Top Banner
MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ MĠMARLIK FAKÜLTESĠ - ġEHĠR VE BÖLGE PLANLAMA BÖLÜMÜ LĠSANS BĠTĠRME ÖDEVĠ ANKARA: YENĠ KURULAN ULUS DEVLETĠN “TEMSĠLĠ” OLARAK ĠNġA EDĠLEN BAġKENT Hazırlayan Eda MUTLUAY DanıĢman Doç. Dr. Ebru Firidin Özgür MAYIS 2015 İSTANBUL
143

ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

May 16, 2023

Download

Documents

Barry Stocker
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR

ÜNİVERSİTESİ

MĠMARLIK FAKÜLTESĠ - ġEHĠR VE BÖLGE PLANLAMA BÖLÜMÜ

LĠSANS BĠTĠRME ÖDEVĠ

ANKARA: YENĠ KURULAN ULUS DEVLETĠN

“TEMSĠLĠ” OLARAK ĠNġA EDĠLEN BAġKENT

Hazırlayan

Eda MUTLUAY

DanıĢman

Doç. Dr. Ebru Firidin Özgür

MAYIS 2015

İSTANBUL

Page 2: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

II

Eda MUTLUAY tarafından hazırlanan “ANKARA: YENİ KURULAN ULUS

DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT” adlı araştırmanın

Bitirme Ödevi olarak uygun olduğunu onaylıyorum.

İmza

Bitirme Ödevi Danışmanı

Bu çalışma Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve

Bölge Planlama Bölümü‟nde Lisans Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir.

Danışman:………………………………………….

Jüri Üyesi:………………………………………….

Jüri Üyesi:………………………………………….

Page 3: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

III

ÖNSÖZ

Bana çok şey öğreten; fakat bir o kadar da zor geçen bu çalışma sürecinde sevgili

danışmanım Doç. Dr. Ebru Firidin Özgür, fikirleriyle, yönlendirmeleriyle ama en çok

da her sıkıştığım anda itici güç olmasıyla bana desteğini hiçbir zaman

esirgememiştir. Öncelikle sevgili danışmanıma teşekkürü bir borç bilirim. Engin

bilgi birikimleriyle, çalışmaya katkılarını sunan jüri üyelerim Doç. Dr. Erbatur

Çavuşoğlu ve Öğr. Gör. Dr. İnci Şahin Olgun‟a çok teşekkür ederim.

Çalışma sürecinde doğrudan yer almayan; fakat bana çalışmanın her aşamasında

yardımcı olan sevgili hocam Doç. Dr. M. Rıfat Akbulut‟a ve çalışmaya katkılarından

dolayı Arş. Gör. Tuğçe Tezer‟e teşekkür ederim.

Sadece tez sürecinde değil, dört yıllık eğitim hayatımda bana her açıdan destek olan

ve beni motive eden, sevgili babama, anneme ve kardeşime var oldukları için

teşekkür ederim. Yine dört yıllık eğitim hayatım boyunca iyi ve kötü günleri

paylaşan, sevgili arkadaşlarım Safa Akbulut, Seyhan Diren, Ezgi Akdoğan, Kübra

Görgülü, Nazlıcan Palancı ve İbrahim Özvarış‟a ve tabiki Dilan İlhan‟a İstanbul‟da

geçirdiğim günleri anlamlı kıldıkları için çok teşekkür ederim.

Ve en çok da şimdiki ben olmamı sağlayan ve bu şehri benim için anlamlı kılan

okuluma var olduğu için teşekkür ederim.

Page 4: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

IV

ÖZET

Başkent Ankara, Cumhuriyet‟in ilan edilmesiyle birlikte yeni kurulan rejimin

modernleşme ideallerinin gerçekleştirileceği “temsili” bir mekân olarak görülmüştür.

Bir anlamda Ankara‟nın modern bir kent olarak inşa edilmesi Cumhuriyet‟in başarısı

ile özdeşleştirilmiştir. Buna yönelik kentin mekânsal olarak modern bir başkent

imgesini oluşturacak şekilde inşa edilmesi, aynı zamanda yaratılan bu modern

mekânlarla yeni bir ulusal kimliğin yaratılması amaçlanmıştır.

Bu çalışmanın amacı, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslaşma, modernleşme ve

batılılaşma hamlesinin temsilî mekânı olan başkent Ankara‟nın 1923-50 arası

dönemde mekânsal ve toplumsal olarak nasıl inşa edildiğini incelemektir. Çalışma

kapsamında Ankara‟nın başkent olduktan sonra yeni kurulan ulus devletin temsili

olarak nasıl ve hangi araçlarla inşa edildiği ve modern başkentlik kimliğinin bu

mekânlarla nasıl oluşturulmaya çalışıldığı incelenmiştir.

ABSTRACT

With the declaration of Republic, the capital city Ankara was seen as

“representational place” where modernization ideals of newly founded regime would

be achieved. In other words, building of Ankara as a modern city was identified with

the success of Republic. So building of the city in a way of constituting a modern

capital image as special was aimed to create a national identity with these modern

places as well.

The aim of this work is to examine how the capital city Ankara which is the

representational place of modernization, acquiring a distinctively national tone and

westernisation of Turkish Republic between 1923 and 1950 was built in terms of

social and special. In this study it has been examined that how and which means

newly founded national state was built representationally after Ankara‟s being capital

city and how it was tried to be constituted a modern capital with these places.

Page 5: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

V

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖNSÖZ .................................................................................................. III

ÖZET ...................................................................................................... IV

ABSTRACT ........................................................................................... IV

FOTOĞRAF LĠSTESĠ ........................................................................... 1

HARĠTA LĠSTESĠ .................................................................................. 4

1.GĠRĠġ..................................................................................................... 6

1.1. Gerekçe ............................................................................................................. 6

1.2. Tezin Amacı ...................................................................................................... 7

1.3. Çalışmanın Kapsamı ve Yöntemi...................................................................... 7

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE .............................................................. 10

2.1. Başkent Kavramı ve Anlamları ....................................................................... 10

2.2. Başkent İnşasının Temel Nedenleri ................................................................ 11

3. YENĠ KURULAN ULUS DEVLETĠN BAġKENTĠ OLARAK

ANKARA ............................................................................................... 14

3.1. Ankara Kentinin Temel Nitelikleri ile Tanımlanması .................................... 14

3.1.1. Konum ve Tarihçe .................................................................................... 14

3.1.2. Topoğrafya Koşulları ............................................................................... 17

3.2. Ankara‟nın Başkent Olarak Belirlenme Süreci ............................................... 21

3.3. Cumhuriyet‟ten Önce Ankara Kentinin Fiziki Çevre ve Toplumsal Yapısına

Genel Bir Bakış ...................................................................................................... 28

3.4. Ankara‟nın Başkent İlan Edilmesiyle Birlikte Erken Cumhuriyet Döneminde

İnşa Edilen/ Edilmeye Çalışılan Modern Başkent Kimliği .................................... 39

3.4.1.Fiziki Çevrenin İnşası ile Başkent Ankara ................................................ 43

Page 6: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

VI

3.4.2. Günlük Yaşam/ Toplumsal Yapıdaki Dönüşüm ile Başkent Ankara..... 119

4. SONUÇ ............................................................................................. 119

KAYNAKÇA ....................................................................................... 132

Page 7: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

1

FOTOĞRAF LĠSTESĠ

Fotoğraf 1: Fotoğraf 1:1870 Ankara Kale-Bentderesi

(http://time.com/photography/life/) ............................................................................ 30

Fotoğraf 2: 1920'lerde Ankara'nın En Önemli Ticaret ve Alışveriş Merkezlerinden

Olan Karaoğlan (Tahtakale) Çarşısı (Tunçer, 2001) .................................................. 33

Fotoğraf 3: 1920'lerde İstasyondan Ankara (http://time.com/photography/life/) ...... 45

Fotoğraf 4: Karaoğlan( Anafartalar Caddesi), 1925 öncesi ....................................... 48

Fotoğraf 5: 1930 öncesi apartmanlardan örnekler, Ulus (Nalbantoğlu G. , 1984, s.

265) ............................................................................................................................ 57

Fotoğraf 6: 1930 öncesi apartmanlardan örnekler, Ulus (Nalbantoğlu G. , 1984, s.

266) ............................................................................................................................ 57

Fotoğraf 7: : İstanbul Laleli‟de Harikzedegan Katevleri genel görünüşü (Yavuz Y. ,

1984, s. 243) ............................................................................................................... 58

Fotoğraf 8: İstasyon Caddesi'nde I. Evkaf Apartmanı, 1927 (İstanbul Araştırmaları

Enstitüsü, 2009, s. 258) .............................................................................................. 59

Fotoğraf 9: Cemil Uybadin Köşkü, Yeni Şehir 1920'ler (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 70)

.................................................................................................................................... 62

Fotoğraf 10: Atatürk Bulvarı üzerinde Hariciye Vekaleti binası, 1927 (İstanbul

Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 251) ........................................................................ 64

Fotoğraf 11: Tekel Baş Müdürlüğü Binası (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 282)................... 65

Fotoğraf 12: Türkiye İş Bankası İdare Merkezi, 1929 (İstanbul Araştırmaları

Enstitüsü, 2009, s. 261) .............................................................................................. 66

Fotoğraf 13: Etnoğrafya Müzesi, 1925-27 (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 69) ................. 66

Fotoğraf 14: Türk Ocakları Merkezi- Umumisi, 1927-30 (İstanbul Araştırmaları

Enstitüsü, 2009, s. 254) .............................................................................................. 67

Fotoğraf 15: İstasyon Caddesi'nde Ankara Palas, 1924-28 (İstanbul Araştırmaları

Enstitüsü, 2009, s. 250) .............................................................................................. 67

Page 8: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

2

Fotoğraf 16: Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1915-20 (İstanbul Araştırmaları

Enstitüsü, 2009, s. 245) .............................................................................................. 68

Fotoğraf 17: İkinci Büyük Millet Meclisi, İstasyon Caddesi, 1924 (İstanbul

Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 246) ........................................................................ 68

Fotoğraf 18: İstasyon Caddesi'nde Divan-ı Muhasebat,1925 (İstanbul Araştırmaları

Enstitüsü, 2009, s. 252) .............................................................................................. 69

Fotoğraf 19: Maliye Vekaleti, 1925 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 253)

.................................................................................................................................... 69

Fotoğraf 20: Kocatepe'den Sıhhiye'ye doğru bugünkü Mithatpaşa Caddesi

(Cengizkan, 2004, s. 73) ............................................................................................ 80

Fotoğraf 21: Bulvar üzerinde yapılaşma, 1928 (Cengizkan, 2004, s. 70) .................. 81

Fotoğraf 22: Unlü “Havuz Başı”, 1930 (Cengizkan, 2004, s. 75) ............................. 86

Fotoğraf 23: Lörcher Planı‟nda Zafer Meydanı Çizimi (Cengizkan, 2004, s. 77) ..... 88

Fotoğraf 24: Zafer Meydanı batı ucunda "Hale Bar", 1928 (Cengizkan, 2004, s. 77)

.................................................................................................................................... 89

Fotoğraf 25: Lörcher 1925 Vekaletler Mahallesi Önerisi (Ankara Yönetim

Mahallesi); plan ve kuş uçuşu aksonometrik. Güvenpark‟ın olduğu yerde yoğun bir

yapılaşma önerilmektedir. (Cengizkan, 2004, s. 86) .................................................. 90

Fotoğraf 26: 1932-33 yıllarında Atatürk Bulvarı'nın devamında Bankalar Caddesi

(İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 222) ...................................................... 108

Fotoğraf 27:Atatürk Mahallesi'nden Vekaletler Mahallesi'ne doğru (İstanbul

Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 236) ...................................................................... 108

Fotoğraf 28: Jansen'in Ankara Hükümet Kartyesi (Cengizkan, 2004, s. 116) ......... 110

Fotoğraf 29: Merasim alanı (İç İşleri Bakanlığı arkası), (Cengizkan, 2004, s. 283) 111

Fotoğraf 30: Devlet Mahallesi'nin görünümü, 1950 (Günay, 2005, s. 116) ............ 111

Fotoğraf 31: Sağlık Bakanlığı Binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 284) ........................ 112

Fotoğraf 32: Yargıtay, batı cephesi, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 284) ........................... 112

Page 9: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

3

Fotoğraf 33: Adalet Bakanlığı binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 285) ........................ 113

Fotoğraf 34: Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s.

285) .......................................................................................................................... 113

Fotoğraf 35: TBMM binası için C. Holzmeister'in yarışmaya sunduğu tasarım,

(Aslanoğlu İ. , 1984, s. 286) ..................................................................................... 114

Fotoğraf 36: Karadeniz Apartmanı, Yeni Şehir, 1938 (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 85)

.................................................................................................................................. 118

Fotoğraf 37: 1930'lar dönemi apartmanlarından örnekler (Nalbantoğlu G. , 1984, s.

268) .......................................................................................................................... 118

Fotoğraf 38: 1920'li yılların sonunda Ankara'da deve önemli bir ulaşım aracıdır

(İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 291) ...................................................... 121

Fotoğraf 39: Ankara Palas Orkestrası (Bayraktar, 2013, s. 6) ................................. 125

Fotoğraf 40: Atatürk Ankara Palas'ta bir baloda (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü,

2009, s. 338) ............................................................................................................. 125

Page 10: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

4

HARĠTA LĠSTESĠ

Harita 1: Ankara‟nın Topoğrafik Yapısı (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Çalışma Grubu, 1987, s. 9)......................................................................................... 18

Harita 2: Ankara'nın Yakın Doğal Bölgesi (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Çalışma Grubu, 1987, s. 8)......................................................................................... 19

Harita 3: Ankara‟nın Jeomorfolojik Yapısı ve 1985 Kent Lekesi (ODTÜ Şehir ve

Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu, 1987, s. 10) .............................................. 20

Harita 4: 1916 Yangın Yeri, 1924 Ankara Haritası (Esin, 2012, s. 22) ..................... 31

Harita 5: 20. Yüzyıl Başında Anadolu'da Demiryolu Sistemi (Tunçer, 2001) .......... 32

Harita 6: 1924 Tarihli Ankara Haritası (Tunçer, 2001) ............................................. 34

Harita 7: Yeni Şehir'deki muhtemel kamulaştırma sınırı, 1929 (Bilgen & Özcan,

1989, s. 60) ................................................................................................................. 50

Harita 8: 1924 Ankara Şehremaneti Haritası, 1/4000 (Cengizkan, 2004, s. 24) ........ 73

Harita 9: 1/4000 Ankara Şehremaneti Haritası, 1/4000 (Cengizkan, 2004, s. 22) ..... 74

Harita 10: 1924 Lörcher Eski Şehir Planı, “Türklerin Başkenti ve Konut Yerleşimi

için Yapılaşma Planı”, 1/2000 (Cengizkan, 2004, s. 39) ........................................... 74

Harita 11: 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı, “Yönetim Şehri: Plan ve Yapılaşma

Planı”, 1/1000 (Cengizkan, 2004, s. 40) .................................................................... 75

Harita 12: 1924-25 Lörcher Planı, “Türklerin Başkenti Ankara‟nın Yapılaşma Planı/

Eski Şehir ve Yönetim Şehri=Çankaya”, 1/10000 (Cengizkan, 2004, s. 41) ............ 77

Harita 13: İstasyon-Meclis-Kale eksenelliği (Ankara 1985‟ten 2015‟e kitabından elde

edilen görsel kullanılarak (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu,

1987, s. 33) bitirme ödevi kapsamında hazırlanmıştır.) ............................................. 83

Harita 14: İstasyon-Meclis-Kale eksenelliği (Ankara 1985‟ten 2015‟e kitabından elde

edilen görsel kullanılarak (Cengizkan, 2004, s. 114), bitirme ödevi kapsamında

hazırlanmıştır.) ........................................................................................................... 84

Page 11: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

5

Harita 15: 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı‟na Göre Biçimlenen Sıhhiye, Zafer ve

Kızılay Meydanı (Ankara‟nın İlk Planı: 1924-25 Lörcher Planı kitabından elde edilen

görsel kullanılarak (Cengizkan, 2004, s. 114), bitirme ödevi kapsamında

hazırlanmıştır.) ........................................................................................................... 85

Harita 16: Jausseley Planı (Günay, 2005, s. 76) ........................................................ 98

Harita 17: Jausseley Planı (Günay, 2005, s. 77) ........................................................ 99

Harita 18: Jansen‟in yarışma önerisi (Günay, 2005, s. 70) ...................................... 102

Harita 19: Jansen Nazım Planı (Günay, 2005, s. 72) ............................................... 104

Harita 20: Jansen İmar Planı (Günay, 2005, s. 73) .................................................. 105

Harita 21: Ankara'da kamu yapıları ve Vekaletler Mahallesi 1923-40 (Ankara

1985‟ten 2015‟e kitabından elde edilen görsel kullanılarak (ODTÜ Şehir ve Bölge

Planlama Bölümü Çalışma Grubu, 1987, s. 35) bitirme ödevi kapsamında

hazırlanmıştır.) ......................................................................................................... 115

Harita 22: Ankara Gençlik Parkı, Hermann Jansen, 1934 (Uludağ, 1998, s. 69) .... 129

Page 12: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

6

1.GĠRĠġ

1.1. Gerekçe

“Mekân bir toplumsal düzen olarak ele alındığında, onun bir şeyler için hazırlandığı,

düzenlendiği, inşa edildiği, kurgulandığı fikrinden hareket edilebilir… Belirli

kaygılarla yapılandırılmış bir mekân “temsili mekân” dır. Temsili mekân bir şeylerin

sembolüdür. Örneğin, bir şehir refahın, estetik zenginliklerin teşhiri için sahne teşkil

ederken, bir diğeri yoksunluk ve yalıtılmışlıktan doğan direnç ve devrim ruhuna

sahne teşkil eder. Bir başkası ise onu ortaya çıkaran gücün milliyetçi duygularını

sergiler. Bu özellikler aynı zamanda o şehirlerin imajlarıdır. Temsili mekân

kavramında mekân herhangi bir şeyi temsil etmek için araçtır.” (Cantek, 2003, s. 13)

Temsili mekan tanımlamasından yola çıkarsak mekan soyuttur ve üzerinde hakim

olan ideolojinin “temsili” doğrultusunda kendini inşa eder. Çünkü Lefebvre‟in dediği

gibi ideolojiler kalıcılık amaçlıyorlarsa, bu durum sürekliliğini istedikleri toplumsal

düzenin mekânını yaratmasıyla mümkün olur. (Lefebvre,1998)

Türkiye Cumhuriyeti‟nin başkenti Ankara, tam da “temsili mekân” tanımından yola

çıkarak yıkılan imparatorluk sonrası yeni kurulan ulus devleti temsil etmek için inşa

edilen bir kent olmuştur. İdeolojinin amacı, yeni kurulan rejimin gerçekleştirmek

istediği idealleri başkent Ankara üzerinde somutlaştırmak ve tasarladığı yaşama

mekânlarıyla da bir ulusal kimlik inşa etmektir.

İdeolojiler ve mekân ilişkisinden yola çıkarak, Ankara‟nın neyin temsili olarak inşa

edildiği ve mekânsal ve toplumsal olarak bu temsilin nasıl ve hangi araçlarla

gerçekleştirildiği beni bu konuyu iten nedendir ve araştırmamın gerekçesini

oluşturmaktadır.

Page 13: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

7

1.2. ÇalıĢmanın Amacı

Tez kapsamında cevap bulmayı amaçladığım araştırma sorusu, “Bir Anadolu

kasabası olan Ankara, başkentlik kararıyla birlikte neyin sembolü/temsili olarak inşa

edilmiştir ve bu başkent kimliği kentte hangi araçlarla inşa edilmiştir?”

Araştırma sorusundan hareketle, Ankara‟nın başkentlik kararıyla birlikte üstlendiği

temsilin ne olduğu ve bu temsili gerçekleştirmek adına oluşturulmaya çalışılan

modern başkent kimliğinin nasıl ve hangi araçlarla gerçekleştirilmeye çalışıldığı

konusuna cevap bulmak bu tezin ana amacıdır.

Ankara‟nın başkentlik kararıyla birlikte yüklendiği semboller, tezin araştırma süresi

olan erken Cumhuriyet döneminden günümüze kadar zaman içerisinde değişmiştir.

Bu çalışma Ankara‟nın başkent olması süreciyle birlikte başlamasına rağmen

çalışmanın, 1923-50 yıllarından sonra zaman içerisinde geçirdiği değişim ve bu

değişimin nedenlerinin arkasında yatan siyasal-kentsel politikalar nedir, sorusundan

hareketle ileride yapmayı istediğim akademik çalışmalara bir giriş oluşturabilmesi

hedeflenmiştir.

1.3. ÇalıĢmanın Kapsamı ve Yöntemi

Çalışmanın kapsamı kavramsal çerçeve ve çalışmanın asıl araştırma konusunu

oluşturan “yeni kurulan ulus devletin başkenti olarak Ankara” bölümlerinden

oluşacaktır.

Kavramsal çerçeve bölümünde ilk olarak “başkent” kavramsal olarak ele alınacak ve

başkentin diğer kentlerden farkı literatür içerisinde anlatılmaya çalışılacaktır. İkinci

olarak ise başkent inşasının temel nedenlerinin anlatıldığı bölüm yer alacak ve dünya

genelinde özellikle ulus devletleşme süreci ile birlikte politik güçlerin yeni bir

başkent yaratma fikriyle neyi gerçekleştirme amacını taşıdığı ve bunu hangi

yöntemlerle gerçekleştirdiği bu bölümün inceleme konusudur. Bu bölüm Ankara ile

dünya örneklerinin karşılaştırılması açısından önemlidir.

Page 14: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

8

Tezde incelenen Ankara örneği, başkent ilan edilmeden önce bir kasabayken, başkent

ilan edildikten sonra yaratılmaya çalışılan “modern başkent kimliği” ile

Cumhuriyet‟in simgesi, yeni rejimin mekânsal olarak somutlaşmış halidir ve bu

haliyle, rejimin yeni başkenti ve dönemin hakim düşünce biçimine uygun olarak inşa

edilmiştir. Ankara‟nın üstlendiği bu temsilin Cumhuriyet‟in ilanı ve başkentlik

kararlarıyla 1923-50 aralığındaki erken Cumhuriyet Döneminde nasıl ve hangi

araçlarla inşa edildiğini incelemek bu tezin genel kapsamını oluşturmaktadır.

Kentin üstlendiği bu kimlik inşasının incelenmesi temel olarak iki parametre

üzerinden okunmaya çalışılacaktır. Bu iki parametreye başkentteki kimlik inşası

hakkında yapılan okumaların sentezi sonucunda karar verilmiştir. Bunlardan biri

fiziki çevrenin/mekanın inşası ile oluşturulmaya çalışılan, diğeri ise toplumsal

yaşamın/günlük yaşam kalıplarının dönüşümü ile gerçekleştirilmeye çalışılan başkent

ulus kimliği inşasıdır. Bu iki temel “araç” Ankara‟nın modern bir başkent

oluşumunda ve buna yönelik kimliğin gerçekleştirilmesinde hangi araçların

incelemeye temel alındığının yanıtıdır.

Ankara, yeni kurulan rejimin temsili olarak inşa edilirken kuşkusuz bunun en temel

aracı kent planlaması ve mimari ölçekte ona bağlı olarak inşa edilen konut yapıları ve

kamu yapılarıdır. Kent mekânsal olarak inşa edilirken hem modern başkent idealleri

somutlaşmış olacak hem de oluşturulmaya çalışılan yeni ulusal kimlik inşası

gerçekleşecekti. Yani Ankara‟da mekânsal düzenlemeler ile modern bir başkent

yaratılarak, bu yeni mekânlarla halkın günlük yaşam kalıplarının değiştirilmesi

böylece Cumhuriyet rejimine uygun modern bir kentli kimliği oluşturulması

amaçlanmıştır.Bu nedenle kentte fiziki çevrenin inşasının, sadece simge yapılarla

değil; bulvarlar, parklar, meydanlar gibi herkesin kullanımına açık kamusal mekânlar

aracılığıyla gerçekleştirilmesi gerekmiştir. Bu noktadan hareketle “Ankara modern

bir başkent olarak inşa edilirken, bu süreçte kentte kent planlarına göre oluşturulmuş

bulvarlar, meydanlar ve inşa edilen kamusal mekânlar modern kent kimliğini

oluşturmada nasıl bir katkı sağlamıştır?” sorusu incelemede üzerinde fazlaca

durulacak bir sorudur.

