Top Banner
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Hüseyin SÖYLEMEZ ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Bitirme Tezi Antalya, 2015
135

ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

Apr 11, 2023

Download

Documents

Gul Isin
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

EDEBİYAT FAKÜLTESİ

Hüseyin SÖYLEMEZ

ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü

Bitirme Tezi

Antalya, 2015

Page 2: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

1

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

EDEBİYAT FAKÜLTESİ

Hüseyin SÖYLEMEZ

ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

Tez Danışmanı: Ebru N. AKDOĞU ARCA

Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü

Bitirme Tezi

Antalya, 2015

Page 3: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

i

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ .........................................................................................................................................................1

ROMA EVİ .................................................................................................................................................2

SOSYAL YAPI VE ROMA TOPLUM DÜZENİNİN ORTAYA ÇIKIŞI ............................................................... 23

ROMA AİLESİNİN ÖZELLİĞİ VE BABANIN KONUMU .............................................................................. 25

PATRIA POTESTAS’IN SONA ERMESİ ..................................................................................................... 28

ROMA TOPLUMUNDA EVLİLİK, DÜĞÜN VE KADININ KONUMU ........................................................... 30

ROMA’NIN ERKEK ÇOCUKLARA BAKIŞI .................................................................................................. 37

ROMA’NIN KIZ ÇOCUKLARA BAKIŞI ....................................................................................................... 39

ROMA’DA ÇOCUKLARIN DÜNYAYA GELİŞİ VE AİLE İÇİNDE DÜZENLENEN ETKİNLİKLERİ....................... 40

ROMA TOPLUMUN ÇOCUĞA VERDİĞİ DEĞER....................................................................................... 43

ROMA’DA EV KÖLELERİ ......................................................................................................................... 44

ROMA’DA KÖLELERDEN DOĞAN ÇOCUKLARIN DURUMU .................................................................... 47

ROMA’DA YASALAR KARŞISINDA ÇOCUK .............................................................................................. 48

ROMA’DA ÇOCUĞUN YETİŞTİRİLMESİNDE ‘İTAAT ETME’ FİKRİNİN AŞILANMASI ÖNCELİĞİ ................. 50

ROMA’DA ÇOCUKLARIN DEVAM ETTİĞİ OKULLAR VE EĞİTİMİN ÖNEMİ .............................................. 51

ROMA’DA İLKÖĞRETİM ......................................................................................................................... 53

ROMA’DA ORTA ÖĞRETİM .................................................................................................................... 56

ROMA’DA YÜKSEKÖĞRETİM.................................................................................................................. 57

ROMA’DA YEME VE İÇME ...................................................................................................................... 58

ROMALILARDA GİYİM ............................................................................................................................ 68

ROMALILARDA AYAKKABI...................................................................................................................... 76

ROMALILARDA TAKI .............................................................................................................................. 82

ROMA’DA SAÇ BİÇİMİ ............................................................................................................................ 90

ROMA’DA ÖLÜ KÜLTLERİ ....................................................................................................................... 97

ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ ............................................................................................................... 105

KAYNAKÇA ........................................................................................................................................... 130

Page 4: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

ii

Yaşamdan Bir Gün…

Sabahın birinci, ikinci saatlerinde

pestili çıkar esenlemeye gelen gidenin,

üçüncü saatte çene yarıştırmaya başlar

kısık sesleriyle savunmanlar Roma’da,

beşinci saate değin sürer çeşitli işler,

yorgunların dinlenme saatidir altıncısı,

paydos olacaktır yedinci saatte,

yağlı güreş tutulur sekiz-dokuz arasında,

kabarık yastıkları indirmeniz buyurulur:

ağırlığınız altında dokuzuncu saatte,

kitapçıklarım ele alınır saat onda,

Euphemus, tanrı yemekleri gelir ortaya

içkisiyle birlikte, senin özen göstermenle,

göksel içkiyle açılır iyi Caesar,

küçük bir kupa tutar güçlü elinde.İşte

o zaman ortaya sür şakaları:

Korkudan adım atamıyor Thalia’m,

sabahları İuppiter’i esenlemek için1.

1 Marcus Valerius Martialis, Epigramlar, çev. Güngör Varınlıoğlu (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2005), 140-

141.

Page 5: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

1

GİRİŞ

Roma’da özel yaşam sosyal yapı içinde önemli bir yer tutar. Yaşam; meslek, din,

gelenekler; devlet ve birey arasındaki toplumsal ilişki adını verdiğimiz bağlar ve bunların

görünümleri hiçbir zaman yeterince ve bir alanın bir başka alanı az ya da çok hissedilir

biçimde etkilediği kalıcı birtakım ilişkilerle belirlenemez. Özel yaşamın kendisi, aslında,

hiçbir zaman tespit edilemeyecek sayısız ve karşılıklı olarak birbirlerine bağlı olan boyut ve

oluşumların bir toplamıdır. Özel yaşamın özgün görünüm ve belirtilerinin bağlantılı olduğu

uzmanlık dalına Roma dönemi yaşamı araştırılarak sonuç elde edilebilir. Özel yaşamın kendi

içerisinde faktörlerinden bir tanesi bireyin oturduğu ev oluşturur. Roma evlerinin araştırılması

ilk olarak arkeoloji ile bağlantılı olarak yapılmışsa da; Bir nümismatikçi, yazıt bilimci, mimar

ve sanat tarihçisinin araştırmaları iç içedir. Zenginlerin muhteşem evleri ve gösterişli yapıları

yanında, orta sınıfın konutları ve işlikleri de özel yaşamın tespitinde önemli yer alır.

Kent normal biçimde terk edilirken, insanlar tanrılarını, mutfak eşyalarını ve

mobilyalarını yanlarına alırlar. Oysa, istila veya doğal bir afet sonucu kent yıkıldığında sadece

tanrılar, kap kacak ve mobilyalar değil, insanların bir kısmı dahi ortalığa saçılmış halde kalır.

Biri volkanik kül ve lav altında, diğeri ise yanan çamur içinde taş kesilen Pompeii ve

Herculaneum halklarının şansızlıkları Romalıların yaşantısının incelenebilmesi açıdan bizim

şansımız olmuştur. Bu doğal felaketler sayesinde, bizler onların sıradan yaşamlarına

ulaşabilmekteyiz.

Bu çalışmada, Roma halkının nasıl yaşadığını ve bir Romalı nasıl olur sorularına

cevap bulmaya çalıştım. Roma kültürünü ilgi duyan kişilere bir kaynak niteliğinde olması

ümidiyle.

Page 6: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

2

ROMA EVİ

Roma evi denince ilk olarak Pompei ve Herculaneum’daki atrium’lu evler gelir.

Pompeii’deki evlere dayanarak, bir evin şemasını çıkartmak mümkündür. Sokaktan eve birkaç

adımlık küçük bir ön mekândan (vestibulum),dış kapıdan ve dar bir koridordan (fauces) evin

bütün yapısını belirleyen büyük merkezi avluya (atrium) girilmekteydi. Buranın özelliği

tavanında dışarı açılan bir yeni compluvium bulunması idi. Vitruvius bu atriumların farklı

formları olduğunu yazar: Comluviumu çatıda sütunlar değil, sadece klaslar ile tutturulan

atrium tuscanicum, compliviumunda dört tane sütunun çatıyı taşıdığı atrium tetrastylum,

dörtten fazla desteği olan atrium corinthicum, çatı eğiminin içe, compluviuma değil, dışa

verildiği atrium displuviatum ve compluviumsuz olan atrium testudinatum .Compluviumu

yayvan bir kap olan impluvium yağmur suyun dışarıya akıtılması impluviumun kenarında

silindir formundaki bir puteal tarafından çevrelenmiş olan sarnıç deliğinden sağlanırdı.

Yazarlara göre atrium, içinde ocağın olduğu, yemeğin yenildiği ve kadınların el işlerini

yaptıkları bir evin asıl oturma mekânı idi. Pompeii’de bu görülmektedir. Büyük -12m.*17 m.’

ye kadar- ve yüksek atrium’lar bu evlerde gösterişlidirler. Ama buranın oturma amaçlı olarak

kullanılmadığı kesindir. Ev sahibine ait, metal çemberli ve yere sağlam olarak oturmuş bir

para kasası olan arca ve bazen de ev sahibinin bir herme üzerindeki büstü ve atrium’un henüz

ocak yeri ve mutfak olduğu dönemi temsil eden kalıntılar, genellikle impluviumun kenarında

dikdörtgen biçiminde ve gösterişli bir mermer maşa (cartibulum) yer alırdı. Her iki taraftan

atriuma ala adı verilen kapısız bir mekân açılırdı. Asil ailelerin evlerinde, burada atalarının

resimleri asıldığı olurdu. Pompeii’de bunlar işlevsiz olarak görülmektedir. Bu alanların

başlangıçta yatak odaları olan cubicula yer alırdı. Girişte fauces’in iki yanında yer alan,

genelde sokaktan girişi olan ve arka kısma kapalı iki mekân çoğunlukla dükkân veya küçükçe

atölye olarak kiraya verilmekteydi. Atriumun arka kısmında bütün genişliğine rağmen kapısız

–kapamak için perdeler kullanıyordu-bir mekân olan tablinum yer almaktaydı. Daha sonraki

dönemlerde yatak odaları evin başka yerlerine çekilince, arkadaki bahçeye bir pencere veya

kapı ile açılmış olan tablinum ev sahibinin konuklarını ağırladığı yere dönüşmüştür. Alt

kattaki odalar üzerinde galeri biçiminde inşa edilmiş bir yemek salonu yoksa yemek odası

alalar ile tablinum arasındaki iki mekândan birinde yer alıyordu. Daha sonraları cenaculum –

aslında yemek salonudur –sözcüğü genelde köle ve hizmetçi odalarının da bulunduğu bütün

üst katı kapsar anlamda kullanılmıştır. Erken dönemlerde evin arkasında yüksek bir duvar ile

komşu topraklarından sınırlandırılmış bir bahçe (hortus) bulunurdu. İÖ. II. yy.’ da bahçeye

Page 7: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

3

Yunan prototipine uygun, birçok mekânın bulunduğu bir peristilyum eklenmiştir. Bu

peristilyum kısmı daha sonraların evin asıl oturulan bölümü haline dönüştürülmüş, atrium

kısmındaki gibi katı geleneksel kurallara bağlı kalmada, modern mekânlar eklenmiş ve

samimi kişisel bir alan niteliği edinmiştir. Form, tertibat ve mekânların oluşumu peristilyuma

uygun olarak değiştirilmiştir. Burada çoğunlukla yatak odaları, yemek odaları (triclinium ) yer

almakta, kalıntılarından görüldüğü kadar ile klineler için U biçiminde dizilmiş taştan alçak

kaideler ve en arkada tablinuma eksenel düşen ve bütün genişliği ile açık bir dinlenme mekânı

olan exedra yer almaktadır. Bazı durularda yemek odası iç döşenmesi acısından oecus

corinthius olarak adlandırılan bir biçimde olurdu. O mekânların bir yarısında bir kare

oluşturarak yükselen dört sütun, odanın geri kalan köşeleri tarafından desteklenmeyen kubbeli

çatısını taşımaktaydı. Kubbenin altında klineler yer almaktaydı, bunlara sütunların yanındaki

bir girişten hizmet edilebiliyordu ve böylece yemek salonunun ön kısmında bir alan boş

olarak durmaktaydı. Boş kısımda misafirler için veya Petronius’un Satyricon eserinin

kahramanı olan Trimalchio’nun2 evindeki gibi pek o kadar ciddi olmayan gösterilerin

düzenlediği düşünülebilir. Mutfak genelde tuvalet ve –varsa-özel bir hamam ile birlikte, kural

olarak peristilyumun kanat kısımlarında, kokuların insanları rahatsız etmeyeceği en uygun

yerlere inşa edilmekteydiler. Bazı evlerde, arkada gizli bir haberleşme girişine (posticum)

sahipti. Romalılar bahçe figürler ve karmaşık su tesisatını zorunlu kılan fıskiyeli havuzları ve

peristilyumlu bir bahçe düzenlemesini (viridorium) severlerdi. Bazen buna içinde uzun ve dar

bir su havuzu (euripes) bulunan kişisel bir bahçe eklenirdi. Burada açık havada kişiler, açıkta

duran triklineler ile yazın, su şırıltısı veren bir çeşmenin yanında yemek yerlerdi3.

Romalıların başka çeşit evleri de bilinirdi. Örneğin İÖ 273 yılında kurulan koloni

kenti Cosa’daki (bugünkü Ansedonia, Grosseto eyaleti) kazılar, İÖ III. yy. ortalarına

tarihlenen ve oldukça bütünlük içinde, büyük parsellerle düzenli sokak ağlarına sahip evler

bulunmuştur. Atriumlu olmayan bu evlerde, iki yanında iki oda bulunan giriş koridoru ile iç

avluya girilmekte, bu avluya başka iki mekân açılmaktaydı. Koloni döneminin ilk

zamanlarındaki bu eşit planlı evler, daha sonra değişikliğe uğramıştır, İÖ II. yy. başı ve I. yy.’

da görkemli bir atriumlu eve dönüşmüşlerdir. Kimi atrium evleri bölümlere ayrılarak kiraya

verilmiştir. Tabernalar da sade birer konut olarak kullanılmıştır. Çok katlı kiralık evler antik

dönemde konu almıştır. Arsa sıkıntısı olduğu ve yoğun nüfusun bulunduğu büyük kentlerde,

çok geçmeden zorunlu duruma gelmiştir. Livius İÖ III. yy. sonlarında Roma kentinde üç katlı

evler bulunduğunu eserlerinde bahsetmiştir. Bu yapılaşma İtalya’da Roma şehrinde çıkmıştır.

Tek ailenin yaşadığı evden, domus’tan ayırmak üzere insula adı verilen bu çok katlı Roma

2 Petronius, Satyricon, çev. F.Gül Özaktürk (Ankara: Dost Kitabevi, 2003).

3 Horst Blanck,Eski Yunan ve Roma’da Yaşam, çev.İslam Tanrıkurt (İstanbul: Arion Yayınevi, 1999), 63-67.

Page 8: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

4

evlerinin mimarlığı en iyi bize bilgi veren Ostia’daki evlerdir. Birçok durumda zemin katı,

sokaktan girişi olan bir sıra dükkânından (taberna) oluşurdu; bunlara arkada bir avlu veya

aydınlıkta bulunan başka mekânlar, depolar veya konut olarak kullanılan odalar olurdu.

Yüksek olan dükkânları ahşap bir ara tavanla bölüp bir asma kat yaratarak ek bir mekân

kazanıldığı olurdu; asma katlarda genellikle dükkân sahibi otururdu. Bu kat, kapı sövesi

üzerinde yer alan bir pencereden ışık alabilmekteydi. Ostia’da ortaya çıkarılan ilk iki tane

yukarı katta ve sayıları üç ile beş arasında değişen odalar bulunmaktadır. Odalar kendi içinde

düzen olarak ışığın yerleşmenin yapısına göre veya evin sokak ile olan bağlantılarına göre

olmuştur. Sokak tarafına düşen odalar, ışığı büyük -genelde selenitle ‘camlanmış’-

pencerelerden almaktaydılar. Çok katlı evler gösterişli ön cepheye sahiptiler ve cepheler

pencerelerle olduğu gibi çepeçevre balkonlarla (maeniana) da bölünürdü. Birçok daire,

doğrudan sokaktan veya avludan başlayan ve bir birine bağımlı olmayan merdivenli girişlere

sahiptiler. Odalar oldukça geniştiler ve genelde kubbeli tavanları olur ve böylece bütün olarak

konforlu bir yapı türü söz konusu idi. Basit sade bir yapı tarzı da, üçüncü ve dördüncü

katlarda mevcut olurdu. Bu tarz Roma’da Kapitol’ün yamacındaki evde bulunmuştur. Koridor

çevresinde bir birine yakın hücre tipinde küçük dar odalar yer almaktadır. Bu odalarda şehir

proletaryası aynı zamanda ‘piani nobili’deki zengin ailelerin köleleri oturmaktaydı. Birden

çok ailenin oturduğu bu evlerin hacminin büyütülmesi eğilimi, yalnız yükseklikte kendini

göstermezdi –Traianus döneminde bir emirnameyle yükseklik 60 ayaklı (yaklaşık 18 m.) bir

sınırla saptanmıştır. Bu aynı zamanda üzerinde yükseldikleri arsanın yüzölçümünde

geçerliydi. Ostia’da iki tane tek başına yükselen evler bulunmaktadır. Case a giardino denilir

bu evlere. Bu büyük ev blokları içerisinde daireler geniş odaları, duvar resimleri ve mozaik

gibi gösterişli iç döşenmeleri görkemlidirler. Bu evlerde zengin kesim otururdu. Fakat bazı

zengin kişilerin küçük ama iyi döşenmiş müstakil evlere yöneldiği de gözükmektedir4.

Bir diğer ev tipide villa’dır. Villa rustica (çiftlik evi) domus’un öğeleriyle çiftçilik

etkinliklerine ve üretimlerine yarayan mekân genişliği ve kullanım yerlerini (depolar, ahırlar,

yağ presleri, şarap mahzeni. vb.) büyük toprak sahiplerinin taşradaki bir konağı olarak

birleştiren bir oluşumdu. Şehirlerden uzakta inşa edilen Villa rustica ‘lar genelde şatovari bir

karaktere sahiptiler. Zengin kişiler İÖ II. yy.’dan itibaren Campania’da, Tiren denizi

kıyılarında, sonraları da ülkenin iç kesimlerinde doğa manzarasına sahip yerlerde, çiftlik

amaçlı değil, büyük şehrin gürültüsünden uzak dinlenme amaçlı, boş zamanlarda özel ilgiler

çerçevesinde meşguliyet (otium)5 için villalar yapmışlardır. Genelde yüksek bir temel (basis

4 A.g.e., 67-70.

5 Dinlenme amaçlı boş zamanlarda özel ilgiler çerçevesinde meşguliyet.

Page 9: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

5

villae) üzerine inşa edilen bu villalar, sadece yapı yerinin tercihi değil, manzaraya bakışı,

mekânların dizimi bilinçli olarak bulunduğu yere uygun, dağları, adaları vb. görülebilen

manzaralı dinlenme ve oturma odaları oluşturmaktaydılar.

İmparatorluk döneminde ev mimarlığının eyaletlere taşınması karışık ve özel yeni

formlar ortaya çıkarmıştır. Afrika eyaletlerinde Mauretania Tingitane’da Volubilis ve

Numidia’da Cuicul (Djemila) adlı yerleşim yerinde bulunan Roma önemi evlerin özelliği

oturma ve iş mekânlarının bir bölümü yerine göre oldukça küçük gösterişsiz bir vestibül

bulunmasıdır.

Roma evi konfor gelişimine sahipti. Birçok ev kurşundan borular ile şehrin su

şebekesini doğrudan bağlı olduğundan sürekli akarsuya sahipti. Bahçelerin birçok büyüklü

küçüklü kuyu ve çeşmeler kullanılırdı. Her evde bir tuvalet vardı ve bu bazen doğru dürüst bir

yıkama düzeniyle donatılmıştı. Aynı zamanda caldarium6 , tepidarium

7 ve frigidarium

8 gibi

birçok bölümlerden oluşan küçük hamamlar da evlerde bulunuyordu. Evdeki hamam bir

hypokaust sistemi ile zemine yakın döşenmiş ısıtma tertibatı ve duvarda oyuklu tuğlaların

arkasından dolaşan sıcak hava ile ısıtılmaktaydı. İmparatorluk döneminde çok katlı insulalar

bir gerileme göstermektedir. Evdeki su tesisatındaki basınç suyun üst katlara kadar

verilmesine yetmiyordu. O katlarda oturanlar suyu ya sokakta ya da evin iç avlusundaki

kuyudan temin ediyorlardı. Tuvaletler bütün ev ortak kullanılıyordu ve tuvalet olmayan

evlerde oturan kişiler açık tuvaletlere (foricae)9 gidiyorlardı. İdrarının toplanması için çuha

çırpıcıları ( fullones)10

sokağa amforalar koymaktaydılar ve toplanılan bu idrar daha sonra

kumaşın bir birine daha iyi tutturulması ve parlaklık elde edilmesinde kullanılırdı. Evlerde

ortasında delik olan bir sandalye (sella pertusa)11

ya da bir oturak (metella, lasanum)12

kullanıldığı olurdu. Kişi tuvalet ‘işini’ bitirdikten sonra bir çubuğun ucuna tutturulmuş sünger

ile bazen de bir papirüsle temizliğini yapmaktaydı. Halka açık büyük hamamlardaki lüks ve

konfor evde olmayan banyonun yerini tutardı. Eğer bunların kullanılması ücretsiz değilse

kadınlar 1 As ve erkekler ¼ As ödemekteydiler. Herkes gidebilsin diye düşük ücret idi.

Roma evinin özelliğinden birisi duvar resimleridir. Duvar resimleri kötü korunma

durumlarından dolayı genellikle küçük parçalar halinde durmaktadır. Figürler tasvirler,

genelde Yunan mitolojisinin tanınmış Klasik ve Hellenistik dönem örneklerine

6 Sıcak su banyosu.

7 Terleme odası.

8 Soğuk su banyosu

9 Horst Blanck, 79.

10 A.g.e ,79.

11 A.g.e ,79.

12 A.g.e ,79

Page 10: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

6

yönelmektedirler. Günlük tasvirleri az verirler. Ev sahibinin kendi portresininde çok ender

bulunur idi. Dekorasyon amaçlı tasvirler, küçük boyutlarda sevilen liman, villa vb. manzaralı

cansız doğa resimleri yer almaktaydı. İS II. yy’ da taban mozaiklerine olan ilginin arttığını

gözlenmektedir. Erken ve geç imparatorluk döneminde geniş alanlı, büyük boyutlarda,

genelde figürleri açısından zengin olan mozaikleri, görkemli etkide yapıtlar olarak karşımızda

durmaktadırlar. İmparatorluk döneminde duvarların süslenmesi yerine duvarların örtülmesine

(incrustatio)13

ince ve renkli mermer levhalarla ve hatta bazen de kakmacı işi figürler ile

(crustae, opus sectile )14

kaplanmasına bırakmıştır.

Roma evindeki mobilyalar temel formlarında Hellenistik dönemin zariflik ve

formların şıklığı için gösterilen titizliğin daha da geliştirildiği gözlenmektedir. Bu eğilime

uyularak kline parçaları için gümüş karıştırılmış bronz, fildişi ve iyi kaliteli mermer gibi

oldukça pahalı malzeme kullanılmıştır. Pompeii ve Herculaneum’da değerli parçalar ele

geçmiştir. Yoksul kesimde mobilyalar kaba ve sade idi. Orta imparatorluk döneminde

koltuklar yüksek bir yuvarlak arkalığı ile kalmakta ve genelde sepet örgüsü tarzında imal

edilmekteydiler.

Soylu Roma’lıların kıymetli gümüş sofra takımlarına olan düşkünlüğü geç Antik

dönem sonuna kadar canlı olarak kalmıştır. Petronius’un Trimalchio tipinde anlattığı kişinin

bu tarz lüks tasvir etmiştir. Pompeii’deki zengin buluntular ile belgelenmiştir. Zengin cam

kaplar, bardaklar, üzerinde figürler oyulmuş kaplar veya genelde kıymetli taşlara sahip kapları

taklit eden Nuppen15

bardakları sıkça yapılmıştır. Normal bardaklar ihtiyaç için yapılmıştır.

Mutfak takımları bronzdan oluşmaktaydı. Yoksul kesimin günlük yemek takımları Augustus

döneminden beri başlangıçta rölyef ile bezenli parlatılmış yüzeyi ile kırmızı terra

sigillata’lardan oluşturmaktaydı. Günlük gereksinimlere yönelik keramikten yapılmış son

derecede kaba ve pişmemiş topraktan birçok yemek takımı da bulunmaktaydı.

Simpelveld’de16

bulunmuş iç kısmı kabartmalı bir lahit Orta İmparatorluk dönemindeki bir

Romalının mobilya ve ev eşyasının somut örneğidir.

13

A.g.e ,81. 14

A.g.e ,,81. 15

Tomurcuk çıkıntılı bardak. 16

Hollanda’da bir kent.

Page 11: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

7

Page 12: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

8

Page 13: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

9

Page 14: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

10

Page 15: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

11

Page 16: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

12

Page 17: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

13

Simpelveld’de bulunmuş lahit.Leiden (Hollanda),Rijkmuseum van Oudhedon.

Page 18: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

14

Page 19: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

15

Page 20: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

16

Page 21: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

17

Page 22: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

18

Pompeii

Page 23: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

19

Pompeii

Page 24: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

20

Pompeii duvar süslemeleri

Page 25: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

21

Pompeii duvar süslemeleri

Page 26: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

22

Pompeii mobilya

Pompeii

Page 27: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

23

SOSYAL YAPI VE ROMA TOPLUM DÜZENİNİN ORTAYA ÇIKIŞI

Roma toplum düzeni, başlangıçta kapalı bir ekonomi yaşama dayanıyordu. Hayvan

sürülerinden ve otlaklardan ortak yararlanan çoban topluluklar ataerkil bir biçimlenme

göstermekteydi. Özel mülkiyet sınırlıydı.

Roma’daki sosyal yapılanma süreci içerisinde aynı soydan geldikleri inanan gens

birliklerinin ortaya çıktığını görmekteyiz. Gens üyeleri atalarından aldıkları ortak ad

taşıyorlardı. Romalı kendi adının yanında bağlı olduğu gensin adını kullanmaktaydı. Gens

üyeleri arasında kan akrabalığı, ortak kült, ortak mezarlık, ortak mülkiyet, veraset esası ve

hukuku geçerliydi.

Roma ailesinin karakteristik özelliği aile reisinin (pater familias) otoriter gücü elinde

(patria potestas) elinde bulundurmasıydı. Topluluğun üyeleri üzerinde mutlak söz hakkına

sahipti. Pater familias yeni doğanları gense kabul ediyordu. Erkek ve kız çocuklarının

yaşamları konusunda söz hakkına sahipti. Kızları satıp, erkek çocukları köle olarak

verebiliyordu, ortak mallar üzerinde istediği gibi hareket ediyordu. Topluluğun üyeleri

arasında gelenekleri çiğneyenleri cezalandırıyor veya onları gensten atıyordu17

.

Roma’da dışarıdan olan evlilik nişanlının kaçırılması ya da satın alınma

biçimindeydi. Evli kadınlar, yeni karışmış oldukları klana yabancı sayılıyorlardı. Geldikleri

gensteki isimleri taşıyorlardı. Gens içerisindeki haklardan da yararlanmıyorlardı.

