Top Banner
DÜNYA KiTAPLARI 322 Seçki 8 Seçkisi Mehmet Rifat Yönetmeni Feridun Andaç Sanat Yönetmeni Fatih Dizi Editörü Gülay Türkmen Grafik Uygulama Duygu Kaplan ve Dünya Birinci Ekim 2004 ISBN: 975-304-266-3 Tüm haklan n haklan Dünya kopyalanamaz, aktanlamaz, ©Dünya "GLOBUS" Dünya . Mahallesi 34440 Tel: (0212) 440 24 24 pbx 'ax: (0212) 440 23 67 1 440 23 70 http://www.dunyakitaplari.com -posta: [email protected] net adresi: http://www.dunya.com s Mehmet Rifat
11

Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

Mar 02, 2023

Download

Documents

Serim Cetin
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

DÜNYA KiTAPLARI 322

Seçki 8

Eleştiri Seçkisi

Eleştirel Bakış Açılan

Mehmet Rifat

Yayın Yönetmeni Feridun Andaç

Sanat Yönetmeni Fatih Durmuş

Dizi Editörü Gülay Türkmen

Grafik Uygulama Duygu Kaplan

ı Hazırlık ve Basım Dünya Yayıncılık A.Ş.

Birinci Basını Ekim 2004

ISBN: 975-304-266-3

Tüm haklan saklıdır. n yayın haklan Dünya Yaymcılık A.Ş.'nindir. kopyalanamaz, aktanlamaz, çoğaltılamaz.

©Dünya Yayıncılık AŞ. "GLOBUS" Dünya Basınevi

. Yıl Mahallesi 34440 Bağcılar/lstanbul Tel: (0212) 440 24 24 pbx

'ax: (0212) 440 23 67 1 440 23 70 http://www.dunyakitaplari.com

-posta: [email protected] net satış adresi: http://www.dunya.com

s

Eleştirel

Hazırlayan

Mehmet Rifat

Page 2: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi
Page 3: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

"Batı' da her şey -'Batı' kavramının kendisi bile- filolojiyle başla­mış, filolojiyle kurulmuştu. Filoloji, öncelikle bir dilin kendi üzerin­de düşünmesi, bu dilin malzemelerini, ürünlerini toplaması ve değer­lendirmesi, bu dile başlangıçlar, şecereler ve güzergahlar bulma ça­basıdır. Bu çabanın içinde veya yanı başında bazı özel yöntemler, bazı araştırma ve anlama teknolojileri de doğdu: Yorumsama, tarih­sel yöntem, fenomenoloji, dille (serbest çağnşım) Hintili olduğu öl­çüde psikanaliz ve nihayet yapıbozuro - bugünkü eleştiri kurarn ve pratiğinin temel dayanak ve aletleri."l

Orhan Koçak'ın Batı'da filoloji ve eleştirinin işlevine dair tespi­ti, Koçak eleştirisini kavramsallaştırmaya başlamak için de uygun bir nokta. Alıntıda ortaya konan iki önenne, Koçak eleştirisinin iki meselesini sunar bize. Birincisi: Türk edebiyatında filoloji ve eleşti­ri, Batı' dakine benzer bir konumda mıdır? "Biz"in kavramsal olarak oluşumunda kurucu bir işleve sahip midir? İkincisi: Dilin kendi üzerinde düşünme çabasının içinde ya da yanı başında ortaya çıkan özel yöntemlerin, anlama teknolojilerinin, birbirleriyle, metinle ve bağlarola temasında indirgeyici yaklaşımlardan sakınan bir tutum nasıl geliştirilebilir? !ncelikle kurulmuş bu tutum, kısmilik ve ev­renselcilik tuzağına düşmeden Türk edebiyatının öteki edebiyatlar­la özdeşliğini ve onlardan farklılığını ortaya koyan bir yorumlama ve araştırma teknolojisine dönüşebilir mi?

Bu yazıda Orhan Koçak eleştirisinin temel ilkelerinden, "iyi ede­biyat" anlayışından yola çıkarak anlama teknolojileri ile metin ve bağlam arasındaki temas noktalarını kavramsallaştınnada kullandı­ğı "arayüz" kavramının ne şekilde ortaya çıktığına, Türk edebiyatın­da eleştirinin "kendi"mizle ilişkisini tarihselleştirme çabasına, bu özel tarihin mecelle (kanon- yüksek edebiyat olarak seçilen, edebi geleneği oluşturduğu düşünülen yapıtlar) eksikliği ve özerkleşerne­yen estetik olarak beliren sonuçlarına, son olarak da Türk edebiya­tının öteki edebiyatlada özdeşlik ile farklılığına vurgu yapmayı ih-

287

Page 4: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

Mehmet Rifat

mal etmeyen bir karşılaştırmalı çerçevenin kurulması gerektiğine dair görüşlerini ele almaya çalışacağım.

Orhan Koçak Eleştirisinin Temel İlkeleri

Ahmet Harndi Tanpınar, Cemal Süreya, Sartre, R. P. Blackınur, Valery, Adomo, Adrian Strokes gibi eleştirmenlerin kendisini etki­lediği söyleyen Koçak, bu eleştirmenler gibi, metnin bütünlüğü ve uyumu kadar gedikleri ve gerilimlerine de bakmayı amaçlayan bir

.. eleştiri pratiği ortaya koymuştur. 2 Eleştirmenlerin başka bir ortak noktası, izienim ve kurarn arasında kurdukları dengedir. Koçak da bır dengeye inanır: Kura m, izlenime göre ikincildir. Eleştirınen, ya­pıtın kendisine yaklaşmasına, dokunmasına izin verecektir. Eleştir­menin nispeten edilgen olduğu bu temas anı, kuramsal faaliyetin üzerinde çalışacağı esas malzemeyi sunar.3 Bu bakımdan tehlikeli olan, eleştirinin izlenimi içermesi değil, "ilk izlenimlerin hakkını verememesi"dir.4 Kimi zaman dalaylı kimi zaman doğrudan verilen bu izlenim anı, Melih Cevdet şiirini incelerken en belirgin şekliyle ortaya çıkar:

