OCAK-ŞUBAT 2013 28 l İSMMMO YAŞAM YAŞAM’IN PORTRESİ ‘Sanatçı değil, oyuncu ve icracıyım’ Ahmet Mümtaz Taylan, üretkenliği, enerjisi ve yeteneği ile olduğu kadar bir süredir de lafını sözünü esirgemeden yazdığı yazılarıyla dikkat çeken bir oyuncu. Taylan, “Ben yazmayınca dünya durmaz ama paylaşmak güzel” diyor.
6
Embed
‘Sanatçı de>il, oyuncu ve icracıyım’archive.ismmmo.org.tr/docs/YASAM/42YASAM/28-33.pdftiyatro ile adım attı ama 2000 yılından beri sahne - ye oyuncu olarak çıkmıyor.
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
OCAK-ŞUBAT 201328 l İSMMMO YAŞAM
YA
ŞA
M’I
N P
OR
TR
ES
İ
‘Sanatçı değil,oyuncu ve icracıyım’
Ahmet Mümtaz Taylan, üretkenliği,enerjisi ve yeteneği ile olduğu
kadar bir süredir de lafını sözünüesirgemeden yazdığı yazılarıyladikkat çeken bir oyuncu. Taylan,“Ben yazmayınca dünya durmaz
ama paylaşmak güzel” diyor.
B A N U B O Z D E M İ R
Ahmet Mümtaz Taylan, oyunculuğa 24 yıl önce
tiyatro ile adım attı ama 2000 yılından beri sahne-
ye oyuncu olarak çıkmıyor. Yönetmen ve oyun yazarı
olarak tiyatro ile bağını sürdürüyor. Devlet tiyatro-
larında uzun yıllar görev alan Taylan, sinema ve tel-
evizyonda oyunculuk kariyerini sürdürüyor. Halen
TRT 1’de yayınlanan Leyla ile Mecnun dizisinde ‘İs-
kender’ rolünde oynuyor. Kısa bir süre önce Hürriyet
gazetesinde haftada bir yazmaya başlayan Taylan,
kendini ‘yazar’ değil ‘yazan’ olarak görüyor. Ayşe adın-
da bir kızı olan Taylan, babalık görevini mesleğinden
de kutsal sayıyor. Kendini ‘sanatçı’ değil oyuncu yani
icracı olarak tanımlayacak kadar mütevazı olan
Taylan, en son Onur Ünlü’nün ‘Sen Aydınlatırsın Ge-
ceyi” filminde rol aldı. Film yakında vizyona girecek.
Çok yönlü oyuncu Ahmet Mümtaz Taylan ile oyun-
culuktan yazarlığa, Ayşe’nin babası olmaktan he-
deflerine kadar birçok konuyu konuştuk.
Uzun soluklu, keyifli, absürd ve aynı za-manda seyircinin çok beğendiği bir dizinin için-de olmak nasıl?
Leyla ve Mecnun dizisi hem senaryo açısından,
hem de oyuncu seçimi açısından Onur Ünlü ve sena-
rist Burak Aksak kafasıyla bir şekilde havalandı. Onur’a
ait olan ve herkesin mucize dediği bir oyuncu seçi-
miyle kanatlandı. Her zaman televizyonda olmaz o
işler. Ama bu kez zorlayıcı, seyirciye ödev veren, kon-
disyon bekleyen bir senaryonun kabul görmesi,
aynı zamanda absürd de olması bizi mutlu etti. Biz
de dört elle sarıldık, çünkü mutluyuz sette.
“TRT’de dizi kolay kolay kalkmaz”inancı vardır. Peki reyting kaygısı var mı di-zide?
Her işte reyting kaygısı vardır. O eski bir bil-
gi, TRT her şeyi deli gibi ölçüyor, dikkat ediyor ve
TRT’nin denetleme konusunda ana akım kanallardan
farklı değil istekleri. Ama dizi de çok iyi reytingler alı-
yor; ilk ona girdiği de oluyor ki TRT’nin bir dizisinin
her zaman derece yapması mümkün olamayabiliyordu.
