i Aşk'ta kurguladığı simgesel yapı da şairin 1823'teki ~eşan sürgününü anlattığı Mihnet-keşan'da gerçekçi bir boyuta taşınır (basımı Istanbul: Ceride-i Havadis Matbaası, 1269/1853). Derya Tüzin'in yüksek lisans tezinde ortaya koyduğu üzere, Mihnet-keşan, "geleneksel mesnevi anlatılanndan farklı olarak bireyin ön plana çıktığı, soyut ve genelolanın değil somut ve özel olanın işlendiği, gerçek zaman ve mekan ıçıne yerleştirilmiş bireyin bireysel yaşantısının anlatıl~ığı" bir yapıttır (Tüzin 2008: 1 04-1 05). Bu anlaıİıda yapıt, otobiyografık bir nitelik taşır.

Görüldüğü üzere, Osmanlı şairleri tarafından yazılmış mesnevilerden 19. yüzyılda basılanlar, daha çok, şairin gerçek kişiliğinin ön plana çıktığı gerçekçi bi~ anlatı biçiminde kurgulanmış olan yapıtlardır. Bu da, yüzyılokurunun edebi tercihini gösteren bir saptarna olarak değerlendirilebilir. Buradan hareketle otobiyografinin özellikle Osmanlı-Türk edebiyatı bağlamında nasıl alımlandığ~ araştırılmalıdır.

120

"AŞK DEFTERİ"NDEN AŞK ROMANLARINA OSMANLI-TÜRK ANLATILARININ SERGÜZEŞTİ

Bu konuda şimdiye kadar yapılmış az sayıdaki çalışmada da genellikle Avrupa merkezli tanımların benimsendiği gözlemlenebilir. Örneğin, Hülya Adak, Ahmet Mithat'ın kaleme aldığı Fatma Aliye biyografisini toplumsal cinsiyet ve edebiyat kanonu açısından çözümlediği ufuk açıcı yazısında, biyografinin tarihini Batılılaşma tarihine paralel biçimde yorumlama yaklaşımı sergilemiştir. Adak'a göre, "19. yüzyılda Osmanlı aydınları roman ve otolbiyografiyi metinde bilinçli bir modernizasyonun parçası olarak Batı'dan al[mıştır]." (Adak 2006: 202) Burada biyografinin ve otobiyografinin nasıl tanımlandığı net olmadığı gibi menakıpname, sefaretname, serglizeştname, seyahatname gibi türlerin yanı sıra birinci tekil kişi

anlatımlı metinlerin ya da tezkirelerin neden yok sayıldığı anlaşılamamaktadır. Cumhuriyet dönemindeki kadın otobiyografılerini çözümlediği çalışmasında

Nazan Aksoy da, her ne kadar Cemal Kafadar'ın (Kafadar 2010b) keşfettiği, 17. yüzyıl.da yaşamış bir kadın mutasavvıf olan Üsküplü Asiye Hatun'un rüya defterınden söz etse de Avrupa merkezli bir otobiyografi tarihi sunmuştur. Burada Aksoy'un tüm çabasına rağmen eldeki çalışmaların yetersizliğinden bu yolu seçtiği satır aralarında okunabilmektedir. Aksoy'un aktardığı otobiyografi tanımına göre insanı otobiyografi yazmaya iten nedenleri gözden geçirmek bile bunların Osmanlı bağlamında geçersiz kalabileceğini düşündürlir. Aksoy'un sunduğu şu listeden hangileri acaba Osmanlı yazarının benimseyeceği güdülerdir: "itiraf etme, kamuya açma, ifşa etme, teşhir etme, günah çıkarına, şifa arama, aklanma, meşrulaştırma, gerçeği gizleme, kayıt altına alma, ölümsüzleşme" (Aksoy 2009: 13) Ne yazık ki bu sorunun yanıtı henüz araştırılmamıştır.