"Bu dizelerin ertelenmiş etkisine maruz kalan birisiyim ben. Şiiri ilk kez Sözcükler kitabında okumuş, sonra da umıtmuştum. Yanılmışım: Bir süre sonra, bir müzik cümlesinin, müzik cümlesi bile değil, bir ses imgesi­nin, zihnimde kımıldamaya başladığını, kurtulmaya çabaladığımı farket­tim, okuduğum bir şeyle ilgiliydi bu."5

Koçak, izlenimci yanının fenomenolojik teknikten devralındığı­nı belirtir: "Fikrin bağlamının bir an için askıya alınması" sayesin­de yapıtın işleyişine dikkat etmeyi sağlayan fenomenolojik teknik aynı zamanda izlenimi düzenler. Fenomenolojinin yanı sıra psika­naliz ve marksizm, Koçakın önemli gördüğü kuramlardır: Ideolo­jik tahlil ve gizli içeriklerin araştırılması becerisini kazanmasında son iki kuramın etkisi vardır. 6

Orhan Koçak, iyi edebiyat olarak nitelediği yapıtlarda dört te­mel özelliğin kendisini çektiğini belirtir: Biçim ilkesi, çok-sesli­liklçok-katlılık, tarihsel ve ruhsal belirlenmişlik bastırmanın şidde­tini ve karşı-direnci dillendirme.

288

Eleştiri Seçlıisi

Biçim ilkesi ya da biçim yasası, yazarın edebi malzemesini dö­nüştüren, ayıklayan, yeniden düzenleyen, bir bütünün içinde eriten ilkedir. Çiğnendiği anda bile sezdirilen bu ilkenin kaynağında Adamo'nun şu görüşleri vardır:

"Sanat yapıtı iç bütünlüğünü ve özerkliğini kazanırken, yapıtın ri ve moment'leri de bu bütün içinde ölüp giderler. Sanat yapıtlan kendi tikelliklerini bir tümelliğe doğru aşarken ölümle oynaşırlar.(. .. ) Yapıtın kendisi ne kadar bütünleşmişse, bileşenleri de o kadar çözülmüş ve parça­lanmıştır." 7

Bu durumda yapıtın hiçbir öğesi rastlantısal değildir, her öğe bi­çim ilkesinin zorunlu kıldığı bir yasallık olarak ortaya çıkmalıdır.

Koçak, şiirsel malzeme ile biçim ilkesi arasında gerekli ilişkinin kurulamadığı üç durum tespit eder:

-Birincisinde, modem hayattan kaynaklanan malzeme ve uya­rım yığılmasının yeterince farkına varamayan şair, sözcüklerin düz­anlamlarla yan-anlamlan arasında gerilimin kalmadığı, kamusal dilden ya da klişeleşmiş çağnşımlardan yararlanan bir şiir üretir.

-lkincisinde, şair malzeme ve uyarım yığılmasının farkındadır ama onunla uyumlu biçimsel ilkeyi kuramaz. Kamusalla özel, ku­ralla kuraldışı arasındaki fark bulanıklaşır; sapmanın olması gerek­tiği yerde kural, kuralın olması gerektiği yerde istisnayı kural kabul eden bir şiir çıkar ortaya.

-Malzeme ve biçim ilkesi sorununu çözen daha ileri yapıtlarda ise özel bir dünyaya hapsolmuş, okurla flört edemeyen, kışkırtıcılı­ğını kaybetmiş bir yapıt oluşur. B

Çok-seslilik/Çok-katlılık

İyi edebiyatın ikinci özelliği ise yapıtın okuru değişik bağlamlar arasında dolaştırabilmesidir. Birden fazla sesi ve katı olup, değişik bağlarnlara gönderme yapabilen yapıt aynı zamanda yapıtın biçim il­kesine de sadık kalıyor, geçtiği yolları unutınuyarsa edebiyattan söz edebiliriz. 9 Koçak'ın eleştirel emeğinin önemli bir kısmı, e de-

289

Page 5: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

lviehmet Rifat

biyat yapıtındaki bu seslerin birbirine değdiği noktaları, gerilim an­lannı, katlar arasındaki geçiş biçimlerini tespit etmeye ayrılmıştır.

Örneğin Gülten Akın eleştirisi, şiirdeki özel ve içsel ses ile ka­musal ve 'komünal' sesin arasındaki gerilimi ortaya koymaya yöne­liktir. I. S. Eliot'tan yola çıkarak ses, içsel ses, kamusal ses terimle­rini tanımladıktan sonra istekler ve eğilimlerin içsel sesi ile ödev ve sorumlulukların kamusal sesinin biraradalığını yakın okuma tek­nikleriyle Akın'ın şiirlerinde göstermiştir. Gerilime dikkat çektiği gibi, folklorik biçimleriyle gelen kamusal sesin, kişisel sesi bastır-

"maktan çok, onun bir fısıltı olarak bütün çıplaklığıyla duyulabilme­için bjr arka-plan oluşturduğunu da göstermiştirıo

I arihsel ve Ruhsal u<:..uuc<..uuu;:>a• ...

Koçak'm "yalan söylemeyi başaramama eğilimi" olarak da adlan­dırdığı bu özellik, sanat yapıtmm, içinde bulunduğu toplumsal ve ruhsal bağlaını kendi biçim ilkesine dönüştürebilme becerisidir.ll

Balzac'ta bulduğu "kendi kralcı ideolojisine rağmen burju-va toplumunun gerilimlerini herkesten daha iyi dile getir"me yetisi bu özelliğin tipik örneğidir12

Koçak, Oktay Rifat'm yapıtının bu yönünü sorunsallaştırır: Ka­musal ideoloji karşısında salman şair, bir yandan "çoktan işitilmez olmuş" bir sesi uzaktan da olsa duyurmaya, kendine yalan söyleye­mediği bir anı dile getirmeye kendini mecbur hissederken diğer yandan da kamusal ideolojiyle söyleşiyi sürdürmek, "uzun denk­lem"ini devam ettirmek için kendine yalan söylemek zorundadır:

"Topluluk duygusunu, mahrem bir ev sahnesinin doğallıyla anlatmak; ama bu aşıboyalı evi de 'kendini hep sönükçe baştan yaşadığı' bir du-rumda (mitos'un, her-zaman-çoktan'ın düzleminde) tutuklamak.''l3