Page 15: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

9

Ayrıca, tezin bir kent planlama bölümünün incelemesi olması nedeniyle, fiziki

çevrenin inşa edilmesindeki temel argümanlardan biri olan Ankara‟nın ilk planlarının

üzerinde ayrıntılı olarak durulacak, modern bir başkent yaratma çabasında bu

planlara ne gibi anlamlar yüklendiği ve bu anlamların başkentlilik kimliğine yaptığı

katkı ayrıntılı olarak incelenecektir.

Tezin ana inceleme konusunu oluşturan ve yukarıda bahsedilen bölümden önce

Ankara üç ayrı alt bölüm altında ele alınacaktır. İlk alt bölümde Ankara kentinin

temel nitelikleri tanımlanacak; kentin konum, tarihçe ve topoğrafyası kısaca

açıklanacaktır. İkinci alt bölümde Ankara‟nın başkent olarak seçilmesinin gerekçeleri

incelenecektir. Bu bölüm, başkentlik kararının Ankara kentinin özelliklerinden

dolayı seçilmesi olarak bilinen genel gerekçeler ile İstanbul-Ankara karşılaştırması

açısından ele alınan ve modern bir ulus devletin inşası söylemi üzerinden durumu

gerekçelendiren ve tartışmaya daha açık olan diğer bir bakış üzerinden ele

alınacaktır. Üçüncü alt bölümde ise Ankara‟nın Cumhuriyet‟ten önceki fiziki çevre

koşulları ve toplumsal yapısı anlatılacaktır. Bu bölümün yazılmasının amacı kentin

başkent olmadan önce içinde bulunduğu durumun mekânsal ve toplumsal yapı

açısından anlaşılması ve tezin ana kapsamını oluşturan modern bir başkent temsilinin

nasıl bir kentte oluşturulmaya çalışıldığının anlaşılmasıdır.

Ankara‟nın başkentlik kararıyla birlikte inşası bir “modernleşme projesi” olarak

gerçekleşmiş ve oldukça siyasi bir karardır. Şengül‟ün dediği gibi kent, ulus devletin

inşasının “temel yapıtaşı” olarak kurgulanmıştır. (Şengül, 2011, s.73) Bu nedenle de

tezin inceleme konusunu oluşturan başkent inşası bir taraftan modern bir kent

yaratma idealiyle mekânsal olarak inşa edilirken, diğer taraftan da yeni bir ulusal

kimlik oluşturma amacıyla söylemsel olarak inşa edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle

tez bu haliyle salt kent planlama disiplininin inceleme konusu değildir. Bu nedenle

yöntem olarak literatür taraması sadece kent planlama disiplini dahilinde değil,

siyaset bilimi, gazetecilik, mimarlık hatta edebiyat gibi çeşitli disiplinler içinde

yapılmıştır. Ayrıca başkentte inşa edilmeye çalışılan bu başkent/modern kent

kimliğinin bir ayağının toplumsal dönüşümler ile gerçekleştirilmeye çalışıldığı

düşünüldüğünde, literatür taramasının sadece akademik çalışmalardan oluşmasının

Page 16: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

10

yetersiz kalacağı düşünülerek, dönemin genel toplumsal durumunu verecek edebi

eserlerden de yararlanılmıştır.

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. BaĢkent Kavramı ve Anlamları

Başkent kelimesinin Latince Caput (baş) kökünden türetilmiş olmasından dolayı

başkentin, yönetim merkezi olma özelliği ön plandadır. Başkentler devletlerin

yönetim merkezi olarak kabul edilmekte; ülkenin genelinin ya da ayrı bir siyasal

birimin yönetim ikametgahı olarak gösterilmektedir. Başkente yönelik bu tanımlama

tekçi (üniter) bir devlet yapılanması içinde ülkenin genelini kapsarken, federal ya da

konfederal devlet örgütlenmesine sahip ülkelerde hem genel yönetim merkezini, hem

de eyaletler düzeyinde yönetsel merkezleri içermektedir. Bir başka ifadeyle,

başkentler bir ülke geneline ya da eyalet bütününe yönelik genel siyasetin

belirlendiği ve yönetimin fiziksel düzeyde cisimleştiği yerler olarak tasvir

edilmektedir. (Polat, 2009, s. 37)

Başkente yönelik diğer çalışmalarda yönetim ve hükümet merkezi olarak uzun ve

güçlü bir merkezilik; ulusal kimlik, statü ve iktidarı sembolize etmek, diğer kentler

arasında önde gelmek; türlü alanlarda denetim ve kontrol merkezi olmak gibi ortak

noktalar dikkat çekmektedir.

Başkentlere yönelik bazı sınıflandırmalar söz konusudur. Bu sınıflandırmalar

doğrultusunda başkentler “gerçek başkentler” ve “yapay (artificial) başkentler”

olarak ikili bir ayrıma tabi tutulurlar. “Gerçek başkent” nitelemesi yapılırken,

başkentlerin ülkenin ekonomisi, bilim ve kültür yönünden önde gelen kenti olup

olmadığı dikkate alınır. Bunun yanı sıra başkent ilan edildiğinde ülkenin önde gelen

bir kenti olmayan, hatta küçük bir yerleşim yeri iken- başkent Ankara gibi- planlı bir

şekilde imar edilen başkentler “yapay başkent” olarak kabul edilmektedir. (Polat,

2009, s. 38)

Page 17: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

11

Vale (1992)‟den aktaran, Polat (2009), çağdaş başkentleri üç tipe ayırarak

incelemiştir. (Vale, 1992) Bunların arasında ilk iki tipe girenler, evrimlerini kendi

içsel dinamikleriyle gerçekleştirmiş olanlardır. Bu tipteki başkentler uzun bir kentsel

tarihe sahiptir. Bu başkentler her dönemde ülkenin önde gelen yönetim merkezi

olmayı sürdürmüşlerdir. Tarihsel merkezleri Roma İmparatorluğu‟na kadar uzanan

Londra, Berlin, Paris, Viyana gibi başkentler bu grupta yer almaktadır. Çağdaş

başkentlere yönelik sınıflandırmada ikinci grupta yer alan kentler gelişmelerini kendi

içsel dinamiklerine göre gerçekleştirmiş bulunan, ancak başkentlik niteliği kesintili

olan yerlerdir. Bu kentlere örnek olarak tarihin belirli bir döneminde başkentlik olma

durumunu kaybedip sonradan yeniden kazanan Roma, Moskova ve Atina verilebilir.

Diğer grupta ise tasarlanmış/planlanmış başkentler yer almaktadır. Genellikle bir

politik erkin yeni bir başkent yaratma isteği/emri sonucu oluşturulmuş başkentlerdir.

Bu grubun en önemli örneği Washington‟dur. Vale‟in ilk modern başken olarak

tanımladığı Washington üçüncü grup içerisinde emperyal, bağımsızlık ve bileşiklik

için tasarlanmış olan başka bir alt gruba aittir. Bu gruba örnek olarak verilebilecek

diğer başkentler ise Canberra, Yeni Delhi ve Ankara‟dır. Üçüncü gruba dahil olan

fakat dönemsel olarak farklı bir zaman diliminde inşa edilen Chandigarh ve Brasil

kentleri, II. Dünya Savaşı sonrası politik erkin isteğiyle tasarlanmış/planlanmış

başkentlerdir. 1960‟lardan sonra inşa edilen yine bu gruba ait diğer örnekler ise

İslamabad, Abuja ve Doduma kentleridir. (Polat, 2009, s. 38)

2.2. BaĢkent ĠnĢasının Temel Nedenleri

20. yy başlarında ulus devletleşme ile birlikte imparatorluklar sonrası yeni kurulan

devletler yeni başkentler kurma girişimi sürecine girmişlerdir. Eski başkentlerin

bırakılarak, yeni başkentlere kayılmasının arkasında politik gücün olduğu

kuşkusuzdur. Politik gücün yeni bir başkent yaratma fikriyle neyi gerçekleştirme

amacını taşıdığı ve bunu hangi yöntemlerle gerçekleştirdiği bu bölümün inceleme

konusudur. Tezin inceleme konularından birini oluşturan eski başkent İstanbul‟un

Cumhuriyet‟in ilanıyla birlikte bırakılıp, Ankara‟nın başkent olarak seçilmesiyle

neyin amaçlandığı; bu bölümde dünyadaki diğer başkent deneyimleriyle birlikte ele

alınacak ve Ankara özelindeki bu soruya dünya başkentlerinin incelenmesi ile genel

bir cevap verilmeye çalışılacaktır.

Page 18: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

12

Antik çağda daha az görülmekle birlikte modern devletlerin ortaya çıkmasıyla

birlikte başkentlerin kaydırılmasına daha sık rastlanmaktadır. Bunlara ilk örnek

olarak XIV. Louis‟nin başkentlik işlevini Paris yakınındaki Versailles‟e taşıması

verilebilir. Fransız Monarşisi iktidarını, mekâna saray merkezli yeni bir yerleşim

yerini başkent olarak imar etmesiyle göstermiştir. (Polat, 2009, s. 41)

Avrupa‟da Rönesans ile birlikte gerçekleşen ilerlemelerle bazı devletler yüzünü

Batı‟ya dönmüştür. Bu kapsamda en önemli örnek olarak yeni başkentini

Moskova‟dan Saint Petersburg‟a kaydırarak yüzünü batıya dönen I. Petro‟nun bir

bataklık halindeki şehri imar etmesi gösterilebilir. Kentin zorluklara rağmen imarlı

bir şekilde kuruluşundan sonra kısa sürede nüfusu artmış, ülkenin batıya açılan yüzü

olmuştur. (Polat, 2009, s. 41)

Gottmann, Fransız Devrimi‟nin ortaya çıkardığı düşünsel akımların özellikle

yirminci yüzyılla birlikte ulusal birlikteliği sağlama amaçlı yeni başkentlerin

kurulmasında etkili olduğunu belirttiği çalışmasında Fransız Devrimi‟nden sonra

ülkenin öncü kentlerinden birinin yerine bundan çok daha geride daha küçük

kentlerin başkent yapılması eğiliminin ortaya çıktığını ifade etmektedir. (Polat, 2009,

s. 41)

Bu kapsamda sırasıyla Washington DC, Ottowa, Yeni Delhi, Canberra, Ankara,

Chandigarh, Brasilia, İslamabad, Belmopan, Abuja, Doduma ve Yamoussoukro

ülkenin önde gelen kentleri yerine, bunlardan daha küçük yerleşim birimleri

oldukları halde başkent olarak seçilmişlerdir. Bunların arasında Ankara, on altı asır

boyunca Bizans ve Osmanlı gibi büyük imparatorlukların başkenti İstanbul‟un yerine

geçerek tarihte başka şehirlerde görülemeyecek bir kayıt olarak not edilmiştir. İsmi

geçen başkentlerin hepsinin ortak yönü ülkenin merkezine daha yakın, yönetme

işleviyle uzmanlaşmış planlı bir kentin başkent olarak benimsenmiş olmasıdır. Yeni

başkentlerin gelişimleri kent planının uygulanmasıyla gerçekleştirilmiştir. (Polat,

2009, s. 41)

Çınar‟ın çalışmasında başkent yaratma gerekçesinin bir veya birden fazla birbiriyle

çelişen amacı bir arada barındırabileceğini belirtmektedir. Çınar‟a göre yeni

Page 19: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

13

başkentlerin imarı farklı perspektiflerde gerçekleştirilebilir, her birinin yerine

getirdiği işlevler ile gelişme doğrultusu diğerlerinden farklı nitelikler gösterebilir.

Başkent örnekleri yakından incelendiğinde Washington DC, Ottowa, Canberra,

Brasilia, İslamabad sadece yönetsel fonksiyonu olan küçük başkentler olarak

tasarlanmış olmasına rağmen Ankara en başından beri birden fazla işlevi yerine

getiren bir başkent olarak öne çıkmış ve kısa sürede Türkiye‟nin önde gelen

kentlerinden biri haline gelmiştir. (Polat, 2009, s. 42)

Ülkenin merkezine yakın bir yerde yeni bir başkentin kurulmasına karar veren

devletlerde bu kararın verilmesinin temel nedenleri arasında birleşme, bağımsızlık ve

yeni bir devlet düzenini benimseme gibi kökten siyasal değişimler yer almıştır.

(Polat, 2009, s. 42)

Sanayi Devrimi sonrasında özellikle XX. yy‟ın başlarından itibaren ortaya çıkan ulus

devletleşmelerle birlikte, yeni toplum yeni mekân arayışları doğrultusunda yeni

başkentlerin kurulma sürecine girilmiştir. Bir başka deyişle başkentlerin imarı bir

siyaset aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. 20. yy bu açıdan karşılaştırıldığında

daha çok bağımsız devletin ortaya çıktığı, yeni başkentlerin imarının gündeme

geldiği bir dönemdir. (Polat, 2009, s. 42)

Başkentler kurulurken toplumun dönüştürülmesi için modern mimarlık ve kent

planlama etkin yöntemler olarak kullanılmıştır. Yabancı mimar ve plancılar

başkentlerin kurulmasında etkin roller üstlenmişlerdir. Brasilia hariç diğer tüm

örneklerde yabancı plancılar yeni başkentlerin kurulması için görevlendirilmişlerdir.

(Polat, 2009, s. 42)

Modern dönemde yeni bir başkent kurulması toplumu şekillendirme aracı olmanın

yanı sıra kentsel gelişim politikaları, bölgesel gelişme veya sömürge ilişkilerinden

kurtularak ulus devletin bütünleşmesi amacını taşıyabilmektedir. Başkentin yer

değişimi bazı durumlarda örneğin siyasal ekonomide kökten bir değişikliğin sonucu

olurken, bazı durumlarda da kökten bir değişikliğin gerçekleştirilmesine yönelik

izlenecek bir siyasetin aracı olarak kullanılmıştır. (Polat, 2009, s. 43)

Page 20: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

14

3. YENĠ KURULAN ULUS DEVLETĠN BAġKENTĠ OLARAK ANKARA

3.1. Ankara Kentinin Temel Nitelikleri ile Tanımlanması

3.1.1. Konum ve Tarihçe

Bir kentin tarih içinde ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmesi ile kazandığı niteliği

onun coğrafi konumuna bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında Ankara‟nın, Orta

Anadolu‟da belirli bir coğrafyanın belirlediği kentler kuşağında yer aldığı

görülmektedir. Bu kuşak, Ankara‟nın yanısıra Kayseri, Niğde, Ulukışla, Karaman,

Konya, Afyon ve Eskişehir‟i de içine almaktadır. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara)

Kuruluş tarihi tam olarak bilinmesede, Hititlilere kadar uzandığı öngörülen Ankara

kenti, değişik zamanlarda önem kazanmış olan Anadolu‟nun ana ticaret yollarından

Kral Yolu ve İpek Yolu üzerindeki konumu kente refah getirmiştir. Ankara kalesinin

ve kentinin yerleştiği tepe ile bunun karşısında yer alan Hıdırlık Tepesi hem ticaret

yolları üzerinde hem de Engürü Ovası üzerinde çok stratejik bir denetim noktası

oluşturmaktadır. (Tekeli, 2011, s. 252) Ankara, Doğu- Batı ve Kuzey Güney

yönlerine giden bu iki ana ulaşım hattının dışında, ikinci derecede yollarla da

Anadolu‟nun diğer yörelerine bağlanmaktadır. Bir merkez olacak şekilde tüm bu

yolların ortasında bulunan kent, tarih boyunca kentsel yerleşim alanı olmuş, aynı

zamanda askeri ve ticari bir girizgâh işlevi de üstlenmiştir. (Sağdıç, Bir Zamanlar

Ankara, s. 14)

Lidya ve Pers döneminin en önemli askeri, ticari ve haberleşme yolu olan Kral Yolu,

Mezopotamya‟da Susa kentinden başlayarak tüm Anadolu‟da baştan başa geçip, Batı

Anadolu‟da Sardis‟te son buluyordu. Kral Yolu‟nun Ankara‟dan geçmesi, yine

kentin askeri ve ticari yönden önemli bir merkez olma özelliğini yansıtmaktadır.

(Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 14)

M.Ö III.‟yy‟da Galat kabilelerinin kendilerine bir yurt bulma amacı ile Anadolu‟ya

gelmesi, Ankara kentinin tarihinde önemli bir yer tutmakla birlikte, M.Ö. 21‟de

Galatya‟nın Roma eyaleti olması ile Ankara, bölgenin başkenti olmuştur. Roma

İmparatorluğu döneminde Ankara en parlak dönemini yaşamıştır. Yüz bin nüfuslu

Page 21: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

15

kent, pek çok askeri, sivil ve dini mimari yapıtla donatılmıştır. (Sağdıç, Bir Zamanlar

Ankara, s. 15)

Ankara M.S. 395-1073 yılları arasında Bizans İmparatorluğu‟nun güçlü

dönemlerinde askerin erzak ve malzemesinin sağlandığı kışlık konaklama yeri ve bu

nedenle de ticaret merkezi olmuştur. Orduya gerekli malzemenin üretilmesi için

tarım, hayvancılık, dokumacılık gibi faaliyetler geliştirilmiştir. Ayrıca Ankara‟nın

Hristiyan dünyasının Hac Yolu üzerinde olması onun ekonomik ve sosyal yaşamını

etkilemiştir. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 15)

Bizans İmparatorluğu‟nun yönetim yapısının ve yönetim bölgelerinin sınırlarının

zamanla değişmesine karşın Ankara, bölgenin yönetim merkezi olma özelliğini

korumuştur. Tarihçiler, bu dönemde Ankara‟nın vergilerini muntazam ödeyen,

kayıtlarını düzenli tutan bir kent idaresine sahip olduğunu belirtmektedir. (Sağdıç,

Bir Zamanlar Ankara, s. 16)

Ankara‟nın gelişimde askeri ve siyasi olaylar kadar doğal afetler ve salgın hastalıklar

da önemli rol oynamışlardır. 11. yy‟ın başlarında deprem, kıtlık ve veba salgını

Ankara‟dan büyük bir nüfusun göçmesine neden olmuştur. (Sağdıç, Bir Zamanlar

Ankara, s. 16)

Anadolu‟nun 1073‟de Selçukluların eline geçmesi, bölgenin Doğu-Batı transit

ticaretinde önemli bir rol oynamasını sağlamış, yol üzerindeki diğer kentler

gelişirken bu durum Ankara‟yı fazla etkilememiştir. Bu nedenle sözü edilen

dönemde imarlaşma, cami-mescit türündeki küçük ve gösterişsiz yapıların ötesine

gidememiştir. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 16)

Kentin ekonomisi tabii ki çevresindeki tarımsal artı ürünün denetlenmesine

dayanıyordu. Tahıl üretiminin özellikle kentin beslenmesi için özel bir önemi vardı.

Kent ikliminin bu üretimi zaman zaman kuraklık tehdidi altında tutmakta olması,

tahılın sağlanmasını kent ekonomisinde çok kritik hale getirmişi. Bağcılık da kentin

ve çevresinin gelişmiş bir faaliyet alanıydı. Ancak kent ekonomisini uzun mesafe

ticarette önemli hale getiren iki faaliyet alanı tiftik üretimi ve dericilik olmuştur.

Page 22: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

16

(Tekeli, 2011, s. 255). Tiftik keçisi uzun bir süre Ankara kentinin var olma, gelişme

ve refah simgesi olmuştur. Bu keçilerin sahip oldukları yünün niteliği ve dokuma

özellikleri nedeniyle bu dönemde dünyanın en iyi “sofunun”1 Ankara‟da üretildiği

bilinmektedir. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 17)

17. yy. başlarında başlayan çeşitli isyanlar kent yaşamını bütünüyle etkilemiş, kentin

çevresiyle ulaşımını güçleştirmiş ve ekonomik gelişmeyi yavaşlatmıştır. 18.yüzyıla

girerken, tiftik keçisinin yarattığı zenginlik, kentin ulaşım yollarının üzerinde

olmasından doğan ticari hareketlilik, yüzyıllardır oluşmuş Rum, Ermeni, Yahudi ve

Türk kozmopolit kent yaşam kültürü iç ayaklanmalar ve imparatorluğun içinde

bulunduğu zor koşullardan etkilenmeye başlamıştır. Dünyada yaşanan ekonomik ve

siyasal dönüşümden Ankara da doğrudan payını almaktadır. Ticaret yollarının

okyanuslara kayması, ticari ulaşımda Anadolu‟nun transit olma özelliğini de

kaybettirmişti. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 18)

19. yy başlarında yoğun bir şekilde üretilen tiftiğin ticareti özellikle Avrupa

firmalarının temsilciliğini yapan gayrimüslimler tarafından organize edilmiş, bu

nedenle kentte ufak bir azınlığın refahı artarken halkın sosyal ve ekonomik yaşamı

gerilemiştir. 1813‟te artık bakımsız ve harap bir kent görünümündeki Ankara‟da,

East Indis Company görevlisi olarak bir ay kalan Kinneir, “Anladığım kadarıyla

şehrin refahı tamamen çökmüştür..” sözleri ile gözlemlerini belirtmiştir. Vital

Cuinet‟in 1890‟da yazdığı „La Turguie d‟Asie” adlı eserde, 18. yy‟da batıya 30 bin

balya işlenmiş satan bu kentte artık çalışan sadece bir tezgahın kaldığı belirtilmiştir.

(Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 19)

Ankara tarihi bakımından çok önemli olan Ahilik konusu yeterince

aydınlanmamıştır. Orta Anadolu‟da Ahiliği, Ahi Evran 13.yy‟ın ortalarında

Kırşehir‟de kurmuştur. Önce dericilik alanında başlayan Ahilik Ankara çevresinde

hızla yayılmıştır. Ahiliğin faaliyetleri başlangıçta debbağlık, saraçlık ve kunduracılık

alanında ise de giderek diğer zanaat alanlarına da yayılarak, 24 üretim alanını kapsar

hale gelmiştir. Ahiler kentlerin yönetimiyle de ilgilenmiştir. Nitekim Ankara‟da

1 TDK‟ya göre sof: Ham ipekten yapılmış astarlık kumaş

Page 23: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

17

siyasal bir boşluk olduğunda kentlerin yönetimini de yüklenmişlerdir. Ahilik sadece

bir kente ilişkin bir örgütlenme değildir, kentler arası bir ilişki ağı da

oluşturmaktadır. Böylece tüm Anadolu‟da ilişki kurmuş olan Ahi tekkelerinin

Osmanlı İmparatorluğu‟nun gelişmesinde de etkili olduğu bilinmektedir. (Tekeli,

2011, s. 256)

Tiftik ticaretinin gerilemesi sonucu ekonomik çöküşle perişan olan Ankara, 19. yy‟ın

başında kentin sık sık yaşadığı doğal afetlerle tekrar karşılaşmış, büyük bir veba

salgını, ardından bir kuraklık ve kıtlık dönemi yaşamıştır. Bu dönemde Ankara‟ya

gelmiş gezginlerden F. Burnaby, 1875 yılında meydana gelen kıtlık kent ve

civarında, 18 bin kişinin ölümüne ve kitle halinde göçe neden olduğunu belirtmiştir.

(Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 20)

20. yy‟a girerken Ankara‟nın yaşadığı önemli gelişmelerden biri demiryolunun

Ankara‟ya gelmesidir. Demiryolunun Ankara‟ya gelişi kentte tarımsal üretimi

arttırmış daha sonra I. Dünya Savaşı‟nın başlamasıyla birlikte demiryolu Ankara için

farklı bir işlev üstlenmiştir. Anadolu‟nun ortasına kadar hızlı ve güvenli bir biçimde

asker ve cephane taşıyabilen bu yolun üstlendiği rol artık ekonomiyi canlandırmak

değil, Ankara‟yı Kurtuluş Savaşı‟nın yönetildiği ve Millet Meclisinin toplandığı kent

konumuna getirmek olacaktır. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 20)

Buraya kadar Ankara kentinin ilkçağlardan itibaren yaşadığı sosyal, ekonomik ve

politik değişim kronolojik bir perspektifle özetlenmeye çalışılmıştır. Ankara‟nın

Kurtuluş Savaşı sırasında merkezi bir konum üstlenmesi ve daha sonra Türkiye

Cumhuriyeti‟nin başkenti olarak ilan edilmesi ileriki bölümlerde detaylı olarak

inceleneceğinden, tekrara düşülmemesi amacıyla tarihçe kısmı burada

sonlandırılmaktadır.

3.1.2. Topoğrafya Koşulları

Ankara Orta Anadolu bölgesinde kuzeyde Çubuk, güneyde Mogan, batıda Mürted ve

Engürü ovalarının kesiştiği, engebeli, fakat yerleşime uygun özellikler de taşıyan bir

konumdadır. Kent ve çevresinin topoğrafik ve morfolojik yapısına bakıldığında

Page 24: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

18

kentin, sırtı doğuya dönük at nalı biçiminde yakın ve uzak tepe ve dağ dizileriyle

çevrelendiği görülür. Yakın doğal bölgesine baktığımızda doğu-batı yönünde Ankara

çayı boyunca daralarak uzayan Engürü ovasını, ovanın doğu yamaçlarında kuzey ve

güneye doğru yükselen, alçak ve yüksek sekilerde yerleşik kent lekesi bulunur.

(Altaban, 1987, s. 7). İçinde bulunduğu Engürü ovası kente artı ütün sağlamaktadır.

Hatip Çayı ve İncesu Deresi arasındaki konumu kentin su sorununu çözmektedir.

(Tekeli, 2011, s. 252)

Harita 1: Ankara‟nın Topoğrafik Yapısı (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu,

1987, s. 9)

Page 25: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

19

Harita 2: Ankara'nın Yakın Doğal Bölgesi (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu,

1987, s. 8)

Kuzeyde 1050 metre yükseklikte Etlik tepeleri ve daha yukarıda 1200-1500 metre

yükseltilere ulaşan Karyağdı Dağları bulunur. Doğuda kent lekesine yakın olarak

1415 metre yükselen Hüseyin Gazi Dağını, kuzeydoğuda İdris Dağları, kentin

güneyinde, Dikmen köyü civarında, 1300 metre rakımlı Çal Dağı Tepesi,

güneydoğuda Mühye ve İncesu vadisinden başlayarak yükselen ve 1862 metrede

doruklanan Elmadağ dizisi yer almaktadır. Güneybatıda Meşe ve Hacı Dağları‟nın;

Hacılar ve Elmadağ arasındaki vadide ise Gölbaşı Su Havzası‟nın (Eymir ve Mogan

Gölleri) oluştuğu izlenmektedir. Özetle 1985‟teki Ankara kent lekesinin kuzey, doğu

ve güneyi dağ ve tepelerle çevrili, at nalı biçiminde bir topoğrafik çanakta 850 ve

1200 metrelik yükseltiler arasında yerleştiği görülmektedir. (Altaban, 1987, s. 7)

Page 26: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

20

Harita 3: Ankara‟nın Jeomorfolojik Yapısı ve 1985 Kent Lekesi (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama

Bölümü Çalışma Grubu, 1987, s. 10)

Page 27: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

21

3.2. Ankara’nın BaĢkent Olarak Belirlenme Süreci

Cumhuriyet‟in ilan edilmesiyle birlikte kurulan yeni rejimin bir yönetim merkezine

ihtiyacı vardı. Bu yönetim merkezinin Osmanlı İmparatorluğu zamanında başkentlik

görevini üstlenmiş İstanbul‟dan Ankara‟ya naklinin elbette çeşitli sebepleri vardı. Bu

bölümde Ankara‟nın başkent olması, hem İstanbul-Ankara karşılaştırması üzerinden

ele alınarak, “Cumhuriyet yönetimi başkent İstanbul‟u bırakıp Ankara‟yı seçmekle

neyi amaçlamıştı?” sorusuna cevap aranacak; hem de başkentin İstanbul değil

Anadolu‟da bir kent olacağı kararı verildikten sonra neden bu yönetim merkezinin

Anadolu‟da başka bir kent değil de Ankara olduğu anlatılmaya çalışılacaktır.

Ankara‟nın başkentlik kararı her ne kadar Kurtuluş Savaşı sonrasında Cumhuriyet‟in

ilanından kısa bir süre sonra verilmiş ise de bu kararın verilmesi gerçekte iki aşamalı

bir karardır. Birinci aşamasını Ankara‟nın Kurtuluş Savaşı‟nın merkezi olarak

seçilmesi ve Kurtuluş Savaşı‟nın başarılı olması, ikinci aşamasını Ankara‟nın yeni

devletin ve daha sonra da Cumhuriyet‟in başkenti seçilmesi oluşturur. Gerçekte

ikinci aşamada verilen başkent seçilme kararı birinci aşamada verilen kararın

başarısına büyük ölçüde bağlıdır. (Tekeli, 2011, s. 296)

Kurtuluş Savaşı‟nın merkezi olarak Ankara‟nın seçilmesi ve başarılı olması kentin

başkent olarak seçilmesinde büyük bir etken olduğundan, ilk olarak Kurtuluş

Savaşı‟nı yönetmek için Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Ankara‟ya yönlendiren

nedenler kısaca açıklanmaya çalışılacaktır.

İşgal yıllarında Atatürk‟ün yakın arkadaşı Ali Fuat Cebesoy‟un Ankara‟da 20.

Kolordu Komutanı oluşu ve Ankara‟nın ileri gelenlerini Mustafa Kemal‟in kişiliği ve

fikirleri konusunda aydınlatması, Kurtuluş Savaşı‟nın günün birinde kesinlikle

başarıya uğrayacağını söylemesi ve tüm bu düşüncelerin Ankara‟da olumlu

karşılanması daha savaşın ilk yıllarında kente önemli bir merkez havası

kazandırmıştı. Özgürlük duyguları yoğun Ankara halkı, işgalleri protesto çağrılarına

uyarak mitingler hazırlıyor, şehirdeki örgütlenme hem şehir aydınlarının hem de

dönemin basın yayın organlarından olan posta ve telgrafhanenin katkılarıyla

kuvvetleniyordu. (Akgün, 1984, s. 225)

Page 28: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

22

İlk ulusal kongrenin Sivas‟ta toplanması, Anadolu‟nun güvenli bir yöresi olan Sivas‟ı

merkez yapma eğilimini taşır görünüyordu. Fakat Sivas‟ta yaşanan kentin işgali ve

kongrenin dağıtılması yönündeki çeşitli olayların Mustafa Kemal‟i böyle bir karar

için olumsuz etkilediği öne sürülmektedir. Ayrıca Sivas, olayların ve gelişmelerin

kolaylıkla izlenebilmesi açısından yeterince merkezi bir kent değildi. Ankara‟nın

İstanbul ve Batı Anadolu‟ya demiryolu bağlantısının olması ve daha merkezi bir

konumda olması, ayrıca Ankara halkının Kurtuluş Savaşı‟nı destekleyici nitelikte

hareket etmesi nedenleriyle, Kurtuluş Savaşı‟nda hükümet niteliği taşıyan Heyet-i

Temsiliye Sivas‟tan Ankara‟ya hareket etmiştir.

Tekeli‟ye göre, “Ankara‟nın merkez olarak seçilmesinde, Anadolu içinde savaşın

esas alanı olan batıya yeterince yakın ama dış güçlerce doğrudan müdahale edilmesi

zor bir nokta olması kadar, 19. yüzyıl alt yapı gelişmelerinin Ankara‟ya sağladığı

üstünlükler etkili olmuştur. Telgraf ağındaki yeri, demiryolunun esas savaş alanına

ve İstanbul‟a kolay ulaşım sağlayan özellikleri gibi.” (Tekeli, 2011, s. 324)

“Temsil Heyetinin Ankara‟ya gelişiyle Ankara, fiili bir hükümet merkezi durumuna

girdi. Zaten Atatürk “İstanbul artık Anadolu‟ya hakim değil, tabi olacaktır” diyerek

de başlatılan Kurtuluş Savaşı‟nda İstanbul‟un merkez rolünü yitirmiş olduğunu

anlatmaya çalışmaktaydı. Yine de bu aşamalarda, Atatürk‟ün Ankara‟yı başkent

yapmakta ne kadar kararlı olduğuna kanıt gösterebileceğimiz bir veri sahibi değiliz.”

(Akgün, 1984, s. 228)

16 Mart 1920‟de İstanbul‟un İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi ile dağıtılan

Osmanlı Meclisi yerine yeni bir meclis kurulmasına karar verilmiştir. (Akgün, 1984,

s. 228). Türkiye Millet Meclisi‟nin nerede toplanacağı sorununa karşın Atatürk bu

konuda çok fazla düşünme gereği duymadı: Demiryolu bağlantılı, arkadaşı Ali Fuat

Cebesoy‟un örgütlemeleriyle Kurtuluş Savaşı‟na inançlı, üstelik Temsil Heyetinin de

merkezi olan Anadolu kenti Ankara‟da meclis toplanacaktı.

23.04.1920‟de Türkiye Millet Meclisi‟nin Ankara‟da toplanmasıyla, Heyet-i

Temsiliye‟nin gelişi ile başlayan Ankara‟nın fiili başkentlik durumu pekişiyordu.

Page 29: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

23

Atatürk 1921‟de kendisini ziyarete gelen Le Temps gazetesi yazarı Mme. Gaulis‟e

“Siyasi başkentimiz Anadolu‟nun ortasında kalacaktır. Batının ve doğunun

temsilcileri bizimle bu başkentte temas edeceklerdir”.(…) “Bu başkentte milletin

sinesinden doğan hükümet çalışacaktır.” demiş ve özel olarak bu Anadolu kentinin

Ankara olduğunu eklemişti. (Akgün, 1984, s. 230). Her ne kadar çeşitli nedenlerden

dolayı Atatürk başkentin Ankara olacağı fikrini bu aşamada açıklamanın sakıncalı

olduğunu düşünmüş olsa da bu açıklamasından yola çıkarak başkent kararı için

Ankara‟da karar kıldığı söylenebilir.

Kurtuluş Savaşı‟nda Ankara‟nın başarılı olması ve meclisin Ankara‟da toplanması

kente geçici bir başkentlik işlevi vermişti. Fakat Ankara‟nın başkent olarak

seçilmesinin gerekçeleri sadece Kurtuluş Savaşı‟ndaki başarısıyla açıklanamaz. Bu

nedenle başkent olma işlevinin neden Ankara‟ya verildiği ardındaki gerekçelerle

ayrıntılı olarak incelenmeye çalışılacaktır.

Cumhuriyet‟in ilanıyla birlikte yeni bir yönetim merkezinin belirlenmesi

gerekiyordu. Başkentin İstanbul değil Anadolu‟nun ortasında bir yerde olacağını

henüz Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal çokça dile getirmişti. Başkentin

Anadolu‟nun bir yerinde olması gerektiğini savunan Atatürk‟e göre ülkenin iyi

yönetilebilmesi, ahaliye eşit hizmet götürülebilmesi, kısaca Anadolu‟nun

kalkınabilmesi için başkentin ağırlık merkezi oluşturacak bir yerde kurulması

gerekiyordu2 (Tankut, 1993, s. 47). Mustafa Kemal‟in Anadolu‟da bir başkent

kurulması isteğinin anlamı, Halide Edip‟e göre ise, Anadolu‟ya „medeniyet

taşımak‟tı. (Ahıska, 2001, s. 52). Anadolu‟daki bu ağırlık merkezinin neresi olacağı

konusunda Ankara‟nın sahip olduğu altyapı ve ulaşım bağlantıları kenti

Anadolu‟daki diğer kentlere göre avantajlı duruma getirmiştir. Osmanlı döneminde,

1892 yılında, Ankara‟ya yapılan demiryolu bağlantısı kentin hem İstanbul‟a hem de

Anadolu‟nun diğer kentlerine ulaşımını sağlıyordu. Bu demiryolu bağlantısı ve

telgraf vb gibi sahip olduğu altyapı kente başkent olma konusunda avantaj

sağlamıştır.

2 Tekeli‟ye(2011;305) göre, Ankara kararının, gelişmeyi doğuya götüremese de ülke mekânında

işleyen merkez- çevre süreçlerinde yeni bir merkez ortaya çıkararak, gelişmeyi İç Anadolu‟ya çektiği

ve iller arasında gelir cepheleri oluşmasını önlediği söylenebilir.

Page 30: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

24

Atatürk‟ün başkentin Anadolu‟da olması gerektiğini düşündüren sebeplerden biri de

İstanbul‟un bir sahil kenti olmasından dolayı herhangi bir savaş anında hemen işgal

edileceğinden kaynaklanan savunma sorunudur. Atatürk‟ün bu savunma sorununu

dile getirmesini Gönül Tankut şöyle ifade ediyor:

İstanbul‟un yabancı işgalinden kurtulmasından sonra, yeni devletin yeni başkenti

konusunda kamuoyu oluşturulmasının zamanı gelmiştir. Bu nedenle 1923 yılı Ocak

ayında Mustafa Kemal, İstanbul gazetelerinin yazarlarıyla bir basın toplantısı

düzenler. Bu görüşmede Mustafa Kemal “yeni başkent” sorunlarını da tartışmış ve

yöneltilen soruları şöyle yanıtlamıştır: “Bir hükümet merkezi her türlü hücum ve

saldırıdan kolayca etkilenmeyecek kadar güvenli bir yerde, örneğin ülkenin

merkezinde bir yerde olmalıdır. Bir geminin topundan telaşa düşülecek bir konumda

hükümet merkezi olamaz” (Tankut, 1993, s. 46).

Ayrıca İstanbul‟un deniz kenarında olması imparatorluk zamanında kentte ekonomik

anlamda sömürgeci-emperyalist etkilerin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Bu

nedenle de simgesel anlamda İstanbul, Batılılaşmanın ve yozlaşmanın mekanı olarak

görülüyordu. Yeni yönetim, başkenti Anadolu‟da bir yere taşıyarak bu emperyalist

denetimin kırılmasını istiyordu. “İstanbul emperyalist ilişkilerin ve bu ilişkilerin

doğurduğu dışa bağlı burjuvazi ya da Levanten yaşantının simgesidir. İstanbul

bırakılıp Ankara başkent seçilirken bu ilişkiler yadsınıyor, Ankara kararı ile geri

kalmış Anadolu‟nun kalkındırılması için bir adım atılıyordu.” (Tekeli, 2011, s. 271)

Kuşkusuz yüzyıllar boyunca başkentlik görevini üstlenmiş İstanbul‟un bırakılmasının

tek nedeninin savunma problemi olduğu düşünülemez. İstanbul‟un bırakılmasında

kentin, Cumhuriyet rejimin kimliğiyle uyuşmayan imajlara sahip olması önemli bir

nedendir. Simgesel anlamda İstanbul, Osmanlı rejimiyle özdeşleşmişti ve yeni

kurulan ulus devlet rejimi, bu imajdan kurtulmak istiyordu. Yönetim, ulus devlete

geçişi sembolleştiren bir başkent yaratmak istiyordu yani yeni bir rejimin kurulması

ile hilafetin başkentinin kesin olarak bırakılması gerekilmiştir.

Bunu anlamak istemeyenlere karşı Mustafa Kemal şöyle diyordu:

Page 31: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

25

“ İstanbul‟daki kafasızları bir tarafa bırak, şu gözle görülecek ve elle tutulacak kadar

aşikar olan hakikatı kendi arkadaşlarıma dahi anlatamadım… O kadar söyledim yahu

bu şeriat içinde kabil değil, İstanbul‟da Meclis olmaz, memleket bizim değil mi, onu

en emin gördüğümüz herhangi bir noktada kurmak hakkımız değil mi?” (Ahıska,

2001, s. 52)

Kemalist kadrolar yeni belirlenen ulusal sınırlar içerisinde bir ulusal birlik

oluşturmak istiyorlardı ve bunu gerçekleştirmenin en önemli aracını da ulus-devleti

sembolize eden başkent olarak görüyorlardı. İstanbul‟un yüzyıllar boyunca sahip

olduğu köklü geçmiş ve imparatorluk zamanından gelen kozmopolit yapısı, yeni bir

ulusal birlik yaratmaya elverişli değildi. İstanbul‟da yaşayan halk Osmanlı

İmparatorluğu şemsiyesi altında toplanmıştı; fakat kentte sadece Türkler değil, farklı

kimliklere sahip insanlar yaşıyordu. Bu kozmopolit yapı, yeni kurulan Türkiye

Cumhuriyet‟inin oluşturmaya çalıştığı Türk milliyetçiliği ve ulusal birlik için uygun

bir zemin oluşturamazdı. Oysa bir Anadolu kasabası olan Ankara bu ideolojiyi

gerçekleştirmek için uygundu. Ahıska‟nın da belirttiği gibi, “Milliyetçi fikirler ve

pratikler boş bir sayfa olarak görülen Ankara üzerine yazılacaktı. Ankara bu noktada

Türk milliyetçiliğini bir „proje‟ olarak gören yaklaşım tarafından “sıfır noktası”

olarak ele alınmıştır.” (Ahıska, 2001, s. 52)

“İstanbul, genç Cumhuriyet‟in kadrolarıyla yeniden tanımlanamayacak kadar

“geçmiş yüklü” ve ulusal birliğin sembolü olamayacak kadar kozmopolittir. Oysa

Ankara, bir hükümranın hükmü altına girmeye uygun görünmektedir.” (Cantek,

2003, s. 69)

Yeni rejimin İstanbul‟u dışlarken aşmak istediği iki engel İslamiyet‟in belirleyiciliği

ve kozmopolitliktir. Modernist Kemalist ideoloji nezdinde, yerel olan İslam‟a ve

dolayısıyla ortaçağ karanlığına bağlılığı sebebiyle muteber değildir. İdeal yaklaşım,

yerel olanın keskin biçimde din dışı olması ve geleneğin kusurlarından arınırken,

erdemlerini taşımasıdır. İstanbul‟un barındırdığı yerellik bu tarife uymamaktadır.

Yine İstanbul‟un barındırdığı kozmopolitlik, yeni rejimin etkin arınma çabasına sekte

vuracak nitelik taşır. (Cantek, 2003, s. 75)

Page 32: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

26

Yeni kurulan ulus devlet içerisinde yaratılmaya çalışılan tek kimlik projesinin bu

kadar kozmopolit bir yapı içerisinde gerçekleşmesi beklenemez. “Yeni bir ulusun

doğması ile sonuçlanan siyasal model değişiminin, fikirde doğan yeni ulusun

gerçekte de var olmasının en güçlü aracı, kurulacak yeni bir başkenttir. Yeni başkent,

görüntüsü ve faaliyetleri ile uluslaşmayı özendirecektir. Böyle bir çerçevenin

kendine özgü bir karakteri, görüntüsü olacaktır. Söz konusu kentsel karakter, ulusal

çaba ve gururun, kısaca uluslaşmanın dışa vurmasıdır. Bu nedenle de mevcut bir

kente yaslanarak yaratılamaz.” (Tankut, 1993, s. 45)

Kuşkusuz yüzyıllar boyunca başkentlik görevini üstlenmiş İstanbul‟un bırakılıp bir

Orta Anadolu kasabası olan Ankara‟nın başkent yapılması kolay olmamıştır.

Ankara‟nın başkentlik kararına Cumhuriyet‟in kurucu kadroları içerisinde birçokları

tepki göstermiş, yüzyılların imparatorluk başkentinin bırakılıp bir Anadolu

kasabasının başkent yapılmasını kabullenememişlerdir.

İstanbul- Ankara çatışmasına dair bu ikilem Mustafa Kemal‟in Ankara‟sı adlı kitabın

yazarı Nezihe Araz‟ın anlatısında şu şekilde ifade ediliyor:

“Mustafa Kemal Ankara‟yı gerçek bir başkent yapmak istiyordu. Ve bunun için en az

bir Sakarya Savaşına yetecek kadar güç sarf etmesi gerektiğini de biliyordu. Yeni

Ankara bu çizgide doğdu. Birçokları, Ankara‟da karar kılan Mustafa Kemal‟in bu

kararının geçici bir önlem, bir heves olduğunu sanıyordu. Onlar için gerçek başkent

İstanbul‟du. Ankara değil başkent, yeni Cumhuriyet‟in ileri bir şehri bile olamazdı.

Olamazdı, çünkü onlarca „sıfırın altında bir uygarlık‟ oluşturmak hemen de

imkansızdı. „İstanbul zarafeti‟ diye bir gerçek vardı. Bu zarafet beş yüz yıllık bir

imparatorluğun yaşamının özetiydi. Oysa Ankara bütün bunlardan ne kadar uzaktı.

Öyle görünüyordu.” (Ahıska, 2001, s. 52)

Ankara‟nın başkent olarak ilan edilmesinden bir süre önce, İstanbullu muhalifler bu

karara yönelik eleştirilerinin dozunu arttırmaya başlamışlardır. Vatan gazetesi sahibi

ve başyazarı Ahmet Emin “Ankara şerait-i maişeretinin, mevki ve nüfuz sahibi bir

adamı cezbedemeyeceği”ni iddia ederek, tüm dünya için cazibe merkezi olan

İstanbul gibi bir şehirden vazgeçip “ortaya suni bir idare merkezi çıkarmanın” yeni

Page 33: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

27

yönetimin altından kalkamayacağı bir „külfet‟ olduğunu söylemektedir. (Ahıska,

2001, s. 71)

Mustafa Kemal‟in tüm bu muhalif tepkilere rağmen başkent için Ankara‟da ısrarlı

olmasının nedeni nedir? Kuşkusuz bölüm içerisinde anlatılan ve Atatürk‟ün görüşünü

ifade eden her bir neden bu sorunun cevabıdır; fakat yeni kurulan ulus devletin

ideallerini gerçekleştirmek için başkent olarak Ankara‟nın tercih edilmesi diğer

nedenlere göre daha ağır basmış görünmektedir. Bu çıkarım tezin kapsamını

oluşturan başkent kimliğinin inşası üzerine yapılan okumalar üzerinde

temellendirilmiştir. İstanbul, tüm cazibesine rağmen hem yüzyıllardır Osmanlı

İmparatorluğu‟na başkentlik yapmıştır, simgesel anlamda hilafetin başkentidir; hem

de köklü geçmişine dayanarak kozmopolit bir yapıyı barındırmaktadır. İşte bu

noktada Atatürk‟ün Ankara‟da neden bu kadar ısrarcı olduğu anlaşılabilir. Yeni

kurulan Cumhuriyet ile eski rejim yıkılmıştır ve bu nedenle yönetim eski imajla

özdeşleşen başkent yerine her anlamda yeni kurulan ulus devleti simgeleyecek bir

başkent oluşturma düşüncesi ve istemindedir. Ankara bu ideolojik yapı içerisinde

üzerine milliyetçi düşüncenin yazılacağı bir “boş sayfa” olarak görülmüştür.

Atatürk‟ün, Ankara‟nın insana bir boşluk, bir çöl hissi verdiğini söyleyen Yunus

Nadi‟ye cevabı bunu destekler niteliktedir:

“Öyle görünür Nadi Bey, dedi, öyle görünür. Zaten bu büyük işin zevki de işte

buradadır. Bu çölden bir hayat çıkarmak, bu inhilalden bir teşekkül yaratmak

lazımdır. Mamafih sen ortadaki boşluğa bakma. Boş görünen o saha doludur, çöl

sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli bir hayat vardır. O millettir, o Türk milletidir.