Avrupa merkezli otobiyografi tarihçesi, bireyleşme olgusuyla birinci tekil şahıs anlatımlı metinlerin ve romanın doğuşu arasında sıkı bir bağ öngôrür. Bunun dini, kültürel ve ekonomik temelleri pek çok araştırmanın konusu olmuştur. Püriten öğretilerin ve günah çıkarmanın romana etkisi de birçok kurameı tarafından

yorumlanmıştır. Otobiyografiyi günah çıkarma eylemine sıkı sıkıya bağlayan bu yaklaşımlar, Hristiyan olmayan toplumları saf dışı bırakır ya da anlamakta yetersiz kalır. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da bu görüşleri desteklediği görülür. Tanpınar'a göre, Müslüman edebiyatlarının romanstan romana geçememesinin altında

'psikolojik tecessüsün yokluğu' yatmaktadır. "Dinde günah çıkarmanın

bulunmaması ferdin kendi içine eğilmesini daima men eder. Medeniyetimizin gözü önünde gelişen. Rus romanının büyük hususiyetlerinin Ortodoks kilisesindeki alen! itiraf müessesesine neler borçlu olduğunu biliyoruz." (Tanpınar 200 i: 30)

Öyleyse şu soruyu sormak gerekir: Otobiyografik bir seyahat ve şikayet metni olan Mihnet-keşan hangi güdülerle yazılmıştır? Demek ki, otobiyografinin ön koşulu günah çıkarmak değildir. Farklı kültürlerdeki farklı dünya görüşlerine sahip insanlar kendilerini ve başlarından geçenleri metinselolarak ifade etmişlerdir. İkinci olarak, otobiyografi ya da biyografi ile roman arasında bir ilişki varsa bunun mutlaka Hıristiyanlık temeline oturtulması gerekli değildir. Bu bir ön koşulmuş gibi kabul edildiğinde Osmanlı romanı kuramındaki temel aksiyom taklit ve ithaliik üzerine şekillendirilmekte, bu da kuramcıyı bir aşağılık kompleksi durumunu [ya da Adak'ın çözümlemesinde 'etkilenme endişesi'ni (Adak 2006: 204)] tanımlamaya

zorlamaktadır. Başka deyişle, Osmanlı anlatılannın tarihi, ldiltür emperyalizminin gölgesinde yazılmak zorunda kalmaktadır.

121

Page 12: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

GüniJ Özlem AYA YDıN CEBE

Oysa Avrupa edebiyatında ilk romanıarın diğer türlerle ilişkisine odaklanan çalışmalarda, keskin sınıflandırmalardan ve tür ayrımlarından kaçınıldığı

gözlemlenebinr. Bu konuda, biyografi ile roman ilişkisini sorgulayan çalışmasında J. Paul Hunter, romanın kendinden önceki türlerle iddia edilen daha sıkı bağlar

oluşturduğunu, bunları günümüzde de korumayı sürdürdüğünü, dolayısıyla

akrabalarından ani bir kopuşlayepyeni bir tür olarak kendini edebiyat dünyasının içine attığı ayrılıkçı görüşlerin sorgulanması gerektiğini belirtir (Hunter 1979: 68). Hunter'ın da gösterdiği gibi, İngiliz romanının oluşmaya başladığı 18. yüzyılda ilk örnekler, türler arası ilişkilerle örtilmüş metinlerdir. Üstelik hem türleşme yani kendine bir kimlik edinme serüveninde, hem de karakterlerinin kimlik sonmsalı noktasında roman en çok biyografiden beslenmiştir. Henry Fielding ve Daniel Defoe'yu ortak bir noktada birleştiren yazdıkları metinlerin tek bir karakterin yaşam macerasına odaklı bir çeşit biyografi olmasıdır (Hunter 1979: 69). Bu durum, Osmanlı romanında, bazı yapıtların başlığına da taşınan 'sergüzeşt' kavramıyla

örtüşür.