İyi yapıtlarda yalarıla doğru, istekle sınır arasında gergin bir iliş­ki vardır. Koçak'a göre şiir de bu türden bir farktır. KamusaHa özel, mantıkla duyum, düzanlarula yananlam arasındaki farkın yok edil­meden şiirin biçim ilkesince içerilmesi, "heterojen öğelerden ele geçmez bir bütün" yaratılabilmesi, şiiri iyi şiir yapar. Ötekinin kav­rama ve kendine sığmayan özdeşiik-dışı gövdesidir bu.ı4

290

Eleştiri

Ağlayan Kadınlar Lahdi'nin Enis Batur şiiri içindeki

önemi de bundan kaynaklanır. Sözün ilk kez söz-olmayana, sessiz­liğe, dilsizliğe de değmesi ya da başka bir deyişle kendini sahnelerken, başka bir varlığın dillenmesinin imkansızlı­ğını da sezdirmesi ile oluşan fark, Batur şiiri için yeni bir döneme geçiştir.ls

Koçak, Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ının başarısızlığını da bu noktada görür. Özdeşlilzle farklılığın birliği, sanatm sanat olmaya­na değmesi, "aynı"nın yapısına "öteki"nin de dahil olması gibi bi­çimlerde ortaya çıkan gerilimler edebiyat metnine derinlik verir­ken; Kara Kitap, aynının tekran üzerine kurulu, dışı olmadığı için içi de olmayan, gerilimin değil çeşitiernenin hakim olduğu, deıinlih yitiminin!yassılmanın örneği bir roman olarak görülür1 6

Dillendinne

Koçak'a göre bu özellik, iyi edebiyatın belki de en önemli işle­vidir: lyi edebiyat, "bastırılmış ve silinmiş olanı korur, dillendirir. Hem bastırmanm şiddetini, hem de buna karşı direnci aynı anda dile getirir."l7 Bu özellik Koçak eleştirisinde apaçık bir şekilde sor­

gulanmaz çoğu zaman; daha çok eleştirinin biçim ilkesine içselleş­tirilmiştir. Ece Ayhan eleştirisinde bu özelliğin smanmasının en be­

lirgin olduğunu söyleyebiliriz.

Koçak, eleştiri kurumunca yaygın bir şekilde yapılan Ece Ayhan şiirinin dışlanmışların, bastınlmışlann, silinmişlerin sesi olduğu

saptamasım sorgular. Önce bu şiire dair yapılan yorumlan tarihsel­leştirir, zamanla nasıl değiştiğini gösterir. Ece Ayhan da destekler bu iddiayı: "Gerçek kaynaklanm? Kimini sıralayayım; döküntüler, dışta bırakılmış her şey, düşürülenler, hal ve gidişi sıfır olanlar, ya­saklananlar.." Enis Batur, bu şiiri "dışta bırakılmışların yörünge­si"ne yerleştirirken; Oğuz Demiralp Ece Ayhan'da kişisel sorunun (eşcinsellik) kendisine müttefik olarak tarihten dışlanmışlan seçti­

ğini iddia eder. ıs

Koçak, bu iddiaların Ece Ayhan şiiri için geçerliliğinden şüphe­

lidir. Özellikle ilk döneminde, silinmiş olanı koruyup dillendirme,

291

Page 6: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

Mehmet Rifat

dışta bırakılmışlara uygulanan baskının şiddetini ve onların diren­cini göstermekten çok "tarihten, bağlamdan, her türlü tanımlan­mışlıktan ve anlatılmışlıktan kaçma isteği egemendir."l9 Koçak'ın amacı da bağlamdan kaçma isteğini bağlamsallaştırınak, bu yerden kopma isteğinin aslında ne kadar yerli olduğunu göstermektir. Ser­vet-i Fünun'dan 50'lerin yenilikçi öyküsüne kadar uzanan süreçte Ece Ayhan'daki bu uzaklaşma isteğini, yerel bağlarnın içinde bulu­nan ve modem dönemin başlangıcından beri var olan yanlma ile ilişkilendirir. Ötekilerin bastırılışına ses vermekten çok kendi bas­tmlmışlığını bağlamdan kaçarak telafi etme çabasıdır söz konusu olan.

Olarak Eleştiri

Orhan Koçak'ın iyi edebiyattan beklediği özellikler, bir şekilde onun eleştirel çabasını nitelemekte de kullanılabilir. Bir Orhan Ko­çak eleştirisinin, değişik bağlamlar, kurarnlar ve disiplinler arasın­da dolaşması beklenir, ancak bu dalaşmanın güzergahında eleştiri­nin biçim ilkesinden sapmalar yaşanmaz; bağlamlar arasındaki yol­culukta yolunu kaybetmez. Biçim ilkesi genel olarak fark ve karşıt­lığın temas noktalarını göstermeye dayalıdır. Edebiyatın edebiyat­olmayana, kişiselin toplumsala, dilin sessizliğe -sınırları belirsizleş­tirmeden- değdiği, heterojenliğin türdeşleştirilmediği bir bütünlü­ğün kurulma anlarına bakar.

Bu tür eleştirinin uygulanabilirliği için şu tür sorulara cevap ve­rilmelidir: Travmatik bir model değişikliği deneyimini yaşayan mo­dem Türk edebiyatma kurumsal ya da metinsel düzlemde bakar­ken psikanaliz, marksizm, tarihselcilik, fenomenoloji, yapıbozum, yapısalcılık gibi anlama teknolojileri, eleştiri yöntemleri ne şekilde kullanılmalıdır? Metni, psikanalizin nesnesi/"hasta"sı, sosyolojinin alan araştırması, teorinin meşrulaştıncı vesilesi olarak görmeyen, edebiyatın alanını ihlal konusunda hassas bir bakış nasıl mümkün olabilir?

