Top Banner
Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Berlin Alice Salomon Yüksek Okulu TÜRKİYE ve ALMANYA – CİLT II TOPLUM, SAĞLIK ve EĞİTİMDE ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ Editörler Erol ESEN - Theda BORDE
488

ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

Mar 21, 2023

Download

Documents

Khang Minh
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

1

Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merkezi

ve Berlin Alice Salomon Yüksek Okulu

TÜRKİYE ve ALMANYA – CİLT II

TOPLUM, SAĞLIK ve EĞİTİMDE

ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ

Editörler Erol ESEN - Theda BORDE

Page 2: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

2

TÜRKİYE VE ALMANYA – CİLT II TOPLUM, SAĞLIK ve EĞİTİMDE ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ Editörler: Erol Esen - Theda Borde Kapak: Dieter Hanauer Sayfa Düzeni: Gamze Uçak ©Siyasal Kitabevi Tüm Hakları Saklıdır. 2013 Aralık, Ankara ISBN: 978-605-4627-49-3ISBN (Takım): 978-605-4627-47-9 Siyasal Kitabevi Yayıncı Sertifika No: 14016 Şehit Adem Yavuz Sok. Hitit Apt. 14/1 Kızılay-Ankara Tel: +90 (0) 312 419 97 81 Faks: +90 (0) 312 419 16 11 Perakende Satış: Zafer Çarşısı 26-27-28 Tel: +90 (0) 312 433 99 43 e-posta: [email protected] http://www.siyasalkitap.com Baskı: Desen Ofset A. Ş. Sertifika No: 11289 Birlik Mah. 448. Cad. 476. Sk. No: 2 Çankaya/Ankara Tel: 0 (312) 496 43 43 Dağıtım: Siyasal Yayın Dağıtım Şehit Adem Yavuz Sok. Hitit Apt. 14/1 Kızılay-Ankara Tel: +90 (0) 312 419 97 81 Faks: +90 (0) 312 419 16 11

Page 3: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

3

İÇİNDEKİLER

SELAMLAMA ..................................................................................................... 9 Prof. Dr. İsrafil KURTCEPHE Akdeniz Üniversitesi Rektörü

ÖNSÖZ ............................................................................................................ 11 Erol ESEN ve Theda BORDE Editörler

AÇILIŞ KONUŞMALARI .................................................................................... 15 Peter WEBERS Federal Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı Margret HAEBERLEAlmanya Federal Cumhuriyeti İzmir Başkonsolosu

TÜRK-ALMAN BİLİMSEL İŞBİRLİĞİNİN GELECEĞİ:SONUÇ VE DEĞERLENDİRMELER .................................................................... 27

MAKALE ÖZETLERİ .......................................................................................... 31

BÖLÜM I ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM VE İŞBİRLİĞİNDE TÜRKİYE, ALMANYA ve AVRUPA

Türkiye ve Almanya: Avrupa’da Ortak Bir Gelecek mi? .................................. 59 Patrick HENFLER ve Clemens SCHWEIZER

Sivil Toplum Kuruluşları Açısından Türk-Alman Bilimsel İşbirliği .................... 74 Kenan KOLAT

Page 4: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

4

Türk-Alman Bilimsel İşbirliğinin Potansiyel ve Somut Projeleri (Bilim, Araştırma, Teknoloji, Çevre ve Enerji) ............................................................ 77 Dirk TRÖNDLE Avrupa Entegrasyonu Çerçevesinde Türk-Alman İnovasyon Ağlarında Bilgi Transferi Projesi ................................. 86 Canan BALKIR İkili Bilimsel İlişkiler Bağlamında “Türk-Alman Üniversiteleri” ....................... 98 Fahri TÜRK ve Servet ÇINAR AB Ekonomisinde FransAlmanya Lokomotifi ve Türkiye Vagonu: Heterodoks Bütünleşme Senaryoları (2014-2020) ....................................... 113 İrfan KALAYCI

BÖLÜM II

TÜRK-ALMAN BİLİMSEL İŞBİRLİĞİNİN GÜNCEL ARAŞTIRMA KONULARI

Kısım 1: Göç ve Sağlık Disiplinlerarası Tartışmalar Işığında Almanya’daki Türkiyeli Kadın Göçmenlerin Sağlık Koşullarının Tarihsel Gelişimi ........................................ 135 Aslı TOPAL-CEVAHİR Almanya’da yaşayan Göçmenlerde Demografik Değişim ve Sağlık – BT (Bilişim Teknolojileri) Destekli Uygulamaların Getirdiği Yeni Olanaklar .............................................................................................. 153 Funda KLEİN-ELLİNGHAUS, Tilman BRAND ve Hajo ZEEB Kadın Göçmenlere Nasıl Ulaşılabilir? Araştırma Süreçleri ve Berlin Doğum Öncesi (Gebelik) Dönemi Araştırmasının İlk Sonuçları .......... 166 Silke BRENNE, Jürgen BRECKENKAMP, Oliver RAZUM, Matthias DAVID ve Theda BORDE

Page 5: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

5

Aileyi Gözeten Bir Sosyal Bakım Modelinin Türkiye’de Uygulanmasına Yönelik Pilot Proje ............................................. 182 Jan BASCHE ve Safiye ERGÜN Türk-Alman Yaşlı Göçü – Bir Reklam............................................................. 190 Sarina STRUMPEN Alanya’daki Alamanya - Yaşlılıkta Uluslararası Hareketlilik .......................... 202 Nelli BÖHM Türkiye’ye Göç Etmiş 1. ve 2. Kuşak Göçmenlerin Sağlık Hizmetlerinden Yararlanmaları ve Kronik Hastalık Sıklığı....................................................... 214 H. Seval AKGÜN, Coşkun BAKAR ve Elif DURUKAN Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye’de Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışmalarına Yönelik Yasal Düzenlemeler ve Çok Kültürlü Sağlık Bakımına Yansımaları ................................................................................... 237 Ayla BAYIK TEMEL

Kısım 2: İki ve Çokdillilik Eğitim Kurumlarında Çokdillilik: Türkiye ve Almanya Karşılatırmasında Çokdilli Bir Eğitim Önerisi ................................. 257 Jochen REHBEIN ZAS’da Çokdilli Yabancı Dil Edinimi: Araştırma ve Uygulama ....................... 282 Natalia GAGARİNA ve Insa GÜLZOW Katılım: Tekdilli İletişimden Çokdilli İletişime Giden Yol .............................. 295 Hartwig BACKENHAUS ve Fırat DENKLİ Kendime Sınır Koymadan ve Çekinmeden, Çoksesli Konuşuyorum: Çokseslilik ve Çokdilliliğin Gücü ve Kudreti ................................................... 314 Halil CAN

Page 6: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

6

Rehber, Aracı, Multiplikatör – “Yerleşmiş” Göçmenlerin Uyum ve Katılım için Katkı Potansiyelleri .................................................................... 328 Roman LIETZ Kültürel Çeviri - Çokdilli Göç Araştırmalarında Perspektif Genişletme ve İritasyon: Bir Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Örneği ........................................ 344 Pınar TUZCU ve Sina MOTZEK

BÖLÜM III TÜRK-ALMAN BİLİMSEL İŞBİRLİĞİNDE GÜNCEL MODELLER, PROGRAMLAR

VE UYGULAMALAR

Kısım 1: Öğretim ve Araştırmanın Uluslararasılaşması Avrupa’yı Öğrenmek: Bonn Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisans Programı ............................................................................................ 355 Wiebke DRESCHER Yükseköğretimde Uluslarararasılaşma: Akdeniz Üniversitesi Uluslararasılaşma Süreci ............................................................................... 367 Emel KAHRAMAN ve Burhan ÖZKAN Türk-Alman Eğitim Programları için bir Örnek: Uluslararası Madde Akım Yönetimi Yüksek Lisans Programı (IMAT) ..................................................... 383 Osman YALDIZ GeT MA – Türk-Alman Sosyal Bilimler Yüksek Lisans Programı .................... 395 Christian WILHELM İstanbul Türk-Alman Üniversitesi Fen Fakültesi Kurulması Sürecinde Türkiye ve Almanya Arasındaki Bilimsel İşbirliğinin Yoğunlaştırılması ......... 405 Ljudmila BORISENKO, Jonas KREBS, Anselm GEİGER ve Alexander RAEV Türk-Alman Yükseköğrenim Değişim Programlarında Dönüşümün Son Halkası: Uluslararası Sosyal Çalışma Lisans Programı ............................ 412 İlhan TOMANBAY

Page 7: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

7

Kısım 2: Yükseköğretim ve Araştırma için Destekleme Programları Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Kapsamında TÜBİTAK Destekleme Programları ................................................................................................... 433 Aslı AKÇAYÖZ Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı AR-GE Destekleme Programları ........... 436 Mehmet Nuri KAYA Türkiye ve Almanya Arasında Akademik Değişim ve İşbirliği Projeleri ......... 449 Meltem GÖBEN YAZARLAR DİZİNİ .......................................................................................... 469 KATKI VEREN KURUM ve KURULUŞLAR ........................................................ 487

Page 8: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 9: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

9

SELAMLAMA

2-4 Mayıs 2013 tarihleri arasında Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Forumu’na ikinci kez ev sa-hipliği yapmaktan mutlu olduğumu belirtmek isterim. Üç gün boyunca her iki ülke bilim insanlarının ele aldığı konuların güncel geliş-melerle ilgili olması ve ikili işbirliğinin gelece-ğine ışık tutması, bu buluşmaya özel bir önem katmaktadır. Ayrıca Üniversitemizin uluslararasılaşması konusunda Almanya’daki kurum ve kuruluşlarla işbirliğine önem veriyo-ruz. Bundan dolayı Almanya’da öğrenimini

görmüş ve Üniversitemizde görev yapan çok sayıda öğretim üyesinin Alman kurum ve kuruluşları ile yürüttükleri ortak çalışmalar bizim için çok değerli. Bu yoğun ikili işbirliği Avrupa Programlarına da yan-sımaktadır. Almanya, AB Eğitim ve Gençlik Programları çerçevesinde en fazla öğrenci ve öğretim üyesi gönderdiğimiz ülkedir. Türk-Alman Bilim Yılı ilan edilen 2014 yılında bu ikili işbirliğinin devam etmesini ümit ediyoruz.

Çalışmalarında her zaman uluslararası işbirliğine önem veren Akdeniz Üniversitesi daha birçok Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Foru-mu’na ev sahipliği yaparak iki ülke arasında bilgi ve deneyim transfe-rine katkı vermeye devam etmesini temenni ediyorum. Çalışmalarına başlamasından bu yana birçok ilke imza atan ve bu yıl 10. Kuruluş yıldönümünü kutlayan Üniversitemizin genç birimi AB Araştırma ve Uygulama Merkezi (AKVAM) ve onunla işbirliği içinde II. Türk-Alman İşbirliği Forum’un düzenlenmesini sağlayan Berlin Alice Salomon Yüksek Okulu’na başta olmak üzere, bu Türk-Alman buluş-masının gerçekleştirilmesi ve sonuçlarının yayınlanmasına katkı

Page 10: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

10

vererek değerli bilgi ve deneyimlerin sizlere ulaşmasını sağlayan her iki ülke kurum ve kuruluşlarına teşekkür ediyorum.

Prof. Dr. İsrafil KURTCEPHE

Akdeniz Üniversitesi Rektörü

Page 11: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

11

ÖNSÖZ

Temel toplumsal sorunların odağında insan ve toplum bulunmaktadır. Bu sorunlar kısaca demografik dönüşüm, bölgesel ve küresel düzeyde sosyal ayrışma, bireyselleşme, sosyal adalet ve katılım, göç, ekolojik sürdürülebilirlik, cinsiyetler arası ve sağlıkta adalet gibi ana başlıklar altında toplanabilir. Bunlar aynı zamanda sosyal güvenlik, sağlık gü-vencesi, önleyici tıbbi hizmet ve toplumsal bütünlük gibi konularda yeni sorunları gündeme getiriyor. Sosyal güvenlik ve sağlık hizmetle-rine erişim sistemlerinin oluşturulması, eğitim yapılarının düzenlen-mesi ve nitelikli işgücünün geliştirilmesi ile ilgili konular bununla ilişkilidir. Gelecekle ilgili günümüz toplumsal sorunları açısından ba-kıldığında, uluslar ve disiplinler üstü açılımlar Türk-Alman ilişkilerin-de de önem kazanmaktadır.

Halen mevcut olan az sayıdaki Türk-Alman araştırma projeleri ile birlikte toplum, sağlık ve eğitimle ilişkili eğitim ve bilimsel işbirlikleri çoğu kez belli kişiler ve/veya kurumlar tarafından yürütülmekte ve dar bir bilimsel alan topluluğunun dışında pek ilgi görmemektedir. Bu kullanılmayan potansiyelleri ortaya çıkarmak ve geliştirmek için Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Forumu 2 – 4 Mayıs 2013 tarihlerinde ikinci kez Antalya Akdeniz Üniversitesinde düzenlenmiştir. Akdeniz Üni-versitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merkezi (AKVAM) ve Berlin Alice Salomon Yüksek Okulunun öncülüğünde düzenlenen Forum, Türk-Alman bilim ve eğitim işbirliğinin farklı türlerini ve uy-gulamalarını buluşturma fırsatı veren canlı bir platformdur.

İkinci Forum içerikler açısından 2012 yılındaki ilk Forum’la ilişkili olmakla birlikte, bu kez toplum, sağlık ve eğitim konularına odaklan-maktadır. Forum, ikili bilimsel işbirliğinin güncel koşullarını ve farklı boyutlarını ele alıyor. Bu da, Türk-Alman ilişkileri, Almanya’ya Türk

Page 12: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

12

işgücü göçü ve Avrupa bütünleşmesi sürecinde ortak gelecek üzerine sunulan çeşitli bildirilerle gerçekleştirilmiştir. Forumun yoğunlukla üzerinde durduğu toplum, sağlık ve eğitim konuları, belli araştırma alanları ile birlikte yöntem ve uygulamalar üzerine sunulan bildiriler-de işlenmiştir. Bu bildiriler, her iki ülkeden araştırmacılar, uzmanlar ve bilimsel kurum ve kuruluş temsilcileri tarafından sunulmuştur. Üç gün süren toplantıda bilim, işletme ve eğitim alanından yaklaşık 200 katılımcı 30’dan fazla bildiri ve poster sunumlarına katılmıştır. Ulusla-rarası bir müzik programı Forum katılımcılarına Antalya’da kültürle-rarası bir buluşma olanağı da sunmuştur.

II. Türk- Alman Bilimsel İşbirliği Forumu’nun bir sonucu olarak ve 50’den fazla kurum ve hizmet sunucularının (Eke bakınız) katkısı ile bu yayını Almanca ve Türkçe olmak üzere ayrı bir basım olarak beğeninize sunuyoruz. Kitaptaki makaleler Türk-Alman bilimsel işbir-liğinin önemli konularını ele almakta; ortak araştırma ve eğitim proje-lerinden kazanılan deneyim ve sonuçları bir araya getirmekte ve Türk-Alman işbirliğinin yükseköğretim ve araştırma alanındaki somut uy-gulamalara ışık tutmaktadır. Bu kitaptaki makalelerde, bilimsel işbirli-ği, bilgi transferi ve yenilikler gerektiren Türkiye ve Almanya’daki toplum, sağlık ve eğitimle ilgili olası sorunlar tartışılmaktadır. Ayrıca, Almanya ve Türkiye arasındaki bilim, eğitim ve araştırma alanındaki işbirliğini desteklemek üzere, her iki ülkede ve Avrupa Birliği düze-yindeki teşvik ve değişim programları özetlenmektedir.

Bu organizasyonun gerçekleşmesine ve sonuçlarının yayınlanma-sına katkıda bulunan bütün kurumlara ve temsilcilerine teşekkür ede-riz. Hem toplantının hem de bu yayının gerçekleşmesine önemli katkı-larda bulunan Almanya Federal Cumhuriyeti Eğitim ve Araştırma Bakanlığı’na ve İstanbul’daki Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği’ne özel olarak teşekkür ederiz. Ev sahibi olarak ve yaklaşık on idari ve aka-demik biriminin katkılarıyla forumun gerçekleşmesini ikinci kez önemli ölçüde destekleyen Rektör Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe’ye ve onun şahsında Akdeniz Üniversitesi’ne özel olarak teşekkür ederiz. Ayrıca değerli sunum ve bildirileri ile Forum’un ve bu yayının gerçek-leşmesine katkıda bulunan bütün yazarlara teşekkür ederiz. Metinlerin

Page 13: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

13

çevirisi için Prof. Dr. Hasan Coşkun ve çalışma arkadaşlarına ve bu metinlerin kontrolünü üstlenen Yücel Sivri’ye teşekkür ederiz. Ayrıca ASH Berlin ve AKVAM çalışanlarına ve özellikle de çevirileri de dahil makaleleri tek tek okuyan ve gerekli düzeltmeleri yaparak bu yayının gerçekleşmesine katkıda bulunan Susann Richert, Meral Aksu, Sylvia de Rooij, Veli Ercan Çetintürk, Ecem Doğan ve İrem Öztaş’a teşekkür ederiz.

Doç. Dr. Erol ESEN Prof. Dr. Theda BORDE AKVAM Müdürü Berlin Alice Salomon

Yüksek Okulu Rektörü

Page 14: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 15: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

15

AÇILIŞ KONUŞMASI Sayın Hanımefendiler ve Beyefendiler,

Bu foruma davet edilmek beni çok sevindirdi. Sizlere Federal Bakan Sayın Johanna Wanka’nın selamlarını iletiyorum. Sayın Bakan, hepi-mize başarılı bir toplantı, bilim ve araştırma alanındaki Alman-Türk ortaklığının daha da derinleştirilmesi için yaratıcı tartışmalar ve hede-fe ulaştıracak fikirler oluşturmamızı diliyor.

Türk-Alman bilimsel işbirliğine ait bu forum ikinci kez düzenle-niyor. Forumun temel konusu toplum, sağlık ve eğitimdir. Antalya Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merke-zi’ne ve Berlin Alice Salomon Yüksek Okulu’na Forum’un mükemmel organizasyonu ve hazırlığı, renkli programı ve fikir alışverişi için oluş-turulan çok sayıda fırsat için candan teşekkürler.

Tarihçe Türk-Alman bilimsel işbirliğinin oldukça eskilere uzanan bir geleneği vardır ve uygulamada Osmanlı İmparatorluğu’ndan kısa süre sonra başlamıştır. Bu işbirliği ilk olarak geçen yüzyılın 30’lu yıllarında 30 sürgün profesörün yeni kurulan İstanbul Üniversitesine atanmasından sonra yapılan bir anlaşma ile şekillenmiştir. Bu ilk anlaşmanın anısına Almanya ve Türkiye Dışişleri Bakanları Eylül 2006’da Türk - Alman işbirliğini daha da güçlendirmek ve diyalogu yoğunlaştırmak amacıyla “Ernst-Reuter İnisiyatifi”ni yaşama geçirmiştir. Ernst Reuter de zama-nında bu yolla Türkiye’ye sığınmış profesörlerden biriydi.

Page 16: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

16

Türkiye ile yoğun ve sistematik bilgi alışverişi 1951 yılından beri sürmektedir. Ancak ilk olarak 1984 yılında resmi işbirliği TÜBITAK1 ile Alman Araştırma Kurumu (Deutsche Forschungsgemeinschaft-DFG) arasında başlamıştır. Bu anlaşma bugün bildiğimiz bilimsel tek-nik işbirliğinin (wissenschaftlich-technische Zusammenarbeit-WTZ) çerçevesini oluşturmuştur. Dolayısıyla 2014 yılında tam 30 yıllık bir Türk - Alman bilimsel işbirliği olduğunu görüyoruz.

Ayrıca 1997 yılında TÜBİTAK ile Federal Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı (BMBF) arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma kapsamında geliştirilen araştırma programları esas olarak Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD) ile Alexander von Humboldt Vakfı (AvH) tarafından desteklenmiştir.

İşbirliği Araçları Uzun işbirliği süresi içinde Federal Almanya’da özellikle iki etkili araç öne çıkmıştır:

Bunlardan birincisi ilk olarak 2007 yılında ve son olarak da 2012 Sonbaharında proje çağrısı yapılan IntenC Programıdır. Bu program TÜBİTAK ile birlikte desteklenen projeleri içermektedir. Almanya ve Türkiye bu program kapsamında eşit koşullarda destek vermektedir-ler. Sunulacak proje önerileri başlangıçta açık konulu iken, yoğun talep üzerine her yıl değişen konularla sınırlandırma yapılmıştır. Güncel konular, sağlık araştırması, biyo teknoloji ve gıda ve tarımsal araştır-madır. Teşvik süresi üç yıldır ve bir proje için 150.000 €’ya kadar talep edilebilmektedir. Toplam olarak 218 proje başvurusu yapılmış ve bun-lardan 36’sı onaylanmıştır. Halen yaklaşık 50 proje değerlendirme aşamasında bulunmaktadır. Teşvik tutarı 2007’den beri toplam 4,5 milyon €’dur. Büyük araştırma programları ile karşılaştırıldığında bu miktar küçük gibi görünüyor. Ancak bütün devletlerarası araştırma projelerinde olduğu gibi bu önlemlerin yüksek bir etkinlik ve verimli-liğe sahip olduğu bir gerçektir. Çünkü burada söz konusu olan yüksek

1 TÜRKİYE BİLİMSEL ve TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU [Türkische Anstalt

für Wissenschaftliche und Technologische Forschung]

Page 17: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

17

maliyetli altyapı projelerinin finansmanı değil, ağların kurulması ve yeni düşüncelerin teşvikidir.

İkinci araç, ilk olarak 2010 yılında başvuruya açılan 2 + 2 Progra-mıdır. Şimdiye kadar bir başvuruya açılmıştır. Bir sonraki başvuru periyodu 2013 yılı olarak planlanmıştır. Bu programda amaçlanan, en azından bir Alman ve bir Türk araştırma kurumunu veya yüksek oku-lunu ve bir Alman ve bir Türk sanayi ortağını (KOBİ) bir araya getir-mektir. Burada özellikle enerji araştırması, sağlık ve gıda gibi uygula-ma odaklı alanlarda uygulamaya ve üretime yönelik araştırmaların teşvikidir. Teşvik süresi üç yıldır. 2010 yılında bize 16 başvuru olmuş-tur. Bunlardan dördü onaylanmıştır. Yıllık teşvik toplamı 75.000 ile 150.000 € arasındadır. Tek bir proje toplam olarak 900.000 €’ya kadar desteklenebilmektedir. Sanayi ortakları, genellikle küçük ve orta bü-yüklükteki işletmeler (KOBİ) prensip olarak maliyetin yüzde 50’sini geri almaktadır.

Uluslararası Araştırma İşbirliğinin Önemi Hepimiz biliyoruz ki, eğitim, bilim ve araştırma bir ülkenin yenileşme yeteneğinin temelidir. Bunlar yüksek okullarımızın potansiyeli ile birlikte toplumsal yaşamımızın sürdürebilirliğinin anahtarıdır.

Herkes küreselleşen dünyadan ve medya çağındaki değişen çerçe-ve koşullardan söz ediyor. Ancak herkes bunlardan farklı şeyler anlıyor. Fakat kısaca söyleyecek olursak, araştırma alanındaki her uluslararası girişim ve düzenleme çözümün bir parçasıdır. Burada önemli olan ise doğru ortakları bulmak ve bunları bir araya getirmektir. Bu nedenle Türk-Alman eğitim ve araştırma işbirliğinin hedefi, özellikle aşağıdaki sorunlara uygun çözümler bulmak olmalıdır:

İlk olarak, nitelikli işgücü ihtiyacının giderilmesi zorunludur; bu sorun hem Türkiye’yi hem de (küçük bir zaman farkıyla) Almanya’yı da etkileyecektir.

Bundan daha önemlisi beyin göçünün önlenmesidir. İyi eğitim görmüş nitelikli işgücünün eğitimden hemen sonra ülkeyi terk etmesi kabul edilemez. Uluslararası deneyimler her zaman istenir. Fakat sü-rekli olarak yurt dışına yönelme toplumun gelişmesini önler ve ülke-

Page 18: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

18

deki elitlere kendi ülkelerinde araştırma yapma fırsatı gittikçe sevim-siz ve verimsiz görünmeye başlar – bir kısır döngü.

Hedef beyin dolaşımıdır: Nitelikli işgücü kuşkusuz ülkeyi terk etme hakkına sahip olmalıdır. Ancak bu kişiler kendi ülkelerine isteye-rek geri dönmeli ve en yüksek düzeyde donanımlı tesislerde mükem-mel araştırma olanaklarından yararlanmalıdır.

Bu nedenle Federal Almanya Hükümeti 2008 yılında bilime ve araştırmaya uluslararası nitelik kazandırma stratejisini, kısaca uluslararasılaşma stratejisini yürürlüğü koyma kararı almıştır.

Uluslararasılaşma Stratejisi Uluslararasılaşma stratejisinin temeli, kendi gelişmemizin yanında ortaklık yaptığımız ülkenin çıkarına da uzun vadeli ilgi duymamızdır. Özellikle genç nesil ürkütücü boyuttaki yoksulluk, göç ve işsizlik ile eğitim ve siyasi katılım eksikliğinden önemli ölçüde etkilenmektedir. Bu nedenle Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığının uluslararasılaşma stratejisi aşağıdaki dört hedefi öngörmektedir:

• Uluslararası sorumluluk üstlenme ve küresel zorunlulukların üste-

sinden gelme Buradaki temel dürtü Almanya’nın sahip olduğu araştırma ve

yenilik potansiyeli ile küresel iklim, kaynak, sağlık, güvenlik ve göç sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak isteğidir. Amaçlanan, sadece bilim politikası alanında değil, dış politika ve gelişim politikası alanındaki hedefleri inandırıcı biçimde temsil etmek üzere bilim ve bilimsel aktörlerle politika ve top-lum temsilcileri arasında köprüler kurmaktır.

• Yenilik potansiyelini uluslararası düzeye yayma

Alman şirketleri Dünya’daki mevcut ve yeniden kurulan ileri teknoloji merkezlerini ve en yaratıcı AR-GE Merkezlerini ortak olarak güvenceye almak zorundadır. Bu yolla yenileşme mer-kezi Almanya’yı güçlendiriyoruz ve onu, araştırma ve geliş-

Page 19: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

19

tirme yönelimindeki şirketler için çok daha çekici duruma ge-tiriyoruz.

• Gelişmekte olan ülkelerle eğitim, araştırma ve gelişme alanlarındaki

işbirliğini sürdürülebilir bir şekilde güçlendirme Bu çaba sonuçta bu ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel

gelişimine, Dünya çapındaki yoksulluğa karşı mücadeleye ve diğer küresel sorunların çözümüne getirilen en önemli katkı-dır. Afrika, Latin Amerika ve Asya’nın gelişmekte olan ülkele-rindeki modern yüksek okul eğitiminin, araştırma ve yenileş-me sistemlerinin oluşturulması veya güçlendirilmesi, yeni bi-limsel ve ekonomik merkezlerle daha yakın işbirliği koşulları-nın iyileştirilmesi için gelecekteki bilimsel teknolojik işbirliği ve gelişme işbirliği birbirine daha uyumlu duruma gelecektir.

• Dünya’nın en iyileri ile araştırma işbirliğinin güçlendirilmesi

Alman araştırmacılar gelecekte en yenilikçi bilim insanları ve Dünya çapındaki en iyi araştırma grupları ile daha yakın işbir-liğine girmek zorundadır. Aynı zamanda Almanya bütün Dünya’dan gelen en iyi araştırmacılar ve yükseköğrenim öğ-rencileri, özellikle Türkiye’den gelenler için, ilk adres olmalı-dır.

Bu bağlamda yurt dışındaki Alman yüksek okul angajmanla-rıyla bize yararlı katkıları olan Almanya dışındaki üniversite-leri anmak isterim:

Türk-Alman Üniversitesi / İstanbul (TDU) Alman Üniversitesi / Kahire (GUC) Alman-Ürdün Üniversitesi / Amman (DJU) Alman-Kazak Üniversitesi / Almaata (DKU) Bunlar, toplumların gelişmesinde yenilikçi yüksek okulların ne

kadar önemli olduğunu kanıtlayan ve özellikle anılması gere-ken girişimlerin örnekleridir.

Page 20: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

20

Almanya ile İşbirliğinde Türkiye’nin Özel Rolü Bu konuda Türkiye’nin özel bir rolü vardır. Neden Türkiye ile yoğun işbirliği? Sözlerimin başında Türk - Alman işbirliğinin eskilere uzanan bir geleneği olduğunu belirtmiştim. Bilim ve araştırma alanındaki 30 yıllık yoğun ortak deneyim gelecekteki gerekliliklerin başarıyla yerine getirilmesi için geniş bir temel oluşturuyor. Türkiye coğrafi konumu nedeniyle kıtalar arasındaki işbirliğinde özel bir işlev ve anahtar rolü üstleniyor. Türkiye olağanüstü bir ekonomik gelişme göstermiş ve poli-tik olarak konumunu belirlemiştir. Türkiye özellikle kültürlerarası diya-log ve uluslararası çatışmalarda arabulucu olarak Dünya’da olup biten-lerin bir aktörü durumuna gelmiştir. Kültür ve eğitim alanındaki artan bütünleşme ve özellikle de Almanya’daki Türk veya Türk kökenli dias-pora büyük önem taşımaktadır – yine aynı şekilde Türkiye’deki 3.500 üzerindeki Alman şirketi de unutulmamalıdır.

Araştırma ve geliştirme alanında da dinamik bir süreç gözlen-mektedir. Üniversite ve bilim insanı sayısı sürekli olarak artmaktadır. Türk araştırma politikasının başarısı uluslararası patent ve yayın sayı-sında kendini göstermektedir. Bu konuda Türkiye Dünya sıralamasın-da 18. durumdadır.

Burada söz konusu olan sınırlanma değil, tam tersidir. Araştırma işbirliğinde de karşıt ve değişik toplumsal değerler ve değer yargıları söz konusudur – bilim ve araştırma araçları konusunda. Buna bilim diplomasisi (Science Diplomacy) diyoruz. Burada konu, strateji deği-şimidir ve bizim alanımızda temel bilimsel ve araştırma politikasının gereklilikleridir.

Alman-Türk bilim Yılı 2013/2014 Ancak her şeyin daha iyisi yapılabilir. Uzun ve yoğun ilişkilere rağ-men, sistematikleşrilmeleri ve etkin tanıtımları daha da iyileştirilebilir. Gelecekteki gerekliliklerin birlikte üstesinden gelebilmek için işbirliği-nin yeni bir kaliteye kavuşturulması, yenilenme ve yeni bir temel oluş-turma üzerinde düşünülebilir. Kanımca her zaman aynı veya benzer konular üzerinde çalışmak yeterli değildir. Birçok alanda sistematik-leştirme ve odaklanmanın yararlı olduğunu düşünüyorum. Federal

Page 21: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

21

düzeyde Türk-Alman araştırma işbirliğinin “ışık kuleleri” ve gelenek-sel elementlerini yukarıda andım, örneğin İstanbul’daki Türk-Alman Üniversitesi, 2+2 projeleri ve yoğun araştırma işbirliği projeleri, IntenC. “Işık kulesi” niteliği kazanabilecek yeni bir aracı şimdi anlat-mak istiyorum. Bu araç, planlanan Türk - Alman bilim yılı 2013/2014’tür.

Tarihçesi oldukça kısadır. Federal Almanya Başbakanı Merkel 2013 Şubat ayı sonundaki Türkiye gezisinde Başbakan Erdoğan ile birlikte Türk - Alman bilim yılını ilan etmiştir. Burada söz konusu olan, Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı’nın her yıl dönüşümlü ortaklarla yoğun biçimde yararlandığı uygun bir araçtır. Her yıl, bilim ve araştırma ala-nında şimdiye kadar yürüttüğümüz başarılı işbirliğini yoğunlaştırdığı-mız bir ülke vardır – bu ülke son olarak Güney Afrika idi.

Bu gibi bilim yılları ile neyi amaçlıyoruz? İşbirliğinin kalıcı olma-sını güvenceye almak için zengin geleneğe sahip işbirliğine yeni bir kalite kazandırmak istiyoruz. Bunu, bir çatı altında ve belirli bir süre-de, muhtemelen daha önce Türkiye ile bir işbirliğini düşünmemiş araş-tırma ve aracı kuruluşların, özel sektörün veya diğer üniversitelerin bir araya getirilmesi ve çok sayıda önemli etkinliklerle sağlamak isti-yoruz. Bilim yılının Sonbaharın sonuna doğru başlatılması öngörül-mektedir. Geçen yıllardaki deneyimler de göstermektedir ki, ortak çabaların işbirliklerini çok olumlu bir şekilde etkilediğini ve uzun va-dede karşılıklı anlayışın daha da derinlemesine fırsat tanıdığını gös-termektedir. Halen Türk tarafı ile bütün konularda görüşmeler yürü-tüyoruz. Türk-Alman bilim yılında, ilginç yeni projelerle sizlerle yeni-den karşılaşmaktan büyük mutluluk duyarım.

Burada birlikte olduğumuz günlerde hepimize ilginç görüşmeler, verimli tartışmalar ve coşturucu yeni fikirler diliyorum.

İlgilerinize çok teşekkür ederim.

Peter WEBERS Almanya Federal Cumhuriyeti Bilim ve Araştırma Bakanlığı

Page 22: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 23: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

23

AÇILIŞ KONUŞMASI

Sayın Hanımefendiler ve Beyefendiler,

Tam bir yıl önce yine burada, Akdeniz Üniversitesinde klasik üniversi-telerin Almanya’daki rolü yanı sıra 40 yıl önce ekonomi kuruluşlarının baskısı ile devlet düzenlemeleri yapılan uygulamalı yüksek okullardan bahsetmiştim. Bu yüksek okullar 40 yıl içerisinde Alman şirketlerinin sanayiye ve uygulamaya yakın eğitim almış yüksek kalifiye eleman ihtiyacını gidermek üzere yüksek öğrenimin olmazsa olmaz ikinci bir unsuru haline gelmiştir.

Üniversiteler yüzyıllardır bilimin bağımsızlığı, temel araştırmalar ve yepyeni keşifler için arayışlarla öne çıkmıştır ve çıkmaktadır. Özel-likle klasik üniversitelerin koyduğu çerçeve bilim insanlarına doğada-ki ve yaşamımızdaki konuları araştırma özgürlüğü tanımaktadır.

Bu yılki konferansın üç ana temasından birine değinmek gerekir-se; Tıp dünyasının ve sağlık araştırmalarının kökleri Bergama veya Datça yarımadasında bulunan ve Antik Çağ’da tıp eğitim merkezi ile meşhur olan Knidos gibi merkezlerde yatıyor. Knidos’daki Asklepion, Bergama, Kos ve Epidauros’dakiler gibi Antik Çağ’ın en ünlü sağlık merkezlerinden biriydi.

Veya 19. Yüzyıla bakarsak; Berlin Charitè Hastanesi 19. Yüzyılda o döneme kadar ölümcül olan veba hastalığının araştırılması için ku-rulmuş ve modern koruyucu sağlık hizmetlerinin öncüsü olarak Virchow, Sauerbruch ve Robert Koch gibi dünyaca ünlü bilim adamla-rının araştırma merkezi ve hastanesi olmuştur. Üniversiteler kapsamın-daki araştırma özgürlüğü, çocuk felci ve çiçek hastalığı gibi yaygın has-talıklarda buluşlar sağlamış, penisilin ilacı sayısız insanın hayatını kur-tarmıştır ve kurtarmaktadır. Ve daha 20. yüzyılın başlarında, geniş an-lamda yol göstericiliği ile bilinen sosyal politikacı Alice Salomon, araş-

Page 24: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

24

tırma çalışmalarında çocukların, çalışan annelerin ve anne adaylarının yasal olarak korunması ve iş güvenliği gibi sosyal ve sağlık politikaların önemli konularına odaklanmıştır. Bu konular ehemmiyetleri sebebiyle günümüzde de toplumun merkezinde yerlerini almaktadırlar.

Klasik bilim ve araştırmaya paralel olarak sanayileşme ile birlikte günlük uygulamadaki pratik çözümler için AR-GE oluşmuştur. Örne-ğin İngiltere’de dokuma makineleri, tahrikli araçlar, Carl Benz’in iki zamanlı motoru veya Robert Bosch’un meşhur ateşleme bujileri. Artık yokluğu düşünülemeyen MP3 çaları Almanya’da uygulamalı araştır-ma enstitüsü Fraunhofer Institut tarafından bulunmuştur ve 1998 yı-lında dünya çapında başarıya ulaşmıştır. Almanya’da sanayi araştır-maları, üniversite ve uygulamalı yüksek okullardaki eğitim ve araş-tırma kuruluşlarındaki çalışmalar tıpkı bir zincirin halkaları gibi iç içe geçmiş durumdadır. Git gide kısalan gelişim döngüleri klasik bilim ile uygulamalı araştırmaların sıkı işbirliğini kaçınılmaz kılmaktadır. Gele-cekteki global rekabet gücü ancak bu şekilde sağlanabilinmektedir.

Ve global rekabet gücü aynı zamanda global know-how’u da in-san sermayesine katmak demektir. Temel araştırma yapan 80 Max-Planck Enstitülerine baktığımızda, direktörlerin yaklaşık üçte biri, doktora adaylarının ise neredeyse yarısı yabancı pasaporta sahip. Sa-yısı yine 80’e yakın olan uygulamalı araştırma enstitülerinde de benzer bir durumdan bahsedebilirim. Ve bu kuruluşlar dünya çapında faali-yet gösteren bir araştırma ağına mensuplar.

Almanya ve Türkiye konularına dönecek olursak; geçen yıl bir Türk sanayi heyeti ile birlikte Stuttgart’a gittiğimde, Stuttgart üniversi-teleri birçoğu Türk asıllı olan göç kökenli genç çalışanlar tarafından temsil edilmiş idi. Bu genç insanlar gurbette zorlu bir iş hayatını göze alarak Almanya’ya giden ve çocuklarına ve torunlarına uluslararası iş ve bilim platformlarında gelecek sağlayan anne ve babaları, büyük anne ve büyük babaları ile gurur duyuyorlar.

İki yönlü bu beyin göçünün araştırma çalışmaları henüz başlangıç safhasında bulunmaktadır.

Daha yoğun bir Profesör ve Bilimci değişimi için vaktin geldiğin-den ümitliyim. ERASMUS, öğrencilerin Avrupa’da diğer üniversitele-

Page 25: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

25

rin akademik ortamlarını görmeleri için önemli bir araç, uluslararası araştırma ve bilime açılan bir kapıdır. Ancak bilimsel işbirliğini taşıyan unsurlar, misafir profesör görevleridir ve bir günün veya projenin ötesine geçen yoğun akademisyen değişimleridir.

Özellikle sağlık konusunda ekonomi ve bilim alanları ülkelerimi-ze birçok bağlantı olanakları sunmaktadır. Alman ekonomisinin orta ve uzun vadeli planlamaları ile çeşitli sektörlerde başarılı bir şekilde kanıtladığı gibi, şirketlerin de araştırma ve ürün geliştirmeye yönelik maddi yatırımları vazgeçilmezdir. Türkiye’deki şirketler için de araş-tırma ve insan sermayesine orta ve uzun vadeli daha yoğun yatırımlar kaçınılmazdır. Ancak bu şekilde Alman-Türk ekonomi işbirliği bir üst teknolojik seviyeye taşınabilir.

Türk hükümeti Ocak 2013’te temel araştırmalar için teşvikler ön-gören bir yasa düzenlemesi hazırlayarak ekonomi ve bilim konumu açısından Türkiye için önemli bir yatırımda bulunmuştur. Bu yasanın üniversiteler alanında daha yoğun bir akademisyen ve bilim insanları değişimine giden yolu da açacağından ümitliyim. Almanya da uzun bir süre uluslararası deneyim alışverişi yararına yabancı misafir profe-sörleri ve doktora öğrencilerini ülkeye çeken bir bilim ve araştırma ortamı yaratmak için uğraş vermiştir. Yalnızca üstün ürünlerde değil aynı zamanda üstün insan gücünde de global rekabeti ancak uluslar arsılaşmış bir üniversite ve araştırma ortamı sağlayabilir.

Bu yılki konferansın bilimsel konu başlığı olan sağlık sektörü, sa-nayileşme ve gelişmişlik seviyesi ne olursa olsun her ülke için olağa-nüstü büyük bir iktisadi önem taşımaktadır. İnsan sermayesi açısından neredeyse pahası biçilemeyen bir faktör olan hastalıklar için tedavi süreçlerinde milyarlar harcanmaktadır. Sağlık tedbirleri ve hizmetleri toplumsal refahın bir anahtarıdır. Sağlık sektörü, tarım, gıda, su kulla-nımı ve dağıtımı gibi sektörlerle olduğu gibi iklim etkilerini daha tas-lak aşamasında dikkate alarak ısıtma ve soğutma için enerji tüketimini azaltan yapı sektörü ile de yakından bağlantılıdır. Bu konular Antik Çağ’da bile, özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde, bir bütün olarak görülmekte idi.

Page 26: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

26

Sağlık sektörüne yakından baktığımızda da birçok Türk-Alman işbirliği olanaklarının olduğunu görebiliriz. Alman Nobel ödülü sahibi kişilerin tıp alanındaki keşiflerinden Bayer, Schering veya Merck gibi global şirketler için temel oluşturucu ilaçlar geliştirilmiştir.

Almanya’da daha o dönemde dengeli ve sağlıklı yaşam gibi ko-nular araştırılıyor, günlük yaşamda bitki ve baharat kullanımı ile ilgili deneyimler yazılıyordu. Neticede homeopatik bilgiler artık günlük ya-şantımızda yerlerini aldılar. Aynı şekilde termal tedavi kültürünün kö-keni de 19. yüzyıla dayanmaktadır. Romalılar, günümüzde Baden-Baden olarak bilinen, o dönemin Aurelia Aquensis’deki İmparator ter-mallerine ve Caracalla termallerine büyük değer veriyorlardı. Kitle spo-ru olarak ilk beden eğitimi 1811’de Alman Jimnastik Derneğinin kuru-cusu Jahn ve Berlin’de ilk jimnastik sahasının yapımı ile yaygınlaşmıştır.

Bozulmuş bir sağlığı tamir etmek onu korumaktan daha masraflı olduğu için son yüzyıllarda sağlıklı yaşamı korumak adına birçok araştırmalar yapıldı. Günümüzde toplumlar sağlıklı yaşama hem şahsi hem de maddi yatırımlar yapmaya razıdırlar. Dünyaca tanınmış antik tıp merkezleri, kaplıcaları ve ılıman iklimi olan İzmir kenti EXPO 2020 adaylığı için “Herkes için sağlık” başlıklı teması ile hem gelecek için hem de hastalıkların ve beraberinde getirdikleri maddi ve toplumsal yüklerin azalması için her bireyin sağlığını koruma sorumluluğu ol-duğuna dair önemli bir işaret koymuştur. Son 10-15 yıl içerisinde bu bilgiler birçok fizik tedavi mesleği ile birlikte hızla büyüyen wellness turizminde yerlerini almışlardır. Almanya ve Türkiye, özellikle de Ege Bölgesi, doğal kaplıca bakımından çok zengin bölgelerdir. Bölgenin özel ikliminde tıp alanındaki araştırmalar, sağlık ticaretindeki dene-yimler... Tüm bunlar uzun süreli ikili araştırma çalışmalarının temelini oluşturabilir.

Margit HÄBERLE Almanya Federal Cumhuriyeti İzmir Başkonsolosu

Page 27: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

27

TÜRK-ALMAN BİLİMSEL İŞBİRLİĞİNİN GELECEĞİ: SONUÇ VE DEĞERLENDİRMELER

İkinci Türk-Alman Bilimsel Forumu’nun amacı; toplum, sağlık ve eği-tim alanlarındaki uluslararası sorunlara yönelik iki taraflı bilimsel işbirliğini geliştirmek ve güçlendirmekti. Güncel araştırma projeleri ve teşvik programları, üniversiteler ve diğer eğitim kurumları arasındaki mevcut işbirliği modelleri uygulamadan gelen temsilcilerin de katkıla-rıyla ele alınarak, iki ülke arasındaki uluslar üstü işbirliği potansiyeli güçlendirilmiş, çerçeve koşullar ve teşvik olanakları belirginleştirilmiş, mevcut ağlar genişletilmiş ve yeni işbirliği konu ve alanlarının ortaya çıkarılmasına olanak sağlanmıştır.

Güncel toplumsal gelecek sorunları açısından bakıldığında Türk-Alman ilişkilerinin uluslararası ve disiplinler arası perspektifleri de önem kazanmaktadır. Her iki ülkenin temel toplumsal sorunlarının odağında insan, teknoloji ve toplum bulunmaktadır. Demografik dö-nüşüm, bölgesel ve küresel düzeyde sosyal ayrışma ve göç, sosyal adalet, toplum, sağlık ve eğitim alanındaki katılım konularıyla ilişkili-dir ve bakım sistemleri, eğitim altyapıları ve uzman yetiştirme model-leri yenilikçi düzenlemeleri gerektirmektedir.

Almanya’daki nüfusun yaklaşık yüzde 20’si göçmen kökenlidir; bunların en büyük bölümünü Türkler oluşturmaktadır. İkinci Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Forumu’nun sonuçlarına göre, Türk ve Alman kökenli insanlar Türk-Alman bilimsel işbirliğinde bugün bile belirleyi-ci bir rol üstlenmekte ve değerli bir kaynak oluşturmaktadırlar. Göç, çeşitlilik ve çok dillilik genel olarak önemli bir toplumsal potansiyel oluşturmakta, ancak sosyal adaleti sağlamak ve sosyal dayanışmayı güçlendirmek için bilinçli bir şekilde desteklenmesi gerekmektedir.

Page 28: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

28

Çeşitli araştırmaların bulgularına göre Almanya’daki göçmenler sadece sosyal açıdan değil sağlık açısından da dezavantajlı durumda-dırlar ve sağlık hizmetlerinin şimdiye kadar göç ülkesine özgün ihti-yaçlar karşısında yetersiz kaldığını göstermektedir. Özellikle yaşlı göçmenlerin ve ülkeye yeni göç eden insanların sağlık durumunu be-lirgin ölçüde iyileştirmek, iletişim sorunlarını uygun biçimde çözmek ve sağlık hizmetlerini ulaşılır kılmak için yeni yöntem ve uygulamalar gerekmektedir. Aynı zamanda göçmenlerin sağlık, sosyal ve eğitim alanlarında uzman eleman olarak aranır hale geldikleri görülmektedir. Almanya ile Türkiye arasında hem uzmanların yetiştirilmesi hem de halk sağlığı araştırmalarında ilginç konu ve çözüm alanları ortaya çıkmaktadır.

Eğitim kurumlarındaki (ve diğer kurumlardaki) iki veya çok dilli-lik analizinin önemi ve bununla ilişkili potansiyellerin geliştirmesi açısından her iki ülkede de önce bilimsel olarak tespit edilip tanımla-mayı gerektiren büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır. Göçmenlerin eğitim potansiyelini güçlendirmek ve çok dilliliğin mevcut kaynaklarına ivme kazandırmak için Almanya’daki Türk kökenli çocukların okul önce-sinde iki dilli eğitim kurumlarına gönderilmesi de, çözüm yönünde bir ilk adım olabilir. Hem Türkiye’de hem de Almanya’da iki dilli eğitime önem veren yeni bir eğitim politikası anlayışına yönelme görülmekte-dir; bu durum, her iki ülkenin konuyla ilgili bugüne kadarki siyasi tutumunda bir değişimi de ifade ettiği söylenebilir.

Türk-Alman ilişkileri, her iki ülkenin gelecekteki bilimsel işbirli-ğinde dikkate alması gereken üç temel sütun üzerinde kuruludur. Bunlardan birincisi, uzun bir geçmişe sahip ve mevcut bilimsel işbirli-ğinin ortaya çıkıp geliştirilmesine temel teşkil eden yapıları içinde barından ikili ilişkilerdir; ikincisi bilim ve araştırma alanında hiç kuş-kusuz yeni ortak işbirliği alanları ve olanaklarını beraberinde getiren Avrupa bütünleşmesi süreci ve üçüncüsü de iki ülke arasında gerçek-leşen insan göçüdür. İkili ve Avrupa düzleminde bugüne kadar devam eden özel ilişkiler, gelecekte Almanya ile Türkiye arasındaki bilimsel işbirliğini belirleyecek çok yönlü alanlar ortaya çıkaracaktır.

Page 29: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

29

Mevcut politika ve uygulamaları güncelleştirmek ve ilgili değer-lendirmeleri derinleştirmek için ikili bilimsel düşünce alışverişinin kesintisiz olarak sürdürülmesi gerekmektedir. Diğer araştırma ve ge-liştirme alanlarına doğrudan etkisi olmasına rağmen, Türk-Alman bilimsel işbirliği çerçevesinde sosyal, eğitim ve sağlık bilimlerine he-nüz gerekli önem verilmemektedir. Türk-Alman bilimsel işbirliğini sürekli biçimde güçlendirmek için eğitim, araştırma ve uygulama alan-larında çeşitlilik odaklı yapılanmaların ve yeterliliklerin yaratılması vazgeçilmez ön koşuldur. Her iki ülkede uluslararası görünürlük ve etkileşim için uzmanlık alanlarına ve disiplinler arası çalışmaya yöne-lik ikili platformların amaca uygun biçimde teşvik edilmesi gerekmek-tedir. Yine aynı şekilde ikili veya çoklu işbirliklerini belirleyen çerçeve koşullarının esnekleştirilmesi, mevcut işbirliği yapılarının daha da kurumsallaştırılması ve bilim, ekonomi ve uygulamanın daha yoğun birbiriyle uyumlaştırılması da yararlı olacaktır.

2014 Türk-Alman araştırma, eğitim ve yenilik yılı Türk-Alman bi-limsel işbirliğinin önemli bir kilometre taşıdır. İkinci Türk-Alman Bi-limsel İşbirliği Forumu’nun çok sayıda katılımcısı açısından bunun hedefi, Antalya’da tespit edilen kurumlar, bilim insanları ve uygula-madan gelen uzmanlar arasındaki mevcut işbirliğini daha da derinleş-tirmek, genç araştırmacıları desteklemek için yeni atılımlarla birlikte toplum, sağlık ve eğitim alanlarında ihtiyaç duyulan bilgi transferini sağlamaktır.

Bunun için Almanya’da yaşayan Türkiyeli göçmenlerin eğitim po-tansiyellerini güçlendirmek ve uluslar üstü projeler başlatmanın yanı sıra mevcut olan Türk-Alman araştırma projelerini, eğitim ve yüksek öğretim alanındaki işbirliğini ve üniversiteler, iş dünyası ve sivil top-lum arasındaki ortaklıkları kamuoyuna daha güçlü biçimde tanıtmak ve bunları görünür kılma olanaklarını yaratmak gerekir.

Page 30: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 31: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

31

MAKALE ÖZETLERİ

Türkiye ve Almanya: Avrupa’da Ortak Bir Gelecek mi? Patrick HENFLER ve Clemens SCHWEIZER

Anahtar Sözcükler: AB giriş süreci, Kopenhag Kriterleri, AİHM karaları Bu makalede yarar ve zararları teraziye vurmak suretiyle Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) giriş süreci bağlamında, gerek Türkiye gerekse Avrupa açısından önemli sorunlar ele alınmaktadır. Bu kapsamda AB giriş sürecindeki engeller ekonomik, kültürel, toplumsal, siyasî ve hukukî yönleriyle tartışılıyor, muhtemel çözümler ortaya konuyor, nitekim son gelişmeler aktarıldığı gibi Türkiye ile AB arasındaki ya-kınlaşma süreci ve üyelik işlemlerinin başarıyla sonuçlandırılması olanakları da değerlendirmeye alınıyor.

Sayfa: 59

--------------- Sivil Toplum Kuruluşları Açısından Türk-Alman Bilimsel İşbirliği

Kenan KOLAT

Anahtar Sözcükler: Türk kökenli bilim insanları, bilimsel işbirliği, Türk-Alman sivil toplum kuruluşları Almanya Türk Toplumu Türk-Alman bilimsel işbirliğini desteklemek-tedir. Bu işbirliği Almanya’da yaşayan ve oradaki üniversitelerde çalı-şan 1.500 Türk kökenli bilim insanını kapsadığı gibi, uzun yıllardır çeşitli projelerde birlikte çalışan Türkiye’den ve Almanya’dan bilim insanlarını, ama aynı zamanda Avrupa Eğitim ve Gençlik Programları

Page 32: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

32

çerçevesinde birbiriyle yoğun işbirliğine girmiş eğitim, araştırma ve öğretim kurumlarını kapsamaktadır. İki ülke arasındaki işbirliği hem Türkiye’nin AB sürecine önemli bir katkı olacak, aynı zamanda Al-manya’da yaşayan Türklerin konumunun iyileşmesine katkı verecek-tir. Türk-Alman Bilim Yılı’na ortak çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarının dahil edilmesini destekliyoruz.

Sayfa: 74

---------------

Türk-Alman Bilimsel İşbirliğinin Potansiyel ve Somut Projeleri (Bilim, Araştırma, Teknoloji, Çevre ve Enerji)

Dirk TRÖNDLE Anahtar Sözcükler: Deutsch-türkische Kooperationsfelder, Türk-Alman işbirliği alanları, Teknoloji ve Bilim değişimi, Kalkınma işbirliği, Almanya ile Türkiye arasındaki bilim, araştırma ve teknoloji alanında ileride olasι işbirliği potansiyelinin çerçevesinin çizilmesinden ve işbir-liği alanlarının tanımlanmasından önce, çerçeve koşulların belirlenme-si, sorunlu alanların açığa çıkarılması ve ortak hedeflerin tanımlanması gerekmektedir. Araştırma ve teknoloji alanındaki işbirliği kendiliğin-den gelişmektedir. Çerçeve koşulları için vazgeçilmez önkoşul, araştırmacıların sorumlu-luk taşıyan davranışlarını güvenceye alan doğruluk, tarafsızlık ve sa-mimiyet gibi araştırma etkinliğinin herkesçe kabullenilen ortak temel değerlerine riayet etmektir. Araştırmaların ve araştırma ekiplerinin gittikçe artan küreselleşme eğilimi, araştırma sonuçları üzerindeki kültürlerarası yanlış anlama ve kamu politikası tartışmaları tehlikesini içermekte ve bu da iklim değişimi örneğinde de görüldüğü gibi araş-tırmalar üzerinde birtakım etkilerde bulunabilmektedir. Kalkınma yardımı, verimlilik ve sürdürülebilirliğin artırılması konusundaki tar-tışmalardan elde edilen deneyimler, eşit bir ortaklığın kalıcı olarak kurulmasının da bir diğer önkoşul olduğunu göstermektedir.

Page 33: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

33

Hiç kuşkusuz sorunların en başında şirketlerin ARGE sonuçlarını di-ğer şirket ve kurumlarla paylaşmakta gösterdikleri isteksizliktir. Çün-kü aksi takdirde şirketin yenileşme becerisinin tehlikeye gireceği dü-şünülür. Ayrıca, temel araştırmalara ağırlık veren üniversite camiası ile şirketlerin uygulama odaklı ARGE çalışmalarının birbirinden kesin olarak ayrışmış olması, sanayi bağlamındaki sorunların bilim dünya-sına aktarılmaması ve tersi durum ile üniversite dışı bağımsız araştır-ma kurumlarının eksikliği de diyaloğu keza engelleyebilir. Mesleki eğitim ve yükseköğretim gibi ikincil sektörlerdeki gelişmeler de uygunluk ve mükemmeliyet ölçütüne göre araştırma projelerinin tercihleri ve karar ölçütleri gibi kimi hususlar araştırmalarda işbirliği yapılmasına başarılı katkıda bulunabilir. Türk-Alman bilimsel işbirliğinin sorun alanları, uygulamaya yönelik araştırma ve geliştirme faaliyetleri, araştırma ve sanayi stratejileri

Sayfa: 77

---------------

Avrupa Entegrasyonu Çerçevesinde Türk-Alman İnovasyon Ağla-rında Bilgi Transferi Projesi

Canan BALKIR

Anahtar Sözcükler: İnovasyon ve göç, Türk-Alman İnovasyon Ağla-rı, Doğrudan Yabancı Yatırım, Patent

Çalışmanın konusu, "Avrupa Entegrasyonu Çerçevesinde Türk-Alman İnovasyon Ağlarında Bilgi Transferi" projesidir. Türkiye-Almanya arasındaki etkileşimi önceki çalışmalardan farklı açılarla inceleyen proje, yeni dünya düzeninde önemi artan inovasyon ağlarını araştır-makta ve bu ağların geliştirilmesi sürecine odaklanmaktadır. Proje, iki ülke arasında göç, bilgi transferi ve ticaret kanallarıyla gerçekleşen yenilikçi faaliyetleri sosyal ağ analizi ile araştırmaktadır. Bu bağlamda ağların geliştirilmesi sürecinde yaşanan aksaklıklar ve iki ülke arasın-daki inovasyon ağlarının nasıl geliştirilebileceği de araştırmanın konu-

Page 34: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

34

sunu oluşturmaktadır. Projeye yurt içinden ve yurt dışından birçok kurum, kuruluş, akademisyen ve girişimci katkıda bulunmaktadır. Proje, TÜBİTAK ve Federal Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı IntenC (Intensified Cooperation-Yoğunlaştırılmış İşbirliği) tarafından desteklenmektedir.

Sayfa: 86

--------------- İkili Bilimsel İlişkiler Bağlamında “Türk-Alman Üniversiteleri”

Fahri TÜRK ve Servet ÇINAR

Anahtar Sözcükler: Bilimsel İlişkiler, Türk-Alman Üniversitesi, Türk-Alman Avrupa Üniversitesi, Teknoloji Aktarımı Türkiye ve Almanya birbirleriyle uzun yıllardan beri siyasal, ekono-mik, askeri, eğitim ve bilimsel alanlarda gelişmiş boyutlarda ilişkileri olan iki ülkedir. Bu ilişkiler iki tarafa da farklı şekillerde katkı sağla-maktadır. Ancak iki ülke karşılaştırıldığında, Almanya’nın Türkiye’ye bilim ve özellikle teknoloji ihracı çok önemli boyutlardadır. İşte bu çalışmada, Almanya’dan Türkiye’ye aktarılan bilimsel deneyimler, genelde üniversiteler özelde ise Türk-Alman Üniversitesi’ne odakla-nılmak suretiyle ele alınacaktır. İlişkilerin tarihsel boyutuna kısa bir bakıştan sonra, cumhuriyet yılları ve özellikle Türkiye’de kurulan ve kurulmakta olan Alman üniversitelerinin iki ülke ilişkilerine yapacağı katkılar uzman görüşlerine başvurmak suretiyle ampirik veriler yar-dımıyla çözümlenecektir.

Sayfa: 98

---------------

Page 35: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

35

AB Ekonomisinde FransAlmanya Lokomotifi ve Türkiye Vagonu: Heterodoks Bütünleşme Senaryoları (2014-2020)

İrfan KALAYCI

Anahtar Sözcükler: Lokomotif FransAlmanya, Vagon Türkiye, AB’ye heterodoks bütünleşme modelleri. Fransa ve Almanya, Avrupa’nın en güçlü iki ekonomisidir. Bu ikili, Avrupa Birliği’nin (AB) ilk inşasından beri genellikle tek ülkeymiş gibi hareket etmekte; AB kurumları ve politikalarının yapımında hep lo-komotif güç olarak rol oynamaktadır. O nedenle, AB trenine hangi ülkenin vagon olarak eklemleneceğine, kurulu mekanizmanın yanısıra bu ikilinin ortak kararı belirleyici olmuştur. Elysée Antlaşması’nın 40. yıldönümünde (2003) çok yönlü ekonomi-politik ekseninde çeşitli or-taklıklar kuracaklarını ilan etmeleri ise, bu iki ülkenin -dünya harita-sında var olmasa da- zihinlerde “FransAlmanya” (FA) olarak adlan-dırmasına yol açtı. Türkiye’nin de yeni bir vagon olup olamayacağı büyük ölçüde- FA’nın kararına bağlıdır. Ayrıca AB’nin her (yedi yıllık) ortak bütçesi de hangi devletin yeni üye olacağı konusunda bir fikir verebilmektedir. Her şeye rağmen, gümrük birliğinin de etkisiyle, 2014 değil, fakat 2021 bütçesinde Türkiye’ye yer açılması yani AB kapısının açılması mümkündür. Bu gelişmeyi ciddiye alan FA, Türkiye’nin, AB merkezine yerleşmemesi fakat kontrol edilebilecek şekilde AB’den de fazla uzaklaşmaması için türev / aykırı (heterodoks) bütünleşme mo-dellerine itmeye çalışmaktadır. Örneğin; imtiyazlı ortaklık, Akdeniz Birliği, aşamalı bütünleşme, vs. Bu modellerin hepsi ana akım tam üyeliğe karşı birer seçenek olup Türkiye tarafından reddedilmektedir.

Sayfa: 113

---------------

Page 36: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

36

Disiplinlerarası Tartışmalar Işığında Almanya’daki Türkiyeli Kadın Göçmenlerin Sağlık Koşullarının Tarihsel Gelişimi

Aslı TOPAL-CEVAHİR

Anahtar Sözcükler: Göç ve sağlık, Türkiyeli kadın göçmenler, Kadın göçmen işçiler Bu doktora tezi projesinde, göçmen işçi alımı çerçevesinde Alman-ya’ya gelmiş Türkiyeli kadın göçmenler ses veriyor! Parasal sıkıntı, politik anlaşmazlıklar sonrası, kocaları veya ailelerinin zoruyla ve geleneklerden kaynaklanan zorlamalar sonucu Almanya’da özgürlük ve refah arayan kadınlar bugün Alman sağlık sistemi içinde „bunalım-lı“ ve „hasta“ olarak nitelendirilmektedir. Halbuki onlar göçmenlik-lerinin başında en sağlıklı ve en becerikli kadınlar arasındaydılar. Göç, kadınları hasta mı ediyor? Kadın göçmenlerin sağlığı Almanya’da nasıl bir gelişim izledi? Aynı şekilde, göç sürecinin ve Almanya’daki yaşam koşullarının hangi etkenleri, sağlık gelişimi açısından risk ve/veya şans olarak nitelendirilebilir?

Sayfa: 135

--------------- Almanya’da Yaşayan Göçmenlerde Demografik Değişim ve Sağlık –

BT (Bilişim Teknolojileri) Destekli Uygulamaların Getirdiği Yeni Olanaklar

Funda KLEİN-ELLİNGHAUS, Tilman BRAND ve Hajo ZEEB Anahtar Sözcükler: Nüfus Yapısındaki Değişim, Göç, Sağlık Hizmetlerine Erişim, e-Sağlık Demografik değişimler ve bununla bağlantılı olarak kronik hastalık-lardaki artış; Alman sağlık sistemini, üstesinden gelinmesi gereken yeni zorluklarla karşı karşıya bırakıyor. Nüfus yapısındaki yaşlanma-dan, göçmen kökenli nüfus da büyük oranda etkileniyor. Bu temel

Page 37: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

37

üzerinde, Almanya’da yaşayan göçmen kökenli ve ileri yaşlardaki Türk nüfusun doğrudan sağlıkla ilgili gerek ve gereksinimleri konu-sunu içeren bir uzmanlar tartışması yürütüldü. Sonuçlar, bu grubun sağlık hizmeti alımında zorluklar yaşadığına işaret ediyor ve dil engel-leri yanında sosyoekonomik koşulların ve aile içi ilişkilerin de önemli bir yer tuttuğunu gösteriyor. Bu grubun sağlığa özgü sorunlarından ve üst düzey internet erişimlerinden hareketle, Bilişim Teknolojileri (BT) destekli uygulamalar; göçmen kökenli kişilerin sağlık bilgilerini ve aldıkları sağlık hizmetlerini iyileştirebilme adına gerçekçi bir yöntem olarak belirleniyor. Bu da “Göçmenler için Sağlık Yardımcıları” (Gesundheitsassistenten für Migranten und Migrantinnen, GeM) pro-jesi örneğinde açıklanıyor. Sonuçlar, hedef grubun, BT-destekli bir sağlık yardımcısının sunabileceği hizmetlere hazır olduğunu ve bunla-ra ilgi duyduklarını gösteriyor.

Sayfa: 153

--------------- Kadın Göçmenlere Nasıl Ulaşılabilir? Araştırma Süreçleri ve Berlin

Doğum Öncesi (Gebelik) Dönemi Araştırmasının İlk Sonuçları Silke BRENNE, Jürgen BRECKENKAMP, Oliver RAZUM,

Matthias DAVID ve Theda BORDE Anahtar Sözcükler: Kültürel çevreye adapte olma (kültürleşme), göçmenliğe duyarlı, sağlık-bakım araştırması, doğum klinikleri, doğum öncesi dönemi verileri Arka Plan: Almanya’da yaşayan nüfusun % 20’sinin göçmenlik olgu-suyla öyle ya da böyle ama mutlaka bir bağları olmasına karşın; sağlık ve bakımla ilgili pek çok araştırmada yeterince dikkate alınmamışlar-dır. Bir karşılaştırmalı analizde, Berlin Doğum Öncesi (Gebelik) Dö-nemi Araştırması, göçmenlikle bağlantısı olan ve olmayan kadınlarda-ki doğum sonuçlarını belirleyen sosyal etkenlerin önemi değerlendi-rilmektedir.

Page 38: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

38

Yöntem: Üç ayrı doğum kliniğinde, sosyo-demografik ve göçmenlikle bağlantılı verilerin yer aldığı standart söyleşiler yoluyla kadınlarla görüşüldü. Bu ham veriler, kliniklerin doğum öncesi dönemi verileriy-le birleştirildi ve sonuçlar çıkarıldı. Sonuçlar: Araştırma yapılan süreçte anket formu 7100 kadına ulaştırıl-dı (bunların % 89.6’ sından cevap alındı); araştırmaya katılanların % 58’i göçmen kökenliydi. Göçmenliğin ve yeni bir kültürle etkileşime girmiş olmanın gebelikle ilgili tıbbi önlemlerin alınmasına hemen he-men hiçbir etkisinin olmadığı ortaya çıktı. Ne var ki, kısıtlı Almanca bilgisine sahip ve ülkede kalma konusunda güvenli bir konumda ol-mayan göçmenler için yetersiz bir sağlık-bakım riski görüldü. Değerlendirmeler: Araştırmada çeşitliliği gözeten uygulamalar (yakla-şımlar), göçmenlere yeterince önem (yer) verilmesine ve bunun bir sonucu olarak da en uygun sağlık-bakım önlemlerinin geliştirilmesi mümkün olmaktadır.

Sayfa: 166

---------------

Aileyi Gözeten Bir Sosyal Bakım Modelinin Türkiye’de Uygulan-masına Yönelik Pilot Proje

Jan BASCHE ve Safiye ERGÜN Anahtar Sözcükler: Türkiye, Sosyal Bakım Sigortası, evde profesyonel hasta bakımı, model proje, yenilikçi bakım biçimleri Türkiye’de oldukça iyi donanımlı olan sosyal bakım sigortası kapsa-mında, alanın temel taşlarından biri olan evde profesyonel hasta ba-kımı konusu bugüne kadar hayata geçirilememiştir. Bu eksikliğin, Türkiye’deki politik dönüşüm süreci çerçevesinde yapılandırılması gerekir. Bu bağlamda Berlin’de faaliyet gösteren Dosteli Bakım Hizmetleri adlı şirket, yenilikçi bakım biçimlerinin denenmesine yönelik bir model proje önerdi. Bu projenin sosyal hizmetler ve sağlık idaresi (yönetimi)

Page 39: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

39

bünyesindeki ve Türk parlamentosundaki siyasî karar verici kişi ve kurumları, Türkiye’deki sosyal bakım sigortası ile ilgili kararların alınmasında desteklemesi gerekiyor. Çünkü acil demografik sorunla-rın çözümü bu kararlarla bağlantılıdır. Elinizdeki bu çalışma, uygun bir model projenin uygulanmasındaki son durum üzerine bilgi veriyor ve bunun da ötesinde Türkiye’deki yüksekokullarda projeye bilimsel destek ve projenin değerlendirilmesi için ilgi uyandırmayı amaçlıyor.

Sayfa: 182

---------------

Türk-Alman Yaşlı Göçü – Bir Reklam Sarina STRUMPEN

Anahtar Sözcükler: Yaşlılık, göç, çağdaşlaştırmacı-kuramsal gösterge, araş-tırma açılımları, ulusötesilik, geçim beklentileri, Bu çalışmanın amacı, yazarın düşüncesine göre, gayet güncel ve acil olmasına karşın Almanya ve Türkiye’nin bilim insanları arasında yeteri kadar önemsenmeyen Almanya ile Türkiye arasındaki yaşlılar göçü olgusuna dikkatleri çekmektir. Bunun yanısıra, örneğin bu konuyla bağlantılı olarak yaşlanma/yaşlılık bilimlerindeki çağdaşlaştırmacı-kuramsal gösterge, bu alanda ampirik bir kanıt sorgulamasına tabi tutu-labilir. Diğer bilim dalları ve mantık bağlamında konuyla ilgili ortak birtakım hususlar da keza bu alan içinden ortaya çıkıyor. Bu arada Al-manya ve Türkiye arasındaki yaşlılar göçü konusu, yine Almanya ile Türkiye arasında bilimsel işbirliği yapılabilecek yeni bir araştırma alanı da oluşturmaktadır. Çünkü söz konusu bu alan ancak ulusötesi açılım-larla gereksinimleri karşılayabilecek biçimde ele alınabilir.

Sayfa: 190 ---------------

Page 40: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

40

Alanya’daki Alamanya - Yaşlılıkta Uluslararası Hareketlilik Nelli BÖHM

Anahtar Sözcükler: Hareketlilik, emekli göçü, sosyal ağlar, yaşlılık, Alan-ya’daki göçmenler Almanya ve Türkiye arasındaki göç hareketleri bu bölge için yeni bir göç olgusu ortaya çıkardı. Artan sayıda birçok Alman, yaşlılığını Tür-kiye’de geçirme kararı alıyor. Uluslararası emekli göçü olarak bilinen bu göç olgusu, bu makalenin konusudur. Makalede önce, uluslararası emeklilik göçü gelişimleri özetlenmektedir. Daha sonra (Türkiye) Alanya’daki Alman emeklilik göçü örneğinde, göçmenlik süreçlerini ve göç kararlarını açıklıyor ve bireysel sosyal ağları ele almaktadır. Bu yaklaşım, yer değiştirme yoluyla hangi hareket alanlarının ortaya çık-tığını göstermekte, sağlık desteğinin ve sosyal desteğin güvenliği için yenileşme tasarımlarına ihtiyaç duyulduğunu açıklamaktadır.

Sayfa: 202

--------------- Türkiye’ye Göç Etmiş 1. ve 2. Kuşak Göçmenlerin Sağlık Hizmetle-

rinden Yararlanmaları ve Kronik Hastalık Sıklığı H. Seval AKGÜN, Coşkun BAKAR ve Elif DURUKAN

Anahtar Sözcükler: Göçmen, kronik hastalık, sağlık hizmeti kullanımı Son zamanlarda göçmen nüfusundaki artışla birlikte göçmenlerin sağlık durumları ve ihtiyaçları ile ilgili araştırmaları da artmıştır. Bu araştırmanın amacı Balıkesir İli, Bandırma ve Gönen ilçeleri ile Çanakkale ilinde yaşayan birinci ve ikinci kuşak göçmenlerde kronik hastalık sıklığı ve sağlık hizmeti kullanım durumunun saptanmasıdır. Proje kapsamında Balıkesir İli Bandırma ilçesi ve Çanakkale ili Kumkale kasabasında yaşayan göçmenler ile yüz yüze görüşülerek göçmenlerin tanımlayıcı özellikleri, kronik hastalık varlığı, beslenme

Page 41: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

41

alışkanlıkları, sağlık hizmetlerinden yararlanma durumunu belirleme-ye yönelik bir anket formu ve yaşam kalitesi düzeyini belirlemek ama-cıyla WHOQOL-BREF yaşam kalitesi ölçeği uygulanmıştır. Göçmenle-rin ayrıca Kan basıncı ölçülmüş ve Diabetes Mellitus(DM) taraması yapılmıştır. Çalışmaya toplam 354 göçmen dâhil olmuştur. Araştır-maya katılanların %55,9’u kadın, %44,1’i erkek olup yaş ortalaması 57,7±13,8’dir. Araştırmaya katılanların %49,4’ü 1. kuşak, %50,6’sı 2. kuşak göçmenlerdir. Göçmenlerin %89,8’i Bulgaristan, %2,6’sı Yuna-nistan, %2’si Yugoslavya ve %5,6’sı da Romanya kökenlidir. Tüm göçmenlerin % 16,1’inde DM saptanmıştır. Göçmenlerin %6,5’sinde Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı (KOAH) olasılığı saptanmıştır, %30.8inde hipertansiyon vardır, %8,5’i ülser/gastrit tanısı olduğunu bildirmiştir. Göçmenlerin%55,6’sı sağlık hizmeti almak amacıyla ilk olarak sağlık ocağına/AÇSAP’a, %39,2’si devlet hastanesine başvur-maktadır. Göçmenlerin 100 üzerinden değerlendirilen yaşam kalitesi puan ortalaması 65,44 ± 13,07’dir. Sonuç olarak göçmenlerin kronik hastalık sıklığı yüksek ve yaşam kalitesi orta düzeydedir. Göçmenlerin sağlık hizmeti almak için yük-sek oranda birinci basamak sağlık kuruluşlarını tercih ettikleri göz önünde bulundurularak, birinci basamak hizmetlerinin bu popülasyo-nun ihtiyaçlarına göre güçlendirilmesi gerektiği düşünülmüştür.

Sayfa: 214

--------------- Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye’de Özel Sağlık Ku-

ruluşlarında Çalışmalarına Yönelik Yasal Düzenlemeler ve Çok Kül-türlü Sağlık Bakımına Yansımaları

Ayla BAYIK TEMEL Anahtar Sözcükler: Yabancı sağlık personeli, göç, sağlık hizmetleri, kültürel bakım

Page 42: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

42

Bu makalede, dünyada sağlık insan gücü kapsamında hekim ve hem-şire göçü yaygınlığı, göçte etkili itici ve çekici nedenler, göçün göç edenlere, göç alan ülkenin sağlık sistemine ve göç veren ülkeye etkileri açıklanmıştır. Türkiye’de son yıllarda yabancı sağlık personelinin gö-çünü destekleyen; Sağlıkta Dönüşüm, Yabancı Sağlık Meslek Mensup-larının Türkiye’de Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışmalarına Dair Yö-netmelik, Sağlık turizmi uygulamalarının geliştirilmesi, Sağlık Serbest Bölgelerin kurulması ve diğer düzenlemeler açıklanarak, göçün etkileri bağlamında sağlık hizmetlerinde kültürel yeterli bakıma, göçle gelecek personele olası yansımaları irdelenmiştir. Sağlık personeli göçü almaya hazırlanan ülkemizde göçün global ölçekte kullanılan mekanizmaları göz önüne alınarak göçün yönetilmesi konusunda önlemlere yönelik öneriler getirilmiştir.

Sayfa: 237

---------------

Eğitim Kurumlarında Çokdillilik: Türkiye ve Almanya Karşılaştır-masında Çokdilli Bir Eğitim Önerisi

Jochen REHBEIN Anahtar Sözcükler: Resmî dil, çokdillilik, çokdilli iletişim, multilingüel birikim, kentsel çokdillilik Türk ve Alman eğitim kurumları genelde monolingual (tekdil/tekdilli) sistemine göre düzenlenmiştir. Hal böyle olsa da burada, çokdilliliğin sunduğu antropolojik donanımlı entelektüel birikimden yola çıkılması gerektiğini savunuyorum, kaldı ki çokdillilik, olgusal bağlamda, her iki ülkenin kentsel alanlarında gün geçtikçe daha da önem kazanmak-tadır. Her bir dil birer ‘community language’ (topluluk dili) olarak bilginin özgün taşıyıcılarıdır ve her biri de aynı seviyededir. Üçlü-model kapsamında, resmî dilde (yasal dil), bir göçmen dilinde veya bölgesel dilde ve ayrıca yabancı bir dilde ders işlenecektir. Bu modelin en önemli dikey göstergesi, öğrencilerin çokdilli iletişim uygulamala-

Page 43: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

43

rının birbirine uyarlanmasıdır. Bu modelin yatay göstergeleri ise kül-türlerarası iletişim, duygusallık, davranış ve uygulama yapıları, çokdilli birikimler, dil ve bilgi ile nitekim tekdillilik ideolojisine di-renme veya onun boyunduruğuna girmektir (bkz. Sonuç Bölümü).

Sayfa: 257

---------------

ZAS’da Çokdilli Yabancı Dil Edinimi: Araştırma ve Uygulama Natalia GAGARİNA ve Insa GÜLZOW

Anahtar Sözcükler: Çokdillilik, köken dil, dil tanılaması, dil terapisi Berlin Genel Dilbilim Araştırma Merkezi’nde (Zentrum für Allgemeine Sprachwissenschaft - ZAS) bir dizi proje içinde çevre dili Almancanın ve köken dillerinin, özellikle de Rusça ve Türkçe öğrenimi üzerine araş-tırmalar yapılıyor. 2011 yılında Berlin Senatosu’nun desteği ile ZAS bünyesinde “Berlin Disiplinlerarası Çokdillilik Birliği” (Berliner Inter-disziplinärer Verbund für Mehrsprachigkeit = BIVEM) hayata geçirildi. Kısa süre önce Federal Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı (Bundesministerium für Bildung und Forschung = BMBF) desteğiyle Almanya ve İsrail’de Rusça konuşan göçmen kökenli çocukların top-lumsal uyumu projesi tamamlandı ve öne çıkan araştırma sonuçları hem uzmanlık dergilerinde hem de “The Challenges of Diaspora Migration: Interdisciplinary Perspectives on Israel and Germany” baş-lığını taşıyan kitapta yayınlandı. Son yıllarda çokdilli çocuklar için Rusça dil testi geliştirildi ve bu teste dayanarak Rusça-Almanca konu-şan çiftdilli çocuklar için dil “Avrupa Birliği Long Life Learning Destek Programı” FREPY (Friendly Resources for Playful Speech Therapy) geliştirildi. Hollanda ve Rusya işbirliğinde, dil gelişiminde spesifik engeli olan veya olmayan çiftdilli ve tekdilli çocuklarda genel yorum-lama şemalarıyla güncellenmiş ve ilintilenmiş yetiler araştırılmaktadır (AB destek programları IRSES ve Marie Curie). ZAS yönetiminde ço-cukların anlatma yeteneklerini ölçmek için bir test geliştirildi ve 28’den

Page 44: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

44

fazla dile uyarlandı (EU COST Cooperation in Science and Technology). BIVEM’in amacı, ilkokul öncesi ve ilkokul döneminde birtakım somut destek önlemlerini hayata geçirmektir. BIVEM, teori ile uygulamayı birleştirdiği gibi, dil öğrenimi alanında yetkinleşmiş dilbi-limcileri eğitim ve tanılama alanlarından uzmanlarla bir araya getiri-yor.

Sayfa: 282

---------------

Katılım: Tekdilli İletişimden Çokdilli İletişime Giden Yol Hartwig BACKENHAUS ve Fırat DENKLİ

Anahtar Sözcükler: Katılım, Dil, İletişim, Çokdillilik, Çalıştay Alıştırmala-rı, „Farklılıklar dünyası “ Bu çalışmada; çokdilliliğin algılanmasını ve değerlendirilmesini des-tekleyen çoklu iletişim alıştırmaları tanıtılmaktadır. Hamburg’da bulu-nan „Vor dem Holstentor“ adlı akşam okulunda kısa bir süre içinde çokdilli bir iletişimin nasıl benimsetildiği, yoğunlaştırıldığı ve okulda-ki eğitimle ne şekilde uyumlaştırıldığı tüm katılımcılara gösterilmek-tedir. Burada uygulanan tüm alıştırmalar, başarılı bir öğrenmenin - ya da daha genel bir söylemle - her türlü toplumsal katılımın önkoşulu olarak değerlendirilebilecek konuşmaya katılımı gerçekleştirmeyi he-deflemektedir: “Dilimin sınırları, dünyamın; dünyamın sınırları ise dilimin sınırlarıdır.”

Sayfa: 295 ---------------

Kendime Sınır Koymadan ve Çekinmeden, Çoksesli Konuşuyorum:

Çokseslilik ve Çokdilliliğin Gücü ve Kudreti Halil CAN

Anahtar Sözcükler: İki veya çokdillilik, tekdillilik, baskın iletişim dili

Page 45: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

45

2011 yılı Türkiye’den Almanya’ya „misafir işçi göçü“ denilen göç ola-yının 50. yıldönümü idi. Almanca ve Türkçenin her iki yarıkürede yaşayan sayısız insan için çoktan günlük konuşma dili ve kendi dili olarak evrildiği yarım yüzyıllık bir zaman ve yaşam geçmişi. Anılan dilleri konuşan insanların dil biyografilerine bağlı olarak bu iki-dilliliği veya çok-dilliliği Kürtçe, Zazaca, Arapça vb. dillerle ilgili olarak sayı-sız görüngüler içinde de görmek mümkündür. Dünyanın, ülkeler ara-sında gidip-gelen karma-kültürlü insanların süreç içinde oluşturduğu bir tür „köy topluluğu“na dönüştüğü bir zamanda; artık, çok sayıdaki dil ile ilgili bilgi ve deneyimin benimsenmesi ve aktarılması konusun-da temel ve geleceğe bakan bir anlayış değişikliğine geçmenin tam zamanıdır. İnsan türünün dilsel ve kültürel ekosistemi; tek-dilli ve tek-kültürlü yani Avrupa odaklı örülmüş değildir. Bunun yerine kültürel zenginlik; bir kaynak olarak dillerin çeşitliliği içine yerleşmiştir. Bu gerçeği görmek ve takdir etmek gerekir. Ama aynı zamanda aile içinde başlayarak bunu eğitim, öğretim, yükseköğrenim ve medya kuruluşla-rı üzerinden bir yetkinlik olarak düzenli bir şekilde desteklemek ve bir toplumsal çeşitlilik ve kapsayıcılık olarak oluşturmak gerekir.

Sayfa: 314 ---------------

Rehber, Aracı, Multiplikatör – “Yerleşmiş” Göçmenlerin Uyum ve

Katılım için Katkı Potansiyelleri Roman LIETZ

Anahtar Sözcükler: Kaynaştırma rehberleri, Dil aracıları, Çoğaltanlar, Kaynaştırma, Katılım, Etnik temelli ilişki ağı Gittikleri ülkede uzunca bir süredir yaşamakta olan göçmenler ve göçmen kökenli ikinci veya üçüncü kuşaktan insanlar, yeni vatanla-rındaki toplumsal yaşama değişik düzeylerde katılmaktadırlar. Onlar, gittikleri ülkenin toplumsal yapısını tanıyorlar ve aynı zamanda yeni gelen göçmenlerin yaşamsal gerçekliklerine karşı da duyarlıdırlar.

Page 46: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

46

Eskiler, etnik temelli ilişki ağları içinde yenilerin güvenini kazanıyor-lar. Bu yerleşik göçmenler, sahip oldukları potansiyel sayesinde, kay-naştırmada rehber, dil alanında aracı ya da başka çoğaltanlar olarak değerlendiriliyor ve bu şekilde yeni göçmenlerle ülkenin toplumu arasında köprüler kurabiliyorlar. Bu potansiyelin, kamuoyu tarafından geniş ölçüde hayata geçirilmesi, desteklenmesi, kurumsallaştırılması ve yaygınlaştırılması gerekir.

Sayfa: 328

---------------

Kültürel Çeviri - Çokdilli Göç Araştırmalarında Perspektif Genişletme ve İritasyon: Bir Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Örneği

Pinar TUZCU ve Sina MOTZEK Anahtar Sözcükler: Kültürel Çeviri, Göç, Çokdillilik Bu çalışma Türk-Alman bilimsel işbirliğinin bir ürünüdür. Bu makale-de Almanya’da doktora öğrenimi gören Almanyalı ve Türkiyeli iki genç kadın sosyolog olarak yürütmüş olduğumuz yakın işbirliğinin, üzerinde çalışmakta olduğumuz doktora tezlerimize yapmış olduğu katkıyı anlatacağız. Ayrıca, çokdilli göç araştırmaları kapsamında yapmış olduğumuz fikir alış-verişleri ve deneyim paylaşımları sonu-cunda önemini fark ettiğimiz kültürel çeviriyi örneklerle ele alacağız.

Sayfa: 344

---------------

Page 47: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

47

Avrupa’yı Öğrenmek Bonn Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisans Programı

Wiebke DRESCHER

Anahtar Sözcükler: Uluslararasılaşma, hizmet içi eğitim, işbirliği, uzman işgücü ihtiyacı

Bonn Rheinisch Friedrich Wilhelms - Üniversitesi’ne bağlı Avrupa Uyum Araştırmaları Merkezi’nde (AUAM) uluslararası hizmet içi eğitim programı “Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisans Programı (Master of European Studies)”, programa katılanların yönetmelik konularında olduğu gibi, Avrupa’ya uyuma ilişkin durum, gelişme ve sorunlar hakkında, özellikle Avrupa’da yönetme konularında belirli hedeflere yönelik eğitim bilgilerini derinleştirecektir. Program böylelikle yönetim ve ekonomi alanlarında giderek artmakta olan taleplere yanıt vermektedir. Bu eğitim özellikle Avrupa uyumu alanına her yönüyle ışık tutsa da, 15 yıl önce programın başlamasın-dan bu yana en farklı motivasyonlarla Avrupa içi komşu ve diğer hari-ci ülkelerden pek çok bay ve bayan katılımcı gelmektedir. Uluslararası ve açık bir ortamda AUAM’daki öğrenciler, öğretim üye-leri ve araştırmacılar Avrupa bütünleşmesiyle ilgili konuları öğrenme, araştırma, tartışma ve bunlar üzerine fikir alışverişinde bulunma ola-nağı elde etmektedirler.

Sayfa: 355

---------------

Yükseköğretimde Uluslarararasılaşma: Akdeniz Üniversitesi Uluslararasılaşma Süreci

Emel KAHRAMAN ve Burhan ÖZKAN

Anahtar Sözcükler: Uluslararasılaşma, Bologna Süreci, Mevlana Programı, Akdeniz Üniversitesi, yükseköğretim, uluslararası öğrenciler.

Page 48: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

48

Üniversitelerin en temel hedeflerinden birisi toplumun ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayan ulusal ve uluslararası normlara uygun, anlaşılabilir ve karşılaştırılabilir bir eğitim-öğretim sistemi oluşturmak ve ulusal ve uluslararası yükseköğretim kurumları ile iş birliğini ve hareketliliği geliştirerek mezunlarının istihdam edilebilirliğini arttır-maktır. Günümüzde uluslararasılaşma üniversitelerin en önemli gün-dem maddesini oluşturmakta ve uluslararasılaşmaya yönelik faaliyet-lere özel önem verilmektedir. Uluslararasılaşma çalışmalarının üniversitelerde içselleştirilmesi için üniversitelerin üst yönetimleri başta olmak üzere tüm yöneticiler ve üniversite bileşenleri tarafından uluslararasılaşmanın benimsenmesi gerekmektedir. Ancak uluslararasılaşma çalışmalarının benimsenmesi gerekli olmakla beraber yeterli değildir. Aynı zamanda söz konusu çalışmaların üniversite üst yönetimi tarafından önemsenmesi ve küre-sel rekabetin gerektirdiği koşulları karşılayacak şekilde etkin olarak yürütülmesi gerekmektedir. Uluslararasılaşma sürecinin başarıyla yürütülebilmesi için sağlıklı bir biçimde işleyen bir uluslararasılaşma stratejisine sahip olmak gerek-mektedir. Bu stratejide uluslararası öğrenciler, uluslararasılaşma süre-cinin en önemli unsurunu oluşturmaktadır. Benzer şekilde uluslararası misafir araştırmacılar için uygun akademik ortamlar oluşturabilmek, misafir araştırmacıların ders verebilmelerini ve araştırma faaliyetlerin-de bulunmalarını teşvik etmek üniversitelerin uluslararasılaşmasında büyük önem kazanmıştır. Akdeniz Üniversitesi, yükseköğretim sisteminde yaşanan gelişmelere daha iyi uyum sağlayabilmek için uluslararasılaşma faaliyetlerini Uluslararası İlişkiler Ofisi (UİO) adı altında üst bir çatıda yeniden yapılandırmıştır. Söz konusu yeni yapı içerisinde Erasmus, Farabi ve Mevlana Değişim Programları, Bologna Süreci, AB Gençlik Programla-rı (Erasmus ve Gençlik), Uluslararası İşbirlikleri ve Tanıtım, Ortak Diploma Programları, Uluslararası öğrenciler, IAESTE ve diğer uluslararasılaşma faaliyetleri ile ilgili iş ve işlemlerin yürütülmesine karar verilmiştir. Belirtilen bu iş ve işlemlerin etkin yürütülmesi ve ilgili faaliyet alanları ve birimler arasında koordinasyonu sağlamak

Page 49: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

49

üzere Uluslararası İlişkiler Koordinasyon Kurulu (UİK) kurulmuştur. Ayrıca Uluslararası İlişkiler Ofisi’nin yapılanmasında üniversitenin uluslararasılaşma stratejisini belirlemek ve yönlendirmek, bu kapsam-da Uluslararası İlişkiler Ofisi çalışmalarına vizyon kazandıracak görüş, öneri ve katkılarda amacıyla Uluslararasılaşma Stratejisi Kurulu (USK) oluşturulmuştur.

Sayfa: 367

---------------

Türk-Alman Eğitim Programları İçin Bir Örnek: Uluslararası Madde Akım Yönetimi Yüksek Lisans Programı (IMAT)

Osman YALDIZ

Anahtar Sözcükler: Enerji kaynakları, üretim süreçleri, çevre dostu teknolo-jiler, enerji ve çöp süreçleri

Yüksek lisans programı Akdeniz Üniversitesi ile Trier Uygulamalı Bilimler Üniversitesi arasında “Uluslar arası Madde Akım Yönetimi-IMAT” ismi ile kurulmuştur ve 2010 yılında eğitime başlamıştır. İlk yıl iki ülkeden beş öğrenci, ikinci yıl dört ülkeden 6 öğrenci programa kayıt olmuştur. Program üretim sistemlerinde enerji ve madde akımının yönetimi ile ilgilidir. Genç mühendislere ve üniversitelerin lisans mezunlarına çev-re dostu ve sürdürülebilir bir üretimin esaslarını öğretmeye yöneliktir. Teknik, ekonomik ve çevre bilimlerinin bir kombinasyonu olan prog-ram döngüsel ekonomi, sürdürülebilirlik ve sıfır emisyon prensipleri-ne uygun faaliyet gösteren üretim sistemlerinin prensiplerini içeren derslere sahiptir. IMAT programının amacı ve konuları aşağıda özetlenmiştir.

a) Farklı üretim sistemlerinde materyal ve enerji analizi b) Üretim sistemlerinde materyal ve enerji kullanımı açısından en

iyi uygulamalar ve durum analizi c) Farklı çevre teknolojilerinin planlanması ve uygulaması

Page 50: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

50

d) Çevre yönetim sisteminin temelleri e) Madde akım yönetimi ve temiz üretim konuları (sürdürülebilir

işletme örneği) f) Kültürler arası iletişim, iletişim ağları, proje yönetimi ve fi-

nansman konularında bilgi aktarımı g) Farklı ülkelerdeki şirket kültürleri h) Uluslar arası örnek çalışmalar ve pratikte proje tecrübeleri ka-

zanma i) Uluslararası şirketler ve araştırma kurumlarında profesyonel

yöneticiler ile pratiğe yönelik master çalışmaları Program uluslar arası olarak planlanmıştır. Tüm Dünya ülkelerinden öğrenciler başvurabilmektedirler. Öğrenciler ilk yıl Akdeniz Üniversi-tesinde, ikinci yıl Almanya’da eğitim almakta ve diplomalı olarak planlandığı için her iki üniversiteden de diploma almaktadırlar. Öğ-renciler yıllara göre değişen sayıda ve miktarda burslarla desteklen-mektedirler.

Sayfa: 383

---------------

GeT MA – Türk-Alman Sosyal Bilimler Yüksek Lisans Programı Christian WILHELM

Anahtar Sözcükler: Uluslararası öğrenciler, karşılaştırmalı yönetim sistem-leri, değişim süreçleri Birbirleri hakkında değil de, birlikte öğrenmek ve araştırmak! Bu slo-ganla GeT MA programı, Türk-Alman yüksek lisans programlarının öncüsü olarak start almıştır. Katılımcılar bu kapsamda bir yıl Ankara Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve bir yıl da Berlin Humboldt Üniversitesi'nde (BHU) eğitim görmektedirler. Disiplinler arası İngiliz-ce ve Almanca programı mevcut toplumbilimsel sorun ve yöntemleri Alman ve Türk bakış açılarından ele almaktadır. İki ulusluluk ve kül-türlerarası bakış açısı, programın özgünlüğünü oluşturuyor. Çeşitli

Page 51: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

51

ülkelerden gelen öğrenciler geniş kapsamlı akademik bir eğitim alırlar ve eğitimlerinin ardından artık doktora yapmaya hazır haldedirler ya da tercihleri doğrultusunda uluslararası kuruluşlar, şirketler, dernek-ler, vakıflar ya da medyada doğrudan kariyer yapmaya yönelebilirler.

Sayfa: 395

--------------- İstanbul Türk-Alman Üniversitesi Fen Fakültesi Kurulması Süre-

cinde Türkiye ve Almanya Arasındaki Bilimsel İşbirliğinin Yoğun-laştırılması

Ljudmila BORISENKO, Jonas KREBS, Anselm GEİGER ve Alexander RAEV

Anahtar Sözcükler: Türk-Alman Üniversitesi, bilim ve eğitim işbirliği, Fen Fakültesi İstanbul Türk-Alman Üniversitesi, Türk-Alman Bilim ve Eğitim İşbir-liği’nin şu an itibariyle en iddialı projesidir. Türk-Alman Üniversite-si’nde Fen Bilimleri Fakültesi’nin hayata geçmesi (Potsdam ve Göttingen üniversitelerinin öncülüğünde) birçok Alman üniversitesin-den, araştırma kurumlarından (Partner des pearls - Potsdam Research Network) ve Türkiye’den kurucu ortakların elele çalışmasının bir ürü-nüdür. Türk-Alman Üniversitesi’nin çalışmalarından esinlenerek Türk partnerler ile Potsdam merkezli “Instituten des pearls - Potsdam Research Network” arasında önemli birtakım işbirlikleri hayat bul-muştur. Gerekli desteği arkasına almış ve ayakları sağlam yere basan bilimsel alışveriş kuşkusuz her iki ülke arasında köprü görevi üstlenir.

Sayfa: 405

---------------

Page 52: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

52

Türk-Alman Yükseköğrenim Değişim Programlarında Dönüşümün Son Halkası: Uluslararası Sosyal Çalışma Lisans Programı

İlhan TOMANBAY Anahtar Sözcükler: Sosyal hizmet öğrenimi, Sosyal Hizmet Bölümü, Ulus-lararası sosyal hizmet lisans programı, lisans-artı programı Her toplumda toplumsal yapının ve toplumsal ilişkilerin değişmesiyle eğitim kurumu ve bunun altında sosyal çalışma öğretimi de değişme göstermektedir. Almanya ile Türkiye arasındaki göç tarihi Alman-ya’daki, Türkiye ölçeğindeki genel adla “sosyal çalışma ve sosyal hiz-metler” (Sozialarbeit und soziale Dienste), Almanya ölçeğindeki genel adla “Sozialarbeit und Sozialpädagogik” (sosyal çalışma ve sosyal eğitim) öğretimini de ilk günden başlayarak sarsıcı bir biçimde etkile-miştir. Almanya’daki sosyal çalışma öğretimi göç konularındaki tarih-sel değişim sürecine bağlı olarak sürekli değişme ve yenilenme gös-termektedir. Bunun son örneği bu yazıda okuyacağınız yeni bir öğre-tim modelidir. Almanya’da bu öğretimi yaşama aktaran Berlin Alice Salomon Uygulamalı Üniversitesidir (Alice Salomon Hochschule Ber-lin). Sözkonusu öğretim kurumunun formülasyonuyla, üstbaşlık adı “Bachelor Soziale Arbeit International” (Sosyal Hizmet Uluslararası Lisans Programı), alt başlık adı “Bachelor Plus Program” (Artı Lisans Programı) olan bir program Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü ile yapılan bir sözleşme (pro-tokol) ile ortaklaşa yaşama aktarılmıştır. Yazıda bu programın tanıtımı yapılmakta, programa yol açan tarihsel gelişmeler, başlama süreci ve programın değerlendirmesi yeralmaktadır.

Sayfa: 412

---------------

Page 53: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

53

Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Kapsamında TÜBİTAK Destekleme Programları

Aslı AKÇAYÖZ Anahtar Sözcükler: Uluslararası işbirliği, ikili işbirliği programı, Türk-Alman Bilimsel İşbirliği, Yoğunlaştırılmış İşbirliği Programı. TÜBİTAK Uluslararası İşbirliği Daire Başkanlığı olarak misyonumuz; Türkiye’nin bilim ve teknoloji yeteneğini ulusal önceliklerimiz ve dış politikamız doğrultusunda geliştirmek ve sürdürülebilir kılmak amacıy-la, uluslararası işbirliği ve projeler geliştirmek, uygulamak ve destekle-mek; bilim insanı değişimi yapmak ve gerekli politika ve stratejilerin oluşturulmasında hükümete yardımcı olmak olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda TÜBİTAK 23 ülkeden toplamda 27 kuruluş ile İkili İşbir-liği programları yürütmektedir. Bu ülkeler arasında son derece önemli bir yere sahip olan Almanya ile işbirliğimiz aktif bir şekilde yürütül-mektedir. Alman Araştırma Vakfı (DFG) ve Federal Eğitim ve Araş-tırma Bakanlığı (BMBF) ile ikili işbirliğimiz kapsamında toplam dört ayrı program oluşturulmuş olup, bu projeler dahilinde bilim insanları-na ortak araştırma projelerine ve bilimsel seyahatlere destek verilmek-tedir. Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Forumu’nda araştırmacıların süreç hak-kında bilgilendirilmesi, farklı özelliklere sahip dört ortak programın tanıtılması, süreç içinde dikkat etmeleri gereken noktaların vurgulan-ması hedeflenmektedir.

Sayfa: 433 ---------------

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı AR-GE Destekleme

Programları Mehmet Nuri KAYA

Anahtar Sözcükler: Sanayi stratejisi, Teknogirişim, Sanayi Tezleri Progra-mı, Ar-Ge Merkezleri.

Page 54: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

54

Günümüzde ülkelerin rekabet güçleri, pazarlanabilir mal ve hizmet üretimlerinin ötesinde, bunların ne ölçüde ileri teknolojiye dayalı yük-sek katma değer sağladıklarına bağlı hale gelmiştir. Teknolojinin en temel girdisini oluşturan bilginin temelinde ise bilimsel araştırmalar yatmaktadır. Ülkemiz sanayi stratejisinde, ülkemizin rekabet gücünün ve verimliliğinin arttırılması temel hedef olarak belirlenmiştir. Bu He-defe ulaşmak için;

• Ar-Ge ve yenilik yoluyla teknolojik bilgi üretilerek, ürün kalitesi ve standartlarının yükseltilmesi, üretim maliyetlerinin düşürülmesi,

• Orta ve ileri teknoloji kullanan sektörlerin üretim ve ihracat içindeki payının artırılması,

• Düşük teknoloji kullanan sektörlerden, katma değeri yüksek ürünler üreten sektörlere geçişin sağlanması için Ar-Ge ve Ye-nilikçilik becerilerini sürekli geliştirebilen şirketlerin ekonomi-deki ağırlığının arttırılması,

• Sanayicimizin ileri teknoloji uygulamasına yönelik üniversite-sanayi işbirliği yürütecekleri Ar-Ge ve Yenilik Projelerinin desteklenmesi,

• Girişimcilerin, teknoloji ve yenilik odaklı iş fikirlerinin, katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek teşeb-büslere dönüştürebilmelerini teşvik edilmesi, amaçlanmakta-dır.

Bu amaca yönelik olarak Bakanlığımızca; • 4691 Sayılı Kanun Çerçevesinde Teknoloji Geliştirme Bölgeleri

kurulmakta, • 635 Sayılı K.H.K. kapsamında üniversite-sanayi işbirliği ile yü-

rütülecek Ar-Ge ve yenilik projelerinin desteklenmesi amacıy-la Sanayi Tezleri Programı (San-Tez) yürütülmekte,

5746 Sayılı Kanun kapsamında; Ar-Ge Merkezleri, Rekabet Öncesi İşbirliği Projelerine, vergisel teşvikler ve destekler sağlanmakta, Giri-şimcilere yönelik olarak Teknogirişim Sermayesi Desteği verilmekte-dir.

Sayfa: 436

Page 55: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

55

---------------

Türkiye ve Almanya Arasında Akademik Değişim ve İşbirliği Projeleri

Meltem GÖBEN Anahtar Sözcükler: DAAD-Bursları, Türk-Alman Akademik Değişimi, Türk-Alman Yükseköğrenim Projeleri, Türk-Alman Üniversitesi (TDU) Günümüzde pek az Avrupa ülkesinde birçok bakımdan Türki-ye’dekine benzer bir dinamizm görmek mümkün değildir; ne iktisadi ve siyasî ne de bilimsel bağlamda. Üniversiteler arası ortak çalışmalar ve araştırmalarda yoğun işbirliği yapmaya büyük bir ilgi gözlenmek-tedir. Almanya ve Türkiye’de üniversite ortaklıkları ve araştırma işbir-liklerine ilgi oldukça güçlüdür. Aşağıdaki makale her iki ülke arasında Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD) çerçevesinde akademik değişim ve ortak projelerle ilgili kapsamlı bilgiler içermektedir. DAAD ve yükseköğrenim alanından ortaklarla yapılan projelerin ayrıntılarına girmeden önce okuyucuya önce DAAD’nin görevleri, amaçları ve sağ-ladığı burs olanakları hakkında bilgi aktarılacaktır.

Sayfa: 449

Page 56: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 57: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

57

BÖLÜM I

ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM VE İŞBİRLİĞİNDE TÜRKİYE, ALMANYA ve

AVRUPA

Page 58: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 59: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

59

Türkiye ve Almanya: Avrupa’da Ortak Bir Gelecek mi?

Patrick HENFLER ve Clemens SCHWEIZER

Giriş

“Türkiye’nin yeri Avrupa’dadır... Ve günün birinde son adım atılmış olacak Türkiye, Avrupa Topluluğu’nun tam üyesi olmalı“.

Bu sözleri 1963’de Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile Türkiye arasındaki Üyelik Anlaşması’nın (Ankara Anlaşması) imzalanması vesilesiyle yaptığı konuşmada söyleyen, o zamanki Komisyon Başkanı Walter Hallstein idi (Oppermann, 1979).

Türkiye Cumhuriyeti 3 Ekim 2005 tarihinde AB’ye tam üyelik ko-nusunda yapılan görüşmelerin başlarındaki hedefe, atılan bu son adımla gerçekten oldukça yaklaşmıştı (Avrupa Komisyonu, 2004). Ne var ki geçen zaman zarfında görüşmelerin sonucu hâlâ kesinleşmiş değil (Cremer, 2006). Türkiye ile AB arasındaki üyelik görüşmelerinin başlamasından 8 yıl sonra, bugüne kadar, görüşmelerin 33 konu başlı-ğından sadece 13’ü açılabildi. Bunlar da kısmen engellendi (www.nwzonline.de, 2013). Aslında 2013’te yeni başlıkların da gün-deme gelmesi gerekiyordu. Oysa böyle bir şeyin olup olamayacağı, Türkiye’nin her kösesinde yapilan son gösteriler çerçevesinde ve bura-larda uygulanan tartışmalı polis müdahaleleri nedeniyle, gerçekten belirsizdir (www.sueddeutsche.de, 2013).

Üye olma koşulları, AB sözleşmelerinde belirlenmiştir (Avrupa Birliği Sözleşmesi = ABS, Mad. 49). Buna göre, üye olmak isteyen dev-letin bir Avrupa ülkesi olması gerekiyor. Bu nokta Türkiye konusunda, Avrupa Birliği resmî üye adayı statüsü verilerek çözümlendi. Bu ülke-nin ayrıca, sözleşmelerde belirtildiği gibi, Avrupa Birliği’nin değerle-

Page 60: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

60

rini paylaşması da gerekli: bunlar arasında çoğulculuk, hoşgörü, ay-rımcılık karşıtlığı, dayanışma, adalet ve kadın-erkek eşitliği gibi değer-ler sayılabilir (Mad. 2, ABS). Bir de, aday ülkelerin üyeliğe girebilmesi yeterliliğinin kararlaştırılmasında temel önkoşullar olarak kabul edilen “Kopenhag Kriterleri”ne uyulmalıdır. Bu önkoşullar dört ana gruba ayrılır (Scorl, 2011: 66):

• Siyasî Ölçütler (özellikle demokratik ve hukuk devleti düzeninin zorunluluğu, İnsan haklarına bağlılık ve azınlık haklarının korunması)

• Ekonomik Ölçütler (özellikle işlevsel ve rekabetçi bir piyasa ekonomisi)

• Müktesebat Ölçütleri (Birlik hukukunun kabulü) • AB’ye alınma yeterliliği (Avrupa kaynaşmasının başka bir

genişleme yüzünden tehlikeye düşürülmemesi) (Avrupa Konseyi, 1993; FAC Dışişleri Bakanlığı, 2012; Edwards,

2004) Kuşkusuz, üyelik koşullarının yerine getirilmesinde Avrupa ku-

rumları içinde siyasî bir karara ve tüm üye ülkelerin nihai onayına ihtiyaç vardır (Kramer, 2002). Üye ülkelerin onayı, aday ülkedeki si-yasî iktidarın tutumuna bağlıdır. AB üyesi siyasî iktidarların tutumla-rıysa bu ülkelerin kendi kamuoylarının etkisi altındadır. Gerek siyasî iktidarların gerekse kamuoyu tutumu olsun, bunlar çeşitli gelişmelere bağlıdır (BpB, 2003 / Bundeszentrale für politische Bildung = Federal Politik Eğitim Merkezi, Çev.) Bu yüzden burada, demokratik ilkelerin ve insan haklarının savunulması tartışması zemininde, Türkiye’nin AB’ye girmesini nelerin kolaylaştıracağının, nelerin zorlaştıracağının, Almanya ve Türkiye’nin bakış açısıyla tartışılması gerekiyor.

Almanya ve Türkiye Açısından Türkiye’nin AB Üyeliği

Almanya, bu ülkede kalabalık bir Türk nüfus bulunmasını, Türki-ye’nin AB’ye girişi bağlamında olumlu bir etken olarak değerlendiri-yor. Almanya’daki Türk vatandaşlarının oturma hakları, „Birlik va-tandaşlığı“ çerçevesinde kolaylaşacağından, üyelikle birlikte yaşam koşulları daha da iyileşebilecektir. Ayrıca vizenin tamamen kaldırıl-

Page 61: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

61

ması, Türkiye’den Avrupa ülkelerine yapılacak olan aile ziyaretlerini de iyice kolaylaştıracaktır (www.europa.eu, 2013, Birlik Vatandaşlığı). Öte yandan, iyileşmiş yaşam koşulları ve daha güçlü bir politik katılım da, kuşkusuz, Almanya’daki Türkiye kökenli nüfusun ülke nüfusuyla uyumlaştırılmasını genel olarak olumlu yönde etkileyecektir.

Gayri-safi yurtiçi hasılanın (GSYH) 2012 yılında „sadece“ % 2,2’lik bir büyüme oranı göstermesi (krş. 2011: % 8,8 ) bir yana, Türki-ye’nin AB üyeliği için bir diğer olumlu nokta da; ülke’nin uzun yıllar boyunca sürekli olarak yüksek büyüme oranlarıyla yansıyan ekono-mik gücünde yatmaktadır. Türkiye, Alman girişimcileri için önemli bir dışsatım (özellikle sanayi ve yatırım malları) pazarı olarak görünüyor. Türkiye’nin de Almanya’ya geniş kapsamlı bir dışsatımı vardır (özel-likle dokuma ürünleri ve giyim eşyaları, ama giderek artan ölçüde de makine ve otomotiv yedek parça). Ortak bir iç pazar çerçevesinde, ticaretin önündeki diğer engellerin kaldırılması, Türkiye’nin dışalımı ve dışsatımını daha da kolaylaştıracaktır. Bu da Almanya’daki ve Av-rupa’daki büyümeyi olumlu yönde etkileyecektir. Türkiye’nin Güm-rük Birliği’ne katılmasıyla daha şimdiden bir kaç engelin ortadan kal-dırılması sağlanabildi (www.faz.net, 2013; Germany Trade and Invest, 2011; www.europa.eu, 2013, Türkei).

Türkiye’nin Avrupa ile yakın bağlar içerisinde olması jeostratejik bağlamda Almanya’nın çıkarınadır. Güvenlik politikası açısından da Tür-kiye’nin, bir türlü durulmayan Ortadoğu’da kalıcı bir güvenlik ve denge unsuru olabileceği umudu vardır (Westmeier, 2012: 12). Enerji politikaları kapsamında da benzer beklentiler vardır. Türkiye’den geçecek şekilde doğalgaz boru hattı döşenmesi ve hizmete sokulmasıyla Avrupa’nın do-ğalgaz gereksiniminin karşılanmasında seçenekler artmış olacaktır (cap-lmu.de, 2007, Türkiye). [Centrum für angewandte Politikforschung/ Ludwig-Maximilians- Universitaet=Ludwig Maximilian Üniversitesi / uygulamalı Politika Araştırmaları Merkezi, Çev.] Üyelik görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması, planlanan boru hattı projelerinin gerçekleşti-rilmesini tehlikeye sokabilir (n-tv, 2009).

Ve son olarak da hem üyeliğin tamamlanmış olmasının hem de üye olma sürecinin, Avrupa’ya özgü bir „başarı modeli“nin daha da

Page 62: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

62

yaygınlaşması hedefine varma yolunda katkısı olacaktır: Vatandaşla-rının yaşam şartlarının iyileştirilmesiyle birlikte kalıcı bir ekonomik gelişimin temel önkoşulu olarak, demokrasi ve insan haklarının ger-çekleşmesi (www.europa.eu, 2012, Nobel Barış ödülü).

Türkiye açısından bakınca, AB yurttaşlığı çerçevesinde sağlanan temel özgürlüklerin ve vize muafiyetinin hem özel yaşam alanında (örneğin aile ziyaretleri) hem de meslekî alanda kolaylıklar getirmesi, üyelik için olumlu etmenler olarak görünüyor. Üyeliği destekleyen etkenler, asıl olarak ekonomik türden avantajlardır: Türkiye’nin dışsa-tımının kolaylaştırılması, işçilerin serbest dolaşımı vb. Bu nedenledir ki, Türkiye’deki yaşam koşullarının ve ekonominin gücünün daha da yükseltilmesi üyelikle ilişkilendiriliyor (Brockmeier, 2009: 78vd.).

Türkiye’de hukukî ve demokratik gelişmenin AB’ye katılımla da-ha da güçlenecek olması, Türkiye’nin AB’ye katılımının bir başka ge-rekçesidir. Ancak burada, üyelikle birlikte Türkiye’nin de Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ya da kısaca Avrupa Adalet Divanı) yar-gısına bağlanmış olacağını da düşünmek gerekiyor. Böylelikle temel haklarla ilgili olarak AB Hukuku’na uymayan kararlar için kapsamlı bir denetim olanağı sağlanmış olacaktır. Strazburg (Avrupa Birliği) Parlamentosu’ndaki - her bir üye devletin halkını etkileyenler de dahil - değişik görüşlerin demokratik yollardan tartışılmasına Türkiye de katılabilecektir. Temel özgürlüklerdeki kısıtlamalar, bu dar kurumsal örgü içinde zorlaşacaktır. Bu da sonuçta, güçlü sivil toplumun yararı-na olacaktır.

Ancak gerek Türk gerekse Alman tarafında, Türkiye’nin AB üye-liğine karşı çıkanların dile getirdiği gerekçeler de yok değildir.

Alman halkında, en başta yabancıların kültürel ve sosyal etkinli-ğinin artmasıyla oluşacağı düşünülen “aşırı yabancılaşma” korkusu vardır. Bu korku, toplumun büyük bir bölümünü, Türkiye’nin üyeliği-ne eleştirel bakmaya veya karşı çıkmaya yöneltmiştir. Belirgin islamî izler taşıyan kültürüyle Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne uygun olmadı-ğına dair yaygın bir sezgi vardır (Güngör, 2004: 178; Madeker, 2007: 122). İşte tam da burada, sözkonusu korkunun dayandığı nedenleri çözümlemek gerekiyor. Bu korkunun ve belirli bir yabancılaşma duy-

Page 63: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

63

gusunun, gerçekliklerle örtüşüp örtüşmediğinden mi yoksa bundan da öte, Türkiye’deki gerçek koşulların yeterince bilinmemesinden mi kaynaklandığı sorgulanmalıdır.

Türkiye’nin, öncelikle bir yanında Batı’ya yönelme öte yanında gelenekçi-islamcı akımlar olan iki karşı uç arasında gidip gelen kültü-rel ve politik bakımdan benzeşmez yapılı bir ülke olduğunu aklımız-dan çıkarmamalıyız (Onur, 2002). Ne var ki, son yıllarda, ağırlıklı ola-rak AKP’nin iktidar politikasında somutlaşan bir iktidar kayması ol-gusuyla karşı karşıyayız. Örnek olarak kamuya açık alanda başörtüsü yasağının gevşetilmesi, katı içki yasakları vb. (Focus Online, 2012; Deutsch-Türkische Nachrichten = Almanya-Türkiye Haberleri, 2013) sayılabilir.

Almanların zihinlerinde oluşturdukları Türkiye imgesinin, insan hakları ihlalleri ile ilgili haberlerden ve islamcı-tutucu görüşlerin Tür-kiye’de uygulanan siyasete giderek artan etkisinin olumsuz yönde gelişmesinden fazlaca etkilendiğini de kaza unutmamak gerekiyor. Almanya’daki yazılı ve görsel medyada, batılı ve çağdaş Türkiye üze-rine daha az haber yer alıyor. Kamuoyu oluşturma nezdinde, Alman-ya’daki Türkiye kökenli nüfusla her zaman kolay yürümeyen ilişkiler önemli bir rol oynuyor (Gür, 2006; Landeszentrale für politische Bildung Baden-Württemberg, 2000). (= Baden-Württemberg Eyaleti Politik Eğitim Merkezi)

Alman-Türk Bilimsel İşbirliği’nin rolüne bakarak tam da bu nok-tada, üniversiteler ve diğer yüksekokullar arasındaki işbirliğinin yeni-den düzenlenmesi ve daha da yoğunlaştırılmış bir öğrenci değişimi ile Alman toplumunda kapsamlı ve gerçekçi bir Türkiye imgesinin oluş-masına katkıda yapılabileceğine işaret edilmelidir. Yazılı ve görsel medyanın da Türkiye’yi bütünlük içinde yansıtması gerekir. Son ola-rak da kardeş kentler uygulamasının yeniden düzenlenmesi ve yerel yönetimler düzeyinde daha yoğun bir işbirliğine gidilmesi, karşılıklı anlayışı olumlu yönde etkileyebilir.

Yukarıda sözünü ettiğimiz, “yabancıların kültürel ve sosyal etkin-liğinin artması” olgusundan duyulan korku, AB üyeliğiyle birlikte Türk yurttaşlarının akın akın Almanya’ya göç etmesi sonucunu doğu-

Page 64: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

64

racağı korkusuyla yakından bağlantılıdır (Oberdörfer, 2006: 196vd.). Bu korkuyu, ancak üyelik akabinde geçiş dönemi için süreler belirlen-mesiyle, muhtemel bir „göçmen dalgası“nın engellenmesi hafifletecek-tir. Bu meyanda, şu an itibariyle Almanya’dan Türkiye’ye göçenlerin sayısının, Türkiye’den Almanya’ya göçenlerin sayısından fazla oldu-ğunu vurgulamak yerinde olacaktır (Spiegel Online, 2010, Faktencheck zur Migration).

Türkiye’nin yüzölçümü bakımından büyüklüğü, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı sıkça kullanılan bir başka gerekçedir. Türkiye’nin, AB’ye üyeliğinden sonra, büyük bir ülke olmasına bağlı olarak AB içinde önemli bir ağırlığa sahip olacağı korkusu, varlığını korumakta-dır. Ancak böyle bir olasılık elbette AB organları nezdinde çoğunluk sağlanamadığı sürece ve hiç bir ülkenin tek başına bir karar alamama-sıyla engellenebilmektedir.

Bir de Türkiye’nin, üye olmasının ardından, resmî tarım ve yapı-sallaşma sübvansiyonları bağlamında verdiğinden fazla alan bir ülke olacağı yönünde çekinceler dillendirilmektedir. Ama bunun, Alman-ya’daki tartışmalar açısından pek önemi yoktur, zira Türkiye’nin üye-liğiyle birlikte AB bütçesindeki toplam parasal varlık aşağıya çekilmiş olacağından, şimdiye kadar verdiğinden çok alan üyelerin daha az almaları sözkonusu olacaktır (www.cap-lmu.de, 2007, Türkiye). Eleşti-riler daha ziyade Kopenhag Kriterleri’nin Türkiye tarafından yerine getirilmesi bağlamında var olan sorunlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Almanya’daki tartışmaların odağında politik ilkeler, bu kapsamda özellikle insan hakları bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa-sı’nda ve Federal Almanya Anayasası’nda yer aldıkları biçimiyle temel hakların karşılaştırılmasında, en başta, her iki anayasanın ilk bakışta aynı hakları sağladığı düşünülebilir (Utangaç, 2009: 5). Ayrıca hem Almanya hem de Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne bağlı-dır (Aras, 2007: 220; Löwe-Rosenberg, 2012: 26).

Buna karşın insan hakları ihlalleri yüzünden Türkiye’nin, Avru-pa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) bir dizi yargılanmışlığı vardır (AİHM, Yasa İhlalleri ve Devlet). Türkiye aleyhindeki olumsuz kararların sayısının yüksekliğinin nedenleri, büyük ölçüde, AB Huku-

Page 65: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

65

ku ile örtüşmeyen yasal düzenlemelerde, özellikle de AB Hukuku’na uygunluk denetimi çerçevesinde sınırlama olanaklarının farklı ağırlık-larda oluşunda aranmalıdır (Utangaç, 2009: 20). Bu duruma, aşağıda, bir temel özgürlük olan ‘düşüncesini açıklama özgürlüğü’ örneği çer-çevesinde açıklama getirmeye çaba sarfedilecektir.

AİHM, „Kılıç ve Eren” davasını (29.02.2012 tarihli AİHM kararı) geçen yıl karara bağladı. Her iki şikayetçi, bir kutlamada açıkça aşağı-daki sloganları attıkları için ceza aldılar: „Dısa dısa serhildan serokeme Öcalan” (“Rise up again and again, our president is Öcalan”1), “Biji Serok Apo” (“Long live President Öcalan”) ve Gençlik Aponun Fedai-sidir” (“Youth are the guardsmen of Öcalan”). Türk mahkemeleri, bu sloganların özellikle kamu güvenliği için tehdit oluşturduğu (teröre çağrı) kanaatine varıp bir mahkûmiyeti zorunlu ya da haklı buldu. Ancak AİHM şiddet içeren vurgusunu onaylasa da bunları, o çevrelere özgün sterotipik sloganlar bağlamında değerlendirip şiddet içermeyen etkinlikler kapsamında gördü ve sanıklardan doğrudan bir tehlike kaynaklanmadığı kanaatine de vardı.

„Gül ve diğerleri“ davasında da buna benzer bir durum var (08.09.2010 tarihli AİHM kararı). Türkiye’de yapılan bir gösteride, özellikle şu sloganları attıklarından dolayı birden fazla kişi mahkûm edildi: “İktidar namlunun ucundadır” („Political power grows out of the barrel of the gun”), “Bizde hesapları namlular sorar“ (“It is the barrel of the gun that will call into account”). Türk yargıçlar burada da özellikle kamu güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğü sonucuna vardı. Halbuki İnsan Hakları Mahkemesi gene şiddete yönelik bir vurgu olduğunu onaylasa da yasal ve şiddet içermeyen bir gösterinin sözkonusu olduğunu ve kamu güvenliği vs. açısından somut bir tehli-ke bulunmadığını belirtti. Bundan bir terör veya ayaklanma çağrısı, hele de bu sloganların sözkonusu çevrelerde2 yaygın ve basmakalıp 1 Abdullah Öcalan terör örgütleri listesi içinde yer alan PKK’nın kurucusu ve eski

lideridir. 1999’da ölüm cezasına çarptırıldı. Ancak, ölüm cezasının kaldırılmasıyla bu ceza ömür boyu hapse çevrildi. URL: http://de.wikipedia.org/wiki/Abdulla _ %C3%96calan (10.06.2013).

2 Türkiye’de mahkum olanlar, yasaklanmış bir marksist-leninist örgütle bağlantılı olmakla suçlanıyordu. Gösteriye, bu örgütün üyeleri de katılmıştı.

Page 66: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

66

türden olmasından ötürü çıkarılamazdı. Hal böyle olunca, Türk mah-kemesinin bu kararı „acil bir toplumsal gereksinimi“ karşılamadığı gibi ne varılmak istenen hedefe uygundu ne de zorunluydu.

Bu türden farklılıklar gösteren benzer hukuk anlayışlarına, AİHM’in başka kararları incelendiğinde de rastlamak pekâlâ müm-kündür3.

Toparlayacak olursak: Türk yargıçlar, düşünce ve açıklama öz-gürlüğünü korumaktan çok devlete yönelik olası tehlikeleri engelle-meye ya da tehlikeler olduğunu kabul etmeye yönelik değerlendirmeleri önplanda tutarken, AİHM gerçek anlamda oluşan tehlike unsurunu göz önünde bulundurduğundan karşıt görüşte kanaatlere vararak bu yönde kararlar veriyor. Hele Kürt sorunu bağlamında yapılan açıklamaların daha az hoşgörüye tabi olduğu gözleniyor4. Türk yargıçları, dolayısıyla Türk makamları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın madde 26 parag-raf 2’de belirlenmiş olan, milliyetçilik ilkesine dayanan, devletin, milleti ve toprağıyla bölünmez birliği hedefini tehdit altında görmektedir (Utangaç, 2009: 20). Tam da bu meyanda, bu „tehdit altında görme“ unsurunun fazla abartılıp abartılmadığı ve yine bu bağlamda yeni bir değerlendirme yapılıp yapılamayacağı soruları çıkıyor karşımıza.

Görüş açıklama özgürlüğü hakkının sağlanması konusundaki olumsuz değerlendirmelerle ilgili bir başka gösterge de; basın özgür-lüğündeki görmezden gelinemeyecek boyutlara varmış kaygı verici durumdur. Sözgelimi Türkiye, „Sınır Tanımayan Gazeteciler„ örgütü-nün 2011 yılı raporunda, 179 ülke içinde 148. sırada bulunuyor. Bura-da çok endişe verici bir gelişme gözlemleniyor. Türkiye bir önceki yıl da 138. sıradaydı ve değerlendirme bu yıla oranla daha olumluydu (“Sınır Tanımayan Gazeteciler”, sıralama tablosu 2010). Sonuç olarak:

3 bkz. örneğin: 05.04.2011 tarih ve 36635/08 sayılı AİHM kararı, Fatih Taş / Türkiye;

13.09.2005 tarih ve 50997/99 sayılı AİHM kararı, Han/Türkiye; 11.01.2005 tarih ve 30007/96 sayılı AİHM kararı, Halis/Türkiye; 15.02.2011 tarih ve 41959/02 sayılı AİHM kararı, Çamyar ve Berktaş / Türkiye

4 bkz. AİHM kararları: 01.02.2011 tarihli 36635/08, Fatih Tas/Türkei; 22.06.2010 tarihli 36141/04, Bingol/Türkei; 11.01.2005 tarihli 30007/96, Halis/Türkei; 13.09.2005 tarihli. 50997/99, Han/Türkei; 08.07.1999 tarihli 23556/94 Ceylan/Türkei; 09.12.2008 tarihli 11976/03, Demirel ve Ates/Türkei

Page 67: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

67

Görüş açıklama özgürlüğü bağlamında Türkiye’nin durumu şu an için „yetersiz“ olarak değerlendirilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa-sı’nda güvence altına alınmış ve birçok yeni düzenleme ile önemli ölçüde Avrupa (asgari) standartlarıyla uyumlu hale getirilmiş olan düşünce açıklama özgürlüğü hakkı ile yasanın uygulamadaki durumu arasında bir çelişki bulunmaktadır (Utangaç, 2009: 20).

Almanya’da sık tartışılan bir başka konu da, Türkiye’de Kürtlere karşı nasıl davranılması gerektiğidir. Burada geçen aylarda Kürt lider Öcalan’ın barış çağrısı ve bunun Türk hükümetince kamuoyuna duyu-rulması, olumlu belirtiler olarak algılandı. Yani bu belirtiler, AB tara-fından da pekâlâ olumlu bir yaklaşım olarak algılanabilir (Spiegel Online, 2013, Öcalan’ın silahsızlık çağrısı).

Türkiye yönünden bakıldığında ise, AB’ye girişle ulusal egemen-likten kısmî feragat edileceği endişesi üyeliğe karşı tepkilerin büyük bölümünü gerekçelendiriyor. Bundan başka, Türkiye, kendisine ay-rımcılık yapıldığı görüşünde. Türkiye söz konusu olduğunda, üyeliğe giriş kurallarının, diğer ülkelere göre daha katı uygulandığı hatırlatılı-yor (Focus Online, 2010). Ayrıca, AB sınırları içinde Türk vatandaşları için vize zorunluluğu ile ilgili şiddetli bir tartışma yıllardan beri sürü-yor. 1963 tarihli Ortaklık Anlaşması’ndan, Türk vatandaşları için vize-den muafiyet hakkının doğup doğmadığı sorusu gündeme geliyor. Bu bağlamda, Avrupa Adalet Divanı’nda görülmekte olan bir çok dava var (Tagespiegel Online, 2013). Hem vize kavgasının hem de ayrımcı-lığa uğradığı izleniminin, ayrıca bunların her birinin çoğu zaman farklı etkileri olsa bile, Türkiye’nin üyelik çabalarına mahsuben olumsuz bir etkisi yoktur.

Sonuç

Bu makalenin kaleme alınması, Türkiye ve Almanya’nın, Avrupa ya da Avrupa Birliği dahilinde ortak bir geleceği olup olamayacağı soru-sundan kaynaklanmıştır. Bu kapsamda, üye olma sürecinin olumlu sonuçlanacağı ancak tarafların daha fazla çaba göstermeleri gerektiği ortaya çıktı.

Page 68: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

68

Türk tarafının, başlamış olan reform sürecini sürdürmesi gereki-yor. Özellikle Kürt nüfusa yaklaşım süreci sürdürülmelidir. Ama bu-nun için her iki tarafın karşılıklı olarak birbirlerine yaklaşmaları zorun-ludur. Temel haklarla ilgili olarak, yurttaşların bu bağlamda, devletin hedeflerinin yeniden bir kere daha değerlendirilmesi üzerine düşü-nülmesi gerekiyor.

Türkiye’deki son protesto dalgasını ve resmi makamların, demok-ratik haklarını kullanan muhaliflere karşı tutumunu göz önünden kaçırmadan şunu belirtmek gerekiyor: Çoğulcu bir demokraside gös-teriler yapılması ve hükümetin güncel politikalarına karşı eleştirel görüşlerini kamuoyuna yayması mümkün olmalıdır. Değişik halk kesimlerinden göstericilerin değişik biçimlerde bir araya gelmesi ge-rekliliğini gözden kaçırmadan, geleneksel ve politik çerçeveden ba-ğımsız olarak ortak bir politik görüşü temsil eden yeni bir eleştirel sivil toplumun kendini ifade edebilmesinin iyi bir şey olduğunu kabul et-mek gerekiyor (Spiegel Online, 2013, Erdoğan’ın parçalanmış Türki-ye’si).

Almanya’ya gelince: Alman halkının Türkiye hakkındaki görüşü, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde Almanya’nın olumlu yönde tutum takınmasında anahtar rol oynayacaktır. Bu konuda, Alman halkının zihninde var olan Türkiye imgesinin, daha ziyade olumsuz haberlerce ve aynı şekilde Almanya’daki Türkiye kökenli nüfusla pek de kolay olmayan ilişkiler çerçevesinde belirlendiği açıklandı. Batılı ve çağdaş Türkiye’yi yeterince tanımadıkları ortada. Bu, toplum içinde, Türkiye hakkında birbirine tezat oluşturan görüşlerin varlığına dayanıyor. Önemli makaleler, burada, örneğin bilimsel işbirliğinin yoğunlaştırıl-masına, öğrenci değişiminin yeniden düzenlenmesine ve Türk-Alman toplumları arasında yeni ortaklıklar kurulmasına katkı sağlayabilir.

Demokrasi, toplumsal ve ekonomik refah ile Avrupa’dan Ortado-ğu’ya uzanan tutarlı bir köprü zemininde Almanya ve Türkiye’nin ortak çıkarı, Türkiye’nin AB’ye girmesi gerekliğine vurgu yapıyor.

Demokrasinin geliştirilmesinin en temel önkoşulu olarak, temel hakların ve temel özgürlüklerin korunmasını, aynı şekilde azınlık hak-larının sağlanmasını ve çoğulculuğa saygı gösterilmesini birinci önce-

Page 69: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

69

lik olarak gören bir toplumun gelişmesinin, Türkiye’nin Avrupa’nın birleşme sürecini desteklemesinden ziyade AB çatısı altında bulunma-sıyla sağlanabileceği noktasından hareket etmek gerekiyor.

Türk yurttaşlarının Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilmesi, komisyonlarda ve AB Bakanlar Kurulu nezdindeki danışma ve karar süreçlerine katılması ve yine çeşitli şikayet mekanizmaları kapsa-mında Avrupa Adalet Divanı hukukundan yararlanabilmesi, Türki-ye’nin bir demokratik ve hukuk devleti olarak gelişimini daha da hızlandıracaktır.

Kaynakça

ARAS, N. (2007), Die Bedeutung der EMRK für den Grundrechtsschutz in der Türkei in: Zeitschrift für europarechtliche Studien, Heft 2/2007, Berliner Wissenschafts-Verlag GmbH

AUSWÄRTIGES AMT (2012), Grundsätze der Erweiterungspolitik, Vier Prinzipien der Erweiterung, URL: http://www.auswaertiges-amt.de/DE/Europa/Erweiterung/Grunds%C3%A4tze_Erweiterungspolitik_node.html (01.06.2012)

BROCKMEIER, M., U.A. (2009), Auswirkungen eines EU-Beitritts der Türkei, Sonderheft 329, Johann-Heinrich-von Thünen-Institut, Braunschweig, S. 78 ff

BUNDESZENTRALE FÜR POLITISCHE BILDUNG (2003), Handwörterbuch des politischen Systems der Bundesrepublik Deutschland, Öffentliche Meinung, URL: http://www.bpb.de/nachschlagen/lexika /handwoerterbuch-politisches-system/40341/oeffentliche-meinung?p=all (09.06.2013)

CENTRUM FÜR ANGEWANDTE POLITIKFORSCHUNG LMU MÜNCHEN (2007), - Türkei, URL: http://www.cap-lmu.de/themen/tuerkei/eu/eu.php

(09.06.2013) - Energie, URL: http://www.cap-lmu.de/themen/tuerkei/wirtschaft

/energie.php (11.06.2013) CREMER, J. (2006), Türkei und die Europäische Union, Einführung in die

Debatte, Bundeszentrale für politische Bildung, URL: http://www.bpb.de/internationales/europa/tuerkei-und-eu/52246/vorgeschichte (03.06.2012)

DEUTSCH-TÜRKISCHE NACHRICHTEN (10.06.2013), Trotz Protesten: Präsident Gül unterzeichnet Anti-Alkohol-Gesetz, URL:

Page 70: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

70

http://www.deutsch-tuerkische-nachrichten.de/2013/06/478356/trotz-protesten-praesident-guel-unterzeich%E2%80%8Bnet-anti-alkohol-gesetz/ (16.06.2013)

EDWARDS, G. (2004), Reforming the Union’s Institutional Framework: A New EU Obligation? In: Hillion, C. The Copenhagen Criteria and their Proge-ny, EU Enlargement: A Legal Approach, Hart Publishing, Oxford, S. 23 ff.

EUROPÄISCHER RAT - Kopenhagen (1993), Schlussfolgerungen des Vorsitzes, 21/22. Juni

1993, SN/1801/93, URL: http://www.consilium.europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/ de/ec/72924.pdf (19.05.2012)

- Brüssel (2004), Schussfolgerungen des Vorsitzes, 16./17. Dezember 2004.16238/1/04 REV 1, URL: http://ue.eu.int/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/de/ec/83221.pdf (03.06.2012)

Europa.Eu - Unionsbürgerschaft (2013),

URL:http://europa.eu/legislation_summaries/justice_freedom_security/citizenship_of_the_union/index_de.htm (09.06.2013)

- Türkei: Zollunion und Präferenzregelungen (2013), URL:http://ec.europa.eu/taxation_customs/customs/customs_duties/rules_origin/customs_unions/article_414_de.htm (09.06.2013)

- Nobel Peace Prize 2012 awarded to European Union, Factsheet: The European Union spreading peace and democracy, URL: http://europa.eu/newsroom/highlights/eunobel/pdf/9_en.pdf (16.06.2013)

EUROPÄISCHER GERICHTSHOF FÜR MENSCHENRECHTE (EGMR) - EMRK- Urteile - Nr. 43807/07, Kilic u.Eren/Türkei, 29.02.2012 - Nr. 4870/02, Gül u.a./Türkei, 08.09.2010 - Nr. 36635/08, Fatih Tas/Türkei, 01.02.2011 - Nr. 36141/04, Bingol/Türkei, 22.06.2010 - Nr. 30007/96, Halis/Türkei, 11.01.2005 - Nr. 50997/99, Han/Türkei, 13.09.2005 - Nr.23556/94, Ceylan/Türkei, 08.07.1999 - Nr. 11976/03, Demirel u. Ates/Türkei, 09.12.2008

einsehbar unter: Europäischer Gerichtshof für Menschenrechte, HUDOC, Search

Page 71: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

71

Page: URL: http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx (11.06.2013)

EUROPÄISCHER GERICHTSHOF FÜR MENSCHENRECHTE, Violations by Article and State, 1959-2011, URL: http://www.echr.coe.int/NR/rdonlyres/2B783BFF-39C9-455C-B7C7-F821056F32A/0/TABLEAU_VIOLATIONS_EN_2011.pdf (10.06.2013)

Faz.Net (21.04.2013), Der Sog am Bosporus, URL: http://www.faz.net/aktuell/wirtschaft/tuerkische-wirtschaft-der-sog-am-bosporus-12156871.html (09.06.2013)

FOCUS ONLINE - EU-Beitritt - Türkei fühlt sich diskriminiert (10.11.2010), URL:

http://www.focus.de/politik/ausland/eu-beitritt-tuerkei-fuehlt-sich-diskriminiert_aid_570510.html (12.06.2013)

- Zum ersten Mal Kopftücher im türkischen Parlament (24.04.2012), URL: http://www.focus.de/panorama/welt/symbolische-revolution-in-der-tuerkei-zum-ersten-mal-kopftuecher-im-tuerkischen-parlament_aid_742114.html (16.06.2013)

GERMANY TRADE AND INVEST (GTAI) (2011), Deutschland und Türkei sind enge Partner bei Handel und Investitionen, URL: http://www.gtai.de/GTAI/Navigation/DE/Trade/maerkte,did=75580.html (09.06.2013)

GÜNGÖR, B. (2004), Die Angst der Deutschen vor den Türken und Ihrem Beitritt zur EU, Diederichs Verlag München.

GÜR, G. (2006), Das Türkeibild der deutschen Presse, in: Europa und die Türkei, Herausgegeben von Siegfried Frech und Mehmet Öcal, Wochenschau Verlag

KRAMER, H. (2002), Die Türkei und die Kopenhagener Kriterien, SWP-Studie Berlin, URL: http://www.swp-berlin.org/fileadmin/contents /products/studien /S2002_39_krm.pdf (10.06.2013)

LANDESZENTRALE FÜR POLITISCHE BILDUNG BADEN-WÜRTTEMBERG (2000), Zeitschrift „Der Bürger im Staat“, Heft 1/2000, Die Türkei vor den Toren Europas, Das Türkei-Bild der Deutschen und das Deutschland-Bild der Türken, URL: http://www.buergerimstaat.de/1_00/tuerkei09.htm, (16.06.2013)

LÖWE-ROSENBERG (2012), StPO, 26. Auflage, Band 11 EMRK, IPBPR. MADEKER, E. (2008), Türkei und europäische Identität, Eine

wissenssoziologische Analyse der Debatte um den EU-Beitritt, VS Verlag für Sozialwissenschaften / GWV Fachverlage GmbH, Wiesbaden

Page 72: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

72

N-TV 2009, Türkei spielt Gas-Joker, URL: http://www.n-tv.de/politik/Tuerkei-spielt-Gas-Joker-article48651.html (11.06.2013)

NWZ - NEUE WÜRTTEMBERGISCHE ZEITUNG ONLINE (4. Juni 2013), EU tief besorgt über Krawalle in der Türkei, URL: http://www.nwzonline.de/politik/eu-tief-besorgt-ueber-krawalle-in-der-tuerkei_a_6,1,3344339831.html (9. Juni 2013)

OBERDÖRFER, D. (2006), Die Furcht vor der Türkei, in: Europa und die Türkei, Herausgegeben von Siegfried Frech und Mehmet Öcal, Wochenschau Verlag

ONUR, H. (2002), Westorientierung versus Islam?, Bund demokratischer Wissenschaftlerinnen und Wissenschaftler, URL: http://www.bdwi.de/forum/archiv/archiv/441552.html (10.06.2013)

OPPERMANN, T. (1979), Europäische Reden, Deutsche Verlags-Anstalt, Stutt-gart.