Artık TRT’de yarışın içinde. Mutluyuz ve doğal sebepler
dışında gidişin bozulmaması için elimizden gelen gay-
reti sarf ediyoruz.
Bazı diziler uzadığında saçmalamayabaşlıyor…
Bizim dizi bir konakta geçmiyor. (Gülüşmeler)
Bir ailenin filanca meselesine odaklanmıyor, geniş bir
iş. Burak ve Onur bunu yazdıkları, biz oynadığımız,
mevcut olan kaliteyi koruduğumuz sürece yıllar yılı
izlenecek bir dizi gibi görünüyor.
Hayatınızda yoğunluk var mı, var gibi? Bu antipatik lafları kullanmayalım. Sevimsiz
insanların lafıdır. (Gülüşme) Yoğunluk şöyle, takvim
kalabalık öyle diyelim.
Peki takvim kalabalıklığı bazı şeyleri ka-çırdığınız hissi yaratıyor mu?
Evet kesinlikle, mesela kızımla fazla ilgilene-
mediğimi düşünüyorum. Haftada bir gün görüşüyo-
ruz onunla. Tek becerebildiğim cumartesi günleri ça-
lışmamak. Geceleri yaşıyorum, yazma ve okumayı ge-
celeri yapıyorum. Leyla ile Mecnun gece yarılarına ka-
lan bir dizi olmaktan çoktan kurtuldu. Haftada iki gün
rahat rahat repo yapabiliyoruz. Repo yapmadan ça-
lışan diziler var. Biz doksanıncı bölümü çektiğimiz için
oturmuş bir yapı var, iki yönetmenimiz var. Onur hem
bize hem Şubat dizisine yetişmeye çalışıyor.
Biraz klişe bir soru ama soracağımyine de. Leyla ile Mecnun’un dünyasından çık-tığınızda dünyanın dertleri size anlamsız mıgeliyor, yoksa daha fazla mı sahipleniyorsu-nuz?
Orada hiç ilginç bir şey yok, üzgünüm. (Gü-
lüşmeler) Oradan çıkınca seti, Leyla ile Mecnun’u unu-
tuyorum, İskender Baba’yla hiç işim olmaz. Evime ge-
liyorum.
İskender Baba’yı sevenler üzülmesinsonra…
Ben de seviyorum, faturalarımı ödüyor İskender
Baba. Seviyorum ama bütün günümü onunla geçir-
mek istemem. Onun İstanbul’uyla benim İstan-
bul’um arasında fark var. Bir an önce Ahmet Müm-
taz adlı sıkıcı arkadaşa dönmek de fayda var, yok-
sa yaşamak çok zor olur.
Sıkıcı? Birisi kendisini eğlenceli buluyorsa orada
problem de başlamış demektir.
Bir yandan da gazetede köşe yazarlığı
OCAK-ŞUBAT 2013
YAŞAM’IN PO
RTRESİ
TİYATRO İLKGÖZAĞRISI
1965 Ankara doğumlu olan
Ahmet Mümtaz Taylan ilköğretim ve
lise eğitiminden sonra 1989 yılında
Hacettepe Üniversitesi Ankara Dev-
let Konservatuvarı Tiyatro Bölü-
mü'nden mezun oldu. 1989-1993
yılları arasında Diyarbakır Devlet Ti-
yatrosu'nda çalıştı. Devlet tiyatro-
larında çeşitli zamanlarda, sanat yö-
netmeni yardımcısı, sanat yönet-
menliği, genel müdür danışmanlığı
gibi görevler üstlendi. 1996 yılından
itibaren çeşitli televizyon ve sinema
yapımlarında çeşitli roller oynadı.
Devlet Tiyatroları Sanatçıları Derneği
(DETİS)'in kurucu üyesi olan Taylan
bu derneğin seçilmiş ilk genel baş-
kanı. Ahmet Mümtaz Taylan; şu ara-
lar çok sevilen Leyla ile Mecnun di-
zisinde "İskender" rolünde oynuyor.