Çoğu eleştirmenin içinden çıkamadığı bu indirgemeciliği Orhan Koçak, bilgisayar teknolojisindeki "arayüz"ün işlevini gören kav­ramlarla aşmaya çalışır:

292

Eleştiri Seçkisi

"lki dilsel alanın birbirine temas etmesini, birbirtyle konuşmasını sagla­yan ama birbirine kanşmasını ve birinin ötekini ihlal etmesini de önleyen kavramlar. Bunu yapabilmek için, malzemenin de konuştugunu, bir şeyler söylediğini, demek kavramsallık üzerinde hak iddia ettigini kabul etmek ge­rekir. Teori, nesneye yönelirken, nesnenin de -her zaman çapraz kalan bir yoldan bile olsa- teoriye dogru çoktan yönelmiş olduğunu görebilmelidir. n20

Edebiyatın içselliği ile dışsallığı arasındaki o tuhaf söyleşiyi so­runsallaştıran bir eleştiri olarak Orhan Koçak eleştirisi, farklı söy­lem alanlarının karşılaşma mekanı olur. Psikanaliz, politika, tarih gibi kayıt düzlemlerinin edebiyat düzlemi ile karşılaştığı anda olu­şan Koçak eleştirisi, temel olarak bir düzlemde karşılaşılan bir ol­gunun diğer düzlemdeizi başka bir olguya tercümesinin imkanını, iki düzlem arasında neden-sonuç ilişkisi dışında başka türden iliş­kilerin olabilirliğini sorgular. 21

Halid Ziya'nın Mai ve Siyah romanını psikanalitik açıdan çö­zümlediği "Kaptınlmış ldeal: Mai ve Siyah Üzerine Psikanalitik Bir Deneme"22 yazısında edebiyat-psikanaliz-gecikmiş modernleşme

arayüzünü; Nurullah Ataç ve Cemil Meriç'in Caliban figürüne ba­kışı ile Türkiye'nin Üçüncü Dünya karşısındaki dış politikasını bir­likte düşünmeye çalışan "Ataç, Meriç, Caliban, Bandung: Evrensel­lik ve Kısmilik Üzerine Bir Taslak"23 yazısında edebiyat-politika arayüzünü kullanarak bir kavramsal çerçeve kurmaya çalışır.

Kimi metinlerinde ise arayüz kıirma metnin tamamını değil de bir kısmını yorumlamak için devreye sokulur. Melih Cevdet'in do­ğa ile ilişkisindeki kökensel uzaklığı ve onun sonucundaki ardışık uzaklaşma ve yakınlaşmayı, soruyu ve kuşkuyu şairin ben'i ile do­ğa arasında bir arayüz olarak görerek kavramaya çalışır.24 Oktay Ri­fat'ta ise "uzun denklemin" değişkenlerinden biri olarak bahçe ara­

yüzü söz konusudur:

"Farklı varlık ve deneyim alanlan, Oktay Rifat'ta bahçe figürü aracılı­gıyla birbirine deger, hatta geçişir, yine de birbirini ihlal etmez. Issız kır­dan ve ormandan farklı olarak, insanla doğanın yogun ve görece düzenli bir alışveriş içine girdigi yerdir bahçe; ama tarladan veya çiftlikten farklı olarak da, doğanın büyük bir maddi yarar beklenmeksizin bakım nesnesi oldugu yerdir."25

293

Page 7: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

Mehmet Rifat

Koçak'ın arayüz modelinin en belirgin ömeği Mai ve Siyah'ı psi­kanalitik açıdan okuma denemesidir. Edebiyat ile psikanaliz arasın­da kurulmuş bir arayüz olduğu gibi, travmatik bir model değişikli­ği olarak Türk modemleşmesini de kavramsaliaştırma çabası olma­sı nedeniyle sosyoloji ve siyaset ile de ihlal edici olmayan bir tema­sın peşindedir. Tarihselliği, toplumsallığı ve ruhsallığı ile Mai ve Si­yah'ı anlamlarıdırmaya çalışan eleştiri, amacına uygun değişik ku­ramlarla arayüz kurmayı dener. Arayüzlerin sağladığı açılım ve ka­panımları gösterir. En sonunda en uygun arayüz olarak psikanaliz-

. edebiyat arayüzünü kurar. Böylece eleştirmenin düşünce geliştirme seı~üvenine okur da tanıklık eder.

Koçak'ın çoğu metninde olduğu gibi bu metin de, ele alınan ko­nu ile ilgili literatürün sunumu ve eleştirisi ile başlar. Mai ve Siyah ve Servet-i Fünun edebiyatma dair yaygın anlayışın zaaflan ile baş­layıp buradan aynı malzemeyi başka türlü düşünmenin imkanı me­selesine geçer.

l950'lere kadar olan edebiyatı Doğu-Batı karşıtlığına değinen, dolayısıyla toplumsal olan edebiyat ile bireyin iç dünyasına eğilen edebiyat olmak üzere iki çizgide değerlendiren Bema Morarı'ın kav­ramsallaştırması Servet-i Fünun'u ikinci çizgide konumlandırmak­tadır. Koçaiz'ın eleştirisi, Morarı'dan önce de varolan bu ayrımı ge­çersizleştirme çabasıdır. Hiçbir "iç"in o kadar iç olmadığı, bireyin iç dünyasındaki çatışmaların da toplumsal bir bölünmenin (Doğu-Ba­tı karşıtlığının) yansıtılması ile ilişkili olabileceği noktasından yola çıkan Koçak, bireysel olan ile toplumsal olanın ilişkisini, bireyselin toplumsala indirgenmediği bir bakış açısı kurarak çözümler. lki alanın birbirine temas ettiği ama ihlal etmediği nokta olarak ideal kavramını kullanır. Hem Servet-i Fünuncuların edebi dilinde temel bir motif olması hem de psikanalitik teoride ruhsal sahnenin bir ak­törü olması nedeniyle ideal kavramı arayüz olarak idealdir. Böylece psikanaliz ile edebiyatın, Doğu-Batı sorunu ile iç çatışmanın, top­lumsal olanla psikolojik olanın birbirine değdiği o hassas noktalar­da işleyen eleştiri metni yavaş yavaş örülmeye başlar.