REPORTER OHNE GRENZEN - Rangliste 2010, URL: http://www.reporter-ohne-

grenzen.de/ranglisten/rangliste-2010/ Reporter ohne Grenzen (31.08.2012)

- Rangliste 2011, URL: http://www.reporter-ohne-grenzen.de/ranglisten/rangliste-2011/?no_cache=1 (31.08.2012)

SCORL, K. (2011), Das Dilemma der Aufnahmefähigkeit der EU, in: Die Identität Europas - Was ist europäisch?, Kovac Verlag, Hamburg.

SPIEGEL ONLINE - Öcalans Aufruf zur Waffenruhe (21.03.2013): Jetzt kann Erdogan in

die Geschichte eingehen, URL: http://www.spiegel.de/politik/ausland/pkk-chef-oecalan-ruft-zu-waffenstillstand-und-frieden-mit-tuerkei-auf-a-890032.html (12.06.2013)

- Erdogans gespaltene Türkei (07.06.2013): 50 Prozent Frust, URL: http://www.spiegel.de/politik/ausland/proteste-gegen-erdogan-spalten-die-tuerkei-a-904110.html (12.06.2013)

- Faktencheck zur Migration (15.10.2010): Deutschland ist Auswanderungsland, URL: http://www.spiegel.de/politik /deutschland/faktencheck-zur-migration-deutschland-ist-auswanderungsland-a-723208.html (15.06.2013)

SÜDDEUTSCHE.DE (5. Juni 2013), FDP sieht EU-Beitrittsgespräche mit Türkei belastet, URL: http://www.sueddeutsche.de/politik/deutsch-tuerkischer-dialog-fdp-sieht-eu-beitrittsgespraeche-mit-tuerkei-belastet-1.1689041 (9. Juni 2013)

Page 73: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

73

TAGESSPIEGEL (11.04.2013), Weiterhin Visumspflicht für Türken, URL: http://www.tagesspiegel.de/politik/gutachten-fuer-den-europaeischen-gerichtshof-weiterhin-visumspflicht-fuer-tuerken/8053920.html (14.06.2013)

UTANGAC, S. (2009), Die Meinungsäußerungsfreiheit in der Türkei - Im Schatten der Europäischen Menschenrechtskonvention?, URL: http://www.rechtprogressiv.de/die-meinungsauserungsfreiheit-dusunce-ozgurlugu-in-der-turkei-im-schatten-der-europaischen-menschenrechtskonvention/ S. 5. (10.06.2013)

WESTMEIER, J. (2008), Der EU-Beitritt der Türkei. Ein Beitrag zur Verbesserung der europäischen Sicherheit?, Hamburg, Diplomica Verlag GmbH

Page 74: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

74

Sivil Toplum Kuruluşları Açısından Türk-Alman Bilimsel İşbirliği

Kenan KOLAT

Almanya Türk Toplumu, Almanya’da yaşayan Türklerin / Türkiye kökenlilerin, ister Türkiye Cumhuriyeti isterse Federal Almanya Cum-huriyeti vatandaşı olsun, onların hak ve çıkarlarını savunan partiler üstü bir sivil toplum kuruluşudur. 1995 yılında kurulmuş olan örgü-tümüzün bünyesinde 280 civarında dernek ve birlik yer almakta olup, Türklerin Almanya’da eşit haklara kavuşması için yoğun çaba harca-makta, ırkçılığın her türlüsüne karşı çıkmaktadır. Türkiye’nin AB’ye girmesini özellikle Avrupa Türkleri açısından desteklemektedir.

Almanya Türk Toplumu’nun bünyesinde oluşturduğumuz Bilim Konseyi, Almanya’daki Türk kökenli insanlarımızın artık sorun odaklı değil, çözüm odaklı çalışma yapmasına çok güzel bir örnektir. Bizler artık sorunlarla uğraşmıyor, Almanya ve Türkiye’nin geleceğinde katkıda bulunmak üzere çalışmalar yapıyoruz. Buna özellikle dikkat çekmek istiyorum. Sorunlarımız yeterince dile geliyor. Bu doğal olarak gerekli ve çözülmesi için de çaba harcanıyor. Ancak, artık iki ülkemi-zin daha da gelişmesi için neler yapabiliriz. Bunu konuşmak ve tartış-mak durumundayız.

Bugün Alman üniversitelerinde bilimsel çalışma yapmakta olan 72’si profesör, 300’den fazla doktorasını yapmış bilim insanımız var-dır. Bunların yanı sıra üniversitelerde 1.200 civarında asistan ya da öğretim görevlisi görev yapmaktadır. Onbinlerce üniversite mezunu Almanya’da yaşamaktadır. Bunlar çok önemli birer potansiyeldir. Türkiye’nin ve Almanya’nın bu potansiyeli görmesi ve değerlendirme-si gereklidir.

Bir önceki Bilim Bakanı Prof. Dr. Schavan ile geçen yıl ortasında bilim insanlarımızı bir araya getirmiş ve Bilim Konseyi’nin çalışmala-

Page 75: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

75

rını irdelemiştik. İşte o zaman başlayan çalışmalarımız daha da gelişti. Yakın bir zamanda Almanya Türk Toplumunun internet sayfasında bir veritabanı oluşacak ve konu ve uzmanlık alanlarına göre Türkiye kökenli bilim insanlarımıza ulaşmak daha da kolaylaşacaktır. Hedefi-miz bir yandan bilim insanlarımızın kendi aralarındaki iletişimini ge-liştirmek, diğer yandan da Alman bilim kamuoyunda ve basınında yer etmelerine katkıda bulunmaktır. Özellikle Alman TV programlarında konularında uzman olan bilim insanlarımızın yer alması önemli bir çalışma alanımızı oluşturacaktır.

Bu bağlamda bir girişimimizden de söz etmek istiyorum. İlk kez olarak bu yıl üç alanda Almanya Türk Toplumu Bilim Ödülleri vere-ceğiz. Her biri 5.000 € tutarındaki 3 ödülün biri Türkler, Türkiye ve göç konuları, diğeri sosyal bilimler alanında (cinsiyet ve eşit haklar konu-su) ve üçüncüsü de pozitif bilimlerde ki enerji, yeraltı kaynakları ve çevre ile ilgili konularda olacaktır. 9 profesör arkadaşımızdan oluşan jürimiz son iki yılda tamamlanmış ve Alman üniversitelerinde yazıl-mış Almanca (özel durumlarda İngilizce de olabilir) doktora çalışmala-rı değerlendirilecektir. Umuyorum tatil sonrasında ödülleri vereceğiz.

Türkiye ile Almanya arasındaki bilimsel ortaklıklar çok yoğun-dur. Sizlere bazı sayılar sunmak istiyorum: Türkiye’den 96 üniversite Alman üniversiteleriyle 815 işbirliği yapmaktadır. Bu çok önemli bir rakamdır.

2010 yılında şu anda görevde olmayan Bakan Schavan ile T.C. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım bilişim ve iletişim alanlarında bir işbirliği anlaşması imzalamıştır. Bunun sonucunda Alman-Türk Araş-tırma Merkezi’nin temelleri atılmıştır. Bilim insanları karşılıklı bilimsel alışverişte bulunmuşlar ve ortak araştırma projeleri gerçekleştirmiş-lerdir. Bu çalışmalar sürmektedir.

Bilimsel Teknolojik İşbirliği alanında TÜBİTAK ile ortak çalışma-lar yürütülmektedir. Alman-Türk Üniversitesi Projesi artık uygulana-bilme aşamasına gelmiştir. Bilindiği üzere Bahçeşehir Üniversitesi Berlin’de bir kampüs açmış, bize gelen bilgilere göre başka üniversite-lerin de burada etkin olma amaçları olduğu söz konusudur. Akdeniz Üniversitesine ve işbirliği yaptığı Berlin Alice-Salomon Yüksekoku-lu’na teşekkürlerimi iletiyorum buradan.

Page 76: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

76

Değerli katılımcılar, Umuyorum ki başlayan bu birliktelik uzun soluklu olur, ortak

hedeflere varılmasına katkıda bulunur. Almanyalı Türklerin bilimsel çalışmalardan beklentilerini şöyle

sıralamak isterim: 1) İki ülkenin bilimsel alanlarda ortak çalışması her iki taraf için

de olumlu sonuçlar verecektir. 2) Özellikle sosyal alanda Avrupa’da ve diğer ülkelerde yaşayan

Türklerin konumları hakkında yapılan bilimsel araştırmalar sınırlıdır. Bu araştırmalar Alman kurumlarınca yapılmaktadır. Türk kökenli bilim insanlarının ve kurumlarının bu alana girmelerinde büyük yarar görüyoruz. Buna örnek olarak Ha-cettepe ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’ni vermek isterim.

3) Almanya’da yaşayan Türklerin Türkiye’deki konumları tek yanlı ve çoğunlukla yanlış varsayımlardan yola çıkılarak de-ğerlendirilmektedir. Bu imajın da değişmesi ve buna ilişkin bilimsel çalışmaların yapılması gereklidir kanımızca.

4) Almanya’daki Türklerin ve Türkiye’nin olumlu imajının arttı-rılması için ortak bilimsel çalışmaların Alman kamuoyunda daha etkin olarak gündeme getirilmesi yerinde olacaktır.

5) Türkiye ile Almanya arasında 2014 Ortak Bilim Yılı ilan edil-miştir. Bunun çok yerinde bir girişim olduğunu düşünüyoruz. Bu çalışmaya sivil toplum örgütlerinin de dahil edilmesinde yarar görülmektedir.

6) Türkiye’de ve Almanya’daki bilim insanlarının düzenli ve sü-rekli işbirliği yapmasının sağlanması için gerekli kurumsal yapıların ortaya çıkarılmasında yarar vardır.

7) Almanya ile Türkiye arasında 90 civarında kardeş kent vardır. Bu kentlerdeki üniversite ve bilimsel kuruluşların işbirliği yapmaları karşılıklı olarak desteklenmelidir.

Bu konferansın Almanya’da da yapılmasında büyük yarar oldu-ğunu düşünüyoruz.

Page 77: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

77

Türk-Alman Bilimsel İşbirliği’nin Potansiyel ve Somut Projeleri (Bilim, Araştırma,

Teknoloji, Çevre ve Enerji) Dirk TRÖNDLE

Giriş

Burada bilim, araştırma ve teknoloji alanında yapılmış ve yapılmakta olan Alman-Türk işbirliğinin tam bir listesini sunmamıza olanak yok. Ancak T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın güncel verilerine göre halen Türkiye’de 5.100’ün üzerinde Alman sermayesi ortaklığında faaliyet gösteren şirket bulunuyor. Çok büyük bir bölümü KOBİ olan bu şirketler, işletmeci değerlendirmesiyle bağımsız olarak yatırım ka-rarları vermek suretiyle Türk pazarına girmiş bulunuyor. Bilimsel kuruluşlar ve araştırma merkezleri de aynen bu şirketler gibi davrana-rak know-how ve teknoloji transferi ile Almanya ile Türkiye arasında-ki bilimsel, teknolojik işbirliğine ve araştırma alanında bilgi alışverişi-ne katkıda bulunuyor.

Hükümetlerle kamu kurumları bir veya birçok alandaki işbirliğini teşvik etmek ve diyalog sağlamak üzere çerçeve koşulları belirleyebi-lir, finansman ve diğer alanlara yönelik özendirici önlemler alabilirler. Bu sayede somut projeler ile proje ortakları kendi ayakları üzerinde durarak gelişim sağlayabilir ve kendi yollarını çizebilirler. Bu çerçeve koşulları yaratılırken diğer çift taraflı işbirliği örneklerinin deneyimle-rinden yararlanmak, hem en iyi uygulamaları hem de nispeten daha az başarılı işbirliklerini, kültürlerarası yanlış anlama ve yanlış tasarımları dikkate almak büyük önem taşır.

2011 Sonbaharı’nda Budapeşte’de yapılan son Dünya Bilim Fo-rumu’nun temel vurgusu şu olmuştur: Dünya şimdiye değin hiç ol-madığı denli bilim tarafından biçimlenmektedir. Sözgelimi 2009 yılın-

Page 78: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

78

da dünya genelinde araştırma ve geliştirme (ARGE) giderleri 1,5 mil-yar ABD dolarına ulaşmıştır ve günümüzde ise yaklaşık 2 milyar ABD dolarına ulaştığı tahmin edilmektedir. Türkiye’de de bilime, ARGE’ye ve teknolojiye gittikçe daha fazla önem verilmektedir. Türkiye küresel araştırma etkinliklerinde kendine bir yer edinmek istiyor.

Alman-Türk işbirliği 1959 yılında Çift Taraflı Kalkınma işbirliği projesiyle başlamıştır. 1984 yılından beri Türkiye ile bilimsel resmî bir bilimsel işbirliği vardır; 2014 yılında bu işbirliğinin 30. yılını kutlaya-cağız. 2007 yılından beri ise bilimsel verilerle yakından ilişkili olan çevre ve iklim sorunlarında sıkı bir diyalog sürdürülmektedir.

1. Türkiye’deki ARGE/Teknoloji Alanında Güncel Durum

Türk Hükümeti’nin ARGE/teknoloji/yenilik sorunsalına stratejik açı-dan ne ölçüde önem verdiğini bizzatihi yetkili siyasetçilerin söylemleri ortaya koymaktadır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2013 yılı başın-da Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) 25. toplantısında yaptığı açılış konuşmasında ülkenin teknoloji yeteneğinin ve bilimsel potansiyelinin, hükümetinin yumuşak güç kullanımının ön önemli unsuru olduğunu ifade etmiştir.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün ifadeleri de benzer biçimde değerlendirilebilir. Son genel seçimlerden sonra bu bakanlığın oluşturulması bile tek başına Türkiye’deki paradigma deği-şimini göstermektedir. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Ergün, Türki-ye’nin son yıllarda düşük teknoloji yeteneği olan bir ülkeden orta öl-çekli teknolojik bir ülke konumuna sıçrama başarısı gösterdiğini ifade etmiştir. İhracattaki düşük teknolojili mal oranı on yıl önce %70 iken bu oran 2012 yılında %30-35 bandına gerilemiştir. Türkiye önümüzde-ki on yılda yüksek teknoloji ülkesi olma yolunda bir sıçrama daha yapmak istemektedir. 2011-2014 Türkiye Sanayi Strateji Belgesi bu durumu “Orta ve yüksek ölçekli teknolojik ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak” alt başlığı ile ifade etmektedir.

Önde gelen siyasetçilerin bu ifadeleri çerçeve planlarına ve strate-jilere, özellikle de 2011-2016 dönemi İnsan Kaynakları, Bilim ve Tekno-loji Eylem Planı ve yine 2011-2016 dönemi Ulusal Bilim, Teknoloji ve

Page 79: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

79

Yenilik Stratejisi’ne (BTY stratejisi) dayanmaktadır. Bunlarla bilime dayalı kalkınmanın teşvik edilmesi ve katma değeri yüksek, yenilikçi, yüksek teknolojili ve rekabetçi bir sanayiye geçilmesi hedeflenmekte-dir.

Bilim, teknoloji ve yenilik stratejisinin odağında 14 anahtar sektö-rün gelişimi bulunmaktadır: Eğitim, yaşam ve sağlık bilimleri, tarım, inşaat ve altyapı, ulaşιm, enerji, bilgi ve iletişim, makine üretimi, kim-ya, savunma ve uzay yolculuğu, tekstil sanayii, turizm, doğal kaynak-lar ve çevre. Bunların yanısıra şu sekiz anahtar teknolojide de teknoloji liderliği ve rekabet yeteneği hedeflenmektedir: Bilgi ve iletişim tekno-lojileri (BİT), biyoteknoloji ve genetik mühendisliği, nano teknoloji, mekatronik, üretim planlama ve kontrolü, malzeme bilimleri, enerji ve çevre teknolojileri ve tasarım.

Toplam ARGE harcamalarının 2013 yılına kadar GSYİH içindeki payının aşamalı olarak yüzde üçe yükselmesi (yaklaşık 60 milyar USD) ve tam zamanlı kadro bazında görev yapan araştırmacı sayısının da 300.000’e çıkması beklenmektedir. Güncel rakamlar dikkate alındığın-da bunlar iddialı hedeflerdir.

1.1. 2011 Yılındaki Güncel Durum

ARGE harcamaları toplamda yaklaşık 12 milyar TL’ye çıkmıştır (GSYİH’nın %0,86’sı). Türk ekonomisinin ARGE harcamaları oranı 2011 yılında biraz yükselerek %43,2 olmuştur. Bütün ARGE harcama-larının %45,5’i yüksekokul sektörü tarafından gerçekleştirilmiştir. Üniversite dışı kamusal ARGE harcamaları %11,3 olmuştur. Ancak bilim, teknoloji ve yenilik stratejisinde 2013 yılı için öngörülen %2’lik hedefin oldukça uzağında kalınmıştır.

Tam zamanlı araştırmacı (72.000) ve uzman sayısı 2011 yılında da 93.000 kişi ile (2010’da 82.000) yükselmeye devam etmiştir. Bu, 2002 yılından bu yana üç misli bir artış demektir.

Artmakta olan ARGE harcamalarının diğer göstergeleri ise pa-tentler ve bilimsel yayınlardır. 2012 yılında 11.599 patent ve 111.120 marka tescili başvurusu yapılmıştır ve bunların yaklaşık %75’i olumlu sonuçlanmıştır. PCT’ye (Patent Cooperation Treaty) göre uluslararası

Page 80: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

80

patent başvurusu için ya da EPC’ye göre triadik patent ailesine yapılan başvurular önemli ölçüde artmıştır. 2011 yılında 28.989 bilimsel yapıt yayınlanmıştır.

2005 ile 2010 arasında TÜBİTAK tarafından toplam 7.302 üniversi-te içi ARGE projesi 900 milyon TL ve 2003 ile 2011 arasında toplam 5.797 üniversite dışı proje toplam 1,9 milyar TL ile desteklenmiştir. 2010 yılında yaklaşık 19.000 genç bilim adamı TÜBİTAK tarafından finanse edilen burs almıştır. 2011 yılında TÜBİTAK ve bağlı araştırma kurumlarında toplam 3.930 çalışan vardı ve bunların yaklaşık %22’si bilim yönetiminde ve %78’i de bilimsel araştırma personeli olarak çalı-şıyordu.

Sonuç: Türkiye uzun bir çalışma süresinden sonra yüksek oranda yurt içi katma değer üretim potansiyelli ileri teknoloji ürünü üreten bir sanayi ülkesi olmaya doğru yol almaktadır. Beklenen dış ticaret açığı azalması ile birlikte ARGE çalışmalarının bir bütün olarak ekonominin olumlu yönde gelişmesine önemli katkısı olacaktır. Türkiye’de ARGE alanında ne ölçüde bir anlayış değişikliği olduğunu, seçilen Türk tem-silciliklerine planlı olarak en azından on bilimsel raportörün gönde-rilmesi göstermektedir. (Yüksek bilimsel ve teknolojik potansiyele sahip devlet, bölge ve Almanya gibi çok sayıda Türk kökenli girişim-cinin ve bilim adamının bulunduğu ülkeler). Bu anlayış değişikliğinin bir diğer göstergesi de, yurtdışında araştırma yapan Türk bilim adam-larını çekici araştırma bütçeleri ile Türkiye’ye dönmeye ikna etme ve deyim yerindeyse tersine bir beyin göçünü başlatma çabalarıdır.

2023 yılındaki Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 100. yıldö-nümüne ilişkin iddialı makroekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesi, Türkiye’yi gelecekte bir ekonomi ve bilim diyarı durumuna getirmeyi amaçlayan bu politikanın başarısına bağlı olacaktır. Bu hedeflere ülke-nin dünyadaki en büyük on ekonomiden biri olması, kişi başına en azından 25.000 USD gelir ve 500 milyar USD ihracat da dahildir. Bu aşamada, özellikle ortak bir ekonomi yılı ile teşvik edilebilecek olan Türkiye ile işbirliği şansları mevcuttur.

Page 81: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

81

2. Hatalardan Ders Çıkarma, Deneyimlerden Yararlanma, Potansiyelleri Keşfetme

İlk sorunlu alan, mevcut Türk bakanlıklarının 2011 seçimlerinden son-ra sorumluluk ve yetkinlik açısından yeniden yapılandırılması ve dö-nüştürülmesindeki asimetri, başka bir deyişle Almanya ile Türkiye arasındaki farklı bürokratik kültürdür. Farklı yetkilerle donatılmış olsalar da bir Alman ve bir Türk bakanlığının görüşmeler yapması ve akabinde görüşme sonuçlarının geçerli olabilmesi için bir bakanlıklar arası karar sürecine sokulması oldukça mümkündür. Bu ise kararlaştı-rılan projenin uygulamaya konmasını belirgin ölçüde geciktirebilir.

Klasik kalkınma işbirliğinin bir diğer sorunsalı ise sehabet mese-lesidir. Bu olgu bir proje organizatörünün kendi projesinin arkasında yüzde yüz durmadığında ortaya çıkar. Bir başka neden de çoğunlukla iki ortağın beklenti ve hedefleri arasındaki farklılıklardır. Bir ortağın çalışma başladıktan sonra mevcut strateji ve ülke programına uyum sağlamasını beklemek yerine teşvik önlemleri önceden ortağın gerek-sinimlerine uyarlanmalıdır. Ayrıca verimli işbirlikleri, yanlış algılama-ların önüne geçilmesini ve her iki tarafa da uygun uyum araçlarının sunulmasını sağlamak üzere açık ve eleştirel bir diyaloğu gerektirir.

Türkiye son yıllarda dış politikada artan önemine paralel olarak 2011 yılında kalkınma işbirliğine yaklaşık 1,3 milyar USD ayıran ülke durumuna geldi. Bu nedenle üçüncü ülkelerle üçlü işbirliği potansiyeli mevcut olup, stratejilerin ve uygulama yönetmeliklerinin birbirine uyarlanması gerekmektedir. Ancak işbirliklerinin odağına “kazan ve kazan” ilkesinin konması, yani her katılımcının bir kazancının olması ve diyalogların aynı seviyede yapılması zorunludur.

Eğitim ve bilimsel çalışma alanlarındaki çift taraflı işbirliğinin ka-litesi geçtiğimiz yıllarda değişti. Alman ve Türk yüksekokulları ara-sındaki 848 işbirliği anlaşmasından Erasmus çerçevesinde 726 program ortaya çıkmıştır. Alman ve Türk bilim temsilcileri artık öğrenci veya genç bilim adamı değişimini değil, her iki ülkeden araştırmacıların ortak olarak katılabileceği somut ARGE projeleri bekliyor. Alman-Türk işbirliğini yeni bir kalite düzeyine çekmek için hedef somut

Page 82: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

82

ARGE, teknoloji ve yenilik projelerine yönelik mevcut ve yeni işbirlik-lerinin yoğunlaştırılması olmalıdır.

Çerçeve koşulları için vazgeçilmez önkoşul, araştırmacıların so-rumluluk taşıyan davranışlarını güvenceye alan doğruluk, tarafsızlık ve samimiyet araştırma etkinliğinin ortak temel değerleridir. Araştır-maların ve araştırma ekiplerinin gittikçe artan küreselleşme eğilimi, araştırma sonuçları üzerindeki kültürlerarası yanlış anlama ve kamu politikası tartışmaları tehlikesini içermekte ve bu da iklim değişimi örneğinde görüldüğü gibi araştırmaları etkileyebilmektedir. Ancak bir ortak araştırma projesinin uygunluğu ve mükemmeliyeti sorusu da gündeme getirilmelidir.

Hiç kuşkusuz sorunların en başında şirketlerin ARGE sonuçlarını diğer şirket ve kurumlarla paylaşmakta gösterdikleri isteksizliktir. Çünkü aksi takdirde şirketin yenileşme becerisinin tehlikeye gireceği düşünülür. Ayrıca, temel araştırmalara ağırlık veren üniversite camiası ile şirketlerin uygulama odaklı ARGE çalışmalarının birbirinden kesin olarak ayrışmış olması, sanayi bağlamındaki sorunların bilim dünya-sına aktarılmaması ve tersi durum ile üniversite dışı bağımsız araştır-ma kurumlarının eksikliği de diyaloğu keza engelleyebilir.

Türkiye ve Almanya’da faaliyet gösteren Alman-Türk şirketleri ile içinde, çok sayıda Türk kökenli bilim adamı ve Almanya’da dokto-ra yapmış ve bu ülkedeki üniversitelerde araştırmalarda bulunmuş bilim adamlarından oluşan ağ Alman-Türk bilimsel işbirliği için büyük bir potansiyele sahiptir. Gün geçtikçe daha fazla araştırmacı, eğitim almak için ulusal sınırları aşmakta ve uluslararası işbirlikleri gittikçe daha fazla araştırmacı faaliyetlerini kapsamaktadır. Binlerce akade-misyen son yıllarda yaşam merkezlerini Almanya’dan Türkiye’ye kaydırmıştır. Bu durum Türkiye’deki araştırma iklimi üzerine olumlu etkide bulunacak ve orta vadede beyin göçünün tersine çevrilmesine katkıda bulunacaktır.

ARGE ve bilimsel işbirliklerini Alman-Türk bilim yılı çerçevesin-de de güçlendirmek için bu deneyimlerin temel alınması gerekmekte-dir.

Page 83: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

83

3. Mevcut ve Potansiyel İkili İşbirlikleri

AB’nin 7. Araştırma Çerçeve Programı (7. AÇP) çerçevesinde 2007 yılından beri Alman-Türk şirketleri, bilimsel kurumlar ve üniversite kurumları konsorsiyum ortakları olarak toplam 3.919 projede başvuru yapmışlardır. 7. AÇP’de Almanya ARGE alanında Türkiye’nin en önemli ikili ortağı olduğu için bunlardan 642’si olumlu sonuçlanmıştır.

Birinci Alman-Türk Enerji Forumu 11 Nisan 2013 tarihinde ger-çekleşmiştir. Bu forumun temelini Federal Ekonomi Bakanı Philipp Rösler ile mevkidaşı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 15 Kasım 2012’de enerji alanındaki işbirliğine ilişkin ortak açıklamaları oluşturmuştur. Bu niyet beyanının odağında, bakanlar forumu olarak yıllık ve dönüşümlü yapılması düşünülen Alman-Türk Enerji Forumu bulunmaktadır. Enerji forumu çatısı altında beş çalışma grubu bulun-maktadır: „Yenilenebilir enerjiler“, „Enerji verimliliği“ , „Konvansi-yonel enerji santralı, enerji santraları modernizasyonu ve linyit desteği “, „Elektrik dağıtım ve iletim şebekeleri” ve „Elektrik ve gaz piyasala-rının düzenlenmesi ve bir elektrik borsasının tesisi“. Birinci enerji fo-rumunda ilk üç çalışma grubu kurulmuş olup diğerleri bir sonraki forumda oluşturulacaktır.

Bu ilk Alman-Türk enerji forumunun en önemli sonuçlarından bi-ri her iki tarafın da enerji sektöründe sıkı bir işbirliğine ilgi duydukla-rını ifade etmiş olmalarıdır. Üç çalışma grubuna her iki ülkeden şirket-lerin ve kamu sektörü temsilcilerinin katılmış olması da bu büyük ilgiyi açıkça göstermektedir. Enerji verimliliği Türkiye’de orta vadede dış ticaret açığının azaltılmasında „en önemli enerji kaynağı” olarak görülmektedir.

Öte yandan Türkiye’deki mevcut konvansiyonel enerji santralı parkının modernizasyonuna büyük bir gereksinim duyulduğu tespit edilmiş ve her üç çalışma grubunda da (enerji santralı yönetimi, enerji yönetimi, enerji taahhüdü) eğitim, danışmanlık ve hizmet içi eğitim kapasitelerinin oluşturulmasına büyük bir ilgi duyulduğu ifade edil-miştir. Türkiye’nin Almanya’dan know-how ve teknoloji transferi bek-lentisi içinde olduğu tekrarlanmış ve Alman yatırımcıların Türkiye’de

Page 84: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

84

yeşil teknoloji üretimine yatırım yapmalarına yönelik açık beklentiler dile getirilmiştir.

Daha sıkı bilimsel diyalog yaratma çabasına, 2007 yılından beri sür-dürülen ve 25 Nisan 2013’te 10. Çevre Yönetimi Semineri ile devam eden çevre ve iklim diyalogunun sinerjileri de katkıda bulunabilir. Bu arada yıllık ve dönüşümlü olarak her iki ülke çevre bakanlıklarının ve diğer kurumlarının delegasyonları ve temsilcileri iklim ve çevre koruma konu-sunda bilgi alışverişinde bulunmak, ortak çevre ve iklim projelerinin sür-dürülmesi hakkında raporlar sunmak üzere bir araya gelmektedir.

Sulak alan yönetimi, kamu binalarında enerji verimliliği, şebekeye bağlı yenilenebilir enerjiler ve keza kömür piyasasının oluşturulması konularındaki projeler veya Alman-Türk Biyogaz Projesi oldukça yeni-likçi teknoloji ve bilgi transferine olanak sağlıyor. Ancak klasik atık ve atık su yönetimi, dönüşüm ekonomisi ve recycling alanlarında da iyi işbirliği olanakları veya potansiyel işbirliği konuları bulunmaktadır.

Daha başka işbirliği olanakları kaynak verimliliği ve bir verimlilik ajansının kurulması, solar modül üretimi, akıllı şebekeler ve özellikle yenilenebilir enerji alanında Türkiye’nin potansiyeli ve bu enerjilerin şebekeye entegrasyonu açısından yenilenebilir enerji alanlarında bu-lunmaktadır. Depolama teknolojileri ve elektrikli mobilite alanlarında bundan sonraki yapılacak olan araştırmalar ise ortaklaşa yürütülmelidir.

German Energy Center & College (GECC), İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi ile yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konusunda bir teknopark (teknoloji merkezi) kurulması için anlaşma imzalamıştır. Üniversite teknoparkında enerji verimliliği ve yenilebilir enerji konu-sundaki güncel ve önemli teknolojileri içeren sürekli bir sergi kurula-caktır. Bu teknoloji merkezi yeşil teknolojiler için bir pazarlama, ileti-şim ve iş platformu olarak işlev görecektir. Ayrıca yerel eğiticiler aracı-lığı ile kalifikasyon önlemleri sunulacak ve bina enerji danışmanlığı mesleğine ilişkin bilgiler aktarılacaktır.

Federal Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı (BMBF), Türkiye Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Ekim 2010’da bilgi ve iletişim teknolojileri (Bvİ) alanında bilimsel-teknolojik işbirliği an-laşması imzalamıştır. Bilgi ve iletişim teknolojileri (Bvİ), yenilik, yeni-

Page 85: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

85

likçi ürünler için temel yöntemler ve hizmetler anlamına gelmektedir. Bu anlaşma İstanbul ve Berlin’de bilgi ve iletişim teknolojilerine yöne-lik ortak bir Alman-Türk araştırma merkezinin (German-Turkish Advanced ICT Research Center, GT-ARC) çerçevesini oluşturmakta-dır. Bu araştırma merkezi Alman ve Türk ekonomi dünyası tarafından etkin biçimde desteklenmektedir. İki merkez ve ortak bir bilimsel ekip sayesinde işbirliğinin yeni kalitesini gözler önüne sermektedir.

Alman-Türk bilimsel teknolojik işbirliğinin diğer projelerinden bi-ri Alman-Türk yüksekokul araştırmasının yoğun işbirliği ve teşvikidir. Buradaki hedef üç yıllık bir süre içinde iki ülke yüksekokulları arasın-daki ARGE etkinliklerinin teşvik edilmesidir. TÜBİTAK ile BMBF tara-fından ortak olarak teşvik edilen işbirliği ise 2+2 başlığı altında 2008 yılında başlamıştır. Enerji araştırması, sağlık ve gıda teknolojisi alanında Alman ve Türk şirketleri ile araştırma enstitülerinden her biri bir Alman ve bir Türk’ten oluşan tandem ikililer oluşturmak suretiyle ARGE proje-leri geliştirmeleri istenmiştir. Bu yolla yüksekokulların ve üniversite dışı araştırma kurumlarının bileşik projeleri teşvik edilecektir.

Bunlar Almanya ile Türkiye arasında mevcut çift taraflı işbirliği-nin sadece birkaçı olup, kuşkusuz bunları başkaları da izleyecektir. Örneğin bu bağlamda Türkiye’nin halen güçlü bir ARGE veya yenilik-çilik atılımı gösterdiği otomotiv, makine mühendisliği ve IT anahtar alanlarında pekâlâ işbirliği düşünülebilir. Yine enerji, iklim, sağlık, beslenme veya yeşil teknolojilerin teşvik edilmesi gibi stratejik konu-larda işbirliği yapmak da mümkündür, çünkü bu yolla yenilenebilir enerji konusunda büyük potansiyel yaratılabilir ve kendi kendine ye-terli tedarik güvencesi sağlanabilir.

ARGE, bilim, teknoloji ve yenilikçilik alanlarındaki yoğun işbirli-ği, Alman-Türk ilişkilerini de yoğunlaştırmakta ve bu mevcut ilişkileri önemli boyutlar katarak çeşitlendirmektedir. Bu açıdan bakıldığında planlanan Alman-Türk Bilim Yılı (2013-2014), önemli atılımlara vesile olabilir, standartlar getirebilir ve ikili ilişkileri daha da pekiştirebilir.

Page 86: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

86

Avrupa Entegrasyonu Çerçevesinde Türk-Alman İnovasyon Ağlarında Bilgi Transferi

Projesi Canan BALKIR

Projenin Amacı

Projenin amacı; Türkiye Almanya arasındaki ağların nasıl kurulduğu, hangi darboğazların çözülmesi gerektiği, hangi kuvvetli yönlerin ve en iyi örneklerin kullanılabileceği konularında pratik ve teorik bilgiler sunmaktır. İki taraf arasında ağların yapısal ve dinamik özelliklerinin bilinmesi, olumsuzlukları, sorunları önlemeye yardımcı olacak ve bilgi akışını geliştirecektir. Proje, iki taraf arasındaki inovasyon ağlarının geliştirilmesi yolu ile ekonomik, sosyal entegrasyonun güçlendirilme-sini ve teknoloji transferinin artmasına olumlu katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

Proje Çalışmaları

Bu başlık altında ele alınan projenin amaçları Akdeniz Üniversitesi’nde 15-17 Mart 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilen Türk Alman Bilimsel İşbirliği Forumu’nda sunulmuş ve 2012 yılında “Türk Alman Bilimsel İşbirliği’nin Güncel Konuları” adlı kitapta yayınlanmıştır.

Projenin amaçları şöyle özetlenebilir: Türk ve Alman kurumları arasındaki inovasyon ağlarının ölçülmesi

1. Türk-Alman firma/kuruluşları arasındaki öğrenme biçimleri ve bilgi transferi ile entegrasyonun yapısal ve niteliksel özelliklerini ortaya çıkarılması

2. Inovasyon ağlarındaki farklılıkların (sektörel) bilgi tabanlarındaki farklılığa bağlı olarak araştırılması

Page 87: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

87

3. İnovasyon ağlarındaki önemli aktörlerin (kilit oyuncuları) belirlenmesi ve ağlar içerisinde onların üstlendikleri rollerin tarif edilmesi

4. Türk-Alman inovasyon ağlarının kurulması ve performansı için katkıda bulunan girişimcilerin (merkezden çevreye ileri ve geri hareket eden aktörler) rollerinin analiz edilmesi

5. Bu önemli aktörlerin ego-ağlarının analiz edilmesi, bu ajanların nasıl kurulduğunun, geliştiğinin ve bilgi akışının, inovasyon ve iş rekabeti için nasıl kullanıldığının analiz edilmesi

6. Bireysel ve toplu hareket yoluyla başarılı inovasyon ağlarının oluşumunun incelenmesi

7. İnovasyon ağlarının ortaya çıkmasına engel olan ve destek olan faktörlerin belirlenmesi

8. Çevre bölgelerin inovasyon ağları sayesinde merkeze yetişme olasılıklarının araştırılması

9. Ağ politikaları tasarımı için politika sonuçlarının üretilmesi 21 Eylül 2011 tarihinde Almanya ekibinin Dokuz Eylül Üniversi-

tesi’ne ilk ziyaretleri ile projenin ilk toplantısı gerçekleştirilmiştir. Pro-jenin ikinci toplantısı Hohenheim Üniversitesi’nde 16 Aralık 2011 tari-hinde Prof. Dr. Yeşim Kuştepeli, Prof. Dr. Yaprak Gülcan, Prof. Dr. Andreas Pyka, Dr. Dominik Hartmann ve projede görev alan yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin katılımıyla gerçekleşmiştir.

23 Kasım 2012 tarihinde Almanya’nın Stuttgart şehrindeki Hohenheim Üniversitesi’nde proje toplantısı gerçekleştirilmiştir. Top-lantıya Prof. Dr. Canan Balkır, Prof. Dr. Yaprak Gülcan, Prof. Dr. Sedef Akgüngör, Prof. Dr. Yeşim Kuştepeli, Prof. Dr. Andreas Pyka ve Dr. Dominik Hartmann katılmıştır.

Proje ile ilgili olarak web sayfası düzenlenmiştir. Proje kapsamın-da düzenlenen etkinlikler, çalışmalar ilgili web sayfasında sürekli ola-rak güncellenmektedir. (bkz. www.tginnet.org).

26-27 Mayıs 2012 tarihlerinde İzmir, Çeşme’de “Türk-Alman İnovasyon Ağları ve Bilgi Transferi” konulu ilk hafta sonu okulu ger-çekleştirilmiştir. Prof. Dr. C. Balkır, Prof. Dr. Y. Kuştepeli, Prof. Dr. Y.

Page 88: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

88

Gülcan ve Prof. Dr. S. Akgüngör’ün yanı sıra Prof. Dr. H. Hanusch ve Prof. Dr. A. Pyka’nın eğitmen olarak katıldığı etkinlikte, bu konuda akademik çalışma yapmakta olan yüksek lisans ve doktora öğrencileri ile sivil toplum örgütleri temsilcileri de katılımcı olarak yer almışlardır.

Projenin “From Almancı to EuroTurks: The New Potential for European Innovation Networks” konulu ikinci haftasonu okulu 24-26 Mayıs 2013 tarihinde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi işbirliği ile Ak-yaka’da gerçekleştirilmiştir. Etkinlikte Napoli Üniversitesi’nden Prof. Dr. Pasquale Commentore, Kiel Üniversitesi’nden Prof. Dr. Annekatrin Niebuhr ve Augsburg Üniversitesi’nden Prof. Dr. Horst Hanusch, Hohenheim Üniversitesi’nden Prof. Dr. A. Pyka, Dokuz Eylül Üniver-sitesi’nden Prof. Dr. C. Balkır ve Prof. Dr. Y.Kuştepeli eğitmen olarak yer almıştır. Ayrıca, öğrenciler ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri de proje konusu ile ilgili çalışmalarını sunmuşlardır. Etkinlikte Avrupa Birliği Komisyon yetkililerinden Franco Burgio ve Damiano Carboni katılımcı olarak yer almışlardır.

Proje kapsamında, Türkiye ile Almanya arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler patent, doğrudan yabancı yatırım, karşılıklı firma yatırım ve temsilcilikleri bağlamında gerekli bilgileri içeren ilgili kurumların (TCMB, TUİK, Ekonomi Bakanlığı, Türk Patent Enstitüsü, OECD, Av-rupa Patent Ensitüsü gibi) veri setleri ve raporları incelenmiştir. Türki-ye ile Almanya arasındaki ekonomik etkileşim doğrudan yabancı yatı-rımlar ve patentler üzerinden araştırılmış ve “Turkish-German Economic Relations via Foreign Direct Investment and Patents” adlı çalışma tamamlanmış ve “Girişimcilik ve İnovasyon Yönetimi Dergisi- Journal of Entrepreneurship and Innovation Management” isimli der-gide basılmıştır. Prof. Dr. Canan Balkır (2013), tarafından “German-Turkish Relations: From Immigration to Innovation Networks?” adlılışma Working Paper proje sayfasına eklenmiştir.

Göç ve Göçmenlerin İnovasyona Etkileri

2012 yılı verilerine göre Almanya 3.085 trilyon dolarlık ticaret hacmi ve dünya ticaretinin %9’una tekabül eden payı ile dünyanın en büyük dördüncü ekonomisidir (UN, 2012). İnovasyon ve AR-GE istatistikleri

Page 89: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

89

Almanya’nın küresel ekonomide dikkate değer bir konuma sahip ol-duğunu göstermektedir. OECD verilerine göre Alman şirketleri, orta-yüksek ve orta düşük teknoloji ile ilgili sektörlerde en çok patent sahi-bi ülke sıralamasında dünya üçüncüsü, ileri teknoloji sektörlerinde ise sekizinci sıradadır (Bolgar, 2012). Dr. Terwiesch (aktaran Bolgar, 2012) Almanya’nın dünya ekonomisindeki konumunu şu sözlerle özetle-mektedir: “Sanayi ihracatına dayalı Alman modeli, inovasyona özel bir önem vermektedir. İnovasyon, ihracat ekonomisinin bir parçasıdır. Oluşan döngüde ihracat inovasyondan kar sağlamakta, ihracat ise inovasyonu desteklemektedir. Bu durum Almanya’nın üretim maliyet-lerinin yüksek olduğu zamanlarda bile ülkenin güçlü ticari bir aktör olmasını sağlamaktadır.”

Şekil 1: Avrupa İnovasyon Sıralaması

Kaynak: European Commission, 2011: s.7.

Türk-Alman ilişkilerinde inovasyon ağları olgusu yeni bir alan

olmasına rağmen, mevcut birkaç örnek iki ülke arasında ekonomik bütünleşme ve inovasyon ağları hususunda zengin potansiyellerin olduğunu göstermektedir.1 Bu potansiyelin arkasındaki mekanizmala-rı ve dinamikleri anlamak; olası riskleri ve tehditleri gün yüzüne çı-

1 Detaylar için bakınız, http://www.tginnet.org/

Page 90: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

90

kartmak amacıyla detaylı incelemeler yapmak kaçınılmazdır. Avrupa Birliği’nin bilgiye dayalı ekonomi modelini hedef olarak belirlemesini (European Commission, 2012) işin içine kattığımızda Almanya ile Tür-kiye arasında geliştirilmeye çalışılan bu ağların, istenilen hedefe ulaş-mada dinamik bir katkı sağlayacağı daha iyi anlaşılabilir.

İnovasyon ağları, her iki ülkede karşılıklı işbirliğine ve kamuoyu algılarına üç temel sebepten dolayı olumlu yönde katkı sağlayacaktır: (1) Alman tarafına Türkiye’nin bilgi ve yüksek ekonomik potansiyelle-rini gösterecektir. (2) Türk tarafına, Alman ortaklarıyla çalışmanın karşılıklı işbirliği ve bilgi/teknoloji transferi ile nasıl bir kazan-kazan durumu oluşturduğunu, (3) Almanya’daki Türk vatandaşlarının ve Türkiye’deki Alman vatandaşlarının inovasyon, yeni iş alanları ve büyüme hususlarında her iki ülke arasındaki köprü konumlarını orta-ya çıkartacaktır.

Bu ağlar, uzun yıllardır Avrupa Birliği üyeliği için bekleyen Türk tarafı için önemlidir. Uzun süren katılım süreci, Türk iş dünyası ve karar alıcılarının üyelik hususundaki umutlarının azalmış olması, kü-resel sorunlardaki belirsizlikler ve Türkiye’ye yönelik “açık-uçlu üye-lik” söylemi etrafındaki belirsizlikler Ankara’nın Avrupa ile olan ilişki-lerini sancılı bir sürece dönüştürmüştür. Türkiye'nin Birliğin üye ülke-lerine yüksek katma değerli mallar, Asya ve Afrika ekonomilerine ise düşük maliyetli ürünler pazarlaması, Ankara’nın ihracat pazarını çe-şitlendirdiğini göstermektedir.

80 milyon nüfusu ile Almanya hala Avrupa’nın en büyük pazarı ve Türkiye’nin başlıca ticaret ortağıdır. Ticaretin ötesine geçildiğinde ve inovasyon olanaklarına bakıldığında şu sorular karşımıza çıkmak-tadır: “Almanya ve Türkiye arasında uluslararası inovasyon ağları noktasında Türk göçmenleri hangi rolü oynamaktadır?" ya da “Sosyal ağlarda ve inovasyonun yaratılması hususlarında Türk göçmenler nasıl hareket ediyorlar?”

Bugün Avrupa ciddi bir daralmayla karşı karşıyadır. Artan işsiz-lik oranları, Asya’da yükselen ekonomilerin uluslararası pazarda Av-rupa ülkelerine alternatifler oluşturması ve mevcut finansal sorunlar Birliğin gündemini meşgul etmeye devam ediyor. İşsizlik oranlarında-

Page 91: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

91

ki artış daha kısıtlayıcı göç politikaları için baskı unsuru olmuş du-rumdadır. Fakat göçmen iş gücünün ekonomik gelişme ve inovasyonda oynadıkları roller siyasiler tarafından çok az dikkate alınmaktadır. Ekonomik büyüme ve inovasyondaki artış nedenleri incelendiğinde daha liberal bir göç politikasının gerekliliği ortaya çık-maktadır. Bu bağlamda, Schumpeteryan kombinosyanlar perspekti-finde inovasyon farklı bilgi ve birikimlere sahip olan aktörler arasın-daki etkileşimin bir sonucudur tespiti önemlidir (Boschma ve Martin, 2010: 3-39).

Eurostat "Nüfus Projeksiyonları 2008-2060" raporuna göre, 2008 yılında 495 milyon olan AB nüfusunun 2060 yılında 505 milyon, 2035 yılında 520 milyon, 2060 yılında ise gerileyerek 505 milyon olması öngörülmektedir. Birliğe üye 27 ülkede bugün 15-64 yaş arasında ve 65 yaş üstü bir kişiye karşı çalışan 4 kişi bulunmaktadır. 2060 yılında emekli her kişiye karşı bu oranın 1-2 kişi olacağı öngörülmektedir. Bu durum Birliğe üye ülkelerde emeklilik ve sosyal politikalarda erozyo-na neden olacaktır. Almanya nüfusunun 2060 yılına doğru 12 milyon-luk bir gerileme riski olduğu bilinmektedir. Anketlere göre, 2015 yılın-dan itibaren ölüm miktarları doğum oranlarının önüne geçecek ve doğal nüfus artışı negatif yönlü ilerlemeye başlayacaktır. 50 yıl içeri-sinde Birliğe 60 milyonun üzerinde net göç olacağı tahmin edilmekte-dir. Aynı rapora göre, net göçler, Birlikteki nüfus artışının tek faktörü olacaktır (Eurostat, 2008).

Neo-Schumpeter görüşüne göre göçmenler eskiyi kırıp yeniyi oluşturma eğilimindedir (McCraw, 2012). Göçmenlerin bu potansiyel özellikleri doğru yönetişimle inovasyon ve teknolojik ilerlemede pozi-tif bir katkı sağlamalarına neden olabilir (Bodvarsson ve Van den Berg, 2009: 233).

Maré, Fabling ve Stillman’a göre göçmenler, yerel halkın sahip olduğu bilgilerden farklı bilgiler sunmaları sayesinde yerli inovasyona olumlu katkılar sağlayabilir. Bu özelliklerinden dolayı göçmenlerin işletmelerin AR-GE ve inovasyon birimlerinde istihdamı faydalı ola-caktır. Diğer bir ifadeyle, göç bir alandaki iletişimin ve etkileşimin sağlanması yoluyla bilginin çeşitliliğini artırır ve şirketlerde

Page 92: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

92

inovasyona katkı sağlayabilir (Maré ve diğerleri, 2011: 1). Pyka’ya (1997: 207-220) göre işgücündeki insanların farklı kültürel geçmişlere sahip olmaları büyük olasılıkla göçmen ve yerli işçilerin farklı beceri ve bilgilerinin harmanlanmasını sağlar. İş gücündeki bu kompozisyon, bilgi ağları sayesinde paylaşımı kolaylaştırır. Ayrıca bu ağlara sahip insanların yeni teknikleri bilmelerini ve öğrenmelerini ve bu sayede de yeni teknolojik gelişmelerin yayılmasını kolaylaştırır.

Venturini, Montobbio ve Fassio (2012: 27) Avrupa’nın üç büyük ekonomisi olan İngiltere, Fransa ve Almanya’da sektör bazında vasıflı ve vasıfsız göçmen işgücünün inovasyona etkilerini analiz eden çalış-malarında, Fransa’da vasıflı yerli iş gücünün, İngiltere ve Almanya’da ise vasıflı göçmen iş gücünün uzun vadede inovasyona olumlu katkı-lar sağladığı sonucuna varmıştır. Fransa’da genel anlamda tüm sektör-lerde genç nüfus daha yenilikçi çalışmalar yürütürken, İngiltere’de yerli iş gücünün ilerleyen yaşlarda, göçmen nüfusun ise genç yaşlarda daha yenilikçi ve inovasyona katkı sağlayıcı oldukları gözlemlenmiş-tir. Almanya’da ise tam tersi bir durum gözlemlenmiş ve vasıflı ve vasıfsız göçmenlerin yaşlı dönemlerinde, yerli işçilerin ise genç yaşla-rında inovasyona katkı sağladıkları gözlemlenmiştir. Her üç ülkede de üçüncü nesil, eğitimli göçmenlerin daha yenilikçi oldukları gözlem-lenmiştir.

Georgia Teknoloji Enstitüsü’nden Stephen Fleming, çalışmasında nitelikli yabancı işçilere erişimin inovasyon sektörü, hızlı büyüme ve rekabet gücü için önemli bir öncelik olduğunun altını çizmektedir (aktaran Fitz, 2012: 3).

Yenilik ve teknik değişimin ekonomik büyümenin en önemli un-surlarından biri olduğu gerçeği ekonomistleri ve karar alıcıları uygun göstergeler bulma arayışına itmiştir. İnovasyonun en genel göstergesi, patent başvuruları ve onaylanan patentlerin sayısıdır. Patent verileri önemlidir çünkü bu veriler ürün, hizmet ya da süreçlerle ilgili yenilik amacıyla harcanan çabaları ortaya koymaktadır. Aşağıdaki tabloda çok güçlü bir imalat sanayisine sahip olan Almanya’da her yıl yüksek se-viyelerde olan patent başvurularını incelemek mümkündür.

Page 93: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

93

Tablo 1: Almanya’da Patent Eğilimi ve Göçmenlerin Payı

Kaynak: Venturini, Montobbio and Fassio, 2012: 11.

Göçmen işgücü ve inovasyon üzerine yapılan son bilimsel çalış-

malar inovasyon-işgücü etkileşimini farklı yönleriyle analiz etmekte-dir. Örneğin Hunt ve Gauthier-Loiselle’nin (2010: 31) Amerika’da va-sıflı göçmen işçilerin ne oranda inovasyonu arttırdıkları ile ilgili yap-tıkları çalışmada, nitelikli göçmen iş gücünün yerli iş gücüne kıyasla inovasyona iki kat daha fazla katkı yaptıklarını ortaya çıkarmıştır. Ozgen, Nijkamp ve Poot (2011: 2) Avrupa’da 170 bölgede milyon kişi başına düşen göçmen ve patent başvurularını ölçtükleri çalışmalarında ise göçmen topluluklarındaki çeşitliliğin patent başvurularını olumlu yönde etkilediği sonucuna varmıştır. Bu çalışma farklı kültür ve biri-kimlere sahip göçmenlerin oluşturduğu kompozisyonun inovasyon için itici bir güç olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

Hunt (2010) diğer bir makalesinde Amerika’da hangi göçmenlerin inovasyonda daha başarılı olduğunu yerli gruplara kıyaslamalar da yaparak incelemiştir. Yazar nicel yönteme dayanan çalışmasında aldık-ları vize türlerine göre göçmenleri üç gruba ayırmıştır: Öğrenci/stajyer vizesi, geçici çalışma vizesi ve geçici seyahat vizesi. Çalışmasında te-melde göçmenler arası ve yerli-göçmen boyutlarında karşılaştırmalar yapmıştır. Yazar, inovasyon çalışmalarını patent başvuruları, onayla-

Page 94: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

94

nan patent sayıları, bilimsel yayınlar, endüstriyel tasarım ve ticari markalaşmaları kontrol ederek hesaplamıştır. Çalışma, eğitim için ABD’ye gelen göçmenlerin diğer gruplara kıyasla en yenilikçi ve inovasyona en çok katkı sağlayan grup olduğunu ve katkılarının yerli-lere kıyasla daha fazla olduğunu ortaya çıkarmıştır. Özelde doktora sonrası çalışmaya gelenler ve sağlık bilimleri üzerine çalışan öğrencile-rin göçmen olarak gelenler içinde daha öne çıktıları not edilmiştir. Diğer taraftan çalışma vizeleriyle gelen yabancıların yenilik ve inovasyon konusunda en az katkı yapan grup olduğu ve bu grubun katkılarının yerli gruplara kıyasla daha minimal düzeyde kaldığı so-nucuna varılmıştır.

Saxenian (2002: 28-29) Slikon Vadisi’nde yapılan ve işgücündeki kültürel çeşitliliğin incelendiği bir diğer çalışmada nitelikli göçmen işçilerinin hem kaynak hem de hedef ülkeler için bilgi transferleri yo-luyla önemli katkılar sağladığı gözlemlenmiştir. Çalışma, yüksek vasıf-lı göçmenlerin yerli gruplara kıyasla yeni iş ve meslek alanları yarat-mak, işletme kurmak ve kalkınma noktasında yerlilere kıyasla çok daha girişimci oldukları sonucuna varmakta ve bu girişimciliği göç-menlerin oluşturdukları sosyal ve sermaye bazlı iş ağları, bilgi ve tek-noloji transferleriyle açıklamaktadır. Bu ağlarla göçmenlerin iki ülke arasında köprü görevi gördüğü ifade edilmiş ve iktisadi anlamdaki olumlu gelişmelerin temelini bu ağların oluşturduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenledir ki uluslararası göç, inovasyon perspektifinde hem kay-nak hem de hedef ülke için iki yönlü bilgi, teknoloji ve nitelikli iş gü-cünün karşılıklı değişimleriyle önemli bir potansiyel oluşturmaktadır (Saxenian, 2005: 55).

Lizbon Sonrası Göç ve İnovasyon Denklemi

Avrupa’nın ekonomik geleceği için, Avrupa Konseyi Lizbon Stratejisi altında “Avrupa 2020” hedeflerinde “inovasyon” ekonomik büyüme-nin temel taşlarından biri olarak tanımlanmıştır. Bu stratejide göç ve göçmen politikaları bu çerçevede özel olarak incelenmiştir. Ayrıca, AB Mavi Kart Direktifi ile vasıflı göçmenleri kıtaya çekmek adına rekabeti teşvik eden enstrümanlar geliştirmektir.

Page 95: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

95

Farklı kültürlerinden dolayı göçmenler ve yerli gruplar arasında farklı yetenek ve bilgiler doğmaktadır. Buna bağlı olarak aynı nitelik-teki göçmen işçilerle yerli işçiler arasında beceri hususunda birbirlerini tamamlayan bir kompozisyon oluşabilmektedir. Almanya gibi göç-menler içerisinde nitelikli iş gücünü kendi ülkesine çekmeyi amaçla-yan ülkelerde, yüksek vasıflı göçmenlerin inovasyon ve ekonomik büyümeye olumlu katkılar sağladığını söylemek mümkündür (Venturini ve diğerleri, 2012: 1).

Önceki hipotezlerin aksine, inovasyon ile göçmen işçiler arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif bir bağlantı bulunamayan çalışmalar da mevuttur. Örneğin Peri, yaptığı çalışmada yüksek vasıflı göçmen işçilerin Avrupa’da inovasyona herhangi bir etkisinin olmadığı sonu-cuna varmıştır (Peri, 2011). Diğer taraftan Ozgen, Nijkamp ve Poot (2011) Avrupa’daki patent başvurularında yabancı çalışanların oranı-nın değil, çalışanların kültürel çeşitliliğinin etkili olduğu sonucuna varmıştır. Tüm bu farklı çalışmalar sonucunda şu genellemeyi yapmak mümkündür: göç ve göçmenlerin iş dünyasında inovasyona katkıları ve AR-GE çalışmalarındaki başarıları sektörler bazında farklılıklar göstermektedir. Bazı sektörlerde olumlu, bazı sektörlerde olumsuz, bazı sektörlerde ise herhangi bir etkinin olmadığı sonucuna varmak mümkündür (Venturini ve diğerleri, 2012: 1).

Projeden Beklenen Sonuçlar

Proje, Türkiye ve Almanya arasındaki ekonomik ve sosyal entegrasyon ile teknoloji transferine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu ne-denden ötürü, iki ülke arasındaki ağların nasıl kurulduğu, hangi sıkın-tıların aşılması gerektiği, hangi güçlü yönlerin ve en iyi örneklerin kullanılabileceği konusunda pratik bilgiler sunacaktır.

İnovasyon ve bilgi temelli ekonomilere odaklanmak göç politika-larına tamamen yeni bir bakış açısı kazandıracak ve iki ülke ekonomi-sinin entegrasyonu artacaktır. Böylece Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne entegrasyon süreci de desteklenmiş olacaktır.

Page 96: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

96

Kaynakça

BALKIR, C. (2013), Tginnet, German-Turkish Relations: From Immigration to Innovation Networks? http://www.tginnet.org/wp-content/uploads /2012/12/pdf-file4.pdf, (27.05.2013)

BOLGAR, C. (2013), Germany-The Home of Smart Innovation. The Wall Street Journal. http://online.wsj.com/ad/article/germany-innovation.html, (12.05.2013)

BONDVARSSON, Ö. B. UND VAN DEN BERG, H. (2009), The Economics of Immigration: Theory and Policy. Heidelberg: Springer

BOSCHMA, R. UND MARTIN, R. (2010), The Aims and Scope of Evolutionary Economic Geography, Cheltenham: Edward Elgar Publishing

EUROPEAN COMMISSION, Innovation Union Scoreboard, 2011 EUROSTAT. (2008), Eurostat.ec, Statistics in Focus. Ageing Characterises the

Demographic Perspectives of the European Societies, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/cache/ITY_OFFPUB/KS-SF-08-072/EN/KS-SF-08-072-EN.PDF, (12.05.2013) European Commission Enterprise and Industry. (2012). Sectoral Innovation Report: 2008–2011

FITZ, M. (2012), Immigration for Innovation, Center for American Progress HUNT, J. UND LOISELLE, M. G. (2010), How Much Does Immigration Boost

Innovation? American Economic Journal, Macroeconomics. 2(2): 1-50 HUNT, J. (2010), Which Immigrants are Most Innovative and Entrepreneurial?

Distinctions Entry Visa. IZA Discussion Paper. No. 4745 MARE, D. C., FABLING, R. AND STILLMAN, S. (2011), Immigration and

Innovation. IZA Discussion Paper No. 5686 MCCRAW, T. K. (01.10.2012, Innovative Immigrants. The New York Times.

http://www.nytimes.com/2012/11/02/opinion/immigrants-as-entrepreneurs .html?pagewanted=all&_r=0, (12.05.2013)

OZGEN, C., NIJKAMP, P. UND POOT, J. (2011), Immigration and Innovation in European Regions. IZA Discussion Paper, No. 5676

PERI, G. (2011), The impact of immigration on native poverty through labor market competition

PYKA, A. (1997), Informal Networking. Technovation, 17(4): 207-220 SAXENIAN, A.L. (2005), From Brain Drain to Brain Circulation: Transnational

Communities and Regional Upgrading in India and China. Studies in Comparative International Development, 40(2): 35-61

SAXENIAN, A.L. (2002), Brain Circulation: How High-skill Immigration Makes Everyone Better Off. The Brookings Review, 20(1): 28-31

Page 97: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

97

UNITED NATIONS. GDP/Breakdown at Current Prices in US Dollars (All Countries: 1970-2011), http://unstats.un.org/unsd/snaama/dnltransfer.asp?fID=2, (14.05.2013)

VENTURINI, A., MONTOBBIO, F. UND FASSIO, C. (2012), Are Migrants Spurring Innovation? Robert Schuman Centre for Advanced Studies, Migration Policy Centre Report

Page 98: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

98

İkili Bilimsel İlişkiler Bağlamında “Türk-Alman Üniversiteleri”

Fahri TÜRK ve Servet ÇINAR

1. Giriş

Türkiye ile Almanya arasındaki bilim ve eğitim alanındaki ilişkiler başka bir ülkeyle kıyaslanamayacak şekilde oldukça ileri bir boyutta-dır. Özellikle tarihsel süreç içerisinde Osmanlı Devleti’nin Batılı ülke-lere göre çağın gerisinde kalması nedeniyle başlayan modernleşme hareketlerinde bilimsel boyut arka planda kalırken, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile farklı bir ivme kazanmıştır. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuya önem vermesi ve Almanya’daki Nazi rejimince kovuşturulan birçok bilim adamının Türkiye’ye getirilmesi bu anlamda hatırı sayılır bir katkı yapmıştır. Daha sonra iki ülke arasındaki bilimsel ilişkiler yoğunlaşa-rak devam etmiş ve Türk-Alman Üniversitesinin kuruluşu ile zirveye çıkmıştır.

Bu çalışmaya ilişkin, yazın taraması yapıldığında Türk-Alman ilişkilerinin genel olarak tarihsel boyutunun ön plana çıkarıldığı eser-ler ile karşılaşılmaktadır ki, en çok çalışılan konuların başında askeri, ticari, diplomatik ve eğitim alanlarındaki ilişkilerin geldiği görülmek-tedir. Eğitim alanında yapılan araştırmalara damgasını vuran konu ise Türkiye’de açılan Alman okullarıdır. Son yıllarda ise Türk-Alman bi-limsel işbirliği konusu AKVAM’ın bu konuda düzenlediği forumla ve Faruk Şen’in bu alanda yazdığı bildiri ile akademik alanda kendine yer bulmuştur. Ancak bu konu hali hazırda detaylı bir analitik çalışmaya konu olmamıştır. Bu çalışmada cevabı aranacak sorular; Almanya’nın Türkiye’de kurduğu üniversiteler iki ülke arasındaki ilişkilere nasıl bir katkı yapacaktır? Bu üniversiteler Türkiye’ye yapılacak teknoloji trans-

Page 99: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

99

ferinde rol onayacaklar mıdır? Türk-Alman Üniversitesini Alman-ya’nın Kazakistan ve Mısır’da kurduğu Alman-Kazak ve Kahire Al-man üniversitelerinden farklı yapan hususlar nelerdir?

Çalışmanın ilk bölümünde kısaca bilimsel ilişkilerin tarihsel bo-yutuna değinilecek olup, ikinci bölümde Türk-Alman Üniversitesi ve Türk-Alman Avrupa Üniversitesi ele alınarak bu üniversitelerin iki ülke ilişkilerinde oynadığı roller Kazak-Alman ve Alman-Mısır üni-versiteleriyle karşılaştırmalı olarak çözümlenecektir.

2. Geçmişten Günümüze Türk-Alman Bilimsel İlişkileri

Türk-Alman bilimsel ilişkileri Osmanlı İmparatorluğu döneminde Almanların kendi yazın eserlerini Osmanlıcaya çevirmesiyle başlamış-tır. 19. yüzyılda özellikle askeri alanda başlayan ilişkiler zamanla Tür-kiye’de açılan okullar temelinde yavaş yavaş gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde askeri alanda gelişen ticari ilişkiler haricinde Alman subay-ların Türkiye’deki eğitim faaliyetleri de bu anlamda önemli bir rol oynamıştır. Üniversite boyutunda ise Birinci Dünya Savaşı esnasında Maarif Nazırı Şükrü Bey’e danışman olarak görev verilen Alman pro-fesör Franz Schmidt ve onun tavsiyesiyle gelmeleri sağlanan Alman profesörlerin savaş nedeniyle yapmış oldukları sınırlı katkılar sayılabi-lir. Profesör Schmidt bu dönemde bir Türk-Alman Üniversitesi kurul-ması yönünde bir öneri de bulunsa da bu fikir Türk makamlarınca benimsenmemiştir (Ergün, 1990: 200-203). Savaşın Almanya ve Os-manlı Devleti aleyhine sonuçlanması bilimsel ilişkileri kesintiye uğ-ratmış olsa da, bu alandaki ilişkiler 1920’li yılların ikinci yarısında Almanya’dan gelen profesörlerle yeniden canlanmıştır. Burada özellik-le Ankara Ziraat Okulu’nun kuruluşunda (Koçak, 1991: 38) ve Nazile-rin zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan bilim adamlarının faaliyet-leri anılmaya değer gelişmelerdir. Bu bilim adamlarının çalışmaları sayesinde Türkiye’de bilimsel alanda oldukça önemli gelişmeler katedilmiştir (Erichsen, 2012). Bu bilim adamlarının Türk bilim hayatı-na tıp, arkeoloji, şehir planlamacılığı, müzik ve diğer alanlarda yaptık-ları katkılar saymakla bitmez ve bu bilim adamlarının etkileri halen Türk bilim yaşamında hissedilmektedir (Namal, 2012, 14-18). İkinci

Page 100: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

100

Dünya Savaşı’nın bitiminden Türk-Alman Üniversitesinin kuruluşuna kadar olan dönemde ise özellikle Alman üniversiteleri ile Türk üniver-sitelerinin imzalamış oldukları işbirliği anlaşmaları ve Alman Akade-mik Değişim Servisi’nin (DAAD) katkılarından söz edilebilir. Bu süreç-te sayısız bilimadamı ve öğrenci karşılıklı değişim imkanlarından fay-dalanmıştır. Bu anlamda ERASMUS programının katkıları da özellikle öğrenci ve öğretim elemanı değişimi bağlamında dikkat çekmektedir.

3. Türk-Alman Üniversiteleri

Yukarıda vurgulandığı gibi, Osmanlı Devleti döneminde Türk-Alman Üniversitesi kurma çabaları sayılmazsa, Türkiye’de Almanca eğitim verecek bir üniversite kurma girişimi oldukça yenidir. Bu yönde Türk-Alman Üniversitesi kurulmasına yönelik ilk somut adım “İstanbul Erkek Lisesi Eğitim Vakfı” tarafından atılmıştır. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ile Almanya Şansölyesi Helmut Kohl arasında Türk-Alman Üniversitesi kurulması amacıyla 30 Eylül 1997 tarihinde hü-kümetler arası bir anlaşma imzalanmış olsa da (http://www.ielev.org.tr/) söz konusu bu girişim akim kalmıştır. Ancak yukarıda anılan derneğin halen “İstanbul Batı Üniversitesi” adı altında bu doğrultuda faaliyetlerinin olduğu bilinmektedir (Ghobeyshi, 2007: 160).

Aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacağı gibi, Türkiye’de Almanca eğitim verecek bir vakıf üniversitesi kurulmasına yönelik bir diğer çaba ise Türkiye Araştırmalar Merkezi Eski Başkanı Faruk Şen’in baş-kanlığını yaptığı “Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı” (TAVAK) tarafından yürütülmektedir. Türk-Alman üniversitesi ku-rulması yönündeki bir diğer girişim ise Türk ve Alman devletlerinin 2008 yılında anlaşmaya varması sonucunda 2010 yılında kuruluşu gerçekleştirilen Türk-Alman Üniversitesi (TAÜ) adlı “devlet üniversite-si” statüsünde kurulan eğitim kurumudur.

Türkiye’de kurulan TAÜ’nün teknoloji transferi sağlayacağını söyleyen Erol Esen, bunun Türk ekonomisine geniş çaplı katkısına şüphe ile yaklaşmaktadır. Esen özellikle Almanya’da yaşayan Türk asıllı Alman grubun iki ülke arasındaki ekonomik ve teknolojik işbirli-

Page 101: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

101

ğinin dinamosu olacağına inanmaktadır. Türkiye’de kurulan birkaç üniversitenin Almanya’yı öne çıkarmaya yetmeyeceğini düşünen Esen, bu üniversitelerin Türkiye’de 1930’larda olduğu gibi bir Alman ekolü yaratma gücünün olmadığının altını çizmektedir. Esen, Almanya’nın Türkiye’de üniversite kurmasının ardında yatan temel nedenin kültü-rel ve/veya aydınlar aracılığıyla nüfuz etme çabasından çok ekonomik olduğuna inanmaktadır. Kaldı ki Türk-Alman Üniversitesi’nde bile Almanya’nın etkisi oldukça düşük düzeydedir. Esen’e göre, ekonomik ilişkilere giden yol güçlü kurumlar arası ilişkilerden geçmektedir ki, TAÜ’nün iki ülke arasındaki ilişkilere sağlayacağı asıl katkı da burada yatmaktadır (Erol Esen ile yapılan telefon görüşmesi, Edirne 22 Ocak 2013). Diğer yandan İbrahim Canbolat, TAÜ’nün Türkiye’nin teknolo-jik gelişmesine katkıda bulunacağını düşünmekle birlikte bu kazancın Avrupa’nın diğer üniversiteleriyle yürütülecek ilişkiler aracılığıyla da sağlanabileceğinin altını çizmektedir (İbrahim Canbolat’ın araştırma sorularına tarihinde e-mektup aracılığı ile verdiği cevap, 28 Ocak 2013, Pazartesi, 12.00).

3.1. Türk-Alman Üniversitesi

1990’lı yılların sonuna doğru Türkiye’de gündemden düşmeyen Türk-Alman Üniversitesi kurma çabalarının 2005 yılından sonra ete kemiğe bürünmeye başladığı görülmektedir. Başbakan Recep Tayyip Erdo-ğan’a 2006 yılında yaptığı Almanya ziyaretinde Türkiye’de bir Alman üniversitesi kurulması yolunda talep gelmiştir (Erdoğan Merkel’le AB’yi konuşacak, Milliyet, 26.05.2006, http://www.milliyet.com.tr/2006 /05/26/son/sonsiy01.asp). Bundan sonra yapılan çeşitli görüşme ve temasların sonunda Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Dr. Eckart Cuntz ile Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ertuğrul Apakan arasında 6 Aralık 2007 tarihinde Ankara’da Türk-Alman Üniversitesi’nin İstan-bul’da kurulmasına ilişkin bir anlaşma imzalanmıştır. Bundan yaklaşık altı ay sonra 30 Mayıs 2008 tarihinde Berlin’de dönemin Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ve Alman Eğitim ve Bilim Bakanı Annette Schavan tarafından Türk-Alman Üniversitesinin kuruluş anlaşması imzalanmıştır (Türk-Alman

Page 102: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

102

Üniversitesi’ne ilk imza, Zaman, 31.05.2008, s. 23). Bundan sonra her iki ülke parlamentolarının da onaylanmasıyla bürokratik süreç tamam-lanmıştır. 22 Ekim 2010 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaş-kanı Abdullah Gül ve Federal Almanya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un da katıldığı görkemli bir törenle temeli atılan Türk-Alman Üniversitesi’nin, ilk etapta toplam 5.000 öğrenci kapasitesiyle mühendislik eğitimi veren, ekonomik çevrelerle işbirliği yapan ve kültürel alandaki etkileşimler için bir platform olarak lider bir araştır-ma üniversitesi olmayı hedeflediği belirtilmiştir (İstanbul’da Türk-Alman Üniversitesi’nin temel taşının konulması, DAAD Newsletter, 5. Sayı, Aralık 2010, Ankara, s. 1-3). Bu anlaşmaya göre, Türk-Alman Üniversitesinde Hukuk Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kültür ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Fen Fakültesi, Mühendislik Fakül-tesi ile Fen ve Sosyal Bilimler alanlarında eğitim verecek iki enstitü ve bir yabancı diller bölümünün yer alması ön görülmüştür. İki ülkeden gelen öğrencilere açık olacak üniversitede eğitim dili olarak hem Al-manca hem de Türkçe kullanılacaktır. Ayrıca bu üniversiteden mezun olanların diplomalarının her iki ülkede tanınması da karara bağlan-mıştır. Alman üniversiteleri ve işletmeleriyle bilimsel değişim prog-ramları uygulanması söz konusu anlaşmanın ön gördüğü diğer bir husustur (Deutsch-türkische Universitaet Erster Schritt hin zur Gründung, Pressereferat Auswaertiges Amt, Berlin 06.12.2007, bkz. Köktaş, 2012: 204).

Sonuçta TAÜ kuruluş aşamasını geçerek 2011 yılında bir devlet üniversitesi olarak İstanbul’un Anadolu yakasındaki Beykoz semti yakınlarında bulunan yerleşkesinde öğretim hayatına merhaba demiş-tir. Akademik yapılanmasını sürdüren TAÜ Rektörü Prof. Dr. Ziya Şanal akademik personelin durumunu şu sözlerle gözler önüne ser-mektedir: “Akademik kadromuz da mekatronik, hukuk ve iktisat bö-lümlerinde lisans eğitimine başlayabilmek için yeterli sayıya ulaşmış-tır. Öğretim üyesi sayımız 20 civarındadır. Kadroya aldığımız öğretim üyelerimizin 3/4'den fazlası Almancaya ve İngilizceye çok iyi düzeyde hakim olan ve bu dillerde hem eğitim hem de araştırma yapabilecek olan arkadaşlarımızdır. Geri kalan akademisyenler de Almancaya

Page 103: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

103

hakim durumdadırlar. Öğretim üyesi alımlarında seçici davranmakta ve tavizsiz olarak kaliteye fevkalade büyük önem vermekteyiz. Öğre-tim üyesi sayımız istikrarlı ve temkinli bir tempoyla artmaktadır.” (http://www.tau.edu.tr/icerik.asp?id=130, 16.12.2012).

TAÜ iki devlet tarafından kurulan bir üniversite olduğu için işle-yişi de doğal olarak diğer üniversitelerden farklıdır. Rektörün ve her dekanın yanında eşgüdümü sağlayan bir rektör veya dekan Alman tarafını temsil etmektedir. Dekan ve koordinatörlerin yer aldığı bilim-sel komisyonlar bütün eğitim öğretim faaliyetleri hakkında karar ver-me yetkisine sahiptir. Üniversite’nin Almanya muhatabı 26 üniversite-nin temsilcilerinden oluşan bir konsorsiyumdur ki, şu anki başkanı Prof. Dr. Rita Süssmuth adlı bilim kadınıdır. Ayrıca her fakültenin veya bölümün bir de Alman ortağı bulunmaktadır. TAÜ’ye Alman-ya’nın katkısı parasal olmaktan çok akademiktir. Yani Almanlar öğre-tim elemanı göndermek suretiyle bu üniversiteyi desteklemektedirler. Seçkin bir üniversite olması planlanan TAÜ tam kapasite faaliyete geçtiğinde lisans düzeyinde 5.000 yüksek lisans ve doktora düzeyinde ise 1.000 öğrenci öğrenim görecektir. Ayrıca TAÜ Türkiye ve Alman-ya’daki sanayi kuruluşlarıyla da iç içe olacaktır (Köktaş, 2012: 204-205).

Diğer yandan TAÜ kurulmadan önce böyle bir üniversitenin nasıl olması veya yapılanması gerektiği hususunda da yorumlar yapılmıştır. İbrahim Canbolat’a göre; kurulacak bir Türk-Alman Üniversitesi, diğer üniversitelerden farklı özelliklere sahip olmalıdır. Öncelikle kuruluş amacı olarak böyle bir üniversitenin, Türk-Alman ilişkilerinde sorun alanlarına çözümler getirebilen bir üniversite olması gerektiğini, bu bağlamda özellikle Almanya’da yaşayan Türk toplumunun sorunları-nın da üniversitenin çalışma alanının önemli bir kısmını oluşturması-nın yerinde olacağını öne süren Canbolat, derslerin Türkçe ve Alman-ca olarak yapılmasını savunmuştur. Ancak İngilizcenin de mutlaka iyi bir şekilde öğretilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Canbolat’ın savun-duğu bir diğer nokta da, ders programlarına eklenecek özel derslerle Türk-Alman kültürü sentezinin gerçekleştirilerek aydınlanmaya ortam hazırlanabilmesi, dolayısıyla çağımızın en büyük sorunlarından olan

Page 104: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

104

medeniyet çatışmalarının önüne geçilebileceği hususudur (Canbolat, 2007: 91-92).

TAÜ’de genel konuların ve Almanya’ya ilişkin araştırma ve ince-leme gerektiren derslerin Almanca, Türkiye’nin tarihi ve kültürel ger-çekliğine dair derslerin Türkçe olarak yapılması gerektiğini vurgula-yan Canbolat, bu durumun hem bilim mantığına uygun olduğunu hem de pratik faydası olduğunu savunmaktadır. Canbolat’a göre, Türk-Alman Üniversitesi ayrıca Almanya’da üniversiteye girmekte zorlanan Türk gençleri için yüksek öğrenim yolunu da açabilir (İbra-him Canbolat’ın araştırma sorularına e-mektup aracılığı ile verdiği cevap 28 Ocak 2013, Pazartesi, 12.00).

3.2. Türk-Alman Avrupa Üniversitesi

Türk-Alman bilimsel ilişkilerine katkı sağlayacak bir diğer önemli girişim ise TAVAK1 tarafından yürütülen Türk-Alman Avrupa Üni-versitesi (TAAÜ) adında bir vakıf üniversitesi kurma çabalarıdır. Fa-ruk Şen TAAÜ’nün 2009/2010 eğitim-öğretim yılında açılacağını söy-lemektedir. Ancak bu üniversite halen öğretime başlayabilmiş değildir. Şen her iki ülkeye de sayısız faydalar sağlayacak böyle bir üniversite-nin kurulmasını önemsemekte ve bu üniversitenin iki ülke arasında bilimsel bir köprü olacağını vurgulamaktadır (Türk, 2009: 510). TAAÜ’nün kurucuları arasında Kuzey Ren Vestfalya Bilim Bakanlığı, Münster Üniversitesi, Alman Kültür Vakfı Başkanı, Türkiye Araştır-malar Merkezi ve bazı büyük sanayiciler bulunmaktadır. Ocak 2008’de Ankara’ya gelen Şen TAAÜ hususunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Köksal Toptan, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul

1 Bu vakıf üniversite kurma faaliyeti dışında çeşitli araştırma merkezi ve enstitüler

kurmayı da planlamıştır. TAVAK’ın kurmayı planladığı kurumlar; Akdeniz ve Ege Bölgesi Bilimsel Araştırmalar Merkezi, Uluslararası Göç Araştırmaları Merkezi, Al-ternatif Enerjiler Araştırma Merkezi, Uluslararası Koçluk Enstitüsü, Uluslararası Spor Komünikasyonu ve Medya Merkezi, Hücre Biyolojisi Temel Bilimsel Araştır-malar Enstitüsü ve Rejeneratif Tıp ve Türkiye Araştırmalar Merkezi şeklinde sırala-nabilir (bkz. Faruk Şen, “Uluslararası Bilimsel İşbirliği için Yeni bir Model Türk-Alman Avrupa Üniversitesi”, (Der.) Esen Erol - Burak Gümüş, Türk-Alman Bilimsel İşbirliğinin Güncel Sorunları Türkiye ve Almanya, Siyasal Kitapevi, Ankara 2012, s.210).

Page 105: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

105

Günay ve YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’la görüşmüştür (Türk, 2009: 510). 2010 yılına kadar çalışmalarını Almanya’nın Essen kentinde yü-rüten TAVAK aynı yılın Ağustos ayından bu yana faaliyetlerinin mer-kezini İstanbul olarak belirlemiştir. TAVAK’ın amacı kurucusu Şen tarafından aşağıdaki ifadelerle dile getirilmektedir: “Vakıf, başta ulus-lararası düzeyde eğitim, bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetleri sürdürecek bir Türk-Alman üniversitesi kurma amacını taşırken, yük-sek düzeyde, etkin ve verimli eğitim-öğretim hizmetlerinin verilebil-mesi için her seviyede eğitim-öğretim okulları, ileri teknoloji enstitüle-ri, lise veya dengi bir öğretime dayalı yüksek öğretim kurumu ve ku-rumları kurmayı hedefliyor.” (Şen: 2012: 210).

TAAÜ’nün Silivri/İstanbul’da kurulması düşünülmektedir. Bu üniversitenin TAÜ’den farkı sadece Almanca eğitim verecek bir eğitim kurumu olmasıdır. Bu haliyle de Türkiye’nin Almanca eğitim verecek ilk üniversitesi olma unvanını kazanacaktır. TAAÜ bünyesinde Siyasal Bilimler Fakültesi, Kültür ve İletişim Bilimleri Fakültesi, Hukuk Fakül-tesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Eczacılık Bölümleri ve birçok Meslek Yüksek Okulu (Şen: 2012: 210) bölümleri yer alacaktır (Şen: 2012: 209). TAAÜ ayrıca birçok Alman ve Avrupa üniversitesi ile çift diploma programları düzenlemeyi de ön görmektedir (bkz. Şen: 2012: 211-212). TAVAK tarafından kurulması düşünülen TAAÜ’nün kuruluş süresi-nin uzaması çeşitli spekülasyonları da beraberinde getirmektedir. Söz gelimi Esen, bu projenin tamamen bir kurgudan ibaret olduğunu bu yüzden de ciddiye alınmaması gerektiğini düşünmektedir. Bu üniver-sitede doğa ve mühendislik bilimlerinin yeterince yer almayışı Esen’e göre, TAVAK Başkanı Faruk Şen’in mesleki kariyerinden kaynaklan-maktadır (Erol Esen ile yapılan telefon görüşmesi, Edirne, 22 Ocak 2013).

Page 106: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

106

4. Almanya’nın Yurtdışında Kurmuş Olduğu Üniversiteler

Almanya, Türk-Alman Üniversitesi’nin haricinde yurtdışında toplam 9 üniversite daha kurmuştur.2 Ancak bu bölümde karşılaştırmaya konu olacak üniversiteler TAÜ, Alman-Kazak Üniversitesi (Alma-tı/Kazakistan) ve Kahire Alman Üniversitesi (Mısır) olmak üzere üç üniversite ile sınırlandırılmıştır.

Tablo 1: Yurtdışındaki Alman Üniversiteleri

Adı Kuruluş Yılı /Şehir-Ülke

Fakülte Sayısı Akademisyen Sayısı

Öğrenci Sayısı

Türk-Alman Üniversitesi (Deutsch-Türkische Universitaet)

2011/İstanbul Türkiye

Mühendislik, Fen, Hukuk, İktisadi ve İdari Bilimler, Kültür ve Sos-yal Bilimler Fakültesi (5)

20 5.000 (lisans) 1.000 (Y. Lisans +doktora)3

Alman-Kazak Üni-versitesi (Deutsch-Kasachische Universitaet)

1999/ Almatı Kazakistan

Çevre ve Tek-noloji, Eko-nomi Mühen-disliği, Sosyal ve Siyasal Bilimler, İkti-sadi ve İdari Bilimler (4)

34 (Kazakis-tan) 3 (Almanya) 25 (Yıllık yaklaşık mi-safir öğretim üyesi) 37

474 (li-sans) 45 (yük-sek lisans) 74 (çift ana dal)

2 Bu üniversiteler; Deutsche Universitaet Kairo, Chinesisch-Deutsches

Hochschulkolleg Şanghay, Swiss-German University in Jakarta, German Jordanian University, Deutsch-Kasachische Universitaet in Almaty, German University of Technology in Maskat, German Institute of Science&Technology, Andrassy Gyula Deutschsprachige Universitaet Budapest, German Graduate Faculty of Logistics in Abu Dhabi şeklindedir (http://www.auswaertiges-amt.de/DE/Aussenpolitik /KulturDialog/Wissenschaft/ DeutscheHochschulenAusland_node.html, 07.01.2013).

3 Bu rakamlar TAÜ’nün tam kapasite faaliyete geçtikten sonra alabileceği en fazla öğrenci sayısını göstermektedir. Bu üniversitede lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde toplam 6.000 öğrenci eğitim-öğretim görecektir.

Page 107: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

107

Kahire Al-man Üniver-sitesi (Deutsche Universitaet Kairo)

2002/ Kahire Mısır

Medya ve Bilgi Mühen-disliği Tekno-lojileri, Mü-hendislik ve Malzeme Bilimi, eczacı-lık ve Biyoteknik, Yönetim Tek-nolojileri, Uygulamalı Bilimler ve Sanatlar (6)

5004 200 (öğretim üyesi)

8.0005

Kaynak: Köktaş, 2012: 203-206; www.dku.kz; www.guc.edu.eg; Richter, 2005 Tablo 1’de görüldüğü gibi Almanya’nın yurt dışında kurmuş ol-

duğu üniversitelerin en yenisi TAÜ’dür. Bu üniversite henüz tam ka-pasite faaliyete geçmediği için öğretim üyesi sayısı oldukça düşüktür. Buna karşılık yapılanmasını tamamlamış olan Alman-Kazak Üniversi-tesi 600 civarında öğrenci sayısına karşılık Almanya’dan gelen misafir öğretim üyeleriyle birlikte 62 öğretim üyesi ile yeterli sayıda hocaya sahip olduğu söylenebilir. Ayrıca bu üniversitelerde yer alan fakülte veya bölümler, kurulduğu ülkenin ihtiyaçlarına veya sorunlarına ce-vap verecek şekilde oluşturulduğu görülmektedir. Söz gelimi Alman-Kazak Üniversitesinde Çevre ve Teknoloji Fakültesinin bulunması üniversitenin Kazakistan’da müzminleşmiş çevre sorunlarına duyarlı

4 Bu rakam 2005 yılı itibarıyla toplam çalışan sayısını göstermektedir. Yani idari ve

akademik personel sayısını vermektedir. Kahire Alman Üniversitesinin çevrimiçi sayfasında 7 Ocak 2013 tarihinde yapılan sayımda üniversitenin 200 akademisyeni olduğu tespit edilmiştir. Birkaç fakültenin öğretim üyelerine dair hiçbir bilgi bulun-madığı göz ününde bulundurulduğunda üniversitede çalışan akademisyen sayısının daha fazla olduğuna hükmedilebilir.

5 Kahire Alman Üniversitesinin çevrimiçi sayfasında öğrenci ve akademisyen sayıları hakkında bilgi bulunmadığından buradaki rakam Almanya Dışişleri Bakanlığının bu üniversitede 2009 yılında okuyan öğrenci sayısını göstermektedir.

Page 108: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

108

olduğunun bir göstergesidir. Ayrıca yüksek lisans düzeyinde disiplinlerarası “su idaresi” bölümünün bulunması bu duruma başka bir örnek olarak gösterilebilir. Diğer yandan Kahire Alman Üniversite-si’nde mühendislik ve teknik bölümler ağırlık basarken, İstanbul’da kurulan TAÜ’de İktisadi ve İdari Bilimler ile Kültür ve Sosyal Bilimler fakültelerinin yer alması Türk-Alman ilişkilerinin köklü bir geleneğe sahip olduğunu ve sadece teknik alanlarla sınırlandırılamayacağını ortaya koymaktadır.

Esen’e göre, Almanların Uzakdoğu ve Ortadoğu ülkelerinde üni-versite kurmalarının asıl amacı üretmiş oldukları ürünleri pazarlaya-cak alt yapı oluşturmaktır. Alman firmaları bu bölgelerde fabrikalar kuruyor ancak buralarda kendi standartlarına göre çalıştıracak eleman bulamıyorlar. İşte Almanlar herşeyden önce bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyorlar. Bu faaliyetlerde pazar edinme arayışının olmadığını söy-lemek doğru değildir (Erol Esen ile yapılan telefon görüşmesi, Edirne 22 Ocak 2013). Canbolat ise, Almanya’nın yurt dışında üniversite kur-masındaki amacın kültür ve ekonomi eksenli olduğunu aşağıdaki ifa-delerle dile getirmektedir: “…yurdışında açılan üniversitelerin kuru-luşları, daha çok stratejik hedefler doğrultusundadır… Federal Al-manya… Askeri gücü sınırlı olduğu için olumsuz imajdan kurtulup kendini uluslararası alanda kabul ettirecek araçların başında yurt dışı kültür politikası ile ekonomik ve ticari ilişkiler gelmektedir. Özellikle de Uzak Doğu ve Arap ülkeleri ile ilişkilerde ekonomik-ticari ilişkile-rin yeri büyüktür. Almanya büyük bir sanayi ülkesidir, devasa bir üretim gücüne sahiptir, ama o ölçüde de hammaddeye bağımlıdır. Pazar gereksinimini bu iki farklı boyutta düşünmek gerekir. Açılan üniversitelerin bu bakımdan önemli katkılarının olması bekleniyor.” (İbrahim Canbolat’ın araştırma sorularına tarihinde e-mektup aracılığı ile verdiği cevap, 28 Ocak 2013, Pazartesi, 12.00).

Almanya’nın Mısır, Ürdün ve Türkiye gibi ülkelerde üniversiteler kurmasının nedeninin ekonomik ilişkileri geliştirmenin ötesinde kül-türel boyutu olduğunu vurgulayan Canbolat sözlerini aşağıdaki şekil-de sürdürmektedir:

Page 109: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

109

“…Yurt dışında tüm Alman üniversitelerinin varlık sebepleri arasında kültür önemli bir yere sahiptir. Çünkü kültür, varlığın devam ettirilmesi-ne yönelik bir değer üretimi olarak, her faaliyet alanında belirleyici bir iş-lev görür. Zihin dünyasının etkilenmesinden tutun, ekonomik üretime kadar her alanda kültürel etkiden bahsetmek mümkündür. Bunun… Müslüman kültür coğrafyasında üniversite marifetiyle takip edilmesi, Almanlar açısından bir stratejik hedef olabileceği gibi, Türkiye ya da di-ğer ülkeler için de öyle olmak durumundadır.” (Canbolat’ın 2013).

5. Sonuç

Yukarıda görüldüğü gibi Türkiye ve Almanya arasındaki bilimsel ilişki-ler Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar geri götürülebilirse de, bu alanda ilişkilerin ivme kazanması İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra olmuştur. Nazi zulmünden kaçan Yahudi asıllı Alman bilim adamları Türk bilim camiasına belki etkileri günümüze kadar devam eden katkı-lar sağlamışlardır. Özellikle Ankara Ziraat Yüksekokulu’nun kurulması Alman bilim anlayışının Türkiye’de yerleşmesinde önemli bir rol oyna-mıştır. Ne yazık ki daha sonraki dönemde bu anlayış devam ettirileme-diği için bilimsel çalışmalar yetersiz ve yüzeysel kalmıştır.

Türkiye’de bir Alman üniversitesi veya Türk-Alman Üniversitesi kurma düşüncesi 19. yüzyılda Hugo Grothe’ye kadar geri götürülebi-lirse de, “Türk-Alman Üniversitesi’nin” kurulması için 21. yüzyılın başlarını beklemek gerekmiştir. Hiç kuşkusuz hem TAÜ hem de TAAÜ Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkilere ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda önemli katkılar sağlayacaktır. TAÜ’nün özellikle teknoloji alanında Türkiye’nin gelişimine yapacağı katkı TAAÜ’nün yapacağı katkı kadar sınırlı olmayacaktır. TAAÜ’de kurulacak bölüm-lere bakıldığında özellikle sosyal bölümlere ve araştırma merkezlerine ağırlık verileceği görülmektedir. Bu yüzden Türkiye’nin ihtiyacı olan teknolojik birikimi oluşturmasına yeterince hizmet edemeyecektir.

Almanya’nın yurt dışında kurmuş olduğu Kahire Alman Üniver-sitesi ve Alman-Kazak Üniversitesi Türkiye’de kurulan TAÜ ve kuru-lacak olan TAAÜ ile karşılaştırıldığında Mısır ve Kazakistan’da kuru-lan üniversitelerin daha çok söz konusu ülkelerin acil teknolojik ve ekolojik ihtiyaçlarının göz önünde bulundurularak yapılandırıldığı

Page 110: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

110

görülmektedir. Söz gelimi Kahire Alman Üniversitesi tamamen mü-hendislik ve teknoloji ananlarına yoğunlaşmıştır. Türkiye’de kurulan TAÜ ve kurulacak olan TAAÜ gibi okulların biraz da tarihsel olarak Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkilerin köklü ve insan yoğun (Menschenintensiv) ilişkiler olmasından dolayı sosyal bilimler alanla-rına yöneldiği görülmektedir. Hiç kuşkusuz TAÜ’nin kurulması An-kara ve Berlin arasındaki bilimsel ilişkileri çok farklı bir mecraya sok-muştur. Bundan sonra iki ülke arasındaki bilimsel ilişkiler daha önceki ilişkilerle karşılaştırma götürmeyecek şekilde hızlı ve sağlam bir temel üzerinde yükselecektir.

Kaynakça

Mülakatlar

Erol ESEN ile yapılan telefon görüşmesi, Edirne 22 Ocak 2013. İbrahim CANBOLAT’ın araştırma sorularına e-mektup aracılığı ile verdiği

cevap, 28 Ocak 2013, Pazartesi, 12.00 Kitap ve Makaleler

BİLSEL, C. (1943), İstanbul Üniversitesi Tarihi, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul

CANBOLAT, İ. S. (2007), Türk-Alman İlişkilerinde Değişim ve Süreklilik/ Esen, E. (der.) I. Türk-Alman İşbirliği Forumu içinde, Akdeniz Üniversi-tesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara, 82-99

Deutsch-türkische Universitaet Erster Schritt hin zur Gründung, Pressereferat Auswaertiges Amt, Berlin 06.12.2007

ERGÜN, M. (1990), Die deutsch-türkischen Erziehungsbeziehungen während des ersten Weltkrieges, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı 3, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/835/10568.pdf., 11.10.2012

ERICHSEN, R., Zur Wirkungsgeschichte der deutschsprachigen akademischen Emigration in die Türkei, Deutsch-Türkische Gesellschaft Bonn, http://www.dtgbonn.de/veranstaltungen/Anlagen/Erichsen.pdf, (16.12.2012)

ESEN, E. (2012), Türk-Alman İşbirliği Deneyimleri ve Sonuçlar, Akdeniz Üni-versitesi İİBF Dergisi, Sayı 24, Kasım, 1-14

Page 111: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

111

ESEN, E. (2007), Die deutsch-türkische Kooperation: Einführung in die Rahmenbedingungen und Perspektiven/ Esen, E. (der.) I. Türk-Alman İşbirliği Forumu içinde, Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara, 30-53

ESEN, E. ile yapılan telefon görüşmesi, Edirne, 22 Ocak 2013 GHOBEYSHI, S. (2007), Akademische Zusammenarbeit: Modelle, Erfahrungen

und Perspektiven/ Esen, E. (der.) I. Türk-Alman İşbirliği Forumu içinde, Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merke-zi, Ankara,152-161

KOÇAK, C. (1991), Türk – Alman İlişkileri (1923-1939) İki Dünya Savaşı Arasında-ki Dönemde Siyasal, Kültürel, Askeri ve Ekonomik İlişkiler, Atatürk Kül-tür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI. Dizi, Ankara

KÖKTAŞ, M. E. (2012), Bilimsel Öğretim ve Araştırmada Uluslararası İşbirliği için bir Model Olarak Türk-Alman Üniversitesi/ Esen, E., Gümüş, B. (der.) Türk-Alman Bilimsel İşbirliğinin Güncel Sorunları Türkiye ve Al-manya içinde, Siyasal Kitapevi, Ankara, 199-206

NAMAL, Y. (2012), Türkiye’de 1933–1950 Yılları Arasında Yükseköğretime Yabancı Bilim Adamlarının Katkıları, Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, 2 (1), http://www.higheredu-sci.org/pdf/pdf_HIG_1551.pdf , 22.08.2012.

ŞEN, F. (2012) Uluslararası Bilimsel İşbirliği için Yeni bir Model Türk-Alman Avrupa Üniversitesi, Esen, E., Gümüş, B. (der.) Türk-Alman Bilimsel İşbirliğinin Güncel Sorunları Türkiye ve Almanya içinde, Siyasal Kitape-vi, Ankara, 207-217

TÜRK, F. (2009), Türkiye Araştırmalar Merkezi, Kanbolat, H., Karasar, H, A. (der.) Türkiye’de Stratejik Düşünce Kültürü ve Stratejik Araştırma Merkez-leri: Başlangıcından Bugüne Türk Düşünce Kuruluşları içinde, Nobel Ya-yınları, Ankara, 506-510

Gazeteler ve İnternet Kaynakları

Erdoğan Merkel’le AB’yi konuşacak, Milliyet 26.05.2006, http://www.milliyet. com.tr/2006/05/26/son/sonsiy01.asp, (16.12.2012) http://www. uswaer-tiges-amt.de/DE/Aussenpolitik/KulturDialog/Wissenschaft/ DeutscheHochschulenAusland_node.html, (07.01.2013)

http://de.dku.idea-sketch.com/index.php/Geschichte, (07.01.2013) http://de.dku.idea-sketch.com/index.php/FAQ, (07.01.2013) http://de.dku.idea-sketch.com/index.php/Fakult%C3%A4ten_%2B_Studieng

%C3%A4nge, (07.01.2013)

Page 112: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

112

http://www.guc.edu.eg/AcademicPrograms/Program/Programs.aspx, 07.01.2013.

http://www.istanbul.edu.tr/genel/idari/basinhalk/HABERLER/05_07_12/PDF/butun_dunya_2000_116.pdf , (17.09.2012)

http://int.kocaeli.edu.tr/erasmus/index.php?erasmus=ikilian&uni=datasheets, (26.12.2012)

http://www.ankara.diplo.de/Vertretung/ankara/tr/08__Kultur__Bildung/Studieren__und__Forschen__in__Deutschland/Studien__und__Forschen__in__Deutschland__Hochschulkooperation.html, (12.11.2012)

http://www.ankara.diplo.de/Vertretung/ankara/tr/08__Kultur__Bildung/Historische__Notizen/Historische__Notizen__ExilTuerkei.html, (16.12.2012)

http://www.ielev.org.tr/, (16.12.2012) http://www.tau.edu.tr/icerik.asp?id=130, (16.12.2012) http://www.zeit.de/2005/43/_Die_Studenten_tun_mir_leid_/komplettansicht,

(07.01.2013) İstanbul’da Türk-Alman Üniversitesi‘nin temel taşının konulması, DAAD

Newsletter, 5. Sayı, Aralık 2010, Ankara, s. 1-3. YAMAN, Oktay, Türk-Alman Üniversitesi’ne ilk imza, Zaman Gazetesi,

31.05.2008, s. 23.

Page 113: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

113

AB Ekonomisinde FransAlmanya Lokomotifi ve Türkiye Vagonu: Heterodoks Bütünleşme

Senaryoları (2014-2020)∗ İrfan KALAYCI

Giriş

Avrupa Birliği’nde (AB) iki süper iktisadi güç var; Fransa ve Almanya. Her ikisi, tarihte birbiriyle birçok kez savaşmış olmalarına rağmen, AB’nin oluşumundan günümüze kadar genellikle ortak hareket ettik-leri için ‘tek ülke’ görüntüsü vermişlerdir. Tarihsel dostluk antlaşma-sının 40. yıldönümü olan 2003’te ise, ‘tek ülke’ görüntüsü “FransAlmanya” (FA) simgesi ve çeşitli ortaklık projeleri ile pekiştiril-miştir. Ünlü Fransız gazetesi Liberation’da aynı tarihte yayımlanan “FransAlmanya halen çok uzakta mı?” başlıklı makalede "FransAlmanya'yı boşuna aramayın. Bu 140 milyonluk ülke henüz hiçbir haritada yok. Ancak bu, Fransa ve Almanya'nın siyasal liderlerinin çok ciddi olarak hayalini kurduğu bir ülke...” (ABGS, 2003) diye ifade edilmiştir.

FA, pek çok vagondan (üye ülkeden) oluşan Avrupa treninin (en-tegrasyonun) lokomotifi (öncüsü) ya da o trenin ortak makinisti olarak kabul edilmektedir. O makinist olmazsa, tren hareket edemez; ya da makinist yanlış kullanırsa tren raydan çıkar. Ancak, vagonları olma-yan tren pek işlevsel değildir. Türkiye de 1959’dan beri bu vagonlar-dan biri olup olamayacağı konusunda kuşkulu, uzun ve zahmetli bir tarihsel süreç yaşamaktadır. AB’nin yaklaşan yeni bütçe dönemleri (2014 ve 2021), aynı zamanda, Türkiye dahil hangi devletin yeni üye

∗ Akdeniz Üniversitesi AKVAM ve Berlin Alice Saomon Yüksek Okulu (ASH) işbirliği

ile 2-4 Mayıs 2013’te Antalya’da düzenlenen “II. Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Foru-mu”nda sunulan bildiri.

Page 114: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

114

olacağı konusunda da bir ipucu vermesi açısından büyük önem taşı-maktadır.

Türkiye AB’nin küresel jeo-politik çıkarları ve iktisadi pazarı açı-sından, AB de Türkiye’nin demokratikleşmesi, kalkınması ve istikrarı-nın sürdürülmesi açısından stratejik değere sahiptir. Ortak akla göre Türkiye 2023’e kadar AB’nin tam üyesi olmalıdır. Bu, genel kabul görmüş, doğru olduğuna inanılan bir görüş anlamında “ortodoksi” yaklaşım olarak adlandırılır. Ancak FA’daki muhalif cephe Türki-ye’nin tam üyelik yoluyla AB merkezinde değil, imtiyazlı ortaklık ya da Akdeniz Birliği gibi, genel kabulün dışında olarak türev ya da aykı-rı anlamında “heterodoks” bütünleşme modelleriyle çevrede yer alma-sını arzu etmektedir. Muhalif cepheye göre, Türkiye kalabalık nüfusu ve kırık demokrasi karnesiyle FA lokomotifinin peşinden çekmekte zorlanacağı ağır, hantal ve paslı bir vagondur. Tam üyeliği hak ede-bilmesi için AB’nin yeni bir vagonuna yakışır şekilde kendini baştan aşağı yenilemesi; müzakere sürecini bunun için bir fırsat olarak değer-lendirmesi gerekir. Türkiye ise, karşıt tez olarak, daha kötü durumda oldukları halde adeta jet hızıyla tam üye yapılan Doğu Avrupa ya da Baltık ülkelerine tanınan şanstan yararlanmak istemektedir. Kaldı ki, Gümrük Birliği sayesinde şimdiye kadar üye olması gerekirdi.

1. Lokomotif-Vagon Etkileşimi

FA, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) bazında, dünyanın en büyük ilk on, Türkiye ise ikinci on ekonomisi arasında yer almaktadır. Denkle-min temel değişkeni, gelire bağlı ekonominin büyüklüğüdür. AB için-de hangi ülkenin lokomotif ya da vagon kimliğine sahip olduğu, ceteris paribus, bu küresel gelir ligi belirlemektedir.

AB, üyesi olan ve olmak isteyen ülkeler için, öncelikli hedefi ne ise, ona ulaştıracak olan sağlam ve konforlu bir tren olarak kabul gör-mektedir. Bu trenin (entegrasyonun) lokomotifi (lideri), -karşılaştırmalı iktisadi gücü bir yana AB’deki aidiyet ikileminden do-layı İngiltere göz ardı edilirse-, kuşkusuz FA’dır. Lokomotif nereye giderse vagonlar da oraya gider. Lokomotifin arkasındaki vagonlar, taşıdıkları yükün niceliği ve niteliği ile tanımlanır. Lokomotifin temel-

Page 115: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

115

de yükü –kendisi dışındaki- vagonlardır. Onların büyüklüğü-ne/ağırlığına paralel olarak lokomotifin ve dolayısıyla trenin hızı artar ya da düşer. Ayrıca, lokomotifin çekebileceği vagon sayısı da sınırlıdır.

Türkiye’nin –2013’te tam üye olan Hırvatistan’dan sonra- AB tre-nine bağlanan 27. vagon (FA ile birlikte toplamda 29. üye) olması ha-linde, hem lokomotif FA ve hem de diğer tüm vagonların kazançlı çıkması umulmaktadır. Fakat Türkiye’nin, AB hedefinin gerçekleşme-mesi halinde –Avrasya Birliği gibi- “başka bir tren”e bağlanması söz konusu olabilir. Bu durum, AB’nin içerisinde yer aldığı küresel rekabet trafiğini tıkayabilir ve çeşitli olası zararlar doğabilir.

1.1. FransAlmanya (FA): Niçin / Nasıl Bir Lokomotif?

FA’yı AB bünyesinde lokomotif yapan, aşağıda sıralandığı gibi, çoğu makro iktisadi ve küresel özelliğe sahip bir takım nesnel dinamik sözkonusudur:

i-Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH), refah pastası: FA’yı lokomotif yapan temel makro iktisadi öğe, ürettiği yüksek gelirdir. 2012 (t) yılında, 229 ülke bağlamında; Almanya 3.1 trilyon $ ile sa-tın alma gücü paritesine (SAGP) göre 6.; Fransa ise 2.6 trilyon $ ile 10. sıradadır. Bir Alman yıllık ortalama 39 bin $ (dünyada 29.) elde ederken, bir Fransız ise 6 bin $ (40. sıra) elde etmekte-dir. (AB ortalaması 34.5 bin $; dünya 42.cisi.)1

ii-AB Bütçesine yüksek katkı: AB’nin 2006-2013 Bütçesine en yüksek katkıyı sağlayan FA’dır. Almanya: % 20.50 + Fransa: % 19.55 = FA %40.05. Geriye kalan 25 üyenin toplam katkısı ise %60 civarındadır (TEPAV, 2013).

iii-AB kurumlarındaki temsiliyet gücü, oy gücü, parasal katkı payı: FA, iktisadi gücüyle orantılı olarak AB’de yüksek bir siyasal ağırlığa sahiptir. Örneğin; AB’nin karar alma organı AB Kon-seyi’nde FA’nın oy sayısı 345 üzerinden 58’dir (29+29). AB yurttaşlarını temsil eden ve toplam 785 sandalyaden oluşan

1 Bir ülkenin dünya sıralaması bilgileri ise daha çok CIA’nın “World Factbook” adlı

web sitesinde bulunabilmektedir. O nedenle, aksi belirtilmedikçe, bu tür bilgilerin kaynağı bu sitedir.

Page 116: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

116

Avrupa Parlamentosu’nda FA 177 (2007-9 yılları itibariyle Fransa 78 + Almanya 99) sandalye ile temsil edilmektedir.

iv-İnsani Gelişme Endeksi (HDI): BM Kalkınma Proğramı’nın (UNDP, 2013) yayımladığı ve önemli bir refah ölçütü sayılan HDI’nin 2012 verilerine göre, Fransa (190 ülke arasında) 0.893 genel puanla dünya 20.si, Almanya ise 0.920 puan ile 5. sırada yeralmaktadır.

v-Yabancı sermaye ya da küresel sermaye: Ülkeye giren doğrudan yabancı yatırımlar stoku, 2012 (t) verilerine göre, Fransa için 1.1 trilyon $ olup onu dünya 6.cısı yaparken; Almanya için 932 milyar $ değerinde 7. sıraya taşımıştır. Yurdışındaki doğrudan yabancı yatırım stoku ise Fransa için 1.7 trilyon $ (ABD ve İn-giltere’nin ardından 3.), Almanya için 1.5 trilyon $ (dünya 4.cülüğü) şeklindedir.

vi-Dış ticaret hacmi: Küresel ticaret alanında Almanya, Avrupa ve dünyanın en ileri ülkelerin başında gelmektedir. 2012 (t) yı-lında Almanya 208 milyar $ cari işlemler bilançosu (CİB) den-gesi (fazlası) vermiş ve bu değerle Çin’den sonra dünya 2.cisi olmuştur. Fransa’nın CİB dengesi, Almanya’nın aksine açık durumdadır (-59 milyar $). Almanya’nın ihracatı 1.5 trilyon $ (dünya 4.cüsü) olup 2.2 trilyonla dünya 1.si olan AB’nin yarı-sından fazla bir değerdedir. Fransa Almanya’nınkinin yaklaşık 1/3’ü kadar ihracat ve ½’si kadar ithalat yapmıştır. (Alman-ya’nın ithalatı 1.3; AB toplamı 2.5 trilyon $.)

vii-AB’nin en büyük hazinedarı: FA, AB’nin merkez bankası gi-bidir. Bu güç, her iki ülkenin merkez bankasının Avrupa Mer-kez Bankası’ndaki (ECB) sermaye paylarına bakılarak da belir-lenebilir. 2012 yılı verilerine göre, 17 AB merkez bankasının yer aldığı ve 7.5 milyar euroluk ödenmiş sermayesi bulunan ECB’de Alman merkez bankası Deutsche Bundesbank’ın payı yaklaşık 2 milyar euro ile %18.9 iken, Fransız merkez bankası Banque de France’nin payı ise 1.5 milyar Euro ile %14.2 civa-rındadır. FA’nın toplam payı %33’ten fazladır.

Page 117: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

117

viii-Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) harcamaları, yenilik ve patent üretimi: Bilim-teknoloji çağında bu veri stratejik bir önem arzetmektedir. Eurostat’ın yayımladığı “Avrupa’da Bilim, Teknoloji ve Yenilikçilik” adlı rapora göre AB27'nin 2010 yılı Ar-Ge harcamaları GSYH’ye oranla %2 iken; Almanya’nınki (İsveç ve Danimarka’nın ardından) %2.8, Fransa’nınki 2.3 ola-rak gerçekleşmiştir. (FA’nın İngiltere ile birlikte, AB27’nin top-lam Ar-Ge harcamalarının %50’yi aşmaktadır.) 2008-2010 orta-lamasına göre, “yenilik” (inovation) girişimlerinin toplam-tüm girişimlere oranı AB27’de ve Fransa’da %52 civarında iken, bu oran Almanya için %75’ten fazladır. Avrupa Patent Ofisi’ne (EPO) AB27’nin yaklaşık [2004’te 10800’ü ileri teknoloji (high tech, ht) nitelikte olmak üzere] 2010’da toplam patent başvu-rusu yaklaşık 54500 sayıda; Almanya’nın tek başına (3600’ü ht) toplam 22 bin, Fransa’nın (1900’ü ht) toplam 8.8 bin olarak gerçekleşmiştir. Bu değerlere göre FA, AB27’nin ht ve toplam patent başvurularının ½’sini temsil etmektedir.

ix-Askeri gücü ve savunma harcamaları: Kimi yokluktan, kimi düşman komşularından ya da küresel iktidar yarışından dola-yı yüksek düzeyde askeri silah harcamalarını yapmaktadır. FA, daha çok son gerekçeyle silahlanmaktadır. AB’nin iktisadi açıdan lokomotif gücünü FA temsil etmesine karşın, askeri açıdan lokomotif güç denilince özellikle Birleşik Krallık (BK) akla gelmektedir. Zira, BK, bir çok yönüyle ‘Avrupa’nın Amerikası’ sayılabilir ve AB treninin de en büyük vagonudur. 27 üyeli NATO’nun (2012) verilerine göre, 2010 yılında, 234 bin askeri bulunan ve önemli bir nükleer silah üreticisi kabul edilen Fransa’nın askeri harcamalarının (cari fiyatlarla GSYH’ye göre) oranı %2 ve kişi başına (k.b.) düşen askeri har-caması 691 $’dır. Almanya ise, 246 bin askeriyle, GSYH içinde %1.4 oranında ve k.b. 508 $ askeri harcama yapmıştır.

x- Çok uluslu şirketler (ÇUŞ) cenneti: ÇUŞ, yüksek bütçeli tekno-lojik buluşları yapan ve bunların katma değere dönüştürülme-sini sağlayan, küresel otonom sermayenin temsilcisidir. FA çok

Page 118: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

118

sayıda ÇUŞ’a sahiptir ve eğer AB’nin lokomotifi ise biraz da bu tür şirketler sayesindedir. Küreselleşen dünyada ülkelerin devletlerinden çok, asıl o devletlerin kurup koruduğu ÇUŞ’ları rekabet halindedir. ABD’nin Citibank’ı varsa, FA’nın da Deutschebank’ı ve Société Générale’ı vardır. Benzer şekilde ABD denizaşırı ekonomilerde Ford ile otomotiv fabrikalarını kurarken, FA da Citrioen ve Mercedes-BMW, vb. ile aynı işi yapmaktadır. Birer ‘amiral gemisi’ niteliğindeki bu örnekler her sektöre uyarlanabilir.

xi-FA’daki Türkiye nüfusu-nüfuzu: FA’yı Türkiye açısından özel olarak lokomotif haline getiren birçok neden vardır. Örneğin: Yutdışında yaşayan ve çalışan 3.6 milyon Türkiye kökenli nü-fusunun dağılımı açısından özellikle FA öne çıkmaktadır. Çünkü Avrupa’da yaşayan 3.1 milyon Türkiyeli nüfusun yak-laşık 2.3 milyonu FA’da ikamet etmektedir. Buna göre FA, bu-rada işveren, işçi, siyasetçi, bilim elçisi, vb olarak çalışan ya da oturma izinli olan Türk nüfusu için “ikinci vatan”dır. FA’nın Türkiye’ye karşı herhangi bir karar alması ya da ona ortak ol-ması halinde, FA’da konuşlanmış olan Türkiye kaynaklı der-nekler, şirketler, araştırma merkezleri, vd. sivil toplum kuru-luşları baskı unsuru olarak işlev görmektedirler. Türkiye ile FA arasındaki dış ticaret hacmi bir yana, sermaye hareketleri ve turizm ilişkileri AB içerisinde ağırlıklı bir yer tutmaktadır. Ayrıca, FA, hem Osmanlı’nın hem de Cumhuriyet’in devlet ve toplum katmanlarında her türlü batılılaşma sürecinde birinci derecede rol oynamıştır.

xii-Mali-iktisadi kriz konjonktüründe ortak hareket etme: 2008 tarih-li küresel mali kriz bu saptamanın son örneğidir. FA, Euro bölgesindeki borç krizinin yönetimi konusunda da genellikle anlaşmaya vardı; AB'nin yeni bir antlaşma hazırlaması ve Euro bölgesinde sıkı mali disiplin konusunda anlaştıklarını duyur-dular. Euro bölgesinde yer alan ve çifte iktisadi kriz yaşayan Yunanistan’ı kurtarmak için adeta AB içinde “ikincil IMF” ro-

Page 119: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

119

lüne soyundular ve yüz milyar Euro’yu aşan ciddi istikrar pa-ketleri açtılar.

1.2. Türkiye Niçin / Nasıl Bir Vagon; Ne Taşır?

Türkiye, AB açısından tasarımı ve yapımı süren bir “vagon”dur. İstas-yona getirilip lokomotifin arkasına, sıralı-düzendeki yerine (üyelik tarihine) göre eklemlenmesi, ‘ucu açık’ bir takvime bırakılmıştır. Te-mel sorunsal şudur: Türkiye vagonu, FA lokomotifinin ve diğer va-gonların hızını azaltır mı, yoksa daha da arttırır mı? Bu vagonda neler var?

i-Kalabalık, büyük, fazla bir nüfus… Türkiye, 75 + milyon yurtta-şıyla dünyanın en kalabalık 17. ülkesidir. Nüfus büyümesi %1.20, ortalama ömür 73 olup; en uzun yaşanan ülke sıralama-sında 125.dir. Türkiye dünyada hem göç veren hem de alan bir ülkedir. Her 1000 kişi başına düşen net göçmen sayısı 0.50’dir.

ii-Zengin doğal kaynaklar… Türkiye vagonu, birkaç küçük AB ülkesinin toplamına eşdeğer, -gerçek alan olarak- 815.6 bin km2’dir. Bazı madenlerde, örneğin, borda bir dünya zengini-dir. Denizler gibi nehirler ve yeraltı su rezervi bakımından zengin olmasına karşın Türkiye’nin, k.b. düşen temiz su bakı-mından ‘yoksul’ olduğu bir gerçektir. Ayrıca, 102 bin km2’lik orman alanına sahip olan Türkiye’nin toplam alanının %53.6’sı tarımsal niteliktedir.

iii-Görece küçük bir GSMH pastası ve geniş yoksul ve işsiz kitleler… Türkiye 1.2 trilyon $’lık GSYH (SAGP) ile dünya 17.cisi, fakat kişi başına düşen 15 bin $ ile 91. sıradadır (2012, t). Zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olduğu bir ekonomi olma özelliğini korumaktadır. İşsizler stoku, (toplam işgücüne oranı olarak) %10 civarındadır. Asıl FA lokomotifini kaygılandıran da bu orandır; zira onun da işsizlik oranı pek düşük değildir.

iv-AB standartlarının altında Ar-Ge harcamaları… Eurostat verile-rine göre, Türkiye’nin ArGe/GSYH oranı 2000’de %0.46’dan 2011’de %1.9’a çıkmıştır. 2008-2010 ortalamasına göre, “yeni-lik” girişimlerinin toplam-tüm girişimlere oranı %50 civarında AB27 ortalamasına oldukça yakındır. Türkiye’nin EPO’ya pa-

Page 120: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

120

tent başvurusu (2004’te 7 tanesi ht) 2010’da toplam sadece 323 tane olarak yapılmıştır.

v-Orta düzeyde İnsani Gelişme Endeksi (HDI)… Türkiye, UNDP’nin 2012’de veri aldığı 200 civarında ülke arasında 0.722 puanla 90.sırada yer bulmuştur.

vi-Açık cari işlemler, astronomik dış borç stoku fakat yükselen turizm değerleri… Türkiye, dış ticaretinin neredeyse yarısını AB ülke-leriyle yapmaktadır. Türkiye’nin cari işlemlerdeki güncel açığı 60 milyar $’dır. Türkiye mal ihracatında 155 milyar $ ile dünya 32.si, mal ithalatında 225 milyar $ ile dünya 23.sü ve 330 mil-yar $’lık dış borçla ile dünya 28.cisidir. Türkiye’nin turizm ge-lirlerinin GSYH’ye doğrudan katkısı (2012’de) 32, toplam kat-kısı 87 milyar $ olup, dünya ortalamasının üstündeki bu de-ğerlerle dünya 12.si sırasına yerleşmiştir (WTTC, 2013).

vii-Bol asker ve çok askeri harcama… FA’nın toplam askeri 2010’da 580 bin iken, Türkiye ise –üstelik bir vagon olarak- tek başına ikisinin toplamından yakın 495 bin asker barındırmak-tadır. Türkiye’nin bu “sayısal gücü”nün, AB’nin Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmasında ve ileride ABD’den bağımsız ola-rak “Avrupa’nın NATO”su kurulduğunda bir “çekicilik” ya-rattığı söylenebilir. Öte yandan, Türkiye’nin “askeri harcama / GSYH oranı” %1.9 iken yaptığı kişi başına askeri harcaması ise (FA’nın yaklaşık 3’te 1’ine karşılık) 144 $’dır (NATO, 2012; SIPRI, 2012).

1.3. FA Lokomotifi Türkiye Vagonunu Çekebilir mi?

Türkiye; i-içi zengin doğal ve beşeri kaynaklarla dolu, güçlü bir jeo-ekonomik vagondur; ii-nüfusunun yaklaşık 10’da 1’i Avrupa kıtasında (Trakya ve İstanbul Rumeli yakasında) yaşadığı için ‘kısmen Avrupai bir vagondur’; iii-işsizleri fazla fakat emekgücü ucuz olan bir vagon-dur; iv-yaratıcı, girişimci ve yenilikçi ‘küresel’ bir pazar vagondur; v-coğrafyasında en büyük orduyu barındıran, ‘jeostratejik’ bir asker vagonudur. Kısacası; FA, Türkiye’yi ne AB’nin tam üyesi olarak gör-mek ve ne de onu AB dışında radikal arayışlara girmesini istemektedir. Bir başka deyişle, AB içinde bir trafik ışık sistemi işlevini gören FA’nın

Page 121: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

121

Türkiye için yaktığı ışık ne yeşil (geç) ne de kırmızıdır (dur); sürekli sarı ışık (bekle) şeklindedir. O bakımdan, AB, Türkiye ile arasındaki mesafe-sini başka seçenek bütünleşme modellerle ayarlamaya çalışmaktadır. Fakat bunların hepsi, ana akım tam üyelik dışında kaldığı için heteredoks bütünleşme senaryolarının konusu haline gelmiştir.

2. Heterodoks Bütünleşme Senaryoları (HBS) ve AB Bütçeleri

Türkiye açısından AB tam üyeliği dışında olası başka herhangi bir bütünleşme senaryosu kendi içinde heteredoksi yani yerleşik-geleneksel-genel görüşe aykırı bir özellik taşımaktadır. Heterdoksi sözcüğüyle, burada, anaakım AB tam üyeliği dışında farklı, türev ya da seçenek modellerle Türkiye’nin dünya ekonomisiyle bütünleşebile-ceği anlatılmak istenmiştir. Bu bağlamda, burada, heterodoks bütün-leşme senaryoları (HBS), AB içinde ya da AB türevleri olan yedi mo-del seçilmiştir. Öte yandan, Türkiye’nin AB geleceğini yakından ilgi-lendiren bir konu da AB’nin bütçeleridir. 7 yıllık hazırlanan bu bütçe-lerin yapısına ve içeriğine bakılarak, Türkiye’ye –ayrılacak ödenek doğrultusunda- tam üye olma şansının yer verilip verilmeyeceği hak-kında bazı ipuçlarına ulaşılabilir.

2.1. Tam Üyelik Dışında AB Türevi Bütünleşme Modelleri

Türkiye’nin AB ile ilişkileri şu anda büyük ölçüde “gümrük birliği” ile sınırlandırılmıştır. Uygulamada “imtiyazlı ortaklık” da söz konusu-dur. Ayrıca, Türkiye, orta vadede “Akdeniz Birliği” ya da “Avrupa İktisadi Alanı” gibi oluşumlara-yaklaşımlara dahil edilerek AB’ye kısmi / dolaylı üyeliğe ikna edilmeye çalışılmaktadır. Resmen devam eden katılım müzakerelerinin ise tam üyelikle sonuçlanacağı kuşkulu-dur. Kuramsal planda Maurer (2007: 8), her bir modeli kendine özgü üstün ve zayıf tarafının olduğuna dikkat çekmektedir. Geniş yapılıdan dar olanına gidildikçe, bütünleşme modelinin işlevi ve buna karşı bü-rokratik yükü de azalabilir.

HBS 1: FA, Türkiye’yi “İmtiyazlı Ortaklığa” (PP) ikna ederse…

“İmtiyazlı Ortaklık” (privileged partnership, PP), Winkler tarafından ilk

Page 122: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

122

kez 2002’de Avrupa Kamuoyuna sunulan PP Almanya’da ‘kardeş’ muhafazakâr partilerin (CDU/CSU) 2004’ten beri Türkiye’nin tam üye-liğine karşı geliştirdikleri bir seçenektir. O partilere göre, AB’nin Tür-kiye’yi iktisadi ve siyasal olarak istikrarlandırıcı amacı tam üyelik ol-madan da gerçekleşebilir; bir başka deyişle, PP daha az maliyetlerle Türkiye’ye AB standartlarını yerleştirebilir, Türkiye’yi AB organların-da sözsahibi yapmadan (oy kullandırmadan) onu AB’nin sözünü din-leyen – ona itaatkâr hale getirmek (tüm işbirliği proğramlarına bir paydaş olarak katmak) mümkündür (Atılgan / Klein, 2006: 6 vd). Amacı açısından bakıldığında PP, Türkiye'nin bugüne kadar yaşadığı AB entegrasyon sürecini görmezden gelen ve Türkiye'nin üyeliğini engellemek için onu resmi aday statüsünden 3. ülke konumuna düşü-ren bir modeldir. AB, siyasal güvenirliğini kaybetmemek için PP seçe-neğinden vazgeçmiştir. Zaten bu model bugüne kadar AB’de çoğunlu-ğun istediği bir model de olmamıştır (Karakaş, 2008: 30 vd). Dedeoğlu ve Gürsel’in (2010: 2 ve 6) vurguladıkları gibi, FA’nın Avusturya ile birlikte Türkiye’ye tam üyelik yerine PP’yi layık görmelerinin öznel mantığı; Türkiye’nin üyelik koşullarını hiçbir zaman yerine getireme-yeceğine olan inanç, onun Avrupalı değil sadece Avrupa’nın komşusu olması, Türkiye ve Avrupa’nın farklı kültür ve değerlere sahip oluşla-rı, Türkiye’nin nüfusunun kalabalık ve yoksul olması nedeniyle üyeli-ğin maliyetini arttırmasına dayanmaktadır. Buna göre Türkiye AB nezdinde, PP elbisesini giymeye hazır Ukrayna, İsrail, Fas ve Tunus düzeyine indirgenmiş olmaktadır. Türkiye için biçilen elbise “Gümrük Birliği +” statüsüdür. Buradaki “+”nın karşılığı özellikle Türkiye’yi jeostratejik konumundan dolayı dışlayamadıkları ortak savunma ve güvenlik politikasıdır.

HBS 2: Türkiye salt Gürmrük Birliği (CU) içinde bırakılırsa…

“Gümrük Birliği” (Customs Union, CU), AB’ye tam üye olmak isteyen Türkiye için hazırlık dönemi ile son dönem arasındaki ara yani “geçiş dönemi”nde (1973-1995=22 yıl) oluştu. Entegrasyon politikası açısın-dan bakıldığında CU statik ve Türkiye hükümetine karar mekanizma-larına katılım hakkı vermeyen kısmi bir üyeliktir. Türkiye, -tam üye olmaması nedeniyle-, AB karar alma mekanizmalarına katılamadığı,

Page 123: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

123

kararların alınmasında herhangi bir etkiye sahip olamadığı, öte yan-dan ulusal egemenliğinden önemli ölçüde vazgeçtiği için CU’nun an-tidemokratik olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca CU, son derece asimetriktir; çünkü gümrük resimleri sınaî ürünleri ve işlenmiş tarım ürünleri için kaldırılmış olsa da, hizmetler, işlenmemiş tarım ürünleri, kömür ve çelik ürünleri ve tekstil ürünleri için tam olarak kaldırılma-mıştır. Bu tek taraflı korumacılık, AB Ortak Pazarı’nı Türkiye rekabe-tinden korumaktadır. Bunun bir sonucu olarak da kurulduğu günden bu yana CU, öncelikle AB’ye dış ticaret fazlası gibi maddi üstünlük sağlamıştır (Karakaş, 2008: 30 vd.). AB genişleme tarihinde AB'ye üye olmadan onunla bir CU kuran başka hiçbir ülke yoktur. Türkiye, 1996’da maddi zararlar karşılığında CU’ya geçerken, bu geçiş sayesin-de AB tam üyeliğinin kolaylaşması gibi siyasal kazançlar elde edeceği-ni planlamaktaydı. Türkiye AB’ye tam üye olmak için 1996’da “son parkur”a girmiştir fakat bu parkurdaki koşusunun ne zaman biteceği-ni bilmeyen tek aday ülkedir.

HBS 3: Türkiye Akdeniz Birliği’ne (UfM) kaydırılırsa… Fran-

sa’nın (dönemin Devlet Başkanı N. Sarkozy) öncülüğünde “Akdeniz Birliği”ne (Union of Mediterranean, UfM) yönelik toplanan Paris Zir-vesi’nde (Temmuz 2008) EU + UfM’nin, 39 ülke ve 700 milyon nüfus-tan oluşan büyük bir Pazar olduğu; 1995 Barselona Bildirgesi ile başla-yan UfM sürecinin tamamlanması halinde Akdeniz’in bir barış, de-mokrasi, işbirliği, güvenlik, istikrar ve zenginlik havzası haline getiri-lebileceği vurgulanmıştır. Süreç şu sacayak üzerinde gelişmektedir: Siyasal diyalog; İktisadi İşbirliği ve Serbest Ticaret; Beşeri, Sosyal ve Kültürel Diyalog. 2005’te bu sürece, “Göç, Sosyal Bütünleşme, Adalet ve Güvenlik” başlıklı dördüncü bir ayak daha eklenmiştir. EU + UfM’yi temsil eden 39 devlet / hükümet başkanı, 2010’da “Euromed” bölgesinde derin bir Serbest Ticaret Alanı’nın yaratılmasının iktisadi faydalarını, ayrıca ikili ve çoklu ortaklığa dayalı, tam/yarı bölgesel muazzam ticaret ve yatırım fırsatlarını vaat eden “Euromed Ticareti Yol Haritası”nı resmen onayladılar. Fransa UfM projesinde yalnız değildir; Avrupa Komisyonu’nun yanısra, Almanya, İtalya ve İspanya’nın ciddi destek ve teşvikleri bulunmaktadır. Fransa’nın uzun vadeli stratejik

Page 124: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

124

çıkarlarına yönelik kurguladığı varsayımı nedeniyle A. Merkel’in “Fransa’nın Akdeniz Klübü” şeklindeki adlandırmasına karşı bir çekin-cesi olsa da, bu oluşumun (27 EU + 16 UfM = 43 devletle birlikte) aynı zamanda İsrail ve Arap dünyasını Avrupa mantığına yaklaştırma pro-jesi olduğu bir başka gerçektir (Europa Press, 2008: 8; Lecha & García, 2009: 3; Riegert, 2013). Türkiye, UfM’ye önerilmiş ülkelerin başında yer almaktadır. Fakat Türkiye EU ile ilgili tarihsel hesaplarından dolayı UfM projesine kuşkuyla yaklaşmaktadır. (Dülffer, 2008). Nazemroaya’ya (2008) göre, UfM, kendi içinde birlik olabilir, fakat Akdeniz’e kıyısı ya da jeo-stratejik bağlantısı olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı (MENA) UfM üyesi olan ve olmayan ülkeler şeklinde böl-mektedir. MENA zaten AB ve ABD arasında etki alanlarına bölünmüş durumdadır.

HBS 4: Türkiye, Aşamalı Bütünleşme (GI) modeline tabi tutulur-

sa… Bir başka tasarım olarak “Aşamalı Bütünleşme” (Gradual Integration, GI), özgün haliyle, AB üyeleri arasındaki farklılaştırılmış bütünleşme yöntemidir. Bunun üstünlüğü, birleşme hızının üye dev-letlerin en küçük ortak paydasına dayanmasıdır. Bu model, Türki-ye’nin AB-10 içine dahil edilmesi için önerilmişti, fakat diğer ülkeler için sorun olarak algılanmıştı (Atılgan / Klein, 2006: 6 vd). “Değişken Geometrili Avrupa” ve "Alakart Avrupa" ile birlikte anılabilen GI modeli Karakaş’a (2008: 39-42) göre hem AB hem de Türkiye açısından şu an için mantıklı bir üyelik seçeneği olarak durmaktadır. Şöyleki: i-GI, AB’de uzun süredir uygulanan resmi üyelik ve kısmi yükümlülük ayrımına dayanmaktadır. ii-GI temelde, AB'nin kurumsal yayılmasına neden olmadan Türkiye'nin, AB uluslarüstü yapıları ve politikalarıyla aşamalı bütünleşmesini öngörmektedir. iii-Modele göre bir sonraki bütünleşme basamağına otomatik geçiş söz konusu değildir. Böyle bir otomatikliğin mümkün olmamasının Türkiye'yi demokratikleşmeye ve reformları gerçekleştirmeye teşvik edeceği düşünülmüştür. Bir sonraki basamağa ne zaman geçileceğini taraflar belirler. iv-GI modeli uygu-lamada şöyle işleyebilir: Her iki taraf öncelikle 1. basamakta uyum sağlanacak alanları belirler. 2.basamakta taraflar daha önce üzerinde

Page 125: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

125

uzlaşılmış konularda bir derinleşmeye gidebilir. 3.basamakta ise Ortak Pazar’ın ne ölçüde İç Pazar’a dönüştürülebileceği tartışılabilir.

HBS 5: Türkiye için “Avrupa İktisadi Alanı Artı” (EEA+) formülü

uygulanırsa… Üyelerin katılımı için “Avrupa İktisadi Alanı Artı” (European Economic Area Plus, EEA+) modeli, AB-Norveç ilişkileri ile birlikte bir hareketlilik kazandı ve EEA 2003’ten itibaren genişledi. “EEA+”nın çıkış noktası, Ukrayna ve Gürcistan'da ‘renkli’ devrimlerden sonra dillendirelen AB’ye daha yakından bağlanma isteğidir. Ocak 2005’te AB Parlamentosu, Komisyon’dan, oluşturacağı Ulusal Eylem Planı’nda Ukrayna’daki siyasal değişimleri göz önünde bulundurmasını ve bu ülkenin kurumsal açıdan AB'ye bağlanmasının (ortaklık ilişkisine varana kadar) güçlendirilmesini istemişti (Karakaş, 2008: 37). Bu bağ-lamda, Türkiye için EEA+ formülü şimdilik geçersiz gözükmektedir.

HBS 6: Türkiye, Genişletilmiş Ortak Üyelik (EAM) modeline çeki-

lirse… Münih Doğu Avrupa Enstitüsü, sadece Türkiye için değil, diğer ülkeler için de uygulanabilecek bir model olarak “Genişletilmiş Ortak Üyelik” (Extended Associated Membership, EAM) modelini önermiştir. Bu model için AB sınırlarının kesin çizilmesi gerekmektedir. Öncelikle iktisadi alandaki işbirliğinin genişletilmesini öngören, işçilerin serbest dolaşımını kısıtlayan ve parasal birliğe olanak tanımayan EEM’da üyelik, EEA içerisinde söz konusudur. Modeli ortaya koyanlar, mode-lin iktisadi etkilerinin üyelik etkilerine eşdeğer olacağını iddia etmek-tedir. EAM, tıpkı PP gibi, Türkiye'ye Konsey’de gözlemci statüsü ver-mekte fakat karar alma mekanizmasına katılım hakkı vermemektedir (Karakaş, 2008: 37; Atılgan/Klein, 2006: 6).

HB 7: Türkiye Avrupa Komşuluk Politikası (ENP) kapsamına

alınırsa… Bu olanaksız, çünkü kaydedilen gelişmelere bakılırsa, AB-Türkiye ilişkileri “sıfır entegrasyon” anlamına gelen Türkiye’nin salt “Avrupa komşuluk politikası” (European Neighborhood Policy, ENP) parantezine alınmasını stratejik çıkarlarından dolayı iki taraf da iste-mez. ENP’nin amacı, AB etrafını çevreleyen dost ve demokratik ülke-lerden bir istikrar halkası oluşturmaktır. Bu amaç genellikle birliğin

Page 126: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

126

faydasına kabul edilirken, AB ve komşuları arasındaki ticaret, yatırım, göç, insan hakları gibi temel alanlardaki büyük ‘asimetriler’ ve ‘dışsal-lıklar’ başarıyı zorlaştırabilmektedir. Söz konusu asimetriler ve dışsal-lıklar, AB dışında fakat AB’nin gözden ırak tutamayacağı ve bir “gü-ney-güney” ilişkisine ivme kazadıracak şekilde Avrupa-merkezli bir oluşuma yani UfM’ye olan ihtiyacı ortaya koymuştur (Lippert, 2007: 182; Kempe, 2007: 189; Miltner, 2010: 39).

2.2. Türkiye’nin AB Geleceğinin Belirleyicileri: AB Bütçe Dönemleri

2014 ve 2021

AB bütçeleri Birliğin genişleme ve derinleşmesinin mali aynasıdır. Her tam üye ülke GSYH’sinin %1.8’ini ve KDV türünden vergi gelirlerinin %1.6’sını ödemektedir. Yeni üyeler, -özellikle görece yoksul- ise bütçe-ye katkı sağladıklarından daha çoğunu bütçeden elde etmektedirler (TAVAK, 2013). AB anlaşmalarına göre, Klasik iktisadi görüşe uygun olarak, bütçe denk olmalıdır. Türkiye’yi, şu konjonktürde yakından ilgilendiren AB’nin iki bütçe dönemi var: Birincisi 2014-2020, ikincisi de 2021-2027 yıllarını kapsayan mali takvimlerdir.

Komisyonu’nun 1 trilyon 33 milyar € düzeyinde olmasını önerdi-ği 2014’te yürürlüğe konulacak yeni dönem bütçesi, Konsey tarafından kriz nedeniyle azaltılarak 960 milyar €'ya indirilmiştir. Üye ülkeler, tavan olarak belirlenen bu rakama rağmen bütçeye 908 milyar €’luk bir net/fiili ödeme yapma konusunda uzlaşmışlardır. AB’nin 2007-2013 dönemi bütçesinin toplam tutarının 864.4 milyar € olduğu hatırlanıra, 2008 mali krizin büyük ölçüde aşıldığı 2014 bütçe döneminde Birlik ekonomisinin büyüme eğilimini sürdürmek istediği sonucuna varılabi-lir. Ancak krizin etkilerinden dolayı bütçede %3 gibi bir oranda kısıntı yapılmıştır. Bütçenin yürürlüğe girebilmesi için -bu yıl ilk kez- veto yetkisi bulunan Avrupa Parlamentosu tarafından da onaylanacaktır. Bütçede en büyük kalemi geleneksel olarak tarım (337 milyar €), teş-vikler ve yoksul bölgelerin kalkındırılması (450.4 milyar €) oluştur-maktadır. Kalkınma politikaları gibi gölge masraflar eklendiğinde bütçenin gerçek üst sınır 997 milyar €’ya yükselmektedir (DW, 2013).

Ne zaman tam üye olacağı bilinmese de, Türkiye’ye, AB’nin yeni genişleme bütçesinden her yıl 1 milyar € ayrılacağı belirtilmektedir.

Page 127: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

127

Daha önceki yıllarda, tam üyeliğe hazırlık amacıyla 500 milyon ile 1 milyar € arasında mali yardımlar sağlanmıştır.

Bundan sonra, 2021’de başlayacak yeni bütçe dönemi ise, daha şimdiden, hem AB ve hem de Türkiye için en stratejik bütçe dönemi niteliğini taşımaktadır. Çünkü AB, FA’nın özel çabalarıyla müzakere çıtasını ne kadar yükseltirse yükseltsin, kendi içindeki ve Türkiye kay-naklı baskılardan bunalabilir ve kesin tavrını şu iki seçenekten biri olarak ortaya koyabilir: 2020’ye kadar Türkiye’nin tam üyeliğini onay-layabilir ve ona göre yeni bütçenin ödeneklerini daha cömertçe arttıra-bilir ya da tam üyeliğini yine onaylamaz ve imtiyazlı ortaklık türün-den heterodoksi modellerin gölgesinde bir kez daha ucu açık hale geti-rebilir. Türkiye’nin ‘gemileri yakması’na yol açacak bu ikinci gelişme iki sonuç doğurabilir: AB, 80 milyon yeni nüfusu, AB nüfusu içindeki Müslümanların payının 5’te 1’ine yükselmesini ve parlamentodaki %29 oranındaki önemli temsil gücünü temsil eden Türkiye’ye kapıları kapatarak FA gibi Türkiye karşıtı lobiyi tatmin edecek ve daha da önemlisi “Türkiyesiz bir bütçe” yapımının rahatlığını yaşayabilecektir.