Bu çalışmada yapıt başlıklarının 'aşk' kavramı çerçevesinde yorumlanmasına benzer biçimde Hunter, roman başlıklarında kişi adları bulunmasını da biyografi açısından değerlendirmiştir (Hunter 1979: 71-72). Neden belli kişilerin yaşamlarına odaklanıldığı, bunların bir tür modeloluşturmak üzere mi seçilip okura sunulduğunu tartışan Hunter'ın (1979: 74-75) bu bakış açısı, Osmanlı romanında özellikle Ahmet Mithat'ın romanıarında doruğa ulaşan 'öınek Osmanlı erkeği' karşısında 'ibretlik karşıt karakterler' simetrisini biyografi-roman ilişkisi çerçevesinde daha genel bir kuramsal çerçeveye yerleştirmeye olanak tanımaktadır.

Bunun yanı sıra, romanslardaki karakter kuruluşu ile romanın karaktere yaklaşımını karşılaştıran Hunter, biyografinin bireyalgısının romanınkine daha yakın olduğunu gösterir (Hunter 1979: 79). Hunter'a göre, romanslar bireylerden çok insan davranışının örüntüleriyle ilgilidir. İnsanların tekrar eden belli durumlarda nasıl davrandıkları ve işlerin seyri, anlatıcının ya da karakterlerin bireyselliğinden önde gider. Romansta kişinin başından geçenler (olay) önemliyken romanda olayların içinde kişiye ne olduğu, kişinin nasılolup da böyle bir insana dönüştüğü önemkazanır. Hunter, bunu, dini merakı besleyen bir günlük tutma eyleminin içedönük kendilik eleştirisiyle ilişkilendirir (Hunter 1979: 79). Tabii, burada, Hristiyan olmayan toplumlardaki biyografik malzemenin modem türlerle ilişkisini yorumlamaya elverişli bir zemin oluşturulduğu anda, yorumların dikkatlice Hıristiyanlık tarihi ve dini davranış kalıplarıyla bağdaştırıldığı dikkati çeker. Bu da Osmanlı edebiyatı kurarncısının önündeki en önemli sorun olarak varlığını korumaktadır.

Bunun yanında, 19. yüzyıl roman yazarının ve okurunun zihnindeki gerçeklik algısı da sıradışı bir tablo önümüze koymaktadır. Örneğin, Mösyö Lokok'un Kızı başlıklı çeviri roman hakkındaki 23 Mart 1890 tarihli Tarik gazetesindeki şu ilan dikkat çekicidir:

122

"Gayet meraklı ve musanna bir romandır. İki muktedir müellif tarafından kaleme alınmıştır. Umür-ı adliyyede maharetiyle romanlarda meşhur olan Mösyö Lökok'un bizzat yazdığı hatıratı şamildir. Lökok hakkında yazılmış romanıann tetimmesi [tamamlayanı] ve en güzelidir. Bu meşhur zabıta

memurunun kızı[nın] nasıl maharetle pederinin intikamını aldığını

··"'r·j.' .;- ~.u

! "AŞK DEFTERİ''NDEN AŞK ROMANLARıNA OSMANLI-TÜRK ANLATILARıNıN SERGÜZEŞTİ

musavverdir. Otuz yedi cüz'de tamam olmuştur. Eczanın [cüzlerin] fiyatı on sekiz kuruştur."

Romanın yazarları William Bertrand Busnach ve Henri Chabrillat' dır. İlanda adları anılmamış olan yazarlardan 'iki muktedir müelIif' diye söz edilmektedir. Mösyo Lökok'un ise 'umur-ı adliyyede' yani 'adli işlerde' maharetinden dolayı "romanlarda meşhur olduğu" belirtilmiştir. Romanın onun bizzat yazdığı 'hatırat'ı içermesi konumuz açısından son derece önemlidir. Gerçekte, 'Mösyö Lökok' Fransız romancı Emile Gaboriaux'nun yazdığı bir dizi dedektif romanının başkarakteridir ve esin kaynağı Fransız emniyet tarihinin sıra dışı kişiliği Eugene François Vidocq'tur. Üstelik Vidocq, hakkındaki şehir efsanelerini besleyecek bir otobiyografi de kaleme almıştır. Bir roman karakterinin bu biçimde algılanması, kurınaca evren ile gerçek yaşam arasındaki sınırların geçişken kabuledildiğini

gösterir. Bu aynı zamanda, dönem insanının genel olarak Avrupa edebiyatına, özeldeyse roman türüne bakış açısını yansıtır.