Önce Tanzimat ve Servet-i Fünun kuşaklannın üzerinde bulun­duğu zeminin tanımlanması ile tarihsel bağlam verilir. Gecikmişli-

29-1

Eleştiri Seçkisi

ğin kabul edilmesi anlamına gelen Batılaşma karşısında Osmanlı aydınlannın yaşadığı kapılma ve sürükleniş tanımlanır. en başından yaralı olarak başlayan bu süreci yaşayan iki kuşak arasın­daki farkın "aynılık zemini üzerindeki fark" olduğunu belirtir.26

Servet-i Fünun'u önceki kuşaktan ayıran fark, ideal kavramının, yazarların edebi tahayyülüne girişidir. Koçak, arayüzün temel teri­mi olan ideali, psikanalizle ilişkilendirmeden önce farklı yaklaşım­larla arayüz kurmaya çalışır. Her bir yaklaşımın sağladığı açmazı ve olanağı tespit eder. Önce Lukacs'ın ideal kavramını dener. Lukacs ve ondan yola çıkarak Mai ve Siyah'ı ele alan Robert Finn'in ideali kavramsanaştırma biçimlerinin kapitalist pazar koşulları ile ilişkili olduğunu, Osmanlı bağlamının kendine özgülüğünü içeremediğini göstererek yetersiz bulur.

Lukacs'tan sonra Rene Girard'ın üçgen arzu teorisi ile arayüz kurmaya çalışır. Mai ve Siyah'dan ömekler vererek Girard'ın teorisi­nin geçerli olduğu noktalan gösterir. Ancak, Girard'ın teorisi kültü­rel farklılığa yer vermediği için yeterince açıklayıcı değildir. Avru­pa-merkezci zihniyetin içinden yazılan bu teori, Osmanlı edebiya­tının kendisine model olarak aldığı Batı edebiyatı ile kurduğu arzu ilişkisini ancak "dışsal dolayım" kavramıyla açıklayabilir. Bu da mo­delle Osmanlı edebiyatı arasındaki gerilimli ilişkiyi içerecek şekilde kurulmamıştır: Girard'ın teorisinde dışsal dolayım nefret ve hasetin yeşermesine izin venneyen bir ferahlık ile tanımlanırken Osmanlı edebiyatında Batılı modelle ya da onun yerli temsilcileri ile kurulan ilişki arzu kadar nefret, kızgınlık ve suçluluğu da barındırır. 27

Değişik arayüz denemelerinden sonra Koçak, edebiyat-psikana­liz arayüzünü ideal kavramı üzerinden dener. Ego ideali ve süpere­gonun teorideki konumlanna dair psikanaliz-içi bir tartışma yürü­tür. Burada ilginç olan ego ideali ve süperegonun psikanaliz kura­mının içinde de bir arayüz işlevine sahip olmalarıdır. Bireysel psi­koloji ile toplumsal kurguların birbiriyle en fazla temas ettiği terim­lerdir. Bu nedenle Koçak'ın temel amacı olan toplumsal bölünme ile içsel bölünme düzlemleri arasındaki bağıntısallığı göstermeye el­verişlidirler.

"Ego ideali, bir acz durumunun imgesel araçlarla giderilmesidir;

295

Page 8: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

Me:lımet Rifat

süper-egoysa bir aşın kudret iddiasının smırlanmasıyla doğmuş­tur."28 Koçak, iki terimi bu şekilde tanımladıktan sonra psikanali­tik bulguları bağlama nasıl oturtacağını gösterir. Hem romanda Ah­met Cemil'in Batı edebiyatıyla ilişkisinde hem de genel olarak Tan­zimat kuşaklarının Batı ile ilişkisinde görülen kapılmayı, Lacan'ın kapılmanın idealin özgül oluşum biçimi olarak tanımlamasından yola çıkarak ego ideali ile eşleştirir. Süper-ego ise kuşaktan kuşağa geçen fikirlerden oluşan, otoritesi ve yaptının gücü de bu geçişler­den kaynakEman bireyin kadirimutlaklık ihtiyacını sınırlamaya yö­nelik bir "organ"dır. Mai ve Siyah'ın ayrıntılı ve derinlemesine okunması, dönemin modemist aydınının Batılı ego-ideali ile gele­neğin ve' devletin süper-egosu arasmda kalmışlığınm doğurduğu bölünmüş ve mutsuz bilincin ortaya konmasmda kullanılır.

Türk Edebiyatında Eleştirinin Tarihselleştirilmesi

Kendi eleştirisini arayüzler kurarak oluşturan Koçak'ın kendi eyleminin bağiarnı üzerine düşünmesi, eleştirinin eleştiri-olmayana değdiği noktayı kavramaya çalışması şaşırtıcı değildir. Travmatik bir model değişikliğini yaşamış mutsuz öznelerin "kendi"leri ile "öteki"lerin ihlal edici temasından kaynaklanan parçalanmışlıkları­nın hakim olduğu ortamda, eleştirinin işlediği dilin kendisi üzerin­de düşünebilme imkanı da sorgulanmalıydı. Eleştirinin tarihselleş­tirilmesi gerekiyordu.

Kökünde "bunalım", "buhran" anlamlarını içeren "nisis" sözcü­ğü olan, tehlike anı, dönüm noktası gibi yananlamlan barındıran İngilizce "c;iticism"in tehlike anında, dönüm noktasında yaşanan bunalımı düzenlemelgiderme çabası, "eleştiri"nin kökünde bulu­nan bazı öğeleri içerip bazılarını dışarıda bırakma anlamındaki "ele­rnek" eyleminin düzenleyiciliği ile birlikte düşünülebilir. 29 Ancak Türk edebiyatında eleştirinin ortaya çıkışının özgül koşulları, kö­kensel ortaklığın bağlamsal farklılığın yanında açıklayıcılığını zayıf­latır. lthal edilmiş bir kurum olarak eleştiri, Türk edebiyatının yer­li malzemesindeki bunalımı yabancı teknikle giderme çabasıdır. Hal­buki Batı'da malzeme ile teknik arasmda -sorunsuz olmasa da- bir bağ vardır. Malzeme ile tekniğin doğasından kaynaklanan nihai in-

296

Eleştiri Seçhisi

dirgenemezliğin oluşturduğu çatlakların, yarıkiarın Batı'da da var olduğunu kabul etmekle birlikte Koçak, Batı filoloji ve eleştirisinin kuruluş anındaki biçiminin ulusalcılığın tasadanmasında kullanı­lan organizmacı dünya görüşünün içinde konumlandırılabileceğini ve hem tekniğin hem de organizmacılığın pragmatik düzlemde de olsa toplumsal karşılığının olduğunu iddia eder. 30