Zamanla üretici güçlerin gelişmesi savaş ganimetlerinin birikimi özel mülkiyeti

beraberinde getirmiştir. Gensler arasında farklılıklar oluşmaya başlamıştır. Genlerin bazıları

güçlü konuma ulaşmışlardır. Genslerin liderleri, kardeşleri, oğulları ve onların çocukları artık

doğuştan soyluları oluşturmaya başlamıştır. Particiler adını alarak toplumda önemli bir

statüye sahip olurlar. Diğer üyeler de particilere tabi cliens, yanı yanaşma durumuna düşerler.

Toplumsal yapıdaki bu fark cliens arasında bir sosyal tabakayı oluşturan Plebler ortaya çıkar.

Toplumun önde gelen üyelerini oluşturan particiler, pleplerden kendilerini tamamıyla ayırt

etmekteydiler. Örneğin bu sosyal kesimlerin arasında evlilik yasaktı. Plebler kültürel yönden

particilerden farklılıklar göstermekteydiler. Plebler ve patriciler ata kültü içerisinde

yaşamıyorlardı. Farklı tanrılara tapıyorlardı. Baş tanrıçaları Ceres18

idi.

17

Nazmiye Mutlu, Yunan ve Roma Uygarlığında Çocuk (Ankara: Ütopya Yayınevi, 2007), 90. 18

Bereket tanrıçası.

Page 28: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

24

Plebler toprakları olmadığından particilerin topraklarını kiralamak durumunda kalan

küçük çiftçilerdi. Plebler aynı zamanda zanaat ve ticaretle uğraşıyordu. Borçlarını

ödeyemediklerinde de o dönemin yasalarına göre alacaklının kölesi haline geliyorlardı19

.

Roma toplum düzenin en alt tabakasında köleler yer alıyordu. Kölelik ya doğuştan

gelmekteydi ya da borç yüzünden insanlar köle durumuna düşerdi. Kimi zaman korsanlar

tarafından kaçırılıp satılan insanlar köle haline getiriliyordu. Diğer bir kaynağı da savaşlardı.

Böylece Roma’da köle sayısı artmıştı. III. ve II. yüzyılda Roma’nın pazarlarına yığınla

kölenin girmesine neden olmuştu.

Köleler farklı fiyatlara satılmaktaydı. Okuryazar ya da bir zanaat sahibi olan

kölelerin fiyatları yüksekti. Kölelerin önemli bir kısmı latifundia adı verilen çiftliklerde

çalışırlardı. Madende, taş ocağında, tuğla işlerinde, harmanda, değirmende, fırında,

seramikçilikte, dokuma atölyelerinde çalışan köleler vardı.

Roma’da çeşitli işlerde ağır koşullarda çalıştırılan kölelerin yanında ev kölelerinin

durumu çok iyiydi. Bunlar arasında, oda uşakları, masörler, berberler, uşaklar, tahtırevan

taşıyıcıları, giysi dolabı görevlerinin bulunduğunu görüyoruz. Ev kölelerinin başında ise

onları yöneten bir kişi yer alırdı. Roma’da özel yetenekleri olan köleler, uzmanlaşarak çeşitli

alanlarda hizmet vermekteydi. Bunlar arasında müzikle uğraşan ya da ailenin çocuklarına

rehberlik edenler vardı20

.

19

Server Tanilli, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası (İstanbul: Adam Yayınları, 1999), 375. 20

Horst Blanck, a.g.e., 208-209.

Page 29: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

25

ROMA AİLESİNİN ÖZELLİĞİ VE BABANIN KONUMU

Latince familia deyimi günümüzde ‘aile’ sözcüğünden içerik olarak daha

kapsamlı bir anlama sahipti; çünkü Roma familiası günümüzdeki anlamı ile sadece dar bir

çevredeki bireylerden oluşan aileyi göstermekle kalmaz, aynı zamanda onun mülkünü ve

kölelerini de içine kapsardı. Bizim bugün ‘aile’ olarak işaret ettiğimiz varlığı, Romalılar

domus olarak adlandırırlardı. Latin yazısında familia sözcüğü bir eve ait köleleri işaret eden

dar bir anlamı vardı21

.

Roma’nın kent uygarlığına geçişine katkıda bulunan Etrüsklerde aile bireyleri

arasındaki ilişki moderndi. Kadınlar, erkeklerin yanı sıra itibarlı bir konuma sahipti. Etrüsk

yapılarında kadın betimlemelerinin önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Bunlardan birisinde

pek çok parçadan restore edilen kadın figürünün sol omzuna, sadece bacak kısımları

korunabilmiş olan bir çocuk oturmakta, kadın ise sağ eliyle çocuğu dizlerinde tutmaktadır.

Yine İÖ V. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen bu örneklerden biriside kollukları sfenks

şeklinde olan bir taht üzerine kilolu bir kadının oturduğunu ve kucağındaki kundaklı çocuğu

iki eliyle sarıldığını görüyoruz.

Kucağında bir çocukla betimlenen Etrüsk kadını

21

A.g.e ,184.

Page 30: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

26

Roma ailesi ataerkil bir düzenin belirgin örneklerinden birisini oluşturmaktaydı.

Roma ailesi sahip olduğu özellikleriyle toplumun en önemli dayanağıydı. Roma ailesi kutsal

sayılıyordu. Bir takım dinsel temalar ailenin varlığını sürdürmesinde önemli bir rol oynardı.

Aile ocağının ruhu olarak görülen Tanrıça Vesta22

, Romalının vazgeçilmeziydi. Roma’da aile

tanrıları vardı. Yemekler dini bir hava içerişinde yenirdi. Yemek sırasında tanrılara şarap

sunusu yapılırdı23

.

Roma ailesinin karakteristik özelliği aile reisinin (pater familias) otoriter gücü elinde

(patria potestas) elinde bulundurmasıydı. Topluluğun üyeleri üzerinde mutlak söz hakkına

sahipti. Pater familias yeni doğanları gense kabul ediyordu. Erkek ve kız çocuklarının

yaşamları konusunda söz hakkına sahipti. Kızları satıp, erkek çocukları köle olarak

verebiliyordu, ortak mallar üzerinde istediği gibi hareket ediyordu. Topluluğun üyeleri

arasında gelenekleri çiğneyenleri cezalandırıyor veya onları gensten atıyordu. Öldürme

hakkına (ius vitae nesicque) sahipti. Ama patria potestasın aşırı kötü bir biçimde kullanımı

Censor’lar Kurumu varken, gelenek-görenekler çerçevesinde ve dini kurallar bağlamında o

kurulun denetimi altındaydı. Pater familiasın yeni doğan bir çocuğun kabul edilmemesi gibi

zor kararlarda akrabalarından ve komşulardan oluşan bir consilium’un24

görüşünü alması

genelde başvurulan bir yöntemdi. Pater familiasa bağımlı olanlar ne zaman bir servet, mülk

vb. edinseler bu edilenen şey pater familasa giderdi, öyle ki ona bağımlı olanlar kendi malları

diye bir şeye sahip olamazlardı. Bu bireylere(ki aralarında, duruma göre, kölelerde olabilirdi)

22

Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1999), 290. 23

Nazmiye Mutlu, a.g.e., 94-95. 24

Ev mahkemesi.

Page 31: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

27

istediklerince kullanabilmeleri için az çok yasal olarak, pater familiasın üzerindeydi. Genel

olarak kabul edilmiş geleneklerden dolayı mal varlığı verildiği kişiden tekrar geri istenmezdi.

Patria potestas ancak pater familiasın ölümü ile sona ererdi. Bu durumla birlikte erkek ve kız

çocukları (sui iuris) bağımsız olurlardı, torunlar ise, eğer babaları yaşıyorsa onun Patria

potestasının altına girerlerdi, yaşamıyorsa onlar da özgür olurlardı. Ölen pater familias

arkasında reşit olmayan çocuklar bırakmışsa, bunlar bir tutorun vesayeti altına girerdi.

Genelde babanın kardeşi olurdu. Bunun dışındaki durumlarda bağlı bireyler emancipatio25

serbest kalırlardı. Pater familias tarafından bir belge karşılığı üçüncü bir kişiye satılırlardı ve

bu kişi bunların pater familiası olurdu. İsterse bu kişi satın aldığını serbest bırakma hakkına

sahipti. Laren’lerde26

uygulamaları çevresinde ele alındığında, din hukuku açısından da pater

familias ailenin başıydı27

.

Roma’da babanın sahip olduğu otoriter konum ve gelenekler zamanla değişip

yumuşamıştır. Ancak İmparator Augustus zamanında cumhuriyetin eski dönemlerindeki

geleneklerin yeniden canlandırılmak istediğini görüyoruz28

.

25

Eşitlik, bağımlı bir durumdan serbest bırakılma. 26

Eski Roma’da koruyucu periler. 27

Horst Blanck, a.g.e.,184-186. 28

Server Tanilli, a.g.e., 488.

Page 32: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

28

PATRIA POTESTAS’IN SONA ERMESİ

Roma’da Patria potestas’ı sona erdiren sebepler, ölüm, “Capitis Deminutio” ve

“Emancipatio”dur. Patria potestas’ı sona erdiren en doğal sebep, hiç şüphesiz ölümdü. Ölüm

halinde patria potestas kendiliğinden sona ererdi. Pater familias’ın veya patria potestas

altındaki bir kişinin ölümü ile o kişi üzerindeki hâkimiyet ortadan kalkmış olurdu. Patria

potestas, pater familias yaşadıkça var olan bir kavramdı. Pater familias ölünce karısı ve

çocukları sui iuris duruma geçerler ve patria potestas’tan çıkarlardı.

Patria potestas’ı sona erdiren bir diğer durum, capitis deminutio’dur. Capitis

deminutio, aile reisi olan pater familias’ın savaşta esir düşmesi veya sürgün cezasına

çarptırılması durumunda gerçekleşirdi29

. Nitekim hür olmayan ve hâkimiyet ehliyeti

bulunmayan biri patria potestas’a sahip olamazdı. Ancak savaşta esir düşen pater familias’ın,

Roma’ya döndüğü zaman bütün eski haklarını sanki hiç kaybetmemiş gibi geri kazanacağı ve

patria potestas’ına devam edeceği gerçeği unutulmamalıdır. Aile evlatlarından birinin rahip

olması veya yüksek bir mertebeye ulaşması da, capitis deminutio kapsamında patria

potestas’ı sona erdiren bir durumdu. Roma’da kız çocukları da dini hizmetler görebilir ve

rahibe olabilirlerdi. Bu rahibelerin ismi Vesta Bakireleri idi. Bir kız çocuğunun rahibe olması,

patria potestas altından çıkması için yeterliydi. Iustinianus döneminde babasından kötü

muamele gören çocuğun üzerindeki patria potestas’ın da sona ereceği kabul edilmiştir.

Hâkimiyetten çıkarma anlamına gelen emancipatio ise, pater familias’ın kendi

iradesi ile patria potestas’ı sona erdirmesi demektir30

. Emancipatio'nun şekli XII Levha

Kanunları’nın, aile oğlunun üç defa, aile kızının bir defa satılması ile patria potestas'ın sona

ereceği hakkındaki hükmüne dayandırılmıştır. Buna göre pater familias güvendiği bir kişiye

erkek çocuğunu 3 defa mancipatio ile satardı. Bu kişi her mancipatio’dan sonra çocuğu azat

ederdi. Çocuğun satılması ve azat edilmesi işlemi 3 kere sürmek suretiyle, üçüncü

mancipatio’dan sonra çocuk patria potestas’tan kurtulmuş olurdu. Kız çocuğunun bir kere

satılması ve bir kere azat edilmesi, emancipatio’nun gerçekleşmesi ve dolayısıyla kız

çocuğunun patria potestas’tan kurtulması için yeterliydi. Hâkimiyetten çıkarılan kişinin aile

29

“Minima est capitis diminutio, cum et civitas et libertas retinetur, sed status hominis conmutatur; quod accidit

in his, qui adoptantur, item in his, quae coemptionem faciunt, et in his, qui mancipio dantur quique ex

mancipatione manumittuntur; adeo quidem, ut quotiens quisque mancipetur aut manumittatur, totiens capite

diminuatur.” Gaius, Institutes I, çev. Francis de Zulueta, (Londra: Clarenton Press, 1975), 132. 30

“Praeterea emancipatione desinunt liberi in potestate parentum esse…”. Gaius, a.g.e., 132. “Mi, qui non

recipiunt diem vel condicionem, veluti emancipatio, acceptilatio, hereditatis aditio, servi optio, datio tutoris, in

totum vitiantur per temporis vel condicionis adiectionem.” Corpus Iuris Civilis 1: Institutiones, Digesta, haz.

Theodor Mommsen ve Paul Krueger, (Berrolini, 1992), 77.

Page 33: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

29

ile olan tüm agnatik bağı ortadan kalkardı. Bu kişi sui iuris hale gelir ve hak ehliyetini elde

ederdi. Emancipatio ile patria potestas’tan kurtulan çocuk, mameleksiz kalıyordu. Bu

durumda ailesinden gelecek olan miras hakkını da kaybediyordu. Ancak pater familias,

emancipatio ile hâkimiyetinden çıkardığı çocuğuna hayatını idame ettirebileceği kadar bir

sermaye vermek zorundaydı. Bu sermaye kızın dos’una31

benzetilebilir. Eğer çocuğun

peculium’u varsa, bu peculium çocuğa satılırdı. Baba hâkimiyetinden çıkarılan çocuk, adoptio

yoluyla tekrar hâkimiyet altına girebilirdi32

. Evli kadının manus altından çıkarılması

isteniyorsa, kadını manus altına sokan işlemlerin tersi yapılırdı. Böylece kadın da patria

potestas’tan çıkmış olurdu.

31

Çeyiz ya da hediye anlamına gelen dos, kocanın artan ev masraflarına katkıda bulunabilmesi için kadın

tarafından verilen mal ya da paranın genel adıdır. 32

“Qui liberatus est patria potestate, is postea in potestatem honeste reverti non potest nişi adoptione.” Digesta,

12.

Page 34: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

30

ROMA TOPLUMUNDA EVLİLİK, DÜĞÜN VE KADININ KONUMU

Roma’da ataerkil bir yapıya dayanan ailede, kadın erkeğe tabiydi. Kadına, eski

geleneklere dayanan bir yaşam tarzı öngörülüyordu. İdeal bir kadın, erdemli bir eş ve anne

olarak algılanıyordu. Romalı bir kadına eski biçimde bir hayat tarzı sürüyor demek, onun için

büyük bir övgü ve onur kaynağıydı. Kötü şöhreti olan bir kadınla evlenmek veya bir hayat

kadınıyla birlikte yaşamak hoş karşılanmazdı. Örneğin senatörlerin, azat edilmiş kölelerle

birlikte olmaları hiç hoş karşılanmazdı. Bu kişiler kamusal alanda üst düzey görevlerden

yararlanamıyordu. İmparatorluğun son dönemlerinde sosyal yapıda, bu anlamda bir yozlaşma

kendisini gösterse de toplumun orta ve alt kesimlerinde evlilikteki sadakati yücelten mezar

taşları, yazıtları evliliğin kutsallığının devam ettiğini göstergesidir33

.

Devlete şekil veren, toplumsal yaşama yön veren ailevi ilişkileri düzenleyen hukuk

ise her şeyden önce itaati şart koşuyordu. Aile reisinin otoriter konumu anneye saygı

yürürlükteki hukuk anlayışına uygun değişmekteydi.

Yasal bir evliliğin zorunlu koşullarından biri, evleneceklerin bedensel olarak yeterli

olgunluğa (pubertas) varmış olmasıydı. Bunun için erkek çocuklarda 14, kız çocuklarında 12

yeterli görülmekteydi. İkinci koşul evliler arasında baba tarafından bir akrabalığın

olmamasıydı, bunlar pater familias’ın sorumluluğu altında bulunuyorlarsa onun izninin

olması gerekirdi. Ortalama evlilik yaşı kızlarda 16 ile 20 ve erkeklerde 27 ile 30 yaşı

arasındaydı. Tam geçerliği olan bir evlilik (matrimonium iustum) ancak her iki tarafın Roma

vatandaşlığına sahip olması durumunda veya taraflardan birinin Roma’nın değil de Roma ile

arasında conubium(söz konusu kişiyle, filanca kişiyle evlenme hakkı),anlaşması olan başka

bir topluluğun vatandaşlığına sahip olması durumunda gerçekleşebilirdi. Augustus döneminin

evli olmayanları politik ve vergi açısından ayrımcılığa tabi tutan evlilik yasası ile Roma

vatandaşlarının kötü şöhretli kadınlar (hayat kadınları, tiyatro oyuncuları vb.) ile ve senatörlük

makamıyla yakından bağlantılı olanların azat edilmiş esirlerle bir araya gelmelerinde

conubiumdan yararlanmaları kaldırılmıştır. Bu çeşit engellerle karşın birlikte yaşama

olabilirdi, bu matimonium değil concubinatus olarak kabul edilirdi. Augustus dönemi

yasalarının doğrudan hedef aldığı yüksek konumdaki insanlar arasında gerek halkın daha

aşağı tabakasındakiler arasında, kölelerle azat edilmişler ya da sık görüldüğü üzere, köle

33

Nazmiye Mutlu, a.g.e., 97.

Page 35: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

31

efendisi nezdinde etkili bir konumdaysa kölelerle tam yurttaşlık hakkına sahipler arasında

concubinatus hiç de az rastlanır bir şey değildi34

.

Matrimonium evliliğin iki çeşidi vardı; manus evliliği birincisinden gelin, pater

familiasının potestasından çıkıp kocasının veya onun pater familiasının manusu altına girerdi.

Bu şekil evlilikte kadın, sorumluluğuna geçtiği ailenin tam üyesi olarak kendi mülküyle

birlikte evin diğer kız çocukları gibi miras hakkına sahip olurdu. Manusun nedenleri üç farklı

tarzda gerçekleşebilirdi.

1.Confarreatio ile gerçekleşen. En yüksek rahibin pontifex maximus’un ve flamen

dialis’in işbirliği altında uygulanan dini bir gelenekti. Bu evlilik türü sadece patrisyenlere

yani soylu yurttaşlara aitti. İsmi evlenme sırasındaki bir kutsamadan gelir. Yeni evliler çeşitli

kurban ve bağışlar arasında bir de buğday yani farreus ekmeği (panis farreus) dağıtırlardı.

2. Coemptio ile gerçekleşen. Bu sözcük gelinin satın alındığını gösterir belge

anlamına gelir.

3.Usus ile gerçekleşen. Kadınla bir yıl kesintisiz birlikte yaşanması durumu manus

kazandırırdı. Manusun kazanılması eğer gerçekleşmemişse, kadın yılın üç geçesini evin

dışında geçirmek zorunda kalırdı. Manusun usus yolu ile kazanılması daha sonraları (İ.Ö.2

yüzyılda Gaius )kullanım dışı kalmıştır35

.

Evliliğin bir diğer çeşidinde; kadın ailesi tarafındaki pater familiasının potestası

altında, sui iuris kalırdı. Manus dışı evlilik tanıklar önünde yapılan bir evlilik tanıklar önünde

yapılan bir evlilik antlaşması ile gerçekleşirdi. Bu evlilik kadını kocasının ailesinin üyesi

yapmazdı. Böylece kadın doğum ile birlikte kendisine verilen nomen gensiyle ve kendi şahsi

servetini elinde tutmaya devam ederdi. Manus dışı bağımsız evlilik en yaygın tarzdı ve Geç

Cumhuriyet Dönemi sonuna doğru hemen hemen tek evlilik şekli buydu. Böyle evlilikte

manustaki formaliteler söz konusu olduğundan ayrılmalarda basit oluyordu. Ayrılma eşlerin

karşılıklı olarak anlaşarak (divortium) ve tek taraflı isteğe bağlı (repudium) olarak ikiye

ayrılırdı; kural olarak, boşanmak isteyen taraf, bir (nuntium remittere, res tuas tibi habeto)

aracılığıyla ile bu kararını eşine bildirirdi. Kadının zina etmesi ve bunun ispatlanması

durumunda ayrılma zorunluydu; onun dışında, boşanan kadına çeyizinin geri verilmesi

gerekliydi ve bu, erkeğin girişebileceği keyfi boşamalarda bir çeşit güvenceydi36

.

34

Horst Blanck, a.g.e., 193-194. 35

A.g.e.,194-195. 36

A.g.e.,195-196.

Page 36: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

32

Romalılarda düğün belli bazı dini ve ailevi seremonilerle belirlenmişti. Evlilik

tarihinin ileri atılabileceği nişanlılıkta, delikanlı kıza bir yüzük hediye eder, kız bu yüzüğü sol

elinin dördüncü parmağına takardı. İki elin birbirine sıktığı motifte bir yüzük, nişan yüzüğü

olarak görülmekteydi. Düğün gününde bir gece önce gelin o zamana kadar kullandığı kızlık

giysilerini bırakır erken dönemlerde kızlar da erkek çocukları gibi toga praetexta giyerlerdi ve

oyuncakları ile birlikte bunları Iarenlere ve Vesta’ya37

adardı. Sonra geline Herakles düğümü

ile pamuktan bir kemerle bağlanan uzun bir beyaz tunik (tunice recta) ve bunun üzerinde de

sarı-kırmızı bir palla giydirilirdi. Gelinin saçları bir mızrak ucu (hasta coelibaris) altı uzun

örgüye ayrılır, pamuk ipliği (vitta) ile sarılır ve tutuluş (tepesi sivri başlık) biçiminde tepede

tutturulurdu. Gelin bunun üzerine de kırmızı bir duvak (flammeum) takardı. Tüm bunlar, aynı

zamanda düğün günü giyimiydi. Düğün günü, sabahın erken saatlerinde gelin ailesinin evinde

tanrıların bu konudaki görüşünün öğrenilmesi amacı ile bir kurban hayvanının iç organlarına

bakılmasıyla (extispicium) başlardı. Bunu yazılı evlilik antlaşmasının düzenlenmesi izlerdi ve

evlilik adayları, gelinin refakatçısı olan ve ilk evliliğinde bulunması gereken yaşlıca bir

kadının (pronuba) huzurunda birbirlerine sağ ellerini (dextrarum iunctio) değdirirlerdi. Evli

çiftin iyi geçinmesinin işareti olarak bu dextrarum iunctio görsel sanatlarda, özellikle lahitler

üzerinde sık tasvir edilen bir konu olmuştur38

.

Evli bir çift kabartması taşıyan lahit.(Dextrarum İunctio)

San Lorenzo Kilisesi 37

Roma’da ocak ateşi tanrıçası 38

Horst Blanck, a.g.e.,196-197.

Page 37: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

33

Page 38: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

34

Page 39: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

35

Yazıtın çevirisi:

“Hayattayken Aurelia Philematium olarak anılırdım.

Namuslu.ar sahibi, ayak takımından habersiz, kocasına sadık bir kadın.

Geride bıraktığım kocam, heyhat, o Lucius’un azatlısıydı.

Gerçekten benim için gerçek bir babadan da öteydi.

Yedi yaşımda beni kollarına aldı. Şimdi kırk yaşımdayım ve ölümden daha güçlüyüm.

Hürmetkarlığım sayesinde herkesin gözünde daha da parladı.”

Düğün yemeğinden sonra gelin, henüz anne ve babası yaşayan üç erkek çocuk

tarafından meşaleler ışığında ve ‘thalassio’39

bağrışları arasında şiirler okunarak damadın

evine götürülürdü. Gelin kapının direklerine yağ sürer, yünden kalın örgülerle sarınırdı, daha

sonra kapı eşiği üzerinde havaya kaldırılırdı. Atriumda koca sembolik olarak kadına su ve ateş

vererek onu evin üyeliğine almış olurdu. Bunu başka bir tören izlerdi, kadın yanında getirdiği

üç tane As sikkesinden elinde tuttuğunu eşine verir, ayağının altındaki ikinci sikkeyi lar

familiaris iççin ocağa bırakırdı ve bir kesede taşıdığı üçüncüsünü ise eve en yakın ilk Dörtyol

39

‘Thalassius için!’ anlamındaki bu bağırış, kaçırılmış bir Sabina ile evliliği çok mutlu geçtiğinden ‘ilk birleşme

(zifaf) tanrısı’ katına yükseltilmiş Romalı delikanlının adından gelmektedir.

Page 40: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

36

ağzında maden sesi duyulacak biçimde yere fırlatırdı. Evliliğin ilk gecesini izleyen günde

kurban kesilirdi. Akraba ve tanıdıklar için bir yemek verilirdi. Evliliğin geçerli olması için bir

anlam taşımayan bütün bu kapsamlı törenlerin her zaman her yerde yapıldığı pek kabul edilir

bir şey değildir. Eğer gelin dul veya boşanmış bir kadınsa zaten bu sıralananlar yapılmazdı40

.

Tolumda kadınların hukuki hakları kısıtlı olduğunu görüyoruz. Aile babası ya da

eşinin koruması altında olmayanlara bir vasi tayin ediliyordu. Roma’da kadına kamu hukuki

alanında bir hak tanımıyordu. Özel hukuk alanında hakları kısıtlıydı. Örneğin vasi olma hakkı

yoktu. Miras hukuku alanında hakları sınırlıydı. Üçüncü kişiler lehine borç altına giremiyor

ve daha açma ehliyeti yoktu. Augustus döneminde çıkarılan bazı yasalar ile kadınlara tanınan

kısıtlı hükümler yumuşatıldı. İ.S. 50’de çıkarılan Lex Claudia adlı yasayla kadınların akraba

hükmü altında bulunacakları hükmü kaldırıldı41

.

Roma toplumunda kadının hakları sınırlı olsa da haremlik selamlık yoktu. Kurumsal

olarak kadın eşinin himayesinde bulunmakla beraberdi. Kadın yaşamı eşiyle paylaşıyordu.

Romalı kadın eşiyle birlikte şölenlere katılıyordu, arena ve sirkteki oyunları izleyebiliyordu.

Romalı kadınlar iyi derecede eğitim alıyorlardı. Kültür düzeyleri yüksekti.

Roma’nın eğitim felsefesin de kadınların kültürlü olmaları gerektiği anlayışı yer

almaktaydı. Örneğin Romalı düşünür Plutarkhus, toplumun temel biriminin aile olduğunu

dikkatleri çekerken babanın yanı sıra annenin önemine de değinmiştir. Plutarkhus, ailenin

çocuğunun yetiştirilmesinde vazgeçilmez ortam olduğunu belirtirken, kadının toplumdaki

konumunu da yüceltmeye çalışmalıdır. Plutarkhus, ‘’Anne, çocukların öğrenimleriyle

uğraşmalıdır’’ demektedir. Bunun için de kadınların bilgisi olması gerektiği üzerinde

durmuştur: ’’Çocuğun yetiştirilmesine katkılarından dolayı kadınlara yüksek bilimler

verilmeli, onlar matematik, felsefe öğrenmelidirler’’ ifadesini kullanmıştır. Plutarkhus, kendi

eşine felsefe öğrenmeye teşvik etmiştir.