Buradan yola çıktığımızda, Osmanlı-Türk romanının altyapısında Osmanlı

insanına özgü biyografik ve otobiyografik söylemlerin varlığını araştırmak, şimdiye kadar bu konuda yazılmış anlatı. kuramlarını ve edebiyat tarihlerini yenilikçi bir gözle tartışmak açısından umut vaat etmektedir. Aynı zamanda, aşkın anlatımının geçirdiği dönüşüm ve bunun birinci tekil kişi söylemle ilişkisinin irdelenmesi, Osmanlı-Türk edebiyatının hem klasik dönemini hem de modernleşme sürecini daha geniş bir bakış açısıyla kavramaya yardımcı olacaktır.

Yazıyı sonlandırmadan önce belirtilmesi gereken önemli bir nokta, bu çalışmadaki gözlemlerin genel duruma ve çoğunluğa dayalı verilere göre yapıldığıdır. Burada, aşkın pratiğinin ve bunun edebi evrendeki yansımasının

geçirdiği dönüşüm, kesin bir tarihle (1870) ikiye ayrılmıştır. Oysa toplumsal davranışlar gibi edebi alışkanlıkların da bu kadar ani ve belirgin bir biçimde değişmesi ender rastlanan bir durumdur. Ne yazık ki, 19. yüzyılda üretilen ve okunan modem kurmaca türlerin yanı sıra halk anlatılarında ve şiirde eş cins aşkının varlığını sorgulayan, değişik cinsellik biçimlerinin ne oranda ve nasıl işlendiğini araştıran, bunların otobiyografiyle ilişkisini kuran çalışmalar henüz yapılmamıştır. Buradaki gözlemler, ancak bu tür araştırmaların yapılmasından sonra tartı~ılabilir ya da tamamlanabilir hale gelecektir.

KAYNAKÇA ADAK, Hülya, (2006), "Biyografide Toplumsal Cinsiyet: Ahmet Mit1ıat ya da Bir Osmanlı

Erkek Yazarın Kanonlaşması", Merhaba Ey Muharrir! Ahmet Mithat Üzerine Eleştirel Yazılar, (hz!. N. Esen ve E. Köroğlu), İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 201-213.

AKSOY, Nazan, (2009), Kurgulanmış Benlikler: Otobiyografi, Kadın, Cllmhlıriyet,

İstanbul: İletişim Yayınları. ANDREWS, Walter G. ve Mehmet KALPAKLI, (2005), The Age of Beloveds: Love and the

Beloved in Early Modern Ottoman and Ellropean eııltııre and Society, Durbam ve Londra: Duke University Press.

AYA YDıN CEBE, Günil Özlem, (2009), "19. YÜ7Jıılda Osmanlı Toplilmil ve Basılı Türkçe Edebiyat: Etkileşimler, Değişimler, Çeşitlilik", Doktora tezi, Bilkent Üniversitesi, Ankara.

BANARLI, Nihad Sami, (1983), Resimli Türk Edebiyatı Tarihi: Destanlar Devrinden Zamanımıza Kadar, Cilt: 2, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı.