Türk edebiyatında eleştirinin kökeninde yatan, malzemeyle tek­nik arasındaki farkın doğal sonucu, işlevsel farklılıktır. Hem içinde bulunduğu bağlam tarafından oluşturulan hem de bu bağlaını dö­nüştüren eleştiri, Batı'da dilin kendi üzerinde düşünmesini, edebi geleneğin bir değer olarak icadını mümkün kılarken Türk edebiya­tında eleştiri, başka türlü olma, başka türlü okuyup yazma çabası­nın bir görünümü olduğu için; kullanılan dilin ve eski edebiyat mo­delinin değersizleştirilmesi projesinin güdümüne girmiştir. 31

Klasik Osmanlı edebiyat modelinden Batılı edebiyat modeline geçişin travmasının içinde oluşan eleştiri, hakikatin zaten hep baş­kaları tarafından keşfedildiği "fikre geç kalmış" bir ortamda, haki­kalin ikamet ettiği mekandaki "evrensel" tekniğin gözüyle kendi ge­cikmiş edebiyatma baktığında değer bulmakta zorlanacaktır: Değer hep orada olacaktır; burası taklidi aşamayacaktır.

Batı'da organizmacı paradigma ve onun eleştirel uygulaması, varolanın tescilini yaparken, Türk edebiyatında bu paradigma ken­dine özgü bir çarpıtmaya maruz kalmış, varolanın inkarına yönel­miştir. Bu fark, eleştirinin olanı daha geniş bir bütünün, ortak bir değerin içinde yeniden anlamlandırmasmı, yerli malzemeyi içerme­sini engellemiştir.32

Gecikmişliğin kabul edilmesi olarak da adlandınlabilecek mo­dernleşme, bu süreçten yenik çıkan seçkinlerin, galip tarafı (Batı'yı) model olarak seçtiği bir zihinsel tasanma neden olmuştur. İster iste­mez kopyakonumunda bulunan kültür, model karşısında hep bir tedirginlik ve yetersizlik duyacaktır. Buradaki kaygının gerçek ha­yatta karşılığı olduğu kadar fantazmatik bir yanı da vardır: Cumhu­riyet'in kurulması sürecinde savaşılan düşmanın aynı zamanda iç­selleştirilmiş bir model olarak Cumhuriyet sonrasında ortaya çıkışı, özellikle seçkinlerde içsel bir bölünmeyeneden olmuştur. Yaşanan

297

Page 9: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

Mclımet Rifat

zamana bir türlü denk düşerneyen bölünmüş özne, asıl zamanı ya­şayan karşısında bir çocuğa/ergene dönüşmüştür.33

Benimsenen modeli ve kendisinin bu modeli benimseıne süre­cini yukarıdakine benzer bir şekilde tarihselleştiremeyen eleştiri, bu model değişimi neredeyse hiç olmamış gibi davranacaktır. Koçak'a göre "Cumhuriyet'in soyut evrenselciliği" bu unutuşu kolaylaştırır. Söz kortusu soyut evrensekiliğin en yaygın ifadesi olan "Çağdaşlık" kavramı, bağlamsal farklılıkları silerek evrensel kültürün herkese kucak açtığını ve evrensel olmak için bir adım atmanın yettiğini ha­yal etmeyi mümkün kılar. Ancak bunun sonucunda kendi ikincil­liğive merkezdışılığı ile yüzleşemeyen, hatta bundan kaçan, bu ne­denle de derine inemeyen bir eleştiıi oluşur:

bir krizin, bir tıkanma ve zorlanmanın ürü­nü düşünemeyen, kendi imkansızlıklar ve ödünler tarihini hep çarpıtmak, süslemek ya da unutmak zorunda kalan bir düşüncenin edebi­yat ürünüyle yüzeysel ve çocuksu bir hazcılığın veya duyumculuğun öte­sinde ilişki kurması da zordu. Bu hazcılığın altematifiyse yine kısır ve ço­cuksu bir devletçilik oldu: Yapıtın halkı yeni rejimin programına göre eğit­mesini bekleyen, ona tekil ve bir tarihsel öznenin (devletin, ulu­sun, halkın, sınıfın, partinin, hatta yaratıcı bireyin) dolaysız ifadesi olarak bakan ve bunu bulamayınca da yapıtı dışlayan ve görmek iste­meyen bir düşünce."34

Koçak, ı 960'lara kadar eleştiride hakim olan çizgiyi bu şekilde niteler. Bir tek istisna vardır: Ahmet Harndi Tanpınar. Hem model değişikliğinin travmasının, sıkıntılarının, tıkanıklıldarının ve zor­lanmalarının farkında olması hem de daha çok içe kapanmanın meşrulaştınlmasında kullanılan sahte evrenselciliği aşıp, gitmeye çekinilen bir evrenselliğin sınırlarına gelmesi/değınesi ile Tanpınar, "eleştirinin farklllaşarak kendini var ettiği an ve yer"in ı 960 öncesi tek temsilcisidir.35 Koçak, Tanpınar ile birlikte Fuat Köprülü'nün çalışmalarında da özerk bir kavramsal çaba görür. Ancak Köprülü, edebiyat mirası ile ilişkisini hayal etmek yeıine tescil etmek üzeri­ne kuran filolojisi ile dönemini aşarken; yanı başında beliren ger­çek yeniyi de hepten değersiz görmekte, bir türlü bağlamsallaştıra­mamaktadır. Koçak, Köprülü'nün "tatminsizliği" ve "körleştirici

küskünlüğü"nün üniversitelerin edebiyat bölümlerince devralındı-

298

Eleştiri Seçlıisi

ğını, çağdaş edebiyatla canlı bir ilişkinin bir türlü kurulamaclığını iddia eder.36

ı960 öncesinin en bilinen eleştirıneni olan Nurullah Ataç ise çı­kardan, dizgeden bağımsız, saf ve dolaysız bir izlenime dayalı bir eleştiriyi savunduğunu sanırken kendi bağlamının belirlenmişligini görememesi, kendisini oluşturan gizil dizgenin ona sunduğu imkan ve imkansızlıklar üzerine düşünemernesi ile Koçak'ın 1960 öncesi eleştiriye dair saptamalarının alanını aşamazY