Kısacası, 2021 bütçesi, salt AB’nin yeni ve daha büyük bir bütçesi değil, Türkiye ile iplerin kalınlaştırılacağı (integration) ya da iplerin koparılacağı (disintegration) bir bütçe olabilmesi açısından diğerlerin-den oldukça farklılık arzedecektir.

Sonuç: Bulgular ve Değerlendirmeler: Bir Vagon Dolusu…

Bulgular (B) B1-Türkiye, lokomotif FA’nın desteğiyle AB trenine eklemlenme-

yi bekleyen, diğerlerinden oldukça farklı bir aday vagondur. AB treni-nin hızıyla ulusal iktisadi kalkınmasının ivme kazanacağını ummakta-dır. Cash’a (2000) göre, FA, bütünleşme projesini “hızlı tren” haline getirmek için AB Anlaşması’nda değişiklik yapma arayışındadır. Te-mel çabası, AB’nin merkezde yer alacağı şekilde Avrupa kıtasını Birle-şik Avrupa Alanı (AEA) haline getirmektir.

B2-2005’ten beri –büyük ölçüde ‘açık uçlu’- süren Türkiye-AB müzakereleri tam üyelik içindir, ancak AB’nin Türkiye ile genişlemesi onun sindirme kapasitesine dayanmaktadır. Türkiye’nin AB müktesabatına uyum süreci henüz bitmemiştir (ZEI, 2006: 2).

Page 128: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

128

B3-Türkiye’nin ‘küçük’ (junior) ya da kısmi üyelik işlemine tabi tutulması beklenemez. Tam üyelik dışındaki her bütünleşme modeli kendi içinde benzer bir mantığa ve amaca göre kurgulanmıştır: AB’nin merkezini bozmadan ya da çekirdeğini kırmadan çevrede tam üye olmak için sıra bekleyen ülkeleri (Türkiye, Ukrayna, Fas, Cezayir) de-mokratikleştirerek ve modernleştirerek ana-merkez (FA ve diğer Batı Avrupalı) ve alt-merkez (İtalya, İspanya, Yunanistan) ülkelerin iktisadi ve siyasal çıkarlarınının tatminini sürdürülebilir yapacak şekilde çevre ülkelerle yakın işbirliği içinde olmak!

B4- PP, UfM, GI, vb. modeller, statik bir yapıya sahip oldukları ve demokratikleşme ve iktisadi açıdan güçlenme sürecinde Türkiye'ye çok fazla teşvik sunmadıkları ve hatta Avrupa sınırları dışında 3.ülkelere bile uygulanabilme esnekliğne sahip oldukları için sorunludur.

B5-Türkiye ekonomide ve siyasette AB’nin bile takdir ettiği ölçü-de belirli bir istikrarı sağladığından beri AB’ye giriş konsundaki eski özlemini, duyarlılığını ve aceleci tavırlarını bir kenara bıraktığı göz-lemlenmektedir. Zira Türkiye’nin politika yapımcıları, gözle görülür bir şekilde, AB’yi, ülke içinde hemen her alanda bir “istikrar çapası” olarak kullanıyorlardı. İstikrar sağlanınca çapanın terk edildiği görün-tüsü yayılmaya başlanmıştır. Elbette karşılıklı resmi ve sivil toplum diyalogları sürmektedir.

Değerlendirmeler (D) D1-Türkiye, AB’de lokomotif FA’nın inisiyatifine (insafına) bıra-

kılırsa, ya Akdeniz Birliği’ne ya da imtiyazlı ortaklığa razı olacaktır. Böylece Türkiye bir yandan AB’nin asli üyesi özelliğini kazanamaya-cak; öte yandan AB, bir eliyle tutmadığını, diğer eliyle de bırakmamış olacaktır. Tüm bu fikir egzersizleri de gösterebilir ki, Türkiye AB için son derece ‘kritik’ bir ülkedir. Türkiye AB açısından –çelişkili bir şe-kilde- ne “beriki” ne de “öteki” hale getirilmeye cesaret edilebilen bir ülkedir.

D2-Türkiye AB için entegrasyonun ilerlemesi sürecinde bir “kı-rılma noktası”nı da temsil edebilir. Bu tam üyelik gerçekleşmezse, AB, eski Yugoslav Cumhuriyetlerini de birliğe dahil ettikten sonra geniş-lemesini durdurabilir; şimdiye kadar genişlemeyle birlikte sürdürdü-

Page 129: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

129

ğü “derinleşme”ye ağırlık verebilir. Ayrıca AB’nin aşamalı bir şekilde çözülebileceği yönündeki öngörüler ise şimdilik kötü ve mantıksız bir tahminden başka şey değildir. Bir kere AB’nin çözülmesi demek, FA’nın da AB içindeki lokomotif gücünün bitmesi ve ezeli çekişmesi-nin tekrar başlaması ve tüm Avrupa’ya potansiyel sorunlar olarak yansıması demektir.

D3-Öte yandan, AB tam üyeliğini bir tür ‘saplantı’ (fetish) haline getirip Doğu’nun önemini yadsımak yanlış olur. Güneş hep Doğu’dan doğar ve AB ayarında olmasa da AB’yi kısmen ikame edebilecek bazı bütünleşme modelleri de… Gerçek böyle iken Türkiye’nin Avrasya Bir-liği ve Şangay İşbirliği gibi oluşumları tümüyle reddetmesi stratejik yanlış sayılabilir. Doğu kökenli bu bütünleşme modelleri Türkiye’nin AB’ye ve özellikle FA’ya karşı tam üyelik muhalefetine karşı güçlü birer ‘koz’ olarak kullanmasına elverişli seçenekler olarak gözükmektedir.

Kaynakça

ABGS (TC Avrupa Birliği Genel Sekreterliği) (2003), “FransAlmanya”, AB Haber, 23 Ocak

ATILGAN, C. / KLEIN, D. (2006), EU integration models beyond full membership”, Working Papers/Documentation, Konrad-Adenauer-Stiftung e.V. No. 158/2006 Berlin, May

CASH, B. (2000), Associated, not absorbed: the Associated European Area: a constructive alternative to a single European state, European Founda-tion, September

CIA (2013), The World Factbook DEDEOĞLU, B. / GÜRSEL, S. (2010), EU and Turkey: The Analysis of Privi-

leged Partnership or Membership, http://betam. bahcesehir.edu.tr/ DÜLFFER, M. (2008), The Union for the Mediterranean: a fixation?, Eurotopics DW-Deutsche Welle (2013), “AB bütçesinde anlaştı”, 8 Şubat ECB-European Central Bank-Eurosystem (2013), “Capital subscription” EUROPA PRESS (2008), Council of the EU, Draft Joint Declaration of the Paris

Summit for the Mediterranean, Paris, 13 July, http://europa.eu/rapid/ press-release_PRES-08-211_en.htm

EUROSTAT (2003), Science, technology and innovation KARAKAŞ, C. (2008), Üye olmadan entegrasyon mümkün mü? Türkiye’nin AB

üyeliğinin hukuki dayanakları ve tam üyelik alternatifleri”, Uluslara-rası İlişkiler, c.4, S. 16 (Kış), 23-49

Page 130: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

130

KEMPE, I. (2007), Identifying an Agenda for a new eastern policy – evaluating the European Neighbourhood Policy beyond the ENP Approach, Vol. 42, Iss. 4, pp. 187-190, The Open Access Publication Server of the ZBW – Leibniz Information Centre for Economics

LECHA, E.S. / GARCIA, I. (2009), The Union for the Mediterranean: what has it changed and what can be changed in the domain of security?, CEPS INEX Policy Brief, No. 4 / Dec.

LIPPERT, B. (2007), The EU neighbourhood policy: Profile, potential, perspec-tive, Intereconomics, Vol. 42, Iss. 4, pp. 180-187

MAURER, A. (2007), Alternatives required! EU membership policy in the context of relations with Turkey”, SWP-Stiftung Wissenchaft und Politik Comments, Berlin, August.

MILTNER, P. (2010), The Union for the Mediterranean and the Eastern Part-nership: a comparative analysis, Natolin Best Master Thesis, 02 / 2010, April, Poland

NATO (2012), Financial and Economic Data Relating to NATO Defence NAZEMROAYA, M. D. (2008), The Mediterranean union: dividing the Middle

East and North Africa, Global Research, Feb.10 RIEGERT, B. (2013), A Year on, mediterranean Union has made little progress,

Euro Diyalogue SIPRI-Stockholm International Peace Research Institute (2012), Recent trends

in military expenditure TAVAK (2013), “AB’ye üyeliğimiz en erken 2021’e kaldı”, euturkhaber.com,

Oca. 27 TEPAV (2013), Avrupa Birliği’nin 2006 -2013 mali perspektifinin oluşumu, gelenek-

sel uzlaşmazlık alanları ve Türkiye üzerine olası etkileri (rapor), İstanbul UNDP-United Nations Development Programme (2013), Summary: Human

Development Report WB-World Bank, “Migration and Remittances Online Database” WTTC-World Travel and Tourism Council (2013), Country reports: Travel and

tourism economic impact ZEI EU (2006), Turkey-Monitor, Vol. 2, No. 1, March

Page 131: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

131

BÖLÜM II

TÜRK-ALMAN BİLİMSEL İŞBİRLİĞİNİN GÜNCEL ARAŞTIRMA KONULARI

Page 132: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 133: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

133

Kısım 1 Göç ve Sağlık

Page 134: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 135: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

135

Disiplinlerarası Tartışmalar Işığında Almanya’daki Türkiyeli Kadın Göçmenlerin

Sağlık Koşullarının Tarihsel Gelişimi Aslı TOPAL-CEVAHİR

Giriş

„... ne okuyabiliyor ne de yazabiliyorlardı, daha çocukluktan bile çıkma-dan kocaya satılıyorlardı. Yani koca, başlık parası ödeyerek karısının kendisine mutlak olarak itaatini satın almış oluyordu. Bu da sonuç ola-rak, çoğu kadına Almanya’ya göçmek isteyip-istemediğinin hiçbir zaman sorulmadığı anlamına geliyordu. Bu tür kararlar tamamen erkeklerden oluşan aile meclisinde alınıyordu. Satın alınmış gelinler olarak, kendile-rinin hiçbir yaptırımı olmaksızın kentlerimize geliyorlar, işletmelerimize geliyorlardı“. (Paczensky, 1978: 7)

Türkiye’den „misafir işçi“ alındığı zamanlarda (1960-1980) işçi olarak ya da ailelerinin peşinden Federal Almanya’ya göç eden Türk kadınla-rı; toplumsal kaynaştırma çerçevesinde, sağlık bakım hizmetlerine az ya da çok uyum sağlamışlardır. Çeşitli incelemeler; göçmen kadınların, sağlık durumları ve yaşam şansları bakımından ihmal edilmiş bir grup oluşturacak kadar, belirli sağlık risklerine maruz kalmış ve kalmakta olduklarına işaret ediyor. Ancak işçi alımlarının başladığı dönemde bunlar; red kotası gereğince kendilerine, misafir işçi statüsü için zorun-lu olan „sakıncasızlık belgesi“ doldurulan en sağlıklı adaylardı. Sağlık denetiminin; yerli (Almanya) halkın korunması, bulaşıcı hastalıklar-dan koruma, gereksiz masraflardan ve sosyal sorunlardan kaçınma için kesinlikle gerekli olduğu açıklandı. Sonraki yıllarda bu seçme işleminin ve özellikle genç insanların Almanya’ya çağrıldığı gerçeğinin sonucu olarak healthy migrant effect (sağlıklı göçmen etkisi) dediğimiz

Page 136: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

136

durum ortaya çıktı. Peki, bu çelişki, geçen on yıllar boyunca izlediği gelişim içinde nasıl algılandı ve açıklandı?

Elinizdeki bu doktora tezi projesi; sadece, Türkiye bağlantılı göç-menlik kökeni olan kadınların güncel sağlık durumlarını belgelemeyi değil aynı zamanda bu konuyu uzun erimli olarak tarihsel bakış açı-sıyla araştırmayı hedeflemektedir. „gurbet“e geldiklerinde bu kadınla-rın ne gibi sağlık sorunları vardı? Sağlıklı olarak mı geldiler? Üç ya da dört yıl gibi belirli bir zaman aralığında sağlıkları ya da hastalıkları nasıl bir gelişim gösterdi? Süreç boyunca Türk kadın göçmenlerde hangi somut hastalık görüngüleri belirlenebilir? Onların sağlık sorun-larına esas olarak hangi nedenler yol açmıştır? Kadın göçmenler nasıl yaşlanıyor, örneğin alzheimer ya da bunama hastalıklarında nasıl dav-ranıyorlar?

Bu ve benzeri soruların değişik alanlarda araştırılması gerekir özellikle de bireysel alanda; kendi sağlık durumunu nasıl algıladığı, olası sorunlarla nasıl baş etmeye çalıştığı gibi. Devlet (göç veren ve göç alan ülke) alanında sağlık politikası stratejileri ve olası hatalar; muhte-mel nedenler olarak araştırılmalıdır. Sosyo-kültürel alanda; Türk kadın göçmenlerin sağlığı üzerinde etkisi olmuş ve bugün de hala olmakta olan ve potansiyel kaynaştırma engelleri veya dahası psikolojik hastalık nedenleri ortaya koyan sayısız etkenlerin analiz edilmesi gerekir: Çalış-ma koşulları, aile yapıları, cinsiyet rolleri, din, dil engelleri ve eğitim durumu da; bunlar, her olasılığa karşı, sağlık ve hastalığı koşullayan etmenler olarak tanımlayabilmek için araştırılmalıdır.

Bu tez; 20. yüzyılın ikinci yarısından beri Almanya’da yaşayan Türkiyeli kadın göçmenlerin sağlık sorunlarının altında yatan nedenle-rin açıklanmasına katkı yapmayı amaçlamaktadır. Gerçekliklerin tarih-sel bakış açısıyla analizi; şimdiye kadar sağlık durumu ile ilgili olarak hemen hemen hiçbir sonuca ulaştırılamamış gerçekleri ortaya çıkarma-lı ve böylelikle kadın göçmenlerin güncel sağlık durumlarına ve sağlık gereksinimlerine daha iyi bir yaklaşım için katkı olmalıdır.

Page 137: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

137

Araştırma Hakkında

İşgücü göçü diğer adıyla „misafir işçi alımı“ hakkındaki araştırmanın odağında asıl olarak, erkeklerin ekonomik ve politik göçleri vardı. Bu, „yabancı işçi“ imajının sanayi sektörü tarafından belirlenmesi ve bu sektörün „erkek sektörü“ (örneğin madencilik) olarak görülmesiyle ilgili bir durum olsa gerek. Ailenin bir üyesi olarak göç eden kadınlara, kural olarak bağımlı (edilgin) göçmenler diye bakılırken göç konusunda erkeklere bağımsız, etkin bir rol biçiliyordu. Halbuki Almanya’ya işçi göçü baştan itibaren görmezden gelinemeyecek bir oranda kadınları da kapsıyordu. 1972’de genel göçmen işçilerin % 29’u ve Türkiye’den gelen işçilerin de % 23’ü kadındı (Ausländische Arbeitnehmer, 1969-1974: 2). Türkiye’den Almanya’ya giden kadın işçi sayısı 70’li yılların başlarında arttı. Çünkü endüstri; ucuz işgücü olarak çok sayıda yabancı kadın işçi arıyordu (Fırat, 1987: 131). Onlar, göçün ilk yolu olmak üzere, Alman-ya’da yeterli işgücü bulunmaması nedeniyle sadece Almanya ekonomi-sindeki aşırı canlanmayı desteklemeleri için değil aynı zamanda bu can-landırmayı gerçekleştirmek için „misafir işçi“ olarak Federal Almanya tarafından çağrılmışlardı. Ancak kadınlar göçmen işçi olarak ya da göçmen ailesinin bir üyesi olarak göçün sonuçlarından doğrudan doğ-ruya etkilenmişlerdi (Boos-Nünning, 1998: 304).

20. yüzyılın kadın hareketlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan araştırma çalışmaları; dikkatleri, ilk kez göçün kadın boyutuna çekti. Türkan Yılmaz; 1991’de, Almanya’daki yaşı epey ilerlemiş göçmenle-rin durumu üzerine gerçekçi materyalleri inceledi ve şunu gördü:

„... kadınların, özellikle de yaşı epey ilerlemiş kadınların durumuna

hemen hemen hiç ya da yeterince değinilmemiş. Kadınların sorunları bağımsız olarak ele alınmamış, tam tersine ya erkeklerle ilgili sorunlar veya aile içi anlaşmazlıklar ele alınırken yahut da erkeklerin sorunlarının bir alt unsuru olarak ele alınmıştır” (Yılmaz, 1997: 7). Marschalck ve Wiedl’ göre (2001) bir araştırma alanı olarak göç ve

sağlık konusunda; göç ve sağlık ya da göç ve hastalık ilişkisi bağla-mında önyargılar ve çelişkili yaklaşımlar vardır. Onlara göre bir yanda

Page 138: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

138

kadın ve erkek göçmenler yerlilerden (Almanlardan) daha da hastadır ve onlara göre daha fazla doktora gider ve bu nedenle de bütün sosyal güvenlik sisteminin yükünü arttırırlar öte yandan da sağlık kurumları; yerli halkı, yabancı ve tehlikeli hastalıklardan korumak çabasıyla, hizmetlerini olabildiğince sağlıklı yabancı işçilere yönlendirirler. Marschalck ve Wiedl’in bu değerlendirmeleri; göçmenlerle ilgili araş-tırmalarda sağlık bilimleri konusundaki sorgulamaların temel olarak iki bakış açısıyla tartışıldığını açığa çıkarıyor. Bir tarafta „göçmenlik ve kaynaştırmanın sonuçları“ olgusu öbür tarafta ise „göçmenliğin ve kaynaştırmanın sonucu olan hastalıklar“ söz konusudur. Göç ve sağlık araştırmasının son olarak anılan araştırma alanı; bu çalışmanın asıl ağırlık merkezini oluşturmaktadır. Bu araştırma alanına yönelik olarak uluslararası düzeyde sayısız inceleme vardır ve göç alan bir ülke ola-rak eskilere uzanan gelenekleri nedeniyle özellikle ABD’de araştırma-lar, daha 20. yüzyılın başlarından bu yana göçün getirdiği sağlık so-runlarıyla meşgul olmaktadır (Marschalck, Wiedl, 2001; Krieken, 2001). Göçlerin sağlık açısından getirdiği sonuçlarla ilgili bilimsel uğraşılar, gerçi Almanya’da 1970’li yıllarda yoğunlaştı ama asıl olarak 1973’den itibaren işçi isteminin durmasından sonraki göçmen işçi yerleşimleri dönemi, araştırma alanının belli bir kararlılığa ulaşmasını sağladı. Wiedl ve Marschalck; Alman üniversitelerinde sağlık bilimlerinin ko-nulması ve yeniden düzenlenmesinin de olumlu yöndeki büyük etki-siyle „göç ve sağlık“ konusunun bilimsel bir hedef düzeyine yüksel-diğini önemle belirtiyor ve tıp, psikoloji, sosyoloji, tarih ve pedagoji gibi bilim dallarının da araştırmalara katılması gerektiğini savunuyor (Marschalck, 2001: 9). Dietzel-Papakyriakou; 1960’lı yıllardaki ve 1970’li yılların başlarında, göçmen işçiler aracılığıyla dışarıdan gelen ve ancak 1970’li yıllarda yavaş yavaş tavsayan bulaşıcı hastalıklar ve bunların yerliler için olası sağlık tehlikeleri üzerine yapılan yoğun tartışmalara dikkati çekiyor (1985: 23). Aynı dönem içinde, bulaşıcı hastalıkların kamu sağlığı için önemi de gittikçe azaldı.

Kadın ve erkek bütün göçmenlerle ilgili danışmanlık, tedavi ve bakım hizmeti ve göçün bir sonucu olarak rahatsızlık ve hastalıkların önlenmesi; araştırmaya, etiyolojik (hastalık nedenleri) modellerinden

Page 139: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

139

patogenez (hastalığın oluşum ve gelişim) biçimlerine ve sağlık bakım hizmetlerinden yararlanma koşullarına kadar uzanan birçok soru yö-neltiyor. Göç, hastalık ve sağlık konusundaki son araştırma, Marschalck ve Wiedl’e göre (2001: 9), şimdilik sadece hastalığa yönel-tilmiş bir açılımın belirgin izlerini taşımaktadır. Bunun muhtemel ne-deni olarak yazarlar; araştırmanın büyük bir bölümünün, „hastalanmış olan göçmenler hedef grubu“nu ele almış olmasını gösteriyor. Buna koşut olarak; göç ve düşük yaşam koşullarına rağmen korunabilen sağlık, pek seyrek konu edilmiştir (Dietzel, 1985: 17). 21. yüzyılın ba-şından beri, değişik alanlarda çıkan sayısız bilimsel araştırma şu soru-ya yanıt arıyor: Göç, insanı hasta eder mi? Borde ve David; bakım hizmetleriyle ilgili olarak kadın göçmenlerin durumları hakkında ya-pılmış sayısız yayına işaret ediyor (2000, 2001, 2003, 2007, 2008, 2013) ancak gelişim, sağlık ve hastalık açılarından cinsiyet etkeni oldukça fazla ihmal edilmiştir (Weiss, 2003).

Yöntemler Üçlemesi

Bu doktora tezinin yazılması için, „yöntemler üçlemesi“ diye adlandı-rılabilecek özel bir yöntem stratejisi geliştirildi. Üç bilimsel yöntem alındı ve bir arada kullanıldı: a) Araştırma sonuçlarının ikincil analizi, b) Arşiv araştırması c) Oral-history yöntemi (çağın tanıklarını konuş-turma yöntemi)

Yöntemler üçlemesinin nedeni şudur: Göçmen işçi alımının baş-lamasından beri konu ile ilgili yayınlanan araştırma sonuçlarından çıkarılan bir birleştirme analizinden (aynı konuda daha önceden ya-pılmış araştırmaların sonuçlarına bakarak yapılan birleştirme analizi) hareketle, göçmen işçi alımının bürokratik ve diplomatik koşulları üzerine yeni bir birleştirme araştırmasını tamamlayabilmek ve özellik-le de bu koşulların analizini yapabilmek için tarihsel arşiv araştırması yöntemi seçildi. Alman ve Türk arşivlerinden1 çıkarılan resmi belgele-rin yardımıyla, göçmen işçi alımı döneminde bürokrasi içinde meyda-

1 Federal İş Kurumu (Koblenz Federal Arşivi) ve Domid Arşiv Köln, aynı zamanda

Devlet İstanbul Arşivi, İstanbul Üniversite Arşivi, İstanbul Gazete Arşivleri

Page 140: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

140

na gelmiş sorunlar ve çözüm yollarından bazıları ortaya çıkarılabilir ve tarihsel araştırmalar daha da genişletilebilir. Ne var ki bu iki yöntem de, araştırmada geçen kişilerin bakış açılarını aydınlatmaya yetme-mektedir. Ayrıca, her iki araştırma yöntemiyle kazanılmış olan mater-yal; Federal Almanya’daki Türk kadın göçmenlerin öznel bakış açısıy-la, sağlık koşullarının tarihsel bir panoramasını çıkarmaya yeterli de-ğildi. Bu iki etken beni, başka bir yöntem yani „oral-history“ yöntemine başvurmaya yöneltti. Özellikle bu görgül bölüm; kendi kurguladığım araştırma çalışmasının özgün yenilikler içeren katkısını somut olarak gösteriyor; yüzümüzü çevirmemiz gereken ve hem bu araştırma alanı için en iyi sonuçları almayı sağlayacak hem de yenilikler getirecek yönü, gözler önüne serebilecektir. Şimdiye kadar bu alanda, bu üçlü yöntem stratejisini izleyen hiçbir yayın yok. Niteliği yükseltmeyi ve yenilikler getirmeyi amaçlayan bir araştırma hazırlıkları çerçevesinde; etnografik söyleşiler (farklı köken veya kültür kümelenmelerindeki insanlarla yapılan söyleşiler) yardımıyla, sınırlı sayıda Türk kadın göçmene sağlık durumlarıyla ilgili sorular soruldu. Analizler için be-timleyici (deskriptiv) bir yöntem kullanıldı. „oral-history“ araştırması-nın anlamı ve önemi; özellikle „konunun öznesi olan kişiler“in dile gelebilme olanağında odaklanmaktadır. Böylece bilim, kadınların ses-lerini duyurmaları için bir kanal olmuş olacaktı. Ancak incelemenin bu bölümünün; genellemeye uygun olmadığını, genel yöntem stratejisini desteklediğini ve gerçeklere ulaşmanın yolunu açtığını belirtmeden geçmemek gerekiyor.

Birinci göçmen işçiler kuşağından 14 kadın göçmenle söyleşi ya-pıldı. Bunları üç ayrı kümede toplayabiliriz:

1. Çalışmak için gelmiş kadın göçmenler (resmi istem, „1. yol“ ) 2. Meslek sahibi ev kadınları (Aile birleşimi) 3. „Ev kadınları“ (Aile birleşimi) Ayrıca bir de Türkiyeli bir Kürt göçmen kadınla söyleşi yapıldı.

Bu söyleşi; konunun geneli içinde sığınma olgusunun bir ara başlık olarak ele alınıp analiz edilmesini amaçlıyor. „Bazı bölümleri herkese açık olan söyleşiler“; belli bir söyleşi düzenine uyuyordu ve Türkçe

Page 141: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

141

olarak yapıldı2. Yazıya geçirme işleminden sonra söyleşi metinleri Almancaya çevrildi. Söyleşi yapmayı kabul eden ve incelemede geçen insanlar Kuzey Ren-Vestfalya eyaletindendi ve Köln, Düsseldorf, Aachen kentlerinde yaşıyorlardı. Kendilerine, düzenli görüşme ola-nakları hazırlayan göçmen örgütlenmeleri ağı sayesinde ulaşıldı.

1. Sonuçlar

1.1. „Almanya Yolculuğu“nun Başlangıcı-Hangi Kadınlar, Ne Zaman Almanya’ya Göçüp Geldiler?

O kara trene bindiğimde benim dünyam karardı! O trene bindiğim sa-niye... (saniyelerce ağladım)... Dünyam karardı dedim ya, daha ne diyebili-rim ... korku, pişmanlık, özlem o an başladı ve canımı o kadar yaktı ki.

Als ich in den alten Zug eingestiegen bin, gingen alle Lichter aus … die Sekunden als ich eingestiegen bin (weinen) … meine Welt verdunkelte sich … Angst, Reue, Trennungsschmerz haben zu diesem Zeitpunkt angefangen und es hat mir so wehgetan.

Yabancı işçi isteme gerekçeleri, yabancı işçilere duyulan ilgi ve

yabancı işçi istemeye yönelten itkiler, aşağıdaki etmenler ve etkenlerle açıklanabilir:

"Son yıllarda, Alman işverenler erkekten çok kadın işçi tercih ediyordu.

Patronların bu isteği, haritalarda bile görülemeyen en uzak Anadolu köy-lerine ulaşacak kadar ağızdan ağıza, kulaktan kulağa hızla yayıldı. Ken-dileri dışarıya gidebilme umudunu yitirmiş olan erkekler karılarını Al-manya’ya göndermeye başladı. Ama bu o kadar da kolay bir şey değildi! Bir kere kadınların genç olması gerekiyordu. [...] Gaz lambalarının aydın-lattığı evlerde kavga eksik olmuyordu. [...] Bir eksik etek, bir kadın tek başına hem de „kafir“lerin yanında nasıl işe gidebilirdi! Olacak şey miy-di bu? [...] Ama oldu. Yoksulluk ağır bastı. Paranın karşısında gelenekler arka plana itildi. Ve trenler erkeklerden fazla kadın taşımaya başladı Al-manya’ya (Üstün: 40).

2 Kürt göçmenle yapılan söyleşide dil zorlukları nedeniyle sıkıntılar yaşandı ve bun-

dan dolayı yazılı metinlerde kırık dökük Almanca ve Türkçe pasajlar halinde akta-rıldı.

Page 142: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

142

Göçmenlikte hayatı, kimlikleri ve onurları bakımından kadınların hepsinin olumlu geçirdikleri söylenemez; hele hele vatanlarında daha iyi sosyal ve ekonomik konumlarda iken göçmüş olan kadınlar (Koptagel-Ilal, 1998: 299). Kadınlar alıştıkları hayattan birdenbire ko-parılıp alındılar.

Çoğu kere, uyum sağlamış oldukları kurulu düzenlerinden bir-den koparılmak ve yeterince hazırlıksız olarak kendilerini modern bir sanayi toplumu içinde bulmak, çoğu zaman kadınların karşılaştığı ortak ve benzer durumdur. Pek çoğu çocuklarını bırakıp geldi. Yani ayrılık onlar için, suçluluk duygusuyla karışık psikolojik bir baskılan-ma anlamına geliyordu (König, 1994: 53). Ekonomik zorluklar içinde debelenen aileler; aile ve ahlak kurallarını unutuyor, kadınlarını ve yetişkin kızlarını kendilerinden önce Almanya’ya gönderiyordu. Gi-denler, kocalarını Almanya’ya aldırıncaya kadar çoğu zaman birkaç yıl geçiyordu. Almanya’da kendilerine bağımsız bir düzen kurabilecekleri umuduyla eşinden ayrılmış, eşi ölmüş veya tek başına yaşayan kadın-lardan de gelenler vardı. Böylesi durumlarda bağımsız göçmenlikten söz edilebilir. Tablo 1, erkeklerle karşılaştırmalı olarak kadın işçi alı-mının zaman içindeki gelişmesini gösteriyor. Abadan Unat; Alman-ya’ya kadın işçi göçü olgusunu anlatıyor ve işçi göçünün ilk aşaması içinde göç eden kadınların payının oldukça düşük olduğu tespitini yapıyor (2005: 182). Sonraki aşamalarda bu oran yükselir. Çünkü pek çok kadın eşlerinin peşinden veya bağımsız olarak Almanya’ya göç-müştür. 1966/67 yıllarındaki ekonomik gerileme sırasında Almanya’da ekonomik etmenlere bağlı olarak yükselen bir kadın işçi talebi vardı. Abadan Unat, bunu şöyle açıklıyor (2005: 207-208).

"Örneğin eskimiş sanayi tesislerini kullanmaya devam etmek, düşük

ücretler ve el becerisine duyulan gereksinim."

Page 143: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

143

Tablo 1: Türk kadın ve erkek işçilerin sayısal gelişimi

Kaynak: BfA, Ausländische Arbeitnehmer 1972/1973, Nürnberg 1974, S. 70 f.

Yüksek talep yüzünden artık özellikle kadınların da işe alınması,

genel göçmenlik durumunu değiştirdi ve ilerde gelebilecek Türk kadın göçmenleri yeni yükümlülükler altına soktu. Bu sıralarda, Almanya’ya gitmek isteyenler, Türkiye’deki başvuru noktalarının önlerinde çok uzun kuyruklar oluşturuyordu. Türkiye İş Kurumu’nda (O yıllardaki İş ve İşçi Bulma Kurumu); Federal Almanya’da çalışma izni için bekle-yen yaklaşık 1 milyon erkek aday kayıtlıydı (Abadan Unat, N., 1985: 208) Ama öte yandan da Alman işverenler yoğun olarak, ucuz kadın işçi istiyordu. Türk erkek ve kadınları; ekonomik sıkıntılar yüzünden, aile yapısı içindeki geleneksel cinsiyet rollerini değiştirmeye zorlanı-yorlardı. Erkek, kendisini kısa bir süre içinde yanlarına aldıracakları umuduyla, karısını ve kız çocuklarını Almanya’ya çalışmaya gönderi-yordu. Çünkü kocanın; karısı tarafından kısa süre sonra (çalıştığı işye-rine tavsiye ederek) ismen çağrılması veya ailenin birleştirilmesi çer-çevesinde karısının peşinden gitmesi mümkündü. Kadın; eğer tek başına Almanya’ya gelmiş ise kısa zamanda Türkiye’ye geri dönmek

Page 144: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

144

zorunda kalıyordu. Evli kadınlar; göçmenliğe başladıkları güne kadar-ki deneyimlerine göre üç kategoriye ayrılıyorlar:

• Şehirli orta sınıf kadınları: Kadınlar şehirde doğmuş veya göç-meden önce uzun bir süre şehirde yaşamıştır. Ya meslek sahi-bidirler ya da ev kadını olmuşlardır.

• „Gecekondu“ kadınları (Yani yeni oluşmuş, getto tipi ve çoğun-lukla illegal yerleşim yerlerinden kadınlar): Burada kadınlar belirli bir süre şehirde yaşamıştır. Bu da, iki aşamalı göçmenlik sürecinin birinci adımı anlamına gelmektedir. Kırsal yaşam bi-çimi karşısında hiçbir değişiklik yoktur. Kentsel yaşam düze-niyle sınırlı bir yakınlaşma olmuştur.

• Kırsal kesim kadınları = Köylü kadınlar: Bu kadınlar, göçmen ola-rak başka bir ülkeye varıncaya kadar kent yaşamı görmemiş-lerdir. Bu durum; köy kültüründen batılı kent kültürüne ani bir geçiş demektir. Bu kadınlar genellikle aile bütünleşmesin-den sonra kocalarıyla bir araya gelmişlerdir.

Grottian da, tek tip bir Alman kadını olmadığı gibi tek tip bir Türk kadını da olmadığını açıklıyor. Türkiye’den gelen göçmen kadın-ların hepsi Türk pasaportuyla gelseler de aralarında bir sürü farklar vardır: Etnik köken, mezhep, nereli olduğu, aile durumu, eğitim du-rumu, meslek, dil. Buna uygun olarak da bu kadınların Alman tıp hizmet kurumlarıyla yaşadıkları sorunlar da farklıdır. Doktora projesi bu yüzden kadın göçmenlerin net bir tanımını ortaya koymaya çalışı-yor, ayrıntılı algılamaları ve şahsiyetleri göz önüne alıyor.

1.2. Yolculuğun Başındaki Sağlık Durumu –

„healthy migrant effect“ mi?

…benim idrarım, kanım, ciğerlerim herşeyim sapasağlam idi, bir tek gözlerimden sıkıntım vardı işte onu da gözlükler ile hallettik ... son gün eli-ne bir kağıt verirdiler, herşey tamamdır diye. Sonra 10 gün içinde kağıtla-rım biletlerim vs. geldi ve buraya geldim. Sapasağlamdım. Buraya geldi-ğimde tekrar aynı muayeneyi iş yerinde yaptılar…

… mein Urin, Blut, Lungen, alle inneren Organe wurden untersucht,

und es war alles in Ordnung… Ich war kerngesund, nur meine Augen ...

Page 145: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

145

ich konnte die Ferne nicht gut sehen. Das Problem haben wir mit einer Brille behoben. Alles war in Ordnung. Nach 10 Tagen kamen meine Papiere und ich kam hierhin. Noch am selben Tag wurden wir noch mal untersucht, bei mir war alles in Ordnung. Ich war kerngesund…

Hisashi Yano da şöyle soruyordu: „Geleceğin işçilerinin sağlığını güvenceye almak mı yoksa asıl, Alman toplumunu dışarıdan gelebilecek bulaşıcı hasta-lıklardan korumak mıydı söz konusu olan?“ (2001: 65).

Önceleri bulaşıcı hastalıkları önlemeye yoğunlaşmış olan sağlık

kontrolleri; 1960’lı yıllarda, genel halk sağlığı koruması anlamında yeni yönelimlere girdi. Her sefer göçmen işçi konvoyları geldiğinde, sağlık açısından gerekli koşulları taşımayan durumların olduğu da görülüyordu. Bunlar „yanlış bilgilendirme“ olarak gruplandırılıyor ve işe alınanlar geri gönderiliyordu. Buna karşı Federal Almanya İş (ve İşçi Bulma) Kurumu 1964’ten itibaren, tıbbi muayeneler için net tanım-lanmış ve kurallara bağlanmış düzenlemeler getirdi. Zaten göçmen işçi alımlarının ilk zamanlarından itibaren; sağlık muayenesine girilmesi ve sağlıklı olduğunun belgelenmesi, oturma izni alabilmenin ve bunun arkasından da çalışma izni alabilmenin olmazsa olmaz önkoşuluydu. Yabancı işçilerin sağlık açısından uygun olmalarının gerekçesi aslında; halk sağlığını tehlikeye düşürebilecek olan hastalıkları önlemekti. Al-man halkının, özellikle aşağıdaki hastalıklardan korunmasını sağla-mak gerekiyordu:

“Dünya Sağlık Örgütü’nün 25 Mayıs 1951 tarihli ve 2 numaralı Uluslararası Sağlık Tüzüğü“nde belirtilen, karantina zorunluluğu olan hastalıklar3

• Solunum yollarındaki etkin veya etkinleşme eğilimindeki tü-berküloz

3 BAVAV Yazısı (Bundesanstalt für Arbeitsvermittlung und

Arbeitslosenversicherung=Federal İş Bulma ve İşsizlik Sigortası Kurumu), İlgi: Ya-bancılara Oturma İzni İşlemleri, Burada: sağlıkla ilgili koşullar, 1 Ağustos 1965, Nürnberg, Sorumlu: Helmut Weicke, Alıntı: Bundesarchiv Koblenz, Abteilung B (BRD- Geschichte), Belge no: B 119 33 50, Archivalieneinheit: 0144, Filmnummer: 0216, Sayfa 1- 10, burada 2- 6.

Page 146: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

146

• Frengi veya • (göç alan ülkede, yerli halkın bu hastalıklara ve rahatsızlıklara

karşı koruma kuralları düzenlenmiş ise) diğer mikroplar yo-luyla bulaşan veya ilişki yoluyla geçen paraziter hastalıklar ve rahatsızlıklar.

Bu sağlık denetimi işlemlerinin sonuçları asıl olarak işyerlerinde, insanların karşısına çıkıyordu. „Türkler daha seyrek olarak hastalığın keyfini çıkarıyorlardı“, daha seyrek olarak tıp hizmetlerinden yararla-nıyorlardı. Araştırma, bu istatistiki bilgilere dayanarak, göçmenlerin Almanlardan daha „sağlıklı!“ olduklarını kabul etti. (O zamanki du-rum) bu kabullenmeyi „healthy migrant effect“ tezi izledi (1970’lerde). Bir an önce para kazanmak olsun, işyeri hekimlerine kadar varan res-mi makamlara yönelik belirgin güvensizlik olsun, göçmen işçilerin, hastalıklarını ve rahatsızlıklarını saklamalarına yol açmış olabilir. On-ların çoğu, hastalandığında, rapor almaktan ve işten çıkarılmaktan dahası vatanlarına geri gönderilmekten korkuyordu.

Özetlersek: Çalışmak için Almanya’ya giden göçmenler, istatistik-lere göre „sağlıklı“ydılar. Çünkü sağlık denetiminden başarıyla geç-mişlerdi ve Alman sağlık sistemi de onların Alman’lara göre sözde daha sağlıklı olduklarını kabul ediyordu. Ne var ki incelemeler birkaç yıldan beri, genel olarak ama özellikle de göçmenler tarafından, buna-lım ve psikosomatik rahatsızlıklarla ilgili olarak daha fazla tıbbi hiz-met istendiğinin gözlemlendiğine işaret ediyor (Örnek Rommel, 2005; Razum vd., 2008). Göçmenler artık bunalımlı ve psikolojik açıdan ra-hatsız olarak ifade edilir ve bunlarla yaftalanır olmuşlardı. Onlar şimdi Alman’lardan „daha hasta“ mı olmuşlardı!? Bu değişim nasıl açıkla-nabilirdi? Göç, insanı hasta mı ediyordu?

Page 147: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

147

1.3. “Göç, insanı hasta mı ediyor?“

... Herşeyi var: gariblik, hasretlik, Türkiye özlemi, insanların yok bu-rada...burası herşeyini alıyor senden, Almanya herşeyini alıyor elinden. Memleket hasreti birkere ... onun acısı anlatılır gibi değil. 47 senedir bura-dayım, ama hasretliğim hiç bitmedi. Yeni kopmuş gibi acısı hala taze, hiç dinmedi o acı ... benim hasretliğim hiç bitmedi.

… Alles bringt die Migration: Befremdlichkeit, Sehnsucht,

Heimatssehnsucht, deine Menschen sind nicht hier… die Fremde nimmt dir alles weg, Deutschland nimmt dir alles weg… Deine Heimat … die Sehnsucht endet nie, ich kann das nicht beschreiben. Seit 47 Jahren lebe ich hier, aber die Sehnsucht nahm kein Ende … der Trennungsschmerz ist immer noch so frisch, dieser Schmerz nimmt nie ab, meine Sehnsucht hat kein Ende…(weinen)

Tabiki yaşlanıyoruz, tansiyon gibi rahatsızlıklarım var tabi, bunlar nor-

mal, yaşlanmaktan. Ama çoğu sorunların sebebi göç ve sonra yaşadıkların. Beni hasta eden yolculukta trendeki korku, o korku kaldı, benim için

bir psikolojik rahatsızlık bu. Sonra ailenden kardeşlerinden anandan ba-bandan ayrı kalmak çok acı çok ... o ayrı kalma acısı, özlem içinde yara açı-yor. Problemlerinden yanında olmamaları ayrı acı. Onların hastalıkları olur problemleri olur uzaksın ayrı acı.

Buradaki yaşam şartları, hep çalış hep çalış. Stress. Gurbet hasta eder evet kesinlikle!

Natürlich werden wir älter, Blutdruck, Kreislaufprobleme sind nor-

mal, das kommt vom Altern. Aber der Grund für die meisten meiner gesundheitlichen Probleme ist die Migration und was ich später erlebt habe. Mich hat die Angst, die ich im Zug hatte, krank gemacht, ja diese Angst ist geblieben, das ist mein psychisches Problem. Vor allem das Getrennt-Sein von Familie, Mutter, Vater und den Geschwistern… das ist so bitter und tut weh. Der Trennungsschmerz, die Sehnsucht sind wie eine offene Wunde in mir. Dass sie nie da sein konnten, wenn ich Probleme hatte oder es mir schlecht ging. Dass ich nie da sein konnte, wenn sie krank waren… das alles schmerzt sehr, sehr… Die Lebensbedingungen hier…immer arbeiten, immer arbeiten. Stress.

Ja, Migration macht krank, mit Sicherheit!

Page 148: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

148

Yabancı kadınların içinde bulunduğu durum, iki karmaşık sıkın-tıda belirginleşir. Birincisi; genellikle zorlu çalışma yaşamının ve bit-mek bilmeyen dağ gibi sıkıntıların getirdiği bedensel yıpranma ile aileden, çocuklardan ayrılma yıllarındaki psikolojik baskılanmalar. İkincisi: kadın göçmenler; hastalıklar gibi, hayal kırıklıkları gibi, ayrı-lıklar ve yakınlarını kaybetme ya da kaybetme tehdidi gibi denge bo-zucu yaşamsal olaylara karşı genellikle erkeklerden daha güçlü görü-nüyorlar. Araştırma sonuçlarıyla kabul edilen bilgilerden sapma gös-teren ve söyleşilerin incelenmesiyle sonuçların kısa ve özet bir tanıtımı ortaya konulması gerekiyor.

Ankete katılan kadınlar; doktorların hangi cinsten ve hangi ulus-tan olduğu konusunda, sosyal ve kısmen de bilimde kabul edilenden daha az tabularla karşılaştıklarını bildiriyorlar. Kadın veya erkek dok-torun Türk kökenli olmasından dolayı peşinen daha memnun oldukla-rı da yoktu. Halbuki doktor hasta ilişkilerinde bugün hâlâ ciddi sorun-lar vardır. İşte söyleşiye katılan kadınlar tarafından, ilaç tedavisinden özellikle de psikolojik tedavilerden memnun olmadıkları sık sık tar-tışma konusu ediliyor. Ayrıca, doktorların ve bilhassa Türk doktorla-rın hastalara az zaman ayırdıklarından şikayetçiler. Onların, alternatif yöntemleri kullanmadan, öncelikle ilaçla tedaviyi tercih etmelerini de eleştiriyorlar. Başlı başına ve bugün incelemelerde hâlâ belirli bir olgu, Türkiyeli kadın göçmenlerin erkek de olsa kadın da olsa doktora yan-larında biri olmadan gitmemeleridir. Hele de ailenin namusunun ko-ruyucusu olan kocalar böyle durumlarda kendilerini rahat hissetmi-yorlar tam tersine bu durum, doktora gidildiğinde dilsel sıkıntılarla kendini açığa vuran sıkıntıdan daha fazla strese giriyorlar.

Söyleşiler, söyleşiye katılan kadınlar açısından, eleştirilerini dile getirmek ve sağlık alanında Türk kadını ile ilgili oluşmuş imgeye karşı çıkmak için bir fırsat oluyor.

Aşağıda, söyleşi incelemesinden çıkan, gruplara özgü sonuçlar or-taya konacaktır.

Grup 1: „Göçmen kadın işçiler“ Göçmen kadın işçiler söyleşilerde; çalışmak üzere Almanya’ya

göçebilmek için altından kalkmak zorunda oldukları tıbbi kontroller

Page 149: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

149

üzerine yoğun ve ayrıntılı olarak konuşuyorlar. Bu bağlamda yasadışı „ilaç ticareti“ hakkında ilginç noktalara değindiler. Söylediklerine göre bazı hemşireler, kan muayenesinden „olumsuz sonuç“ çıktıktan sonra kendilerine ilaç satmış. Bu ilaçları bir hafta boyunca almaları gereki-yormuş. Ondan sonra kan değerleri yeterli düzeye çıkarmış.

Bu grup katılımcıların hepsi, söyleşinin yapıldığı sıralarda bulgu olarak ortopedik rahatsızlıklar ve uyku bozuklukları çekiyorlar. Psiko-somatik (ruhsal/bedensel) rahatsızlıklar ve problemler konusuna daha az giriyorlar. Sağlık gelişmelerindeki olumsuzlukların nedeni olarak şunlar sayılıyor: Kötü çalışma koşulları, stress, göç etmekteki amaçla-rına ulaşabilmek için aşırı yüklenme ve aşırı baskılanma. Son olarak belirtilmesi gereken ise; hastalık süreçlerini muhtemelen hızlandıracak olan doğal biçimde yaşlandıklarının da ayrımına vardıklarıdır.

Grup 2: „çalışan evli kadınlar“ İkinci grup; aile birleşimi çerçevesinde göçüp gelmiş olan ama ge-

lişlerinden beri de Almanya’da çoğu zaman bir işte çalışan kadınlar-dan oluşuyor. Bu grubun „göçmen kadın işçiler“ grubundan farkı daha söyleşinin başlarında açığa çıktı: Çalışan evli kadınların göçmen-liklerindeki amaçlarının maddi yanı fazlaca önemli değildi. Bu kadın-lar asıl olarak, hiyerarşik sıralamanın en altında yer aldıkları gelenek-sel ve baskıcı sistemlerden kaçmak istiyorlardı. Özetlersek: Alman-ya’daki kocanın arkasından oraya göçünceye değin yanlarında yaşadı-ğı kocanın ailesinden kaçmak istiyorlardı. Bu grubun kadınları büyük çoğunlukla kırsal kesimlerden gelmişlerdi Almanya’ya. Rastlantılarla ortaya çıkmış ve özellikle Türkiye’nin batısından ve doğusundan ka-dınlar arasındaki farkta belirginleşen çok ilginç bir sonuç.

Türkiye’nin doğusundan gelen kadınlar hep; vatanlarındayken durmadan karşılaştıkları ve yaşamlarını sürekli zorlaştıran belirli, günlük sıkıntıları vurguluyorlar. Evde musluk suyu yoktur, köyde elektrik yoktur, alt yapı, yol, sağlık hizmeti yoktur vb. Doğu Anado-lu’dan gelmiş olan kadınlar Türkiye’nin batısından ve şehirlerden gelmiş kadınlardan çok başka koşullarda yaşadıkları için konuşmala-rımızdaki söylemler de iyice farklılaşıyor. Vatanlarındaki alt yapı ve çağdaşlaşmışlık düzeyi de, eş zamanlı olarak gelişmemişti. Buna bağlı

Page 150: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

150

olarak; Almanya’dan beklentileri de çok değişikti ve Almanya’ya gel-dikleri andan itibaren her birinin duyduğu memnuniyet farklıydı. Sağlık hizmetlerinden yararlanma bakımından da anket konuşmala-rında çok farklı söylemler saptandı. Söyleşiye katılan bütün Doğu Anadolulu kadınlar; Almanya’ya göçmeden önce doktor yüzü gör-memişti ve sağlık hizmetinden yararlanmamıştı. Batılı ve şehirli kadın-ların büyük çoğunluğunun ise daha Almanya’ya göçmeden önce dok-tora gitmişlikleri vardı ve sağlık hizmeti almıştı. Doktora çalışmasın-da; kadının aile içindeki konumu ve kadının kültürel ve dinsel gerek-çelere dayandırılan baskılanması gibi ayrıntılı farklara değiniliyor. Bu ayrımlaşma; Türkiye’nin doğusundan ve batısından kadınların kültü-rel ve dinsel farklılaşması ve yabancılaşması olarak anlaşılmamalı tersine kültürel zenginliği ifade etmeli ama aynı zamanda onların fark-lı yaşam biçimlerini ve toplumsal gelişmelerini odağa getirmelidir.

Bir farklı kümelenme de, kadınların çalıştığı farklı branşlardan kaynaklanıyordu. „Kadın göçmen işçiler„ grubunda bu farklılaşma kendini göstermedi. Çünkü onlar, işletmeler tarafından hassas cihazlar endüstrisinde çalıştırılmak üzere işe alınmışlardı. Halbuki „çalışan evli kadınlar“; çalışacakları işi kendileri (veya onların yerine kocaları) arı-yordu. Aynı şekilde çoğu, akar (döner) bantta (montaj bandında) ya da temizlik sektöründe, çalışacak bir iş bulmuştu. Bu grup içinde; sağlık açısından önemli olan etkenlerle ilgili olarak, sanayi işçisi veya temizlik-çi olmanın getirdiği değişik rahatsızlıklar kendini gösteriyordu. „Çalışan evli kadınlar“ grubundaki kadınlar söyleşilerde hem ortopedik şikayet-lere hem de çokça psikolojik sorunlara yoğunlaşıyorlardı. Hepsi de fi-ziksel ve ruhsal çöküntü içinde olduklarına inanıyordu.

Grup 3: çalışmayan kadınlar „ev kadınları“ Karşılaştırılan gruplardan üçüncüsü ise; aile birleşmesi çerçeve-

sinde Almanya’ya göçmüş olan ama hiçbir işte çalışmamış göçmen kadınlardan oluşuyordu. Bunlar, ruhsal sağlığa yoğunlaşmış olarak, sağlıklarındaki olumsuz gelişmeleri, -ilginçtir- aile ve evlilik sorunları-na bağlıyorlar. Ağırlığı da göçün psikolojik risklerine veriyorlar. Ör-neğin; ayrılık acısı ve alıştığı çevreyi olsun kendi ailesini olsun terk etmiş olmanın verdiği pişmanlık ve suçluluk duyguları.

Page 151: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

151

Söyleşi incelemesinin yukarıda ortaya konmuş olan sonuçları; doktora çalışmasında enine boyuna, karşılaştırmalı olarak ele alınmış ve sağlık konusundaki gelişme farkları odağında yeniden ortaya kon-muştur. Üçüncü gruptan bir söyleşi katılımcısının aşağıdaki cümlesiy-le elinizdeki çalışma sona ersin ve insanları az da olsa konu üzerinde düşünmeye yöneltsin:

„Her şeyi arkada bırakıp gitmek, ruhsal bir depreme yol açıyor ve insan

aradığını bulamayınca ruhsal denge tepe taklak oluyor. Ama bunun asıl suçlusu erkekler....“

Kaynakça

ABADAN-UNAT, N. (1976), Turkish workers in Europe 1960-1975. A socio-economic reappraisal, Leiden

ABADAN-UNAT, N. (1981), Women in Turkish society, Leiden ABADAN-UNAT, N. (1982), Türk toplumunda kadın, İstanbul ABADAN-UNAT, N. (2005), Migration ohne Ende. Vom Gastarbeiter zum

Eurotürken, Berlin. Aubele, E. and Pieri, G. (2011) Femina migrans. Frauen in Migrationsprozessen

(18. - 20. Jahrhundert), Sulzbach AUSLÄNDISCHE ARBEITNEHMER (1969-1974), Beschäftigung, Anwerbung,

Vermittlung, Erfahrungsbericht. Nürnberg BAUMGARTNER-KARABAK, A., LANDESBERGER, G. (1978), Die verkauften

Bräute. Türkische Frauen zwischen Kreuzberg und Anatolien, Hamburg BOOS-NÜNNING, U. (1998), Migrationsforschung unter geschlechtss

pezifischer Perspektive, in: Koch, E. and Arat, N. Chancen und Risiken von Migrationwege und Irrwege der Migration, 304–316

BORDE, T., DAVID, M. (Hrsg.) (2003), Gut versorgt? Migrantinnen und Migranten im Gesundheits- und Sozialwesen. Frankfurt/Main

BORDE, T., DAVID, M. (Hrsg.) (2008), Frauengesundheit, Migration und Kultur in einer globalisierten Welt. Frankfurt/Main

DAVID, M., BORDE, T. (Hrsg.) (2011), Schwangerschaft, Geburt und frühe Kindheit in der Migration. Wie beeinflussen Migration und Akkulturation soziale und medizinische Parameter? Frankfurt/Main

DIETZEL- PAPAKYRIAKOU, M. (1985), Krankheitsverhalten türkischer Arbeiterfrauen, Hamburg

FIRAT, G. (1987), Der Prozess der Hausfrauisierung am Beispiel der Migration von Frauen aus der Türkei in die Bundesrepublik Deutschland, Saarbrücken

Page 152: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

152

GEYER, H. (1947), Das Flüchtlingsheimweh und seine Behandlung, in: Der Nervenarzt, Nr.18, 477

GROTTIAN, G. (1986), Die Probleme von Frauen aus der Türkei beim Umgang mit medizinischen Diensten, in: Curare, 143–148

HOFSTETTER, E. (2001), Women in global migration, 1945 - 2000. A comprehen-sive multidisciplinary bibliography, Westport

JAMIN, M. (1998), Die deutsch- türkische Anwerbevereinbarung von 1961 und 1964, in: Eryilmaz, A., Fremde Heimat. Essen, 72–75

KARAKASOGLU-AYDIN, Y. (1998), Religion und religiöse Kleidung türkischer Frauen und Mädchen in der Migration, in: Chancen und Risiken von Migration: Deutsch-türkische Perspektiven, Freiburg

KOCH, E., ARAT, N. (1998), Chancen und Risiken von Migration: Deutsch-türkische Perspektiven, Freiburg

KÖNIG, K. (1994), Tschador, Ehre und Kulturkonflikt, Frankfurt KOPTAGEL-ILAL, G. (1998), Frauen in der Migration. Position und Rollen

zwischen Ost und West, in: Koch, E. and Arat, N.: Chancen und Risiken von Migration. Deutsch-türkische Perspektiven, Freiburg

KRIEKEN, P. J. (2001), Health, migration and return. A handbook for a multidisci-plinary approach, Den Haag

MARSCHALK, P., WIEDL, K.H. (Hrsg) (2001), Migration und Krankheit. Osnabrück: Universitätsverlag Rasch

PACZENSKY, S. (1978), Vorwort, in: Baumgartner-Karabak, A. and Landesberger, G. Die verkauften Bräute. Türkische Frauen zwischen Kreuzberg und Anatolien. Hamburg, 7

RAZUM, O. et al (2008), Migration und Gesundheit. Schwerpunktbericht der Gesundheitsberichterstattung des Bundes. Robert Koch-Institut

ROMMEL, A. (2005), Migration und Rehabilitation psychischer Krankheiten – Perspektiven und Grenzen einer Gesundheitsberichterstattung mit Routinedaten. Gesundheitswesen. 2005, 67(4):280-8

YANO, H. (2001), Anwerbung und ärztliche Untersuchung von Gastarbeitern zwischen 1955 und 1965, in: Marschalck, P. Migration und Krankheit , Osnabrück, 65

YILMAZ, T. (1997), "Ich muß die Rückkehr vergessen!", Duisburg WEISS, R. (2003), Macht Migration krank? Eine transdisziplinäre Analyse der

Gesundheit von Migrantinnen und Migranten, Zürich

Page 153: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

153

Almanya’da Yaşayan Göçmenlerde Demografik Değişim ve Sağlık – BT (Bilişim Teknolojileri)

Destekli Uygulamaların Getirdiği Yeni Olanaklar

Funda KLEİN-ELLİNGHAUS, Tilman BRAND und Hajo ZEEB

Giriş

Nüfustaki genel yaşlanma; Alman sağlık sistemini, yeni zorluklarla karşı karşıya getiriyor. Yaşlılıkla bağlantılı kronik hastalıklarda ve bunun sonucu olarak da, sağlık hizmetleri almak zorunda kalan insan sayısında sürekli bir artış olacağını tahmin etmek hiç de zor değil. Federal İstatistik Dairesi’nin hesaplamalarına göre, 2009 yılı itibariyle % 21 olan 65 yaşın üstündeki nüfusun genel nüfus içindeki payı 2030 yılında % 29’a çıkacaktır. Bu olgu göçmen kökenli nüfusu da keza ya-kından ilgilendirmektedir. Nüfus hesaplamaları, bu grubun, 2030 yılı-na değin genel nüfus içindeki oranının güncel olan % 8.6’dan % 15’e yükseleceğini gösteriyor (Baykara-Krumme, 2012). Demografik araş-tırmalar; 2030’da Almanya’da 60 yaş üstündeki her dört insandan biri-nin göçmen kökenli olacağını öngörüyor (Raven & Huismann, 2000). Bugüne kadar yapılan araştırmalar; göçmen kökenli nüfusun sağlık hizmetlerine erişiminin sınırlı olduğunu ve tıbbi ve psikolojik tedavi önlemlerinin bu grup içinde çok sınırlı kaldığını gösteriyor (Mösko vd, 2008; Brzoska vd, 2010). Bunun nedenleri olarak daha çok dilsel engeller ve kültür farklılıkları dile getiriliyor (Razum vd, 2008). Ama genel olarak göçmen kökenli yaşlı insanların oluşturduğu grup içinde, zorluklar ve sağlık ihtiyaçları üzerine pek fazla şey bilinmiyor. Bundan dolayı da Alman sağlık sisteminin gelecekteki görevleri arasında, göçmen kökenli ve yaşlı insanların ihtiyaçlarını karşılayacak hizmetler

Page 154: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

154

sunmak yer almalıdır. İnternet gibi, SMS ya da smartfon (akıllı telefon) gibi yeni iletişim araçları, sağlıkla ilgili bilgilere ve sağlık hizmetlerine ulaşmada yeni fırsatlar sunuyor (Lippke & Kuhlmann, 2013). Çokdillilik ve bireysel olarak çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilerin sağladığı olanakların yardımıyla, bu yeni iletişim araçları, belirli halk kesimlerine daha bir hedef gözeterek erişme bağlamında değerlendirilebilir.

Bu yazıda, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli yaşlı göçmenlerin sağlık ihtiyaçları konusundaki bir grup tartışmasının sonuçları sergilenecektir. Göçmenlere duyarlı önleyici hizmetler için yeni iletişim araçlarının kullanılmasına bir örnek olmak üzere GeM (Gesundheitsassistent für Migranten, Göçmenler için Sağlık Yardımcı-sı, GİSY) projesinden elde edilen veriler ortaya konacaktır.

Demografik Değişim ve Türkiye’den Gelen Göçmenlerin Sağlığı

Artan yaşam süresinin yanısıra düşen doğum oranları ve göç hareket-leri Almanya’daki toplumun demografik anlamda yaşlanmasının te-mel nedenlerini oluşturmakta. Üstelik bu eğilimin artarak devam ede-ceği tahmin ediliyor (Federal Almanya Sağlık Bakanlığı, 2012).

Toplumun yaş ortalamasının artması ve ilerleyen yaşla birlikte yükselen hastalanma riski, yaşlılığa bağlı kronik hastalıkların artması-na da yol açıyor. Üstelik ileri yaşlarda multimorbidite de (kişinin aynı anda birden fazla kronik hastalıktan muzdarip olması durumu) artar (Nowossadeck, 2012). Hayat şartlarının getirdiği ağır yüklerden dola-yı, 50’li yıllarda gelmiş ve yaşları ilerlemiş olan göçmenler bu gelişme-den fazlaca etkilenmişlerdir (Mayr & Baumann, 2008). 1950-1970 yılları arasında Almanya’ya gelen yaşlı göçmenler arasında en büyük grubu, Türkiye kökenliler oluşturmaktadır. Bu grupla ilgili olarak bazı hasta-lıklarda yaşıtları Almanlara oranla daha yüksek bir hastalanma riski saptanmıştır. Göçmen işçi olarak özellikle sağlıklı insanlar seçilmiş olduğu halde bu işçiler kronik hastalıklar yüzünden çalışma hayatın-dan daha erken kopmuşlar ve daha erken emekliye sevkedilmişlerdir. Onlar, kronik hastalıklara, göçmen kökenli olmayanlara göre ortalama 10 yıl daha erken yakalanıyorlar. Türkiye’den gelmiş kadın işçilerin

Page 155: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

155

çoğu bu durumda ve göçmen kökenli olmayan kadınlara oranla sağlık açısından daha fazla yıprandıkları ve psikosomatik kökenli (psikolojik kökenli fiziksel rahatsızlıklar) hastalıklara daha fazla yakalandıkları görülüyor. Daha kötü sağlık durumlarının nedenleri arasında ise kişi-lerin kendilerinden kaynaklanan birtakım riskler ve bunların yanısıra kötü sosyoekonomik konum ile daha kötü çalışma ve ev koşulları sayı-labilir (Ulusoy & Gräßel, 2010).

Almanya’da bugün hedef gruplara yönelik pek çok önleyici sağlık hizmeti vardır. Özel olarak, göçmen kökenli insanlar için sağlık hiz-metleri de geliştirilmektedir. Halkın bu kesimi, toplumun çoğunluğu-nu oluşturan kesime kıyasla önleyici sağlık hizmetlerinden hiç kuşku-suz daha az yararlanıyorlar. Bunun muhtemel nedenlerine ilişkin dü-şünceler öncelikle aşağıdaki etmenleri kapsıyor:

• Sosyal güvenlik konumu ve sağlık hizmetlerine finansal ula-şım

• Dil engellerine bağlı yetersiz bilgilenme • Alman çoğunluk toplumundan daha farklı bir hastalık anlayışı • Sağlık hizmetlerinden yararlanmadaki farklara dayalı olarak

biçilmiş farklı roller • Yapısal önkoşullar, örneğin ikâmet hakkıyla ilgili konum

(Razum vd, 2008) Şimdiye kadar özellikle göçmen kökenli yaşlı insanların sağlıkla

ilgili gerek ve gereksinimleri konusunda hemen hemen hiç bir veri yoktur. Bu nedenle, Türkiye kökenli yaşlı göçmenlerin sağlık bağla-mındaki gerek ve gereksinimlerinin değerlendirilebilmesi için bir araş-tırma görüşmesi yürütüldü. Gerek yöntemsel olarak nasıl hareket edildiği gerekse elde edilen araştırma sonuçları yazının bundan sonra-ki bölümlerinde ortaya konacaktır.

Türkiye’den Gelen Yaşlı Göçmenlerle Yapılmış Bir Araştırma

Görüşmesi

Yukarıda ortaya konan sorun baz alınarak, Bremen’de, 50 yaşın üs-tündeki Türkiye kökenli göçmenlerin sağlık gereksinimleri bağlamın-da bulgulara ulaşmak amacıyla bir „grup tartışması“ gerçekleştirildi

Page 156: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

156

(14 kadın, 1 erkek). Görüşme ortamı, 50 yaş üstündeki bir grup kadın ve erkeğin buluştuğu bir yaşlılarevi idi. Haftada bir kez gerçekleşen bu görüşmeler modere edilmemiştir. Katılımcılar hem toplantının yapıl-dığı yerde kalanlardan hem de dışarıdan gelenlerden oluşuyordu. Az da olsa, buluşmaya katılmak için Bremen’in uzak semtlerinden gelen-ler de vardı.

Belli bir konuya odaklanmış grup tartışması yöntemi, katılımcıla-rın grup dinamiğiyle ilerleyen süreç sayesinde, görüşlerinin ve izle-nimlerinin altında yatan nedenlerin değişik bakış açılarından ele alı-nabilmesi olanağı sağlar. Katılımcılar, grup dinamiğinin yardımıyla çeşitli düşünsel desteklere kavuşur ve bunları kendi katkılarıyla zen-ginleştirebilirler (Lamnek, 2005). Katılımcıların hepsi de Türkçe’yi Almanca’dan daha iyi anlayabildikleri ve konuşabildikleri için, gö-rüşme dili Türkçe idi. Tartışma, moderatörün (Funda Klein-Ellinghaus) sırayla katılımcılara, sağlıklı olarak yaşlanma konusunu düşündüklerinde akıllarından neler geçtiğini sormasıyla başlar ancak moderatör konuşmalara pek fazla müdahale etmez. Böyle davranırken moderatörün amacı, bir yandan ana konudan pek uzaklaşmamak öte yandan da tüm katılımcıların kendi görüşlerini söyleme olanağı bul-malarını sağlamaktı. Konuşmaların tamamı dijital ortamda kaydedilip yazıya geçirildi ve Mayring1 yöntemiyle içerik çözümlemesinden sonra da değerlendirildi. Çözümleme bitince katılımcı kişilerin söylemleri, anlamı önplana çıkarma ilkesiyle Almanca’ya çevrildi. Değerlendirme sonuçları, katılımcıların sağlıklı bir yaşlanma konusunda oluşturduk-ları imgelerin, beslenme ve devinme ya da dinlenme ve rahatlama gibi davranışsal eğilimlere değgin olduğunu gösteriyor. Bir kadın katılımcı ise özellikle yaşlılığa özgü yeteneklere ve ihtiyaçlara çok önem yüklü-yor. Bu katılımcının aşağıdaki sözleri, gruptakiler tarafından olumlu olarak betimlenerek destekleniyor.

“Sağlıklı yaşlanma deyince, beslenmene dikkat edeceksin, hare-ketlerine. Mesela, -bizim gibi- yaşlı insanların yapmaması gereken

1 Philipp A. E. Mayring; Alman psikolog, sosyolog ve pedagog, aynı zamanda „kaliteli

içerik analizi“nin kurucularından (Çev.).

Page 157: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

157

şeyleri, bunları yapmayacaksın. Ama, yapabileceğimiz şeyler var, bun-ları yapmaya çalışacaksın“(Klein-Ellinghaus, 2012).

Katılımcılar; gündelik yaşamlarında sağlıklı beslenmeye, hareket etmeye ve yeterince dinlenmeye çalıştıklarını bildirdiler. Sağlıklarının iyi oluşunu sağlıklı bir yaşam tarzı ile ilişkilendirdiler. Kendi çabala-rıyla daha sağlıklı olduklarına, aynı şekilde sağlıklı olarak yaşlanacak-larına inanıyorlardı. Aynı zamanda, şu andaki sağlık durumlarının ileri yaşlarda değişebileceğinin de bilincindeydiler. Katılımcılardan bir kadın grubun söylemlerini şöyle özetledi:

„Bu şeyleri yapmaya çalışıyoruz; sağlığımıza özen gösteriyoruz, spor

yapıyoruz, gezmeye gidiyoruz, uykumuza, dinlenmemize dikkat ediyo-ruz – bundan dolayı, Allah’a şükür, fazlaca bir sorunumuz yok. Şimdi – daha da yaşlandığımızda ne olur, bilmiyoruz. Ama böyle devam edersek, belki yaşlılığımız daha iyi olur – gelecek ne gösterir, bunu şimdiden kim-se bilemez“ (Klein-Ellinghaus, 2012). Katılımcılar, Alman sağlık sisteminin sunduğu hizmetleri genel

olarak olumlu bulduklarını söylediler. Ancak özellikle Türkçe bilen psikoterapist yokluğundan yakındılar. Bunun yanında dille birlikte kültürel engelleri de sorun olarak görüyorlardı. Bir yandan da terapis-tin kendilerini anlayamayacağından dolayı kaygılanıyorlardı. Bu yüz-den başka bir kültürel çevreden gelen birine açılamıyorlar. Üstelik katılımcılardan bir kaçı terapist veya danışman kişilerle deneyimler yaşamıştı ve kültürel farklardan dolayı kendilerine iyi bir danışmanlık yapılmadığı duygusuna kapılmıştı. Katılımcılar, sağlık personeliyle yaşadıkları durumlardan da söz ettiler. Kendilerinin de Almanca ko-nuştuklarını ve sorulara Almanca olarak cevap verdiklerini ama karşı-larındaki kişilerin kendilerini anlamadıklarını belirttiler. Bu durum-larda sık sık, çeviride yardımcı olsunlar diye çocuklarını da birlikte getirmeleri kendilerinden istenmiş. Ne var ki, katılımcılar için, çocuk-larını ya da torunlarını yanlarında getirmek hiç de hoş bir durum de-ğildi. İki katılımcı bunu şöyle özetledi:

Page 158: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

158

„kadın ya da erkek doktorun ne dediğini anlıyorum, cevap veriyorum - ama o ‚anlamıyorum ne dediğini’ diyor , ‚kızınla gel’ diyor’“(Klein-Ellinghaus, 2012).

„Kırk yıldan sonra bir tercüman götürmek onurumuza dokunuyor – çocuklarımıza diyemeyiz ‚hadi beni doktora götür’ – çocuklar ‚kırk yıldır bir Almancayı öğrenemedin mi?’ diyor’“(Klein-Ellinghaus, 2012). Bir başka katılımcı da, yetecek kadar Almanca öğrenmemiş olma-

nın hata olduğunu bildiğini ama zaten yaş ilerledikçe bildiklerini de unuturken, şimdi Almanca öğrenmek için artık çok geç olduğunu ekli-yor.

„(…) yaşımız ilerledikçe bildiğimiz şeyleri de unutuyoruz – dahası Türk-çe’yi bile unutuyoruz – Almancayı haydi haydi“ (Klein-Ellinghaus, 2012). Katılımcı kişilerin, durumlarından hoşnut olmadıkları ortaya çı-

kıyor. Zamanında Almanca öğrenmediklerine pişmanlar. Yaşlılığa ve yaşlılığın getirdiği unutkanlığa bağlı olarak, bundan sonra artık bunu telafi edemeyecekleri sonucuna varıyorlar. Anlaşılamadıkları duygusu içindeler ve ötekilerin kendilerini anlamak istemediklerini düşünüyor-lar. Yoğun yanlış anlamalar yüzünden, tedavi önlemlerine de kuşkuy-la bakmışlar. Almanca yetersizliğinden ötürü Alman sağlık sistemi kapsamında sunulan ve „Disease Magagement-Programme“2 olarak adlandırılan programa katılamadıklarını da ifade ettiler.

Dil engellerine karşın, yaşlı Alman kadın ve erkekleriyle ortak et-kinlikler konusunda olumlu bir tutumları olduğu saptanabildi. Al-manya’da olsun Türkiye’de olsun kendilerini yabancı gibi hissetmiyor-lar ve her iki ülkeye olan bu bağlılıklarını bir zenginlik olarak görüyor-lar ancak birtakım yasal düzenlemeler ve yetersiz parasal olanaklar yüzünden bu zenginlikten, arzu ettikleri derecede yararlanamıyorlar. Aşağıdaki söylemler, katılımcıların iki ülke arasında gidip gelme arzu-ları ile bu arzularını yasal güçlükler nedeniyle hayata geçirememiş olma gerçekliği arasındaki çelişkiyi apaçık sergiliyor: 2 Alman Sağlık Sigortası Sistemi’nde „kronik hastalar programı“ olarak geçen ve kronik

hastalık çeken kişilerin tedavisi ile uğraşan program (Çev.).

Page 159: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

159

„Bana 350 [Avro] veriyorlar, bununla yaşamaya çalışıyorum“(Klein-Ellinghaus, 2012).

„Geçinmek için yardıma muhtacız “(Klein-Ellinghaus, 2012). „Polise (Yabancılar Dairesi) gittiğimde diyorlar ki ‚olmaz, bu yıl Türki-

ye’de kalamazsınız’“(Klein-Ellinghaus, 2012). Grup tartışmalarından, bu grup içindekilerin bazı sağlık sıkıntıla-

rı olduğu anlaşılıyor. Burada dil engeli önemli bir yer tutuyor. Ama bir bütün olarak bakıldığında aslında ihtiyaçlarla ilgili bir ilk araştırma vargısı söz konusudur. Sağlık sistemini nüfus yapısındaki değişime hazırlamak için, yaşlılık dönemine girmiş göçmenlerin sağlık konu-sundaki istek ve ihtiyaçlarının ivedilikle ve kapsamlı olarak araştırıl-ması gerekiyor. Sağlık sisteminde, üstesinden gelinmesi gereken bu sorunlara, yenilikçi çözümler yanıt verebilir. Gelecek dönemlerde yaşlı kuşağı oluşturacak insanlar için BT Destekli Uygulamalar; psikolojik ve fiziksel engellerin aşılması bağlamında değerlendirilebilecek ola-naklardır.

BT (Bilişim Teknolojileri) Destekli Uygulamaların Getirdiği

Yeni Olanaklar

Bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) toplumsal yaşamda giderek artan bir önem kazanıyorlar. Federal İstatistik Dairesi verilerine göre, 2003 yılında halkın % 52’si internet kullanırken 2011’de bu oran % 76’ya çıkmıştır (Federal İstatistik Dairesi; 2012). İnternet, göçmen kökenli nüfus için de giderek artan bir önem kazanıyor. 2008 yılında Federal Göçmen ve Mülteci Dairesi’nin talimatıyla „Almanya’da İnternet Kul-lanımı ve Göçmen Kökenlilik“ adlı özel bir değerlendirme çalışması yapıldı. Sonuçlar, göçmen kökenli nüfusun genel olarak yüksek oran-da bir internet kullanımı olduğunu gösteriyor. Aslında burada ilginç olan, 2. kuşağın 50’li yaşlardaki göçmen kökenlileri arasında yüksek seviyede internet kullanımı saptanmış olması. Nereden geldikleri gözönüne alındığında, internet kullanımında % 65’lik ülke geneline karşılık Türkiye çıkışlı göçmenlerin % 73.3 ile en yüksek online kulla-nıcıları olduğu görülüyor ((N)ONLINE Atlas, 2008). Yine Federal

Page 160: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

160

Göçmen ve Mülteci Dairesi’nin verileri (2010) ve ARD ile ZDF televiz-yon kanallarının 2007 ile 2011 yıllarına ait inceleme sonuçları, en başta Türk göçmenlerin, kitle iletişim araçları arasında en çok anadilde ya-yın yapanları izlemeyi seçtiklerini ortaya koyuyor (Worbs, 2010; ARD & ZDF, 2007; ARD & ZDF, 2011).

GeM (GİSY) Araştırması Örneği

Türk göçmenlerin özgün birtakım sağlık sorunlarıyla karşılaştıkları ve bilgi iletişim araçlarına ulaşımlarının iyi olduğu gerçeğini gözönünde tutarak, GeM Projesi’ne (Gesundheitsassistent für Migrantinnen und Migranten, Göçmenler İçin Sağlık Yardımcısı) sağlık alanında göçmen kökenli insanlar için yenilikçi çözümler üretmek biçiminde, geniş bir hedef koymuştu. GeM, BMBF (Bundesministerium für Bildung und Forschung, Federal Almanya Bilim ve Eğitim Bakanlığı) tarafından destekleniyordu ve GT-ARC (German-Turkish Advanced ICT Research Center=Alman-Türk İleri Bilişim Teknolojileri Araştırma Merkezi) bünyesindeki ilk projelerden biriydi. GT-ARC’nin hedefleri, örneğin iki ülke arasında bilim insanları değişimi yapmak suretiyle Alman-Türk araştırma işbirliklerinin desteklenmesi ve araştırma etkin-liklerinin sağlıklı biçimde ortaklaşa yürütülmesidir.

GeM (projesi), BIPS (Bremer Institut für Präventionsforschung und Sozialmedizin, Bremen Hastalık Önleme Araştırmaları ve Sosyal Tıp Enstitüsü), Berlin Teknik Üniversitesi’ndeki DAI-Labor (Distributed Artificial Intelligence Labor, Dağıtık Yapay Zeka Laboratuvarı - Çev.) ve “AOK-Bundesverband” (AOK-Federal Kuru-luş) arasındaki bir disiplinlerarası ortak çalışmasında işlendi. Bu işbir-liği ile, çeşitli uzmanlık yetenekleri ve bakış açıları, gelişmenin içine girebildi. Türk göçmenlerin ihtiyaçlarına göre oluşturulmuş sağlık yardımcısı, hedef grubun, dil engeli ve kültürel özellikler gibi belirli sorunlarını göz önünde tutar. Sağlık yardımcılarının yetiştirilmesi, bir „önleyici hizmetler“ (Präventionsdienst, PD) ve bir „sağlık bilgileri aktarımı“nı (Gesundheitsinformationsdienst, GID) kapsar. PD ile, önleyici hizmetlere ulaşım daha da iyileştirilecektir. GID ise, sağlıkla ilgili bilgileri edinmeyi kolaylaştıracaktır.

Page 161: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

161

Değerlendirme için 11 yaşının üzerinde 28 kişi bir araya getirildi. Örnekleme için hedef grup olarak 8 Türk göçmen ailesi ve kontrol grubu olarak da göçmenlik kökeni olmayan 4 aile bir araya getirildi. Araştırma katılımcılarının oluşturulması, Bremen’in değişik semtle-rindeki katılımcılarla önceden kurulmuş olan bağlantılar üzerinden gerçekleştirildi. Burada gençlik merkezleri, kültür merkezleri, sosyal tesisler ve aile merkezleri söz konusudur.

İhtiyaç analizi yöntem olarak, belirli kişisel sorunlara odaklanan söyleşiler alındı. Konuşmaların belgelendirilmesi, audio-dijital kayıt olarak yapıldı ve söyleşilerin arkasından da yazıya geçirme işi tamam-landı. Sağlık yardımcısı konuşmaları, ihtiyaç analizlerinden çıkan gös-tergelere uygun olarak DAI-Labor aracılığıyla elden geçirildi ve geniş-letildi. Katılımcılar içinden seçilmiş kişilerle, sonuç değerlendirmesi çerçevesinde ve bir GeM sunucusu kullanılarak, sonunda belli bir ko-nuya odak grup görüşmesiyle sona erdirilen bir çalıştay hayata geçi-rildi. Grup tartışması, mindmapping (zihin haritalama) yöntemiyle yapıldı ve audio-dijital düzlemde kayda alındı.

İhtiyaç değerlendirmesi, sorgulanan tüm gruplarda sağlık yar-dımcısına yönelik bir ilgi olduğunu gösterdi. Dikkati çeken şey, sorgu-lanan kadın ve erkek Türk göçmenlerin, yardımcı uygulaması bağla-mında, çokdillilik dışında başka bir kültüre duyarlılık istemleri olma-masıydı. Özellikle birinci kuşaktan Türk göçmenler, Almanya’da bu-lunuşlarının uzunluğundan bağımsız, aradıkları bilgiyi Türkçe olarak bulabilmeyi yararlı görüyorlardı. Konuşulanlar arasındaki büyük fark-lılıklar, öncelikle yaş farkına bağlıydı. Kendileriyle konuşulan gençler ise, yardımcılık düzenlemesine ve oyun biçimindeki katılımlara büyük değer veriyorlardı. Buna karşılık yaşlı katılımcılar için, kurumsal bir bilgi temeline oturan ciddi kaynaklardan sağlam bilgilere ulaşmak en ön plandadır. GeM sunucusu kullanılarak yapılan sunumu içeren ve projeye koşut yürütülüp projeyi sona erdiren değerlendirme, incele-medeki katılımcıların, istek ve ihtiyaçlarının yerine getirilmesi konu-sunda sağlık yardımcısı uygulamasını başarılı gördüklerini ortaya çıkardı.

Page 162: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

162

Katılımcılar genel olarak GeM hizmetlerini “çok iyi” biçiminde değerlendiriyorlardı ve böyle bir hizmet önerisine açıktılar. Yardımın çiftdilli ve çokmodelli düzenlenmesi, büyük ilgiyle karşılandı. Sağlıkla ilgili bilgilere kolay ve rahat erişim, basit kullanım ve hizmetin bir bütün olarak sunulması özellikle yararlı bulundu. Bundan öte, sunu-lan GeM biçimi, daha önce kendilerine anlatılan teknolojik bir sağlık yardımcısına çok benziyordu. Çiftillilik dışında, GeM’nin kültüre du-yarlı oluşu, münferit görüşmelerde çok önemli bir rol oynamasa da, son grup tartışmasında GeM’den herkesin kendi başına yararlanması eğilimi önemle vurgulandı. Her şeyden önce, Türk mutfağı gibi kültü-rel özgünlüklerin göz önünde tutulması dileği açıkça dışa vuruldu.

Tartışma

Göçmen kökenli Türklerin yaşlanma süreci; Alman sağlık sistemini, üstesinden gelinmesi gereken büyük zorluklarla karşı karşıya getiri-yor. Bu grup, bazı özel sağlık sorunları yanında, önleyici sağlık hizme-ti sunumundan daha az yararlanabildiğine işaret ediyor. Burada kül-tür ve dil ilintili engellerin asıl nedenler olarak görülmesi gerekiyor. Bugüne kadar bu grubun sağlıkla ilgili gerek ve gereksinimlerine işa-ret eden hemen hemen hiç bir gösterge oluşmamıştır. Bizim çalışma-mızdaki araştırmacı grup tartışmasının sonuçları, sağlığa özgün bazı göstergelere işaret ediyor. Burada dil engellerinin önemli bir yeri var ama sosyoekonomik koşullar ve aile ilişkilerinin yeniden düzenlenme-si gibi diğer etmenler de yaşı ilerlemiş bu katılımcılar tarafından önemli belirleyiciler olarak tartışmalarda ele alındı. Ancak bu çalışma, ilk kez ihtiyaç farkındalığı sağlaması bakımından; sağlık sistemini, nüfus yapısındaki değişimlere hazırlamak amacıyla acilen, göçmenle-rin sağlıkla ilgili gerek ve gereksinimlerinin kapsamlı olarak araştırıl-ması zorunludur.

Göçmen kökenli Türk nüfus arasındaki yüksek oranda internet kullanımı, bilgi ve iletişim araçları, dilsel ve kültürel engellerin aşılma-sı yolunda bir olanak olarak görünüyor. Örnek olarak sergilenen GeM araştırmasıyla elde edilen sonuçlar, BT-destekli sağlık yardımcısına ihtiyaç ve ilgi olduğunu ortaya koyuyor. Yenilikçi sağlık yardımcısı,

Page 163: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

163

katılımcılar açısından dil engellerinin aşılmasında bir çözümdü. İstem ve dileklerin hayata geçirilmesinin, göçmen kökenli Türk nüfus içinde bilgilerin çokça kullanımını ve hizmete daha fazla yardımcı olmasını ne ölçüde sağlayacağı ise henüz ortaya konmuş değil. Ancak değer-lendirmeden, yine de yardımcının, Türkçe yemek tarifleri gibi kültüre özgü günlük bilgileri de yerli kültürle kaynaştırması gerektiğine yöne-lik işaretler alındı

Geleceğe Yönelik Açılımlar

Almanya’da yaşlanmakta olan Türkiye kökenli pek çok insan, yaşlılık-larında ülkelerine dönüyor veya iki ülke arasında gidip geliyor. Gide-rek artan sayıda Alman da yaşamlarının son yıllarını Türkiye’de geçi-riyor. Bu grupların sağlık durumları, gerek ve gereksinimleri hakkında bilimsel bulgu eksikliği söz konusu. GeM incelemesinin sonuçları, Almanya’daki Türkiye kökenli insanların, BT destekli sağlık sorunları çözüm uygulamalarına açık olduklarını ve büyük bir ilgi gösterdikle-rini sergilediği için, bu uygulamaların incelenmesinin Türkiye’de de sürdürülmesi düşünülmelidir. BT destekli çözüm uygulamaları ala-nında ortak bir araştırma, her iki ülkenin sağlık sistemindeki hedef gruplara özgü sıkıntıların üstesinden gelinmesine yardımcı olabilir.

Her iki ülkedeki sağlık sorunlarına çözüm önerileri üretilmesinde ilk ortak uygulamalar, aynı soruların yöneltildiği ihtiyaç belirleme araştırmaları olabilir. Burada hedef gruplar, Almanya’da yaşayan Tür-kiye kökenli göçmenlerin yanısıra Türkiye’ye dönmüş ya da her iki ülke arasında gidip gelen Türkiye kökenli „Almancılar“dan ya da Türkiye’de yaşayan yaşlı Alman’lardan oluşturulabilir.

Sözü edilen grupların birlikte, sağlık durumları ve bu alanda dü-zeltmeler yapılabilmesine yönelik olarak sorgulanması, gelecekte ya-pılması gereken önemli bir görevdir. 2. Alman-Türk Bilimsel İşbirliği Forumu kapsamında; her iki ülkeden ‘Public Healty’ (halk sağlığı) ve hasta/yaşlı bakımı alanında araştırmacılarda ortaklaşa yapılacak araş-tırmalara ilgi olduğu saptandı.

Page 164: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

164

Kaynakça

(N)ONLINE Atlas (2008), Initiative D21: http://www.initiatived21.de/wp-content/uploads/alt/08_NOA/NOA_Migration.pdf, (07.04.2012)

ARD/ZDF (2007), Migranten und Medien: Ergebnisse einer repräsentativen Studie der ARD/ZDF-Medienkommission: http://www.unternehmen .zdf.de/fileadmin/files/Download_Dokumente/DD_Das_ZDF/Veranstaltungsdokumente/Migranten_und_Medien_2007_-_Handout_neu.pdf, (06.04.2012)

ARD/ZDF (2011), Migranten und Medien. Neue Erkenntnisse über Mediennutzung, Erwartungen von Menschen mit Migrationshintergrund: http://www.ard.de/intern/presseservice/-/id= 2162042/property=download/nid=8058/1let37x/index.pdf, (06.04.2012)

BAYKARA-KRUMME, H. (2012), Ältere EinwanderInnen in Deutschland - ein Überblick zur demographischen Entwicklung. In Hans-Böckler-Stiftung, Altern in der Migrationsgesellschaft - Dossier (S. 9-11): http://www.migration-boell.de/downloads/integration /DOSSIER_Altern_in_der_Migrationsgesellschaft.pdf, (30.05.2013)

BRZOSKA, P., VOİGTLANDER, S., SPALLEK, J., RAZUM, O. (2010), Utilization and effectiveness of medical rehabilitation in foreign nationals residing in Germany. European Journal of Epidemiology, 25, 651-660.

Bundesministerium für Gesundheit. (2012), Nationales Gesundheitsziel "Gesund älter werden": http://www.bagso.de/fileadmin/Aktuell /Publikationen /2013/Gesundheitsziel_Gesund_aelter_werden_Langfassung.pdf, (24.04.2013)

KLEİN-ELLİNGHAUS, F. (2012), Bir Odak Grup –Bremen’de Türkiye Kökenli Yaşlılar- ile yapılan mülakatın yayınlanmamış sonuçları, 19.01.

LAMNEK, S. (2005), Qualitative Sozialforschung - Lehrbuch. Weinheim, Basel: Beltz PVU.

LİPPKE, S., KUHLMANN, T. (2013), Gesundheitsfördermaßnahmen für ältere Menschen mittels neuer Medien. Zeitschrift für Gesundheitspsychologie, 21, 34-44.

MAYR, I., BAUMANN, U. (2008), Ältere Migrantinnen und Migranten. Zeitschrift für Gerontopsychologie & Psychiatrie, 21, 231-242.

MÖSKO, M., SCHNEİDER, J., KOCH, U., SCHULZ, H. (2008), Beeinflusst der türkische Migrationshintegrund das Behandlungsergebnis? Psychotherapie Psychosomatik Medizinische Psychologie, 58, 176-182.

NOWOSSADECK, E. (2012), Demografische Alterung und Folgen für das Gesundheitswesen. Berlin: Robert Koch-Institut.

Page 165: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

165

RAVEN, U., HUİSMANN, A. (2000), Germany. In K. Yassin, Demenzerkrankungen beiMigranten in der EU - Verbreitung, Versorgung und Empfehlungen (S. 110-139). Lage: Hans Jacobs.

RAZUM, O., ZEEB, H., MEESMANN, U., SCHENK, L., BREDEHORST, M., BRZORSKA, P., (2008), Migration und Gesundheit - Schwerpunktbericht der Gesundheitsberichterstattung des Bundes. Berlin: Robert Koch-Institut.

Statistisches Bundesamt (2012), DE Statis. IT-Nutzung: https://www.destatis.de /DE/ZahlenFakten/GesellschaftStaat/EinkommenKonsumLebensbedingungen/ITNutzung/Tabellen/ZeitvergleichComputernutzung_IKT.html?nn=50780, (07.04.2012)

ULUSOY, N., GRABEL, E. (2010), Türkische Migranten in Deutschland. Zeitschrift für Gerontologie und Geriatrie, 43, 330-338.

WORBS, S. (2010), Bundesamt für Migration und Flüchtlinge: Integrationsreport. Mediennutzung vonMigranten in Deutschland: http://www.bamf.de /SharedDocs/Anlagen/DE/Publikationen/WorkingPapers/wp34-mediennutzung-von-migranten.pdf?__blob=publicationFile, (06.04.2012)

Page 166: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

166

Kadın Göçmenlere Nasıl Ulaşılabilir? Araştırma

Süreçleri ve Berlin Doğum Öncesi (Gebelik) Dönemi Araştırmasının İlk Sonuçları

Silke BRENNE, Jürgen BRECKENKAMP, Oliver RAZUM, Matthias DAVID veTheda BORDE

1. Giriş

Almanya’daki nüfus yapısının, birçok insanın Türkiye’den 1960’lı yıl-larda yaptığı göçlerin ve bu ülkeye yerleşmelerinin belirgin izlerini taşıması nedeniyle, sağlık ve göç bağlamındaki bilimsel araştırmalar, Almanya ve Türkiye’deki bilim insanları için ilginç kesişme noktaları ortaya koyuyor. Göçle ilişkisi olan Türkiye çıkışlı insanlar; köken itiba-riyle Almanya’daki göçmenler içinde en büyük grubu oluşturmakla kalmıyor, artık birkaç kuşaktır göçmen olarak Almanya’da yaşıyorlar. Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerde iki yönlü göçmenlik önemli oranda belirleyici bir yer tutmaktadır. Günümüzde dünyanın çeşitli ülkelerinden gelmiş çok sayıda insanın da Türkiye’ye yerleşmiş oldu-ğu gözlemlenmektedir. Göçün ve kültürel etkileşimin sağlıkla ilgili davranışları, sağlık önlemlerini, sağlığın kendisini ne şekilde etkiledi-ği, çıkılan ve gidilen ülkelerin sosyo-kültürel yapılarından hangi diğer etmenlerin burada rol oynadığı; öncelikle uluslar ötesi araştırmalarla enine-boyuna yanıtlanabilecek sorulardır. Birden fazla ülkeyi içine alan bilimsel bir işbirliğinin yaratacağı potansiyelden Almanya-Türkiye bilimsel işbirliği çerçevesinde yararlı sonuçlar çıkarılabilir. Bu anlamda; göç ve sağlık konusunda ortaklaşa ne gibi araştırmalar yapı-labileceği ile ilgili olarak kafa yormaya, yöntemsel yaklaşımları yan-sıtmaya ve karşılaştırılabilir incelemeler yapamaya değer.

Page 167: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

167

„Göçün ve kültürel etkileşimin gebeliğe ve doğuma etkisi – Göçmenlerin ve Alman kadınların karşılaştırmalı doğum öncesi dö-nemi araştırma verileri“1 konulu incelememizi planlarken ve uygular-ken, proje ile bağlantılı ve konuya özgü araştırma soruları yanında konumuzun alanına giren ve merkezi önemi olan aşağıdaki yöntem sorunlarını da yoğun biçimde tartıştık:

• Göçmenler ve/veya etnik azınlıklar yerel ve uluslararası ince-lemelerde nasıl tanımlanıyor?

• Bunlar nicelik ve nitelik olarak uygun biçimde incelemelerde nasıl yer almalılar ki; göç geçmişi olan nüfusun benzeşmezli-ğini layıkıyla ortaya koyabilecek ve genelleştirilebilecek sonuç-lar ortaya çıksın?

• Yerli kadınlar ve göçmen kadınlar –doğumun kısa süre önce-sinde ve lohusa döneminde – kapsamlı bir ankete katılmaya nasıl ikna edilebilirler?

• Göç ve kültürel etkileşimin etkenleri nasıl ölçülebilir ve bunlar diğer sosyal etkenlerle nasıl bağdaştırılabilir?

• Göçe duyarlı bir veri araştırmasının asıl ortaya çıkarması gere-ken nedir?

Sorularımızın hazırlanması, incelemeye katılacak olanların kaza-nılması, verilerin çözümlenmesi ve sonuçların değerlendirilmesi için yöntemle ilgili sorularımız, bunlara uygun olarak geliştirilen konsept-ler ve çalışma biçimi özellikle önemliydi.

2. Veri ve Araştırmalarda Son Durum

Almanya’daki insanlardan göçmenlik geçmişi olanlar; bu ülkedeki nüfusun artık önemli bir bileşenini oluşturmasına karşın pek çok bi-limsel araştırmada belirgin bir şekilde düşük oranda yer bulmaktadır-lar. Bu da her şeyden önce bugüne kadar pek az yansıtılmış yöntemsel konularla ilişkili olabilir. Göç alan ABD gibi Hollanda veya Kanada gibi diğer ülkelerde yapılan çeşitli incelemeler; göçmen olan ve olma-

1 Deutsche Forschungsgemeinschaft tarafından destekleniyor (2010-2013) Referans

no: GZ: DA 1199/2-1

Page 168: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

168

yan kadınlar arasındaki sağlık-bakım durumuyla ilgili farklılıklara işaret edilmektedir (Urquia vd., 2010). ABD’de, İskandinavya’da ve Büyük Britanya’da yapılan araştırmalar; göçmenliğe ve/veya etnik bir azınlıktan olmaya bağlı uygun olmayan sosyo-ekonomik koşullar, gebelik ve doğum sürecindeki bakım yetersizlikleri, iletişimdeki sıkın-tılar, kültürel ama aynı zamanda bugüne kadar yeterince anlaşılama-mış biyolojik etkenlerin; göçmen kadınlarda belirgin oranda erken doğumlara, yüksek oranda doğum dönemi ölümlerine ve yüksek oranda ameliyatlı (cerrahi müdahale) doğumlara yol açtığını gösteri-yor (Aveyard vd., 2002; Essén vd., 2002; Ibison, 2005; Ray vd., 2007; Salihu vd., 2004, 2007; Vangen vd., 2000). Göçmenlik geçmişinin, ka-dınlarda ve yeni doğmuş bebeklerde doğum dönemi ölümlerine etki-leri ile ilgili Almanya’da yapılmış çok az sayıda güncel araştırma bu-lunmaktadır. Dış ülkelerde yapılmış araştırmaların sonuçları, sınırlı bir ölçüde Almanya’daki koşullara uyarlanabilir. Çünkü bir taraftan sağ-lık-bakım sistemleri farklıdır öbür taraftan da göç alan çeşitli ülkeler-deki etnik azınlıktan olanlar veya göçmen kadınlarla ilgili tanımlar değişik konseptlere dayanır.

Alman ve yabancı uyruklu kadınlardaki doğum dönemi ile ilgili sonuçların karşılaştırmalı ilk incelemeleri; 1970’lerin sonlarına doğru olan zaman dilimi içinde Federal Almanya’da yürütülen doğum dö-nemi verileri araştırmaları temelinde yapıldı. O yıllarda yabancı kadın-lar Alman kadınlara oranla gebelik sürecinde bakım hizmetlerinden daha seyrek ve daha yüzeysel yararlanıyorlardı, daha yüksek bir erken doğum riskiyle karşı karşıya kalıyorlardı ve doğumlarında daha sık cerrahi müdahaleye başvuruluyordu (Kolleck, Korporal ve Zink, 1979). Yabancı annelerden doğan bebeklerde, doğum dönemi ölüm oranla-rında belirgin bir yükseklik olduğu ve yeni doğan bebeklerin çocuk kliniklerine daha çok götürülmek zorunda kalındığı gözlemlenmiştir. 1993-1999 yıllarına ait Berlin doğum dönemi verilerinin daha yakın zamanlarda geçmişle karşılaştırmalı olarak yapılan bir çözümlemesi; Türkiye’den gelmiş göçmen kadınların ve Alman kadınların, çocuk ve anne ölümü gibi doğum döneminin önemli kalite parametrelerinde olsun erken doğum oranlarında olsun iyice birbirlerine yaklaşmış ol-

Page 169: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

169

duklarını ortaya koyuyordu. Ancak Alman kadınların önceden plan-lanmış olarak yaptıkları sezaryenle doğum oranındaki yükseklik ve doğum sırasında acıları hafifletmek için uygulanan bölgesel uyuştur-ma ile „acısız doğum“ vb. yöntemlerdeki seyreklik bakımlarından farklar vardı (David vd., 2006). Bavyera Eyaleti’nde 1983’den 2000’e kadar olan zaman dilimi içerisindeki anne ölümleri ile ilgili bir analiz; giderek birbirlerine yaklaşmakla birlikte Alman kadınları karşısında göçmen kadınlarda kısmen de olsa belirgin bir yüksek oran ortaya koymaktadır (Welsch vd., 2004)

Almanya’da yapılmış daha eski incelemelerde yer alan kadınlarda daha çok, göçmen işçi olarak ya da daha önce gelmiş olan erkeklerin eşleri olarak, ailelerin birleştirilmesi sürecinde ülkelerinden Alman-ya’ya gelmiş kadınlar söz konusuydu. Bugün Almanya’ya göçmek ve yerleşmek olayının geçmiş on yıllar boyunca oldukça değişmiş oldu-ğunu saptayabiliyoruz. Hem göç nedenleri, göçmen gönderen ülkeler ve etnik bileşim hem de Almanya’da oturma süresi ve muhtemelen de bununla bağlantılı olarak kültürel etkileşim düzeyi iyice çeşitlenmiştir.

Bu konudaki incelemeler; öncelikle, İngilizce konuşulan göç alan ülkelerden gelmektedir. Bu ülkelerde başka sosyo-demografik göster-geler yanında hem kayıt bilgilerinde hem de bilimsel incelemelerde nüfusun ya da incelemeye katılanların daha çok „etnik kökeni“ ele alınırken Almanya’da bu açıdan karşılaştırılabilecek bilgiler yoktur. Kişilerin kendilerinin belirttiği etnik kökeni, epeyce önemli olan göç-menlik, kültürel etkileşim süreçleri ve çeşitli etnik grupların mensup-larının ülkedeki toplumsal yaşama nasıl yaklaştıkları hakkında fazlaca birşey söylemiyor; çeşitli göçmen kuşaklarının, gittikleri ülkelerde yerleşmelerinde etkisi olan etkenler iç içe girip karmaşıklaşıyor. Al-manya’da 2005 yılına kadar olan resmi istatistiklerde, göç ederek ge-lenlerle yerlileri ayırmak için „yurttaşlık“ ölçü alınırken 2005’de ör-nekleme yoluyla yapılan istatistikte „göçmen kökenlilik“ kavramı tanımlandı ve kullanıldı. Pek çok göçmen ya çoktan Alman uyruğuna geçmiş ya da Almanya’da doğmuş çocuklar olarak doğumla birlikte yurttaşlığı elde etmiş olduklarından, resmi istatistikteki bu değişiklik; göçler ve yerleşmelerin damga vurduğu Federal Almanya nüfus yapı-

Page 170: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

170

sını daha net biçimde çıkarmayı hedeflemektedir. „Göçmen kökenli-lik“ kavramı; hem kendileri göçmen olan kişileri hem de göçmenlerin çocukları ve torunlarını kapsamına almaktadır (Federal İstatistik Dai-resi, 2009). 2011 yılında Almanya’daki göçmen kökenli kişilerin oranı genelin % 19.5’ini oluşturuyordu. Federal İstatistik Dairesi bu grup içinde de uyrukluğa ve kendilerinden ya da ana-babaları aracılığıyla elde edilmiş göçmenlik kökenlerine göre yeni bir sınıflandırma yapı-yor ve 2011 yılı örneklemeli nüfus sayımının sonucu olarak, genel nü-fusun % 6.9’unu kendileri göçmen olan yabancıların, % 1.9’unu göç-menlik kökeni olmayan yabancıların, % 6.1’ini kendileri göçmen ola-rak gelmiş Almanların ve % 4.6’sını da kendileri göçmen olmayan ama kökeninde göçmenlik olan Almanların oluşturduğu belirtilmektedir (Federal İstatistik Dairesi, 2012).

Ancak son yıllarda, sağlık araştırmalarında nüfus içindeki çeşitli-liklere ve göçmen kökenli nüfus grupları içindeki farklara dikkat edil-meye başlandı. Bilimsel araştırmalardaki örneklemelerde, göçmen kökenli kişilere bugüne kadar belirgin biçimde az yer verilmiş olması; nüfus içindeki çeşitliliklerle ilgili yöntemsel standartların çok az yansı-tılmasına veya göz önünde tutulmasına da bağlıdır. Bu durum bir yanıyla erişim sorununu bir yanıyla da uygunsuz yöntemsel yaklaşım-ları kapsar. Örneğin, standart anketlerde soru kağıtları sadece Alman-ca olunca ister-istemez Almancası zayıf göçmenler çoğunlukla dışlanı-yor (Borde, 2009). Başka bir sorun da, „göçmen kökenlilik“ kavramı-nın geniş anlamda kullanılmış olmasından ve kendi içinde oldukça farklılaşmış bir grubu kapsamasından kaynaklanıyor. Yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi ve mesleksel konum gibi değişkenlerden farklı olarak „göçmelik geçmişi“ değişkeni; bilimsel araştırmalar için sınırları belir-siz bir kavramdır. Göçmenlerin yalnızca geldikleri değişik yerler değil Almanya’daki oturma süreleri ve bununla bağlantılı olarak göçmenle-rin kaçıncı kuşağı yaşadıkları, Almanca bilgileri ve Almanya kültü-ründen ne ölçüde etkilendikleri gibi sorunlar da bu kavramın içinde kaybolup gidiyor. Sağlık araştırmaları üzerinde yapılan incelemelerin; sağlık konusunda yanlış bakım, aşırı bakım veya yetersiz bakımla ilgili sorunları görmek ve uygun bakım önlemleri geliştirmek için, kadın ve

Page 171: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

171

erkek göçmenlere ayrım gözetmeden ulaşılacak, örneklemelerde yer almaları sağlanacak şekilde düzenlenmesi gerekir.

Federal Sağlık Alanında Bilinçlendirme (Aydınlatma) Merke-zi’nin (Bundeszentrale für Gesundheitliche Aufklärung) (2011) çıkar-dığı bir yayın; „göçmenlere duyarlı“ (migrationssensibel) kavramının sınırlarını çizen üç yaklaşımı ortaya koyuyor ve bu üç yaklaşımı şöyle ayırt ediyor: a) Alman kültürüyle net bağları olan bir hedef grup için planlanan kültüre duyarlı önlemler, b) göçmen kökenli insanların ne dil üzerinden dışlandığı ne de şekilsel görüntülerle utandırıldığı göçmenli-ğe duyarlı önlemler, ve c) göçmenleri açıkça dahil eden çeşitliği öne çıka-ran önlemler. Bir incelemeyi çeşitliliğin hakkını verecek şekilde kurgu-lamanın ne anlama geleceği aşağıda; göçmenlik sürecinin ve kültürel etkileşim sürecinin gebeliğe ve doğuma olan etkisine yönelik olarak yaptığımız Berlin Doğum Öncesi Dönemi Araştırmamızdan çıkardı-ğımız deneyimler örneğinden hareketle ortaya konuyor. Bunun da ötesinde karşılaştırmalı veri analizleri temelinde, hamilelerin bakımı ile ilgili önlemlerin ne kadar işe yaradığının sonuçları da gösteriliyor.

3. Berlin Doğum Öncesi Dönemi Araştırması

Berlin şehir merkezinde bulunan üç büyük doğum kliniğinde yürüttü-ğümüz araştırmada sosyal etmenlerin, göçmenliğin ve farklı kültürle-rin hamileliğe (gebeliğe), doğuma ve lohusalığa ne gibi etkileri olduğu, göçmen kadınlara sağlanan bakım hizmetlerinin yerli kadınlara sağla-nanlardan farklı olup olmadığı sorusunun yanıtlarını aradık. Berlin’de göçmen kökenlilerin genel nüfusa oranı % 24.8’dir. Bunun üçte ikisin-den fazlasının doğrudan göçmenlik geçmişi vardır (Berlin-Brandenburg İstatistik Dairesi, 2012)

3.1. İzlenen Yöntem

Araştırma yapılacak yerler olarak „Charité / campus Virchow Kliniği, Urban Vivantes Kliniği ve Neukölln Vivantes Kliniği seçildi. Çünkü burada doğum yapan kadınların % 40’tan fazlasını göçmen kökenli kadınlar oluşturuyordu ve bu durum örneklemelerin doğru sonuçlar verme olasılığını yükseltiyordu. Ankete katılan kliniklerden ikisi, çok

Page 172: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

172

erken doğmuş bebeklerin de bakıldığı, doğum dönemi merkezleridir. Tam bir araştırma yapabilmek için, doğum yapmak üzere kliniklere gelen bütün hamile kadınlara sorular yöneltilmesi, hamilelikle ilgili tüm bilgilerinin yer aldığı annelik belgesine dayanarak verilerin çıka-rılması ve klinikte düzenli olarak yapılan doğum dönemi verilerinin alınması gerekiyordu. Verilerin çıkarılması ve kaydedilmesi, 12 aylık bir süreci kapsıyordu ve ankete katılan üç yerde de eş zamanlı olarak Ocak 2011’den Şubat 2012’ye kadar sürdü. Araştırmaya alınmak için; 18 yaşın üstünde olmak önkoşulunun yanında doğum için kliniğe kabul edilmiş olmak ve araştırmaya kendi rızasıyla katıldığına dair yazılı bir belge bulunması diğer ölçütler idi.

Doğum için kliniğe alınan kadınlarla yapılan anket her hafta, haf-tanın 7 günü, 6.30 ile 19.30 saatleri arasında ve her araştırma merke-zinde iki vardiya olarak düzenlendi. Toplam olarak, alanında eğitim görmüş ve birden fazla dil bilen 7 kişi (araştırma yardımcısı ve bilimsel araştırmayı yürüten asıl yetkililer) soruları yöneltmekle görevliydi ve hafta sonlarında üniversiteden kız öğrenciler vardiyayı devralıyordu. Anket çalışmaları üç dönemde tamamlanıyordu. Her dönemin sonun-da veriler kaydediliyordu. Böylece araştırmaya katılan kadınlara ilk önce, doğum kliniklerine kabul edilmeleri sırasında sosyo-demografik bilgiler, göçmenlik ve hamilelik hizmetlerinden yararlanma ile ilgili standart soru kağıtları yardımıyla ama sözlü olarak sorular yöneltildi (40 soru). Emzirme ve gebelikte sağlıkla ilgili davranışlar konularını kapsayan ikinci soru kağıdı yardımıyla; genellikle lohusalığın 2. veya 3. gününde yalnızca lohusa bölümünde bu anket gerçekleştiriliyordu (7 soru). Doğumlarını Charité/ Campus Virchow Doğum Kliniği’nde yap-mış olan kadınlardan bazılarına örnekleme yoluyla doğumdan sonraki 6 ay içerisinde telefonla 6 soru daha yöneltildi. Bu sorular; emzirme, lohu-salık komplikasyonları, ebe bakımından yararlanma ve çocuklar için erken tanı muayeneleri konularını içeriyordu. Anket çerçevesinde elde edilen ham veriler; annelik belgelerindeki bilgiler yardımıyla tamam-landı ve doğum klinikleri tarafından belgelenen ve onaylanan doğum dönemi verileriyle ilişkilendirildi. Verilerin incelenmesi ve işlenmesi, verilerin korunması kurallarına uyularak gerçekleştirildi.

Page 173: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

173

3.1.1. Anket Formlarının Oluşturulması

Anket formlarının oluşturulmasında önemli olan yaş, eğitim, meslek, gelir, hayat arkadaşlığı vb. sosyal göstergeler yanında, göçmen kadın-ların benzeşmezliğini tam olarak ele alabilmek ve somut olarak ortaya koyabilmek için göçmenliği önemseyen etkenler de ayrıntılı biçimde göz önüne alındı. Bunlar yanında, ankete katılan kadının doğum yeri olan ülke, Almanya’da oturduğu süre, babasının ve annesinin doğdu-ğu ülke, Almanya’da bulunma gerekçesi, ana dili, kendi verdiği bilgi-lere göre Almanca bilgisinin düzeyi ve Almanya’da birlikte yaşadığı hayat arkadaşının doğduğu ülke ve Almanya’da oturma süresi de soruldu.

„Göçmen kökenlilik“ kavramının somut, ölçümlenebilir ve kul-lanılabilir duruma getirilmesi için, ankete katılanların göçmenlik ko-numu belirlemede kullanmak üzere Schenk ve diğerleri (2006) tarafın-dan geliştirilen ve verilerin analizi için başka şeyler yanında özellikle birinci, ikinci ve üçüncü kuşaktan göçmenlik geçmişi olan deneklerin gruplandırabileceği bir çözüm yoluna başvurduk (Tablo 1).

Göçmen: • anne ve babası Almanya dışında doğmuş • veya anketin uygulandığı kişi doğumundan sonra Almanya’ya

gelmiş ve anne veya babasından biri Almanya’da doğmuş • veya ana dili Almanca olmayan Birinci Kuşak: doğumundan sonra Almanya’ya gelmiş İkinci Kuşak: doğumundan beri Almanya’da yaşıyor annesi ve babası Almanya’da doğmuş Üçüncü Kuşak: annesi,babası ve sorgulanan kişi Almanya’da doğmuş, ana dili Almanca olmayan Tablo 1: Göçmenlik Konumuyla İlgili Gruplandırma İçin Çözüm Yolu (Schenk ve diğerlerine göre, 2006: 858)

Page 174: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

174

3.1.2. Veri Toplama

Verilerin incelenmesini çeşitliliğin hakkını verecek biçimde düzenle-yebilmek ve olabildiğince çok sayıda kadını araştırmaya katılmaya ikna edebilmek için aşağıdaki hususlar özellikle belirleyici olarak gö-rüldü ve hem araştırmanın planlanmasında hem de araştırma verileri-nin değerlendirilmesi sırasında göz önünde bulunduruldu.

• Almanca olarak hazırlanmış olan soru kağıdının (anketin) Ber-lin’de kullanılan 8 dile (Türkçe, Rusça; Arapça, Lehçe, Kürtçe, İspanyolca, İngilizce, Fransızca) çevrilmesi

• Araştırmaya katılanın Almanca bilgisinin zayıf olması duru-munda standartlaştırılmış söyleşiler için çevirisi yapılmış soru kağıtlarının (anketlerin) kullanılması ya da gerektiğinde örne-ğin soru kağıdının ankete katılan kadının kendi ana dilinde yazılmamış olduğu durumda Berlin Belde Çeviri Hizmetle-ri’nin2 dil yardımcıları yardımıyla desteklenmesi.

• Araştırmaya katılan kadınların, hamilelik ve doğum bağla-mında olası çekingenliklerini ve utanmalarını en aza indirmek için soruşturma yalnızca kadın söyleşi uzmanları (anketörler) tarafından yürütüldü.

• Verilerin kaydını ve incelemesini yapacak söyleşi uzmanları-nın tam bir eğitimden geçirilmesi

• Göçmenliğe duyarlılık, anlaşılırlık, kabullenme ve süre açısın-dan soru kağıtlarının ve standartlaştırılmış söyleşilerin küçük ölçekli bir ön uygulamadan geçirilmesi

• Araştırmaya katılan tüm kadınlarda ve araştırma merkezle-rinde aynı uygulamaların yapılması. Bu yol, standartlaştırılmış anketlerin yürütülmesi ile ilgili temel ilkeye uyar ve elde edi-len verilerin karşılaştırılabilmelerini sağlar (Lujic, 2008; Prüfer ve Stiegler, 2002).

• Anket uygulama sürecinde kesintisiz denetim ve meslektaşlar arası bilgi-alışverişi

2 http://www.gemeindedolmetschdienst-berlin.de/

Page 175: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

175

• Söyleşileri yapacak olan kadınların; doğuma alınan hemen hemen tüm kadınlara ulaşabilmek ve klinik çalışanları ile iyi bir çalışma ilişkisi kurabilmek için, araştırma merkezlerine her gün gitmeleri

• Söyleyişi yapacak kadınların; ileride araştırmaya katılma olası-lığı olan kadınlarla araştırma hakkındaki bilgilerin ve gelebile-cek soruların başbaşa konuşulabilmesini sağlayacak şekilde yüz yüze konuşmaları

• Söyleşi yapacak kadının; katılımcıyla yürüteceği özel görüşme yoluyla, gelecek söyleşi zamanlarındaki katılımlarda kesinti-sizliği sağlamak ve çelişkili bilgiler veya soruların bazılarının yanıtlanmamış olması yüzünden ortaya çıkabilecek yanılgılar-dan kaçınabilmek için, katılımcıya soruları sözlü olarak yö-neltmesi ve aldığı yanıtlara uygun olarak, „paper and pencil inteview“ (kalem ve kağıtla söyleşi) anketörün önceden hazır-lanmış soruları sözlü olarak anket katılımcısına yönelttiği ve aldığı yanıtları da hemen kağıda geçirdiği sormaca yöntemi biçiminde soru formunu doldurması. Soruların sözlü olarak yöneltilmesi ayrıca okuma-yazma bilmeyenlerle de söyleşi ya-pılabilmesini sağlar.

4. Sonuçlar

4.1. Cevaplar

Anketin yürütülmesinde esaslı bir hazırlık yapılarak ve hem çok sayı-da personel hem de çok zaman kullanılarak, standartlaştırılmış söyle-şiler sayesinde tam anlamıyla yüksek bir katılım sağlanmıştır. Klinik-lerdeki araştırmalar süresince yaşanan 8157 doğum olayında 235 kadın baştan ortaya konmuş olan çerçeve kurallar (ergin/reşit olmayanlar, ölü doğum yapan kadınlar, yasal olarak sürekli oturma yeri Almanya dışında olan kadınlar) nedeniyle ankete alınmadı ve değerlendirmede sonuçların hiçbirine etkisi olmayan etken olarak kabul edildiler. Araş-tırma kapsamına alınmak istenen kadınların sadece % 4.8’i katılmayı reddetti, 6 kadın kliniklerin kendileriyle ilgili doğum öncesi dönemi verilerinin anket verileriyle ilişkilendirilmesine razı olmadı, 363 kadına

Page 176: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

176

ulaşılamadı ve % 0.9 oranında da doğum dönemi klinik verileriyle anket verileri ilişkilendirilemedi. Toplam olarak 7100 kadının araştır-maya katılımı sağlandı. Bu da % 89.6 oranında bir geri dönüş olmuş anlamına geliyordu.

4.2. Göçmen kökenlilik ve ötesi

Değerlendirmeye alınabilen 7100 kadından % 57.9’u yani yarıdan faz-lası göçmen kökenliydi. % 39.7’sinin kendilerinin bir göçmenlik geçmi-şi vardı ve birinci kuşak göçmenler içine giriyorlardı. % 4.7’lik bir bö-lümün anne veya babasından en az biri göçmen olarak gelmişti. Göç-men kökenli kadınların oranı araştırma yapılan merkeze bağlı olarak değişiyordu ve en yüksek oran % 67.5 ile Vivantes am Urban Klini-ği’ndeydi. Kendi geçmişlerinde göçmenlik olan araştırma katılanları-nın çoğunluğu fazla uzun olmayan bir süreden beri Almanya’da bulu-nuyordu: katılımcıların % 36.2’si; en fazla 4 yıldır Almanya’da otur-duklarını belirtmişti.

Anketin uygulandığı kadınların üçte ikisi, Almanya’da doğmuş olduklarını belirtti. Tümünün % 9.9’u doğum yerlerinin Türkiye ol-duğunu söyledi. Onları % 6.3 ile Güney ve Doğu Avrupa bölgesi ülke-leri (Polonya, Romanya, Bulgaristan, Slovakya, Slovenya, Çek Cumhu-riyeti, Macaristan, Letonya, Litvanya, Estonya, Malta, Kıbrıs ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) izliyordu. Katılımcıların bildirdiği diğer önemli doğum yerleri Lübnan (% 5.3) ve eski Yugoslavya devletleri (% 4.4) idi. Bunların dışında bir bütün olarak; Bağımsız Devletler Toplu-luğu bölgesi ülkeleri, Avrupa 15 ve EFTA ülkeleri, Afrika, Latin Ame-rika, Asya ülkeleri toplamın % 3’ünden daha azını oluşturuyordu.

Kadınların Almanya’da oturma konumları ve Almanca bilgileri bakımından göçmen kuşakları arasında belirgin farklar olduğu ortaya çıktı. Örneğin birinci kuşak kadın göçmenlerin yaklaşık % 22’si Alman vatandaşlığını almıştı, % 31.3’ünün süresiz, % 43.3’ünün ise süreli oturma izni vardı. % 3.5’i ise değişik „oturma konumları“ bildirmişti. Buna karşılık ikinci/üçüncü kuşak göçmenlerin % 71’i Alman vatanda-şıydı ve yaklaşık % 24’ü de süresiz oturma izni olduğunu bildirmişti. İkinci kuşaktan kadın göçmenlerin % 90.2’si Almanca bilgilerini „çok

Page 177: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

177

iyi“ ya da „iyi“ olarak değerlendirirken kendileri göçmen olarak gel-miş olan kadınlarda bu oran sadece % 40 idi. Birinci kuşaktan kadın göçmenlerin % 30’u, Almanca bilgilerinin çok az olduğunu ya da hiç olmadığını belirtmişlerdir.

Burada göçmenlik bağlamında ana hatlarıyla açıklanan önemli sonuçlar; Berlin doğum kliniklerinde doğum yapan göçmen kadınların belirgin benzeşmezliğini ortaya koyuyor ve gebelik bakım hizmetleri ve doğum olayı sırasındaki bakım hizmetlerinden yararlanmada sade-ce göçmen kökenli olan ve olmayan kadınlar arasında değil çeşitli ka-dın göçmen grupları arasında da açık farklar olduğunu düşünmemize neden oluyor.

4.3. Karşılaştırmalı Sosyo-demografik Etkenler

Göçmen kökenli olan ve olmayan kadınlar arasında; sosyo-ekonomik durumları açısından da büyük farklar olduğu anlaşıldı. Yani göçmen-likle ilgisi olmayan kadınların göçmen kökenli kadınlara oranla çok daha fazlası genel veya mesleki orta öğretim olgunluk sınavı (Abitur/Bakalorya) ile tamamlamış ve mesleki eğitim almıştı. Birinci kuşaktan kadın göçmenlerin dörtte birinden fazlası ve ikinci kuşağın % 22.3’ü net 900 Avro’dan daha az bir aile geliri ile geçindiklerini belir-tirken bu rakam göçmenlik kökeni olmayan kadınların sadece % 11.3’ünü kapsıyordu.

Araştırma dönemi içinde ankete katılan ve doğum yapanların or-talama yaşı bakımından çok önemli farklar görülmezken, göçmen kö-kenli olmayan kadınlarda bu ortalama yaş 30.7, göçmen kökenli kadın-ların ikinci kuşağında 29.6 idi. Bütün bunlar bir yana, ankete katılan kadınların yarıdan fazlası (% 56.3) göçmen kökenli olmayıp ilk doğu-munu yapan kadınlardan oluşurken göçmen kökenli ikinci kuşak ka-dınlarda bu oran yaklaşık % 45 ve birinci kuşakta ise yalnızca % 35’di.

4.4. Hamilelik Döneminde Bakım Hizmetlerinden Yararlanma

Daha eski araştırmalar, göçmen kadınlar ve göçmen kökenli olmayan kadınlar arasında gebelik döneminde genel sağlık muayenesi konu-sunda farklılıklar olduğunu gösterirken bizim araştırmamızda karşı-

Page 178: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

178

laştırılan gruplar arasında hizmetlerden yararlanma bakımından bir benzerlik gözlemlenmektedir. Araştırmaya katılan hem göçmen ka-dınlar hem de göçmen olmayan kadınlar gebelik döneminde ortalama 11 genel sağlık muayenesi olanağından yararlanmışlardı (Median: 11). Genel sağlık muayenesi başvuruları 1-35 arasında değişiyordu. İlk hamilelik muayenesi sırasında da açık farklar görünmüyordu: Hem göçmen olmayan hem de göçmen kadınlar; ilk sağlık muayenelerini gebeliğin ortalama olarak 10. ya da 11. haftasında yaptırıyorlardı.

Ancak az Almanca bilgisi olan ve belirsiz bir oturma konumunda bulunan kadın göçmenler için gebelik muayenesinde yetersiz bir ba-kım riski olasılığının yüksek olduğu anlaşılıyordu: Çünkü örnekleme-ye alınan kadınların toplam % 9’u 5 kere ya da daha az gebelik dönemi muayenesi yaptırırken bu rakam belirsiz oturma konumu olan kadın göçmenlerde % 25 ve Almanca bilmeyen kadın göçmenlerde ise % 32.8 dolayındaydı ve oldukça yüksekti. Yönelimin genel olarak olumlu olmasına karşın, çeşitli alt grupların tek tek ele alınması, hem iletişim-sel engellerin hem de belirsiz oturma konumunun gebelik dönemi sağlık hizmetlerine ulaşımı açıkça zorlaştırdığını gösteriyor. Ebeler tarafından verilen hamilelik hizmetlerinde kadın göçmenler için hiz-mete ulaşma engelleri olduğu görülüyor. Çünkü bakım hizmetinden, göçmenlik kökeni olmayan kadınlar, hamilelik döneminde belirgin bir şekilde daha sık yaralanıyor. Göçmen kökenli olmayan kadınların neredeyse % 75’i, hamilelik döneminde bir ebe tarafından da muayene edilmiş olduklarını bildirirken, bu durum ikinci kuşak göçmenlerin ancak yarısı ve kendisi göçmen olmuş kadınların ise % 43’ü için söz konusudur. Türkiye kökenli kadın göçmenlerde birinci ve ikinci ku-şaklar arasında daha da belirgin farklar saptandı. Buna karşılık, Türki-ye’de doğmuş kadın göçmenlerin sadece % 34’ü ebelik hizmetinden yararlanırken bu oran Almanya’da doğmuş olanlarda yarıdan fazlaya ulaşılmaktadır. Göçmen kökenli olmayanlarla karşılaştırıldıklarında göçmen kökenli kadınlar; doğuma hazırlık kurslarına ve gebelik jim-nastiği hizmetlerine çok seyrek katılıyorlardı.

Page 179: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

179

5. Sonuçlar

Araştırma ile; doğum kliniklerindeki kadın göçmenlere çok iyi ulaşıla-bildiği ve bilimsel incelemelere katılmaları için kazanılabildikleri orta-ya konabildi. Bunun en temel bir önkoşulu, hem kültüre duyarlı yakla-şımların hem de göçmenliğe özgü uygulamaların göz önünde bulun-durulmuş ve incelemelerin „çeşitliliği öne çıkaran “ (BzgA, 2011) bir tutumla kurgulanmış olmasıdır. Kadın göçmenler arasındaki çeşitlilik de uygun göstergeler bazında tam olarak değerlendirilip analiz edil-mesiyle gebelik dönemi bakım programlarının ihtiyaca uygun bir şe-kilde oluşturulması sağlanabilir. Berlin doğum öncesi dönemi araştır-masında yer alan göçmen kadınların, farkları gözetecek biçimde ince-lenmesi; göçmenlik ve kültürel etkileşimin gebeliğe yönelik tıbbi hiz-metlerden yararlanmaya, memnuniyet verici şekilde, genel olarak hiç ya da hemen hemen hiç itici etki yaratmadığını gösterdi. Ama bu ince-leme; kalıcı oturma iznine sahip olmayan, Almanca bilgisi az olan ve yeni göçüp gelmiş kadınların hamilelik döneminde olası düşük bakım riskiyle karşılaşmalarını da açığa çıkardı.

Hem hamilelik döneminde ebeler aracılığıyla sunulacak ek hiz-metlerden hem de doğuma hazırlık kurslarından ve hamilelik jimnas-tiği hizmetlerinden, göçmen kökenli kadınlar tarafından ikinci göçmen kuşağı içinde de Almanya’nın yerlisi hamile kadınlara oranla daha az yararlanıldığı gerçeği; bu hizmetlerin erişilebilirliği ve farklılıklara uygun olup olmadığı konusunda yeni sorular doğuruyor. Öte yandan, değişik ülkelerden gelmiş göçmen kadınlarda ve göçmen kuşaklarda hamilelik desteklerinin diğer biçimlerinin bu hizmetlerin eksiğini gide-rip-gideremeyeceği tartışılabilir. Göçmenliğin potansiyelleri ve zengin-likleri şimdiye kadar her ne kadar az incelenmiş ise de bu konuda uluslar ötesi araştırmalar için Almanya-Türkiye arasındaki bilimsel işbirliğinin potansiyelleri de o kadar az ortaya konmuştur.

Teşekkür

Araştırma 2010-13 yıllarında Deutsche Forschungsgemeinschaft DFG (Almanya Araştırma Topluluğu tarafından desteklenmiştir ) (Referans no: GZ: DA 1199/2-1).

Page 180: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

180

Kaynakça

AMT FÜR STATISTIK BERLIN-BRANDENBURG (2012), Pressemitteilung Nr. 292 vom 12.September 2012

AVEYARD, P., CHENG, K. K., MANASEKİ, S., GARDOSİ, J. (2002), The risk of preterm delivery in women from different ethnic groups, BJOG; 109, 894 –899

BORDE, T, (2009), Migration und Gesundheitsförderung – Hard to reach? Neue Zugangswege für „schwer erreichbare“ Gruppen erschließen, in: Bundeszentrale für gesundheitliche Aufklärung (BZgA) (Hrsg.). Migration und Gesundheitsförderung. Ergebnisse einer Tagung mit Expertinnen und Experten. Gesundheitsförderung, Konkret, Band 12

BUNDESZENTRALE FÜR GESUNDHEITLICHE AUFKLÄRUNG (BZgA) (Hrg.) (2011), Migrantinnen und Migranten als Zielgruppe in der Sexualaufklärung und Familienplanung. Konzept

DAVID, M., PACHALY, J., VETTER, K. (2006), Perinatal outcome in Berlin (Germany) among immigrants. Arch Gynecol Obstet; 274: 271 – 278

ESSÉN, B., BÖDKER, B., SJÖBERG, N.O., LANGHOFF-ROOS, J., GREISN, G., GUDMUNDSSON, S., ÖSTERGREN, P.O. (2002), Are some perinatal deaths in immigrant groups linked to suboptimal perinatal care services? BJOG; 109: 677-682

IBISON, J.M. (2005),Ethnicity and mode of delivery in ´low –risk´first-time mothers, East London,1988 – 1997, Europ J Obstet Gynecol; 118: 199-205

KOLLECK, B., KORPORAL, J., ZINK, A. (1979), Totgeburtlichkeit und Säuglingssterblichkeit ausländischer Kinder in West-Berlin. Gynäkologe; 12: 181 - 190

LUJIC, C. (2008), Krankheits- und behandlungsrelevante Besonderheiten türkischer Migranten mit Gesundheitsstörungen: Anregungen zur Optimierung der Versorgung, Dissertationsschrift. Verfügbar unter: http://geb.uni-giessen.de/geb/volltexte/2009/7004/pdf/LujicClaudia-2009-02-18.pdf (12.06.2013)

OETER, K., COLLATZ, J., HECKER, H., ROHDE, J.J. (1979), Werden die präventiven Möglichkeiten der Schwangerenvorsorge ausreichend genutzt? Erste Ergebnisse der Perinatalstudie Hannover. Gynäkologe 1979; 12: 164 - 174

PRÜFER, P. & STIEGLER, A. (2002), Die Durchführung standardisierter Interviews: Ein Leitfaden. In: Zentrum für Umfragen, Methoden und Analysen (ZUMA) (2002), How-to-Reihe, Nr. 11. Mannheim, Verfügbar unter: http://www.gesis.org/fileadmin/upload /forschung /publikationen/gesis_reihen/howto/How-to11ppas.pdf (12.06.2013)

Page 181: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

181

RAY, J.G., VERMEULEN, M.J., SCHULL, M.J., SINGH, H., SHAH, R., REDELMEIER, D.A. (2007), Results of the recent immigrant pregnancy and perinatal long-term evaluation study (RIPPLES). CMAJ; 176: 1419 - 1426

SALIHU, H.M., KINNIBURGH, B.A., ALIYU, M.H., KIRBY, R.S., ALEXANDER, G.R. (2004), Racial disparity in stillbirth among singleton, twin and triplet gestations in the United States. Obstet Gynecol; 104: 734 - 740

SALIHU, H.M., DUNLOP, A.L., HEDAYATZADEH, M., ALIO, A.P., KIRBY, R.S., ALEXANDER, G.R.(2007), Extreme obesity and risk of stillbirth among black and white gravidas. Obstet Gynecol; 110: 552-557

SCHENK, L. et al. (2006), Mindestindikatorensatz zur Erfassung des Migrationsstatus. Empfehlungen für die epidemiologische Praxis. Bundesgesundheitsbl Gesundheitsforsch Gesundheitsschutz; 9: 853-860

STATISTISCHES BUNDESAMT (2009), Bevölkerung und Erwerbstätigkeit. Bevölkerung mit Migrationshintergrund. Ergebnisse des Mikrozensus 2005, Verfügbar unter: www.destatis.de/DE/Publikationen/Thematisch /Bevoelkerung/MigrationIntegration/Migrationshintergrund2010220057004.pdf?__blob=publicationFile (12.06.2013)

STATISTISCHES BUNDESAMT (2012), Bevölkerung uns Erwerbstätigkeit. Bevölkerung mit Migrationshintergrund. Ergebnisse des Mikrozensus 2011, Verfügbar unter: https://www.destatis.de/DE/Publikationen /Thematisch/Bevoelkerung/MigrationIntegration/Migrationshintergrund2010220117004.pdf;jsessionid=D0DF5B3A6D825D9474FA7D8C034ECE3F.cae1?__blob=publicationFile (18.04.2013)

URQUIA, M.L. et al. (2010), International migration and adverse birth outcomes: role of ethnicity, region of origin and destination. J Epidemiol Community Health, 64, 243-251

VANGEN, S., STOLTENBERG, C., SKRONDAL, A., MAGNUS, P., STRAY-PEDERSEN, B. (2000), Cesarean section among immigrants in Norway. Acta Obstet Gynecol Scand, 79: 553-558

WELSCH, H., KRONE, H.A., WISSER, J. (2004), Maternal mortality in Bavaria between 1983 and 2000. Am J Obstet Gynecol; 191: 304-308

Page 182: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

182

Aileyi Gözeten Bir Sosyal Bakım Modelinin Türkiye’de Uygulanmasına Yönelik Pilot Proje

Jan BASCHE ve Safiye ERGÜN

Türkiye’de son yıllarda, bakım hizmeti sunumlarının gelişiminde pozi-tif bir dinamik oluştu. Burada temel olarak 4 hizmet seçeneği gözlem-lenmekte:

1 Devletin 2838 sayılı yasasının 9. paragrafı uyarınca ve elde edi-len gelire göre aylık 700 TL dolayında desteklediği, aile birey-lerince veya evlerinde az ya da çok yasal şekilde çalıştırdıkları, çoğunlukla yabancı yardımcılar tarafından yapılan bakım. Bu yardım parası; Almanya’daki, giderleri yükümlenen yerel ku-rumların denetlediği ve „bakım parası“ diye adlandırılan uy-gulamaya benzetilebilir.

2 Huzurevlerindeki ya da yaşlı bakım merkezlerinde yani bakı-ma muhtaç kişinin evi dışında yapılan bakım. Bu bakım tü-ründe yukarıda anılan yasaya uygun olarak devletin aylık 1500 TL’ye kadar desteklediği getirip-götürme hizmeti de da-hildir.

3 Devlet desteği olmaksızın kişinin kendi evinde yapılan bakım; bir başka deyişle ailelerin kendilerinin, bakım kuruluşlarından veya özel bakıcılardan hizmet satın aldıkları yöntem.

4 Parası devlet tarafından karşılanan resmi bakım kurumları. Ayrıca bu hizmet tiplerinin birleşimsel biçimleri de var. Burada

eksik olan, bakıma muhtaç olanların kendi ev ortamlarında, ancak devlet tarafından finanse edilen profesyonel bir bakımdır. Bu ise iki nedenden ötürü çelişik bir durum oluşturmaktadır. Birincisi; Türki-ye’nin doğal yapısı içinde aile hem bir kültürel taşıyıcı olarak hem de geleneksel bir yardım sistemi olarak hala merkezî bir işlev görmekte-dir. İkincisi ise sosyo-politik unsurlardır ki, hiç kuşkusuz bunlar şu andaki Türk hükümetinin, aileyi memnun edecek bir sosyal bakımın

Page 183: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

183

başarılması yönünde uygun her türlü koşulun hazırlanması açısından önemli gördüğü çalışmaların merkezindedir. Bu bağlamda, değişik düzlemlerde yenilikçi bakım biçimlerinin denenmesi için bir model proje önerdik. Projenin, sosyal hizmetler ve sağlık yönetimi bünyesin-deki ve Türkiye parlamentosundaki politik karar alma yetkisi olan kişi ve kurumları, Türkiye’deki Sosyal Bakım Sigortası ile ilgili kararların alınmasında desteklemesi gerekiyor. Çünkü acil demografik sorunla-rın çözümü bu kararlarla bağlantılıdır. Model projenin desteklenmesi için değişik mercilerden onaylamalar geldi. İki büyükşehir belediye başkanı ve sözkonusu iki vilayetin valisi kısmen de olsa azımsanma-yacak altyapı onayları verdiler. SGK (T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu) Başkanı özel bir buluşmada, projenin, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yılı olan 2023 hedefleri çerçevesinde model proje olarak des-teklenmesinden yana olduğunu belirtti.

Model projeler, Türk bürokrasisinin işleyiş mantığına fazlaca ay-kırı olduğundan ve sosyal bakım sigortası kapsamında „evde bakım“ alanında şimdiye değin yasal düzenlemelerin yapılabilmesi için altya-pı hazırlanmadığından planın kısmen de olsa en azından Avrupa proje grupları içinde kendine bir yer bulması gerekmektedir. Bu noktada yardımcı ve uzman bakıcıların yetiştirilmesi ya da Almanya ve Türki-ye’deki bakıcı yetiştirme kurumları arasında değişimler gibi, projenin belirli bölümlerinin az da olsa finansmanına iki tarafın da katılması için “Avrupa Projesi” olarak lanse edilmesi yeterlidir. Ancak bu du-rum bu kez de Avrupa’nın işleyiş mantığına aykırı olacaktır. Çünkü bu mantığa göre böylesi projeler için en az 6 ulusal paydaş olması ge-rekiyor. Oysa böyle bir şey somut anlamda epeyce ilerlemiş olan ancak çeşitli nedenlerden dolayı Almanya ve Türkiye arasında bir tandem projeye (iki ortaklı proje) dönüşen planlamalar temelinde; olabildiğin-ce kaçınılması gereken karmaşıklık artışı ve esneklik azalması anlamı-na gelecektir.

Şu andaki planlama aşamasında Avrupa desteğinin somut olarak

nasıl olacağının belirlenmesi (ki burada parasal destekten çok projenin resmî kabulü ön planda olmalıdır) ve araştırmalarda Türkiye’den en

Page 184: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

184

az bir yüksekokulun zorunlu refakatçi araştırmacı olarak kazanılması gerekmektedir. Gerçekleşebilmesi için Avrupa’dan da parasal destek istenecek olan bu araştırmada, projenin Alman uygulayıcıların, ihtiyaç belirleme tarzlarına, kalite güvencesi kalıplarına, işbirliği yönetimine ve iletim yönetimine ne ölçüde uygun olduğu; keza Türkiye’de seçilen araştırma yerlerinin bakım ihtiyacına ne ölçüde denk düştüğü konu-sunda ciddi bir durum tespiti yapılması özellikle önemlidir.

Bakıma muhtaç hangi kişilerin hangi yardımları ne şekilde, hangi sıklıkta ve hangi zaman içinde alacağı konusundaki karar; yerel para-sal yükümleniciden bağımsız olarak, çalışan ve onun tarafından değil ulusal yükümlenicinin kaynaklarından finanse edilen uzman bir ba-kım hizmet kurumuyla ilgilidir. Bu uzman kurum, en geç projenin başlaması sırasında internette yer alan ve böylelikle tüm katılımcılarca tanınması mümkün olan ve Alman Sağlık Sigortası Tıp Hizmeti Ku-rumu’nun denetim kurallarına benzeyen saydam kriterler yönetmeli-ğine uymak zorundadır.