İSMMMO YAŞAM l 29
30 l İSMMMO YAŞAM
YAŞ
AM
’IN
PO
RTR
ESİ
yapmaya başladınız. Bana göre siz muhalif birisiniz… Muhalif olduğum ve olmadığım durumlar var ama karakterimin muhalif olup ol-
madığını bilmiyorum. Sanatçı muhalif olmak zorunda değildir, etrafın bu kadar fikir be-
yan etmesi de afakidir. Sanatçı diye homojen bir yapı yok ki… Sanatçı zaten üstünde
anlaşılmış bir tanım değil. Ben sanatçı mıyım emin değilim; oyuncuyum. Ben icracıyım.
Hürriyet’ten neden teklif geldi? Daha farklı daha muhalif bir gazetedende gelebilirdi…
Çınar Oskay faktörü. Çınar Oskay Radikal’deyken de benimle ilgileniyordu. Tam
o sırada o gazete değiştirdi. “Yazar mısın” dedi, onlar da twitterdan takip ediyorlar. As-
lında Amerika’da twitter formatına yakın bir köşe yazarlığı çok moda. Elle tutulan sev-
diğimiz gazete formatından yavaş yavaş dijitale doğru geçmekte olduğu için bu bir trend
ve bizimkilerde onları birinci elden takip edip burada uygulamaya gayret ediyorlar ga-
liba. Benim gibi Ercan Kesal ve Berkun Oya da yazıyor. Ben bir köşe yazarı olduğumu
söyleyemem. Yazar değil yazanım. Yazarlık titrini hayatını oradan kazanan kişilere de-
mek lazım. Benim bulunduğum yer neticede bir emanet. Biraz da süreçle ilgili, yazması
gerekenlerin bir kısmı şu sıra yazmadığı için epeyce yer açılmış durumda, o boşluğu dol-
duruyoruz. Geldiklerinde veririz tekrar o köşeleri.
Bırakır mısınız? Evet ben yazmayınca dünya durmaz, bir şey olmaz yani. Ama paylaşmak her ba-
kımdan güzel. Ben memleketin en önemli sorunu olduğunu düşündüğüm alanda bir iler-
leme sağlamaya çalışıyorum. Ya da açılan o alana katkıda bulunmaya çalışıyorum. O
alanda birlikte yaşama kültürü. Dünyanın çok torpilli, çok özel bir yerinde yaşıyoruz.
Anadolu’yu da kastediyorum sadece İstanbul değil. Burada topluca yaşamanın yolları-
nı arayan düşünceler benimki. Başka bir şey değil.
Yapamıyoruz ama bir türlü, beceremiyoruz bir arada var olmayı… Şimdiye kadar beceremediğimiz doğru ama önümüzde bir barış süreci var, bun-
lar çok umut verici. Sekteye uğramaz da toplumsal barış dediğimiz şeyle daha rahat ya-
şarız. Kürtler bu ülkede insanca yaşamak istiyorlar. Ben dört buçuk yıl Güneydoğu’da
görev yaptım, insanca yaşamadıklarını gördüm. Tabii ne Diyarbakır 89-93 arası kaldı-
ğım yer; ne de Batı o Batı. Her şey yavaş yavaş değişiyor, hayat dayatıyor. Dünya, kü-
resel köyümüz dayatıyor.
ROL ALDIĞI FİLMLERKelebeğin Rüyası (2013)
Sen Aydınlatırsın Geceyi (2013)
Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)
Saklı Hayatlar (2011)
Ben Hatice (2011-kısa film)
Kars öyküleri (2010)
Adını Sen Koy (2010)
Kaptan Feza (2010)
Ejder Kapanı (2010)
Sonsuz (2009)
Gölgesizler (2009)
Kadri'nin Götürdüğü Yere Git (2008)
Zeynep'in Sekiz Günü (2008)
Geçerken Uğradım (2007-kısa film)
Bayrampaşa: Ben Fazla Kalmayacağım (2007)
Made in Europe (2007)
Mavi Gözlü Dev (2007)
Başımın Belası (2007)
Geçerken Ugradım (2007)
Eve Dönüş (2006)
Cenneti Beklerken (2006)
Emret Komutanım Şah Mat (2006)
Anlat İstanbul (2006)
Avrupa'da Bir Günün (2005)
Şaşkın (2005)
Sen Ne Dilersen (2005)
Beyza'nın Kadınları (2005)
Hırsız Var (2004)
Yazı Tura (2005)
Okul (2005)
İnşaat (2004)
İstanbul Kanatlarımın Altında (1996)
Gazino Bülbülü (1985)
Doğuda ya da Ankara’da yaşayanlar bile her şey İstan-bul’da yaşanıyor, her şey burada oluyor görüşünde. Yani sankihayat biraz İstanbul’da dönüyor, siz bu konuda neler düşünü-yorsunuz?