ı 960 ile birlikte gelen değişimin temel belirleyicisi sosyalizm­dir. Tarihsel maddeci yöntemin güncellik kazanması, ulusçu ide­alizm ve dar izlenimcilik olarak sınıflandırılabilecek ı 960 öncesi eleştirinin karşısına bir rakip çıkarır. Yeni eleştiri modeli kendine özgü açılım ve kapamınlan beraberinde getirecektir. Önce açılım­lar: Yeni eleştirmen, hem metnin estetik özerkliğine hem de top­lumsal varlığına öncekilerden farklı bakar. Varolanı tespit edip kav­ramsallaştırmaya, sonrasında da sorgulamaya gösterdiği özeni, ya­pıttan aldığı hazzı belirtmeye, alınabilecek zevkleri göstermeye ve yapıtın kendi talep ve vaatlerini belimlerneye de gösterir.38 Turgut Uyar, Cemal Süreya, Ahmet Oktay, Mehmet H. Doğan gibi döne­min iyi eleştirmenlerinde yapıtın çifte varoluşunun farkındalığın­dan kaynaklanan bir zevkle tahlil dengesi vardır. Ancak bu eleştir­menler bile Cumhuriyet evrenselciliğini aşamamışlar; onun içinden konuşmaya devam etmişlerdir.39

ı 960'lardaki toplumcu eleştirinin kapanımlarına gelince: ı930'ların So·vyet Marksizmi'nden etkilenen eleştirmenlerin pratiği ile dogmatik bir eleştiri anlayışı da yaygınlaşır; buna göre, dünya­nın devrime doğru gittiği ortadadır, hakikatidevrim henüz gerçek­leşmemişse de er ya da geç gerçekleşecektir. Yapıtı da bu ilkeler ışı­ğında düşünmek gerekir. Böyle olunca varolan, kendi varlığı üze­rinde hakkı teslim edilen bir yapıt olarak değil de henüz varolma­yan ama olacağı kesin olandan (devrimden) uzaklığı üzerinden de­ğerlendirilir. 60'larda diğer eğilimle birlikte varolan bu anlayış 70'lerde hakim söylem haline gelir.40

Koçak, ı 960- ı 980 arasının en önemli verimlerinden biri olarak Berna Moran'ı görür. Moran, tarihsel yöntemi stilistik ve mit eleşti-

299

Page 10: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

Melımet Rifat

risi ile birlikte kullanan tematik eleştirisiyle edebiyat ortamında ye­ni bir yol açar; ancak "bu çalışmanın yetersiz kaldığı yer de bir uluslararası karşılaştırma çerçevesiydi, böyle bir çerçeve yokmuş gi­bi davramyordu. Türkiye'nin başına gelen model kayması, Mo­ran'da Doğu-Batı çekişınesi olarak tanımlanır; ama bu kültürün kendisinin zaten kullandığı adlandırmadır. "41

1980 Öncesi eleştiriyi tarihselleştirirken kullandığı ölçütler, Ko­çak'ın kendi eleştiri anlayışına dair ipuçlanna sahiptir. Eleştiri, ön­celikle kendine dair bir düşünme denemesini içermeli, bulunduğu

-~glamdaki işlevine dair bir farkındalık geliştirmelidir. Bağlam ve metin üzerine düşünürken bağlarnın ve metnin kendine dair iddi­alarım başka bağlam ve metinlerle karşılaştırmalı bir biçimde düşü­nerek sorgulamalı, malzemenin kendini adlandınna biçiminin yete­rince açıklayıcı olamayacağının bilincinde olmalıdır. Metne bakış açısının tarihselliği ve bağlamsallığı ne derece olursa olsun metnin kendi vaat ve taleplerini de okura sunmalı; eleştirmen olarak me­tinden aldığı hazzı da okurla paylaşmalıdır.

Estetik Özerklik ve Mecelle Eksikliği

Eleştirinin üzerine düşeni yapamadığı, kendini tarihselleştireme­diği bir ortamda, edebiyatın siyasal ve toplumsal seferberliğin araç­larından biri olarak görülmesinin iki önemli sonucu vardır. Birinci­si estetik özerkliğin imkanının 1950 öncesinde mevcut olamaması­dır. Sanatın da içinde özerk bir alan olarak yer alacağı burjuva ka­musal alanı, ancak 1950'deki iktidar değişikliği ile göreceli olarak gerçekleşir. Edebiyat devletten özerkleşmekte ve özgürleşmektedir ancak güvenceli bir özerkleşme değildir bu. Ikinci Yeni şiiri bu gö­rece özerkleşmenin tezahürüdür. Hiç "Atatürk şiiri" yazmamış "pa­rasız yatılı"ların şiiri olarak !kinci Yeni, kendinden önceki kültür politikalarıyla bağını kopartan ya da epey zayıflatan bir şiirdir:

300

"Şair, Batı kültürü ile ilişkinin daha huzurlu olduğu bir dönemde ye­tişmiştir; birey ve sanatçı olarak rejimin kendi kültür ve eğitim politikala­nnın nihayet özer/Ileşmiş ürünüdür ve artık zorunlu bir yerellih haygısı taşı­malısızın yerel olabilmehtedir. Ama bu özerkleşmenin iktidardan, siyasal alandan ve genel olarak kamusallıktan uzaklaşma ve iç dünyaya açılma

Eleştiri Scçlıisi

(kapanma demek yanlış olur) olarak gerçekleştiğini de yine belirtmek ge­rekir."42

1950-1970 yıllarını kapsayan bu dönemde göreceli de olsa es­tetik özerkliğin mümkün olması Koçak'ın başka bir yazıda da­ha ayrıntılı tartışılması gereken tkinci Yeni ilgisini açıklar. Bir yan­dan İkinci Yeni'nin içindeki şairlerin şiirsel serüvenlerine, "yaşantı­yı 'tek otorite' olarak benimseyip; onun peşinde, önceden bilmedik­leri bir yere gitmeyi göze almalan"na43 odaklanan eleştiri, diğer yandan Ikinci Yeni'nin yarattığı şiirsel travmanın Oktay Rifat, Me­lih Cevdet gibi şairlerce nasıl aşılmaya çalışıldığını inceler.

l 950 öncesi kültür politikalarının ikinci sonucu ise hegemonya­cı bir mecellenin (kanonun) eksikliğidir. Tasfiyeci eğilimleri belir­gin olan edebiyat seçkinleri, kendilerinden önce gelenler ya da çağ­daşları arasında başka türlü düşünenleri de içerecek bir mecelle kurmayı başaramamıştır. Gecikmiş modernleşmenin kendini yeter­siz gören ruh hali içinde, varolanı içererek aşan organizmacı bir pa­radigma geliştirilememiş; yok sayma ya da tasfiye, modeli yakalama telaşı içinde meşru sayılmıştır. 44