Projenin finansmanı, eldeki hesaplamalara uygun olarak Avrupa, Türkiye ve Almanya kaynaklarından karşılanır. Olabildiğince saydam bir yapı oluşması için bakımın bütün temel hizmet içeriklerini kapsa-yan bir kurallar düzeneği hazırlanmıştır. Bu hizmet içerikleri her yapı-lacak işe ayrılacak süreye denk düşen bir zaman arkına bağlanmıştır. Zamanın bu şekildeki kullanımıyla, çalışma giderleriyle ilintili olarak, projenin tüm giderlerini içeren tahmini bir temel ortaya çıkar. Bu baz hesap her bir hasta için ve aylık olarak bakım kurumu tarafından para-sal yükümlenici ile birlikte yapılır. Burada, çalışma giderleri, çalıştırı-lan personelin niteliğine bağlıdır. Bu da elbette gerçekleştirilen hizme-te bağlıdır. Yani süreğen bir yaranın bakımında bir hemşire gerekli olacaktır, evin temizlenmesi veya vücut bakımı içinse bir yardımcı personel. Bakım sırasında yapılan asıl giderler; genel giderler için tahmini hesaplamanın temelini oluşturur. Bunun için diğer harcamalar (taşıma, işletme, eğitim, yönetim) fatura edilir. Götürü usulü yapılacak parasal desteği uzun vadede amaca uygun bulmuyoruz. Çünkü bu, Türkiye’de gelecekteki bakım hizmeti biçimi olamaz. Aksine, bir mo-del olarak, hasta başına ve ay hesabıyla, her somut hizmetin, parasal

Page 185: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

185

yükümlenici tarafından somut bir bedelle karşılanması üzerinde du-rulmalıdır.

Bu konseptin çekirdeğini; evde bakımın Almanya’da epeydir yer-leşmiş olan düzenlenme biçimini Türkiye’deki seçilen uygulama yerle-rinde tahminen 3 yıllık bir dönem içinde denemek ve bu biçimleri baş-ka olası bakım çeşitleriyle karşılaştırmak üzere, çalışmanın politik kararının sorumlusu olacaklara sunulan bir öneri oluşturmaktadır. Burada söz konusu olan, devletçe üstlenilecek parasal destek temelin-de, profesyonel bir bakım hizmetini bakıma muhtaçların ve onların ailelerinin ev ortamına getirebilmektir.

Berlin’deki „Dosteli GmbH“ adlı bakım hizmeti veren kuruluş; ba-kım işlerindeki uzmanlık, ekonomik bakımdan sağlamlık ve sosyal açıdan sorumluluk nitelikleriyle böyle bir model projenin yürütümü için son derece uygundur. Çünkü hem Türkiye’de hem de Alman-ya’da, profesyonel bakımın planlanmasında ve yürütülmesinde dene-yimin öncelikli bir yeri vardır. Bu bakım hizmeti kuruluşu, 2008 yılın-dan bu yana bakım hizmetleri politikası bakımından ve ekonomik anlamda başarılı bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Başarıyı biz öncelikle şöyle anlıyoruz: Yüksek sosyal sorumluluk duygusu ile dav-ranarak, daha önce hemen hemen hiç düzenli bir işte çalışmış olmadığı halde, işe alınmada yetersiz Almanca bilgisi, aileden kaynaklı esnek-likten yoksunluk ve sürücü belgesi yokluğu gibi pek çok yetersizlikleri olmasında rağmen çok sayıdaki düşük seviyede eğitim sahibi kadına evde bakım alanında sürekli bir işte çalışma olanağı yaratmış olmak. Model proje için 2011’de „Dosteli Türkiye“ şirketinin kurulmuş ve bir yerel bakım hizmet sunucusu olarak „emre amade“ olduğunu özellik-le belirtmek gerekiyor.

Projenin yürütülmesinde birçok uygulama seçeneği düşünülebilir: 1. Projenin tek bir şehirde yürütülmesi 2. Projenin birkaç şehirde birden yürütülmesi 3. Sözleşme döneminin ilk 3 ya da 6 ayında yardım isteyenle tüm

dilekçe sahiplerinin bakımı (sınırlandırılmamış sözleşme kap-samı)

Page 186: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

186

4. Projenin belirlenecek giderlerinin üst sınırına ulaşılıncaya ka-dar tüm dilekçe sahiplerinin ihtiyaçlarının karşılanması (sınır-landırılmış sözleşme kapsamı)

5. Sadece belirli (bunama, romatizma ve şeker gibi) rahatsızlık belirtileri olan dilekçe sahiplerinin bakımı

Projenin sonuçlarını zaman geçirmeden politik karar mercileri için ve gelecek yasama dönemine hazır etmek amacıyla, projeye bilim-sel düzeyde eşlik edecek kurumların, bilimsel bir değerlendirmenin ve çalışmaların yürütülmesini sağlayacak bir hazırlığın kesinlikle olması gerekir. Biz tam da bu noktada, ileride birlikte çalışabileceğimiz çok sayıda potansiyel ortakla görüşmeler yapıyoruz, ayrıca başka üniversi-telerle de işbirliğine açık olduğumuzu özellikle belirtmek istiyoruz. İlgilenen olursa Türkçe, Almanca ya da İngilizce olarak iletişim kur-maktan mutlu olacağız.

Proje gerçekleşecek olursa, Türkiye’deki yardıma muhtaç kişilere kendi ev ortamlarında kaliteli bir hizmet sunabileceğiz. Bu kalitede bir hizmeti şimdiye değin çok az sayıda insan, o da özel kişilerce kurulan ve finanse edilen bakım hizmeti kuruluşlarından alabilmiştir.

I. Projenin Akış Planı

A Hazırlık Aşaması

• Ulusal sosyal yardım kurumu (SGK) ile sözleşme yapılması • Muhatap olarak hemen bir SGK temsilcisinin belirlenmesi • Gerekli donanım ve çalışacak elemanların eğitimi de içinde, bir

SGK Sosyal Sağlık Merkezi (SSM) oluşturulması • Yeni etkinlikler için kesin hesap çıkaracak kişilerin eğitimi • Projenin yürütüleceği belediye sınırları içinde, önce bir proje

sorumlusu danışma bürosu oluşturduktan sonra yerel yöneti-min desteğiyle kamuyu bilgilendirme çalışmaları yapılması (bunların ertesinde bakım hizmeti)

• SGK’nın ve Sağlık Bakanlığı’nın yerel birimlerinin yönetimin-de oradaki hastanelerle, doktor örgütleriyle, eczacı örgütleriy-le, cemaatlerle ve sosyal danışma kurum/kuruluşlarıyla birlik-te çalışma bölgesi için bir ağ oluşturulması

Page 187: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

187

B Uygulama Aşaması

• Bakıma muhtaç olanların Sosyal Sağlık Merkezi’ne (SSM) di-lekçeyle başvurması

• Bakım Hizmeti Merkezi’nin de katılımıyla dilekçelerin ince-lenmesi ve işleme konulması

• Ziyaret tarihlerinin planlanması ve ziyaretlerin yapılması • Dilekçe sahibinin; standartlaştırılmış ve saydam bir denetim

dönemi süresince evde veya klinikte gözlemlenmesi • Bireysel ihtiyaca uygun olarak yardım kapsamının saptanması • Dilekçe sahibinin karar hakkında bilgilendirilmesi; karara kar-şı hakemlik kurumunda itiraz imkanı

• Proje sahibine bakım görevinin resmen verilmesi • Dilekçe sahibiyle, bakım hizmetinden bir (kadın veya erkek)

elemanın tanıştırılması • SSM tarafından belirlenen yardım kapsamı çerçevesinde ba-

kım hizmeti yürütümünün ortaklaşa planlanması; bakımın olanakları ve sınırları hakkında dilekçe sahibine yol gösterici bilgiler verilmesi; belgelerin hazırlanması ve bakımın plan-lanması

• Bakım Hizmet Birimi’nce bakıma başlanması: uygulama, bel-geleme

• Değerlendirme • Bakıma muhtaç kişilerin SSM tarafından denetim için ziyaret

edilmesi, Hizmet Birimi ve bakıma muhtaç kişi tarafından, ba-kım sürecinin ortaklaşa değerlendirilmesi; durum gerektiri-yorsa bakımın kapsamında ve bakım planında değişiklik ya-pılması

C Değerlendirme Aşaması

• Her sözleşme döneminin bitiminde projeye eşlik eden bilimsel kurumlar aracılığıyla, verilerin, parasal yükümlenicide (PY), yönetici kurumda (SSM) ve bakım üstlenicisinde (bakım hiz-metini yapan) değerlendirilmesi

Page 188: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

188

• Ara ve kesin sonuçların, son kararı verecek olanlara sunulması • Projenin katılımcılarının, konuyla ilgili yasal düzenlemenin

yapılmasına danışman konumunda katılması

II. Bakıcı Yardımcılığı Geliştirme Kursu

İşbu proje kapsamında, Türkiye’de bir sigorta hizmeti olarak evde bakımın örnek biçimde uygulanması; yeterli eğitimden yoksun kadın-lara, Almanya’da yıllardan beri başarıyla uygulanagelen bir eğitim programına uyumlu olarak bakıcı yardımcılığı kursunu bitirme olana-ğı verecektir. Bu kurs, mevcut eğitim programı temelinde 6 haftalık bir kuramsal eğitimi ve ortak çalışma yürütülen kurum ve kuruluşlarda da 2 haftalık bir uygulamayı kapsamaktadır. Kursa katılanlar böylece 2 aylık sürede temel bakım, ev işleri ve bakıma muhtaç kişiyle ilgilenme konularında bakım yardımcısı olarak çalışabilecek temel bilgileri edinmiş olurlar.

Geliştirme eğitiminin amaçları: • Kadınların iş bulma şansının arttırılması • „Bakım Model Projesi“ için personel kaynaklarını hazır bu-

lundurmak • Avrupa standartlarının, bakım eğitiminin geliştirilmesine kat-

kıda bulunması Eğitim etkinliklerinin yürütülebilmesinin önkoşulu Almanya’da

elde edilecek bir mezuniyetin, Türkiye’deki eşdeğer kurumlardan mezuniyetle denkliğinin ve eğitimini tamamlamış kadınların bakıcılık mesleğinde işe başlamalarının sağlanabilmesi için eğitim programının Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı’nca kabul edilmesidir. Bir Türk ve bir Alman eğitim kurumunun işbirliğinde, Türk ve Alman proje ortakları-nın eş yöneticiliği altında, Alman müfredatını bilen öğretim görevlileri Türkiye’de görevlendirilir. Bundan başka, hareketlilikler için ayrılan Avrupa kaynaklarıyla, vize ile ilgili hukuki düzenlemeler izin verdiği ölçüde, Alman bakıcı yardımcıları Türk bakım hizmeti kuruluşlarında keza Türk bakıcı yardımcıları da Alman bakım hizmeti kuruluşlarında stajlarını tamamlarlar.

Page 189: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

189

Model projenin tamamının süresinden bağımsız olarak eğitim ve staj dönemi, uzatma seçeneği koşuluyla 1 yıl olarak belirlenmiştir. En az 15-20 katılımcıyla en az 6 kurs yapılacaktır. Kursiyerlerin 18-27 yaş-ları arasındaki genç yetişkinlerden oluşması gerekir. Bakım projesinin bütününde olduğu gibi, burada da sonuçları geciktirmeden politik karar mercileri için ve gelecek yasama dönemine hazır etmek amacıyla projeye bilimsel olarak eşlik edecek kurumlar değerlendirmeye hazır olmalıdır. Tam da bu noktada biz, ileride birlikte çalışabileceğimiz çok sayıda potansiyel ortakla görüşmeler yapıyoruz ve ayrıca başka üni-versitelerle de işbirliğine açık olduğumuzu bir kez daha özellikle be-lirtmek istiyoruz.

Page 190: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

190

Türk-Alman Yaşlı Göçü – Bir Reklam Sarina STRUMPEN

1. Giriş

Bu çalışma, deneysel araştırma alanı olarak Almanya ile Türkiye ara-sındaki yaşlılar göçü olgusu üzerine kaleme alınmış bir tanıtma met-nidir. Yaşı ilerlemiş kişilerin Almanya ile Türkiye arasında yaptıkları göç, gerek gerontoloji veya göçbilimi gerekse başka disiplinlere özgü tartışmalarda ilgilenmeye değecek bir araştırma alanı olarak ne Al-manya’da ne de Türkiye’de şimdiye değin yeterince algılanabilmiştir. Oysa, bu metni kaleme alan yazar tarafından savunulan teze göre, bilimi ve kamuoyunu meşgul eden birtakım tartışmalarda ele alınan sorgulamalar, her iki ülkede tam da Almanya ile Türkiye arasında gerçekleşmekte olan yaşlılar göçü olgusunda yoğunlaşmaktadır.

Elinizdeki çalışmada, bilimsel olarak henüz değerlendirilmemiş hangi ilintilerin aslında apaçık gözlenebilir olduğu ve bu alanda ku-ramsal ve tasarımsal hangi perspektiflerin ampirik biçimde doldurula-bileceği, gözden geçirilebileceği ve nitekim geliştirilebileceği gözler önüne serilmeye çalışılmaktadır.

Alman-Türk yaşlılar göçü olgusunun hangi boyutlarda kavrana-bilir olabileceğini ortaya koyabilmek adına, öncelikle, var olan göç ve yaşlılık ile ilgili çözümleyici tartışma alanı yapılanmasına bir göz ata-lım. Örnekleme olsun diye akabinde gerontolojideki çağdaşlaştırmacı-kuramsal gösterge ve yine aynı şekilde Almanya ile Türkiye arasındaki yaşlılar göçü alanını boydan boya aşan olası bir ampirik kanıt sorgu-laması tanıtılacak. Bunun ardından da, Alman-Türk yaşlılar göçü bağ-lamında elde edilmiş birkaç kesin veri yardımıyla, başka hangi bilim-sel ve tartışma alanlarıyla bağlantı oluşturabileceği örneklerle değer-lendirilecektir. Nitekim sonuç bölümünde de Alman-Türk yaşlılar göçü olgusunun, Almanya ile Türkiye arasında yapılagelmekte olan

Page 191: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

191

bilimsel verişim dahilinde ne ölçüde yeni bir alan kapsayabileceği ortaya konulacaktır.

2. Yeni bir Araştırma Alanı için Açılımlar

Göç ve yaşlılık, bilimsel bir araştırma ve tartışma alanı olarak henüz oluşma aşamasında görülmektedir (Baykara-Krumme ve diğerleri, 2012: 11). Bu hem Almanca konuşulan coğrafya hem de Türkiye’deki bilimsel tartışmalar bağlamında söylenebilir. Yaşlanma ve göçle bağ-lantılı konular, uluslararası boyutlarda giderek artan ölçülerde bilimsel olarak ele alınmakla birlikte, şimdiye kadar Almanya’dan pek az Tür-kiye’den ise daha da az sayıda araştırma kapsamında, yaşlılar göçü-nün nicelik olarak çok ancak niteliksel çeşitliliğe sahip türlerinin her bir ülkede kuramsal gelişim ve deneye dayalı sorgulamalarda yarar-lanmak ve mevcut imkânları değerlendirmek üzere bir hamle yapıldı.

2.1. (Almanya ve Türkiye Arasında) Yaşlılar Göçünün

Çözümsel Sınıflandırması

Çalışmanın devamında Almanca konuşulan coğrafyada göç ve yaşlı-lıkla ilgili yürütülmekte olan tartışmalardaki analitik ayrımlara genel olarak bakma amacı güdülmektedir. Yaşlılık ve göç kavramları başlığı altında kümelenen araştırma, geleneksel olarak zıt kutuplardan besle-nen iki farklı bakış açısı üzerinden biçimlenmektedir: Bir yanda göç-menlikte yaşlanma, yani genç yaşlarda bir yerden başka bir yere göçmüş olan ve şimdi de göç ülkesi Almanya’da yaşlanan kişiler meselesine bakış, öte yanda ise yaşlılıkta göçmenlik, yani yaşlılıklarında göç etmeye karar vermiş ve (ilk) asıl ikâmet ülkesi Almanya’dan göç etmiş olan yaşı ilerlemiş kişiler meselesine bakış üzerinden gerçekleşmektedir bu araştırma (Schneider, 2010: 6; Baykara-Krumme ve diğerleri, 2012: 17).

Almanca yapılan araştırmalar kapsamında, göçmenlikte yaşlanma perspektifi altında öncelikle, artık yaşlanmak üzere olan işçi kökenli göçmenlerin, sade göçmen ve Alman kökenli göçmenler ile onların ailelerinin durumları ele alınmaktadır. Araştırmanın ağırlık noktasın-da, neredeyse yirmi yıldan bu yana, yaşlılık dönemlerinde göçen kişi-lerin Almanya’daki sağlık ve bakım gereksinimlerinin neden böylesine

Page 192: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

192

artan bir yetersizlikle karşılandığı ya da yanlış biçimde karşılandığı üzerine fikir yürüten veya açıklamalar getirmeye çalışan incelemeler bulunmaktadır. Şimdiye değin, olası sosyopolitik eylemlere dikkatleri çekebilmek adına tanımlayıcı ve sorun odaklı araştırma perspektifleri başatlığını korumuştur (Strumpen, 2012; 419). Geçmiş dönemlerde Almanya’ya gelmiş olan Türkiye kökenliler de keza bu kapsamda de-ğerlendirilmektedir. Bu kişiler, çoğunlukla başka ülkelerden gelmiş olan araştırılanlar grubu içinde yer almaktadır (örneğin: Dietzel-Papykyriakou, 1993; Hielen, 2000; Olbermann, 2003; Paß, 2006; Schröer & Schweppe, 2008; Mölbert, 2008). Şu da var ki, son yıllardaki araştır-malar daha çok Türkiye çıkışlı göçmenlere odaklanmaktadır (örneğin: Özakın, 1993; Krüger, 1995; Spohn, 2002; Krumme, 2004; Prätor, 2009; Fabian & Strake, 2009; Ulusoy & Gräßel, 2010; Yılmaz, 2011; Strumpen, 2012; Yılmaz-Aslan ve diğerleri, 2013).

İkinci açılım, yani yaşlılıkta göçmenlik konusu Almanca konuşulan ülkeler boyutunda emeklilik göçünü kapsamaktadır. Bu bağlamda İspanya ve Akdeniz’e kıyısı olan diğer Avrupa ülkelerinde yapılmış Almanlar ile ilgili araştırmalar bulunmaktadır (Schneider, 2010; Kaiser, 2012). Türkiye, Almanya kökenli emekli göçmenlerin tercih ettikleri bir ülke olarak bu güne değin başlıbaşına bir araştırma konusu olmamış-tır. Ancak bu gruba mensup olan Alman göçmenlerin, Türkiye’nin belirli bölgelerinde, daha ziyade kendi aralarında kalmak suretiyle birer kapalı community oluşturdukları bilinmekle beraber, aslında bu oluşumların da kendi içlerinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ulusötesi İncelemeler alanına giderek artan ilgi ve bu incelemelerin göç süreçlerini, tek merkezden yönetilen değil de dönüşümlü, daha doğrusu ulusötesi nitelikli türden algılanması, ‘yaşlılık ve göç’ kapsa-mında yepyeni bir kategori olarak karşımıza çıkmakta ve süregelen kutuplaşmaya karşı da adeta meydan okumaktadır (Krawietz & Strumpen, 2012). Yaşlı göçmenlerin ulusötesi yönelimleri en somut biçimde mekik dokuma suretiyle yapılan göçmenlikte kendini göster-mektedir. Mekik dokuyan göçmenlerin, hem geldikleri hem de gittik-leri ülkelerde ikametgâhları vardır ve yaşamlarını, aylarla ifade edile-bilecek belirli dönemlerde iki ülkede de sürdürürler. Almanca yayın-

Page 193: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

193

larda ve tartışmalarda her ne vakit ‘ulusötesi yaşlılar göçü’ kavramıyla karşılaşılacak olsa, o vakit Almanya ve Türkiye arasında sürekli gidip geldiklerinden ötürü neredeyse sadece Türkiye kökenli yaşlı göçmen-ler akla gelmekte.1

Üç analitik ayrımı “yaşlılıkta göç” kavramı altında toparlayabili-riz: Göçmenlikte yaşlanma; yaşlılıkta göçmenlik; yaşlılık döneminde sürgit mekikçi göçmenlik. Bu üç analitik tipi sistematik biçimde birbir-leriyle ilişkilendirilen, aralarındaki ilintileri ve farkları irdeleyen, bun-ları kuramsal artı değer olarak hem yaşlanma ve göç bilimleri hem de diğer bilimsel disiplinlere devşiren araştırmaların eksikliği yaşanmak-ta hâlâ.

Oysa süregelmekte olan Almanya ile Türkiye arasındaki yaşlılar göçü, her üç analitik tipi de bünyesinde barındırdığından dolayı, üze-rinde araştırma yapmaya değer bir alan. Nicelik olarak öne çıkan, Al-manya’da yaşlanan Türkiye kökenli insanların oluşturduğu bir grubun (göçmenlikte yaşlanma) yanısıra, ileri yaşlarında göçe karar vermiş ve Türkiye’ye yerleşmiş Almanya kökenli bir başka grup da (yaşlılıkta göçmenlik) vardır. Pek çok Türkiye kökenli göçmenin, hayatının uzun bir dönemini Almanya’da geçirdikten sonra ülkelerine kesin dönüş yapmak suretiyle, aslında yeniden bir tür göç yaşadığı biliniyor. Al-manya ile Türkiye arasında cereyan eden göçmenliği araştıran bu alan, özellikle Türkiye’den Almanya’ya göçmüş çok sayıda insanın yaptığı aralıksız mekik göçü hareketliliğiyle daha da karmaşık bir hale bürü-nür. Türkiye’de yaşayan Almanya kökenli yaşlı insanlarla yapılan görüşmelerde de, onların ulusötesi yönelimleri yanısıra anayurtları Almanya’da düzenli uzun kalışları dikkatleri çekmektedir.

Öte yandan deneye dayalı araştırmalar, yaşlılıkta göçmenlik olgu-sunun varolan tiplerinin birer taklidi de olmamalıdır. Aşağıda, örneğin yaşlanma bilimlerinde öne çıkan çağdaşlaştırmacı-kuramsal gösterge-nin, bu alanda ampirik kanıtlama bağlamında nasıl araştırılabileceği gösterilecektir.

1 Türkiye kökenli mekikçi göçmenlere yönelik araştırma yapmaya karşı olan ilgi

giderek artmaktadır. Bu konu üzerine yapılmış en ayrıntılı araştırma Türkan Yıl-maz’ın doktora çalışmasıdır (2012)

Page 194: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

194

2.2. Çağdaşlaştırmacı-Kuramsal Gösterge ve Almanya ile Türkiye Arasındaki Yaşlılık Göçleri

Yaşlanma araştırmaları (gerontoloji) açısından bakıldığında, yaşlan-manın ne kadar değişik anlamlar içerdiği görülmektedir. Yaşlanma hakkındaki düşüncelerimizin, örneğin biyografilere ya da emeklilik ve sağlık sigortası gibi sosyal kurumların oluşturulmasına ne gibi etkileri olur? Hangi etmenler, yaşlılık olgusuna bakışımızda birtakım değişik-liklere neden olur ya da toplumsal, örgütsel, bireysel düşünceler, yaş-lanmayla ilgili diğer hangi mevcut sosyal değerlerle ne oranda çelişir? Bu bağlamda zuhur eden temel bir soru da, yaşlanma süreçlerinin ve yaşlanma hakkında nüfuz eden düşüncelerin sosyo-yapısal ve kültürel etmenlerce ne ölçüde etkilendiğidir.

Bu sorunun yanıtları, yaşlılık bilimleri kapsamında çağdaşlaştır-macı-kuramsal göstergenin başatlığında boy verir. Gerontolojik dönü-şümdeki çağdaşlaştırmacı-kuram bağlamında kabul gören genel kanı-ya göre, toplum çağdaşlaşma yolunda ilerledikçe, yaşlı insanlar da geniş aile içi bakımdan giderek kopmaktadır. Kısaca söyleyecek olur-sak: Bir toplum ne denli kentleşmiş, sanayileşmiş ve kurumsal anlam-da farklılaşmışsa, yaşlı bakımı da bir o oranda aile ortamı ötesinde kurumsallaşmaya tabi olmaktadır. Aynı zamanda, en azından bu ku-ramsal perspektif izlenerek varılan kanıya göre, yaşlıların saygınlığı azaldıkca bir toplumda nüfuz eden yaşlılık imgesi de o oranda kötüle-şir. Bunun nedeni de son dönemlerde, yaşlıların vereceği öğütlerin eskiden olduğu denli işe yaramadığının düşünülmesidir. Buna paralel başka bir çıkarsama da, yaşlanma süreçlerindeki ve yaşlanma imgele-rindeki kültürel farklar, modernleşme tarafından düzlenir (van Dyk, 2009: 14 ve devamı).

Gerek kamuoyunda gerekse uzmanlar düzeyinde yürütülmekte olan tartışmalar hep bu değerler dizisine el atmaktadır (Baykara-Krumme ve diğerleri, 2012: 20). Bunun böyle olduğu, örneğin Alman-ya ve Türkiye’de yaşlıların yaşadığı göçmenlik alanında pekâlâ gözle-nebilir. Almanya’da da Türkiye’de de şu türden argumalar işitilebili-yor: Türkiye’de yaşlılara verilen değer bir başka ve orada hâlâ saygı gösteriliyor yaşlı insanlara. Bu görüşteki insanlar büyük aile mefhu-

Page 195: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

195

munun Türkiye’de hâlâ işlevini koruduğunu, dolayısıyla ister ayakta isterse yatakta olsun, aile ortamı haricinde verilecek her türlü sağlık hizmetinin de ülkedeki kültürel ve dinsel değerlerle bağdaşmadığını ifade etmekte. Ne var ki, bu savda asıl dikkati çeken “hâlâ” sözcüğü ile zamansal bileşene yapılan vurgudur. Aslında, eskiye kıyasla Türki-ye’de de artan biçimde değişiklikler yaşandığına işaret ediliyor bu argümantosyonda. Gerçekte, evlerde sürekli bakıma muhtaç yaşlıların yatarak ya da ayakta bakım ve gözetim hizmetlerinde ve buna paralel olarak Orta Asya ülkelerinden ve Moldavya’dan gelen bakıcı persone-lin sayısında gözlenen artış genellikle batılılaşmanın, bir başka deyişle çağdaşlaşmanın sonucu olarak gösterilir.

Almanya ile Türkiye arasında cereyan eden yaşlılık dönemi göçle-ri, yukarıda değinilen çağdaşlaşma kuramı içinde belirtildiği gibi ku-ramsal yaklaşımların yansıtılması ve deneye dayalı kanıtlamalar yo-luyla sorgulanması yani doğrulanması veya elenmesi için oldukça uygun bir alan oluşturmaktadır. Değinilen bu göç konusu, bir araştır-ma alanı olarak uluslarötesi bir araştırma açılımı oluşmasına yardımcı olabilir, metodolojik ulusçuluk marifetiyle dar alana hapsolmuş gerontolojik tartışmaları da böylelikle geniş bir alana yayabilir.

2.3. Diğer Bakış Açıları

Almanya ile Türkiye arasında ileri yaşlılık göçü alanı, şimdiye değin „yaşlı göçmenler“ üzerine gözlenen başat odaklaşmanın ötesinde diğer birtakım disiplinlerde yürütülegelen tartışmalara da taşınabilir. Şu ana değin gündemi belirleyen kuram ve bulguların daha ziyade ‘gençlik odaklı’ ya da başka bir deyişle ‘yaşlılık körü’ olarak tanımlanabilecek olmasından, bu alan, göçbilimlerini, örneğin daha fazla araştırma yapmaya itebilir2. Göçmenlerin sosyal açıdan içinde yaşadıkları top-lumla kaynaştırılmasına yapılan aşırı vurgu ya da alınacak bir göç kararlarıyla ve buna bağlı yaşanan stres ile ilgili kaleme alınmış ku-ramsal çalışmalar, yaşlı insanların göçe hazır olup olmadıklarını ilk aşamada sağlıklı biçimde açıklamaktan uzaktır. Türkiye kökenli yaşlı

2 Buna karşın, yaşlılık/yaşlanma bilimleri de ‘göç körü’ olarak tanımlanabilir.

Page 196: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

196

göçmenler uyum sorunsalı bağlamında yürütülen tartışmalarda, nere-deyse tamamen konu dışında kalmaktadır. Göç ve uyum bilimleri bağlamında geliştirilmiş olan kuramlar, yaşlılığa duyarlı bir mercek ile topyekûn yeniden gözden geçirilmelidir.

Diğer başlangıç noktaları, Almanya ile Türkiye arasındaki yaşlılık göçünün nispeten eski görüngülerini, din ve kültür alanları ışığında karşılaştırma perspektifi sunuyor. Bir yanda, sanayileşmiş batı ülkeleri arasında sayılan hristiyan Almanya, diğer yanda eski Osmanlı İmpara-torluğu’nun çekirdeği konumundaki müslüman Türkiye; refah düzey-leriyle, değişik ayrışma ve kurumsallaşma dereceleriyle, diğer güncel sorulara yanıt arayacak, alabildiğine farklı uçlarda iki ülkenin oluştur-duğu profil. Almanya’da islamî yaşlılık imgesi öne çıkmaktadır. Dinî temele dayanan böyle bir yaşlılık imgesiyle ilgili bilgi birikimi, sözge-limi Türk/müslüman yaşlı göçmenlerin bakımı için oluşturulacak yapı-lanmalarda değerlendirilebileceği gibi, bir, daha doğrusu farklı bir islamî yaşlılık imgesinin yanısıra onların bakımla ilgili beklentilerine yanıt vermek üzere ilahiyat, osmanistik ya da türkoloji gibi bilimlerin yardımına da başvurulabilir. Yaşlı göçmenlerin dinî gerekçelere daya-lı bakım gereksinimleri (gerek aile içinde gerekse dışında) Osmanlı İmparatorluğu’nda ya da Türkiye’de nasıl biçimlendi (anahtar sözcük: Osmanlı vakıfları) ve bu yapılar günümüzde ne ölçüde etkinliklerini korumaktadırlar? Şu an itibariyle hangi değişim ve gelişimler kayde-dilmektedir? Din, yaşlanmayla ilgili olarak Türkiye’de hayata geçirilen sosyal reformlarda ne ölçüde rol oynamaktadır? İslamiyet’in yaşlılık olgusuna yaklaşımıyla birlikte hristiyanlığın yaşlılık anlayışı da, tıpkı tarihî, hele dinî gerekçelere dayanan yaşlılık hizmetleri bağlamında oluşmuş yapılar gibi sorgulanabilir (Anahtar sözcük: Hristiyan tarikat-larında hasta bakımevleri).3

3 Türkiye’nin Akdeniz kıyılarında yaşayan Alman kökenli yaşlı insanların oluşturdu-

ğu katolik ve protestan cemaatleri üzerinde de durulmalıdır. Bunlar, uzun yıllar ön-ce Türkiye’den Almanya’ya göçmüş olan insanların oluşturduğu müslüman cemaat-lerinde benzeri ya da farklı işlevleri ne ölçüde yerine getirmektedir?

Page 197: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

197

Almanya ile Türkiye arasında süregelen yaşlılık göçünün ekseni, yaşlılık anlayışını kavramakta kültürel koşullara yönelik temel soruyu ve bundan beslenen bakım modellerini gündeme getirir. Burada asıl mesele, salt-kültür dayanaklı tanımlamalar üretmek değil, daha ziyade yaşlanma/yaşlılık olgusunun kültürlerarası, kültürlerötesi ve çokkültürlü bağlamda ne ölçüde geliştirilebileceğine yanıt aramaktır. Aynı anda göçmenlikte karşılaşılan bakım modellerinin tartışılıp so-nuçlandırılmasında ortaya çıkan muhtemel uyuşmazlıkların gerekçele-rini saptamak ve bunlara çözüm üretebilmek için, kültürel dayanaklı yaşlılık olgusu da keza tartışmaya açılmalıdır.

Nihayet bir araştırma perspektifi oluşturması bakımından, Al-manya ile Türkiye arasında yaşanılan göçler sırasında yaşlılara sunu-lan hizmet yapıları bu alanda gereksinimlere ne oranda yanıt verile-bildiği, model ve konseptlerin bu alana ne ölçüde devşirilebilidiği, uyarlanabildiği ya da ulusötesi işlev görebilecek hale getirilebilidiği sorularına yanıtlar aranmalıdır. Bir yanda Almanya’da yaşlı bakım hizmetleri sunan kurumlar, yaşlı göçmenlerin özgün birtakım beklen-tilerini karşılayabilmek için, kültürlerarası açılımın gereklerini layığıy-la yerine getirebilme yolunda giderek daha yoğun efor sarfederken, öte yandan Türkiye’de normlaştırılmış yaşlı bakım konseptlerinin ithal edilmekte olduğu yönünde trend gözlenmektedir.4

Bu makalenin güttüğü amaç, Almanya ile Türkiye’de yaşlılık göçmenliği alanında güncelliğini koruyan mevcut birtakım karmaşık olgulara, bilimsel tartışılabilir karmaşıklıkları kapsamında işaret etmek ve bunun bir araştırma alanı olarak geçerlilik kazanmasına katkıda

4 Örnek vermek gerekirse: Mesleğini Almanya’da öğrenmiş bakıcı bir kadın Türki-

ye’nin büyük kentlerinden birinde yatalak olmayan yaşlılara hizmet veren bir bakı-mevi açar. Federal Sağlık Sigortası’nın karşıladığı, müşterilerinin de kendi bütçele-rinden ödeyeceği hizmet paketleri sunar. Müşterilerinin neredeyse tamamı Türkiye dışında herhangi bir göç tecrübesi yaşamamış yaşlı kişilerden oluşur. Almanya’dan gelip Türkiye’ye yerleşmiş Alman yaşlılardan oluşan bir müşteri portföyüne de sa-hiptir. Ancak Türkiye’den Almanya’ya göçtükten sonra Türkiye’ye geri dönmüş yaşlı insanlara hizmet sunma konusunda ise başarılı olamamıştır. Türkiye’de özel kişilerce kurulmuş olan yaşlı bakımevlerinde kullanılagelen formlar çoğu kez Al-manya’da öngörülenlerle epeyi benzerlik göstermektedir.

Page 198: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

198

bulunmaktı. Burada dile getirilen alanlarda devşirilmiş olan çeşitli bilgiler, Türkiye kökenli yaşlı göçmenlerin kurumsal açıdan yetersiz ya da kötü bakımlarının nedenleri ve çözüm yolları ile ilgili olarak Almanca konuşulan ülkelerde tartışılan sorunların geniş bilimsel bir temelde ele alınmasına da ayrca yardımcı olabilecektir. Böylesi araş-tırma perspektifleri, sadece Almanya’da yaşlı bakımı hususunda yürü-tülmekte olan tartışmalarda önem içermeyip, Türkiye’de uzun yıllar yaşayıp yaşlanmış olan insanların sosyo-politik ve toplumsal açılardan ele alınması da yine bu ülkenin gündemini meşgul etmektedir. Başvu-rulabilecek araştırmalar, bu alanda yapılan temel ve somut araştırma-lardan çok yaralanmaktadır ve yararlanabilecektir.

Bu çalışmada elbette Almanya ve Türkiye’de yaşayan yaşlı göç-menlerin genel nüfus verileri dahilinde giderek artan önemine ve bu-nunla koşut giden sosyo-politik çalışmalar yapılması gereğine daha fazla vurgu yapılabilirdi. Argümanlara, burada değinilen bilim alanla-rının içsel motivasyonlu sorgulamaları açısından ille de vurgu yapma-ya gerek yok. Yine de bu argümanlar, araştırmaları desteklemesi gere-ken özel ve resmî kişi ve kurumlara, eyleme geçmeleri yönünde baskı-ları artırması bakımından oldukça önemlidir.

Almanya ile Türkiye arasında süregelmekte olan yaşlılar göçü ol-gusu, sadece ulusötesi perspektif bağlamında yeterli biçimde işlenebi-leceğinden ötürü, iki ülke arasında yapılmakta olan işbirlikleri kapsa-mında da pekâlâ yeni bir araştırma alanı sunabilir. Ayrıca Almanya ve Türkiye’de birbirlerinden bağımsız yürütülmekte olan bilimsel tartış-malarda elde edilen her türlü veri süreklilik içinde karşılıklı değiştiri-lecek olursa, metodolojik ulusalcılığın dar alana hapseden bakış açı-sından da kalıcı biçimde kurtulma (Wimmer & Glick-Schiller, 2002; Krawietz & Strumpen, 2012) olanağına kavuşulacak ve bununla birlik-te, yapılagelen araştırmaların niteliklerinde de ciddi bir artış kayde-dilmesi sağlanacaktır.

Page 199: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

199

Kaynakça

BAYKARA-KRUMME, H. et al. (Hrsg.): Viele Welten des Alterns? Ältere Migrantinnen und Migranten in der Alter(n)s- und Migrationsforschung. Eine Einführung. / Baykara-Krumme, H. et al. (Hrsg.) Viele Welten des Alterns. Ältere Migranten in einem alternden Deutschland. VS Verlag für Sozialwissenschaften, Wiesbaden, S. 11-42

KAISER, C. (2011), Transnationale Altersmigration in Europa: Sozialgeographische und gerontologische Perspektiven. VS Verlag für Sozialwissenschaften, Wiesbaden

DIETZEL-PAPAKYRIAKOU, M. (2012), Ein Blick zurück nach vorn: Zwei Jahrzehnte Forschung zu älteren Migrantinnen und Migranten / Baykara-Krumme, H. et al. (Hrsg.) Viele Welten des Alterns. Ältere Migranten in einem alternden Deutschland. VS Verlag für Sozialwissenschaften, Wiesbaden, S. 438-447

DIETZEL-PAPAKYRIAKOU, M. (1993), Altern in der Migration. Arbeitsmigranten vor dem Dilemma: zurückkehren oder bleiben. Lucius & Lucius, Stuttgart

VAN DYK, S.; LESSENICH, S. (2009), „Junge Alte“: Vom Aufstieg und Wandel einer Sozialfigur. / Van Dyk, S. & Lessenich, S. (Hrsg.) Die jungen Alten – Analysen einer neuen Sozialfigur. Campus, Frankfurt/Main, S.11-48

FABIAN, T., STRAKA, G. (1993), Zusammenhänge von Lebenszufriedenheit und Rückkehr und Verbleibmotiven bei älteren türkischen Migranten in Deutschland. In C. Tarnai (Hrsg.):Beiträge zur empirischen pädagogischen Forschung. Waxmann, Münster/New York, S. 45 – 55

HIELEN, M. (2000), Stationäre Pflege. Sind spezifische Angebote für ältere Einwandrer/innen erforderlich oder reicht eine Integration in bestehende stationäre Angebote der Altenhilfe? Abschlußbericht des DRK-Pilotprojektes: Ethnischer Schwerpunkt Altenhilfe (ESA). Duisburg

KRAWIETZ, J. & STRUMPEN, S. (2012), Grenzen überschreitende Gerontologie – Transnationale Perspektiven auf Unterstützung im Alter / Herz, A. & Olivier, C. (Hrsg.): Transmigration und Soziale Arbeit. Ein öffnender Blick auf Alltagswelten. Schneiderverlag, Baltmannsweiler, S.233-248

KRÜGER, D. (1995), Pflege im Alter: Pflegeerwartungen und Pflegeerfahrungen älterer türkischer Migrantinnen - Ergebnisse einer Pilotstudie (1995). Zeitschrift für Frauenforschung, 3, (S. 71-86)

Page 200: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

200

KRUMME, H. (2004), Fortwährende Remigration: Das transnationale Pendeln türkischer Arbeitsmigrantinnen und Arbeitsmigranten im Ruhestand. / Zeitschrift für Soziologie, 33(2), 004, (S.138-153)

MÖLBERT, A. (2008), Alt werden in der zweiten Heimat. Interkulturelle Identitätsbildung im Kontext des Alternsprozesses. VDM., Saarbrücken

OLBERMANN, E. (2003), Soziale Netzwerke, Alter und Migration: Theoretische und empirische Explorationen zur sozialen Unterstützung älterer Migranten. Dissertation, Universität Dortmund. Hier: http://eldorado.uni-dortmund.de:8080/bitstream/2003/2914/1/ olbermannunt.pdf (10.07.2013)

ÖZAKIN, S. (1993), Ausländische Arbeitnehmer vor dem Rentenalter am Beispiel türkischer Arbeitnehmer in der Bundesrepublik Deutschland. Eine Literaturanalyse mit Fallbeispielen. Hartung Gorre Verlag, Konstanz

PAß, R. (2006), Alter(n)svorstellungen älterer Migrantinnen. Eine explorative Studie über deren biografische Lebensentwürfe. Verlag Dr. Kovač, Hamburg

PRÄTOR, S. (2009), Alter und Altersbilder in der Türkei und bei türkischen Immigranten. Nova Acta Leopoldina, NF99, 363, S. 87-101

PRIES, L. (2013), Wenn der Sozialraum der Menschen nicht nur an einem Ort ist, und warum das für die Soziale Arbeit wichtig ist. / Schulze, G. & Süzen, T. (Hrsg.) Sozialraumorientierung und Interkulturalität in der Sozialen Arbeit, eine Tagungsdokumentation im Auftrag der Abteilung Wirtschafts- und Sozialpolitik der Friedrich-Ebert-Stiftung, S.24-34. http://library.fes.de/pdf-files/wiso/09838.pdf (10.07.2013)

SCNEIDER, S. (2010), rente und tschüss? Deutsche senioren verlegen ihren Ruhesitz ins Ausland. / Forschung Aktuell, Ausgabe 1/10 Verfügbar unter: http://www.iat.eu/forschung-aktuell/2010/fa2010-01.pdf (10. 07. 2013)

SCHRÖER, W., & SCHWEPPE, C. (2008), Alte Migrantinnen und Migranten – Vom Kultuträger zum transnationalen Akteur? / Aner, K. &, Karl, U. (Hrsg.): Lebensalter und Soziale Arbeit, Band 6, Schneiderverlag, Hohengehren, S.151-160

SPOHN, M. (2004), Türkische Männer in Deutschland. Familie und Identität. Migranten der ersten Generation erzählen ihre Geschichte. Transcript, Bielefeld

STRUMPEN, S. (2012), Altern in fortwährender Migration bei älteren Türkeistämmigen / Baykara-Krumme, H. et al. (Hrsg.) Viele Welten des Alterns. Ältere Migranten in einem alternden Deutschland. VS Verlag für Sozialwissenschaften, Wiesbaden, S. 418-433

Page 201: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

201

ULUSOY, N. & GRÄßEL, E. (2010), Türkische Migranten in Deutschland. Wissens- und Versorgungsdefizite im Bereich häuslicher Pflege – ein Überblick. / Zeitschrift für Gerontologie und Geriatrie, 5, 330-338

WIMMER, A. & GLICK-SCHILLER, N. (2002), Methodological nationalism and beyond nation-state building, migration and the social sciences. / Global Networks, 2(4). Verfügbar unter: http://www.public.asu.edu /~nornradd/documents/B52.pdf

YILMAZ, T. (2011), Transnationale Migration. Dargestellt am Beispiel des Pendelns älterer türkischer Migrantinnen und Migranten. Dissertation, Universität Dortmund. Verfügbar unter: http://drk-ikoe.de/fileadmin/user_ upload/T._Yilmaz_Transnationale_Migration_Diss.pdf (10.07.2013)

YILMAZ-ASLAN, Y. et al. (2013), Gesundheitsversorgung älterer Menschen mit türkischem Migrationshintergrund / Zeitschrift für Gerontologie und Geriatrie. Volume 46, Issue 4, S. 346-352

Page 202: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

202

Alanya’daki Alamanya - Yaşlılıkta Uluslararası Hareketlilik

Nelli BÖHM

Giriş

Almanya ve Türkiye, ilk kez 1961 yılında Türkiye – Almanya Arası İşçi Alımı Anlaşması ile başlamayan uzun bir göç tarihini paylaşmaktadır-lar. Bugün örneğin, „Boğaziçi Almanları“ olarak bilinen grup, 19. yüz-yılda İstanbul’a göç eden Almanların soyundan gelmektedir. Ancak Türklerin Almanya’ya gelmeleri 1961 yılından önce olmuştur. Örne-ğin, 20. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’ndan Alman İmpara-torluğu’na gelen işçi göçmenler. Ya da 1940’lı yıllarda burslu olarak Almanya’ya gelen çok sayıda Türkiye kökenli öğrenciler (Öztürk, 2011). Buna karşın bilimsel araştırmalar ve medya sunumları, Türkiye kökenli kişilerin Almanya’ya göç ettiği üzerinde birleşmektedir. Ülke-ler arasındaki göç akımları her iki yönde olmaktadır. Bu, eğer bir kı-yaslama yapılırsa, kendini yeni göç tipinde, emekli göçünde göster-mektedir. Böylece tüm yaşamını Almanya’da geçirmiş ve doğrudan göç deneyimi olmayan Almanlar, emekli olarak, artan sayılarda Türki-ye’de sürekli veya geçici oturma kararı alıyorlar. Alanya, tercih edilen bir yer. Alanya, her yıl Almanya’dan gelen artan sayıda yeni Alanyalı-ya kucak açmaktadır. Bu gelişmeler, uluslararası göçle bağlantılı siyasi ve ferdi taleplerin, uluslararası emekli göçü bağlamında yeniden dü-zenlenmeleri gerektiğini gösteriyor. Bu makalede betimlenen göç ol-gusu, Alman emeklilerinin Türkiye’ye göçüyle ilgili niteliksel ve de-neysel araştırma esas alınarak açıklanmaktadır.

Bu makale, yaşın ilerlemesiyle yaşa bağlı tipik yaşam riskleri ve krizlerle karşılaşma olasılığının artacağını kabul ederek, uluslararası emekli göçü ile bağlantılı olası bireysel hareket alanlarını araştırmak-

Page 203: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

203

tadır. Bunun için önce yaşlı emekliliğinin çeşitli boyutları ele alınmak-tadır. Burada amaç, elde edilen bu bilgileri, Türkiye’de yaşayan emekli Alman göçmenlerle anketler yardımıyla yapılan araştırma sonuçlarıyla desteklemek. Burada önce, göç süreci ve göç gerekçeleri incelenecek; arkasından ulus ötesi sosyal ağlar konusu ele alınacaktır. Daha sonra uluslararası emekli göçünün sınırları ve beraberinde getirdiği fırsatlar değerlendirilecektir.

Uluslararası Emekli Göçünde Gelişmeler

Avrupa’da toplumsal modernleşmenin geç döneminde uluslararası emekli göçü gelişmektedir (Nokielski, 2005) ve bu oldukça yeni tür bir olgudur. Uzun zaman Alman klasik emekli göçünün bilinen bölgeleri, Almanya sınırları içinde idi. Sahildeki kür bölgeleri emeklilikte yer değişimi için tercih edilen yerlerdi. Sınır ötesi göç, üst tabaka için ge-çerliydi. Bu, diğer Avrupa ülkeleri için de aynıydı. Örneğin, durumu iyi olan İngilizler kışı Fransız Riviera’sında geçiriyorlardı. 1945’ten sonra çalışma hayatına bağlı olarak uluslararası göç ve 1950’li yıllarda uluslararası kitle turizmi arttı. Bu, emekli göçünün motoru olarak ka-bul edilebilecek çok sayıda yurt dışı deneyimini de beraberinde getir-di. 1980’lerden beri Avrupa’da emekli göçü niteliksel ve niceliksel bakımdan değişti.

„Böyle bir göç arzusu çok yaygındır. Göç, sadece zengin Avrupa ülkele-

rinde ekonomik yönden ayrıcalıklı bir azınlığın değil, aynı zamanda ge-niş bir toplumsal orta tabakanın sahip olduğu yeterli ekonomik koşulla-rın olması kaydıyla, gerçekleştirilmesi olanaksız uzak bir mutluluk rüyası değil, gerçek bir olanak olarak ortaya çıkmaktadır“ (Nokielski, 2005: 316). Yine de yaşlı göçü, genelde para ve sağlık bakımından belli bir

statüsü olan seçilmiş gruplar içindir. Yaşlı göçü ile ilgili çalışmaları 1980’lerde Cribier yapmıştır. O, Fransa’daki iç göçü araştırmıştır. Bu araştırmalar daha sonra sınır ötesi göçe taşınmıştır ve Warnes v.d. (1999), King v.d. (1998) ve Williams v.d (1997) tarafından geliştirilmiş-tir. Başlangıçta yeni göç akımlarının düzenlenmesinde ve değerlen-

Page 204: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

204

dirmesinde sadece ABD’den alınan bilgiler baz alınmıştır. Bu, örneğin ABD’de emekli hareketliliği ile ilgili eğilim ya da buna hazır oluş daha yüksek olduğundan, kültür farklılıkları nedeniyle zordur.

Bu ileri düzeydeki hazır oluş, dil engellerinin olmaması, az bü-rokrasi veya diğer engellerin aşılması gerektiği ile gerekçelendirilebi-lir. Avrupa içinde başka bir ülkeye gitmek suretiyle oturma yerinin değiştirilmesinde, dil engelleri, farklı vergi, sağlık ve emeklilik sistem-leri, kültürel ve toplumsal farklılıklar gibi hareketliliğe zorlaştırıcı etkisi olan (Kaiser, 2011) çeşitli engellerin giderilmesi gerekmektedir. Fakat göçün yönü, topluca „soğuk kuşaktan“ sıcak kuşağa“dır. Göç akımları Avrupa’nın Kuzeyinden güney bölgelerine doğru olmaktadır. Örneğin, İspanya, Portekiz veya Yunanistan klasik hedef bölgeler ara-sındadır.

Uluslararası emekli göçü, araştırma konusu olarak giderek önem kazanırken, ABD’den gelen bilimsel veriler, gün geçtikçe Avrupa’da gerçekleştirilen ampirik araştırma sonuçları ile tamamlanmaktadır. Fakat bu gelişme, şimdiye kadar, önceden mevcut bir (turistik) alt yapıya sahip olan (Nokielski, 2005), genellikle turistik bölgeleri kapsa-yan emekli göçünün klasik hedef bölgeleriyle sınırlı kalmaktadır. Gö-çün hedef ülkesi İspanya, çalışmaların zenginliği bakımından önemli bir rol oynamaktadır (O’Relly, 1995, Williams vd. 1997, Breuer, 2001, 2002, 2003, Kaiser, 2011). Oysa ki Türkiye, yeni hedef bölge olarak kabul edilmektedir ve bugüne kadar bu konu kompleksi içinde nadi-ren bilimsel araştırmaların konusu olmuştur.

Alanya’nın turistik yer olarak keşfi 1960’larda başlar (Kırkulak/Balkır, 2009). Bireysel turizm olarak başlayan hareketlilik 1980’lerden itibaren, emeklilik göçünü de beraberinde getiren bir (Ergüven, 2009) kitle turizmine dönüşmüştür. Tahminen 15 yıldan beri Alanya, çoğunluğunu yabancı göçmenlerin oluşturduğu yıllık yüzde beşlik bir nüfus artışına sahiptir (Ergüven, 2009). 100.000 nüfusun aşa-ğı yukarı 20.000’ini Alanya’da tüm yıl ve geçici olarak oturan Alman-lar oluşturmaktadır (Borde, 2010). 2004 yılında kurulan ve üyeleri fark-lı milliyetlere mensup bir yabancılar danışma kurulu yanında Alan-ya’da birkaç grup ve ilgi topluluklarıyla yabancıların ve özellikle Al-

Page 205: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

205

man nüfusun sorunları ile ilgilenen Alman dergileri varlıklarını sür-dürmektedirler.

Alanya’daki Emekli Göçmenlerin Yaşamları ve Uluslararası Sosyal Ağlar Hakkında Çalışma

Alanya’daki Almanların yaşamı hakkında bir görüş elde etmek ve emeklilik yerini seçmeyi neyin belirlediğini, onların yaşlılıkta Alan-ya’da yaşamak için hangi eylem stratejilerini kullandıklarını ve oturma yerlerini değiştirmenin onlara hangi fırsat ve riskleri beraberinde ge-tirdiğini açıklamak için, ampirik bir araştırma yapılmıştır. Bunun için, yaşları 55 ile 75 arasında1 olup Alanya’da en az beş y ıldan beri (de-vamlı veya geçici) olarak oturan Alman emeklileriyle kılavuz bazlı ve sorun odaklı 15 (Ağ-) mülakatı yapılmıştır (Pantucek, 2009). Toplam yedi erkek ve on bir kadınla mülakat yapılmıştır ve bunlardan üçü evli çiftlerle birlikte gerçekleştirilmiştir. Yazıya dökülen görüşmelerin de-ğerlendirmesi, materyalin konu odaklı yapılandırılmasına izin veren Mayring (2010) nitel içerik analizi yöntemine göre yapılmıştır. Araş-tırmanın temel sonuçları aşağıda verilmiş ve alan literatürü dikkate alınarak tartışılmıştır.

Göç Süreci ve Motivasyon

Emeklilikte göç kararı genelde isteğe bağlıdır ve kişi bunu kendi belir-ler. Emekli göçmenler, nerede ne kadar süre kalacaklarını ve günlük yaşamlarını nasıl düzenleyeceklerini kendileri kararlaştırırlar.

Buna rağmen Emekli göçmenler, sosyal bağlamlar, toplumsal ya-pılanmalar ve kurumlar içinde hareket ederler. Bu onlara, bir yandan göç olanağı sağlar, diğer yandan onları farklı alanlarda etkilemektedir.

„Sağlıklı yaşam süresi“ artmaktadır. Bu, insanların çalışma yaşamından sonraki yaşamlarını aktif bir şekilde ve istedikleri gibi düzenlemelerini sağlamaktadır. İnsanların yaşlılıkta oturacakları yeri seçmelerinde ge-rekçe olarak genelde iklim koşulları sağlıkla ilişkilendiriliyor (Breuer,2004). Görüşmelere katılanlar Alanya ikliminin çekiciliğini ve

1 Yaşa yönelik bilgiler, araştırmanın yapıldığı Aralık 2010 tarihi ile ilgilidir.

Page 206: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

206

neredeyse sürekli sıcak havanın pozitif etkilerini vurgulamaktadırlar. Ayrıca zamanla uyum içinde olmak ve „halkın dostluğu“ ile ilişkilendi-rilen „rahat yaşam tarzı“ buna ekleniyor. Bu faktörlere bağlı olarak, Alanya’daki yaşam kalitesi Almanya’dakinden daha çok takdir ediliyor.

Aynı şekilde ülkenin tarihi ve dili gibi kültürel faktörlere duyulan mevcut ilgi, bir gerekçe olmaktadır. Göç süreci kendi içinde, ankete katılanlar nezdinde çok farklılık göstermektedir, fakat onların erken emekliliğe geçmeleri ortak bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır. Özellik-le erken emekli olanlar, Hardll’e (2004) göre değişikliği özlemekte olup çalışma hayatından sonraki yaşamdan büyük beklenti içindedirler. İkametgahın değiştirilmesi, ankete katılanlar tarafından yeni bir baş-langıç olarak görülüyor. Aynı zamanda değişiklik isteğine Alman-ya’daki siyasi ve toplumsal gelişmelerden hoşnutsuzluk da ekleniyor ve emekliliğe başlama esnasındaki yeni talepler göçü özendiriyor.

Ankete katılanlar için, oturma yerinin değiştirilmesiyle yeni bir yaşam başlıyor. Yaşamın bugüne kadarki akışı içinde, hissedilen baskı-lar nedeniyle mümkün olmayan, emeklilikte gerçekleşiyor. Aynı şekil-de ekonomik mülahazalar önemli göç gerekçesi oluyor. Türkiye’deki emlak fiyatları ve geçim giderleri Almanya’ya kıyasla daha düşük bulunduğundan, ankete katılanlar için Türkiye, ekonomik açıdan gel-dikleri ülkedeki duruma göre iyi bir alternatif sunuyor.

Turistik ön deneyimleri ve Alanya’ya olan duygusal bağlılığı güç-lendiren şey de, önceki kuşağın aksine (Sauer/Ette, 2007) eğlencenin ve tatilin değerini arttırıyor. Şimdiki konut, evvelce kısmen tatil konutu olarak kullanılıyordu. Yerli halkla veya göç edenlerle sosyal ilişki sık sık yapılan Türkiye seyahatlerine rağmen mevcut değildi. Özetle, göç motiflerinin turizm izi taşıdığı ve Alanya bölgesinin çekiciliğini hedef-lediği görülebilmektedir. Bunlar rahatlık2 ve sağlık odaklı motifler olarak sınıflandırılmaktadır.

2 Breuer (2004), huzura odaklı motivasyondan örneğin, ılıman iklimin faydalarını ve bunun sağlık ve yaşam tarzı üzerindeki pozitif etkilerini anlıyor.

Page 207: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

207

Yerel ve Ulus Ötesi Sosyal Ağların Anlamı

Sosyal ilişkiler ve temaslar emekliliğe geçişle değişiyor. Arkadaşlarla, tanıdıklarla ve aile ile sosyal temaslar yoğunlaşarak denge sağlanırken, İş çevresi ile ilişkiler en aza inebiliyor (Backens/Clemens, 2003). Yaşlı-lıkta yaşam konumu, yaşam biçimleri ve eylem (hareket) alanları için sosyal ilişkiler, yaşamın farklı zamanlarına göre daha anlamlı bir rol üstleniyorlar. Bu esnada, yaşlılıktaki „yaşam konumları, eylem alanla-rının biçimleri ve sosyal yapılardaki entegrasyon“ sosyal ağlar yoluyla yaşamın diğer kesitlerindekinden daha net vurgulandığından, sosyal ilişkilerin öznel algısı özellikle yaşlılıkta önem kazanıyor.

Göç sürecinde sosyal bağlar değişebiliyor. Bunlar göçte özel bir rol kazanıyor ve göç araştırmasında ‘göç ağı’ terimini ortaya çıkarıyor (Aydın, 2013). Bu konu göçe katılan tüm kişi ve kurumları kapsıyor. Her şeyden önce İkamet yerinin, ulusal sınırların dışına taşınması özel-likle sosyal ilişkiler açısından risk dolu bir girişimdir. Eski sosyal bağ-ların olası kaybı ve hedef ülkede gerekli uyumun yeniden kurulması ve yerleşmesi küçümsenmemelidir.

Yaşlılıkta sosyal ilişkiler, yaşlılık eylem alanları üzerinde özel et-kisi olan yaşam durumunun önemli bir boyutunu ifade ettiğinden, yaşlılıkta yerleşilen yerin sosyal ilişkileri ne kadar çok etkilediği soru-su ortaya çıkmaktadır. Yaşlı göçünde sosyal ağ üzerine iki kat yük binmektedir. Bu yük, göçle ve yeni yaşam kesiti– emekliliğe başlama ile bağlantılıdır.

Günlük bakım desteği sağlayabilecek veya bunu organize edebi-lecek bir aile ağı olmadığından, emekli göçmenler, bireysel stratejiler geliştirmek zorunda oldukları özel bir taleple karşı karşıya kalmakta-dırlar. Ancak mevcut sosyal ağları harekete geçirmeyi, yetersiz ölçüde ve kısmen başarabilmektedirler. Olbermann’a (2003) göre, bilhassa yaşlılıkta önemli destek kaynağı ve sosyal ağda önemli bir pozisyon alan partnerlerine güvenmektedirler. Gerçi partnerin sağladığı destek hizmetleri, ağ içinde başka hiçbir kişi tarafından tam olarak yerine getirilemez. Ancak sadece partnere odaklanma, örneğin onun ölümü halinde büyük bir yalnızlık riskine sebep olabilir.

Page 208: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

208

Alanya’da ankete katılan emeklilerin yerel ve ulus ötesi sosyal ağ-ları genelde küçülmemiş, fakat değişmiş olduğu görülmektedir. Gerçi ankete katılanlar, Alanya’daki yerel sosyal ağda daha ziyade tanıdık kişilerin söz konusu olduğuna işaret etmektedirler. Fakat bunlar süb-jektif refahın oluşmasına doğrudan katkıda bulunuyorlar. Olbermann da (2003: 217) sohbet toplantılarının ve ortaklaşa yapılan girişimlerin, huzurun önemli determinantları olduğunu onaylamaktadır. Modern-leşmenin bir sonucu olarak „düşünsel yakınlıklar” (Beck,1986) önem kazanmaktadır.

Alanya’daki birçok görüşme partneri aynı yaşam durumu içinde bulunmakta, ilgileri aynı olup birlikte geçirilen pek çok boş zamana sahiptirler. Alanya’daki lokal ağı tatmin edilemeyen duygusal ihtiyaç-lar, Almanya’daki aile ve arkadaşlarla ilgili ilişkileri dengelemektedir. Büyük konutlar kısmen Almanya’dan arkadaşlar ve akrabalar tarafın-dan tatil için sık sık kullanılmaktadır. Zira bu, araştırmaya katılanlara iyi bir sosyal bağ sağlamaktadır. Birçoğu yerel ve ulus ötesi sosyal bağlarını, bunlardan farklı çıkış olanakları ve destek kaynakları oluşa-cak şekilde kullanmayı başarabilmektedirler.

Hareket Alanları için Fırsat ve Riskler

Düşüncesi sorulan şahıslar için, uluslararası emekli göçünden hangi olanaklar ve sınırlar meydana gelmektedir? Breuer‘in (2004) Kanarya Adalarındaki Alman bay ve bayan senyörler (yaşlılar) hakkındaki sonuçları bu çalışmanın bulgularıyla örtüşmektedir. Böylece göçmen emekliler,

„özellikle aktif bir yaşam biçimi, kendi hareket alanları ile ilgili yüksek bir özgüven ve en azından zaman zaman aile bağlarını (örneğin, çocukla-rı veya torunları) veya sorumluklarını daha önemsiz görme becerileriyle“ dikkat çekmektedirler.

Buna, kendi yaşam durumunu olumlu değerlendirme tutumu ek-lenir. Çoğu kişisel olarak ekonomik durumundan memnun; Weidekam-Maicher’e (2008) göre maddi durum genel memnuniyetin

Page 209: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

209

önemli bir parçasıdır. Sosyo-ekonomik durum sadece Alanya’da ya-şamaya başlamak için değil, aynı zamanda Almanya’dakini de muha-faza ederek Almanya ile bağlantının korunmasına izin veriyor. Bu büyük özgürlük ve kişisel yetkinlik olarak algılanıyor.

İyi yaşam, diğerleri yanında araştırmaya katılanların iş yaşamla-rında işgal ettikleri ve onlara yaşlılıklarında hareket alanı açan, mesle-ki pozisyonlara geri götürebilir. Geçim masrafları düşük olması nede-niyle Türkiye, araştırmaya katılanlar tarafından pozitif olarak değer-lendirilen, bir yaşam biçimini mümkün kılabilir. Örneğin, buna konut-lar veya evler, geziler ve diğer boş zaman etkinlikleri dahildir. Maddi kaynaklar, örneğin, yaşlıların bakımında olduğu gibi, kısmen manevi boşlukların doldurulmasını sağlayabilirler.

Araştırmaya katılanlar, emeklilik dönemi ikamet yerine geçtikle-rinde ileri yaşta olduklarından ve bir “yerinde yaşlanma” (again in place) gerçekleşmediğinden (Kaiser, 2011: 193 ), bakım ve sağlık ihti-yacı riskleri artmaktadır. Hedef bölgenin eksikleri her şeyden önce bakım olanaklarının yetersizliğinde ve yaşlılara uygun yaşam ortamla-rının olmamasındadır. İhtiyacı karşılayacak, sosyal hukuka uygun düzenlenmiş bir bakım sistemi yoktur. Aynı zamanda, bakım işlerini düzenleyebilecek yerinde bir aile ağı da mevcut değildir. Ancak, araş-tırmaya katılanların büyük bir bölümünde yaşlılıkta bakım ve sağlık ihtiyacı konusunda bir değerlendirme yapılmamaktadır. Bundan do-layı hazırlıksız bir şekilde yaşamlarının kritik bir aşamasına girdikleri düşünülebilir.

Böyle bir hareketlilik, yaşlılıkta yaşamla baş edebilme stratejisi olarak değerlendirilebilir. Bu hareketlilik, her iki ülkenin avantajlarını kullanmayı ve yaşlılıkta özgürlük ve kişisel yetkinliği en üst düzeyde korumayı sağlamaktadır. Ancak bunun, sağlık durumunun iyi olma-sıyla mümkün olduğunu söylemek gerekir. Almanya’ya geri dönüş, bu ve benzer kritik gelişmelerle ilgili olumlu bir çözüm stratejisi olabi-lir. Almanya’da Türkiye’ye göre daha çok sosyal yardım ve bakım yardımı talep edilebilir. Aynı zamanda dil engeli de kalkmış oluyor. Ancak, sonuçlar, Almanya’ya dönüş için hazır oluşun araştırmaya

Page 210: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

210

katılanların yaklaşık sadece yarısında mevcut olduğunu göstermekte-dir. Riegel (2011:142),

„geçiş dönemlerinde ulus ötesi alanlar, kaynak olarak kullanılsa ve sos-yal ya da mesleki ilerleme için hareketliliğe hazır olmadan asla ulaşıla-mayacak potansiyeller olsa bile, (...) bu geçişlerin ulusal sınırlar ötesinde biçimlendirilmesinin geniş ölçüde bireyselleştirildiğini ve bu yüzden de tehlikeli kalacağını”

vurgulamaktadır. Bu, uluslararası yaşlı göçünün araştırmaya katılan-ları, bireysel olarak üstesinden gelme isteklerinin çok önemli olduğu özel zorluklarla karşı karşıya bıraktığını da göstermektedir.

Sonuç

Bu makalenin konusu, Alman emeklilerinin Alanya’ya yaptıkları sınır ötesi yaşlı göçüdür. Burada, Alanya’da Alman emeklilerine bireysel ilgilerini gerçekleştirebilmeleri için hangi eylem alanlarının ve çözüm stratejilerinin mevcut olduğu araştırılmaktadır.

Araştırmanın sonuçları, sınır ötesi emekli göçünün yaşlılıkta ya-şamı düzenlemek için önemli bir alternatif sunduğunu göstermektedir. İş yaşamından emekliliğe kişisel geçiş döneminde göç, kişisel hayatın yeniden ayarlanması veya yaşamın yeniden düzenlenmesi olarak önem kazanmaktadır. Böylece yaşadığı yeri değiştirip yeni yaşam ala-nı olarak Alanya’yı bilinçli seçen katılımcılar, yaşlılık dönemini bilinçli olarak düzenleme girişiminde bulunuyorlar. Bu şekilde ulusal sınırlar ötesi alan, özellikle kişisel yaşamın geçiş döneminde yaşamı düzenle-menin yeni olanaklarını ve yeni başlangıcın potansiyelini sunmaktadır. Burada, araştırmaya katılanlar mutlaka ulusal sınırlar ötesi aktif göç-menler olmak zorunda değillerdir. Bu ve diğer araştırmalar, mülakata katılanların yaşam merkezinin Türkiye’de olduğunu göstermektedir. Sosyal ağlar, tecrübeler, biçim ve yönelimler (daha önce yaşadıkları ve hedef ülke ile ilgili) ve gayrimenkul sahipliği ulusal sınır ötesi eğilim-lere işaret etmektedir. Böylece, „pasif“ bir ulus ötesi vatandaşlık” ol-gusu gözlemlenmektedir.

Page 211: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

211

Burada, özellikle her iki ülkeyle çoklu bağlantılar sürdüren kişiler için anlamlı olan, Almanya ve Türkiye’deki sosyal ağlar, uluslararası bir destek alanı oluşturmaktadır. Söz konusu uluslararası destek alanı her şeyden önce duygusal, fakat aynı zamanda pratik bir destek sağlamakta ve her iki ülkede de yaşlanma alternatifini açık tutmaktadır. Uluslararası emekli göçü, uluslarüstü bir eğilim niteliğine dönüştüğü gözlenmekte-dir. Aidiyetler ve kimlikler giderek farklılaşmaktadır. Bu da ulus üstü yaşam biçimi ve stratejilerine eğilimin giderek arttığı şeklinde yorumla-nabilir (Pries, 2010). Eğer sağlık ve bakım hizmetleri geliştirmek ve göç ederek gelmiş yeni Alanyalıların ihtiyaçlarıyla uyumlaştırmak söz ko-nusu ise, Türkiye’deki partnerlerle işbirliği içinde yeni bilimsel araştır-maların yapılması ve emekli göçmenlerin desteklenmesine yönelik ihti-yaca uygun hizmetlerin geliştirilmesi zorunludur.

Kaynakça

AYDIN, Y. (2013), Zur Bedeutung von gesellschaftlichen Veränderungen und transnationalen Orientierungen bei Mobilitätsentscheidung: Abwanderung türkeistämmiger Hochqualifizierter aus Deutschland nach Istanbul. In: Pusch B (Hrsg.) Transnationale Migration am Beispiel Deutschland und Türkei, Springer VS, Wiesbaden

BECK, U. (1986), Risikogesellschaft. Auf dem Weg in eine andere Moderne. Suhrkamp, Frankfurt am Main

BACKES, G., CLEMENS, C. (2003), Lebensphase Alter: Eine Einführung in die sozialwissenschaftliche Alternsforschung, Juventa, Weinheim und München

BORDE, T. (2010), Migration im Alter – Perspektiven regionaler und transnationaler Netzwerke. In: Geißler-Pilz B, Räbinger Jutta (Hrsg.) Soziale Arbeit grenzenlos. Festschrift für Christine Labonté-Roset, Budrich UniPress Ltd., Opladen und Farmington Hills, 117-132

BREUER, T. (1986), „Sunbelt - Frostbelt" - und was man unter industriellen Standortkriterien davon halten soll. Vechtaer Arbeiten zur Geographie und Regionalwissenschaft Bd.2, 35-42

BREUER, T. (2003), Deutsche Rentnerresidenten auf den Kanarischen Inseln. Geographische Rundschau, 5, 44–51

BREUER, T. (2004), Succesful Aging auf den kanarischen Inseln. Versuch einer Typologie von Alters-Strategien deutscher Altersmigranten. Europa

Page 212: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

212

Regional. Zeitschrift des Leibnitz-Institut für Länderkunde, 12, 3, 122-131

BREUER, T. (2005), Retirement Migration or rather Second-Home Tourism? German Senior Citizens on the Canary. Die Erde, 136, 3, 313-333

DAHINDEN, J. (2009), Are we all Transnationals now? Network Transnationalism and Transnational Subjectivity: The Differing Impacts of Globalization on the Inhabitants of a Small Swiss City, Ethnic and Racial Studies, 32, 8, 1365-1386

DAHINDEN, L. (2011), Wer entwickelt einen transnationalen Habitus? Ungleiche Transnationalisierungsprozesse als Ausdruck ungleicher Ressourcenausstattung. In: Reutlinger C, Baghdadi N, Kniffki J (Hrsg.) Die soziale Welt quer denken. Frank und Timme, Berlin, 83-107

ERGÜVEN, M.H. (2009), Tourismus und nachhaltige Entwicklung in der Türkei. Grundlagen, Erscheinungsformen, Probleme, Perspektiven. Das Beispiel Alanya, Weißensee-Verlag, Berlin

FAIST, T. (2000), The Volume and Dynamics of International Migration and Trans-national Social Spaces. Oxford University Press, Oxfors

HARDILL, I. (Hrsg.) (2004), Retirement migration: the other story. Issues facing Englishspeaking migrants who retire to Spain. (Paper presented at RSA Conference, Europe at the Margins: EU Regional Policy, Peripherality and Rurallity and Ageing Session University of Angers)

KAISER, C. (2011), Transnationale Altersmigration in Europa. Sozialgeographische und gerontologische Perspektive; VS Verlag für Sozialwissenschaften, Wiesbaden

KING, R., WARNES, A.M., WILLIAMS, A.M. (1998), International Retirement Migration in Europe. International Journal of Population Geography, 4, 91-111

KIRKULAK, B., BALKIR, C. (2009), Turkey as a New Destination for Retire-ment Migration. In: Fassmann H, Haller M, Lane D (Hrsg.) (2009) Mi-gration and Mobility in Europe.Trends, Patterns and Control, Edward El-gar, Cheltenham, 123-143

LITWAK, E., LONGINO, C.F. (1987), Migration patterns among the elderly: A developmental perspective. The Gerontologist, 27, 3, 266-272

MAYRING, P. (2010), Qualitative Inhaltsanalyse. Grundlagen und Techniken. Weinheim und Basel: Beltz Verlag

NOKIELSKI, H. (2005), Transnationale Ruhestandsmigration. In: Drepper T, Göbel A, Nokielski H (Hrsg.) Sozialer Wandel und kulturelle Innovation: historische und systematische Perspektiven. Eckart Pankoke zum 65. Geburtstag. Duncker & Humblot, Berlin, 311-334

Page 213: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

213

OLBERMANN, E. (2003), Soziale Netzwerke, Alter und Migration: Theoretische und empirische Explorationen zur sozialen Unterstützung älterer Migranten, Dissertation, Universität Dortmund

ÖTZTÜRK, M. (2011), Vielfalt und Partizipation in der „türkischen Community“ in Deutschland, In: Zuhause in Almanya Türkisch – deutsche Geschichten & Lebenswelten DOSSIER. Heinrich-Böll-Stiftung

O’REILLY (1995), A new trend in European migration: contemporary British migration to Fuengirola, Costa del Sol. Geographical Viewpoint, 23, 25-36

PANTUCEK, P. (2009), Soziale Diagnostik, Böhlau Verlag, Wien, Köln, Weimar PRIES, L. (2008), Die Transnationalisierung der sozialen Welt. Sozialräume jenseits

von Nationalgesellschaften, Suhrkamp, Frankfurt am Main RIEGEL, C. (2011), Biografien im transnationalen Raum. In: Reutlinger C,

Baghdadi N, Kniffki J (Hrsg.) Die soziale Welt quer denken, Frank und Timme, Berlin, 125-148

SAUER, L., ETTE, A. (2007), Auswanderung aus Deutschland. Stand der Forschung und Ergebnisse zur internationalen Migration deutscher Staatsbürger. BiB – Bundesinstitut für Bevölkerungsforschung beim StatistischenBundesamt, Wiesbaden

SCHNEIDER, S. (2010), Rente und tschüss?! Deutsche Senioren verlegen ihren Ruhesitz ins Ausland. Gelsenkirchen: Inst. Arbeit und Technik. Forschung Aktuell, 1. http://frautelnet.iatge.de/forschung-aktuell/2010/fa2010-01.pdf (11.06.2013)

WARNES, A.M., KING, R., WILLIAMS, A.M., PATTERSON, G. (1999), The wellbeing of British expatriate retirees in southern Europe. In: Ageing and Society, 19, 717-740

WEIDEKAMP-MAICHER, M. (2008), Materielles Wohlbefinden im späten Erwachsenenalter und Alter. Eine explorative Studie zur Bedeutung von Einkommen, Lebensstandard und Konsum für Lebensqualität. Unveröffentlichte Dissertation. https://eldorado.tu-dortmund.de /bitstream/2003/25795/1/Dissertation.pdf, 11.06.2013

WILLIAMS, A.M., KING, R., WARNES, T. (1997), A Place in the Sun: Interna-tional Retirement Migration from Northern to Sothern Europe. European Urban and Regional Studies, 4, 115-134

Page 214: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

214

Türkiye’ye Göç Etmiş 1. ve 2. Kuşak Göçmenlerin Sağlık Hizmetlerinden

Yararlanmaları ve Kronik Hastalık Sıklığı1 H. Seval AKGÜN, Coşkun BAKAR ve Elif DURUKAN

Giriş ve Amaç

Göç insanların bir yerden başka bir yere yaşamak ya da çalışmak amacıyla yer değiştirmesi olarak tanımlanmaktadır. Göç ve sağlık konusu içinde iki farklı kavramı barındırır. Bunlardan biri göçmenlerin sağlık durumu ve bunların belirleyicileri iken diğeri göçmenler için sağlık bakımıdır. Bu faktörlerin her ikisi de hem sosyal faktörlerin hem de politikaların kapsamındadır. Son yıllarda özellikle gelişmiş ülkeler olmak üzere göçmenlerin oranı daha da artmaktadır (Razum vd, 2000: 46-51; Mutluer, 2003).

Göç eden kişiler, göç ettikleri yerdeki birikimlerini, öğrenim, mes-lek ve yaşamsal beklentileri gibi bireysel değerlerini de beraberinde taşırlar. Göçler; göçenlerin bu özellikleri ile kentleri şekillendirmektedir.

Son zamanlarda göçmen nüfusundaki artış, göçmenlerin sağlık durumları ve ihtiyaçları ile ilgili araştırmaların da artması sonucunu doğurmuştur (Razum vd, 1998: 297-303; Razum vd, 2000: 46-51; Razum vd, 2001: 654-661). Ülkemizde göçmen sağlığı konusundaki bilimsel ilerleme, diğer tıbbi konulara göre biraz daha yavaş olmakta-dır. 1990’lı yıllardan itibaren yaşadığı geçici ve mekik göç, transit göç, mülteciler, sığınmacılar ve çeşitli türlerde yasa dışı göç akımları gibi yeni göç hareketleri ile Türkiye'nin uluslararası göç hareketi içindeki konumunu değiştirmiştir (Fargues, 2005: 327-365). Bu hareketler, Tür-kiye’nin yalnız göç veren değil aynı zamanda göç alan bir ülke olarak

1 Bu proje TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir. Proje No: 107S132 (SBAG-COSTIS0603-12)

Page 215: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

215

nitelendirilmesine neden olmuştur. Ülkemizde ise bu konuda yapılmış çalışmalar konusunda henüz yeterli bilgi yoktur. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) verilerine göre ülkemize yurtdışından toplam 234.111 kişi göç etmiştir (TUİKa, 2007; TUİKb, 2007). Bunların 73.716’sı Almanya’dan gelen göçmenler olup ilk sırada yer almaktadır (TUİKa, 2007; TUİKb, 2007). Kafkaslar ve Türk Cumhuriyetlerinden gelen göç-men sayısı ise 20.390 olup, 3. sırada yer almaktadır (TUİKa, 2007; TUİKb, 2007).

Göçmenler, yaşadıkları riskler (fiziksel ve ruhsal) nedeniyle özel-likli bir gruptur. Dolayısıyla sağlık ihtiyaçları açısından riskli grup olarak değerlendirilmelidir. Göçmen grupların öncelikli sağlık sorun-ları bilinmeli ve sağlık hizmeti planlamasında bu hizmetlere öncelik verilmelidir.

Ülkemize gelen dış göçler açısından baktığımızda uluslararası alanda yayınlanmış Eskişehir bölgesinde Bulgar göçmenlerinin ruhsal durumuna yönelik çalışma bulunmaktadır (Yenilmez vd, 2007: 21-28). Dış göçlerle ilgili yapılmış çalışmalar genelde derleme tarzında olup bu konuya özel saha araştırmaları çok kısıtlı sayıdadır.

Bu araştırmanın kısa vadeli amacı Balıkesir İli, Bandırma ve Gönen ilçeleri ile Çanakkale ilinde yaşayan birinci ve ikinci kuşak göçmenlerde kronik hastalık sıklığı ve sağlık hizmeti kullanım durumunun saptanmasıdır.

Uzun vadeli amacı ise birinci ve ikinci kuşak göçmenlerin öncelikli sağlık sorunlarının saptanarak onlara yönelik planlanacak hizmetlere yol göstermesidir. Ayrıca ülkemize göç etmiş olan birinci ve ikinci kuşak göçmenlerin sağlık sorunları konusunda ulusal literatüre katkıda bulunmaktır.

Araştırma Bölgesi ve Nüfusu

Bu proje Balıkesir İli Bandırma ilçesi ve Çanakkale ili Kumkale kasaba-sında yaşayan göçmenler üzerinde uygulanmıştır. Bandırma ilçesinde bulunan Bal-Göç(Balkan Göçmenleri Derneği) Derneği aracılığı ile Bandırma merkez ile Şirinçavuş köyü ve Gönen ilçesi Kocapınar kö-

Page 216: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

216

yünde uygulanmıştır. Çanakkale ilinde ise Kumkale kasabasında uy-gulanmıştır.

Bal-Göç Derneği Bandırma şubesine bağlı 1078 kayıtlı üye bu-lunmaktadır. Dernek vasıtasıyla, planlanan çalışma takviminden ön-ceki bir hafta boyunca çalışma ile ilgili duyuru yapılmış; araştırmaya katılmak isteyenlerin aç olarak çalışmanın yapılacağı dernek binasına gelmeleri istenmiştir. Araştırma için seçilen ikinci bölge Gönen ilçesine bağlı Kocapınar Köyüdür. Kocapınar köyü nüfusu 520 (271 erkek, 249 kadın) kişidir. Araştırmanın Bandırma ve Kocapınar köyü bölümünde 226 göçmenle görüşülmüştür.

Araştırmanın ikinci ayağı Çanakkale merkez ilçesine bağlı Kumkale beldesinde yapılmıştır. Kumkale beldesi nüfusu 1659 (841 erkek, 818 kadın) kişidir. Araştırmanın Kumkale Beldesi bölümünde 94 göçmene ulaşılmıştır.

Anket Formu

Bu araştırmada veri kaynağı olarak beş bölümden oluşan anket formu kullanılmıştır. Birinci bölümde tanımlayıcı özellikleri sorgulayan 17 adet soru bulunmaktadır. İkinci bölümde tütün ürünleri kullanımı, alkol tüketimi, beslenme özellikleri ve fiziksel aktivite yapma durumu sorgulanmıştır. Bu bölümde incelenenlerin boy ve kiloları da sorul-muştur. Üçüncü bölümde kronik hastalıklarla ilgili durumlar sorgu-lanmıştır. Daha sonra sırasıyla, göğüs ağrısı, yüksek tansiyon, diabetes mellitus (DM) ve Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) ile ilgili sorular sorulmuştur. KOAH varlığı “Global Alliance against Chronic Respiratory Diseases (GARD)” tarafından belirlenen kriterlere göre değerlendirilmiştir. Dördüncü bölümde göçmenlerin sağlık hizmeti kullanımlarına yönelik sorular sorulmuştur. Bu bölümde sağlık hizme-ti almak için ilk başvurdukları sağlık kurumu, tercih etme sebebi, en son başvurma zamanı, sağlık kuruluşuna olan mesafe, sağlık harcama-larının şekli ile en son aldıkları sağlık hizmetinden memnuniyet du-rumu sorulmuştur. Son bölümde WHOQOL-BREF Yaşam Kalitesi Ölçeği (World Health Organization Quality Of Life Questionnaire Abbreviated Version - Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısaltılmış Versiyonu) kullanılmıştır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından

Page 217: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

217

yaşam kalitesinin değerlendirilebilmesi amacıyla geliştirilmiş bir ölçek olan WHOOQL - BREF ikisi genel sorular olmak üzere dört alan içinde toplam 26 soru içermektedir (WHO, 1996: 4-18). İki genel sorudan biri, bütün olarak sağlık puanını, diğeri bütün olarak yaşam kalitesi puanı-nı vermektedir. Alan puanları ise bedensel alan, ruhsal alan, sosyal ilişkiler ve çevre alanları üzerinden değerlendirilmektedir. Sorular likert tipi kapalı uçlu yanıtlar içermektedir. Ölçek Türkçeye çevrilerek geçerliliği ve güvenirliliği kanıtlanmıştır (Fidaner vd, 1999: 5-13; Fidaner vd, 1999: 23-40).

Araştırmanın Uygulanması ve Uygulayanlar

Araştırmanın veri toplama aşaması, Bandırma Sağlık Yüksekokulu hemşirelik bölümü öğrencileri ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversite-si Tıp Fakültesi Dönem II ve III öğrencileri tarafından yapılmıştır. Uy-gulama öncesinde her iki gruba iki saatlik eğitim verilmiştir. Bu eği-timde uygulanacak anket formu tanıtılmış. Tansiyon ve glukometre ile kan şekeri ölçümü yapacak öğrenciler belirlenmiş ve bu öğrencilere eğitim verilmiştir. Uygulamanın birinci aşamasında katılanların glukometre ile kan şekerlerine bakılmış ve kan basıncı ölçümleri ya-pılmıştır. İkinci aşamasında da anket formu yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanmıştır. Kan basıncı ölçümleri kişilerin sol kolundan, oturur pozisyonda iken ve 15 dakika dinlendikten sonra yapılmıştır. Kan basıncı ölçümleri için sistolik 140mm/Hg, diyastolik 90mm/Hg ve üzeri olanlar hipertansif olarak kabul edilmiştir.

Kan şekeri ölçümleri glukometre ile yapılmıştır. Bunun için göç-menler önceden bilgilendirilerek çalışma için aç gelmeleri sağlanmıştır. Önceden diyabet hikâyesi olmayan kişilerde açlık kan şekeri ölçümü <100mg/dl olanlar “normal” yani “diyabet yok”, ≥200 mg/dl olanlar ise “diyabetik” olarak değerlendirilmiştir. Anlık kan şekeri ölçümü 100-199mg/dl olanlar için ise Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT) yapılmış-tır. Araştırma Bölgelerinin il merkezine uzaklığı 30-100 km arasında değişmektedir. AKŞ ölçümü ve ardından gerekli durumda OGTT ya-pılması gereken kişilerin bu tetkikler için öngörülen sağlık kuruluşuna gelerek kan vermek konusunda isteksiz oldukları görülmüştür. Bu nedenle, bu testlerin tekrar sahaya çıkılarak araştırmacılar tarafından,

Page 218: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

218

kişiler kendi yaşadıkları yerde ziyaret edilerek Glukometre cihazı ile yapılmasının daha uygun olacağı düşünülmüştür. Dünya Sağlık Örgü-tü de saha çalışmalarında, direk 75 gram glukoz yüklemesi yapılarak yükleme sonrası 2.saat Kan Şekeri düzeyi değerlendirmesinin yeterli olabileceğini bildirmektedir (WHO, 1999: 6) Bu amaçla Bandırma’da dernek aracılığı ile Kumkale’de de tekrar kasabaya gidilerek OGTT uygulaması yerinde yapılmıştır.

İstatistiksel Analiz

Araştırma verileri SPSS versiyon 17.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, USA) istatistik paket programına aktarılarak analiz edilmiştir. WOQOL-BREF yaşam kalitesi ölçeği puanlarının değerlendirilmesinde WHOQOL-BREF kullanıcıları için hazırlanan yönerge (Fidaner vd, 1999: 5-13; Fidaner vd, 1999: 23-40) kullanılarak her alan için ham pu-anlar hesaplanmış, hesaplanan ham puanlar dönüştürülmüş puanlara çevrilmiştir.

Bulgular

Projede toplam 354 göçmene ulaşılmış 175’i (%49,4) 1. kuşak, 179’u %(%50,6) 2. kuşak göçmenler olup, geldikleri ülkelerin dağılımına bakıldığında %89,8’i Bulgaristan, %2,6’sı Yunanistan, %2’si Yugoslav-ya ve %5,6’sı da Romanya kökenlidir. Göçmenlere ait tanımlayıcı bul-gular Tablo 1’de sunulmuştur:

Çalışmaya dâhil olan göçmenlerin yaş ortalaması 57.7±13.8’dir. Göçmenlerin %55,9’u kadın, %83,7’si evli olup aile yapısına bakıldı-ğında %64,4’ünün aile yapısı çekirdek ailedir. Öğrenim durumu açı-sından değerlendirildiğinde, %15,1’i okur-yazar değil, %59,1’i ilkokul mezunudur. Göçmenlerin %32,2’si düzenli gelir getiren bir işte çalış-makta olup %91,7’sinin sosyal güvencesi vardır.

Görüşülen göçmenlerin %63,6’sı apartman dairesinde %29,9’u ta-pulu gecekonduda oturmaktadır, %85,2’sinin oturdukları evin mülki-yeti kendilerine aittir; %34,2’sinin arabası, %31,2’sinin gelir getiren gayrimenkulü vardır. Göçmenlerin %42,9’unun aylık geliri 500 TL ve altında; %5,5’inin 1500 TL’nin üzerindedir.

Page 219: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

219

Tablo 1. Göçmenlere Ait Tanımlayıcı Bulgular, 2009–2010

Cinsiyet Yüzde Kadın 55.9 Erkek 44.1 Medeni durum Evli 83.7 Bekar 4.9 Dul/boşanmış 11.3 Öğrenim durumu Okur-yazar değil 15.1 Okur-yazar 10.4 İlkokul mezunu 59.1 Ortaokul mezunu 9.7 Lise mezunu 5.0 Yüksekokul/üniversite Mezunu 0.8 Çalışma durumu Çalışıyor 32.2 Çalışmıyor 67.8 Sosyal güvence Durumu Yok 8.3 Emekli Sandığı 12.0 SSK 25.8 Bağ-kur 49.3 Yeşil kart 3.8 Diğer** 1.0 Oturulan evin tipi Apartman dairesi 63.6 Gecekondu, tapusu var 29.9 Gecekondu, tapusu yok 2.7 Müstakil 3.8 Aile tipi Çekirdek aile 64.4 Geniş aile 29.9 Parçalanmış aile 2.7

Page 220: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

220

Oturulan evin mülkiyeti Kira 14.8 Kendisine ait 85.2 Araba Var 34.2 Yok 65.8 Gelir getiren gayrimenkul Var 31.2 Yok 68.8 Aylık hane geliri <500TL 42.9 501-1000 TL 38.0 1001-1500 Tl 13.6 1501-2000 TL 5.5 Sağlık harcamalarının genel olarak nereden karşılandığı Cepten harcama 10.6 Sosyal güvence kurumu 63.6 Hem cepten hem de sosyal güvence kurumu 26.1

*Yüzdeler 354 kişi üzerinden alınmıştır. **Kore-Kıbrıs gazisi

Sağlık harcamalarının nasıl karşılandığı sorulduğunda, görüşü-

lenlerin %10,6’sı cepten harcadığını, %63,6’sı sosyal güvence kuruluşu aracılığı ile %26,1’i de hem sosyal güvence kuruluşu hem de cepten harcama yoluyla karşıladığını ifade etmiştir.

Tablo 2’de göçmenlerin sigara ve alkol alışkanlıklarıyla ilgili bul-gular sunulmuştur. Göçmenlerin %16,2’si sigara, puro, pipo vb. tütün mamulü kullanmakta, %30,9’u alkol kullanmaktadır.

Page 221: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

221

Tablo 2. Alışkanlıklar ile ilgili bulgular, 2009–2010

Sigara, puro, pipo gibi bir tütün mamulünü kullanma durumu (n=354)

Yüzde

Kullanmıyor 80,6 Kullanıyor, her gün 16,2 Kullanıyor, her gün değil 3,2 Evde ortak kullanım alanlarında sigara içen kimselerin varlığı (n=354) Var 50,0 Yok 50,0 İşyerinde ve/veya sıklıkla bulunduğu ortak alanlarda sigara içen kimselerin varlığı (n=354) Var 53,1 Yok 46,9 Son 1 ayda sigara ile ilgili bir sağlık sorunu yaşama durumu (n=354) Evet 3,4 Hayır 86,6 Alkol kullanma durumu Kullanıyor 30,9 Kullanmıyor 69,1 Son 1 ayda alkol ile ilgili bir sağlık sorunu yaşama du-rumu (n=354) Evet 23,1 Hayır 76,9

Tablo 3. Beslenme özellikleri ile ilgili bulgular, 2009–2010

n

Bazı besin ve içeceklerin günlük ortalama tüketilme miktarı (ortalama ± SD)

Meyve (porsiyon) 354 1,5 ±1,2 Sebze (porsiyon) 354 1,8 ± 2,5 Çay (bardak) 354 4,4 ± 4,2 Kahve (fincan) 354 0,6 ± 1,1

Page 222: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

222

Tablo 4. Bazı Besinlerin Son Bir Ay İçinde Tüketim Sıklıkları, 2009–2010

Bazı besinlerin son 1 ay içerisinde ne sıklıkla tüketildiği Sıklık (%)* Hiç 1

kez 2-3 kez

Haftada 1-2kez

Haftada 3-4 kez

Haftada 5-6 kez

Her gün

Kırmızı et 12,0 35,3 22,8 20,4 4,2 1,2 4,2 Balık 5,4 14,4 30,5 35,3 7,8 3,0 3,6 Tavuk 3,6 13,8 26,9 37,7 14,4 3,0 0,6 Yumurta 9,1 8,5 7,3 22,6 16,5 11,6 24,4 Meyve 3,1 4,4 2,5 15,1 11,9 19,5 43,4 Sebze 3,7 2,4 1,8 8,5 14,6 19,5 49,4 Süt, yoğurt 4,8 1,2 3,0 11,5 16,4 14,5 48,5 Peynir 7,3 4,9 1,2 4,9 11,0 13,4 57,3 Hamburger vb yiyecek-ler

81,1 10,4 4,9 1,2 0,6 0,6 1,2

Pizza 83,0 7,3 3,6 3,6 1,2 0,6 0,6 Patates kızartması

24,7 18,7 13,3 24,7 11,4 3,0 4,2

Soğuk sandviç

81,1 5,5 3,7 4,3 2,4 1,2 1,8

Kola, gazoz vb gazlı içecekler

36,2 13,5 16,6 16,0 6,1 3,7 8,0

Taze sıkıl-mış meyve suları

24,2 15,2 13,9 24,2 10,9 6,1 5,5

Kuru bak-lagiller

6,0 3,6 18,1 45,8 14,5 3,6 8,4

Zeytin 3,0 3,0 1,2 7,9 8,5 16,4 60,0 Pekmez, reçel, tahin helvası

12,1 6,1 6,7 6,7 11,5 12,1 44,8

*Yüzdeler 354 kişi üzerinden hesaplanmıştır. Tablo 3 ve 4’de göçmenlerin günlük meyve, sebze, çay ve kahve

tüketimleri ile son 1 ayda bazı besinleri tüketme sıklıkları sunulmuş-

Page 223: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

223

tur. Buna göre göçmenler günde ortalama 1,5±1,2 porsiyon meyve, 11,8±2,5 porsiyon sebze, 4,4±4,2 bardak çay ve 0,6±1,1 fincan kahve tüketmektedirler.

Göçmenlerin %12,0’si son 1 ayda hiç kırmızı et, %5,9’u da hiç ba-lık tüketmemiştir. Her gün yumurta, meyve ve sebze tüketenlerin ora-nı sırasıyla %24,4; %43,4 ve %49,4’dür. Son 1 aydaki süt-yoğurt peynir tüketme durumuna bakıldığında görüşülenlerin %48,5’i bu besinleri her gün tükettiğini ifade etmiştir. Göçmenlerin %26,8’i hamburger vb yiyecekleri, %7,3’ü pizza, %5,5’iı soğuk sandviç türü besinleri son bir ayda en az 1 kez tüketmemiştir. Görüşülenlerin % 24,2’si son bir ayda hiç taze sıkılmış meyve suyu içmemiş, %45,8’i en az haftada bir kez kuru baklagil tüketmiş, %44,8’i her gün pekmez, reçel, tahin helvası gibi besinlerden tüketmiştir.

Tablo 5’de göçmenlerin haftalık fizik aktivite durumlarına ilişkin bulgular görülmektedir. Buna göre, göçmenlerin %42,1’i haftada en az bir gün ağır fizik aktivite, %58,0’i orta düzeyde fizik aktivite; %79,5’i de yürüyüş yapmıştır.

Tablo 5. Haftalık Fizik Aktivite Durumu ile ilgili bulgular, 2009–2010

%* n

Sıklık (gün/hafta) (ortalama

±SD)

Süre(dakika/gün)

(ortalama ±SD)

Ağır hareket (Güçlü aktivite)

42,1 244 1,9 ± 2,7 183,2 ± 148,4

Orta düzeyde hareket 58,0 275 3,1 ± 3,1 189,9 ± 167,6 Yürüme 79,5 285 3,8 ± 3,2 105,2 ± 117,9

* İlgili fizik aktiviteyi en az bir gün yapanların yüzdesi 354 kişi üzerinden hesaplanmıştır Göçmenler haftada ortalama 1,9 gün ve günde ortalama 183,2 da-

kika ağır fizik aktivite, 3,1 gün ve günde 189,9 dakika orta düzeyde hareket yapmışlardır. Yürüyüş için ise bu ortalamalar sırasıyla 3,8 gün ve 105,2 dakikadır.

Tablo 6’da görüşülen göçmenlerin doktor tarafından tanısı ko-nulmuş bir kronik hastalıklarının bulunma sıklığı sunulmuştur. Göç-

Page 224: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

224

menlerin %53,6’sının doktor tarafından tanı konulmuş bir kronik has-talığı bulunmaktadır. Göçmenlerin %30,8’i hipertansiyon, %9,3’ü Diabetes mellitus, %8,5’i ülser/gastrit tansı konduğunu bildirmiştir.

Tablo 6. Doktor tarafından tanısı konmuş kronik hastalık bulunma

durumu, 2009–2010

Herhangi bir kronik hastalık Yüzde* Var 53,6 Yok 46,1Kronik hastalıklar Hipertansiyon 30,8 Diabetes Mellitus 9,3 KOAH 1,4 Ülser/Gastrit 8,5 Kanser 0,8 Romatizmal hastalıklar 9,0 Böbrek hastalıkları 2,5 Diğer** 12,7Ailede Hipertansiyon öyküsü Var 65,0 Yok 33,3 Bilmiyor 1,7Ailede Diabetes Mellitus öyküsü Var 63,4 Yok 35,0 Bilmiyor 0,6

* Tüm yüzdeler 354 kişi üzerinden hesaplanmıştır. **Tüm incelenenlerin %1,7’si astım, %1,4’ü prostat hiperplazisi, %1,1’i koroner arter hastalığı, %0,6’sı guatr, hastalığı olduğunu ifade etmiştir.

Hipertansiyon tanısı olduğunu ifade eden göçmenlerin %28,0’i sağ-

lık ocağında, %25,8’i hastanede, %37,6’sı özel poliklinikte; %5,4’ü ecza-nede tanı aldığını ifade etmiştir. % 3,2’si nerede tanı aldığını hatırlama-maktadır. Hipertansiyon hastalarının % 86,2’si ilaç kullanmaktadır.

Hipertansiyon tanısı olduğunu ifade eden göçmenlerin % 69,3’ü düzenli olarak kontrole gitmekte; bunların %31,9’u kontrolleri için sağlık ocağını, %37,5’i ise özel polikliniği tercih etmektedir.

Page 225: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

225

DM tanısı olduğunu ifade eden göçmenlerin %18,5’i sağlık oca-ğında, %81,5’i hastanede tanı aldıklarını ifade etmiştir. Bu hastaların %66,7’si düzenli olarak kontrole gitmekte ve kontrol için %75’i hasta-neyi tercih etmektedir.

Tüm göçmenlerin %6,5’sinde KOAH olasılığı saptanmıştır. Anlık kan şekeri değerlerine göre, göçmenlerin % 55,7’si (n= 197)

normal (non diyabetik)olarak değerlendirilmiştir. 22 göçmenin anlık kan şekeri düzeyi 200 mg/dl ve üzerinde olup diyabetik olarak değer-lendirilmiştir. 33 göçmenin ise daha önceden DM tanısı bulunmakta ve DM tedavisi görmektedirler. 102 göçmenin ise anlık Kan şeker düzeyi 100-199 mg/dl arasında olup bu göçmenlere 75 gram glikoz yüklemesi yapılarak 2. Saat kan şekeri düzeyi ölçülmüş ve 2 göçmenin yükleme sonrası 2. Saat kan glikoz düzeyi 200 mg/dl ve üzerinde ölçülmüştür. Buna göre değerlendirildiğinde tüm göçmenlerin % 16,1’inde (n=57) DM mevcuttur.

Tablo 7. Sağlık hizmeti Kullanımına yönelik bulgular, 2009–2010

Sağlık hizmeti almak amacıyla ilk başvurulan yer Yüzde Sağlık ocağı/ AÇSAP 55,6 Kurum hekimi 0,6 Eczane 0,6 Devlet hastanesi 39,2 Üniversite hastanesi 0,6 Özel hekim 0,6 Özel poliklinik 1,8 Özel hastane 1,2 İlk başvurulan sağlık kurumunu tercih etme nedeni* Ekonomik olarak uygun olması 20,0 Yakın olması 57,7 Hizmetinden memnun olunması 25,8 Kuruluşta tanıdık birinin bulunması 7,3 Alışkanlık 5,9 İlk başvurulan yer yeterli olmadığı taktirde başvurulan yer İlk başvurduğum yer yeterli oluyor 18,1 Herhangi bir yere başvurmuyorum 5,4

Page 226: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

226

Hekim tarafından sevk edildiğim yere 10,8 Devlet hastanesi 44,6 Üniversite Hastanesi 8,4 Özel muayenehane 6,6 Özel poliklinik 3,0 Özel hastane 3,0 En son ne zaman sağlık kuruluşuna başvurduğuHatırlamıyor 10,2 Son 1 hafta içerisinde 11,4 Son 1 hafta-1 ay içerisinde 44,6 Son 1-6 ay içerisinde 10,8 Son 6 ay-1 yıl içerisinde 22,9 Son başvuruda gidilen sağlık kuruluşu Hatırlamıyor 4,8 Sağlık ocağı 30,1 Devlet hastanesi 13,3 Özel poliklinik 10,2 Eczane 41,6 Son başvurunun sebebi Hastalık 53,9 Kontrol 19,4 İlaç yazdırmak 17,0 Acil tedavi 9,8 Kendisine en yakın Sağlık kurulunun mesafesi Yürüyerek 10-15 dakika 59,6 Yürüyerek 30 dakika 6,0 Yürüyerek 1 saat ve daha fazla 2,4 Araçla 10-15 dakika 6,6 Araçla 30 dakika 14,5 Araçla 1 saatten fazla 10,8

Yüzdeler 354 kişi üzerinden hesaplanmıştır. *İlgili soruda birden çok seçenek işaretlenmiştir.

Tablo 7’de göçmenlerin sağlık hizmetlerinden yararlanma durum-

larıyla ilgili bulgular sunulmuştur. Göçmenlerin %39,2’si sağlık hizme-ti almak amacıyla ilk olarak devlet hastanesine, %55,6’sı sağlık ocağı-na/AÇSAP’a başvurmaktadır. İlk başvurulan yerin seçiminde en fazla

Page 227: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

227

nedenler kuruluşun yakın olması, hizmetten memnun olunması ve ekonomik olarak uygun olmasıdır (sırasıyla %57,7, %25,8 ve %20,0). Göçmenlerin %31,8’i ilk başvurdukları yerin yeterli olduğunu, %44,6’sı ilk başvurdukları yer yeterli olmadığı takdirde devlet hastanesine baş-vurduklarını ifade etmiştir.

Göçmenlerin %44,6’sı son 6 ay ve daha öncesinde, %11,4’ü son 1 hafta içerisinde herhangi bir nedenle sağlık kuruluna başvurmuştur. Son başvuru nedeni incelendiğinde, %53,9 hastalık, %19,4 kontrol, %17,0 ilaç yazdırmak amacı ve %9,8 de acil tedavi için sağlık kuruluna başvurulduğu saptanmıştır.

Göçmenlerin %59,6’sının ulaşabildiği en yakın sağlık kuruluşu bulunduğu yere yürüyerek 10–15 dakikalık mesafededir.

Page 228: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

228

Tablo 8. Son başvuruda alınan sağlık hizmetinden memnuniyet durumu, 2009–2010

Memnuniyet durumu (%) Mükemmel Çok

İyi İyi Orta Kötü

Muayene sırasında dok-torun davranışı

16,1 37,3 37,3 7,5 1,8

Muayene sırasında dok-torun sizi dinlemesi ve soru sormanıza zaman tanıması

9,4 45,6 36,3 8,1 0,6

Rahatsızlığınızla ilgili size verdiği bilgilerin açıklayıcı olması

10,6 37,9 34,2 13,0 4,3

Yapılacak tetkik ve te-davinin ayrıntıları konu-sundaki bilgilendirme

7,6 39,2 32,3 14,6 6,3

İlaç kullanmanız isten-diyse, ilaçları nasıl kul-lanmanız gerektiği hak-kındaki bilgilendirme

8,9 44,6 31,2 10,2 5,1

Doktorunuzun genel muayenesi

9,4 45,0 35,6 8,8 1,3

Uygulanan teşhis ve tedavi

8,7 42,2 38,5 8,7 1,9

Hemşirenizin size karşı ilgi ve nezaketi

8,8 38,1 40,0 11,3 1,9

Hastalığınız ve yapılan işlemler konusunda hemşireniz tarafından bilgilendirilmeniz

6,9 33,8 38,8 15,6 5,0

Evde bakımınız konu-sunda yeterince bilgi-lendirilmeniz

7,9 37,1 36,4 12,6 6,0

Hemşirelik hizmetleri-nin genel kalitesi

5,0 36,9 44,4 13,8 -

Aldığınız sağlık hizme-tinin genel kalitesi

10,6 41,0 36,0 11,8 0,6

Page 229: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

229

Son başvuruda alınan sağlık hizmetinden memnuniyet durumu incelendiğinde (Tablo 7), göçmenlerin %53,4’ü muayene sırasında dok-torun davranışını “mükemmel/çok iyi” olarak değerlendirmiştir. %0,6’sı doktorun kendisini dinleme ve soru sormasına izin vermesi yönünden “kötü” olduğunu, %4,3’ü doktorun açıklayıcı bilgi vermek yönünden kötü olduğunu, %6,0’sı evde bakım hakkında yeterince bilgilendirilmediklerini bildirmişlerdir. Göçmenlerin % 87,6’sı son aldıkları sağlık hizmetinden memnuniyet derecelerini ortanın üzerin-de olarak değerlendirmiştir.

Tablo 9’da göçmenlerin WHOQOL-BREF(World Health Organization Quality Of Life Questionnaire Abbreviated Version), yaşam kalitesi ölçeği alan puanları sunulmuştur.

Tablo 9. WHOQOL – BREF yaşam kalitesi alan puan ortalamaları,

2009–2010

Ortalama ± SD Yaşam kalitesi* 3,50 ± 0,74 Algılanan sağlık* 3,38 ± 1,01 Genel Puan** 65,44 ± 13,07 Fiziksel sağlık alanı** 64,67 ± 18,51 Psikolojik sağlık alanı** 65,39 ±15,13 Sosyal ilişkiler alanı** 68,74 ± 16,97 Çevre alanı** 67,69 ± 14,14

*0-5 puan arasında değerlendirilip yüksek puan yüksek yaşam kalitesini gösterir. **0-100 puan arasında değerlendirilip yüksek puan yüksek yaşam kalitesini gösterir

İncelenen göçmenlerin WHOQOL – BREF yaşam kalitesi alan pu-

anlarına bakılığında; yaşam kalitesi puanının 3,5±0,74; algılanan sağlık puanının 3,38±1,01; fiziksel sağlık alanı puanının 64.67±18,51 ve genel puanın 65.44±13.07 olduğu gözlenmiştir.

Page 230: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

230

Tartışma

Göç insanların hayatlarının bir kısmını ya da tamamını geçirmek üzere, tamamen ya da geçici süre için bir bölgeye yerleşmek amacıyla yapılan fiziksel çabalardır (Mutluer, 2003; Güler ve Akın, 2006: 473). Göçmenler, çoğunlukla ekonomik ve kültürel nedenlerle daha iyi bir yaşam standardı beklentisi ile ülkelerini terk ederek başka ülkelere yerleşen kimselerdir (Razum vd, 2000: 46-51; Mutluer, 2003).

Göçmenler, yaşadıkları riskler (fiziksel ve ruhsal) nedeniyle özel-likli bir gruptur. Dolayısıyla sağlık ihtiyaçları açısından riskli grup olarak değerlendirilmektedir (Topçu ve Beşer, 2006: 37-42; Güler ve Akın,2006:473; Fırat,2009; Şahin,2001; WIKING vd, 2004: 574-582; Pudarıc vd,2000: 137-150; Levecque vd,2007: 229-239; Van Der Wurff vd, 2004: 33-41; Culhane-Pera vd,2009: 372-379; Akbıyık vd, 1999: 25-29). Bu çalışmada göçmenlerin %91,7’sinin sosyal güvencesinin bu-lunduğu, %85,2’sinin mülkiyeti kendilerine ait olan bir evde oturdu-ğu, %34,2’sinin araba, %31,2’sinin gelir getiren bir gayrimenkul sahibi olduğu %51,6’sının aylık gelirinin 500-1500 TL olduğu, %59,1’inin il-kokul mezunu olduğu saptanmıştır. Bu sayılar dikkate alındığında göçmenlerin orta düzeyde yaşam standartlarına sahip olduğunu söy-lemek mümkün olabilir. Ancak, araştırmada göçmenlerin Türkiye’ye göç nedenleri, Türkiye’ye gelmeden önceki sosyoekonomik durumla-rına ilişkin bilgi edinilmemiş olduğundan, Türkiye’ye göç etmiş olma-nın bu kişilerin yaşam koşullarında iyileşme sağlayıp sağlamadığı değerlendirilememiştir. 2001 yılında OECD ülkelerinde göçmenlerin diğer gruplara göre ortalama iki kat daha fazla işsiz kaldıkları görül-müştür (Akıl, 2005: 12-16; Yılmaz, 2005:2-7). Bu araştırmada göçmenle-rin ancak %32,2’si düzenli gelir getiren bir işte çalışmaktadır ancak yine de büyük çoğunluğunun gayrimenkul yoluyla elde ettikleri dü-zenli gelirleri mevcuttur. Bizim araştırmamızdaki göçmenlerin Balkan-larda yaşayan Türk kökenli vatandaş olmaları, Cumhuriyet tarihinin farklı zamanlarında çoğunlukla da siyasi sebeplerle göçe zorlanmaları nedeniyle yerleşik düzene geçmelerinde kolaylaştırıcı rol oynadığı düşünülmektedir.

Page 231: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

231

Göç edenlerin sağlık ihtiyaçlarının, enfeksiyon hastalıklarının kontrolü, acil gereksinimlerin karşılanması, zihinsel ve fiziksel sağlık, kronik hastalıklar, kültür ve sağlık inançlarının algılanması ve sağlık-ları üzerine olumsuz etkili olan faktörlerin ortadan kaldırılması oldu-ğu bildirilmektedir (Topçu, 2006; Topçu ve Beşer, 2006:37-42).

Bu araştırmada görüşülen göçmenlerin sağlık açısından bazı risk faktörleri değerlendirildiğinde %65’inde ailede hipertansiyon öyküsü, %63,4’ünde ailede DM öyküsü olduğu, %19,4’ünün halen ya da daha önce sigara kullandığı, %30,9’unun alkol kullandığı saptanmıştır. Kro-nik hastalıklar açısından değerlendirildiğinde ise %53,6’sında en az bir kronik hastalık bulunmaktadır; göçmenlerin %30,8’inde hipertansiyon, %16,1’inde DM, %6,5’inde olası KOAH saptanmıştır. Kronik hastalık sıklığı oldukça yüksek olmakla birlikte bu hastalıklara sahip ve hasta-lığının farkında olan göçmenlerin ancak %66,7-69,3’ü düzenli olarak doktor kontrolüne gitmektedir. Sağlık harcamalarını sosyal güvence kuruluşu aracılığı ile yapanların oranının %63,6 oluşu ve geri kalan %36,4’lük kısmın cepten harcama yapıyor oluşu, hastalıkları için dü-zenli sağlık bakımı almayan yaklaşık %30’luk bölümün, harcamalarını cepten karşılayan göçmenler olduğunu ve maddi sıkıntı nedeniyle kontrollerini gerçekleştirmediklerini düşündürmüştür. Çeşitli yayın-larda da göçmenlerin sağlık hizmetleri ve diğer sosyal hizmetlerden hak ettikleri ölçüde yararlanamadıkları bildirilmektedir (Topçu, 2006; Yılmaz, 2005: 2-7; Williams ve Hampton, 2005: 317-326). Amerika Bir-leşik Devletleri’nde yaşayan ve Marshall Adalarından göçmüş göç-menlerin sağlık hizmetine ulaşmada engellerle karşılaştıkları ve bu engellerin nedenlerinin etnik, kültürel ve ekonomik olduğu gözlenmiş-tir (Williams ve Hampton, 2005: 317-326).

Ekonomik sorunlar, göç edilen bölgede yaşanmış olan travmalar, geride bırakılan yakınlar, uyum sorunları, dil problemleri, kültürel sorunlar ve başka birçok faktör göçmenlerin yaşadığı ve yaşayabilece-ği ruhsal sorunları beslemektedir (Topçu ve Beşer, 2006: 37-42; Wiking vd, 2004: 574-582; Levecque vd, 2007: 229-239; Akıl, 2005: 12-16; Yıl-maz, 2005: 2-7; Yılmaz, 2005). Belçika’da yapılan bir çalışmada Türk ve Fas’lı göçmenlerde depresyon ve anksiyete sıklığının diğer gruplardan

Page 232: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

232

daha yüksek olduğu saptanmıştır. Sosyoekonomik düzeyleri diğer gruplara göre düşük olan bu gruplarda depresyonu etkileyebilecek birçok karıştırıcı faktör bulunsa bile, araştırmacılar göçmen gruplara özel sağlık ve sosyal programlara ihtiyacın önemine vurgu yapmakta-dırlar (Levecque vd, 2007: 229-239). Almanya’da yapılan çalışmada, göçmen olarak yerleşen Türklerde depresyon oranın artmış olduğu tespit edilmiştir (Akbıyık vd, 1999: 25-29). Hollanda’da yapılan bir başka çalışmada yaşlı göçmenlerin depresyon sıklığının yerli nüfusa göre daha yüksek olduğudur (Van Der Wurff vd, 2004: 33-41). Bu ça-lışmada göçmenlerin depresyon durumu ayrıca değerlendirilmemiş olmakla birlikte göçmenlerin kendi beyanlarına dayana kronik hasta-lıklar arasında da depresyona rastlanmamıştır. Ancak bunun da sebe-bi, kronik hastalıkların sıklıkla depresyonla birliktelik gösterdiği de dikkate alındığında, göçmenlerin kendilerinde mevcut depresyon durumunun farkında olmamaları veya ruhsal sorunları olduğunu ifade etmekten çekinmiş olmaları olabilir.

Araştırmalar göçmenlerin yeterli ve dengeli beslenmediğini, eko-nomik koşullara bağlı olarak daha çok karbonhidrat ve yağ ağırlıklı beslendiklerini, fiziksel aktivitelerinin azaldığı, özellikle kadınlarda beden kitle indekslerinin daha yüksek olduğunu göstermektedir (Top-çu ve Beşer, 2006: 37-42; Topçu, 2006; Pudaric vd, 2000: 137-150; Culhane-Pera vd, 2009: 372-379). Bu araştırmada da Göçmenlerin %12,0’sinin son 1 ayda hiç kırmızı et, %5,9’u da hiç balık tüketmediği; her gün yumurta, meyve ve sebze tüketenlerin oranının sırasıyla %24,4; %43,4 ve %49,4 olduğu; görüşülenlerin % 24,2’sinin son bir ayda hiç taze sıkılmış meyve suyu içmediği %44,8’i her gün pekmez, reçel, tahin helvası gibi besinlerden tükettiği saptanmıştır. Ancak fizik aktivite durumu değerlendirildiğinde göçmenlerin %79,5’inin haftada en az 1 gün olmak üzere ortalama 3,8 gün ve 105,2 dakika yürüyüş yaptığı saptanmıştır. Bu oran oldukça yüksektir fakat göçmenlerin yaptıklarını ifade ettikleri yürüyüşün “fizik aktivite” amaçlı değil de, belki de ekonomik sıkıntı nedeniyle bir yerden başka yere ulaşım sağ-lamak için, yapılan yürüyüşler olduğu düşünülmüştür. Göçmenlerin yaptıklarını ifade ettikleri orta düzeyde ve ağır fizik hareketlerin de

Page 233: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

233

egzersiz amaçlı değil daha çok ev, bahçe ve günlük işler için gerçekleş-tirilen aktiviteler olduğu düşünülse de yine de araştırmaya katılan göçmenlerin hareketsiz ya da fizik aktivitenin az olduğu bir yaşam sürdürdüklerini söylemek mümkün değildir.

Göçmenlerin sağlık hizmetlerinden yararlanma durumuna bakıl-dığında sağlık hizmeti almak amacıyla ilk başvurulan yer olarak Sağlık ocağı/AÇSAP merkezlerinin tercih edildiği, ilk tercih edilen yerin ter-cih sebebinin yakınlık olduğu ve en yakın sağlık merkezinin %59.6 oranında yürüyerek 10-15 dakikalık mesafede olduğu bildirilmiştir. Bu sonuçlar, göçmenlerin sağlık hizmetine ulaşımının kolay olduğunu ve daha çok birinci basmak kuruluşların tercih edildiğini göstermektedir. Alınan sağlık hizmetlerinden memnuniyet durumuna bakıldığında, göçmenlerin büyük çoğunluğu verilen hizmetlerden memnun oldukla-rını bildirmiştir. Ancak göçmenlerin sadece %18,1’i ilk başvurdukları yerin yeterli olduğunu bildirmiş diğerleri yetersiz kalındığı hallerde en çok devlet hastanesini tercih ettiklerini ifade etmişlerdir. Bu sonuçlar, birinci basamak sağlık hizmetlerinin bu grubun ihtiyaçlarını karşılaya-cak şekilde güçlendirilmesine gereksinim olduğunu düşündürmüştür.

Literatürde göçmenlerde yaşam kalitesinin değerlendirildiği ça-lışmalar bizim bilgilerimize göre oldukça kısıtlıdır; İspanya’da yapılan bir çalışmada Faslı göçmenlerin sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi skorları-nın düşük olduğu bildirilmiştir (Rodrıguez Alvarez vd, 2009: 29-37) Çin’de de kırdan kente göç edenlerde ayrımcılığa maruziyetin düşük yaşam kalitesi skoru ile ilişkili olduğu bildirilmiştir (Zhang vd, 2009: 291-300). Bu çalışmada göçmenlerin yaşam kalitesi skorlarının 65,44-68,74 arasında değiştiği, algılanan sağlık puanının ortalama 3,38±1,01 ve kendi değerlendirmelerine göre yaşam kalitesi puanının 3.50±0.74 olduğu görülmüştür. Türkiye’de benzer çalışma bulunmamakla birlik-te, Bulgaristan’dan zorunlu göç ile Türkiye’ye gelen göçmenlerde de yaşam memnuniyet skorlarının düşük olduğu bildirilmiştir (Yenilmez vd, 2007: 21-28).

Page 234: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

234

Sonuç ve Öneriler

Araştırmanın bulguları göçmenlerde kronik hastalık sıklığının yüksek olduğunu, göçmenlerin sağlık hizmetine ulaşmada sıkıntı yaşamadık-larını ancak ilk başvuru yeri olan ve genellikle de yakınlık nedeniyle tercih edilen birinci basamak sağlık kuruluşlarının yetersiz kaldığını göstermiştir. Bu sonuçlar birinci basmak sağlık hizmetlerinin göçmen-lerin kronik sorunlarının tanı, tedavi ve takibini sağlayacak şekilde güçlendirilmesini sağlayacak programlar geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Göçmenlerin yaşam kalitesi skorlarının da orta düzeyde olduğu dikkate alınırsa, bu tür iyileştirmenin kronik hastalık-ların kontrole alınmasının yanı sıra, yaşam kalitesinin de yükseltilme-sine katkı sağlayacağı düşünülmüştür.

Kaynakça

AKBIYIK Dİ., Mendel EG., Önder ME., Cording C (1999), Almanya’da Yaşa-yan Türkler’de “Göçmen Olma”nın Depresyon ve Somatik Semptom-lar Üzerine Etkisi, Kriz Dergisi, 7(2), 25-29

AKIL H (2005), Uluslararası İşçi Konferansı 92.Oturum, 2004 Uluslararası İşçi Ofisi-Cenova Rapor 6:Küresel Ekonomide Göçmen İşçiler Konusunda genel Bir Bakış, Bölüm 3, “Göçmen İşçilerin Çalışma Koşulları”ndan çeviri, Göçmen İşçilerin Çalışma Koşulları, TTB, Mesleki Sağlık ve Gü-venlik Dergisi, Ocak-Şubat-Mart, 12-16

CULHANE-PERA KA., Moua M., DeFor TA., Desai J (2009), Cardiovascular Disease Risks in Hmong Refugees from Wat Tham Krabok, Thailand, Journal of Migrant Minority Health,11(5), 372-379

FARGUES Ph(ED) (2005), Mediterranean Migration- 2005 Report, Cooperation project on the social integration of immigrants, migration, and the movement of persons, financed by he EC MEDA PROGRAMME, Flo-rence, EUI-RSCAS, CARIM Consortium, 327-365

FİDANER H., Elbi H., Fidaner C., Eser SY., Eser E (1999), WHOQOL-100 ve WHOQOL-BREF’in Psikometrik Özellikleri, 3P Dergisi, 7(2), 23-40

FİDANER H, Elbi H., Fidaner C., Eser SY., Eser E (1999), Yaşam Kalitesinin Ölçülmesi, WHOQOL-100 ve WHOQOL- BREF, 3P Dergisi, 7(2), 5-13

GÜLER Ç, Akın L (2006), Halk Sağlığı Temel Bilgiler, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, 473

Page 235: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

235

LEVECQUE K., Lodewyckx I., Vranken J (2007), Depression and generalised anxiety in the general population in Belgium: a comparison between native and immigrant groups. Journal of Affective Disorders, 97, 229–239

MUTLUER M (2003), Uluslararası Göçler ve Türkiye, Çantay Kitabevi PUDARIC S., Sundquist J., Johansson SE (2000), Major risk factors for

cardiovascular disease in elderly migrants in Sweden. Ethnicity Health, 5(2), 137-50

RAZUM, O., Akgün S, Tezcan, S (2000), cardiovascular mortality patterns in Turkey: What is the evidence? Sozial- und Präventivmedicin, 45, 46-51

RAZUM O., Zeeb, H., Akgün S (1998), Low overall mortality of Turkish Resi-dents in Germany persists and extends into a second generation; merely a healthy migrant effect? Tropical Medicine and International Health, 3(4), 297-303

RAZUM O., Zeeb, H., Akgün S (2001), How useful is a name-based algorithm in health research among Turkish migrants in Germany? Tropical Medicine and International Health, 6, 654-661

RODRIGUEZ ALVAREZ E., Lanborena Elordui N., Errami M., Rodríguez Rodríguez A., Pereda Riguera C., Vallejo de la Hoz G., Moreno Marquez G (2009), Relationship between migrant status and social support and quality of life in Moroccans in the Basque Country (Spain). Gaceta Sanitaria, 23(1), 29-37

ŞAHİN C (2001), Yurt Dışı Göçün Bireyin Psikolojik Sağlığı Üzerindeki Etki-sine İlişkin Kuramsal Bir İnceleme, G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 21(2), 57-67

TOPÇU S., Beşer A (2006), Göç ve Sağlık. C.Ü.Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 10(3), 37-42

TOPÇU S (2006), Göç Eden ve Göç Etmeyen Kadınların Sağlığı Geliştirme Davranışlarının Değerlendirilmesi ( Yüksek Lisans Tezi) , İzmir Do-kuz Eylül Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

VAN DER WURFF FB., Beekman AT., Dijkshoorn H., Spijker JA., Smits CH., Stek ML., Verhoeff A (2004), Prevalence and risk-factors for depression in elderly Turkish and Moroccan migrants in the Netherlands. Journal of Affective Disorders, 83:33–41

WIKING E., Johansson SE., Sundquist J (2004), Ethnicity, Acculturation, and Self Reported Health. A Population Based Study Among Immigrants From Poland, Turkey, and Iran in Sweden, Journal of Epidemiology and Community Health, 58, 574-582

WILLIAMS DP, Hampton A (2005), Bariers to Health services Perceived by Marshallese Immigrants, Journal of Immigrant Health ,7(4),317-326

Page 236: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

236

WORLD HEALTH ORGANIZATION(WHO) (1996) WHOQOL-BREF Introduction, Administrion, Scoring And Generic Version Of The Assesment, Programme On Mental Health, Geneva, 4-18

WORLD HEALTH ORGANIZATION (WHO)(1999), Definition, diagnosis and Classification of Diabetes Mellitus and its complications. Report of a WHO consultation. World health organization, Dept of Non commu-nicable Diseases, Geneva, 6

YENILMEZ Ç., Ayranci U., Topal S., Aksaray G., Seber G., Kaptanoglu C (2007), A gender-oriented comparison between the mental health pro-files of Bulgarian immigrants forcibly migrated to Turkey and the na-tive population 15 years after migration, International Journal of Psy-chiatry in Clinical Practice, 11:1, 21-28

YILMAZ G (2005), Emek göçünün tarihsel Arka Planı AB’deki Göçmen İşçile-rin Durumu, Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül, 2-7

YILMAZ TT (2005), Göç’ün Kadın yaşamı Üzerindeki Etkileri (Yüksek Lisans Tezi), Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı, Van.

ZHANG J., Li X., Fang X., Xiong Q (2009), Discrimination experience and quality of life among rural-to-urban migrants in China: the mediation effect of expectation-reality discrepancy. Quaity of Life Research, 18(3), 291-300

Page 237: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

237

Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye’de Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışmalarına Yönelik

Yasal Düzenlemeler ve Çok Kültürlü Sağlık Bakımına Yansımaları

Ayla BAYIK TEMEL Bir sağlık sisteminde hizmetlerin kaliteli biçimde yürütülebilmesi için yeterli sayı ve nitelikte sağlık insan gücünün bulunması ve doğru za-manda ve doğru yerde istihdam edilmesi gereklidir (Yıldırım, 2009:87-94). Dünyada sağlık alanında ticarileşme ve köklü değişiklikler, rekabete karşı nitelikli sağlık personeline gereksinimini doğurmuştur. Bu gerek-sinimi karşılamada bazı gelişmiş ülkeler bir strateji olarak, maliyeti dü-şürmek ve kar oranını arttırmak üzere gelişmiş ülkelerden göçmen sağ-lık personelini çalıştırmaktadır(Grignon, vd 2012). Bu makalede dünya-da hekim ve hemşire göçü, boyutları, göçte itici ve çekici nedenler, gö-çün göç edenlere, göç veren ülkeye, göç alan ülkeye etkileri bağlamında, ülkemizde son yıllarda başka ülkelerden sağlık personeli göçünü teşvik edecek sağlık hizmetlerindeki değişikliklerin ve bazı yasal düzenlemele-rin olası yansımalarının açıklanması amaçlanmıştır.

Dünyada Sağlık Personeli Göçü ve Etkileri

Dünyada pek çok ülkede sağlık hizmetleri ülkenin eğitim kurumların-da yetişmiş sağlık personeli ile ya da eksikliği durumunda uluslararası düzeyde bu ülkelere göç eden sağlık çalışanlarının da çalıştırılması ile karşılanabilmektedir. Uluslararası düzeyde sağlık çalışanı eksiğinin 4,3 milyon civarında olduğu belirtilmektedir (OECD, 2010; WHO, 2006). Dünyada yaklaşık 175 milyon göçmen bulunmaktadır (Khan, 2007).

Page 238: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

238

Bu göçmen grup arasında yaklaşık 60 milyon sağlık çalışanı bulun-maktadır (WHO, 2010).

Nitelikli sağlık çalışanlarının sınırlar arasındaki hareketliliği ola-rak ifade edilen sağlık insan gücünün uluslararası göçü, 1990’lardan bu yana küresel sağlık gündeminde önem kazanan bir konu haline gelmiştir (Yıldırım, 2009:87-94). Dünyada başta hemşireler ve hekimler olmak üzere sağlık personeli, yoksul bölgelerden zengin kentlere ve sonra gelir düzeyi yüksek ülkelere göç etmektedir (WHO,2010). 1980’li yılların ortalarından itibaren yoksul ülkeler, bireylerin seyahat ve ça-lışma özgürlüğünün kısıtlanamaması ve gelişmiş ülkelerin teşvik edici politikaları ve mesleki gelişim açısından sundukları olanaklar karşı-sında, yetiştirdikleri nitelikli insan gücünün göç etmesini önleyeme-mektedir. Bu durum, küresel anlamda sağlıkta eşitsizlikleri de berabe-rinde getirmektedir(Özkan, Hamzaoğlu, 2008:179-183). Pek çok ülkede sağlık personeli yetersizliği nedeniyle bireylerin sağlık bakım gereksi-nimleri karşılanamamakta, bu nedenle de bin yıl hedeflerine ulaşıla-mamaktadır(WHO, 2006).

Göç olgusu, ilk bakışta basit bir yer değiştirme süreci gibi görünse de, nedenleri ve sonuçları göç alan ve göç veren toplumu, göç eden bireyleri, ailelerini, bakım alanları etkilemektedir. Göç, ekonomik yaşamdan kültüre kadar hayatın her yönünü etkileyen temel bir deği-şim aracıdır. Göçte etkili itici ve çekici faktörler; ekonomik, demogra-fik, politik ve mesleksel kaynaklıdır(Grondin, Klein-Solomon, 2006). Özde, küreselleşme ve sağlık emek göçünü teşvik eden piyasacı eko-nomik politikalar göçü yöneten temel etkenlerdir(Özkan ve Hamzaoğlu, 2008: 179-183). Yüksek gelirli ülkelerde eğitilmiş personel azlığı ve var olan eğitimli personelin yaşlanması söz konusudur. Yaş-lanan nüfus ve değişen sağlık bakım gereksinimleri, özellikle kırsal alanlarda hipertansiyon, şeker gibi kronik hastalıkların artışı nedeniyle sağlık hizmetlerine istem artmaktadır (WHO, 2010; Öcek, 2008: 184-193). Gelir göç için önemli bir güdüleyicidir, fakat tek neden değildir. Göç nedenleri arasında; yüksek iş memnuniyeti, kariyer fırsatları, ülke yönetimi, politik kararsızlık, savaş ve işyerinde şiddet tehdidinden uzaklaşmak gibi durumlar da belirtilmektedir (WHO, 2010).

Page 239: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

239

Sağlık çalışanlarını göçe zorlayan temel nedenler kapsamında; küreselleşme ve eğitimde uluslararasılaşma, dünyadaki demografik değişiklikler, toplumların giderek yaşlanması, sağlık hizmetlerine artan istem, değişen sağlık bakım gereksinimleri, yaşam beklentilerin-de değişimler, evde bakım hizmetlerine artan gereksinim, eğitime ya-pılan yatırımların yetersizliği, mevcut üretim biçiminin bir sonucu olarak değişen ekonomik politikalar ve sağlık hizmetlerinin ticarileş-mesi de sayılmaktadır (Stewart vd 2007).

Uluslararası sağlık insangücü göçünün temel itici faktörleri pek çok çalışmada incelenmiştir. Buna göre; göç veren ülkede göçün itici etmenleri kapsamında; sağlık personeline ödenen düşük ücretler, sı-nırlı mesleki gelişim olanakları, kötü çalışma koşulları, işsizlik, sınırlı kariyer ve eğitim olanakları, yoksulluk, ekonomik istikrarsızlık, politik zorluklar, olumsuz yaşam koşulları, aşırı iş yükü, savaşlar, şiddet, evlilik birleşmeleri, güvenlik endişesi, doğal kıranlar, sivil çatışmalar, insan hakları ihlalleri bulunmaktadır. Düşük gelirli ülkelerde yüksek eğitimli sağlık çalışanlarının yarısından fazlası daha iyi iş fırsatları için yurt dışına göç etmektedir (WHO, 2010; Yıldırım ,2009: 87-94; Brown vd 2004: 2193-210; Kingma, 1999: 87-90).

Göç alan ülkede çekici nedenler arasında da; daha iyi çalışma ve yaşama olanakları, daha yüksek gelir, daha iyi donatılmış sağlık sis-temleri, kariyer fırsatları, yüksek eğitim standartları, iş yardımı, geli-şim olanakları, daha kaliteli bir yaşam, politik istikrar, güdüleyen rek-lam kampanyaları, vize olanakları, internet, öğrenci-eğitici değişim programları, hekim, hemşire, ebe ve veterinerler için Avrupa Birliği ülkelerinde serbest dolaşım hakkı, yüksek ücretlerin vaat edilmesi sıralanabilir. (Yıldırım, 2010: 31-65; Klein vd 2009: 197-201; Özkan, 2008: 222-231; Buchan vd 2006; Stilwell vd 2004: 595-600; Kline, 2003: 107-111).

Dünyada Avustralya, Kanada, İrlanda İngiltere ve Amerika Birle-şik Devletleri en çok hemşire göçü alan ülkelerdir. Çin, Almanya, Hong Kong, Hindistan, İrlanda, Malezya, Yeni Zelanda, Filipinler, Güney Afrika, İngiltere, Sri Lanka’dan Avustralya’ya hemşireler göç etmektedirler. Kanada; İngiltere, İrlanda ve Filipinler’den hemşire

Page 240: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

240

göçü almaktadır. Kanada, Hong Kong, Japonya, Hindistan, Meksika, Nijerya, Puerto Riko, Güney Kore, İngiltere, Vietnam gibi ülkelerden de hemşireler çalışmak üzere A.B.D’ye gitmektedirler (Kline, 2003: 107-111). Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, İrlanda eğitimini başka ülkede yapmış hekimlerin çalış-tığı ve hekim göçü alan ülkelerin başında gelmektedir (OECD,2010; OECD, 2007; Mullan, 2005: 1810-8). Genel göç açısından Amerika Bir-leşik Devletleri, gelişmekte olan ülkelerden ülke dışına göç eden göç-menlerin %81’inden fazlasını almaktadır. Oysa bu oran Kanada ve Avustralya’da %11’dir (Matsuno,ILO). OECD ülkelerindeki göçmen sağlık işgücünün çoğunluğunu Filipinler’den hemşireler (110.000) ve Hindistan’dan doktorların (56.000) oluşturduğu belirtilmektedir (WHO, 2010). İngiltere’de her yıl Ghana, Güney Afrika ve Zimbabwe gibi ülkelerden çalışmaya gelen hekimler tüm hekimlerin % 0.7-%1.1’ini, hemşireler de tüm hemşirelerin %0.6- %2.6’sını oluşturmak-tadır (Anarfi vd, 2010). Amerika Birleşik Devletleri’nde hekim olarak çalışabilmek için gerekli olan üçüncü adım sınavı aşan göçmen hekim-ler, 2001-2008 yılları arasında % 70 artmıştır. Benzer biçimde Avustral-ya ve Kanada’da hekim göçü %40 artmıştır. Latin Amerika ülkeleri, A.B.D’ye ve özellikle İspanya olmak üzere Avrupa ülkelerine sağlık personeli sağlayan önemli bir kaynaktır. Kuzey Afrika‘dan da özellikle Fransa’ya sağlık personeli göç etmektedir(OECD, 2007).Yabancı bir ülkede eğitim almış hekimlerin oranı Avustralya’da 2007 yılında %23 ve Amerika Birleşik Devletleri’nde %26 oranındadır. OECD ülkelerin-de de, 2008 yılında hemşirelerin % 47’si, hekimlerin %36’sı bir başka ülkede eğitim almıştır. (OECD, 2010). Birleşmiş Milletler Nüfus Ger-çekleri 2010 raporuna göre de; OECD ülkelerinde çalışan hekim ve hemşirelerin % 11’i başka ülkelerde doğmuştur (UPFDF,2010). Benzer şekilde, yabancı ülke doğumlu hemşirelerin yüzdesi Avustralya, İsviç-re ve Yeni Zelanda’da %20’nin üzerindedir. Hemşireler için Filipinler, doktorlar için Hindistan gibi bazı göç veren ülkeler, OECD ülkelerine sağlık personeli sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır (Martin, 2007). Asya’da özellikle Filipinler, Hindistan ve Çin, dünyada en çok hemşire göçü veren ülkeler arasındadır. Özellikle Filipinli hemşireler

Page 241: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

241

dünyada başka ülkelerde çalışan hemşirelerin %5- 25’ini oluşturmak-tadır. Ülkede hemşireler başka ülkelere gönderilmek üzere eğitim görmektedirler. Ancak, hemşire okullarının sayısı hızla artarken eğitim kalitesi düşmüştür (Matsuno, ILO). Sahra altı ülkelerden biri olan Uganda’da bir hemşire okulunda yürütülen bir araştırmada hemşire öğrencilerin % 70’i, beş yıl içinde A.B.D ve İngiltere’de çalışmak iste-diklerini bildirmişlerdir (Nguyen,vd 2008). Son 30 yılda Avrupa ülke-lerinde göçmen sağlık personeli sayısı %5 artmıştır. OECD ülkelerinde çalışan hekimlerin %20’si başka ülkelerden göçle gelmiştir. Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri gibi bazı Körfez ülkelerde de sağlık çalışanla-rının %50‘si göçmendir (WHO, 2010).

Sağlık Personeli Göçünün Etkileri

Göç olgusu, göç veren ülkede sağlık personeli eksikliği nedeniyle sağ-lık sisteminin zayıflamasına neden olmakta dolayısı ile ülkede hastalık ve ölüm hızlarında, sağlık düzeyinde iyileşme olmamaktadır. Ancak göçmen çalışanların ülkelerine ailelerine göndermiş oldukları döviz ve yardımlar ailelerin yaşam düzeyinde iyileşmeler sağlayabilmektedir.

Göçe karar verme sürecinin başlamasıyla, göçe hazırlanan sağlık personeli ulaşım ücretleri, yeni bir dil öğrenme, farklı klinik uygula-malara uyum, akredite olabilmek için maddi ve manevi yük almakta-dır (Dacuycuy, 2008; Chandra vd, 2005: 33-7). Göçmen hekim ve hem-şireler, yerleştikleri ülkede kültürel farklılıklar nedeniyle kültür şoku, yabancılaşma, iş bulamama, konut sorunları, ayırımcılık, ağır ve kötü iş koşullarında düşük ücretle çalıştırılma gibi etik sorunlarla karşılaş-maktadırlar. Bu sorunlara bağlı olarak hekim ve hemşirelerde, zor yaşam koşulları nedeniyle, ilaç bağımlılığı, alkol kullanma, şiddet, sağlık hizmetlerine sınırlı ulaşım olanakları, kronik hastalıklar, yalnız-lık, sosyal izolasyon, sosyal destek eksikliği, stres gibi fiziksel, sosyal, psikolojik sağlık yakınmaları ortaya çıkmaktadır (WHO, 2007; Kingma, 1999). Örneğin; Fransa, Norveç, Avusturya, Finlandiya, Belçika, A.B.D gibi pek çok ülkede göçle gelen sağlık personeline, o ülkenin dilini konuşabilmesi koşulu ve mesleki yeterlilik sınavında başarılı olma zorunluluğu getirilmiştir. Kültüre uyum yanı sıra bu yükümlülüklerin

Page 242: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

242

yerine getirilmesi için gerekli yetkinlikler için geçen süreç maddi ve manevi yükleri de beraberinde getirmektedir (Blythe, vd 2009; Mcelmurry vd 2006: 226-235).