Öyle değil mi? Bir tepki olarak değil belki ama tespit olarak doğ-
ru. Orada yaşamadan o tepkiye ortak olamaz ve anlayamazsınız ama bu-
radan bakıldığında İstanbul’un kendi içinde bir kanunu, işleyişi var. Diğer
yerlere benzemiyor. Bir yandan da dünyanın başka hiçbir yerinde de or-
tasından deniz geçen başka bir şehir yok. Ben başka bir şehre ya da ül-
keye gidince bu şehri özlüyorum, kaosunu seviyorum. Çünkü o içimize sin-
miş.
Otomobil kullanıyor musunuz?Yakın zamana kadar kullanıyordum ama artık yardımcım var. Bu
da sette ve set dışında meseleleri daha sakin göğüslememe yardımcı olu-
yor. Metroya biniyorum, metrobüse binmedim hiç. Dolmuşların hattı bana
uymuyor, bir de sevmem dolmuşları. Toplu taşıma konusunu çok takdir edi-
yorum İstanbul’un, bu konuda büyük çaba harcanıyor. Beylikdüzü’nden
binip İstanbul’un öbür ucundan çıkabilmek bunlar şahane çözümler.
Sosyal medyanın etkisine inanıyor musunuz, yoğun bir şe-kilde kullanıyorsunuz…
Çok inanıyorum, doğru (toplumsal fayda) kullanıldığı takdirde çok
iyi sonuçlar aldığımızı da gördük. Hızlı iletişim açısından faydalı buluyo-
rum. 140 karakter sınırı biraz da zekayı zorlayan bir şey. İyi bir antren-
man. Doğrusu köşe yazmak kadar zevkli bir şey tweet atmak.
Çok fazla film, dizi çekiliyor, sektörde bir hareketlilik var.
Dizi oyuncuları ve çalışanları çok dertli, zorlu koşullarda çalış-tıklarından şikayetçi. Her şeye rağmen bir örgütlenme mümkünolmaz mı?
Biz dizi çekmezsek birileri gelir daha ucuza dizi çeker. Sen gazete-
ci olarak direnirsen ne yaparlar? Seni atar stajyerleri alırlar ki zaten öyle
oluyor. Televizyon dizilerinin kendisi bir ‘mobbing’dir. Sistem ya da sistemsizlik
bizim işkolu olmaya çalışan sektörün ilişkisi taciz üzerine kurulu şu an. Za-
man içinde yerli yerine oturacaktır. Ama yirmi senedir dizi çekiliyor deni-
yor, ama yeni işte! Yurtdışında seyircinin ilgisini çeken bir dizinin ki onlar
45 dakikalık diziler, çekilme süresi 15 gündür. 35mm çekilir ve milyon do-
larlara mal olur. Biz de ise beş günde yapılıyor. Bu bir marifettir ama bir
yandan da değildir, işin düzeyi iner. Bence Muhteşem Yüzyıl gibi bir iş, ben-
ce muhteşem bir iş. Neticede bir dramadan bahsediyoruz, ama titiz kos-
tüme bir iş, çevre tasarımı, kamera hareketi ve tartımıyla diğer işlerden
farklı olan bu diziyi Yağmur ve Durul (Taylan) altı günde çekiyorlar. Bu şi-
zofrenik bir şey. Örgütlenme meselesine gelince evet örgütleniriz ama so-
run bizim örgütsüzlüğümüzden kaynaklanmıyor. En iyi işi yapsanız da rek-
lam alamıyorsanız o iş tutmaz. Kalkan bir sürü iyi işin kalkma nedeni de
budur. Seyredilir ama pahalıdır o iş. Bu ticaretle ilgili bir şeydir!