Eksik olan şey teşkilattır, işte şimdi onun üzerindeyiz.” (Ahıska, 2001, s. 52)

Bu bölümün temel araştırma sorusu olan “Cumhuriyet rejiminin, dört yüzyılı aşkın

bir süredir başkentlik görevini üstlenmiş ülkenin en gelişmiş kentini bırakıp

Ankara‟yı başkent seçmekle neyi gerçekleştirmeyi amaçladığı” bölüm içerisinde her

bir neden ayrıntılı olarak anlatılarak incelenmeye çalışılmıştır. Soruyu Tekeli ise

(Tekeli, 2011, s. 324-325) üç grup altında toplayıp şöyle kategorize etmiştir:

Page 34: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

28

Avrupa‟nın büyük güçlerinin, dışa bağımlı kentleri ekonomileri kanalıyla

kurduğu, emperyalist ilişkilerden korunmak. Bu emperyalist denetimin

kırılması isteminin ekonomik ilişkiler yönü olduğu kadar, doğrudan askeri

müdahalelere karşı savunma yönü,

Ankara hükümetinin kendisini Osmanlı imajından kurtarması, imparatorluğu

yadsıyarak ulus devlete geçişi sembolleştirmek,

İstanbul‟daki kozmopolit kültürel değerlerin yadsınması Ankara çevresinde

yaratılacak kültürel öğelere dayanarak yeni bir ulusal burjuvazi ve onun

yaşam kalıplarının ortaya çıkarılması.

İkinci gruptaki amaçlar ülkenin mekan organizasyonuna ilişkindir:

Ülkeyi kendi aralarında iç bağınlaşması dış ile bağınlaşmasından daha az olan

ayrı ayrı bölgesel ekonomiler olmaktan kurtarıp, iç pazar bütünleşmesi

yüksek başka bir deyişle ulusal bir ekonomi haline getirmek,

İç Anadolu‟nun gelişmesini sağlayarak bölgeler arası eşitsizlikleri gidermek.

Üçüncü gruptaki amaçlar daha çok kent ölçeğindedir:

Modern, çağdaş batı yaşantısının doğabileceği yeni ve örnek bir kent kurmak

Bu kentte Cumhuriyet‟in yaratacağı ulusal burjuvazinin yaşam kalıplarını

diğer Türk kentlerine örnek olacak şekilde geliştirmek,

Cumhuriyet‟in başarılarını bu modern kentin doğuşunda simgeleştirmek.

3.3. Cumhuriyet’ten Önce Ankara Kentinin Fiziki Çevre ve Toplumsal Yapısına

Genel Bir BakıĢ

Başkent ilanından önce Ankara kentinin genel olarak kentsel mekânının durumuna

ve o günlerdeki toplumsal yaşam şekline bakmak, yeni rejimin başkentinin,

başkentlik kararından önce nasıl bir yer olduğu hakkında fikir verecektir. Bu açıdan

bu bölümün incelemesi, başkentlik kararından sonra oluşturulmaya çalışılan ulus

devletin modern başkenti kimliğinin mekânsal ve toplumsal olarak nasıl bir

düzlemde gerçekleştirilmeye çalışıldığının göstergesi olacaktır. Aynı zamanda

Page 35: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

29

Ankara‟nın modern bir kent kimliğiyle inşa edilmesini, ulus devletin gerçekleştirdiği

“modernite projesi” olarak gören savın karşı savını açıklayabilmek adına da

Ankara‟nın tarihsel gelişimini ve Cumhuriyet‟e kadarki tarihselliğini mekânsal ve

toplumsal olarak bilmek zorunludur.

Ankara‟nın 19. yüzyıl başlarındaki nüfusu hakkında eldeki verileri tam olarak

birbirini tutmamakla birlikte, nüfusun 25-30.000 kişi civarında olduğu genel bir

yaklaşımdır.3 (Tunçer, 2001). Ayrıca elde edilen verilere göre şehir merkezinde

oturan halkın büyük çoğunluğunu küçük esnaf oluşturmaktadır. Önemli bir sof ve

dericilik merkezi olan Ankara‟da sofçuluk ve dericiliğin, bu yıllarda önceki

yüzyıllara göre önemli ölçüde gerilemiş olduğu görülmektedir. (Tunçer, 2001)

Ankara Şehri, 19. yüzyıl ortalarına doğru günden güne fakirleşmekte ve ekonomisi

çökmektedir. Bu çöküntüyü, 1873-1875 yılları arasında, sadece Ankara çevresinde

18.000 kişinin ölümüne yol açan kıtlık felaketi ile, 1881 ve 1916 tarihli büyük

yangınlar daha da arttırmışlardır. Şehrin geleneksel ticaret merkezinin bir kısmının

da yok olmasına neden olan bu iki yangın ile ekonomik çöküş tamamlanmış

olmaktadır. (Tunçer, 2001)

3 1830 tarihinde yapılan ilk resmi nüfus sayım sonuçlarına göre, toplam erkek nüfusu 11.460 olarak

bulunmuştur. Bu sayıya bir o kadar da kadın nüfus eklenirse, nüfusun bu tarihte 23.000 civarında

olduğu söylenebilir. (Tunçer, 2001)

Page 36: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

30

Fotoğraf 1: Fotoğraf 1:1870 Ankara Kale-Bentderesi (http://time.com/photography/life/)

“1916 tarihinde meydana gelen büyük Ankara yangınında 1030 hane ... 935 dükkân,

iki cami, altı mescit, yedi kilise ve üç hastahane ile iki tevkifhane ve bir polis

karakolu, ahzıasker, emval-i metruke Reji ve [İT] kulüp binaları ile toplamda şehrin

yarısı yanmış; beş kişi ölmüştür.” (Tunçer, 2001).

Page 37: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

31

Harita 4: 1916 Yangın Yeri, 1924 Ankara Haritası (Esin, 2012, s. 22)

Haritadaki boş alan, 1916 ile Sovyet elçiliği çevresindeki çapı bilinmeyen 1922‟deki

yangının bileşimidir. Yangın yeri uzun süre boş kalmış, ancak 1950‟lerde imar

edilebilmiştir. (Esin, 2012, s. 22)

Ankara‟nın ekonomik çöküşünü hızlandıran tüm bu süreçler yaşanırken, 19. yüzyıl

sonlarında ekonominin parlamasına yetmese bile Ankara‟nın geleceği için önemli

kararlar alınmasına neden olan bazı imar girişimleri olmuştur.

İstanbul-Bağdat demiryolu bağlantısının bir etabı olan, İzmit-Ankara demiryolunun

1892 tarihinde Ankara‟ya ulaşması bu önemli yatırımlardan biridir. (Harita 2)

(Tunçer, 2001)

Page 38: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

32

Harita 5: 20. Yüzyıl Başında Anadolu'da Demiryolu Sistemi (Tunçer, 2001)

Demiryolunun Ankara şehir merkezindeki etkileri; günlük tüketim maddeleri ile

tarımsal ürünlerin depolama ve ticaretinin önem kazanması, demiryolu ile şehrin

doğrudan bağlandığı noktada görece daha yeni ve modern bir merkezin gelişmesi

olmuştur. Demiryolunun Ankara'ya ulaşmasından sonra, şehirdeki dükkan ve mağaza

sayısının artışı dikkat çekmektedir. (Tunçer, 2001). Karaoğlan Çarşısı demiryoluna

yakınlığı nedeniyle bu gelişmenin odağı olarak en fazla gelişme gösteren ticaret

merkezi olmuştur. Karaoğlan Çarşısı Cumhuriyet‟in ilk yıllarında, yönetsel ve ticari

başlıca fonksiyonları yüklenerek Ulus Merkezi‟nin çekirdeğini oluşturmuştur.

(Tunçer, 2001)

Page 39: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

33

Fotoğraf 2: 1920'lerde Ankara'nın En Önemli Ticaret ve Alışveriş Merkezlerinden Olan Karaoğlan

(Tahtakale) Çarşısı (Tunçer, 2001)

Demiryolu ve çeşitli ticari faaliyetlerin gelişmesinin yanı sıra, 20. yüzyıl başlarında

Ankara‟da hükümet konağı, telgrafhane, kışla ve hastane gibi kamu yapıları

bulunmaktadır. Fakat demiryolu ve ticari faaliyetler şehirde köklü değişikliklere

neden olamamış şehir yine geleneksel yapısı, eski görenekleri ve aynı fakir ve göreli

olarak daha zengin gruplarıyla yaşamaya devam etmiştir. Bu durağan sosyal yapının

yanı sıra, şehrin arazi kullanımının görünümü de oldukça durağandır. (Tunçer, 2001)

Page 40: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

34

Harita 6: 1924 Tarihli Ankara Haritası (Tunçer, 2001)

Page 41: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

35

Ankara kentinin Cumhuriyet‟ten önceki durumu tarihsel perspektif içerisinde olumlu

ve olumsuz gelişimler göstermesi açısından çift yönlü olarak okunabilir. Kentin

Osmanlı İmparatorluğu zamanında gerek önemli Ahi merkezlerinden biri olması,

gerekse önemli ticaret ve kervan yolları üzerinde bulunması ve özellikle “sof”

üretiminde önemli bir başarı elde etmesi ekonomik anlamda Ankara‟yı önemli bir

coğrafya konumuna getirmiştir. Çeşitli nedenlerle “sof” üretiminde meydana gelen

bozulma ve gerileme, deniz yollarının da ticari açıdan önem kazanması, kentte

meydana gelen büyük yangınlar Ankara‟yı ekonomik ve mekânsal anlamda büyük

bir çöküşe itmiştir.

20. yüzyıl başlarında, kentin mekânsal verileri incelendiğinde demiryolunun

Ankara‟yı coğrafi açıdan avantajlı bir konuma getirdiği fakat kentte mekânsal ve

toplumsal olarak köklü değişikliklere neden olamadığı görülür. Bu yıllarda Ankara

için sorun oluşturacak verilerden biri de kentteki bataklık bölgeleri ve bunun

meydana getirdiği sıtma hastalığıydı.

“1925 yılında Ankara şehri ve çevresinde, birçok köyün ve çevresi bataklık olup,

sıtma bölgeleriydi. Büyükelçi R. Nadolny‟e bakılırsa 1924 yılında bugünkü Gençlik

Parkı ve çevresi de karabulut gibi sivrisineğin uçtuğu bir bataklıktı ve bu bataklık

ancak 1940 yılında tamamen kurutuldu.” (Gümüşçü, 2003)

Cumhuriyetten önce 20. yüzyıl başlarında kentin içinde bulunduğu bu ikili durum,

Gönül Tankut tarafından kentin sahip olduğu potansiyeller ve tehditler olarak şöyle

açıklanmıştır:

“1892 yılında Ankara‟ya gelen demiryolu, 1890‟da gelen su ve civardaki bağlar ve

içindeki evler fiziksel olarak; Lonca, Ahi ve Hacı Bayram Veli Tarikatları‟nın

oluşturduğu halk güçleri ise sosyal olarak Ankara‟nın Cumhuriyetten önce sahip

olduğu potansiyellerdir.

Kentin batısındaki sağlıksız mezar ve genelde harap kentsel çevre (150-200 yıl

öncesi geç dönem Osmanlı evleri) fiziksel olarak; ölgün ekonomi ve az nüfus sosyo-

ekonomik olarak kentin sahip olduğu sorunlardır. Bununla birlikte barındırdığı

Page 42: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

36

bataklık yüzünden kent sürekli sıtmayla boğuşmak zorunda kalmıştır. (Tankut, 1984,

s. 305)

Kurtuluş Savaşı yılları döneminde, savaş yıllarında yaşanabilecek yoksulluk ve

bakımsızlık Ankara‟da da hakimdi. Kentte hakim olan bu yoksulluk ve bakımsızlık

Yakup Kadri‟nin Ankara‟sında sık sık dile getirilen bir durumdur:

“Lakin gramofon; kolonya suyu gibi, kokulu el sabunu gibi, diş macunu gibi,

Ankara‟da bulunmaz bir lüks matahıdır. Selma Hanım geçenlerde ev sahibi

hanımlarla çarşıya gitmişti. Bir mendil bulamayarak döndü. Ne Samanpazarı, ne

Çıkrıkçılar Yokuşu, ne Balıkpazarı, ne İstanbul Caddesi, ne Karaoğlan Çarşısı kaldı.

Her taraf bir yangın ertesinin veya bir talan sonunun manzarasını gösteriyordu.

Hangi dükkanda neye el atsalar karmakarışık bir hırdavat yığınından başka bir şey

bulmanın imkanı yoktu.” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 33). “Derken çocukların, küçük

Ankaralıların mekteplerden dağılış saati gelir. Bunların kimi takunyalı, kimi yarım

pabuçlu, kimi de büsbütün yalınayaktır.” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 32)

Ankara romanının bir bölümünde Yakup Kadri‟nin bahsettiği gibi savaş yıllarında

Ankara en temel günlük ihtiyaçlara bile cevap verecek yeterlilikte değildi, yoksuldu.

Yine aynı romandan alıntılanmış şu bölümler mimari açıdan kente bakıldığında

yoksulluğun görünür olduğunu göstermektedir:

“On beş gün içinde, kerpiç duvarın bütün mimarisini ezberden öğrendi..Ah bu yamru

yumru boz duvar!.. Bu, insana, her dakika, fukaralığı, sefaleti, aczi söyleyen; kah bir

uyuz deve sırtı insanın üstüne yürür gibi olan; kah, taş kesilmiş bir kabus gibi kafaya,

en ağır, en feci, en sıkıntılı rüyaları yığan çamurdan perde….” (Karaosmanoğlu,

1972, s. 31)

“Gerçi bütün gün, suyu çekilmiş bir sel yatağı gibi kuru ve ıssız duran sokak akşama

doğru, muayyen saatte hareketlenir.. Hareket, evvela, manda sürülerinin köşe

başlarından sökün etmesiyle başlar. Bu ağır, hantal ve galiz mahluklar kısa ve kalın

seslerle homurdanarak ve kafalarını sağa sola çevirerek kırlardan evlere dönerler.

(Karaosmanoğlu, 1972, s. 32)

Page 43: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

37

Ankara‟nın Cumhuriyet‟in ilan edilmesine kadarki fiziki çevre koşulları ve günlük

yaşam kalıpları tarihsel süreç içerisinde böyleyken, kentin başkent ilan edilmeden

önceki durumu hakkındaki söylemler ve bu konu üzerine yazılmış yazılar

incelendiğinde çoğunlukla; Ankara‟nın tarihselliğinden kopuk olarak ele alındığı ve

kentin sanki Cumhuriyet‟in ilanından önce bir “çöl” olarak imgelendiği görülür.

Ankara başkent ilan edilmeden önce sık sık medeniyetin erişmediği, kötü yaşam

koşullarını barındıran bir yer olarak imgelenmektedir. Bu duruma ulus devletin

modern başkentinin inşa süreci üzerine çalışmalar yapan, Ankara‟nın inşasını

modernist bir proje olarak gören yazarların metinlerinde sıkça rastlanır:

“1908‟de Ankara‟ya gelen Tanin Gazetesi yazarı onu Anadolu‟nun en geri kalmış

kenti olarak değerlendirmekte, meşrutiyetin buraya hiç erişmemiş olmasından

yakınmaktadır. (Tankut, 1984, s. 304). 20. yüzyılın başında “Tanin” Gazetesi yazarı

Ahmet Şerif‟e göre eski ve ihtiyar bir şehir olan Ankara‟da ada gibi yüksek bir tepeyi

çepe çevre örten evler düzensiz, birbirinin üzerine binmiş ve haraptır. Sokaklar dar

ve pis, evler kışın soğuk, yazın tozlu ve sağlıksızdır.” (Tankut, 1993, s. 253).

Bilgen‟de Tankut gibi kentin başkent olmadan önceki durumunu modernist bir

bakışla ele alarak şöyle anlatmaktadır:

“Cumhuriyet öncesi Ankara‟da yaşam ağır bir tempoda sürüp gidiyordu. Tüm

Ankara, “İstasyon, sonra bataklık, sonra mezarlık ve derme çatma Karaoğlan‟dan

sonra yangın yeri, onun sonunda da kerpiç ve hımıştan (evler) kaldırımsız veya

arnavut kaldırımlı eğri büğrü sokaklı bir köy” den ibaretti. İstanbul gibi bir kentin

havasını yaşayıp gelenler burada en ufak bir yaşam pırıltısı görmediler. Akşama

doğru ayaklar evlere doğru sürüklenirdi. Hava karanlıksa hala kül kokan yangın

arsaları arasında cep fenerlerinin yanıp söndüğü görülürdü. Dağlar, tepeler, yollar,

akşam kararınca arabaları ahıra ve halkı kafesler arkasına çekilen kasaba halkı, bütün

o çöl boşluğu ebediye benzeyen bir „susma‟ ve „somurtma‟ halinde idi. Yaşam kale

içinde ve hemen yakınındaki mahallelerde, avlularda ve ev içlerinde geçiyordu. Bu

haliyle eski kent tüm yaşamın içinde akıp gittiği büyük bir kapalı mekan gibiydi.

Kentin içinde bir yerden bir yere gitmek, avlular ve mahalle içi sokaklar dışındaki

Page 44: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

38

açık yerlerde bulunmak, çarşıya pazara çıkmak çoğu Ankaralı –hele kadınlar- için

pek günlük işlerden sayılmazdı. Kentin tek çarşısı, Tahtakale ve Karaoğlan‟daki

salaş dükkan ve kahvelerdi.” (Bilgen, 1985, s. 17)

Ankara‟yı Cumhuriyet‟in ilanından önce bir “çöl” den ibaretmiş gibi gören

modernist yaklaşım, Ankara‟yı “sıfır noktası” bir diğer deyişle “tarihsiz olandan”

inşa edilen başkent olarak ele almaktadır. “Ankara‟nın bir boşluk üzerine kurulduğu

fikri milli tarihin sıfır noktasıdır. Oysa Ankara başkent olduğunda orada zaten bir

hayat vardı, Ankara boş bir çöl değildi.” (Ahıska, 2001, s. 54)

Avrupalı kaşiflerin sanki orada hayat yokmuş gibi yeni kıtaları “keşfetmesi”ne çok

benzer bir şekilde, Ankara da Kemalist proje sahiplerine sıfırdan yapılacak bir yer

gibi görünüyordu. Nezihe Araz‟ın anlatımıyla “sanki bütün zamanların dışına çıkmış

ve bütün mekanlardan silinmiş” bir Ankara vardı karşılarında. (Ahıska, 2001, s. 54)

İlhan Tekeli Türkiye‟nin modernite projesinin etkisi altında dönüşmesini dönemlere

ayırarak incelemiş, 1923-1950 arası döneme “radikal modernite” adını vermiştir.

Tekeli, Cumhuriyet‟in radikal modernite projesinin kentlerin biçimlenmesine

taşınmasının belli bir gecikmeyle olduğunu söyler (Tekeli, 1998, s. 8). Çünkü ilk

yıllarda, geliştirilmiş kurumsal yapı içinde savaştan çıkan kentlerin sorunları

çözülmeye çalışılmıştır. Bu veriden yola çıkıp „Cumhuriyet‟in ilk yıllarındaki

Ankara‟ üzerine yazılmış metinler incelenirse, modernist projenin inşa faaliyetleri

henüz başlamadığından, Ankara üzerine yapılan imgelemelerin Cumhuriyet‟in

ilanından öncekiyle paralellik gösterdiği görülür.

“Cumhuriyet‟in hemen ertesinde durum çok da iyi değildir. Trenden inince iki taraflı

bir bataklıktan, ağaçsız bir mezarlıktan, kerpiç ve hımış esnaf barakalarından gerçek

bir türlü bitmeyen bir yangın yerine sapılmaktadır. Yol denilecek bir şey yoktur.

Yerli halkın başlıca ulaşım aracı eşektir. Bunun ötesinde Ankara susuzdur,

ağaçsızdır, kuru ve yabanidir. Çankaya‟dan Yenişehir‟e kurt inmektedir.” (Tankut,

1993, s. 253)

Page 45: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

39

Türkiye Cumhuriyeti‟nin kuruluşu ile başkent ilan edilen Ankara‟da, yeni rejimin

başarısıyla özdeşleşen modernist bir proje gerçekleştirilmeye çalışılmış, bu

yapılırken de Ankara‟nın bu bölümde anlatılan tarihselliği yok sayılmıştır. Bu durum

modernist projenin “sıfır noktası” kabulüdür. Cumhuriyet ile birlikte inşa edilen

modern kent kimliğinin meşruluk kazanması için Ankara‟nın başkentlikten önceki

durumu medeniyetsizlik, yoksulluk vb. gibi imgelerle oluşturulmaya çalışılmıştır.

Tam da bu noktada Ankara‟nın başkent olarak seçilmesinin gerekçelerinden biri de

ulus devletin modern başkentini inşa etmek için “tarihselliği olmayan” bir mekana

duyulan ihtiyaçtır. Ama bu bölüm incelemesinin sonucunda rahatlıkla söylenebilir ki,

bu “tarihsiz olma” durumu bir kabuldür; çünkü Ankara başkent ilan edilmeden önce

bir “çöl” değildir, kentte zaten bir hayat vardı.

3.4. Ankara’nın BaĢkent Ġlan Edilmesiyle Birlikte Erken Cumhuriyet

Döneminde ĠnĢa Edilen/ Edilmeye ÇalıĢılan Modern BaĢkent Kimliği

Ankara‟nın başkent ilan edilmesiyle birlikte yaşadığı inşa süreci üzerine yapılmış

birçok araştırma, yazılmış pek çok değerlendirme vardır. Bu kaynaklardan yola

çıkarak kentin başkent ilan edildikten sonra yaşadığı süreç tek bir doğruya kanalize

olunarak değil farklı bakış açılarından okunmaya çalışılmıştır. Ankara‟nın başkent

olma kararıyla birlikte yaşadığı bu süreç iki farklı bakış açısıyla yorumlanmaktadır.

İlki Ankara‟yı yeni kurulan ulus devletin ideallerini gerçekleştirmesi için ihtiyaç

duyduğu ve Lefebvre‟nin tanımladığı şekilde “temsili mekan” olarak gören ve bu

nedenle kentin başkent ilan edildikten sonraki mekânsal ve söylemsel inşa sürecini

modern kent imajının göstergesi olarak kutsayan; ikincisi ise ilk görüşün karşı-tezini

oluşturan, Ankara‟nın otoritenin ekseninde kurulmuş bir kent olduğu bu nedenle de

bir “proje” olmaktan öteye gidemediğini savunan görüştür. Bu çift yönlü okumanın

diğer bölümlerdeki tartışma konuları da dikkate alınarak kısa bir tartışması

yapılmaya çalışılacaktır. Bu tartışma Ankara‟nın başkent ilan edildikten sonra

yaşadığı inşa sürecine salt bir noktadan bakmamak adına önemlidir.