40

Horst Blanck, a.g.e., 197. 41

Nazmiye Mutlu, a.g.e.,100.

Page 41: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

37

ROMA’NIN ERKEK ÇOCUKLARA BAKIŞI

Roma’da erkek çocuk, babanın sahip olduğu yetkileri gelecekte üstleneceği için

önemliydi. Özenle yetiştiriliyordu. Çünkü babanın ölümüyle birlikte erkek çocuk kendi

ailesini kuracaktı. Bir aile babası öldüğünde, aile, erkek çocuk sayısınca yeni ailelere

bölünüyordu. Böylece erkek çocuklar aile babası konumuna yükseliyordu. Aile içerisinde

düzenlenen basit dinsel törenlerde rahip rolü oynayan babanın sahip olduğu bu ayrıcalık,

sonra oğula geçiyordu42

.

Romalı çocuk başları.

Erkek çocuğun örnek aldığı kişi babasıydı. Erkek çocuk, gelişimini tamamlayıp

annenin bakımına gereksinim duymadığı andan itibaren, babanın gözetim ve denetimi altında

yaşamaya başlıyordu. Gelecekte üstleneceği rolün gereklerini yerine getirmeye çalışıyordu.

Öncelikle aile içerisinde bir erkek evlattan istenilen davranışları sergilemesi gerekiyordu.

Kendisine özen göstermesi, iyi bir eğitim alması, birtakım sorunlarla baş edilebilecek güce

ulaşması bunlardan bazılarıydı.

Erkek çocuk yetişkin hale geldiğinde ailesinin toplumsal konumuna göre bazı

görevler üstlenmeye başlıyordu. Babasından aldığı direktiflerle hareket ediyordu. Çünkü

Roma yasalarına göre çocuk babanın vesayeti altındaydı. Yaptığı işlerden hukuken babası

sorumluydu. Bu yüzden çocuk davranışlarına dikkat etmesi gerekiyordu.

Erkek çocuk, babasının kendisine yüklediği görev ve sorumlulukları yerine getirirken

gelenek ve göreneklere uygun davranmak durumundaydı. Erkek çocuktan itaatkâr olması

bekleniyordu. Baba sahip olduğu olanaklar çerçevesinde oğlunu yetiştirmek iyi bir eğitim

almasına özen göstermek zorundaydı. Erkek çocuk yaşam mücadelesinde babasıyla birlikte

yol alıyordu. Erkek çocuk üstüne düşen görevleri yerine getirmekte babanın en önemli

42

A.g.e.,101.

Page 42: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

38

destekçisiydi. Erkek çocuk ekonomik işlerin yürütülmesinde babanın ortağı durumundaydı.

Sosyal yaşantıda erkek çocuk babayla temsil ediyordu. Birçok yeri babasıyla beraber ziyaret

ediyordu. Resmi ya da diğer törenlere babasının refakati altında katılıyordu43

.

43

A.g.e.,102.

Page 43: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

39

ROMA’NIN KIZ ÇOCUKLARA BAKIŞI

Roma kız çocuğa bakış, erkek çocuğa göre farklılıklar arz etmekteydi. Sosyal alanda

çocuklar önemli görevlere hazırlanırken, kızlar toplumun anne için öngördüğü değerler

çerçevesinde yetiştiriliyor; annelerinin gözetmiş ve denetimi altında yaşamlarını

sürdürüyorlardı. Annelerden ev işlerini öğreniyor, ev yönetimi konusunda deneyim

kazanıyorlardı. Böylece kızları yaşama hazırlayan anne, kız çocuk için örnek olmaktaydı.

Kız çocukları da aile babasının yetkisi ve koruması altındaydı. Evlenmeleri halinde

katıldıkları yeni aile reisinin otoritesi altına giriyorlardı. Kızların evlenmeleri halinde hukuken

kendi aile fertleriyle olan akrabalığı sona eriyordu. Evlilikle birlikte kızların eski aileleriyle

ilgili hukuki hiçbir hak ve yükümlülüklerinin kalmadığı dikkati çekmektedir. Evlenen kızla

ilgili tüm hukuki ilişkiler, eşinin ailesine geçiyordu44

.

44

A.g.e.,103.

Page 44: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

40

ROMA’DA ÇOCUKLARIN DÜNYAYA GELİŞİ VE AİLE İÇİNDE DÜZENLENEN

ETKİNLİKLERİ

Yeni doğan çocuğun aileye kabul edilip edilmemesinin, vatandaşlık ya da ceza

hukuku Romalı aile reisine olağanüstü yetkiler tanımaktaydı. Bu tür kararların alınmasında

akraba ve yakınlardan, komşulardan oluşan bir tür aile mahkemesi oluşturuluyor ve onların

görüşleri alınıyordu. Çünkü Roma’da özürlü ve istenmeyen çocuklar kentin çöplüğüne

bırakılarak ölüme terk edilebiliyordu. Romalı çocuğun yaşam hakkı ailenin idaresine

bırakılmıştı. Her türlü yetkiyi elinde tutan babanın söz hakkı öne geçiyordu.

Benimsenen çocuğun doğumu ise aile içerisinde sevinçle karşılanırdı. Pater familas

tarafından tanınması; bu, çocuğun yere bırakılması, daha sonra pater familias tarafından

yerden kaldırılması gibi simgesel bir sahneyle başlardı. Ailenin büyüdüğü, ev kapısının dışına

gösterişli bir çelenk asarak duyurulurdu45

. Doğumu izleyen birkaç gün içerisinde çeşitli

geleneksel uygulamalar gerçekleştirilirdi. Kız bebeklerin boynuna amuletum46

’lardan oluşan

bir zincir, erkeklere de genelde bir bulla takılmaktaydı. Bu uygulamalar o dönemde

bebeklerin yüksek ölüm oranıyla açıklanır ve yaşamın ilk haftasında bebeğin ölmesi olasılığı

en yüksek olduğundan, çocuğa ad verme günü için dies lustricus47

beklenilirdi. Bu, erkek

çocuklarda dokuzuncu, kızlarda sekizinci gündü. İsim konurken bir aile eğlencesi

çerçevesinde çocuğun dinsel açıdan arındırılması işlemi yapılıyordu. Nomen gentile48

ve çoğu

zaman cognomen49

zaten gensin ya da ailenin bir kalıtı olarak çocuğa geçtiğinden, isim verme

yalnızca praenomen50

vermekle sınırlıydı. Kız çocuklar için bu İÖ. III- II yüzyıllarda

bırakılmış, kız ismi cognomen (lakap) gibi soyadına nomen gentile eklenmeye başlamıştı.

Evlilik içi bir çocuğun doğumunun Roma yurttaşlar yasası gereği başlayarak zorunlu

kılınmıştır. Bu, Roma kentinde Praefectus Aerarii Saturni’nin makamına bildirerek yapılırdı.

Marcus Aurelius’un hükümdarlığı döneminde bu kayıt işlemi meşru olmayan çocukları da

içine alacak şekilde genişletilmiştir51

.

Maddi durumu iyi olan ailelerde çocuğun beslenmesi ve bakımı sağlayacak bir

sütanne tutulması geleneği vardı. Sütanne çocuğun yaşamında önemli bir yer tutuyordu. Bu

yüzden sütannelerin özenle seçildiği dikkati çekmektedir.

45

Horst Blanck, a.g.e.,189. 46

Nazarlık, muska. 47

Temizleyici, arındırıcı gün. 48

Soyadı. 49

Lakap. 50

İsim. 51

Horst Blanck, a.g.e.,189-190.

Page 45: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

41

Antik Roma’da özgür erkek çocukları, Etrüsklerden alınan toga adı verilen bir giysi

giyiyordu. Çocuklar, on altı yaşını bitirdiklerinde üzeri işli togalarını çıkarıp beyaz renkli

erkek togası giyiyorlardı. Bu onların yaşamında yeni bir dönemin başladığını işaret ediyordu.

Amulet ve Bulla

Toga

Page 46: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

42

Erken çocuk ölümleri, aileyi derinden etkiliyordu. Onun anısını yaşatarak mezar

buluntuları bu alanda önemli örnekleri sergilemektedir. Lahitler, üzerindeki kabartmalar

yaşamdan alınan sahnelerle dikkatleri üzerine çekerler. Burada çocuğun dünyaya gelişinin

ardından yıkanması, ağlayışı vb. yaşamıyla ilgili bazı kesitler, erken gelen ölümü tanımlayan

betimlemeler bulunur. Ayrıca çocuk yaşasaydı ulaşacağı mevkii görüntüler yer alır52

.

Gutram Koch, Roma İmparatorluk Dönemi Lahitleri (2001)

52

Nazmiye Mutlu, a.g.e.,106.

Page 47: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

43

ROMA TOPLUMUN ÇOCUĞA VERDİĞİ DEĞER

Roma ailesi, sahip olduğu çocuklarla genişleyip güçlenmekteydi. Bazen annenin

ölümünden sonra, erkek tekrar evlenince yeni çocuklar doğuyor ve aileye dâhil oluyordu.

Bazen de akraba ve tanıdıkların yetim çocukları eve kabul ediyordu. Roma’da evlat

edinmenin yaygın olduğunu biliyoruz. Baba hukuki yollarla evlat edinme sonucunda aileye

bir başkasını dâhil edebiliyordu. Aileye yeni kabul edilen çocuk ise ‘aile evladı’ statüsüne

sahip oluyordu. Bu kişiler ailenin ismini alarak yeni girdikleri ailenin bir ferdi haline

geliyordu. Evlatlıklar, diğerleriyle birlikte ailenin tüm haklarına sahiptiler. Ancak Justinianus

zamanında, bir kimsenin kendi soyundan birisini evlat edinmesiyle yabancı birinin aileye

kabulü konusunda farklı uygulamaların getirildiği dikkati çekmektedir.

Roma İmparatoru Augustus’un aile kurumunun bazı sosyal reformları gerçekleştirdi.

O dönem bazı Romalıların evlilikten kaçınması Augustus’u harekete geçirmişti. Augustus aile

yaşamını bir düzene kavuşturmak için İ.Ö. 18 yılında ‘Leges Juliae’(Julia) kanunlarını

çıkararak boşanma konusunu birtakım şartlara bağlamıştır. Bu arada ve evli ama çocuksuz

kimselerle ilgili bazı cezai hükümler de getirilmiştir. Bekârlara miras hakkı tanınmıyordu.

Çocuksuz evliliklerde ise kişiler mirasın yarısını devlete bırakmaya zorlanıyordu53

.

Roma’da ailenin çok çocuk sahibi olması onun itibarını artıyordu. Julia yasasına göre

en az üç çocuğu olan yurttaşlar, idari görevlere getirilmede avantajlar elde ediyorlardı.

Memuriyete girişte bunları tercih hakkı tanınmıştır. Düzensiz bir yaşam süren çiftlerin

mallarına el konulacağı belirtiliyordu. Böyle bu tür davranışları devlete karşı işlenmiş suç

sayılacaktı. Bunların sürgüne gönderileceğini belirtiyordu. İmparator Augustus’un kızı ve

torununun bile böyle bir cezaya çarpıtılması, bunun en önemli örneklerinden birisidir. Ailenin

kutsallığı ve çocukların toplumca saygın bir ortamda yetiştirilmeleri gerekçelerden yola

çıkılarak bazı uygulamaların yürürlüğe koyulduğu anlaşılmaktadır54

.

Roma’da birtakım kamusal haklar konusunda kısıtlamalarla karşı karşıya olan

kadınların, çocuk sahibi olmaları onlara yeni haklar sağlıyordu. Örneğin özgür doğmuş en az

üç çocuğu olan kadınlara vasi tayin edilmeyeceğine ilişkin düzenlemenin getirildiğini

görüyoruz.

53

A.g.e., 106-107 54

A.g.e.,107.

Page 48: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

44

ROMA’DA EV KÖLELERİ

Cumhuriyet döneminin son iki yüzyılında yaptıkları savaşlar özellikle Hellenistik-

Yunan dünyasından çok sayıda savaş esirinin getirilmesine yol açmıştır. Bunlar İtalya’daki

köle piyasasında büyük çapta paya sahip bir mal çeşidi oluşturmuşlardır. Bu büyük mal arzı,

bir yandan kölelere karşı hele kölelerin büyük bir kısmının kullanıldığı çiftlik işlerinde, sert,

çoğu zaman insanlık dışı uygulamaları beraberinde getirmiş, öte yandan, kölelerin, özellikle

kentlerde ev işlerinde çalışanların, çeşitli etkinliklerde gitgide uzmanlaşmasını sağlamıştır.

Aynı sahibin kentteki evinde çalışan kölelerin tümüne familia urbana, toprak işlerinde

çalışanlara ise familia rustica adı verilmiştir. Toplumsal açıdan bir kişinin on köleye sahip

olması ufak bir şey sayılırdı. Bu rakam iki yüze varabiliyordu55

. Böylesine kalabalık bir

topluluğun aynı zamanda tek bir evin içinde oturmadığı göz önüne almak gerekir. Köle

sahibinin çeşitli malikânelerine dağıtılırlardı.

Kölelerin çalışma alanları, aşçılar (coquus’lar, bunların içinde başta olan kişiye

yunanca archimagirus denirdi), mutfak için alış veriş edenler (obsonator’lar), oda uşakları

(cubicularius’lar), masörler (unctor’lar),berberler (tonsor’lar),uşaklar (structor’lar),tahtırevan

taşıyıcılar (lectiarius’lar),giysi dolabı görevlileri (vestiarius’lar) vb. gibi görevleri vardı. Bu

ev kölelerinin başında onları yöneten bir atriensis yer alırdı, bunun vicarius denilen bir

temsilcisi olabilirdi. İnsanlar, olanak ve gereksinimlerine göre, bazı köleleri daha üst düzeyde

yazıcılık, sekreterlik, okuyuculuk, öğretmenlik veya kütüphanecilik gibi işlerde kullanırlardı.

Bu işlerde çalışan köleler, yükselip efendilerinin güvendiği kişilerden oluşan dar çevreye

girebilmişlerdir. Çok sayıda köleye sahip olmak, kişinin saygınlığını yükseltirdi. İnsanlar

55

Bkz. Horatius, Sat.1, 3.

Page 49: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

45

kölelerinin iyi görünüşüne, elbisesine ve bakımına bazen aşırı derecede nem vermekteydiler.

Fakat kölelere özgü bir giyim yoktu56

.

Tunus, İkinci asırdan kalma Roma mozaiği.İki köle şarap testisi taşıyor.Tipik köle elbisesi

giyinmişler ve kötü gözden korunmak için amuletleri boyunlarında.Soldaki su ve havlu

taşıyor,sağdaki odun ve çiçekler taşıyor.

Kölelere gösterilen davranış, genellikle sahibin karakter ve yaradılışıyla kölenin

kendi davranışına bağlıydı. İmparatorluk dönemi sürecinde bu ilişkiler, köle pazarının eskisi

gibi savaş esirleri ile doldurulmaması nedenine bağlı olarak, genellikle daha insancıl olma

eğilimi göstermiştir. Bu dönemde aile içerisindeki kölelerden doğan çocukların, vernaların,

yani yetiştirilmesine, bunların küçük yaştan uygun biçimde yönlendirilmesine ve özel

görevler yüklenmek üzere okula gönderilmelerine daha büyük önem vermeye başlanmıştır.

Bundan dolayı erkek ve kadın kölenin yaşamaları tercih edilirdi. Contubernium olarak

adlandırılan bu durumlar hukuken geçersizdi, ama fiilen bir evlilik olarak görülürdü. Tek bir

tarafın köle olduğu birlikte yaşamaları da contubernium olarak adlandırılırdı ve her halükarda

56

Horst Blanck, a.g.e., 209.

Page 50: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

46

böyle bir birliktelikten doğan çocuk sadece annenin yasal durumunu izlerdi. Her iki eş azat

yoluyla özgür kalmışsa, contubernium, yasal bir matrimoniuma dönüşürdü.

Büyük aileler içinde köleler bir collegium halinde bir araya gelebilirlerdi.Bu

collegiumların örgütlenmesi, devlet kuruluşları örnek alınarak quastor’lar, tribunus’lar,

triumvir’ler gibi memurlarla, bir basamaklanma düzeni içinde gerçekleştirilirdi.

Page 51: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

47

ROMA’DA KÖLELERDEN DOĞAN ÇOCUKLARIN DURUMU

Cumhuriyet döneminin son yıllarında Roma savaşlar sonucu büyük çapta köleye

sahip olmuştu. Bu sıralarda, özellikle Helenistik Yunan dünyasından getirilen kölelerin yoğun

işgücünü karşılamak amacıyla kullanıldığını görüyoruz. Bunlar arasında nitelikli düzeyde

olan pek çok köle vardı; öğrenim görmüşler, müzisyenler, öğretmenler bulunuyordu, bu

köleler Roma’da oldukça rağbet görmekteydi. Köleci toplum karakterinin belirgin niteliklerini

taşıyan Roma’da zaman zaman özellikle çiftliklerde çalışanlara karşı sert uygulamaların

olduğu dikkati çekmektedir.

Kölelerden doğan çocuklar köle anne ve babaları gibi köle statüsüne sahip olup onlar

gibi yaşamak durumundaydı. Gerek kölelerin birbiriyle gerekse köleyle özgür kişiler

arasındaki evlilik, hukuki bakımdan geçerli sayılmıyordu. Bazen gebelik sırasında kadının

özgürlük durumunda değişiklik olabiliyordu. Eğer kadın o anda özgürse doğan çocuk da

özgür ama köle ise çocuk da köle sayılıyordu57

.

İmparatorluk döneminde köle pazarlarının eskisi kadar bol doldurulamaması ve

değişen koşullar, birtakım yeni düzenlemelerin yürürlüğe koyulmasına yol açmıştır. Bu arada

kölelerin bazı yeni işlerde görevlendirmek istenmesi onlara karşı daha insancıl yaklaşımları

beraberinde getirmiştir. Aile içerisinde hizmet gören kölelerin çocuklarının yetiştirilmesine

özen gösterilmeye başlanmıştır. Bu çocukların gelecekte birtakım özel görevler için

eğitilmeleri gündeme gelmiş, okullara gönderilmelerine daha çok önem verilmiştir.

Köle çocukların bir ev ortamı içerisinde olmaları görüşünden hareketle erkek ve

kadın kölelerin birlikte yaşamaları tercih edilmiştir. Bu nedenle kölelerin evlilikleri hukuken

geçersiz olmakla beraber onların birlikte yaşam sürdürmeleri fiilen bir evlilik olarak

görülmüştür.

Roma dünyasında kadın veya erkek tarafın köle olduğu beraber yaşama halinde bu

birliktelikten doğan çocuğun annenin yasal durumuna tabi olduğu dikkati çekmektedir. Anne

ve babanın azat edilerek özgür kalması halinde ise evlilik yasal bir nitelik kazanıyordu58

.

57

Nazmiye Mutlu, a.g.e.,108. 58

Horst Blanck, a.g.e., 210.

Page 52: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

48

ROMA’DA YASALAR KARŞISINDA ÇOCUK

Roma’da yasal evlilikler önemliydi. Resmi olmayan evlilikler geçersiz sayılıyordu.

Roma toplum düzeninde çocukların gelecekteki hukuki statülerinin belirlenmesi açısından

önem taşıyordu. Çocuk eğer yasal bir evlilik sonucu dünyaya gelmişse babanın gebeliğin

başladığı sıradaki hukuki durumunu tabi oluyordu. Çocuk evlilik dışında doğmuşsa annesinin

hukuki durumunu alıyordu. Roma yurttaşı olmak, yasal haklara sahip olmak açısından

önemliydi. Yurttaşı olan ana babanın çocukları da Roma yurttaşı oluyordu. Minicia adlı

yasayla babaları yabancı sayılan çocukların da yabancı sayılacakları kuralı getirildi.

Roma’da bir kimsenin rüştünü kazanma yaşı 25’ti. Bu uygulama İ.Ö.190 yılı

dolaylarında çıkarılan Lex plaetoria adlı yasal bir düzenlemeyle yürürlüğe girdi. Roma

toplumunda yirmi beş yaşını doldurmamış olanlara ‘küçükler’ denilmekteydi. Küçüklerin

hukuki ehliyet bakımından ergenliğe erişip erişmediklerine bakılıyordu.

1-Ergenliğe erişmemiş küçükler,

2-Ergenliğe ulaşmış küçükler.

Roma’da fizyolojik olgunluğa erişme kızlarda 12 erkeklerde 14 olarak saptanmıştır.

Bu görüşün yasayla belirlenmesi İmparator Justinianus zamanında olmuştur. Roma’da 0-7 yaş

arasında çocuğun kendisini ifade etmekten yoksun olduğu kabul ediliyordu. 0-7 yaş çocukla

ilgili işlemleri babası yürütüyordu. Babanın koruyuculuğu altında olmayanlar için bir vasi

tayin ediliyordu.7-14 yaş arasındaki çocuklar kısmi olarak hukuki işlem ehliyetine sahip

oluyordu.

Romalılar, bir kimse fizyolojik olgunluğa erişse de bunu yeterli görmüyordu ve kafa

yapısı bakımından da hukuki işlemler yapabilecek olgunluğa erişebilme yeteneğine

bakıyordu.25 yaşına kadar bazı sınırlamalarla onların korunmaları gerektiğini düşünüyorlardı.

Lex plaetoria adlı yasayla 25 yaşından küçüklerin deneyimsizliklerinden yararlanılarak

onların aldatılabileceği ve bu yüzden korunmalarıyla ilgili yeni bir hüküm getirilmiştir.14-25

yaş arasındakiler, borç yükümlülüğü altına girdiklerinde aldatıldığında kanıtlarsa mahkûm

olmaktan kurtuluyordu. Yine aile evlatlarına, ehliyetsiz olarak kabul edildikleri için İ.S. 47’de

ödünç para verilmesi yasaklanmıştır59

.

59

Nazmiye Mutlu, a.g.e.,110.

Page 53: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

49

Roma hukuksal düzeninde aile babasının gözetimi ve denetimi altında yaşamlarını

sürdüren çocuklar babalarının ölümü halinde reşit değillerse bunların vesayeti bir başka kişiye

veriliyordu. Çocuğun vasiyeti bir başka kişiye veriliyordu. Çocuğun vasisi genelde babanın

erkek kardeşiydi. Roma toplumunda gözlenen diğer bir durum ise çocukla ilgili her türlü

hukuki yetkileri elinde tutan aile babasının gerektiğinde çocuk üzerindeki haklarından feragat

etmesidir.

Çocukların, babanın mutlak yetkilerine karşı korunmak istendiğini de biliyoruz. İlk

dönemlerde babanın çocuk üzerindeki bir takım tasarruflarına müdahale edilmiyordu. Daha

sonra otoritesini arttırmasıyla birlikte devletin gerektiğinde devreye girerek babanın

egemenlik hakkını kötüye kullanmasını engellediği ve bazı önlemler aldığı dikkati

çekmektedir. Evlatlıklara verilen cezalarda kısıntılar yapılarak çocuklar korunmaya

çalışılmıştır. Baba egemenliğinin kötüye kullanılması durumunda, ceza olarak babanın

egemenlik hakkı alınabiliyordu. Örneğin kötü yola iten babanın çocuk üzerindeki hakkını

yitirdiği görülmektedir60

.

60

A.g.e.,110-111.

Page 54: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

50

ROMA’DA ÇOCUĞUN YETİŞTİRİLMESİNDE ‘İTAAT ETME’ FİKRİNİN

AŞILANMASI ÖNCELİĞİ

Babanın ailesi üzerindeki rolü, sosyal ilişkileri biçimlendiriyor ve toplum yaşamına

yansıyordu. Bu disiplin ruhunun yerleşmesiyle örf ve geleneklerin kuşaktan kuşağa devamı

sağlanmış oluyordu. Bu özellikler, sonuçta Romalıyı diğerlerinden ayırt eden bir kimliğin

ortaya çıkmasına yol açıyordu.

Toplumda süregelen bu eski geleneklerden birisi Romalıyı yüksek bir otoriteyi

tanımaya ona itaat etmeye alıştırmaktı. Romalı için aile kutsal olduğu gibi, aynı şekilde devlet

de kutsaldı. Aile bireylerinin babaya itaati toplumsal değerlerde ifadesini bulunuyor, devlete

itaat beraberinde getiriyordu. Bu durum görevlilerin devlete hizmeti şeklinde

genişlemekteydi. Devlet katında görev üstlenecek olanların, kendilerine verilecek olan

emirlere kayıtsız şartsız uymaları ve hizmet sunmaları ilkesi ön plana çıkarıyordu. Bu

düşüncelere küçük yaştan itibaren alıştırılıyorlardı. Evde çocuğa verilen terbiye kuralları,

okulda da devam ediyordu. Roma’nın genişlemesinde güç ve kudrete erişmesinde ailenin ve

bu yetişme tarzının büyük önem taşıdığı ortaya çıkmaktadır61

.

Roma hukuku her şeyden önce yasalara itaati şart koşuyordu. Babanın otoritesini

tanıma, anneye saygı ahlaki değerleri sürdürme çabaları çocukların yetiştirilmesinde

yönlendirici olmaktaydı.

61

A.g.e.,111.

Page 55: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

51

ROMA’DA ÇOCUKLARIN DEVAM ETTİĞİ OKULLAR VE EĞİTİMİN ÖNEMİ

Romalılar için evleri büyük önem taşıyordu. Aileleriyle birlikte yaşamlarını

sürdürdükleri bu mekânlar adeta kutsal bir nitelik taşımaktaydı. Çocuklar da bu anlayış

içerisinde ev ortamında aile içinde yetişmekteydi. Aile verilecek olan eğitimde devreye

giriyordu. Böylece çocuk ilk eğitimini anne ve babadan alıyordu. Aileler çocuklarını bir takım

pratik bilgilerle donatmaya çalışıyorlardı. Geçmişine değer veren Romalı örf ve gelenekleri

çocuklarına aktarmaya özen gösteriyorlardı. Yerleşik birtakım eski öykülerden örnekler

verilerek, geçmişin değerleri çocuklara aktarılmak isteniyordu62

. Çocuklara ’12 Levha

Kanunu’ öğretiliyordu. Horatius eğitimde geleneksel değer ve öğütlerin önemini şöyle ifade

etmektedir:

‘’Bilgiler söyleyecektir size nedenini

Filanı yapıp falanı yapmayacağınızı

Bense sizleri eğitebilirsem gittiği yolda

Eski günlerin bilge kişilerinin,

Ve yönetilmemiz gerektiği süre

Adınızla canınıza halel getirmezsem, erdim demektir amacıma

Yıllarla olgunlaşan beyinlerinizle uzuvlarınız güçlenince

Öğüt gerekmeyecek artık, kendi başınıza yürüyeceksiniz’’63

.