O zaman gelelim Kelebeğin Rüyası’na. Güzel bir iş çıktı,izleyenler beğeniyor, biraz bizim sinema algımızın dışında dahaHollywood’a yakın bulundu. Ama bu eleştirel değil, siz ne dü-şünüyorsunuz yer aldığınız bu film hakkında!
Muhakkak hiçbir iş tamamlanmaz. Tamamlansa bir daha yapmaz-
sınız. Artistik beğeniye sunulmuş bir iş her zaman tartışılacaktır. Kelebe-
OCAK-ŞUBAT 2013 İSMMMO YAŞAM l 31
YAŞ
AM
’IN P
OR
TRES
İ
OCAK-ŞUBAT 201332 l İSMMMO YAŞAM
YAŞ
AM
’IN
PO
RTR
ESİ
ğin Rüyası prodüksiyon koşulları, gösterilen
özen, ortaya çıkan iş anlamında çok da sine-
mamızda alışık olmadığımız standartlara ula-
şabildi, bu da çok sevindirici. En ortalama işimiz
bir gün Kelebeğin Rüyası olur ki, sinemaların ka-
pısı kırılsın diye söylüyorum. Kelebeğin Rüyası
da lokomotif filmlerden biri oldu. Geniş zama-
na yayılarak çok sevilecek, çok seyredilecek bir
film olur umarım. Uzun vadede bakmak lazım.
Bir Nuri Bilge filmini iki üç haftalık skorla de-
ğerlendirmek olmaz ömür boyu seyredilecek film-
lerdir onlar. Bence Kelebeğin Rüyası’na gelirsek
büyük bütçeli ve cesur bir film. İki şairin hika-
yesine yatırım yapmak, emek vermek ancak ken-
disi de şair olan senarist yönetmenin elinden çı-
kacak bir film. İyi ki çekti, iyi ki Necati Akpınar
gibi bir yapımcı var.
Onur Ünlü’nün Sen Aydınlatırsın Ge-ceyi filminde de oynadınız. Vizyonu ya-kın mı?
Onu ilk defa 12 Nisan’da İstanbul Film Fes-
tivali yarışma bölümünde izleyeceğiz. Atlas Si-
neması’nda...
O nasıl bir film? Onur Ünlü’nün ab-sürd, bir yere koyamadığınız ama çok ilgiçeken bir tarzı var. Herkesin süper kah-raman olduğu bir ortamda mı geçiyormuş?
Çok kısa bir şey söyleyeceğim, daha
fazlasına ehliyetim yok. Yetenekleri, marifetle-
ri işe yaramayan süper kahramanlar var film-
de. Onur Ünlü’nün senin de söylediğin gibi en-
teresan bir dünyası var. Bu kalemine yansıyor,
müthiş bir senarist. Yönetmen olarak birikimli bir
adam. Tüm bunları çok zor biçimler üstüne uy-
gulamayı seviyor. Nefis bir arkadaş ama diğer
her şeyi zor. İlginçliği de zaten o zorluktan ge-
liyor. Ben tam manasıyla özgün buluyorum. Teh-
likelidir, her anlattığı şeyi bir estetiğe dönüştü-
rebilme yeteneğine sahip, o şiddet bile olsa. Onun
şiddetle arasındaki ilişki Tarantino’nun şiddetle
arasındaki ilişkiye hiç benzemiyor. Onun yaptı-
ğı her şeyde biraz şiir vardır.
Doğulu…Evet, Doğuludur. Aynı şey Yılmaz’da da
var o da Doğulu. Yazdıklarını, yaptıklarını ne-
fis kılan şey de Doğulu olmakla barışık olmaları
bence. Bunu aşmış adamlar. Onur’un Sen Ay-
dınlatırsın Geceyi filmi de gerçekten sert ama o
kadar da şiir bir film. Aşk üstüne olağanüstü bir
film.
Mizah var mı? Tabii ki. Tam manasıyla ironik... Yönetmen,
senarist ve oyuncu performansı gerçekten yük-
sek bir film. Herkes tarafından seyredilmesi la-
zım. Ancak dağıtımcılar bu konuda son derece
risksiz, tatsız davrandıkları için filmin şansı ne
olacak bilemiyorum.