Lefebvre, ideolojilerin kalıcılık amaçlıyorlarsa bunun ancak kendi hakimiyetindeki

bölgenin sınırlarını belirleyerek, sürekliliğini istediği toplumsal düzenin mekanını

üretmesiyle mümkün olacağını söyler (Lefebvre,1998) Cumhuriyet‟in kurucu

Page 46: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

40

kadroları Lefebvre‟in bu tespitinin farkında olarak başkent Ankara‟yı yeni kurulan

ulus devletin modernleşme idealinin somut mekanı olarak görmüşlerdir. Adam

ideallerin Ankara ile bu somutlaşma durumunu şöyle ifade ediyor:

“Ankara Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte kurulan bir kent idi. Cumhuriyetin

amaçladıklarının pek çoğunun Ankara'nın fiziksel, sosyal, kültürel yapılarında

somutlaşması gibi bir olgu vardı. Başka bir deyişle Ankara, yeni cumhuriyetin birçok

yüzünün sergilendiği bir sahne idi. Bu sahnede pek çok özellikleri ile yeni kurulan

cumhuriyetin kurgusunun arkasındaki düşüncelerin somutlaşmasını ve hatta daha da

ileri giderek cumhuriyetin kentsel yaşama ilişkin tahayyüllerinin somutlaşmasını da

görebilmek olanaklıydı. Dolayısıyla Ankara sanki yeni cumhuriyeti kuranların

ütopyalarının somutlaştırılmaya çalışıldığı bir sahne idi.” (Adam, 1985, s. 28)

Yeni kurulan bu ulus devletin modernleşme idealleri için Ankara‟nın başkent olarak

seçilmesi, “Ankara‟nın Başkentlik Kararının Gerekçeleri” bölümünde de anlatıldığı

gibi oldukça bilinçli bir karardır. Ankara Cumhuriyet‟in kurucu kadrosu tarafından

üzerine yeni ulus devletin modernleşme ideallerinin yazılacağı “boş sayfa” olarak

görülmüştür ki bu durum Ankara‟yı “sıfır noktası” olarak ele alan yaklaşımı ifade

etmektedir. Ankara bu yaklaşım tarafından, “modern bir ulus” ve onun simgeleştiği

mekan olarak “modern başkent” imgelerinden hareketle hem fiziki mekan üzerinden

hem de söylemsel inşa faaliyetlerinin odağı olmuştur.

Ankara‟nın başkent olarak seçilmesinin ve ondan sonra yaşadığı inşa faaliyetlerinin,

oldukça otoriter bir eksende geliştiğini söyleyen ve Ankara‟nın bir “proje” olmaktan

öteye gidemediğini savunan bakış, bu bakışını özellikle başkentlik kararının

gerektirdiği birçok kaynağı elinde toplamasıyla birlikte birçok açıdan İstanbul‟un

önüne geçen kentin, daha sonra bir başkent olarak içine kapanması ve İstanbul‟un

oldukça geri planında kalmasıyla doğrulamaya çalışmaktadırlar. Kuşkusuz bu

saptamayı yapmak için Ankara‟nın Cumhuriyet‟in ilanından itibaren günümüze

kadar geçirdiği değişimleri, kırılma noktalarını bilmek gerekir. Süreci işte bu kırılma

noktalarını da göz önüne alarak; fakat sorunun cevabını erken Cumhuriyet

döneminde arayarak, Cumhuriyet‟in ilanıyla birlikte dönemin odağı Ankara‟yı geri

Page 47: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

41

plana iten ne olmuştur, sorusu sorulabilir. Bunun birçok sebebi olmakla birlikte, bu

bakış tarafından Ankara‟nın yukarıdan aşağıya modernleşme projesinin bir parçası

olarak gelişmesinin bu gerileme sürecini beslediği düşünülmektedir. Ankara‟yı “Bir

Ütopya Ütopyası” olarak adlandıran Kahraman‟a göre Ankara, Cumhuriyet

ideolojisinin aşırı gerçekçiliğinde boğulmuş bir mekandır. (Kahraman,2011,s.64)

Kahraman, Lefebvre‟in “temsili mekan” tanımlamasından yola çıkarak, Ankara‟nın

“temsili mekan” olma durumunu kabul ediyor; fakat Ankara‟nın başarısızlığını şöyle

açıklıyor:

“Lefebvre‟in kavramlarıyla söyleyecek olursak Ankara bir „soyut mekan‟dır. Ama

onun kavramını oluştururken eksik bıraktığı bir noktaya da değinmek gerekir. Bütün

mutlak mekânlar siyasaldır ve her siyasal mekân gibi aslında „boş‟tur. Onun

farklılaşabilmesi, dolabilmesi için o mekânın „mutlak mekan‟a dönüşmesi gerekir ki,

Ankara onu başaramamıştır. O yetersizlik ya da başarısızlık Türk modernizmasının

hanesine yazılmalıdır.” (Kahraman, 2001, s. 64)

Adam ise Ankara‟nın bu başarısızlığını kentin Cumhuriyet‟in ilanından itibaren

örgütlenmesinde ve gelecek hedeflerinin belirlenmesinde yeni bir yaşam “sentez”ini

oluşturmamasına bağlar. Ona göre Ankara bu yaşam sentezini oluşturabilecekken,

gerekli hoşgörüye sahip olamadığından kendisini bir yoksulluğa itmiştir. İstanbul‟da

bu yaşam sentezini sağlayan, kozmopolit yapısının uzun bir geçmişi olmasıdır. Oysa

Ankara tarihin hiçbir döneminde kozmopolitizm oluşturamamıştır. Ankara‟daki

durumu yeniliğinin bir şanssız yanı ya da yeninin tutuculuğu diye değerlendirebiliriz.

Sözü edilen yaşam sentezi hoşgörü ve çoğulcu yaşam biçimiyle oluşabilecek bir

sentezdir. Oysa dönemin resmi ideolojisi bu çoğulculuğu yabancı, hoşgörülülüğü ise

riskli buluyordu. (Adam, 1985, s. 29)

Ankara‟nın modern bir başkent olarak inşa edilmesine yönelik her iki bakış açısını

kısaca özetledikten sonra şunu belirtmek gerekir ki tezin kapsamını erken

Cumhuriyet dönemi Ankara‟nın inşası oluşturduğundan ikinci bakış açısı sadece

konuya salt bir açıdan bakılmadığını anlatmak adına kısaca aktarılmaya çalışılmıştır.

Ankara‟nın erken Cumhuriyet dönemine bugünden bakıp, başarısızlıkları açısından

Page 48: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

42

bir değerlendirme yapmak Ankara‟nın ve hatta Türkiye‟nin geçirdiği bütün süreçleri

bilmeyi gerektirir. Çünkü erken Cumhuriyet‟ten sonra kente, başkent olma

sürecinden farklı olarak birçok ideoloji egemen olmuştur. Her bir ideolojinin kent

üzerindeki tahayyülleri farklıdır ve bu durum kentin ilerlemesinde veya geri plana

itilmesinde çok etkilidir. Yani kısaca Ankara‟nın başkent olarak inşa edilmesinde

ikinci bakış açısının görüşlerini değerlendirebilmek Ankara‟nın başkent olmasından

günümüze kadar geçirdiği sürecin her yönden kapsamlı bir araştırmasını

gerektirdiğinden bu tez kapsamında ele alınmamaktadır.

Tezin bu bölümünde, Ankara‟nın başkent ilan edilmesiyle birlikte, ulus devletin

modernleşme ideallerini gerçekleştirmek için kenti “modern bir başkent” imgesi

altında nasıl mekânsal ve söylemsel olarak inşa ettiği incelenmektedir.

Türkiye‟de, 1923 devrimiyle ulus-devlet olarak tanımlanan yeni bir sosyal, ekonomik

ve politik yapı öneriliyordu. Yeni rejim, kimlik oluşturma savaşını bir dizi inkılap

aracılığıyla yürütüyordu, Osmanlı‟nın barındırdığı heterojen yapıya karşı homojen

bir Türk kimliği kurguluyor ve bu sosyal kimlik çerçevesinde hem geçmişini hem de

geleceğini yeniden tanımlama çabası içine giriyordu. Sosyal, politik ve ekonomik

hayatın bütününün çerçevesinde yapılacak bu köklü değişiklikleri “modernleşme

projesi” olarak adlandırıyoruz. (Yalım, 2002, s. 167)

Başkent Ankara‟nın önemi işte bu noktada “modernleşme projesi” nin ilk ve temel

yapıtaşını oluşturmasından geliyordu. Başkent Ankara, yeni kurulan ulus devletin

ideallerini gerçekleştireceği “ilk” mekândı. İmparatorluğu yıkıp yeni bir ulus devlet

kurmayı başaran Cumhuriyet yöneticileri için Ankara‟nın modern bir başkent olarak

inşasının başarısı Tekeli‟nin dediği gibi bir anlamda Cumhuriyet‟in başarısını ifade

edecekti. (Tekeli,1998,s.6) Ankara‟nın Cumhuriyet‟in başkenti olmasının kentsel

ölçekteki hedefi Altaban‟ın aktardığı şekilde Tekeli tarafından şöyle ifade edilmiştir:

“Örnek bir kent inşa ederek modern ve çağdaş bir yaşama ortamı oluşturmak, bu yeni

kentsel mekânda geliştirilecek yeni sosyal normlarla Anadolu‟nun kentleşmesine

öncülük etmek ve daha da önemlisi Cumhuriyet‟in başarılarını bu yeni başkentte

sembolize etmek.” (Altaban, 1998, s.41)

Page 49: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

43

Ankara‟yı modern bir başkent olarak simgeleştirecek şey kuşkusuz kentin eski

kasaba görünümünden çıkıp “modern” olanı temsil eden fiziki çevrenin inşa edilmesi

ile mümkün olacaktı. Kentin bir plan çerçevesinde inşa edilmesi bu inşa faaliyetinin

omurgasını oluşturacak, bir anlamda plan Uluğ (2004)‟ün bahsettiği gibi politik

güçlerce amaçlanan kentsel görünüme ulaşmada bir araç olarak belirlenecektir. Kent

planlı bir şekilde imar edilirken plan çerçevesinde açılan bulvarlar, oluşturulan

meydanlar ve anıtlar, kamu binaları, yeşil alanlar kentin modern bir başkent

olduğunun göstergesi olarak oluşturuluyorlardı. Cumhuriyet‟in sembolü olarak inşa

edilen mekânsal yapılar salt mekânsal düzenleme değil, yeni kurulan ulus devletin

yaratmaya çalıştığı modern ulus kimliğinin de oluşturulacağı yerlerdir. Tankut‟un

ifadesiyle; Ankara‟nın başkent kimliğiyle, yirmi bin nüfuslu küçük bir kasabadan

çağdaş bir kente dönüştürülmesi tasarımı, salt yapısal bir dönüşümü değil, sosyal

niteliği olan kamusal bireyi ve onun mekânlarını planlayabilmenin öngörüsü olarak

değerlendirilmelidir. (Tankut,1993)

3.4.1.Fiziki Çevrenin İnşası İle Başkent Ankara

Ankara‟nın imar edilmesini Tekeli bir imtihan olarak tanımlamakta ve şöyle ifade

etmektedir:

“Önemli bir geçmişe sahip ancak mütevazı bir Orta Anadolu kenti olan Ankara‟nın

yazgısı, 1920‟lerin başında Türkiye Cumhuriyeti‟nin başkenti olmasıyla köklü bir

değişime uğramıştır. Bir imparatorluktan bir ulus devlete geçiş sürecinde, başkentin

Ankara‟ya taşınması genç Cumhuriyeti çok önemli bir iddiayla karşı karşıya

bırakmıştır. İstanbul gibi görkemli bir tarihi başkent karşısında, Ankara‟nın başarıyla

imar edilerek onunla yarışacak bir kent haline getirilmesi kolay değildir. Yeni

yönetim başkenti naklederek kendisini böyle zor bir imtihana sokmaktadır.”

(Şenyapılı, 2005, s. 173)

Tekeli‟nin dediği gibi Ankara‟nın yazgısı başkentlik kararıyla köklü bir değişime

uğramış, kent başkent olmasından sonra hızlı bir nüfus artışıyla karşı karşıya

kalmıştır. 1920‟lerin başında 20.000 nüfuslu küçük bir yerleşme olan Ankara

1927‟deki ilk nüfus sayımında 75.000‟lik bir büyüklüğe ulaşmıştır.( Altaban,1998,

Page 50: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

44

s.43) Ayrıca Cumhuriyet‟in ilk yıllarında Ankara‟nın fiziki çevresi 1916 yılında

geçirdiği yangın ve farklı felaketlerden dolayı yıkıma uğramış, kent konut stoğunun

önemli bir kısmını kaybetmişti. (Tekeli, 2011, s. 272). Kent, hem başkent olmasından

sonra hızla artan nüfusun ihtiyaçlarına cevap vermek hem de daha önemli olarak

başkent olmadan önceki fiziki çevresinden kurtulup, ulus devletin imgelerini

barındıran modern bir başkent olmak için hızlı bir imar sürecine başlayacaktır.

Cumhuriyet‟in kadroları Ankara‟da modernleşme projesinin ideallerini hızla

gerçekleştirmek için kentin hızlı bir şekilde imar edilmesi gerektiğine inanmışlardır.

Atatürk‟ün şu sözleri Ankara‟nın imarını yeni ve modern devletin bir göstergesi

olarak gördüğünü anlamak açısından önemlidir:

“Cumhuriyet‟in başkenti olan Ankara‟nın hızla imarı gerekmektedir. Yeni ve çağdaş

bir devletin çalışmasında düzen ve verim bir uygarca imar edilmişlik içinde

sağlanabilir. Ülkenin varlığı bugün ve gelecekte Ankara‟nın yönetim olmasını nasıl

kesinlikle gerektirmiş ise, Cumhuriyet‟in başkentinin hızla gelişmesi ve imarını da o

derece zorunlu kılmıştır. Gerçi, özelsel yönetimin gerektirdiği genel ve resmi

uzamları yıllara bölerek sürekli olarak kurmak ve inşa etmek, hem kılgısal bir

gereksinim olarak, hem de büyük bir kaynağın ayrılmasından kurtarmaya

yarayacaktır.” (Geray, 2003, s. 6)

Page 51: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

45

Fotoğraf 3: 1920'lerde İstasyondan Ankara (http://time.com/photography/life/)

Ankara‟da başkent olduğu 1923 yılında yapılaşma başlayacaktır. Ancak

Cumhuriyet‟in ilk yıllarından, 1927 yılında kentin planlı bir şekilde gelişimi için

açılan yarışma projesine kadar Ankara‟daki yapılaşma birbirinden kopuk, plansız bir

şekilde gelişmiştir ve modern bir başkent imgesi yaratmaktan uzaktır. 1927 yılında

kentin bir imar planına ihtiyacı olduğu anlaşılacak ve bu yıldan sonra fiziki çevrenin

inşası ile oluşturulmaya çalışılan modern kent imgesi, bir planın yönlendirilmesi ile

sağlanacaktır. Tankut 1927 yılını Cumhuriyet‟in kuruluş döneminin bitip, gelişme

döneminin başladığı tarih olarak ifade etmektedir. Bunun bir nedeni de 1923-27

yılları arasında başkent Ankara‟ya ilişkin en önemli tartışmanın, başkentlik kararının

ne ölçüde sağlıklı olduğudur. 1927‟den sonra imar dönemi başlayacak ve ağırlıklı

olarak onun sorunları tartışılacaktır. (Tankut, 1993, s. 47)

Bu bölüm 1923-27 yılları arası ve 1927‟de yarışma projesinin açıldığı zamandan

sonraki mekânsal inşa faaliyetleri olarak iki ayrı tarih aralığında incelenecektir. Bu

ayrıma gidilmesinin en önemli nedeni 1927 yılında kenti yönlendirecek bir imar

planı için girişimlere başlanmasıdır. Ankara‟nın modern bir kent olmasının kenti

Page 52: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

46

yönlendirecek bir plan olmadan mümkün olamayacağı ve bu modern başkent

temsilinin planlı dönemde oluştuğu düşünüldüğü için 1927 yılı sınır kabul edilmiştir.

Cumhuriyet‟in ilk yılından 1927 yılına kadar, kentin başkent olması ile artan

nüfusuna yönelik kentteki konut açığını kapatmak ve yeni kurulan başkentin yeni

seçkinlerinin yaşayacağı mekânlar yaratabilmek için düzensiz de olsa konut sunumu

gerçekleştirilmeye çalışılacak, bunun yanında tek tek de olsa kamu yapıları inşa

edilecek, üstyapının yanında Ankara‟nın kötü durumda olan altyapısını iyileştirmek

için de birçok faaliyet gerçekleştirilecektir. Ayrıca 1923‟ten 1927 yılına kadar kentin

yapılaşmasına planlı bir şekilde başlanamasa da, çıkarılan önemli yasalarla planlı

dönemdeki inşa faaliyetleri için yasal zemin oluşturulmaya çalışılacaktır. 1923-27

yılları arasındaki döneme, bu dönemde oluşturulan yasal çerçeve, konut ve kamu

yapılarının inşası ve gerçekleştirilen altyapı çalışmaları olmak üzere üç bileşen

üzerinden bakılacaktır. Çünkü bu üç bileşen kentin artık bir kasaba olmaktan çıkıp

modern bir başkent olmasını sağlayacak temel ve zorunlu müdahalelerdir.

3.4.1.1. 1923-1927 Arası Dönemde Fiziki Çevrenin İnşası

Yasal Düzenlemeler

1923 yılından itibaren Ankara‟nın imarına başlanmadan önce, yapılan

düzenlemelerle kentin imarını gerçekleştirmek için yasal bir zemin oluşturulmaya

çalışılmıştır. Yasal düzenlemeler hem kurumsal örgütlenmeye yönelik düzenlemeleri,

hem de kentin imarı için gerekli finansmanı oluşturmaya yönelik gerçekleştirilen

faaliyetleri içerir.

Atatürk kent yönetimlerinin geliştirilmesi ve Ankara‟nın imarı için yasal

düzenlemelere ayrı bir önem vermektedir. Bir konuşmasında bunu şöyle dile

getirmiştir:

“Kent işlerimizin yönetimini düzeltip düzene sokacak yasa tasarısı bu yıl

sunulacaktır. Devletimizin özeği olan Ankara‟nın imarı için hazırlıklarla

uğraşılacaktır.” (Geray, 2003, s. 6)

Page 53: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

47

Ankara‟nın imarına başlamak için atılan ilk adım, mevcut belediyeyi Ankara

Şehramaneti4‟ne çevirmek olmuştur. Başkente, 16.02.1924 gün ve 417 sayılı yasa ile

İstanbul Şehremaneti modeli transfer edilecek, yetki ve görevleri aynen alınacak,

yasa ve yönetmelik ve kararlarından ise, sadece Ankara özel durumuna uygun

olanlarını izleyecek bir daireden oluşan Şehremaneti kurulacaktır. (Tankut, 1993, s.

49)

Geray, Osmanlı‟nın başkenti İstanbul„dakiyle aynı görev ve yetkilere sahip

Şehremaneti‟nin kurulmasını, Ankara Belediyesi‟ni bir taşra belediyesi olmaktan

çıkaran bir uygulama olarak görüp bunu başkentin yönetimine ayrı bir özen ve önem

verildiğinin göstergesi olarak yorumlamaktadır. (Geray, 2003, s. 7)

Başkentte yöneticilerin ilk endişesinin neden şehri yönlendirecek geniş kapsamlı bir

plan yapmak değil de, Şehremaneti gibi bir uygulama örgütü kurmak olduğunu

Tankut, Tekeli‟den şöyle aktarmaktadır:

“.. Ankara‟da eski geleneksel çekirdek çok küçük kalmıştır; ayrıca yaratılması

düşünülen ulusal burjuvazinin yeni kültür ve yaşam imajına da çok terstir. Bu iki

veriden birincisi, hemen uygulamaya geçişi, ikincisi ise, Osmanlı kent imgesi dışında

bir yeni platformu yaratmayı gerektirmiştir. Bu baskıların sonucunda başkent kendini

planlamadan önce uygulamanın içinde bulacaktır.” (Tankut, 1993, s. 49)

Ankara‟ya ilk şehremini olarak atanan Haydar Bey‟in ilk girişimleri Ankara‟nın her

şeyden önce imara onun için de inşaata ihtiyacı olduğu düşüncesiyle yaptığı

çalışmalar olmuştur. Tekeli‟ye göre şehremini Haydar Bey‟in konuya yaklaşımı

oldukça pragmatiktir. Haydar Bey şehremini olarak atandıktan kısa bir süre sonra

birkaç uzmanla birlikte Avrupa‟ya gitmiştir. Ankara‟da her şeyden önce inşaata

ihtiyaç olduğunu düşünerek bavuluna Ankara‟nın taşından toprağından numuneler

koymuş, bunları Avrupa‟da mütehassıslara göstererek çimento, tuğla, kiremit yapılıp

yapılamayacağını öğrenmek istemiştir. Özelliklerini hesaplattı, çünkü Ankara‟nın her

şeyden önce bunlara ihtiyacı vardı. Memlekete dönüşte sipariş olunan makineler ve

4 Bu belediye, 1877 Belediye Yasası bağlamında işleyen, bir yerel yönetim birimidir. (Tankut, 1993, s.

83)

Page 54: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

48

getirilen uzmanlarla Ankara‟da geniş bir arazi üzerinde tuğla, kiremit, kereste, kireç,

elektrik fabrikası, bir numune fırını, bir tephirhane ve gaz deposu kuruldu. (Tekeli,

2011, s. 275)

Haydar Bey eski kentin tek caddesi olan Karaoğlan Cadde ve çarşısını (bugün

Ulus‟tan, Sümerbank ile Atatürk Heykeli arasından başlayan, Anafartalar Caddesi‟ne

doğru uzanan yol) genişletti. Demiryolları ile Çankaya arasında birinci yılda yüz

kadar ev inşa ettirdi. Yenişehir‟in lağımlarını ve sokak kaldırımlarını kısmen

yaptırdı. Haydar Bey şehrin su sorununa da çözüm bulmaya çalıştı. 14 km. uzaktan

demir borularla Ankara‟ya su getirilmesine uğraştı. (Sarıoğlu, 2001, s. 46)

Fotoğraf 4: Karaoğlan( Anafartalar Caddesi), 1925 öncesi

Şehremini Haydar Bey‟in yaptığı en önemli girişim eski kentin güneyindeki yaklaşık

4 milyon metrekarelik alanın 24 Mart 1925 gün ve 583 sayılı yasa5 kapsamında

5 583 yasalı yasanın tam adı “Ankara‟da İnşası Mukarrer Yeni Mahalle İçin Merkezi Yerler İle

Bataklık ve Merzaği Arazinin Şehremanetince İstimlakı Hakkında Kanun” dur.

Page 55: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

49

kamulaştırılmasıdır. Bunun anlamı, kentin yapılaşmasının eski kentte değil yeni bir

alanda yapılmasıdır. Şehremaneti yöneticilerinin bu büyük kamulaştırmanın neden

eski kentte değil yeni bir alanda yapıldığına dair gerekçeleri ekonomik boyutludur.

Eski kentin kısa bir zamanda modern bir yerleşme platformuna dönüştürülmesi, hem

teknik olarak çok zor hem de çok pahalıdır. (Tankut, 1993, s. 51). Oysa eski kentin

güneyinde kamulaştırılan alan boştur ve bataklık ve sulak toprakları kapsamaktadır.

Boş ve bataklık bir araziyi kamulaştırmak hem bataklığın kurutulması ile sağlık

koşullarını iyileştirmekte, hem de yönetimi eski kentte yapılması durumunda

verilecek büyük kamulaştırma bedellerinden kurtarmaktadır. Ayrıca hükümete göre

kamulaştırma bedelinin yanında eski şehirdeki sokakların genişliği ve durumu o

kadar berbat bir şekildedir ki, yapmak için yıkmanın gerektireceği harcamalar yeni

kent kurmaya yetecek derecede çok masraf istemektedir. (Bilgen & Özcan, 1989, s.

20).