Roma topraklarını genişletip giderek bir dünya devleti olma yönünde ilerlerken

çeşitli kültürlerle karşılaşmıştır. Yunan kültürüyle etkileşme başlamıştır. Yunan kültürel

değerleri ve edebiyatının yanı sıra eğitimi de Roma’ya girmiştir. Roma, Yunan kültürüne

karşı direnmiştir; ama konuda pek başarılı olamamıştır. Özellikle Pön savaşlarının ardından

Yunan kültürü Roma’da egemen olmaya başlamıştır. Yunanlı öğretmenler, sanatçılar

Roma’ya akın etmiştir. Aristokrat ailelerde Yunanlı öğretmenleri yanına almış, birçok alanda

onlardan esinlenmiştir. Zamanla Yunan dili aristokrat kesimin, politikacıların, tüccarların dili

haline gelmiştir. Birtakım felsefi akımlarda Roma’ya girmiştir. Yunan Stoa felsefesi, tutucu

62

A.g.e.,112. 63

A.g.e., 112.

Page 56: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

52

ve ahlaki özellikleri nedeniyle Roma’da tercih edilmeye başlamıştır. Bunun yanında dini

inancı da Roma’ya girerek benimsenmiştir.

Rheinisches Landesmuseum Trier (Müzesi, Almanya) - Roma’da bir okul sahnesi

Roma’da kabul gören Yunan dili eğitimde kullanılmaya başlamıştır. İki dilli

bir eğitim anlayışı ortaya çıkmıştır. Roma’da eğitimli ve kültürlü çevrelerin, hem Yunanca

hem de Latince bilmeleri gerektiği kanısı yerleşmiştir.

Roma’daki çocukların devam ettikleri okullar konusunda şu bilgilere sahibiz: Roma

devleti, sadık ve itaatkâr yurttaşlar üzerinde yükselmekteydi. Devlete bağlı askerler onun

güçlü bir konuma sahip olmasında önemli bir yer tutuyordu. Romalı çocukların yetiştirilmesi

ve eğitim sistemi de bu düşünceye gerçekleştirmeye yönelik biçimde düzenlemişti.

Roma’da öğrenciler, belli başlı üç tür eğitim aşamasından geçmekteydiler:

1-Triviyal okullar (temel eğitim kurumları),

2-Grammaticus okulları (Orta eğitim kurumları),

3-Yükseköğretim (Retorik okulları).

Page 57: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

53

ROMA’DA İLKÖĞRETİM

Yaklaşık yedi yaşında ilkokula başlama zamanı gelirdi. Yunanlılardan örnek alınarak

ev kölelerinden seçilmiş bir pedagog veya custos64

çocuğun yönetilme, çekip çevrilmesiyle

görevlendirilirdi. İlkokullar (ludi litterarii) bir ludi magister’in yönetiminde özel bir kuruluştu

ve bu öğretmen yaptığı işe karşılık öğrencinin ailesinden ücret alırdı. Ücret çoğu zaman pek

düşük olurdu. Okul binasının olmadığı durumlarda dersler ucuza kiralanmış yerlerde veya

açık havada verilirdi. Okul süresi evde yenilen öğle yemeği arasıyla birlikte günde altı saatti

ve derslerde genelde kız erkek karışıktı. Martialis şöyle ifade etmektedir:

‘’Bizimle ne alıp veremediğin var senin,

insanın canına okuyan öğretmen,

küçük kızların, oğlanların başının belası?

Henüz sessizliği yarmadan ibikli horozlar

gürlüyorsun korkunç sesinle, şaklayan kırbacınla.

Böyle gürültülü yankılanır tunç

örsün üzerine vurulduğunda çekiçle,

savunmanı atın terkisine koyarken işçi:

Bundan daha yavaş bağırılıp çağırılır

büyük amfitiyatroda çoşup azıldığında,

kalkanlı kılıç oyuncusunu desteklerken

yandaş kalabalık.-Bütün gece değilse de-

Uyumak istiyoruz biz konu komşu:

Önemli bir şey değildir çünkü nöbet tutmak,

hep uykusuz kalmak ağır gelir insana.

64

Gözetmen.

Page 58: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

54

Sal gitsin öğrencilerini, istediğin,

bağırmak için aldığın kadarını

susmak için almak mıdır, düşük çeneli?’’65

Dayak, bağırıp çağırma gibi genelde oldukça ağır metodlar ile öğretmen

öğrencilerine okuma, yazma ve hesap yapmasını öğretirdi. Ama hesap dersine calculator

denen ayrı bir öğretmen de gelirdi. İlkokulda stenografi dersleri de bazen bir notarius

(stenograf) yönetimi altında öğretilmekteydi. Romalılar okuma, yazma ve hesap bilgisini,

Trimalchio gibi, pratik yaşamda yeterli bulmuşlar ve çocuklarının eğitimini genelde ilkokulla

sınırlamışlardır. Çocuğu okula gönderme yasal bir zorunluk olmakla birlikte, en azından

ilkokulun bitirilmesi olağan bir durumdu, bu nedenle de okuma yazma bilmeyenler oldukça

azınlıktaydılar. Bu konuda en iyi bilgiyi elbette Mısır söz konusu olarak papirüsler verir66

.

Roma’da eğitimin önemli bir yeri vardı.

65

Marcus Valerius Martialis, Epigramlar, çev. Güngör Varınlıoğlu (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2005), 330. 66

Horst Blanck, a.g.e.,190-191.

Page 59: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

55

Romalılarda okul eğitimi içerisinde bedenin güçlendirilmesine değer verilmemesidir.

Spor ve oyun her yaş diliminde çocuk oyunlarının varlığı, hem yazınsal kaynaklarla hem

arkeolojik bulgularla saptanmıştır. Kişinin kendi inisiyatifine ve boş zaman olanakları

bırakılmıştı.

Oynayan çocuklar ve Eroslar. Lahit üzerinde kabartma. Roma. Vatikan Müzesi.

Page 60: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

56

ROMA’DA ORTA ÖĞRETİM

Romalı çocukların bir kısmı ilkokul eğitimiyle yetinmemekteydiler. Aileler

çocuklarını isterlerse ilkokuldan sonra grammaticus adı verilen bir okula gönderiliyorlardı.

Köken olarak gramaticuslar Yunanlıydı ve öğretim Yunancanın öğrenilmesiydi, Yunan

edebiyatının tanınmasıyla sınırlıydı. Augustus dönemine kadar buna Latin edebiyatı özellikle

Ennius, Terentius ve Vergilius’un yapıtları eklenirdi. O dönemde nasıl eğitimli çerçevelerde

Yunancayı da Latince gibi hem yazma hem konuşma hâkim olunuyorsa dersler de o iki dilde

yapılıyordu.

Page 61: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

57

ROMA’DA YÜKSEKÖĞRETİM

Romalı gençlerin, retorika (güzel konuşma) eğitimi aldıkları süreci oluşturmaktaydı.

15-20 yaş arasındaki genler, hitabet sanatı alanında ustalaşmaya çalışıyorlardı. Bu okula

politika ve hukuk mesleği için o dönemde zorunlu olan iyi ve inandırıcı konuşma becerisinin

elde edilmesi amacı ile gidilirdi. Ünlü Latin hatiplerinin yanı sıra Yunan hatipleri de örnek

alındığından, Roma retorik okullarında eğitim iki dilde verilirdi. Ders yazılı ve sözlü

alıştırmalardan oluşmakta ve her ikisinde de özellikle iki retorik biçimi üzerinde önemle

durulurdu: belli bir karar için gerekçelerinin açıklanması gereken suasoria’lar ve iki

öğrencinin tarihten alınmış bir olay veya hukuksal bir durum üzerine karşılıklı tartışmasını

içeren controversia’lar. Bunların ikisinde de imitatio67

özellikle önemliydi. Ünlü

konuşmacılar arasından biri seçilerek örnek alınır elden geldiğince onunkine yakın bir

konuşma biçimi geliştirilirdi. Örnek alınmış ünlü konuşmacının tarzına yakın bir yeteneğin

kazanılması olan retoriğe gösterilen genel saygı göz önüne alınırsa, bu konuda birçok ders

kitabının yazılmış olmasına şaşmamak gerekir. Bu kitaplar arasında Quntilianus’un (İ.S. 30-

90) Institutio oratoria adlı geniş kapsamlı yapıtı özel bir yere sahiptir. Burada konuşmacının

uygun elbiselerine etkileyici hareketlerine ne kadar büyük önem verildiği görülür. Geç

Cumhuriyet döneminden başlayarak zengin ve eğitimli Romalı gençlerin bilgi ve becerilerini

pekiştirip tamamlamak için doğuya Yunan damgası taşıyan yerlere Atina, Rodos ya da

Berytos gibi ünlü retorik merkezlerine kapsamlı bir gezi yapmaları adet olmuştur68

.

Okul ve öğrenim dönemi çocukluktan erişkinliğe kadar gidebilmekteydi. Çocukluk

döneminin bittiği, erişkenlik dönemine ulaşıldığı, delikanlının genelde 15. veya 16. , en geç

17. yaşının bitiminde zorunlu askerlik hizmeti daha önce başlamış olurdu. O zamana kadar bir

çocuk olarak giydiği eflatun şeritli togayı yani toga praetextayı çıkarması, bullasını evin

lararium’una69

asması ile ilan edilir. Bu, kurbanlar kesilen ve bir şölen verilen bir aile

eğlentisi çerçevesinde kutlanırdı. Bu kişi ilk defa süslenmiş beyaz erkek togası giyerek

akrabaları ve arkadaşları ile birlikte Forum’a götürülürdü(tirocinium fori). Kızlar için

erişkinliğe ulaştığı gösteren bu tarz her hangi bir olay söz konusu değildi. Kızlarda çocuk

giyiminin bırakılması düğün çerçevesi içinde gerçekleşirdi.

67

Taklit, öykünme. 68

Horst Blanck, a.g.e.,192. 69

Yuvayı koruyan tanrıların atları.

Page 62: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

58

ROMA’DA YEME VE İÇME

Besin maddesi olarak Yunanlıların mazasına denk gelen fakat ondan nişastadan

yapılmasıyla ayrılan plus’un adı geçer. İnsanlar kendi hortus’larının70

sebzeleriyle, soğan,

sarımsak ve peynir yemekteydiler. Et sadece kurban ve bayram günlerinde vardı. Roma

kentinin en eski sakinlerinin yiyecekleri hakkındaki bilgimiz, sadece Antikçağ aktarımları ile

sınırlı kalmaz, aynı zamanda mezarlara, özellikle Forum Romanum’dakilere konulan

armağanların buluntularına dayanır. Tahıl çeşidi olarak burada arpa, küçük kızıl buğday,

buğday, nişasta buğdayı, delice otu, yulaf ve ayrıca uzun süre sıradan halkın besin kaynağı

olarak kalmış olan iri taneli fasulyeler ve bezelye bulunmuştur. Aynı zamanda koyun, domuz

ve sığır kemikleri de ortaya çıkarılmıştır. İ.Ö. 730-630 yıllarına tarihlenen mezarlarda üzüm

çekirdeği bulunmuştur. En eski zeytin çekirdeklerine S.Omobono’daki (İÖ 6 yüzyıl başları)

kazılarında rastlanmıştır. Plusun yanı sıra pişirilmiş ekmek de kısa sürede yiyecek maddeleri

içene girmiştir. Roma’da en azından İÖ 170 yılından itibaren ayrı bir iş kolu oluşturarak

birçok ekmekçi dükkânı yer almaktaydı. Pompei deki birçok ekmekçi dükkânı ekmeğin yanı

sıra, tam şehirli işi, ince börek çörek de yapmaktaydılar; Ostia’da İS 2-3 yüzyılla tarihlenen

fırınları Antikçağ ölçülerine göre büyük işletmeler olarak görmek gerekir71

.

İ.Ö. I. yüzyıldan itibaren maddi durumu iyi kesim içerisinde doğal olarak Yunan

etkili seçkin bir sofra lüksünün olduğudur. Zengin Romalılar deniz ürünlerine rağbet

ederlerdi. Tercih edilenler; mercan ve merina balığıydı. Pek büyük miktarlarda

tüketildiklerini, bunlara yüksek paralar ödendiğini bildiren kaynaklara rastlamaktayız.

Villaların bulunduğu alanlarda deniz suyuyla beslenen balık, üretimi havuzları bulunmuştur.

Compania’nın kıyı kentlerinde özellikle Lucrina gölünde istiridye yetiştirilmesi gelişiyordu.

Kümes hayvanlarının kaz, horoz ve ördeklerin haricinde, sülün, tavus kuşu, beç

tavuğu ve güvercin de sofraya getirilirdi, yetiştirilmesi için folluklar ve kuşhaneler yapılırdı.

Glires72

yetiştiriliyor ve özel bir toprak kapta yeniliyordu. (Varro, De re rüşt.III,15,1-2). Av

koruluklarında tutulan av hayvanları, özellikle yaban domuzu olurdu. Hayvanların besiye

çekilmesi işi büyük beceri gerektirirdi; bu konuda tarım yazarları kesin bilgiler verirler.

Özellikle hayvanlara uygun yem vererek; örneğin, incir yedirerek, kümes hayvanlarının pek

aranan lezzetli, seçkin bir yiyecek olan karaciğerinin büyütülmesine çalışılırdı. Çok

geliştirilmiş bahçelik yöntemleri, özenli yetiştirilmiş sebze ve meyve çeşitlerine olan istemi

70

Sebze bahçesi 71

Horst Blanck, a.g.e.,151-152 72

Fındık faresi.

Page 63: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

59

karşılaşıyordu. Bunlardan bazı türler, örneğin aşılı kiraz (İÖ 74 yılında Lucullus tarafından

Pontus bölgesinden şeftali veya kayısı (ikiside İS I. yy.’da), ancak oldukça geç bir dönemde

İtalya’ya getirmişlerdir. Bitkisel beslenme maddelerinin daha uzak bölgelerden sağlandığı

oluyordu; örneğin, Tiberius, Aşağı Ren deki Gelduba’dan bir çeşit pancar

getirtmiştir.(siser).Bunun yanı sıra Akdeniz bölgesinden meyveler ve örneğin incir, zeytin ve

nohut gibi türler İmparatorluğun kuzey bölgelerine, Germania ve Britania’ya ihraç

edilmişlerdir73

.

Apicius’un kitabı diye bilinen bir yemek kitabı tek tek yemeklerinin yapılışı

hakkında bilgiler vermektedir. Temel bazı maddelerin ve baharatın buradaki tasviri, Roma

mutfağında –en azından maddi durumu iyi olan ve Apicius’a uygun yemek imkânı olan

çevrelerde-kuvvetli bir Yunan etkisi olduğunu göstermektedir. Zıt tat veren yiyeceklerin bir

araya geldiği durumlarda, özellikle tatlı- acılılarla da, Apicius’un birçok yemekleri,

günümüzdeki doğu Asya mutfağı tarzındaydılar. Garum adı verilen bir baharat çeşidi, hemen

tüm yemek tariflerinde karşımıza çıkmaktadır. Apicius’tan başka daha birçok kaynağın da

sözünü ettiği garum, çok miktarda tuzlanmış bir balığın ayrışımından elde edilen bir sıvıydı.

En iyisi kalitelisi İspanya ‘da yapılan garum sociorum’du, fakat örneğin Pompei’de, ürettiğini

kil testiler ve amforalar ile ihraç eden bir garum endüstrisi gelişmişti.

Romalıların başlıca içeceği şaraptı. En çok beğenilen Horatius döneminde Gaeta’da

gelişen, fakat daha sonra türü bozulan Cecuba şarabıydı, bunun yanı sıra Campania’nın

Falerna şarabı meşhurdu. İmparatorluğun bağcılıkla uğraşılır ve şarap ticareti yapılırdı.

Roma’da dünyanın tüm bölgelerinden şarap türleri bulunabilirdi. İnsanlar şarabı sadece saf

olarak içmiyor, aynı zamanda pişirilerek tadı değiştirilen defturum halinde veya bazı

baharatları, örneğin vinum murratum74

ya da vinum piperatum75

karıştırılmış olanını da

içiyorlardı. Sevilen, sağlıklı olarak gören ise, şarap ve şıranın bal ile birlikte elde edilen türü

olan mulsum’du.

73

Horst Blanck, a.g.e.,153. 74

Kereviz. 75

Karabiber.

Page 64: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

60

Kostümlü Şölen, El-Jem’den (antik Thysdrus) 200–220 civarı

(mozaik) Bardo Ulusal Müzesi, Le Bardo, Tunus Lauros/Giraudon.

Mozaik amfi tiyatroda yemek yiyenler resmedilmiştir. Petronius’un Satyricon’unda geçen azat

edilmiş köleler gibi konular hakkında gündelik dildeki terimlerle sohbet ediyorlar. Bu alt

tabaka içiciler pek çok zengin villalarda bulunan pek çok mozik resimiyle tezatlık gösterir.

Petronius, kendi Cena Trimalchionis’inde Nero döneminin çok zengin, fakat

kültürsüz bir çevresinin birçok ziyafet çeşidinin canlı birer tasvirini karikatürize ederek verir.

Bu tarz ziyafetlerde, kızartılmış bir hayvanın, örneğin bir erkek domuzun bütün olarak sofraya

konulması ve böylece misafirlerin beklemedikleri dolma içleri –yumurtaların içine

yerleştirilmiş kuş kızartmaları; Trimalchio’nun sofrasında bir domuzun içinden canlı olarak

kaçıp kurtulan ardıç kuşları- nedeniyle şaşkınlığa uğratılması, yemeklerin etkileyici bir

şekilde süslenmesi ve hizmetçilerin de ona uygun giyinmesi karakteristik bir özellikti.

Böylece bu tarz bir cena aynı zamanda tiyatro temsili gibiydi. Doğal olarak böyle bol bir

ziyafet, zenginlere mahsustu ve onların içinde bile, genç Plinius’un bize aktardığı (Ep.1,5), şu

mönüyle yetinen ılımlılar vardı: salata, salyangoz, yumurta, buğday lapasından bir içecek, bal

Page 65: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

61

şarabı, karsuyu, zeytin, pazı, kabak ve soğan. Orta ve alt tabaka insanlarının yemeklerinin

mütevazı olduğu, Pompeii’deki evlerde görülen küçük ve çoğunlukla fakir mutfaklar ile

kanıtlanmaktadır; Ostia evlerindeki dairelerde mutfak çok ender olarak görülmektedir.

Burada, olsa olsa taşınabilir ocaklarda, hatta kömür mangallarında pişirildiği sanılan

yiyeceklerin öyle pek zengin yemekler olduğu düşünülemez. Sıradan bir aile, büyük olasılıkla

cadde üzerindeki popina’dan76

hazır yemek almaktaydı. Popinaların pek çok sayıda olması bu

durumu iyi açıklıyor:

unde epulum possis centum dare Pythagoreis.

est aliquit, quocumque loco, quocumque recessu, 230

unius sese dominum fecisse lacertae.

"Plurimus hiç aeger moritur uigilando (sed ipsum

lanquorem peperit cibus inperfectus et haerens

ardenti stomacho); nam quae meritoria somnum

admittunt? magnis opibus dormitur in urbe. 235

inde cabut morbi.raedarum transitus arto

uicorum in flexu et stantis conuicia mandrea

eripient somnum Druso uitulisque marinis.

si uocat officum, turba cedente uehetur

diues et ingenti curret super ora Lİburna 240

atque obiter leget aut scribet uel dormiet intus;

namque facit somnum clasua lectica fenestra.

ante tamen ueniet : nobis properantibus obstat

unda prior, magno populus premit agmine lumbos

qui sequitur ; ferit hiç cubito , ferit assere duro 245

alter , at hic tignum capiti incutit , ille metretam.

76

Ahçı dükkânı.

Page 66: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

62

pinguia crura Iuto, planta mox undique magna

calcor, et in digito clauus mihi militis haeret.

"Nonne uides quanto celebretur sportula fumo?

centum conuiuae, sequitur sua quemque culina. 250

Corbulo uix ferret tot uasa ingentia, tot res

inpositas capiti,quas recto uertice portat

seruulus infelix et cursu uentilat ignem.

scinduntur tunicae sartea modo, longa coruscat

serraco ueniente abies, atque altera pinum 255

plasustra uehunt ; nutant alte populoque minantur.

Nam si procubuit qui saxa Lİgustica portat

axis et euersum fudit super agmina montem,

quid superest de corporibus? quis membra, quis ossa

inuenit? Obtritum uolgi perit omne cadauer 260

more animae.domus inte interea secura patellas

iam lauat et bucca foculum excitat et sonat unctis

striglibus et pleno componit lintea guto.

haec inter pueros uarie properantur, at ille

iam sedet in ripa taetrumque nouicius horret 265

porthmea nec sperat caenosi gurgitis alnum

infelix nec habet quem porrigat ore trientem.

"Respice nunc alia ac diuersa pericula noctis :

quod spatium tectis sublimibus unde cerebnum

testa ferit, quotiens rimosa et curta fenestris 270

Page 67: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

63

uasa cadant,quanto percussum pondere signent

et laedant silicem. possis ignauus haberi

et subiti casus inprouidus , ad cenam si

intestatus esas : adeo tot fata, quot illa

nocte patent uigiles te praetereunte fenestrae. 275

ergo optes uotumque feras misarabile tecum,

ut sint contentae patulas defundere pelues.

Kâhyası olarak yüz Pythagoras'çıya ziyafet çekebilirsin.

Iyi şeydir bir kertenkelenin efendisi olmak,

her nerede hangi ücra köşede olursa olsun.

"Buradaysa, nice hasta kişi uykuya hasret ölüp gider

( evet haksızlığın nedeni, yanan midede sindirilmeden kalan

yiyecektir),

hangi kiralık odada doğru dürüst uyunabilir ki?

Büyük servetlerle uyunur Roma kentinde.

Hastalığın kaynağı burdadır Arabaların

mahallenin sıkışık, dolambaçlı sokaklarından geçişi

ve önleri tıkanınca davar tüccarlarının bağırışları

Drusus'u ve ayıbalıklarını uykusundan eder.

Görev çağırırsa kalabalığı yara yara götürülür zengin,

uçarcasına ilerler kocaman Lİburna arabası içinde.

Arabada giderken ya okur, ya yazar, ya da uyur,

Page 68: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

64

çünkü uyku getirir kapalı pencereli tahtırevan.

Yine de biz önce varır pürtelaş koşuşturup,

bizse geçip gidemeyiz önümüzdeki kalabalıktan,

arkamızdan yüklenen kalabalık belimizi ezer,

biri dirsek vurur, öbürü sert bir sırıkla dürtükler,

bir başkası başımıza çalar kütüğü, öbürü şarap fıçısını indirir.

Semiz bacaklarım çamura, derken

dört yandan dev bir ayağın tabanı

çiğner beni, ve askerin postal çivisi ayak parmağıma çakılır.

"Görmüyor musun, nasıl duman çıkıyor yiyecek

sepetinden?

Yüz konuk, her birini kendi nevalesi izliyor.

Bunca koca tabağı güçbela taşırken Curbulo,

onca nevaleyi başının üstünde bağlamadan götürüyor

talihsiz kölecik, koşuştururken ateşi de yelpazeliyor.

Daha yeni onarılmış gömleği yırtılıyor, bir kütük sallanıyor

Yük arabasında atların çekildiği , bir başka araba

çam ağacı taşıyor, ağaç sallanıyor yukarda herkesin

yüreğini hoplatıp,

çünkü bir düşse Lİguria'dan gelen mermeri taşıyan dingil,

tepetaklak olup kalabalığın üstüne boşalsa,

ne kalır geriye gövdelerden? Kim bulur kemiklerini?

Yok olup gider ayaklar altında cesedi yoksulun

tıpkı ruhu gibi. Bu arada keyfi tıkırında ev halkı

Page 69: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

65

tabakları yıkar, üfleyerek fırının ateşini canlandırır,

yağlı satırları takırdatır durur,

dolu yağ şişesiyle keten kumaşları düzeltir.

Bu işler türlü biçimde köle çocuklar arasında

dönüp dururken, efendi hala kıyıda oturur,

yeni gelen çirkin kayıkçının tüylerini diken diken eder,

zavallı talihsiz kayıkçı ne karanlık ne akıntıda bir geçit umabilir,

ne de ağzını açıp kaç para isteyeceğini söyler.

"Şimdi bak, gece neler açar insanın başına :

Başlara kiremitlerin düştüğü damlar bak ne kadar yüksek,

kaç kez düşer çatlamış, yarılmış saksılar

pencerelerden, nasıl olanca ağırlığıyla çarpıp

dilimleyip ufalarlar kaldırımı. Kendini işsiz güçsüz yerine

koyabilir ;

beklenmedik bir kazayı göremeyen biri olduğunu

düşünebilirsin,

akşam yemeğine vasiyetnameni bırakmadan gidersen:

gerçekten, gece sen gerçekten, ne kadar açık pencere varsa,

o kadar da ölüm tehlikesi var demektir.

Öyleyse dua et ve içinde sessiz bir duacı taşı merhamet

uyandıran,

geniş leğenlerini boşaltmaktan keyif alsınlar, diye77

.

77

Iuvenalis, Yergiler-Saturae, çev. Çiğdem Dürüşken-Alova (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,

2006), 29- 30.

Page 70: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

66

Iuvenalis Roma sokaklarında yemek tencerelerini oradan oraya taşıyan, bir arada

hem yol alıp hem ufak bir ocakla yemekleri sıcak tutmaya çalışan bir alay kölenin arasından

geçmek zorunda kalındığını pek kesin çizgilerle tasvir etmektedir. İnsanlar yemeklerini aynı

zamanda direkt olarak meyhaneler de yiyebilirlerdi. Burada sunulan yemeğin genelde

lezzetsiz, şarabın çoğunlukla hileli olduğu antik dönem yazarlarınca birçok kez dile

getirmiştir.Bunun dışında popinalarda belli bazı yemeklerin satışını yasaklayan resmi

proletaryası içindeki yoksul kesimin büyük bir bölümünün beslenmesinin az veya çok

devletin hibe ettiği yiyecek maddelerine-belli başlı olarak buğday, daha sonraları ekmek

verilirdi, bazen bunlara şarap, domuz eti ve zeytinyağı eklendiği olurdu- bağımlıydılar ve

elbette bu kesimin iyi bir durumda olduğu olarak düşünülemez.

Roma’da zengin evlerdeki cena recta’nın yani günün en önemli öğününün bir

anlamda ziyafet yemeği menüsünün ne bollukta olduğu veya en azından nasıl olmasının

istendiğini Antakya’daki bir taban mozaiği çok açık bir şekilde göstermektedir.