Ülkemizde Yabancı Sağlık Personelinin Göçünü Destekleyen

Sağlık Düzenlemeleri

Ülkemizde 2012 yılına kadar sağlık yasaları ile ilgili hükümler, yabancı sağlık personelinin sağlık hizmetlerinde çalışabilmesine izin vermi-yordu, bu nedenle, sağlık personeli göçü söz konusu değildi. Ancak son yıllarda küreselleşmenin bir yansıması olarak aşağıda belirtilen sağlık hizmetlerinde yapısal değişiklikler ve gerçekleştirilen bazı yasal düzenlemelerin dışarıdan sağlık insan göçüne neden olabileceği bek-lenebilir.

Sağlıkta Dönüşüm

Ülkemizde 1990 yılları sonunda Dünya Bankası desteğinde yürütülen projeler temel olarak sağlıkta reform çalışmalarını konu edinmiş ve bu dönemde reform çalışmalarının adı “Sağlık Projeleri”ne dönüşmüştür. 1993 yılında toplanan Sağlık Kongresinde alınan kararlar paralelinde bir takım düzenlemeler yapılmıştır. 2003 yılında hazırlanan “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile belirlenen sekiz temel bileşen kapsamında sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi ve sunumu açısından önemli deği-şiklikler olmuş, Sağlık Bakanlığı planlayıcı ve denetleyici role geçmiş-tir. Yerinden yönetim, verimliliği esas alan rekabete dayalı yönetim ve performansa dayalı yönetim ilkesi ile sağlıkta hastanelerin özerkleş-mesi ve özelleşmenin yolu açılmış, özel hastane işletmeciliği destek-lenmiştir (T.C Sağlık Bakanlığı, 2003).

Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye’de Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışma Usul Ve Esaslarına Dair Yönetmeliği

Ülkemizde 11 Nisan 1928 tarih ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanat-larının Tarzı İcrasına Dair Kanun hükümleri gereğince doktorlar, diş hekimleri, ebeler ve hastabakıcıları için “Türk olma ve Türkiye’deki ilgili

Page 243: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

243

bir kurumdan diploma sahibi olma koşulu” bulunmaktaydı (T.C. Sağlık Bakanlığı, 1928). 25 Şubat 1954 tarih ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu uyarınca da hemşirelik mesleği Türk vatandaşlarına tahsis edilmişti. Bu durumda Türk olmayan hekim ve hemşirelerin ülkeye göçle gelerek çalışması mümkün değildi (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2007).Türkiye’de “it-hal hekim” tartışması mevcut hükümet tarafından 2006 yılında günde-me getirilmiş ve uzun ve zorlu tartışmalardan sonra yabancı hekimlerin Türkiye’de çalışabilmesinin önünü açan 5581 sayılı Kanun, 15 Şubat 2007 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş, ancak aynı yıl cumhurbaşkanı tarafından veto edilmişti (Türk Tabipler Birliği ,2007).

Türkiye’de hekim ve hemşire sayısı eksikliği bahane edilerek ya-salar çerçevesinde Türk olmayan hekim ve hemşirelerin çalıştırılması yasak olmasına karşın, 6283 sayılı Hemşirelik Kanununda ve 1219 sayılı Yasada değişiklik yapılarak, “T.C vatandaşı olmak" koşulu kal-dırılarak, 22 Şubat 2012 tarihinde ve 28212 sayılı Resmi Gazetede “Ya-bancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye’de Özel Sağlık Kuruluşla-rında Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik” çıkarılarak yabancı sağlık meslek mensuplarının Türkiye’de özel sağlık kuruluşlarında çalıştırılmalarının önü açılmıştır (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2012c; T.C. Sağlık Bakanlığı, 2011b; T.C. Sağlık Bakanlığı, 2011c). Bu yönetmeliğin amacı; Türkiye’de mesleklerini icra etmek isteyen yabancı sağlık mes-lek mensuplarının özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Yönetmelik; diş hekimi, eczacı, ebe ve has-tabakıcılar hariç özel sağlık kuruluşlarında çalışacak tüm yabancı sağ-lık meslek mensuplarını kapsamaktadır. Diş hekimi, eczacı, ebe ve hastabakıcılardan Türk soylu olanlar için ayrı bir yasal düzenleme bulunduğundan bu kişiler düzenleme kapsamı dışında bırakılmıştır. Yönetmelikte Yabancı: Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile vatandaşlık bağı bulunmayan kişiyi ifade eder. Bu Yönetmelik kapsamındaki ya-bancı sağlık meslek mensuplarının aşağıda yer alan şartları sağlamak kaydıyla özel sağlık kuruluşlarında mesleklerini uygulayabilecekleri belirtilmiştir. Bu koşullar kapsamında sağlık personelinin; diploma ve/veya uzmanlık belgelerinin denkliği onaylanmış ve Bakanlıkça tescilleri yapılmış bulunması, mesleğini icra etmesine kanunen engel

Page 244: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

244

hali bulunmaması, üniversitelerin Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezleri tarafından yapılan Türkçe dil sınavında Avrupa Dil Portfolyosu kriterlerine göre (B) veya üzeri seviyede başarılı olma-sı, ilgili mevzuata göre Türkiye’de çalışma ve ikâmet izni almış olması, hekimlerin, zorunlu mesleki malî sorumluluk sigortası yaptırması gereği belirtilmiştir. Hekim ve hemşirelerin tüm belgeleri kapsayan dosyasıyla çalışmak istediği özel sağlık kuruluşuna başvuru yapacağı, uygun bulunması halinde yabancı sağlık meslek mensubunun diploma-sının tescil edilerek mesleğini icra etmesinin Bakanlıkça uygun bulun-duğuna dair belge düzenleneceği ve personel çalışma belgesinin Mü-dürlük tarafından onaylandığı tarihten itibaren özel sağlık kuruluşunda çalışabileceği belirtilmiştir. Başvuru için istenen belgeler aşağıda belir-tilmiştir:1) İlgili merci tarafından diploma ve/veya uzmanlık belgelerinin denkliğinin kabul edildiğini gösterir belge 2) Üniversitelerin Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezleri tarafından yapılan Türkçe dil sınavında Avrupa Dil Portfolyosu kriterlerine göre (B) veya üzeri seviyede başarılı olduğuna dair belge 3) Türkiye’de ilk defa meslek icra-sında bulunacakların, geldikleri ülkenin Sağlık Bakanlığı veya Büyükel-çiliğinden alınan ve kanunen mesleğini yapmaya engel halinin bulun-madığını gösteren belge 4) Çalışacakları özel sağlık kuruluşu ile yabancı sağlık personeli arasında yapılan ve yabancı sağlık personeline ödene-cek aylık ücret miktarının da belirtildiği hizmet sözleşmesi.

Sağlık Turizmi Uygulamalarının Geliştirilmesi

Dünyada 1970’li yıllardan sonra turizm en önemli sektör ve kavram-lardan biri olmuştur. Ülkemizde 1980’lerden sonra Turizm konusuna dikkatler çekilmiştir. 2010-2014 T.C. Sağlık Bakanlığı Stratejik Eylem planında Sağlık Turizmine geniş yer verilmiştir (Aydın, Şeker, 2012). 2010 yılında ülkemize 28632204 turist gelmiştir. Türkiye’ye gelen sağ-lık turistlerinin yaklaşık 100 bin kişiyi aştığı görülmektedir. Ülkemizde Sağlık Turizmi Koordinatörlüğü, T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde 31 Mart 2012 tarihinde ku-rulmuş, 05.05.2011 tarihinde T.C. Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğüne devredilmiş, bu tarihten itibaren T.C. Sağlık Ba-

Page 245: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

245

kanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde hizmet ver-miştir. 02 Kasım 2011 sayılı Resmi Gazete ile 663 sayılı yasa gereği Bakanlıktaki yeniden yapılandırma kapsamında; T.C. Sağlık Hizmetle-ri Genel Müdürlüğü bünyesinde Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı ola-rak hizmetine devam etmektedir. Ülkemizde Turizm Sağlığı hizmetle-rinin tek elden kontrol edilebilmesi, özel ve öncelikli sağlık programla-rının geliştirilip uygulanması hedeflenmiştir. Sağlık Turizmi hizmetle-rinin ülkemizde standardize edilmesi ve tek elden yönlendirilmesi için farklı ve özel bir program yönetimi yaklaşımı için, 210 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Sağlık Turizmi ile ilgili faaliyetleri yürütmek üzere; Yurt Dışı Koordinasyon, Medikal Turizmi, Terrnal Turizm Spa- Wellness, İleri yaş ve engelli Turizmi bölümlerinden oluşan Sağlık Turizmi Biri-mi kurulmuştur (Aydın, Şeker, 2011). Bu düzenleme ile de yabancı uyruklu hekim ve hemşirelerin ülkemizde mesleğinin serbest icrasının önü açılmıştır.

Sağlık Serbest Bölgelerin Kurulması

Ülkemizde, 1985 tarihli 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname gereğince Sağlık Serbest Bölgelerin kurulması planlanmıştır. Kurulması planlanan Sağlık Serbest Bölgele-ri’nde rekabetçi fiyatlarla sunulacak olan kaliteli hizmetlerle Türki-ye’nin gelen uluslararası hastalara en iyi şekilde hizmet verecek bir bölge olması hedeflenmektedir (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2012b).

Özel Hastaneler Yönetmeliği'nde Değişiklik Yapılmasına Dair

Yönetmelik 2010

Türkiye’de, Özel Hastaneler Yönetmeliği'nde değişiklik yapılmasına dair yönetmelik, 24 Haziran 2011 tarihli, 27974 sayılı Resmî Gazete de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir (Özel Hastaneler Yönetmeliği'nde değişiklik yapılmasına dair yönetmelik, 2011) Buna göre özel hastane-ler, bakanlıkça izin verilmesi kaydıyla yabancı hekim ve hekim dışı

Page 246: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

246

sağlık meslek mensubu çalıştırabilecektir. Ülkemizde Sağlık Turizmi hizmetlerinin %95’ini özel sağlık sektörü sunmaktadır. Ancak kamu hastanelerine de yabancı hasta gelmektedir. Özellikle Turistin Sağlığı kapsamında Acil Sağlık Hizmetini özel sektörden alamadıkları bölge-lerde ve süreçlerde kamu hastaneleri hizmet vermektedir. Bunun yanı sıra faaliyete geçirilmesi hedeflenen sağlık kampüslerinin özellikle Ankara, İstanbul’da birçok yabancı hasta başvurusunu getireceği bek-lenmektedir.

Sağlık Turizmi Koordinasyon Birimi

Türkiye’de 80 ilde Sağlık Turizmi Koordinasyon birimi bulunmakta-dır. Toplam Olarak 18 ilde (Ankara, İstanbul, İzmir, Muğla, Adana, Antalya, Denizli, Bursa, Gaziantep, Mersin, Hatay, Diyarbakır, Erzu-rum, Nevşehir, Edirne, Aydın, Van, Kayseri), 40’a yakın hastane ulus-lararası hasta kabul etmektedir.

T.C Sağlık Bakanlığı, 444 47 28 Uluslararası Hasta Destek Birimi

Uluslararası Hastalar için, 7gün 24 saat, Almanca, Arapça, İngilizce ve Rusça Tercümanların desteği ile hizmet vermektedir (T.C.,Sağlık Bakanlığı, 2012a).

Sağlık Bakanlığı- Sağlık Alanında Yapılan İkili İşbirliği

Anlaşmaları.07.201

Sağlık Bakanlığı, 55 ülke ile Sağlık Alanında Yapılan İkili İşbirliği An-laşmaları ile karşılıklı bilgi alışverişi, heyet ve sağlık personeli değişi-mi, düzenlenecek konferans ve bilimsel toplantılara uzmanların katı-lımının desteklenmesi ve tıp bilimleri alanlarında karşılıklı olarak ka-bul edilecek diğer şekillerde işbirliği mutabakatı sağlamıştır. (T.C,Sağlık Bakanlığı, 2011a).Ülkemize göçle gelecek hekim ve hemşi-relerin bu ülkelerden gelmesi beklenmektedir

Page 247: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

247

Yurtdışı Hasta İl Koordinasyon Merkezleri ve Yurtdışı Hasta Birimi Olan Hastaneler

Ülkemizde tedavisi kabul edilen yabancı hastaların koordinasyonu Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir. (Aydın, Şe-ker, 2012). Bu amaçla Yurtdışı Hasta İl Koordinasyon Merkezleri ve Yurtdışı Hasta Birimi Olan Hastaneler belirlenmiştir(Aydın, Şeker, 2012).

Ülkemizde Yabancı Sağlık Personelinin Göçünü Destekleyen

Sağlık Düzenlemelerinin Çok Kültürlü Bakıma Olası Yansımaları

Sağlık hizmetleri kapsamında yukarıda sözü edilen tüm yasal düzen-lemeler, ülkemize dışarıdan sağlık personelinin göçünü destekleyen çekici etmenler olarak görünmektedir. Sağlık insan gücünün göçü kaçınılmaz bir olgu olduğundan, bu hareketliliğin hem göç veren ülke, hem göç alacak ülkemiz, hem de göçle gelecek sağlık çalışanları açı-sından maksimum fayda yaratacak şekilde, hakların ve ihtiyaçların dengelenmesi yönünde yönetilmesi gereklidir. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü’nün de belirttiği gibi, planlanmayan veya yönetilmeyen göç; sağlık sistemine ve sağlık çalışanlarına zarar verebilir, planlamayı olumsuz etkileyebilir, sistemi aşındırabilir ve hakkaniyeti olumsuz yönde etkileyebilir (Yıldırım, 2010). Sağlık serbest bölgelerinde hizmet-lerin uygulaması kapsamında SGK ile anlaşma yapılmayacağı, acil sağlık hizmetlerin serbest bölge dışına verilmeyeceği, %85 oranında yabancı hastalara bakılacağı konusundaki öngörüler bu düzenlemele-rin ülkemiz halkının sağlık hizmetlerinden yararlanmalarına bir katkı-sı olmayacağını göstermektedir. Bu bölgelerde Türkçe bilmeyen ya-bancı hemşirelerin ve hekimlerin kısa süreli düşük ücretlerle çalıştırı-labilmesi, Türkiye’de çalışma ve ikamet izni almada yaşayabilecekleri zorluklar, özlük hakları açısından beklenebilecek olumsuzluklar olabi-lir. Türkiye’de çalışan hekim ve hemşirelerin bu hizmetlerde görev almamaları bir ayırımcılık olacaktır. Göçle gelecek hekim ve hemşire-lerin gelişmiş ülkelerden çok, İran ya da Türkiye Cumhuriyetleri gibi antlaşma yapılan ülkelerden olabileceği ve bu durumun o ülkelerin

Page 248: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

248

sağlık göstergelerinde olumsuz gelişmelere yol açabileceği beklenir. Ülkemizde çalışacak bu grup sağlık personelinin kanuni düzenlemede bile adının yabancı olarak tanımlanmasında şimdiden bir ayırımcılık sezilmektedir. Bu grup hekim ve hemşirelerin iş başvurularında ortaya çıkabilecek aracı firmalara ücret ödemeleri, ayırımcılık, kültür şoku, farklı kültüre uyum sağlamada zorluklar, dil sorunu gibi problemler yaşayabilecekleri düşünülebilir. Sağlık çalışanının kültürü, değerleri ve mesleki eğitimi, ülkemizin kültürü, değerleri, sağlık sistemi özellik-leri ve eğitimi ile örtüşmüyorsa bu durum, kültürel yeterli bakım ver-mesini de kısıtlayabilecek ve ülkenin sağlık bakımının kalitesini olum-suz etkileyebilecektir. Göçle gelen hekim ve hemşirelerin bakım almak üzere farklı kültürden gelen hastaların kültürünü tanımamaları nede-niyle yanlış tanı koyma gibi yapabilecekleri mesleki hatalar, istenme-yen önemli etik problemler olarak beklenebilir. Hasta, hasta yakınları ve sağlık personeli ile çatışma da yaşayabilirler (Birdal, 2011). Ancak, sağlık çalışanlarının kendi ülkelerinden tatil ve tedavi amaçlı gelecek hasta turistlere kendi dilini ve kültürünü tanıyarak hizmet vermeleri yararlı olabilecektir.

Göz Önünde Bulundurulacaklar

Özel sektörde, sağlık serbest bölgelerinde, medikal turizmde çalışacak göçmen hekim ve hemşirelerin mesleki yeterlilikleri ne düzeydedir? Bu yeterlilikler nasıl, kimler tarafından değerlendirilecektir? Uyum eğitimi programları nasıl, kimlerce yürütülecektir? Farklı kültürden hastalara bakım verileceği için kültürel yeterli sağlık bakım standartla-rı konusunda ne gibi düzenlemeler yapılacaktır? Hekim ve hemşirele-re kültürlerarası bakım becerileri açısından neler öğretilecektir? Soru-larına verilecek yanıtlar bakım alanların doğru, hatasız bakım almala-rını ve memnuniyetini arttıracaktır. Tüm gerçekler göz önüne alınarak halkın bu hizmetlerden yararlanabilmesi, ülkemiz hekim ve hemşirele-rinin ayırımcılığa uğramaması, ülkemize gelecek sağlık çalışanlarının sömürülmemesi önemli etik gerekliliklerdir. Sağlık çalışanı göçü al-maya hazırlanan bir ülke olarak Türkiye’de yabancı sağlık personeli ihtiyacını azaltmak için, yetişmiş yerel sağlık personelinin çok kültürlü

Page 249: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

249

bakım vermek üzere yetiştirilmesi ve çalıştırılmasına yönelik düzen-lemelerin yapılması önemlidir. Yurtdışından gelecek sağlık çalışanla-rının gelmeden önce ve sonra bakım becerileri değerlendirilmesi ve geliştirilmesinde Türk Hemşireler Derneği ve Türk Tabipler Birliği’nin görüşleri ve katılımı sağlanmalıdır. Ülkemiz kültürü ile ilgili özellikler konusunda kültürel bilgiler kendilerine hizmet içi ve uyum program-ları ile aktarılmalıdır. Ayrıca göç veren ülke ile ülkemiz arasında yapı-lan antlaşmalarda sağlık çalışanlarının istihdamına yönelik etik kural-lar işletilmeli, göçle gelen hekim ve hemşirelerin geri dönüşleri teşvik edilmelidir (Öcek, 2008: 184-193).

Kaynakça

ANARFİ, J.,QUARTEY, P., AGYEİ, J. (2010), Key determinants of migration among health professionals in Ghana, http://www. migrationdrc. org/publications/research_reports/Quartey_et_al_Health_workers.pdf. (25.06.2013)

AYDIN, D., ŞEKER, S. (2011), T.C.Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sağlık Turizmi Koordinatörlüğü, Sağlık Turizmi ve Turis-tin Sağlığı Uygulama Rehberi, Ankara (30.06.2013)

BİRDAL, E. (2011), Medikal Turizm Araştırması, T.C. Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara

BLYTHE, J.. BAUMANN A., RHÉAUME, A., MCINTOSH, K. (2009), Nurse migration to Canada, pathways and pitfalls of workforce integration, J Transcult Nurs, 20 ( 2): 202-210

BROWN, RP., CONNELL, J. (2004 ), The migration of doctors and nurses from South Pacific Island Nations, Soc Sci Med., 58 (11): 2193-210

BUCHAN, J., PERFILIEVA, G. (2006), Health worker migration in the European Region: Country case studies and policy implications, World Health Organization 2006, WHOLIS, number E88366. http://www.euro.who.int/__data/assets/pdf_file/0009/102402/E88366.pdf (25.06.2013)

CHANDRA, A., WILLIS, W, K. (2005), Importing nurses: Combating the nursing shortage, Hospital Topics, 83 (2): 33–7

DACUYCUY, L, B. (2008), The migration of health professionals, ILO Asian regional programme on governance of labour migration, Working Paper No.7,http://www.pstalker.com/ilo/resources/ILO%20MGREU%20WP

Page 250: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

250

07%20-%20The%20Migration%20of%20Health%20Professionals.pdf (30.06.2013)

GRIGNON, M., OWUSU, Y,. SWEETMAN, A. (2012), The international migration of health professionals, Discussion paper series, The Institute for the Study of Labor(IZA) DP No. 6517 http://ftp.iza.org/dp6517.pdf.http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs301/en/ (30.06.2013)

GRONDİN,D., KLEİN-SOLOMON, M. (2006), IOM international dialogue on migration, migration and human resources for health: from awareness to actıon.http://www.iom.int/jahia/webdav/site/myjahiasite/shared/shared/mainsite/microsites/IDM/workshops/Migration_and_HR_23240306/MHCW_final_report.pdf. (30.06.2013)

MCELMURRY, B, J., SOLHEIM, K., KISHI, R., COFFIA,, M, A., WOITH, W. ( 2006), Ethical concerns in nurse migration, Journal of Professional Nursing, 22 ( 49): 226-235

KHAN, J, A. (2007), Migration of health personnel and its impact on health systems in developing countries, J Ayub Med Coll Abbottabad, 19 (4): 1-2. http://www.ayubmed.edu.pk/JAMC/PAST/19-4/00-Editorial%20J A%20Khan-19-4.pdf. (26.06.2013)

KINGMA, M. (1999), Discrimination in nursing, International Nursing Review, 46 (3): 87–90

KLEIN, D., HOFMEISTER, M., LOCKYER, J., RODNEY C, R., FIDLER, H. (2009) Push, pull, and plant: the personal side of physician ımmigration to Alberta, Canada, Fam Med, 41 (3): 197-201

KLINE, D,S. ( 2003), Push and pull factors in international nurse migration, Journal of Nursing Scholarship, 35 (2): 107-111

MARTIN, J, P. (2007) ,Tıp alanında beyin göçü: Söylenceler ve gerçekler, ulus-lararası göç görünüm raporu, International Migration Outlook: SOPEMI - 2007 Edition Türkçe özet, http://browse.oecdbookshop.org /oecd/pdfs/free/810712ve5.pdf (25.06.2013)

MATSUNO, A., ILO/EU Asian programme on the governance of labour migration technical note nurse migration: The Asian perspective http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---asia/---ro-bangkok/documents/publication/wcms_160629.pdf1 (25.06.2013)

MULLAN, F. (2005), The metrics of the physician brain drain, The New England Journal of Medicine, 353 (17): 1810-8

Page 251: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

251

NGUYEN, L., ROPERS, S., NDERİTU, E., ZUYDERDUİN, A., LUBOGA, S., HAGOPİAN, A. (2008), Intent to migrate among nursing students in Uganda: Measures of the brain drain in the next generation of health professionals, Human Resources for Health, 6:5 doi:10.1186/1478-4491-6-5.http://www.human-resources-health.com/content/6/1/5 (25.06.2013)

OECD. (2007), Immigrant health workers in OECD countries in the broader context of highly skilled migration, International Migration Outlook, Sopemi 2007 Edition. http://www.oecd.org/els/mig/41515701.pdf (30.06.2013)

OECD. (2010), International migration of health workers ımprovıng ınternatıonal co-operatıon to address. the global health workforce crısıs. Policy Brief. http://www.oecd.org/migration/mig/44783473.pdf. (25.06.2013)

ÖCEK, Z., AKSU, F., GÜRSOY, Ş, T. (2008), Sağlık emek göçünün dinamikleri, Toplum ve Hekim,23 (3): 184-193

Özel hastaneler yönetmeliği'nde değişiklik yapılmasına dair yönetmelik (2011) R. G: 24 Haziran 2011, Sayı: 27974. http://www.saglikpersoneli. com.tr/guncel/ozel-hastaneler-yonetmeliginde-degisiklikler-oldu-h3658.html (25.06.2013)

ÖZKAN,Ö.(2008), Uluslar arası hemşire göçü:Kim(ler) için ve neden bir so-rundur?, Toplum ve Hekim, 23 (3): 222-231

ÖZKAN,Ö., HAMZAOĞLU,O. (2008), Uluslararası sağlık emek göçü: ne, nasıl, neden?, Toplum ve Hekim, 28(3), 179-183

STEWART, J., CLARK, D., CLAR, P, F. (2007), Migration and recruitment of health care professionals: causes, consequences and policy response, Focus migration, Policy Brief No.7. http://focusmigration.hwwi.de /typo3_upload/groups/3/focus_Migration_Publikationen/Kurzdossiers/PB07_Health.pdf (30.06.2013)

STILWELL, B., DIALLO, K., ZURN, P., VUJICIC, M., ADAMS, O., DAL, POZ, M. (2004), Migration of health-care workers from developing countries: strategic approaches to its management, Bulletin of the World Health Organization,82 :595-600

T.C.,SAĞLIK BAKANLIĞI. (2012a), Sağlık Turizmi El Kitabı http://www. saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/dosya/1-75590/h/saglik-turizmi-el-kitabi-08052012.pdf (25.06.2013)

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Sağlık Tu-rizmi Daire Başkanlığı. (2012b), Sağlık Serbest Bölgesi (SSB) Çalışma-sı, Ankara. http://astd.org.tr/uploads/files/dursun_aydin%281%29.pdf (25.06.2013)

Page 252: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

252

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI (2003), Sağlıkta Dönüşüm Programı. http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-2906/saglikta-donusum-programi.html (25.06.2013)

TABABET VE ŞUABATI SAN’ATLARININ TARZI İCRASINA DAİR KANUN.(1928), R.G. Tarihi: 04.04.1928, Sayısı:1219 R.G. Sayısı:863. http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-460/sayisi1219--rg-tarihi04041928--rg-sayisi863-tababet-ve-.html (15.06.2013)

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI, SAĞLIK HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ SAĞLIK TURİZMİ DAİRE BAŞKANLIĞI (2011a), Sağlık Alanında Yapılan İkili İşbirliği Anlaşmaları (Ülkeler). http://www.saglik.gov.tr /SaglikTurizmi/belge/1-16362/saglik-alaninda-yapilan-ikili-isbirligi-anlasmalari-ulk-.html. (26.06.2013)

T.C.SAĞLIK BAKANLIĞI, TÜRKİYE KAMU HASTANELERİ KURUMU.(2011b), Hemşirelik Kanunu, Kanun NO: 6283, RG:2.3.1954; Sayı:8647, Yayımlandığı Düstur: Tertip : 3Cilt : 35Sayfa : 460 (Değişik: 11/10/2011, KHK-663/ 58 md.) http://www.tkhk.gov.tr /Eklenti/830,6283-sayili-hemsirelik-kanunupdf.pdf?0 (26.06.2013)

T.C.,SAĞLIK BAKANLIĞI (2011c), Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sağlık Turizmi Birimi Kurulması . http://www.saglik.gov.tr/TR/dosya /1-74195/h/saglik-turizmi-biriminin-devredilmesi-bakanlik-makamina-.pdf (26.06.2013)

T.C.SAĞLIK BAKANLIĞI (2007), Hemşirelik Kanunu, Kanun NO: 6283, RG: 2.3.1954; Sayı: 8647(Değ.:Kanun No. 5634 RG: 2.5.2007/26510) http://www.turkhemsirelerdernegi.org.tr/hemsirelik-kanunu.aspx. (26.06.2013)

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI (2012 c), Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye’de Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik, 22 Şubat 2012 Resmî Gazete Sayı: 28212 http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/belge/1-15134/yabanci-saglik-meslek-mensuplarinin-turkiyede-ozel-sagl-.html (15.06.2013)

TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ (2007), Torba yasa ve iade gerekçesi, http://www.ttb.org.tr/mevzuat/?option=com_content&view=article&id=481:torba (30.06.2013)

UNITED NATIONS POPULATION FACTS DEPARTMENT OF ECONOMIC AND SOCIAL AFFAIRS, POPULATION DIVISION. (2010) Health workers, international migration and development No. 2010/2/E/Rev.http://www.un.org/esa/population/publications/popfacts/popfacts_20102rev.pdf(26.06.2013)

Page 253: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

253

WHO (2007). Health of migrants Executıve Board Eb122/11,122nd Session 20 December Provisional Agenda Item 4.8 http://apps.who.int/gb/ebwha /pdf_files/EB122/B122_11-en.pdf (26.06.2013)

WHO MEDIA CENTRE (2010), Migration of health workers, fact sheet no:301, http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs301/en/ (22.06.2013)

YILDIRIM, T. (2009), Sağlık çalışanları ve uluslararası göç: Göç nedenleri üzerine bir inceleme, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 62 :3, 87-94

YILDIRIM, T. (2010), Uluslararası düzeyde sağlık çalışanlarının göçünü yö-netme politikaları: genel bir bakış ve Türkiye için bir durum değer-lendirmesi, Amme İdaresi Dergisi, 43 :4, 31-65

Page 254: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 255: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

255

Kısım 2 İki ve Çokdillilik

Page 256: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 257: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

257

Eğitim Kurumlarında Çokdillilik: Türkiye ve Almanya Karşılatırmasında Çokdilli Bir Eğitim

Önerisi 1 Jochen REHBEIN

İyi de, Neden Çokdillilik?

Aşağıda, münferit toplumların küresel iletişime katışmasının günü-müzdeki koşullarını gözönünde bulundurarak ve çocukların, bireysel ama antropolojik bağlamda edinilmiş potansiyellerini olabildiğince fazla dilde kullanabilmelerinin gerçekleştirilmesi anlamında çok dil öğrenme olanağı sunmak suretiyle eğitimini amaçlayan bir çokdilli eğitimden söz edeceğim. Fakat böyle bir amaç, karşılaştıracağımız iki ülkede de doğal bir durum olmadığından, ilkin, bireylerin çokdilli gelişimiyle ilgili bazı savlara değineceğim:

1. Antropolojik açıdan: İnsan henüz çocukluk ve gençlik dönemle-rinde sayısız dili öğrenebilme yetisi ile donatılmıştır; bu yeti yaşam boyunca kalıcılığını korur.

2. Ailevî açıdan: Yetişmekte olan çocuk, aile fertleriyle onların anadilinde konuşur; bu durum salt göçmen ailelere değil, azınlık dili konuşan diğer gruplara da özgü bir olgudur („bir lisan - bir insan“); anlama üzerine yeterlilik oluşturulması (“ İki Dillilik Araştırması”; Grosjean, örneğin 2008, 2010; Lüdi 2006 ve diğerleri); ayrıca bkz. “Kuşaklar Boyu Alıcı (refeptif) Çokdillilik” (Herkenrath 2012, Çabuk 2013).

1 Working Paper 3 of the EU-Project „Approaches to Multilingual Schooling in

Europe, P7: Aspects of Multilingual Schooling in Turkey (AMu) SE“- 519055-LLP-1-2011-1-IT-KA2-KA2NW, 2012 – 2014, Life Long Learning Program (LLLP). This pub-lication reflects the views only of the author, and the Commission cannot be held re-sponsible for any use which may be made of the information contained therein.

Page 258: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

258

3. Çokdilli dil öğrenimi: Çokdilli bağlamda dil öğrenimi ne denli erken başlarsa her bir dili öğrenmekte de bir o denli başarılı olunur (başka bir deyişle: tekdillilik, genel anlamda dil öğre-nimini güçleştirir).

4. Nörofizyolojik açıdan: Çokdillilikte, tekdilliliğe kıyasla merkezî sinir sisteminde daha fazla görev/işlem alanı (Schaltkreis) oluşturulur; bu işlem alanları, zekânın farklı işlevleri için de kullanılabilir (Paradis, 2004).

5. Yabancı dil öğrenimi: Erken yaşlardaki çokdillilik daha sonrala-rı okulda ve meslekte yabancı bir dil öğrenmede, dolayısıyla yabancı dil dersinde özellikle gerekli olacak sözlü iletişim ve üstdil yetilerinin edinilmesi ve geliştirilmesi anlamında en sağlam temelin oluşmasını sağlar (Bialystok 1999, 2001).

6. Psikolojik-bilişsel açıdan: Çokdillilik, hafızayı, özellikle de ça-lışma hafızasını ve aynı zamanda dilsel algılamayı ve (dilsel) anlamayı iyileştirir.

7. Toplumsal-sosyal bilinç açıdan: Çokdillilik, toplumu oluşturan grupları birbiriyle iletişime açık hale getirir, böylelikle top-lumsal dayanışmanın güçlenmesine katkı sağlar.

8. Sosyo-psikolojik açıdan: Çokdillilik, diğer dilleri konuşanlara karşı var olan önyargıları yıkar.

9. sözbilimsel-biçimsel açıdan: Çokdillilik, dilsel ifade gücünü pe-kiştirip yükseltir.

10. Ulusötesi iletişim / uluslararası ilişkiler söylemi: Çokdillilik; eko-nomi, diplomasi, bilim vs. alanlarda başarıyı artırır; sınırlar ve toplumsal gruplar ötesi alıcı çok-dilliliği de pekiştirir (“Lingua Rezeptia veya LaRa” konsepti; bkz. Rehbein, ten Thije, Verschick 2012).

11. Alansal coğrafi açıdan: Çokdillilik, bir iletişim turizmi gibi, böl-geler ve sınırlar ötesi iletişimi destekler.

12. Bilgikuramsal ve felsefi söylem: Dünyada edinilmiş tecrübeler üzerine farklı dillerde farklı görüşler kaleme alınmıştır (bkz: Humboldt, Slobin).

Page 259: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

259

13. Demokrasi söylemi: Birçok sosyo-lengüistik eserlerin de göster-diği gibi çokdillilik, farklı dillerde konuşan insanlara karşı hoşgörüyü, dolayısıyla da demokrasiyi güçlendirir.

14. Nihayet demografik ve istatistiksel söylem: Federal İstatistik Dai-resi’nin verilerine göre, 2015 yılında okula başlayacak çocuk-ların neredeyse yarısı, anadili Almanca olmayan, göçmen kö-kenli ailelerden geliyor olacak. Ve artan bir eğilimle. Öte yan-dan Türkiye’de yurtdışından gelen göçmenler yanı sıra sayıla-rı milyonlarla ifade edilen bir iç göç olgusu yaşanmaktadır.

Dünyanın çoğu ülkesinde çokdilliliğin yaygın olduğunu bilme-mize ve uluslararası iletişimin çokdilli bireylere ihtiyaç duymasına rağmen, pek çok insan toplumlarında varlığını sürdüren milliyetçiliğe dayalı tekdillilik ideolojisini halen sorgulamamaktadır. Her şeye rağ-men: toplumlarımızın geleceği; çokdilli olmanın en fazla umut verdiği yerlerde yeşerecek gibi görünüyor.

Çoğul Dillilik (mutlaka) Çokdillilik Anlamına Gelmez

Avrupa Birliği (AB) dahilinde yaklaşık 60 bölgesel veya azınlık dili konuşulmakta. „European Charter for Regional or Minority Languages” (Bölgesel Diller ve Azınlık Dilleri Avrupa Sözleşmesi), bu dillerle ilgilidir. Oysa bu sözleşme birer “göçmen dili” olarak sayılan Arapça, Türkçe, Farsça, Kürtçe, Rusça, Ukraynaca Hint-Urdu dilleri ya da Süryanice gibi dilleri de kapsaması gerekir. Bölgesel diller, göçmen dilleri ve ayrıca toplumda konuşulan bütün dilleri bir üst kavramın altın-da toplanması gerekir. Ben de bu bağlamda Michael Clyne’ın 1991 yılında önerdiği İngilizce „community language“ ya da community Sprache (= topluluk dili) kavramını kullanıyorum. Bir topluluk dili, değişik roller üstlenebilir (bkz: Tablo 1’de, Türlere Genel Bakış): gerek resmî dil olarak, gerekse Lingua Franca (ulaşım dili), bölgesel lingua franca, (müfredat gereği) öğretilen yabancı dil, yasal dil, sınır komşusu dili, bölgesel dil olarak ya da ulusal birer dil olan Avrupa dahili ve/veya harici göçmen dilleri olarak. Topluluk dillerinin, bu rollerin gerektirdiği biçimde değişik işlevleri öne çıksa da her biri bilgi taşıyıcı-sıdır ve dolayısıyla birbirleriyle aynı düzeydedirler. Bundan başka

Page 260: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

260

herhangi bir bireysel dil de toplum içinde pekâlâ birden fazla rol üst-lenebilir.

Topluluk dillerinin ayrı mıntıkalarda değil de, yerleşim yerlerinin karışık dilli, çoğul dil (plurilengüel) alanlarda gözlenmesi sanki dekolonizasyon ve küreselleşme bağlantılı gelişen kentselleşme süre-cinin temel bir özelliğiymiş gibi görünüyor. Fakat birçok dilin mekân-sal yakınlaşması, çokdillilik ya da multilingulaite olarak anlaşılmama-lı; bu ancak kültürlerarası iletişimin, toplumu, toplum yapan grupları ayrıştıran diglossia (İsviçre ya da Belçika’daki dil uygulamalarında olumsuz biçimde görüldüğü gibi) ya da hâttâ bunun da ötesinde multiglossia olgularını, bütün dilsel grupların bireysel çokdilliliğe ya da bütün dilsel grupların toplumsal çokdilliligine dönüştürmesi durumlarında görülebilir (Fishman 1967; Rehbein 2010a, 2011, 2013). Bu tarzda bir çokdillilik, kültürlerarası multilingual iletişim içinde serpildiği gibi üretken bireşim ve yaratıcılıkla donanmış diller ve kültürler arasında yenilikçi etkileşimi de sağladığından ötürü dillerin durağan-ayrıştırılmış biraradalığı niteliğindeki plurilengüalizm ortadan kalkar.

Plurilengüel multiglossianın çokdilli iletişime dönüşmesinde olumlu ya da olumsuz, eğitim ve öğrenimin payı büyüktür. Nitekim bunlar Almanca, Fransızca, Türkçe gibi ulusal dilleri berkitmek ama-cıyla ve ikinci dil didaktiğinin gizli ya da aleni vurgularları marifetiyle, bireysel ve toplumsal çokdilli iletişimin oluşumunu ve pekişimini en-gelleyebilir ya da şimdiye değin ütopik de kalsa (Rehbein, 2013), çokdilli bir eğitim modeliyle destekleyebilirler.

Almanya’da Giderek Artan Çokdillilik Potansiyeli

Şimdi de genel bir bakışla 2009 ve 2010 yıllarının Türkiye’si ile Al-manya’sını karşılaştıracağım (mad. 3 ve 4). Aslında kanımca durum bugüne ve yarına indirgenebilir. Federal İstatistik Dairesi’ne göre, “göçmen kökenli” daha doğrusu göçmen geçmişli çocukların sayısı 2010’da, bir yıl öncesine kıyasla arttı (2010 yılı sayıları için bkz. Tablo 1; yaygın kullanılan „göçmen kökenli“ kavramını bilimsel açıdan yan-lış buluyorum). Sanki bu çocukların yaşı küçüldükçe Almanya genel nüfusu içindeki oranları da büyümekte. 15-20 yaş grubundaki „göç-

Page 261: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

261

men kökenli“ gençler % 26 ile toplam nüfusun dörtte birinden biraz fazlasını oluştururken 5 yaş altı grup ise neredeyse % 35 ile üçte birlik oranın üstüne çıkmaktadır. Gelişmelere bakılacak olursa, tabanı, ço-cukların yaşı küçüldükçe genişleyen bir „göçmen kökenli nüfus pira-midi“ varlığı gözlenecektir. Ancak buradaki gelişme, demografik ge-lişme genelinde görecelidir, zira “göçmen kökenli“ olmayan nüfus genç yaştakilere kıyasla gerilerken, “göçmen kökenli“ olan çocukların sayısı artmaktadır.

Almanya’da yürülükte olan kısıtlayıcı göç ve sığınma politikala-rına rağmen gelecek yıllarda, yuvaya devam eden ve ilkokula yeni başlayan „göçmen kökenli“ çocukların sayısının yakın zamanda orta-lama olarak çocukların yarısına yakınını oluşturacağından hareket edebiliriz. Bazı yoğun nüfuslu bölge merkezlerinde yaşayan „göçmen kökenli“ çocukların „göçmen kökenli olmayan“ çocuklara oranında şimdiden büyük kaymalar olmuştur.

Topluluk dilleri bağlamında yasal dil Almanca’nın yanısıra Al-manya’nın çokdilliliğini yaratan, özellikle de Avrupa dahili ve harici göçmen dilleri vardır (bkz: Eklerdeki Tablo 3’te işaretlenmiş alanlar). Hangi ailelerde, göçmen anadilinin, topluluk dilinin veya Almanca’nın hangi çeşitlemesinin konuşulduğunu tam olarak bilmesek de araştır-malarımdan çıkan sonuçlar gözönünde bulundurularak pek çok göç-men çocuğunun ailede konuşulan anadil bilgisine sahip olduğu söyle-nebilir. Bu çocuklar Almanca’yı çoğu zaman, artan ikidillilik kuralları bağlamında öğrenmekte. Hal böyle olunca bunların büyük bölümünü, çocuksu çokdillilik grubu dahilinde değerlendirmek gibi bir hataya yönelmemek gerekir. Ne yazık ki, çocukların birinci dillerindeki yetile-riyle ilgili elimizde güvenli veriler de bulunmamakta. Bunun dışında sınır komşusu bölgelerde her bir komşu dil, en azından alımlayıcı çokdillilik bağlamında anlaşılmaktadır (Rehbein, ten Thije ve Verschik 2012).

Türkiye’deki Dil Konumuna Bakış

Yaklaşık 75 milyonluk nüfusuyla Türkiye, tek başına, neredeyse, yine yaklaşık 500 milyonluk nüfusa sahip AB bölgesinin tümündeki kadar

Page 262: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

262

bölgesel dil sayısına sahip (Yağmur 2001, Rehbein 2010b; ayrıca krş.: Tablo 4’te gösterilen diller listesi). Türkiye’de son yıllarda kaydedilen ekonomik atılımla doğru orantılı olarak artan, göçmen dilleri (Ermenice, Irak ve Suriye Arapçası, Türki devletlerde konuşulan diller, birtakım Afrika dilleri) konuşan insanların sayısı bir yana, bölgesel dil [Kürtçe, Zazaca (Kırmançi), Lazca, Arapça, Romanca] konuşan insanların sayı-sı da giderek artmakta olduğu gözleniyor.

Sayıları elliyi aşan bu topluluk dilleri, 1980 askerî darbesinden sonra „devletin dili“ pâyesiyle Anayasa’ya eklenen (ve hâlâ geçerlili-ğini koruyan) tek bir dilin, Türkçe’nin karşısında yer almakta. “Devle-tin dili” ya da “yasal dil” gibi ifadeler, sosyolengüistik bağlamda, “resmî dil“ konumunda değil de, “devletin yönetim dili“ olmanın ne ötesinde ne de berisinde değerlendirilebilir. Meseleye bu açıdan bakın-ca, Türkçe’nin toplumsal-yasal konumu tanımsal bağlamda, her ne denli, gerek yönetim mercilerinde gerek sarayda konuşulması ve ya-zışma dili olarak kullanılmasından ötürü çokdilliligi su götürmeyen imparatorluk dili Osmanlıca’dan pek ayrı düşmez ancak bu dil o dö-nemde, günümüzde varlığını sürdüren Cumhuriyet’ten farklı biçimde geniş halk kitlelerince anlaşılamıyordu. Sosyolengüistik açıdan bakıl-dığında ise diğer Türkiye Türkçeleri’nin Türkçe olarak (resmî) merci nitelikli diğer kurumlarda kendilerine kullanım alanı bulması, o halde yürürlükteki Anayasa ile bile pekâlâ bağdaşmaktadır.

Sosyolojik açıdan bakınca da Türkiye’nin, kırsaldan kentsel bir toplumsal örgütlenmeye geçiş, dolayısıyla da çokdilli iletişimin kırsal örgütlenmesi süreci içinde bulunduğu görülmekte. Avrupa genelinde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik gelişme (ticaret ve turizm sektö-ründeki) bütün o çağdaş ve çokdilli işyerleriyle, çokdilli iletişim yetile-rine olan toplumsal taleplerin giderilmesinde önemli bir aracılık üstle-nir (AB’nin tanımladığı üzere çağdaş toplumlardaki yenilikçi ve gele-ceğin işyerlerinde İngilizce ötesinde çeşitli dillerin de bilinmesi gerekli-liğine ilişkin bkz. European Strategic Framework for Education and Training, 2011).

Almanya’da olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda devlet dili ile topluluk dilleri arasındaki sayısal oran, topluluk dilleri lehine oldukça değişti. Türkiye’nin dilleri sadece bölgelere (coğrafi) ve geleneksel

Page 263: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

263

anlamda yerleşim yerlerine göre bölümlenmemiştir. Daha ziyade yurt dahilinde gerçekleşen göçlere bağlı olarak kırsal kesimlerden büyük kentlere (İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Adana vb.) basında çıkan güncel haberlere de yansıdığı gibi yoğun bir nüfus kayması olmuştur (krş.: Sönmez 2013, İngilizce yayınlanan Daily News gazetesinin eko-nomi sayfasında). Bununla bağlantılı olarak çokdilli yeni yapılanmalar ortaya çıkmıştır. Öyle ki, birinci dil olarak Kırmançi konuşan kişilerin sayısının yine birinci dil olarak Türkçe konuşan kişilerin sayısını kısa bir süre içinde yakalayacağından yola çıkılabilir. Ancak Türkiye’nin dil konumuyla ilgili olarak da şu tümce geçerlililiğini koruyor: Plurilengüalizm, çokdilli iletişim anlamında bir multilengüalizm ola-rak da anlaşılmamalıdır.

Şu an itibariyle dahi Türkiye’de varlığını koruyan, kökleri derin-lere giden birbirleriye çatışkılı birtakım inanış, çeşitliliğin karşılıklı say-gınlığını ve her türden çokdilli uygulamayı engellediğinden, hiç değilse çokdilliliğin tecelli edebilmesi için, gerek birçok birey ve kitle adına, gerekse genel anlamda birlikte çalışma ve yaşama ortamı yaratabilmek adına, bir toplum sözleşmesi (contrat social), arzulanan bir gelişme olarak değerlendirilip nitekim geleceğe de biçim vereceğinden burada hararetle önerilir.

Almanya’ya kıyasla Türkiye’de geleneksel bölgesel dillerin sayısı çok daha fazladır. Ancak nüfus artışına bağlı kayma ve göç hareketleri ülkenin her yanına doğru olduğundan, topluluk dilleri – tıpkı Alman-ya’da olduğu gibi – özellikle kentleşmiş bölgelerde dilsel karışıklıklar içeren çokdilli alanlar oluşturmaktadır (bkz. 5 numaralı tabloda işaret-lenmiş alanlar). Bir bütün olarak ele alındığında Türkiye’deki sosyo-lengüistik yapı, ne bir melting pot (eritme potası) durumu ne de Türkçe harici dillerin devlet dilince asimilasyonunun engellenemez durumu olarak nitelendirilebilir; Almanya’da, göründüğü kadarıyla, sayıları hiç de az olmayan bazı kurum temsilcilerinin arzu ettiğinin tam da tersine. Fakat birinci dili Türkçe harici (bölgesel) dil olan insanların büyük bir bölümünün Türkçe’yi öğrendiği ve konuştuğundan yola çıkmak gerektiği için, rahatlıkla Türkiye’nin geniş ölçüde çokdilli bir ülke olduğuna vurgu yapabiliriz. Tersi durumda, çokdilli kültürlerara-sı iletişimin karmaşık genel konumu içinde, birinci dili Türkçe olan

Page 264: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

264

kişilerin de keza başka bir dili, hiç değilse anlayabilecek denli öğrendi-ğinden yola çıkabileceğimiz için, Türkiye’de yaşayan bütün insanların, girişte sıraladığımız 14 çokdillilik avantajından yararlanabilmesi de pekâlâ mümkündür. Türk eğitim kurumlarında hayata geçirilecek bir çokdillilik tasarımı kapsamında, Almanya’da göçmenlik olgusuna paralel oluşan dil yapılanmasına benzer yanların gözlendiği bu yeni gelişme de hesaba katılmalıdır.

Yaşamdan Kopuk Olmayan Üç Dilli Bir Eğitim Modeli:

Dikey Bakış Açıları

Aşağıda, biraz soyut bakıldığında, hem Alman hem de Türk toplumsal çokdilliliği durumu itibariyle kullanılabilecek tarzda ve çeşitli sınıfların üç dikey bakış açısına göre bölümlendirildiği bir eğitim modelinin ge-nel hatlarını çizeceğim (krş. Tablo 6):

• Kurum: kreş ve çocuk yuvası; ilkokul; orta öğretim (1. kulvar). • Kurumun amacına yönelik olarak okul harici iletişim dilleri A

ve B (çoğunlukla aile içinde konuşulan diller de dahil) müfre-data konur; dil C ise üçüncü yabancı dil olarak ilaveten henüz erken dönemde eğitim programına alınır; her üç dil de ileriki sınıflarda daha da geliştirilir; özellikle A ve B dillerinde sesli okuma ve anlatma yoluyla anadil olmayan birinci dillerdeki uzun metinleri anlama alışkanlığı da (metin alışkanlığı) edini-lir (krş. Rehbein 1986, konuyla ilgili bir deneme).

• Dil öğrenmenin 3 ilkesi eşzamanlı ya da ardzamanlı olarak devreye girer: a) Çocukların okul dışında karşılaştığı çokdilli iletişim okulda da olabildiğince geniş tabana yayarak işin içine sokulur. Bu da çocukların farklı dilleri çokdilli iletişim içinde çocuksu ortamlarında, üstelik yetişkinlerden (yabancı dil öğre-timi yoluyla) öğrendiklerinden daha fazla birbirlerinden öğ-rendikleri anlamına geliyor (Meng ve Rehbein 2007). Bu şekil-de ilk başta tekdilli olarak eğitim kurumuna gelen çocuklar da “oynarca“ bir ya da birden fazla başka dili öğrenirler – üstelik de önce anlama yoluyla. Kuşkusuz „kurumsal öğrenme“ ku-rumsal olmayan öğrenme uygulamalarından yararlanır. b) Ço-cukların okul öncesi dönemde, özellikle ilkokul esnasında

Page 265: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

265

yazma ve okumayı sökmüs olması gerekir, üstelik de A, B ve C dillerinin her birinde (Hornberger 2003; Bialystok’un çalışma-ları). Çünkü okul sürecindeki okuma-yazma öğrenimi, dilsel bilgilerin süzülüp stabilize ebilebileceği vazgeçilmez zemini oluşturur. c) A ve B dillerinin sadece derse konu değil, sürekli ders dili olduğunun da burada altını çizmeliyiz (Kanada’da „two-way-teaching = “çift kulvarlı eğitim“ ile ilgili bkz. Cummins, 2008; Lindholm, 1997).

Dilleri birbirlerine çatarken kitleye göre davranmak gerekecektir. Eğer belirli diller Türkiye’deki belirli okullarda daha fazla öne çıkıyor-sa, bu durumda sözkonusu bu diller Türkçenin yanında, başlarda tekdilli Türk çocukları için birer bağlantı dili olarak (yani Karadeniz bölgesinde Lazca; Hatay’da Arapça; Adana, Antalya, İstanbul gibi şehirlerde Kırmançi vb.) iş görebilir. Elbette gerek birçok kentte (bu-rada sayılamayacak kadar fazla) dil kombinasyonları gerekse çok sa-yıda dilin tek bir okulda veya sınıfta verilmesi mümkündür. İşte tam da burada çokdilli ders didaktiği devreye giriyor (örneğin Rehbein, 2012). Ayrıca özellikle Güneydoğu başta olamak üzere geleneksel böl-gelerde Zazaca ve Kürtçe çoğunluk dilidir. Bu da çokdilli eğitim mode-lini hayata geçirebilme anlamında sorumluları, birtakım yenilikçi çö-zümler üretme ödeviyle karşı karşıya bırakıyor (konuyla ilgili ayrıntı fazla yer tutacağından, biraz toptancı bir yaklaşım da olsa, Tablo 6’daki toplu verilere işaret etmekle yetineceğim).

Yatay Göstergeler

Türkiye’de üçdilli bir eğitim modeli konusundaki „Approaches to Multilingual Schooling in Europe“ (Avrupa’da Çokdilli Eğitime Yakla-şım – AmuSE) başlığını taşıyan projemizin bir bölümünü oluşturan bir çalışmasında Sakine Çabuk’un (2012) ortaya koyduğu savlara da-yanarak, bir ülkede bulunan eğitim kurumlarının çokdilliliği üzerinde belirleyici birtakım etkiler yapabilecek 7 alanı birbirinden ayırdediyorum. Bu bağlamda, en başta Cummins tarafından çok sayı-daki çalışmada değişik dillerdeki “birincil etkileşimsel yetiler“ (BICS) ve „okuliçi-bilişsel yetiler“ (CALP) olarak özetlenen güncel dil ile ilgili ve okul dili yani eğitim dili ile ilgili yetiler arasında yapılan basit ay-

Page 266: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

266

rımların yetersiz kaldığından hareket ediliyor (Almanca-Türkçe eğitim yapılaştırmalarında İngilizce öğrenimine yönelik olarak Sağın-Şimşek’le karşılaştırınız, 2006). Aslında topluluk dillerinin çeşitli uygu-lama boyutları daha etkin kılınmalıdır. İki ülkeye aynı anda bakacak olursak, müfredatın öngördüğü dikey eğitim akışını (Tablo 6) değişi-me uğratacak aşağıdaki yatay göstergeler ortaya çıkmaktadır:

1 Öğrencilerin geldiği toplumsal öbek ve sınıflar arasındaki kül-türlerarası iletişim, kararlı ve bilinçli biçimde berkitilmelidir. Almanya’da toplumsal öbek ve sınıflar, göçmenlerin dillerine göre, Türkiye’de ise bölgesel ve göçmen dilleri gözönünde bu-lundurularak çeşitlendirilmektedir. Oysa farklı dillerle birlikte birtakım farklı kültürel uygulamalar bağlantılıdır.

2 Edebiyatta özdeşleşme kavramı altında ele alınan (Fishman, 1996) ve okul kurumunda her iki ülkede pek az gözönünde bulundurulan ancak çokdilli eğitimde merkezî bir yerde ko-nuşlanmış (bkz. Tablo 6’da okla sembolize edilmiş olan çokdilli uygulamaların etkileri) duygudaşlık ile dilin bağı göz-den kaçırılmamalıdır.

3 Aile içi ve akranlararası iletişim (peer group communications) tarzlarında oluşturulan ve çokdilliliğin sıkça uygulandığı eylem ve uygulama yapıları ile dilin bağı. Bu gibi durumlarda çoğun-lukla dilsel eylem kalıpları ve sözel olmayan etkileşimler sözkonusudur (Zhu Hua ve diğerleri 2007; Ehlich ve Rehbein 1986).

4 Çocukların sahip olduğu çokdilli birikimler, birer dil kaynağı olarak değerlendirilip ders sürecine katılmalıdır (Matras 2009, Lüdi 2006, Rehbein 2013). Bunu yaparken çeşitli oral gelenek-leri ve her bir dilin çeşitli metinsel ve sözsel biçimleri de keza hazır bulundurmak gerekir. Çokdilli birikimler her iki ülkenin tekdilli eğitim sisteminde de yok denecek denli az gözönünde bulunduruluyor.

5 Tek tek derslerde branşla ilgili bilgiler, dilsel açıdan birbirin-den ayrıştırıldıkça dil ve bilgi arasındaki sıkı bağ da daha fazla önem kazanır.

Page 267: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

267

6 Toplumsal mercilerin çokdilliliğe karşı ideolojik ve dil politi-kası bağlamındaki direnişleri gözardı edilmemelidir, zira her iki ülkede kullanılagen tekdilli yasal dilin, ulaşım dili (Lingua Franca) olarak ulusal devlet tarafından belirlenmişliği, uzun ve derinlere kök salmış bir gelenekten beslenir. Eğitim kurumla-rındaki multilingualite olgusuna karşı deneyimsel bir tutum-dan yana gerekçe göstermenin yanısıra, ampirik (deneyci) ve bilimsel araştırmalara dayanan verilerle olgunlaşmamış karar-ların da önünü almak gerekir.

Destek Programları ve Kullanımlarına Dair Perspektifler

Almanya ve Türkiye, yasal dilin aynı zamanda yegâne zorunlu eğitim dili olarak getirildiği, bunun günümüze değin de bağlayıcılığını koru-duğu oldukça geç bir ulusal devlet yapılanmasına geçmiştir. Alman-ya’da (ilgili ülkenin diline denk gelen yabancı dille ders yapılan) ulus-lararası okullar, Türkiye’de ise (eğitim dili İngilizce, Almanca veya Fransızca olan) Anadolu Liseleri gibi bazı seçkinci okullar genelleme-nin dışında kalan okullardır. Çokdilli eğitime karşı direniş her iki ül-kede farklı kulvarlar izlemiş olsa da direnmenin şiddeti ve topluluk dillerinin sistematik biçimde normal eğitim süreci dışında tutulması için gösterilen gerekçeler her iki ülkede aynı güzergâhda gelişip ser-pilmiştir. Çokdilliliğin başta belirttiğimiz 14 olumlu yönü, birey ve öbeklerin çokdilliliği ile bağlantılı olan beşerî ve bilişsel-duygusal po-tansiyelin hayata geçirilmesinden çok erki elinde tutma ile ilgilenen siyasî mercilerin, pek de umurunda değil gibi görünüyor. Karar alma yetkisi olanlar çoğu zaman, arzu edilen lengüistik profesyonellikten yoksun, salt lafa karışmış olmak kaygısıyla görüş bildiriyor. Toplum içinde yer alan diğer birey ve grupların dilleri söz konusu olunca, baş-ka dilden insanların en kısa zamanda yasal ya da ulusal dili öğrenme-leri gerektiği yönünde basmakalıp ifadeler hemen gündeme geliveri-yor.

Özellikle Almanya’da “Yabancı Dil Olarak Almanca” (DaF) ve “İkinci Dil Olarak Almanca” (DaZ) alanlarındaki yayın doygunluğun-dan (hipertrofi) söz edilebilir; en başta da yabancı dil didaktiğinde birçok şey keşfedilip geliştirildi. Birçok ülkede konuşulagelen dillerde

Page 268: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

268

çokdilliliğin oluşturulmasını destekleyen programlar, henüz emekle-me dönemine dahi girmiş sayılamaz. Gayet iyi bildiğimiz “İKİ DİL BİR BAVUL“ filminde, sadece Türkçe konuşan bir öğretmenin, çoğunluğu Kürtçe konuşan çocuklara okuma-yazma öğretebilmek adına, mesleği gereği öğrencilerinin dilini benimseyip onu ders aracı olarak kullana-cağı yerde, onun bir yıl sonra bozguna uğramış bir vaziyette köyü terk etmesi örneğinde de bunu somut olarak görebiliyoruz. Dil destekleme programlarını düşündüğümüz vakit, geleceğin öğrencilerinin giderek daha fazla çokdillilik beklentilerine yanıt verebilecek doğrultuda öğ-retmen yetiştirme ve birden çok dilin standartlara uygun biçimde edi-nilmesi konularının da düzenlendiği birtakım reformlara gidilmesi gerekliliğini gözlemliyoruz.

Eğer dil destek programları DOĞRUDAN en başta anılan 14 alan-la ilintilenirse, bu, eğitim kurumlarındaki multilingualite temel itiba-riyle DİSİPLİNLERARASI bir girişim anlamına gelecektir.

Özet

Özet olarak Türkiye’nin Almanya ile ortak ve farklı yönlerine bir göz atalım: Türkiye’nin Türkçeden başka altmıştan fazla yöresel dili var-ken, Almanya yüzün üzerinde göçmen diline sahip. Sosyolengüistik açıdan bakınca bu iki dil, “topluluk dili” kavramı altında değerlendiri-lebilir. Ancak her iki dil de “devletin dili” olmaktan öte bir dil tipidir. Türkiye ve Almanya’da, özellikle “topluluk dili” tipinin sayısı artmak-tadır. Son yirmi yılda elde edilen istatistiksel veriler, önümüzdeki yıl-larda bu sayının daha da artacağına işaret etmekte. Öyle ki, devlet dilini konuşanlar ile topluluk dillerini konuşanların oranı değişecektir. Farklı dillerin bir katkıda bulunacağından hareket edersek, genel ola-rak ve aynı zamanda interdisipliner açıdan böyle birçok dillilik tek dilliliğe tercih edilir. Çünkü bu (iki dillilik) insanlık için azımsanmaya-cak bir değer ve zenginlik ifade etmektedir. Bu kapsamda benim öner-diğim çokdilli eğitim modeli yedi ilkeden oluşmaktadır:

1. Çokdilli eğitim modeli ülkenin idari ve diğer koşullarına uy-gun olarak uygulanmalıdır. Bu bağlamda Almanya’da kentsel yerleşim alanları öne çıkarken, Türkiye’de bölgesel topluluk-ların konuştukları diller hakim konumdadır.

Page 269: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

269

2. Eğitim modelinde üç-dört dil temel alınır: bir devlet dili (Al-manya’da Almanca, Türkiye’de Türkçe), bir yöresel dil (Tür-kiye’de örneğin Kürtçe) veya bir iki göçmen dili (Almanya’da örneğin Türkçe ve Kürtçe), ayrıca bir, daha da iyisi iki yabancı dil (örneğin İngilizce veya bir başkası) esas alınır.

3. Çokdilli eğitim mümkün olduğunca erken, en verimlisi, çocuk henüz kreş ya da yuvadayken başlamalıdır.

4. Tekdilli yetişen çocuklar bu çokdilli eğitim modeline dahil edilmelidir. Onların, topluluk dillerinden en azından bir tane-sini anlamaya çalışmaları gerekmektedir.

5. Benim tasarladığım çokdilli eğitim modeli, çok dilli bir toplum yolunda küresel ve kurumsal bir gelişme sürecinin birleştirici kurumsal bir faktörü konumuna gelmiştir. Bu gelişme sarmal bir şekilde ve çok dilliliğe doğru ilerlediği için, aynı zamanda çokdilli HELIS2 olarak da anılır.

6. Toplumsal çokdilliliğe yönelen bu sarmalın gelişmesinde dil-ler, /her bir dil sosyolingüel açıdan ayrı ayrı „çoğul dillilik“ ta-sarımı olarak değil, bilakis çokdilli iletişimi mümkün kılan dilsel bir anlaşma anlamında görülmelidir. Böyle bir çokdilli iletişim açısından bakıldığında, kurumsal iletişim önemli bir rol üstlenmektedir.

7. Eğitim ve öğretim sürecinde yazma ve okuma yetileri çeşitli dillerde edinilir. Konuşma dilinden standart yazı diline geçi-şin ise birçok değişik yöntemi vardır.

2 Sarmalın çokdilliliğe yönelen bu ilerleyişi, milliyetçilik veya benzer akımlardan

etkilenen tutumlarla durdurulmaktadır (bk. Rehbein 2013).

Page 270: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

270

Kaynakça

BAKER, C. (1996), Foundations of bilingual education and bilingualism. Multilin-gual Matters, Clevedon etc.

BİALYSTOK, E. ed. (1991), Language processing in bilingual children. University Press, Cambridge

– (1991), Metalinguistic dimensions of bilingual language proficiency. In: dies. (ed.) Language processing in bilingual children, 113–140

– (2001), Bilingualism in Development, Language, Literacy and Cognition. University Press, Cambridge

BRISIC, K. and YAĞMUR, K. (2008), Mapping linguistic diversity in an emigration and immigration context: Case studies on Turkey and Austria. In: BARNI, M. and EXTRA, G. (eds.) Mapping Linguistic Diversity in Multicultural Contexts. Mouton de Gruyter, Berlin etc., 245-264

ÇABUK, S. (2013), Discourse particles in Kurmânjî Kurdish-Turkish contact. In: SAĞIN-ŞIMŞEK, Ç. and REHBEIN, J. (eds) Turkish in Contact. Waxmann, Münster etc. (im Druck)

- (2012), Releasing the genie of multilinguality out of the bottle: A proposal for a trilingual education model in Turkey. Working Paper 2 of the EU-Project „Approaches to Multilingual Schooling in Europe, P7: Aspects of Multilingual Schooling in Turkey (AMu)SE“

- and REHBEIN, J. (2013), Linguistic aspects of contact induced language change in family talk. PPP at the Conference on IC-MULTULING + MULTILIT + KURDISH as L1 – 23rd-25th May 2013, Universität Pots-dam

CLYNE, M. (1991), Community Languages. The Australian Experience. University Press, Cambridge

– (2004), Towards an agenda for developing multilingual communication with a community base. In: HOUSE, J. and REHBEIN, J. (eds) Multilingual Communication. Hamburg Studies on Multilingualism 3. John Benja-mins, Amsterdam, 1-17

CUMMİNS, J. (2008), BICS and CALP. In: HORNBERGER, N. H. (Hrsg.): Encyclopedia of Language and Education. Part 2. Springer, Berlin, 487–499

– and CORSON, D. (eds.) (1997), Encyclopedia of Language and Education. Vol. 5: Bilingual Education. Kluwer, Dordrecht etc.

De ANGELIS, G. (2007), Third or Additional Language Acquisition. Multilingual Matters, Clevedon etc.

Page 271: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

271

EHLICH, K. und REHBEIN, J. (1986), Muster und Institution. Untersuchungen zur schulischen Kommunikation. Narr, Tübingen

Ethnologue – Languages of the World (2009), Ethnologue Report of Turkey, http://www.ethnologue.com/show_country.asp?name=TRA (31.12.09 18:11h)

European Charter for Regional or Minority Languages (1998), Zugänglich als „Database for the European Charter for Regional or Minority Languages“. Verfügbar unter http://languagecharter.coe.int/docs /Translations/authentic_2c.pdf (4.6.2011)

European Strategic Framework for Education and Training (2011), Languages for Jobs – Providing Multilingual Communication Skills for the Labour Market. Report from the thematic working group “Languages forJobs”. ET 2020. http://ec.europa.eu/languages/pdf/languages-for-jobs-report_en.pdf (8.9.2012)

FISHMAN, J. (1967), Bilingualism with and without diglossia; diglossia with and without bilingualism. In: Journal of Social Issues 23 (2), 29–38

- (1996), In the praise of a beloved language: A comparative view of ethnolinguistic consciousness. Mouton de Gruyter, Berlin, New York

GARCÍA, O. (2009), Bilingual education in the 21st century: A global perspective. Wiley-Blackwell, Chichester

GARCÍA, O., SKUTNABB-KANGAS, T. and TORRES-GUZMÁN, M. E. (eds.)(2006), Imagining Multilingual Schools. Languages in Education and Glocalization. Multilingual Matters, Clevedon etc.

GROSJEAN, F. (2008), Studying Bilinguals. University Press, Oxford – (2010), Bilingual: life and reality. Harvard University Press, Cambridge, Mass HERKENRATH, A. (2012), Receptive multilingualism in an immigrant constel-

lation: Examples from Turkish–German children’s language. In: Inter-national Journal of Bilingualism 16(3) 287–314

HORNBERGER, N. H. and MCKAY, S. L. (eds.)(2010), Sociolinguistics and Lan-guage Education. Multilingual Matters, Clevedon etc.

HORNBERGER, N. H. (ed.) (2003), Continua of Biliteracy. An Ecological Frame-work for Educational Policy, Research, and Practice in Multilingual Set-tings. Multilingual Matters, Clevedon etc.

ESKISKÖY, O. and DOĞAN, Ö. (Yapım ve Yönetim) (2013), İKİ DİL, BİR BAVUL (Film). Türkiye, Perişan Film and tiglon (www.tiglon.com.tr)

JEON, M. (2003), Searching for a Comprehensive Rationale for Two-way Im-mersion. In: HORNBERGER, N. (ed.)(2003) Continua of Biliteracy. An Ecological Framework for Educational Policy Research and Practice in Mul-tilingual Settings. Multilingual Matters, Clevedon etc.,122-144

Page 272: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

272

LINDHOLM, K. J. (1997), Two Way Bilingual Education Programs in the Unit-ed States. In: CUMMINS, J. und CORSON, D. (eds.) Encyclopedia of Language and Education. Vol. 5: Bilingual Education. Kluwer, Dordrecht etc., 271-280

LÜDI, G. (2006), Multilingual repertoires and the consequences for linguistic theory. In: BÜHRIG, K. and ten THIJE, J. D. (eds.) Beyond Misunders-tanding. Linguistic analyses of inercultural communication. John Benja-mins, Amsterdam, 11-42

MATRAS, Y. (2007), Language Contact. Cambridge University Press, Cam-bridge.

MENG, K. und REHBEIN, J. (Hrsg.) (2007) Kinderkommunikation – einsprachig und mehrsprachig. Mit einer erstmals auf Deutsch publizierten Arbeit von Lev S. Vygotskij, Zur Frage nach der Mehrsprachigkeit im kindli-chen Alter. Waxmann, Münster etc.

PARADIS, M. (2004), A Neurolinguistic Theory of Bilingualism. John Benjamins, Amsterdam

PREDIGER, S. und ÖZDIL, E. (Hrsg.) Mathematiklernen unter Bedingungen der Mehrsprachigkeit – Stand und Perspektiven der Forschung und Entwick-lung in Deutschland. Waxmann, Münster etc.

REHBEIN, J. (2013 The future of multilingualism – towards a HELIX of societal multilingualism under global auspices. In: BÜHRIG, K. and MEYER, B. (eds), Transferring Linguistic Know-How into Practice: perspectivas y resultados - Perspektiven und Ergebnisse - perspectives and results. John Benjamins, Amsterdam, 43-83

-, ten THIJE, J. D. and VERSCHIK, A. (2012), Lingua Receptiva (LaRa) - Intro-ductory remarks on the quintessence of Receptive Multilingualism. In: THIJE, J.D. ten, REHBEIN, J. und VERSCHIK, A. (eds.) Special Is-sue on “Lingua Receptiva”. In: The International Journal of Bilingualism 16, 3, 248-264

- (2012), ‘Arbeitssprache’ Türkisch im mathematisch-naturwissenschaftlichen Unterricht der deutschen Schule – ein Plädoyer. In: PREDIGER, S. und ÖZDIL, E. (Hrsg.) Mathematiklernen unter Bedingungen der Mehrsprachigkeit – Stand und Perspektiven der Forschung und Entwick-lung in Deutschland. Waxmann, Münster etc., 205-232

- (2011), Mehrsprachige Erziehung heute – für eine zeitgemäße Erweiterung des „Memorandums zum Muttersprachlichen Unterricht in der Bun-desrepublik Deutschland“ von 1985. In: WINTERS-OHLE, E., SEIPP, B. und RALLE, B. (eds.) Lehrer für Schüler mit Migrationsgeschichte: Sprachliche Kompetenz im Kontext internationaler Konzepte der Lehrerbil-dung. Waxmann, Münster etc., 55-76

Page 273: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

273

- (2010b), Sprecht zuhause Turkisch – Zur Kommunikation in der turkischen Familie. In: Grundschule 02-2010, 25-26

- (2010a), Die Sprachblockade – Ein Plädoyer fur Turkisch als Arbeitssprache an der deutschen Schule. In: Grundschule 02-2010, 19-20

- (2009), Vorurteile. In: STEINMANN, S. und RIEDNER, U. (Eds.) Alexandrini-sche Gespräche. Forschungsbeiträge ägyptischer und deutscher Germa-nist/inn/en. Judicium, München, 199-238

- (2008), Zur Theorie des kulturellen Apparats. In: GYUNG-JAE JUN e. a. (Hrsg.) Kulturwissenschaftliche Germanistik in Asien. Dokumentation der Tagungsbeitraege der Asiatischen Germanistentagung 2006 in Seoul. Bd. 1., Euro Trading and Publishing, Seoul, Korea, 94-109

- (2007), Kindliche Kommunikation als Gegenstand sprachwissenschaftlicher Forschung. In: MENG, K. und REHBEIN, J. (Hrsg.) (2007), 9-46

- (1987), Diskurs und Verstehen. Zur Rolle der Muttersprache bei der Textver-arbeitung in der Zweitsprache. In: APELTAUER, E. (Hg.) Gesteuerter Zweitspracherwerb. Hueber, München, 113-172

SAĞIN-ŞIMŞEK, Ç. (2006), Third Language Acquisition. Turkish-German Bilingual Students’ Acquisition of English Word Order in a German Educational Set-ting. Waxmann, Münster etc.

SÖNMEZ, M. (2013), Immigration from Turkey’s east persists as west remains alluring – Turkey’s eastern population’s migration to western prov-inces is not likely to stop soon, despite the surging anticipations for the recovery of security and economy-related concerns for the region. In: DAILY NEWS. Weekend, May 4-5, 2013, p. 1

YAĞMUR, K. (2001), Languages in Turkey. In: EXTRA, G. and GORTER, D. (eds.), The other languages of Europe. Demographic, Sociolinguistic and Educational Perspectivesç. Multilingual Matters, Clevedon etc., 407–426

ZHU HUA, SEEDHOUSE, P., WEI, L. and COOK, V. (eds.)(2007), Language Learning and Teaching as Social Inter-Action. Palgrave MacMillan, Lon-don, Houndmills

Page 274: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

274

Tablolar

Tablo 1: Topluluk dillerine genel bakış ve türleri (genel olarak)

Ortak Dil Örnek: İngilizce

Resmi diller (Devlet içi/dışı)

Alan dilleri (Turizm de

içinde) = Bölge-sel ortak diller

Yönlendirilmiş yabancı diller / Eğitim dilleri ve Üniversitede öğretilen ya-

bancı diller

„Amtssprache“ (Devletin Dili) [Sprache des

Staates]

“Komşu diller” (yakın komşula-

rın dilleri)

Bölgesel diller (geleneksel yerleşim yerlerine göre) (veya: „yerleşik/kadim

diller“, “heritage languages” etc.)

Avrupa-içi göç-men dilleri

(devlet içi/dışı)

Avrupa-dışı göçmen dilleri (Devlet içi/dışı)

Page 275: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

275

Tablo 2:federal almanya’nın; göçmenlik konumuna ve yaş gruplarına göre 2010 yılı nüfusu ve Federal Almanya’nın 2010 yılı genel nüfusu (Federal İstatistik Dairesi)

genel

Göçmen kökenli olanlar hariç

Dar anlamda göçmen kökenliler

birlikte Alman yabancı

var yok var yok kendi göçmenlik deneyimi

in 1 000

Toplam 81 715 65 970 15 746 Genel deki %

5 013 3 585 5 577 1 570

5’in altında 3 280 2 137 1 143 34,85 18 952 37 136 05 – 10 arası 3 518 2 377 1 141 32,43 41 888 75 138 10 – 15 arası 3 871 2 748 1 123 29,01 77 657 108 280 15 – 20 arası 4 264 3 148 1 116 26,17 176 511 171 258 20 – 25 arası 4 913 3 813 1 100 22,39 363 259 304 174 25 – 35 arası 9 775 7 289 2 486 25,43 842 194 1 158 292 35 – 45 arası 11 968 9 453 2 516 21,02 937 75 1 306 198 45 – 55 arası 12 962 10 858 2 104 16,23 1 033 23 1 006 42 55 – 65 arası 10 019 8 482 1 538 15,35 665 15 833 24 65 - 75 arası 9 750 8 802 948 9,72 485 7 438 18 75 – 85 arası 5 611 5 180 431 7,68 300 / 123 6 85 – 95 arası 1 671 1 576 95 5,69 72 / 19 / 95 ve üstü 113 108 / / - / / Ortalama yaş 43,8 45,9 35,0 46,2 12,0 43,2 22,5

Page 276: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

276

Tablo. 3 Almanya’da topluluk dilleri

Ortak dil Örnek: İngilizce

Alan dilleri (Turizm de içinde) = Bölgesel ortak diller, Örn: Rusça, Arapça, Japonca, Çince, İspan-

yolca vb. usw.

Yönlendirilmiş yabancı diller / Eğitim dilleri ve Üniversitede öğretilen yabancı diller

(İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Porte-kizce, İtalyanca, eski Yunanca, Latince, Çin-ce, Japonca, Arapça, İbranice, Farsça, Türkçe

vd.; dünyadaki diğer diller

„yönetim dili“: Almanca

“Komşu diller” (yakın komşuların dilleri):

Hollandaca, Dan(imarka)ca, Çekçe, İsviçre Alman-cası, Lehçe, Frezyaca vd.

Bölgesel diller (geleneksel yerleşim yerlerine göre) (veya: „yerleşik/kadim diller“,

“heritage languages” etc.): Sırpça, Kuzey ve Kuzeybatı Almanya’da konuşulan dil

Avrupa-içi göç-men dilleri

(devlet içi/dışı) tümü

Avrupa-dışı göçmen dilleri (Devlet içi/dışı) aralarında Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça, Peştu dili, aşanti dili, ve pek çok Afrika dili

d,Romanca vd. Içinde olmak üzere yüzlerce dil

Page 277: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

277

Tablo 4: Türkiye’nin dilleri (sayılar; „Ethnologe“ adlı eserden alınmıştır ancak artık pek de güncel değildir)

Sıra Dil Dil ailesi Konuşan sayısı

1 Türkçe Altay 52.120.000,00

2 Kurmançi-Kürtçe Hint-Iran 13.869.000,00

3 Doğu Akdeniz kıyısı Arapçası Hami-Sami 1.386.900,00

4 Zazaca Hint-Iran 1.143.000,00

5 Kabardeyce(Kabartayca, Kabarca)

Kafkas dil ailesi 1.051.000,00

6 Farsça Hint-Iran 611.000,00

7 Güney-Azerice Altay 535.000,00

8 Irak Arapçası Hami-Sami 515.000,00

9 Gagavuzca(Gökoğuzca) Altay 414.000,00

10 Pomakça Slav 347.000,00

11 Çerkesçe (Adigece) Kafkas dil ailesi 313.000,00

12 Kırmançi(Kuzey-Zazaca) Hint-Iran 182.000,00

13 Gürcüce Kafkas dil ailesi 149.000,00

14 Lazca Kafkas dil ailesi 149.000,00

15 Boşnakça Slav 100.000,00

16 Kırım-Tatarcası Altay 99.000,00

17 Batı Ermenicesi Hint-Avrupa, izole 75.000,00

18 Karakalpakça Altay 73.000,00

19 Arnavutça Hint-Avrupa, izole. 66.000,00

20 Romanca Hint-Avrupa 66.000,00

21 Peştu dili Hint-avrupa 53.200,00

22 Abhazca Kafkas dil ailesi 43.000,00

23 Herki Kürtçesi Hint-Iran 38.000,00

24 Mandarin dili Çin-Tibet 37.000,00

25 Osetçe Hint-Iran 36.000,00

Page 278: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

278

26 Britanya İngilizcesi Cermen 34.000,00

27 Makedonca Slav 32.000,00

28 Domari Hint-Avrupa 31.000,00

29 Tatarca Altay 26.000,00

30 Şikaki Kürtçesi Hint-Iran 23.000,00

31 Turoyo(Mardin/Midyat Süryanice Hami-Sami 22.000,00

32 Urdu dili Hint-Avrupa 22.000,00

33 Ladino (Yahudi İspanyolcası) Romanca 13.000,00

34 Abazaca Kafkas dil ailesi 12.000,00

35 Rumca-Yunanca Hint-Avrupa 9.400,00

36 Amerikan İngilizcesi Cermen 7.500,00

37 Kazakça Altay 7.500,00

38 Çekçe Kafkas dil ailesi 7.300,00

39 Bulgarca Slav 6.900,00

40 Rusça Slav 6.700,00

41 Almanca Cermen 6.000,00

42 Süryanice (Asuri) Hami-Sami 5.200,00

43 Sırpça Slav 4.500,00

44 Karaçay-Balkarca/Malkarca Altay 3.917,00

45 Fransızca Romanca 3.700,00

46 Özbekçe Altay 3.700,00

47 Yunanca Hint-Avrupa 3.600,00

48 Rumence Romanca 2.200,00

Page 279: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

279

Tablo 5:Türkçe olmayan birinci diller karşısında birinci dil olarak Türkçenin dağılımı (Çizelge 4’teki sayılar temel alınmış olara).Ne var ki sayıların dağı-lımı; Türkiye’nin büyük nüfus topluluklarının çok-dilliliği hakkında edimsel

ne („etken“ ne de „edilgen“) hiç bir bilgi vermiyor.

Ortak dil: İngilizce

Resmi diller (devlet içi/dışı)

Alan dilleri (Turizm de içinde) = Bölgesel ortak

diller, (Örn: Türkçe, Almanca,

Rusça, İspanyolca, Arapça, Farsça; , Kazakça, İran dilleri gibi diğer Türki

diller vb.)

Yönlendirilmiş yabancı diller / Eğitim dilleri (İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, İtal-yanca, Japonca, Arap-

ça,eski Yunanca, Latin-ce, Çince, Arapça, İbranice, Farsça, vd.

Yaklaşık 11 dil; dünya-daki diğer diller

+ üniversitede öğreti-len yabancı diller

„Amtssprache“ (Yönetim Dili) [Devletin dili])

Türkçe

“Komşu diller” (yakın komşuların dilleri):Yunanca, Arapça, Gürcüce,

Farsça, Kürtçe, Bulgarca vd.

Bölgesel diller : Azerice, Türkmence, hertevi dili, Arapça,

Turoyo dili, asuri dili, Kurmançi (Kürtçe),

zazaca, Kirmnci, (Kuzey zazacası), Batı Ermeni-cesi, Roman dili, Herki

Kürtçesi, Domari, Şikaki Kürtçesi, Rumca-

Yunanca, Lazca (Bkz: Liste)

Tarihsel göçmen dille-ri/sığınmacı dilleri(devlet

içi/dışı)( Gagavuzca, Kırım Tatarcası, Karakalpakça.,

Tatarca, Kazakça, Kumuk-ça., Karaçay-Balkarca,

Macarca, Osetçe, Make-donca, Pomakça, Bulgarca, Gürcüce, Abhazca, Abaza-ca, çeçence, Roman dilleri

vb. (~16 dil)

Günümüz göçmen dille-ri/sığınmacı dilleri (devlet içi/dışı)(Çin, Irak, Ermenis-tan, Gürcistan, Afganistan, Bosna, Makedonya, Arna-vutluk’tan gelenlerin dille-

ri; aynı şekilde Arapça, Farça, Peştu dili,

Urdu dili, Romandilleri vd.(sayıları bilinmiyorZahlen)

Page 280: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

280

Tablo 6: Öğrenme reformu olarak; çok-dilli iletişimin, okul-içi ve okul-dışı bölümleri (gri fonlu sağ sütun) temelinde çok-dilli bir eğitim modeli

Düzey / Yaş

Kurum Dillerine göre çocukların kökeni (Dillerin duruşumuna göre „topluluk dilleri„ )

Çok-dilli uygulamalar (Bilgi, önvarsayımsal)

Genel amaç: Eğitim modeli; toplumsal bir çok-dillilik hedefiyle A, B ve C dillerinde, çocukların çok-dilli potansiyelini geliştirir. Çocukların birbirleriyle kültürler-arası iletişimi yaratılır ve iyice güçlendirilir.

Düzey / Yaş

Aile Dil A (Almanca)

Dil B Dil C Ana/baba-çocuk-kardeşler-arkadaşlar arası iletişim

3-6

Çocuk yuvası, Ana okulu

Birlikte bir şeyler yaparak ve karşılıklı bir şeyler yapa-rak A, B ve C dillerinde anlamak; A, B ve C dillerinde

yüksek sesle okuyarak metin alışkanlığı sağlamak

Yaşıtlarıyla oyun içinde çok-dilli iletişim (Çocuk-çocuğa öğrenme); A, B ve C için düzenleme; A, B ve

C dillerini anlamak

Sonuçlar: Çocukların iletişim dilleri olarak A, B ve C; Farklı duruşumlara bağlı olarak A, B ve C dillerinde

farklı yetenekler

A, B ve C dillerinde kültürler-arası iletişim

(Dil grupları üzerinden)

İlk öğretim okulu

Düzeyler Dil dersi Branş dersi Resim/müzik gibi sanat dersleri

Din dersi

Yaşıtlarıyla çok-dilli iletişim; gruplarda yaratıcı çok-dillilik ve

codeswitching (dil-geçişi /kaydırma); çok-dilliliğe uygun

kurulmuş oyun alanları; 1.-2. Sınıf A, B ve C dillerinde

okuma-yazma öğretimi Çalışma dili

olarak A, B ve C A, B ve

C

Page 281: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

281

(6-10) 3.-4. Sınıf A, B ve C dillerinde (alımlayıcı ve üretici) metin yetenekleri; değişik ders branşlarında

A, B ve C çalışma dilleri; dil yansılaması; kollektif deneme eylemleri (ödev odaklı

grup çalışması) için çok-dilli yapılandırılmış eylem alanları

dilinde kültür, düşün-

me

Bir toplumdaki pek çok dil üzerin-den arkadaşlık; toplumun diğer kurumlarında kültürler-arası

iletişim

İlk öğretim sonuçları: A, B ve C dillerinde dersleri izleme yeteneği A, B ve C arasında dil geçişleri

Orta öğretim 1. aşama (11-16)

5-6 Ders dilleri A, B, C

+ yabancı diller A, B ve C dillerinde

değişik dersler

Çok-dilli gençlik kültürü; çok-dilli internet iletişimi; genel olarak:

çok-dilliliği geliştirmek için yazılı-görsel iletişin araçlarının devreye

sokulur Öğrencilerin önceliklerine uygun olarak dil ve ders seçimi; üretken yeteneklerin yapılandırılması; branş dersleri öncesi dil yeteneklerinin geliştirilmesi; Çeşitli derslerde eğitim dili olarak A, B ve C dillerinin seçimi ve diğer yabancı diller; yazılı ve sözlü çeviri7-8 Kısmen mesleğe hazırlayıcı olmak üzere değişik ders-

lerde alan dili bölünlerini de içeren eğitim dilleri A, B, C ve yabancı diller; uluslara-arası öğrenci değişimi

A, B ve C dillerinde edimsel kar-maşık yetenekler

9-10

Genel amaç: Çok-dilli okul modeli; (yönelim olarak) tüm öğrencilerin A, B ve C dillerinde çok dillilik potan-siyelini bir göz, çok-dilli kısmen çalışmaya göre bölümlenmiş toplumsal uygulamanın içine yerleştirmeye ve „görüş alış-verişi kültürü“nün geliştirilmesine bakacak biçimde geliştirir; küresel çok-dillilik içinde yer edinme

Page 282: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

282

ZAS’da Çokdilli Yabancı Dil Edinimi: Araştırma ve Uygulama

Natalia GAGARİNA ve Insa GÜLZOW

Berlin’de eğitim politikacıları yıllardan beri uyarmakta: Her yıl dil öğrenimine destek vermek amacıyla neredeyse 20 milyon Euro bütçe ayrılmasına rağmen kentte, ilkokul öğrencilerinin Almanca bilgileri iyi seviyede değil (Dietz ve Lisker, 2008). Berlin’de, göçmen kökenli ve beş yaşında olan çocukların ortalama % 20.9’unda, hâttâ Türk kökenli çocukların % 26’sında cümle tekrarlamada sorunlar göze çarpmakta-dır. Aynı gruptan çocukların % 23,2’si çoğul oluştururken zorlanmak-tadır. Türk kökenli çocukların ise % 32,1’i bu ödevde sorun yaşıyor (Oberwöhrmann ve Bettge, 2012: 64). “Egitim Raporu” (www.bildungsbericht.de), Berlin’de yaşayan göçmen kökenli çocukla-rın payının %40 olduğunu belirtiyor. Zorunlu, okula uygunluk mua-yenesi (Brinkhues, 2005) çocuk doktorları tarafından çocuk ve genç hizmetleri çerçevesinde yapılmakta ancak bu muayenelerde ortaya birtakım sorunlar da çıkmaktadır. Göçmen kökenli olmakla Almanca dilbilgisi arasında bir ilinti var mıdır? Eğer böyle ise, neden bir o denli de Alman çocuğu dille ilgili sorunlar yaşamaktadır? Burada önceden, dil öğrenme aşamasında edinilmiş aksaklıkların rolü nedir? Çocuklar okula başladıklarında daha iyi başarılar elde edebilsinler diye dildeki eksiklikleri erken saptayıp ortadan kaldırma olanakları var mıdır? Çiftdilli çocuklarda tek dili öğrenme süreci nasıl işlemektedir? Çocuk-lar Türkçe veya Rusçayı köken dil olarak konuştukları vakit Almanca öğrenimi ne gibi özellikleri beraberinde getirmektedir? Bu bağlamda çocukların sosyal çevrelerine düşen roller nelerdir?

Page 283: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

283

Araştırma sonuçlarını okul öncesi ve ilkokul döneminde somut destek programlarıyla uygulamak amacıyla Berlin Disiplinlerarası Çokdillilik Birliği (BIVEM) işte bu sorulara yanıt aramaktadır. BIVEM, yetkinlikleri dil öğrenimi alanında olan uzmanları, dilbilimcileri, eği-tim ve tanı koyma uzmanlarıyla biraraya getirmektedir.. ZAS, genel anlamıyla insanın dil yeteneğini ve bunun sonradan öğrenilen dillere olan etkilerini araştırmaya adamış projelerin yanı sıra, ağırlığı özel bütçeli dil ya da diller öğrenimi araştırmalarına veren Berlin merkezli, üniversite dışı bir araştırma enstitüsüdür. Keza BIVEM de bu alanda konuşlanmıştır ve farklı teorik ve pratik projelerle de güçlendirilir.

FREPY (Friedly Resources for Playful Speech Therapy) projesi uygulama ağırlıklıdır ve “Yaşam boyu öğrenme” adını taşıyan Comenius Avrupa programıyla finanse edilmektedir. Çocuklar için bilgisayar oyunları veya oyun tahtası üzerinde oynanan oyunlar for-matında interaktif eğitim malzemeleri geliştirilmiştir. Anne ve babalar ile çocukları oyun havasında dil öğrenmeye teşvik edilmelidirler. FREPY, katılımcı ülkelerin deneyim ve yetkinliğini biraraya getirmek üzere Estonya, Litvanya ve Slovenya işbirliği içindedir. Bundan karşı-lıklı yarar elde etmek için de en güncel araştırma sonuçları uygulama-ya geçirilir. Projenin amacı, partner ülkelerin ulusal dillerinde dil geli-şimine hizmet edecek interaktif ve çokişlevli malzemeyi düzenli bi-çimde üretmektir. Almanya’da bu, Rusça-Almanca konuşan ikidilli çocuklar için yapılmaktadır. Eğitimciler, öğretmenler ve velilerin in-ternetten kolayca ulaşabileceği malzemenin (örneğin oyunlar, yapboz-lar, resimli öyküler vs.) yine internet üzerinden (www.frepy.eu) çıktısı da alınabilir. Alıştırmalar 5-8 yaş grubu çocuklarının hem bireysel çalışmalarına hem de grup programlarına uygundur. Bu malzemeler, sentaks, sözlük, fonoloji, pragmatik, hitabet gibi değişik alanlarda dili anlama ve dili kavramayla ilgili dilsel gelişime hizmet etmektedir. Bunun dışında anlatı becerisini geliştiren resimli öyküler üretilmiştir. Proje, veliler ve eğitimciler için yöntemsel kurallar belirlemek suretiy-le, dilsel zorluklarla daha iyi mücadele edebilmek için katkıda bulun-maktadır. Ayrıca internette, herkesin kendi edindiği deneyimlerin ve uygun yöntemlerin bulunduğu ve elbirliğiyle geliştirilebilecek bir plat-

Page 284: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

284

form üzerinde çalışılmaktadır. Böylelikle çocuklarda dil öğrenimini desteklemenin gerekliliği bilinci artırılmış olur.

Uygun olmayan bir dil seviye testinin kullanılması sonucu sık sık yanlış teşhislere dayalı yanlış kararlar verildiğinden (örnekler için aşağı bakınız), ZAS’ta çokdilli çocuklar için bir Rusça dil seviye testi (SRUK) geliştirilmiştir. SRUK, okul öncesi eğitim ve okula başlangıç aşamalarında bulunan ve Rusça ile Almanca konuşan çocuklar için geliştirilmiş lengüistik ve psikolengüistik temel dilseviye taramasıdır. Bu test, çiftdilli çocukların Rusçadaki eylem ve isimler bağlamında üretsel ve algısal sözcük dağarcığı dışında, eylemler (şimdiki zamanda 1. ve 2. tekil şahıs için fiil çekiminde) ve isimler bazında (tekil -i ve -e hallerinde) morfolojik imleme üretme becerileriyle onların tümleç düz-lemindeki dilbilgisi anlağını ölçer. Testin biçimlenmesi henüz tamam-lanmamıştır, şu an itibariyle üçyüzü aşkın çocuğa ait veri tabanı oluş-turulmuştur (Gagarina ve diğerleri, 2010; Gagarina, baskıda).

ZAS bünyesinde tekdilli ve çiftdilli çocuklarda anaforik çözünür-lük bağlamında kuramsal araştırmalar ile ‘morfolojik sistemler edinimi ve aşınması’ konulu araştırmalar yapılır. Sözkonusu araştırmaların bir başka ağırlık noktası ise çocukların konuştuğu her iki dilde de (bütün diller) anlatım yetisinin makro düzlemde gelişimi (MAIN, Multilingual Assessment Insrument for Narratives, Gagarina ve diğerleri, 2012) yö-nünde cereyan eder. Özel olarak geliştirilmiş resimli öyküler (Tilki Öyküsü, cf. Gülzow ve Gagarina, 2007) ya da bildik öyküler (‘Bird’ Öyküsü, Hickmann, 2003) aracılığıyla çok sayıda anlatımsal veri, örne-ğin söylev projesi BiSLI (Discourse Coherence in Bilingualism and Specific Language Impairment) dahilinde değerlendirilip analiz edilmiştir ve edilecektir (Gagarina, 2012).

BIVEM çerçevesinde tam gün süreli çocuk yuvalarında iki dilli çocukların dil gelişimini desteklemek amacıyla değişik yöntemler de-ğerlendirmeye alınır. Bir kontrol grubunun yanı sıra, eğitici odaklı (M1) bir dil destek programı ile çocuk odaklı (M2) bir dil destek prog-ramı birbiriyle karşılaştırılır. Araştırma, oluşturulan birliğin farklı işbirliği ortaklarınca görevlendirilen çalışanlarca yürütülür. Eğitici odaklı programda destek, gündelik yaşam uyumlu gerçekleştiriliyor.

Page 285: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

285

O nedenle, bu yuvada çalışan eğitici personel özel tasarlanmış BIVEM hizmet içi eğitim kursuna dahil oldular. Bu eğiticiler dört aylık bir sürede 90’ar dakikalık sekiz seminere katıldılar. Bu hizmet içi eğitim aynı zaman zarfında yürütülen somut dil programıyla pekiştirilmiştir. Çocukların katılımıyla kendiliğinden ortaya çıkan üretim verileri ve anlatıları daha sonra çözümlenmek üzere kaydedildi. Çocuğa odakla-nan dil destek programı çerçevesinde ise çocuklar, küçük gruplar ha-linde haftada iki kez 30’ar dakika olmak üzere dört ay boyunca dil desteği aldı. Bu çocuklardan M1 grubundaki çocuklarla kıyaslama yapabilmek için veriler alındı.

BIVEM, uygulamaya yönelik olmak kadar, branşları itibariyle ilgi-li kişilere ateşli bir bilimsel tartışma ortamı sunmaktadır. Örneğin araş-tırma türü tasarımını Berlin’de 14 Mayıs 2012 tarihinde gerçekleştiri-len uluslararası bir konferansta (COST Action IS0804, Language Im-pairement in a Multilingual Society: Linguistic Patterns and the Road to Assessment) afiş olarak sunduk. Burada, yeni kurulmuş olan BIVEM’e de dikkat çekildi. Birlik çalışmaları 2012 yılının nisan ayı sonunda Sankt Peterburg’da, Rusya’da dil terapisi ve teşviği alanlarından mes-lektaşlarla biraraya gelme olanağı bulduğumuz uluslararası bir konfe-ransta tanıtıldı. 2 Haziran’da BIVEM, Berlin Humboldt Üniversitesi, Almanca Didaktiği / İkinci Dil Almanca Öğrenimi Enstitüsü ile yürüt-tüğü ortak çalışma ile Berlin’de, ‘Uzun Bilim Gecesi’ etkinliğine başa-rıyla katılmıştır. Orada birliğin çalışması, eğitimcilerin hizmet içi eği-tim olanakları, literatür önerileri ve velilere sunulan olanaklar hakkın-da bilgiler verilmiş, FREPY-Programı çerçevesinde çocuklarla dil oyunları uygulaması yapılmıştır. Diğer partnerlerin bulundukları yer-lerde de keza ‘Uzun Bilim Gecesi’ etkinliklerinde Birlikle ilgili tanıtıcı malzeme dağıtılmıştır. BIVEM’in katıldığı kamuya açık diğer etkinlik-lerden biri de ‘Dil ve Okuma Haftası’, Berlin Humboldt Üniversite-si’nde ‘3. Berlin İlkokul Günü’ kapsamında düzenlenen “Çeşitlilik - Eğitim Süreçlerinde Fırsatlar ve Görevler” konulu konferans idi.

BIVEM açısından, bilimsel söylevin de ötesinde özellikle üzerinde durduğu bir sorundur bilimsel sonuçların iletişimi; tabii ki, dil destek programlarının başarılı olması için de keza önemlidir. Almanya’nın

Page 286: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

286

diğer büyük kentlerinde de olduğu gibi Berlin’de de göçmen kökenli çocukların nüfusa oranı oldukça yüksektir (takriben %40, yukarıya bkz.). Dil ile ilgili kötü sonuçlar söz konusu olduğu vakit, kamuoyun-da yürütülen tartışmalarda bununla ilintili olarak göçmen kökenli olma özelliği alelacele ön plana çıkarılır. Neyin neyle ilintili olduğu apaçık ortadaymış gibi görünse de faktörlerin birbirleriyle bağlantısı aslında oldukça çetrefillidir. Yıllardan beri arzulanan başarıya ulaştı-ramayan onca pahalı dil programı, eğitim siyasetçileri üzerindeki bas-kıyı artırmıştır. Fakat yeterli derecede konuya vakıf olunmaması, siya-sette yanlış kararlar verilmesine, basında ise ürkütücü haberlerin ya-yınlanmasına yol açmıştır. Başarılı bir gelişme kaydedilebilmesi ve çokdillikte gelişim mekanizmaları açısından belirleyici faktörlerle ilgili bilimsel çalışmalar, erken çocukluk döneminde dil tanısı yapılabilme-sine ve dil destek programları geliştirilebilmesine temel oluşturan önemli sonuçlara ulaştırır. Değişik faktörlerin etkileriyle ilgili kapsamlı bir görüş elde etmek için bu tür programların geliştirilmesinde bütün çocukların, dolayısıyla tek dille Almanca yetişen çocukların da gözönünde bulundurulması gerekir. Örneğin, göçmen kökenli olmak asla kötü Almanca bilgisinin ana nedeni olarak görülemez. Zira köken dili Almanca olan az eğitimli ailelerin çocuklarında da kötü sonuçlar gözlenmektedir (Oberwöhrmann ve Bettge, 2012). Karşılaştırma: 2012 yılında Almanya genelinde, evlerinde ikinci bir dil daha konuşan 3-7 yaş grubu çocuklarının % 39’unun dilsel bağlamda desteğe ihtiyacı var. Bu arada, evde sadece Almanca konuşan çocukların oranı % 21 olarak açıklandı (www.bildungsbericht.de).

Dolayısıyla tek dille yetişen çocuklarda bu desteğe ihtiyaç du-yulmasının nedenleri, çokdillilik alanında aranamaz. Bu nedenleri tam olarak ortaya çıkarabilmek ve çokdillik bağlamında dil öğreniminden ayrı tutulması özellikle önemlidir. Çokdilli yetişen çocuklarda dile bağımlı olmayan faktörlerin gerektiğince dikkate alınabilmesi için ve tek dille Almanca yetişen, ancak dilsel yetersizlikleri olan çocuklara nasıl destek verilebileceğini ortaya çıkarmak da keza ZAS’ta yapılan araştırmaların ağırlığını oluşturmaktadır.

Page 287: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

287

Türkçe ve Rusça, Berlin ve Almanya genelinde en çok konuşulan göçmen dillerindendir. Bu bağlamda farklı kaynaklar farklı sayılar belirtiyor: Brehmer’e (2007) göre Almanya’da 2,7 milyon Rusça konu-şan insan yaşarken bu sayı Silbereisen’de (2012) 4,2 milyonun üzerinde (kökeni Alman göçmenler) olarak ifade ediliyor (bkz. Mini Nüfus Sayı-mı “Mikrozensus”, 2011). Çokdillilik toplumsal bir gerçekliktir ve za-ten Avrupa Birliği düzleminde de arzulanan bir olgudur; iyi eğitimli toplumun bireyi olarak AB yurttaşının kimliğini yansıtan bir faktör olarak değerlendirilir: a desirable life-skill for all European citizens (Council conclusions of 22 May 2008 on multlimgualism. Official Journal C 140, 06.06.2008 P. 0014 - 0015).

Ancak bu türden söylemlerin tersine, evde Almanca ile genellikle evde konuşulan anadil arasında dogrudan bir dilbilgisi bağlantısı ku-ran birtakım ifadelere de rastlanmaktadır. “Frankfurter Allgemeine Zeitung” gazetesi 13 Mayıs 2013 tarihli online baskısında „Yetersiz Almanca: evlerde çoğu zaman Türkçe konuşuluyor”.1 Üstelik buna benzer haberler hemen hemen bütün yaygın günlük ve haftalık gazete-lerinin online baskılarında aynı gün yer almıştır, örneğin ‘Die Welt’, ‘Der Spiegel’, ‘Bild’ veya ‘Hamburger Blatt’ gibi medya ürünlerinde. Burada kurulan bağlantı aslında apaçık ortadadır: Çocukların Alman-ca dilbilgisi yetersiz ise, o vakit bu alanda onlara sunulacak dil desteği de nicel olarak artırılmalıdır. Oysa ZAS’ta yapılan bir çalışma Berlin’de yaşayıp da Rusça konuşan çiftdilli çocuklar için, evde konuşulan Al-mancanın çocukların Almanca dilbilgisine değil de muhtemelen köken dilleri üzerindeki becerilerine olumlu etkilerde bulunduğunu kanıtla-maktadır (Klassert ve Gagarina, 2010). Sonuçlar, ebeveyn kaynaklı yönlendirmelerin çift dille yetişen çocukların dilsel gelişimi üzerindeki etkilerini araştıran “Rusça Konuşan Göçmen Kökenli Çocukların Almanya ve İsrail’de Toplumsal Uyumu İçin Kaçınılmaz Olan Dil Öğrenimi”2 proje-sinin gerçekleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Bunun için öncelikle, göçmen kökenli anne ve babaların, çocuklarının dilsel gelişimini en yüksek

1 www.faz.net/aktuell/rhein-main/mangelnde-deutschkenntnisse-zu-hause-wird-oft-

nur-tuerkisch-gesprochen-12181881.html 2 Bunun için bkz. http://www.zas.gwz-berlin.de/bilingual.html

Page 288: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

288

seviyede destekleyebilmek için onlarla hangi dilde konuşacakları yö-nünde yürütülmekte olan tartışmalar ve güncel araştırmalar baz alına-rak değerlendirilmiştir. Bu soruyu aydınlatmak üzere Berlin’den 4-6 yaş grubundan 45 göçmen kökenli çocukla bir araştırma yapılmıştır. Sadece evde konuşulan Almanca oranı baz alınarak oluşturulmuş üç farklı grup birbirleriyle karşılaştırılmıştır. İstatistiksel değerlendirme gruplar arasında Almanca yetileri bakımından herhangi bir fark ortaya koymazken, Rusçada gözden kaçması mümkün olmayan farklılıklara vurgu yapmıştır. Bu da demek oluyor ki, göçmen kökenli ebeveynin, çocuklarının Almanca dilbilgisi gelişiminde destekleyici herhangi bir rolü kanıtlanamamıştır. Ancak çocukların, köken dilleri Rusça’da kay-dettikleri dilsel gelişim, önemli ölçüde ebeveynin bu bağlamdaki yö-neltimleriyle doğru orantılı olarak gerçekleşir. Bu verilerin yanısıra ebeveyn-çocuk ilişkisi için ebeveynin anadile muktedir olmasının son derece önemli olduğu bilgisi gözönünde bulundurulduğunda, anadilin ebeveyn tarafından kullanılıyor olmasına sadece destek verilebilir. Anadilde yeterlilik, çocukların kimlik edinmesi aşamasında fevkalade önemlidir. Bir taraftan dil, bir dil topluluğunun kültürü ile doğrudan ilintilidir. Bayramlar ve ritüeller başka bir dille üstünkörü bağıntılanamaz iken, öte yandan köken dil, ebeveyn ile olan bağ açı-sından önem içermektedir. Ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişki genel olarak anadil üzerinden sağlanır (Portes ve Hao, 1998; Wong-Fillmore, 2000). Aksi takdirde, göçmen kökenli çocukların, henüz gençlik dö-nemlerinde, ebeveynleriyle olan iletişimlerinde kopukluk yaşanması tehlikesi vardır. Çocuklar yetişir ve zamanla ebeveynlerinin kuşağı ile aralarına bir mesafe koymak isterler.

Özellikle konuşma olanakları sınırlı kaldığında ya da çocukların köken dillerinde sözcük dağarcıklarıyla yetersiz kalmaları durumun-da, ortaya çıkan sorun ve çatışmalarda tartışabilmek yerine ilişki kaybı tehlikesi gündeme gelir. Tersi durumda ise anne ve babanın çevre dili bilgisi – burada Almancada – çoğu zaman çocuklarıyla anlaşabilecek denli gelişmemiştir. Sonuç olarak, sağlıklı dil gelişimi kaydedebilme-nin yolu, köken dile muktedir olmaktan geçer; çünkü Almanca gibi ikinci bir dilde sağlıklı gelişim kaydetmek, sözcük dağarcığı ve dilbil-

Page 289: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

289

gisi gibi dile özgün altyapıyı edinme yolundaki mil taşlarını aşarak mümkün olabilir.

Birkaç dilin aynı anda öğrenilmesinin çocuğu zorlayacağı görüşü genelde hakimken, aslında çokdillilik veya birden çok dil bilme duru-mu bir dezavantajdan çok avantaj oluşturur. Örneğin çokdillilik olgu-sunun çalışma belleği üzerinde olumlu etkisi vardır (Yang ve diğerleri, 2005; Bialystok, 2009) ve çocuklar dil kullanımı konusunda esnek bir yaklaşıma sahiptir (Siegal vd, 2007). Berkitilen metalengüistik3 yetiler çocuklarda dilin yapıları ve özellikleri üzerine düşünme zemini sağlar. Çokdilli yetişen çocuklar, tekdilli çocuklara kıyasla dile dayalı ilintileri kurmakta daha başarılılar (Bialystok, 2001 ve 2004). Çokdillilik, sohbet anlamında konuşma ve anlama kohezyonlarının genişlemesini sağlar (Siegal vd, 2010). Kontrolün dilsel uyarlaması, çokdilli çocuklara daha kolay gelmektedir (Carlson ve Meltzhoff, 2008, fakat bunlara karşın Costa ve diğerleri, 2009). Burada ilginç olan şudur ki, çokdilli olan çocuklarda bulunan bilişsel beceriler, ileri yaşlarda ortaya çıkabilecek Alzheimer belirtilerine karşı onlarda koruyucu bir katmak oluştur-maktadır (Diamond, 2010: 332).

Toplumsal etmenlerin çocuğun genel gelişimine, hal böyle olunca dilsel gelişimine de büyük etkiler yaptığı genel-geçer kabul edilir. An-cak dilsel birtakım açıklar ortaya çıktıkça, sekteye ya da dumura uğ-ramış bir dil öğrenim sürecinin sebep-sonuç ilişkilerinin belirlenmesi-nin ne denli güç olduğu, belirlenenlerin ise genellikle aldatıcı türden olduğu kuşkusuz sıkça gözardı edilmektedir (Paradis, 2010; Genesee vd, 2004). Birçok alanda avantajlı konumda olmalarına rağmen çiftdilli çocukların dil becerileri tekdilli çocuklarınkinden farklı özellikler gös-terdiğinden, salt yüzeysel düzeyde değerlendirildikleri vakit yanlış sonuçlara ulaşılabilir. Tekdillilik sürecinde dil öğrenme, çokdilli öğre-nim ile karşılaştırıldığında iki dilin senkron edinimi akışında birtakım eksiklik ya da gedikler gözlenmektedir (örneğin kelime dağarcığı bağ-lamında). İki dille yetişen çocukların dili, “spesifik dilsel gelişim bo-zukluğu” (Alm.: spezifische Sprachentwicklungsstörungen, SSES) sergile-yen çocukların dilindekine benzer yüzeysel bir başlangıç göstermekte- 3 Lengüistik biliminin dil ötesi olgularla uğraşan alt bölümü (çevirmenin notu).

Page 290: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

290

dir. SSES bulgularının aksine eğer dil öğrenim süreci sekte görmeden devam edecek olursa, çift dille yetişen çocuklarda bu anormalite, yaş ilerledikçe ortadan kalkar. Çiftdilli çocuklar hâlâ genellikle tekdilli çocuklar için geliştirilmiş testlerle sınandıklarından, çoğu zaman yanlış tanılara varılmaktadır (Thordardottir vd, 2006; De Houwer, 2009, LiSe-DAZ, Schulz ve Tracy, 2011).

Nitekim bu bulgular ışığında dil terapisi bağlamında çokdillilik olgusu üzerinde daha yoğun biçimde durulmaktadır. 22 ve 23 Şubat 2013 tarihlerinde Federal Alman Akademisyen Dil Terapistleri Birliği (Deutscher Bundesverband der Akademischen Sprachtherapeuten, DBS) „Dil Terapisi Bağlamında Çokdillilik“ konulu 14. bilimsel sempozyumunu düzenlemiştir. Almanya’da 16 milyon civarında göçmen kökenli insan yaşamaktadır. Federal Almanya’da çocukların % 10’undan fazlası Al-mancayı anadilleri olarak konuşmamaktadır. Birden fazla dilin konu-şulduğu ortamlarda yaşayan kişiler dilsel gelişim sorunları ya da dil yoksunluğu (aphasie) yaşıyorsa o takdirde bunun olumsuz yansıması-nın yetersiz Almanca dilbilgisinden mi yoksa herhangi bir dilsel so-rundan mı kaynaklandığı sorusu ortaya çıkmaktadır. Burada değinilen nedenlerden ötürü çokdilli insanların genel yeterliliğini saptamak için birinci dilin de test edilmesi önemlidir. İlk dilin genel SSES tanılaması, genel SSES tanısına önemli bir katkı sağlayacaktır. Çevre dilinde (Al-manca) gözlenen dile özgü gecikmelerin aksine çiftdilli çocuklarda, her iki dilde de bir SSES ortaya çıkmaktadır. Bunlarda dilbilgisi ağırlıklı cereyan eder, yani incelenen dilin yapısına bağlıdır, öyle ki, eğer her iki dilde de gelişme süreçleri farklı güzergâhlar izleyecek olursa, bir karşılaştırma yapmak güçleşir (Rothweiler, baskıda). Eğer her iki dilde düzey belirlemek üzere kullanılan testler, birbileriyle karşılaştırılama-yacak türden ise bir karşılaştırma yapmak daha da zorlaşır.

Çokdilli ortamda dil öğrenimi kurallar dizgesinin, tek dil orta-mında dil öğrenimi sonuçlarına dayanmadığı yönünde son dönemler-de elde edilen birtakım bilgiler ışığında, dilsel aksaklıklarla ilgili bir-çok soru çokdillilik cihetinden bakıldığında yanıtsız kalmaktadır. Bu-rada örneğin, dil terapistlerinin yöntem dağarcıklarını Almanca-Rusça, Almanca-Türkçe olarak uyarlamaları ya da genişletmeleri mi doğru-

Page 291: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

291

dur, yoksa dilsel yapılar terapisinin deneysel bağlamda tek dilde su-nulması mı yeterli olacaktır sorusu ortaya çıkıyor. Dilsel bulgular sa-dece dil terapisiyle mi etki altına alınabilir yoksa erken önlemler veya sağaltıcı pedagojik önlemler mi daha uygun olacaktır? Bir çocuğun dil destek programına mı yoksa dil terapisine mi ihtiyacı olduğunu belir-lemek için, dil öğrenim sürecindeki akış bozukluğunun nerede yaşan-dığının saptanması gerekir. Çokdilli çocuklarda dil gelişimi, dil öğ-renme ve dil rehabilitasyonunun durumu açıklığa kavuşturulmalıdır. Çokdilli insanlara yönelik bu alanda faaliyet gösterirken hangi ek kay-naklara ihtiyaç duyulmaktadır?

Desteğe ihtiyacı olan bunca çocuk gözönünde bulundurulduğun-da, tam gün işlevli yuvaların yalnız başlarına bu işin üstesinden gel-mekte zorlanacakları apaçık ortadır. Yetersiz personel ve eğiticilerin tanısal bilgi yetersizliği ve uygun destek önlemleri kapsamındaki bil-gisizlikleri, ciddiye alınması gereken bir problem teşkil etmektedir. Tam gün işlevli yuvalar anadili Almanca olmayan çocuklar için eğitim ve dil öğrenim süreçleri bağlamında son derece gereklidir. Bu yuva-larda çocuklar aile ortamı dışında yeni toplumsal ilişkiler ve diğer çocuklar ve yetişkinlerle sağlam bağlar kurabilir, böylelikle ileride bireysel eğitim süreçlerini yaşayabilecekleri bir zemin oluşturabilirler. (Berlin Eğitim, Gençlik ve Spor Senatörlüğü, 2004). Disiplinlerarası BIVEM, başarılı bir çokdilli öğrenime katkı sağlayacak farklı faktörleri özenle ortaya çıkarmak için ve bilimsel bilgilerle hem tanı hem de te-rapi alanında dil destek programlarının gelişimine yardım etmek için gayret göstermektedir. Gelecekte de farklı disiplinlerin işbirliği bu alanda aynı biçimde pekiştirilmelidir.

Page 292: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

292

Kaynakça

BIALYSTOK, E. (2001), Bilingualism in development: Language, literacy, and cognition. New York: Cambridge University Press

BIALYSTOK, E. (2004), The impact of bilingualism on language and literacy development, in: BHATIA, T.K. and RITCHIE, W.C., Handbook of bilingualism, Blackwell, Oxford

BREHMER, B. (2007), Sprechen Sie Qwelja? Formen und Folgen russisch-deutscher Zweisprachigkeit in Deutschland, in: ANSTATT, T. (Eds.), Mehrsprachigkeit bei Kindern und Erwachsenen. Erwerb, Formen, Förderung, Tübingen: Attempto, 163-185

BUNDESMINISTERIUM DES INNERN (Eds.) (2012), Demographiebericht. Bericht der Bundesregierung zur demographischen Lage und künftigen Entwicklung des Landes, Berlin: Bundesministerium des Innern

CARLSON, S.M., & MELTZOFF, A.N. (2008), Bilingual Experience and executive functioning in young children, in: Developmental Science, 11 (2), 282 – 298

COSTA, A., HERNANDEZ, M., COSTA-FAIDELLA, J. and SEBASTIAN-GALLÉS, N. (2009), On the bilingual advantage in conflict processing: now you see it, now you don't. Cognition,113, 135–149

DE HOUWER, A. (2009), Bilingual first language acquisition, Bristol DIAMOND, J. (2010), The benefits of multilingualism. Science, 330 (6002), 332–

333 GAGARINA, N. , KLASSERT, A. and TOPAJ, N. (2010), Sprachstandstest

Russisch für mehrsprachige Kinder / Russian language proficiency test for multilingual children, ZAS Papers in Linguistics 54, Sonderheft, Berlin: ZAS

GAGARINA, N. (2012), Discourse cohesion in the elicited narratives of early Russian-German sequential bilinguals, In: BRAUNMÜLLER, K. and GABRIEL, G. (eds.), Multilingual Individuals and Multilingual Societies, Amsterdam: Benjamins, 101–120

GAGARINA, N. (2012), Elicited narratives of monolingual Russian-speaking preschoolers: A comparison of typically developing children and children with language disorders, In: SZUCSICH, L. , GAGARINA, N., GORISHNEVA, E. and LESZKOWICZ, J. (eds.) Linguistische Beiträge zur Slavistik. XIX. JungslavistInnen Treffen in Berlin, 16.-18. Dezember 2010 (= Specimina Philologiae Slavicae 171), München: Otto Sagner, 71-90

GAGARINA, N., KLOP, D., KUNNARI, S., TANTELE, K., VÄLIMAA, T., BALCIUNIENE, I., BOHNACKER, U., WALTERS, J. (2012), MAIN:

Page 293: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

293

Multilingual Assessment Instrument for Narratives ZAS Papers in Linguistics 56. Berlin: ZAS

GAGARINA, N. (im Druck) Sprachdiagnostik in der Erstsprache mehrsprachiger Kinder (am Beispiel des Russischen). Schwerpunktheft bei Sprache. Stimme. Gehör

GENESEE, F., PARADIS, J., and CRAGO, M. (2004), Dual language development and disorders: A handbook on bilingualism and second language learning, MD: Brookes, Baltimore

GÜLZOW, I. and GAGARINA, N. (2007), Noun phrases, pronouns and anaphoric reference in young children narratives. Intersentential Pronominal Reference in Child and Adult Language. D. BITTNER and N. GAGARINA. Berlin, ZAS Papers in Linguistics. 48: 203-223

HICKMANN, M. (2003), Children's Discourse. Person, Space, and Time across Languages. Cambridge, Cambridge University Press

http://www.zas.gwz-berlin.de/bilingual.html KLASSERT, A. and GAGARINA, N. (2010), Der Einfluss des elterlichen Inputs

auf die Sprachentwicklung bilingualer Kinder: Evidenz aus russischsprachigen Migrantenfamilien in Berlin. Diskurs Kindheits- und Jugendforschung, 4, 413-425

LISKER, A. and DIETZ, S. (2008), Sprachstandsfeststellung und Sprachförderung im Kindergarten, Deutsches Jugendinstitut e.V.

MORALES, J., CALVO, A., BIALYSTOK, E. (2013), Working memory development in monolingual and bilingual children. Journal of Experimental Child Psychology, 114, 187-202

OBERWÖHRMANN, S., BETTGE, S. (2012), Grundauswertung der Einschulungsdaten in Berlin 2012, Berlin: Senatsverwaltung für Gesundheit und Soziales

PARADIS, J. (2010), The interface between development and specific language impairment, Applied Psycholinguistics, 31 (2), 227 – 252

PORTES, A. and HAO, L. (1998), E Pluribus Unum: Bilingualism and language loss in the second generation, Sociology of Education, 71, 269-294

Projektteam der Technischen Universität Chemnitz und der Friedlich-Schiller-Universität Jena (Eds.) (2010), Chancen wichtiger Entwicklungsschritte: Viel zu gewinnen, wenig zu verlieren - Regulation biographischer Übergänge bei Migranten der zweiten Generation in Deutschland, Express-Druckerei, Jena

ROTHWEILER, M. (im Druck) Spezifische Sprachentwicklungsstörungen bei mehrsprachigen Kindern. Schwerpunktheft bei Sprache. Stimme. Gehör

Page 294: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

294

ROTHWEILER, M., CHILLA, S. and BABUR, E. (2010), Specific Language Impairment in Turkish. Evidence from Turkish-German successive bilinguals, Clinical Linguistics & Phonetics, 540-555

SCHULZ, P. and TRACY R. (2011), Linguistische Sprachstandserhebung - Deutsch als Zweitsprache, Hogrefe

SIEGAL, M., MATSUO, A. and POND, C. (2007), Bilingualism and cognitive development: evidence from scalar implicatures, in Yukio OTSU (Ed.), Proceedings of the Eighth Tokyo Conference on Psycholinguistics, Tokyo: Hituzi Syobo, 265 – 280

SIEGAL, M., SURIAN, L., MATSUO, A., GERACI, A., IOZZI, L., OKUMURA, Y., ITAKURA, S. (2010), Bilingualism Accentuates Children's Conversational Understanding. PLoS ONE 5(2): e9004. doi:10.1371/journal.pone.0009004

THORDARDOTTIR, E., ROTHENBERG, A., RIVARD, M.-E. and NAVES, R. (2006), Bilingual assessment: Can overall proficiency be estimated from separate measurement of two languages? Journal of Multilingual Communication Disorders, 4, 1-21

WONG FILLMORE, L. (2000), Loss of family languages: Should educators be concerned?, Theory into Practice, 39, 203-210

Page 295: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

295

Katılım: Tekdilli İletişimden Çokdilli İletişime Giden Yol1

Hartwig BACKENHAUS ve Fırat DENKLİ

Giriş

2-4 Mayıs 2013 tarihlerinde Antalya Akdeniz Üniversitesi’nde yapılan 2. Alman-Türk Bilimsel İşbirliği Forumu’ndaki afişimizi, çözüme ulaş-tırıcı ve hedef odaklı bir kavram olarak „katılım“ üzerine hazırladık. Başlıkta belirttiğimiz tekdilli iletişimden çokdilli iletişime giden yol, deneyimlerimize göre, çoklu iletişim ve etkileşimli iletişim alıştırma-lardan geçerek katılım bağlamında 7 temel kavrama ulaşmaktadır:

Dönüşsellik

Sosyal iletişim Ufuk genişletme

Dilsel duyarlaştırma

Perspektif zenginliği Bilişsel gelişme

Kendini tanıma yetkinliği Posterimize çoklu iletişim alıştırmaları olarak bir seçki listesi koyduk:

Düzen şarttır Konuşlanma çizelgesi Kültürlerarası Harita Dilsel Özgeçmişim

Adımın öyküsü ve diğerleri…

1 II. Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Forumu’nda poster bildiri olarak sunulmuştur.

Page 296: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

296

Şekil 1: Sunduğumuz Poster

Page 297: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

297

Bir örnek oluşturması için alıştırmalardan biri olan „Dillerim, Beklentilerim“ adlı dilsel özgeçmiş etkinliği tarafımızdan çalıştayda tanıtıldı. Birkaç başka alıştırmayı da „katılım“ kavramı ana başlığıyla bu yazımızda irdeleyeceğiz. Bunu yaparken bir bütünsellik oluşturan, okul eğitimi kapsamında çoklu iletişim alıştırmaları yıllardır okulu-muzda, yani „Vor dem Holstentor“ adlı akşam okulunda zaten uygu-lanmakta. Bunun ardından bir dizi alıştırma tanıtılıp çalıştayın gün-demdeki „çokdillilik“ konusu içinde değerlendirilecektir.

Burada çalışmanın bir kavramı olarak ele aldığımız „katılım“, faz-la soyut ve kuramsal biçimde irdelenmeyecek. Önce „kültürlerarası“ olarak nitelenen bu alıştırma taslağının (farklılıkların birlikteliğiyle zenginleşen bir dünya – A World of Difference)2 çözümsel yaklaşımına uygun olarak her kurumun uygulamada nasıl ve hangi sonuca ulaş-mak istediği göz önünde bulundurularak tanımlanması gerekir. Hitap ettiğimiz gruplar için hangi katılım biçimleri öne çıkmaktadır? Biz onlardan ne tür katılım bekliyoruz? Bu bağlamda hitap ettiğimiz bu kişiler ne tür bir beklenti beklentisi içindedirler?

Akşam okulunda bizim için asıl amaç, yeni sınıflarda ve aynı dö-nemde okula başlayan gruplarda iletişimin yoğunlaşmasına odaklan-maktır. Bu şekilde hemen ders yılının başında yapılan her bir alıştırma birimi öğrencileri bir buzkıran misali kıvamına getirir. Ayrıca öğrenci-lerin birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlayan çoklu iletişim alıştırma-larımız, Hamburg Eyaleti Eğitim Yasası’nda belirtilmiş olan eğitim ve öğretim yönetmeliği kapsamındadır.

Okulun görevi, öğrencileri şu konularda yetkin ve duyarlı kılmaktır: - Diğer insanlarla ilişkileri, saygı, hoşgörü, adalet, dayanışma ve cin-

siyet eşitliği ilkelerine göre düzenlemek; kendisi ve başkaları için so-rumluluk üstlenmek.

- İnsana değer vermekle yükümlü olan demokratik bir toplumun oluş-turulmasına katkıda bulunmak; kültürlerin barış içinde yanyana ya-şayabilmeleri, tüm insanların eşitliği ve yaşama hakkı için mücadele-ye omuz vermek.

2 http://archive.adl.org/education/edu_awod/default.asp

Page 298: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

298

- Kendisinin olduğu kadar diğer insanların beden ve ruh sağlıklarını da korumak.

- Doğal çevrenin sahiplenip korunması için başkalarıyla birlikte so-rumluluk almak. (Hamburg Eyaleti Eğitim Yasası’nın 19 Şubat 2013 tarihinde kaleme alınmış 2. maddesi uyarınca).

Aşağıda ayrıntılarıyla açıklanan alıştırmalar 5 yılı aşkın bir süre-

dir “Sekundarstufe 1” (İkincil Aşama 1) olarak nitelenen ortaöğretim baslangıç sınıflarında yılda 2 kez yapılmaktadır. Şimdilerde çalıştayın “Sekundarstufe 2” (İkincil Aşama 2) düzeyine de (orta öğretimin üst sınıfları) uyarlanması için çalışmalar sürdürülmektedir.

1. Dil-Duyarlaştırma: Düzen Şart – Ama Hangi Düzen?

Anlamak – sadece yapısalcı bağlamda değil – öyle ya da böyle ama bir şekilde „anlaşılmaz“ ile „anlaşılmadı“ arasında bir yerlerde gerçekle-şir. Dil, görecelidir. Dil felsefesi ilintili klişe ve anlamak-anlamışlık çelişikisi üzerine sadece bu kadar söz söyleyip geçelim. Ne var ki, ak-şam okuluna başlarken düzenlediğimiz çoklu iletişim etkinliklerinde, „zaten değişen bir şey yok“, „karşımdaki kişi nasıl olsa kendine göre bir şey anlar“ veya „beni kimse anlamıyor“ gibi söylemler içeren dilsel görecelik deneyimi değil, görelilik deneyimidir öğrencilerimizin algılanabilir ilk tepkilerinden biri.

“İkinci öğretim” diye tabir edilen haricî mezuniyetlerin (akşam okulu, gece lisesi, açık lise gibi) henüz ilk günlerinde yani ders yılı başındaki „sınıf öğretmeniyle 3 gün“ diye anılan ve sınıf öğretmenle-rinin yeni öğrencilerini sınıf içi düzenlemeleriyle ilgili bilgilendirme ve „tanışma“ için değerlendirdiği günlerde, dört derslik bir blok süresi içinde öğrencilerle beş etkinlik yapıyoruz. Çoklu iletişim alıştırmasının amacı, çok kısa bir sürede (240 dakika) öğrenciler arasındaki iletişimi sağlamaya çalışırız ki, birlikte çalışma için gerekli olan güçlü bir güven ortamı oluşsun. Böylelikle öğrenciler bu ortamda hoş karşılandıkları hissiyle huzurlu da olurlar.

Page 299: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

299

Dil kullanımından feragat etmek (çelişki gibi görünse de) Dile karşı duyarlı kılar.

„Düzen şart“ adlı ilk alıştırmada öğrencilerden, değişik formas-yonlarda dil kullanmaksızın durmaları istenir. Odayı ikiye böldüğü ve büyük ile küçük arasından geçtiği varsayılan hayalî bir çizginin üstün-de boy sırasına göre dizilirler. Bunun basit bir alıştırma olduğu düşü-nülebilir, lâkin bu etkinlik, dikkatleri, çoğu zaman gözardı edilen bir dile, vücut diline yöneltir; sözkonusu dil burada bedensel belirtileri algılama ve adlandırma olarak zuhur eder.

Etkinliğin ikinci aşamasında öğrenciler yaşlarına göre sıralanırlar. Artık sadece dış görünüşe bakarak doğru düzeni kurabilmek mümkün değildir. Öğrenciler kendi aralarında anlaşmak zorundadırlar - dil kullanmaksızın! Birbirleriyle işaretleşirler ya da avuçlarına sayılar yazarlar. Bu arada tabii eğlenceli yanlış anlamalar da olacaktır.

Bir sonraki aşamada öğrenciler bu kez, önce önadlarına, sonra so-yadlarına göre dizilirler çizgi boyunca. Dil kullanmama koşulu bu kez işi daha da güçleştirir. Burada bazı küçük hilelere başvurmadan alış-tırmanın sonu gelmez.

„Düzen şart“ alıştırması ‘uyarlama’ ilkesine dayanır. Dil kullan-mamakla, dil bizatihi konunun kendisi olur çıkar. Okulda başat dili konuştuklarından ötürü dili marjinalleşmemiş öğrenciler, dilden yok-sun olmanın ne anlama geldiğini hissederler. Öte yandan ders esna-sında anadillerine ilgi gösterilmeyen kesime mensup öğrencilerin ise çokdilli deneyimleri onaylanmış olur.

2. Ufuk Genişletme: Konuşlanma çizelgesi

„Bulunduğumuz odada, yerde dört yöne göre açılmış bir harita oldu-ğunu gözünüzün önüne getirin. Ve farzedelim ki bu harita Hamburg şehir planı olsun. İşte şurada, tam ortada “Vor dem Holstentor” akşam okulu var. Peki odanın herhangi bir yerinde dikilerek bu sanal harita-da, Hamburg’un neresinde oturduğunuzu belirtebilir misiniz? Katı-lımcılar hayal güçlerini kullanarak ama “komşu”ya da danışarak oda-da konuşlanırlar. Herkes katılır oyuna. Herkes sanal haritadaki adresi-ni bulduğuna ve komşusuyla yaptığı son istişarenin ardından kararın-

Page 300: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

300

dan emin olunca çevreye göz gezdirilmeye başlanır. Kısa okul yolları olsa da çoğunluk epeyi uzaktan gelir; hâttâ insanı hayrette bırakan tarzda komşu eyaletlerden gelenler dahi vardır, zira buralarda bu tür-den akşam okulları bulunmuyor. Bu arada şu tarzda sorulara da her defasında yanıtlar arandığı gözlenmektedir: Kim, kime yakın yerde oturuyor? Nerelerde birlikte yolculuk yapabilecek ekipler kurulabilir? Hâttâ kimlerin evinde çalışma grupları oluşturulabilir?

İkinci turda sanal Hamburg haritası Almanya haritasına dönüşür ve öğrenciler bu sefer doğdukları yere göre konumlanırlar. Kısa sürede anlaşılır ki, Almanya haritası yetersiz kalır, o nedenle ufuk genişletme-sine gidilmesi gerekir. Üçüncü bir turda aynı işlem bu kez anne ve babaların, ardından da büyükanne ve büyükbabaların doğum yerleri gözönünde bulundurularak yapılır. Hamburg’un ne denli göç alan bir kent olduğu böylelikle gözler önüne serilmiş olur. Zira görülür ki, bu sanal ve kültürlerarası haritanın ortasında duran neredeyse hiç yoktur; ve nerdeyse öğrencilerin hiçbiri Hamburg’da doğmamıştır ve soyunda Hamburglu olan hiç yoktur.

“İlgi dairesi“, konuşlanma çizelgesi”nin değişik bir biçimidir: Herkes çepeçevre yanyana dikilir. Yöneltilen her soruya olumlu karşı-lık verecek olanlar bir adım öne çıkar. Bir meslek eğitimi tamamlamış olanların, evli olanların, enstrüman çalabilenlerin tümü vs. her defa-sında bir adım öne çıkar. Özellikle ders yılı başında ilginç başka bir konuşlanma çizelgesi de “Kırmızı Çizgi” adlı uygulamadır: Bir dil konuşabilenler bir adım, iki dil bilenler iki adım ilerler vs. Bir çocuğu olanlar bir adım, iki çocuğu olanlar iki adım öne çıkar vs.. Böylelikle süratle ve fazla çaba gerekmeden ortaya çıkan çapraz bilgiler bilahare teneffüslerde, sonraki günlerde katılımcılara birçok konuşma fırsatı sunar.

„Konuşlanma Çizelgesi“nin bir diğer biçimi olan „kartlar yeniden karılıyor“ alıştırmasında katılımcılar, kimsenin okuyamayacağı şekil-de, üzerlerinde sosyo-ekonomik ve kişisel bilgiler yazılı kartlar çeker-ler ve çizgi boyunca dikildikleri yerden birer adım ilerlemek suretiyle bütün sorulara kağıtta belirtilen rollerine uygun karşılıklar verirler. Örneğin bir hesap açtırabilirim; anne veya babamın cenazesine gidebi-

Page 301: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

301

lirim; istediğim herhangi bir diskoteğe gidebilirim. Doğduğum ülkede tatil yapabilirim. Yaygın kullanılan bir tarife üzerinden arabama sigor-ta yaptırabilirim. Kendi seçtiğim bir doktora gidebilirim. Şunu ya da bunu yapabilirim; ya da yapamam. Soruların ardından neden bazı oyuncuların daha ileri gittiği ya da diğer bir kısmının daha geride kal-dığı üzerine tahminler yürütebiliriz.

Konuşlanma çizelgesi, kişisel yaşam koşullarıyla toplumsal koşul-ların ne denli girift olduğunu gösteriyor. “Kartlar yeniden karılıyor” alıştırmasında özellikle toplumda insanlara ne denli farklı davranıldığı gözler önüne serilirken, diğer alıştırma biçimleri, okul içi iletişimin yoğunlaşmasına hizmet ediyor. İkinci dilleri Almancayı az bilenler çekinmeden bunu gösteriyorlar. Daha sonra başlayan muhabbet or-tamlarında kendi dil bilgilerini geliştirme olanağı buluyorlar.

Bu çalışmada tanıtılan çoklu iletişim alıştırmalarının bir çoğu gibi „konuşlanma çizelgesi“ de katılımcıların her birinin söz almasını, ko-nuşmanın ve dolayısıyla iletişimin bir halkası olmasını önemli bir öl-çüde garanti eder. Artık burada sorunsuz bir katılım ortamı elde edil-miştir; herkes konuşup fikir yürütebilir.

3. Perspektif Zenginliği: Dillerim, Beklentilerim

„Dillerim, beklentilerim“ alıştırmasında, dilsel özgeçmiş bileşenleri beklenti beklentileri ile ilişkilendirilir ve geçmiş ve gelecek birbiriyle bağlantılandırılır. Dilsel biyografya görünür kılınır ve okula gitme durumunu güçlendirecek niyet, hedef ve beklentiler tasarlanır, hatta tanımlanır. Bu alıştırmada, var olan beklentilere, üstlenilen roller yar-dımıyla mesafe konmaya çalışılır:

• Akşam okulunda geçireceğim vakit bana ne getirecek? • Bu süre içinde okuldan ne bekliyorum? • Bu süre içinde öğretmenlerimden ne bekliyorum? • Sınıf arkadaşlarımdan beklentilerim nelerdir? • Ve onların benden ne beklemelerini bekliyorum? • En nihayet kendimden ne bekliyorum? Belki bir gözlemi de peşinen dile getirmek doğru olacak: Dilsel

biyografya bağlamındaki çeşitlilik apaçık ve çoğu zaman beklenti bol-

Page 302: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

302

luğuyla doğru ilintilidir; öyle ki, perspektif zenginliği her iki cihette zuhur eder. Alıştırmayı zaten afişimizde de tanıttık: Öğrenciler ilk aşamada, yaşamlarında rol almış olan her dili bir renkle özdeşleştirir-ler. Belirledikleri renkleri de kabaca çizilmiş olan bir vücuttaki bölgele-re ya da onu örten giysilere iliştirilir. Bu aşamada çizimle ilgili başka herhangi birşey yapmaları da istenmez, ancak böyle bir istek gelirse evet. Görüyoruz ki, dille ilgili kimi olumlu ya da olumsuz yaşanmışlık-lar sonucu edinilmiş değerler, sık sık öğrencileri, hangi dillerin kendi-lerinden beklendiği sorusunu yöneltmeye sevkeder. „Büyükannemle konuştuğum gibi de olur mu?“ Tüm dilleri söylemeleri gerekip ge-rekmediğinden emin olamazlar. Hele önlerine konan beş çizgi yetersiz kalırsa! Aralarında çokdilli olanlar genellikle okuldaki yabancı dil derslerini atlar. Acaba önemsemediklerinden mi? Ancak sunum veya değerlendirme aşamasına gelindiğinde yönelttiğimiz ek sorularla bu konuya değiniriz. Örneğin şöyle: “İngilizce’nin, gündelik yaşamınız-daki yeri nedir?” – “Okulda İngilizce dersi vardı. İngilizcem oldukça iyi diyebilirim.” Ya da şöyle: “Lehçe mi? Yalnız iki yıl konuştum Leh-çeyi. Afganistan’dan Almanya’ya gelirken...”

Sunum ve değerlendirme bölümünde öğrenciler dilsel biyografyalarıyla ilgili bilgiler verir, hangi dilleri vücut resminde ne-den o renkle göstermeyi tercih ettiklerini açıklarlar. Yaratıcı çözümler beklenir kendilerinden. Bu arada neredeyse kalıp haline gelmiş çö-zümler gözlenir: Bu aşamada ulusal renkler ya da geldikleri ülkenin bayrağının renkleri kullanılır, örneğin ayyıldız tasarımı gibi. Renklerin vücuda dağılımı belli yüzdeler gösterir, renge belenen giysiler işlevle-riyle ilintilenir, koruyucu ya da ısıtıcı özelliklerinde olduğu gibi. Vü-cudun yürek, el ya da ayak gibi belirli bölüm ya da organları metaforik bağlamda değerlendirilir. Çokdilliliğe ve perspektif zenginliğine karşı saygı gösterilmesinde önemli olan, sunumun hemen ardından soru yöneltme fırsatı verilmesidir.

Page 303: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

303

4. Bilişsel Çoğalım

Çoklu iletişim alıştırmalarında aşağıdaki yöntemlerle çalışıyoruz: • Deneyim odaklı yöntem • Bilişsel yöntem • Biyografik yöntem • Rol veya plan oyunları ders yöntemi • Görsel, yaratıcı ya da anlatıcı yöntemi3 A. “Düzen şart“ alıştırmasının temelini, insanın kendi anadilinin

başat dil egemenliğinde önemsenmemesinin nasıl bir şey olduğunu, konuşmaksızın ve adeta vücudunun her bir hücresinde hissederek öğrenmesini sağlayan, deneyim odaklı yöntem oluşturur. Bu yöntem, dil yitiminin gerçekçi bir kurgusunu üretip onun üstesinden gelir.