Yenişehir‟in kamulaştırılması meselesinde neden eski kentin bırakılıp yeni bir alan

seçildiği konusunda mecliste uzun tartışmalar olmuştur. Trabzon milletvekili Muhtar

Bey, „eski kenti yüzüstü bırakıp bu kentin vergi yükümlülerinin parası ile yeni bir

kentin kurulmasının‟ doğru olmadığını savunmaktadır. Nitekim meclis

görüşmelerinde yeni kent sözü çeşitli milletvekillerini rahatsız etmiş, “kent” sözü

“mahalle” olarak değiştirilmiştir. Bu tepkiler karşısında İçişleri Bakanı Cemil Bey

„Ayrı bir mahalle yapmaktan ve konut bunalımından dolayı güçlük çeken insanlara,

oturacak bir ev sağlamaktan başka bir amaç güdülmediğini‟ söyleyerek tepkileri

yumuşatmaya çalışmıştır. (Bilgen & Özcan, 1989, s. 21)

Sonuç olarak tartışmalara rağmen eski kentin güneyindeki 4 milyon metrekarelik

alan kamulaştırılmış ve meclis kararına ekli haritada işaretlenmiştir. Kabaca bu

haritada Yenişehir sınırları şöyle tanımlanmaktadır: Kızılay Sınırı Cebeci Caddesi,

Ankara Kırşehir tarikinin batısında Maltepe‟ye kadar olan bir kısım arazi, güneyde

Çankaya sırtlarına yakın sahalar, doğuda Cebeci Caddesinin güneyinde kalan dar bir

şerit, Kazım Özalp Caddesinin güneydoğusunda kalan arazidir. Ancak bu haritada

sınırın batı ucu açıktır. (Bilgen & Özcan, 1989, s. 22)

Page 56: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

50

Harita 7: Yeni Şehir'deki muhtemel kamulaştırma sınırı, 1929 (Bilgen & Özcan, 1989, s. 60)

Büyük kamulaştırmayı öngören 583 yasalı yasa ile Cumhuriyet‟in kurucu kadroları,

modern bir başkent oluşturmak idealini kaleyi de içine alan ve Ankara‟nın geleneksel

çekirdeği olan eski kentte değil, onun yerine yepyeni bir yer olan “Yenişehir” de

gerçekleştirmişlerdir. Bunun nedeni kuşkusuz yönetimin gerekçelendirdiği ekonomik

nedenlerden çok daha derindir. Eski kentin yeniden inşa edilmesi kuşkusuz hem

kamulaştırma maliyetleri yüzünden hem de teknik nedenlerden dolayı çok maliyetli

olacaktı; fakat bu kararın asıl nedeni birçok yazar tarafından, gerçekleştirilmeye

çalışılan “modernleşme projesi”nin eski kentte mümkün olamayacağı, bu nedenle de

üzerinde yerleşimin olmadığı ve Cumhuriyet‟in modernleşme ideallerinin kolaylıkla

gerçekleştirilebileceği boş bir alanın seçildiği olarak yorumlanmaktadır.

Page 57: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

51

Tankut bu seçimin nedenini şöyle ifade ediyor:

“Ankara doğulu bir dünyadan çıkıp akılcı bir dünyaya yöneltilmek istenen yönetim

merkezidir. Bu kentten beklenen sadece bir simge olmak değil de, yeni dünya

anlayışının tüm işlevlerini yerine getirebilecek ve ona uygun yaşam biçimini

yansıtacak bir başkent olmaktır. Bu nedenle de, mevcut tarihsel ve organik gelişmeyi

bünyesinde taşıyan eski Ankara‟dan bağımsız olarak kurulması zorunludur.”

(Tankut, 1993, s. 44)

Batuman ise konuya farklı bir açıdan bakmış, Ankara‟nın imarı ile gerçekleştirilmeye

çalışılan “modernleşme projesi” nin eski kentte yapılırsa birçok direnç ile

karşılaşabileceğini, bu nedenle de eski kentle temas edebilen ama yepyeni bir alanda

yapıldığını söylemiştir. Ona göre imgelenen bir yaşam tarzının (modern birey) ve

söylemsel olarak kurgulanmış bir siyasal modelin (özgür yurttaş) bir araya geldiği

söylemsel ve mekânsal düzlem, bireysel deneyimlerin çakışarak bütünleşmiş bir

toplumsal yaşama evrildiği ideolojik bağlam olan kamusal alandır. Öyleyse böyle bir

projenin kurgulanmasına mekânsal olarak sıfırdan başlamak –yepyeni bir şehir

kurmak- anlamlı bir tercihtir. Çünkü Cumhuriyetçi kadroların da sezdiği gibi kentsel

mekân topyekûn bir dönüşüm projesi olarak modernleşmeye karşı her türlü

potansiyel direnci içerisinde barındırmaktadır. (Batuman, 2002, s. 43)

583 sayılı kanunla yapılan kamulaştırmadan sonra, Ankara‟nın imarı konusunda

yapılan ikinci önemli kurumsal düzenleme 22 Mayıs 1926 Gün ve 844 sayılı

Kamunla Emlak ve Eytam Bankası‟nın kurulması olmuştur. Bu tarihte inşaat işleri

için kredi verecek ihtisaslaşmış bir banka yoktu. Emlak ve Eytam Bankası böyle bir

banka olarak kuruldu. Her ne kadar Emlak ve Eytam Bankası bütün Türkiye‟nin

gereksinmesini karşılamak için kurulduysa da ilk yıllarda kredi kaynaklarının ve

fonlarının büyük kısmını Ankara‟nın imarına ayırmıştır. (Tekeli, 2011, s. 276)

Konut ve Kamu Yapılarının ĠnĢası

Cumhuriyet‟in ilk yıllarında kentte yapılan konutlara iki açıdan bakmak mümkündür.

Birincisi kentin başkentlik kararıyla birlikte hızla artan nüfusunun barınma ihtiyacını

Page 58: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

52

çözmek için bu yıllarda yeni konutların yapımının gerektiği; ikincisi ise, yeni yapılan

konutların hem konut türü açısından hem de mimari özellikler açısından

modernleşmeyi temsil edecek birer araç olarak görülmeleridir.

Kamu yapılarının inşası ise, başkentlik kararıyla birlikte kentin ihtiyaç duyduğu

işlevlerini karşılamak amacıyla inşa edilmiş, ama bu binalara modern başkentin

mimari olarak temsili gözüyle bakılmıştır.

1923-27 yılları arasındaki bu dönemde inşa edilen konut ve kamu yapıları her ne

kadar bir plan dahilinde değil tek tek inşa edilmiş olup bir kentsel imge yaratmaya

yetmese de, Cumhuriyet yöneticilerinin modernleşme ideolojilerini mimari olarak

temsil edecekleri bir araç olarak görüldüğü için oldukça önemlidir.

Bu bölümde ilk olarak Ankara‟nın artan nüfusuna yönelik olarak barınma ihtiyacını

karşılamak için hızla inşa edilen konut yapıları incelenecek, daha sonra konut ve

kamu yapılarının inşasına gerçekleştikleri dönemin mimari temsilleri açısından

bakılarak, konut ve özellikle kamu yapılarının Ankara‟nın modern başkent temsilini

oluşturmada önemli bir araç olarak kullanıldığı anlatılmaya çalışılacaktır.

1923-27 Yılları Arasında Konut İnşası

Ankara‟nın başkent ilan edilmesinden sonra karşılaştığı temel sorunlardan biri konut

sorunudur. Çünkü başkentlik kararıyla birlikte kent hızlı bir göçe maruz kalmıştır.

1920‟de 20-30.000 civarında olan nüfus, 1927 yılına gelindiğinde 74.000 civarında

olmakta (Cengizkan, 2009, s. 55) ve 1927‟de tarım kesimi dışında çalışan nüfusun

yaklaşık %50‟sini Cumhuriyetten sonra tayin edilen askeri ve sivil bürokratlar

oluşturmaktadır. (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan

Konutların Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 258)

Ankara‟nın başkent olmasından itibaren şehre gelip yerleşen memur, bürokrat,

gazeteci, bankacı vb. önceleri şehrin bilhassa eski mahallelerinde ve oldukça

elverişsiz koşullarda barınmışlardır, zor şartlara katlamışlardır. Falih Rıfkı ve Yakup

Kadri gibi şehre 1922 yılında gelen Hıfzı Veldet Bey de Hacı Musa Mahallesi‟nde

Page 59: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

53

bir iç avluya bakan iki kerpiç odalı bir konutun bir odasını kiralamıştı. Tuvalet

avlunun öteki ucundaydı. 1925‟te şehre gelen Mimar Kemalettin ise uygun konut

olmadığı için ailesini getirmemiş ve şantiyede kalmıştı. Geliri biraz yüksek olanlar

ise çevre bağlarda konut alıyorlardı ki, milletvekillerinin bir kısmı bu çözümü tercih

etmişti. (Sarıoğlu, 2001, s. 81)

Kentin hızla artan nüfusuna yönelik, kentin 1923-27 yılları arasında yoğun bir

yapılaşmaya sahne olduğu düşünülebilir. Yapılaşma çoğunlukla eski kentin boş

alanlarında, ya da eski kentin dış kenarlarında yer almaktadır. Ayrıca

Şehremaneti‟nin yeni şehrin yerleşeceği yer olarak kamulaştırdığı alan üzerinde de

konut yapımı sürmektedir. (Tankut, 1993, s. 44)

Cumhuriyet yönetiminin bu yıllarda konut meselesinin çözümü konusunda yaptıkları

en önemli girişimler “yasal düzenlemeler” bölümünde ayrıntılarıyla açıklanan 583

sayılı kanunla, demiryolunun güneyindeki 400 ha‟lık alanın kamulaştırılması girişimi

ve konut yapımına kredi vermesi amacıyla Emlak Eytam Bankası‟nın kurulmasıdır.

Kamulaştırılan 400 ha‟lık alandaki Yeni Şehir bölgesinde Emlak Eytam Bankası‟nın

kredi destekleriyle büyük bir konut yapımının başladığını görülmektedir.

Kentte inşa edilen konut türleri incelendiğinde, 1925 yılından itibaren Ankara‟da dört

tür konut türünün ortaya çıkmaya başladığı görülür. Bunlardan birincisi eski şehir

kesimlerinde bulunan binalardı. Bu konutların birçoğunun suyu, kanalizasyonu, daha

sonraki yıllarda elektriği ve doğalgazı bulunmuyordu. Bu konutların aralarında

uzanan sokaklar bir arabanın geçemeyeceği nitelikteydi. Kentteki ikinci konut türü,

yine eski şehir kesimlerinde görülen apartman tipi konutlardı. Bu yapılar daha ziyade

4-5 kata yükselen yükseklikleri, alt katlarında dükkanları ve yüksek tavanlı

olmalarıyla dönemin ticaret sermayesinin bir dönüşümünü de ifade etmekteydi.

(Sarıoğlu, 2001, s. 82). O dönemde apartman yapımı henüz kat mülkiyeti yasası da

yasallaşmamış olduğundan yüksek yatırımlar gerektiriyor ve doğal olarak

apartmanda oturmak bir prestij haline geliyordu. Bu koşullarda özel yatırımcılar da

konutu kar değil kullanım amacıyla yaptırıp bina yerine topraktan kar sağlamayı

yeğliyorlardı. (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Konutların

Page 60: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

54

Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 258). Özel yatırımcılar tarafından yaptırılan bu

apartmanların konut sayısını arttırıp kısa vadede de olsa kiralık ev veya oda olarak

konut sunumu için bir alternatif oluşturduğu söylenebilir.

Üçüncü tip konut türü, Yeni Şehir ve güneyinde, özellikle daha sonra Atatürk

Bulvarı olacak caddenin Kavaklıdere- Çankaya güzergahında ortaya çıkan ve villa

denilebilecek tipte yapılardı. (Sarıoğlu, 2001, s. 82)

Sarıoğlu‟nun üçüncü konut türü olarak bahsettiği villalar, ileriki bölümlerde

ayrıntılarıyla anlatılacak 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı‟nın yapılmasından sonra,

Yeni Şehir‟de inşa edilen ve Falih Rıfkı‟nın dediği gibi ancak çok parası olanların

alabileceği bir pahalı evler mahallesi idi. (bkz. Fotoğraf 9). Villa tipinde inşa edilen

bu konutlar, sadece belirli bir kesime hitap ettikleri için kısa sürede eleştirilerin odak

noktası olmuşlardır.

Ankara‟da göze çarpan dördüncü konut türü ise, devletin memurların konut sorununa

yönelik olarak yaptırdığı memur konutlarıydı. Arsa ve ev spekülasyonu, yüksek

kiralık ve hayat pahalılığı altında bunalan memur kesimi ne yeni gelişen pahalı

apartmanlarda daire kiralayabiliyorlar ne de Yeni Şehir‟in lüks villalarında

kendilerine yer bulabiliyorlar, ne de eski şehir dokusunda altyapısız ve sağlıksız

evlerde barınabiliyorlardı. Devlet önce bu kesime konut yapıp satma ve kiralama

çözümünü denedi. 1925 yılında Yeni Şehir‟de yapılan 198 konut bu duruma örnek

verilebilir. Aynı türden bir denemeyi Vakıflar Baş Müdürlüğü Gençlik Parkı‟nın

kuzeyinde İstanbul Caddesi‟nde gerçekleştirmişti. Projesini Mimar Kemalaettin Bey

ve Arif Koyunoğlu‟nun çizdiği yedi konut yaptırılmış, bunlar memurlar için

düşünülmüştü. 1926‟da Ulus‟ta Çocuk Esirgeme Kurumu‟nun yaptırdığı kira

apartmanı ve 1930‟da yapımı biten II. Vakıf Apartmanı da diğer denemeler olarak

göze çarpmaktadır. (Sarıoğlu, 2001, s. 82-83)

Memurlar için yapılan parça parça konut sunumu sorunun çözümünde yetersiz

kalmış, devlet memurları ev kiralarını ödemekte güçlük çekmişlerdir. Devlet bu

durumu fark ederek 1927 yılından itibaren Ankara‟da çalışan memurlara kiralarını

ödemede kolaylık sağlaması amacıyla “pahalılık zammı” adı altında bir para

Page 61: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

55

verilmesini kabul etmiştir. Fakat yapılan kira yardımının memur kesimin konut

meselesini çözmede yetersiz olduğu görülmektedir. Hem kira yardımının memurların

derecelerine göre yapılmasından dolayı düşük dereceli memurlar ki bu toplamın

%80‟ini oluşturmaktadır, yüksek dereceli memurlara göre daha az para almışlardır;

hem de ev sahipleri kira yardımlarını bahane ederek kiraları alabildiğine

arttırmışlardır.

Bürokrat, milletvekili gibi üst düzey kadrolar zaten alım gücü yüksek olduğundan

Yeni Şehir‟de yapılan villalara yerleşerek kolaylıkla barınma sorununu çözerken, bu

sorundan en çok, kentin başkent olmasıyla birlikte Ankara‟ya gelen orta sınıf memur

kesiminin etkilendiği söylenebilir. Hem devletin memurlara yönelik konut

sunumunun çok parçacı ve yetersiz olması, hem de eski Şehir‟deki apartmanların

kira bedellerinin spekülasyon nedeniyle çok pahalı olmaları memurların konut

sorunuyla sürekli karşı karşıya kalmasının nedenidir.

Anlaşılacağı üzere devletin 1923-27 yılları arasında, yaptığı konut sunumları parçacıl

müdahaleler şeklinde olmuş, bu da konut sorununu çözmeye yetmemiştir. Bu durum

kuşkusuz başkent ilan edilmiş bir kentin doğal olarak artacak nüfusuna yönelik

devletin başarılı bir konut politikasının ve bunun yasal dayanağını oluşturacak yasal

düzenlemelerin olmayışından kaynaklıdır. Nitekim konut yapımını ve buna yönelik

arsa düzenlemelerini zorunlu kılan Belediye Kanunu6 henüz 1930 yılında

çıkarılmıştır.

1923-27 Yılları Arasında İnşa Edilen Konutların Mimari Açıdan Değerlendirilmesi

“Mimarlığın siyasi, iktisadi ve sosyo-kültürel ortamın bir uzantısı, belki de tabii bir

sonucu olduğu kabul edilen bir görüştür. Öyleyse belli bir dönem mimarlığının, söz

konusu unsurların yarattığı ortam içinde değerlendirilmesi gerekliliği ortadadır.”

(Sarıoğlu, 2001, s. 106). Sarıoğlu‟nun Aslanoğlu‟ndan aktardığı gibi, mimarlık

içinde bulunduğu dönemin ideolojik, ekonomik ve sosyo-kültürel ortamının

6 Bu kanun uyarınca Belediyeler ucuz belediye konutları yapmak, kentin gelişme genişlemeye

elverişli yerlerinde toprak alarak düzenleyip, yeniden bina yapmak isteyenlere vermekle yükümlüdür.

(Sarıoğlu, 2001, s. 87)

Page 62: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

56

mekânsal olarak yansımasıdır. Mimarlık bir taraftan mimari üslup ile içinde

bulunduğu dönemin özelliklerini yansıtma görevini üstlenirken, bir taraftan da

oluşturulan yaşam alanları ile belirli yaşam şekillerinin oluşmasını sağlar. Ankara‟da

yapılan ilk konutlara bu iki parametre üzerinden bakmak konuyu anlamak açısından

daha doğru olacaktır.

Mimarlık tarihçilerinin dilinde “1. Ulusal Mimarlık” dönemi diye adlandırılan II.

Meşrutiyet‟le birlikte doruğa tırmanan Türk ulusçuluğu düşüncesinin etkisinde

gelişmiş, Osmanlı İmparatorluğu‟nun son döneminin mimarlığı, 1930 öncesi

döneminde çoğu kez mimar olmayanlarca yapılan konut yapılarında bile üslup

özelliklerini göstermiştir. 1. Ulusal Mimarlık akımının başlıca özelliği özetle

Osmanlı tarihsel öğelerinin yeni yapı yüzeyine uyarlanmasıydı. Daha 19. yy sonunda

süregelen, öncülüğünü M. Kemalettin Bey, Vedat Tek ve Arif Hikmet

Koyunoğlu‟nun yaptığı bu akım, 1930‟ların başına kadar varlığını sürdürdü. Ulus

bölgesinde inşa edilen 4-5 katlı bu apartman yapıları, sözü geçen mimari akımla inşa

edilen yapılardı. Ulus bölgesinde inşa edilen bu apartmanlar hem arsa fiyatlarının

çok yüksek olmasından kaynaklı olarak bir prestij simgesi olarak görülüyorlar hem

de mimari üslupları kullanıcıların zenginliğini yansıtan bir simge haline geliyordu.

Sözü edilen mimari üslup, stalaktitli sütun başlıkları, silmeler, taş rozetler, simetrik

düzenlemeler ve cephelerde üçlü bölünmeler şeklinde kendini gösterir. (Nalbantoğlu

G. , 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi,

1984, s. 260). (Fotoğraf 5-6)

Page 63: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

57

Fotoğraf 5: 1930 öncesi apartmanlardan örnekler, Ulus (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde

Ankara'da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 265)

Fotoğraf 6: 1930 öncesi apartmanlardan örnekler, Ulus (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde

Ankara'da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 266)

Page 64: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

58

Vakıflara ait evler, daha yalınlaşan cepheleriyle Vakıflar İdaresi başmimarı

Kemalettin Bey‟in son tasarımları olan I. Ve II. Vakıf Apartmanları, çok katlı bir

konut yapısı olarak tasarlanan D.D.Y İşletme Başmüdürlüğü (1927-1928) ve yine

Anafartalar Caddesi üzerindeki bir üçüncü vakıf apartmanı(Çocuk Esirgeme Kurumu

Kira Apartmanı) devlet tarafından Ulusal Mimarlık akımıyla inşa edilen çok katlı

apartman yapılarına örnektir.

Bunlardan I. Ve II. Vakıf Apartmanları Ankara‟da çok katlı kiralık konut yapılarının

temelini oluşturmuş ilk sosyal konut topluluğu olarak, 1926-28 yılları arasında

Ulusal Mimarlık Akımı ile gerçekleştirilen yapılardır. (Yavuz Y. , 1984, s. 237).

Ankara‟nın bu ilk çok katlı konutları, İstanbul‟un Fatih ilçesinde 20. yy başında inşa

edilmiş ilk ve en belirgin toplu konut örneğini oluşturan Harikzedegan

Katevleri‟nden etkilenilerek oluşturulmuştur. Harikzedegan Katevleri İstanbul

Fatih‟te geleneksel Türk ailesinin mahremiyetine ters düşebilecek şekilde

planlanmış, bloklardan oluşan çok katlı betonarme konutlardır. Bu konutlar Batı‟daki

çok katlı sosyal konutlardan izler taşırken, öte yandan yapıldıkları dönemin ulusal

mimarlık anlayışını yansıtan yüzeyleriyle daha çok birer 18. yy konağını

çağrıştırmaktadır. (Yavuz Y. , 1984, s. 238). (Fotoğraf 7)

Fotoğraf 7: : İstanbul Laleli‟de Harikzedegan Katevleri genel görünüşü (Yavuz Y. , 1984, s. 243)

Page 65: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

59

Eski kentin yeniden düzenlenen bölümlerinde bodrumla birlikte yedi katlı, tümüyle

betonarme iskelet sistemine göre inşa edilmiş olan I. Vakıf Apartmanı, Ulus‟tan

Samanpzarı‟na doğru yeni açılan Anafartalar Caddesi üzerinde bulunmakta ve

planlamasında Harikzedegan Katevleri‟nden izler taşımaktadır. Mimar Kemalettin

tarafından inşa edilen yedi katlı ve kırk daireli II. Vakıf Apartmanı, o günkü

Ankara‟nın yeni merkezini oluşturan Ulus Meydanı yakınlarında, Ankara Palas,

Osmanlı Bankası, Ziraat Bankası gibi yeni başkentin görkemli yeni yapılarının yer

aldığı bir bölgede tüm çevresi sokaklarla çevrili büyük bir yapı adası üzerinde

kurulmuştur. (Yavuz Y. , 1984, s. 239). (Fotoğraf 8-9)

Fotoğraf 8: İstasyon Caddesi'nde I. Evkaf Apartmanı, 1927 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s.

258)

Page 66: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

60

Fotoğraf 8: Ankara II. Vakıf Apartmanı, genel görünüşü (Yavuz Y. , 1984, s. 248)

Evkaf Apartmanlarının asıl önemi, Cumhuriyet‟in kentsel yaşam kültürü bakımından

temel önemde olmasında yatar. Günün gazetelerinde “Kendi başına küçücük bir

şehir, bir alem” olarak nitelenen apartmanlar altı katlıdır. Zemin katında dükkanlar

ve bir gösteri salonu vardır. Çevresine kısa sürede villa tipi örnek evler yaptırılır ve

bunlardan bazılar ABD Büyükelçiliği ve Anadolu Ajansı gibi kurumlara kiralanır. Bu

yapı ve çevresindeki yerleşim, kurucu seçkinler ve aileleri için “çölde vaha” işlevi

görecektir. Alışverişten sanat faaliyetlerini izlemeye kadar çeşitlenen ihtiyaçları

karşılayan bu yapı, seçkinler cemaatine “kaliteli/konforlu” bir yaşam alanı

sunacaktır. (Cantek, 2003, s. 109)

Yeni başkent Ankara‟nın bu ilk çok katlı yapılarının ortak nitelikleri arasında,

İstanbul kökenli yöneticilerin Batı anlayışına uygun yaşam gereksinmelerini

karşılayabilecek bir konfor düzeyinde planlanmasının yanı sıra, o yıllardaki coşkulu

ulusçuluk ortamına uygun bir anlayışla biçimlenmiş olmaları da bulunmaktadır. Bu

nedenle, yapıların içeri asansör, kalorifer, elektrik, banyo küveti, alafranga tuvalet

gibi, o güne kadar Türk evinin yabancı olduğu çeşitli araç ve gereçlerle donatılırken,

algılanabilen dış yüzeyler ulusal gururu okşayacak bir biçimde, Türk yapı geçmişinin

görkemini yansıtan kemerler, geniş saçaklı profilli konsollarla bezenmiş, kullanılan

Page 67: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

61

çağdaş yapı tekniğinin bu yüzeysel görüntü arkasına gizlenmesi yeğlenmiştir. (Yavuz

Y. , 1984, s. 240)

I Ve II. Vakıf Apartmanlarının ilginç yönü, işlevsel ve dış yüzey açısından farklı

anlayışla inşa edilmiş olmalarıdır. Konutlar hem genel strüktür itibariyle betonarme

ve çok katlı bloklar şeklinde olmasından dolayı hem de iç mekan kullanımı açısından

Batı‟dan izler taşırken, dış yüzey olarak Batı‟nın aksine modern bir anlayışla değil,

Osmanlı mimarlık anlayışını temsil eden Ulusal Mimarlık Anlayışı ile inşa

edilmişlerdir. Yapının modern olanı, yüzeysel görüntü ile saklama çabası,

Aslanoğlu‟nun ifade ettiği gibi mimarlık anlayışının içinde bulunduğu dönemin

üslubunu yansıtması gerektiği görüşünden kaynaklanıyor olabilir. Sarıoğlu‟nun bu

dönemde yapılacak ev ve binaların ulusal mimarlık anlayışından başka bir anlayışta

yapılmaması için, hükümetlerin baskı yaptığını hatta bu konuda bir kanun

çıkarılmasını düşündüklerini söylemesi bu savı doğrular niteliktedir. (Sarıoğlu, 2001,

s. 113)

Ulusal Mimarlık Anlayışıyla inşa edilen, ikinci konut türü bahçeli ev tipinde ve ayrık

düzendeki memur konutlarıdır. Devlet eliyle yapılan bu konutlar tek katlı, üç-dört

odalı, bahçeli konutlardır. “Bahçeli ev” modeli, yaratılmak istenen ulusal burjuvazi

için öngörülen yaşam çevresidir. (Tankut, 1993, s. 53). Daha sonraki dönemde

Jansen‟in Ankara için önerdiği en fazla üç katlı ve bahçeli konutlar da yine bu ulusal

burjuvazinin oluşumuna hizmet edecek yaşam çevreleri olarak plandaki yerini

alacaktır.