Bir bakıma Koçak'ın eleştirel çabası, organizmacı olmayan bir biçimde varolanın tescil edilme çabasıdır. Eleştirinin ve edebiyatın kendi dışına dokunciuğu anları da daima akılda tutarak, heterojen­ligini tasfiye etmeden bütünlüklü bir şekilde düşünmenin en önemli adımı etkinliği tarihselleştirmektir. "Bizde eleştiri yok" yakınmalarım bir kenara bırakıp bir üçüncü dünya edebiyatı olarak Türk edebiyatının yaşadığı kültürel taşralaşma, bilginin üretimi ve dolaşımı bakımından edilginleşme sürecini özdeşlik ve farklılığı ay­m anda gözeterek karşılaştırmalı bir biçimde kavramsallaştırmamn Koçak eleştirisinin en önemli çabası olduğunu düşünüyorum.

NOTLAR

l. Koçak, Orhan. 'Türkçe'de Eleştiri: Bir Tarilıselleştinne Denemesi," bahar 1997: 89. (Semih Sökmen'in

31, Son-

2. Koçak, Orhan. "80'\i Yıliann Eleştinnenleri,'' Hüniyet Gösteri, 179, Ekim 1995: 56. (Metin Celal'in söyleşisi)

3. Ay.

301

Page 11: Ara-yüz Olarak Orhan Koçak Eleştirisi

Melımet Rif at

Koçak, Orhan. "Uzun Denklem: Oktay Rifat'ın Şiirinde Folklor ve Modernizm,'' Def­ter, 36. Bahar 1999: 131.

5. Koçak, Orhan. "Melih Cevdet Anday'ın Şiirinde Ten ve Tin (l)," Ekim 1989: 94.

6. Koçak, Orhan. "80'li Yılların Eleştirmcnleri": 57.

, lO, Haziran-

7. Koçak, Orhan. "Turgut Uyar'ın Şiiri Üzerine Notlar," 85-86.

, 4, Nisan-Mayıs 1988:

8. Koçak, Orhan. "Melih Cevdet Anday'ın Şiirinde Ten ve Tin (l)": 103.

9. Koçak, Orhan. '·80'li Yılların Eleştirınenleri": 57.

lO. Koçak, Orhan. "Gülten Akın'ın Sesleri," Kitap-lık, 51, Ocak-Şubat 2002: 147.

lL Koçak, Orhan. "Melih Cevdet Anday'ın Şiirinde Ten ve Tin (l)": 107.

Orhan. "80'li Yıllann Eleştirmenlcıi'': 57.

Koçak. "Uzun Denklem: Oktay Rifat'ın ŞiirindeFolklor ve Modernizm": 163.

14. Koçak, Orhan. "Melih Cevdet Anday'ın Şiirinde Ten ve Tin (l)": 104.

15. Koçak, Orhan. "Narkissos'tan Oidipus'a, 22, Sonbahar 1994: 100.

16. Koçak, Orhan. Kitap/Kitaptaki Ayna: Postmodern Anlatının Bazı Sorun lan," 17, Aralık-Agustos 1991: 81.

17. Koçak, Orhan. "80'li Yılların Eleştirmenleri": 57.

18. Koçak, Orhan. '·Eec Şiirinde Dil ve Baglam," Ludingirra, l, Bahar 1997: 77.

19. Ag.m., 78.

20. Koçak, Orhan. "Kaptırılmış ldeal: Mai ve Siyah Üzerine Psikanalitik Bir Deneme," Toplum ve Bilim, 70, Güz 1996: 96.

21. Koçak, Orhan. "Ataç, Meriç, Caliban, Bandung: Evrensellik ve Kısmilik Üzerine Bir Taslak," Tiirk Ayclım ve Kimli/ı Sonmu, haz. Sabahattin Şen (!stanbul: Baglam Yayın­lan, 1995): 228.

22. Koçak, Orhan. "Kaptırılmış Ideal: Mai ve Siyah Üzerine Psikanalitik Bir Deneme," a.g.m., 94-152.

23. Koçak, Orhan. "Ataç, Meriç, Caliban, Bandung: Evrensellik ve Kısmilik Üzerine Bir Taslak," Türh Aydını ve Kimlik Sonmu, ed. Sabahattin Şen, (Istanbul: Bağlam Yayın­ları, 1995): 227-252.

24. Koçak, Orhan. "lssız Koylar," Kitap-lık, 39, Ocak-Şubat 2000: 109.

25. Koçak, Orhan. "Uzun Denklem: Oktay Rifat'ın ŞiirindeFolklor ve Modernizm": 149.

26. Koçak, Orhan. "Kaptınlmış Ideal: Mai ve Siyah Üzerine Psikanalitik Bir Deneme", a.g.m., 99.

27. A.g.m., 121.

28. A.g.m., 128.

29. Koçak, Orhan. "Türkçe' de Eleştiri: Bir Tarihselleştirme Denemesi", a.g.m., 88.

30. A.g.m., 89.

31. A.y.

32. Ag.m., 90.

33. Koçak, Orhan. ''1920'lerden l970'lere Kültür Politikaları," Modem Tiirhiyecle Siyasi DiişCmce:Kemali;:.m. c. 2 (İstanbul: lletişim Yayınları, 2001): 372.

34. Koçak, Orhan. 'Türkçe'de Eleştiri: Bir Tarihselleştirme Denemesi", a.g.m., 92.

302

35.A.y.

36. Ag.nı., 90.

37. A.g.m., 91.

38. A.g.m., 96.

39. A.g.m., 98.

40.Ay.

41. Ag.nı., 100.

42. Koçak, Orhan. ·'l920'lerden l970'lere Kültür Politikaları": 407.

Eleştiri Scçhisi

43. Koçak, Orhan. "Mclih Cevdet: İkinci Yeni'den Sonra,'' Defter, 14, Temmuz-Kasım 1990: 26.

44. Koçak, Orhan. "l920'lerden l970'lere KülLur Politikaları": 409-4 lO.

303