B. Konuşlanma çizelgesi: Bu ikinci yöntem de vücut ile çalışır ama

onun belirli özellikleriyle değil. Bu yöntemde katılımcılar dikilmek suretiyle birşeyleri dile getirirler. Kendilerine yöneltilen soruları, me-kândaki konumları itibariyle ve diğer katılımcıların bulundukları yer-lere kıyasla yanıtlarlar.

C. „Dillerim, beklentilerim“ alıştırması biyografik yöntemle çalı-

şır. Adeta ortadan kırılmış bir tablo sunan araç ile çalışmaktır bu. Kaba hatlarıyla çiziştirilen bir eskiz perspektif değişimine uğrar, özünü yan-sıtma pratik bir hal alır. Böylece kimlik ve saygınlık önem kazanır.

D. Yöntem kurallarına gelince: Burada değinilen değişik yöntem

çeşitliliği karşısında, öğrenciler alıştırmalara başlamadan önce açıkla-nan tek bir yöntem vardır: S-E-R-A Yöntemi.

S – Stimulation (uyarım) / Simulation (canlandırma) E – Erfahrung (deneyim) / Experiment (deneme) R – Refleksiyon (yansıtma) / Resolution (çözünürlük)

3 Susanne Ulrich / Florian M. Wenzel: Praxishandbuch Sprache macht Demokratie:

politische Bildung in der Einwanderungsgesellschaft. Katkıda bulunan: Doerthe Winter; Karikatürler: Roland Bühs. Schwalbach/Ts. 2006, s. 57 ve devamı.

Page 304: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

304

A – Auswertung (değerlendirme) / Analiz (çıkarsama) Bu yöntem daha üstteki kılavuzu oluşturur. Kolay anlaşılır özelli-

ğiyle her an kendisine başvurmaya uygundur; şimdi buradayız ve şu yöntemsel adımı atıyoruz dercesine. S-E-R-A yöntemi bu anlamda tüm katılımcılar için saydamlık getirir. Metodolojik anlamda S-E-R-A yön-temi, etkinlikler için bir yöntemden çok bir yol haritasıdır. Düzenlenen etkinliğe güvenilir bir kullanıcı düzlemi, kolay özümsenebilir bir yapı getirmesi açısından pragmatik ve seminerlerde kullanılmaya uygun yararı yanında, S-E-R-A yönteminin sade biçimi, genel toplumsal de-ğerlendirme mantığına aykırı katkılara açık bir üretim mantığını yansı-tır. Alıştırmalarda birbirimizden çok şey öğrenmek arzusundayız. Bir-birimize ilgi gösteriyoruz. Alıştırmalarda şu önplandadır: üstünkörü olan, tesadüfi olan, çok az görünen, neredeyse görünmez olan, sisli olan, bütünsel olmayan; bütün bunlar, çoklu iletişim alıştırmaları sıra-sında katılımcıların birbirleriyle ilişki kurabilmesinin önünü açar. Bi-limsel üretim mantığı değil, öncelikle söylenmemişi söyleten sanatın mantığı bu alıştırmaların temelini oluşturur. Çünkü bu bileşimin teme-linde, öğrencilerin, hâttâ eğitimden uzak kalmış olanların, aile orta-mında konuştukları dillere yeterince saygı göstermeyenlerin, bir dil bulması, o dile kenetlenmesi yatar. İmbikten geçip damıtılan şu bilgi kalır geriye: Ne söylemek istersek isteyelim, ya anlaşılacağız ya da anlaşılmayacağız.

Yöntemsel müdahalenin amacı sadece, iletişimin desteklenmesi ve yoğunlaştırılmasıdır. Özellikle yeni girdiğimiz, henüz tanımadığı-mız bir toplulukta, sürekli aynı olguyla karşılaşırız: Öğrencilerin ara-sında girişken, patavatsız, fiyakalı olanlar hangileriyse hep onlar lafın ucundan tutar. Bunlar çoklu iletişim alıştırmalarına dahi geçmeden, henüz tanışma aşamasında öne çıkardı. Veya eğitmenler giriş ve açılış konuşmaları yaparlardı. Öyle veya böyle, her ikisi de yıpratıcıydı, üs-telik de eğitmenler dahil herkes için.

S-E-R-A yöntemsel temel kurgusu çokyönlü ve çokkatmanlıdır. Alıştırma programı, farklı bölümlerden oluşur ve herbiri kısadır. Kal-be, beyne ve ellere hitabeden, katılıma ve dil çeşitliliğine yönelik alış-tırmalar vardır bunların arasında. Herkes bu alıştırmalara katılabilir.

Page 305: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

305

Burada eğitimin büyük hedefi olan “toplumsal paylaşım” ya da Ham-burg Eyaleti Eğitim Yasası’nda belirtildiği üzere, ulaşılması istenen “toplumsal yaşamda birlikte iş kotarmak” hedefinin küçük küçük ör-nekleri gerçekleşmektedir. Her defasında yeni öğrencilerle yıllardır yürüttüğümüz çalışmaların ardından sonra şunu rahatlıkla ifade ede-biliriz: Bütün öğrenci grupları, birer çalıştayı andıran bu tür çalışmala-rın yorucu ama bir o kadar da verimli olduğu yönünde görüş bildir-mişlerdir.

E. “Karar”, rol ya da plan oyununa göre kurgulanmıştır: Verilen

bir ödev canlandırma yapılarak etkileşim içinde çözüm yolları aranır, önce küçük grup içinde, sonra bütün katılımcılarla birlikte. Burada “kendimi onun yerine koyuyorum“ diyebilmektir mesele.

F. “Adımın öyküsü” hem biyografik hem de anlatımsal yöntem-

den yararlanır. Burada, “sen de varsın bunun içinde!” mesajı verilir. Anlatıda eşleşmeler birbirine karışır, ilişkilendirme olanakları sunulur ve alıştırma, öğrencilerin karşı-sorularıyla sonuçlandırılır. Aynı za-manda tek tek bireyler odağa yerleştirilir. Ketumlaşmış diller açığa çıkar, beklenmedik dil birliktelikleri oluşturulur.

G. „Kurban/Fail“ alıştırması bilişsel yönteme uygun olarak yapılır:

Burada, odakta, kişinin kendini yazıya dökmüş hali ve ferdî içebakışı ile yine kendisi bulunur. Bu yöntem, katılımcıları kendi deneyimlerinin öznesi yapar. Hâttâ bu, kendilerini nesne olarak görmeleri durumunda da geçerlidir, örneğin kurban oldukları hissine kapıldıklarında.

5. Dönüşsellik: Karar

Öykünün kahramanlarından Nina’nın adıyla da anılan “karar” alıştır-masında öğrencilerin, zor durumda bir karar vermesi gerekir. Nina ikilem içindedir, zira bir ırmak onu nişanlısından ayırır. Ancak genç kadın sevdiğine ulaşmak için her şeyi göze alır. Alıştırma yapılırken ilk aşamalarda öğrencilerin her biri münferit karar verir ve bu kararlar son-

Page 306: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

306

raki aşamalarda kararlarını grup içinde anlatırlar. Son aşamada ise grup-ların vardıkları sonuçlar ortaya konur ve sonuçlar tartışmaya açılır.

Bu alıştırmada öğrenciler, değerlerin hem bireysel hem de ortak-laşa ortaya konabileceğinin ayırdına varırlar. Bir de değerlerin, ne ber-rak veya tartışmasız ne de sarsılmaz veya geri alınamaz olduğu bilin-cine varırlar. Alıştırmanın diğer hedefleri arasında farklı değerlere ayrım yapılmaması, değerler rekabetinin apaçık farkedilmesi, kendi görüşlerinden farklı yaklaşımlara açık olma, değişime hazır olma gibi olgular sayılabilir. Öğrenciler, kendi edindikleri ve gelenekten gelen değerlerin bir yerde toplum tarafından kendilerine yansıtılmış oldu-ğunu da keza kavrarlar.

Alıştırma yaklaşık 60 dakika sürer. İlkin öykü sesli biçimde öğ-rencilerden biri tarafından okunur ve öyküyle ilgili basit eskizler tepe-gözden yansıtılarak görsellik sağlanır. Öykünün tüm kahramanları burada yerlerini alır. Öykünün özünün anlaşılmasına yardımcı olacak sorulara açıklık kazandırılır, değerlendirmeyle ya da görüş almayla ilgili sorular sonraya bırakılır. Olası yanlış anlamaların önünü almak için, öykü tekrar okunur.

Kısa süren bir münferit çalışma safhasında, belli bir soru gözönünde bulundurarak öğrencilerin her birinden iki dakika içinde öykünün kahramanlarından beşinin davranışlarıyla ilgili olarak 1-5 arasında (1 = en iyi, 5 = en kötü) notlu bir değerlendirme yapmaları istenir. Soru şudur: Sizce burada etik açıdan en tutarlı, en faziletli ya da en faziletsiz kim davranmıştır?

4-5 kişilik öğrenci öbekleri 20-30 dakikalık bir grup çalışmasında kişisel görüşlerini sırayla sunup bunlar üzerine tartışırlar. Bunun he-men ardından her grup kendi içinde çizelgedeki sırayla ilgili bir uz-laşmaya varmaya çalışır. Gruplara bunun için üzerlerinde öykü kah-ramanlarının adlarının yazılı olduğu farklı renklerde kartlar dağıtılır. Bu çalışma için verilen süre bitince bu küçük gruplar, renkli kartları tahtaya dizerek vardıkları sonucu kısaca gerekçelendirirler. Yanyana dizilen kartlardan da görülecektir ki, her grup Nina’nın, Paul’ün, Marc’ın, Maria’nın ve Georg’un dürüstlüğü hakkında farklı kararlara

Page 307: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

307

varmıştır. Buradan da, farklı değer yargılarıyla ilgili genel bir tartışma-ya geçilir.

Öykü: Nina 25 yaşlarında genç bir kadındır. Bir kaç aydan beri Paul ile nişan-

lıdır. Ancak Nina bir sorunla karşı karşıyadır: Kendisiyle nişanlısı arasında akan amansız bir ırmak vardır. Sıradan değil, aç timsahlarla dolu, geniş bir ırmaktır bu. Nina, ırmağı nasıl aşabileceğini düşünür. Kayık sahibi bir tanı-dığı gelir aklına. Bu adamın adı da Marc olsun. Nitekim, Nina ona gider ve kendisini karşıya geçirmesini rica eder. Marc ona der ki: “Olur, seni karşıya geçiririm ama geceyi benimle geçirirsen.” Bu ahlaksız teklif karşısında şaşkına dönen Nina en iyi arkadaşı olan Maria’ya gider ve olanları ona anlatır. Maria’nın yanıtı da şudur: „Seni anlıyorum ama sorun senin, benim değil.“ Bunun üzerine Nina tekrar Marc’a gitmeye ve geceyi onunla geçirmeye karar verir. Sabah olunca Marc onu ırmağın karşı yakasına geçirir. Nina ile Paul büyük bir sevinçle buluşur. Ama düğün arifesinde Nina, ırmağı nasıl aştığını Paul’e söylemesi gerektiği hissine kapılır. Paul anlatılanları dinledikten sonra şöyle karşılık verir: “Seninle evlenmem artık. Yeryüzünde son kadın sen kal-san da artık seninle evlenmem.” Bir çıkış yolu bulamayan Nina çaresizlik içinde, bu kez Georg’a anlatır olup bitenleri. Georg, Nina’nın anlattıklarını dinler ve şöyle der: “Pekâlâ Nina, her ne kadar seni sevmiyor olsam da seninle evleneceğim.” Öykü de böyle biter.

Çözümleme veya değerlendirme aşamasında, önce grup çalışma-

sı bölümündeki sorular tüm grup üyeleri tarafından tartışılır: Tek tek gruplarda uzlaşma nasıl sağlandı? Tam olarak nasıl başardınız bunu? Grup tartışmasında yol alınmasını sağlayan güç neydi? Engelleyici olan neydi? Çoğunluk görüşünden sapma olduğunda ne yapıldı? Su-num tahtasına asılan sonuçlar açısından da kabaca şöyle bir yol izlene-rek çalışma sürdürülür: Değerlendirmeler birbirinden ne kadar uzak-laşıyor? Değerler sıralamasında ne gibi ortak noktalar saptanabiliyor? Bu örtüşmelerle ortak görüşe varıldı mı?

Yapılan değerlendirmenin ardında hangi genel, toplumsal, kültü-rel, dinsel, tarihsel bağlamda koşullanmış değerler ve kurallar vardır?

Page 308: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

308

Burada hangi bireysel değerleri gözlemleyebiliyorsunuz? Bunların nereden kaynaklandığını düşünüyorsunuz? Bu değerleri ve kuralları kim koyuyor? Bunların bağlayıcılığını kim belirliyor? Okulda, değer çeşitliliği ve değerler çatışmasıyla nasıl başa çıkıyoruz?

Okulda kendini gözleme, tartışmanın canlı olmasını sağlar. Eğer bu canlanma daha önce olmamışsa en geç cinslerle ilgili sorular geldi-ğinde biçimlenir. Cinslere yüklenen roller ve bununla bağlantılı değer-ler, çoğu zaman ateşli tartışmalara kıvılcım olur. Bu alıştırmaların öğ-rencilerce çok ciddiye alındığını söylemeden de geçmeyelim. Canlan-dırmayla sağlanan yapay bir ikilem ortamında, hangi sınıf arkadaşla-rıyla daha iyi çalışabileceklerini ve tahminen hangileriyle daha iyi anlaşabileceklerini deneme suretiyle görürler. Okulumuzun „başarılı öğrenme“ temel hedefini yakalamak isteyen bizler için de dört derslik alıştırma bloğumuzun sondan bir öncekisi olan bu alıştırma, oldukça önemlidir. Çünkü bu alıştırma içe bakışı, toplumsallığa dönüştürür. Katılımcılar, önce kendi değer yargıları üzerine düşünüp daha sonra büyük toplantıda bunlar üzerine konuşunca ve görüşlerini tartışmaya açınca artık birer toplumsal özneye, aktöre ya da buradaki anlamıyla katılımcıya dönüşürler.

6. Sosyal İletişim: Kurban-Fail / Fail-Kurban

Öğrenciler, üzerlerinde zaman baskısı olmadan bir kağıda, dört bölüm altında madde madde aşağıda verilen bilgilere dayanarak geçmişte yaşadıkları durumları not ederler:

• Dilimi kullanma biçimimle başkalarını kırdığım an. • Dillerini kullanma biçimleriyle başkalarının beni kırdığı an. • Başkalarının dil yarasına maruz kalması ve benim de buna

karşı çıktığım an. • Başkalarının dil yarasına maruz kalması ve benim de buna hiç

karşı çıkmadığım an. Henüz başlarda katılımcılara, ilk bölümlerdeki yalnız çalışma

aşamasının ardından öğrencilerin birbirlerine karşı güven kazanıp kişisel bilgileri paylaşabilmeleri için daha sonra ikili konuşmalara geçi-

Page 309: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

309

leceği bildirilir. Ayrıca söylenenlerin burada kalacağı ve neyi ne denli söyleyeceklerine kendilerinin karar vereceği özellikle belirtilir. Dolayı-sıyla sözkonusu kağıt, kesinlikle araştırmacı tarzında bir soruşturma ya da bir „tinsel striptiz“ değildir. Bazı öğrencileri buna rağmen kuşku kemirse de, bazıları da dikkatleri üzerine çekmek için büyük bir an-latma hevesiyle ortaya atılır. Ama bu konuların sınıf toplantısında yeri olamaz.

Bu alıştırmanın amacı, toplumsal kontekste sarfedilen sözlerin, sahibince kontrollü kullanıldığının ve kullanılmaması gerektiğinin ayırdına varmaktır. Nitekim birkaç saatlik iletişim alıştırmalarının ardından katılımcıların her biri, kendisine güvenebileceği birer sınıf arkadaşıyla eşleşir. Güven, küçük bir sınamadan geçtikten sonra okul boyunca birlikte geçirilecek günlerde kalıcılığını korur. Ama belki de daha ilk günün akşamında, bunun büyük bir olasılıkla pek de öyle olmayacağı anlaşılır.

Sonra kâğıdın bir tarafı kurbana diğer tarafı da faile yönelik ol-mak üzere ikiye ayrılmıştır. Ancak her iki bölüm de aktif ve pasif ta-nıklıklara yer açmak üzere tekrar ikiye bölünür. Yöntem gereği yapılan bu düzenleme, toplumsal iletişim için gerekli hareket alanını sağlar. Hemen hemen her şey olabilir ama hiçbir şey de olmak zorunda değil-dir. Bu ise uygulamada şu anlama gelir: Öğrenciler, yukarıda aktarılan durumları anahtar sözcükler veya kavramlarla belirleyecekler ve ar-dından dışarıya yansımayacak diyaloglarda bu durumlarla ilgili konu-şacaklardır. Böylelikle konuştukları kişinin de benzer durumlar yaşa-dığına ve neredeyse tüm katılımcıların bir zamanlar hem kurban hem de fail konumunda bulunmuş olduğuna tanık olurlar. Giderek herkes kurban veya fail rolüyle özdeşleşir. Hem kurban olarak uğradığı hem de fail olarak yol açtığı haksızlığı iyice kavrarlar; kendilerinin adalet diyalektiğinin özneleri olduklarının ayrımına varırlar. Bu da, özellikle birlikte ders yaptıkları grup içinde ileride çıkabilecek anlaşmazlıklar bakımından değerli bir bilgidir.

Page 310: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

310

7.Kendini Tanıma Yetkinliği: Adımın Öyküsü

Sözgelimi öyküm şöyle: Adım Hartwig. Adım Ortaçağ Almancası’ndan geliyor ve „hart”

(güçlü) ile „wîg” (savaş) köklerinden oluşuyor, tıpkı „Schleswig“ veya „Gerhart“ adlarında olduğu gibi. Yani adım aşağı yukarı „cengâver“ veya „güçlü savaşçı“ anlamına gelir. Ama adımın bana pek uymadığı-nı düşünüyorum. Çünkü ben ne fazlaca cesurum ne de savaştan hoş-lanırım.

Aslında bana başka bir ad vermeye niyetlenmişler, dedemin adını. Ama ben doğduğumda anne ve babam – ailede anlatılanlara bakılırsa – büyükannem ve büyükbabamla kavgalıymışlar. Küçük bir tartışma, aslında çok ciddi olmayan bir şey. Anlaşmazlık kısa süre sonra gide-rilmiş ama iste o sırada dedemin adını almayacaktım. Ne olacaktı o zaman adım? Zaman da geçip gidiyordu bir yandan. Sonuçta – bana öyle geliyor ki – akla ilk gelen isimde karar kılınmış. Yani babamla adaş olmuşum. Birbirine bu denli yakın olan iki kişinin aynı adı taşı-masının aile içi iletişimi olumsuz etkileyebileceği düşünülebilir. Ama öyle olmadı hiç. „Hartwig!“ diye seslenilecek olursa ses tonundan beni mi babamı mı kastettikleri her zaman kolayca anlaşılabiliyordu. Aynı adı taşımak sadece telefonda yanlış anlamalara, karışıklıklara veya gülünç durumlara neden oldu.

Adımdan pek de memnun olmadığım bir dönem vardı hayatım-da. Aslında kendimden ve çevremdeki pek çok şeyden memnun ol-madığım bir dönemdi bu. Bir başka deyişle ergenlik çağımdı bu. Ama bir süre sonra bu dönem de geçti ve ben adımdan oldukça memnun-dum; sanırım özgün olduğundan. Aslına bakılırsa adımı kimse değişti-rerek seslenmedi bana ya da bir lâkap takılıp dalga da geçilmedi be-nimle. Kız kardeşim küçükken daha kolay seslenebilmek için adımı değiştirmişti. Ama ne olduğunu burada anlatmaya niyetim yok.

Adımdan dolayı hiç dezavantaj yaşadım mı? Bildiğim kadarıyla: hayır! Tahminime göre adım, Almanya’nın yerli halkının bir üyesi olduğumu açıkça belli ediyor. Yalnız bir keresinde İsrail’de, farklı kibbutzlarda kaldığım sıralarda bazı kibbutz sakinleri kökenim ve adım nedeniyle benimle ilişki kurmaya yanaşmadılar. Bunun dışında,

Page 311: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

311

güzel bir dairede oturmama, iyi bir meslek edinmeme veya saygıdeğer bir birey olarak kabul görmeme önayak olacak bir adım olsa gerek.

Sonra bir ara, birkaç aylığına Portekiz’de çalışırken adım kısaca Arturo olmuştu. Bir araştırma nedeniyle ABD’de bulunduğum sırada ise kendimi Harry diye tanıtmıştım. Bunun nedeni ise İngilizcede uya-nabilecek “kalp-peruk” şeklindeki yanlış çağrışımın önüne geçmekti.

Aile bir yana bırakılacak olursa, adımın oldukça seyrek rastlanan bir isim olduğunu düşünüyorum. Ünlü bir adaşım yok gibi. Günü-müzde bir zamanların ünlü binicisi Hartwig Steenken’i bilen birileri olduğunu sanmıyorum. HSV futbol takımının eski oyuncusu Jimmy Hartwig ile ilgili soru soran da yok uzun zamandır.

Bir ismin öyküsü, kendi adımın öyküsü; aslında bazı bakımlardan oldukça aşikâr. İsim sahibi, önce küçük bir soru listesi hazırlar aynı zamanda da aktarmaya karar verdiği bireysel ve biyografik olgular yardımıyla kendisini tanımlar. Adının öyküsünü anlatan, kendi kimli-ğini de anlatım yoluyla açıklamış olur bir biçimde, bu arada kendisine verilen N-soruları (ne / neden / nasıl / nerede vs.) listesine de elinden geldiğince bağlı kalmaya çaba sarfeder:

1. Adım ne? 2. Adımın anadilimde anlamı ne? (Almancası ne?) 3. Adımın dilsel ya da kültürel kökeni nereden kaynaklanıyor? 4. Bu adı bana veren kim? 5. Adımdan niçin memnunum ya da memnun değilim? 6. Adımı geçmişte nasıl değiştirdim? 7. Adım geçmişte nasıl değiştirildi? 8. Adımdan dolayı ne tür olumlu / olumsuz deneyimler yaşa-

dım? 9. Adaşım ünlüler kimler? 10. Ben hangi adları vereceğim? (Evcil hayvanlarıma, çocuklarıma,

gemilerime vs. vs.)? „Adımın öyküsü“ alıştırmasıyla 4 derslik bölüm sona erer ama

öykünün sonu belli değildir, çünkü bizler de öğretmen veya eğitmen olarak kendi adlarımızın öykülerini anlatıp ileride okulda gerçekleş-mesi beklenen işbirliği için gerekli ortama kendi payımıza düşen kat-

Page 312: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

312

kıyı veririz. Öğrencilerin, internette adlarıyla ilgili araştırma yapabil-meleri veya ailelerine adlarının nasıl konulduğuna ilişkin sorular sora-bilmeleri için ertesi güne kadar zaman tanınır. Almanca dersinde öğ-renciler kendi adlarının öykülerini sözlü olarak sunarlar, sonra bunu yazıya dökerler ve enniyahet yazı, bizim SchulComSy adlı dijital sını-fımızdaki kendi profilleri altında yayınlarlar.

Böylelikle „adımım öyküsü“, akşam okulunun başlangıç aşama-sındaki yeni öğrencilerle yapılan çoklu iletişim alıştırmaları ve sonraki aylarda yapılan düzenli dersler arasında bir nevi menteşe görevi görür.

Sonuç

Çıkardığımız sonuç: Akdeniz Üniversitesi’nden Doç. Dr. Erol Esen’in nazik davetini, alıştırma yöntem ve içeriklerini bir kez daha gözden geçirebilmemiz ve gündemin konusu olan „çokdillilik“ olgusuna uy-gun biçimde yeniden düzenleyebilmemiz için bir destek olarak gör-dük. Çalışmalar sırasında zaman zaman ziyaretçilerimizle afiş astığı-mız tahtanın önünde yapıcı konuşmalar yaptık. Sunduğumuz alıştır-malar ilgiyle karşılandı. Örneğin katılımcılar kendi biyografilerini görselleştirdiler veya kültürlerarası haritada bayrakçıklarla işaretleme-lerde bulundular. Böylece herkes birbirinden birşeyler öğrendi. Diya-log kurmakta sıkıntı çekmedik ve yeni ilişkiler kurduk. Herkese açık olan katılım sunumumuzun tahtada net bir ürün olarak ortaya çıktığı-nı ve bu forumun, başka işbirlikler için uluslar ve kültürler arasında bir değiş-tokuşu da keza tetikleyeceğini düşünüyoruz. Burada sadece kaba hatlarıyla sergilenen bu alıştırmaların ileride başka bir fırsat oluş-tuğunda Türkiye’de pratiğe geçirilebileceğini düşünüyoruz.

Page 313: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

313

Şekil 2: Poster sunumu sırasında pek çok ziyaretçi işaret çubuklarıyla yer belirlemesi yaptı.

Page 314: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

314

Kendime Sınır Koymadan ve Çekinmeden, Çoksesli Konuşuyorum:

Çokseslilik ve Çokdilliliğin Gücü ve Kudreti Halil Can

„İnsanlar için ne bir dile tamamen hakim olmak mümkündür ne de ta-mamen aynı dili konuşan bir topluluk vardır. Hiç bir yerde ve hiç bir zaman tam homojen (benzeşik) tekçi bir sistem yoktur; her zaman ve her yerde, sadece son biçimini almamış heterojen (benzeşmez) çoklu sistem-ler vardır. İnsanın kendi diline karşı tutumu, tam bir tek-dillilik tutumu değildir tam tersine tamamlanmamış birçok-dillilik ve çok-dilli tamam-lanmamışlık tutumudur.“ (Wandruszka, 1979: 313) Tipik Örnek I Tek-dilli aile ve tek-dilli ulus-devlet dogması

Türkiye’den işçi göçünün ve artık emeklilik dönemini yaşayan git-gel göçmenliğin öncüsü olarak Gün Ailesi 1960’lı yıllardan bu yana Federal Almanya’da ve Türkiye’de yaşıyor. O yıllarda gi-denlerin çocuklarının döneminde uygulanan ailenin bir araya ge-tirilmesi çalışmalarından sonra süreç içinde metropol kent Ber-lin’de ilk gidenlerin torunları doğdu ve büyüdü. En büyük kız to-run üniversiteye kaydoldu. Doğu Anadolu’nun Dersim yöresin-den Almanya’ya göçünceye kadar nineler ve dedeler için çok-dillilik, son derece doğal bir durumdu. Aile içinde konuşulan Zazaca veya Dımili ve resmi iletişim dili Türkçenin yanında yöre-sel azınlık dili Kürtçe ve din-dua dili olarak Arapça da her zaman vardı.

Ne var ki Almanya’ya göç, aile bireylerinin her birinin zaten çok-sesli olan dil dağarcığını büyük ölçüde genişletti. Ailenin bir kaç kuşaklık döneminde dil ufukları; sadece ülkedeki başat resmi ile-

Page 315: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

315

tişim dili olan Almanca nedeniyle değil aynı zamanda eğitim ku-rumlarında öğrenilen İngilizce veya İspanyolca gibi yabancı diller nedeniyle de genişledi. Aile için dil bakımından başka bir zengin-leşme; çocukların başka uluslardan kişilerle evlenmeleri ve yeni aile yapılanmalarının getirdiği durumlara bağlı olarak ortaya çık-tı. Örneğin Yunanca girdi işin içine. Sınırları aşan çok-sesliliği ya-ni çok-dilliliği ile konuşma sırasında code-switching (dilden dile geçişi) ve code-mixing (birden fazla dilin karışık olarak kullanma-sı) ile Gün Ailesi, küreselleşme çağının sınırlar-ötesi göç hareket-lerinin güncel bir gerçeğinin canlı örneği olarak karşımızda dur-maktadır. Ne var ki bu benzeşmezlik ve çeşitlilik, günlük yaşamın olağan biçimi olarak, toplumsal yapı içinde örneğin resmi kurum ve kuruluşlarda, ekonomide, medyada ve çok katmanlı topluma özgü diğer yönetim alanlarında birebir yansımaz. Bu toplumsal aykırılık, sınırlar ötesi bağlamda düşünüldüğünde, Türk dilinin tek-dilli başatlığının belirleyici olduğu Türkiye’de de başka türlü değildir. Almanya’daki toplumun Almanca açısından tek-dilliliği, toplumun sadece kıyısında-köşesinde kırılabilmiştir. Örneğin Ber-lin-Kreuzberg’teki iki dilli (Türkçe-Almanca) Avrupa Okulu’nun Avrupa çapında tek hizmet sunumu olan eğitim sisteminde. Gün Ailesi’nin torunlarının çoğu ya bu okulda okumuştur ya da halen okumaktadır. Ancak çok-dilliliği; insanlığın bireysel ve toplumsal zenginliği ve kültürel yaratıcılığı olarak değerlendirecek, destek-leyecek ve koruyacak kucaklayıcı, bütünleştirici ve kararlı bir an-layışın varlığından söz edilemez. (Tipik örnekler, bir özendirme projesi çerçevesi içindeki özel bir etnografik araştırmaya dayan-maktadır: Can, 2008: 155-194, Can, 2013a: 79: 92).

Giriş

Bu arada, Almanca konuşulan ülkelerde, güncel araştırma sonuçları ve geniş bir demet oluşturan (Ingrid Gogolin, İnci Dirim, Utz Maa, Jürgen Erfurt, Paul Mecherill gibi kişilerden) önemli yayınlar bulunmaktadır. Bu yayınlarda dilbilimi, edebiyat bilimi, sosyoloji, pedagoji, psikoloji ve siyasal bilimler açısından tek-dilliliğin, iki-dilliliğin ve çok-dilliliğin bilimsel olarak açıklanıyor ve eleştirel olarak tartışılıyor. Bu arka pla-

Page 316: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

316

nın önünde ise, özellikle iki-dillilik uygulamaları için çok zengin ör-nekler de vardır. Ne yazık ki bu örnekler, tek-dilliliğin baskın olduğu toplumda marjinal bir yere sahip olan – deyim yerindeyse - ilk narin bitkilerdir. Eşitler arasında çeşitler olarak anlamak şartıyla insanlığın tüm dilleri; bütünü kucaklayan bir anlayışa dayalı çok-dillilik açılımla-rı içinde, değerlendirilmesi ve korunması gereken toplumcu bir eko-sistem ve bir kolektif zenginlik oluştururlar. Bu açılımlar gene de – bilimin aksine – politikada, eğitimde, öğretimde ve tıpta hâlâ tek-dilliğin, tek-kültürlülüğün belirgin biçimde egemen olduğu geleneksel düşünce ve eylem alışkanlıklarının yansımaları görülmüyor.

Bundan dolayı, bu çalışmadaki yaklaşımda çıkış noktası; işi basite indirgemek değil tersine insan dilini çokluk ve çeşitlilik evreni ve bu-nunla birlikte, insanın biyolojik bir yetkinliği olan, toplumsal yaşam içinde kültürel bir yaratımı olan çok-sesli ve çok-dilli konuşma evreni olarak belirlenmiştir. Bu açıdan bakıldığında bu yaklaşımın; güçlü olanın üstte kalacağı şekilde yığılmış dil engellerinin, hazır kalıplara dökülmüş, çözülmez sırlarla dolu, birbirinden ayrılmış ve sosyal, et-nik, kültürel, ulusal ölçütlere göre yapılanmış ayrıştırmacılığına ve değerlendirmelerine de karşı olduğu görülecektir. Burada asıl olarak, insan dillerinin bir ekosisteme benzer şekilde iç içe geçmiş büyük ve ortak bir örüntü olduğu ve bir senfoninin uyumlu seslerini çıkaran bir orkestraya benzediği algısından yola çıkılmıştır. Tam da bu noktada çok-dillilik aynı zamanda kültürel açıdan bir yaratım zenginliği olarak tanımlanabilir. İletişim kurabilen sosyal bir birey olarak insan; bu yara-tım yardımıyla ve bu yaratımdan çıkarak, insanlık tarihinin gelişme süreci içinde zengin bir biçimde kendini ve evreni imgeler ve bulur. Konuya böyle bakılınca, çok-dillilik; kültürlerin ve dillerin mirasçısı, yayıcısı ve yaratıcısı olarak insana özgü olan her şeyi kucaklar. Bu, kültürel ve iletişimsel bir zenginlik kaynağıdır. Bu kaynak; dünyaya ve böylelikle de kendine giden yolu ve dünyayı ve böylelikle kendini anlamayı sağlayan yolu açar, insanlar arası ilişkiler yaratır, ortak olan şeyleri görünür kılar ve teklik içinde çokluğu, çokluk içinde tekliği görmenin önünü açar, bunu öğrenilebilir kılar.

Bu anlayış; dil, kültür, halk ve ulusun her birinin kendi içinde benzeşik olduğu ve belirli bir temele dayandığı biçimindeki modern ve

Page 317: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

317

burjuva paradigmasına taban tabana aykırıdır. 18. yy’ da Avrupa kıta-sından yayılan ulus ve ulus-devlet kavramı; Yeniçağ’daki Avrupa aydınlanmacılığının bilgi kuramına dayanarak kendine bir yer edindi. Bu kavramın temel dayanağı; ortak bir tarihe, kültüre ve halk dili ya da milli dil denilen dile sahip bir halktan çıktığı düşünülen bir devlet yapılanması içindeki topluluğun kendi içindeki benzeşikliği idi (Anderson, 2005). Bu arka planı unutmadan belirtelim ki, bu çalışmada asıl söz konusu olan; benzeşiklik ya da tek-dillilik paradigmasının karşısına, politik bir güçlendirme stratejisi, aşağılamaya karşı çıkma ve eşitleştirme stratejisi olarak çeşitlilik ya da çok-dillilik uygulamasını koymaktır. Dil ve edebiyat bilimleri araştırmacısı Michail Bachtin’in çok-dillilik konsepti, kuramsal temelimizi oluşturacaktır. Çok-dillilik konusu, küreselleşme ve sınırlar ötesi göç temelinde Almanya ve Tür-kiye’den güncel örnekler aracılığıyla ortaya konacak ve eleştirel bir yaklaşımla açıklanmaya çalışılacaktır.

Ayrışık dillilik

(gr. héteros = yabancı, başka, farklı ve glōssa = dil)

Ayrışık dillilik kavramı; edebiyat ve dil bilimcisi Michail Bachtin’in çalışmalarına dayanmakta olup çok-seslilik, konuşmada zenginlik, çok-dillilik anlamlarını kapsar ve yaşayan dilin çok katmanlı ve çok yüzlü ayrışımlarına işaret eder. Bachtin, dillere üç farklı açıdan bakar ve 1.çok-çeşitlilikten, 2.çok-seslilikten ve 3.dil-çeşitliliğinden söz eder. Ona göre, çok-çeşitlilik, her konuşmada değişik sosyo-ideolojik alan-ların ve dönemlerin olduğunu ve bu alanlara ve dönemlere özgü dün-ya görüşleri ve tartışmaları ile bağlantılı olduğunu gösterir. Çok-seslilik’ten anladığı ise, başka seslere özgü olanı kendine özgü yap-mak ve konuşmada dünyalara, dünya görüşlerine ve tartışmalara karşı kendi konumlanışıdır. Dil-çeşitliliği ise, sosyo-kültürel ayrışmaların dilde yansımasıdır. Yani aynı konuşmacının değişik konum alışlarla, değişik türlerinin oluşmasıdır. Bachtin burada „dillerin diya-log“undan söz ediyor. Çok-dillilikten tek tek dillerin çokluğu değil de bunların bir yığışımı anlaşılıyorsa, çok-dillilik bu şekliyle, Bachtin’e göre, bir ayrışıklıktır (Busch, 2013: 10 v. dev.).

Page 318: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

318

Benzeşik Halk Dili Olarak Ulusal Dilin Bulunması

Babil, „küyerel“ (=küresel+yerel.-Çev)dir! Çünkü dillerin çeşitliliği ve çok-dillilik hem küresel hem de yerel ölçeklerde bir kültür varlığı ola-rak insanlar arası iletişimde hep yaşamın bir parçasıydı. Hem de öyle İncil’de anlatılan „Babil dil karmaşası“ndan bu yana da değil1.

Yaklaşık 500 yüzyıl önce Avrupa Kıtası’nın Batı’sından hareketle dünyanın önce toprak bakımından sonra da kültür bakımından sö-mürgeleştirilmesi ve aynı şekilde 200 yüzyıl kadar önce de ulusların ve ulusal devletlerin Avrupa tarafından icat edilmesiyle birlikte tamamen yeni ve tüm dünyayı saran bir dil paradigması yani halk dilleri ya da ulusal dil(ler) için temel atılmış oluyordu. Bu dil paradigması, ideolo-jik bir yapılanma olarak, birbirlerinden tamamen ayrı ama kendi içle-rinde tekleşmiş, benzeşik ve saf halkların ya da ulusların ve onların ulusal halk dillerinin var olduğu kurgusuyla iç içe geçmiştir.

Bu arada ise; önce ortak bir ulusal tarih varsayımı yani ilk çıkış mitosu ile bağlantılı olarak ülke toprağının resmi rejiminin yaratılma-sıyla; sözde bir „Biz-olmayan“(=öteki) ile arasına sınır koymuş ve uluslaşmış halk olarak kolektif bir „Biz“ imgesi ve yapılanması süreci başlar. Bu uluslaşma sürecinde toplum oluşa evriltici, kimlik verici norm olarak ortak dil yani halkın dili ya da ulusal dil imgesi ve yapı-lanması da buna koşut gelişir.

Ayrıştırıcı-benzeşmez toplum oluşumundan tekçi-benzeşik top-lum oluşumuna kadar böylesi tekleştirici toplum oluşa evrilme süreç-leri; çok güçlü bir şekilde kendilerini kabul ettirir ve değişik ölçülerde zorlamalar içeren uygulamalar temelinde ortaya çıkarlar. Kültürel olarak asimilasyon yoluyla fiziki olarak da kovuşturmalar, sürgünler hatta sözde „ötekiler“in ya da „bizden-olmayan“ların ortadan kaldı-rılması yoluyla. Etnik-kültürel-milli bakımdan homojenleştirme ve asimile etme süreçleri için öncelikle fabrikalar; başat kültürün, eğitim, öğretim, bilim ve medya için yetkili olan, toplumu temsil eden kurum- 1 Efsaneye göre, Babil kulesinin yapımını, insanların kendilerini tanrı ile eşit düzeye getirme

çabası olarak gören Tanrı, onları cezalandırmak için yapımda çalışan her insana ayrı bir dil verdi. Daha önce tek bir ortak dile sahip olan insanlar, birbiriyle anlaşamadıklarından dolayı kulenin yapımını tamamlayamadılar. Farklı diller konuşan insanların birbirleriyle anlaşa-mamaları sonucu ortaya çıkan karmaşa için bu benzetme yapılı (Çevirenin notu).

Page 319: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

319

larını oluştururlar. Zorunlu resmi eğitim kurumu olarak ilköğretim okulu (≈Volksschule) ya da meslek okulu dışındaki genel eğitim oku-lunun (≈ Allgemeinschule) devreye girmesi; burada başat ulusal kültü-rün ve ulusal dilin, kültürel açıdan geliştirilmesi ve özünün korunma-sının ortamı olarak; ulusal devletlerde topluma özgü bir tek-kültürlülük ilkeleri dizini ve bir tek-dillilik kuralları dizininin ve bu şekilde bir „tek-dillilik tavrı“nın (Gogolin, 1994) geliştirilmesi ve yer-leştirilmesi için çıkış noktasını oluşturur.

Sonuç olarak söylersek: Tek-dillilik, ulusal devletlerin kuruluş sü-reçlerinin içkin ve belirgin bir ürünüdür. Bu saptama, hem Almanya hem de Türkiye için geçerlidir. Ne var ki tek-dillileşme süreçleri her iki ülkede biçim, içerik ve zaman bakımından tamamen farklı olarak iler-lemektedir. Konu dışına çıkmamak için burada, ulusal temelli kuram-larla ya da konunun ideolojisini yapan öncü düşünürlerle ilgili olarak ana başlıklarla, Almanya bağlamında Herder, Fichte ve Grimm Kar-deşler’e Türkiye bağlamında ise Güneş-Dil-Teorisi’ne ve Türk Tarih Tezi’ne işaret etmekle yetinelim.

Yaşadığımız Dünyadaki Çok-dillilik ile Kurumsal

Tek-dillilik Arasındaki Çelişkili İkilem

Günümüzde, Almanya’da olsun Türkiye’de olsun, her iki ülkede de bilimin geliştirilmesi ve insanlara sunumu konusunda bir çatışma ya-şanmaktadır. Bir yandan her iki toplumda; göç, uluslarötesileşme ve küreselleşme süreçlerinin özneleri olan insanların günlük yaşam etkin-liklerinde, çeşitli-benzeşmez ve karma biçimlenmelere kadar varan ve giderek artan ölçüde kültürel ve dilsel değişimler olurken; okul, yöne-tim ve medya gibi toplumsal bakımdan başat ve etkili bilgi odakları, dün olduğu gibi bugün de, tek-kültürlü ve tek-dilli tutumdan ve onun yarattığı dogmadan kendini kurtarmakta ve giderek kozmopolitikleşen bir dünyaya açılmakta zorlanmaktadır. Bu olgu; Almanya’da, çifte vatandaşlık, baskın kültür, başörtüsü, sünnet gibi öne çıkan tartışmalar, „Sarrazin tartışması“ denilen Almanya’nın İslamiyeti de kucaklayıp-kucaklamadığı tartışması ve resmi kaynaş-tırma sisteminin bir uygulaması olarak, Almanca aracılığıyla „yabancı-lar“ın Alman toplumuna kaynaştırılıp-kaynaştırılamayacağı sorunu

Page 320: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

320

gibi örneklerde değişik biçimlerde ortaya çıkmaktadır. Bunlar; „biz-siz“ algılarının oluşturulması ile ilgili olarak, sözde Almanlarla sözde yabancılar arasındaki kutuplaşmaları ve güçler sıralamasını yeniden canlandıran tartışmalardır. Burada asıl olarak, Alman dilinin kullanı-labilmesi; „yabancılar“ diye adlandırılan insanların Alman toplumu ve kültürüyle kaynaşma istemlerinde öncelikli ölçüt ve barometre olarak alınmaktadır.

Bu hiyerarşik-sıralayıcı ve dışlayıcı dil paradigması; özellikle (resmi çocuk yuvaları ve okullar gibi) eğitim-öğretim sisteminde ken-dini gösterir. Örneğin Kreuzberg gibi Berlin’in iç semtlerindeki çoğu okulda çok-dilli öğrencilerin sayısı tüm öğrencilerin ortalama üçte ikisinden fazlasını oluşturmasına rağmen bu öğrenciler, çoğunlukla % 90’ından fazlasının ana dili Almanca olan personel tarafından yöne-tilmekte, ders verilmekte ve rehberlik edilmektedir. Onlar dilsel-kültürel varlıklar olarak ve aynı şekilde çok-dilli toplumun, değerlen-dirilmesi gereken bir potansiyeli olarak görülmedikleri için, onların birincil, ana ya da aile içi dillerine hemen hemen hiç önem verilmiyor. Bu olmadığı gibi dahası, başat konumlarına dayanarak ve hukuku uygulamalarına uygun olarak, okullarda ve aynı zamanda diğer kamu kurumlarında Almanca dışında bir dilde konuşmayı yasaklayan ya-saklar getiriliyor. Hem iyi niyetli ama aynı zamanda da cesaret kırıcı bu davranış çoğunlukla şöyle gerekçelendiriliyor: 1. Almanya’nın her yerinde kullanılan dil Almancadır. 2. Kaynaştırma Alman diliyle baş-lar 3. Almanca, yükselme ve kariyer yapmada kolaylaştırı-cı(=katalizör) işlevi görür. Satır araları iyi okunduğunda bunların as-lında, dillerin değerini ve sırasını, bu yolla da onların kültürel bağla-mını ortaya çıkaran ve yine bununla da değersizleştirme ve dışlamayı gerçekleştiren „cinayet kanıtları“ olduğu görülecektir.

Günlük sosyal yaşamdaki çok-dillilik ile tek tek insanların tek-dilliliği ve Alman çoğunluk toplumunun kurumsalcılığı arasındaki çelişkili ikilemi; Alman germanist David Gramling kozmopolit tek-dillilik olarak tanımlamaktadır. Onun saptamalarına göre çok-dillilik kişiye özgü duruma getiriliyor ve kamusal alandan kovuluyor, Alman dili de asıl dil (= „itibarlı dil“) olarak seçkin bir yere oturtuluyor (Gramling, 2010).

Page 321: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

321

Ana Dilde Ders Yerine İki ve Çok Dilli Ders Savunusu

Tek-dillilikteki bu durum ve Almancanın asıl dil olarak yerleştirilmesi istemi; okullarda, „göçmen işçi yılları“ denilen dönemin ilk zamanla-rının bir kalıntısıdır. Bu durum, o dönemde Türkçenin elçiliklerde ana dil dersi olarak verilebilmesiyle de ve özellikle bununla bağlantılı ola-rak ortaya çıkmıştır. Ancak, mekân bakımından, sistem açısından ve içerik-müfredat olarak farklı oluşu; ana dil dersinin ayrı ele alınmasını ve bununla birlikte, değersizleştirilmesini ve hiyerarşik bir sıralamaya sokulmasını getirmiştir. Bu yüzdendir ki, ne bir kaynaştırma ne de içselleştirme söz konusudur. Deyim yerindeyse, burada daha ziyade kendi içine kapalı ve kuşatılmış bir yaşam alanı oluşturulmuştur. Elçi-liklerdeki bu ana dil dersine katılan öğrenciler de inceden inceye „öte-ki“ni dışlayan yaftalamayı ve „oraya ait olmamak“la yaftalandıklarını öğreniyorlar. Çocukların Türkçe konuşan ana-babaları da, Türkçenin okulda iki-dilli bir ders olarak verilmesinin olanaklarının hazırlanması isteklerini dile getirdiklerinde çoğu zaman olumsuz karşılık alıyor, hemen Türkçe anadil dersine yönlendiriliyorlar. 1960’lı yıllardaki işçi göçü döneminin bir kalıntısı olarak bu ana dil dersi uygulamasının; kapsam itibariyle içerik ve pedagoji bakımından çoktan aşıldığı, ya temelden yenilenmesi yahut da tamamen kaldırılması gerektiği hem Berlin Senatosu hem de Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı tarafından görmezden gelinmektedir. Almanya’daki ilkokullarda gönüllülük temelinde genelden bağımsız olarak sunulduğu için, ana dil dersi; kurumsal açıdan, personel bakımından ve yapısal yönden eğitim sis-temiyle doğrudan bağlantılı değildir. Bu dersi veren öğretmenler; Al-manya’daki, dönemin Türk konsolosluklarına ve büyükelçiliklerine bağlıdırlar. Devletlerarası ikili anlaşmalar temelinde Türk devletinin; kendi yurttaşlarının çocukları için, Türkiye’de bu amaçla yetiştirilmiş ve devlet memuru statüsündeki öğretmenler tarafından, Almanya ilkokul sistemi içinde ana dil dersi yapılacak odalar verilmesini isteme hakkı vardır. Ama bu öğretmenler, Almanya’da en fazla beş yıl süre-cek görevlerine başlarken hemen hemen hiç Almanca bilgisine sahip olmadıkları gibi en başta Türkiye çıkışlı göçmen ailelerin ve onların çocuklarının özel durumları olmak üzere Almanya ortamı ile ilgili bilgi sahibi de değiller.

Page 322: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

322

Buna karşılık, ana dil dersi yerine, Almanya’da toplumsal yaşama alışmış ve hem Türkçe hem de Almanca konuşabilen öğretmenler tara-fından iki-dilli ders verilmesi ve bu dersin seçmeli ders olarak eğitimin içkin bir parçası olması ve bu şekilde de okulun tüm öğrencilerine açık olması; Almanya’da doğmuş ve büyümüş, çok-dilli, örneğimizdeki hem Türkçe hem de Almanca konuşabilen, Alman öğrenciler için ayrı bir öneme sahiptir. Göçmenlikle bağlantılı öğrenciler için ayrımcı yeri-ne genel içinde yer alan iki-dilli ders uygulaması; bireysel-psikolojik ve sosyal açıdan, onların çok-kültürlü ve çok-dilli ilişkilerinin ve ger-çekliklerin değerlendirilmesi ve eşitleştirilmesi anlamına gelecektir. Ana dili Almanca olanlar için bu durum bir de, arkadaşlarının ana dilini öğrenebilme olanağı, tanımadığı „öteki“ için merak ve yaklaşım yaratabilir. Bu da karşılıklı sosyal diyalogu ve okul iklimini oldukça olumlu yönde etkileyecektir.

Tipik Örnek II Bir Veliler Girişimi: „Çok Dil(li) Bir Okul“ 2012 ylı başında Berlin-Kreuzberg’deki Hunsrück-Grundschule (Hunsrück İlkokulu) öğrenci velileri bir arya geldiler ve „Çok-dil(li) Bir Okul için Veliler Girişimi“ni hayata geçirdiler. Başlan-gıçta asıl niyet; Türk Konsolosluğu tarafından İlkokulda verilen Türkçe ana dil dersinin yanında bir seçenek olarak ve özel kişiler-ce hazırlanmış iki-dilli bir Türkçe-Almanca dersini aynı okulda sunabilmekti. Şu bir gerçektir ki, Türkçe; Berlin’de konuşulan çe-şitli dünya dilleri içinde Almancadan sonra ikinci sıradadır. İki ya da çok-dilli çocukların ve öğrencilerin varlığı; Berlin’de özellikle merkezdeki yerleşim yerlerinde belirgindir. Öğrencilerin tahmi-nen dörtte üçünün çok-dilli ailelerden geldiği Hunsrück-Grundschule’de de durum aynıdır. Ne var ki, ailelerin çok-dilliliğinden kaynaklanan bu normal durum; günlük ders ve eği-tim etkinliklerinde olsun, tek-dilli ve tek-kültürlü Almancada so-mut olarak belirginleşen ve biçimlenen sosyal yaşamın diğer alan-larında olsun pek fazla görülmez. Bu arada Veliler Girişimi, Türk-çe-Almanca iki-dillik konusunun yönünü, bir diyalog süreci için-de, çok-seslilik ufkuna doğru genişletti.

Page 323: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

323

Böylelikle Girişim’in başlangıçtaki alçakgönüllü planından; bir eğitim kurumu olan okulda çok-dilliliği, işlenmemiş bir zenginlik olarak gören, bunu ete-kemiğe büründüren ve çözülmesi gereken ortak bir sorun olarak, okulların çerçeve planı içinde bunun ka-bullenilmesi, desteklenmesi ve kurusallaştırılmasını sağlama bağ-lamak isteyen bütüncül bir proje konsepti ortaya çıktı. Çok-dillilik açılımı; bütüncül ve kaynağa yönelik uygulamalarla, sadece öğ-rencilerin ve onların ailelerinin bilinçlerini ve onurlarını güçlen-dirmekle ve yükseltmekle kalmayacak aynı zamanda eğitimde yer alan tüm tarafları; okulda yaratıcı öğrenmenin ve öğretmenin sosyal ve iletişimsel bir diyalog ve dayanışma süreci içinde bir bü-tün olarak destekleyecektir. Veliler Girişimi; bu arada okul yöne-timiyle, Okul-Aile Birliği yönetimiyle ve Okul Koruma Derneğiy-le yapıcı bir diyalog içinde bulunuyor. Hazırlanan bu projenin, bundan sonra (öğrenci ve velilerin temsilcilerinin de katıldığı) Genel Öğretmenler Kurulu’nda ve son karar makamı olarak (öğ-retmenlerin, yöneticilerin, velilerin ve temsili düzeyde öğrencile-rin katıldığı) Okul Genel Kurulu’nda sunulması ve ele alınması gerekiyor. „Okulda çok-dillilik – işlenmemiş bir zenginlik kayna-ğı“ projesini her yönüyle okulun gündemine taşıyabilmek için, Okul Koruma Derneği ve Veliler Girişim; Hunsrück-Schule’de, okulla ilgili tüm tarafların ve çağrılacak konuk ve uzmanların ka-tılacağı kamuya açık bir bilgilendirme ve tartışma toplantısı dü-zenlemeyi planlıyor. Ayrıca şunlar da planlandı: Çok-dilli bir okuma günü yapılması, çok-dilli bir proje haftasının gerçekleşti-rilmesi, çok-dilli bir tiyatro grubunun davet edilmesi, çok-dilli bir müzik etkinliği düzenlenmesi ve ilgi duyan ana-babalar ve okul personeli için hızlı bir Türkçe kursunun düzenlenmesi. Tipik Örnek III Çok-dillilik ve Yüksek Okul

Şöyle söylense yanlış olmaz: Çok-dilliliğin, en geç yüksek öğre-nim düzeyinde, olması gereken bir durum olduğu kabul edilme-lidir. Küreselleşme çağındaki toplumsal akışkanlık ve göçmenlik-

Page 324: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

324

le bağlantılı olarak Avrupa Topluluğu’nun alanının genişlediği bir süreçte de bunun böyle olduğuna aslında şaşmamak gereki-yor. Ne de olsa artık günümüzde ilk ve orta öğrenim öğrencileri, meslek öğrenenler, üniversite ve yüksek okul öğrencileri; DAAD gibi ERASMUS ya da Leonardo da Vinci gibi dış ülkelere yönelik sayısız ulusal ve uluslararası olanaklar, programlar ve burslar sa-yesinde dış ülkeleri tanımak ve çeşitli diller öğrenmek fırsatı bu-luyorlar.

İşte Yüksek okullar da, örneğin Berlin Alice Salomon Hochschule (Yüksekokulu), kendi öğrencileri için AB ülkelerinin dilleri dışın-da da Türkçe gibi Kürtçe, Arapça ve Rusça gibi dillerde ve kendi binalarında dil kursları açıyorlar. Uzun bir göç geçmişine daya-nan bu durumun çok da şaşırtıcı olmaması gerekir. Ve bugünler-de Türkçe; Almanya’da Almanca’ dan sonra en fazla konuşulan dil konumuna yükseldi. Aslında çok-dilli olan Almanya’da, aynı pek çok diğer Avrupa dışı başat ve sömürgeci diller gibi, kamusal alanda kıyıda-köşede ve hemen hemen tamamen önemsiz bir yer bulabilmektedir. Ancak kültürler-ötesi sosyal, iletişimsel ve eko-nomik (bilgi) açısından zenginlik olarak; bu dillerin önemi ve po-tansiyeli çoğunlukla görmezden geliniyor ya da yadsınıyor.

Ama genel kurala uymayan özel durumlar da yok değildir. Örne-ğin Berlin Alice Salomon Hochschule, seçmeli ders olarak yalnız-ca Türkçeyi sunmuyor. 011/2012 ders yılından bu yana sosyal bi-limler alanındaki değişik araştırma dallarında „Göçmenlik ve ırkçılık“ konusunda Almanca ve İngilizce destek seminerlerini de içeren Türkçe bir seminer düzenliyor. Bu seminer; okulun konuya ilgi duyan tüm öğrencilerine, başka yüksek okullardan konuk öğ-rencilere ve Erasmus öğrencilerine örneğin Türkiye’den kardeş üniversitelerin öğrencilerine de açıktır ve ana dili Almanca olan-lar da içinde, öğrencilerden yakın ilgi görmektedir.

Zenginlik ve Yetkinlik Olarak Çeşitlilik ve Kültürler-ötesilik

Sadece Türkçe dersi verilen seminerde; toplumsal eşitsizlik, aşağılama ve ırkçılık konularına ve Almanya-Türkiye arası göçmenlik bağlamın-da empowerment(= güçlendirme) ve power sharing(=gücün paylaşımı)

Page 325: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

325

açılımına yer verdim. Öğrenciler; yaratıcı, etkileşimli ve çok-ortamlı yöntemlerin kullanılmasıyla; konuya duydukları özel bireysel ilgileri ve bilgi ve deneyim varlıklarını, seminerin diyaloglara dayalı grup içinde öğrenim süreçlerine etkin olarak kattılar. Burada; dillerin doğal akışı içinde ve rahatça sürdürülen diyaloglarla iletişim kurulabilmesi büyük önem taşıyordu. Ve tabii ki dillerin, özel olarak da Türkçe ve Almancanın, eşit değerde diller olarak kabullenilmesi de.

Şöyle bir geriye dönüp baktığımda şunları saptayabiliyorum: Al-mancanın başat olduğu üniversite ortamında Türkçe gibi aslında hâlâ yerleşik olarak görülmeyen dillere bir yer yaratılması ya da bir yer açılması; olumlu anlamda, dışlanmış ya da aşağılanmış gruplar ve onların türlü-çeşitli kültürel zenginlikleri için, (konumuz açısından dilleri için), empowerment (=güçlendirme) etkisine sahip bir power sharing (=gücün paylaşımı) olarak tanımlanabilir. Bu saydıklarımızın eşdeğer duruma getirilmesi çabası yani somut olarak ortaya konması, kabullenilmesi ve desteklenmesi; dışlanmış konumda bulunan yüksek öğrenim öğrencileri ama aynı zamanda ana dili Almanca olanlar için, işlenmemiş halde bekleyen zenginliklerini bireysel ve toplumsal olarak yaratıcı bir biçimde kullanma ve geliştirmelerinin önü açılıyor.

Küreselleşme, göçler ve görsel iletişim tekniklerinin gelişimine bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal değişimler, öğretme ve öğrenme uygulamalarında derin bir yapısal dönüşüm, tek tek kültürleri aşan açılımlar gerektiriyor. Bu olgu, özellikle yüksek okullardaki sosyal çalışma, sağlık ve eğitim bilimleri için söz konusudur. Yüksek öğreni-mi kültürleri aşan bir duruma getirmenin, çok-dilliliği bir zenginlik olarak görmenin ve bunun için de içerikle ilgili, personel konusuyla bağlantılı ve kurumsal bir çerçeve oluşturmanın üstesinden gelinebi-lirse, bu; geleceğin akademisyenleri için temel bir yetkinlik ve yüksek okullar için ise kalite onayı demek olur (Can, 2013a: 47-48).

Gücünü Çoğaltma Olarak Çok-dillilik ya da „kendinin mimarı ol!“

Özetle: Birey olarak ve toplumca, anaokulu ve okuldan hatta aileden başlayarak tüm eğitim-öğrenim kurumlarında; derinliğine ve temel

Page 326: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

326

dönüşümlere ve yeni bir hukuksal düzenlemeye, çeşitliliği tehdit ola-rak değil zenginlik olarak görmeye ve böyle yetişmeye ihtiyacımız vardır.

Binyılın başlarından bu yana Almanya’da, PISA araştırmasıyla alevlen bir sürü tartışma ve reform denemeleri oldu. Ama bunlar Al-manya’nın eğitim ortamındaki sefalette hiç de belirgin değişimlere yol açmadı. Buna karşılık Filozof Richard David Precht gibi eleştirmenler, temel bir anlayış değişikliği istiyor ve eğitim sisteminde kökten deği-şiklikler yapılmasını savunuyor. Almanya’daki eğitimin sefaleti hak-kında yakın zamanlarda yayınlanmış olan kitabında Precht, konuya ilişkin çok somut ve yapıcı öneriler getiriyor (Precht, 2013). Reformcu eğitimci Maria Montessori’ye dayanarak „çocuk, kendisinin mimarı-dır“ diyor ve çocukta zaten bir zenginlik kaynağı ve potansiyelin var olduğundan hareket eden empowerment-uygulamasına dayanarak „Kendi kendime yapabilmeyi öğrenmem için bana yardım et“ şeklinde özetlenebilecek ana düşünceyi gözler önüne seriyor. Precht öğrenmeyi de, birlikte yaşadığı insanlar içinde, kendi ihtiyaçlarına, yeteneklerine ve temposuna denk düşen bireysel bir yaratım süreci olarak anlıyor. Bundan dolayı da, öğrenmenin; sınıfsız, notsuz ve sınıfta kalması ol-mayan ve tüm dersleri kucaklayıcı yani öğrenme grupları içinde proje bazlı olarak gerçekleştirileceği ve eğitim koçu olarak öğretmenler tara-fından grup çalışması şeklinde verileceği okullar kurulmasını savunu-yor. Gönüllü sorumluluğun, ana-babalar ve üçüncü kişilerce güçlendi-rilmesi; İşlenmemiş kaynakları, kamusal uygulamalardan hareketle ve okulun dışarıya açılmasıyla okula eklemleyen ve bunların harman-lanmasıyla da tahminlerin ötesinde sinerjiler (=ortak gücün yarattığı enerji) yaratan, saygı duyulacak bir zenginleşme olur.

Çok-dillilik konsepti tam da burada tamamlayıcı, genişletici ve zenginleştirici olarak;

Okul ve eğitim ortamındaki birlikte ve birbirinden öğrenme dü-şünce ve uygulamasında kökten bir dönüşümün, kendi kendini güç-lendirici ve katılımcı bir uygulamasına sorunsuzca kenetlenebilir.

Page 327: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

327

Kaynakça

ANDERSON, B. (2005), Die Erfindung der Nation. Zur Karriere eines folgenreichen Konzepts, Campus, Frankfurt/M.

CAN, H. (2013a), Mehrsprachiges Lehren und Lernen. Diversity Studies mit Türkisch als Seminarsprache an der Alice Salomon Hochschule Ber-lin. In: alice - magazin der ASH Berlin, Gemeinsam! Internationale Hochschule, SoSe 2013, S. 47-48

CAN, H. (2013b), Alevi-Zaza Belongings Beyond Borders: Insider-Outsider Attributions and Identity Empowerment Strategies in Transnational and Multigenerational Family Spaces between Turkey and Diaspora, in KAYA, A. (Hg.) Special Issue: The Fifth Anniversery of Migration from Turkey to Germany, German Politics and Society, Volumen 31, No 2, Summer 2013, S. 79-92

CAN, H. (2008), Außenseiter wider Willen. Das 'coming-out' des Alevitentums in der diasporischen Enkelgeneration oder Erinnerungs- und Identitätsarbeit über das digitale Gedächtnis des Internets, in SÖKEFELD, M. (Hg.) Aleviten in Deutschland. Identitätsprozesse einer Religionsgemeinschaft in der Diaspora, transcript, Bielefeld, S. 155-194

BUSCH, B. (2013), Mehrsprachigkeit, Facultas, Wien GOGOLIN, I. (1994), Der monolinguale Habitus der multilingualen Schule,

Waxmann, Münster GRAMLING, D. (2010), Das Dilemma des kosmopolitischen Monolingualismus in

der interkulturellen Germanistik, http://livelongday.files.wordpress. com/2011/11/ivggramlingoct2010kurzfassung.pdf (28.09.13)

PRECHT, R.D. (2013), Anna, die Schule und der liebe Gott. Der Verrat des Bildungssystems an unseren Kindern, Goldmann, München

WANDRUSZKA, M. (1979), Die Mehrsprachigkeit des Menschen, Piper, München 1979, S. 313. Aus: HINNENKAMP, V.: Vom Umgang mit Mehrsprachigkeit. Aus Politik und Zeitgeschichte (APuZ 8/2010); URL: http://www.bpb.de/apuz/32955/vom-umgang-mit-mehrsprachigkeiten?p=6 (28.09.2013)

Page 328: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

328

Rehber, Aracı, Multiplikatör – “Yerleşmiş” Göçmenlerin Uyum ve Katılım için Katkı

Potansiyelleri Roman LIETZ

Göçmenlik konusuyla uğraşmak, Avrupa ve Türkiye toplumları için, göze alınması gereken temel konulardan biridir. Federal Göçmenler ve Kaçaklar Dairesi’nin en yeni verileri, 2011 yılında 622.506 kişinin Al-manya’ya girdiğini ortaya koymaktadır (BAMF, 2012: 70). Göç olgusu, Türkiye’de de giderek artan bir rol oynar. Bir karşılaştırma olması bakımından, 2008 yılında Türkiye’deki yabancıların oranı % 1,8 gibi düşük bir oranda olsa da (Uluslararası Göç Örgütü, 2008: 13). Son on yılın ortaları değişik bir yönelime tanıklık etmiştir (bkz. Kirişci, 2003): „After decades of being known as a country of substantial emigration, Turkey today is facing challenges to its immigration and asylum policies.“. Öyle ki son olarak bir yıl içinde Türkiye’ye 250.000 kişi göçmen olarak gelmiş-tir (Paçacı Elitok ve Straubhaar, 2011: 110). Bu yüzden, Hamburg Uluslararsı Ekonomi Enstitüsü’nün (HWWI) iki ekonomisti Türki-ye’nin, daha eski dönemlerde göç almaya başlamış ülkelerden daha fazla sorunla yüz yüze olduğunu düşünmektedir (Paçacı Elitok ve Straubhaar, 2011: 124): „Having become a country of immigration and tran-sit migration, Turkey faces similar challenges of migration and integration that are characteristic of other areas with strong cross-cultural population movements“.

Göç nedenleri çok çeşitlidir. İnsanlar, örneğin iş ya da eğitim pe-şindedir, kovuşturmalardan kurtulmak ister ya da güneşli Akdeniz sahillerinde rahat bir emeklilik ortamı arayışı içindedir. Göç gerekçesi ne olursa olsun bundan bağımsız olarak, göç eden her kişi yeni vata-nında, bir şekilde toplumsal yaşama katılmanın yolunu bulmak zo-

Page 329: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

329

rundadır. Bu, işin doğası gereği zor bir şeydir. Hele bir de, göçmenlik, sosyal açıdan bir düşüşle bir arada ise ve kişi buna bağlı olarak yaşa-mını daha kötü koşullara uydurmak zorunda kalmışsa. Demetrios Papademetriou ve diğerleri şöyle yazıyor (2009: 4) :

„[…] many immigrants experience significant downward mobility at the point

of migration. They […] do not possess sufficient language skills to perform jobs equivalent to their last occupation in the source country. These immigrants must, therefore, move down the occupational ladder to jobs that require less communication”. Sosyal düşüş teorisi, kuşkusuz tüm göçmenleri kapsamaz. Sözge-

limi, iyi eğitim görmüş ve alanında uzmanlaşmış kişiler meslekte sıç-ramalar yaparak ya da emekli olmuş göçmenler geldikleri ülkelerde-kine oranla daha iyi satın alma olanakları elde etmişlerse sosyal ba-kımdan yükseliş gösterebilirler. Demetrios Papademetrou ve diğerle-ri’nden yukarıda yapılan alıntıda belirtildiği gibi, yeni vatanlarındaki yaşama katılımda, asıl olarak dil engeli ile yüz yüzedirler. Dilsel ileti-şimdeki engeller konusunda hiç olmazsa Almanya’da, sadece dışa kapalı çevrelerde konuşulmadığı göz önüne alınırsa, yapılmış olan bir sosyo-ekonomik soruşturmadan (SOEP, 2013) çıkan şu sonuç hemen dikkati çeker: İletişim dili Almanca olmayan yetişkin insanların % 7,3’ü, Almanca ile “oldukça kötü” anlaşabiliyor ya da “hiç” anlaşamı-yor. Bu da, göç kökenli 12,4 milyon yetişkin insanın 900.000 kadarı demek oluyor.

Çoğunluğun konuştuğu dilin bilinmemesi; göçmenlerin sadece günlük yaşamdaki iletişimini ve bununla birlikte kültürel ve sosyal kaynaşımını güçleştirmekle kalmıyor, temel ihtiyaçları karşılayan kurumlara erişimlerini ve aynı şekilde sağlık ve eğitim sisteminin sun-duğu öneri ve olanaklar gibi önemli resmi bilgileri edinmelerini ve değerlendirmelerini de engelliyor. Söz konusu göçmen kişiler ve onla-rın aileleri açısından ortaya çıkan sonuç şu olmuştur: Çeşitli Avrupa içi ve dışı ülkelerde yapılan epeyce çok sayıdaki araştırmaya göre bu insanların temel bakım, sağlık vb. gereksinimlerini kötü karşılanmıştır. Diğer çalışmalar yanında gereksinimleri karşılandı mı? – sağlık ve sosyal

Page 330: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

330

güvenlik bağlamında göçmenler adlı derlemede (Borde ve David, 2003) bu konu işleniyor.

Ayrıca Joan Muela-Ribera ve diğerleri çevresindeki yazarlar da; göçmenlerin gelmiş olduğu ülkedeki dili sınırlı ölçülerde bilen insan-ların temel gereksinimlerinin kötü karşılandığını gösteren sayısız veri toplamıştır:

„[…] persons with LALP [limited autochthonous language proficiency; R.L],

when compared to the autochthonous population, were more likely to receive pal-liative care of lower quality“ (Chan ve Woodruff, 1999 alıntı Muela-Ribera ve diğerleri’nin yapıtında yer almaktadır, 2008: 5) Belçika’lı bir yazarlar grubu, konu ile ilgili kaynaklardan şöyle bir

sonuç çıkarmaktadır:

„ […] linguistic barriers tend to affect the following factors negatively: (1) Access to medical resources, particularly to preventive care; (2) quality of care; (3) LALP [limited autochtonous language proficiency; R.L.] patient satisfaction; (4) health personnel satisfaction.” (Muela-Ribera et al., 2008: 20). Hans Verrept ile Ruppen v.d.nin paylaştığı bir saptama var. Hans

Verrept (2007: 284) şöyle diyor: „Etnik azınlıkların, yerli çoğunluğa oranla sistematik olarak daha düşük kalitede sağlık hizmeti aldığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.“

Ruppen v.d. de şu görüşü dile getiriyor: „Yaşadıkları ülkenin dilini değil kendi dillerini konuşan yabancılar, hiç bilgi edinemedikleri ya da yeter-siz bilgi edinebildikleri için, durumun gerektirdiği ölçüde bakım alamıyorlar.“ (Alıntıyı yapan Lucienne Rey, 2011: 30)

Joan Muela-Ribera v. d.’nden yapılan alıntıda da benzer şekilde ifade edildiği gibi, dil engellerinden dolayı sıkıntı yaşayanlar, yalnızca göçmen olarak gelmiş kişiler değildir. Göç alan ülkenin kurumları da iletişim sağlamak için uğraşırken önemli kaynak kaybına uğramakta ve her olumsuzluğun ceremesini çekmek zorunda kalmaktadır (Becker v. d., 2010: 18).

Page 331: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

331

Göçmenliğin Bir Sonucu Olarak, İçe Dönük Etnik Kümeleşmelerin Oluşması

Göçmenlerin çaresizlik içine düşmelerinin sonucu ise, -bir yolunu bu-lup - etnik kümeleşmelerin yardımına sığınmak ve öncelikle de, benzer geçmişleri ve benzer göçmenlik deneyimleri yaşamış olanlardan güve-nebildiklerine dertlerini anlatmaktır: “Topluma kazandırma sürecinin getireceği yeni dayatmalardan korun-

mak için, birinci kuşak göçmenler genellikle, etnik kökene dayalı örgüt biçimleri ve içe dönük sosyal çevreler, deyim yerindeyse, etnik koloniler oluşturmaya yöneliyorlar” (Heckmann, 2005: 3). Jochen Weber de benzer şekilde şu saptamayı yapıyor (2006: 61):

„Yeni gelen göçmenler, daha önce gelmiş olan aynı etnik kökenden insan-ların desteğini [arar]. Onlar resmi kurumlarda değil buralarda görürler aradıkları asıl desteği, yaşamaya başladıkları bu yeni ülke hakkında bilin-mesi gereken bilgileri buralarda edinirler, kamuoyunun genellikle, kendili-ğinden geliştiğini sandığı her şey tam olarak buralarda gerçekleşir”. Almanya’da bu duruma, özellikle Türkiye’den gelen göçmenlerde

çok rastlanabilir ve bunu iki şey özellikle kolaylaştırır: Sayı ve zaman. Bu grup asıl olarak nüfus yoğunlaşması yaşanan yerleşim bölgelerin-de, günlük yaşamda karşılaşılabilecek sorunlara değişik çözüm seçe-nekleri sunabilen geniş bir sosyal dayanışma ağı oluşturmaya yetecek sayıda kümelenmiştir. Buna ek olarak, göçmenlik geçmişi olan ve Al-manya’daki yaşama uyum sağlamış, yerleşik hayata geçmiş insanları kucaklayan, iyi örgütlenmiş ve birbirine bağlanmış sistemler oluştura-bilecek sayıda Türk ve Türkiye kökenli ikinci ve üçüncü kuşaktan in-san bu ülkede yaşamaktadır. Bu durum, sayılarının düşüklüğü nede-niyle veya göçlerin sürekli olmamasına bağlı olarak başka kültür çev-relerinden gelen göçmenler için pek de geçerli değildir. Türkiye’deki göçmenlerde de benzer durumlar gözlemlenebilir. Örneğin Alman-ya’dan Türkiye’ye aralıksız süren göçe bağlı olarak, Akdeniz sahille-rinde Almanlar ve Almanca konuşan insanlar tarafından oluşturulan ve giderek genişleyen bir ağ vardır.

Page 332: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

332

Gayrıresmi olarak ve devletin etkisi olmadan kurulan ve gelişen bu dayanışma ağları, bir yanda paralel topluluklar denilen yapılar, yaşadıkları ülkenin toplumu ile ancak sınırlı bir kültürel ilişki kurabi-len etnik kümeleşmeler yaratır. Öte yandan da bu kümeleşmeler, göç alan ülkenin kurumlarının da çok işine yarayacak büyük bir potansiyel içermektedir. Bu kümeleşmeler, mutlaka bir kopmaya (ötekileştirme-ye) yol açacak değil tersine katılıma (kaynaşmaya) götürecek önemli birer etmendir.

Kaynaşma, Katılım, Ötekileşme, Asimilasyon

veya Marjinalleşme

Yeni gelen göçmenleri ve resmi dili bilmeyenleri bir biçimde işin içine katmak gerekiyor. Burada hedeflenen şey, „kaynaştırma“ ya da yeni tartışmalardaki söylemle „katılım“ veya „kapsama“ sloganlarıyla ifade ediliyor. „Kaynaştırma“ kavramının arkasında neyin gizlendiği ve bu konseptin göçmenlere yönelik hangi talepleri ve göç alan toplumun onlara verebileceği neleri içerdiği; tam olarak açıklığa kavuşmuş değil-dir (bkz. Thränhardt, 1999: 14). Ötekileştirme, asimilasyon ve marjinal-leştirmeden farklı olarak kaynaştırma kavramı için bir tanımlama, Ka-nadalı psikologlar John Berry ve arkadaşlarından gelmiştir (Berry ve Sam, 1980: 296). Onlar, göçmenlerin, içinde yaşadıkları kültüre ve gel-dikleri ülkenin kültürüne karşı tutumlarını yansıtan basit ama bir o ka-dar da bilgilendirici bir tablo ortaya koymaktadırlar (Tablo 1)

Page 333: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

333

Tablo 1: Göçmenlerin kendi kültürlerine ve yerleşik kültüre karşı tutumlarına ilişkin tablo

Göçmen kendi kültü-rünün bileşenlerini (dil, gelenekler,din vb.) terketmez

Göçmen kendi kültü-rünün bileşenlerini (dil, gelenekler, din vb.) bırakır

Göçmen içinde yaşa-dığı kültürün bileşen-lerini (dil, gelenek-ler,din vb.) benimser

Kaynaşma Asimile olma

Göçmen içinde yaşa-dığı kültürün bileşen-lerini (dil, gelenek-ler,din vb.) reddeder

Ötekileşme/Kopma Marjinalleşme

Bery / Sam’dan alınmış ve çevirisi yapılmış tablo (1980: 296) Her göçmenin karşısında – yerleşik kültür ve kültürüne karşı tu-

tumuna bağlı olarak – değerlendirebileceği dört strateji vardır. Berry ve Sam (1980: 297), her göçmenin izleyeceği stratejinin, elbette farklı farklı olacağına ve (iş, eğlence, arkadaşlık çevresi vb.) değişik etkinlik alanlarında da farklı olabileceğine işaret ediyor. Türkiye’den gelmiş bir kadın göçmen örneğin evde sadece Türk yemekleri yapabilir („öteki-leştirme“), hem Noel'i hem de Şeker Bayramı’nı kutlayabilir („katı-lım“), işyerinde de çalışma arkadaşlarıyla Almanca konuşabilir ve sendikal etkinliklere katılabilir („asimilasyon“). Benzer modeller aynı şekilde Türkiye’deki Alman göçmenler için de söz konusu olabilir. Söz gelimi Türkçe ve Almanca edebiyat izlenir, mutfak uluslararası hale dönüştürülür ama daha çok Alman arkadaş çevresi içinde bulunulur.

Tabii zaman zaman çoğu tutucu ve aşırı sağcı yelpazeden olmak üzere politikacılar, örneğin okul bahçelerinde yabancı dille konuşma-nın yasaklanması şeklinde ya da din özgürlüğünün sınırlandırılması gibi asimilasyoncu tutumlar alınmasını isterler. Buna karşılık; kaynaş-tırma stratejisinin yani göçmenlerin kendi kültürlerindeki çeşitli alış-kanlıklarını sürdürmeleri ve etnik kökenli kümeleşme ağlarından ya-rarlanmaları ile yerleşik kültürün çözüm stratejileri ve kümeleşme

Page 334: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

334

ağlarının eş zamanlı kullanılmasının başarılı olmak için en iyi yol ol-duğunda bilim alanında görüş birliği oluşmuştur. Gerekçesi de şudur: Çünkü böyle yapmak, en olmadık durumlarda en çeşitli hareket seçe-neklerini sunabilir ve üstelik çıkacak psikolojik sorunlar en alt düzey-de kalır (Camilleri ve Malewska-Peyre, 1997: 55). Burada belli ki „yer-lileşmiş“ göçmenler, „yeni“ göçmenler karşısında açıkça daha avan-tajlı durumdadır. Çünkü onların, kaynaştırma stratejisini izlemede yenilere göre daha fazla olanakları vardır ve temel toplumsal alanlarda çoğunlukla katılımda bulunurlar. Sosyolog Friedrich Heckmann (2005: 2) içinde kaynaşmanın gerçekleştiği dört alandan söz eder:

Yapısal alanda: „Göç alan ülkenin toplumun temel yapıları olan ekonomi ve emek piyasasına, eğitim ve geliştirme sistemlerine, konut piyasasına ve politik topluluklara“ katılım yoluyla.

Kültürel alanda: „Tutum ve davranışların değiştirilmesiyle“. Sosyal alanda: „Arkadaşlıklar ve ortak ilgiler, grup ve dernek üye-

likleri dâhil toplumsal ortaklaşım çevreleri“. Özdeşleşme alanında: Göç alan ülke toplumuna mensup olma ve

kendini onunla özdeşleştirme duygusu aracılığıyla. Göçmenlik geçmişi olan „yerlileşmiş“ kişiler göç alan ülkenin top-

lumuna katılırlar ve böylelikle yeni göçmenler için örnek ve yol göste-rici olabilirler. Zorunluluklar, beklentiler ama aynı zamanda olanaklar-la dolu dipsiz kuyuda onlara rehberlik edebilirler.

Kaynaştırma Stratejisinin Uygulanmasında

Karşılaşılabilecek Engeller

Bery / Sam tarafından kaynaştırma ile ilgili olarak ortaya konan tablo, anlaşılıyor ki, işin içine giren tüm kültürlerin birlikte ele alınmasını öngörüyor. Yerli kültürün içinde bulunma süresinin uzamasıyla birlik-te farklı örneğin eğitim alanında, emek piyasasında ve özel yaşam alanında kültürlerin yeni karşılaşma ortamları ve katılım seçenekleri ortaya çıkar. Ancak bu iç içe geçişlerin yoğunluğu, çeşitli etmenlere bağlıdır. Bir yanda, göçmenlerin, yerleşik toplumun getirdiği zorunlu-lukları ve sunduğu olanakları kabullenmede onu motive edecek şeyler ve kabullenmeye ne ölçüde hazır olduğu önemlidir. Öte yanda ise

Page 335: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

335

göçmenlerin „yerleşik topluma kaynaştırılması“ stratejisi; toplumun bütününü kapsayan koşullar eğer tüm tarafların katılımına izin veri-yorsa uygulanabilir. Emek piyasasında kurumsal kaynaşma örneğin meslek eğitimi alanındaki mezuniyetlerin denkliğinin tanınmaması durumunda aksar. Dil engellerinin ortadan kaldırılması da, anılan stratejinin uygulanmasında karşılaşılabilecek engellerin azaltılmasında ve katılımın sağlanmasında yararlı olacak bir yöntemdir. Bununla birlikte ortamın da, göçmenlerin getirdiği öz kültürlerine uygun dav-ranış kalıplarını korumasını anlayışla karşılaması gerekir. İşte ikinci ve üçüncü kuşaktan „yerlileşmiş“ göçmenler burada yine karşımıza çıkı-yor. Çünkü bunlar bir tarafta, mensup oldukları kümeleşmeler ve der-nekler içinde kendi kültürel kimlikleri için sorumluyken diğer taraf-taysa iki dilli oluşları sayesinde çoğunluğu oluşturan toplumla ilişki kurmada yardımcı olabilirler. „Yerlileşmiş“ göçmenler; yaşadıkları ülkenin insanları ve kurumlarıyla kurdukları ilişki sonucu edindikleri deneyimle ve yeni gelen göçmenlerin yaşadıkları koşullar, sıkıntılar ve korkuları da biliyor olmaları sayesinde başlarının yapamayacağı bir şeyi yapabilirler. Yani üstelik her iki taraf açısından dayan yana gel-mekten, bir arada bulunmaktan doğan korkuyu yok etmede çok önem-li bir işlev yerine getirmek ve böylelikle eşitler arası bir diyalog kültü-rünün oluşmasına yardımcı olmak. Zaman zaman da, sosyal hizmet sunumlarının varlığı ve yapılanmaları konusunda, göz ardı edileme-yecek bir yanlış anlamalar oluyor. Burada, verili koşullar dikkate alın-dığında, resmi makamların „gel-gel yapıları“nın mı gerçekten bir işe yarayacağı yoksa bunların yerine „gel-getir yapıları“nın mı geçirilme-si gerektiği sorgulanmalıdır:

„Düşük eşikli hizmet sunumları, sosyal açıdan ihmal edilmiş hedef grup-

ların geleneksel danışmanlık önerilerine pek yüz vermemeleri sorununu ele almaya çalışıyor. Bunun için girişimde bulunmak, bilinmeyen bir ala-na dalmak ve sosyal bakımdan daha yukarılarda bulunan meslektaşlarla konuşmak çoğu zaman oldukça yüksek bir eşiğin aşılmasını gerektirir. [...] Bundan dolayı da, özellikle acil yardıma ihtiyacı olan insanlara ulaş-mak mümkün olmuyor ve zaten sıkıntılı olan durumlarının daha da kö-tüleşmesi tehlikesi ortaya çıkıyor. Buna karşılık daha küçük ölçekteki su-

Page 336: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

336

numlar, insanların o kişilere ulaşmasını beklemez tersine onlara en erken bir zamanda ulaşabilmek için doğrudan doğruya hedef gruba yönelir. Bu yöntem en fazla, hedef grupların, ziyaret edilmesi ve yaşadıkları ortam içinde eşlik edilmesiyle başarılı olabilir.“ (Bundeszentrale, 2010: 568)

“Yerlileşmiş““ Göçmenlerin Rehber, Aracı ve Multiplikatör Olarak Değerlendirilmesi - Fırsatlar ve Riskler

Başarılı bir kaynaştırma için engeller vardır kuşkusuz. Bir önceki bö-lümde, yönetim ve sağlık-bakım kurumları hakkındaki karşılıklı kor-kulara ve önyargılara, belirsizliklere ve yanlış anlamalara özellikle de dil engellerine değinilmişti. Bu engellerin aşılması, „yeni“ göçmenlere en basit düzeylerde rahatlıkla yaklaşabilen „yerlileşmiş“ göçmenlerin yardımıyla mümkün olur. Bu tez, kaynaklarda tekrar tekrar dile geti-rilmektedir: Jan Basche / Mohamad Kaouk’a göre, bu en basit düzey-deki yardım, „kaynaştırma yolunda zorunlu bir önkoşul“dur (2003: 19). Liv-Berit Koch da hedef grubun sosyo-kültürel çevresinden kadın multiplikatörlerden yararlanılmasını, „özellikle basit düzeyde ve bu ne-denle de etkili“ görüyor (2009: 14). Sandra Kranz v.d. de (2011: 6, 8) „kaynaştırma rehberleri“ diye anılan kişilerin; „duygudaşlık“, „çok dillilik“ ve „iletişim ağı kurma becerisi“ni özellikle öne çıkarıyor.

İster ilgi alanı ortağı, vaftiz babası, rehber, ister mahallenin akıl hocası ya da semtin tercümanı olarak olsun „yerlileşmiş“ göçmenler-de var olan potansiyel hiç de yabana atılacak bir güç değildir. Özellikle son on yıl içinde bu gerçek kendini iyice kabul ettirdi ve bu gerçeği göz önüne alan programlar şurada burada – tüm ülkeyi kapsayacak ölçekte olmamakla birlikte – kurgulanmaya başlandı (Tamayo, 2010: 286). Hazırlanmış eğitim programlarını içeren ve tüm eyaleti kapsayan kaynaştırma rahberliği programlarını kamouyona benimsetmek ama-cıyla Hessen ve Aşağı Saksonya eyaletlerinde dikkate değer uygula-malar yapıldı. Bu uygulamalar gönüllülük üzerine kurulmuştur ama gene de rehberlik edecek kişilerin etkin olabilecekleri geniş bir yelpa-zeyi ortaya koymaktadır (Kranz v.d., 2011; Aşağı Saksonya Eyaleti Sosyal İşler, Kadın, Aile, Sağlık ve Kaynaştırma Bakanlığı 2013). Buna karşılık, gönüllülük temelinde dil ve kültür konularında aracılar çalış-

Page 337: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

337

tıran ve örneğin resmi makamlarda aracılık eden SpuK-Initiative der Caritas Osnabrück=Osnabrück Katolik Kilisesi yardım Örgütü Dil ve Kültür Girişimi Bölümü, daha profesyonel bir çizgi izlemektedir (Caritas Osnabrück, tarih belirtilmemiş). „Dil ve Kültür Aracısı Yetiş-tirme“ adlı federal çalışma grubu, işi bir adım daha ileriye götürüyor. Bu çalışma grubu; Berlin, Darmstadt, Hamburg, Köln ve Wuppertal kentlerinin birlikte sorumluluğunu üstlendiği beş projenin bir araya gelmesiyle oluşan ve iddialı bir hedef olarak, Almanya’nın bütünü için bir dil ve kültür aracılığını hayata geçirmeyi önlerine koymuş bir kuruluştur (Becker v.d., 2010: 7).

Burada kısaca ana hatlarıyla açıklanan uygulamalar, Almanya’nın bir kaç yüz projeyi kapsayan kaynaştırma rehberleri ve dil aracıları ortamındaki aydınlatma fişeği gibidir. Bir bütün olarak ise, aracılık sunumlarının sürekliliğinde, saydamlığında, güvenilirliğinde ve karşı-laştırılabilirliğinde eksikler vardır.

İşte Ramazan Salman şunların olmasını istiyor (2007: 253 v.d.): „Belli bir grubun çevirmenliğinin yapılmasında kapsayıcı kalıplar ve

standartlar, işin gerektirdiği şekilde uygun yetiştirme ve sınav kuralları, sosyal yardım ve sağlık sisteminde dilsel anlaşmaların kalite standartı ve ücret düzeni.„ Susanne Huth / Berit Pöhnl de hazırladıkları bir raporda şunların

kusurlu olduğunu söylüyorlar (2007: 3):

„Bu [kaynaştırma amaçlı] projenin; bu zamana değin karşılaştırmalı bir analize tabi tutulmaması ve benzer projeler için uğraşan komünlerin, derneklerin ve birliklerin, uygulanmakta olan projelerden öğrenebilecek-leri biçimde sistematik bir deney alış-verişine konu edilmemiş çeşitli ka-lıpları, hedefleri, hedef grupları, konuyu ele alış yöntemleri ve düzenle-meleri „ Yeni Eğitim Çalışma Grubu (=Arbeitskreis Neue Erziehung), Ber-

lin’deki bir konferanstan sonra aynı sonuca ulaşır (2010: 5):

Page 338: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

338

„Çeşitli rehber sunumlarının bir arada bulunması; bir taraftan sunumla-rın farklı biçimlerinin uygulanabilmesini olanaklı kılarken öbür taraftan da yetersiz bir genel kalıp ve uygun olmayan bir uygulama yöntemiyle pek çok enerjinin boşa gitmesine neden olur.“ Uygun çoğaltan ve dil aracısı hizmeti sunumlarının sürdürülmesi,

desteklenmesi, daha iyi yapılandırılması ve birbirleriyle bağlantılandırılması çok önemlidir. Bunlar; iyi örneklikleriyle, hem göçmenler tarafında hem de ilgili kurumlar tarafında güven ve anlayış yaratmaya çabaladıkları için, korkuların ve önyargıların aşılmasının anahtarıdır. Bunların aracılığıyla sağlık, eğitim ve sosyal yardım sis-temindeki hizmet alıcıları ve hizmet sunucularının karşılıklı olarak birbirlerine ulaşmaları sağlanır. Ve her şeyden önce de; göç kabul eden ülkenin toplumsal kurumlarına katılıma adımlar atılmasını mümkün kılmak için gerekli olan iletişim bu yollarla sağlanır.

Elbette her yeni uygulama, – „yerlileşmiş“ göçmenler aracılığıyla rehberlik programları uygulaması da içlerinde olmak üzere – eleştiri-lerle yüzyüze olduğunu görür. Özellikle de, bu dil aracıları programla-rının kaynaştırmaya değil tersine ötekileştirmeye yol açacağı eleştirisi getirilmekte ve bu şöyle gerekçelendirilmektedir: Çünkü eğer her şey bu rehberlerce üstlenilecek olursa yeni gelenlerin, yerli toplumla uyuşmak için çaba harcamalarına gerek kalmaz. Bu eleştiri, henüz kaynakçalarda kendini tam kabul ettiremedi ama açık açık olmasa da dile getirilmeye başlandı.

Yüzleşilmesi gereken bir başka eleştiri de, geçmişte sağlık siste-minde eşlikçi kişiler tarafından dilde aracılık edilmesi bağlamında dile getirildi. Bu eleştiride; doktor ya da genel olarak sağlık danışmanı ile hastalar arasındaki ilişkiyi olumsuz açıdan etkileyen, „hastanın avu-katı“ (İngilizce „advocacy“) diye nitelenen kişilerin, onların yerine konuşması sıkça eleştirilir. Bu da başka bir karşıt görüştür (Rey, 2011: 53f v:dev. „Pek çok İsviçreli uzmanın görüşüne göre böylece [ hasta avukatlığı yoluyla; not: R. L.), çevirinin yanlış anlamalara prim veren yasak bir biçimi ortaya çıkar. Buna karşılık başka ülkelerde [...] özellikle de Kanada’da sağlık konularındaki „avukatlık“ işlevi, merkezi düzeyde bir değe-re sahiptir .“).

Page 339: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

339

Anılan çelişkinin çözümünde, çoğaltan projeleri alanındaki stan-dartlaştırmanın yararı vardır. Diyaloglarda yer alan kişilerin somut görevleri ve rolleri ile ilgili düşüncelerin açık-seçik belirlenmesinin de yardımı olur.

Sonuç

,„yerlileşmiş“ göçmenlerin günümüze değin çeşitli kümeleşmelerinde hiç bir yere yönlendirilmemiş şekilde var olan potansiyeli derleyip-toparlamak ve bütün tarafların lehine değerlendirebilmek üzere göç-menlerin kaynaştırılmasının gerektirdiği temel uygulamaların neler olduğunu görebilmek için Avrupa ve Türkiye toplumları tam da öneri-lebilecek toplumlardır.

Elbette dil aracılarının işin içine sokulması, başvurulabilecek çok sayıdaki seçenekten sadece biri olabilir ve bunun, yeni gelenlerin dil öğrenmesi yerine konulmaması gerekir. Ama kalite standartları göz-den kaçırılmadan dil aracılarının, kaynaştırma rehberlerinin ve seçil-miş çoğaltanların işin gerektirdiği biçimde kullanılması amaca ulaş-mayı çok kolaylaştırır. Zaten pek çok ülkede bu konseptin başarıyla pratiğe geçirilen uygulamaları vardır. Ama gene de, bu projelerde içselleşmiş potansiyelin değerlendirilmesinde, kalite standartları ve süreklilik açısından eksikler bulunmaktadır.

Seçkin yazarların Açıl Almanyam, Açıl ! (Bartelsmann Stiftung, 212) adlı ortak yapıtından anlaşıldığı gibi, Almanya’ya gelen göçmen-ler için ülkede bir hoşgörü kültüründen yana olanların sayısı giderek artmaktadır. Bu „hoşgeldiniz, sefa geldiniz“ kültürünün somut olarak nasıl bir biçime bürüneceği pek de net olmamakla birlikte kaynaştırma rehberleri, uygulanabilir bir seçenek olarak görünüyor. Yerel boyut-lardaki çoğaltan programları; yereldeki koşullara denk olarak uygula-nabildikleri özellikle de Türkiye için sözkonusu olabilecek sığınmacılık uzmanlarından (Paçacı Elitok ve Straubhaar, 2011: 122) tutun da emek-li göçmen emeklilere (Borde, 2010: 125 ve devamı) her çeşit göçmenliği göz önüne aldıkları için Türkiye gibi göç alan ülkelere de çekici gel-mektedir. Bu göçmenlerin hepsi, kendileri için geleneksel olarak so-rumluluk üstlenen aileden kişilerin değil ağırlıklı olarak kamunun

Page 340: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

340

sorumluluk üstlendiği kümeleşme ağlarına güvenmek zorundadırlar ( a.e.: 117) . Kaynaştırma rehberleri bu bağlamda göçmenlerin gereksi-nimleri ile yaşadıkları ülkenin gereksinimlerini yan yana getirirler ama karşı karşıya koymazlar. Resmi sıfat taşımayan kişilerin işe el atmala-rıyla bu rehberler çağa uygun konseptlere çok da iyi uyum sağlarlar ve tüm göç alan ülkelerde güzel bir „hoşgeldiniz“ kültürü yaşanmasına önemli katkılarda bulunurlar.

Kaynakça

ARBEITSKREIS NEUE ERZIEHUNG (2009), Berliner Aktionskonferenz für El-ternlotsenprojekte – Qualitätssicherung von Lotsenprojekten in KiTa und Schule. Tagungsdokumentation der Aktionskonferenz im Auftrag des Beauftragten für Integration und Migration des Berliner Senats, http://www.a4k.de/uploads/media/Dokumentation_der_Aktionskonferenz_f%C3%BCr_Elternlotsenprojekte.pdf (10.02.2011)

BAMF (2012), Das Bundesamt in Zahlen 2011 – Asyl, Migration, Ausländische Zahlen und Integration, Nürnberg, http://www.bamf.de /SharedDocs /Anlagen/DE/Publikationen/Broschueren/bundesamt-in-zahlen-2011.pdf;jsessionid=180239AFDF3EF88203759CA91E31429C.1_cid286?__blob=publicationFile (31.05.2013)

BASCHE, J. / KAOUK, M. (2003), Qualitätssicherung durch niedrigschwellige kulturspezifische Hilfen – Möglichkeiten der Mobilisierung informeller Res-sourcen am Beispiel der sozialpsychologischen Versorgung arabischsprachi-ger Familien. In: Borde, Theda / David, M. (Eds.): Gut versorgt? Migran-tinnen und Migranten im Gesundheits- und Sozialwesen, Mabuse-Verlag, Frankfurt a. M.,. S. 203-228

BECKER, C. / GREBE, T. / LEOPOLD, E. (2010), Sprach- und Integrationsmittler/-in als neuer Beruf. Diakonie Wuppertal (Eds..). Berlin / Wuppertal

BERRY, J. / SAM, D. (1980), Acculturation and Adaption. In: Berry, John/ Segall, Marshall / Kagitçibasi, Cigdem (Eds.): Handbook of Cross-Cultural Psy-chology. Vol 3: Social Behavior and applications. Ally&Bacon, Needham Heights. S. 292-320

BERTELSMANN STIFTUNG (ed.) (2012), Deutschland, öffne dich! – Will-kommenskultur und Vielfalt in der Mitte der Gesellschaft. Verlag Ber-telsmann-Stiftung, Gütersloh

BORDE, T. / DAVID, M. (Hrsg.) (2003), Gut versorgt? - Migrantinnen und Mig-ranten im Gesundheits- und Sozialwesen. Mabuse-Verlag, Frankfurt a. M.

Page 341: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

341

BORDE, T. (2010), Migration im Alter – Perspektiven regionaler und transna-tionaler Netzwerke. In: Geißler-Piltz, Brigitte / Räbiger, Jutta (Eds.): Soziale Arbeit grenzenlos, Festschrift für Christine Labonté-Roset. Lit-Verlag, Opladen/farmington hills. S. 117-132

BUNDESZENTRALE FÜR GESUNDHEITLICHE AUFKLÄRUNG (Ed.) (2010), Kriterien guter Praxis in der Gesundheitsförderung bei sozial Benach-teiligten. In der Reihe: Gesundheitsförderung konkret. Band 5. BzGA, Köln

CAMILLERI, C. / MALEWSKA-PEYRE, H. (1980), Socializaton and Identity Strategies. In: Berry, John / Dasen, Pierre / Saraswathi, Tharakad Subramanian (Eds.): Handbook of Cross-Cultural Psychology, Vol. 2: Ba-sic Processes and Human Development. Allyn&Bacon, Needham Heights. S. 43-66

CARITAS OSNABRÜCK (ohne Jahr), Sprach- und Kulturmittlung. URL: http://www.spuk.info/ ; 26.07.2013

HECKMANN, F. (2005), Bedingungen erfolgreicher Integration. Beitrag beim bayerischen Integrationsforum „Integration im Dialog – Migranten in Bayern“. Europäisches Forum für Migrationsstudien (Eds.). Bamberg. URL: http://www.stmas.bayern.de/migration/integrationsforum/ofr0128h.pdf (16.02.2011)

HUTH, S. / PÖHNL, B. (2007), Erfahrungsaustausch und Workshop zur Entwick-lung von Umsetzungsstrategien. Dokumentation des Projekts: Integrati-onslotsen – Modelle von Engagement und Integration. INBAS-Sozialforschung: Frankfurt a. M. URL: http://www. integrationslot-sen.net/lotse/images/0710_Dokumentation_Integrationslotsen_ SHuth.pdf (05.02.2011)

INTERNATIONAL ORGANIZATION FOR MIGRATION (2008), Migration in Turkey – A country profile. URL: http://www.turkey.iom.int/documents/migration _profile_turkey.pdf ; 12.06.2013

KIRIŞCI, K. (2003), Turkey – A Transformation from Emigration to Immigration. URL: http://www.migrationinformation.org/feature/display.cfm?id =176 ; 12.06.2013

KOCH, LIV-BERIT (2009), Evaluation des Pilotprojektes „Stadtteilmütter in Neu-kölln“. URL: http://www.camino-werkstatt.de/downloads/Evaluation_ Stadtteilmuetterprojekt_1.pdf (26.09.2012)

KRANZ, S. / SCHINDEL, W. / BAHMAD, L. / GEBREM, H. (2011), Das Hessi-sche Integrationslotsen Netzwerk – Brücken bauen, Eigenverantwortung stärken, gemeinsam Integration gestalten. Hessisches Ministerium der

Page 342: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

342

Justiz, für Integration und Europa (Ed.). JVA-Druckerei, Darmstadt. URL: http://www.integrationskompass.de/global/show_ docu-ment.asp?id=aaaaaaaaaaaatgx (30.04.2011)

MUELA RIBERA, J. / HAUSMANN-MUELA, S. / GRIETENS, K. P. / TOOMER, E. (2008), Is the use of interpreters in medical consultations jus-tified? - A critical review of the literature. URL: http://pass-international.org/site/images/stories/publications/Cost_Effectivenss_ Interpreters_in_the_Medical_Sector.pdf (12.09.2012)

NIEDERSÄCHSISCHES MINISTERIUM FÜR SOZIALES, FRAUEN, FAMILIE, GESUNDHEIT UND INTEGRATION (2013), Integrationslotsen in Nie-dersachsen. URL: http://www.ms.niedersachsen.de/portal/live.php?navigation_id=26524&article_id=91263&_psmand=17 ; 26.07.2013

PAÇACI ELITOK, S. / STRAUBHAAR, T. (2011), Turkey as a Migrant Hub in the Middle East. In: Insight Turkey, Vol. 13, 2/2011. 107-128. URL: http://www.hwwi.org/fileadmin/hwwi/Publikationen/Externe_PDFs/Elitok_Straubhaar_Insight_Turkey_2011_2.pdf (12.06.2013)

PAPADEMETRIOU, D. / SOMERVILLE, W. / SUMPTION, M. (2009), The Social Mobility of Immigrants and Their Children. Migration Policy Institute, Washington

REY, L. (2011), Sprachliche Brücken zur Genesung – Interkulturelles Übersetzen im Gesundheitswesen der Schweiz. Schweizer Bundesamt für Gesundheit (Ed.). BBL, Bern

SOEP (Sozio-Ökonomisches Panel) (2013), Sprachkenntnisse in Deutsch von Personen deren Muttersprache nicht Deutsch ist. URL: http://de.statista. com/statistik/daten/studie/180023/umfrage/sprachkenntnisse-in-deutsch-von-personen-deren-muttersprache-nicht-deutsch-ist/ (25.01.2013)

SALMAN, R. (2007), Gemeindedolmetscherdienste als Beitrag zur Integration von Migranten in das regionale Sozial- und Gesundheitswesen – das Modell des Ethno-Medizinischen Zentrums. In: Die Beauftragte der Bundesregie-rung für Migration, Flüchtlinge, und Integration (Ed..): Gesundheit und Integration – Ein Handbuch für Modelle guter Praxis. BUB, Bonn. S.246-256

TAMAYO, M. (2010), Sprach- und Integrationsmittler, Gemeindedolmetscher, Community Interpreter - Eine professionelle Strategie zum Abbau von Un-gleichheit. In: Migration und Soziale Arbeit 3/4, S. 283-289. URL: http://www.sprint-wuppertal.de/cms/index.php/downloads/cat_view/13-publikationen (15.06.2011)

Page 343: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

343

THRÄNHARDT, D. (1999), Integrationsprozesse in der Bundesrepublik Deutsch-land – Institutionelle und soziale Rahmenbedingungen. In: Friedrich-Ebert-Stiftung (Ed.): Integration und Integrationsförderung in der Ein-wanderergesellschaft. Bonn. URL: http://library.fes.de/fulltext/asfo/ 00713a02. htm#E10E2 (08.05.2011)

VERREPT, H. (2007), Sprach- und Kulturmittlung in Belgien – Eine Antwort auf Ungleichheit in der Gesundheitsversorgung. In: Borde, Theda / Albrecht, Niels-Jens (Eds.): Innovative Konzepte für Integration und Partizipation. Bedarfsanalyse zur interkulturellen Kommunikation in Institutionen und für Modelle neuer Arbeitsfelder. Verlag für IK Kommunikation, Frankfurt a.M./London. S. 283-299

WEBER, J. (2006), Integrationslotsen als innovative Form der ehrenamtlichen Arbeit mit Zugewanderten in der Stadt Osnabrück. In: Bommes, Michael / Kolb, Holger (Eds.): Integrationslotsen für Stadt und Landkreis Osnabrück – Grundlagen, Evaluation und Perspektiven eines kommunalen Modellpro-jekts. IMIS-Beiträge. Heft 28/2006. Osnabrück. S. 59-66. URL: http://www.imis.uni-osnabrueck.de/pdffiles/imis28.pdf

Page 344: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

344

Kültürel Çeviri - Çokdilli Göç Araştırmalarında Perspektif Genişletme ve İritasyon: Bir Türk-

Alman Bilimsel İşbirliği Örneği Pınar TUZCU ve Sina MOTZEK

Bu çalışma Türk-Alman bilimsel işbirliğinin bir ürünüdür. Bu makale-de Almanya’da doktora öğrenimi gören Almanyalı ve Türkiyeli iki genç kadın sosyolog olarak yürütmüş olduğumuz yakın işbirliğinin, üzerinde çalışmakta olduğumuz doktora tezlerimize yapmış olduğu katkıyı ele alacağız.

Page 345: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

345

Birimiz (Sina Motzek) Almanya’da yaşayan ve ‘depresif’ şikayet-leri olan Türkiye kökenli birinci ve ikinci kuşak kadınlarla; diğerimiz ise (Pınar Tuzcu) yine Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenle-rin, üniversite öğrencisi, üçüncü kuşak gençleri üzerine doktora tezle-rimizi yazmaktayız. Yaptığımız doktora çalışmaları, bağlı oldukları disiplinler bağlamında özgünlüklerini korumaktadır. Bu özgünlüğü kuşaksal özgünlük (ikinci ve üçüncü kuşak) ve temasal özgünlük (sağ-lık ve eğitim) olarak sıralayabiliriz. Fakat çalışmalarımız özellikle göç, çok dillilik, çeviri gibi noktalarda kesişmekte ve bu alanlarda kullanı-lan benzer kavramlara ve bağlamlara yoğunlaşmaktadır. Bunun yanı sıra çalışmalarımızı ortaklaştıran ve dolayısıyla kurmuş olduğumuz bilimsel işbirliğine ilham veren en önemli nokta ise yürüttüğümüz niteliksel araştırmaları kendi anadilimiz olmadığı halde bir başka dilde ya-pıyor olmamızdır. Açmak gerekirse, anadili Almanca olan Sina Motzek alan araştırmasını Türkçe yaparken, anadili Türkçe olan Pınar Tuzcu alan araştırmasında Almanca ampirik veri ile çalışmaktadır.

Sosyolojik alanda yaptığımız niteliksel araştırmalarımızda karşı-laştığımız en çetin ve en verimli alan ampirik verilerimizin Türkçeden Almancaya, Almancadan Türkçeye; Almanca ve Türkçeden ise İngiliz-ceye çevirildiği süreçlerde oluşmuştur. Alan araştırmalarımızda katı-lımcılarımızın Almanca ve Türkçe olarak yaptıkları ifadelerin özgün-lüklerini kaybetmesi ve/veya en azından ‘çeviride kaybolan’ (lost in translation) olarak bilinen olgunun etkilerinin en aza indirgenmesi, işbirliğimizin en önemli amaçlarından biridir (Bhabha, 2004). Bu bağ-lamda araştırmacı olarak yapmış olduğumuz çevirilerin birebir değil; ancak araştırmalarımızın içinden çıktığı kültürlerin farklılıklarının ve benzerliklerinin göz önüne alınarak yapılmasının, ‘çeviride kaybolan’ ifade ve anlamların kazanılmasına büyük katkıda bulunduğunun far-kına vardık. Dahası bu yöntem ile en azından çeviride kaybolan ifade-lerin ve manaların yittiğinin altı çizilerek okuyucuyu uyarmanın, özel-likle niteliksel olarak yürütülen çok dilli araştırmalarda, araştırmanın aktarımdaki sınırlılığını göstermek açısından önemli bir işlev gördü-ğünü saptadık. Amaç ise bu sınırlılığın verimli bir bulguya dönüştürü-lerek söz konusu araştırmaya entegre edilmesi oldu. İşte tam bu nok-

Page 346: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

346

tada, kültürel bağlamın çeviriye aktarılmasının, yani kültürel çevirinin, araştırmacı olarak bizlerin perspektifini genişleterek araştırmayı zen-ginleştirdiğini, derinleştirdiğini gözlemledik. Bu zenginlik katılımcıla-rın belli başlı ifadelerinin doğrudan monolitik bir biçimde bir dilden başka bir dile aktarımından değil; fakat bu ifadelerin o dilin kültürel bağlamı gözetilerek ele alınması ile ortaya çıkmaktadır. Biz bu sürece ‘sözün gelişi’ adını veriyoruz. Bu noktada ‘sözün gelişi’ süreci kültürel çevirinin koşullarını hazırlayan ifadelerin ortaya çıkış anını ve bu ifa-delerin hem katılımcı hem de araştırmacı üzerindeki etkisinin kristarilize edilmesini anlatmaktadır.

Öte yandan kültürel çeviri, araştırmacıyı ‘evrensel gerçeklik’leri açıklama ve araştırmasını gelir-geçer bir son söz olarak tasarlama yü-kümlülüğünden de kurtarmaktadır. Böylece kültürel çeviri yürütülen niteliksel araştırmanın bir son söz olarak değil ancak alana ve çalışmanın ilişkilendiği literatüre bağlamsal bir giriş olarak algılanmasını sağla-maktadır. Başka bir değişle, bir yorumlama methodu olarak kültürel çeviri, sürekli oluşum, değişim, dönüşüm içindeki ‘kültürel’ yapının basmakalıp, iki-terimli ‘ya/ya da’ bağlamından sıyrılmasını sağlamak-tadır. Ayrıca araştırmanın içinden çıktığı ‘şartların’ niteliksel özellikle-rini yansıtan üçüncü bir alan (third space) yaratmakta; yeni kavramsal ve kuramsal ihtiyaçların altını çizmekte ve bu kavram ve kuramlarının yaratılmasına da zemin hazırlamaktadır (Bhabha, 1990). Bu bağlamda, kültürel çeviri, araştırmanın konumlandığı sosyo-kültürel konjöktürü çok yönlü yansıtmayı ve araştırmanın her aşamasında araştırmacıya kaleydoskopik bir bakış açısı kazandırmayı amaçlamaktadır. Bütün bunların yanısıra araştırmanın çokdilli katılımcılarının günlük hayat-larının bir parçası olan kültürel ve dilsel çeviri faaliyetlerinin araştır-maya aktarımı çabası araştırmanın tek dilli bir ortamda yaratıldığı yanılgısını da bozmaktadır.

Sorumluluk

Kültürel çeviri, bilgi üretim sürecinde araştırmacı-araştırılan arasında oluşan hiyerarşik konumlanmada dengeleyici bir yöntem olarak da kullanılabilir. Özellikle göç çalışmalarında yürütülen niteliksel çalış-

Page 347: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

347

malarda oluşturulan kültürötesi ve ulusötesi bağlam, araştırmacının anlama gücünün sınırlılığını görünür kılmaktadır. Bu durum, araştır-macının bu hiyerarşik yapılanmada eserinde ‘son sözü’ söyleyen kişi olarak (author) sahip olduğu gücü sınırlandırmak için verimli bir ze-min yaratmaktadır (bkz. Şkl.)

Aşağıda, alan araştırmalarımızdan verdiğimiz kesitlerle yukarıda

bahsettiğimiz noktaları örnekleyeceğiz. İlk kesit Sina Motzek’in depresif şikayetleri olan, Almanya’da birinci kuşak Türkiyeli bir kadın katılımcılıyla yapmış olduğu röportajdan alınmıştır.

Emine: He yani ... Çocuklarım nerede ben orada. Eğer şimdi Orhan ...

burada kalırsa. Kızım orada oğlum burada- bu benim için çok zor... Ama oğlum Türkiye'ye giderse ama Orhan zannetmiyo-rum gitsin... O burada... eh doğdu büyüdü eh...

Sina: Evet Emine: Türkçesi o da sizin gibi, aynı Sina: Hıhı Emine: Türkçesi çok az. Az dediğim gene konuşuyor ama yani Alman-

caya daha çok hani yönelik Sina: Hı Yukarıdaki örnekte katılımcı Emine kendi oğlu Orhan’dan bah-

setmektedir. İlginçtir ki Orhan’ın kültürel pozisyonunu açıklamak için

Page 348: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

348

Emine, röportajı gerçekleştiren Sina’nın Türkçesine atıfta bulunmakta-dır. Dahası Orhan’ın Türkçesini ‚az’ olarak niteleyen Emine, Sina’ya ‚Türkçesi aynı sizin gibi’ diyerek araştırmacının dil ‘yetersizliğine’ vurgu yapmaktadır. Ancak Emine bu durumu oğlu Orhan’ın kültürel pozisyonunu açıklamak maksadıyla dillendirmiştir. Dahası ‘az Türkçe’ betimlemesinden yola çıkarak Emine, oğlu Orhan ile bir Alman olarak konumlandırdığı Sina’yı aynı (ya da benzer bir ) kültürel bağlama yerleştirmektedir.

Aşağıdaki örnek ise Pınar Tuzcu’nun Almanya’da doğup büyü-müş, üniversite öğrencisi olan, Türkiyeli göçmenlerin üçüncü kuşak gençleri ile gerçekleştirdiği odak grup görüşmesinden alınan bir kesittir.

Jale: Bence kimse onu ciddiye almaz1 Funda: Ama...yani...eğer şeyle karşılaştırırsan...mesela... Pınar: Tekrar Türkçe konuşabilir miyiz lütfen ? Funda: Özür dilerim. Bir cümle daha söyleyeyim Almanca. (Gülüşmeler)

Eğer şimdi.. yani onun bu yaptığı Almanya’da daha büyük etki yaratı-yor...çünkü...buradakiler görece biraz daha tutucu

Bu kesitte ise, toplantıdaki katılımcıların tartışmayı uzun bir süre

boyunca Almanca olarak sürdürmesinin ardından toplantının başladı-ğı dile, yani Türkçeye, dönmeyi öneren moderatör Pınar beklenmedik bir tepkiyle karşılaşmaktadır. „Tschuldigung. Noch ein Satz“ (Pardon, bir cümle daha) diyerek Türkçe konuşmayı erteleyen katılımcı araş-tırmacının ‘anlama’ talebini reddetmiştir. Bunun yanısıra katılımcının bu tavrı (reddediş) bir yandan araştırmacının Almanca ‘anlama gücü-nün’ sınırlılığını, diğer yandan ise kendisinin Türkçe ‘ifade gücünün’ sınırlılığını vurgulamaktadır. Bu şartlarda oluşan ‘sözün gelişi’ süreci, ifadenin ortaya çıktığı an (katılımcının “Tschuldigung. Noch ein Satz” cümlesi) ile bu ifadenin etkisi, yani hem araştırmacının hem de katı-lımcının kültürel pozisyonunu sabitlemesi, olarak açıklanabilir .

1 Bu alıntıdaki italik cümleler katılımcıların Almanca konuştuğunu ifade etmektedir.

Page 349: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

349

Her iki örnekte de katılımcılar araştırmacıların ‚dil yetersizliği’ olgusunu öne çıkaracak ifadelerde bulunmuşlardır. Yapmış olduğu-muz işbirliği süresince bu durumun bizler açısından anlık olarak ‘şa-şırtıcı’, ‘özgüveni sarsıcı’, ‘odak bozucu’ yanı olduğunu tespit ettik. Ancak bu bozucu durumun katılımcıların kendi (ve dolayısıyla da araştırmacının) kültürel posizyonunu betimlemek açısından oldukça önemli bir rol oynadığını dolayısıyla perspektifimizi genişleterek araş-tırmayı zenginleştirdiğini gözlemledik.

Sonuç

Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi yapılan görüşmeleri birebir çevirmek yerine katılımcıların ifadelerinin kültürel çevirisine yer ver-dik. Bu bağlamda, kültürel çevirinin ‘çeviride kaybolma’ olasılığını azaltıcı; okuyucuyu, araştırmanın içinde oluşan durum ve şartlar kar-şısında uyararak, araştırma bulgularının, araştırmanın bağlamında değerlendirilmesine olanak sağladığının altını çizmiş olduk. Özellikle Türk-Alman bağlamında artan çok dilli çalışmaların bu yaklaşımla ele alınması, kültürler arası etkileşimin en erken evresi olan ‘birbirini an-lama/ma’ sürecinde, çeviriyi üçüncü bir alana kaydırmaktadır. Bu üçüncü alan, iletişimin ‘dilde’ önceden var olan, kalıplaşmış kavram ve kelimelerle sağlanmasının yetersiz olabileceğinin farkına varılmasına; dahası dikkatleri dilin dinamik ve değişken yapısına çekerek, yeni kavram ya da kelimelerin yaratılmasına olanak sağlamaktadır. Türk-Alman bağlamında çalışan iki göç araştırmacısı olarak bu yaklaşımın kendi çalışmalarımızda hem katılımcılarımızla hem de birbirimizle kurduğumuz iletişimi ve etkileşimi verimleştirici yanına şahit olduk. Yürüttüğümüz bilimsel işbirliğinin ise bu makalede sunmuş olduğu-muz yaklaşımı geliştirmemizde çok önemli bir rol oynadığının bir kez daha altını çizmek isteriz.

Page 350: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

350

Kaynakça

AMELINA, A., FAIST, T., GLICK-SCHILLER, N., NERGIZ, D. D. (2012), Methodological Predicaments of Cross-Border Studies/ Amelina, A., Faist, T., Glick-Schiller, N. and Nergiz, D. D. (Eds.) In Beyond Methodological Nationalism: Research Methodologies for Cross-Border Studies. Routledge, London, 1-23

BHABHA, H. (1990), The Third Space/ Rutherford, J. (Eds.) In Identity, Community, Culture, Difference. Lawrence & Wishart, London, 207–221

BHABHA, H. (2004), The Location of Culture. Routledge, London. BUDEN, B. (2006), Cultural Translation: Why it is important and where to start

with it http://eipcp.net/transversal/0606/buden/en http://eipcp.net /transversal/0606/buden/de

CUTTER, M. J. (2005), Conclusion: Lost and Found in Translation/ Cutter, M. (Eds.) In Lost and Found in Translation. University of North Carolina Press

ENZENHOFER, E. and RESCH, K. (2011), Übersetzungsprozesse und deren Qualitätssicherung in der qualitativen Sozialforschung. Forum Qualitative Sozialforschung, 12 (2), http://www.qualitative-research. net/index.php/fqs/article/view/1652/3176

GUTIÉRREZ-RODRÍGUEZ, E. (2010), Decolonizing Migration Studies: On Transcultural Translation/ In Migration, Domestic Work and Affect: A Decolonial Approach on Value and the Feminization of Labor. Routledge, New York, London, 17-37

KING, A. (2008), In Vivo Coding/ Given, L. M. (Eds.) The SAGE Encyclopedia of Qualitative Research Methods, SAGE Publications, http://knowledge .sagepub.com/view/research/n240.xml

PALENGA-MÖLLENBECK, E. (2009), Die unsichtbaren ÜbersetzerInnen in der transnationalen Forschung: Übersetzung als Methode/ Lutz, H. (Eds.) In Gender Mobil? - Geschlecht und Migration in transnationalen Räumen. Westfälisches Dampfboot, Münster, 158-173

TUIDER, E. (2011), ‘Sitting at a Crossroads’ methodisch einholen. Intersektionalität in der Perspektive der Biografieforschung/ Hess, S., Langreiter, N., Timm. E. (Eds.) In Intersektionalitaet Revisited: Empirische, Theoretische und Methodische Erkundungen. Transcript, Bielefeld, 221-249

TUIDER, E. (2009), Transnationales Erzählen. Zum Umgang mit Über-setzungen in der Biographieforschung./ Lutz, H. (Eds.) In Gender Mo-bil? Geschlecht und Migration in transnationalen Räumen. Westfälisches Dampfboot, Münster, 174-192

Page 351: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

351

BÖLÜM III

TÜRK-ALMAN BİLİMSEL İŞBİRLİĞİNDE GÜNCEL MODELLER, PROGRAMLAR

VE UYGULAMALAR

Page 352: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 353: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

353

Kısım 1 Öğretim ve Araştırmanın Uuslararasılaşması

Page 354: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 355: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

355

Avrupa’yı Öğrenmek Bonn Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Yüksek

Lisans Programı1 Wiebke DRESCHER

Bonn Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisans Programı

Bonn Rheinisch Friedrich Wilhelms - Üniversitesi bünyesinde yer alan Avrupa Uyum Araştırma Merkezi (AUAM), Avrupa bütünleşmesi ve Avrupa’nın dünyadaki rolü ile ilgili alιşιlmadık sorulara yanıt aramak suretiyle geleceğe yönelik araştırmalar yürütmektedir. Araştırmalar –özellikle siyaset ve hukukbilimsel bakιş açısıyla– uygulamaya yönelik-tir. AUAM, özellikle Avrupa Birliği dahilinde siyasî yönetim ve yö-netmelik alanlarında ve karşılaştırmalı bölgesel uyum konusunda çalışmalar yürütmektedir.

Merkez 1995 yılında kurulmuştur. Bonn-Berlin dengeleme süre-cinde önceden tasarlanmış ve 29 Haziran 1994 yılında imzalanan “Bonn Sözleşmesi” ile kesinlik kazanmιştιr. Merkezin kuruluşu, bu sözleşmenin yanı sıra Bonn Üniversitesi Senatosu’nun aldığı bir karara da dayanmaktadır. Merkez, Felsefe, Hukuk ve Siyasal Bilimler fakülte-leri altında konuşlandırılmıştır.

İlk yüksekokul mezuniyetini elde etmiş olup AUAM ile ilgilenen-ler, uluslararası bir ortamda ağırlıklı olarak siyasî yönetim ve yönet-melik konularında ve meslekî gelişme bazιnda İngilizce dilinde Master of European Studies yüksek öğrenim türünde eğitim almaya (Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisans Programı) hak kazanabilirler. Uluslararası bir fakülte en yüksek akademik standardı, ayrıca siyasete, hukuka ve

1 Master of European Studies

Page 356: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

356

ekonomiye yönelik çok yönlü yöntemler ve bakış açılarını garanti et-mektedir. Avrupa siyasetinin karar alma merkezlerinde işgücü pazarı-na saglıklı ve kalıcı bir biçimde girebilmek için uygulamanın içinden gelen, görmüş-geçirmiş uzman bay ve bayanlar yardımcı olmaktadır-lar. Programın kendine bir alan tutup konsolide olmasından sonra Nordrhein-Westfalen Federal Eyaleti Eğitim, Bilim ve Araştırma Ba-kanlığı şöyle bir bilanço ortaya koymuştur (2002: 31):

“Yüksek Lisans Programı, AUAM’ιn en üstün başarılarından biridir. Bunun

yanısıra, burada enstitüsünün uluslararası yönü özellikle gayet açıktır.” Mesleki gelişim olanakları ve farklı alanlarda çalışan bilim insan-

larının yanısıra, AUAM konuk bilim insanlarına da merkezde araştır-malar yapma olanağı sunmaktadır. Siyaset, hukuk, ekonomi ve tıp gibi alanlardan gelen bilim insanları merkezdeki konferanslarda, konuşma-larda ve workshoplarda bir araya gelmektedirler. AUAM’daki akade-mik personel Avrupa’ya uyum ve Avrupa’nın dünyadaki rolüyle ilgili sorularda ekspertizlerini sunarlar. AUAM’daki konuk bilim insanları-nın kökenleri itibariyle yüksek düzeyde uluslararası bir profil oluş-turması, ele alınan araştırma konularını geldikleri ülkelere özgün bilgi-lerle pekiştirmeye sıkça olanak sağlamaktadır. Güncel konulara yayın-larda değinilmektedir. Bir Türk-Alman araştırma ekibi tarafından 2005-2011 yılları arasında yayınlanan “ZEI EU-Turkey-Monitor” dergi-sinde Avrupa Birliği –Türkiye ilişkileri bağlamında ortaya çıkan soru-lar incelenmiştir ve bunu yeni fasılların açılabilmesi için katılım müza-kereleri izlemiştir. Keza AUAM 2007 yılından bu yana “ZEI Regional Integration Observer” dergisini de yayınlamaktadır; orada düzenli aralıklarla farklı konularına ilişkin veya dünyanın belirli bir bölgesini karşılaştırmalı bölgesel uyum odaklı araştırmakta ve tartışmaktadır.

AUAM bünyesinde var olan çeşitlilik olanakları, araştırmacılar, öğrenciler ve öğretim üyeleri arasında uluslararası bir ortam ve bunla-rın yararlanacağı fikir alışverişine uygun dinamik bir zemin sağlamak-tadır.

Page 357: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

357

Meslekî Gelişim Programının Hayata Geçmesi ve Amacı

Ücrete tabi ve sürekli bir meslekî gelişim eğitim programı kurma 1990’lı yılların sonlarında Almanya’da hâlâ kuşku ile karşılanıyordu. O dönemin AUAM yöneticileri olan Prof. Dr. Christian Koenig, Prof. Dr. Ludger Kühnhardt ve Prof. Dr. Jürgen von Hagen bir jübile müna-sebetiyle yazılan bir kitapta (2008: 7) programın temelini on yıl sonra şöyle aktarmışlardır:

„When we started ZEI’s Master of European Studies in 1998, the idea of a tui-

tion-based studies program committed to excellence was highly controversial in Germany. Ten years later, we are happy to say that we were an experimental la-boratory for modernizing, Europeanizing and globalizing academic academic life in Germany beyond the field of European Studies.”2 Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisans Programı’nın (Master of

European Studies) asıl amacı şöyle belirtilmektedir: Katılımcıların Avrupa Birliği yetkinliğini ve uzmanlığını temel yüksek eğitimin öte-sinde geliştirmeleri. 2008 sınav yönetmeliğinde şöyle bir ibare bulun-maktadır:

“Mad. 1: Eğitimin hedefi ve sınavın amacı Yüksek Lisans Programı […] Bonn Rheinisch Friedrich Wilhelms - Üni-

versitesi Avrupa Uyum Araştırmaları Merkezi’nin ve Felsefe Fakülte-si’nin geliştirici eğitim programıdır. Program, siyaset bilimi, iktisat ve hukuk anabilim dallarını kapsayan disiplinlerarası bir nitelikte tasarlan-mıştır. […] Program, uygulamaya yönelik lisans sonrası eğitim yoluyla öğrencilerin Avrupa bütünleşmesinin durumu, gelişmesi ve sorunları hakkındaki bilgilerini derinleştirmeye yöneliktir. […].’’

2 Metnin özgün çevirisi: “ZEI’ın Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisans Programını

(Master of European Studies) ilk kez 1998 yılında teklif ettiğimizde, öğrenim ücretle-riyle kendini finanse eden ve mükemmel olmayı hedefleyen bir program düşüncesi Almanya’da çok tartışıldı. On yıl sonra Almanya’daki akademik hayatın modern-leşmesi, Avrupalılaşması ve küreselleşmesi için Avrupa Bilimleri’nin de ötesinde bir uygulama laboratuvarı haline geldiğimizi söylemekten mutluluk duyuyoruz”.

Page 358: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

358

Master of European Studies genel konsepti profesörler tarafından ve programın o zamanki ilk yöneticisi Prof. Dr. Stefan Fröhlich’in des-teğiyle AUAM yöneticileri tarafından geliştirilmiştir. Bonn Üniversite-sinde, AUAM’a sunulan Avrupa bilimlerinde uluslararası bir lisansüs-tü kürsüsü kurma girişimi, Alman Bilimi Vakιflar Birliği’nin bir ilanı ile başlamıştır. Kurucu dernek 1998/1999 kış döneminde Dışişleri Bakanlιğι ve Eğitim, Bilim, Araştırma ve Teknoloji Bakanlığı ile koor-dineli olarak Avrupa bilimleri yüksek lisans eğitim programı pilot projesini ilan etmiştir. Başarılı birer dilekçe başvuru sürecinin ardın-dan azami üç Alman üniversitesine destek verilmesi planlanmıştır. 1998 yazında Vakıflar Birliği, Bonn Üniversitesi bünyesinde açılacak bir Avrupa Bilimleri yüksek lisans programının destekleneceğini açιklamιştır. Sadece aradan geçen birkaç ayın ardından ilk katılımcılar Bonn’da bir yıllık eğitimlerine başlamışlardır.

Yeni kurulan anabilim dalı Alman yükseköğretim pazarında sü-regelmekte olan bir boşluğu kapattı: Kaliteli eğitim almış AB uzmanla-rına Avrupa Birliği’nin ihtiyacı sürekli artarak büyümüştür. Yönetim, siyaset ve ekonomide yetişen idarecilerden özel bir AB uzmanlığına sahip olması beklenirdi. Oysa buna 15 yıl önce, 1992 Maastricht ant-laşmasının imzalanmasından sadece birkaç yıl sonra dahi, Alman-ya’nın pek çok bölgesinde düzenli bir eğitimle erişilmesi mümkün değildi. Federal Almanya Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere devlet yönetiminde daha yüksek mertebelerde, siyasî alanlarda, AB genelin-de ya da ihracat endüstrisi ile bağıntılı olarak yönetici görevi üstlen-mek üzere başvuru yapacak kişilerin AB’nin hukukî, iktisadî ve siyasî gelişimi ile gidişatı hakkında sağlıklı bilgi edinme gereksinimi giderek artmıştır. Federal yapılanmaya sahip Almanya’da seçkinler eğitimi vermek, Fransa’da ENA veya İngiltere’de Oxford ve Cambridge ör-neklerinde olduğu gibi, mümkün olmadığından, özellikle Dışişleri Bakanlığı, bu programdan mezun olanlarla en üst yönetim kademesi ve diğer üst düzey pozisyonlar için gereksinim duyduğu birinci sınıf eleman açığını kapatma olanağına kavuşacaktır.

Bonn’da ve onunla birlikte seçilen Hamburg, Berlin ve Saarbrücken’de hayata geçirilen eğitim programları, Alman Bilimi

Page 359: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

359

Vakιflar Birliği’nin ve Dışişleri Bakanlığı’nın özel desteğini arkalarına almış olduklarından, başından beri gerek ulusal gerekse uluslararası öğretim piyasalarında arz edilen çok yönlü programlardan daha yuka-rılarda konumlanmıştır.

Eğitimin Yapısı ve İçeriği

Söz konusu yüksek lisans eğitimi çok alanı kapsayan bir yıllık bir programdır. Eğitim doğrudan doğruya Avrupa konuları ve uygulama odaklıdır. Programın amacı mesleğe ve uygulamaya yönelik eğitim vermektir. Kişi daha sonraki yıllarda Avrupa uyum araştırması ala-nında bir akademik kariyer yapma karar verecek olursa bu da pekâlâ mümkündür.

Birçoğu bugün Avrupa Birliği bünyesinde çalışmakta olan me-zunlar, birer eski mezun olarak AUAM ile temas halinde olup halen buralarda eğitim alan öğrencilere kariyer fırsatları hakkında veya işe başlamada süreçle ilgili önerilerde bulunmaktadırlar. Yeni mezun olup da AB çerçevesinde çalışma hayatına atılan kişilerden AUAM’a, bura-da almış oldukları eğitimle AB alanında çalışabilmek üzere çok iyi bir donanım edindikleri yönünde düzenli olarak geri bildirimler yapıl-maktadır. Örneğin bu kişilerin, henüz eğitim esnasında ya da mezuni-yetlerinin ardından Avrupa Birliği kurumlarında işe kabul işlemleri sırasında katıldıkları “EU-Concours” adı verilen test aşamalarını başa-rıyla geçebilmelerinde de bu gerçek yansımaktadır.

Yeterlilik hedefine ulaşmanın temel önkoşulu tek tip yapılandı-rılmış bir eğitimdir. Dolayısıyla öğrencilerin tamamının aynı oranda yeterlilik düzeyine ulaşabilmesini sağlayabilmek için zorunlu müfre-datın gerekleri, tüm unsurları içeren bir biçimde bütün katılımcılar tarafından eksiksiz yerine getirilmelidir.

15 yıldır başarıyla çalışan programın yeni odaklanması 2013 kış döneminden itibaren, Avrupa’nın uyum sorunsalının siyasî ve hukukî anlamını yansıtan „Governance and Regulation" sütunları üzerinde yük-selecektir. İleride modül içerikleri Avrupa Birliği dahilinde yönetme ve yönetmelik ile ilgili sorulara daha da yoğun bir biçimde yanıt araya-caktır. Bu aynı zamanda bilimsel komşu disiplinlerle yan bağlantıları

Page 360: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

360

da içerir. Bilimsel yöntem ve araştırma içerikleri üzerine verilen yoğun eğitim, master programı ve Avrupa uyumu uygulaması modülleriyle birleştirilir. Avrupa Birliği’nin yönetme ve yönetmelik biçimlerinin etkileşimine yoğunlaşan program, bu anabilim dalını tercih edenlerin meslekî bağlamda değişikliğe uğrayan ve dolayısıyla farklılıklar göste-ren beklentilerine seslenir. Avrupa Birliği dahilinde ve haricinde bu tür sorular üzerinde yoğunlaşma, bu anabilim dalına, gerek Alman gerekse Avrupa öğretim piyasalarında –şimdi olduğu gibi– ileride de tekil olma özelliğini sürdürme garantisi verecektir.

Bu program diğer araştırma kurumlarıyla yürüttüğü işbirliklerin-den gurur duymaktadır. Bu tür etkinlikler kapsamında yapılan çalıştaylarda katılımcıların kazanımı, örneğin bilinmeze cesaretle bakmayı, farklı görüşten kişilerle tartışmayı ve doğruluğu anlaşıldığı takdirde başka fikirleri sahiplenmeyi öğrenmektir. Bunun bir örneği Malta’da faaliyet gösteren “Mediterranean Academy of Diplomatic Studies” (Akdeniz Diplomatik Çalışmalar Akademisi = MEDAC) ile yıllardır geliştirilen işbirliğidir. Akdeniz bölgesi başta olmak üzere öğrenim aşamasιndaki diplomatlar, her yıl birkaç günlüğüne Bonnlu öğrencilerle bir araya gelip Akdeniz, AB ve Almanya’yı ilgilendiren güncel siyasi konularda fikir alışverişinde bulunur, birlikte bu kap-samda arz edilen sunumları dinlerler. Kısa sunumlar yapmak suretiyle araştırma çalışmalarını öğrencilere tanıtan AUAM’daki konuk bilim insanları da keza daha fazla karşılıklı fikir yürütme olanakları sun-maktadır. Bir başka sıkı işbirliği de düzenli olarak AUAM’a belirli bir süre için genç araştırmacılar gönderen Ankara'daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile gerçekleşmektedir.

Katılımcılar ve Öğretim Elemanları

En başından beri özellikle eğitim programının kuruluş merkezindeki Avrupa’ya uyum konusunda Alman uzmanların ihtiyaçlarının karşı-lanmasında uluslararası bileşenler önemli bir rol oynamıştır. Bu ise eğitimin sadece Almanca değil, İngilizce olarak verilmesinde de göz-lemlenebilir. Birkaç yıldan beri Bonn’da tüm alanlarda ders dili istis-

Page 361: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

361

nasız İngilizcedir. Ayrıca her yıl hem katılımcıların hem de öğretim görevlilerinin çeşitli ülkelerden gelmesine büyük önem verilmektedir.

Yaklaşık 400 katılımcı şimdiye değin başarılı bir biçimde eğitimle-rini tamamlamıştır; bu arada bunların arasında kadınların oranı erkek-lere göre biraz daha yüksektir. Eğitim programının gurur duyduğu başka birşey de şudur: Dünya’nın 62 ülkesinden katılımcı AUAM’de eğitim almaktadır.

Alman öğrenciler en büyük grubu oluşturmaktadırlar. Öğrencile-rin büyük bir bölümü de diğer AB üyesi ülkelerden gelmektedir. Av-rupa Birliği’nin doğu ve güney komşuları; ABD başta olmak üzere Kuzey Amerika; Japonya, Çin ve Kore gibi Asya ülkelere mensup katı-lımcı grubu da sürekli büyümektedir. Türkiye 23 mezunla şu ana ka-dar Almanya (107) ve Amerika’nın (28) ardından üçüncü sırada yer almaktadır. Türkiye’nin AB’ye aday olduğu 2005 yılında başvuru ya-panların sayısı oldukça artmıştır.

Uzmanlık alanları bağlamında da karşımıza benzer bir tablo orta-ya çıkmaktadır: En büyük payı siyasî, beşerî ve iktisat bilimleri kökenli katılımcılar almıştır. Dolayısıyla eğitim programı ilk etapta bu alanlar-dan gelenlere yöneliktir.

Öğretim üyelerinin çoğunluğu da keza yurtdışından gelmektedir. Zorunlu müfredat, büyük bir kısmı Avrupa’nın ünlü üniversitelerin-den, kısmen Avrupa Birliği kurumlarından, kısmen özel sektörden, ulusal hükümetten, kuruluşlardan ve derneklerden gelen 20’ nin üze-rinde öğretim görevlisiyle yürütülmektedir.

Kariyer Olanakları

Mezunların uzmanlık alanlarında edindikleri ön bilgileri ya da köken-leri kadar izledikleri kariyer yolları da çeşitlidir. 2012 yılı baharında yapılan ve 1998 yılından sonra mezun olanların %75 inin katıldığı “Career tracks of Alumni of the Master of European Studies” başlığını taşı-yan bir anket, her zaman olmasa da büyük bir bölümünün çalışmak üzere ülkesine geri döndüğünü göstermektedir. Büyük bir kısmı Av-rupa Komisyonu’nda olmak üzere bu mezunların %12’si Avrupa Birli-ği kurumlarında çalışmaya başlamıştır. Mezunların en büyük bölü-

Page 362: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

362

münü oluşturan %24’lük dilim ise hizmet sektöründe, büyücek banka-larda, uluslararası hukuk müşavirliklerinde ya da Consulting ve Lobbying faaliyetleri sürdüren şirketlerde çalışmaktadır. Bir de bakan-lıklarda, elçiliklerde ve ulusal parlamentolarda işe girmiş olan yaklaşık %15’lik bir bölüm vardır ki, örneğin bunların arasında Makedon kö-kenli Antonio Milososki gibi siyasî görevler üstlenenler dahi bulun-maktadır. AUAM’dan 2002 yılında mezun olan Milososki, 2006 yılın-dan 2011 yılına kadar Makedonya Dışişleri Bakanı idi. Mezunların %12’si uluslararası alanda iş gören şirketler için çalışmakta, %15’i üni-versitede kalarak akademik bağlamda araştırma ve öğretim etkinlikle-rinde bulunmaktadır. Yüksek Lisans Programı daha önce, yetkinliği onaylanmış bir kurum tarafından yeniden akredite edilmiştir. Söz konusu program en iyi puanları özellikle yüksek uluslararalılık, sıradışı öğretim elemanı kadrosu, müfredatta yer alan eğitim ve öğre-tim programı dahilinde teorik ve pratik öğelerin birbirine kombinas-yonu ve nitekim profesyonel anlamda sosyal ve yönetici eğitimi dalla-rında almıştır.

Programın Artι Değeri – Bu Öğrenim Neden Diğer Ülkelerin de

İlgisini Çekmekte?