Devlet eliyle memur kesim için yapılan bu bahçeli ev modeli özel sektörce de

benimsenmiş ve Yeni Şehir‟de sonradan Atatürk Bulvarı adını alacak caddenin

güzergahında bir-iki katlı ve bahçeli olarak inşa edilmişlerdir. Sadece üst gelir

gruplarına hitap eden bu lüks villaların mimarisinde Eski Ankara‟daki zengin

apartmanları aratmayacak cepheler, geniş ve bakımlı bahçeler düzenlenmiştir. O

dönemde henüz tek tük olan bu villalar birbirinden uzak, yüksek bahçe duvarlarının

arkasına saklı bir biçimde varlıklarını sürdürmektedir. (Fotoğraf 9). Yakup Kadri

Page 68: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

62

Ankara‟sında Yeni Şehir‟de inşa edilen bu villaların kendi içine kapalı, yüksek

duvarlı ve soğuk havasını şöyle tasvir etmektedir:

“Yenişehir‟de bütün evler, sanki bir benlik ve benlikçilik kalesi gibidir. Etrafı bahçe

duvarlarıyla çevrilmiş ve birbirlerinden en az kırk elli metre uzakta duran bu evler,

dışarıdan bakan herhangi bir müşahit gözüne her şeyden evvel, birer egoism yuvası

şeklinde görünür. Bellidir ki, burada ne bir cemaat, hatta ne de bir mahalle hayatı

teessüs edebilmiştir. Her aile kendi fildişi kulesi içine çekilmiştir. Bu yüzden

Yenişehir, daimi bir sessizlik ve ıssızlık içindedir. Bahçelerde bir tek çocuğun

oynadığı görülmez; pencerelerden bir tek şarkı veya çalgı sesinin aksettiği işitilmez.

Sokaklarda, gençliğe mahsus bir neşve (sevinç) ve şetaret tezahürüne rast gelinmez.

Yenişehir‟de birçok nişanlılar, birçok yeni evliler vardır. Fakat bunlar, nerelerde

görüşürler, eğlenirler, oynaşırlar, sevişirler, hiç belli değildir. Burada herkes, o kadar

kendi içine, kendi kabuğuna çekilmiştir, herkes birbirinden öyle uzak ve çekingendir

ki, ne bu evin ıstırabından öbür evin, ne bu ailenin şevk ve saadetinden öbür ailenin

haberi vardır.” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 149)

Fotoğraf 9: Cemil Uybadin Köşkü, Yeni Şehir 1920'ler (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 70)

Page 69: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

63

Yakup Kadri‟nin tasvir ettiği bu yeni yaşam tarzı, eski Ankara‟dakinden her yönüyle

çok farklıdır. Eski şehir ile Yeni Şehir‟in aralarındaki mekânsal uzaklık, salt bir

mesafe olarak değil aynı zamanda yaşam tarzlarının, eski ile yeninin, modern ile

eskinin arasındaki uzaklığı ifade etmesi olarak okunmalıdır.

Cumhuriyet‟in ilk yıllarında yapılaşma çabalarının dağınıklığı, yeni gelişmenin

odaklaşamaması, mimari ifadedeki stil ve form karmaşası yabancı basının bile

dikkatini çekmiş ve sertçe eleştirilmiştir. Benois Mechin, fiziksel çevrenin görsel

kalitesindeki denetimsizliği, acelecilik ve sabırsızlık, zoraki yenilik meraklısı bir

şehir üretiyor diye eleştirecektir. (Tekeli, 2011, s. 54). Gerçekten de bu dönem

Tankut‟un tam olarak ifade ettiği gibi mimarideki stil ve form karmaşasının net

olarak yaşandığı bir dönemdir. Farklı gelir gruplarına hitap eden farklı konut türleri

inşa edilmiş, bir taraftan form olarak Batı‟nın yaşam kalıplarını barındıracak konutlar

yapılırken bir taraftan stil olarak da ulusal mimarlık anlayışı benimsenmiştir. Bu

durumun nedenlerinden birinin de kenti yönlendirecek bir imar planının

olmamasından kaynaklandığı söylenebilir.

1923-27 Yılları Arasında Kamu Yapılarının İnşası ve Mimari Açıdan

Değerlendirilmesi

Cumhuriyet‟in kurulması ile devlet iktisadi hayatta en önemli sektör ve işveren

durumuna gelmiştir. Böyle bir rol yüklenen devletin istihdamı arttırması, hizmet

üretmesi ve finansal kaynakları yaratması zorunlu olmuştur. Bu nedenle devlet, kamu

yönetimini her kademede ve özellikle merkez Ankara‟da hızla örgütlemiştir.

(Altaban, 1987, s. 31)

Cumhuriyet‟in ilk yıllarında Altaban‟ın bahsettiği gibi Ankara‟nın başkent

olmasından kaynaklı birçok kamu yapısı hızla inşa edilmeye başlanmıştır. Başkentin

bu ilk kamu yapıları 1927 yılına kadar dönemin hakim mimarlık anlayışı olan Ulusal

Mimarlık Anlayışı yani milli üsluba göre inşa edilmişlerdir. 1927 yılı başkentin

kamu yapılarının temsili açısından bir kırılma noktasıdır. Çünkü Cumhuriyet‟in

Batı‟ya açılması olarak nitelendirilen 1927 yılında kente gelen birçok yabancı mimar

tarafından uluslararası üslup uygulanacak ve bu da Ankara‟nın kamu yapılarının ilk

Page 70: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

64

dönemki milli üsluptan farklı olarak “modern” olarak inşa edilmesini sağlayacaktır.

Yabancı mimarların bu uygulamaları Jansen‟in imar planında kamu yapılarının inşası

için ayırdığı “Devlet Mahallesi”‟nin oluşumuyla 1927 yılında başlayacağından, 1927

sonrasındaki bu üslup ileriki bölümlerde anlatılacaktır.

Başkentin ilk kamu yapılarında Osmanlı mimarlığının yapısal ve dekoratif öğeleri

kullanılmıştır. Köşe ve orta çıkmalarıyla simetrik kütleleri, kiremitle kaplı çatıların

desteklerle taşınan geniş saçakları, kemerli açıklıkları, Selçuklu ve Osmanlı bezeme

motifleri ve çini panolarla süslü cepleriyle bu üslup ilk dönem kamu yapıalrını

şekillendirmiştir. İlk bakanlık binaları, diğer yönetim ve hizmet binaları, bankalar,

ticari yapılar bu tarz biçimlenmeyi gösterirler. Hariciye Vekaleti ve Tekel Baş

Müdürlüğü bu tarzın iki tipik örneğidir. (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 276). (Fotoğraf 10-

11)

Fotoğraf 10: Atatürk Bulvarı üzerinde Hariciye Vekaleti binası, 1927 (İstanbul Araştırmaları

Enstitüsü, 2009, s. 251)

Page 71: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

65

Fotoğraf 11: Tekel Baş Müdürlüğü Binası (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 282)

1923 öncesinde bu üslupla tasarlanan ilk Meclis binası dışında Ankara‟nın büyük

ölçekli yapıları sayıca sınırlıdır. Cumhuriyet‟in kuruluşunun hemen ardından yapılan

milli üsluplu ilk yapılar, şehrin kuzeyindeki eski kesimde yer alan mimar Vedat

Tek‟in tasarladığı ikinci Meclis, Arif Hikmet Koyunoğlu‟nun yaptığı Divan-ı

Muhaseret, resmi davet ve baloların yapıldığı Ankara Palas, Maliye Vekaleti

(1925)‟dir. Bu üslup ayrıca 1926-29 yılları arasında yapılan Osmanlı, Ziraat ve İş

Bankaları‟nda da cömertçe kullanılan bezemeleriyle güçlü bir anlatım bulmuştur.

Yine detay zenginliği gösteren Arif Hikmet Koyunoğlu tasarımlarından Türk Ocağı

(sonradan Halkevi, 1927-30), kubbesi ve Osmanlı portiği ile Etnografya Müzesi

(1928) ve Adliye Vekaleti (sonraki Adliye Sarayı 1925-26) 1920‟li yıllar Ankara

mimarlığının günümüze ulaşan ilk evresinin tanıklarıdır. (Aslanoğlu N. İ., 2009, s.

68-69-70). (Fotoğraf 12-19)

Page 72: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

66

Fotoğraf 12: Türkiye İş Bankası İdare Merkezi, 1929 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 261)

Fotoğraf 13: Etnoğrafya Müzesi, 1925-27 (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 69)

Page 73: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

67

Fotoğraf 14: Türk Ocakları Merkezi- Umumisi, 1927-30 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s.

254)

Fotoğraf 15: İstasyon Caddesi'nde Ankara Palas, 1924-28 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s.

250)

Page 74: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

68

Fotoğraf 16: Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1915-20 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009,

s. 245)

Fotoğraf 17: İkinci Büyük Millet Meclisi, İstasyon Caddesi, 1924 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü,

2009, s. 246)

Page 75: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

69

Fotoğraf 18: İstasyon Caddesi'nde Divan-ı Muhasebat,1925 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s.

252)

Fotoğraf 19: Maliye Vekaleti, 1925 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 253)

1923-27 yılları arasında inşa edilen kamu yapılarının milli üslupla inşa edilmeleri,

mimarlık alanında henüz modernleşmenin olmadığının bir göstergesidir. Çünkü milli

Page 76: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

70

üslup Osmanlı‟nın tarihsel öğelerini barındıran bir anlayışa sahipti ve bu da

Cumhuriyet‟in ideolojisine ters düşen bir durumdu.

Mimaride modernleşme 1927 sonrası yabancı mimarların yurda gelmesiyle

başlayacak ancak bu zamana kadar 19267-33 yılları arasında bir geçiş dönemi

yaşanacak her iki üslup bir arada varlıklarını sürdüreceklerdir. (Aslanoğlu N. İ.,

2009, s. 71)

Altyapıya Yönelik Faaliyetler

Ankara kentinin geliştirilmesinde çözülecek sorunlar sadece arsa ve konut sorunları

değildi. Ankara şehrinin elektrik, havagazı, su, kanalizasyon gibi alt yapı sorunları da

çözülmeliydi. Ankara‟da su ve kanalizasyon temelini oluşturan adımlar, 1924‟te

atılır. Acilen inşasına başlanılan kanalizasyon şebekesi projesini üstlenen şirkete, 24

Eylül 1924 tarihinde ek süre verilir. İçme suyu konusunda şehrin 1928 yılına kadar

kendi kendisini idare ettiği anlaşılmaktadır. 1928‟de Emil Kanitren adlı bir

müteahhidin önerisi ile Kusunlar vadisinden içme suyu sağlama çalışmaları mantıklı

görülür ve inşaat 1929 yılı başlarında tamamlanır. Dönemin şehremini Asaf Bey

Kızılcahamam su kaynaklarını daha 1927 yılında incelemiştir. 16 Şubat 1929 tarihli

bir yazışmaya göre şehir içme suyu tesisatının döşenmesi için teklifte bulunan

Ankara havagazı ve elektrik fabrikasını kuran şirket iş yapma konusunda yeterli

bulunmaz. Sonunda 1931 yılında, Çubuk çayı üzerine kurulacak olan Çubuk Barajı

projesi ilk kez gündeme gelir; baraj 1931 yılında tamamlanarak açılışı yapılır.

(Cengizkan, 2009, s. 25). Elektriğin sağlanması konusunda ise yapılan ilk temaslar

bir ABD firması olan Ulen Şirketi ile oldu. Ankara‟nın modernleşme için bir

program üzerinde yapılan temaslar kentsel altyapı yanı sıra 250 konut da yaptırılması

söz konusu idi. 1925 yılında Ankara Belediyesi 50 beygir gücünde küçük bir santral

kurdu. 1926 yılında ise 520 beygir gücünde dizel grupları devreye sokuldu. Hızla

artan elektrik talebi sonucunda, aynı yıl 650 beygir gücünde dizel elektrojen grubu

ısmarlandı. (Tekeli, 2011, s. 277). Nisan 1928 tarihinde elektrik ve havagazı işletme

imtiyazı Alman Didier firmasına verilir. Buna rağmen su ve kanalizasyon işlerinin

belediyece yürütülmesine karar verilir. Ankara‟daki elektrik ve havagazı şirketi,

Page 77: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

71

belediyeye bağlı olmak üzere, 10 Ekim 1928 tarihinde kurulur. 1928 yılı,

sermayesinin %99‟u yabancı olan Ankara Elektrik Şirketi gibi, aynı zamanda

sermayesinin %95‟i olan Ankara Havagazı Şirketi‟nin de kuruluşuna tanıklık eder:

1930 yılında kentte 477 havagazı abonesi vardır. 1928- 30 yılları Eski Ankara ve

Yenişehir‟in elektrik direkt ve telleri dikilmesine, havagazı borularının döşenmesine

sahne olmaktadır. (Cengizkan, 2009, s. 29)

3.4.1.2. 1927 Yılından Sonra Fiziki Çevrenin İnşası

Çalışmada Ankara‟nın planlı olarak geliştiği dönem ile her ne kadar Jansen Planı‟nın

uygulandığı dönem kastedilse de, 1924-1925 Lörcher Planları Ankara‟nın modern

anlamda ilk planı olarak kabul edilmektedir. Lörcher Planları hem eski kent hem de

yeni kent için yapılmış; ama sadece Yenişehir için yapılan plan uygulanabilmiştir.

1924 yılında yapılan Lörcher Eski Şehir Planı, kentin artan nüfusunun konut

sorununa bir çözüm oluşturması açısından yaptırılmış, 1925 yılında yapılan ve

uygulanan Lörcher Yeni Şehir Planı ise, Yeni Şehir‟in planlı bir şekilde inşa

edilmesine aracılık etmiştir. Cengizkan Lörcher Planları‟nın, Jansen Planı ilke

kararlarını ana hatlarıyla oluşturduğunu ve modern başkentin oluşumunda büyük

etkiye sahip olduğunu söyler (Cengizkan, 2009, s. 34).

Jansen Planı‟na ihtiyaç duyulması, Lörcher Planı‟nın yetersizliklerinin anlaşılması ve

gitgide daha da artan konut ihtiyacının Lörcher Planı ile çözülemediğinin anlaşılması

ile olur. Lörcher Planları‟nın konut sorununa nasıl bir yöntem geliştirdiğini ve Yeni

Şehir Planı ile Jansen Planı‟na nasıl bir yönlendirici olduğunu aynı zamanda

planların yetersizliklerini ve yeni bir plana ihtiyaç duyulmasının nedenlerini anlamak

açısından Jansen Planı‟ndan önce 1924-1925 Lörcher Planları ayrıntılı olarak

incelenecektir.

1924-1925 Lörcher Planları

1924-25 Lörcher Planları‟nın en baskın gerekçelerinden birisi, özellikle başkentlik

kararından sonra gittikçe büyüyen konut açığıdır. Eski kentin zaten bakımsız ve

yetersiz olan konut dokusu, kente gelen devlet adamı, kamu çalışanı, yabancı

Page 78: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

72

diplomat ve bunların doğurduğu hizmet sektörünün yarattığı yeni nüfusun sonucu

olarak, iyice yetersiz kalmıştır. (Cengizkan, 2004, s. 25)

Lörcher Planı yaptırılmadan önce açığa çıkan bu konut açığını kapatmak ve nüfusun

barınma ihtiyacını karşılamak için uzun vadeli olmasa da çeşitli çözümler

getirilmeye çalışılmıştır.

Eski şehirdeki geleneksel konut birimleri tadilat yoluyla bölünmüş ve yeniden

düzenlenmiş; konut açığı için bir yöntem oluşturulmaya çalışılmıştır. İkinci konut

sunum yöntemi terkedilmiş konutların, özellikle de bağlık alanlarda olanlarının

kullanıma sunulması ve açık kapatması yoluyla elde edilmiştir. Üçüncü yöntem ise,

Belediye ve Evkaf İdaresi gibi kimi kamu kuruluşları ile özel şahısların yaptığı konut

birimleri yoluyla konut sunumunun arttırılmasıdır. Bu üçüncü yöntem, eski şehrin

dışında, çok uzak olmayan bir noktada tarım arazisinin imara açılması yoluyla

yürürlüğe girebilir. Çoğunlukla özel kişiler elindeki kullanım dışı toprakları ve tarım

arazisini imara açmak ise, imar planının yapılmasını zorunlu kılmıştır. (Cengizkan,

2004, s. 25)

İmar planının konut açığının kapatılması için yapılmasının zorunluluğu anlaşıldıktan

sonra Ankara‟nın modern anlamda ilk planları olarak kabul edilen Lörcher Planları,

ilk Şehremini Mehmet Ali Bey zamanında, eski şehir ve bir yıl sonra da yeni şehire

ait olmak üzere yaptırılmıştır. Cengizkan 2004 yılında yayımlanan kitabında 1924

tarihli eski Ankara‟ya ait 1/2000 ölçekli plan ve 1925 tarihli Yenişehir‟e ait 1/1000

ölçekli planın dışında, 1924 yılının sonunda yapılan ve “çerçeve planı” denilebilecek

1/10000 ölçekli bir plandan daha bahseder. İlk kez Cengizkan tarafından 2004

yılında gün ışığına çıkarılan bu son plan da bu bölümde incelenecektir.

Page 79: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

73

Plan Belgeleri

1924 tarihli 1/4000 ölçekli Ankara Şehremaneti Haritası, Lörcher Planları için altlık

oluşturan haritalardır. Basılı olan bu haritalar, saptanabildiği kadarıyla, genel

yapılaşma planı, kamu yapıları ve su yollarını vurgulu olarak gösteren üç tipte

bastırılmıştır; her birinde farklı lejantlar vardır. (Cengizkan, 2004, s. 41) Harita 8‟te

kamu yapıları ve tarihi yapıların kırmızı tonla gösterildiği; Harita 9‟da ise mavi,

sürekli ve kesikli çizgiler kullanılarak şehir içme suyu kaynak, yol ve dağıtım

kanallarını saptadığı anlaşılmaktadır. (Cengizkan, 2004, s. 22-24)

Harita 8: 1924 Ankara Şehremaneti Haritası, 1/4000 (Cengizkan, 2004, s. 24)

Page 80: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

74

Harita 9: 1/4000 Ankara Şehremaneti Haritası, 1/4000 (Cengizkan, 2004, s. 22)

Harita 10: 1924 Lörcher Eski Şehir Planı, “Türklerin Başkenti ve Konut Yerleşimi için Yapılaşma

Planı”, 1/2000 (Cengizkan, 2004, s. 39)

Page 81: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

75

Daha önce ifade edildiği gibi Lörcher Planı‟nın yapılmasının en önemli

gerekçelerinden biri kentin hızla artan konut sorununa çözüm bulunması ihtiyacıydı.

Lörcher tarafından yapılan üç plandan 1924 tarihli Eski Şehir Planı, adından da

anlaşılacağı gibi kentin artan nüfusunun yerleşimi için bir çözüm getirmeye çalışan

plandı. Cengizkan‟a göre plancıya, kale ve çevresini oluşturan, 1917‟de yangın

geçirerek üçte biri yok olan Eski Şehir‟in bir kentsel iyileştirme alanı olarak verildiği

ve genişleme olanaklarının değerlendirilmesinin istendiği bilinmektedir. 1924

Lörcher Planı kentin büyümekte olan nüfusunu Eski Şehir ve çevresine yerleştirmeye

çalışmakta, şehrin çevresiyle ilişkisini daha rahat kurmak için açılan yeni yollara

meşruiyet kazandırmaktadır. (Cengizkan, 2009, s. 33)

Harita 11: 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı, “Yönetim Şehri: Plan ve Yapılaşma Planı”, 1/1000

(Cengizkan, 2004, s. 40)

Page 82: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

76

1925 Lörcher Yeni Şehir Planı, kentin bu bölgesindeki yeni yerleşim alanlarının

tanımlanmasında ve altyapı çalışmalarında kullanılan; dolayısıyla bir yandan

yerleşimlerin parsel ve ada büyüklükleri, kat yükseklikleri gibi imar koşullarını ve

mülkiyet bölüşümlerini belirleyen; öte yandan ise düşük yoğunluklu da olsa yaya ve

oto ulaşım yollarını, elektrik, su, kanalizasyon, havagazı gibi altyapı dağılımını

düzenleyen bir plandır. (Cengizkan, 2004, s. 73)

1924 yılında yapılan 1/2000 ölçekli Eski Şehir Planı ve 1925 yılında yapılan Yeni

Şehir Planı, sonraki beş yıl boyunca Ankara‟nın yeni yerleşimlerinin gelişmesini

belirlemişler ve Jansen Planı‟nı arazide sınırlayıp yönlendiren fiziksel ve geri

dönülmez öğelerin ortaya çıkışını gündeme getirmişlerdir. (Harita 10-11).

(Cengizkan, 2004, s. 39)

Tankut ise, Cengizkan‟ın aksine Lörcher‟in Yeni Şehir için yaptığı planı ürkek bir

deneme olarak görür ve Yeni Şehir için yapılan planın uygulanmasının daha sonraki

dönemler için yararlı değil zararlı olduğunu öne sürer. (Tankut, 1993, s. 58).

Uygulanan planın daha sonraki plan aşamaları için yararlı mı zararlı mı olduğu ancak

Jansen Planı kararları incelendikten sonra, yani daha ileriki incelemelerde

söylenebilir.

Page 83: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

77

Harita 12: 1924-25 Lörcher Planı, “Türklerin Başkenti Ankara‟nın Yapılaşma Planı/ Eski Şehir ve

Yönetim Şehri=Çankaya”, 1/10000 (Cengizkan, 2004, s. 41)

1924 yılının sonuna tarihlenebilecek ve “çerçeve planı” denilebilecek 1/10000

ölçekli Lörcher Planı, adından da anlaşılabileceği gibi Eski Şehir ve Yeni Şehir

planlarını bağlayan bir yapıya sahiptir. İlk iki planla birlikte sonuncu plan,

Ankara‟nın gelişmesinde çok etkili olmuş, Jansen Planı uygulama alanı ve biçimini

sınırlandırmıştır. (Harita 12). (Cengizkan, 2004, s. 39)

Hem Eski Ankara için hem de Yeni Şehir için yapılan planların yalnızca Yeni

Şehir‟e ait olan kısmı onaylanıp uygulanmıştır. Eski Şehir‟e ait olan plan ise

Şehremaneti tarafından kabul edilmeyerek uygulanamamıştır. Bazı yazarlar

tarafından Eski Şehrin ihmal edilmesi olarak görülen bu durum, daha öncede

tartışılan Cumhuriyet‟in modern bir başkent oluşturmak için yeni bir yer seçmiş

olmasının arkasındaki amaçlarla örtüşmektedir. Bu noktadan hareketle planlardan

neden Ankara‟nın yeni gelişme bölgesi için geçerli olan planın uygulanıp, Eski Şehir

Page 84: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

78

için geçerli olan planın uygulanmadığının arkasındaki nedenler açıklanmaya

çalışılacaktır.