Tiyatro geride bıraktığınız bir şeydeğil bazı oyuncular gibi… Keşanlı AliDestanı’nı yönettiniz en son. Ama oyun-
OCAK-ŞUBAT 2013
cu olarak artık tiyatroda yoksunuzdeğil mi?
Evet geçen sene sahneye koyduk,
çok izlendi, hala da devam ediyorlar. Ama
oyuncu olarak 2000 yılından beri sahneye
çıkmıyorum. Çıkmama konusunda da
kararlıyım. Tiyatroda yönetmen olarak
kendimi daha iyi ifade ettiğimi düşünü-
yorum.
Peki dizi ya da sinema filmiyönetmek?
Dizi yönetmenliği teklifi aldım
ama kabul etmedim. Sinema filmi yö-
netme konusunda benim de rüyalarım var.
Var mı senaryolarınız? Bir değil birkaç tane. Benim yaz-
dığım da var, okuduğum hikaye ve ro-
manlar da var. Konuşmak için erken ama
hayatım rüyalar içinde geçiyor.
Kitap yazma projesi var mı?İki yıldır yazdığım şeyler var. Yen-
geç Sepeti diye bir dosya açtım masaüs-
tünde. Sepete atıyorum. Birisinin arada
bir kıskacı görünüyor, çıkarıyor bakıyo-
rum arada. Sürünen projelerim var benim
de. Doğrusunu istersen iki şeyi çok iste-
rim. Zaman zaman film çekebilmek,
ikincisi de hayatımı yazarak kazanmayı
çok isterim. Ancak somut koşullar nede-
niyle bu mümkün olmuyor. Dünyanın en
masraflı işiyle, genç bir insanın yetişme-
siyle meşgulüm. Her şeyden önemli olan
da Ayşe’nin iyi yetişmesi. Mesleğim kı-
zımdan doğal olarak daha kutsal değil.
Kısa filmlerde de oynuyorsu-nuz, ne kadar zaman ayırabiliyor-sunuz, ne kadar önem veriyorsu-nuz?
Kısa filme aşığım. Üç sayfalık se-
naryoyu çekmenin heyecanı büyük pro-
düksiyonlardan farklı değildir. Kelebeğin
Rüyası’nın üç dakikalık versiyonu çeke-
bilmek kadar coşkun, taşkın bir fikir ola-
bilir mi? Kısa film olmasaydı çok gerzek
bir şeye dönüşebilirdi sinema. Bilgesidir
kısa film sinemanın. Üç dakikada mese-
lesini anlatır. Öğrenciydi değildi demeden
önüme gelen her kısa film projesine
takvimim elverdiğince girmeye çalışı-
rım. Sayısız kısa filmim var.
İSMMMO YAŞAM l 33
YAŞ
AM
’IN P
OR
TRES
İ
KENTSEL DÖNÜŞÜMSADECE YIKIMDANİBARET DEĞİLDİR!
Ahmet Mümtaz Taylan, mimariye çok meraklı
bir sanatçı. Zaman zaman uzun uzun mimari proje-
leri ve binaları inceliyor. Bu nedenle kendisine kent-
sel dönüşümü de soruyoruz. Kentsel dönüşüm ko-
nusunda çok tezat fikirlerin olduğunu belirten Tay-
lan, “Kentsel dönüşüm bence bir yıkımdan ibaret de-
ğil. Bu şehrin kimliği ile ilgili yüzlerce yıllık büyük
bir birleşke oluşturulmalı. Dünyanın en güzel ülke-
lerinden birinde oturup hora tepiyoruz. Umuyorum
ki İstanbul gelecek on yıllarda herkesin ilgisini çekecek
kent metropolü haline gelir; şimdi köy metropol bu-
rası…” diyor. Taylan’ın yerel yöneticilere de bir me-
sajı var: İmarla mimarın barışması lazım. Onların mi-
marla barışması lazım. Bir kent toplu yaşanan yer-
dir, en azından bir sonuca varılmış kararların uy-
gulamaya konulması daha doğru olmaz mı? Mese-
la şehir hatları vapurlarının şekillerini sormuşlardı an-