“Devlet, yönetim ve ekonominin hiçbir önemli alanı eğer günümüzde Avrupa üzerine spesifik bilgilere sahip değilse ayakta kalamaz.” Alman Bilimi Vakιflar Birliği’nin Ağustos 1999 sarfettiği bu ifade

(1999: 4) her ne denli dönemin Avrupa Birliği üyelerine yönelik olsa da bugün artık dünyanın her bir yöresi için geçerliliğini korumaktadır.

Master of European Studies öğrencilerinden Avrupa’yı ilgilendiren konuları farklı bakış açılarıyla inceleyebilmeleri beklenir. Bu beklenti, tabii ki dünyanın diğer yörelerinden gelen katılımcıların Avrupa Birli-ği bağlamındaki değerlendirmelerini de kapsar. Özellikle Avrupa Bir-liği’ne komşu ülkelerin kendi saflarında, AB ile çok yönlü ve önemli işbirlikleri çerçevesinde yeni impulslar verebilecek genç uzman ele-manların varlığından haberdar olması onların da çıkarınadır. Bu, ku-rumlar ve yönetim mekanizmasında olduğu gibi uluslararası faaliyet

Page 363: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

363

gösteren şirketlerde de geçerlidir. Özellikle AB ile sınırı bulunan Tür-kiye gibi bir ülke için de büyük ölçüde geçerlidir: Birleşmiş Milletler’e 1945, OECD’ ye 1948’de üye olan, 1949’da Avrupa Konseyi kurucu üyeleri arasında yerini alan,, 1952’de NATO’ya katılan, 1963’ten bu yana o günkü adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olan birlikle ortaklık antlaşması imzalayan ve nitekim 1996’dan bu yana da Avrupa Gümrük Birliği üyeleri arasında bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin gerek batı gerekse doğuda konuşlu yakın ve uzak komşularıyla olan uluslararası bağlantılarının listesi ise oldukça uzundur.

Her iki tarafta da yaşanan tüm tartışmalara ve dile getirilen çekin-celere rağmen Türkiye 2005 yılından bu yana resmen AB katılım ada-yıdır. Ve en geç 2005 yılından bu yana hiç olmadιğι kadar "pacta sunt servanda” yani “ahde vefa” (Merkel, 2013) söylemi geçerlidir.

Türkiye'de üniversite başvuruları çok yoğundur. Hem sonra üni-versiteler kapasite sorunlarıyla da boğuşmak zorundadır, zira gerek ülkenin demografik durumu gerekse çift kulvarlı bir eğitim sistemin eksikliği gençleri bir tek öğrenime yönelmek zorunda bırakmaktadır. Hâttâ bunların yarısından fazlası eğitime dahi başlayamıyor. Öte yan-dan özel bir yüksekokulda eğitim almaya ise birçoğunun bütçesi uy-gun değil. Hal böyleyken Türkiye ile AB üyesi ülkeler arasında zaten var olan akademik bağlar son yıllarda giderek pekişmiştir, özellikle de Erasmus Eğitim Programı aracılığıyla. Erasmus programı dahilinde Almanya Türk öğrenci ve akademisyenler arasında “açık arayla en popüler ülke" (Federal Almanya Dışişleri Bakanlığı, 2013) olarak göze çarpıyor.

Almanya'da yüksek öğrenim ve belirli branşta eğitim alma bek-lentileri farklılıklar gösterir. Bengi Lostar-Özdemir uzun yıllardır Tür-kiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda çalışmaktadır. AB ve Türk Hükümeti tarafından finanse edilen Jean-Monnet Programı kapsamında Bonn’da okuyabilmek üzere 2012 yılında başarılı bir burs başvurusu yapan Lostar-Özdemir eğitimiyle ilgili düşüncelerini şöyle ifade ediyor:

“Gerek AB genişleme politikası kapsamında, gerekse kalkınma ve ticaret

politikaları bağlamında, kültürler arasında sürdürülebilir kalkınma, barış

Page 364: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

364

ve diyaloğa dayalı düzene katkıda bulunmak amacıyla AB ve üyesi ülke-ler Avrupa Birliği Sözleşmesi’nin 151. maddesinde işbirliği yapılan ülke-ler ve bölgelerle olan kültürel ilişkileri teşvik etme konusunu karara bağ-ladılar. İşte AB tarafından talep ve teşvik edilen bu ilkeler mesleğimde bana her daim ιşιk tutmuştur”. AB ve diğer devletlerarasındaki çok yönlü işbirliği için – özellikle

siyasî ve ekonomik düzlemde – ileride doğru kararlar alıp doğru yar-gıya varabilecek ve bunların arkasında durabilecek, olayların arka planını iyi kavramış, gerekli bilgi donanımına sahip Lostar-Özdemir gibi uzmanlara ihtiyaç vardır. Küreselleşme ile bölgesel bütünleşme çabaları neredeyse dünyanın her yerinde bu alanlarda uzman ihtiyacı-nı düzenli olarak arttırmıştır; AB ile bir biçimde siyasî veya ekonomik ilişkileri olan ülkelerde de keza aynı durum sözkonusudur. Jean Monnet Programı gibi iddialı programlar piyasanın bu talebini fark etmiştir. Program, özellikle Türk Hükümeti’nde çalışıp da Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkileri alanında faaliyet gösteren ve/veya Avrupa Birliği müktesebatı ile ilgili bilgisi olan kişilere hitap etmek ister. Prog-ram yılı başına en fazla iki Türk katılımcı AUAM’a bursla gelir.

Artık iyiden iyiye birbirine girift olan bir dünyada bölgeler daha bir önem kazanırken, sanki ulus devletleri de birçok alanda önemlerini yitiriyormuş gibi görünüyor. Bu nedenle diğer dünya bölgeleriyle ve küresel oyuncularla olan ilişkiler ve bağlar Avrupa bilimlerinin konu-sal alanı bağlamında her daim aklın bir ucunda tutulmalıdır. Avrupa Birliği kurumlarında kariyer hedefleyen AB üyesi bir ülkenin öğrenci-sinin nazarında Türkiye gibi komşu bir ülkeyi, sadece herhangi bir aday ülke olarak görmek artık yeterli olmayabilir: Örneğin işbirliği, güvenlik, enerji, kültür, değisim, din ve bölgesel güç gibi anahtar söz-cükler akla geldiğinde birçok şeyin henüz değerlendirilemediği gö-rülmektedir. Aynı zamanda, diğer dünya ülkeleriden gelip de ileride AB ortamında çalışmak arzusunda olan katılımcılar, başarılı bir kari-yer yapmak için, AB müktesebatını mantra misali ezbere okumak zo-runda da değildirler. Avrupa entegrasyonu deneyimlerinden ne şekil-de yararlanılabilir? Avrupa Birliği dünyadaki diğer bölgesel bütün-leşme çabaları için bir model olabilir mi? Avrupa Birliği, yurttaşlarının

Page 365: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

365

yaşamını ne yönde etkilemektedir? Avrupa Birliği hangi ekonomik politikaları izliyor? AB ve üye devletlerarasındaki etkileşimler nasıl-dır? Avrupa Birliği’nin dış politikada hangi çizgiyi izler ve gerek du-yulduğunda kime başvurulabilir? Avrupa Birliği, ulus devletler, ulus-lararası faaliyet gösteren şirketler küresel düzlemde hangi oranda bir-birlerine bağlıdırlar ve bu ülkelerin yurttaşları için gündelik yaşamda bu ne anlama gelmektedir?

Bonn Üniversitesi bünyesindeki “Master of European Studies” bu sorulara somut yanıtlar veremese de Avrupa’ ya uyum bağlamında yapacakları deneyim alışverişiyle ve dünyadaki diğer bölgesel gruplar ile karşılaştırıldığında, burada okuyacak öğrenciler mesleki gelişimleri için mükemmel bir temel elde ederler aynı zamanda da ufuklarını genişletirler.

Kaynakça

AUSWÄRTIGES AMT (2013), Kultur- und Bildungspolitik, Medien. [online] Abrufbar unter: http://www.auswaertiges-amt.de/DE/Aussenpolitik /Laender/Laenderinfos/Tuerkei/Kultur-UndBildungspolitik_node. html (23.06.2013)

DER REKTOR DER RHEINISCHEN FRIEDRICH-WILHELMS-UNIVERSITÄT BONN (2008), Erste Ordnung zur Änderung der Neufassung der Prüfungsordnung für den weiterbildenden Studiengang „Master of European Studies“ der Rheinischen Friedrich-Wilhelms-Universität Bonn vom 25. September 2008, [pdf] Bonn: Rheinische Friedrich-Wilhelms-Universität. Abrufbar unter: http://www.zei.uni-bonn.de/education /master-of-european-studies-mes/dateien/1-Aenderungsordnung-Oktober-08.pdf (23.06.2013)

KOENIG, C., KÜHNHARDT, L., VON HAGEN, J. (2008), A Laboratory for Europeanizing Academic Life, in: Doré, M., Leibbrand, T. und Meyer, R. (Hrsg.), Master of European Studies. Ten Years of Execellence, Bonn, Zentrum für Europäische Integrationsforschung

MERKEL, A. (2013), Rede bei der 9. ordentlichen Mitgliederversammlung der Türkisch-Deutschen IHK. [online], 24. Juni 2013, abrufbar unter: http://www.bundeskanzlerin.de/Content/DE/Rede/2013/06/2013-06-25-dt-tuerk-ihk.html;jsessionid=C517B83197A29F36B6EE5563113 88840.s1t1 (26.06.2013)

Page 366: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

366

MINISTERIUM FÜR SCHULE, WISSENSCHAFT UND FORSCHUNG DES LANDES NORDRHEIN-WESTFALEN UND ZEI (Hrsg., 2002), Bericht der Evaluierungskommission im Auftrag des Ministeriums für Schule, Wissenschaft und Forschung des Landes Nordrhein-Westfalen, Bonn, Zentrum für Europäische Integrationsforschung

STIFTERVERBAND FÜR DIE DEUTSCHE WISSENSCHAFT (Hrsg., 1999), Aufbaustudiengang „Europawissenschaften“. Studienjahr 1999/2000, Es-sen

ZENTRUM FÜR EUROPÄISCHE INTEGRATIONSFORSCHUNG (2012), Career tracks of Alumni of the Master of European Studies. [online] Abrufbar unter: http://www.zei.uni-bonn.de/education/master-of-european-studies-mes/alumni/verbleib-alumni (23.06.2013)

Page 367: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

367

Yükseköğretimde Uluslarararasılaşma: Akdeniz Üniversitesi Uluslararasılaşma Süreci

Emel KAHRAMAN ve Burhan ÖZKAN

Giriş

Küreselleşme ve iletişim teknolojisi ile birlikte yükseköğretim alanın-daki küresel rekabette artmıştır. 2009 yılında UNESCO’nın “Dünya Yükseköğretim Konferansı” için hazırladığı bir raporda, küreselleşme-nin 21. yüzyılın kaçınılmaz bir gerçeği olduğu ve küreselleşme süreci-nin yükseköğretimi sonsuza dek değiştirdiği vurgulanmıştır. Rapora göre üniversiteler, ortaçağdan beri uluslararası eğilimlerin etkisinde kalmış olmalarına rağmen, 20. yüzyılda ortaya çıkan uluslararası eği-limler, yükseköğretim kalitesinin en belirleyici etkenlerinden biri ol-muştur (Altbach vd.,: 2009).

Bilgi toplumuna ve bilimsel üretime yön veren yükseköğretimde-ki rekabet olgusu ve kalite anlayışı uluslararasılaşmayı, yükseköğretim kurumlarındaki en öncelikli konu haline getirmiştir. Bu sürecin reka-betçi etkilerine direnmek için üniversitelerin; toplumun ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayan ulusal ve uluslararası normlara uygun, anlaşılabilir ve karşılaştırılabilir bir eğitim-öğretim sistemi oluşturma-ları, uluslararası yükseköğretim kurumları ile iş birliğini ve hareketli-liği geliştirmeleri ve mezunların istihdam edilebilirliğini arttırmaları gerekmektedir.

Bu bildirinin temel amacı genelde yükseköğretimde uluslararasılaşma konusunda son zamanlardaki gelişmeleri özelde ise Akdeniz Üniversitesi’nde uluslararasılaşma kapsamında gerçekleştiri-len faaliyetleri ortaya koymaktır. Bu amaca yönelik olarak ilk bölümde Yükseköğretimde Uluslararasılaşma Süreci, ikinci bölümde Türk Yük-seköğretiminde uluslararasılaşma faaliyetleri üçüncü bölümde ise

Page 368: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

368

Akdeniz Üniversitesi Uluslararasılaşma Süreci ayrıntısıyla irdelenmiş-tir. Bildirinin son bölümü ise sonuç ve önerilerin özetlenmesinden oluşmuştur.

Yükseköğretimde Uluslararasılaşma Süreci

Yükseköğretimde uluslararasılaşma, “eğitim, araştırma ve yükseköğ-retim kuruluşlarına uluslararası boyut kazandıran süreç” olarak ta-nımlanmaktadır (Altbach ve Knight, 2007: 290). Uluslararasılaşmanın değişik gerekçeleri bulunmaktadır. Uluslararasılaşma konusundaki tartışmalarda genel olarak uluslararasılaşmanın gerekçeleri dört gruba ayrılmaktadır. Bu gerekçeler; ekonomik (doğrudan öğrenim ücretleri ya da yabancı öğrenci harcamaları yolu ile ekonomik kazanım sağla-mak dolaylı olarak ise ulusun ekonomik rekabet gücünü artıracak ve küresel iş pazarında rekabet edecek mezunlar yetiştirmek), siyasi (ulu-sun kültürünü ve kimliğini yaymak), sosyal/kültürel (barışçıl bir dün-ya yaratmaya katkıda bulunmak, kültürlerarası anlayış ve iletişimi geliştirmek) ve akademik (Eğitim ve araştırmada uluslararası standart-lara ulaşmak, kaliteyi geliştirmek) gerekçelerdir.

Diğer yandan öğrenci ve öğretim elemanlarının hareketliliğinin yanında program ve kurumlar da hareketlilik kazanınca, farklı faali-yetlerde farklı gerekçeler ön plana çıkmıştır. Öne çıkan gerekçelere göre, uluslararasılaşma faaliyetleri değişmektedir. Akademik ve siya-sal gerekçelerin ön plana çıktığı durumlarda uluslararasılaşma faali-yetleri, ortaklık yönüne doğru kayarken, ekonomik gerekçeler daha çok anlaşma girişimlerine neden olmaktadır. Ortaklıktan kastedilen, iki ülkenin uzun süreli işbirliğini gerektiren faaliyetler iken, anlaşma-lar ise daha çok iki tarafın da bir şekilde avantajlı bulduğu düzenleme-lerdir (Kırmızıdağ vd., 2012: 12-13).

Uluslararasılaşma çabalarında çoğu kez yukarıda sayılan gerekçe-lerin birden fazlası rol oynamaktadır. Ancak uluslararasılaşmayla te-mel olarak üniversitelerin eğitim-öğretim ve araştırma kalitesini ve bunların topluma katkısını artırmak amaçlanmaktadır. Özellikle son yıllarda yükseköğretim kurumlarında uluslararasılaşmaya yönelik ciddi çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Bunlar daha çok uluslara-

Page 369: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

369

rası öğrenciye sahip olmak için sürdürülen çalışmalardan, yabancı öğretim üyesi istihdamının artırılmasından, ortak diploma programı sayısının artırılmasına ve üniversitelerin başka ülkelerde dış temsilci-likler açmalarına kadar uzatılacak uzun bir liste halinde sıralanabilir.

Yükseköğretim kurumlarındaki uluslararasılaşma faaliyetlerinin başarılı olması için çalışmaların etkin, sistematik ve sürdürülebilir şekilde planlanması ve uygulanması gerekliliği en önemli konu başlık-larından birisini oluşturmaktadır. Dolayısıyla uluslararasılaşma konu-su üniversiteler için kesinlikle bir yan etkinlik veya göstermelik bir girişim olmamalıdır. Bu çalışmalar uluslararasılaşmayı amaçlayan üniversiteler tarafından bir zorunluluk olarak görülmelidir.

Diğer yandan uluslararasılaşma çalışmalarının içselleştirilmesi için uluslararasılaşma üniversitenin üst yönetimi başta olmak üzere tüm yöneticileri ve üniversite bileşenleri tarafından benimsenmelidir. Ancak üniversiteler tarafından uluslarasılaşma çalışmalarının benim-senmesi gerekli olmakla beraber yeterli değildir. Yeterli olabilmesi için uluslararasılaşma çalışmalarının üst yönetim tarafından önemsenmesi ve küresel rekabetin gerektirdiği koşulları karşılayacak şekilde etkin olarak yürütülmesi gerekmektedir. Gelinen noktada hiçbir ülke veya yükseköğretim kurumu yükseköğretimdeki rekabetin küresel bir bo-yut kazandığını görmezlikten gelemez. Küresel rekabetten kaçılama-yacağına göre yapılması gereken küresel rekabetin olumsuz etkilerini olabildiğince azaltmak, fırsatlarını ise değerlendirmektir.

Üniversiteler küresel rekabetin getirdiği olumsuz etkilerden ko-runarak, fırsatları değerlendirerek ve uluslararasılaşmanın gereklilik-lerini karşılayarak rekabetçi bir dünya üniversitesi olma kapasitesine ulaşabilirler. Bu noktada üniversitelerin Uluslararası İlişkiler Birimle-rinin olduğu kadar Öğrenci İşleri Daire Başkanlıkları ve Bilgi İşlem Daire Başkanlıklarının da stratejik ve belirleyici birimler haline geldiği gerçeğini unutulmamalıdır.

Yükseköğretimde uluslararasılaşma daha çok öğrenci hareketliliği çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu çerçevede uluslararası hareket-lilik ile ilgili programların (Türkiye örneğinde bugüne kadar Erasmus Programı kapsamındaki çalışmalara ek olarak 2013 yılında ilk değişim

Page 370: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

370

çalışmalarına başlanan Mevlana Değişim Programı) yürütülmesindeki etkinlik ve değişime katılan öğrenci sayıları da en önemli uluslararasılaşma göstergelerinden birisi olarak kabul edilmektedir.

Küreselleşmenin etkileri arttıkça, öğrenci hareketliliği ile birlikte program ve kurum hareketliliği de görülmeye başlanmış ve yükseköğ-retimde uluslararasılaşma değişik boyutlar kazanmaya başlamıştır (Ramirez, 2011). Bu bağlamda yükseköğretim kurumlarının ülke için-de verdikleri eğitimin uluslararasılaşması gerekmektedir. Bu da müf-redatın uluslararasılaşması ve dil eğitimine ağırlık veren faaliyetler şeklinde gelişmiştir. (Hughes, 2010).

Yükseköğretimde uluslararasılaşma konusundaki önemli bir di-ğer maddeyi ise lisans ya da yüksek lisans müfredatlarda yabancı dil koşulunu arayan derslerin yer alması oluşturmaktadır. Bu uluslararasılaşma konusundaki en basit açıklama gibi görünse de as-lında en önem taşıyan başlıklardan birisini oluşturmaktadır. Söz konu-su durum öğrencinin uluslararası bir bakış açısına sahip olarak kendi kültürü dışında bir kültürü tanımasını ve sonuç olarak eğitim-öğretimin uluslararasılaşmasına katkıda bulunmasını sağlamaktadır.

Üniversitelerin uluslararasılaşma sürecinde geleneksel olarak sı-ralanabilecek bir diğer başlık ise üniversitelerin uluslararası bağlantıla-rıdır. Bu bağlantılar üniversitelerin imzaladıkları ikili işbirliği anlaş-maları, ortak diploma programları ve yürüttükleri staj programları (IAESTE vb.) sayıları ve bu sayılanlara öğrencilerin katılımları ile ko-laylıkla ölçülebilmektedir. Bu sayıların artırılması da bir üniversitenin uluslararasılaşma düzeyi ile ilgi bilgi veren temel göstergelerdendir.

Diğer yandan uluslararasılaşma faaliyetleri bir takım zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bu zorlukların en bilineni, diplomaların denkliği ve tanınmasına ilişkindir. Dolayısıyla uluslararasılaşmayla birlikte yükseköğretimin kalitesini güvence altına almak, önemli bir politika alanı olarak ön plana çıkmaktadır. Bu kapsamda bir diğer uluslararasılaşma göstergesi de kalite güvence sistemlerinin ve stan-dartlarının uluslararasılaşması sonucunda uluslararası kalite güvence ajansları tarafından üniversitenin birimlerine ya da bö-lüm/programlarına verilen akreditasyon belgeleridir.

Page 371: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

371

Gelinen noktada uluslararasılaşma sürecinin başarıyla yürütüle-bilmesi için sağlıklı biçimde işleyen bir uluslararasılaşma stratejisine sahip olmak üniversiteler için bir zorunluluktur. Bu stratejide uluslara-rası öğrenciler, en önemli unsurlardan birisini oluşturmaktadır (Deği-şim ve örgün öğretim öğrencileri). Bu kapsamda üniversiteler ivedilik-le uluslararası öğrenci temini stratejisini belirleyip yürürlüğe koymalı-dırlar. Benzer şekilde uluslararası misafir araştırmacılar için uygun akademik ortamlar oluşturabilmek, misafir araştırmacıların ders vere-bilmelerini ve araştırma faaliyetlerinde bulunmalarını teşvik etmek üniversitelerin uluslararasılaşmasında büyük önem kazanmıştır.

Dünyada günümüzde yaklaşık 3.5 - 4 milyon arasında bulunan ve UNESCO’nun verilerine göre 2020 yılında 7 milyona ulaşması bekle-nen uluslararası öğrenci nüfusu üniversitelerin uluslararasılaşmasının belirlenmesinde önemli bir ölçüt olarak kabul edilmektedir. Yine UNESCO verilerine göre en çok öğrenci çeken ülkeler sıralamasında ABD yılda yaklaşık 700 bin öğrenci ile ilk sırada yer almakta, ABD’yi İngiltere, Almanya, Fransa ve Avustralya izlemektedir. Son yıllarda Asya ülkelerinin de uluslararası öğrenci nüfusu konusunda büyük bir atılım yaptığı görülmektedir (Malezya, Singapur ve Çin bu sıralamada en başlarda yer almaktadır).

Türk Yükseköğretiminde Uluslarararasılaşma

Türkiye bölgesel etkisi ve kültürel sermayesi ile bölgesel ve küresel olarak önemi artan bir ülke konumundadır. Ancak Türkiye yükseköğ-retimde bölgesel ve küresel konumuna uygun bir uluslararasılaşma stratejisine sahip değildir. Yükseköğretimde belirlenecek uluslararasılaşma stratejisi ile ülkemizin bölgesel ve küresel konumun güçlenebileceği, tek-tip üniversite anlayışının değiştirilebileceği, ülke-mizin eğitim-öğretim ve araştırma kalitesinin artacağı, yükseköğretim anlayışımızın zenginleşeceği ve Türk üniversitelerinin uluslararası alanda rekabet edebilir hale geleceği değerlendirilmektedir.

Bu kapsamda son yıllarda YÖK tarafından uluslararasılaşma ko-nusuna büyük önem verildiği ve konunun sıklıkla dile getirildiği gö-rülmektedir. YÖK tarafından tek-tip bir uluslararasılaşma değil, çeşit-

Page 372: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

372

lendirilmiş, çok boyutlu bir uluslararasılaşma amaçlanmaktadır. Bu amaçla öncelikli hedefler olarak farklı bölgelerden ve özellikle yakın kültürel havzadan öğrenci ve araştırmacı çekilmesi, bölgesel işbirlikle-rine gidilmesi, bölgeye yükseköğretim alanında teknik yardım ve des-tek sağlanması gerekliliği ifade edilmiştir. Ayrıca farklı kültürel coğ-rafyalar ile ortak diploma programlarının yapılması, küresel bilim alanları haritasının çıkarılması, devlet bursuyla yurt dışına gönderilen lisansüstü öğrencilerin alanlarında önde gelen ülkelerde öğrenim görmelerinin teşvik edilmesi, Üniversitelerin, Dışişleri Bakanlığı, Yurtdışı Türkler TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü ile ilişki ve işbirliği içerisinde uygulanabilir ve sürdürülebilir uluslararasılaşma stratejileri benimsenmesi zorunluluğunun da altı çizilmiştir.

Türkiye’deki yabancı öğrenci sayısının son açıklanan rakamlara göre yaklaşık 36.000 olduğu bunun yaklaşık yarısını devlet bursuyla okuyan, yakın, komşu ve akraba ülkelerden gelen öğrencilerin oluş-turduğu görülmektedir. Yabancı ülkelerde ise 100.000’e yakın Türk öğrenci eğitim görmektedir. Türkiye söz konusu rakamlarla dünya ülkeleri içinde yabancı öğrenci nüfusu konusunda alt sıralarda yer almakta, gönderdiği öğrenci sayısının yaklaşık 1/3’ü kadarını kendi ülkesine çekebilmektedir. Aradaki bu farkın kapatılması için YÖK, Üniversiteler ve politika yapıcılara büyük görev düşmektedir.

Uluslararası öğrenciler ile ilgili olarak Türkiye’de yapılan çalışma-lara bakıldığında konu ile ilgili en üst mercinin 2010 yılında T.C. Yurt-dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bünyesinde kurulan Uluslararası Öğrenciler Daire Başkanlığı (UÖDB) olduğu görülmekte-dir. Başkanlığın görevi Avrupa Birliği çerçevesinde yürütülen projeler ile Yükseköğretim Kurulu ve üniversiteler hariç olmak üzere, temel eğitim giderleri karşılanmak suretiyle Türkiye’de burslu eğitim gör-mesi uygun görülen uluslararası öğrencilerin eğitim süreçlerinin başa-rılı bir şekilde yürütülmesi amacıyla gerekli esasları belirlemek ve ilgili kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamak olarak belirlenmiştir. (T.C. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, 2013)

Page 373: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

373

UÖDB, öğrencilerin öğrenimleri süresince ve sonrasında, ilişkile-rin sürekliliğini sağlamak amacıyla yurtiçinde ve yurtdışında çalışma-lar yapmakta veya benzeri çalışmalar yapan kurum ve kuruluşların, özel kuruluş ile sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına katkıda bu-lunmaktadır. Bu kapsamda ülkemize gelen uluslararası öğrencilere, uyumlarını kolaylaştırmak ve sosyal gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla UÖDB tarafından çeşitli organizasyonlar düzenlenmektedir. Uyum programları, öğrenci-aile buluşmaları, kültürel geziler ve farklı alanlarda sosyal etkinlikler planlanmakta ve böylelikle uluslararası öğrencilerin ülkemizin sosyal ve kültürel hayatını tam anlamıyla tanı-maları hedeflenmektedir.

UÖDB’nin en temel amaçlarından biri de Türkiye’nin uluslararası öğrenciler için sunulan yaşam kalitesi, imkân ve fırsatlar bakımından dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almasını sağlamaktır. Bu amaçla, Türkiye’deki uluslararası öğrenci sayısını artırmak için çalış-malarını belli bir program dâhilinde, eğitim öncesi, eğitim süreci ve eğitim sonrası olmak üzere üç aşamalı bir şekilde yürütmektedir.

Birinci aşamada Türkiye Burslarının tanıtımından başlanmak su-retiyle dünyanın farklı coğrafyalarındaki başarılı gençlerin ülkemizde eğitim görmeleri teşvik edilmekte ve bu adayların seçim süreçleri ko-ordine edilmektedir. İkinci aşamada ise Türkiye’de öğrenim görmeye hak kazanan öğrencilere yönelik sosyal, kültürel ve teknik (ikamet, barınma, sağlık vb.) rehberlik hizmetleri planlanmakta, bu alanlarda öğrencilere yönelik çeşitli programlar düzenlenmekte ve öğrencilerin yaşadıkları sorunlara sistematik çözümler üretilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca UÖDB, eğitimlerini tamamlayan uluslararası öğrencilerin me-zuniyetleri sonrasında Türkiye ile olan ilişkilerini sürdürmelerini te-min etmek amacıyla çalışmalar yapmaktadır (T.C. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, 2013).

10 Aralık 2012 tarihinde İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Üniversitelerde Uluslararasılaşma Sorunları Çalıştayı” sonuç raporunda da yer aldığı üzere Türk Yükseköğreti-minde uluslararasılaşma konusunun başarılı olabilmesi için konunun bir devlet politikası olarak ele alınması ve tüm planlama ve yasal dü-

Page 374: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

374

zenlemelerin bu kapsamda yapılması önerilmiştir. Ayrıca bu düzen-lemelerin uluslararası kalite standartlarından ödün vermemeye özen gösterilerek yapılmasının gerektiği de ifade edilmiştir. Bu çerçevede aynı raporda YÖK’ün uluslararasılaşma konusunda Kurumsal bir strateji oluşturmak için aşağıdaki düzenlemeleri ivedilikle tamamla-ması gerekliliği de vurgulanmıştır.

• Uluslararasılaşma konusunda YÖK tarafından hazırlanan tek yönetmelik bulunmaktadır (Yükseköğretim Kurumlarının Yurtdışındaki Kapsama Dahil Yükseköğretim Kurumlarıyla Ortak Eğitim ve Öğretim Programları Tesisi Hakkında Yönet-melik). Bu yönetmelik güncel ihtiyaçları karşılayamamakta olup, açılacak her program için yeni bir protokol hazırlamayı ve YÖK’ten izin almayı zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle ulus-lararası tüm ilişkiler için (AB ve diğerleri) geçerli olan yeni bir çerçeve yönetmelik hazırlanmalıdır. YÖK tarafından hazırla-nacak yeni yönetmelik sadece temel ilkeleri tanımlayacak nite-lik ve esneklikte olmalı ve ortak programların yürütme esasları ve mali konular Üniversite yönetimlerince belirlenmelidir.

• Ortak öğretim programları açılması için öncelikle denklik so-runları halledilmelidir. Anlaşma yapılabilecek şekilde denkliği tanınan üniversiteler ve diğer yüksek öğretim/araştırma ku-rumları listesi YÖK tarafından uluslararası geçerliliği olan kri-terlerle belirlenmeli ve listeler yıllık olarak güncellenerek ilan edilmelidir. Liste dışındaki kurumlarla işbirliği gerektiğinde YÖK’ün onayına başvurulmalıdır.

• Yurt dışından öğrenci gelişini arttırmak için, üniversitelerin uluslararası düzeyde ilgi çekebilecek öğretim ve araştırma programları belirlenerek, bu alanlarda ortak program açılması özendirilmelidir.

• Ülkelerarası ikili anlaşmalar sonucu ülkemizde eğitim ve öğre-tim görmek üzere başvuran öğrencilerin kabul koşulları her üniversite tarafından bireysel belirlenmeli ve üniversitenin di-ğer yabancı öğrenciler için geçerli olan standardının altına düşmemelidir.

Page 375: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

375

• YÖK’ün Uluslararası MSIC, EEE, AISEC vb. öğrenci birlikleri-ni tanıması sağlanmalıdır.

• Ulusal akreditasyon merkezlerinin kurulması sağlanmalıdır. • Aynı coğrafi bölgede yer alan üniversitelerin yurtdışı araştır-

maları ve lisans üstü eğitim için imkanlarını birleştirerek kü-meler oluşturmaları teşvik edilmelidir.

• Yurt dışından araştırmacı gelişini arttırmak için, ülkemizde uluslararası düzeyde ilgi çekebilecek öncelikli araştırma prog-ramları belirlenerek, bu alanlarda yeni kadroların açılması ve mükemmeliyet merkezlerinin kurulması ve ortak doktora programları açılması teşvik edilmelidir. Yurt dışında çalışan araştırmacıların projelerde eş yürütücü olabilmesi sağlanmalı-dır.

• Yurtdışından araştırmacı ve öğretim üyelerinin araştırma pro-jelerine, doktora tez danışmanlıklarına, tez izleme komitesi ve jüri üyeliklerine katılımı teşvik edilmelidir.

• Uluslararası eğitim ve araştırma programlarında yer almak eğitim ve araştırma elemanlarının akademik yükseltmelerinde ve akademik performanslarında değerlendirmeye alınmalıdır.

• Lisans ve lisansüstü düzeydeki mezunların uluslararası dü-zeyde rekabet edebilecek şekilde eğitim almaları hedeflenme-lidir.

• Bilim insanlarının uluslararası bilim ortamıyla etkileşimi artı-racak toplantı ve faaliyetler desteklenmeli, yurtdışından dü-zenli olarak konuşmacı ve araştırmacı daveti için şerefiye ve diğer masrafları içerecek fonlar oluşturulmalıdır. Bu fonların oluşturulması sırasında, dışarıdan destek veren kişilere vergi indirimi sağlanmalıdır.

• Öğretim üyelerinin akademik gelişimleri sürecinde kurum dışı deneyim teşvik edilmeli ve uluslararası işbirlikleri desteklen-melidir.

• Ulusal yurt dışı burs kaynaklarının (YÖK ve MEB bursları gi-bi) üniversitelerin yurt dışı kurumlarla ortak yürüttükleri bü-

Page 376: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

376

tünleşik lisansüstü programlar kapsamında kullanımı sağlan-malıdır.

• Uluslararası bilimsel etkileşimi sağlayacak ölçüde yabancı dil eğitimi zorunlu tutulmalıdır.

• Lisansüstü programların yabancı dilde açılması teşvik edilerek uluslararası öğrenci/araştırmacı başvuruları arttırılmalıdır. Yabancı dilde eğitim veren öğretim üyeleri özlük hakları ba-kımından teşvik edilmelidir.

• Misafir öğretim üyeleri (sabbatical) ve araştırmacılar için ba-rınma ve diğer sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilecek destekler sağlanmalı, uygun ortamlar hazırlanmalıdır

• Uluslararası değişimle ilgili yasal, politik ve mali konularla il-gili Bakanlıklar düzeyinde (Dışişleri, İçişleri, Maliye, Bilim Sa-nayi ve Teknoloji, MEB) gerekli düzenlemeler YÖK tarafından planlanmalı, olgusal düzeyde Üniversitelerin bu sorunları aş-maya çalışmasının önüne geçilmelidir.

• Yabancı öğretim üyesi ve araştırmacı kontenjanının %2 sınır-lamasından kurtarılması ve bu oranın üniversite ihtiyaçlarına göre belirlenmesi sağlanmalıdır (Üniversitelerde Uluslararasılaşma Sorunları Çalıştayı Sonuç Raporu Taslağı, 2012, s: 1-4).

Akdeniz Üniversitesi Uluslararasılaşma Süreci

Akdeniz Üniversitesi’nde dış ilişkiler kapsamındaki faaliyetler 2012 yılı Eylül ayına kadar birbirinden bağımsız birimler (Dış İlişkiler Şube Müdürlüğü, Bologna Koordinatörlüğü ve Farabi Koordinatörlüğü) tarafından yürütülmüştür. Bu durum birbirlerinin çıktılarından ve faaliyetlerinden faydalanması gereken ve aralarında etkin bir eşgü-düm bulunması gereken birimlerin birbirinden bağımsız iş ve işlem-lerde bulunmalarına yol açmıştır. Ayrıca bu dağınık yapı nedeniyle yükseköğretimdeki küresel rekabete karşı üniversitenin sürdürülebilir ve uygulanabilir uluslararasılaşma stratejisi de yeterince belirleneme-miştir.

Page 377: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

377

Ayrıca mevcut Şube Müdürlüğü ve Koordinatörlüklerin yanı sıra YÖK tarafından yurtiçinde eğitim veren yükseköğretim kurumları ile yurtdışında eğitim veren yükseköğretim kurumları arasında öğrenci ve öğretim elemanı değişimini gerçekleştirmeyi mümkün kılan Mev-lana Değişim Programı’nın başlatılması öngörülmüştür. 23 Ağustos 2011 tarih ve 28034 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile birlikte yurt dışındaki yükseköğretim kurumları ile ülkemizdeki yük-seköğretim kurumları arasında öğrenci ve öğretim elemanı değişimi-nin önü açılmıştır.

07 Ağustos 2012 tarihinde Akdeniz Üniversitesinin eğitim-öğretim program ve kalite geliştirme çalışmalarını bütüncül bir yakla-şımla sürdürme ve Avrupa Yükseköğretim Alanı’nda önemli bir aktör olarak rol alma azmi ve kararlılığı dikkate alınarak dünya üniversitesi hedefinde hızla ilerlemesi ve yükseköğretimdeki uluslararasılaşma konusunda yeni oluşan ve gelişen koşullara daha iyi uyum sağlaması amacıyla üniversitede uluslararasılaşma konusunda yeni bir yapılan-maya gidilmiştir.

12 Eylül 2012 tarihli Akdeniz Üniversitesi Yönetim Kurulu’nun kararı ile uluslararasılaşma faaliyetlerinin daha etkin ve verimli sürdü-rülmesi amacıyla Dış İlişkiler Şube Müdürlüğü ile ilgili Koordinatör-lüklerin “Uluslararası İlişkiler Ofisi” adı altında ortak bir çatıda yeni-den yapılandırılması kabul edilmiştir. Böylece Erasmus, Farabi ve Mevlana Değişim Programları, Bologna Süreci, AB Gençlik Programla-rı, IAESTE, Ortak Diploma Programları ve diğer uluslararasılaşma faaliyetleri ile ilgili iş ve işlemlerin Uluslararası İlişkiler Ofisi (UİO) bünyesi altında yürütülmesine karar verilmiştir (Uluslararası İlişkiler Ofisi (UİO), 2013).

Page 378: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

378

Şekil-1: Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ofisi Kurumsal Yapılanması (Rektörlük Düzeyinde)

Yeni yapıya göre Rektörlük Düzeyinde Uluslararası İlişkiler Ko-

ordinatörüne bağlı Uluslararası İlişkiler Ofisi kurulmuş ve Ofis çalış-ma alanlarına göre 5 ayrı ana faaliyet alanından oluşturularak 5 ayrı alan için Koordinatör görevlendirilmesi yapılmıştır. Bu birimler AB Eğitim ve Gençlik Programları, Uluslararası İşbirlikleri ve Tanıtım, Bologna Süreci, Farabi Programı ve Mevlana Programı' dır. (Şekil-1) Ayrıca yeni yapılanmada üniversitenin uluslararasılaşması sürecine yüksek oranda katılımcılığı sağlamak amacıyla Birimler Düzeyinde de yeni bir örgütlenme yapılanmasına gidilmiş ve üniversitedeki her bö-lüm/program için Uluslararası ilişkiler konusundaki görevliler ve gö-rev tanımları belirlenmiştir.(Şekil-2)

Page 379: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

379

Şekil-2: Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ofisi Kurumsal Yapılanması (Birimler Düzeyinde)

Yeni yapılanmada Uluslararası İlişkiler Ofisi bünyesinde yürütü-

len faaliyetleri izlemek ve birimler arasındaki eşgüdümü sağlamak amacıyla bir Uluslararası İlişkiler Koordinasyon Kurulu (UİK) kurul-muştur. Uluslararası İlişkiler Koordinasyon Kurulu; Ofis Koordinatör-lerinin (Farabi Koordinatörü, Bologna Koordinatörü, AB Eğitim ve Gençlik Programları Koordinatörü, Uluslararası İşbirlikleri ve Tanıtım Koordinatörü ve Mevlana Koordinatörü) Öğrenci İşleri Daire Başkanı, Sağlık Kültür ve Spor Dairesi Başkanı ve Öğrenci Konseyi Başkanı’nın katılımıyla oluşturulmuştur. Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Rektör Yardımcısının başkanlık ettiği Kurul ayda bir kez toplanmaktadır. Uluslararası İlişkiler Koordinasyon Kurulu Tutanakları iki ayda bir Rektörlük Makamına brifing olarak sunulmaktadır.

Page 380: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

380

Uluslararası İlişkiler Ofisi yapılanmasında üniversitenin uluslararasılaşma sürecinde çok önemli rol oynaması beklenen Uluslararasılaşma Stratejisi Kurulu (USK) oluşturulmuştur. Kurulun amacı üniversitedeki uluslararasılaşma stratejisini belirlemek ve yön-lendirmek, bu kapsamda Uluslararası İlişkiler Ofisi çalışmalarına viz-yon kazandıracak görüş, öneri ve katkılarda bulunmaktır. Uluslararasılaşma Stratejisi Kurulu (USK) üniversitenin uluslararasılaşma stratejisinin belirlenmesinde ve dünya üniversitesi olma yolunda üniversiteye katkı sağlayacak Fakülte ve Yüksekokul-lardan katılan gönüllü öğretim üyelerinden oluşmaktadır. Üniversite-nin uluslararasılaşmasında çok önemli rol oynayacağına inanılan USK, her akademik dönemde Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Rektör Yar-dımcısı başkanlığında en az bir kez toplanmakta ve söz konusu Kurul Toplantı Tutanakları Rektörlük Makamına sunulmaktadır.

Uluslararası İlişkiler Ofisi kurumsal yapılanmasının ardından Uluslararası İlişkiler Ofisi bünyesindeki AB Eğitim ve Gençlik Prog-ramları, Uluslararası İşbirlikleri ve Tanıtım, Bologna Süreci, Farabi Programı ve Mevlana Programı sorumluları, görev alanları ve görev tanımları belirlenmiştir. Ayrıca, Ofise kurumsal kimlik kazandıracak şekilde bir Ofis Logosu hazırlanmış, Ofisin misyon ve vizyonu ile Uluslararasılaşma Stratejisi Kurulu (USK) ve Uluslararası İlişkiler Ko-ordinasyon Kurulu görev tanımları belirlenmiştir.

Kurumsal yapılanma çalışmalarından sonra Ofisin web sitesinin hazırlanmasına öncelik verilmiştir. “Uluslararası İlişkiler Ofisi” web sayfası; Ofis bünyesinde yürütülen Erasmus, Farabi ve Mevlana Deği-şim Programları, Bologna Süreci, AB Gençlik Programları, IAESTE, Ortak Diploma Programları ve diğer uluslararasılaşma faaliyetlerine ilişkin bilgilerin bulunabileceği, üniversitede konu ile ilgili yürütülen çalışmaların formlarının, duyuruların, toplantılarda alınan kararla-rın/tutanakların yer alacağı şeffaflık, görünürlük ve dinamik bir veri tabanı işlevi görme esasına göre tasarlanmıştır.

Page 381: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

381

Sonuç ve Öneriler

Küreselleşen dünya ve iletişim teknolojisi, yükseköğretim alanında küresel bir rekabeti beraberinde getirmiştir. Bilgi toplumuna ve bilim-sel üretime yön veren yükseköğretimdeki bu rekabet olgusu ve kalite anlayışı için uluslararasılaşma en öncelikli konu haline gelmiştir. Uluslararasılaşma sürecinin başarıyla yürütülebilmesi için sağlıklı bir biçimde işleyen bir uluslararası öğrenci temini stratejisine sahip olmak gerekmektedir. Uluslararası misafir araştırmacılar için uygun akade-mik ortamlar oluşturabilmek, bu araştırmacıların ders verebilmelerini ve araştırma faaliyetlerinde bulunmalarını teşvik etmek de aynı dere-cede önem kazanmıştır.

Ülkemiz üniversiteleri eğitim-öğretim program ve kalite geliştir-me çalışmalarını bütüncül bir yaklaşımla sürdürerek Avrupa Yükse-köğretim Alanı’nda önemli bir aktör olarak rol almalıdırlar. Bu nokta da uluslararasılaşma dünya üniversitesi olma hedefinde en önemli araçlardan birisidir.

Üniversitelerin uluslararasılaşma yönündeki çalışmaları ulusal düzeyde ve yükseköğretim sistemi düzeyinde desteklenmelidir. Ku-rumsal düzeyde üst yönetim başta olmak üzere üniversitedeki tüm yöneticiler ile üniversite bileşenleri tarafından uluslararasılaşma be-nimsenmeli ve önemsenmelidir. Uluslararasılaşma küresel rekabetin gerektirdiği koşulları karşılayacak şekilde etkin, sistematik ve sürdü-rülebilir şekilde planlanmalı ve uygulanmalıdır. Uluslararasılaşmanın üniversiteler için bir yan etkinlik veya göstermelik bir girişim olmama-sına özen gösterilmelidir. Bununla birlikte üniversitelerde Uluslararası İlişkiler Ofislerinin misyonunu yerine getirebilmesi için tüm birimlerle özellikle de Bilgi İşlem Daire Başkanlığı ve Öğrenci İşleri Daire Baş-kanlığı ile koordineli ve uyumlu bir çalışma temposunun yakalanma-sının zorunluluğu vardır.

Bu kapsamda Akdeniz Üniversitesi’nde 12 Eylül 2012 tarihi itiba-riyle yeniden yapılandırılan Uluslararası İlişkiler Ofisi; kurumsal yapı-lanması, görev tanımı ve çalışma yapısı açısından son derece isabetli olmuştur. Özellikle yeniden yapılanmanın Türk yükseköğretiminde Uluslararasılaşmanın en önemli gündem maddesi olduğu bir dönem

Page 382: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

382

ile eş zamanlı gerçekleştirilmesi yapılanmanın önemini daha da art-tırmıştır.

Kaynakça

ALTBACH, P. G. ve KNIGHT J. (2007), The Internationalization of Higher Education: Motivations and Realities, Journal of Studies in International Education, 11 (3-4) (September 1): 290–305

ALTBACH, P., REISBERG. L. ve RUMBLEY L. E. (2009), Trends in Global Higher Education: Tracking an Academic Revolution, World Conference on Higher Education, Paris: UNESCO

HUGHES, R. (2010), Excellence in the Plural, Himes Higher Education, November 5. http://www.timeshighereducation.co.uk/story.asp? storyCode=414090&sectioncode=26

KIRMIZIDAĞ N., GÜR B.S., KURT T. ve BOZ N. (2012), Yükseköğretimde Sınır-Ötesi Ortaklık Tecrübeleri-Raporu: 15-55

RAMİREZ, A. A. (2011), Conditions for the Internationalisation of Higher Education: Between Inclusion and Exclusion in a Globalised World, In: Globalisation and Internationalisation of Higher Education [online monograph], Revista de Universidad y Sociedad del Conocimiento (RUSC). Vol. 8, No 2,pp. 313-325

T.C. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (2013) http://www.ytb.gov.tr/

Uluslararası İlişkiler Ofisi (UİO) web sayfası (2013), http://uio.akdeniz.edu.tr/tr Üniversitelerde Uluslararasılaşma Sorunları Çalıştayı Sonuç Raporu Taslağı

(2012)

Page 383: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

383

Türk-Alman Eğitim Programları için bir Örnek: Uluslararası Madde Akım Yönetimi

Yüksek Lisans Programı (IMAT) Osman YALDIZ

Programın Amacı

Programın temel amacı tüm sektörlerde madde ve enerji akımı olarak tanımlanan ve üretim süreçlerinde kullanılan materyal ve enerji ile üretim sonrası oluşan atıkların ekonomik anlamda tekrar kullanımına yönelik teknolojileri, atıklardan kaynaklanan çevre kirliliğinin önlen-mesine yönelik bilgilerin teknik ve ekonomik bakış açısıyla yüksek lisans programı kapsamında sunulmasıdır. Bir diğer amaç da bu eği-timin uluslararası düzeyde gerçekleştirilmesidir. Programda yer alacak öğrencilerin farklı ülkelerden olması, mezunların uygulama ve inovasyon alanında çalışabilir donanıma sahip olması, özellikle Türki-ye’den ve yakın bölgelerden bu eğitimi alacak öğrencilerin öğrendikle-ri teknolojiyi kendi ülkelerinde uygulayabilir, araştırma düzeyinde çalışabilir bilgi ile donanımlı olmaları amaçlanmaktadır.

Aynı programın yürütüldüğü Almanya Trier Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ve Japonya Asya-Pasifik Üniversitesi’nde bu programa olan ilginin artması Türkiye’de de aynı ilginin oluşacağı konusunda fikir oluşturmuştur. Almanya’da yaşayan ve yeni konulara ilgi duyan öğrenciler ile Türkiye’ye yakın ülkelerden öğrencilerin atık, çevre, sürdürülebilir kalkınma konularının yer alacağı bu programa daha çok ilgi duyacakları kuvvetle tahmin edilmektedir. Program aynı zamanda Türk-Alman ortak akademik çalışmaların gelişmesine de yardımcı olacak niteliktedir. Aynı programın yürütüleceği üç ülke bilim adam-larına bu sayede pek çok konuda ortak çalışma ortamı da oluşturulabi-lecektir.

Page 384: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

384

Programın Ortak Olmasının Gerekçeleri

1. Planlanan eğitim İngilizce dilinde yürütülmektedir. Böylece öğrenciler uluslararası dili öğrenme, dolayısıyla kendi meslek-lerinde kolay ve rahat iletişim kurma imkânı elde etmektedir-ler. Bunun yanında meslekleri ile ilgili yazılı yayınları kolay okuma ve anlama şansına da sahip olmaktadırlar.

2. Öğrenciler iki sömestr yurt dışında eğitim alma imkânına sa-hip oldukları için farklı eğitim sistemini ve değişik ülkeleri ta-nıma imkânları yaratılmaktadır.

3. Yurt dışında yaptıkları staj ve tez çalışması sırasında değişik iş yeri ve çalışma kültürlerini tanımaları olanağı doğmaktadır.

4. Staj ve tez çalışmaları sırasında meslekleri ile ilgili sanayi kol-larını ve teknolojiyi tanımaktadırlar.

5. Yurt dışından gelerek programda eğitim gören öğrenciler Tür-kiye’yi, Türk kültürünü ve dilini öğrenme ve tanıma imkânı bulmaktadırlar. Bunun yanında farklı ülkelerin kaliteli ve iyi eğitim görmüş öğrencilerinin Türkiye’de bulunmaları hem Türkiye’yi hem de Akdeniz Üniversitesi’ni daha cazip hale ge-tirmektedir.

6. Programa katılan öğretim üyeleri arasında kültürler arası diya-log yanında ortak projeler geliştirme imkanı da doğmaktadır. Ayrıca değişik akademik çevrelerle ilişki içinde bulunmak ve farklı uygulamaları tanıma, yeni öğrenme ve öğretme yöntem-leri konusunda da tecrübe kazanmaları sağlanmaktadır.

7. Programdan mezun öğrencilerin her iki ülkeden diploma al-maları onların Türkiye dışındaki ülkelerde de çalışma şansla-rını artırmaktadır.

8. İki diploma verilmesi ülkemizin Bologna sürecine daha kolay adapte olması ve öğrenci hareketliliğinin katma değerini daha belirgin şekilde ortaya çıkaracağı beklenmelidir.

9. İleri yıllarda aynı eğitimin yürütüldüğü Japonya Asya-Pasifik Üniversitesi, Akdeniz Üniversitesi ve Almanya Trier Uygula-malı Bilimler Üniversitesi arasında öğrenci ve öğretim elemanı değişimi de öngörülmektedir. Böylece üç ülkede aynı eğitimi

Page 385: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

385

gören öğrencilerin ve eğitim veren öğretim elemanlarının do-laşımı sağlanacaktır. Bu imkânların öğretim elemanlarına sağ-layacağı katkılar da tartışılmaz bir gerçektir.

Programın Uygulama Esasları ve İçeriği

Programın uygulama esasları ve içeriği aşağıdaki şekilde düzenlen-miştir.

Program 4 sömestre olarak planlanmıştır. İlk yıl Akdeniz Üniver-sitesi’nde, ikinci yıl ve tez çalışması Almanya’da gerçekleştirilmekte-dir. Program disiplinler arasıdır. Programa çevre, ziraat, makine, biyo-loji, kimya gibi pek çok bilim dalı lisans mezunları katılabilmektedir.

Programda 11 adet ders modülü yer almaktadır. Bunlar; - Ekoloji ve Teknoloji - Bölgesel Madde Akım Yönetimi - Endüstriyel Madde Akım Yönetimi - Teknoloji Yönetimi - Mühendisler İçin Proje Yönetimi Semineri - Karbonsuzlaştırma Stratejilerinin Teknik Açıdan Değerlendi-

rilmesi - Verim ve Yeterlilik Stratejilerine Teknik Bakış Açıları - Teknolojik Değişikliklerin Yönetimi - Mühendisler İçin Pratik Doğa Bilimleri - Sürdürülebilir Teknoloji Yönetimi - Seçmeli Alanlar (Madde Akım Yönetiminde Seminerler) Öğrenciler mezun oldukları bölüme ve danışmanlarının önerile-

rine göre modüller seçmektedirler.

Kalite Kontrolü

Eğitimin kalite kontrolü için üniversiteler arasında ki anlaşmada yer alan hükümler uygulanmaktadır. Buna göre ikisi Trier Uygulamalı Bilimler Üniversitesinden ikisi de Akdeniz Üniversitesinden olmak üzere dört kişiden oluşan kurul eğitimi tüm yönleriyle denetlemekte ve yönlendirmektedir. Kurul öğrencilerin almış oldukları notları, tez

Page 386: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

386

çalışmalarının düzeyini, eğitim öğretim materyalinin yeterliliğini, ders notlarının kapsamı ve yeterliliğini, öğrencilerle öğretim elemanları arasında ki ilişkileri kontrol etmeye de yetkilidir.

Burs Olanakları

Programa katılacak öğrencilere imkânlar dâhilinde ve başarı oranları-na göre burs verilmektedir. Yüksek lisans programının konusunda faaliyet gösteren endüstri şirketleri ve ilgili sektörde bulunan şirket-lerden program için burs imkânları sağlanmaya çalışılmaktadır.

Ögrenci Kabul Koşulları

Başvuruda lisans diploması, bir araştırma projesi önerisi, staj belgesi ve yabancı dil belgesi istenmektedir. Yabancı dil belgesi YÖK tarafın-dan tanınan bir sınav sonucu alınmış olması gereklidir ve Akdeniz Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü tarafından kabule edilen baraj notundan daha düşük nota sahip olmamalıdır. Bu tür bir belgesi ol-mayan öğrenciler her iki üniversitede yapılacak İngilizce sınavından başarılı olmak zorundadırlar.

Bu belgelerle başvuran öğrenciler bir mülakat sınavına alınmak-tadırlar. Mülakat sınavında da başarılı olan adaylar kesin kayıt hakkı kazanmaktadırlar.

Eğitimin Konusu ve Profili

Tüm değişim dönemlerinde olduğu gibi tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş büyük sıkıntılar ve toplumsal bunalımların yaşanma-sına neden olmuştur. Üretim-Enerji-Hammadde üçgeni etrafında ge-nişleyen bu yeni dönem bugün bile etkilerini hissettiğimiz birçok top-lumsal olaylar ve savaşların da nedeni olmuştur. Tarımsal üretim üze-rine şekillenen imparatorluklar dağılarak, yeni bir dünya modeli oluşmaya başlamıştır. İkinci Dünya savaşından sonra dünyadaki ideo-lojik kamplaşmanın da etkisiyle rekabetçi bir yapıya dönüşen sanayi-leşme, dolayısıyla büyüme ve toplumların zenginleşme isteği karşı konulmaz bir üretim artışı arzusuna dönüşmüştür.

Page 387: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

387

1990 yıllarına kadar büyük bir hızla kendisini yenileyen ve sürekli hammadde kullanımı, üretim ve destekleyici olarak tüketime dayalı şekillenen toplumsal yapının dünya üzerindeki etkileri görülmeye başlanmıştır. Tamamen tüketime odaklanmış toplumlar büyük çöp dağları oluşturmuş, fosil enerji kaynaklarının kullanımı sonucu oluşan kirlilik dünyada insan yaşamını tehdit etmeye başlamış, sonsuz bir po-tansiyele sahipmişçesine tüketilen hammaddelerin rezervlerinin azal-ması öncelikle bilim insanlarının, sonrasında ise gelişen iletişim araçları ve sivil toplum bilinciyle bütün insanların gündemine taşınmıştır.

Dünyada oluşan yeni gündem 1992 yılında Birleşmiş Milletler Ta-rafından Rio kentinde düzenlenen konferansta tartışılmış ve tarihe Rio Deklarasyonu olarak geçen belgede ilk defa kalkınmada sürdürülebi-lirlik ilkesi ortaya konulmuştur. Bu ilke, insan ile doğa arasında denge kurarak doğal kaynakları tüketmeden, gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına imkân verecek şekilde bugünün ve geleceğin yaşamını ve kalkınmasını programlamayı sağlayacak bir modeli temel almaktadır. Bu doğrultuda Dünyada üretim ve yaşam felsefesi yeniden şekillenmeye başlamıştır.

Üretimde kaynak kullanımının planlanması, hurda ve atık yöne-timi, çevreye duyarlı sistemlerin geliştirilmesi, kentsel yaşamın yeni-den organizasyonu gibi konularda sivil toplum kuruluşları ve bilim adamları yoğun çalışmalar yürütmektedirler. Bu çalışmalar tüm sis-temlerde madde akımlarının yeni ilkeler doğrultusunda planlanması gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu kapsamda dünyanın gündemine yeni bir çalışma konusu girmiştir; “Madde Akım Yönetimi”.

Kentsel yaşam, tarımsal ve sanayi üretimi madde akım yönetimi yaklaşımıyla sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda yeniden planlan-maya başlanmıştır. Madde akım yönetimi bütün faaliyet alanları içeri-sinde madde kullanımını bir bütün olarak değerlendirerek, üretim modeli, yüksek verimlilik, kaliteli üretim ve yaşam ilkelerinden taviz vermeden olumsuz çevresel etkilerin en düşük seviyeye indirilmesini hedeflemektedir. Bu yönetim içerisinde enerji kullanımı, atık ve ham-madde yönetimi sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda yeniden plan-lanmaktadır

Page 388: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

388

Madde Akım Yönetimi kavramı sektörler arası hammadde ve enerji kullanımında verimlilik ve yeterlilik stratejilerinin gelişmesini hedeflemektedir. Bölgesel hammadde kaynaklarının (atıkların) sektör-ler arası ağlar kurularak değerlerinin artırılması da bu kavram içeri-sinde yer almaktadır. Bir başka tanımlamayla, bir sektörde oluşan atıkların bir diğer sektör için hammadde kaynağı olduğu düşüncesin-den hareketle sektörler arasında kurulan organizasyon yardımıyla akımı yönlendirmek, katma değer yaratmak ve artırmak, böylece yeni iş alanları yaratmak bu düşüncenin temelidir.

Canlı yaşamının madde ve enerji akımlarına bağlı olduğu bilin-mektedir ve bu bağlamda en önemli konu da madde ve enerji akımla-rının gereksinimler doğrultusunda akılcı yöntemlerle kullanılmasıdır. Bu yöntemlerin uygulanmasında verimlilik, kalite ve kullanım biçimi insanların yaşam alanlarının kalitesini ve kalıcılığını belirleyen en önemli unsurlardır. Yani insan tarafından bozulan doğal denge, yine insan tarafından düzenlenebilir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu da madde akımının kontrollü olması sayesinde mümkündür.

Antropojen sistemler bir bütün olarak incelenmeli ve anlaşılmalı-dır. Sonuçta her sistem başka bir sistemin parçası olarak ana sistemde belirli bir işlevi üstlenmiştir. Sistemin parçalanmış şekilde ele alınması optimizasyonu olanaksız kılar. Yani, parçayı tanımlamak veya optimi-ze etmek genelde sistemin bütününe zarar verir. Bu da kaynakların heba edilmesi yanında günümüzde yoğun olarak yaşadığımız çevre kirliliğini doğurur.

Somut örnek evsel atıkların yakılarak imhasıdır. Burada sorun dar boyutta çözülmüştür. Ancak doğal döngü içerisinde var edilen bir maddenin atıkları sürekli bu şekilde yok edildiği için sistemin bütünü bundan zarar görecektir ve bir süre sonra sistem onu üretemez duru-ma gelecektir. Bu durum günümüzde Dünya’nın pek çok noktasında yaşanmaktadır.

Bu çalışmalarda maalesef paket çözümler yoktur. Uygulanacak tek-nolojinin belirli olmasına rağmen sistemin organizasyonu ülke ve bölge şartlarına göre yapılmalıdır. Mevcut yapının ve madde akımının özel koşullarda analizi yardımıyla öneriler ve çözümler üretilebilmektedir.

Page 389: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

389

Akdeniz Üniversitesi “Madde Akım Yönetimi” ilkesinin yaşama geçirilmesi konusunda ülkemizde ve bölgemizde öncü olma hedefin-dedir. Bu bağlamda Sıfır Emisyon Kampus stratejisini geliştirmiştir. Sıfır emisyon kampus stratejisinin hedefi üniversite içerisinde enerji ve atık kaynaklı emisyonların sıfır seviyesine indirilmesi hedeflenmekte-dir. Bu yaklaşımla yerleşke örneği oluşturularak bulunduğu bölge ve ülkemiz için bir model olması amaçlanmıştır. Sıfır emisyon kampus modeli kapsamında enerji ve atık yönetimi stratejileri belirlenmiştir. Bu stratejiler;

Enerji Yönetimi Stratejisi Enerji tasarrufu Enerjinin etkin kullanımı Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı Atık Yönetimi Stratejisi Atık üretimini azaltma Yeniden kullanma Geri dönüşüm “Sıfır Emisyon” kavramı belki de pratikte gerçekleşmesi olanaksız

olan bir tanımlamadır. Çünkü doğal döngüye müdahalenin olduğu, üretimin yapıldığı ve nüfusun sürekli artış gösterdiği dünyada sıfır emisyondan bahsedilemez. Bu nedenle bu kavramı her zaman daha az emisyon miktarına ulaşmak için sürekli çaba göstermek şeklinde an-lamak daha doğru olacaktır.

Akdeniz Üniversitesi 2007-2012 stratejik planında sıfır emisyon kampus amacına yer vermiştir. Atıklarını tekrar değerlendiren, gerek-sinim duyduğu enerjiyi mümkün olan en büyük oranda yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayan, araçlarında çevreyi kirletmeyen yakıt kullanan, yerleşke içerisinde olabildiğince motorlu taşıt kullanmayan, kullanım suyunu yağmur suyundan karşılayan, enerjiyi etkin kulla-nan, daha az atık üreten bir kampus yaratmak amacıyla çalışmalara başlanmıştır.

Page 390: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

390

Enerji tasarrufu amacıyla; aydınlatma sistemlerinin gün ışığına duyarlı hale getirilmesi, aydınlatmada klasik sistemlerden kullanıma duyarlı sistemlere geçiş, mekânsal aydınlatma yerine bölgesel aydın-latma uygulamaları, ısıtma ve soğutma yapılacak bölgelerin kullanım zamanlarına göre ayrılması, gün ışığının aydınlatmada etkin kullanımı ve bina tasarımlarının bu doğrultuda şekillendirilmesi enerji tasarrufu önlemleri olarak uygulamaya aktarılacaktır. Enerjinin etkin kullanımı amacıyla ısıtma ve soğutma sistemlerinin optimizasyonu ve bölgesel sıcaklığa duyarlı çalışma sistemi uygulaması, enerji hatlarında kayıp-ların azaltılması ve mekânlarda ısı kayıplarının en alt seviyeye indi-rilmesi amaçlanmıştır.

Güneş enerjisinin etkin kullanımı için de uygulamalar planlamış-tır. Bu amaçla uygun bina çatılarına fotovoltaik panellerin yerleştiril-mesi, çevre aydınlatmalarında yine güneş pillerinin kullanımı, sıcak su gereksiniminin güneş kolektörlerinden sağlanması, organik atıklardan biyogaz üretimi ilk aşamada planlanan çalışmalardır.

Kampus atık yönetiminde “3R-Reuse, Reduce, Recycling” uygu-laması benimsenmiştir. Yeniden kullanımda atık suların arıtmadan sonra sulama suyu olarak kullanımı amaçlanmaktadır. Atık azaltma amacına yönelik olarak üniversite içi yazışmalarda olabildiğince elekt-ronik ortama geçilerek kâğıt tüketiminin azaltılması, üniversite birey-lerinin atık yönetimi konusunda bilgilendirilmesi, yerleşke içerisinde toplu taşımanın desteklenmesi, ambalaj atıklarının azaltılmasına yöne-lik çalışmalar, uzun ömürlü cihazların kullanımı, lavabolarda kullanı-ma duyarlı sistemlerin uygulanması çalışmaları planlanmıştır.

Geri dönüşüm için de kampus içerisinde oluşan cam, plastik ve kağıtların ayrı toplanması ve değerlendirilmesi, kampus içerisindeki tarımsal üretim ve peyzaj alanlarından, yemekhane ve kantinlerden çıkan atıklardan biyogaz üretimi, biyogaz işlemi sonrasında açığa çı-kan atıkların kompostlaştırılarak üretilen kompostun tarımsal üretim ve peyzaj alanlarında kullanımı konularında çalışmalar devam etmek-tedir.

Almanya ile ortak olarak yürütülen “Madde Akım Yönetimi” yüksek lisans programında yukarıda özetle açıklanan konular belirli

Page 391: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

391

bir program çerçevesinde öğrencilere aktarılacaktır. Teknik konuların yanında ekonomik ve hukuksal boyutu içeren konuları da ders prog-ramında yer alacaktır.

Programın Türkiye Enerji ve Çevre Stratejileri ile İlişkisi

TÜBİTAK tarafından hazırlanan Vizyon 2023 Teknoloji Öngörü Proje-si-Enerji ve Doğal Kaynaklar Paneli’nde 2023 yılına yönelik enerji viz-yonunda önemli hedefler belirlenmiştir. Buna göre;

“Dünyanın ileri gelen ülkeleri arasında yer alacak bir gelişmişlik ve gönenç düzeyini yakalamak üzere,

- serbest, şeffaf ve istikrarlı piyasa koşulları içinde ulusal kay-naklara öncelik veren, bu kaynakların aranmasında ve istenen kaliteyle, güvenli ve ekonomik olarak üretimde ileri teknoloji-leri kullanan ve geliştirebilen;

- gereksinim duyduğu enerjiyi güvenli, güvenilir, ekonomik, verimli ve çevreye duyarlı teknolojilerle üreten, ileten, depo-layan ve kullanan;

- uluslararası enerji pazarında yarışabilecek enerji teknolojileri geliştirebilen ve uluslararası enerji pazarında yatırımlarında etkin rol alabilen”

bir Türkiye’nin varlığı esas olarak alınmıştır. Ayrıca enerji güven-liği açısından da bağımlılığı kabul edilebilir düzeyde tutmak amacıyla arama, çıkarma ve kullanım açısından yerli kaynaklara öncelik tanı-mak hedefler arasında yer almıştır.

Yine aynı çalışmada Türkiye nüfusunun 90 milyona ulaşacağı ve enerji talebinin 329 Mtep kadar olacağı hesaplanmaktadır. Raporda Türkiye’nin enerji ve çevre açısından genel durumu da aşağıdaki şe-kilde özetlenmiştir.

Türkiye 2001 yılı itibariyle; dünya nüfusunda %1,10, ekonomisin-de %0,68, enerji tüketiminde %0,86 paya sahiptir. Dolayısıyla ve açık-ça, kişi başına az üretebiliyor ve az enerji tüketiyor. Ekonomisini bü-yütmesi, bunun için de enerji tüketimini artırması gerekiyor. Türkiye'-nin kişi başına elektrik tüketimi de keza, OECD ülkeleri arasında so-nuncu gelmektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin ekonomisi büyürken,

Page 392: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

392

elektrik enerjisi tüketiminin de artması gerekiyor. Öte yandan Türkiye, ekonomik üretim açısından, enerjiyi ve elektriği verimli kullanamıyor. Ekonomisinin enerji ve elektrik yoğunluğu yüksek olduğu gibi, artma-ya da devam ediyor. Ancak ekonomisi büyümedikçe, Türkiye’nin bu yoğunlukları azaltabilmesi mümkün görünmüyor. Çünkü ekonomile-rin enerji yoğunluğu ile, kişi başına gelir arasında güçlü bir ters bağ-lantı var. Türkiye kalabalık nüfusuna rağmen ekonomisi küçük olduğu için, karbondioksit emisyonları açısından, hem toplam, hem de kişi başına yıllık değerlerleriyle, OECD ülkeleri arasında arka sıralarda yer alıyor. Hâlbuki ekonomik üretimini temiz yapamıyor ve birim GSMH başına fazla kirletici yayıyor. Türkiye'nin daha temiz üretebilmek için de keza, ekonomisini büyütüp kişi başına gelirini artırması gerekiyor. Çünkü, ekonomilerin karbon yoğunluğu ile, kişi başına gelir arasında güçlü bir ters bağlantı var. Ancak Türkiye'nin, kişi başına GSMH'sı artsa dahi, kişi başına karbon emisyonunu düşürmesi mümkün değil. Çünkü bu iki değişken arasında, yok denecek kadar zayıf bir bağlantı var. Sonuç olarak Türkiye, her birim üretimini daha verimli ve temiz yapabilmek için, daha fazla üretmek zorundadır. Bunun sonucunda da çevreye, tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, toplum geneli için toplam olarak veya kişi başına daha fazla enerji kaynaklı kirletici yaymak du-rumunda. Ekonomik gelişmenin kaçınılmaz bir gereği olan bu eğilimin boyutlarının azaltılması ancak, temiz yakma teknolojilerinin geliştirilip uygulanmasıyla mümkün.”

Türkiye’nin enerji talebi ile yerli kaynaklardan temin edilebilen enerji arzı arasında büyük fark bulunmaktadır. 2001 yılında 78,3 Mtep olan enerji talebine karşılık yerli üretim 27 Mtep düzeyindedir. 2023 yılında talebin 329 Mtep, yerli kaynaklardan üretimin ise 67 Mtep dü-zeyinde olacağı tahmine edilmektedir. Sonuç olarak Türkiye 2023 yı-lında 263 Mtep karşılığı enerji ithal etmek zorundadır. Toplam tüketi-min içinde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı ise 12 Mtep ile %3,6 olacaktır. Halbuki Avrupa Birliğinin hedefi aynı yıllarda %25 olarak belirlenmiştir. Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi de üretimde karbon emisyonu fazlalığıdır. Türkiye 1 dolarlık üretim için OECD ülkeleri içinde 30 ülke arasına 25. sıradadır.

Page 393: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

393

Türkiye’nin gelişmesine paralel olarak atık sorunu da hızla bü-yümektedir. Önümüzdeki yıllarda gelişmenin süreceği ve nüfusun artacağı dikkate alınırsa sorunun büyüyeceği görülmektedir. Bu ne-denle daha fazla zaman kaybetmeden “Entegre Atık Yönetim Sistemi” uygulamaya aktarılmalıdır. Bu sistemde

- Atık miktarının azaltılması - Atıkların mümkün olduğunca geri kazanımı - Atıkların en ekonomik ve en uygun şekilde çevreye zarar ver-

meyecek biçimde bertaraf edilmesi esastır. Günümüzde atıkların sadece %1’i düzenli depolanırken, %81’i

kontrolsüz olarak belediye çöplüklerinde depolanmaktadır. Bu depo-lama şeklinin yarattığı çevre sorunları bilinmektedir. Hava, su ve top-rak kirliliğinin en önemli nedenlerinden olan düzensiz depolama sera gazı oluşumunun da nedenleri arasındadır.

Yukarıda belirtildiği şekilde atık kontrolü, depolanması, işlenmesi, enerji ve hammadde üretiminde kullanımı, bu konulardaki teknik ve ekonomik değerlendirmeler, fizibilite raporlarının hazırlanması, konu-nun yasal boyutları planlanan eğitimin temel konuları arasında yer ala-caktır. Dersler bu amaçlara hizmet edecek şekilde düzenlenmiştir.

Sorunlar

1) Eğitimin finansmanında yaşanan sorunlar Özellikle eğitim ücretinin ödenmesinde öğrenciler sorunlar

yaşamaktadır. Zorunlu giderlerin karşılanması için ücretli olan eğitim ücreti geçen yıllarda burs verilerek karşılanmıştır. An-cak bunun ileride ki yıllarda da sürdürülmesi mümkün değil-dir:

2) Özellikle İngilizce dil bilgisine yeterli düzeyde sahip öğrenci konusunda sorunlar yaşanmaktadır. Bu nedenle ağırlıklı ola-rak yurt dışından öğrenciler kaydolabilmektedirler.

3) Öğrencilerin barınma ihtiyacı ev kiralayarak karşılanmaktadır. Bunun yanında yarı zamanlı da olsa yasal olarak çalışma im-kânları bulunmadığından eğitimlerini tamamen aileleri finanse etmek zorunda kalmaktadırlar.

Page 394: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

394

4) Farklı ülkelerden gelen öğrencilerin eğitim seviyeleri farklı olmaktadır. Ancak aynı müfredatı izlemek zorunda oldukları için düzey farklı oluşmaktadır.

5) Farklı disiplinlerden öğrencilerin de bulunması yine aynı so-runu yaratmaktadır.

6) Bu yıla kadar eğitimin konusuyla ilgili sektörden öğrenci te-mini veya burs konusunda herhangi bir yardım alınamamıştır.

Page 395: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

395

GeT MA – Türk-Alman Sosyal Bilimler Yüksek Lisans Programı

Christian WILHELM

Get MA Tam Uyumlu Türk – Alman Öğrenim Programıdır

GeT MA, Ankara Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Berlin Humboldt Üniversitesi (HU) tarafından ortaklaşa yürütülen “Master of Arts” mezuniyet türüyle öğrencilere çift diploma edinme olanağı sağlayan iki yıllık uyumlu bir öğrenim programıdır. Bu öğrenim dalı-nın hayata geçirilmesi DAAD‘nin mali desteğiyle başlatılmış; farklı ülkelerden gelen yedi kişilik bir öğrenci grubunun “birbirleri hakkında değil de, birlikte öğrenmek ve araştırmak” hedefiyle 2007 sonbaharında yola çıkmasıyla mümkün olmuştur. Bu benzersiz yaklaşım, GeT MA programının hangi anlayışı temsil ettiğini, başından beri kesinlikle salt ihracata yönelik bir proje olmadığını açık bir biçimde gözler önüne sermiş olmakla birlikte, daha ziyade bu iki üniversitenin ortaklaşa bir öğrenim dalı kurmanın sorumluluğu ve bilinciyle birlikte omuz ver-dikleri bir öğrenim dalıdır. Programa katılan öğrenciler ilk yıl Ankara ODTÜ'de daha sonra da hep birlikte Berlin HU’da eğitimlerine devam etm ektedirler. Bu programda içerik olarak göç, Avrupalılaşma ve demokratikleşme gibi siyasî olguların karşılaştırmalı olarak araştırıl-ması, ayrıca bunların Türkiye, Almanya ve Avrupa bağlamlarında sundukları yeterlilikleri saptamaya aracılık yapma hedefi güdülmek-tedir. Öğrenim çerçevesinde öğrencilerin kültürlerarası yetilerinin güçlendirilmesi de hedeflenmektedir.

GeT MA sadece Alman ve Türk öğrencilere değil, diğer ülkeler-den gelen öğrencilere de yönelmektedir. Ancak GeT MA‘nın temel hedefi, Türk – Alman bileşenleriyle yoğrulmuş genç araştırmacılara destek olmaktır. GeT MA öğrencileri bulundukları ülkelerin yüksek

Page 396: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

396

öğretim sistemlerine tam uyumlu öğrenim gördüklerinden gerek Al-manya gerekse Türkiye’de varlığını koruyan öğretim ve öğrenim kül-türleriyle tanışırlar ve buralarda edindikleri izlenimleri ileride akade-mik gelişimleri doğrultusunda değerlendirirler. 2001 yılında DAAD’den gelen başlangıç fonunun tükenmesiyle birlikte bu öğrenim dalı kendini tamamen öğrenci harçları ve dış kaynaklarla finanse et-mektedir.

Konu Ağırlık Noktaları Karşılaştırmalı Bakış Açısından

Ele Alınmaktadır

Sözkonusu bu öğrenimin hedefi yoğunlaştırılmış, spesifik alanlarda siyaset bilimi ve sosyoloji alanındaki bilgilerin öğrenciye, araştırmaya dayalı bir biçimde verilmesini ve yöntemsel becerilerin kazandırılma-sını amaçlamaktadır. Yüksek lisans programı, özellikle karşılaştırmalı kamu yönetimi dalında kendine kullanım alanı bulan, uyum süreçleri ve toplumsal değişim çözümlemelerinde de elzem olan kuramsal ve yöntemsel donanımı her iki öğrenim yerinde de öğrencinin hizmetine sunmaktadır. Burada somut olarak, tarihin süzgecinden süzülüp gelen spesifik koşullarıyla AB üyesi Almanya ile AB üyesi olmasa da sahip olduğu birikimle onlar arasında olmaya aday ya da en azından onların çevresinde duran Türkiye örneğindeki gibi çağdaşlaşma, göç, Avrupa-lılaşma ve demokratikleşme gibi siyasî içerikli sorunların karşılaştır-malı çözümlemesi söz konusudur. Bu bağlamda Türkiye ve Almanya ikilisi deneye dayalı çözümleme ve dönüşüm süreçlerinin sistematik olarak karşılaştırılabilmesine vesile olan durum örneği teşkil ediyor. Bunlar arasında değişimlerin farklı yüzeyleri, genel bir kanıya varmak üzere durum örneklerinden soyutlanan geniş kapsamlı bir çözümleme zemininde sınıflandırılır. Bunlar arasında, toplumbilimsel sistem ve kurum araştırmaları, ‘governance’ araştırmasının [örneğin çok zeminli sistemlerde kamu yönetimi, veto oyunu modelleri, (Neo-)korporatizm ve siyasî karar alma süreçlerinin enformalizasyonu] yanısıra dönüş-türme ve demokratikleşme araştırmalarının ya da karşılaştırmalı ‘politics ve policy’ öğrenimi ile Avrupa demokrasilerinin uyuşması ve çatışmasında gözlenen unsurları sayabiliriz. Kalkınma hedeflerini

Page 397: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

397

tutturma ve Avrupa’ya uyum yolunda atılacak adımlar için, çeşitli Avrupa kurumlarının farklı yönlerini, devletin dönüşümünü ve aktör-lerin kapasite değişikliğini derinlemesine kavramış olmak zorunluluğu vardır.

Müfredatın bir diğer önemli ilkesi de disiplinlerarası olma niteli-ğinde yatıyor. Programda sunulan tüm modüller salt siyaset bilimi ve sosyoloji odaklı değil aynı zamanda kültür bilimi, etnoloji ve ekonomi içerikli konulara yanıt aramaya da yöneliktir. Disiplinlerarası olma yaklaşımı komşu disiplinlerden profesörlerin katılımı ile de güvence altına alınmaktadır. Ancak bu esnada diğer disiplinlerle yürütülen ilişki ve karşılaştırmalar her daim toplumbilimsel odak üzerinde cere-yan edeceğinden, uzmanlık kaygısı asla hedeften saptırıp sıradanlaş-maya vesile olmayacaktır.

Öğrenciler, bireysel anlamda uzmanlaşmak üzere zorunlu dersle-re ek olarak ilk dönem ücretsiz olarak genel üniversite programların-dan herhangi bir dersi seçebilirler. Öğrenciler bu kapsamda ODTÜ’de "Karşılaştırmalı Kamu Yönetimi", "Küresel Siyaset ve Avrupa Enteg-rasyonu" ve "Toplumsal Dönüşüm" alanlarında ya da Berlin Humboldt Üniversitesi müfredatından ders seçebilirler. Bu şekilde GeT MA öğ-rencileriyle diğer öğrenciler karşılıklı iletişim kurup alanlarına dair konularda ve iki araştırma bölgesi hakkında, yani Türkiye veya Al-manya ile ilgili daha fazla fikir edinebilirler. Buna ek olarak öğrenim dallarında Almanca veya Türkçe dilbilgilerinin edinilmesi veya pekiş-tirilebilmesine olanak sağlanması da keza hedefler arasında bulun-maktadır.

“Joint Teaching Semineri” Programın Çekirdeğini Oluşturuyor

Öğrencilerin salt iki farklı ülkede öğrenim görmelerinden kaynaklanan durum değil, aynı zamanda her iki üniversiteden öğretim elemanları-nın sürekli katılımı ve öğrencilerin kökenleri itibariyle farklı ülkeler-den gelmeleri de öğretim içeriğinde çok boyutlu perspektiflerin oluş-masının önünü açar. Böylelikle öğrenciler, somut bilgiler edinmenin de ötesinde, en başta Avrupa genelinde olmak üzere, uluslararası nitelikte işbirliği ve yönetim becerilerini besleyen bakış ve anlayış ile donatılır-

Page 398: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

398

lar. Hal böyle olunca da öğrenciler, kendilerine geniş kapsamlı bilimsel bir temel edinmenin yanı sıra belirli toplumbilimsel alanlarda da uz-manlaşmış olduklarından, birbirinden farklı toplumsal ve siyasî alan-larda gerek ulusal gerekse uluslararası boyutlarda mesleklerini kolay-lıkla icra edebilecekleri becerileri elde etmişlerdir. Sivil toplum örgüt-leri ve federasyonlar, gerek resmî gerekse ulusüstü karar alma ya da kamu mercileri, ticarî işletmeler, gazetecilik ya da bilim gibi sektörler bu alanların kapsamındadır.

Karşılaştırmalı ve çiftuluslu bakış açısı öğrenim dalının didaktik tasarımında da kendini gösterir. Her iki ülkedeki üniversitenin kendi öğretim elemanlarınca sunulan seminer, kolokyum ve çalıştaylar dı-şında bir de Joint Teaching (Ortak Öğretim) diye adlandırılan bir semi-ner de her dönem ilaveten düzenlenmektedir. Bu seminerler Alman ve Türk öğretim elemanları tarafından ortaklaşa geliştirilmiş olup yine ortaklaşa sunulmaktadır. Konuk ülkenin öğretim görevlisi ilk zaman-larda video konferans yöntemiyle ortak oturumlara iştirak eder, sonra-ları ise birkaç gün ardarda gerçekleşecek olan blok seminerlere katıl-mak üzere diğer ülkeye seyahat ederler. Bu seminerlerde öğrenciler, grup içinde diğer öğrenciler ve öğretim elemanlarıyla tartışmak üzere öğrenim projelerini tanıtırlar.

Joint Teaching seminerleri yoğun biçimde araştırma ve proje odaklı olmakla birlikte GeT MA programı dahilinde akademik eğitimin çe-kirdeğini oluşturur. Aynı zamanda bu seminerler, diğer uluslararası yüksek lisans programlarıyla karşılaştırıldığında, GeT MA programı-nın en öne çıkan özelliğini oluşturur. Joint Teaching seminerinde öğren-ciler, bilimsel konuları öğretim görevlilerinin gözetiminde ama kendi başlarına ve bağımsız biçimde, çift ya da çok uluslu takımlarda işle-meyi öğrenirler. Henüz seminerin başlangıç aşamasında tartışılmış olan teorik ve/veya metodolojik konseptleri kendisinin seçtiği ampirik sorunsallara indirger ve böylelikle yansıtılan, analitik tartışmada top-lumbilimsel olguları kullanma yetileriyle donatılırlar. Ayrıca özel ve nispeten alışılagelen seminerlere kıyasla daha kapsamlı öğrenim proje-leriyle uğraşmak, öğrenciler ve öğretmenler arasında esinlendirici bir Peer-Learning (işbirliğine dayalı öğrenme) atmosferi yaratır. Şimdiye

Page 399: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

399

değin elde edilen deneyimler, çoğu kez Joint Teaching seminerlerinde üzerinde durulan sorunsallardan yüksek lisans tezi konularının devşi-rildiğini göstermiştir.

Bu Öğrenim Dalı Uluslararası Düzeyde Talep Görmektedir

GeT MA kendine özgü yapısıyla eşi benzeri olmayan bir programdır. GeT MA geniş bir uluslararası ilgiye mazhar olmuş, Türk eğitim paza-rında çift diploma programlarının pazar payını da gözle görünür bir hale getirmiştir. Yedi başvuru sürecinin ardından, genel anlamda European Studies (Avrupa öğrenimleri) programlarının da ötesinde, GET MA tarafından sunulan spesifik dersler için özgün bir pazar ol-duğu artık bugün apaçık görülmektedir.

Programın ilk halini almasıyla birlikte Alman veya Türk öğrenci-lerin yanı sıra özellikle her iki coğrafya ve kültürden beslenen Alman-Türk kökenli öğrencilere hitap edilmesi amaçlanmaktadır. GeT MA yüksek lisans programı için yapılan yedi başarılı başvurudan sonra bu programın başka bir hedef grup için de cazip olduğunu göstermiştir: uluslararası öğrenciler. Sözkonusu bu grup başlangıçta öğrenim dalı-nın pazarlanmasında değerlendirmeye dahi alınmış değilken, aradan geçen zamanda programın başarısı için ne denli önemli olduğu ortaya çıkmıştır. İki ülke dışından yapılan başvuruların sayısı her yıl artış göstermektedir. Her yıl diğer ülkelerden birçok müracaat olmaktadır ve şimdiye kadarki GeT MA mezunlarının üçte birinin uluslararası öğrenciler grubundan olduğu istatistiklere yansımıştır.

GeT MA programında yoğun biçimde araştırılması sürdürülen Almanya ile Türkiye arasındaki mevcut göç hareketleri veya kompri-me edilme süreci devam eden çağdaşlaşmanın gözlenen sonuçları diğer ülkelerden gelen öğrencilerin yoğun ilgisini çekmektedir. Onlar açısından, Almanya ve Türkiye’nin sunduğu durum örnekleri, diğer ülkelerde benzer gelişmelerle karşılaştırıldığında şablon görevi görmek-tedirler. Öğrencilerin ilgisi, kökenlerine ve geldikleri bölgelerde çözüm bekleyen sorunlara göre biçimlenmektedir. ABD, Meksika ve Hindis-tan’dan gelen öğrenciler örneğin göç ve uyum konularıyla daha fazla ilgilenmektedirler. Sözgelimi ABD’den gelen bir mezun bir öğrenciye

Page 400: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

400

bitirme tezinde, Alman-Türk örneğinde bugünkü göç politikası sorun-sallarını, Meksika‘dan Amerika‘ya süregelen göç ile karşılaştırmıştır. Öte yandan dönüşüm sürecinde bulunan ülkelerden (örneğin Rusya, Kazakistan, Romanya) gelen katılımcılar ise çağdaşlaşma ve demokra-tikleşme gibi ağırlıklı konulara daha çok ilgi göstermektedirler.

Get MA karma kuşaklarına bakıldığı vakit, „nispeten uzak“ böl-gelerden gelen katılımcıların bu öğrenim dalı için büyük birer kazanım olduğu ve bu öğrencilerin mükemmel akademik başarılar elde ettikleri gözlenmiştir. Diğer ülkelerden gelen öğrencilerin katılımı, oluşan öğ-renci gruplarına büyük bir zenginlik katmaktadır, çünkü bu zenginlik programa Türk – Alman işbirliğine ve "Avrupalılaşma" yolundaki Türkiye meselesine tamamlayıcı yeni bir bakış açısı katmış ve tartışma-lar seminerler yoluyla daha bir kaliteli hale gelmiştir.

Get MA Siyaset, Ekonomi ve Bilimde Kariyerin Önünü Açıyor

GeT MA mezunları arasında yapılan bir anket, program dahilinde elde edilen vasıf ve becerilerin siyaset, ekonomi ya da bilim alanında kari-yer yapabilme olanağı sağladığına ve bu donanıma istihdam piyasa-sında ciddi oranlarda talep olduğuna işaret etmektedir. GeT MA me-zunlarının % 80’i ankete katılmıştır. Anket, katılımcıların neredeyse tamamının, mezuniyetlerinin hemen akabinde ya doktoraya başladığı-nı ya da hemen iş hayatına atıldığını, sadece aralarında, genellikle Alman uyruklu olmayanlardan oluşan marjinal bir bölümün, yedi aya varan bir geçiş dönemi yaşadığını ortaya koymuştur.

Ankete katılan mezunların üçte biri Berlin Humboldt Üniversite-si, Kopenhag Üniversitesi, Budapeşte CEU, San Diego UC gibi Alman-ya dahilinde veya haricinde yüksek saygınlığa sahip bir üniversite bünyesinde doktora ya da bilim alanında kariyer yapmıştır. GeT MA mezunlarının büyük kısmı (% 70) doğrudan mesleğe başlamayı tercih etmiştir. Bu bölümden mezun olanlar, program sayesinde gerek resmî gerekse, Birleşmiş Milletler, Greenpeace, Nokia, Türk-Alman Sanayi ve Ticaret Odası, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları veya Mercator Vakfı gibi karar alma ya da kamu mercileri, sivil toplum örgütleri, federasyonlar ve ticarî işletmelere geçmeyi başarmış veya

Page 401: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

401

örneğin siyasî ya da ticarî danışman olarak serbest mesleği tercih edip ticarete atılmışlardır.

Burada hoş olan, GeT MA öğrenim dalından mezun olan gayri Alman öğrencilerin, Almanya’da doktora ya da istihdam edilmek üze-re iş başvurusunda bulunmalarıdır. Örneğin Türkiye'den mezun bir öğrenci, müfredat dahilinde yapılması öngörülen stajını GIZ (Deutsche Gesellschaft für Internationale Zusammenarbeit = Alman Uluslararası İşbirliği Kurumu) bünyesinde tamamlamış ve yine burada doğrudan işbaşı yapmayı başarmıştır. Yine Türkiye kökenli diğer bir mezun öğ-renci de Steinbeis Vakfı bünyesinde, Berlin’de yüksek öğretim kalifi-kasyon programları geliştirme bölümünde görev üstlenmiştir. Rus-ya’dan gelen GeT MA mezunu başka bir öğrenci ise Humboldt Üni-versitesi’nde yeni hayata geçirilen bir yıllık araştırma yüksek lisansını başarıyla tamamlayıp, Research Training Program (araştırma alıştırma programı) dahilinde etkinliklere katılmış, bunun ardından da burslu bir doktora programında kendine yer bulmuştur.

Program ve İletişim Ağlarının Geliştirilmesi Get MA’nın

Çekiciliğini Artırmaktadır

GeT MA mezunlar anketi, bu bölümü bitiren herkesin mesleğe başlan-gıç yapma olanağına kavuştuğunu göstermektedir. Özellikle program sürecine monte edilmiş olan üç aylık staj, mesleğe başlangıç anlamında çok yararlı görülmekte ve önemine özel bir vurgu yapılmaktadır. GeT MA mezunlarının günümüz iş dünyasında varlığını alabildiğine his-settiren uluslararası rekabet baskısı karşısında tutunabilmeleri ve programın uzun vadede çekiciliğini koruyabilmesi ve meslek hayatına giriş ve doktoraya geçişin daha kolay bir hale gelebilmesi için birtakım ek önlemler planlanmıştır. Bu bağlamda gelecek ders yılından itibaren müfredat geliştirilecek, öğrencilerin meslekî anlamda edindikleri pra-tik becerileri özel çalıştaylarla daha da güçlendirilecektir. Çalıştaylar, öğrencilere GeT MA programı çerçevesinde edinilen nitelikleri dışarı-ya da yeterince aktarabilme konusunda yardımcı olacaktır. Zorunlu stajda edindikleri deneyimler yoğun biçimde değerlendirilirken öğren-cilere, mezuniyetlerinin ardından yapacakları iş başvurularında, sahip

Page 402: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

402

oldukları bilgileri en etkin biçimde nasıl ortaya koyabilecekleri ve bun-lardan ne şekilde yararlanabilecekleri ile ilgili ayrıntılar da aktarılır. Bilim alanında kariyer veya doktora yapmak niyetindeki öğrencilere öğrenimleri sırasında özel birtakım hazırlık kursları da sunulmaktadır.

Meslek hayatına başlamayı kolaylaştırmak amacıyla öğrenim da-lının genişletilmesine hizmet eden birtakım önlemlerin hayata geçiril-mesinin yanı sıra ağ çalışmaları yapılması da planlanmaktadır. Varolan ağı pekiştirmek anlamında alınacak önlemler, GeT MA prog-ramını Türk – Alman akademik topluluğuyla daha yoğun biçimde kaynaştıracak ve programın ününü daha da artıracaktır.

Başarıya ulaşmış ağ oluşturma etkinlikleri arasında Network Turkey (Türkiye İletişim Ağı) ile yürütülen işbirliği de sayılmaktadır. “21. Yüzyılda Türkiye“ başlığı altında iki ayda bir ortaklaşa düzenle-nen konferans serisi Türkiye ile ilgilenen Berlinlilerin randevu defter-lerinde vazgeçilmez birer etkinlik olarak yerini almıştır. Her defasında 60-80 kişilik bir ziyaretçi kitlesine ulaşan konferanslar güncel konuları tartışmak, GeT MA programı içeriğiyle ilgili bilgi sunmak, programın genel hatlarıyla tanıtımını yapmak ve nitekim bilim insanları, iktisadî çevrelerden temsilciler, siyasetçiler, GeT MA öğrencileri ve program sorumluları arasında iletişim sağlamak için uygun bir ortam oluşturur. Bu son derece başarılı ve popüler etkinlik serisine önümüzdeki yıllar-da da devam edilecektir.

İletişim ağı çalışmasının diğer hedefleri arasında şimdiye değin süregelen GeT MA mezunlar programını daha da yoğunlaştırmak, tüm GeT MA mezunlarıyla iletişim halinde kalmak ve onlarla prog-ram, bunun da ötesinde HU arasında kalıcı bağlar kurmaktır. Şimdiye değin olduğu gibi bundan sonra da mezunlar meslekî ve akademik kariyerlerinde, ekonomi ve araştırma alanlarında teknik ve meslekî ilişki ağları kurmakta desteklenmeye devam edilecek, geldikleri ülke-lerde GeT MA programının birer gönüllü tanıtım elçisi olarak kazanı-lacaklardır.

GeT MA mezunlar programı sorumlularının angajmanlarına pa-ralel olarak 2012 yılında Türk ve Alman GeT MA mezunlarından olu-şan küçük bir grup biraraya gelerek bir mezunlar birliği kurulması

Page 403: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

403

yönünde girişimlerde bulunmuştur. Burada ana dürtü, GeT MA prog-ramından şu ana kadar mezun olanlarla geleceğin mezunları arasında koordineli bir bağlantı oluşturmak ve orta vadede bir mezunlar derne-ği kurulmasına önayak olmaktır. Şu ana kadar elde edilen deneyimler GeT MA programının aynı dönem mezunları arasındaki iletişimin aslında gayet iyi işlediğini ortaya koysa da, farklı dönemlerde mezun olanlar arasında iletişim kopukluğu bulunduğunu, bunun da giderile-bilecek türden olduğunu göstermektedir. Mezunların ve bunların faa-liyet gösterdiği alanların sayısının giderek artması nedeniyle GeT MA öğrencileri, mezunları ve program arasında oluşturulacak bir iletişim ağı, gün geçtikçe daha cazip hale gelmektedir. Böylelikle daha güçlü bir iletişim ağı ile uzun vadede sadece içerik bakımından Almanya ve Türkiye‘ye ilgi gösteren akademisyenler birbirleriyle iletişim halinde kalarak bilimsel fikir alışverişinde bulunmayacak, aynı zamanda ken-dilerine, kariyerlerine ivme kazandıracak ağları da bizzat kendi elleriy-le öreceklerdir. Bu nedenle GeT MA mezunları programının uzun vadeli hedefi, üyeleri arasında dönemler arası ve süreğen bir iletişim ortamı ilişki zemini sağlamaktır. Bu bağlamda 2013 sonbaharından itibaren dönüşümlü olarak Ankara ve Berlin‘de yıllık GeT MA mezun-ları konferansları düzenlenecektir. GeT MA programı konferanslarının farklı yerde yapılması tesadüfî değildir, zira böylelikle programın kül-türlerarası bileşenlerinin gerekleri de yerine getirilmiş olacaktır. İlk büyük mezunlar toplantısı Ankara'da önümüzdeki Ekim ayında yapı-lacaktır. Bu toplantıda eski ve yeni öğrenciler iletişime geçip deneyim-lerini paylaşabileceklerdir. Göç olgusu, konferansın ağırlık noktasını oluşturacaktır. Yapılacak olan çalıştaylar ve sunumlarda GeT MA me-zunları, öğrenimleri sırasında edinmiş oldukları uzmanlık bilgilerini geliştirme ve toplumbilimler alanlarında devşirilmiş en yeni veri ve bilgiler üzerine tartışma olanağına sahip olacaklar. Aynı zamanda mezunların araştırma ve ekonomide elde ettikleri bireysel deneyimler de konferans programına akacaktır. Doktor ünvanını elde etmek üzere efor sarfeden mezunlar doktora kolokyumlarıyla kendi araştırma pro-jelerini sunma fırsatına da sahiptirler. Mezunlar, GeT MA programı sayesinde kendilerine yakınlaşılan ekonomi dünyasından temsilcile-

Page 404: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

404

riyle “yuvarlak masa” toplantılarında biraraya gelerek meslekî olanak-lar üzerine konuşup tartışma olanağına da kavuşurlar.

İleride daha başka iletişim ağları kurmak için GeT MA programı-nın internet sitesi ve sosyal medya daha yoğun kullanılacaktır. Humboldt Üniversitesi’nin GeT MA web sayfası (www.sowi.hu-berlin.de/getma) ve yine GeT Ma programının facebook sayfası (www.facebook.com/GeTMA.Program) Türkiye ve Almanya eksper-tizleri için birer platform olacak biçimde geliştirilecek, GeT MA prog-ramı, öğrenciler, mezunlar, bilim insanları ve konuyla ilgilenenler arasında doğrudan fikir alışverişi yapabilmeleri için hizmet verecek-lerdir. Aradan geçen zaman zarfında 2.000 üzerinde „üye“ sayısına ulaşmış olan GeT MA facebook sayfası, bu bölümü okumak isteyecek potansiyel öğrencilerle iletişim kurmak ve onlara GeT MA programı-nın ne denli canlı ve çok yönlü olduğunu ve öyle de kalacağını anlat-mak anlamında çok uygun bir ortamdır.

Page 405: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

405

İstanbul Türk-Alman Üniversitesi Fen Fakültesi’nin Kurulması Sürecinde Türkiye ve

Almanya Arasındaki Bilimsel İşbirliğinin Yoğunlaştırılması

Ljudmila BORİSENKO, Jonas KREBS, Anselm GEİGER ve Alexander RAEV

İstanbul Türk-Alman Üniversitesi

İstanbul Türk-Alman Üniversitesi (İTAÜ) Türk- Alman bilim ve eğitim İşbirliği’nin şu an en iddialı projesidir. Gelecekte 5.000 öğrenci, İstan-bul’un ciğeri diye bilinen Beykoz’da altı fakültede öğrenim görecek, araştırmalar yapacak ve Türk araştırmacılığına ivme kazandıracaktır. 2006 yılı ortalarında yoğun bir biçimde başlayan; kuruluşu gerek Türk gerekse Alman hükümetleri nezdinde desteklenen yüksekokul bazın-daki Türk-Alman işbirliğinin en parlak somut projesi olarak nitelenebi-lecek ürünüdür „Türk-Alman Üniversitesi“.Üniversitesi’nin temeli 21.10.2010 tarihinde atılmıştır. Almanya’dan dönemin Cumhurbaşkanı Christian Wulff ile yine dönemin Araştırma Bakanı Annette Schavan’ın ve Türkiye’den de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün töre-ne katılımıyla üniversite, bilim ufkuna doğru yelken açmıştır.

Türk-Alman Üniversitesi’nin kuruluşu, Yönetim Kurulu Başkan-lığını Prof. Dr. Rita Süssmuth’un yaptığı 27 Alman üniversitesinden müteşekkil bir konsorsiyum tarafından da desteklenmektedir.

Beş fakülte ve bir dil araştırma merkezi barındıracak olan üniver-sitenin, Türkiye’nin önde gelen araştırma üniversiteleri arasında yerini alması hedeflenmektedir. Üniversite, yüksek düzeyde araştırmacılığı-nın yanısıra Türkiye ile Almanya arasında köprü işlevi üstlenecek ve bu bağlamda hem bilimsel başarıları hanesine yazacak hem de her iki ülkenin birbirleriyle daha iyi anlaşabilmesi için var olan önyargıların

Page 406: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

406

ortadan kalkmasını sağlamak suretiyle değerli katkılarda bulunacaktır. Aynı zamanda üniversitenin araştırmalardan elde ettiği başarılar eko-nomiye de yansıyacak ve böylelikle Türk bilimi ve iktisadi konumunu pekiştirecektir.

İTAÜ, Türkiye’nin giderek artan iyi yetişmiş eleman ihtiyacını karşılamayı hedeflemekte olup sahip olduğu özel profili bu ihtiyacı karşılayabilecek düzeydedir. İTAÜ, bir Türk-Alman işbirliği projesi-dir. Türk tarafı arazi temin edip, bina ve alt yapı inşaası ve cari harca-maları karşılarken, Alman tarafı öğretim üyesi ve okutman gönderil-mesi, müfredat geliştirme, dil öğrenim merkezinin kurulabilmesi için materyal sağlanması, yerel maaşlar için sübvansiyon finansmanı, burs-lar ve ileri eğitim önlemleri gibi masraf kalemlerini üstlenecektir. Türk-Alman Üniversitesinin kurulması aşamasında Alman tarafının sarfedeceği çabaları yönetim yetkisi, İTAÜ Alman Konsorsiyumu’nun çalışmasını koordine ederek izleyen, ayrıca değişik üniversiteler ve Federal Eğitim Öğretim ve Araştırma Bakanlığı arasında aracı olarak görev üstlenen Alman Akademik Değişim Servisi’ne (DAAD) aittir.

Pearl - Potsdam Research Network’ın Rolü: TAÜ Fen Bilimleri Fakültesi’nin Kurulması Potsdam ve Göttingen Üniversiteleri öncülü-ğünde çok sayıda Almany üniversitesinin, yine “Partner des pearls - Potsdam Research Network” gibi birçok Alman Araştırma kurumu-nun ve Türkiye’den kurucu ortakların birbirleriyle koordineli bicimde işbirliği yapmasıyla TAÜ bünyesinde bir Fen Bilimleri Fakültesi (FBF) hayata geçirilmiştir. Biyolojik bilimler alanında pearls, Göttingen Georg-August Üniversitesi ile yakın işbirliği içindedir. Her iki üniver-sitenin araştırma birimleri, pearls ekipleri koordinasyonu altında gele-ceğin master programlarının içerik ve dokusunu hazırlamakta ve böy-lece yeni üniversitenin başarısına katkıda bulmaktadırlar.

Fakülte planlama çalışmaları aynı zamanda Almanya ve Türki-ye’de uygun ortakları saptamada, onlarla ilişki kurma ve sözkonusu ilişkileri geliştirmede, anabilim dalı taslakları oluşturmakta da yararlı oldu. Bu anlamda TAÜ’ye yönelik genel bir planlama yaparken yük-sek lisans eğitim programları önplanda tutulmuştur.

TAÜ Fen Fakültesi (FF) aktiviteleri 2010 ve 2011 yıllarında başarılı bir biçimde Potsdam’dan koordine edilmiştir. 2010 yılı Kasımı’nda Potsdam’da TAÜ Fen Fakültesi’nin kuruluşu ile ilgili ilk Alman-Türk

Page 407: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

407

çalıştayında Biyobilimleri ve jeobilimleri dallarında gerek yüksek li-sans gerekse önlisans bağlamında ilk başarılar elde edilmiştir, zira sözkonusu çalıştayda değişik üniversitelerden Alman ve Türk bilim adamları karşılıklı tartışmış, fakültenin eğitim programına uygun ağır-lıklı konularda uzlaşmış ve ilgili saptamalar yapmışlardır.

Ulaşılan sonuçlar: • Ortaklaşa yapılan çalıştay ve uzman toplantılarında yeni kuru-

lacak fakültenin tematik ağırlık noktalarının ilk kez kâğıda dö-külmesi;

• Biyobilimleri ve Jeobilimleri dallarında yüksek lisans programı için bir konsept oluşturulması;

• Yüksek lisans programlarının müfredatlarının ayrıntılandırılması (Moleküler Biyoloji ve mikrobiyoloji yük-sek lisans programları – öğrenim programının gelişmesi ve planlanması 2011 Eylül çalıştayı);

• Türkiye ve Almanya’da, Fen fakültesinin kuruluşunu bilfiil iz-leyecek ve destekleyecek yeni katılımcıların belirlenmesi (İs-tanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi);

• Türkiye ve Almanya’da sunulmakta olan anabilim programla-rının birbirleriyle olası kesişme noktalarının saptanması;

• İçeriklerin karar mercilerince (TAÜ Rektörlüğü) tekrar tekrar istişare edilmesi;

Türk-Alman Üniversitesi Fen Fakültesi’nin Biyo Bilimler dalı kon-sept içeriği modern sanayi toplumunun sorunlarına yöneliktir ve uy-gulanması oranında bu sorunları çözmeye yardımcı olacaktır. TAÜ’nün Biyo Bilimler alanında geleceğin bilimsel profili, TAÜ’yü bir yandan Türkiye’deki diğer saygın üniversitelerden farklı kılacak, aynı zamanda onu hem Türkiye’de hem de uluslararası bilimsel ağların oluşması çerçevesinde çekici bir partner yapmak suretiyle geniş ölçüde bağımsız, bilimsel bir cazibe merkezi haline getirecektir. Buna ek ola-rak, sahip önemli iki Alman ortak konumundaki Potsdam Üniversitesi (Bitki Bilimleri, Sistem Biyolojisi, Biyoenformatik) ile Göttingen Üni-versitesi’nin (Nörolojik Bilimler, Gelişim Biyolojisi, Mikrobiyoloji ve Biyoteknoloji ile Yapısal Biyoloji), mikrobiyoloji odaklı temel araştırma

Page 408: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

408

alanları da TDU’nun gelecekteki bilimsel çalışma alanlarını destekle-mek üzere değerlendirilmelidir.

Bu durumda TAÜ’nün “Biyo Bilimler” anadalı için aşağıda belir-tilen bilimsel alanlar ortaya çıkmaktadır:

1. Nörolojik Bilimler, Gelişim Biyolojisi 2. Bitki Bilimleri 3. Sistem Biyolojisi, Biyoenformatik ve Yapısal Biyoloji 4. Mikrobiyoloji ve Biyoteknoloji Toplumsal gereksinimlere hitap eden bu türden farklı alanlarda,

uluslararası boyutta kaynakların artarak araştırmalara açık tutulaca-ğından ve bu yine alanlarda iyi yetişmiş elemana olan ihtiyacın da geniş ölçüde artarak süreceğinden yola çıkılmalıdır. Örneğin jeobilimleri alanında, Yer ve Çevrebilimleri Enstitüsü ve Potsdam Jeo Araştırmalar Merkezi baş muhataptır.

Potsdam Bölgesi ve Türkiye Arasındaki Araştırma İşbirliği

Etkinliklerinin Yoğunlaştırılması

TAÜ ile yapılan çalışmadan esinlenen Türk partnerler ile Pearl Enstitü-leri arasında önemli ortaklıklar oluşmuştur. Örneğin şu sıralar bir yaz okulunda, Potsdam-Bornim’de bulunan Tarım Teknolojisi Leibnitz Enstitüsü’nün ve İstanbul Hacettepe Üniversitesi ile İzmir Ege Üniver-sitesi araştırmacılarının da katılımıyla biyogaz konulu bir planlama çalışması yapıImaktadır. Bundan başka, Max-Planck Kolloid ve Sınır Alanlar Araştırmaları Enstitüsü, Fraunhof Biyotıp Tekniği Enstitüsü, Fraunhof Polimer Araştırma ve Uygulama Merkezi ile “Mendil Laboratuvarı” diye de anılan Entegre Biyoanalitik İçin Potsdam Dürtü Merkezi’nde görevli birtakım araştırmacı 2011 Haziranı’nda Anka-ra’da, “Nanobiyobilimsel ve Biyobilimsel Teknolijiler” başlığını taşı-yan bir çalıştayda biraraya gelmiştir. TAÜ’nün kuruluş aşamasında ortaya çıkan sinerjik etkileşimleri değerlendirebilmek amacıyla şu sıralar yeni birtakım işbirlikleri planlanmaktadır.

Potsdam pearls-Research Network tarafından yürütülen ve plan-lanan çift taraflı Alman-Türk projelerini şöyle sıralayabiliriz:

Page 409: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

409

2010: 1st German-Turkish Workshop on Earth and Life Sciences,

Potsdam 2011: 1st German-Turkish Workshop on Nanobio- and Biosensing

Technologies, Ankara 1st German-Turkish Workshop on Biogas Research, İzmir 1st German-Turkish Workshop on Molecular Biology and

Microbiology, İstanbul 2012: Teilnahme am 1. Deutsch-Türkischen Wissenschaftsforum in An-

talya, Mart 2012 2012: Antalya’da yapılan 1. Türk-Alman Bilim Forumu’na katılım,

Mart 2012 1st German-Turkish Workshop on Molecular Neurosciences, İstanbul 1st German-Turkish Workshop on Natural Hazards, İstanbul 2013: Antalya’da yapılan 2. Türk-Alman Bilimsel İşbirliği’ne Katılım,

Mayıs 2013 Biyobilimler, Jeobilimler ve Zirai Bilimler alanlarıyla ilgili diğer

çift taraflı çalıştaylar ise planlama aşamasındadır.

Türkiye ile Almanya Arasιndaki Bilimsel Değişiminin Sürdürülebi-lir Olmasının Yolları: Bir Alman-Türk Bilim ve Teknoloji

Merkezi’nin Kurulması

Bir Alman-Türk Bilim ve Teknoloji Merkezi’nin kurulması fikri, İstan-bul Türk-Alman Üniversitesinin kurulması esnasında Potsdam Üni-versitesi’nde edinilen deneyim ve bilgilere dayanmaktadır.

Türkiye ve Almanya arasında siyaset, sanat ve kültür alanlarında oldukça hareketli bir değişim mevcut iken, Türkiye’deki ve özellikle İstanbul ile Ankara metropol bölgelerindeki bilim ve teknoloji ilgili bilgilerimiz son derece sınırlıdır. Kooperasyonlar çoğu zaman tesadüfi biraraya gelişlerin ürünüdür ve nadiren sistematik biçimde önceden planlanıp uygulanmaktadırlar.

Page 410: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

410

Bazı pilot programlar dikkate alınmayacak olursa Almanya ve Tür-kiye arasındaki bilimsel değişim, her iki ülkenin bilim sektöründeki di-namikler ve eğitim sisteminin yüksek standardı gözönünde bulundurul-duğunda şaşılacak derecede kısıtlıdır. Birçok Alman araştırmacı Türki-ye’yi çekici bulmazken, buna karşın Türk araştırmacılar da daha ziyade ABD ve İngiltere’deki kurumlarla işbirliği yapmaya yönelip Almanya’yı çekici bir bilim ülkei olarak algılamazlar. Önemli üniversite ve enstitülerin bolluğundan ötürü Berlin-Brandenburg, İstanbul ve Ankara yoğun bilim-sel ortaklıklar için adeta biçilmiş birer kaftandır.

Berkitilmiş bir bilimsel değişim, her iki ülke arasında önemli bir köprü görevi görebilir ve diğer ülke ile ilgili olumlu algı ve bilginin artmasını sağlayabilir, karşılıklı hoşgörüyü destekleyebilir. Aynı za-manda her iki ülke de değişim yoluyla bilgi ve yenilikçilikten yararla-nabilirler. Bilgi ve yenilikçilik, hem Almanya hem de Türkiye için bir-likte kullanıldığında ve teşvik edildiğinde her iki ülkeye de katma değer sunabilecek önemli kaynaklardır; ancak karşılıklı işbirliği ol-maksızın bu gerçekleşemeyecektir.

Türk- Alman Bilim ve Teknoloji Merkezinin Amaçları Yetkinlik merkezinin amacı, Berlin-Brandenburg bilim bölgesi ile

metropol bölgeleri Ankara ve İstanbul arasındaki üniversiteler kap-samlı bilim ve eğitim sektörlerinde işbirliğini arttırmaktır. Merkez, Alman ve Türk ortaklar arasında, işbirliği içinde, bilimsel başarıları mümkün kılacak çift taraflı ve disiplinlerarası bilimsel ağın çekirdeğini oluşturmalıdır. Özel konferans formatları ve çalıştaylar gibi farklı ge-leneksel ve yeni enstrümanlar yardımıyla, bu ağ kurulmalı ve sürdü-rülmelidir. Ortaklıkları, araştırma projelerini ve ikili etkinlikleri hayata geçirmek ve bilahare yoğunlaştırmak üzere Türk-Alman bilim toplu-luğu, iktisat ve gerektiğinde siyaset camiaları ile etkin ilişkiler kurula-cak, aynı zamanda her iki ülkeden öğrenciler, araştırmacılar birer baş-vuru birimi olarak hizmet göreceklerdir.

Bilim ve Araştırmada Türk-Alman İşbirliğinin Yoğunlaştırılması

İçin Enstrümanlar Merkez, yukarıda anılan hedeflere ulaşmak için, muhtelif araçları

hizmete sunmak üzere hazır bulunduracaktır. O nedenle merkezin

Page 411: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

411

ödevlerinden biri, etkin ve verimli bir biçimde hareket etme yeteneği-ne sahip olmak için yeni ve yenilikçi enstrümanları geliştirmek ve bun-ları daha önce denenmiş enstrümanlar eşliğinde kullanmaktır.

Merkez ayrıca şu görevleride yerine getirecektir: 1. Her iki ülkenin bilimsel kurumlarıyla ilişki kurmak ve üçüncü

şahıslara hizmet vermek üzere hazır bulunmak. 2. Her iki ülkede sanayi ve ekonomi alanlarında iliskiler kurul-

ması (örneğin Türk ve Alman sanayi ve ticaret odalarıyla iş-birliği gibi).

3. Çift taraflı araştırma projelerine planlama aşamasında danış-manlık (örneğin Türk ve Alman kalkınma kurumlarıyla ileti-şimin seçimi ve uygulanmasında).

4. AB genelinde çalışma alanındaki ekspertizleri hazırlamak ve dağıtmak.

5. Disiplinlerarası yeni araştırma konularını ve gelişmeleri her iki ülkede ve AB genelinde tanımlamak ve bu alanlardaki yeni projeleri başlatmak.

6. Proje geliştiricileri, öğrenciler, araştırmacılar için kültürlerara-sı yeterlilik alanında öğretim programları sunmak.

7. Çift uluslu ve uluslararası platformda bilimsel buluşların de-ğerlendirilmesi için servis ve danışmanlık hizmetleri sunul-ması.

8. Merkez ideal durumda üç yere konuşlanmalıdır. Birinci yer Berlin-Brandenburg bilim bölgesinde, diğer ikisi ise Türk met-ropol bölgeleri İstanbul ve Ankara’da olmalıdır.

9. Merkezin çalışmaları, sinerjilerden faydalanmak üzere İstan-bul’da yeni kurulan Türk-Alman Üniversitesi ile bağlantılanabilir.

İleriye yönelik düşünceler

Türk-Alman Bilim ve Teknoloji Merkezinin kurulması düşüncesi halen güncelliğini korumaktadır. İlgilenenlerin ve destek vermek isteyenle-rin pearls-Potsdam Research Network ile iletişime geçmeleri beklen-mektedir.

Page 412: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

412

Türk-Alman Yükseköğrenim Değişim Programlarında Dönüşümün Son Halkası:

Uluslararası Sosyal Çalışma Lisans Programı İlhan TOMANBAY

Giriş

Toplumlar değiştikçe o topluma ait olan herşey değişir. Programlar değişir, örgütlenmeler değişir, diller, anlayışlar, yaklaşımlar değişir. İdeolojiler değişir, politikalar değişir. Sosyal çalışma öğretim program-ları da değişir.

Bu temel doğrudan hareket ederek ele alacağımız Almanya örne-ğinde toplumsal değişimin tarihsel dönüşümüne bir bakalım isterseniz.

Tarihe bakmak güzeldir. Tarihe bakmak tarihi anımsayarak, tüy-leri diken diken eden bir heyecan içinde bugünü algılamamızı sağlar, kurgulamamızı kolaylaştırır.

1960’lı yılların başında Türkiye’den Almanya’ya göçün başlama-sından kısa bir süre sonra bir milyon Türk sorunlarıyla Alman toplu-munun ortasında kaldılar. Kalabalıktılar ama yalnızdılar. Ellerinden tutanı, sorunlarına umar olanı yoktu.

Almanya’da öğrenim görmüş Alman sosyal çalışmacılar Türkle-rin “sosyal sorunlarını” çözme konusunda dil ve kültür farkından ötürü sorunlar yaşıyorlardı. Onlar da ürkektiler yabancı bir kültür karşısında… Türklerle, yabancı bir kültürle kolayca bağ kurmaları olanaklı değildi. Aynı Alman kültürüyle kolayca bağ kuramayan Al-manya’ya gitmiş Türkler, Türkiyeliler gibi…

Page 413: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

413

Yakın Tarih Bilgisi

Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Forumu (Forum Deutsch-Türkischer Wissenschaftskooperation) Antalya’da ikinci kez toplandı. Toplantıyı Akdeniz Üniversitesi AKVAM (Avrupa Birliği Araştırma ve Uygula-ma Merkezi) bu ikinci forumunu Berlin Alice Salomon Yüksekokulu (Üniversite) (ASH) ile birlikte gerçekleştirdi. Forumun konusu “Türk Alman Avrupa öğrenim süreci ile ilgili düşünceler ve deneyimler”di. Ortaklık “Berlin Alice Salomon (Sosyal Çalışma ve Sosyal Eğitim) Yük-sekokulu” ile olunca yazılacak konular kadar aktarılacak anılar da birbiri üstüne birikti.

Ankara’da üniversiteye araştırma görevlisi olarak geçtikten sonra ilk uluslararası akademik bağlantımı bir rastlantı sonucu o zamanki adıyla “Alice Salomon Fachhochschule für Sozialarbeit /Sozialpädagogik Berlin” (Berlin Alice Salomon Sosyal Çalışma/Sosyal Eğitim Yüksekokulu) (AS-FHSS) ile kurdum1. Bunu ortaya çıkaran ilk hareket de bu yüksekokuldan Prof. Dr. Jürgen Nowak’ın Ankara’ya gelmesi ve Sosyal Hizmetler Yüksekokulunu ziyaret etmiş olmasıdır. Bundan üç ay sonra da davet üzerine Berlin’deki okulu ziyaret ettim. Nowak Ankara’da, ben Berlin’de sunuşlar yaptık (1983).

Bu bağlantı Hacettepe Üniversitesi – o zamanki adıyla - Sosyal Hizmetler Yüksekokulunun (Bugünkü Sosyal Hizmet Bölümü) ile Alice Salomon Sosyal Çalışma ve Sosyal Eğitim Yüksekokulunun (Bu-günkü Alice Salomon Yüksekokulu Sosyal Çalışmalar Bölümü) (ASH-SÇB) bugüne kadar süren işbirliğinin ilk adımı olmuştur. Birkaç kez gittiğim seminer ve sunuşların sonunda 1985 Güz Döneminde Ber-lin’deki okula konuk öğretim elemanı (Gastdozent) olarak davet edil-dim ve bir yıl dersler verdim. 1987 yılında Sosyal Hizmetler Yükseko-kulu’ndan bir seferde 16+1 öğretim elemanının Berlin’deki yüksekoku-

1 O zaman sadece sosyal çalışmacı/sosyal eğitimci yetiştiren bu okul bugün, içinde

Sosyal Çalışmalar (B.A.), Sağlık ve Bakım Yönetimi (B.Sc.), Çocuk Eğitim ve Gelişimi (B.A.), Ruhsal Sağaltım ve Ergoterapi (B.Sc.), BASA Açıköğretim (B.A.) bölümleri olan bir üniversite (Hochschule) haline gelmiştir.

Page 414: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

414

lu ziyareti ve orada düzenlenen seminere katılmaları ilişkileri daha da pekiştirdi2.

Bu uzun süreli ilişkinin sonunda o zamanki adıyla Berlin AS-FHSS’dan bir profesör (Jürgen Nowak3), Ankara’da o zamanki Sosyal Hizmetler Akademisine ders vermeye gelen Siyasal Bilgiler Fakülte-sinden bir profesör (Ruşen Keleş) ile birlikte yazdığımız ve o tarihlerin her iki ülke arasındaki iletişim konularını, sosyal sorunlarını ve sosyal çalışma konularını yansıtan “Türkiye’de ve Almanya’da Sosyal Hiz-metler – Ansiklopedik Sözlük” adlı Türkçe kitap (Tomanbay, 1991) ilişkilerin sıcaklığını somutlaştırarak bugünlere taşımaktadır. Bu ilişki-ler hala aynı sıcaklıkta sürmektedir.

Ziyaret ettiğim 1983 ve 1985 ve sonraki yıllarda 1960’larda çalış-mak için Almanya’ya giden ve zaman içinde oraya göçmüş olan Türk-lerin/Türkiyelilerin yavaş yavaş yerleşme süreçleri yaşanıyordu. Türk-ler arasında kullanılan ve zamanı en çok yansıtan deyiş “bavulun ka-pının arkasında” (Der Koffer steht hinter der Tür) hazır durduğuydu. Bu sıkça söyleniyordu ve ama büyük çoğunluğuyla kimse o bavulu kapının arkasından alıp uçağa gitmiyordu. Bu deyiş bile artık Türkle-rin orada kalma psikolojilerini ters ifadeyle belirtmeleri gibi gelmişti bana. Utangaç bir yerleşme ifadesiydi bu deyiş… Artık yavaş yavaş kendilerine yer ediniyorlardı.

Ve aynı dönemlerde Alice Salomon Sosyal Çalışma/Sosyal Eğitim Yüksekokulu mezun ettiği “Alman” sosyal çalışmacıların, sosyal eği-timcilerin orada yaşayan Türklerin sosyal sorunlarını çözmede etkili olamadıklarını, bunun yerine oraya göçen Türklerin çocuklarına sosyal çalışma öğrenimi vermeleri gerektiğini tartışıyorlardı. Gittiğim zaman-lar soruyordum. Neden Alman sosyal çalışmacılar Türklerin sosyal sorunlarını çözmekte yetersiz kalıyorlar? Yanıt olarak dil ve kültür

2 Konuyu tamamlamak üzere kişisel bir bilgi: Aynı okulda 1985-1986 öğretim döne-

minde bir yıl konuk öğretim elemanı olarak çalıştıktan sonra hem o okulda kısa sü-reli dersler verirken hem de 1987-1990 arasında da Friedrich Ebert Stiftung (Vakfı) bursu ile Berlin Teknik Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde (Technische Universität) doktora yaparak Ankara’ya döndüm.

3 Ki aynı kişi bugün de bu yazının konusu olan Uluslararası Sosyal Çalışma Lisans Programının da kurucularındandır.

Page 415: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

415

farklılığı dile getiriliyordu. Oysa Yüksekokulda ve giderek diğer Al-man sosyal çalışma okullarında Alman öğrencilere isteğe bağlı Türkçe dersi de veriliyordu. Alanlar da oluyordu ama aldıkları Türkçe kısa süre içinde yeterli olamıyordu. Dil yeterli olsa kültürel engeller çalış-maları aksatıyordu. Örneğin, Türklerin evlerine girildiği zaman ayak-kabıların çıkartılması, kolonya kabul edilmesi gerektiğini, kolonyanın eve giren Alman’ın kötü koktuğu gerekçesiyle ikram edilmediğini, tersine bunun dostluk ve ikram kültürünü yansıttığını tanımaları ge-rekiyordu ve o dönemlerde bunları yeni yeni tartışıyor ve öğreniyor-lardı. Türk kültürüne yabancılıklarını gidermek, Türk kültürünü öğ-renmek için de Alman öğrenciler gruplar halinde Türkiye’ye “öğrenim gezilerine” (Studienreise) yollanıyorlardı. Türklere ilerde daha iyi ve kalıcı hizmet verebilmek için…

Öteyandan Türk öğrenciler için de Almanya’nın hukuk düzenini, sosyal destek sistemlerini dört yıllık öğrenimle tam olarak alamaya-cakları, bunu bilmeyince de kültürel ortaklığın sosyal sorunların çö-zülmesinde yeterli olamayacağı dile getiriliyordu.

Bir soruşturmaya göre Almanya’da bir sosyal çalışma yüksekoku-lunda okuyan ilk Türk 1970-1971 öğretim döneminde başlamıştı (Tomanbay v.d., 1991: 72). Bundan sonra Türkiye’den işçi ailelerinden gelen gençlerin sosyal çalışma yüksekokullarında okuyanlarının oranı zaman içinde artmış. Benim AS-FHSS’e gittiğim 1985 yılında Yükseko-kulda 20’nin üzerinde Türkiyeli öğrenci öğrenim görüyordu. Onların da tarihsel dönem olarak Almancaları çok da yeterli değildi, kendileri yakınıyorlardı bundan…

Alman öğrenciler Türkiye’ye Türk kültürünü öğrenmek için gelir-lerken Türkiyeli öğrenciler Alman kültürünü içlerinde yaşayarak öğ-reniyorlardı.

Görünen o ki o tarihler, Almanya’daki Türklere etkili bir sosyal hizmet verebilmek için Alman sosyal çalışmacıların Türkçeye ve Türk kültürüne egemen olmaları, Türkiyeli göçmen işçi çocuklarının (genç-lerin) hızla sosyal çalışma okullarına alınıp yetiştirilmeleri ve bu yolla kendi sorunlarını en etkili biçimde çözebilecekleri anlayışının hızla yayıldığı bir dönemdi.

Page 416: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

416

Almanya’da sosyal çalışma öğrenimi yapan Türkiyeli işçi çocuk-larının sayısı ile bu süreçte Türkçeyi ve Türk kültürünü öğrenerek Türkiyeli işçi ailelerine bilimsel sosyal hizmetler sunan Alman sosyal çalışmacı/sosyal eğitimcilerin sayılarının artmalarında hangi tarafın daha hızla geliştiğini bugün istatistik olarak bilemiyorum. Ama bu iki yönlü gelişmenin dışında Türkiyeli işçi aileleri zaman içinde Alman-cayı çocuklarından başlayarak giderek öğrenmelerinin ve bunun ya-bancı bir toplumda yaşamayı kolaylaştırmasının, Alman toplumuna uyum sağlama oranının artmasıyla da uyumsuzlukla ilgili temel so-runların azalmasının da etkisini unutmamak gerektir. Temel uyum sorunları ilk başlarda olduğu kadar yoğun olmayınca sosyal destek gereksinimi de düşecekti ve düşmüştür. Öyle ki Türkiyeli işçiler ve aileler için sosyal danışma vermek için ilk olarak 1962 yılında İşçi Re-fahı Kurumu bünyesinde (Arbeiterwohlfahrt) açılan (http://de.wikipedia.org/wiki/Türk_Danış) ve kısa sürede birçok yerle-şime yaygınlaşan Türk Danış’lar (Türkler için danışma merkezleri) daha sonraları Türklerin başvurularının azalmasıyla ve tasarruf önle-mi de olarak, kapatılmışlardır.

Bu durum Avrupa’da yaşayan Türklerin, Türkiyelilerin sorunla-rının kalmadığı anlamına gelmez elbette. İlk dönem uyum sorunları-nın kalmadığı, her insanın yaşayabileceği sosyal sorunların nitelik değiştirerek orada yaşayan insanlarımızı da sosyal çalışmaya gereksi-nim duyacak noktaya getirmesi doğaldır.

Bu toplantıda benden istenen sunumun konusu bugünkü geliş-meleri aktarmanın yanısıra beni geçmişe götürdü. Gerçekten tarih olan bir süreci içinde yaşamanın verdiği hazla geçmişi düşündüm. 1990’larda Almanya’da yaşayan Türklerin sadece sosyal çalışma öğre-timine girmeleri değil Türkiye kökenli eğitimsiz “sosyal yardımcılara” meslek eğitim kurslarının açılması da aynı tarihlere rastlamaktadır (Tomanbay, age).

Page 417: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

417

Ve Bugüne Geldik

Geçmişe baktığımızda haritayı şöyle görebiliriz: - Alman sosyal çalışmacıların Türkiyeli işçi ve ailelerine mesleki

yaklaşımları… (Dil ve kültür ortaklığı olmadığı için sonuç do-ğal olarak başarı getirmedi),

- Türkçe ve Türk kültürünü öğrenen Alman sosyal çalışmacıla-rın Türkiyeli işçi ve ailelerine meslek desteği… (Sadece dil yetmiyor, kültürel özümseme olmadığından sonuç doğal ola-rak başarı getirmedi.),

- Almanya’da yaşayan Türk/Türkiyeli işçi çocuklarının sosyal çalışma öğrenimine ağırlık vermeleri ve Türkiyeli ailelere mes-leki destekleri… (Aileler için iyi, ancak ilk yetiştirilen sosyal çalışmacılar dil zayıflıklarından ve yükseköğretime yatkınlık-larınız az olmasından ötürü istenen başarıyı sağlamadı.)4,

modellerinin dışında Almanya başka modelleri denemeye başla-dı. Örneğin, gene Berlin ASH tarafından bir yenilik olarak 1996 yılında Avrupa Sosyal Çalışma Yazokulu (European Summer School Berlin for Social Work) uygulaması başlatıldı. Bununla hedef “sosyal Avru-pa”nın yaratılmasıydı5. Kültürlerarası buluşma, çeşitli kültürlerden

4 Bu modeller Almanya’nın Türkiyelilerin sosyal sorunlarını çözme yönünde tarihsel

süreç içinde geliştirdiği modellerdir. Bu modellerin dışında başka modeller de olabi-lirdi. Örneğin, Türkiye’de sosyal çalışma öğretiminde Almanca’nın seçmeli ders ola-rak sunulması, bu yolu seçen sosyal çalışmacıların Almanya’ya yollanarak Türkiyeli-lerin sorunlarını çözme konusunda devreye girmeleri; Türkiye’de sosyal çalışma okuyan meslek elemanlarının ve Almanya’ya dil öğrenerek sosyal ateşe olarak yol-lanmaları… modellerini Türkiye tarihsel süreç içinde bir çözüm modeli olarak dü-şünme düzlemine bile almadı. Bunun anlamı şudur. Türkiye’den sosyal çalışmacıla-rın ek donanımlarını kazanarak (Almanca Dili) Almanya’daki yurttaşlarımızın sos-yal sorunlarını çözmek amacıyla zaman içinde değişen hükumetlerin hiçbiri tarafın-dan Almanya’ya gönderilmemiştir. Sosyal hizmet öğretimi veren üniversite tarafın-dan da bu amaç benimsenerek, açılan seçmeli Almanca kursları yoluyla istekli öğ-rencilerin mezun olduklarında Almanya’daki yurttaşlarımızın sosyal sorunlarının çözümü için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çalışmaları kapsamında Alman-ya’ya resmi yolla gitmeleri için bir proje geliştirip girişimlerde bulunmamıştır.

5 Uluslararası Yazokulu’nun 2013 yılı ana konusu “Göç ve Uyum – Disiplinlerarası Yaklaşımlar” idi.

Page 418: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

418

gençler arasında yoğun kişisel iletişim yazokulu programının genel temel amaçlarıdır. Bu “çok etnikli Berlin’de” gençler birbirlerinden ve birlikte öğrenecekler; iletişim becerilerini geliştireceklerdir (Kremer ve Nowak, 2008: 441)6.

Yaz okulu toplam iki hafta sürmektedir. Eğitim dili İngilizce’dir. Bu programa Türkiye’den, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bö-lümünden de birçok öğrenci ve öğretim elemanı katılmıştır ve bu sayı zaman içinde artmaktadır7.

1996 yılında sosyal çalışma alanında başlatılan yaz okulu uygu-laması halen sürmektedir ve taraflar için herhalde yararlı olmaktadır. Alınan geribildirimler bu yöndedir.

Yılların ilerlemesiyle başka bir gereksinim ortaya çıkmaya başla-dı. Her iki ülkenin sosyal çalışma okuyan gençleri kendi okullarında aldıkları derslere ek olarak ortaklık anlaşması imzaladıkları diğer ül-kenin sosyal çalışma okulundan da bir dönem ders alarak bir taşla birkaç kuş vurulması ereklendi. Ve buna “Bachelor Plus Programm” adı verildi. Artı Lisans Programı8. Aslında bu Uluslararası Sosyal Ça-lışma Lisans Programı idi.

6 Tarihsel ve toplumsal dönüşüm sadece sosyal çalışma öğretimi alanında kendisini

göstermiyor elbette. Birçok alanda ve branşta karşılıklı ya da ortak öğretimler kurgu-lanmıştır. Bir örnek olsun diye: Istanbul Kemerburgaz Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile ile Köln Universitesi Hukuk Bilimleri Fakültesi (Universität zu Köln, Rechtswissenschaftliche Fakultät) 2012 yılında Çift Diplomalı Türk Alman Hukuk Lisans Programını (Double Degree) başlatmışlardır. Böylece tek lisans ile çift diplo-ma olanağı sağlanmıştır (Istanbul Kemerburgaz Üniversitesi Broşürü, www.kemerburgaz, edu, tr, (yılsız)). Kemerburgaz Üniversitesi bu projede katılmak için uluslararası değerleme (akreditasyon) almıştır.

7 Yaz okulu ile ilgili bilgiler okulun kurucularından ve ilk müdürü Prof. Dr. Jürgen Nowak’tan alınmıştır. Kendi ifadesine göre Hacettepe Üniversitesinden bugüne ka-dar aşağı yukarı 14 öğrenci katılmıştır (Nowak, 2013).

8 Almanca kavrama en uyan Türkçe karşılığın bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü lisansüstü başka anlam taşımaktadır. Üst lisans denemez, bu deyiş yapılan öğretime lisansın üzerinde bir değer yüklemektedir. Lisans üzeri dense belki uyabilir, ancak lisansüstü kavramına çok benzeşiyor. Lisans destek programı denebilir, ancak bu da artı öğrenim farklı ülkede alındığı için ve insanın kendi öğretiminde destek alması-nın alışılmış olmasından hareketle anlaşılması kolay olmayabilir.

Page 419: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

419

Bu programı 1996 yılında Uluslararası Yaz Okulu Programını baş-latan ASH başlatmıştır. Bu gelişmeler rastlantı değildir. ASH çok uzun zamandır, hatta Türkiye’den konuk işçilerin ilk gittiği zamanlardan beri hem yabancı kültürlerin ve kültürlerarası aktarımların önemini bilen bir yüksekokuldur hem de Türkiye ile bu alanda öğrenci ve öğre-tim elemanı değiştokuşundan başlayarak ortak eğitim ve toplantılara değin birçok deneyime sahiptir.

Uluslararası Sosyal Çalışma Lisans Programı (Bachelor Soziale

Arbeit International) Artı Lisans Programı (Bachelor Plus Program)

Öncelikle bu programı AB Erasmus programıyla karıştırmamak gerek-tiğini söylemeliyiz. Erasmuş farklı içeriktedir ve AB ülkeleri üniversi-telerinin tümünü kapsamaktadır. Bu yazıda sözkonusu program ise sadece ASH Sosyal Çalışma Bölümü ile Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü arasında imzalanmıştır. Yani ikili bir antlaşmadır.

Bilindiği gibi Bolonya Süreci denilen Avrupa Birliğinde yükse-köğrenimi yeniden biçimlendirme ve birbirine uyumlandırma değişik-liğinden sonra tüm Avrupa ülkelerinde sosyal çalışma öğretimi lisans 6 dönem ve üstüne 1 dönem staj dönemi olmak üzere yedi dönemdir. Toplam bir dönem olarak planlanan uluslararası lisans programı (Li-sans Artı Programı) yedi dönemin arasında bir ek dönem olarak top-lam dönem sayısının eskisi gibi sekize çıkartmıştır. Böylelikle lisans + artı lisans + lisansüstü (M.A.) olarak yeni bir öğretim modeli ortaya çıkmıştır.

ASH’de sadece Sosyal Çalışma Bölümü öğrencileri için geçerli olan program 2009 2010 Güz Döneminde başlatılmıştır. Alman Aka-demik Değişim Hizmeti (DAAD) adlı kuruluşa 2009 yılında başvuru-larak öğrenciler için burs sağlanmıştır. Böylelikle Alman öğrenciler 5. Dönemde Türkiye’de aldıkları uygulama, 8. Dönemde Hacettepe Üni-versitesinde yaptıkları öğrenim süresince burs almaktadırlar. Bursun yanısıra Türkiye’de kaldıkları süre için yurtdışı sağlık sigortası masraf-ları ile yol paraları da aynı kuruluş tarafından karşılanmaktadır.

Page 420: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

420

Uluslararası Programın öğrencilerin öğrenim sürelerini uzatacağı ve ancak içerik olarak kendilerini derinleştireceği söylenmektedir (www.ash-bi.eu). Programa isteyen her öğrenci başvurabilir, ancak ortalamanın üzerinde bir akademik nitelik, yurtdışında kalma konu-sunda kişisel eğilim ve “çok iyi” İngilizce ve/ya Türkçe bilgisi aranan temel koşullardır.

Türkiye’de Alman öğrencilerin öğrenim görmesini ve çalışmasını (staj) sağlayan bu program için öğrenciler en geç ikinci dönemin sonu-na değin başvuru yapmalıdırlar. Kararını veren öğrenciyi 3. ve/ya 4. Dönemde bir yönlendirme semineri beklemektedir: “Türkiye’de Sosyal Çalışma” (Social Work in Turkey). Bu seminer, öğrencilere konuyu tanıtma semineridir. Çok iyi düzeyde Türkçe öğrenmeleri için birinci dönemden yedinci dönemin sonuna dek Türkçe dil kursları verilmek-tedir. Öğrenci “kendisini dil olarak Türkiye’de yaşamaya yetecek dü-zeyde hazırlama konusunda kendisi sorumludur.” (age). Bu nedenle öğrencilerin staj döneminde Türkiye’de de ayrıca yoğun bir Türkçe dil kursuna gitmeleri önerilmektedir. Bunun için de öğrenci en geç 4. Dö-nemde Türkiye’de bir dil okuluna kaydını yaptırmış olmalıdır. Hatta bu staj süresince Hacettepe Üniversitesindeki bölümün hocalarının refakatinde bir ek ders alması da dilini geliştirmesi için önerilmektedir. Bununla, “Nüfus olarak hızla gelişen Türkiye’nin sosyal sorunları ile sosyal hizmetlerin örgütlenmesine bir bakış atılması” sağlanmalıdır. (age).