Yemek Mönüsü.Antakya,Daphne’deki ‘House of the Buffet-Supper’den mozaik.

Burada nal biçimi(sigma-formlu)bir masada bir cenada yenecek değişik zengin

yemekler değerli gümüş çatal bıçak takımları ile sıra sıra sunulmaktadır; haşlanmış yumurta,

soğuk domuz paçası, enginar, bir kase içindeki bir sos veya içecekten (Mulsum?) oluşan bir

Page 71: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

67

ordövr ile başlanır. Bunun yanında yeşil salata yer alır. Onu büyük bir tepsi içindeki balık

izlemektedir. Balığın yanında ise, tıpkı Pompeide bulunduğu biçimiyle yani kolay

dilimlenmesi için ortasından kenara doğru çentikler atılmış olarak ekmek görülür. Balık

tepesinden sonra yuvarlak bir kap içinde parçalanmamış bir domuz budu ve yanında içinde

şarap olması gereken ayaklı bir domuz budu ve yanında içinde şarap olması gereken ayaklı bir

gümüş kupa yer almaktadır. Resim tahrip olmasına rağmen bundan sonra kümes

hayvanlarının ve yine ekmeğin dizildiği görülmektedir. Mozaikteki bir boşluktan sonra-

burada bir et yemeği daha veya meyve tasvir edilmiş olabilir-mönü silindir biçiminde kat kat

bir pasta ile son bulmaktadır. Masa küçük çiçek girlandları ile süslenmiştir. Gerçek cena,

commissatio denen bir genel kadeh kaldırmayla son bulduğunda konuklara böyle demetler

dağıtılırdı. Roma antik dönem yemek ikramlarındaki zenginliğe rağmen, Akdeniz

mutfağındaki mısır ekmeği, patlıcan, domates, biber, limon, portakal, greyfurt gibi birçok

karakteristik yiyecek ve meyvelerle kahve, çay rakı gibi içecekler yer almazdı. Et ikramları

burada sadece Amerikan hindisi ile zenginleştirilmekteydi78

.

Pompeii’de bulunmuş yiyecek maddeleri.Napoli Ulusal Müzesi.

78

Horst Blanck, a.g.e.,156.

Page 72: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

68

ROMALILARDA GİYİM

Romalılarda kişinin toplum içerisindeki giyimi sadece katı bazı kurallarla

belirlenmekle kalmamış, yasal düzenleme altına alınmıştı. Sadece Roma vatandaşı toga

giyebilirdi. Bunun rengi ve bordürlerinin genişliği, giyenin patrisyenler, şövalyeler veya

sıradan halk kesiminden hangisine ait olduğunu gösterirdi. Aynı şekilde, ayakkabının bazı

formları da giyen kişinin konumunu belli ederdi. Ayrıca bazı manto türlerinin toga üzerine

giyilmesi yakışıksız görülürdü. Stola sadece yaşlı Romalı kadınlara özgüydü. Bu kurallar

sürekli ihlal edilmekteydi, en azından, resmi olmayan durumlarda veya ülkenin diğer

bölgelerinde insanlar giyim tarzına Roma şehrinden daha az katı kurallar ile dikkat

etmekteydiler. Sonuçta birbirine paralel olarak bir resmi ve bir de günlük giyim söz konusu

idi79

.

Antikçağın yazınsal eserlerinde Roma sakinlerinin en eski dönemlerde giydikleriyle

ilgili olarak verilen dağınık bilgiler, Roma şehri kazılarında arkaik dönemle ve bu konuyla

ilgili az nesne bulunduğu için tam olarak somutlaşamamıştır. Roma şehrinin kazılarında gün

ışığına çıkartılan-insan tasvirleri, genel olarak, mimari terrakottalar ve bronzdan

heykelciklerde görülür-buluntular Etruria’dakiler ile benzerlik göstermektedirler. Etrüsklerin

erken dönem eserlerinden Roma giyimi için de kısmı olarak bazı bilgiler çıkarmak

mümkündür. Çok sayıdaki İÖ 7 yy. ve erken 6 yy. erkek tasvirleri giyim eşyası olarak sadece

bir peştemalı göstermektedirler. Bu dönemde her iki cinste de vücudu tam olarak örten giysi

olarak, khitona benzeyen bir elbise üzerine atılan, örneğin Caere’deki Tomba delle Cinque

Sedie’deki terrakotta heykelciklerinde olduğu gibi, dikdörtgen bir kumaştan meydana gelen

manto vardı. Khhiton benzeri giyimlerin erken arkaik dönemde ağır kumaştan, yünden

yapıldığı görülürken, daha sonraki dönemlerde bu, tümden Yunanistan’daki keten khitonlara

benzer bir tarz almıştır. Kadınlar bunu kural olarak ayaklara kadar veya biraz daha yukarı

gelecek şekilde giyerken, erkekler baldır hizasında veya biraz daha kısa giymekteydiler.

Khiton80

üzerine giyilen çok çeşitli mantolar ve canlı örnekleri hakkında arkaik ve klasik

dönem mezar resimleri iyi bir fikir verirler81

.

79

A.g.e., 116-117. 80

Homeros’un destanlarında adı sıkça geçen khiton Antik çağların erken dönemlerinden beri bilinen bir giysi

parçasıdır. Kadınların ve erkeklerinde kullanabildiği khiton, ipek veya keten gibi hafif kumaştan, 150-180 cm

eninde iki parçalık dikdörtgen parçanın birbirine dikilmesiyle yapılır. Baş ve kollar için bırakılan açıklıklar

dışında geri kalan omuz üzerine denk gelen kenarlar dikiş yerine düğmeler veya broşlarla da tercih edilebilirdi.

Kadınlar erkeklerine tersine khitonu kemerle kullanırlar. Belde kemerin sıkmasıyla biriken kumaş yığını kemer

üstünden sarkıtılır: bu bol kıvrımlı kısma kolpos denilir. Genç kızları canlandıran Korint heykellerinde khiton

eteğinde görülen dikine bordüre paryphe adı verilir. 81

Horst Blanck, a.g.e., 117.

Page 73: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

69

Geç Cumhuriyet döneminden beri görsel sanatlardaki tasvirlerde gösterildiği gibi en

önemli Roma giyimi olan, Roma vatandaşlarını özgür olmayanlardan, Romalı olmayanlardan

ve özellikle Yunanlılardan ayıran toga ile başlamak istiyoruz. Arkeolojik eserler ve yazınsal

kaynakların aktarımlarından görüleceği gibi, bu elbise köken olarak sadece Roma kentine

özgü değildir, daha çok orta İtalya ve Etrüsk kökenlidir. Yunan Himation’nundan farklı

olarak yünlü kumaştan oluşan Roma togası yuvarlak, kumaşının vücut üzerinde darlaştırıldığı

(toga exigua) Cumhuriyet döneminde ise, yarım daireli bir kesime sahipti. Augustus

döneminde başlayarak da kumaş çok bollandığından togaya bürünme biçimi de buna

yakından bağlı olarak değişmiştir. Elbise iki tane dairesel parçadan kesilir, bu parçalardan bir

tanesi büyük diğeri ise daha küçük olurdu. Küçük dairesel parça ötekinin üzerine katlanır ve

böylece toga iki kattan oluşurdu. Toganın bilinen o ‘klasik’ formu, kendine özgü kıvrımları ve

kumaş kabarıklıklarıyla yani sağ omuzdan inip sağ kolun dış kenarı üzerinden geçerek sağ

dize kadar sarkan ve oradan yukarıya doğru verilen ve sağ koltuk altından sol omuxa gerilmiş

bir kılıç askısına benzetebileceğimiz eğri çizgi yani balteus ile onun üzerinden aşağı doğru

sarkan bir kumaş kabarıklığı olan umbo ile meydana gelirdi.Toganın bu formu sayısız

heykellerle tam olarak doğrulanabilir82

.

Toga giyinmiş ve bulla takmış bir erkek çocuk. Parma Ulusal Müzesi.

82

A.g.e., 118.

Page 74: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

70

İmparatorluk döneminde zamanla elbisenin yapısı değişikliğe uğramıştır: Traianus-

Hadrianus döneminde umbo kaybolur, Severuslar döneminden başlayarak göğüs üzerinde

çarpraz olarak gerilmiş ve tahta görüntüsünde bir kumaş parçası olan contabulatio yer alır.

Togayı kendine özgü görünümünü vererek kuşanmak için, giyilmesinden önce uzun bir

zaman ve emek ile kıvrımlarının doğu olarak düzenlenmesi gerekirdi. Elbise olarak pek rahat

olmayan, böylesine karışık bir giyim, doğal olarak İmparatorluk döneminde zamanla günlük

yaşamda ihtiyaç dışı kalmış ve sadece İmparatorluk kabullerinde, resmi ve bayram

kutlamalarında (kurban törenlerinde, dava duruşmalarında, client’in efendisini ziyaretinde )

giyilir olmuştu.

Paenula,lacerna ve toga giymiş insan figürleri.Trajanus anaglifinden bölüm.

Roma,Forum Romanum

Toga böylece asıl anlamı ile artık özel yaşamın giyimi olmaktan çıkıyordu. Bir

‘devlet giysisi’ olarak togaya, saygıdeğer yaşlı Roma kadınlarının stolası denk gelmekteydi.

Yazınsal metinlerde bu giysi ayaklara kadar inen ve alt kenarına özel şerit (instita) dikili bir

giyim olarak tasvir edilmektedir. Erken İmparatorluk döneminde birçok giyimli kadın

heykelinde stola, tunica üzerine giyilen, omuzlar üzerinde bant formunda iki askı ile

tutturulan uzun ve bol kıvrımlı bir giysi olarak doğru bir şekilde tespit edilebilmektedir.

Page 75: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

71

Günlük giyimde stola erkeklerin togasından daha önce kullanım dışı kalmıştır.

Günlük yaşamın asıl giyimi bir birine dikilmiş bir ön ve bir arka parçadan oluşmuş ve genel

anlamda Yunanlıların khitonuna denk gelen tunika idi. Erkeklerde dize kadar gelen tunica

kadınlarda daha uzun olarak giyilirdi. Önceleri kolsuzdu; genellikle kadınların giydiği geniş

bir biçimde, kemerden, tıpkı geniş khitonda olduğu gibi, yarasa kol tipi açık kollar çıkardı.

Çoğunlukla insanlar üst üste iki tunicayı giyerlerdi ve üstteki, kural olarak, omuzdan aşağıya

doğru giden iki tane kırmızı şerit ile süslenirdi. Böyle clavus’lara Etrüsk eserlerinde bile

rastlanır. İmparatorluk döneminde dikişle kapatılmış kollu, daha sonra da uzun kollu tunicalar

ortaya çıkmıştır. Tunicanın çok geniş kollu bir uzun varyasyonu da İS 3.yy.dan itibaren

görülen dalmaticadır; bu, her iki cins tarafından da giyilmekte idi. Tunica, elbette bazı

değişikliklere uğrayarak bugüne kadar gelmiş Hristiyanların dinsel tören giysisi olarak

Katoliklerin dinsel törenlerinde hala yer almaktadır. Üst elbise olarak mantonun değişik

formları kullanılmaktaydı. Tunica üzerine paenula giyilirdi. Bu, huni şeklinde, kolsuz, başın

geçirilmesi için çoğunlukla V şeklinde bir deliği olan bir giysi idi ve ön kısmı erken ve orta

İmparatorluk döneminde yarı yarıya, daha sonra ise bütün uzunluğunca dikişli olurdu. Daha

çok kış ve yolculuk mantosu olarak yünlüden, fakat bazen de daha hafif ve şık kumaştan

yapılan paenula, sıradan insanlarca Traianus döneminden başlayarak resmi törenlerde toga

yerine giyilmiştir. Kadın mantosu olarak kullanıldığında, erkek paenulasından daha uzundu ve

önü tümüyle kapalıydı. Toga üzerine de giyilen ve hafif bir manto olarak yağmura karşı

koruyucu olan, çok renkli kumaştan oluşan bir giyim de lacerna idi. Kesiminde yarım daire

formlu olan bu elbise Yunanlıların khlamysine benzer tarzda göğüs üzerinde veya sağ omuzda

bir çengelli iğne ile tutturulurdu. Köken olarak doğuya (Pers) ait olduğu tahmin edilir; her

halükarda bu elbise hiçbir zaman paenula gibi resmi ‘Ramanus habitus’a dâhil edilmemiştir.

Lacerna en çok, sahne oyunlarına gidilirken toga üzerine giyilirdi; fakat bununla ilgili değişik

bir adet vardı, tiyatroda yüksek tabakadan önemli kişiler selamlanacağı zaman lacerna,

toganın üzerinden çıkarılırdı. Orta ve geç İmparatorluk döneminde üst giyim olarak

erkeklerde pallium ve kadınlarda palla mantoları kullanılırdı ve bunlar Yunanlıların

himationuna denk giysilerdi83

.

Roma İmparatorluğunun İtalya’dan uzakça eyaletlerinde, özellikle kuzey

bölgelerinin yerli halkı nezdinde, iklim şartlarının farklılığından dolayı, yukarıda sözü edilen

biçimlere benzemeyen giyimler de vardı. Böyle köken olarak yabancı bazı elbise biçimleri

Romalılarda kabul görmüş ve geniş bir alana yayılmışlardır. Örneğin Galya’dan alınan, ağır

bir kumaştan yapılmış bir pelerin olan birrus veya yine Galya kökenli huni biçimli, omuzlara

83

A.g.e., 119-121.

Page 76: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

72

kadar ulaşan ve genelde işçiler ile köleler tarafından kullanılan bir başlık olan cucullus gibi.

Pantolon (braccae) ise Traianus döneminden beri dize kadar ve daha sonraları ayak bileğine

kadar gelen uzunluğuyla Galya, Germania ve Dakya halkının bir giyimi olarak Roma asker

kostümleri arasına alınkıştır. Sivil halk içerisinde, en azından Roma İmparatorluğunun

Akdeniz bölgelerinde, geç Antik döneme kadar oldukça ender olarak görülmüştür.

Antikçağ giyimi üzerine olan bilgimiz dolaylı kaynaklara dayandığı sürece zorunlu

olarak eksik kalacaktır; zira bu giyimlerin örneğin kumaşın kalitesi gibi çeşit zenginliği

konusunda somut bilgiyi ancak orijinal eserler verebilir. Bu elbiselerin değişik çeşitlerinin

aslında daha fazla olduğunu örneğin Diokletianus’un İS 300 yıllarındaki en yüksek fiyatları

belirleyen tarifesi gösterir. Söz konusu fiyat listesinde, sadece birrus ile ilgili bir düzine farklı

tür belirtilmiştir, dalmatica için ise, ketenden nakışsız basit parçalardan tümden ipekten

yapılmış mor renkli şeritlisine kadar birçok çeşit kayıtlıdır. Bu döneme veya biraz daha

erkene tarihlenen en eski orijinal giysilerden bol miktarda Mısır mezarlarında bulunmuştur.

Ölüye çoğunlukla birçok tunica üst üste giydiriliyor ve onları da kapsayacak biçimde vücut

büyük bir kumaş parçasına sarılıyordu. Bunun dışında bu elbise formları diğer bölgelerdeki

çağdaşı tasvirler ile benzerlik gösterirler; burada Sicilyadaki Piazza Armerina villasındaki

mozaikleri hatırlatmak gerekir.Bu mozaikler, giyim konusunda tam bir örnek kataloğu gibidir.

Mısır’daki elbise buluntularının büyük bir kısmını oldukça uzun ve geniş olan, bu nedenle bir

kemer ile giyilmek zorunda kalınan kollu tunicalar oluşturmaktadır. Bunlar kural olarak tek

bir birine dikilmiştir. En basit tunicalar oldukça kaba ve nakışsız bir ketenden yapılırdı.

Müzelerde kısmen iyi kalitede örnekler de yer almaktadır.Bu elbiselerin en önemli

süslemelerini boyundan dikey olarak göğüse ve sırta inen şeritler, yani geleneksel clavuslar

oluştururlar. Bunun dışında süs olarak omuz üzerinde ve tunicanın üst kısımlarında genelde

yuvarlar bazen de dikdörtgen süslemeler olurdu; kollara süs şeritleri takılırdı. Elbisenin bu

tarz süslenişi görsel tasvirlerden bilinmektedir. Tunicalar çoğunlukla ketenden, ender olarak

yünden olurdu; ancak Mısır’da tümüyle ipekten yapılmış ve oldukça geç döneme ait (İS 6-7

yy.) örnekler de bulunmuştur. Roma’da San Pietro katedralinin altındaki nekropolden İS 2 yy.

tarihlenen ipekten iki tane kadın tunicası parçaları, daha o dönemde bile o pahalı maddeden

giysi yapıldığını ispatlamaktadır. Roma’daki bu iki tane kadın tunikasında da renkli clavuslar

olduğu dokumanın içine karışmış örneklerden anlaşılmaktadır. Mısır gömü yerlerinin büyük

dikdörtgen biçimi bezleri, hemen hemen hiçbir zaman tek başına elde edilemediğinden, esas

olarak palium gibi bir giyim parçası mı olduğu yoksa bir örtü olarak mı kullanıldığını tam

olarak açıklayamıyoruz. Buna karşı örgü yün çoraplar ve başlıkları giyimin bir parçası olarak

adlandırabiliyoruz. Mısırdaki buluntular, yoksul örnekleri dışında, toplumun orta tabaka

insanlarına aittirler.

Page 77: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

73

Normalde bir Romalı ne dışarıda ne de evde bir başlık giyerdi. Kurban ve dualar gibi

dini olaylarda başın kapatılması bir gelenek idi.Bundan dolayı bir din adamı özel yaşamın

alanına girmeyen ve burada üzerinde durmayacağımız belli bazı şapka türlerini giyerken,

sıradan Romalı vatandaş, özel dini törenlerde bile, örneğin Lar denilen evi kutsama törenleri

sırasında olduğu gibi, başının ard kesimini toganın bir kısmı ile kapatırdı. Homo pius-yani

din-dar adam- olarak görünmek için özel kişiler de toga giyip ‘capite velato-başörtülü-‘

portrelerini yaptırmışlardır ve bu tip çok sayıda heykelde görülür.

Asıl başlık olarak huni benzeri cucullus dışında, tıpkı Yunanistan’da giyilmesi adet

olan biçimler tanınırdı. Güneşe karşı korunmak için petasus giyilirdi, işçiler, zanaatkârlar ve

denizciler causia veya konik biçiminde bir külah olan ve Yunan pilosunun tıpatıp aynı olan

pilleusu kullanmaktaydılar. Pilleus aynı zamanda özgür olmanın da bir simgesi idi. Köleler

serbest bırakıldıklarında bunu giyerlerdi. Bu başlık aynı zamanda Saturnalia eğlentilerinde de

kullanırlardı. İS 3 yy. sonlarında ortaya çıkan yayvan silindirik, kenarsız bir başlık birçok geç

antik dönem eserlerinde tasvir edilmiştir.

Page 78: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

74

Page 79: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

75

Page 80: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

76

ROMALILARDA AYAKKABI

Romalılarda ayakkabılar sandal, ayakkabı ve çizme olarak gruplandırılabilir.

Sandalların (soleae veya sandalia) giyilmesi ev içindeki yaşam ile sınırlıydı ve bunlar ile

sokağa çıkmak, özellikle toga altına giymek geleneklere aykırıydı. Dışarısı için ayakkabı

calceus idi; tıpkı toga gibi, Roma vatandaşlığının işaretiydi. Sıradan vatandaşın ayakkabısı

olarak calceus, ayak bileğinin üzerine kadar kapalı olur, üst kısmı yumuşak deriden yapılırdı

ve bilek üzerinde bir dolak gibi sarılırdı. Doğal deri renklisinden başka calceus’un renklileri

de giyilirdi; kadınlara özgü olan celceus muliebris genelde beyazdı ve erkek ayakkabısına

oranla daha süslü işlenmişti. Calceusun basit bir türü pero olarak adlandırılırdı.Senatörler ve

aristokrat kesim, konumlarının belirtilmesi amacı ile, normal calceustan kırmızı, daha

sonraları siyah rengiyle ayrılan, tabandan ayak bileğine ve baldıra kadar giden ve daha sonra

aşağı sarkan bağcığı ile calceus senatorius veya patricius’u giyerlerdi. Askerler, işçiler ve

köylüler sağlam ve genelde çivili bir tabanı bulunan, sayası şeritlerden kesilmiş olan caliga

giyerlerdi. Hem tabanı hem sayası deriden ayakkabı olarak carbatina vardı. Bu ayakkabının

iyi bir şekilde zımbalanıp süslenmiş birçok örneği kuzey bölgelerde çeşme buluntuları

içerisinde ele geçmişlerdir. Köken olarak bir asker ayakkabısı olan campagus, geç antik

dönemde narinleştirilmiş formuyla çok tercih edilmekteydi. Bu ayakkabı ayak parmaklarını ve

topuğu sarmakta, fakat ayağın üst kısmını açıkta bırakmaktaydı ve bir bağcık ile

bağlanıyordu. Geç antik dönemde sıradan işçilerin ve halkın giydiği bir ayakkabı ise, yukarıda

baldırı kadar bağcıklı, sağlam ve Yunanlıların krepisine benzer bir sandal idi84

.

Romalılarda bir dini geçit toga giymiş, ayakkabı stilleri, Floransa

84

A.g.e., 126-128.

Page 81: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

77

Page 82: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

78

Calceus Patricius

(Roma’daki Marcus Aurelius’un atlı heykeline göre)

Calceus (Mammius Maximus’un heykeline göre, Napoli)

Page 83: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

79

Caliga (anaglypha traiani’ye göre, Roma)

Carbatina (Saalburg’daki orjinaline göre)

Campagus

Page 84: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

80

Yüksek bağcıklı sandal (Cherchell’deki mozaiğe göre)

Page 85: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

81

Arkeolojik buluntular

Page 86: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

82

ROMALILARDA TAKI

Romalıların giyimi içinde takı, gereksinim için veya sadece süs olarak kullanılmasına

göre ikiye ayrılabilir. İlk önce eyaletler dâhil Roma egemenliği bölgesinde çok bol bulunan

çengelli iğneden söz etmek gerekir. Bulunanların büyük kısmı sivil elbiselerden ziyade askeri

kıyafete aitti. Bu iğneler, moda değişimlerine göre ortaya çıkmış ayrı bilimleri ile –örnek

vermek gerekirse, tataroku biçiminde kavisli olanlar, büyük, yuvarlak genelde süslü bir

levhaya sahip olanlar, gamalı haç formundakileri veya geç Antik döneme özgü bitiş

kısmındaki haç biçiminden dolayı soğanbaşlı çengelli iğne diye adlandırılan –giyimli

figürlerin tarihlenmesi de dâhil – tarihlemede önemli bir yardımcı olarak kullanılır ve önemli

bir rol oynarlar. Geç Antik dönemde değerli soğanbaşı çengelli iğneleri, öyle anlaşılıyor ki,

yüksek rütbeliler için belirleyici bir işaretti. Yine genelde oldukça sanatsal bir tarzda işlenilen

kemer tokaları de ihtiyaç amaçlı takıların alanına girmektedir85

.

Dar anlamında Roma takıları yani süs eşyası olarak kullanılanlar, çok sayıda orijinal

buluntu olarak Roma İmparatorluğunun bütün bölgelerinde ele geçirilmiştir. Bunların

İtalya’da en eski ve büyük miktarda olanları Vezüv şehirlerinden gelmektedirler. Altının daha

Cumhuriyet döneminden beri süs takısı olarak kullanıldığını, 12 levha kanununda altının

ölüler ile birlikte gömülmesinin yasaklanması ile çıkartabiliyoruz. İO 215 yılına ait lex oppia,

bir kadının yarım ons’tan fazla altına sahip olmasını yasaklamaktadır. Bu hüküm birçok

bölgede tepki ile karşılaşınca 20 yıl sonra yürürlükten kaldırılmıştır. Bazı yazarlarca (Livius,

Plinius gibi) dile getirilen eski dönemlerde sadece soyluların ve şövalyelerin altın yüzük

takabileceklerini, buna karşılık sıradan vatandaşların sadece demirden yüzük takabilecekleri

yolundaki bilginin doğru olabileceği pek inandırıcı değildir. Burada söz konusu olan herhalde

altın yüzüğün bazı özel formlarıydı. Erken döneme ait Roma şehrinin altın buluntuları ele

geçmediğinden bu süs takılarını doğrudan doğruya incelememiz mümkün değildir. Fakat

ortaya İtalya Etrüsk bölgesinin o dönemdeki genel sanatsal yaratısından anlaşıldığına göre,

Roma’da Etrüsk mezar buluntularında ortaya çıkarılan eserlerin benzerleri kullanılmış

olmalıydı. Ünlü Latin bölgesi Lavinium’daki Aenas kültü uygulamaları gereği bir Minerva

tapınağına bırakılan ve İO 5-3 yy. dönemine ait normal insan boyutundaki adak heykelleri

maddi durumu iyi çevreden kadınların, en azından dini merasim günlerinde, bol bol taktıkları

altın süsler konusunda açık, somut bilgi aktarmaktadırlar. Burada tasvir edilenler büyük

ihtimalle genç gelinlerdir. Bu terrakotta figürlerde görülen altın takıların (gerdanlıklar,

sarkıntılı küpeler, zincirli kolyeler, göğse inen takılar) bazıları gerçek figürleri üzerinden

85

Horst Blanck, a.g.e., 129.

Page 87: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

83

şekillendirilmiştirler. Roma orijinal takıları içerisinde en çok rastlanan türler, zincir kolyeler

(monoilia), küpeler (inaures) kol bantları (brachialia, armillae) ve özelikle yüzüklerdir

(anuli). Yüzüklerin arasında da mühür yüzükleri önemli yer tutar. Bunların bazılarında kesme

değerli taşlar, bazılarında ise cam hamuru gibi ucuz malzemeden taklitler görülür. Birbirine

tutuşmuş iki eli concordia (birlik, uyum) simgesi olarak gösteren nişan yüzükleri de az

değildir. Özgür Romalı çocukların, çocukluğundan toga virilis’e sahip oldukları döneme

kadar boyunlarında taşıdıkları altından yuvarlak amulet (muska, nazarlık) kapsüllerini, yani

bulla’ları da burada söylemek gerekir.86

Burada Etrüsklerden alınan bir geleneğin söz konusu

olduğu hem yazınsal kaynaklar (Iuvenalis 5,164) hem de orijinal Etrüsk buluntularınca

belgelenmektedir.