123

Page 13: 'Aşk Defteri'nden Aşk Romanlarına Osmanlı-Türk Anlatılarının Sergüzeşti

Güni! Özlem AYA YDIN CEBE

. DİNo, Güzin, (1978), Türk Romanının Doğıışu, İstanbul: Cem Yayınevi. ENGİNÜN, İnci, (2009), Yeni Türk Edebiyatı: Tanzimat'tan Cumhuriyet'e (1839-1923),

İstanbul: Dergah Yayınları. Eski Harjli Basma Türkçe Eserler Bibliyogra.fyası (Arap, Ermeni ve Yunan Alfabeleriyle),

(2001), CD, Ankara: Milli Kütüphane Başkanlıgı. EVİN, Ahmet O., (1983), Origins and Development of the Turkish Novel, Minneapolis:

Bibliotheca Islamica. FINDIKOGLU, Ziyaeddin Fahri, (1940), "Tanzimatta İçtimai Hayat", Tanzimat 1: Yüzüncü

Yıldilniimü Münasebetiyle, İstanbul: MaarifVekaleti, 619-659. GÖKALP, Halfik, (2006), Eski Türk Edebiyatında Manzum Sergiizeşt-Nlimeler, Doktora

tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana. HUNTER, J. Paul, (1979 Güz), "Biography and the Novel", Eighteenth Century Literature

özel sayısı, Modern Language Studies IX, 2: 68-84. KABACALI, Alpay, (1989), Türk Kitap Tarihi 1: Başlangıçtan Tanzimat'a Kadar, İstanbul:

Cem Yayınevi. KAFADAR, Cemal, (20 1 Oa), "Ben ve Başkaları: On Yedinci Yüzyıl İstanbulu'nda Bir

Dervişin Güncesi ve Osmanlı Edebiyatında Birinci Ağızdan Anlatılar", Kim Var imiş Biz Burada Yoğ iken: Dilrt Osmanlı: Yeniçeri, Tüccar, Derviş ve Hatun, İstanbul: Metis Yayınları, 39-71.

--, (20 1 Ob), "Mütereddit Bir Mutasavvıf: Üsküplü Asiye Hatun'un Rüya Defteri 1641-1643", Kim Var imiş Biz Burada Yoğ iken: Dilrt Osmanlı: Yeniçeri, Tüccar, Derviş ve Hatun, İstanbul: Metis Yayınlan, 123-191.

MORAN, Berna, (1999), Türk lbJ_nına Eleştirel Bir Bakış I,İstanbul: İletişim Yayınlan. ÖZON, Mustafa Nihat, (2009), Türkçede Roman, (hz!. Alpay Kabacalı), İstanbul: İletişim

Yayınları.

SAKAOGLU, Necdet, (1999), Bu Mülkün Sultanları: 36 Osmanlı Padişalıı, İstanbul: Oğlak Yayıncılık.

SELÇUK, Bahir, (2009 Bahar), "Nergisi'nin Meşakku 'l-Uşşiik'ında Osmanlı Toplum Hayatından Yansımalar", Bilig,49: 161-176.

TANPINAR, Ahmet Hamdi, (2000), "Roman ve Romancıya Dair Notlar r, Edebiyat Üzerine lItlakaleler, (hz!. Zeynep Kerman), İstanbul: Dergalı Yayınlan, 58-63.

--, (2001), "Giriş", 19uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Çağlayan Kitabevi, 1-33.

TEZCAN, Nuran, (2001), "Güzele Bir Şehrengizden Bakış", Türkoloji Dergisi XLV, 1: 161-194 ..

TİMUR, Taner, (1991), Osmanlı-Türk Romanında Tarih, Toplum ve Kimlik, İstanbul: Afa Yayınlan.

Türkiye Yazmaları Kataloğu, <https://www.yazmalar.gov.tr>. . TOZİN, Derya, (2008), Sürglln Yolunda Bir Yenileşme Serılveni: Mihnet-Xeşan, YükSek

lisans tezi, Bilkent Üniversitesi, Ankara. ZE'EVl, Dror, (2008), Masıliman Osmanlı Toplumunda Arzu ve Aşk (1500-1900); (Çev.:

Fethi Aytuna), İstanbul: Kitap Yayınevi.

124

," i

· .• ·1 :1 ", ,