Alman öğrenciler genelde Hacettepe Sosyal Hizmet Bölümüne dersler için 8. Dönemde geliyorlar. Bu dersler toplam 20 ECTS tutuyor. ASH-SÇB için toplam 7 dönemde toplam 210 ECTS kredisi öngörül-müştür. İstenen koşullar arasında ASH lisans diploması, Türkçeyi öğrendiğine dair yapılacak sınav sonucunu gösteren belge ile başlan-gıç seminerine katıldıklarına dair belgeyi göstermeleri gerekmektedir. Türkçe öğrenimi ile başlangıç semineri ayrı ayrı 5’er ECTS kredisi sağ-lamaktadır. Türkiye’de aldıkları derslerden sağlayacakları toplam 20 ECTS kredisi ile toplandığında Berlin’deki okullarında bir dönem için almaları gereken 30 krediye uluslararası programda da ulaşılmış ol-maktadır. (210 ECTS yedi dönem toplam kredi + 30 ECTS Uluslararası

Page 421: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

421

Lisans diploması için gerekli ECTS ile toplam 240 ECTS almak gerek-mektedir.)

Şekerli’den alınan bilgiye göre ASH Sosyal Çalışma Bölümü öğ-rencilerinden herkes Ankara’ya gelemiyor. Çünkü başvuru sayısı çok yüksek! Seçim yapabilmek için de özyaşam öyküsü ile birlikte Türki-ye’de uluslararası lisans yapmaya kendilerini iten nedenleri (güdü-lenme nedenlerini) yazılı olarak vermeleri gerekiyor. Son not ortalama-ları da değerlendirmeye katılıyor. Tüm bu belgelerle başvurular ara-sından seçim yapılıyor (Şekerli, 2013).

Berlin’de (ASH) Artı Lisans Programına ikinci dönem başvuru yapılmasına karşın isteyen öğrenci Türkçe öğrenimine daha birinci dönemde başlayabiliyor. Bu kursa isteyen her öğrenci katılabiliyor. Hatta staj programını bitirip ülkelerine döndükten sonra da bu kursla-ra devam edebiliyorlar.

Başvuran öğrenciler başvuru sırasında seçimlerine göre Almanca, İngilizce ya da Türkçe olarak kendilerini uluslararası lisans programı-na iten güdüleri yazılı olarak anlatmaları istenmektedir (Motivationsschreiben). Burada Türkiye’de neden uluslararası lisans programını istediklerini anlatmalıdırlar. Uygulama planlarını hazırla-yıp vermelidirler. Hangi alanda uygulama yapmak istediklerini, hangi beklentilerle bu stajı seçtiklerini, gelecekteki mesleki tasarımlarını da içine katarak belirtmelidirler. Buna ek olarak bir ve ikinci dönemde aldığı derslerin listesi ile notlarını ve not ortalamalarını gösteren belge ile çizelge olarak düzenlenmiş özgeçmişleri de istenmektedir. Buna yabancı dil bilgi düzeylerini gösteren belgeler eklenmelidir. Okulun bilgisayar sayfasında bulunan çizelgelerde bunlar hazırlandıktan sonra elektronik olarak yollanmakla başvuru yapılmış olmaktadır.

Kendilerini yurtdışına (Türkiye’ye) taşıyan ilköğretim dönemi 5. Dönemdir. Bu dönemde Türkiye’de staja başlamalıdırlar. Staj yerini bulmada her iki okul yetkilileri öğrenciye yardımcı olmaktadırlar. Stajını bitiren öğrenci ülkesine döner, öğrenimine devam eder. 8. Dö-neminde tekrar Türkiye’ye gelerek öğrenime başlar. Seçilmiş dersleri alan öğrencinin bir dönemde 20 krediyi tamamlaması istenir. Artı Li-sans Programı için öğrenciden katılım payı (harç) alınmamaktadır.

Page 422: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

422

Bu uluslararası programın geçekleşmesi için her iki yükseköğre-tim kurumu tarafından bir “Akademik ve Eğitsel İşbirliği Mutabakat Zaptı” imzalanmıştır9. 2010 yılında imzalanan bu sözleşmenin amacı “Taraf kurumlar arasındaki ilişkiyi arttırmakla birlikte akademik ve eğitsel işbirliğini de geliştirmektir.”

Yapılan anlaşmaya göre bu kapsamda a) öğrenci, b) öğretim üye-si, c) akademik bilgi ve belge değişimi, d) araştırma ve diğer akademik işbirliğinin geliştirilmesi de yer almaktadır.

Sözleşmeye göre her bir öğretim dönemi için (her yıl için) 10’ar öğrencinin uluslararası programdan yararlanmaları öngörülmüştür.

2010 yılında başlatılan proje kapsamında Berlin’den Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümüne ilk iki kadın öğrenci 2012 Bahar Döneminde geldiler. Yani bu programda kapıyı ilk kez kadınlar açtı. Bu öğrenciler stajlarını da 2011 yılında yaptılar. 2013 Bahar Dönemin-de beş öğrenci geldi, 2013 yılında sadece bir kadın öğrenci var Anka-ra’da. Demek ki başlangıçtan bugüne değin Berlin’den Ankara’ya ge-len öğrenci sayısı toplam sekizdir (age).

Şekerli’nin verdiği bilgiye göre 2012-2013 döneminde ort. 35 Al-man öğrenci programda bulunmaktadır. Bu öğrenciler birinci dönem sonunda başvuru yapıp ikinci dönemde Türkçe öğrenmeye başlıyor-lar. Beşinci döneme, yani staja kadar farklı düzeylerde Türkçe öğren-meyi sürdürüyorlar. Öğrenciler Türkiye’ye staja gelene değin bir de “başlangıç seminerine” (Begleitseminar) katılmak zorundalar (age).

Ankara’dan Berlin’e henüz (2013) öğrenci gitmemiştir (Tuncay, 2013). Gidecek öğrenciler için belirlenen Almanya’daki ders programı aşağıdaki gibidir. Türkiye’den Almanya’ya giderek Artı Lisans Öğreti-mini alacak olan öğrenciler aşağıdaki dersleri almak durumundadırlar.

9 İmzalayanlar Berlin Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Rektörü Bayan Prof. Dr. Theda

Borde ile Hacettepe Üniversitesi İİBF Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı Prof. Dr. Vedat Işıkhan.

Page 423: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

423

Yöntem Toplantı konusuSeminer Akademik Yazma Seminer Alanlar, erek grup ve sosyal çalışma kuruluşları. Seminer Toplumbilimin temelleri. Seminer Sosyal Çalışmanın Temelleri: Sosyal Bilimler ve Sos-

yal Politika Seminer Cinsiyet ve Çapraz Öğrenim Seminer Yöntemler II; Danışma Seminer Irkçılık ve Göç Seminer Sosyal Çalışma Psikolojisi Seminer Sağlık ve Hastalıklar Toplumbilimi Seminer Sosyal Çalışmanın Kuram ve Yöntemleri

Kaynak: www.ash-bi.eu Türkiye’ye gelen Alman öğrencilerin Hacettepe Üniversitesinden

aldıkları Artı Lisans dersleri de aşağıdaki gibi düzenlenmiştir. Alman öğrenciler de Türkiye’den bu dersleri almak durumundadırlar.

Yöntem Toplantı konusuSunum İnsan Hakları Sunum Sosyal Hizmette Etik Sunum Sosyal Politika ve Planlama Sunum Türkiye’nin Toplumsal Yapısı Sunum Aile ve Çocuklarla ya da Yaşlılarla Sosyal Hizmet

adlı seçmeli derslerden biri. Sunum Sosyal Hizmet Yönetimi Sunum Sosyal HizmeteGiriş

Kaynak: Tuncay, agg Ayrıca Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümünden Ber-

lin’e gidecek öğrenciler için de ASH’da destek anlamında Almanca dil kursu açılması planlanmıştır.

ASH-SÇB Uluslararası Lisans Programının başında Prof. Dr. Maria do Mar Castro Varela bulunmaktadır. 2011 yılına, yani emekli olana değin daha önce Yazokulu Projesini başlatan ve yürüten Prof.

Page 424: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

424

Dr. Jürgen Nowak’ın da bu programa emekleri geçmiş. Çoktan emekli olduğu halde bugün hala WEB sayfasında adı durmaktadır. Bu bir vefadır ve bitmeyen bir teşekkür anlamındadır. Bugün programın koordinasyonu üç öğretim elemanı tarafından yapılmaktadır: Işık Rebii Şekerli, Gülden Ediger ve Alexander Buschky (www.ash-bi.eu). “Türkiye’de Sosyal Çalışma” adlı başlangıç seminerini Çağrı Kahveci, Türkçe dil dersini Ergün Işık vermektedirler (Şekerli, age).

Hacettepe Üniversitesi İİBF Sosyal Hizmet Bölümü Uluslararası Lisans Programının başında Doç. Dr. Tarık Tuncay bulunmaktadır. Bugün programın koordinasyonda araştırma görevlisi İlkay Başak Adıgüzel kendisine yardımcı olmaktadır (Tuncay, age). “Almanya’da Sosyal Çalışma” adlı başlangıç semineri ile Ankara’daki yükseköğre-tim kurumunda Almanca dil kursu henüz düzenlenmemiştir.

Alman Öğrencilerin Programa Katılma Gerekçeleri

Uluslararası Sosyal Çalışma Lisans Öğretim Programının (Artı Lisans Programı) amaçları göründüğü kadarıyla şunlardır. Bu amaçlar Türki-ye’de bizzat bu programa katılan üç Alman öğrenciye programa neden katıldıkları sorularak çıkarılmıştır.

1. Kendi ülkesindeki Türklere daha iyi hizmet vermek için… 2. Yabancı bir kültürü yaşayarak tanımak için… 3. Bu programla Türkçe daha anlaşılır deyişle duyarlık kültürü,

çeviri uyarlığıyla kültürel duyarlık (kulturelle Sensibilität) ge-liştirebilmek için…

4. Öğrenci olarak gidilen ülkedeki sosyal sorunları yakından ta-nımak için…

5. Buna bağlı olarak sosyal hizmetleri ve uygulamalarını tanıma olanağı bulunduğu için…

6. Bir ülkeye giden öğrencinin diğer ülke üzerine önyargıları daha kolayca ortadan kalkar. Bunun için… (Kendileriyle gö-rüştüğüm kimi Alman öğrenciler kafamdaki Türk imgesi bu öğrenimle değişti demiştir.)

Page 425: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

425

7. Artı lisans küçük bir örnek de olsa genel erek olarak sosyal küreselleşme (soziale Globalisierung) yönünde önemli bir adımdır.

8. Öğrenci bu öğrenimle farklı öğretim tasarımlarını yaşayarak öğreniyor. Bu konuda ufku genişliyor. (Erasmus gibi farklı bir öğretim.)

9. Yabancı dilini geliştiriyor. (Hem öğrenim hem uygulama yo-luyla…) (Bir Alman öğrencinin dediği şudur: Türkiye’de bir dönem yaşamak Türkçemi geliştirmek için büyük olanak. Çünkü Berlin’de çalışacağım ve orada Türkçe ikinci büyük yabancı dil ve bu bizim için çok önemlidir.)

10. İletişim becerilerini ve insan ilişkilerini geliştiriyor. Bu gençler için özellikle çok önemlidir.)

11. İlerde lisansüstü çalışma yapmayı düşünenler için ek kredi gereksinimi bu öğrenimle karşılanmış oluyor.

12. Merak ettikleri bir başka ülkeyi tanıyorlar. (Türkiye’yi merak ediyordum.)

13. Genç başka bir ülkede yaşama heyecanını yaşamak isteyebili-yor.

14. Uluslararası değişimin öznesi olmak gençler için farklı bir he-yecan ve kişilik gelişimi…

15. Farklı bir ülkede uygulama yapma heyecanı… 16. Bir başka ülkede bilgi ve deneyim kazandıkları için kendi ül-

kelerinde iş bulmaları daha kolaylaşıyor. 17. Bir Alman öğrencinin dediği gibi başka bir ülkede insan bazı

konuları çok daha iyi anlayabiliyor. 18. Başka ülkede farklılıklar görüldüğü kadar benzerlikler ve bir-

liktelikler de daha kolay algılanabiliyor. 19. Bu tür öğretimler sayesinde insan tek taraflılıktan daha kolay

kurtulabiliyor. 20. Burs alabildiği için Türkiye’de öğretim görme isteği artabili-

yor. Yukarıda sayılan tüm yararların yanı sıra bu programı gündeme

getiren bir başka gerekçe de düşünülebilir. O da Almanya’da zaman

Page 426: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

426

içinde Türkiye’den giderek ya da Almanya’da yaşayıp da sosyal ça-lışma öğrenimi gören sosyal çalışmacıların sayılarının giderek artmış olmasıdır10. Bu toplam Almanya’da göçmenlik alanında çalışmaktadır-lar. Bu durum Almanya’da göçmenlik çalışma alanlarının Türkiyeli öğrencilere kaptırılmış olmasına işaret eder. Alman sosyal çalışmacıla-rının da bu alanda iş bulabilmelerinin kolaylaşması için, Alman sosyal çalışmacılarını Almanya’da göçmen alanında yetkinleştirmek ve işyeri bulmalarını kolaylaştırmak için Artı Lisans Programının düzenlendiği düşünülebilir. Çünkü bu programın düşünce babası Almanya’dır. Ve Türkiye’den başka bir ülke ile imzalanmamıştır. Buna gerek de görül-memektedir. İmzalansa bile başka ülkeye giderek bir artı dönem ders alacak öğrenci çıkmayacaktır. Çünkü diğer göçmen gruplarıyla Alman sosyal çalışmacılar Almanya’da kültürel ortaklıklardan ötürü daha rahat çalışabilmekte ve Türkiyeli sosyal çalışmacılar o göçmenlerle çalışmamaktadırlar. Tüm bu nedenlerle böyle bir düşünce ve önlem alma haksız ve yanlış da sayılmaz.

Almanya’dan gelip de Ankara Hacettepe Üniversitesinde Artı Li-sans öğrenimi gören Alman öğrenciler nedense stajlarını İstanbul’da yapıp Ankara’ya öyle gelmeyi istemektedirler. Hemen hemen tamamı stajlarını İstanbul’da yapmışlardır. Bunu bir öğrenim döneminde iki ayrı kenti tanıma isteğine bağlamak yanlış olmayacaktır11.

Alman öğrencinin Türkiye’ye gelmekle seslendirdiği yukarıdaki avantajlar Almanya’da öğrenime gidecek Türkiyeli öğrenciler için de geçerlidir. Buna ek olarak Almanya’da dönem dönem farklılaşan de-rinleşme konularını dönemleri içinde tanımak gibi farklı bir avantaj da önem taşıyabilir.

10 Bununla ilgili Almanya çapındaki Türk ya da Türkiye kökenli olup da Almanya’da

sosyal çalışma öğrenimi görenlerin sayısı hakkında ortalama bir sayıya ulaşılama-mıştır. Ancak, sayının sürekli arttığı kesindir.

11 Bu konuda Alice Salomon Yüksekokulunda çalışan ve bu programın koordinasyon-da görevli arkadaşım Işık Şekerli’den eposta yoluyla aldığım bilgiye göre staj yapı-lan yerler bugüne değin Istanbul’da Aziz Nesin Vakfı, Halkevleri, Mor Çatı, Mülteci Derneği, İnsan Hakları Vakfı, Tarlabaşı Toplum Merkezi, Mavi Kalem. Şu ana kadar Ankara’da staj yapan değişim öğrencisi yok ama Gaziantep, Hatay, Mersin, İzmir kentlerinde staj yapan öğrenciler oldu (Şekerli, age).

Page 427: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

427

Dolayısıyla farklı ülkeye giden öğrenci bir taşla iki kuş vurmak-tadır. Biryandan farklı bir ülkenin kültürünü tanıyarak ufuklarını ge-liştirirken mesleksel bilgilerini de geliştirerek çalışma olanaklarını geliştirmektedirler.

Değerlendirme

Ortaya çıkarılan bu programın hem her iki yükseköğretim kurumu ve her iki ülke için yararlı olmayacağını söylemek olanaklı değildir. Bir taraf kendisine daha iyi iş olanakları sağlarken diğer taraf için de ge-nişletilmiş bir ufuk (vizyon) yararlı olmaz olur mu? Ayrıca böylelikle sadece her iki yükseköğretim kurumu arasındaki tarihsel ilişki verimli bir biçimde sürmekle kalmayacak her iki ülkede de sosyal çalışma mesleğinde daha nitelikli mezunlar ortaya çıkacaktır.

Bu uluslararası sosyal çalışma öğretim modeline Almanya’yı ta-rihsel süreci getirmiştir. Bu Almanya’nın toplumsal gelişme sürecinin yarattığı bir modeldir. Yabancı (Türkiyeli) işçilerin nüfuslarının önemli bir parçası olduğunu bilen ve bunun Alman sosyal çalışmacılar için yeni ve önemli iş alanlarını yarattığını yaşayan Alman sosyal çalışma gençleri bu fırsatı kendilerinin önünü açacak bir fırsat olarak görmek-tedirler. Türkiye’den öğrencilerin de tarihsel olarak geleceği görmeleri ve kendilerine yeni ufuklar arama heyecanını yaşamaları durumunda kendileri için büyük bir ufuk açılacağını herhalde görebilirler.

Öte yandan, 1980’li yıllarda tüm dünyada tarihsel olarak önemli bir sıçrama yapan “ekonomik küreselleşme”nin bugüne kadarki ge-lişmesinin ardından gerekliliği giderek ortaya çıkan uluslararası “sos-yal küreselleşme” için hazırlık modellerinin de ortaya çıkması kaçı-nılmazdı. Uluslararası sosyal çalışma lisans programı bu gereksinimin küçük bir örneğidir. Zaman içinde yaygınlaştırılması beklenmelidir ve görülecektir.

Ancak Almanya’nın içinde bulunduğu tarihsel dönemde bu mo-delin işlemesi daha kolayken Türkiye henüz bu sosyal küreselleşme gereksinimini duymadığını çeşitli göstergeler göstermektedir. Bu da Türkiye’nin böyle bir uluslararası programa katılmak için sıçrama yapmasını gündeme getirememektedir. Bunun açıklaması, Avrupa’da

Page 428: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

428

bir dönem öğretim görmek için Hacettepe Üniversitesi öğrencilerinin itici bir heves duymamalarıdır; öğretim elemanlarının öğrencileri bu yöne yöneltecek bir girişimi gerekli görmemeleridir. Öğrencilerin bu program için Almanca öğrenim dürtüsü yaşamamalarıdır. Sonuçta, talep çıkmamaktadır. Bu program için talep artışı yükselse bu durum yöneticileri mutlaka ki burs ve kaynak bulmaya itecektir. Böyle bir çaba da şimdilik görülmemektedir. Bu göstergelerin temeli de, Türkiye öğrencilerinin böyle bir programa katılmakla Türkiye’de ve Alman-ya’da iş bulmalarının kolaylaşacağı yönünde bir belirtinin ve itici gü-cün olmamasıdır. Oysa aynı program Almanya’da okuyan ve çalışacak olan öğrencinin Almanya’da iş bulmasına katkı vereceğini Alman öğ-renci bilmektedir. Bunun için katılmaktadır. Bu yüzden Alman öğrenci Türkiye’de uluslararası sosyal çalışma programına katılmaya istek duyarken Türkiye’de böyle bir “çabaya girmek” öğrenciye ek ve zorlu bir iş gibi görünmekte, bu ek dönemi almadan Türkiye’de iş bulabile-ceğini düşünmektedir. Oysa Türkiye’den bu programa katılacak öğ-rencilerin de ilerde Almanya’da- özel koşullarda - iş bulmaları olasılı-ğı daima vardır.

Buna karşın şu değerlendirme yapılmalıdır. Alman öğrenciler DAAD’den burs alabildikleri için bu programın Türkiye boyutuna rahatlıkla katılabilmektedirler. Türkiye’den öğrencilerin burs olanakla-rı ve ailelerini ekonomik olanakları yeterli olmadığı için programa katılamamaktadırlar. Bu durum adil değildir. Alman öğrenciler kadar Türkiye’den öğrencilerin de bu programa katılabilmeleri için parasal destek kaynakları bulunmalıdır. Yoksa gelişme tek taraflı olur.

Kaldı ki her iki taraf tarafından imza altına alınan “Mutabakat Zaptı”nın 2. maddesinde şu ifade yer almaktadır:

“2. Almanya ve Türkiye’deki Sosyal Hizmet [yazım yanlışlığı “mutaba-

kat zaptında yer almaktadır. İ.T.] eğitimindeki üstünlüğü ilerletmek amacıyla taraf kurumlar karşılıklı akademik ilgi alanlarında eşitlik ve karşılıklılık temellerinde” […] “mutabakata varmışlardır.” Burada belirtilen eşitlik ve karşılıklılık ilkelerine her iki tarafın da

uyulması konusunda içtenlikli olduğu tartışılmaz. O halde, Türki-

Page 429: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

429

ye’den de öğrencilerin bu olanaktan yararlanabilmeleri için onların Almanca öğrenmeye özendirilmeleri ve öğrenmelerinin kolaylaştırıl-ması ve kendilerine burs ve diğer giderlerinin sağlanması yönünde biran önce çözümler üretilmelidir. (Burs bulabilmek için Türkiye’de çalınacak kapıların sayısı birden fazladır. Yeter ki programa Türki-ye’den öğrencileri bu programa katma iradesi benimsensin.)

Bu iradeyi harekete geçirince Türkiye’nin yapacağı birkaç konu daha vardır. Alınan dersler konusunda Almanya’da olduğu gibi Tür-kiye’deki ortak da modüler sisteme geçmelidir ve her iki okuldaki öğrenim tam anlamıyla uyumlandırılmalıdır. Bu öğrencinin olayı ve dersleri kavrama boyutunu ve niteliğini geliştirecektir. Bu ortak ulus-lararası öğrenim programında uluslararası bilgilerin aktarılması konu-sunda hangi derslerin alınması gerektiği önemlidir. Alınacak dersler titizlikle belirlenmelidir.

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü öğrencilerinin Al-manya’da Artı Lisans Programına katılmaya özendirilmelerinin yolu Alice Salomon Yüksekokulunun Türkiye’ye yolladığı öğrencilerin hem özendirilmeleri, hem daha iyi yetiştirilmeleri için Türkçe kursu açmış olması gibi, “Türkiye’deki Sosyal Çalışma” gibi bir başlangıç dersi koymuş olması gibi Hacettepe’nin de aynı uygulamaları yaşama ak-tarmış olması beklenir. Öğrencileri için Almanca kursu açılması ve “Almanya’da Sosyal Çalışma” adlı bir dersin konması hevesleri arttı-racaktır. Oysa Hacettepe Sosyal Çalışma Bölümünde ne Almanca dil dersi açılmış, ne de böyle bir seminer koyulmuştur. Berlin’in yaptığı yapısal düzenlemeleri Ankara’nın da yapması öğrencilerin özendiril-meleri için ve programın işlemesi için gerekli ve önemlidir. Bu ulusla-rarası ve verimli program sadece Alman tarafın kendisi için düşündü-ğü, “onların başvurusu ve hatırı için imzalanmış; bizi ilgilendirmeyen bir program” olarak görülmemelidir.

Eksiklikleri giderilerek, karşılıklı öğrenim olanakları olabildiğince özendirilerek, bir tarafın öğrencilerine sağlanan destekler diğer tarafın öğrencilerine de sağlanarak yürütülecek bir Artı Lisans Öğretim Prog-ramının, bu programı tamamlayanların kendilerine uygun doğru işlere yerleştirilmeleri koşuluyla birlikte değerlendirildiğinde her ülke için

Page 430: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

430

de yararlar sağlayacağını söylemenin küçük bir iyiniyet sayılmaması gerekir.

Böyle bir girişim ve başlangıç için her iki tarafı da kutlamak isti-yorum. Bu tarihsel bir dönemeçtir. Bir tarihsel süreç sonunda Alman-ya’da göçmenlik alanında çalışan Türklerin de nitelik yükseltmek için ek programlar arayışına girmeleri beklenmelidir.

Kaynakça

“Berlin, Almanya’daki Alice Salomon Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ve Ankara, Türkiye’deki Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü arasındaki AKADEMİK VE EĞİTSEL İŞBİRLİĞİ MUTABAKAT ZAPTI”, (İmzasız, yılsız ve eksiz kopya)

Istanbul Kemerburgaz Üniversitesi, (yılsız), Broşür, www.kemerburgaz.edu.tr (21.09.2013)

KELEŞ, R., NOWAK, J. ve TOMANBAY, İ. (1991), Türkiye’de ve Almanya’da Sosyal Hizmetler, Ansiklopedik Sözlük, Ankara: Selvi

KREMER, R. ve NOWAK, J. (2008), “European Summer School Berlin. Ein Beitrag zur Internationalisierung des Studiums an der ASFH”, in: Soziale Arbeit, 57, 10/11, s. 441-446, (http://www.fachportal-paedagogik.de/fis_bildung/suche/fis_set.html?FId=848317) (21.09.2013)

NOWAK, J. (2013), Kendisiyle yapılan eposta yazışması, 24 Eylül 2013, 22:57 ŞEKERLİ, I. (2013), Kendisi ile eposta yoluyla yapılan görüşme, 3 Ekim 2013,

22:55 TOMANBAY, İ. (1991), “Federal Almanya’da İlk Türk Sosyal Çalışmacı Eğiti-

mi”, iç: Ruşen Keleş; Jürgen Nowak; İlhan Tomanbay (Ed.), Türki-ye’de ve Almanya’da Sosyal Hizmetler Ansiklopedik Sözlük, Ankara: Selvi

TUNCAY, T. (2013), Kendisiyle Hacettepe Üniversitesi İİBF Sosyal Hizmet Bölümünde yapılan görüşme, 30 Nisan 2013. Saat: 14:30

Internet Kaynakları www.ash-bi.eu (20.09.2013) http://de.wikipedia.org/wiki/Türk_Danış (20.09.2013) http://www.fachportalpaedagogik.de/fis_bildung/suche/fis_set.html?FId=848317) (21.09.2013) www.kemerburgaz.edu.tr/ (21.09.2013)

Page 431: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

431

Kısım 2 Yükseköğretim ve Araştırma için Destekleme Programları

Page 432: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 433: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

433

Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Kapsamında TÜBİTAK Destekleme Programları

Aslı AKÇAYÖZ

Giriş

TÜBİTAK Uluslararası İşbirliği Daire Başkanlığı olarak misyonumuz; Türkiye’nin bilim ve teknoloji yeteneğini ulusal önceliklerimiz ve dış politikamız doğrultusunda geliştirmek ve sürdürülebilir kılmak ama-cıyla, uluslararası işbirliği ve projeler geliştirmek, uygulamak ve destek-lemek; bilim insanı değişimi yapmak ve gerekli politika ve stratejilerin oluşturulmasında hükümete yardımcı olmak olarak belirlenmiştir.

Bu kapsamda TÜBİTAK 22 ülkeden toplamda 26 kuruluş ile İkili İşbirliği programları yürütmektedir. Bu ülkeler arasında son derece önemli bir yere sahip olan Almanya ile işbirliğimiz aktif bir şekilde yürütülmektedir. Projeler kapsamında; Kurumumuz Türk proje ekibi-ne seyahat desteğine ilave olarak ayrıca araştırma desteği de verebil-mektedir. Söz konusu araştırma desteği, yıllık maksimum 120.000TL olmaktadır. Projelerin süresi en fazla üç yıl olup, değerlendirme kriter-leri bilimsel işbirliğinin önemi, projenin özgün değeri ve yapılabilirliği ve camiaya/ülkeye etkisi olarak belirlenmiştir.

Alman Araştırma Vakfı (DFG) ve Federal Eğitim ve Araştırma Ba-kanlığı (BMBF) ile İkili İşbirliğimiz kapsamında toplam dört ayrı prog-ram oluşturulmuş olup, bu projeler dahilinde bilim insanlarına ortak araştırma projelerine ve bilimsel seyahatlere destek verilmektedir.

TÜBİTAK-DFG “İkili İşbirliği Programı” çerçevesinde destekle-nen ortak araştırma projeleri kapsamında hem TÜBİTAK, hem de DFG tarafından araştırmacılara araştırma ve seyahat desteği verilmekte olup, söz konusu program yıl boyunca açık bulunmaktadır. Bilim in-sanı değişimlerinde Kabul Eden Taraf konaklama ve yeme-içme mas-

Page 434: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

434

raflarını üstlenmekte, Gönderen Taraf ise uluslararası seyahat masraf-larını karşılamaktadır. Bu bağlamda Türkiye’ye gelen Alman araştır-macılara üniversite misafirhanesi düzeyinde konaklama masrafları ve ayrıca günde 20 Euro karşılığı TL TÜBİTAK tarafından sağlanır.

TÜBİTAK-BMBF işbirliği çerçevesinde açılmış olan 2525 kodlu program kapsamında ortak araştırma projeleri desteklenmekte olup, söz konusu çağrı da yıl boyunca açık bulunmaktadır. Bu projeler kap-samında yapılacak bilim insanı değişimlerinde Gönderen Taraf tüm seyahat masraflarını, karşılayan taraf ise konaklama masraflarını karşı-lamaktadır. Bu bağlamda Türkiye’den Almanya’ya giden araştırmacı-ların uluslararası yol masrafları ile yaşam masraflarını karşılamak üzere günde 80 Euro TÜBİTAK tarafından ödenmektedir.

Üniversiteler arası işbirliğini geliştirmek amacıyla TÜBİTAK ile BMBF tarafından “Intensified Cooperation (IntenC) Programı” başla-tılmıştır. Programın amacı üniversiteler arası işbirliğini desteklemektir. Bilim insanı değişimlerinde TÜBİTAK Türk ekibini, BMBF ise Alman ekibini destekler. Bu bağlamda, Almanya’ya giden araştırmacıların uluslararası yol masrafları ile yaşam masraflarını karşılamak üzere günde 80 Euro TÜBİTAK tarafından karşılanır. Ayrıca proje kapsa-mında çalıştay, konferans vb. bilimsel toplantı faaliyetleri de destekle-nir ve Türkiye’de gerçekleştirilen bilimsel faaliyetleri TÜBİTAK karşı-lar. TÜBİTAK Türk ekibine toplamda 150.000 Euro, BMBF Alman eki-bine toplamda 150.000 Euro destek verir. 2012 yılında IntenC çağrısına “Sağlık, Biyoteknoloji, Tarım ve Gıda” alanlarında çıkılmıştır. IntenC konuları BMBF ile müzakere edildikten sonra 2013 yılında çağrıya çıkılacaktır.

BMBF ile oluşturulmuş “2+2 Programı” çerçevesinde Türkiye’den en az bir üniversite/araştırma kuruluşu ile bir sanayi kuruluşu; Al-manya’dan da en az bir üniversite/araştırma kuruluşu ile bir sanayi kuruluşu tarafından sunulan Ar-Ge projeleri desteklenmektedir. TÜBİTAK, Proje Konsorsiyumunda yer alan Türk proje katılımcıları-nın oluşturduğu her bir projeye en az 150.000 Euro olmak üzere 450.000 Euro karşılığı Türk Lirasını geçmeyecek şekilde destek sağla-yacaktır. BMBF de proje konsorsiyumundaki Alman katılımcılara yu-

Page 435: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

435

karıda belirtilen kısıtlar çerçevesinde destek sağlayacaktır. Proje öneri-leri TÜBİTAK ve BMBF tarafından kendi iç kuralarına göre değerlen-dirmekte ve iki tarafça uygun bulunan projeler desteklenmektedir. Türk-Alman Bilim Yılı kapsamında belirlenecek konu başlıklarında 2+2 programı çağrısına çıkılması planlanmaktadır.

Page 436: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

436

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı AR-GE Destekleme Programları

Mehmet Nuri KAYA

Giriş

Rekabet gücünün, ülkelerin ekonomik kalkınmışlığının ve toplumsal refah seviyesinin bir göstergesi haline geldiği yirmi birinci yüzyılda, tüm ülkeler kıyasıya bir yarış içindedirler. Hedef ise dünya ekonomi-sinde daha fazla söz sahibi olabilmektir.

21. yüzyılda toplumların ekonomik kalkınmasını ve toplumsal re-fah düzeylerini belirleyen ve şekillendiren en önemli etken teknolojik gelişme ve bilimsel alanlardaki ilerlemelerdir. Bir ülkenin refah düzeyi yüksek ve uluslararası pazarlarda rekabet edebilen ve geleceğe güven-le bakabilen bir ülke konumuna gelebilmesi, ancak Ar-Ge’ye dayalı teknoloji yoğun ürün ve üretim yöntemleri geliştirebilmesine, yani bilim ve teknoloji alanında gösterdiği başarıya bağlıdır.

Tüm gelişmiş ülkeler, Ar-Ge çalışmalarını yaygınlaştırmak, bilgi üretmek, nitelikli insan gücünü verimli bir şekilde değerlendirmek, geliştirip ürettikleri yüksek katma değerli ürünleri dünyaya pazarla-yabilmek için ileri teknolojinin üretimi ve kullanımına önem vermekte ve bunun için Ar-Ge ve yenilik çalışmalarına büyük miktarda fon ayırmaktadırlar. Ar-Ge ve yenilik yoluyla teknolojik bilgi üretilmesi, ürün kalitesi ve standartlarının yükseltilmesi, üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve ülkemiz ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması ülkemiz için oldukça önem arz etmektedir.

Türkiye’nin 2023 yılında 500 Milyar Dolar ihracat yapması, Dün-yanın ilk 10 gelişmiş ülkesi içerisine girmesi ve ihracatının %20’sinin orta ve yüksek teknolojili ürünlerden oluşması hedeflenmiştir. Bu he-

Page 437: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

437

defe ulaşmak üzere Ar-Ge harcamalarının GSYİH içerisindeki payının % 3’e yükseltilmesi ve bu harcamaların 2/3’ünün özel sektör tarafından yapılması öngörülmüştür. Benzer şekilde tam zamanlı Ar-Ge personeli sayısının 300 bine çıkarılması ve bunun 180 bininin özel sektörde ça-lışması öngörülmüştür.

Bakanlığımız; girişimciliğin ve yenilikçiliğin artırılmasının yanı sıra ülkemizin kendi teknolojisini üreten, inovasyon ve Ar-Ge’nin önemini kavramış, rekabet gücü ve refah seviyesi yüksek bir ülke hali-ne gelmesini, ileri teknolojiye ve yenilikçiliğe yönelik katma değeri ve ihracat şansı yüksek olan ürünlerin geliştirilmesini hedef alarak, üreti-len bilginin katma değere dönüştürülmesini sağlamak üzere 2 Kanun ve 1 Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde faaliyetini sürdür-mektedir. Söz konusu mevzuatlar çerçevesinde yürütülen faaliyetler aşağıda belirtilmiştir.

1. 4691 Sayılı Kanun Kapsamında Teknoloji

Geliştirme Bölgeleri

Teknolojinin üretilmesi için üniversiteler ile araştırma kuruluşları ara-sında, kurumsallaşmış bir işbirliğinin sağlanması şarttır. Bilimsel bil-ginin ve insan kaynaklarının üretildiği yerler olan üniversitelerde, temel araştırmaların yanında, artık uygulamalı araştırma ve geliştirme çalışmaları da yoğun olarak yapılmaktadır. Yeni teknoloji tabanlı iş-letmelerin oluşumu ve var olan işletmelerin de gelişmesinin sağlandığı yerler olan TEKNOPARK'lar, üniversiteler ve araştırma kuruluşların-daki bilimsel çalışma sonuçlarının, uygulamaya aktarılmasındaki en etkili mekanizmalardır. Teknopark kavramının temelinde Bilgi, İşgücü ve Sermaye işbirliğinin sağlanması yatmaktadır. Bugün başarılı tekno-loji bölgeleri altyapısı, sunduğu programlar, destek birimleri ve hiz-metleriyle, teknoloji girişimlerinin aktif şekilde desteklendiği, üniversi-te-sanayi arasındaki etkileşimde aktif rol oynayan önem merkezleri haline gelmişlerdir.

Ülkemizde, bu düşünceyle hazırlanan Teknoloji Geliştirme Bölge-leri Kanunu 06 Temmuz 2001 tarih ve 24454 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Page 438: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

438

Bu Kanun ile üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile üretim sektörleri arasında işbirliği sağlanarak;

• Ülke sanayinin uluslararası rekabet edebilir ve ihracata yöne-lik bir yapıya kavuşturulması amacıyla teknolojik bilgi üretil-mesi,

• Üründe ve üretim yöntemlerinde yenilik geliştirilmesi, • Ürün kalitesinin veya standardının yükseltilmesi, • Verimliliğin artırılması, üretim maliyetlerinin düşürülmesi, • Teknolojik bilginin ticarileştirilmesi amaçlanmıştır. 2001 yılından itibaren uygulamaya konulan ve sanayicimizi, araş-

tırmacılarımız ve üniversitelerimiz ile buluşturarak teknoloji yoğun üretime yönelik yeni ürün ve üretim yöntemleri geliştirmelerini sağla-yacak bu kanun kapsamında 50 adet Teknoloji Geliştirme Bölgesi ku-rulmuş olup, faaliyette olan bölge sayısı 36’dır.

Faaliyette olan Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde

(Nisan 2013 itibariyle):

• Firma sayısı 2.209’a, • İstihdam edilen personel sayısı 19.496’ya, ( 15.960 Ar-Ge, 3.536 Destek Personeli) • Biten Proje Sayısı 10.783’e, • Üzerinde çalışılan proje sayısı 5.717’ye • İhracat 893 milyon A.B.D. Dolarına, • Yabancı/yabancı ortaklı firma sayısı 72’ye, • Yabancı sermaye yatırımı 683 milyon A.B.D Dolarına, • Başvurusu yapılan/tasdik edilmiş patent sayısı 322’ye ulaşmıştır.

Teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyet gösteren firmaların sektörel dağılımı

• % 54 Yazılım ve Bilişim • % 9 Elektronik Sanayi • % 5 Savunma Sanayi

Page 439: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

439

• % 4 Tasarım • % 3 Medikal Bio Medikal • % 3 Tıp • % 3 Enerji • % 2 Telekomünikasyon • % 2 İleri Malzeme • % 2 Makine • % 1 Otomotiv • % 2 Biyoteknoloji • % 1 Çevre • % 2 Kimya • % 1 Gıda • % 1 Tarım • % 0 Nanoteknoloji (% 1’in altında) • % 6 da diğer sektörler, şeklindedir. 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Teknoloji

Geliştirme Bölgelerinde yer alarak faaliyette bulunan gelir ve kurum-lar vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu bölgelerdeki yazılım ve Ar-Ge faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları gelir ve kurumlar vergi-sinden müstesna edilmiştir. Bunun yanısıra; 12.03.2011 tarih ve 27872 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6170 sayılı Tek-noloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununa getiri-len yeni düzenlemeler ile genel olarak;

• Bu Kanun Tasarısında Yer Alan Tanımlar, Frascatı ve Oslo Kı-lavuzlarına Uygun Bir Şekilde Yeniden Düzenleyerek Ülke-mizde Ortak Tanım Birliğinin Oluşturulması,

• Değerlendirme Kurulu Üyeleri Arasında Maliye Bakanlığı Temsilcisinin de Yer Alması,

• Arazi Kullanımı, Yapı ve Tesislerin Projelendirilmesi, İnşası ve Kullanımıyla İlgili Ruhsat ve İzinlerin Bakanlık Tarafından Ve-rilmesi,

Page 440: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

440

• Hazineye Ait Taşınmazlar İçin Yönetici Şirket Lehine İlk Beş Yılı Bedelsiz Olarak, Devam Eden Yıllar İçin Yatırım Konusu Taşınmazın Emlak Vergi Değerinin Binde İkisi Karşılığında Bedelle İrtifak Hakkı veya Kullanma İzninin Tesis Edilmesi,

• Yerel Yönetimlerin Yönetici Şirkete Katılımlarının Kolaylaştı-rılması,

• Yönetici Şirketin Yükümlülükleri Arasına, Kuluçka Merkezi ve Teknoloji Transfer Ofisleri Kurma Yükümlülüğünün İlave Edilmesi,

• Yönetici Şirket Kuruluş İşlemlerinin Daha Kısa Sürede Ta-mamlanması ve Bölgenin En Kısa Sürede Faaliyete Geçmesi İçin Sürelere İlişkin Düzenleme Yaparak Sürecin Hızlandırıl-masının Sağlanması,

• Üniversitelerin Döner Sermaye Gelirlerinden Yönetici Şirkete Nakdi Sermaye Aktarımının Sağlanması,

• Alt Yapı ve İdare Binasına İlaveten, Kuluçka Merkezi İnşası İle Ar-Ge ve Yenilik Faaliyetlerini Desteklemeye Yönelik Yönetici Şirketçe Yürütülen veya Yürütülecek Kuluçka Programları, Teknoloji Transfer Ofisi Hizmetleri ve Teknoloji İşbirliği Prog-ramları İle İlgili Giderlerin de Destek Kapsamına Alınması,

• Muafiyet Kapsamına 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun da Dâhil Edilmesi,

• Bölgelere Tanınan Her Türlü Destek, Teşvik ve İstisnaların, 5746 Sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklen-mesi Hakkında Kanunla Paralellik Sağlamak Üzere 31 Aralık 2023 Tarihine Kadar Uzatılması,

• Ar-Ge Personelinin, Bölgede Yürüttüğü Görevle İlgili Olarak Yönetici Şirketin Onayı İle Bölge Dışında Geçirmesi Gereken Süreye Ait Ücretlerinin Bir Kısmının da Gelir Vergisi Kapsamı Dışında Tutulması,

• İşletmelerin, Bölgede Başlatıp Sonuçlandırdıkları Ar-Ge Proje-leri Sonucu Elde Ettikleri Teknolojik Ürünün Yatırımının Bölge İçinde Yapılabilmesi,

sağlanmıştır.

Page 441: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

441

Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde ağırlıklı olarak sırasıyla; Yazılım, Bilişim, Elektronik, İleri Malzeme Teknolojileri başta olmak üzere; Tasa-rım, Nanoteknoloji, Biyoteknoloji, Otomotiv, Tıp Teknolojileri ve Yeni-lenebilir Enerji konularında çalışan yenilikçi firmalar yer almaktadır.

2. 635 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname Kapsamında

San-Tez Programı

Ülkemizdeki Ar-Ge alt yapısının önemli bir bölümü üniversiteler ve kamu araştırma kurumlarında bulunmaktadır. Ancak ülke sanayinin itici gücü olan özel sektör tarafından kurulan ve faaliyet gösteren Ar-Ge birimi sayısı, bilim ve teknoloji alanında yetkin ülkelerle karşılaştı-rıldığında oldukça düşüktür.

Sanayicilerimizin Ar-Ge'ye dayalı ihtiyaçlarının karşılanması ve toplumsal düzeyde Ar-Ge talebi oluşturmak için ihtiyaçlara bağlı araş-tırma programları oluşturulması ve sanayicinin Ar-Ge ve teknoloji ihtiyaçlarının üniversite bilimselliği kapsamında çözüme ulaştırılması da önemli bir gerekliliktir.

SAN-TEZ Programı bu önemli gereklilik göz önüne alınarak orta-ya çıkmış ve hazırlanmış olup, bu programın amacı; sanayi-üniversite-kamu işbirliği ile gerçekleştirilecek yeni teknolojilere dayalı ürün ve üretim yöntemlerine ilişkin çalışmaların projelendirilmesi, üniversite-lerde yapılan akademik çalışmaların katma değer yaratacak ürün veya üretim yöntemi olarak sonuçlandırılması, akademik bilginin ticarileşti-rilmesi ve sanayicinin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen projelerle daha fazla sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencisinin desteklenme-sidir.

SAN-TEZ Programı, "inovasyon ve Ar-Ge’nin önemini kavramış kendi teknolojisini üreten ve satan, rekabet gücü ve refah seviyesi yük-sek bir Türkiye" vizyonuna önemli bir katkı sağlamanın yanı sıra, üni-versite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi, üniversitelerimizde yapılan bilimsel çalışmaların ticarileştirilerek ülkemize katma değer yaratacak teknolojik ürün haline getirilmesinin sağlanması amacıyla başlatılmış-tır.

Page 442: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

442

Bu proje ile üniversitelerde yapılan yüksek lisans ve doktora tez konularının sanayicinin ihtiyacına göre belirlenmesi ve çalışma sonu-cunda elde edilen akademik bilginin ticarileştirilmesi veya sanayicinin rekabet gücü üstünlüğü elde edebilmesi için ihtiyacı olan teknoloji tabanlı bir ürün veya yöntem geliştirilebilmesi konusunda üniversite-lerle işbirliği yaparak know-how ve nitelikli insan unsurunun yetişti-rilmesi hedeflenmiştir. Söz konusu program kapsamında;

• 2006-2012 yılları arası söz konusu program kapsamında top-lam 1.675 adet proje başvurusu yapılmış olup, bu başvurular-dan 666 adedi desteklenmeye değer bulunmuştur.

• Projelerden 140 adeti tamamlanmış ve projeler, proje ortağı firmaya rekabet gücü kazandıracak bir ürün veya üretim yön-temi ile sonuçlanmıştır.

Desteklenen projeler sektörleri açısından değerlendirildiğinde, Elekt-rik, Enerji, Nanoteknoloji, Genetik, Biyoteknoloji ve Genetik Tıp, En-formasyon, Fizik, Gıda, İleri Malzemeler, Kimya, Tekstil, İnşaat Mal-zemeleri ve Makine sektörlerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu veri, yüksek katma değerli ürün üretimi ile rekabet gücünü artırmak, ithal ikamesi sağlamak ve cari açığın en önemli nedenlerinden biri olan ihracat içindeki ithal payının azaltılmasını sağlamak olarak belirlenen program amacına ulaşılmasında önemli bir mesafe kat edilebileceğinin göstergesidir.

Söz konusu program kapsamındaki destekler 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde verilmekte olup, desteklenmesine karar verilen San-Tez projelerinin toplam bedelinin azami % 75’i Bakan-lıkça, en az % 25’i ise firma tarafından nakdi olarak karşılanmaktadır.

Page 443: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

443

3. 5746 Sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun” kapsamında Ar-Ge Merkezleri,

Teknogirişim Sermaye Desteği ve Rekabet Öncesi İşbirliği Projeleri

12 Mart 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5746 Sayılı Araştırma ve Geliş-tirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Ar-Ge ve yenilikçilik çalışmalarına yeni bir boyut kazandırılmış, Ar-Ge çalışması yürüten yerli ve yabancı tüm işletmelerin, Ar-Ge harcamalarına önem-li oranda teşvik ve muafiyetler sağlanmıştır.

5746 sayılı Kanun uygulanmasına yönelik olarak hazırlanan “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Uy-gulama ve Denetim Yönetmeliği” kapsamında Ar-Ge faaliyetleri ger-çekleştiren gerçek ve tüzel kişilere;

• Ar-Ge İndirimi, • Gelir Vergisi Stopajı Teşviki, • Sigorta Primi Desteği • Damga Vergisi İstinası gibi destek, teşvik ve istisnalar sağlanmıştır. Bu Kanun çerçevesinde Destek, Teşvik ve Muafiyetlerden Yarar-

lanan Mekanizmalar ise, • Ar-Ge Merkezleri, • Rekabet Öncesi İşbirliği Projeleri, • Teknogirişim Sermayesi Desteği, • Ar-Ge Ve Yenilik Projeleri, • Teknoloji Merkezi İşletmeleri (TEKMER), • Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB)’dir. 12 Mart 2008 tarih ve 26814 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ve

Nisan 2008 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5746 Sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun” kapsa-mında yer alan; Ar-Ge Merkezlerinin kurulması, Rekabet Öncesi İşbir-liği Projelerinin değerlendirilmesi, Teknogirişim Sermaye Desteğinin verilmesi ile ilgili faaliyetler Bakanlığımızca yürütülmektedir.

Bu Kanun ile yenilikçiliğe odaklanmış, nitelikli istihdamı gelişmiş, katma değeri yüksek ürünler üreten, verimliliği ve rekabet gücü yük-

Page 444: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

444

sek bir ekonomik ortamın oluşturulmasını sağlayarak ülkemizin, ulus-lararası rekabet gücünün artırılmasını, yenilikçilik kapasitesinin geliş-tirilmesini ve dünyadaki gelişmelere uygun bir sanayi altyapısının oluşturulmasını teşvik etmek amaçlanmıştır.

Ar-Ge Merkezleri

Ülkemizin Ar-Ge ve inovasyon kapasitesinin artırılmasına yönelik olarak çıkarılan; ülkemizde Ar-Ge alt yapısını oluşturmuş, çok sayıda Ar-Ge personeli çalıştıran ve ülkemizin GSYİH’daki Ar-Ge payına katkıda bulunan yerli ve yabancı tüm büyük işletmelerin bu çalışmala-rını daha da geliştirmelerini sağlamak ve kendi teknolojilerini üretme-lerini desteklemek amacıyla 5746 sayılı Ar-Ge Kanunu kapsamında 50 tam zaman eşdeğer ve üzeri Ar-Ge personeli çalıştıran işletmelere sağlanan bir teşvik mekanizması olarak geliştirilmiştir.

5746 Sayılı Kanunun Ar-Ge Merkezi Belgesi kapsamında sağlanan teşvik ve muafiyetler, ülkemizde Ar-Ge payının artırılmasında büyük katkısı bulunan bu işletmeler için büyük önem arz etmektedir.

5746 Sayılı Kanun Kapsamında; Ar-Ge Merkezlerine yönelik olarak sağlanan destek, teşvik ve is-

tisnalar ise şunlardır:

1. Ar-Ge indirimi Ar-Ge ve yenilik harcamalarının tamamı gelir vergisinden muaftır.

2. Gelir vergisi stopajı teşviki

Ar-Ge ve yenilik projelerinde çalışan Ar-Ge ve destek personelinin gelir vergisinin • Doktoralı olanlar için %90'ı • Diğerleri için %80'i vergiden indirilir.

3. Sigorta primi desteği Ar-Ge ve destek personelinin sigorta primi işveren hissesinin yarısı 5 yıl süreyle Maliye Bakanlığı’nca karşılanır.

Page 445: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

445

4. Damga vergisi istisnası Ar-Ge ve yenilik faaliyetleri ile ilgili kağıtlar damga vergisinden muaftır.

5. Desteğin süresi 31/12/2023 tarihine kadar uygulanacaktır.

Bu teşvik, yabancı yatırımcıların da Ar-Ge Merkezlerini ülkemize

yönlendirmeleri ve ülkemizin bölgede Ar-Ge üssü haline gelmesinde büyük rol oynayacak bir mekanizmadır.

• Söz konusu kanun kapsamında destek ve teşviklerden yarar-lanmak üzere Bakanlığımıza başvuran işletmelerden 142 iş-letmeye Ar-Ge Merkezi Belgesi verilmiş olup bu merkezlerde toplam 15.000 Ar-Ge personeli istihdam edilmektedir.

• 2008-2012 yılları arasında Ar-Ge Merkezi belgesi alan işletme-lerin Ar-Ge toplam cirolarından iki yıllık süre içerisinde yap-tıkları harcama miktarı 5,5 Milyar TL’dir.

Teknogirişim Sermayesi Desteği

Teknogirişim Sermayesi Desteğinin amacı; yüksek eğitimli ve nitelikli gençlerin teknoloji ve yenilik odaklı iş fikirlerini diğer mekanizmalar-dan da yararlanarak katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potan-siyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmelerini teşvik etmektir.

Anılan programa; örgün öğrenim veren üniversitelerin herhangi bir lisans programından bir yıl içinde mezun olabilecek durumdaki öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencisi ya da lisans, yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön başvuru tarihinden en çok beş yıl önce almış kişiler başvurabilmektedir.

Destekten, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idaresi tarafın-dan kabul edilmiş iş planına uygun biçimde ve destek başvurusundan sonra ihdas edilmiş ve girişimcinin tek başına temsil ve ilzama yetkili olduğu işletme yararlanabilir. İşletme yetkilisi, işletme düzeyinde

Page 446: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

446

katma değer yaratan, bir veya birden çok gerçek veya tüzel kişiye ait olan işletmeyi tek başına ve en geniş şekilde temsil ve ilzama yetkili olan kişidir.

Kanun kapsamında desteklenmesi uygun bulunan girişimci, fir-masını kurmasını müteakip en fazla 100.000,00 TL hibe destek ile bir yıl süre boyunca desteklenecek olup, destek ödemeleri bir iş planı çerçevesinde Bakanlığımız tarafından yapılmaktadır. Sağlanan destek; belirtilen şartları taşıyan işletmelere yılı bütçesinde bir defaya mahsus olmak üzere, teminat alınmaksızın ve hibe olarak verilmektedir.

Ülkemizde nitelikli insan transferini tersine çevirecek mekaniz-malardan biri olan Teknogirişim Sermayesi Desteği ile ülkemizde nite-likli girişimciliğin özendirilmesi, bu girişimciler tarafından uluslararası rekabet gücü olan, yenilikçi, teknoloji düzeyi yüksek ürün ve süreçleri geliştirebilen firmaların oluşturulması hedeflenmektedir.

Söz konusu destek ile ülkemizde bilgi yoğun ve yenilikçi girişim-cilik konusundaki farkındalığın artırılmasının yanında yüksek eğitim-li, nitelikli gençlerin iş hayatına kazandırılması da sağlanacaktır.

Teknogirişim sermayesi desteği kapsamında 2013 yılı bütçesi 52.550.000 TL’dir.

2009 yılında Teknogirişim Sermayesi Desteği ile ilgili olarak 159 iş fikri başvurusu alınmış ve gerçekleştirilen paneller so-nucunda 78 iş fikri desteklenmeye değer bulunmuştur.

2010 yılı programı kapsamında 724 başvuru alınmış, bütçe im-kânları doğrultusunda 102 girişimcinin kurmuş olduğu işlet-me desteklenmiştir.

2011 yılı programında 859 başvuru yapılmıştır. Desteklenmeye değer bulunan 272 girişimci ile işletmelerini kurmalarını mü-teakip sözleşme imzalanmıştır.

2012 yılında ise Bakanlığımıza 1.597 başvuru yapılmış olup desteklenmeye değer bulunan 288 girişimci işletmelerini kura-rak Bakanlığımız ile sözleşme imzalamıştır.

2013 yılı programında ilk defa on-line olarak web portal üze-rinden başvurular alınmıştır. Bu yıl Bakanlığımıza 1.539 baş-vuru yapılmış olup 294 girişimci ile sözleşme imzalanmıştır.

Page 447: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

447

Özetle, Teknogirişim Sermayesi Desteği Programı uygulamaya geçtiği günden bugüne kadar Bakanlığımıza toplam 4.878 adet başvuru yapılmış olup değerlendirmeler sonucunda iş hayatı-na 1034 yeni nitelikli girişimci kazandırılmıştır.

Rekabet Öncesi İşbirliği Projeleri

Birden fazla kuruluşun; ölçek ekonomisinden yararlanmak suretiyle yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlayarak verimliliği artırmak ve mevcut duruma göre daha yüksek katma değer sağlamak üzere, reka-bet öncesinde ortak parça veya sistem geliştirmek ya da platform ku-rabilmek amacıyla yürütecekleri, Ar-Ge faaliyetlerine yönelik olarak yapılan ve fizibiliteye dayanan işbirliği anlaşması kapsamında, bilim-sel ve teknolojik niteliği olan projeleri ifade etmektedir.

Başka bir deyişle stratejik işbirliği yapan bir veya daha fazla iş-letmenin; maddi, teknoloji ve bilgiye dayalı kaynaklarını bir araya getirmek suretiyle yürüttükleri projelerdir.

Rekabet Öncesi İşbirliği Projeleri ile işletmelerin yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlayarak verimliliklerini artırmaları, mevcut du-ruma göre daha fazla Katma Değer sağlamaları amaçlanmaktadır.

Rekabet öncesi işbirliği projelerinde işbirliğini oluşturan kuruluş-ların bu işbirliğine yaptıkları katkılar, işbirliği protokolünde belirlenen kuruluşlardan biri adına açılacak özel bir hesapta izlenir. Özel hesaba aktarılan bu tutarlar, harcamanın yapıldığı dönemde katkı sağlayan kuruluşların Ar-Ge harcaması olarak kabul edilir ve proje dışında baş-ka bir amaç için kullanılamaz. Proje hesabında toplanan tutarlar, proje özel hesabı açan kuruluşun kazancının tespitinde gelir olarak dikkate alınmamaktadır.

Rekabet Öncesi İşbirliği Projeleri de Kanunla sağlanan tüm teşvik-lerden yararlanma imkanı bulunmaktadır.

Bu çalışmalar yanında, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın, ülkemizin bilim ve teknolojide ileri ülkeler seviyesine gelebilmesi için önümüzdeki beş yıllık dönemde yürütülecek Ar-Ge faaliyetleriyle sanayicimizin ve girişimcilerimizin bilgi ve teknoloji yoğun üretime

Page 448: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

448

geçmesi, toplam ihracat içinde yüksek teknolojili ürünlerin payının artırılması amacıyla ;

• Ar-Ge Yatırım Destek Programı ve • Tanıtım ve Pazarlama Destek Programlarını uygulamaya geçirecektir. Bu programların hayata geçirilmesi ile ülkemizde sermayenin

teknolojiye dönüşmesi, teknolojinin de sanayide yatırıma dönüşerek daha fazla kazanç ve refaha dönüşmesi sağlanmış olacaktır.

Page 449: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

449

Türkiye ve Almanya Arasında Akademik Değişim ve İşbirliği Projeleri

Meltem GÖBEN

1. DAAD Nedir ve Ne Yapar?

DAAD, bilim sisteminin uluslararası bir kimliğe bürünebilmesi yolun-da çaba sarfeden Alman üniversiteleri ile üniversiteli öğrenciler örgü-tüdür. Yaşadıkları ülke dışında öğrenim görebilmeleri ya da araştırma-larını yapabilmeleri için gerek yerli gerekse yabancı, üstün başarılı öğrenci ve bilim insanlarına burs sağlamaktadır. DAAD aynı zamanda yarının ülkelerarası işlev gören üniversitesi için kurumsal ve yapısal koşulların yaratılması üzerinde çalışmaktadır.

DAAD, gelecekte zuhur eden görevlerin yalnız uluslararası bilim sistemleri arasındaki etkin değişim sayesinde başarıyla göğüslenebile-ceğinin pekâlâ bilincindedir. DAAD en iyi çalışma ve araştırma ola-naklarının yollarını açarak Alman üniversitelerinin yüksek kalitesine ve uluslararası rekâbet gücüne katkıda bulunur.

DAAD, dış ülkelere yönelik kültür, eğitim ve bilim politikası ile kalkınma işbirliği alanlarında görev üstlenmiş aracı bir kurumdur. DAAD programları yurtdışında, Almanya’ya olduğu kadar Alman kültür ve diline de ilgi uyandırmaktadır. Kurum, programlarını yurtiçi ve yurtdışındaki partnerlerinin ihtiyaçları doğrultusunda düzenler. Sınırlar ve sorunları aşarak köprüler kurar ve kültürler arasında açık diyaloğa destek verir. Programları ve işbirliği yaptığı üniversitelerle birlikte, kalkınmakta olan ülkelerde sosyal, ekonomik ve politik geliş-meleri ayrıca buralarda başarılı yükseköğrenim sistemlerinin kurul-masını destekler.

DAAD daha çok kamusal kaynaklarla finanse edilen, bağımsız bir kuruluştur. Teşvik kararlarını şeffaf yöntemlerle tarafsız bilim adamla-

Page 450: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

450

rının raporlarına dayandırararak verir. DAAD, program yönetiminde ve dünyanın tüm bilim sistemlerine vakıf üstün yeti ve yeterliliğe sa-hip profesyonel bir kuruluştur.

DAAD Avrupa’da, Almanya merkezli bir kuruluş olup Avrupa geneline yayılmış bir üniversite ve araştırma alanı oluşturmak üzere katkıda bulunur, dünyanın her bölgesinde ortak kuruluşlarıyla Avru-pa için uğraş verir.

DAAD, hedeflerine özellikle üç yoldan ilerler: I. En iyilere burs: Titiz seçme yöntemleriyle performansını ka-

nıtlamış ve gelecekte sorumluluk üstlenmek isteyen en iyi Alman ve yabancı öğrencilere, bilim insanlarına burs verilme-si ilkesiyle hareket eden DAAD, önceleri olduğu gibi bundan böyle de uluslararası görev bağlamında sadece üstün yete-nekli kişileri destekleyen ve destekleyecek olan bir kurumdur.

II. Kozmopolit yapılar: Yurtiçinde ve yurtdışında yüksekokul yapıları oluşturmak (uluslararası bölümlerden, çift taraflı üniversite kurmaya ve mesleki ağlara kadar); uluslararası ka-lifikasyon, hareketlilik ve diyaloğu mümkün kılmak, böylelik-le araştırma ve öğretimin kalitesini yükseltmek.

III. Ekspertiz raporları geliştirmek ve bunları hazır bulundur-mak: DAAD’nin kendi çalışmaları ve bağlantıları vasıtasıyla elde ettiği uluslararası başarılara haiz işbirlikerinin yapılabil-mesi için elzem olan eğitim kültürü ve bilim sistemlerine iliş-kin elde ettiği verileri sistematize etmek, geliştirilmek ve bun-ları ilgilenenlerin kullanıma sunmak.

1.1. DAAD’nin Hedefleri ve Görevleri:

Ondört yurtdışı şubesiyle oluşturduğu küresel ağı ve 51 danışma mer-kezi neredeyse dünyanın her bucağında DAAD için çalışmaktadır. Bonn ve Berlin’de, yurtdışındaki şubelerde ve danışma merkezlerinde bulunan çalışanların ekspertiz raporları, her bir projeye farklı görüş-lerden uluslararası deneyim akışını garanti etmektedir. DAAD’nin misyonu çok uzun zamandan bu yana burs dağıtımının ötesine geç-

Page 451: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

451

miştir; öyle ki kurum, öğrencilerin, bilim insanlarının, yüksekokul mezunlarının ve sanatçıların hareket yetisini, keza Alman üniversitele-rinin uluslararasılaşmasını teşvik eder. DAAD ayrıca Alman yükse-kokulları ve araştırma merkezlerinin dünya çapında tanıtımını yaptığı gibi kalkınmakta olan ülkeleri yüksek performanslı üniversiteler edinme yolunda destekler, yurtdışında Alman dilinin yaygınlaşması için çaba sarfeder, Almanya’yı küreselleşmiş dünyada daha açık ve daha rekabetçi yapabilmek için ise kültür, eğitim ve kalkınma politika-larında danışmanlık hizmetinde bulunur (bkz. şekil 1, Orijinal metnin sonunda).

Şekil-1: DAAD’nin hedefleri ve görevleri *

1.2 DAAD’nin Bütçesi

DAAD bütçesi ağırlıklı olarak bazı federal bakanlıkların kaynakların-dan temin edilir. Bu bakanlıklar arasında özellikle Dışişleri; Eğitim ve Araştırma ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlıkları öne çıkmak-tadır. Ayrıca Avrupa Birliği’nden, bazı şirket, örgüt ve yabancı hükü-metlerden de malî kaynak aktarılmaktadır. DAAD’nin giderek artan

Page 452: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

452

uluslararası önemi, yıllık bütçenin geçirdiği evrelerden de gayet iyi anlaşılabilir: Bütçe 1990 yılından bu yana 134,6 milyon AVRO’dan 383,6 milyon AVRO’ya yükselerek hemen hemen üç kat artmıştır. Bursla desteklenenlerin sayısı ise aynı süre içinde yaklaşık 34.000’den iki katından fazlasına artarak toplam 68.972’ye ulaşmıştır. Karşılaştır-ma: DAAD’nin 1950 yılında yeniden kuruluşunda yaklaşık 75.000 AVRO’luk bir bütçe, yaklaşık 400 öğrenciye yetiyordu (bkz. şekil 2, Orijinal metnin sonunda).

Şekil 2: DAAD’nin Bütçesi*

2. Türkiye’de DAAD

Ankara ve İstanbul’daki DAAD Danışma Merkezleri (IC) Ankara ve İstanbul’da 2000 yılında kurulan her iki DAAD Da-

nışma Merkezi üniversitelerarası işbirliği ve akademik değişimle ilgili her türlü konuda başvuru yapılacak yerlerdir. Bunların görevleri ara-sında bir araştırma ve öğrenim merkezi olarak Almanya’yı gündemde tutmak, bu alandaki fuarlarda ülkeyi temsil etmek ve nitekim burs başvurularında danışmanlık hizmeti sunmak sayılabilir.

Page 453: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

453

Okutmanlar ve Asistanlar 2012/2013 öğretim yılında DAAD tarafından gönderilen 13

(2011/12:11) okutman ve dil asistanı Türkiye’de görev yapmıştır. Al-man filolojisine ve yetişmekte olan Almanca öğretmenlerinin eğitimine destek vermenin yanısıra öğrenim ve burs danışmanlığı, yabancı kül-tür ve eğitim politikasına ilişkin diğer meseleleri kavramak, okutman-ların ve dil asistanlarının asli görevleri arasındadır. Eskişehir Anadolu Üniversitesi ve Konya Selçuk Üniversitesi’ndeki okutmanlık kadrola-rının her ikisi de 2012/2013 eğitim döneminde kurulmuştur.

3. Almanya ve Türkiye Arasında Akademik Değişim

Günümüzde pek az Avrupa ülkesinde birçok bakımdan Türkiye’deki kadar dinamizm görülmemektedir; ne iktisadi ve siyasî ne de bilimsel bağlamda.

Almanya ile Türkiye arasındaki bilimsel ilişkiler tarihsel bağlam-da özel bir süreci ardında bırakmıştır. Kökeni Osmanlı İmparatorluğu dönemlerine kadar uzanan bu ortaklık, daha önce hiç ulaşamadığı bir düzeydedir. İki ülke arasında süregelen bilimdeki bu işbirliğinin önü alabildiğine açıktır, çünkü üniversiteler arası ortak yaklaşımlara ve araş-tırmalardaki işbirliklerine duyulan ilgi hiç azalmadan sürmektedir.

Her iki ülkede de bilim alanında etkinlikleri kaynaştırma ve birbi-rinden yararlanma arzusu eskiden olduğundan daha da güçlüdür. Nitekim 2013 Yüksekokul Rektörleri Konferansı’nın “Yükseköğrenim Pusulası” (Hochschulkompass) adlı üniversite rehberi işlevli internet bilgilendirme portalında Alman ve Türk yüksekokulları arasında bu-gün itibariyle 815 adet yüksekokul işbirliğinin yürürlükte olduğu (bunlardan 697’si Erasmus Anlaşması) kayıt altına alınmıştır. Ortaklık sayısı son üç yılda ikiye katlanmıştır (2012: 733, 2011: 709, 2010: yakla-şık 400), ve öyle ki, bu arada Türkiye, Alman üniversitelerinin en fazla tercih ettiği ülkeler arasında, (Fransa, İspanya, ABD, İngiltere, İtalya, Polanya ve Çin’in ardından) sekizinci sırada yer almaktadır. Toplam 167 Türk yükseköğrenim kurumundan 88’i, Almanya’dan da 69’u üniversite, 74’ü meslek yüksekokulu ve onbir tanesi sanat ve müzik yüksekokulu olmak üzere 154 bilim yuvası bu kooperasyonlara

Page 454: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

454

katılmıştıır. Sözkonusu bilimsel işbirliklerinde ağırlıklı olarak Erasmus Anlaşması söz konusudur.

UNESCO‘nun verilerine göre (Global Education Digest 2012) 2010 yılında toplam 49.116 Türk öğrenci yurtdışında, 25.838 yabancı öğrenci de Türkiye’de öğrenim görmekteydi. Almanya yıllardan beri Türk öğrenciler açısından ABD’nin ardından tercih edilen ikinci öğrenim ülkesidir. Bunları Bulgaristan, Azerbaycan ve İngiltere izlemektedir.

4. İstanbul’daki Türk-Alman Üniversitesi

2006 yılının ortalarından itibaren başlayan bir Türk-Alman Üniversite-si kurma tartışmaları ardından hayat bulan üniversite, Alman ve Türk yüksekokul işbirliğinin parlayan yıldızı olarak hem Alman hem de Türk hükümetleri düzeyinde desteklenmektedir. DAAD, projeyi Fe-deral Dışişleri ve Federal Eğitim Öğretim ve Araştırma bakanlıkları mutabakatı dahilinde hazırlamak üzere görevlendirilmiş ve konuya ilişkin tüm temel maddeleri kağıda dökmüş, nitekim bu maddeler bağlamında ikili görüşmeler yürütülmüştür. Her iki taraf da Türk-Alman Üniversitesinin (TAÜ) orta vadede 5000, uzun vadede ise 20.000 öğrenci kapasiteli yüksek düzeyde, özgün profilli bilimsel ve kurumsal olarak İstanbul’da hayata geçmesi yönünde görüş birliğine varmıştır. Beş fakülte açılması planlanmıştır:

1. Mühendislik Bilimleri 2. Fen Bilimleri 3. İktisadi ve İdari Bilimler 4. Hukuk Bilimleri 5. Kültür ve Sosyal Bilimler Üç Aşamalı Öğrenim Sistemi (BA, MA, PhD): Özgün profili kap-

samında Federal Almanya Yüksekokul Konsorsiyumu’nu da yanına alan TDU, Alman dilinde mümkün olduğunca çok ders olanakları sunduğu gibi öğrenim sonunda öğrenciyi olabildiğince Alman yükse-köğrenim sistemi uyarınca bir mezuniyetle de uğurlamayı hedefler. Alman tarafının ortaklık çalışmaları Alman Eğitim ve Araştırma Ba-kanlığı tarafından finanse edilecektir. 29 üye üniversite ve DAAD’nin yer aldığı Alman Konsorsiyumu Türk ve Alman hükümetleri arasın-

Page 455: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

455

daki anlaşmanın gerçekleşmesi için Alman tarafına katkı sağlamakta ve Türk tarafını TAÜ’nün kurulmasında ve faaliyetlerinde destekleye-cektir. Federal Parlamento eski başkanı Prof. Dr. Rita Süssmuth üni-versite konsorsiyumu başkanlığına seçilmiştir. Yukarıda sözü edilen beş fakülte ve TAÜ’nün yabancı dil merkezi için K-TAÜ başkanlık makamında bir başkan vekili ile temsil edilen yetkili bir Alman üni-versitesi, Alman tarafının koordinasyonunu üstlenmiştir. Yetkililer kendi açılarından, ilgili fakültenin eğitim ve araştırmalarında birlikte çalışacak üniversitenin yapacağı işleri koordine edecektir.

• Hukuk Bilimlerinden Sorumlu: Berlin Hür Üniversitesi (Prof. Dr. Philip Kunig)

• Fen Bilimlerinden Sorumlu: Potsdam Üniversitesi (Prof. Dr. Secker)

• Mühendislik Bilimlerinden Sorumlu: Berlin Teknik Üniversite-si (Prof. Dr. İng.

• Jörg Steinbach) • İktisadi ve İdari Bilimlerden Sorumlu: Köln Üniversitesi,

Münster Üniversitesi • ile birlikte (Prof. Dr. Wolfgang Wessels‚ Köln Üniversitesi) • Kütür ve Sosyal Bilimlerden Sorumlu: Heidelberg Üniversitesi

(Prof. Dr. Vera Nünning) • Yabancı Diller Merkezinden Sorumlu: Bielefeld Üniversitesi

(Prof. Dr. Uwe Koreik) TAÜ’nün ilk öğrencileri 2011/2012 öğretim yılı kış döneminde

“Master of Science in Manufacturing Technology” (MMT) dalında Almanya’da Dortmund Teknik Üniversitesi burslu öğrenim için kabul edilmiştir. Bu dal Dortmund Teknik Üniversitesi’nde sunulmaya de-vam edilecektir. Geçici bir süre için kullanılacak olan binaların tamam-lanmasından sonra eğitim 2013/2014 güz döneminde üç lisans prog-ramı ile başlayacaktır. Bunlar Hukuk Bilimleri, Teknik Mekatronik Sistemler ve İşletme bölümleridir. 2013/2014 güz döneminde lisans programlarının yanısıra „MA European and International Affairs“ ve „MA Kültürlerarası Yönetim“ yüksek lisans programları da başlatıla-caktır.

Page 456: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

456

5. Bireysel Destek (DAAD Burs Programları)

5.1 Toplam Destek

Türkiye ile yürütülen değişim kapsamında 1993 ile 2011 yılları arasın-da 15.059 öğrenci, mezun ve bilim insanı ve diğer yüksekokul mensu-bu DAAD’nin kaynaklarından destek görmüştür; bunların 10.476’sı Türkiye’den 4.583’ü ise Almanya’dandır. Sadece 2011 yılında toplam 936 kişi (Avrupa hareketlilik programları olmaksızın) desteklenmiştir: bunların ise 635’i Türkiye’den, 301’i Almanya’dandır (bkz. Tablo 1, metnin sonunda).

5.2 Türk Öğrenciler, Mezunlar ve Bilim İnsanları için Bireysel Burslar

Türkiye’den gelen Türk öğrenciler, mezunlar ve bilim insanları için bireysel destekler şu DAAD burslarını kapsamaktadır: Almanya’da yoğun dil kursları, yüksekokul yaz kursları, öğrenci grupları için ince-leme gezileri ve stajları, doktora öğrencileri ve genç bilim insanları için araştırma bursları, üniversite öğretim elemanları ve bilim insanları için araştırmalar yapmak üzere konaklamalar ve eski bursiyerlerin yeniden davet edilmesi. 2012/2013 akademik yılında toplam 163 burs verilmiş-tir (bkz. Tablo 2, metnin sonunda).

5.3 Özel Program “Türk Eğitim Vakfı Araştırma Bursları” (TEV)

DAAD’nin „Türk Eğitim Vakfı“ (TEV) ile yaptığı anlaşma uyarınca 1998 yılından beri her yıl Alman üniversitelerinde iki yıllık yüksek lisans öğrenimini tamamlayacak öğrenciler için burs verilmektedir. Dışişleri Bakanlığı kaynaklarıyla DAAD ve TEV program masraflarını yarı yarıya üstlenmektedir. DAAD ayrıca hazırlık bağlamına sunulan ve genelde iki ay süren dil kurslarının masraflarını da karşılamaktadır. 1998’den 2012’ye kadar bu türden toplam 404 burs verilmiştir (bkz. Tablo 3, metnin sonunda).

Page 457: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

457

6. Kurumsal Destek - DAAD’nin Türk Yüksekokul Partnerleri Ortaklığında Yürütülen Üniversite Projeleri

2012 yılında toplam 16 Türk-Alman yüksekokul ortaklığı değişik prog-ramlarla desteklenmiştir.

a. Alman Yüksekokullarının Yurtdışında Sunduğu Araştırma

Olanakları Yurtdışında araştırma olanaklarının geliştirilmesi, Alman üniver-

sitelerinin uluslararası kimliğe bürünmesi, yüksek kaliteli bilim insan-ları ve araştırmacıların kazanılması, küresel rekabet gücü, işte bütün bunlar, 2001 yılında Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı kaynakla-rıyla hayat bulan „Alman Üniversiteleri Yurtdışı Araştırma Olanakları Programı“ hedeflerinin özetidir. Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlı-ğı kaynaklarıyla bugüne değin üç yüksek lisans programı desteklen-miştir. Araştırma programına katılanlar bir seçme-eleme yöntemiyle Dışişleri Bakanlığı kaynaklarından “sur-place” yani yerinde verilen bursları almaktadırlar. Alman üniversitelerinin aşağıda belirtilen bazı yükseköğrenim olanakları da Türkiye’de bu program üzerinden des-teklenmiştir.

(GeT MA) - German Turkish Masters Program in Social Sciences

(Türk-Alman Sosyal Bilimler Yüksek Lisans Programı): • Berlin Humbolt Üniversitesi & Ortadoğu Teknik Üniversitesi

(ODTÜ) • Modernleşme, demokratikleşme, Avrupalılaşma ve göç ağır-

lıklı sosyal bilimler • Mezuniyet türü: Sosyal bilimler yüksek lisansı kapsamında iki

diplomalı (Dual Degree, Master of Arts in Social Sciences) • Öğrenim süresi: 2 yıl • Öğrenim dilleri: Almanca, İngilizce

Page 458: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

458

Bu yüksek öğrenim türü çok başarılıdır ve Türk yükseköğretim sisteminde kendine bir yer edinmiştir. Yükseköğrenim görenlerin bu tür eğitime olan ilgileri artış gösterme eğilimindedir.

European Studies (MA Avrupa Çalışmaları) • Hamburg Üniversitesi & Antalya Akdeniz Üniversitesi (AKD) • Avrupa çalışmaları (siyaset, iktisat ve hukuk bilimleri) • Mezuniyet türü: Yüksek lisans (Master of Arts) • Öğrenim süresi: 4 dönem [Program sonlandırılmıştır] IMAT - International Material Flow Management (MA Uluslararası

Madde Akım Yönetimi) • Trier Meslek Yüksekokulu & Antalya Akdeniz Üniversitesi

(AKD) • Uluslararası madde akım yönetimi (International Material

Flow Management) (IMAT) ağırlıklı olarak: çevre ekonomi-si/çevre hukuku, malzeme akışı yönetimi, yenilenebilir enerji-ler

• Mezuniyet türü: Türk Alman mühendislik yüksek lisansı (M.Eng.)

• Öğrenim süresi: 2 yıl • Öğrenim dili: İngilizce Program Türk yükseköğrenim uygulamalarıyla uyumlaştırılmış

olup öğrenci kayıtlarında belirli bir artış gözlenmiştir. Bu öğrenim diğer Türk üniversiteleri ile işbirliği içinde yürütülmektedir.

b. Uyumlu, Uluslararası Çift Diplomalı Öğrenim Türleri. Al-

manca-Türkçe Yüksek Öğrenim Türleri Federal Eğitim ve Araştırma Bakalığı kaynaklarıyla desteklenen

universite ve meslek yüksekokullarındaki “uyumlu, uluslararası çift diplomalı” öğrenim türleri, kısmen Almanya’daki kısmen de yabancı ülkelerdeki üniversite ve meslek yüksekokulları mezuniyetlerine aynı anda ulaştıracak biçimde, bir başka deyişle “joint degree” (ortak diplo-

Page 459: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

459

ma) veya “double degree” (çift diploma) olarak tasarlanmıştır. Bir yılı hazırlık olmak üzere dört yıla kadar deneme ve üç yıla kadar da konso-lidasyon süreçleri olmak üzere toplam üç aşamada değerlendirilebilecek destekleme programı en fazla sekiz yıl sürebilir. Bu program üniversite-lerdeki ve meslek yüksekokullarındaki tüm bölümlere açıktır. Şu an itibariyle desteklenen öğrenim türleri yaklaşık beheri üçte bir oranında olmak üzere Hukuk, Ekonomi ve Sosyal Bilimler; Dil ve Kültür Bilimleri ile nitekim Mühendislik Bilimleri kapsamında bulunmaktadır. Aşağıda belirtilen Almanca-Türkçe öğrenim dalları desteklenmektedir:

Master of Arts in European Studies (Avrupa Çalışmalarında Yüksek

Lisans) • Viadrina Avrupa Üniversitesi – İstanbul Bilgi Üniversitesi • Mezuniyet türü: Yüksek lisans (Master of Arts) • Öğrenim süresi: 4 dönem • Öğrenim dili: İngilizce İlk 2 dönem yurt içinde (Almanya veya Türkiye), üçüncü ve terci-

he bağlı olarak dördüncü dönem yurt dışında • Staj Türk ve Alman Ekonomi Hukuku Yüksek Lisans Programı • Köln Üniversitesi – İstanbul Bilgi Üniversitesi • Mezuniyet türü: Hukuk Yüksek Lisansı (Master of Laws -

LLM) • Öğrenim Dilleri: Almanca, Türkçe, İngilizce Hukuk Bilimleri Lisans Programı • Köln Üniversitesi- İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi • Mezuniyet türü: Hukuk Lisansı (Master of Laws) (LLB) • Öğrenim süresi: 4 yıl (1. ve 2. yıl Köln’de, 3. ve 4. yıl İstan-

bul’da) • Öğrenim Dili: İngilizce Intercultural/Transcultural Communication (Kültürlerarası İletişim

Master Programı) • Bremen Üniversitesi - İstanbul Kadir Has Üniversitesi

Page 460: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

460

• Mezuniyet türü: Yüksek Lisans (Master of Arts) • Öğrenim süresi: 2 yıl ( 2 sömester yurtiçinde, 2 dönem yurtdı-şında)

• Öğrenim dili: Almanca, İngilizce c. Yurtdışında Geçen Bir Yıl Dahil Dört Yıllık Lisans Öğrenimi

Sunmak Üzere Oluşturulan “Lisans Plus” Öğrenim Türü Bu program, Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı kaynaklarıy-

la, öğrenim süresini uzatmaksızın öğrencilerin bir yıllarını yurt dışında geçirdikleri, özel disiplinlerarası ve/veya mesleğe hazırlayan türden beceriler elde ettikleri dört yıllık lisans türlerini desteklemektedir. Bu yükseköğrenim türleri, öğrencinin anayurdunda ya da yurtdışında kazandığı akademik becerileri karne, diploma ya da aldığı herhangi bir mezuniyet belgesine teamüllere uygun biçimde ekletebilmesi du-rumunda onun lisans diploması almasını sağlayacaktır. Program ilk kez 2009 yılında öğrencilere sunulmuştur. 2012/2013 kış sömesteri itibariyle toplam 65 proje bulunmaktadır, bunlardan dördü Türk-Alman tarzında projelerdir.

Sosyal Çalışmada Uluslararası Lisans • Berlin Alice Salomon Yüksekokulu – Ankara Hacettepe Üni-

versitesi International Business Administration Exchange • Berlin Hukuk ve Ekonomi Yüksek Okulu – İzmir Ege Üniversi-

tesi BSc. Şehir Planlama Lisansı • Weimar Üniversitesi – İstanbul Teknik Üniversitesi Kısmi Öğrenim Programı “Göç ve Küreselleşme” • Darmstadt Yüksekokulu – İstanbul Maltepe Üniversitesi

Page 461: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

461

d. Germanistik / Alman Dili ve Edebiyatı Bölümleri Ortaklıkları 1993 yılından bu yana Almanya Federal Dışişleri Bakanlığı tara-

fından desteklenen “Germanistik Enstitüleri Ortaklıkları” programı yurtdışında Alman dilinin teşvik edilmesinde kendini ispatlamış bir araçtır. Bölgesel ağırlık öncelikleri Orta ve Doğu Avrupa ile Rusya Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinde idi. Ancak program 2008 yılından sonra Asya, Latin Amerika ve Afrika ülkelerindeki projelerin de hizmetine sunulmuştur. Germanistik Bölümleri Ortaklıkları tara-fından sunulan bu program yerel Alman filolojilerini öğretim ve araş-tırma alanlarında desteklemeyi, yürütülmekte olan tartışmalara içerik-sel ya da yöntemsel bağlamda katılmayı hedefler. Kuruluşun bir başka amacı da bilimde yeni yetişen kuşağı desteklemektir. Burada ulaşıl-mak istenen, ileride yüksekokullarda dil öğretimi yapacak olan genç bilim insanlarının kendi başlarına dallarında eğitim ve araştırmada akademik yeterliliğe sahip olmalarını, yürütülmekte olan bilimsel tar-tışmalara içerik ve yöntem bağlamında katılabilecek düzeyde olmala-rını sağlamaktır. Bu hususlar dışında kürsü ve bölüm haricinde de kuruluşun varlığından söz ettirmeyi sağlamaya yönelik çabalarda bulunmak her daim önplandadır. Öte yandan salt dil öğretimi, hedef-leri arasında değildir bu programın. 2012’den bu yana Almanya ile Türkiye arasında enstitüler düzeyinde hayat bulan bilimsel iki ortaklık da keza desteklenmektedir:

• Hamburg Üniversitesi – İstanbul Üniversitesi • Saarland Üniversitesi – Ankara Üniversitesi e. İslam Dünyası ile Yüksekokul Bazında Diyalog Bu program kapsamında „İşbirliği Yoluyla Diyalog“ konsepti

uyarınca İslam’ın etkin olduğu ülkelerle kültürel ilintisi bulunan aka-demik ortaklık projeleri 2006 yılından bu yana Almanya Federal Dışiş-leri Bakanlığı kaynaklarından desteklenmektedir. Sözkonusu diyalog ortak bilimsel çıkarlar temelinde uzman işbirliği yoluyla olusturulup kalıcı olabilmesi için desteklenmektedir. Alman üniversitelerinin İslam dünyasındaki akademik paydaslarıyla tüm bölümlerde yürüttüğü ortak projeler desteklenmektedir. Öğrenciler ve genç bilim insanları değişim programlarıyla, örneğin düzenlenen yaz okulları, çalıştaylar

Page 462: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

462

ve konferanslar sırasında birbirleriyle hem mesleki hem de kişisel iliş-kiler kurma olanağı bulmaktadırlar. Sözkonusu projelerde ayrıca öyle bir zemin hazırlanmaya özen gösterilmektedir ki, bu zemin üzerinde özellikle, açıkça ya da “yanısıra” dinî veya genel kültüre ilişkin farklı-lıkları ya da ortak yanları saptayıp bunları işbirliği kapsamında değer-lendirmek üzere çaba sarfedilmektedir. Diyaloğun güçlendirilmesinin yanısıra yükseköğrenim modernize edilmeli, paydaş enstitüler bir ağda toplanmalı ve toplumların gelişimine katkı sağlayacak katılımla-rın önü açılmalıdır. Bu işbirliği kapsamıda Türkiye’den üç üniversite-nin sunduğu proje desteklenmektedir:

İklim Değişimi ve Sivil Güvenlik • İnşaat mühendisliği dalında Siegen Üniversitesi, Mısır’dan

Port Said Üniversitesi (Universty of Port Said) ve İsmailiye Sü-veyş Kanalı Üniversitesi (Suez Canal University in Ismailia), Türkiye’den İstanbul Teknik Üniversitesi (Technical University of İstanbul) ve İstanbul Yıldız Üniversitesi (Yıldız University of İstanbul) arasında yürütülen ortak proje. Bu pro-jenin amacı, iklim değişikliğinin jeoite, yani toprak, taş ve ye-raltı suyuna yaptığı etkileri, uluslararası bilimsel bir ağ içinde araştırmaktır.

Sustainability in textile practice - Intercultural dialogue with traditional

symbols in contemporary design – (Tekstil Uygulamalarında Sürdürebilir-lik- Çağdaş Tasarımda Geleneksel Sembollerle Uluslararası Diyalog)

• İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi ile Flensburg Üniversitesi arasında tekstil tasarımı alanında yürütülen işbirliği projesi. Proje, tekstilde yüzey uygulaması üzerine odaklanıyor. Her yıl değişimli olarak İslam Dünyası’nda faaliyet gösteren ve tekstil uygulamalarının özellikle kadın elinden çıkmasını teşvik eden kooperatif ve vakıflarl a işbirliği anlaşmaları öngörülür.

Page 463: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

463

Akıllı Otomasyon Alanında Sanayi ve Araştırma Sektörlerinde İşbirli-ğinin Desteklenmesi İçin OWL-İstanbul Forumu

• Bu proje Ostwestfalen-Lippe (OWL) Üniversitesi ile İstan-bul’daki Marmara Üniversitesi arasında elektroteknik alanında ilk aşamadadır ve sanayi ile akıllı otomasyon alanının araştı-rılması arasında işbirliğini desteklemek için uzun vadeli aktif görev üstlenecek OWL-İstanbul Forumu’nun kurulmasını he-defleyen hazırlık önlemlerini hedeflemektedir.

7. Sonuc ve İşbirliğine Dair Diğer Konular

Türkiye’de üniversite öğrencisi sayısı sürekli artış eğilimindedir ve yurtdışında staj, hizmet içi eğitim ve yüksek öğrenim yoluyla kazanı-lan niteliklerle daha iyi meslek edinme şansı olduğu gözlenmektedir. Uluslararası öğrenim büyük itibar görmektedir ve bu yönde talep ol-dukça yoğundur. Öğrencilerin ve yüksekokulların bu yöndeki gerek-sinim ve beklentileri, yalnız ortak destek programlarının arzı ile karşı-lanabilir. DAAD bu yöndeki beklintilere hem bireysel hem de kurumsal destek olanaklarıyla katkıda bulunmaktadır. Türkiye’de üniversitelerin hızlı gelişimi gözönünde bulundurulduğunda gerek akademik bağlam-da gerekse meslekî öğretim ve öğretim sonrası alanlarda yeni yetişen öğretim elemanı ihtiyacı devam edecektir. Ancak halen görev yapmakta olan üniversite personelinin niteliği önceliklidir. Bunun için, örneğin yurtiçi ve yurtdışında doktora programlarına gerek vardır.

Yüksekokullardaki yapısal değişiklikler, her iki tarafta yetkinin ve hukuk çerçevesinin tam olarak bilinememesi, iletişimde eksikliği his-sedilen bireysel ve kurumsal süreklilik, ortaklık arayışında olan üni-versiteleri sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Konferanslar, top-lantılar ve ortak bilimsel aktiviteler yüksekokullara iletişim ağlarını çoğaltma ve yeni ortaklıkları hayata geçirme olanağı vermektedir. Bu anlamda „Türk-Alman Bilim Yılı“ yeni ortaklıklar kurmak için iyi bir fırsat ve araç olarak değerlendirilmelidir. DAAD’nin, Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı olanaklarıyla 30 ülkede paydaşlarıyla birlikte sunduğu programlar tarzında iki taraflı araştırma projeleri de kuşku-suz büyük ilgi görecektir (Proje Bazlı Personel Değişim Programları).

Page 464: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

464

Kaynakça

DAAD Jahresbericht 2011, https://www.daad.de/portrait/service/ publikationen/08978.de.html

DAAD Hochschulgründungen im Ausland - TDU, https://www.daad.de /hochschulen/hochschulprojekte-ausland/hochschulen-ausland/18495.de.html

DAAD Strategiepapier, https://www.daad.de/portrait/presse/pressemitte-ilungen/2013/23670.de.html

DAAD Stipendiendatenbank, https://www.daad.de/deutschland/stipendium /datenbank/de/12359-stipendien-finden/ DAAD: Der akademische Austausch mit der Türkei - Sachstand 2012, (Stand: Mai 2013)

Erasmus-Statistiken der Europäischen Kommission, http://ec.europa.eu /education/erasmus/doc920_en.htm

Hochschulrektorenkonferenz: Hochschulkompass; www. hochschulkompass. de

Page 465: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

465

Şekil-1: DAAD’nin hedefleri ve görevleri*

*Veriler 2013 Harcamaları

Şekil 2: DAAD Bütçesi*

*Rakamlar 2013 (Plan)

Page 466: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

466

Tab. 1: DAAD Bursları – Türkiye/Almanya toplam destek

Rapor yılı Türkiye’de destek alanlar

Almanya’da destek alanlar

destek alanlar

2011 635 301 936

2010 605 321 926

2009 717 268 985

2008 620 212 832

2007 677 223 900

2006 573 247 820

2005 567 427 994

2004 650 253 903

2003 862 276 1138

2002 662 152 814

2001 581 258 839

2000 526 250 776

1999 437 158 595

1998 472 315 787

1997 344 190 534

1996 466 167 633

1995 381 174 555

1994 358 155 513

1993 343 236 579

Page 467: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

467

Tab. 2: Türk öğrencileri, yüksek lisanslılar ve bilim adamları: 2012/2013 Akademik yılı

Program Baş vuran sayısı

Destek alan-lar

Yıllık burslar (Toplam) 183 54

-Öğrenim bursları TEV) s.u 134 40

- Araştırma bursları 44 14

- Musik 5 0

-Kısa araştırma bursları 23 8

Araştırma ikamet 36 11

Tekrar davet edilme 12 6

Üni.yaz kursları 160 63

Yoğun dil kursları 165 21

Toplam 579 163

Tab. 3: Özel program „Türk

Eğitim Vakfı TEV İnceleme Bursları“

2009 2010 2011 2012

Burs sayısı 32 35 40 39

DAAD’nin harcama-ları EUR 616.395,89 399.943,49 444.543,71 516.617,76

Page 468: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 469: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

469

YAZARLAR DİZİNİ Aslı AKÇAYÖZ Aslı Akçayöz, Lisans eğitimini Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Ulusla-rarası İlişkiler Bölümü’nde tamamladıktan sonra yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim Dalı'nda yapmıştır. Akçayöz, halen Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Uluslararası İşbirliği Daire Başkanlığı ve İkili ve Çoklu İlişkiler Müdürlüğü bünyesinde görev yapmaktadır.

[email protected] Prof. Dr. H. Seval AKGÜN Prof. Dr. Akgün, Halk Sağlığı Profesörü olan Dr. Seval Akgün, Başkent Üni-versitesi Tıp Fakültesi ve Oklahoma Üniversitesi Halk Sağlığı Okulunda öğre-tim üyesi olarak görev yapmaktadır. Epidemiyoloji, veri yönetimi, sağlık hiz-metlerinde ve eğitimde kalite ve akreditasyon, hasta güvenliği, hastalık yükü, toplum beslenmesi gibi pek çok alanda 25 yıldan fazla deneyime sahip olan Prof. Akgün aynı zamanda sağlık hizmetlerinde kalite alanında uzun yıllardır teorisyen ve uygulayıcı olarak çalışmaktadır. Prof. Akgün’ün yürüttüğü ulus-lararası işbirliği ve teknik destek çalışmaları, Sağlıkta Kalite ve Halk Sağlığı alanlarında bütüncül yaklaşımını yansıtmakta olup halk sağlığı ve sağlıkta kalite alanlarında pek çok genç araştırmacıyı eğitmiş, motive etmiş ve destek-lemiştir. Halen Başkent Üniversitesine bağlı tüm sağlık kuruluşları ve eğitim kurulları Kalite Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.

[email protected] Hartwig BACKENHAUS Hartwig Backenhaus, akşam okulunda felsefe ve Almanca öğretmeni, Ham-burg Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Pastacı eğitimini aldıktan sonra Hamburg ve Philadelphia’da felsefe ve pedagoji öğrenimi gör-müştür. Hamburg Öğretmen Eğitimi Eyalet Enstitüsünde Hamburg Dil Deste-

Page 470: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

470

ği Konsepti geliştirme projesine katılmıştır. Öğretmenler, öğrenciler ve üni-versite öğrencileri ile birlikte on yıldan uzun bir süredir dil bilinci ve iletişimin yoğunlaştırılması için çeşitlilik eğitimi yürütmektedir. Çok dilli öğrencileri, onda Türkiye’ye karşı ilgi uyandırmışlardır. Türkiye’deki Almanca dersi ile ilgili ilk izlenimini Ankara Goethe Enstitüsünün Almanca “Yollarda” projesi-nin stajyeri olarak edinmiştir. Türkçe bilmemekle birlikte Almancayı kendi yerel şivesi ile konuşmaktadır.

[email protected] Doç. Dr. Coşkun BAKAR Dr. Bakar, 1998 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde lisans programını tamamlamıştır. Uzmanlığını yine Gazi Üniversitesi'nde, Halk Sağlığı Anabilim Dalı'nda, 2003 yılında almıştır. Balıkesir İli Susurluk İlçesi Ana Çocuk Sağlığı Aile Planlaması Merkezi ve Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana-bilim Dalı'nda görev yapmış olan Doç. Dr. Coşkun Bakar, halen Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı'nda çalışma-larını sürdürmektedir.

[email protected] Prof. Dr. Canan BALKIR Prof. Dr. Balkır, lisans öğrenimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde1972 yılında tamamlayan Bal-kır, 1975 yılında Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi’nde Kuru İncir İhracatının Türkiye Ekonomisine Katkısı konulu yüksek lisans tezi ile tamamlamıştır. Doktora eğitimini Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde 1978 yılında tamamlamış; 1982 yılında yardımcı doçent, 84 yılında doçent ve 1990’da profesör olmuştur. Halen Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğretim üye-sidir. Alanında birçok bilimsel çalışmaya imza atmış olan Balkır, 2010 yılında TÜBA Üniversite Ders Kitapları ödülüne layık görülmüştür.

[email protected] Jan BASCHE Jan Basche, 1970 yılında Weimar’da doğmuştur. Psikoloji, sosyoloji ve işletme öğrenimi görmüştür. Entegrasyon yardımı ve gençlere verilen sosyal yardım kuruluşlarında çalışmıştır. Çok sayıda bakım ve psiko-sosyal yardım kurulu-şunun yöneticiliğini yapmıştır. Temel faaliyet ve araştırma alanı göç ve psiki-yatridir.

[email protected]

Page 471: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

471

Prof. Dr. Ayla BAYIK TEMEL Prof. Dr. Bayık Temel, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu’na 1979 yı-lında asistan olarak başladı. Doktora öğrenimini Ege üniversitesi Toplum Sağlığı Enstitüsü Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalında 1983 yılında tamamladı. 1986 yılında yardımcı doçent, 1987 yılında doçent, 1995 yılında profesör ünvanı aldı. Araştırma istatistik, halk sağlığı hemşireliği, okul sağlığı ve iş sağlığı hemşireliği derslerini lisans ve lisansüstü programlarda vermek-tedir. Ege Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezinde yönetim kurulu üyesi (1997-2005), Ege üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu’ yönetim kurulu üyesi (1996- devam ediyor) olarak çalıştı. Hemşirelikte Öğre-tim ABD Başkanlığı (1993- 1996) ve Halk sağlığı Hemşireliği ABD Başkanlıkla-rı (1996-2011) yürüttü. Kültürlerararası bakım, okul sağlığı hemşireliği, kadın sağlığı, yaşlı bakım hizmetleri, hemşirelikte öğretim, hemşirelikte akreditas-yon, araştırma kullanımı ve küreselleşme üzerinde çalıştığı ilgi alanlarından bazılarıdır. Prof. Dr. Ayla Bayık Temel’in 150 den fazla ulusal/uluslararası araştırma makalesi bulunmaktadır.

[email protected] Nelli BÖHM Nelli Böhm, Berlin Alice Salomon Yüksek Okulu’nda „Uluslar Ötesi Sosyal Çalışma ve Sosyal Gelişme – Bir Uluslar Ötesi Sosyal Çalışma için Etkinlik Yetileri“ odaklı sosyal hizmet öğrenimi görmüştür. Burada anılan teoriyi pra-tikte denemek üzere 2009 yılında Sank Petersburg’ta sokak çocukları sirkinde dört aylık bir staj önermiştir. Antje Brunßen ile ortak olarak kaleme aldığı lisans tezinin konusu, Alanya’daki Alman göçmenlerin uluslar ötesi sosyal ağlarıdır. Böhm ve Brunßen bu çalışmaları için Berlin Alice Salomon Yüksek Okulu’nun lisans tezindeki uluslararası angajman ödülünü almışlardır. Lisans öğreniminden sonra (bitirme tarihi Mart 2010) „Sosyal Hizmet ve Pedagojide Uygulamalı Araştırma“ konulu yüksek lisans öğrenimine başlamıştır. Böhm’ün yüksek lisans tez konusu, „Alanya’daki Almanlar, yaşlılıkta uluslar arası hareketlilik“.Öğreniminin tamamlanmasından beri okul dışı çocuk ve gençlik çalışmasında eğitim raportörü olarak çalışmaktadır.

[email protected] Prof. Dr. Theda BORDE Prof. Borde (MPH), 2010 yılından beri Berlin Alice Salomon Yüksek Okulu’nda (ASH Berlin) rektör, 2004 yılından beri ASH Berlin’de Sosyal Tıp/ Sosyal Ça-

Page 472: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

472

lışmanın Tıp Sosyolojik Temelleri kürsüsünde profesör olarak çalışmaktadır. Prof. Borde, Siyaset Bilimi ve Sağlık Bilimleri alanında öğrenimini görmüş, Halk Sağlığı alanında doktora yapmıştır. Uzun Yıllar, Berlin Kadın Göçmenler İçin Uluslararası Eğitim ve Danışmanlık Merkezi’nde çeşitli alanlarda ve Ber-lin Charité Üniversitesi’ndeki araştırma projelerinde asistan olarak çalışmıştır. Temel araştırma konuları şunlardır: Göç ve sağlık, bakım araştırması, sağlık koruma, çeşitlilik, sağlık ve sosyal çalışma.

[email protected] Dr. Ljudmila BORISENKO Dr. Borissenko, biyoloji yüksek lisansını Saint-Petersburg Üniversitesi’nden (Rusya) ve doktorasını Göttingen Üniversitesi’nden almıştır. Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde ve Berlin Charité Üniversite Kliniği’nde araştırma görevlisi olarak çalışmıştır. 2009 Charité’deki çalışmaları sırasında Berlin Tek-nik Üniversitesi’nde bilimsel pazarlama dalında yüksek lisansını tamamlamış ve o zamandan beri Vakıf ve Araştırma Birliği’ pearls’de (Potsdam Research Network) araştırma destekleme programları ve uluslararasılaştırma konula-rında raportör ve İstanbul’daki Türk-Alman Üniversitesi Doğa Bilimleri Fakül-tesinde (DTU) koordinatör olarak çalışmaktadır. Çalışma konuları şunlardır: Araştırma destekleme programları/fundraising, araştırma, sanayi ve politika-lar arasında ağ kurulması, uluslararası proje bağlantılarının kurulması ve sonuçlandırılması. Dr. Ljudmila Borisenko özellikle Türkiye, Rusya, Afrika, Latin Amerika, İskandinavya ve Baltık ülkelerini içeren çok sayıda projeyi başlatmış ve bunlara katılmıştır.

[email protected] Tilman BRAND Tilman Brand, Sosyolog ve Leibniz Önleme Araştırması ve Epidemiyoloji Enstitüsünde (Leibniz-Institut für Präventionsforschung und Epidemiologie – BIPS) sosyal epidemiyoloji uzmanlar grubu başkanıdır. Temel araştırma alan-ları, sağlık ve sosyal eşitsizlik ve önleyici programların değerlendirilmesi.

[email protected] Dr. Jürgen BRECKENKAMP Dr. Breckenkamp, MPH, MSc., sağlık araştırmacısı ve epidemiyolog. 1994 yılından beri Bielefeld Üniversitesi’nde çalışmaktadır. 2004 yılından beri Sağlık Bilimleri Fakültesi Epidemiyoloji ve Uluslararası Halk Sağlığı Bölümü’nde araştırmacı olarak ve diğer çalışmalarının yanı sıra „Göç ve Kültürleşme Sü-

Page 473: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

473

reçlerinin Gebelik ve Doğuma Etkisi: Göçmen Kadınların ve Alman Kadınların Karşılaştırmalı Gebelik Verileri“ konulu DFG Projesinde görev yapmaktadır.

[email protected] Silke BRENNE Silke Brenne, MPH, 1971 yılında doğmuştur, sağlık bilimcisidir, sosyal hizmet uzmanı/sosyal pedagog (FH) ve diplomalı hemşiredir. 2010 ile 2013 yılları arasında Berlin Charité Üniversite Tıp Bilimleri’nde „Göç Ve Kültürleşme Süreçlerinin Gebelik ve Doğuma Etkisi: Göçmen Kadınların ve Alman Kadın-ların Karşılaştırmalı Gebelik Verileri“ DFG projesinde araştırmacı ve proje koordinatörü olarak çalışmaktadır. Silke Brenne, 2012 yılından beri Bielefeld Üniversitesi’nde doktora yapmaktadır, Berlin Alice Salomon Yüksek Oku-lu’nda Alice Salomon bursiyeridir. Diğer mesleki etkinlikleri: Ayakta ve yatılı tedavi sağlık kuruluşlarında ve Guatemala ile kalkınma işbirliğinde (2002/2003) sosyal hizmet uzmanı/sosyal pedagog.

[email protected] Halil CAN Halil Can, siyaset bilimcisidir ve halen Berlin Humboldt Üniversitesi Avrupa Etnoloji Enstitüsü’nde Türkiye-Almanya uluslararası göç bağlamında çok nesilli göçmen ailelerinde kimlik oluşum süreçleri ve güçlendirme stratejileri konusunda doktora yapmaktadır. Halen Berlin Alice Salomon Yüksek Oku-lu’nda öğretim görevlisi, yazar, güçlendirme danışmanı ve eğitim sorumlusu olarak çalışmaktadır.

[email protected] Aslı TOPAL CEVAHİR Aslı Topal, Cevahir 1985 yılında doğmuştur. Düsseldorf Heinrich Heine Üni-versitesi’nde ve Robert Schumann Müzik Yüksek Okulu’nda modern ve çağ-daş tarih, iktisat tarihi ve müzik bilimleri öğrenimi görmüştür (bitirme tarihi M.A. 2009). Tıp Tarihi Enstitüsü’nde 2008-2009 yıllarında kısmi zamanlı öğ-renci, daha sonra 2010 ortasına kadar yardımcı araştırmacı olarak çalışmıştır. 2010-2013 arası Hans-Böckler Vakfı’nın doktora bursiyeri olmuştur. Düsseldorf’ta doktora öğrenimi, Bochum Ruhr-Üniversitesi’nde sosyal bilim-ler bölümünde lisans üstü öğrenim görmüştür. Topal Cevahir, 2013 ortasından beri ülke çapındaki “Yerel Eğitim Ortamları” projesinde eyalet başkenti Düsseldorf’un gençlik çevresi raportörü olarak çalışmaktadır. Temel araştırma

Page 474: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

474

konuları: Türkiye’den Federal Almanya’ya gelen kadın göçmenlerin sağlık koşullarının disiplinler arası tartışma temelindeki tarihsel gelişimi (Danışman Prof. Vögele).

[email protected] Servet ÇINAR Servet Çınar, 1984 yılında İstanbul’da doğdu. İlköğretim ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini, 2006 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Alman Dili Eğitimi bölümünde tamamladı. 2010 yılında aynı üniversitede Alman Dili ve Edebiyatı Eğitimi alanında yüksek lisansını bitirdi. 2008-2010 yılları arasında Çanakkale’nin Almanya’daki kardeş kenti Osnabrück’te kent elçiliği yaparak Çanakkale’yi temsil etti. 2010 yılında Trak-ya Üniversitesi’nde Almanca Okutmanı olarak çalışmaya başladı. 2011 yılında Trakya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora eğitimine başla-dı. Halen Trakya Üniversitesi’nde çalışmakta ve doktora tezini yazmaktadır.

[email protected] Prof. Dr. Matthias DAVID Prof. David, 1961 yılında doğmuştur. 1989 yılında Berlin Humboldt Üniversi-tesi’nde devlet sınavlarını vererek tıp diplomasını ve Approbation almıştır. Aynı yıl ihtisasını yapmıştır (Dr. Med.). Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı, Charité/CVK jinekoloji kliniğinde başhekim; 2001 yılında Dadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nde doçentliğini almıştır; 2010 yılından beri yardımcı do-çenttir. Çok sayıdaki yayınlarıyla birlikte temel araştırma konuları bakım araş-tırması/göç, psikosomatik, tıp tarihi ve miyom terapisi klinik çalışmalarıdır.

[email protected] Fırat DENKLİ Fırat Denkli, Hamburg Üniversitesinde biyoloji, felsefe ve eğitim bilimleri öğrenimi görmekte ve gece okulunda Almanca etüd öğretmeni olarak çalış-maktadır. Orta öğreniminden beri Göçmenlerin Kültürel Medya İletişim Mer-kezi’nde (MIG-Zentrum Hamburg e.V.) gönüllü olarak çalışmaktadır ve halen MIG-Zentrum e.V. başkanı ve genel sekreterdir. Kültürlerarası İletişim ve Eğitim Derneği’nde (Verikom e.V.) ikinci Dil olarak Almanca için rehber eği-timi almıştır. Hem Türkçeden Almancaya hem de Almancadan Türkçeye çevi-riler yapmaktadır. Hamburg Üniversitesinde dil öğrenme platformu Agora’da yönetici olarak çalışmaktadır. Rasyonel argümantasyon ve entelektüel esenlik derneğinin felsefi uygulamasının kurucularındandır. Burada felsefenin çeşitli

Page 475: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

475

konularına yönelik haftalık seminerler ve paneller düzenlemekte ve yönetmek-tedir.

[email protected] Wiebke DRESCHER Wiebke Drescher, Bonn Friedrich-Wilhelms Üniversitesi Avrupa Entegrasyon Araştırmaları Merkezi’ndeki (ZEI) „Master of European Studies“ lisansüstü programında araştırma görevlisi ve program koordinatörü olarak çalışmakta-dır. Daha önce Bonn ve Kopenhag (Danimarka) Üniversiteleri’nde siyaset bilimi, Amerikanistik ve kamu hukuku öğrenimi görmüştür. 2008 yılından beri ZEI’de çalışmaktadır ve orada lisansüstü programı çalışmaları yanında Avrupa-Akdeniz ortaklığı alanındaki projelerinin sorumlusudur.

[email protected] Yrd. Doç. Dr. Elif DURUKAN Dr. Durukan, 1975 Yılı’nda Ankara’da doğdu. Tıp eğitimini Gazi Üniversitesi Tıp Fakülte’sinde tamamladıktan sonra aynı üniversitede Halk Sağlığı dokto-ra’sını yaptı. 2007 yılından bu yana Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda görev yapmaktadır.

[email protected] Safiye ERGÜN Safiye Ergün, 1969 yılında Samsun’da doğmuştur ve 1987’den beri Berlin’de yaşamaktadır. Geriatrik hemşire eğitimi görmüştür, Diakonie ve Caritas’ta çalışmaktadır, 2009 yılında PDL kalifikasyonunu tamamlamıştır, 2010 yılından beri göçmen kökenli bakıma muhtaç yalıtılmış yaşayan kişiler konusunda uzmanlaşmış bir profile sahip Berlin’deki bakım merkezi Dosteli’nin işletme müdürüdür. 2013 yılında Frankfurt a.M.’de bir şube ve Samsun’da bir bakım merkezi açmıştır.

[email protected] Doç. Dr. Erol ESEN Dr. Esen, 1990 yılına kadar Bonn Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi, Sosyoloji ve Kalkınma Politikası dallarında doktora öğrenimini tamamladıktan sonra uzun yıllar Berlin'de yaşamıştır. 1990-2000 yılları arasında yetişkin eğitimi alanında çalışıp AB tarafından da desteklenen çeşitli araştırma projelerinin geliştirilmesi ve uygulamasına katılmıştır. AB Komisyon Temsilciliği ve Federal Parlamen-to’da staj, Federal Çalışma ve Sosyal Bakanlığı ve Friedrich Ebert Vakfı’nda

Page 476: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

476

proje ve eğitim danışmanlığı yapmıştır. 1995-1998 yılları arasında “Arbeit und Leben Brandenburg" Eyalet Kuruluşu’nun Genel Sekreterliğini yapmıştır. 2000 yılından beri Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesidir. Ayrıca 2003 yılından beri faaliyetlerini sürdüren Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merke-zi’nin (AKVAM) kurucu Müdürü’dür.

[email protected] PD Dr. habil. Natalia GAGARINA Dr. Gagarina, Genel Dilbilim Merkezi’ndeki (Zentrum für Allgemeines Sprachwissenschaft - ZAS) çok dillilik araştırma alanının koordine etmektedir. Dil edinimi üzerine birkaç kitabın ve Rus-Alman iki dilli çocukların dil teşvik programının FREPY yazarı ve yayıncısı, SRUK’nin (Çok Dilli Çocuklar için Rusça Dil Testi) ve 28 dile adapte edilen MAIN’nin (Multilingual Assessment Instrument for Narratives) ilk yazarıdır. Natalia Gagarina 2011 yılında ZAS Direktörü Prof. M. Krifka’nın desteği ile çok dillilik için Disiplinler Arası Birli-ği (BIVEM) kurmuştur. BIVEM Berlin Senatosu tarafından finanse edilmekte ve araştırma ile uygulamayı bir araya getirmektedir. Gagarina, 2013 yılında COST Aktion IS1306 New Speakers in a Multilingual Europe: Opportunities and Challenges’de yönetim kurulu temsilcisi olarak atanmıştır.

[email protected] Anselm GEIGER Anselm Geiger, 2008 yılında Freiburg Albert-Ludwig Üniversitesinde kimya-ger yüksek lisansını yapmıştır ve 2013 yılı başına kadar Martinsried Max-Planck nörobiyoloji Enstitüsünde genetik kodlu kalsiyum biyosensörler konu-lu doktora tezi üzerinde çalışmıştır. Bilimsel çalışmaları çerçevesinde Bologna Üniversitesinde, Jülich Araştırma Merkezinde ve Hamburg’taki Alman Elekt-ron Sinkrotron’da (DESY) araştırmalar yapmıştır. 2010 yılından beri Münih uluslar arası orkestrasında iletişim ve pazarlama, sponsorluk ve dernek çalış-maları alanında sorumludur. Anselm Geiger Alman-Türk bilimsel işbirliği proje geliştirme çerçevesinde pearls (Potsdam Research Network) için çalış-makta ve bir AB teşvik projesi çerçevesinde „Potsdam/Brandenburg Bilim Merkezi için multitouch-terminal “ projesini koordine etmektedir.

[email protected]

Page 477: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

477

Dr. Meltem GÖBEN Dr. Göben, İstanbul Alman Lisesinde 1983 yılında orta öğrenimi tamamlandık-tan sonra İstanbul Üniversitesinde 1987 yılına kadar hukuk okumuştur. Yük-sek öğrenimini tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi’ne geçmiştir ve orada araştırma görevlisi olarak çalışmıştır. 1989 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde sorumluluk hukuku konulu teziyle yüksek li-sansını tamamlamıştır. Daha sonra bilimsel çalışmalarını Göttingen Georg-August Üniversitesi Tıp ve İlaç Hukuku Enstitüsü’nde sürdürmüştür. Muka-yeseli hukuk ve sorumluluk hukuku konulu tezi ile gen teknolojisi hukuku alanında doktorasını yapmıştır. 2003 – 2008 yılları arasında Hamburg senatosu yönetiminde yönetici hukukçu olarak çalışmıştır. 2005 yılında „Kısa dönem uzman “ olarak BMBF adına Türkiye’deki yüksek öğrenim konusunu araştır-mıştır. 2008 yılında Bonn Alman Akademik Değişim Servisinde (DAAD) “Türk-Alman Üniversitesi” projesinde raportör görevini üstlenmiştir. 2011 yılından beri burada “Türkiye Projeleri ve Türk-Alman Üniversitesi” bölümü-nü yönetmektedir.

[email protected] Dr. Insa GÜLZOW Dr. Gülzow, 1967 yılında doğmuştur. Berlin Genel Dil Bilimi Merkezi’nde (Zentrum für Allgemeine Sprachwissenschaft – ZAS) araştırma görevlisi ve araştırma raportörüdür. Çocuklardaki dil gelişim süreçlerini incelemektedir ve Hamburg ve Jena Üniversitelerinde geçici öğretim görevlisi, Berlin Hür Üni-versitesi İngiliz Filolojisi Bölümü’nde misafir öğretim görevlisi olarak ders vermiştir. Çalışmalarının temel konuları, uygulamalı dilbilimi ve bilimsel iletişim süreçleridir. Bu çerçevede “Manevi Bilimler Yararlı mıdır?” adlı bir kitap yayınlamıştır ve 2009 yılından beri Ender Görülen Hastalıklar (Allianz für chronisch seltene Erkrankungen – ACHSE) kuruluşu ile işbirliği içinde için Eva Luise ve Horst Köhler Nadir Hastalıklar Araştırma Ödülü Programı’nı koordine etmektedir.

[email protected] Patrick HENFLER Patrik Henfler, Kehl Kamu Yönetimi Yüksek Okulu Avrupa Etütleri özel öğre-nimi bölümünden mezundur; lisans tezinde ifade özgürlüğü hakkı örneğinde, Avrupa Birliği’ne girme hedefi kapsamında Türkiye’deki insan hakları güven-cesi konusunu araştırmıştır. Ayrıca özellikle Avrupa entegrasyonu gibi diğer

Page 478: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

478

siyaset bilimi konuları ile ilgilenmektedir. Ulusal ve uluslararası düzlemde idarecilik konusunda zengin deneyime sahiptir.

[email protected]

Emel KAHRAMAN Emel Kahraman, 1981 yılında Antalya’da doğan Emel Kahraman, 2003 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölü-mü’nden lisans derecesini, 2013 yılında Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Yükseklisans programını tamamlamıştır. Kahraman halen Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında Doktora Programına devam etmektedir. 2005-2006 yılları arasında Antalya’daki AKEDAŞ Şirketi Maliye-Finans Bölümünde büro elemanı, 2006-2010 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Araştırmalar Merke-zi’nde (SAREM) Uluslararası İlişkiler Uzmanı olarak görev yapan Kahraman, 2010 yılından beridir Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ofisi’nde Uzman olarak çalışmaktadır.

[email protected] Doç. Dr. İrfan KALAYCI Dr. Kalaycı, Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı’nda Bilim Uzmanlığı ve Doktorasını tamamladı. Makro Eko-nomi bilim alanında ise Doçentlik derecesini aldı. 60’tan fazla bildiri ve maka-lesi bulunmaktadır. Editörlüğünü ve bölüm yazarlığını yaptığı 4 kitabı, 2 telif eseri ve çeşitli bilimsel eser yarışmalarında aldığı 11 tane ödülü vardır. Türki-ye Ekonomi Kurumu (TEK) Derneği’nin üyesidir. Akademik araştırma alanla-rını; iktisat politikası, yerel ekonomi, Avrupa Birliği ve dünya ekonomisi oluş-turmaktadır. Şiir ve deneme yazmaktır. Halen İnönü Üniversitesi İİBF öğretim üyesidir.

[email protected] Mehmet Nuri KAYA Mehmet Nur Kaya, öğrenimini Eskişehir Anadolu Üniversitesi Endüstri Mü-hendisliği bölümünde tamamladı. 1986-1994 yılları arasında Sümerbank'ın Teks-til Fabrikalarında muhtelif görevlerde bulundu. 1994 yılında başladığı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü'nde bugün Kurumsal Ar-Ge Destekleri Daire Başkan Vekili görevini yürütmektedir.

[email protected]

Page 479: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

479

Funda KLEIN-ELLINGHAUS Funda Klein-Ellinghaus, 1966 yılında Kilis’te doğmuştur. Orta öğrenimini sağlık ve çocuk bakımı ve meditasyon bölümünde tamamlamıştır. Yüksek öğrenimini Bremen Üniversitesinde hemşirelik ve halk sağlığı dalına yapmış-tır. Bremen Sağlık Dairesi sosyal pediatri bölümünde çocuk hemşireliği ve SOS Kinderdorf e.V’de sosyal pedagojik aile yardımı bölümünde pedagojik uzman olarak uzun yıllara dayanan deneyime sahiptir. Halen Leibnitz Önleme Araş-tırma ve Epidemiyoloji Enstitüsü’nde (Leibniz-Institut für Präventionsforschung und Epidemiologie – BIPS) Önleme ve Değerlendirme Bölümü Sosyal Epidemiyoloji Uzmanlar Grubunda çalışmaktadır. Temel et-kinlik alanları göçmen kökenlilerin sağlık bakımı ve önleyici önlemlerdir. Temel ilgi alanları, önleme araştırmasında nitelikli yöntemler ile çocuk ve aile sağlığıdır.

[email protected] Kenan KOLAT Kenan Kolat, 1959 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Y. Kenan Kolat, ilk, orta, ve lise öğrenimini İstanbul'da tamamladıktan sonra 1981 yılında İstanbul Tek-nik Üniversitesi Gemi İnşaatı Fakültesi'nden mezun oldu. 1994 yılında Berlin Teknik Üniversitesi Deniz Taşımacılığı bölümünü bitirdikten sonra HDB Ber-lin, İntegrationslife, Berlin Türk Veliler Birliği, Berlin-Brandenburg Türkiye Toplumu'nun da içinde bulunduğu kurumlarda danışmanlık ve genel sekre-terlik görevlerinde bulundu. 2012 yılından itibaren Kolat, Politika ve Strateji Danışmanlık Şirketi'nde görevini sürdürmekte olup, Almanya-Türk Toplumu Genel Başkanı olarak fahri görevini de devam ettirmektedir. Birçok yazılı yayını ve makalesi bulunmaktadır.

[email protected] Jonas KREBS Jonas Krebs, Potsdam Üniversitesi’nde biyokimya öğrenimi görmüştür. 2010 yılında orada tamamladığı doktorasında bitki kök hücrelerinin araştırılması ve bunların kök gelişimindeki rolü konusunu işlemiştir. Doktorasına paralel olarak EPE’yi (Entrepreneurial Postgraduate Education) tamamlamıştır. Nisan 2010’dan beri pearls’de (Potsdam Research Network) proje geliştirici ve proje koordinatörü olarak çalışmaktadır. Etkinliklerinin temel konuları araştırma ve geliştirme projeleri için uygun finansman ve tekliflerin araştırılması ile proje uygulaması da dahil araştırma ve geliştirme projeleri için uygun teşvik prog-ramlarının ve tekliflerin oluşturulmasıdır. Jonas Krebs çok sayıda ulusal ve

Page 480: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

480

uluslararası müşterek projenin öncülüğünü yapmış ve yurt içi ve yurt dışında çalıştaylar ve konferanslar organize etmiştir.

[email protected] Roman LIETZ Roman Lietz, Jena Üniversitesinde İspanyolca, kültürler arası ekonomik ileti-şim ve ekonomi öğrenimi görmüştür. 2008 yılından beri Berlin’de yaşamakta-dır ve proje sorumlusu ve kültürler arası eğitmen olanak çalışmaktadır. „En-tegrasyon pilot projelerinin uygulanması” konulu doktora tezi yazmıştır. Son olarak „Köprüleri kurma – Göç ülkesi Almanya’dan perspektifler“ içinde „Babylon Almanya – Çok Dilli Göç Toplumu İçin Çözümler “ makalesi yayın-lanmıştır (yayıncı Bertelsmann Vakfı).

[email protected] Sina MOTZEK Sina Motzek (doğ. 1986), Kassel Üniversitesi’nde doktorasını yapmaktadır. Köln Meslek Yüksek Okulunda Sosyal Çalışma Bölümü’ndeki lisans öğreni-minden sonra Bielefeld Meslek Yüksek Okulu’nda Uygulamalı Sosyal Bilimler dalında yüksek lisansını tamamlamıştır. Mesleki etkinlikleri çerçevesinde, 2011 yılında Türk kökenli depresif kadın göçmenlerin motivasyonunu sorgulayan ve nitelikli yöntemlerle Almanca ve Türkçe mülakat malzemesi toplayan ve bunları yorumlayan doktora tez konusu ortaya çıkmıştır. Üzerinde çalıştığı ve Almanya ve Türkiye’de çeşitli tartışmalarda işlediği temel konular, motivasyan, göç/ulus üstülük, çok dillilik/çeviri, psikolojik sağlık, sosyal des-tek, çeşitlilik/alanlar arasılık ve dindir. Sina Motzek 2012 yılından beri Hans-Böckler Vakfı’nın bursiyeridir ve Kassel’de yaşamaktadır.

[email protected] Prof. Dr. Burhan ÖZKAN Prof. Dr. Özkan, 1978-93 yılları arasında Lisans+Master’ını Atatürk Üniversite-si’nde Tarım Ekonomisi Bölümü’nde tamamlayan ÖZKAN, 88-93 yılları ara-sında Çukurova Üniversitesi’nde Tarım Ekonomisi Bölümü’nde doktora eği-timini tamamlamıştır. 1993-94 yılları arasında İngiltere’de Reading Üniversite-si’nde yine Tarım Ekonomisi Bölümü’nde Master eğitimi almıştır. Halen Ak-deniz Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan ÖZKAN, Akdeniz Üniversitesi’nde çeşitli idari birimlerde görev yapmıştır. Araştırmalarını ve çalışmalarını daha çok tarım ekonomisi üzerine odaklayan ÖZKAN’ın konu ile ilgili çok sayıda makalesi ve kitabı bulunmaktadır.

[email protected]

Page 481: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

481

Alexander RAEV Alexander Raev Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilen ve Uluslararası İşbirliği Kurumu (GIZ) tarafından yürütülen „Afganistan’da Yönetsel Eğitimi Güçlendirme“ projesinde danışman olarak çalışmaktadır. Daha önce Potsdam Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak İstanbul Türk-Alman Üniversitesi Fen Fakültesi’nin ve Berlin Humboldt Üniversitesi’nde öğrenci asistanı olarak sosyal bilimler Türk-Alman yüksek lisansının programının kurulmasına kat-kıda bulunmuştur. Stajını GIZ’de Filistin bölgesinde Doğu Kudüs Friedrich-Ebert Vakfında ve Ekonomik İşbirliği ve Gelişme Federal Bakanlığı’nda ta-mamlamıştır. Alexander Raev, Potsdam Üniversitesi’nde idari bilimlerde yük-sek lisansını ve Berlin Humboldt Üniversitesi’nde sosyal bilimlerde lisansını yapmıştır.

[email protected] Prof. Dr. med. Oliver RAZUM Prof. Dr. Razum, Hekim ve epidemiologisttir. Bielefeld Üniversitesinde Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanıdır. 2004 yılından beri burada AG 3 - Epidemiyoloji ve Uluslararası Kamu Sağlığı bölümünü yönetmektedir. Temel çalışma alanla-rı, özellikle sağlık üzerindeki küçük çaplı etkiler, göç ve sağlık olmak üzere sosyal eşitsizlik ve sağlıktır. 1989-92 arasında 2 yıl kırsal bölge tıp görevlisi olarak Zimbabwe’de hekim olarak çalışmıştır.

[email protected] Prof. Dr. Jochen REHBEIN Prof. Dr. Rehbein, Berlin ve Paris’te tıp, Alman dili ve edebiyatı, genel dilbilim ve felsefe öğrenimi görmüştür. Berlin Hür Üniversite’de ve Düsseldorf’ta (ge-nel dilbilimi) asistan olarak çalıştı. 1978 yılında Bochum Ruhr-Üniversitesi’nde, 1983-2006 Hamburg Üniversitesi’nde Alman Dilbilimi ve yabancı dil olarak Almanca bölümünde profesör oldu. 2007 yılından beri Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde - ODTÜ/METU (Ankara) profesördür. 1982 ve 1987 yıllarında Türkiye’de aylar süren saha araştırması; 1992 Viyana Üniversitesi Dilbilim Enstitüsü’nde konuk profesör, Kahire, Almaata/Kazakistan, Tartu/Estonya’da kısa süreli öğretim görevliliğinde bulunmuştur. 1999-2008 yılları arasında Hamburg Üniversitesi’nde Çok Dillilik Özel Araştırma Bölü-mü’nde proje başkanlığı (Japonca, Türkçe ve bilgisayar dili projeleri) yapmıştır. Prof. Rehbein’ın dile ait işlevsel pragmatik ve davranış teorisi, çok dillilik ve kültürler arası iletişim, kurum analizi, tartışma analizi, sınıf odası dili, Türk

Page 482: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

482

çocuklarının dili ve iletişimi, tıbbi iletişim, dilbilgisi, karşılaştırmalı uygulama (pragmatik) konusunda bilimsel çalışmaları bulunmaktadır.

[email protected] Clemens SCHWEIZER Clemens Schweizer, Kehl Kamu Yönetimi Yüksek Okulu Uluslararası İşbirliği Bölümü’nde akademik görevlidir ve özellikle Batı Afrika’daki Mali yerel yöne-timi eğitim kapasitesi artırma projesinde çalışmaktadır. Ludwigsburg ve Kehl Yüksek Okulları’ndaki Avrupa Kamu Yönetimi Master öğrenimini (bitirme tarihi 2012) çerçevesinde Avrupa entegrasyon süreci alanında kapsamlı bilgiler edinmiştir. Ayrıca Avrupa ve Afrika yönetimleri hakkında çok zengin çalışma deneyimlerine sahiptir. Son olarak Strasburg-Kehl sınırlar ötesi işbirliği „Euro-Enstitüsü“’nde proje koordinatörü olarak çalışmıştır.

[email protected] Sarina STRUMPEN Sarina Strumpen, Vechta Üniversitesinde gerontoloji öğrenimi görmüştür. Öğrenimini tamamladıktan sonra Türkiye’de huzur evlerinde çalışmıştır. 2009 yılından beri Rostock Üniversitesi’nde bireyin ve toplumun yaşlanması bölü-münde Türk kökenli ülkelerine gidip gelen yaşlı göçmenlerin yaşlanma dü-şünceleri ve bakım beklentileri konulu doktorasını yapmaktadır. Bunun için birçok kez Türkiye’de bulunmuştur. Halen Jena Ernst-Abbe Yüksek Oku-lu’nda bunaklık bakımında ortak refah üretimi konulu bir araştırma projesin-de çalışmaktadır.

[email protected] Prof. Dr. İlhan TOMANBAY Prof. Dr. Tomanbay, 1971 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi’nden mezun olan TOMANBAY, 1973 yılında Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden öğretmenlik sertifikasını almıştır. Sekiz yıl Genel-İş Sendikasında eğitim uz-manı olarak çalışmış, 1974-75 yılları arasında F. Almanya’da sendikacılık eği-timi ve yurtdışındaki işçilerimiz üzerine uygulamalı çalışmalar yapmıştır. 1976-77 yılları arasında Sosyal Hizmetler Uzmanları Derneği Ankara Şubesi başkanlığı yapan TOMANBAY, 78-79 yıllarında genel başkanlık yapmıştır. 1981 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyal Politika Bö-lümü’nde yüksek lisansını, 1990 yılında Berlin Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Sosyal Eğitim ve Sosyal Çalışma Bölümünde doktorasını tamamladı. 1991 yılında Türkiye’ye dönerek Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu’nda çalışmaya başladı. 1995 yılında doçentlik kadrosunu, 1999

Page 483: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

483

yılında da profesörlük kadrosunu aldı. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

[email protected] Dirk TRÖNDLE Dirk Tröndle, İstanbul, Münih ve Kanstanz’da Yakın Doğu tarihi ve kültürü, Türkoloji, siyaset bilimi ve ekonomi öğrenimi görmüştür. 15 yıldan uzun bir süredir Türkiye’de yaşamaktadır ve Konrad-Adenauer Vakfı’nda, son olarak da Ankara’daki Almanya Büyükelçiliği’nde ekonomik işbirliği, çevre, araştır-ma ve teknoloji konusunda raportör olarak çalışmıştır.

[email protected] Doç. Dr. Fahri TÜRK Dr. Türk, 1969 yılında Sivas’ta dünyaya gelen Fahri Türk, orta öğrenimini Gürün Lisesinde tamamladıktan sonra Federal Almanya’ya giderek Berlin Hür Üniversitesinde siyaset bilimi alanında lisans ve yüksek lisans eğitimi almıştır. Daha sonra aynı üniversitede „Alman silah sanayiinin 1871 ve 1914 yılları asındaki Türkiye ticareti – Krupp Fabrikası, Mavzer Silah Fabrikası, Alman Silah ve Barut Fabrikaları - Türk-Alman İlişkilerine Katkı“ adlı teziyle 20 Temmuz 2006 tarihinde siyaset bilimi alanında doktora unvanı almıştır. Öğre-nimi ve doktora döneminde Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve İngiltere’de araştırma ve staj amaçlı akademik faaliyetlerde bulunan Fahri Türk, 14 Mayıs 2007’den bu yana Trakya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğre-tim üyesi olarak çalışmaktadır. Elektronik Siyaset Bilimi Araştırmaları Dergi-si’nin kurucusu ve baş-editörü olan Türk’ün çeşitli ulusal ve uluslararası der-gilerde Türk dış politikası, Orta Asya ve Türk-Alman İlişkileri konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi ve kitabı bulunmaktadır.

[email protected] Pınar TUZCU Pınar Tuzcu, 16 Nisan 1983 yılında Erzurum, Türkiye’de dünyaya geldi. 2008 yılında Kocaeli Universitesi Siyaset ve Sosyal Bilimler Fakültesi’de master tezini tamamlayan Tuzcu, 2009 Ekim ayında Kassel Üniversitesi’nin Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde Almanya’daki Türk göçmenlerin üçüncü kuşak gençleri üzerine doktora tezini yazmaya başladı. Tuzcu’nun

Page 484: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

484

doktora tezi 2010 yılda Rosa Luxemburg Vakfı tarafından üç senelik BMBF (Eğitim ve Araştırma Bakanlığı) bursu ile ödüllendirildi. Tuzcu doktora tezinin kapsamı dahilinde Kassel Universitesi’ndeki Türk kökenli öğrenciler arasında iki yıl boyunca alan çalışması gerçekleştirdi. Halen Kassel Üniversitesi’nde doktorasına devam etmekte olan Tuzcu, sosyoloji bölümünde göç, cinsiyet ve kültür-ötesicilik alanlarında çeşitli dersler vermektedir.

[email protected] Christian WILHELM Christian Wilhelm, 2008 yılından beri Berlin Humboldt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde uluslararası yüksek lisans programları yöneticisidir. Denetlediği programlarda Alman-Türk GeTMA programı (Sosyal bilimler Türkçe-Almanca yüksek lisans programı) yanında iki Avrupa-Atlantik ötesi yüksek lisans programı (Euromasters und TransAtlantic Masters) ve bir Al-man-Fransız hükümet programı (MEGA - Master of European Governance and Administration) bulunmaktadır. Berlin Humboldt Üniversitesi’nde sosyal bilimler ve King’s College London’da Avrupa Etütleri öğrenimi görmüştür. İlgilendiği araştırma konuları siyaset teorisi, Alman politika ve toplumu, sür-dürülebilirlik politikası ve çeşitlilik politikasıdır.

[email protected] Prof. Dr. Osman YALDIZ Prof. Dr. Yaldız, 05.01.1960 yılında Konya’da doğdu. 1981 yılında Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümünden mezun oldu. 1982 yılında mezun olduğu bölüme araştırma görevlisi olarak atandı ve aynı yıl Yüksek lisans çalışmasını,1983-1987 yılları arasında Almanya Hohenheim Üniversitesi Tarım Tekniği Enstitüsünde doktora çalışmasını tamamladı. 1989 yılında Dr. Öğretim görevlisi olarak atandı. 1990 yılında Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümünde yardımcı doçent, 1995 yılında doçent, 2001 yılında profesör ünvanını aldı. 113 adet yerli ve yabancı dilde yazılmış makalesi ve 4 adet kitap yazarlığı bulunmaktadır. Farklı kurumlar-dan desteklenmiş 13 adet araştırma projesi yürütmüştür. Halen Akdeniz Üni-versitesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

[email protected]

Page 485: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

485

Prof. Dr. Hajo ZEEB Prof. Dr. Zeeb, Sağlık görevlisi olarak Namibya’ya gitmeden önce RWTH Aachen’da Dr. med. ihtisasını yapmış ve birkaç yıl Alman ve İngiliz klinikle-rinde hekim olarak çalışmıştır. Heidelberg Üniversitesinde kamu sağlığı konu-sunda yüksek lisansını tamamladıktan sonra Heidelberg Alman Kanser Araş-tırma Merkezi’nde (DKFZ) ve daha sonra Bielefeld Üniversitesi’nde çalışmış-tır. Dr. Hajo Zeeb 2006 yılında Mainz Üniversite Hastanesi Tıbbi Biyometri, Epidemiloji ve İnformatik (IMBEI) Enstitüsü’ne geçmeden önce Cenevre’deki dünya sağlık organizasyonu WHO’da kamu sağlığı ve çevre bölümünde ça-lışmıştır. Prof. Zeeb çeşitli meslek organizasyonunun (Uluslararası Epidemiyo-loji Derneği, Alman Epidemiyoli Birliği) üyesidir. Temel araştırma konuları kronik hastalıkların kanıta dayalı önlenmesi ve değerlendirilmesi ve göçmen-lerin sağlığına ilişkin epidemiyolojik araştırmadır. Prof. Zeeb iyonlaştırıcı radyasyona ait epidemiyolojik çalışmalarını daha ziyade önleme odaklı, örne-ğin ultraviyole ışınlarına karşı uygun koruma projelerine yöneltmektedir.

[email protected]

Page 486: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4
Page 487: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

487

KATKI VEREN KURUM ve KURULUŞLAR

• Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merkezi (AKVAM), Antalya

• Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Antalya • Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Antalya • Akdeniz Üniversitesi Sağlık, Kültür ve Spor Dairesi Başkanlığı,

Antalya • Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ofisi, Antalya • Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Antalya • Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD), Bonn • Almanya Federal Cumhuriyeti Başkonsolosluğu, İzmir • Almanya Federal Cumhuriyeti Eğitim ve Araştırma Bakanlığı, Berlin

ve Bonn • Almanya Federal Cumhuriyeti Konsolosluğu, Antalya • Almanya Federal Cumhuriyeti Türkiye Büyükelçiliği, Ankara • Almanya Türk Toplumu (TGD), Berlin • Başkent Üniversitesi, Ankara • Berlin Alice Salomon Yüksekokulu • Berlin Humboldt Üniversitesi • Bielefeld Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi • Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi • Charité - Universitätsmedizin Berlin • Coşkun Tercüme Müşavirlik ve Tic. Ltd. Şti., Ankara • Değişim Matbaa, Antalya • Deniz Tercüme, Antalya • Deutsche Gesellschaft für Internationale Zusammenarbeit (GIZ) • Devlet Opera ve Balesi, Antalya • Devlet Senfoni Orkestrası, Antalya • Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir • Dosteli GmbH, Berlin • Ege Üniversitesi, İzmir

Page 488: ARAŞTIRMA, ÖĞRETİM ve İŞBİRLİĞİ - Opus4

488

• Enterkon Enternasyonel Organizasyon Müşavirlik ve Ticaret A.Ş., İstanbul

• Ernst-Abbe-Fachhochschule Jena • Friedrich-Schiller-Üniversitesi, Jena • Fröbel e.V., Berlin • Genel Dil Araştırmaları Merkezi (ZAS), Berlin • Hacettepe Üniversitesi, Ankara • Hamburg Üniversitesi • Heinrich-Heine- Üniversitesi, Düsseldorf • ICF-Airports, Antalya • İnönü Üniversitesi, Malatya • Kamu Yönetimi Yüksekokulu, Kehl • Kassel Üniversitesi • Köln Üniversitesi • Leibnitz-Institut für Präventionsforschung und Epidemologie an der

Universität Bremen • Opera Bonn • Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Ankara • Potsdam Üniversitesi • Rheinisch Friedrich Wilhelms Üniversitesi Avrupa Araştırmaları

Merkezi (ZEI), Bonn • Siyasal Kitabevi, Ankara • T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı,

Ankara • T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ankara • T.C. Dışişleri Bakanlığı, Ankara • Trakya Üniversitesi, Edirne • Türk-Alman Üniversitesi (TDU), İstanbul • Türkiye Bilim ve Teknoloji Kurumu (TÜBİTAK), Ankara