Forsitan inpensae Virronem parcere credas.

hoc agit,ut doleas;nam quae comoedia,mimus

quis melior plorante gula? ergo omnia fiunt,

si nescis, ut per lacrimas effundere bilem

cogaris pressoque diu stridere molari.160

tu tibi liber homo et regis conuiua uideris:

coptum te nidore suae putat ille culinae,

nec male coniectat; quis enim tam nudus, ut illum

bis ferat, Etruscum puero si contigit aurum

uel nodus tantum et signum de paupere loro?165

spes bene cenandi uos decipit.’ecce dabit iam

semesum leporem atque aliquid de clunibus apri,

ad nos iam ueniet minör altilis.’ inde parato

intactoque omnes et stricto pane tacetis.

ille sapit,qui te sic utitur.omnia ferre170

si potes,et debes.pulsandum uertice raso

86

Horst Blanck, a.g.e.,129-130.

Page 88: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

84

praebebis quandoque caput nec dura timebis

flagra pati, his epulis et tali dignus amico87

.

(160-170) 5/ Yergi

Kimbilir, belki de, Virro’nun masraftan kaçındığını

sanıyorsun.

Hayır, bunu sana acı vermek için yapıyor;

çünkü hangi komedi, hangi pandomim inleyen bir gırtlaktan

daha eğlendirici?

Sana şunu diyeyim, her şey yapılır,

gözyaşları arasında safra dökmeye,

dişlerini sıkıp gıcırdatmaya seni zorlayacak.

Sen kendini özgür bir insan, ekâbir bir konuk sanırsın:

Oysa seni mutfağının dumanıyla esir aldığını düşünür;

haksız da sayılmaz :çünkü kim böyle birine iki kez

katlanacak kadar

muhtaç konuma düşer, çocukluğunda Etrüskler’in altın

muskasını

ya da bir yoksulun yaptığı deri muskadaki soyluluk

işaretini takmışsa?

Seni iyi bir akşam yemeği hayali aldatır:

‘’İşte, şimdi verecek yarısı yenmiş yabani tavşanı

ve yaban domuzunun kıçından bir parçayı,

87

Iuvenalis, a.g.e., 49.

Page 89: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

85

artık bize de düşer semiz bir hindinin artığı.’’

Böylece, suskun oturursun,

elinde tuttuğun, tatmadığın ve kavgaya hazır ekmeğinle!

Efendin, sana böyle davranmakla bilgeliğini gösteriyor.

Her şeye dayanıyorsan, bunu hak ediyorsun demektir.

Gün gelecek, başının kazınmış tepesini göstereceksin herkese,

korku duymayacaksın sert kamçı darbelerine dayanmaktan,

bu şölenlere ve böyle bir arkadaşlığa yaraşan biri olarak88

.

Roma süs eşyalarının sanatsal olarak şekillendirilmesine gelince, erken dönem İtalya

buluntuları, örneğin Pompei ve Herculaneum’daki parçalar, düzgün bir bombe diş yüzeyin

tercih edildiğini gösterir. Bunun, daha önceden de geç dönem Etrüsk takısının bir niteliği

olduğu bilinir. Daha sonraki örneklerinde giderek renkli taşların bol kullanılması ve itinalı bir

işçilik ile süslemenin daha çok tercih edildiği görülmektedir. Altın sikkeler de pandantif

olarak boyuna asma yoluyla sevilerek kullanılmışlardır. Roma devleti sınırları içerisinde

birçok takı atölye merkezleri vardı ve bunlar kendi stiline, Yunan bölgesindekiler ise

Helenistik geleneğe sahiptiler. Bundan dolayı Roma İmparatorluğundaki bütün takıları

‘Romalı’ yerine ‘Roma dönemine’ ait olarak adlandırmak gerekir. Fakat Roma kentinin bir

takı üretimi merkezi olduğu, bulunmuş bir miktar kuyumcu yazıtından anlaşılmaktadır.

Yoksul insanlar için değerli madenler yerine daha uygun fiyata bronzdan, demirden, camdan

ve kemikten takılar vardır. Bir fosil kömür olan siyah kehribardan yapılmış takı ve süs eşyası,

Germanya, Galya ve Britanya eyaletlerinin bir özelliğiydi89

.

88

A.g.e., 49. 89

Horst Blanck, a.g.e.,131.

Page 90: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

86

Page 91: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

87

Page 92: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

88

Page 93: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

89

Page 94: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

90

ROMA’DA SAÇ BİÇİMİ

Çok sayıdaki portrelerden dolayı bu konudaki gelişim İÖ 1 yy.’dan Antik dönemin

sonuna kadar iyi bir şekilde takip edilmektedir.Erken ve orta Cumhuriyet döneminde elde

edilen gerçek parçalar çok daha kötü durumdadır.Az sayıdaki Roma portresi vardır.Bunların

tarihlendirilmeleri çğu zaman kesin olamamıştır.Uzak geçmişten şahıslara ait tasvirler pek

güvensiz bir kaynak oluştururlar.Örneğin İÖ 1 yy. ortalarından kısa bir süre öncesine

tarihlenen iki sikkeden birisinde Sabinuslar kralı Titus Tatius ve diğerinde ise Roma kralı

Ancus Marcius’un portleri vardır .Bunlardan ilki klasik stilde,belli bir kişiyi işaret etmeyen

alışılmış görünümde sakallı biri olarak ikincisi ise Hellenistik bir hükümdar gibi

betimlenmiştir90

.

Sabinuslar kralı Titus Tatius

Roma kralı Ancus Marcius

90

Horst Blanck, a.g.e.,132-133.

Page 95: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

91

T.Quinctius Flamininus

Romalı T.Quinctius Flamininus ise önemli diğer belge bir altın stater üzerinde

görülen portredir.Sikke,Romalıların Kynoskephalia zaferinden (İÖ 197) sonra bastırılmış olup

Quinctius zamanının tek örneğidir.Saç biçimi burada serbest bırakılmış, orta uzunlukta, orak

biçiminde ve başın epeyce arkasından enseye ve alına verilen saç lülelerinden

oluşmaktadır.Tasvir edilen kişinin kısa bir de sakalı vardır.Burada saç ve sakal biçimi o

zaman yaşamış Hellenistik hükümdarlarınkine, örneğin Quinctius’un rakibi Makedonya kralı

Filip V.’e benzemektedir.Napoli deki Cupua’da bulunmuş altın bir yüzük üzerindeki

portrenin Büyük Scipio Africanus olduğu sağlam kanıtlarla ileri sürülmüştür; bunda düz saç

tellerinin bir bölümü tepeden alına doğru taranmış, geri kalanları enseye iner biçimde

görülür.Böyle nispeten uzun ense saçıyla baş, yine Hellenistik dönem diadokhos portleri ile

ortak yönler taşır; düz fakat karışık saç ise, orta İtalya’daki kim olduğu belli olmayan ,

çoğunda sadece el işçiliğinin ön plana çıktığı başlarda görülmektedir. Burada, gerçekten Orta

İtalya’daki bir saç modasının mı, yoksa orta İtalya heykeltraşlığı stil özelliğinin mi söz

konusu olduğunu söylemek oldukça zordur91

.

91

A.g.e.,133-134.

Page 96: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

92

Kadın başı, Palestrina Arkeoloji müzesi Prenestino

Praeneste’deki İÖ 3 yy.’a tarihlenen kadın büst ve portre grubu, alın üzerinde ayrılan

ve başı kapatan, başın arkasında toplanan bir saç kabarıklığından dolayı doğrudan dğruya

Hellenistik –Yunan saç biçimi ile karşılaştırabiliriz.Yazılı kaynaklar en eski dönemler için

erkeklerin uzun saçlı ve sakallı olduklarını bildirirse de, bunlarda söz konusu olan saç

biçiminin Etrüsklerinkinden pek farklı olamayacağı tahmin edilir, zira Etrüsk tasvirleri

Yunan-Arkaik saç biçimi ile birçok yönden benzerlik göstermektedirler.92

Portrelerden anlaşıldığına göre İÖ 1yy.’dan yaklaşık olarak İS 1 yy. ortalarına kadar

erkeklerin genelde oldukça kısa, ortadan ayrılmamış ve alına taranan sade bir saç biçimine

sahip oldukları görülmektedir.Romalılarında gösterişsiz bir saç biçimine sahip olmak, iyi örf

adet gereğiydi; bu kurala uymayan, saçını çok özenli tarayan, pomatlayan veya sıcak maşayla

ile kıvıran, sadece bundan dolayı toplum içerisinde kuşkulanılacak bir kişi haline

gelebilirdi.Daha sonra Nero ,Domitianus ve özel kişilerin portrelerinde görülen bir saç modası

doğmuştur; bu modaya göre saç, üst üste gelen birçok sıra durumunda kesilir, özenle kıvrılmış

ve orak biçiminde başı kaplardı.Bu saç biçimi coma in gradus formata olarak adlandırılır93

.

92

A.g.e.,134. 93

A.g.e.,134.

Page 97: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

93

İmparatorların saç biçimi ile özel kişilerinki arasındaki benzerlik daha ileride devam

etmiştir.Traianus döneminde saçlar düzgün bir şekilde alına taranmış, Hadrian dönemiyle

Antoninuslar dönemi başlarında lüleler halinde dalgalıya dönüşmüş, bu dönemden Septimus

Severus’a kadar dolgun çok sayıda küçük ve yanmış izlenimi veren küme şeklinde saç lülesi

yığını durumunu almıştır.Romalılar matem tutarken bıraktıkları kısa sakal dışında, normalde

sakalsızdırlar.İlk kez Hadrianus ile, büyük ihtimalle onun teşviki ile, başlayan top ya da kaba

sakal, daha sonraki dönemde genel bir modaya dönüşmüştür. Önceleri kısa olan sakal,

Antoninuslar ve Severuslar döneminde daha da uzatılmış, özenli ve kıvırcık bir hal almıştır.

Adeta buna bir tepki olarak İS 3 yy.’da asker imparatorlar ile birlikte, genelde kısa asker

kesimine geçilmiştir; bu dönemde kaba sakal da oldukça kısa tutulmuştur94

.

94

A.g.e.,134-135.

Page 98: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

94

Titus Fulvius Aelius Hadrianus Antoninus Augustus Pius

Konstantin döneminde kendisini göstermiş, bir sonraki nesilde tekrar genelde alna

taranan uzun saç ve sakalsızlık alışılmış bir hale gelmiştir. Kadın portreleri açık bir şekilde

göstermektedir ki, saç modasındaki değişim, döneminin İmparatorluk saray çevresinin

kadınlarının saç biçimine bağlı olarak gelişmiştir. Aynı saç modasının sürekli olarak Roma

İmparatorluğunun en ücra köşelerine kadar portrelerden tespit edilmesi, İmparatoriçelerin

portrelerinin her tarafa hızlı olarak dağılıp genel moda için belirleyici olduklarını

göstermektedir. Yani İmparatoriçe portreleri dizisi, İmparatorluk dönemindeki saç modasının

değişimi için, elimizdeki en sağlam veridir. Erken Augustus döneminde saç, şakaklar

üzerindeki gevşek, öteki kesimlerde sıkı kıvrılarak başın arkasında bir topuz biçiminde

toplanırdı; ayrıca bir tutam saç da ortadan ayrılarak öne getirilir ve alın üzerinde yassı bir

düğüm ile bitirilirdi. Augustus’un kız kardeşi Octavia’nın sikkelerindeki bu saç biçiminde

görülmesinden ötürü, arkeolojide Octivia saç modeli olarak adlandırılan bu saç biçimi, yerini

ensede saçın örülerek bağlandığı biçime bırakmıştır. Claudius döneminde kısa saç lüleleri

sıralarının alına ve şakaklara verilmesi ile zenginleşmiştir. Daha sonra Flaviuslar döneminde

Traianus’un yönetimine kadar süren gösterişli bir moda başlamıştır. Ek bir takma saç

kullanmadıkça gerçekleştirilemeyecek bu saç biçiminde alnın üzerinde neredeyse virtüozca

hazırlanmış bir taç gibi yükselen bukleler bulunurdu. Buna karşılık Hadrianus ve

Antoninuslar dönemi saç biçimi ise, yine sadeleşmiştir. Gevşek dalgalı saçlar önceleri

yüksekçe bir saç kasnağı ile sonraları ise başın arkasında düğümlenerek tutturulur veya bir file

içine sokuşturulurdu. Septimus Severus’un eşi Julia Domna’nın yıllarında ise tekrar kıvır kıvır

bir saç biçimi görülür; çoğu zaman uzun ve dolgun bir saç örgüsü kulakların üzerinden başın

arkasına verilirdi. Bazı tasvirler bu tarz saç biçiminin bir peruk olduğunu açık bir şekilde

göstermektedirler. Sonra, yeniden saç uzatılmasına, düz ya da sıcak maşayla kıvrılmış lüleler

Page 99: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

95

halinde başı kavrayan bir miğfer biçimi verilmesine başlanmıştır. Başın arkasını bir saç filesi

veya düz bir bağ süslerdi; -yaklaşık İS 240 yılından itibaren – bundan bir ayırım çizgisiyle,

öne doğru verilen bir saç örgüsü uzatılmasına başlanmıştır; bu örgünün uzunluğu ise gittikçe

artmıştır. İS 3 yy.’ın sonuna doğru –İmparator Aurelianus’un eşi Severina’nın sikke

portrelerinde olduğu gibi ayrılmış saç örgüsü alın üzerinde bir halka biçiminde kendisini

gösterir. Bu saç biçimi 4 yy. süresince daha kabarıklaşırken, aynı zamanda eski modayı,

Hadrianus- Antoninuslar dönemi saç biçimini hatırlatır biçimleri de ortaya çıkmıştır95

.

Satirikler gibi yazarlardan öğrendiğimize göre, saç ve sakal bakımı bazı kişiler için

günlük yaşamda önemli ve çoğunlukla abartılmış bir rol oynamış olmalıydı. Köleleri arasında

bir berbere (tonsor) sahip olmayan kişiler, berber dükkânına giderlerdi, bu tonstrinae süse

düşkünlerin ve meraklıların bir buluşma yeri olmuştu. Saç boyama özellikle kadınlar arasında

yaygındı. En sevilen ton ise tıpkı Germania’lı kadınların açık renk saçlarından yapılmış

perukların tercih edildiği gibi, sarışındı. Taraklar ise saç iğneleri ve benzeri nesnelerden

genelde fildişi ve değerli metal gibi pahalı maddelerden yapılmış birçok orijinal parça ele

geçmiştir.

Roma kadın saç stilleri

95

A.g.e.,135-138.

Page 100: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

96

Romalı Kadının Saç Şekli

Page 101: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

97

ROMA’DA ÖLÜ KÜLTLERİ

Romalılarda ölü törenleri, ölümden hemen sonra gerçekleşen bir conclamatio

(yakınma, ağıt yakma) ile başlardı. Bu ölünün akrabalarının birçok kez ona ismi ile

seslenmesiydi. Ölünün tabuta ve katafalka konulmasında çeşitli hazırlıklar yapılırdı. Önce ölü

yıkanır, merhemlenir be bazı durumlarda bozulmasını önlemek için mumyalanırdı. Katafalkta

tutulma yüksek kademedeki önemli kişilerde yedi güne kadar sürebilirdi, giydirilir ve

süslenirdi. Giysi ve süslenme ölen kişinin konumuna göre olurdu. Bu işler ailenin kadın

üyeleri tarafından görülürdü. Daha sonraki dönemlerde bu konu bir cenaze firmasından

(libitinarius=Cenaze tanrıçası Libitina’nın adından) uzman kişiler (pollinctores) tarafından

yapılması yoluna gidilmiştir. Ölünün tabutunun bir tören yatağı (lectus funebris) üzerinde

bekletildiği süre içerisinde evde belli bazı geleneksel işlemler yerine getirilirdi. Mumlar ve

günlük yakılır flüt eşliğinde ağıtlar söylenir ve gece ölü beklemesi için bir araya gelinirdi96

.

96

A.g.e., 200.

Page 102: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

98

Haterier’nın mezarı. Ağıt yakan kadınlar ve müzikçilerle bir katafalktaki ölü.

Vatikan Müzesi.

Polybios ünlü bir betimlemesinde (VI, 53) bize kendi döneminde (İÖ 2 yüzyılda) üst

tabakadan seçkin aile üyelerinin ölüsü tabuta konulduktan sonra nasıl bir işlem gerçekleştiğini

aktarır. Ölü bir cenaze alayı ile Forum’daki rostra’ya yani konuşmacı kürsüsüne götürülür,

orada iyi görünecek şekilde çoğunlukla dik ve bazen de yatırılmış durumda konulurdu. Sonra

oğlu veya başka bir erkek akrabası ölü üzerine bir söylev verirdi. Laudatio funebris denilen

bu konuşmada, ölen kişinin iyiliklerinden ve faziletlerinden bahsedilir, bu arada ailenin ataları

da övülürdü. Cenaze alayına-bu, en ilginç olanıdır-bir araba içinde, ölünün geçmiş aile

büyüklerinin maskelerini takmış, elbiselerini giymiş aile büyüklerinin maskelerini takmış,

elbiselerini giymiş ve kişinin makamına ait rütbe işaretleri ile tiyatro oyuncuları eşlik

ederlerdi. Rostrada laudatio funebris esnasında bunlar ir sıra curulis denen sandalyeye oturur,

böylece sanki geçmişteki aile büyükleri de bu törende yer alıyormuş gibi bir izlenim verilirdi.

Polybios’un kişinin yapısını doğru biçimde verdiğini belirttiği bu portre maskeleri, gelenek

olarak aile bireyinin ölümünden sonra evin atriumunda bir sandık içinde korunmaya alınır ve

bayram günlerinde çelenk ile süslenirdi. Diğer kaynaklardan (Plinius,nat.hist.35,6)

Page 103: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

99

öğrendiğimize göre bu imagines maiorum’lar balmumu maskelerdi. Modern arkeoloji

literatüründe bunlar, genelde yanlış olarak ölünün yüzünden kalıp çıkararak yapılmış

maskeler olarak gösterilir ve ünlü Roma geç Cumhuriyet dönemi gerçekçi biçimindeki

portreleri bunlardan türemiş olarak gösterilir. Ama bu tür düşüncelerin somut bir dayanağı

yoktur. Laudatio funebris’den sonra ölü, şehrin dışındaki gömüt yerine götürülmekte ve orada

ya gömülmekte ya da yakılmaktaydı. Ölünün toprağa verilmesi ve yakılması adetleri bütün

dönemlerden birinin diğerine belli bazı dönemlerde ağır bastığı olmuştur. Örneğin

Cumhuriyet döneminde yakma yönteminin ağır bastığı bir zaman dilimi içinde ünlü

genslerden Cornelius’lar, ölüyü lahit içinde gömme yolunu seçmişlerdir. Bu sadece yazılı

kaynaklarla değil, Scipio Cornelius’lar ve daha başka Cornelius’lar için arkeolojik olarak da

saptanmıştır. Diğer yandan İS 2 yüzyılda başlarından itibaren ölünün gömülmesi daha çok

yaygınlaşmış ve bu lahit üretiminin artmasına neden olmuştur. Ölü, bir odun yığını üzerinde

yakılırdı; odun yığınının da –ölünün kendisi gibi- süslendiği olurdu. Yakma sırasında yine

ağıtlar okunurdu. Sonra kemiklerden arta kalan, süt ve şarapla sulanır ve bir küp içinde

gömülürdü. Ölünün mezara gömülmesi ile ilgili gelenekler için antik kaynaklar fazla bilgi

aktarmazsa da arkeolojik kazılar birçok durumda parçalar halinde de olsa ölü ile beraber

gömülen buluntular ortaya çıkarmıştır. Polybios tarafından sözü edilen o cenaze işlemleri,

Roma toplumunun yüksek derecedeki kesimi içinde gerçekleşmekteydi. Bu gömme şeklinin

tam tersine yoksul halk tabakasının mezarlarında ölü sadece basit bir şekilde açılmış bir

çukura bırakılırdı; Cumhuriyet döneminde ise Roma’nın Esquilina tepesine gömülüyorlardı.

Onurlu bir şekilde gömülmek için, zamanla birçok gömüt derneği (colligia funeraticia)

kurulmuştur. Bunlar kendilerine ödenen aylık belli bir ücret karşılığı, ölen üyeleri için iyi bir

gömme töreni yapıp mezarlıklarda tek kişilik bir yeri ayıracaklarını garanti ediyorlardı97

.

Mezarlar biçimleri bakımından büyük fark gösterir, bu sadece ayrı dönemler ve

bölgeler içinde değil aynı zamanda belli bir dönem içinde tek bir bölgedeki mezarlar içinde

geçerlidir.12 levha kanunları ölünün şehir sınırları içerisinde gömülmesini yasaklamaktaydı.

Bundan dolayı şehir kapısı dışında, kent dışına giden yollar boyunca birçok mezar vardır. Bu

mezar yolların en tanınmışı, Roma önündeki via Appia’dan kalan parçasıdır; bunun tersine

Pompei’de Herculaneum kapısı önündeki mezar yolu, anıtları bakımından bugüne kadar daha

iyi durumda gelmiştir. Farklı mezar mimarilerinin çeşitliliği içinde bu yol geç Cumhuriyet ve

erken İmparatorluk döneminde çok görülen anıtsal mezar tiplerinin çoğunu somut olarak

gözler önüne serer. Bu dönemde mimari açıdan büyük yapılı mezarlar ya tek bir kişi ya da az

sayıdaki aile bireyleri için yapılırken, mimari olarak o kadar gösterişli olmayan ve genelde

97

A.g.e., 201-203.

Page 104: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

100

toprak altında bulunan yerlerin ise birçok ölü külü kabının konulması için hazırlandıkları

söylenebilir. Ailelerin özene bezene kendi sosyal yapılarını gösterdikleri anıtsal mezar

yapıları grubu içerisindeki kule biçimde mezarlar(örneğin Capua’daki Conocchia), büyük bir

kaide üzerine oturulan altar biçimindeki mezarlar(örneğin Pompei’deki M.Porcius

mezarı),büyük bir yarım çembersel oturma bankı biçimindeki anıtsal mezarlar (örneğin

Pompei’deki Mamia mezarları) ve silindirik mezarlar (örneğin Via Appia’daki Caecilia

Metella mezarı) birçok yönü ile Etrüsk tumulus’larının etkisi altındadırlar. Bunun yanı sıra

bireysel bazı formlar da vardı. Fırıncı Eurysaces’in Roma’daki mezarı veya Cestius piramidi

burada örnek olarak verilebilir. Bu mezarlarda dışarıdan görülen yapının içinde, içine urna

yani kül kabı konulacak olan asıl mezar odası ya ikincil bir önem taşır ya da hiç yoktur, o

durumda mezar, gömülü kül kabının üzerine doğrudan doğruya yapılmıştır98

.

Capua’daki Conocchia kule biçiminde mezar

98

A.g.e., 203-204.

Page 105: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

101

Via Appia’daki Caecilia Metella mezarı, Silindirik mezar

Page 106: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

102

Cestius Piramidi

Bu çeşide benzemeyen ve yer altında bulunan grup mezarlarının özelliği ise, odanın

sık sık yeni getirilen ölü külleri içinde kullanımından dolayı, duvarlarda yan yana birbirlerine

çok yakın sıralanmış kovukların bulunmasıdır. Bu görünümleri ile bir güvercinliğe

benzediklerinden columbarium olarak adlandırılan bu mezarlar 700 tane ayrı ölü külünü

alacak kapasitedeydiler. Buraya gömülenler genelde yoksul halk kesiminden insanlar, köleler

Page 107: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

103

veya azat edilmiş eski kölelerdi ve bunlar ya bir columbariuma sahip olan bir aileye mensup

olmalarından ya da bir mezar derneğinin üyesi bulunmalarından ötürü buraya gömülme

hakkına sahiptiler.

Roma.Vigno Codini’deki columbarium.

İS 2. yüzyılda o zamana kadar görülen gömüt türlerine, Ostia yakınlarında Isola

Sacra’da, Roma’daki San Pietro’nun altındaki nekropolde ve Roma’da Via Latina’da iyi

korunmuş durumda görüldüğü gibi, ev biçimindeki mezarlar da katılmıştır. Burada ölü külü

kabı yanı sıra cesedin bir lahit içerisine bırakılmasına da gittikçe daha sık rastlanmaktadır.

İçerisinde sanatsal açıdan oldukça iyi verilmiş örnekleri ile çok küçük formattaki ölü külü

gömütünün yanında büyük lahitler genelde mermerden yapılmakta, etrafındaki kabartmalar ile

orta ve geç İmparatorluk dönemi Roma sanatının çok anlamlı birer heykeltıraşlık örnekleri

vermektedirler. Bunlarda süs motifleri(örneğin av, savaş, düğün, zanaat ve mesleki konular,

çocukların yaşamı) sahneler canlandırılırdı. Çok sayıdaki ölünün bir arada gömülmesini

sağlayan katakomblar, önce yakılan ölülerin küllerinin bırakıldığı columbariumların yerini

almış, zamanla da Hristiyan mezarlıkları olarak yerleşmiştir. Mimari açıdan az veya çok bir

süslenme ile görülen bu mezarlar ile birlikte, her dönemde ceset veya ölü külü kabının

indirildiği torak altı mezarı da kullanılagelmiştir. Bu kategori içerisinde de yine, ölü külü

kabını veya cesedi örten basit kiremit semerlerden, kül kabı diye kullanılan amforlardan ya da

tabutlardan lahit biçimi taş sandıklara veya ahşap tabutlara kadar farklı biçimler vardı. Bu

mezarların en yoksulları, ya yere diklemesine konulmuş bir amfora ile ya da üzerinde ölünün

Page 108: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

104

ismi bulunan bir mezar taşıyla dışarıya belli edilirdi. Mezar taşının üzerinde başka yazılar ve

süsler de olabilirdi. Bu mezar türlerinde büyük bir form zenginliği vardır, aynı zamanda

birçok bölgeye özgü çeşitleri de görülür. Büyük anıtsal mezarların belirlenmiş bir toprak

parseli üzerinde yer alması gibi, yer mezarları da çoğu zaman, özellikle bir aileye ait birden

çok mezar bulunması durumunda, diğer mezarlardan belli bir sınırla ayrılmış, çevresi

belirlenmiş bir parsel üzerinde olurdu, bu parselde de mimari bir süsleme bulunabilirdi. Mezar

parselinin yüzölçümünü belirten, mezarın tahrip edilmesine veya satılmasına ya da devrine

karşı uyarıcı birçok yazıtlar ele geçmiştir.

Ölen kişinin toprağa verilmesinden sonra ölü kültü çerçevesinde, mezarın başında

silicernium denilen bir cenaze yemeği verilirdi ve burada Ceres’e domuz, evde ise Laren’lere

bir koyun kurban edilirdi. Başka bir kabir yemeği de ölümün dokuzuncu gününde mezarda

ölüye bırakılan hediyeler ile yaslı aile bireylerini bir araya getirirdi. Parentalia adı verilen ve

her yıl şubat ayında yapılan dokuz günlük ölü törenlerinde, ölülere ufak armağanlar olarak

mezarlarına meyve, şarap ile yumuşatılmış ekmek ve çiçek bırakılırdı. Ölünün doğum

gününde de anılması ve kurban kesilmesi bir gelenekti99

.

99

Horst Blanck,Eski Yunan ve Roma’da Yaşam, çev.İslam Tanrıkurt (İstanbul: Arion Yayınevi, 1999),

Page 109: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

105

ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

Roma’da yasal bir evlilikle meydana gelen bir ailenin günlük yaşamı, hiç şüphesiz

günümüzdeki bir ailenin günlük yaşamından çok da farklı değildi. Çünkü tarih boyunca

değişen insan değil, teknolojidir. Elbette Romalıların da inançları, batıl inançları, gelenekleri,

aşkları, oynayacak oyunları, yemekleri, inşaat teknikleri, yol ağları, makineleri, silahları,

beslenme şekilleri, giysileri, ilaçları, resim ve müzik zevkleri, ruh halleri, iş koşulları ve boş

vakitleri vardı.

Bundan iki bin yıl öncesinin Roma toplumu sağlığına ve temizliğine özen gösterirdi.

Politikadan vergilendirmeye kadar her şey tamamıyla yasalara bağlanmıştı ve kontrol

altındaydı. Antik mekânların turistik ziyaretlerine, evde çeşitli koleksiyonlara ve gürültülü

eğlencelere önem veriyorlardı. Roma’da ve büyük şehirlerde botanik ve hayvanat bahçeleri,

resim ve heykel sergileri, şiir, edebiyat, müzik yarışmaları yapılırdı. Üzerine belirli harfler

kazınmış bilyeler, tiyatro, amfitiyatro ve sirklerin girişlerinde bulunurdu. Kişinin oturacağı

bölüme ve yere işaret edenler de vardı. Eşiklerdeki taşlarda bulunan ayak izi şeklindeki

oymalar, yürüme yönüne işaret ederdi. Böylece bir kapıdan insanlar, sağ taraftan geçmek

suretiyle, aynı anda hem girip hem çıkabiliyorlardı. Yollarda araçların trafiği de genel olarak

yine bu yönden akıyordu.

Romalıların yaşadığı apartmanlarda, bir numaralı kat ikinci kattı ve yukarı çıkıldıkça

katlar ve daireler daha gösterişsiz oluyordu. Hepsinin sokağa bakan pencereleri vardı ve bu

daireler sıklıkla ahşaptan bir merdivenle birleştiriliyordu. Roma’da bol olan ve kurşun borular

sistemi aracılığıyla her yere ulaştırılan su, çoğu zaman bu binalarda ikinci veya üçüncü kata

çıkacak kadar basınçlı olmuyordu. Bu yüzden üsttekiler suyu basit kovalarla ve aynı zamanda

yiyecekleri de tepeye ulaştıran yukarı çekmeye yarayan sistemlerle alıyorlardı. Çatı katları

ahşaptan olduğundan ve ısıtma sistemleri iyi binalarda olduğu gibi merkezi olmayıp sobalarla

yapıldığından ve aydınlatma da güvenli olmayan toprak lambalarla gerçekleştirildiğinden

yangınlar bu binalarda kolaylıkla yayılabiliyordu. Roma’da bol su bulunurdu. Şehrin üstünde

yükselen, sifonları ve gerekiyorsa kum ve taşlarla su arıtma tesisleriyle büyük sukemerleri

belirli bir noktada birleşiyordu. Roma’ya gelen suyun tamamı içme suyuydu.

Roma trafiğe kapalı bir şehirdi. Yollar, sadece yayalara ayrılmış durumdaydı ve

taşıtlar belirli malların yerine ulaştırılabilmesi için sadece geceleri geçici olarak girebiliyordu.

İnsanlar genelde her yere yürüyerek giderdi. Bayramlar, zaferler ve askeri geçitler dışında

şehrin içinde çok az at kullanılırdı. Yollar tercihen düzdü ve dağlardan tüneller, vadi ve

Page 110: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

106

nehirlerden köprüler aracılığıyla geçilirdi. İmparatorluk zamanında sokaklarda hijyeni

korumak için bu konu teşvik edilmişti. Bloklarda biriken çöplerin toplanması hizmeti

olmadığından sokaklar her gece yıkanır ve süpürülürdü. Bunun dışında dev kanalizasyonlar

olduğundan sel baskınları önlenebiliyordu. Geceleyin şehrin aydınlatılması için, silindir

şekilli gövdesi olan bronz sokak lambaları kullanılırdı. Evlerin kapılarında da bu lambalardan

veya uzun süre yanan meşaleler vardı. Sokaklar günümüzün polisine benzer bir teşkilat

tarafından gözaltında tutulsa da, yoldan geçenleri ardından lamba veya meşaleleriyle

hizmetçileri takip ederdi. Tüm şehir mahallelere bölünmüştü. Romalılar tarafından inşa

edilmiş şehirler, dikdörtgen şeklindeydi. Bu dörtgen yapı, ulaşımın kolay sağlanması için

şehrin içindeki sokaklarda da korunuyordu.

Roma’da hamamlar, oldukça önemli bir yere sahipti. Roma hamamlarının asıl

amaçlarıyla ilgili bölümlerinin dışında, kütüphaneler, resim sergileri ve konser salonları gibi

bölümleri de bulunurdu. Bunun yanında birçok Roma evinde banyo ve tuvalet de mevcuttu.

Bu imkânlara sahip olmayanlar için de herkese açık tuvaletler vardı. Bu tuvaletlerde akan su

bulunurdu. Kişisel hijyen amacıyla, kişiyi utandırmamak için, bir delikten bir sopanın ucuna

tutturulmuş su ve şarap sirkesine batırılmış bir doğal sünger uzatılırdı. Bu hizmet sadece

erkekler içindi. Hamamlarda ise kadınların ve erkeklerin kullanımı için farklı zaman dilimleri

belirlenmişti. Tüm bu hizmetler ücretsiz olup karşılığında sadece bahşiş verilirdi. Sirklere,

tiyatrolara ve amfitiyatro’lara giriş ise ücretli olup sadece bayramlarda halk ücretsiz bir

şekilde girebiliyordu. Romalılar, gladyatör oyunlarına büyük ilgi gösteriyordu. Bu oyunlarda

belirli özelliklere sahip erkekler karşılaşıyordu. Bu karşılaşmalarda taraflardan birinin ölmesi,

sık rastlanan bir durumdu.

Roma dünyasında yüzlerce tanrı, tanrıça ve farklı inanç bulunuyordu. Ancak resmen

tanınan bütün dinlere özgürlük tanınmıştı. Herkes, başkasının dini inancına saygı duyuyordu.

Dini inanç, imparatorun kontrolü altındaydı. İmparatorun kendisinin en büyük başrahibi

olduğu resmi dinin dışında, Augustus döneminde (M.Ö. 27-M.S. 14) üç yüz adet din

bulunuyordu. Roma’da tanrılar, Yunan tanrılarında olduğu gibi, insan formunda tasvir

edilmişti. En önemli tanrı, imparatorların koruyucusu da olan “Jüpiter”di. Çoğu yerel

tapınakta ibadetler, öbür dünya için rahatlık ve umut getireceğine inanılan “Mithras” ve

“Isis” adına yapılıyordu. Roma’da hayatın her alanını koruduğuna inanılan tanrılar vardı ve

insanlar, tapınaklarda bu tanrılar için kurbanlar sunuyordu. Tarihi eser niteliği taşıyan bazı

kaplar, tanrılara adanan hediyeler ve muskalar gibi din ile bağlantılı çoğu eşya, tapınaklarda

yapılan dini törenler esnasında kullanılıyordu. Bir Roma tapınağı, en basit şekliyle, bir ev

Page 111: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

107

olabilirdi (Aedes). Roma’da tapınaklar, ibadet merkezi olarak kullanılmıyor, sadece tanrılara

adaklar sunulan kutsal yerler olarak kabul ediliyordu.

Müzik ve dans, Roma günlük yaşamında önemli bir yer tutuyordu. Müzik; tiyatrolar,

dini törenler, gladyatör oyunları ve akşam yemeklerinde her mekâna uygun olarak mutlaka

çalınıyordu. Özellikle dini törenlerde, müziğin uğursuz sesleri yok ettiğine inanılıyordu.

Bronz başlıkları olan üflemeli çalgılar, kamıştan yapılıyordu. Bunların en önemlisi bir flüt

şekli olan “Tibiae” idi. Darbukalar ve ziller, ağırlıklı olarak kullanılan diğer müzik aletleriydi.

Roma’da kullanılan çoğu müzik aleti, Yunanlılardan alınmıştı.

Romalıların yemekleri çok bol olmazdı. Çok özel durumlarda resmi veya özel

saraylarda harika ziyafetler olurdu. Ancak normalde günde üç kere yemek yenirdi ve en çok

yemek akşamleyin olurdu. Pater familias’a eşlik eden kadın ve çocuklarla geçirilen akşam

yemeği sonrası sohbetlerde her türlü konudan konuşulurdu. Akşamdan kalanlarla da sabah

kahvaltısı hazırlanırdı. Oldukça geç yenen öğle yemeğinin temel gıdaları meyve, sebze, hafif

etler idi. Hindistan’da şekerkamışı çok yetişmesine ve Roma’nın Doğu ile ticari ilişkileri

olmasına rağmen şeker kullanılmazdı. Bunun yerine bol miktarda bal tüketilirdi. Ballı su,

meyve suları, bal likörü ve bira en fazla tüketilen içeceklerdi. Günümüzdekilere çok benzer

kaşık, çatal ve bıçaklar kullanırlardı. Aynı şey tabak ve servis tabakları için de geçerliydi.

Yemek için kullanılan divanların her birinde üç kişi dirseklerine dayanarak yan pozisyonda

yaslanmış bir şekilde yemek yiyebilirdi. Hizmetkârların geçebilmesi için arada bir boşluk

bırakılarak bu kanepelerden üçü bir araya getirilir ve ortaya alçak bir masa yerleştirilirdi.

Daha ziyade varlıklı ailelere özgü olan bu yemek yeme alışkanlığından, Romalıların lüks ve

rahat bir yaşama düşkün oldukları sonucu çıkartılabilir.

Roma’da bulunan hiyerarşik düzenin, Roma günlük yaşantısını da fazlasıyla

etkilediği unutulmamalıdır. Varlıklı aileler ile köle ailelerin bir gününü aynı şekilde geçirmesi

beklenemez. Peki, Roma’da bir aile, günü nasıl geçiriyordu? Günlük yaşam, Roma toplumsal

yaşantısını ne ölçüde etkiliyordu? Çalışmanın bu bölümünde Roma ailesinin bir günü, sabah,

öğle ve akşam olmak üzere 3 bölümde ele alınacaktır.

Sabah (Mane)

Romalılar, güne erken başlıyordu. Yataktan çabucak kalkmak ve giyinmek hiç de zor

değildi. Çünkü bir erkek veya çocuk, “Tunik” ile uyurdu. Elbise biçiminde, kolları kısa, dize

kadar uzanan ve belden bir kemer ile bağlanan tunik, sade veya çok süslü olabilir, değişik

yünlerden yapılabilirdi. Köleler kısa bir tunik giyerlerdi. Ancak ister uzun, ister kısa olsun

tunik, giyimi kolay ve rahat en temel Roma giysisiydi. Tunik, genelde köleler ve çocuklar

Page 112: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

108

tarafından giyilmesine rağmen, daha sonra kadın-erkek herkesin evde de giyebildiği bir giysi

haline geldi. Tunik’in, Roma vatandaşlarına özgü bir giysi olan “Toga” ile karıştırılmaması

gerekir . Toga, Roma’da uygarlık ile eşanlamlı sayılır, toga’yı giymek için soylu bir kişilik

gerekli görülürdü. Toga giymek, Roma vatandaşlarını özgür olmayanlardan ayırırdı. Toga,

yarım daire şeklinde, yünlü dokumadan yapılmış, ağır bir erkek giysisiydi. Toga önce sol

omuzdan aşağı dökülür, sağ kolun altından dolaşır ve sonra arkadan sol omuzun üstüne

çıkardı. Değişik renkleri olan toga’nın, altın yaldızlı olanı ve mor rengi modaydı. Çok

kullanışlı olmayan toga, bu kıyafeti taşıyan kişinin toplumsal statüsünün bir göstergesiydi.

Erkek çocuk, ergenlik çağına gelene kadar “Toga Praetexta”, (çocuk toga’sı) ergenliğe

ulaştığında ise “Toga Virilis” (yetişkin toga’sı) giyerdi. Seneca, ergenlik yaşına gelerek toga

virilis’ini giyen bir çocuğun içindeki onuru şöyle anlatmıştır: (Sen. epist. I, 4, 2: “Tenes

utique memoria quantum senseris gaudium cum praetexta posita sumpsisti virilem togam et in

forum deductus es: maius expecta cum puerilem animum deposueris et te in viros philosophia

transscripserit. Adhuc enim non pueritia sed, quod est gravius, puerilitas remanet; et hoc

quidem peior est, quod auctoritatem habemus senum, vitia puerorum, nec puerorum tantum

sed infantum: illi levia, hi falsa formidant, nos utraque.”)

“Praetexta’yı bir kenara koyup delikanlılık toga’sını giyerek forum’a götürüldüğün

gün duyduğun sevinç aklından çıkmamıştır. Çocuksu ruhunu bırakıp felsefenin seni erkekler

listesine yazacağı gün daha büyük bir sevinç bekle. O güne kadar çocukluk değil, ondan daha

kötü bir şey; çocuksuluk kalmıştır üzerinde…”

Yataktan kalkan çocuk, gece çıkardığı “Amulet” (muska) veya “Bulla”yı (mühür)

yeniden takardı. Roma’da bu tür koruyucu simgeler taşımak, yaygın bir davranıştı. Bu

simgeler, kızlar için 8, erkekler için 9 gün olmak suretiyle doğumlarından sonra bebeklerin

boyunlarına takılıyordu. Amulet ve bulla’nın çocukları, şeytanın kötü güçlerinden

koruyacağına inanılıyordu. Çünkü Romalılara göre çocuklar, kötü etkilere karşı büyüklerden

daha savunmasızdı.

Roma’da üst sınıftan olan zengin aileler villalarda, alt sınıftan olan halk ise “İnsula”

adı verilen ve boyutları açısından farklılıklar gösteren apartman bloklarında yaşıyordu. İlk

olarak M.Ö. 3. y.y.’ın sonlarında inşa edilen insula’ların, nüfusun artması sonucunda ortaya

çıktığı söylenebilir. Yoksul ailelerin yaşadığı insula’lar, çökme tehlikesi olan ve kötü inşa

edilen yapılar olduğu için, insula’ların yüksekliği ile ilgili bazı kısıtlamalar getirilmişti. Buna

göre bir insula’nın yüksekliğinin en fazla 20-25 metre olması gerekiyordu. İnsula’nın en alt

Page 113: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

109

katı genelde dükkânlar ve küçük işletmeler için kiraya verilirdi. Yukarı çıkıldıkça odalar daha

gösterişsiz olduğundan, en az istenilen oda, en üst kattaki oda oluyordu. Kadın ve erkek, bir

insula’nın dar ve sıkışık dairelerinde bulunan yatak odalarında bir arada yatmıyorlardı. Yatak

odaları, genelde tek kişilikti ya da nadiren aynı odada iki yatak bulunuyordu. Yataklar divan

tipinde ve ahşaptı. Yatak odaları çok büyük olmayıp, misafirlerin kabul edildiği oturma

odalarından ziyade, sadece uyku için kullanılan yerlerdi. Yatak odalarında, yatağın yanı sıra

bulunan diğer eşyalar arasında, giysiler, değerli eşyaların konulduğu dolaplar, masa ve tabure

sayılabilir. Tüm bu eşyalar, olası bir yangında kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıyaydı.

Sabah yataktan daha geç kalkan kadın ise, köleler yardımıyla giyinir ve

makyajını yapardı. Roma’da kadınların giydiği kıyafete “Stola” deniyordu. Erkeklerin giydiği

toga’ya benzeyen stola, özgür veya köle, Romalı her kadının giyebildiği bir giysiydi. Stola bir

tunik üzerine giyiliyordu ve şala benzer uzun bir aksesuar olan “Palla” ile tamamlanıyordu.

Ovidius, elbise konusunda kadınlara mor rengin yakıştığıyla ilgili öğütler vermiştir. Yine

Ovidius, giyim kuşam ve süslenmenin dışında, güzelleşmeyi sağlayacak başka faktörlerin de

olduğunu söylemiştir. Ovidius’a göre güzelleşmenin amacı aşktır. Ovidius, güzelliğin

karakterde gizli olduğunu, yüz güzelliğinin geçici olduğunu ve en güzel yüzün bile bir gün

kırışıklıklarla dolacağını söylese de, kadınlar erkekleri etkilemek için sağlıklarını tehlikeye

atarak, abartılı makyajlar yapıyorlardı.

Kadınların güzel görünmek için kullandığı beyaz kurşun, en zehirli makyaj

malzemelerinden biriydi. Beyaz kurşun ve toz tebeşir pudra; kırmızı aşı boyası allık ve kül

göz boyası olarak kullanılıyordu. Taraklar, saç kıvırmaya yarayan maşa, aynalar, parfüm

şişeleri, cımbızlar, kadınların kullandığı eşyalar arasındaydı. Kadınların oldukça karışık ve

yapımı zor saç stilleri vard. Saç bakımı ya bir bayan kuaförü ya da bir köle tarafından

yapılıyordu. En sevilen mücevher inci olmakla birlikte, safir, zümrüt, kuvars, pırlanta ve

elmas, kadınların mücevher seçiminde kullandığı diğer önemli taşlardı. Roma’da çoğu

kadının kulakları delikti ve küpe, bilezik, yüzük ve kolye, en çok takılan takılardı. Sözü edilen

bu kadınlar, hiç şüphesiz varlıklı kadınlardı. Plinius, bir nişan partisinde imparator

Caligula’nın üçüncü karısı olan Lollia Paulina’yı saçına, kulaklarına, parmaklarına ve

boynuna taktığı 40 milyon sesters tutarındaki mücevherle gördüğünü söylemiştir. Plinius’a

göre Caligula, karısının bu kadar çok mücevheri olmasını nasıl karşıladığı sorusuna: “Bu

israfı önlemek için, kızım olursa kulaklarını keseceğim” cevabını vermiştir. Köleler ya da

maddi durumu daha düşük seviyede olan kadınlar ise güne kısa bir duş ile başlar, saçlarını

toplar, basitçe giyindikten sonra hemen evin işlerini yapmaya koyulurlardı.

Page 114: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

110

Çocuklar, sabahın erken saatlerinde “Paidogogus” eşliğinde okullarına

giderlerdi. Özel öğretmen olan paidogogus, güvenilir bir köle ya da azat edilmiş bir köle

olabilirdi. Bu kişinin görevi, çocuğu okula götürmek, onunla okulda kalmak ve onu tekrar eve

getirmekti. Quintilianus’a göre başta baba olmak üzere, çocuğun eğitimiyle ilgilenecek olan

herkesin özellikle ahlaki açıdan olumlu niteliklere sahip olması gerekiyordu. Roma’da kız

çocukları da eğitilirdi. Ancak kız çocuklarının eğitimi, erkek çocuklarınınki kadar yaygın

değildi. Özellikle yoksul ailelerin kız çocukları daha ziyade, ev işlerini öğrenmeleri için evde

yetiştirilirlerdi ve erkek gibi çalışmak zorunda bırakılırlardı.

Okula giden çocuk, yazı yazmak için, taşınabilir ve içi mumla kaplı ahşap bir tabla

kullanırdı. Harfler, ucu sivri bir aletle mumun üzerine kazınırdı. Kitaplar, papirüsten yapılmış

rulo şeklindeydi. Çocuğu disipline etmek için dayak atılması, sık rastlanan bir durumdu.

Eğitimin önemli bir bölümünü ezber oluşturuyordu. Roma’da bir çocuğun, dinleyicileri

etkileyip ikna edebilecek kadar iyi konuşması onun iyi bir “Romalı” olduğu anlamına

geliyordu. Bu nedenle çocuğun eğitiminde hitabet sanatı (retorik) önemli bir yer tutuyordu.

Soylu ailelerin çocukları, okula devlet işlerinde önemli bir kariyer yapmak için gidiyordu.

Okuma yazmayı bile öğrenemeyen daha alt sınıftan olan pek çok Romalı çocuk için ise

eğitim, ticaret, zanaat ya da ev işlerini öğrenmekten ibaretti. Bu çocuklar, sabah saatlerini

çiftlikte, mutfakta ya da evcil hayvanların yanında geçiriyordu.

Roma evleri içe dönük yapıdaydı ve çok geniş değildi. Evler bir ailenin ve

bazen de kölelerin yaşayabileceği büyüklükteydi. Sade görünümlü olan dış kapılar ya uzun

koridora ya da direk evin en büyük salonu olan “Atrium”a açılırdı. Atrium, evin en önemli ve

merkezi bölümüydü. Atrium’un tavanında “Compluvium” adı verilen ve gökyüzüne bakan bir

açıklık bulunurdu. Yağmur suları, bu açıklık yardımıyla, atrium’un zemininde ve

compluvium’un altında bulunan havuzu doldururdu. Bu havuza da “İmpluvium” adı verilirdi.

Atrium’da yer alan mobilya ve eşyaların kalitesi, ev sahibinin statüsüne ve maddi durumuna

göre değişiklik gösterirdi. Atrium’dan, hem atrium’a hem de evin arka bahçesine açılan ve

pater familias’ın çalışma odası olan “Tablinum”a geçilirdi. Tablinum başlarda pater

familias’ın eşi ile birlikte kullandığı yatak odasıydı. Ancak daha sonra ev sahibinin

konuklarını da ağırladığı bir yer haline gelmiştir. Daha önce de ifade edildiği üzere evde

yaşayan herkes, pater familias’ın hâkimiyeti altında olduğundan, tablinum, sanki bu

hâkimiyetin merkezi gibiydi. Tablinum’un her iki tarafında ise bahçeye açılan bir geçit

bulunuyordu. Buradan yatak odalarına, yemek salonlarına ve bahçeye geçilirdi.

Atrium’un zemini, geometrik desenlerle süslüydü. Mermer, Roma evlerinde

kullanılan en önemli dekorasyon malzemesiydi. Duvarlar, merdivenler ve zeminler

Page 115: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

111

mermerden yapılmıştı. Atrium, evin merkezindeki tören alanı olmasına rağmen, evin diğer

bölümlerinde de bazı kutsal mekânlar oluşturulmuştu. Bu kutsal mekânlardan en önemlisi

“Lares” ve “Penates” için hazırlanmış ve minyatür bir tapınak şeklinde olan “Lararium”du.

Lares ve Penates, ev halkını koruduğuna inanılan ev tanrılarıydı. Koruyucu anlamına gelen

“Lar” kelimesinden türetilen Lares, hem kamusal alan için, hem de kişiler için olabilirdi.

Penates’in ise daha çok evin erzak ve kilerini koruduğuna inanılırdı. Ev halkı, bu iki tanrı için

de her sabah lararium’da kurbanlar sunardı. Lararium’da aynı zamanda bebeklere isim

verme, ergenliğe girme ve evlilik törenleri gibi törenler de yapılıyordu.

Romalılar, zamanı güneş saatine göre belirliyorlardı. Bir dikilitaşın

gölgesinden yararlanmak, bunun en belirgin örneğidir. Bunun yanında ölçekli bir kap içindeki

su seviyeleri yardımıyla zamanı ölçen su saatleri de kullanılıyordu. Roma’da gündüz ve gece

12 saat olarak bölünmüştü ve gün ortası, altıncı saat olarak kabul ediliyordu.

Romalılar, evlerindeki banyoyu lüks için değil, sadece sağlık ve temizlik için

kullanıyorlardı. Burada günlük olarak bacaklarını ve kollarını yıkıyorlar, haftada bir kere de

tüm vücutlarını yıkıyorlardı. Bu amaç için ayrılmış odaya “Latrina” deniyordu. Latrina, bir

Roma evinde, sıcak suyun kolayca temin edilebilmesi için mutfağa en yakın yere yapılıyordu.

Latrina, aynı zamanda Roma’da tuvaletler için de kullanılan bir terimdi. Ancak her evin böyle

bir konforla inşa edilmediği unutulmamalıdır. Evlerinde latrina bulunmayanlar için,

sokaklarda çok sayıda halk tuvaleti bulunuyordu. Hem ev hem de halk tuvaletlerinde kişi, alt

kısmından kanalizasyona doğru sürekli su akan bir deliğin üzerine otururdu. Evde bulunan

latrina’larda oturma yerleri, odanın kenarları boyunca sıralanırdı. Halk tuvaletlerinde ise

kadın ve erkek ayrımı yapılmıyordu. Bu durum, Romalıların giyim tarzıyla açıklanabilir.

Nitekim böyle yerlerde örtünmek için tunik, pantolondan daha kullanışlıdır.

Roma’da su, bol miktarda bulunurdu. Yaşam için gerekli olan en temel ihtiyaçlardan

biri olan suyun kaynağının bulunması, evlere, sokaklara ve hamamlara ulaştırılarak insanların

kullanımına sunulması gerekiyordu. Romalılar, suyun yerleşim yerlerine ulaşabilmesi için çok

gelişmiş bir su kemeri ve kanalizasyon tekniği kullanmışlardır. Su kemerleri, kurşun borular

yardımıyla suyun taşınmasını sağlıyordu. Boru yapımında kullanılan kurşun zehirli ancak

ucuz bir metaldi. Romalıların inşa ettiği su kemerleri, suyun tüm şehre ulaşmasını sağlarken,

kirli ve atık içeren sular, kanalizasyonlar yardımıyla Tiber Nehri’ne dökülüyordu. Şehrin en

önemli kanalizasyonu günümüze kadar kalabilmiş olan “Cloaca Maxima”ydı.

Roma’da tam anlamıyla bir üretim mekanizması oluşturulmuş değildi. Üretim, köle

gücüne dayanıyordu. İnekler, et ve sütlerinden çok, derileri için önemliydi. Peynirler, keçi ya

Page 116: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

112

da koyun sütünden yapılıyordu. Ekmek, odun kömürü ile ısıtılan fırınlarda yapılıyordu.

Romalı tüccarlar ve zanaatkârlar, sokaklarda mallarının türlerine göre sıralanmıştı. Bir sokak

peynirciler için ayrılmışken, başka bir sokak dericiler için ayrılmıştı. Deri, tekstil, ahşap,

çanak-çömlek, metal ve cam işçiliği, gözde mesleklerdi. El sanatlarıyla uğraşan işçiler, kendi

dükkanlarında çalışıyordu. Hazır yemek dükkânları ve küçük işletmeler, Roma sokaklarında

sık rastlanan mekânlardı. Tavernalar, şarap dükkânları ve “Thermopolium” bunlardan

bazılarıydı. Thermopolium, sıcak içki ve yemek satan lokantaydı Yemek pişirmenin tehlikeli

olduğu ve yangın çıkma ihtimalinin olduğu ahşap evlerde oturan aileler, taze ve sıcak yemek

için thermopolium’dan alış veriş yapıyor olmalıydılar.

Öğleden Sonra (Meridianus)

Romalı aileler, sabah koşuşturmasının ardından, zamanlarının bir bölümünü evlerinin

bahçelerinde geçiriyorlardı. Bu bahçe, varlıklı aileler için bir villa bahçesi, daha alt sınıftan

olan aileler için bir insula’nın avlusu olabilirdi. Villa bahçesi, villada yaşayan ailenin

kendisine aitken, İnsula avlusu, bir insula’da yaşayan herkesin kullanması içindi. Bununla

birlikte, yoksul Romalıların gidebilmesi ve bahçe keyfini yaşayabilmesi için, şehir

merkezinde halka açık bahçeler de bulunuyordu. Küçük suyolları, çeşmeler, çitler, tablolar,

yemek için kullanılan kanepeler, havuzlar, heykeller, değişik ağaçlar ve bitkilerle süslenen

bahçeler, adeta Roma sanatının bir minyatürü gibiydi. Bu bahçelerde, gül, menekşe, sümbül

gibi süs bitkilerinin yanında, nar, ayva, rezene, maydanoz gibi tüketim amacıyla üretilen

bitkiler de bulunuyordu. Bahçeler, bahçıvanların gözetimi altındaydı. Roma evlerinin

bahçelerinde bir de kutsal bir alan ayrılmıştı. Burada bahçe ve bereket tanrısı olan

“Priapus”un heykeli bulunuyordu.50 Villalarda oturan varlıklı aileler için, bahçede yemek,

günün en keyifli faaliyetlerinden biriydi. Bu iş için, bazı evlerin bahçelerine bir tentenin

altında ve havuzun yanında bulunan özel yemek odaları kurulmuştu. Bu alan, Plinius’un

Toscana’daki villasının bahçesinde de yer aldığı gibi, ortasında küçük bir havuzun bulunduğu

beyaz mermer bir alandı. Bazı yiyecekler, soğuması için bu havuzun içinde yüzdürülürdü.

İnsula’da oturan ailelerinse dışarıda yemek yeme keyfini yaşaması söz konusu değildi.

Öğleden sonra güzel vakit geçirmenin en iyi yollarından biri, hiç şüphesiz oyunlardı.

“Aşık”, en sevilen oyunlardan biri olup, oyun tahtası üzerinde zarla oynanan bir oyundu. Bir

diğer oyun çeşidi, bir tahmin oyunu olan “Morra” idi. Bu oyunda oyunculardan biri,

parmaklarını, belli sayıları işaret edecek şekilde havaya kaldırıyor, diğer oyuncular da doğru

sayıyı tahmin ediyordu. Morra’yı karanlıkta oynamak ve doğru sayıyı bilmek, mucize olarak

görülüyordu. Bir başka tahmin oyunu ise oyuncuların avuçlarına gizledikleri çakıl taşı sayısını

tahmin etmek üzerine kurulu olan “Par İmpar”dı. Bir tabla üzerinde piyonlarla oynanan ve

Page 117: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

113

amacı, karşıdaki oyuncunun tüm piyonlarını almak olan “Duodecim Scripta”, altı harfli

sözcükler kullanarak anlamlı cümleler oluşturma üzerine kurulu olan “Tabula” ve piyonların

damalı bir oyun tahtası üzerine dizilerek satrançtaki gibi değişik yönlere hareket ettirilmesiyle

oynanan “Ludus Latruncularum” sevilen diğer oyunlardı.

Bu oyunlarla oynamak istemeyenler, evcil hayvanlarla da oynayabilirdi. Köpekler

kadar kuşlar da, Roma’da en sevilen evcil hayvanlardı. Lesbia’nın serçesi, bunların içinde en

ünlüsüdür. Vaşak, maymun, yılan ve baykuş gibi hayvanlar da evcilleştirilmiş diğer

hayvanlardı. Romalıların hayvanlara duyduğu bu sevginin yanında, avlanmaya da büyük ilgi

gösterdikleri unutulmamalıdır. Bazı vahşi hayvanlar, arenalarda avlanıyor veya insanlar

tarafından katlediliyorlardı. Hatta sırf bu hayvanların katlini izleme zevki için, Kuzey Afrika

ve Orta Doğu’daki aslan, kaplan, su aygırı ve fil nüfusu ortadan kaldırılmıştı.

Romalıların “Balneae” veya “Thermae” adını verdikleri hamamlar, varlıklı veya

yoksul herkesin, öğleden sonra en uzun zaman geçirdiği tek yerdi. Çünkü Roma’da hamamlar,

sadece temizlik amacıyla gidilen mekânlar değil, içinde spor salonları, konferans salonları,

kütüphaneler ve gezinti yerleri de bulunan sosyal buluşma yerleriydi. Hamama gitmek,

Romalıların yaşam biçimi haline gelmişti. Hamamda iyi vakit geçirmek, sadece belli bir

azınlığa özgü değildi. Nitekim Roma’da hamamlar, küçük bir ücret karşılığında herkese açıktı

ve çocuklar hamamlara ücretsiz girebiliyordu. Varlıklı ailelerin bazılarının evinde özel

hamamlar bulunuyordu. Ancak bu ev hamamları, halk hamamları kadar sık kullanılmıyor,

misafirler için hazırlanıyordu. Zenginler de halk hamamlarını tercih ediyordu. Dolayısıyla

hamamlar, sınıf farkının az olduğu veya hiç olmadığı yerlerdi. Gündoğumundan günbatımına

kadar hizmet veren hamamlar, hem kadınlara hem de erkeklere açıktı. Ancak kadınlar ve

erkekler, hamama ayrı ayrı gidiyorlardı. Geçerli olan bu uygulama, hamama farklı saatlerde

gitmeye dayanıyordu. Hamamı önce kadınlar, daha sonra da erkekler kullanabiliyordu.

Quintilianus, evli olmayan kadın ve erkeklerin hamamı aynı anda kullanmasının zina

göstergesi olduğunu söyleyerek, bu uygulamanın önemini vurgulamıştır.

Hamama gidenler, arkadaşlarıyla sohbet ederken, bir yandan da görevlilerin

ikram ettiği yiyecek ve içecekler eşliğinde masaj yaptırabiliyorlardı. Büyük hamam

tesislerinin önemli bir bölümünü “Palaestra” adı verilen spor salonları oluşturuyordu. Burada

hem kadınlar hem erkekler değişik oyunlar oynayabiliyor, güreş, yüzme, koşu, atlama gibi

egzersizler yapabiliyordu. Banyo yapmak, palaestra’da yapılan egzersizlerden sonraki

adımdı. Nitekim egzersizden önce banyo yapmanın pek bir anlamı yoktu.

Page 118: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

114

Hamama girildiğinde ilk karşılaşılan yer, “Apodyterium”du. Apodyterium, hamama

girmeden önce giysilerin çıkarılarak bir rafa konduğu soyunma odasıydı. Hamamda yıkanacak

olan kişi, daha sonra ısıtma ve soğutma işlemlerinden kademeli olarak geçiyordu. Roma

hamamlarında tek bir sıcak oda yerine, farklı derecelerde ısıtılmış birkaç oda bulunuyordu.

Bunlardan “Tepidarium”, (ılık oda) hamamın orta derecede ısıtılmış bölümüydü.Burada

kusursuz bir temizlik için, Türk hamamlarında yapılan keseye benzer bir şekilde vücuda

sürülen zeytinyağı, biraz bekletildikten sonra “Strigilis” adı verilen kazıcı bir aletle deriden

kazınırdı “Caldarium”, (sıcak oda) hamamın sıcak sularının ve sıcak su havuzlarının

bulunduğu en sıcak bölümüydü “Sudatorium”, (terleme odası) buhar banyosu yapılan

bölümdü.71 Son olarak girilen “Frigidarium” (soğuk oda) ise hamamın ısıtılmayan ve soğuk

su havuzlarının bulunduğu bölümüydü Banyo, frigidarium’da bulunan soğuk su havuzlarına

atlanarak tamamlanıyordu. Sıcaktan bunalanlar, frigidarium’da serinleyip rahatlayabilirlerdi.

Hamamdan çıktıktan sonra apodyterium’a bırakılan giysiler giyildiğinde, hamamın

kalabalığı içinde kaybolan sınıf farklılıkları, tekrar belirgin hale gelmiş oluyordu. Ama hangi

sınıftan olursa olsun hamamdan çıkan herkes, eve gitmeden önce biraz daha eğlenceli vakit

geçirmek isteyebilirdi. Hamamların içinde bulunan kütüphaneler, oturma ve gezinti yerleri,

konferans salonları ve heykel galerileri, Romalıların bu isteğini karşılamak için inşa edilmiş

olmalıydı. Hamamların bu özelliğinin alt sınıftan olan yoksul ailelerin de eğlence ihtiyacını

gidermesi açısından önemli olduğu söylenebilir.

Hamam dışında Romalıların eğlenmek ve dinlenmek için gittiği diğer yerler,

gladyatör oyunları ve tiyatrolardı. Gladyatör oyunları, birbirleriyle veya vahşi hayvanlarla

dövüşmek zorunda bırakılan insanların yarıştırıldığı oyunlardı Gladyatör oyunları, Romalı

erkekler kadar, kadınların da ilgisini çeken bir organizasyondu. Hatta oyunların daha ilgi

çekici hale getirilmesi amacıyla bazı kadın, çocuk ve engelli kişiler bile, arenada

dövüştürülebiliyordu. Çok sık rastlanmasa da, kadınların gladyatör oyunlarında dövüşçü

olarak yer alması, kadının toplum içindeki konumunu açıklayan bir durumdur. Gladyatör

oyunları, pek çok kadın için, seksüel açıdan da cezp edici oluyordu. Üst sınıftan olan çoğu

kadın, gladyatörlerle aşk ilişkisi içine girebiliyordu.

Seyircilerin atlar için bahse girdikleri ve tezahüratlarıyla sürücüleri destekledikleri

atlı araba yarışları, vahşi hayvanları avlama gibi birçok heyecan verici oyun da gladyatör

oyunları içinde yer alabiliyordu. Son derece vahşi olan ve devlet için önemli bir kazanç

sağlayan bu oyunlar, Roma’daki “Amfitiyatro”, “Circus Maximus”, “Collesium” ve

“Forum”da halka açık bir şekilde yapılıyordu. Gladyatör oyunları dışında Romalıların ilgi

gösterdikleri bir başka aktivite ise, yine amfitiyatro’da sahnelenen trajedi ve komedi türündeki

Page 119: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

115

tiyatrolardı. Yunanlılardan alınan trajedi ve komedinin yanında, en sevilen tiyatro türü,

Romalıların bulduğu ve aktörün öyküyü mimikleriyle anlatması üzerine kurulu olan “Mim”di.

Hangi sosyal sınıftan olursa olsun, sabah yorgunluğunun ardından, öğleden sonrayı

dinlenerek geçiren Roma ailesi, artık, belki de günün en önemli olayı olan akşam yemeğini

yemek üzere eve gitmek için hazırdı.

Akşam (Vesper)

Akşam saatleri, Romalı bir aile için genelde, akşam yemeğinin (Cena)

koşuşturmasıyla geçiyordu. Akşam yemeği, Romalı aileler için, kahvaltı (Ientaculum) ve öğle

yemeğinden (Prandium) çok daha önemli bir öğündü. Çünkü Roma ailesi, bütün aile

üyelerinin bir arada yaşadığı, kalabalık bir aile olduğundan, akşam yemeği, aile üyelerinin hep

birlikte sohbet etmelerine, eğlenmelerine, birlikte vakit geçirmelerine, dolayısıyla da birbirleri

ile olan ilişkilerinin pekişmesine olanak sağlıyordu.

Roma’da akşam yemeği, yemek odası olan “Triclinium”da, müzik eşliğinde

yeniyordu. Akşam yemeği, insula’da yaşayan yoksul aileler için basit bir yemek olurken,

villada yaşayan varlıklı aileler için bir ziyafete dönüşebiliyordu. Akşam yemeğine öylesine

önem veriliyordu ki, özellikle üst sınıftan olan Romalılar, daha fazla yemek yiyebilmek için

yemek yedikten sonra kusarak midelerinde yer açmayı, alışkanlık haline getirmişlerdi. Akşam

yemeği, genelde evde yenirdi. Bazı durumlarda aile dışından misafir alınabilir ya da başka bir

eve misafir olarak gidilebilirdi. Aile dışından misafir geldiğinde kadınlar ve çocuklar da

sofrada ailenin erkek üyeleri yanında yer alabiliyordu. Toga, resmi bir kıyafet olduğu için,

akşam yemeği sırasında giyilmiyordu. Onun yerine daha rahat ve sade bir giysi olan

“Synthesis” tercih ediliyordu. Yemeğe gelen misafirler bu giysiyi yanlarında getirmek

zorundaydı. Yemek ya kapalı sandaletler yerine açık bir ayakkabıyla ya da çıplak ayakla

yeniyordu.

Roma yemekleri, süslü ve zengin olsa da, pişirildikleri mutfak çok basit bir

yapıdaydı. Mutfakta tuğladan yapılmış ocak içinde odun kömürü veya odun yakılıyor, pişirme

işi bu fırının içinde yapılıyordu. Kubbeli dairesel formda olan bu fırından çıkan dumanın

dışarıya atılması için, duvara bir delik açılarak baca yapılmıştı. İnsula’da oturan apartman

sakinleri, muhtemelen böyle bir fırına sahip değildi. Zaten insula’lar yemek pişirmeye

elverişli olmayan ve bu nedenle de yangın çıkma ihtimali olan evlerdi. Horatius, bu tip

evlerde çok sık yangın çıktığını söylemiştir. Bu nedenle yoksul ailelerin yemek pişirebilmesi

için halka açık fırınlar bulunuyordu. Gıdaların bozulmadan muhafaza edilmesi oldukça zor bir

işlemdi. Yiyecekler, kiler veya depo olarak kullanılan odalarda tutuluyordu. Balık ve kabuklu

Page 120: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

116

deniz ürünleri varillerde saklanıyordu. Yemekleri tuzlu suda bekleterek yapılan salamura ve

yemekleri kurutarak saklama da, gıdaların bozulmasını önleyen diğer işlemlerdi. Kırılmasına

rağmen pişmiş toprak çömlekler, ucuz olması sebebiyle en yaygın mutfak kaplarıydı. Metal

mutfak kaplarının yapımında en sık kullanılan malzeme ise bronzdu. Roma mutfağı basit

yapıdaydı ancak iyi bir akşam yemeği için gerekli olan çoğu araç gerece sahipti. Bu araç

gereçlerden belki de en ilginci “Thermospodium”du . Ateş üzerinde tutulan ve ön tarafında

bir musluk yer alan bu büyük kap, sıvıları, özellikle de şarabı ısıtmak için kullanılıyordu.

Romalılar, yemek yapımında fasulye ve nohut gibi baklagiller ile buğday ve

arpa gibi tahılları kullanıyorlardı. Yemekleri yaparken yemeğin içine sıvı olarak şarap

katıyorlardı. Sofra şarabının yanı sıra yemeklere katmak için özel şarapları bulunuyordu.

Bunlar; kuru üzüm şarabı olan “Passum”, bal ve şarap karışımı olan “Mulsum” ve tatlı bir

şarap olan “Hydromel”di. Tüm bu şaraplar hem ekşi hem de tatlı yemeklerin yapımında

kullanılabiliyordu. Balık sosu olan “Garum” ve balıkların bağırsaklarından elde edilen bir sos

olan “Liquamen” gibi soslar, Romalıların yemeklerine kattığı ve her Roma mutfağında

bulunan soslardı. Bunların yanı sıra yemekleri zenginleştirmek için baharatlara da çok sık

başvurulurdu.

Ziyafet olarak nitelendirilen akşam yemeğinin menüsünde yumurta, kıvırcık salata,

kuşkonmaz ve soğandan oluşan aperatifler, havuç, pancar, lahana, fasulye, bal, tavuk, balık ve

ekmekten oluşan ana yemek bulunurdu. Ana yemekten sonra ise tatlı olarak, üzüm, armut,

elma ve kestane yenirdi. Romalılar aynı zamanda, bugün bize tiksindirici gelebilecek çoğu

yemeği sofralarında bulunduruyorlardı. Geyik, tavşan, sülün eti, flamingo dili ve tavus kuşu

beyni bunlardan bazılarıydı. Lucania sosisi en sevilen sosis türüydü. Salyangozlar olduğu gibi

yeniyordu. Roma’da salyangoz üretimine o kadar çok önem veriliyordu ki, kabukları 10 litre

sıvı alacak büyüklükte salyangoz üretilmiştir.

Elbette ki durum, yoksul aileler için biraz daha farklıydı. Sofralarında daha basit

yemekler bulunan yoksul aileler, genelde kendi ürettikleri sebze ve meyveleri yiyordu.

Lahana, turp, zeytin, yumurta, elma, üzüm, Ovidius’un “Philemon et Baucis” masalında

anlattığı gibi yoksul bir ailenin sofrasında bulunan yiyeceklerdi.

Yemekler pişirildikten sonra, triclinium artık akşam yemeği için hazırdı. Büyük

evlerde birden fazla bulunan triclinium, zevkle dekore edilmiş ve duvarlarında süslemeler

bulunan önemli bir sosyal mekândı. Yine büyük evlerde bahçede yer alan bir yaz triclinium’u

da bulunabiliyordu. Triclinium, pişmiş topraktan yapılmış kandillerle aydınlatılıyordu.

Aydınlatılan bu mekânda akşam yemeği yemek, belli bir düzene göre oluyordu. Bu düzene

Page 121: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

117

göre, masaya yakın kısmı, ayak ucuna göre daha yüksekte olan üç tane divan, kare bir

masanın etrafını çevreleyecek şekilde yerleştiriliyordu ve dördüncü kenar, kölelerin kolayca

servis yapabilmeleri için açık bırakılıyordu. Bu divanlar, daha rahat oturmak açısından

yastıklarla dolu olup, her biri, üç kişinin rahatça uzanabileceği büyüklükteydi. Dokuz kişinin

yemek yemesi için hazırlanan triclinium’da, yemek uzanarak yeniyordu ve yemeği uzanarak

yemek, Romalıların akşam yemeği geleneklerinden belki de en ilginç olanıydı. Çocuklar

yemeği divanda değil, divanın yanındaki taburelerde oturarak yiyordu. Bir erkek çocuk, toga

praetexta’yı çıkarıp, toga virilis’i giyene kadar uzanarak yemek yiyemezdi. Kadınlar ise

yemeği uzanarak değil, oturarak yiyordu. Ancak sonradan kadınlar da erkekler gibi yemeği

uzanarak yemeğe başlamışlardır.

Triclinium’da belli bir düzene göre yerleştirilmiş olan masa ve divanların yanı sıra,

yemek yiyecek olan kişiler de, belli bir düzene göre oturuyordu. Ortadaki divan “Lectus

Medius”, en önemli divandı. Soldaki divan “Lectus Summus” ve sağdaki divan “Lectus Imus”

adını alıyordu. Yemekteki kişiler, önem derecelerine göre, en alt konumdaki kişi, en sola

gelecek şekilde, soldan sağa doğru yerleşiyorlardı. Bu durumda en sağda oturan kişinin, aile

reisi olan pater familias olduğu söylenebilir.

Roma’da yemek, kaşıkla veya elle yeniyordu. Çatal sadece servis yapmak için

kullanılıyordu. Bunun yanında pişmiş toprak veya gümüşten yapılmış tabak, bardak, fincan,

kadeh ve şarap için yapılmış sürahiler, masada bulunan diğer araç gereçlerdi. Şarap ve bira,

Roma’da akşam yemeklerinin vazgeçilmez içeceğiydi. Romalılar, şarabı, susuzluklarını

gidermek için içiyorlardı ve kadınların şarap içmesi hoş karşılanmıyordu. Ovidius, içki

yüzünden bir kadının başına gelebilecekler konusunda uyarıda bulunmuştur. Ovidius’a göre

şarap içmek, kadının uykuya yenik düşmesine ve böylece de grup içindeki erkeklere davetiye

çıkarmasına imkân veren bir davranıştı.

Sapları ve kabuklarıyla birlikte suda bekletilen üzümlerden elde edilen Roma

şarapları, ağır ve tatlı olduğu için suyla karıştırılarak içiliyordu. Romalıların en ünlü şarapları,

kuzey Campania’nın Falernus bölgesinde üretilen “Falernus şarapları” idi. Yemek sırasında

alkollü olmayan içecekleri içmek, medeniyetsizlik olarak görülüyordu. Örneğin süt, koyun ve

keçilerden bolca elde edilmesine rağmen içilmiyor, sadece peynir yapımında kullanılıyordu.

Akşam yemeği boyunca bolca tüketilen şarap, akşam yemeğinden sonra, ikinci bir yemek ya

da ziyafet olarak görülen fakat sadece meyve ve tatlıların yendiği “Commissatio”da da

içilmeye devam ediyordu.

Page 122: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

118

Eğlenceye çok düşkün oldukları bilinen Romalıların hayatında, oyun, ziyafet, müzik

ve şarap kadar, cinsellik de önemli bir yer tutuyordu. Antik Roma’nın ünlü şairleri olan

Ovidius ve Catullus’un yazdığı erotik şiirler, dönemin kabul gören bir edebiyat türü olmuştu.

Bunun yanında Roma’da genelevler ve fahişelik, oldukça yaygındı. Roma’da fahişelik,

zinadan ayrı tutulan bir kavramdı. Zina, kadının sadece kendi zevki için yaptığı bir eylemdi ve

hem kadını hem de kadının birlikte olduğu erkeği aşağılayan bir hareket olarak

cezalandırılıyordu. Fahişelik ise para kazanmak için yapılan bir meslekti ve bu nedenle de

kabul görüyordu. Fahişelik yapan kadınlar, genelde evlilik dışı doğan kız çocukları, kölelerin

çocukları veya sokağa bırakılan çocuklar arasından seçiliyordu. Pompeii’de bulunan ve

duvarlarına cinsel ilişkiye giren insanların resmedildiği “Lupanare” isimli genelev, dönemin

en kötü üne sahip geneleviydi.

Erkekler arasındaki eşcinsellik de, Roma’da oldukça sık rastlanan bir durumdu. Öyle

ki, bir kadın ve bir erkek arasında gerçekleşen yasal bir evlilik gibi olmasa da, beraber

yaşamak suretiyle iki erkeğin evlenmesi ya da kadınlarla evli olan bazı erkeklerin, toplumsal

baskı ya da eleştirilme korkusu olmadan erkek kölelerle cinsel ilişkiye girmesi, Roma’da

yaygın olan örneklerdir. Bununla birlikte, Roma’da kadınlar arasında da eşcinsellik mevcuttu.

Ancak kadınlar arasındaki eşcinsellik veya kadınların biseksüelliği, erkeklerinkine nazaran

daha kabul edilebilir bir durumdu.

Roma cinsel yaşamında aktif veya pasif olmak, önemli olan iki kavramdı. Çünkü

Roma’da pasiflik veya partnere teslim olmak aşağılıkla, aktiflik ise üstünlükle eşdeğerdi.

Bununla birlikte pasif olan bir erkek için yapılacak en büyük hakaret, onda kadınsılık aramak

olarak görülüyordu. Örneğin; kendisinin son derece aktif bir cinsel yaşamı olmasına rağmen,

Iulius Caesar hakkında bu konuda hep bir şüphe vardı. Çünkü Iulius Caesar, bu konu

hakkında sonradan çok popüler bir Roma esprisi olan bir söz söylemişti: “Omnium mulierum

uirum et omnium uirorum mulierem.” (Her kadın bir erkek ve her erkek bir kadındır.)

Suetonius, Caesar’ın Bithynia kralı IV. Nicomedes ile bir ilişki yaşadığına dair söylentiler

olduğunu belirtmiştir. Caesar’dan Bithynia kraliçesi olarak bahseden bu hikâyede Suetonius,

Caesar’ın askerlerinin Gallia Zaferi dönüşü “Caesar Gallia’yı fethetmiş olabilir ama

Nicomedes de Caesar’ı fethetmişti.” diye şarkı söylediğini aktarır.

Page 123: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

119

Tunik

Toga

Page 124: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

120

Palla

Page 125: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

121

İnsula

Atrium (Compluvium ve İmpluvium ile birlikte)

Page 126: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

122

Latrina

Thermopolium

Page 127: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

123

Palaestra

Apodyterium

Page 128: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

124

Tepidarium

Strigilis

Page 129: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

125

Caldarium

Frigidarium

Page 130: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

126

Gladyatör Oyunları

Thermospodium

Page 131: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

127

Triclinium

Romalıların Akşam Yemeğindeki Oturma Düzeni

Page 132: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

128

Pompeii Genelevi Resimleri

Page 133: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

129

Page 134: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

130

KAYNAKÇA

Blanck, H. Eski Yunan ve Roma’da Yaşam. çev. İslam Tanrıkut. İstanbul: Arıon Yayınevi.

(1999).

Corpus Iuris Civilis 1: Institutiones, Digesta, haz. Theodor Mommsen ve Paul Krueger, Bero

lini, 1992.

Deighton, H. J. Eski Roma Yaşantısında Bir Gün. Çev. H.K.Ersoy. İstanbul: Homer Kitabevi,

2012.

Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1999.

Gaius, Institutes I, çev. Francis de Zulueta. Londra: Clarenton Press, 1975.

Iuvenalis, Yergiler. çev. Dürüşken, Ç.,&Alova, E. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür

Yayınları. (2006).

Latince-Türkçe Sözlük, haz. Sina Kabaağaç ve Erdal Alova. İstanbul: sosyal Yayınları, 1995.

Marcus, Valerius Martialis. Epigramlar. çev. Varınlıoğlu, G. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,

1998.

Matz, D. Daily Life of the Ancient Romans. Londra: Hackett Publishing Company,Inc.

Indianapolis/ Cambridge, 2008.

Mutluay, N. Yunan ve Roma Uygarlığında Çocuk. Ankara: Ütopya Yayınevi. (2007).

Petronius, Satyricon. çev. Özaktürk, F.G. İstanbul: Dost Yayınevi. 2003.

Tanilli, Server, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası I, Adam Yayınları. İstanbul, 1999.

Page 135: ANTİK ROMA’DA YAŞAM VE ROMA AİLESİ’NİN BİR GÜNÜ

131