1924-25 Lörcher Planı‟nın plan sunarak zemin oluşturduğu, ünlü 24 Mart 1925

tarihli, 583 sayılı yasa ile gerçekleştirilen 4 milyon metrekarelik büyük

kamulaştırma, 1924 planı raporunda, yani planın Eski Şehir‟e ilişkin bölümünde

henüz gündemde değildir. Şehremaneti, 26 Aralık 1923‟te şehrin konut gereksinimi

arttırmak ve Eski Şehir bölgesini yeni gereksinimlere göre düzenlemek için bir plan

ve keşif ısmarlamış; sonrasında yeniden ortaya çıkan koşullarla planın müdahale

alanını genişletmenin daha uygun olacağı düşünülmüştür. (Cengizkan, 2004, s. 47)

Buradan, Lörcher Planı‟na ilk olarak Eski Şehir düzenlemesi ve nüfusun bu bölgede

yerleşimi konusunda ihtiyaç duyulduğu; fakat 24 Mart 1924 yılında şehrin güneyinde

gerçekleşen ve Yeni Şehir bölgesini oluşturacak büyük kamulaştırma gerçekleştikten

sonra Lörcher‟e gerçekleştirilen kamulaştırmaya bir düzen vermesi ve yönlendirmesi

açısından ikinci bir plan yaptırıldığı ve bunun da 1925 tarihli Yeni Şehir Planı olduğu

anlaşılmaktadır. Cengizkan‟a göre Yeni Şehir Planı‟nın sonradan gündeme

gelmesinin nedeni, modernleşme çabalarının zaman içerisinde bilinç düzeyine

çıkması ile ilgili olabilir.

“Eski Şehir- Yeni Şehir ikileminin Chester girişiminden beri, “yeni ve modern

Ankara”nın kurulacağı yer aranırken ortaya çıktığını biliyoruz. Bu ikili yapının ne

denli amaçlı elde edildiği ise tartışma götürür: Her inşa sürecinde olduğu gibi, yeni

Ankara‟nın kurulması söz konusu olduğunda da, Eski Şehir‟in genişletilmesini

amaçlayan bir planın mülkiyet çözülmesinin zorluğu ve maliyet artışı başta olmak

üzere, var olan yapı stoğunun ve altyapının iyileştirilmesi ile sürecek olan bir

sorunlar dizisini gündeme getireceği, bunun da işleri yavaşlatacağı açıktır. Oysa Eski

Şehir‟e uzakta bir Yenişehir‟in kurulması, kurulan yeni bölgenin bütünlüğünün daha

kolay, sağlıklı bir süreçle elde edilmesini kolaylaştıracak, bu arada eski dokunun

zarar görmemesi de yan bir kazanç olarak elde edilecektir. Dolayısıyla şimdi süreçte

yeni bir adım daha atılmış; belki baştan hatta 1921 yılından beri yönetimin

Page 85: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

79

belleğinde bir yerlerde bulunmakta olan yöntemler yardımıyla, yeni bir sayfa

açılmıştır: Ankara‟da yeni ve örnek bir kent kurulacaktır!” (Cengizkan, 2004, s. 57)

Cengizkan‟ın Eski Kent- Yeni Kent ikilemini Lörcher Planı açısından yorumladığı

bu durum daha önce kentin yerleşme alanı olarak Yenişehir bölgesinin belirlenmesi

ve Yenişehir bölgesini oluşturacak büyük kamulaştırmanın anlatıldığı bölümde

tartışılmıştı. Lörcher Planları‟ndan neden Eski Kent için olanın uygulanmadığı,

kentin yeni yerleşme alanı olarak belirlenen Yeni Kent‟e ait olanın uygulandığı,

büyük kamulaştırmanın neden yeni bir alanda gerçekleştirildiği tartışmasıyla aynıdır.

Çünkü planın Yeni Şehir‟de uygulanması büyük kamulaştırmayı uygulanabilir

kılmakta ve daha önce de ifade edildiği gibi Cumhuriyet ideolojisinin

gerçekleştirmeyi hedeflediği yeni ve modern Ankara hedefini gerçekleştirmesini

sağlamaktadır.

Yeni Şehir‟in Oluşumu

Yenişehir‟in yeni ve modern bir yerleşim alanı olarak Jansen Planı ile birlikte

oluşturulduğu bilinse de Yenişehir‟in çekirdeğinin Lörcher‟in yaptığı 1925 tarihli

“Lörcher Yeni Şehir Planı” ile oluştuğu söylenebilir. Lörcher Planı 583 sayılı yasa ile

kamulaştırılan 400 ha‟lık alanın 150 ha‟ını kullanarak Yeni Şehir bölgesinin planlı

bir şekilde oluşumunu sağlamıştır. Kentin temel sorunlarından biri olan artan nüfusa

yönelik konut ihtiyacının karşılanması için yeni konut birimlerinin oluşturulması da

yine Lörcher‟in bu bölgeyi planlamasıyla gerçekleşmiştir.

Lörcher Planı‟nın yarattığı Yenişehir‟in 150 ha‟lık küçük bir alanda, tek ve iki katlı

bahçeli konutları olanaklı kılacak biçimde tasarlandığı, “fazla geniş yolları ve pek

küçük adaları içerdiği” görülür. (Fotoğraf 20). (Cengizkan, 2004, s. 73).

Page 86: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

80

Fotoğraf 20: Kocatepe'den Sıhhiye'ye doğru bugünkü Mithatpaşa Caddesi (Cengizkan, 2004, s. 73)

Fakat konut türü açısından bakıldığında bu bölgede inşa edilen konut birimleri

nüfusun tamamına değil belli bir kesimine hitap ediyordu. Falih Rıfkı Atay‟ın

Çankaya‟sında anlattığı bu durumu Cengizkan şöyle aktarmaktadır:

“Ankara‟yı devlet bütçeden yapacaktı. Bu tabii bir göç masrafı idi. İlk akla gelen şey

Avrupa‟dan bir Frenk şehirci çağırarak plan yaptırmak ve hükümetle dışarıdan gelen

memurları yetiştirmekti. Gerçi bir aralık bir Alman geldi: Yenişehir‟in çekirdeğini

kurdu. Fakat bu da ancak çok parası olanların alabilecekleri çok pahalı evler

mahallesi idi. Saraçoğlu apartmanları yapılıncaya kadar, az ve orta maaşlı memurlar,

eski evlerde tahtakurulu birer odaya sığınmışlardır. Bir matematik hocasının böyle

bir odada iki çocuğu, karısı ve kaynanası ile oturduğunu biliyorum. Hâlbuki yeni

Ankara köşkler ve apartmanlarla hemen hemen donanmıştı.” (Cengizkan, 2004, s.

70)

Page 87: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

81

Fotoğraf 21: Bulvar üzerinde yapılaşma, 1928 (Cengizkan, 2004, s. 70)

Jansen Planı ile birlikte daha sonra Atatürk Bulvarı olacak caddenin üzerindeki

parseller boş bırakılarak arka parsellerde villa inşaatı yürütülüyordu. (Fotoğraf 21).

(Cengizkan, 2004, s. 70). Bu fotoğraftan Falih Rıfkı‟nın tariflediği şekilde Yeni

Şehir‟in üst gelir gruplarına yönelik konut türleriyle inşa edildiği anlaşılmaktadır.

Yenişehir‟in fiziksel çevre olarak ortaya çıkışı sadece yukarıda bahsedilen plan

dahilinde yapılan konut birimlerinin yapılması ile oluşmuyordu. Yenişehir‟in hızla

gelişmesini sağlayan gelişmeler birçok koldan ilerliyordu.

Yenişehir‟in hızla gelişmesinin bir yönü, devlet kuruluşlarının bu çevrede yapılması

yoluyla, kamu eliyle gerçekleştirilmiş oluyordu. Örneğin bir yanda Sıhhıye‟deki

Hudut ve Sevahil-i Sıhhıye Müdirriyeti binasının ilerleyen inşaatı vardır; ya da Hilal-

i Ahmer Müdirriyeti (Kızılay Genel Merkezi)‟nin 1928 yılında başlayan inşaatı 1930

tarihinde tamamlanıyordu. Öte yandan ise, özel yatırımcı elinde ortaya çıkan

mahalleye sağlanan altyapı ve eğitim (Mimar Kemalettin İlkokulu; “numune

ilkokulu”), alışveriş (Zafer Meydanı‟nda bugünkü Orduevi‟nin yerindeki çarşı)

işlevli yeni yapılaşma türleri de ortaya çıkıyordu. Bir üçüncü konut türü ise

Page 88: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

82

Şehremaneti‟nin katkısı ve teşviği ile ortaya konuyordu. Yeni Şehir semtinin

karakteri böylece oluşturulmaya başlanmıştı. (Cengizkan, 2004, s. 70-71)

Bir taraftan kamu kuruluşlarının ve özel sektörün yatırımlarını bu alana yapması, bir

taraftan da konut birimlerinin bu bölgede yapılması için yönetimin teşvikler vermesi

Yenişehir‟in hızla inşa edilmesini sağlamak amacıyla yapılan bilinçli yer

seçimleridir. Yani Yenişehir yeni ve modern Ankara‟nın yüzü olarak hızla inşa

edilmeliydi ve bunun için de hem kamu hem de özel sektörün yer seçimlerini bu

alanda yapması gerekiyordu.

Lörcher‟in Yeni Şehir Planı‟nın anlatıldığı gibi yeni kentin planlı bir şekilde

oluşumunu sağladığı anlaşılıyor. Peki Lörcher Yeni Şehir‟in planını yaparken Eski

Ankara‟yı nerede tutmuştur?

Plandan ve yazılarından anlaşıldığı kadarıyla Lörcher, yeni şehrin eskisinin dışında,

onu bozmadan ve değiştirmeden oluşmasını öngörmektedir. Ancak anlamsal açıdan

bir bütünleşme, biz özdeşleşme çabası da dikkat çekicidir: Eski kentte keşfettiği

İstasyon-Meclis-Kale doğrusal sırası ve konumlanışı, eksenel olarak bir kentin hem

modern ulaşımla olan kurgusal çıkış noktası ilişkisini, hem erkin kentsel mekâna

yansıtılmasında güncel iktidarı, hem de tarihten gelen eski kültürün iktidarını

yansıtmaktadır. Kale‟ye geçmiş kültürün zenginliğini yansıtan bir nesne olarak önem

verir ve “Güzel Kale” kavramını ortaya atar. (Cengizkan, 2004, s. 75). (Harita 13)

Page 89: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

83

Harita 13: İstasyon-Meclis-Kale eksenelliği (Ankara 1985‟ten 2015‟e kitabından elde edilen görsel

kullanılarak (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu, 1987, s. 33) bitirme ödevi

kapsamında hazırlanmıştır.)

Lörcher Eski Ankara için aradığı eksenelliği Yeni Şehir‟in kurulmasında da kullanır.

Bugünkü Sıhhiye Tren İstasyon aslında Lörcher‟in yönetim şehrinin başlangıç

kaynağıdır, burası için bir perspektif de çizmiş ve burayı İstasyon Meydanı

yapmıştır. Ancak bu kez Kale ile İstasyon Meydanı ve Yeni Parlamento arasında bir

eksenellik arar: Bakanlıklar yerleşiminin oluşumu bu arayışın bir sonucu olarak

Ankara fiziksel mekânına kazınır. Kale- İstasyon Meydanı- Parlamento ekseni,

1950‟li yıllara kadar anlamsal ifadesinin bilincinde olunan ve korunan bir kentsel

oluşumdur. (Cengizkan, 2004, s. 75). (Harita 14)

Page 90: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

84

Harita 14: İstasyon-Meclis-Kale eksenelliği (Ankara 1985‟ten 2015‟e kitabından elde edilen görsel

kullanılarak (Cengizkan, 2004, s. 114), bitirme ödevi kapsamında hazırlanmıştır.)

Lörcher Yeni Şehir‟in her ne kadar Eski Ankara‟nın dışında, ondan ayrı olarak

oluşmasını düşünmüş olsa da, kent için anlamsal öneme sahip noktaları belirleyip bir

eksenellik oluşturmuştur. Böylece hem Eski Ankara‟nın kendi içinde, hem de Yeni

Page 91: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

85

Şehir ile Eski Ankara‟yı birlikte bütünsel olarak kurgulayabilmiştir. Ayrıca

Lörcher‟in belirlediği bu eksenellikler daha sonraki dönemde Jansen Planı‟nda da

önemli akslar olarak kurgulanmış ve anlamsallığını devam ettirmiştir.

Daha sonra Atatürk Bulvarı adını alacak, Yeni Şehir‟in omurgasını oluşturan cadde

boyunca Lörcher birçok meydan tasarlanmıştır. Atatürk Bulvarı boyunca Sıhhiye

Meydanı, Zafer Meydanı, Kızılay Meydanı, ve Kızılay Meydanı bu plana göre

biçimlenmiştir.

Harita 15: 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı‟na Göre Biçimlenen Sıhhiye, Zafer ve Kızılay Meydanı

(Ankara‟nın İlk Planı: 1924-25 Lörcher Planı kitabından elde edilen görsel kullanılarak (Cengizkan,

2004, s. 114), bitirme ödevi kapsamında hazırlanmıştır.)

Page 92: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

86

Kızılay Meydanı

Bugünkü adı Kızılay Meydanı olarak adlandırılan meydanın, 1925 Lörcher

Planı‟ndaki adı Cumhuriyet‟tir. Meydanın ikinci adının Kurtuluş Meydanı olduğu,

1928 İmar Planı yarışma raporundan anlaşılmaktadır. Cumhuriyet Meydanı,

tiyatroların ve kentin en nitelikli yapılarının yer aldığı bir meydan olarak

tanımlanmaktadır. Pek çok yazı, makale ve edebiyat ürünlerinde söz edilen ünlü

“fıskiyeli havuz”, bu plana göre tasarlanan meydanın tam göbek noktasında

konumlanmıştır. (Cengizkan, 2004, s. 75). (Fotoğraf 22)

Fotoğraf 22: Unlü “Havuz Başı”, 1930 (Cengizkan, 2004, s. 75)

Yeni Şehir‟in ilk rekreasyon alanı olan bu havuzun etrafı, kısa zaman içerisinde

kentin yeni seçkinlerinin zaman geçireceği bir meydan haline gelecektir. Batuman‟ın

kamusal alanların dolayısıyla meydanların, “çeşitli sosyal kimliklerin hem söylemsel

hem de sosyal düzeyde üretildiği, meşru ve görünür olarak karşılaştığı ve etkileştiği

bir alan” tanımlamasından yola çıkarsak, modernleşmenin yeni yüzü olarak inşa

edilen Yeni Şehir‟deki bu rekreasyon alanının modern burjuva kimliğin üretilmesi

için bir aracı mekan olduğunu söyleyebiliriz. (Batuman, 2002, s. 45)

Page 93: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

87

Yeni Şehir‟deki fiziksel inşa faaliyetleri modern bir başkentin gerektirdiği şekilde

gerçekleşirken yaşam da Eski Şehir‟den oldukça kopuk bir şekilde yaşanıyordu. Yani

Yeni Şehir “modern” başkentin temsil edileceği mekân olarak tasarlanıyor, bu amaca

yönelik yapılan planlar da Kızılay Meydanı örneğinde olduğu gibi bu kamusallığın

modern olana hitap etmesini sağlıyordu. Bu durum daha çok Jansen Planı‟nın Yeni

Şehir için getirdiği kararlar doğrultusunda görünür olsa da Lörcher Planı‟nın yaptığı

meydan düzenlemelerinin de 1925 yılından itibaren bu durumu ortaya çıkardığı

görülmektedir. Batuman bu durumu “mahrem kamusallık” olarak ele alıp şöyle

yorumlamaktadır:

..”Şehremini Ahmet Bey tarafından yerleştirilen havuzun etrafı kısa zamanda

Yenişehir‟in ilk rekreasyon alanına dönüşür. Havuzbaşı, iyi giyimli burjuva

bireylerin Riyaset-i Cumhur Mızıkası‟nın çaldığı klasik batı müziği eşliğinde gezip

dinlendiği bir alan olacaktır. Başka bir deyişle, Yenişehir modern burjuva kimliğin

kapalı ve tutarlı söylemsel/mekânsal “ev”i Havuzbaşı da evin içerisindeki mahrem

kamusallığın “salon”u olacaktır. (Batuman, 2002, s. 48)

Sıhhiye Meydanı

Sıhhiye Meydanı 1924-25 Lörcher Planı‟nda, Eski Şehir ile Yeni Şehir arasındaki

geçişin kurulduğu meydandır. Meydanın altıgen geometrisi, Eski Şehir‟in organik ve

kendiliğinden dokusuna karşılık, düzenli bir dokunun kurulacağı Yeni Şehir

bölgesinde, farklı yolların gelişini kucaklamak, sonra onları kendi gereksindiği

düzene göre (ve ışınsal olarak) yeniden yönlendiren bir pota olarak düşünülmesinden

kaynaklanmaktadır ve çok başarılıdır. (Cengizkan, 2004, s. 77)

Zafer Meydanı

Lörcher Planı‟nda “tiyatro ve sinemanın iki taraflı olarak toplandığı alanı

oluşturmaktadır. Görüldüğü gibi bu çizimin kapı ya da geçit yaratacak iki ayaklı bir

yapı imgesi kurduğu açıktır. (Fotoğraf 23). Meydana adını veren caddenin

ortasındaki Zafer Anıtı, İtalyan heykeltraş Canonica tarafından 1927 yılında

tamamlanmıştır. Bu yapılaşma yorumunda, Atatürk figürünü ayakta gösteren

Page 94: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

88

heykelin arkası Eski Şehir‟e dönüktür; figür yüzüyle Yeni Şehir‟den gelenleri

karşılamaktadır. (Cengizkan, 2004, s. 78)

Fotoğraf 23: Lörcher Planı‟nda Zafer Meydanı Çizimi (Cengizkan, 2004, s. 77)

Lörcher tarafından planlanan Zafer Meydanı‟nda konumlanan Zafer Anıtı, yeni

kurulan ulus devletin başarısını simgelerken, Atatürk figürünün arkasını Eski Şehir‟e

dönüp, “yeni” olana kucak açması, eskinin bırakılıp “modern” olanın imgesini

yansıtmaktadır. Anıtların, simgesel olarak önemli anlamlar taşıdıkları düşünülürse

Zafer Anıtı‟nın Yenişehir içinde tasarlanmış bu meydandaki konumlanışının anlamı

da anlaşılacaktır.

1924‟ün ikinci yarısıyla birlikte gelişen Yeni Şehir bölgesinde, Zafer Meydanı‟ndaki

parkın batı parçasının kenarında tek katlı bir çarşı bulunuyordu ki içinde dönemin

ünlü Hale Lokantası vardı. (Cengizkan, 2004, s. 78). (Fotoğraf 24)

Page 95: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

89

Fotoğraf 24: Zafer Meydanı batı ucunda "Hale Bar", 1928 (Cengizkan, 2004, s. 77)

Lörcher Planı‟yla inşa edilen bu meydanlar, kentin yeni yaşam alanında inşa edilen

kamusal mekânlardır. Kamusal mekânların, salt mekânsal bir olgu olmadığı aynı

zamanda politik bir zemine de oturduğu düşünülürse başkentin “modern” yüzü

olarak görülen ve bu amaç doğrultusunda inşa edilen Yeni Şehir‟deki bu kamusal

alanlara nasıl anlamlar yüklendiği daha iyi anlaşılacaktır.

1924-25 Lörcher Planı‟nın, Jansen Planı‟ndan önce kentin Yeni Şehir bölgesinin

planlı olarak yapılaşmasını sağlayan, Ankara‟nın modern anlamdaki ilk planı olduğu

daha önce belirtilmişti. Ancak Lörcher Planı‟nın terk edilip yeni bir plana ihtiyaç

duyulması yine bu planın yetersizliklerinden kaynaklandığından, hem planın Jansen

Planı‟na ne gibi katkılar yaptığı ve Jansen‟in planında ne derece belirleyici olduğu

hem de Lörcher planının hangi noktalarda yetersiz kaldığı kısaca anlatılmaya

çalışılacaktır.

Lörcher, Ankara Kalesi‟ni “Güzel Kale” olarak tanımlamış, hem yapılaşma ve açık

alanlar düzeyinde hem de Yen Şehir‟in kurulmasında Kale‟nin etkisinden

yararlandığını vurgulamıştır. (Cengizkan, 2004, s. 85). Jansen Planı‟nın temel

Page 96: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

90

özellikleri incelendiğinde ise Jansen‟in kentsel estetiği birincil endişe olarak görüp

Kale‟ye bu estetiğin kaynağı olarak bir “Kent Tacı” biçiminde yaklaştığı görülür.

(Tankut, 1993, s. 79). Lörcher‟in Kale‟ye önem verip çevresiyle görsel bir ilişki

kurmasını istediği bu yaklaşım Jansen tarafından da benimsenmiş; Kale hem Lörcher

hem de Jansen tarafından kentin kültürel kimliğini yansıtacak, kimliğin simgesi

olacak biçimde düşünülmüştür.

Jansen Planı ile Yeni Şehir‟de “Vekaletler Mahallesi”, “Bakanlıklar” semtinin

oluşması, Lörcher Planı önermesinin geçerlilik kazanmasıyla gerçekleşmiştir.(

Fotoğraf 25). Ayrıca Lörcher‟in Yönetim Mahallesi‟nin başında yer alan ve bugün

Güvenpark‟ı oluşturan bölgenin geometrik biçimi Lörcher tarafından saptanmış ve

yapılaşmış olarak düşünülmüş, Jansen de bu kararı 1928 yarışmasında aynen kabul

etmiştir. (Cengizkan, 2004, s. 87)

Fotoğraf 25: Lörcher 1925 Vekaletler Mahallesi Önerisi (Ankara Yönetim Mahallesi); plan ve kuş

uçuşu aksonometrik. Güvenpark‟ın olduğu yerde yoğun bir yapılaşma önerilmektedir. (Cengizkan,

2004, s. 86)

Page 97: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

91

Görüldüğü gibi 1925 Lörcher Planı, Tankut‟un “Yeni Şehir için yapılan planın

uygulanmasının daha sonraki süreçler için yararlı değil zararlı olduğu”nu öne

sürdüğü söylemin tersine, Yeni Şehir‟in modern bir başkent imgesiyle planlı olarak

oluşumunu belirlemiş ve kendinden sonra yapılacak Jansen Planı‟nı hem belirlediği

planlama yaklaşımı ile hem de sınırlandırdığı arazi açısından etkileyip

yönlendirebilmiştir.

Lörcher Planı‟nda düşünülmeyen ve yeni bir plana gereksinim duyulmasına neden

olan en önemli konu planın kentin nasıl büyüyeceğine dair bir öneride

bulunmamasıdır. O dönemde Lörcher Yeni Şehir Planı yapılırken önemli olan kentin

ilk yapılanması ve acil olarak kamu yapıları ve konut alanlarının yerleşeceği yerleri

belirlemek ve biçimlemektir. (Günay, 2005, s. 69). Bu nedenle kentin ileriki

aşamalarda artan nüfusunun nasıl yerleşeceği Lörcher Planı‟nda düşünülmemiştir.

Ankara‟nın 1926 yılında 47.727 kişi olan şehir nüfusu, 1927‟de 74.553, 1928 yılında

ise 107.641 kişiye ulaşmıştır. (Cengizkan, 2004, s. 103). Kent durmadan gelişirken

Yeni Şehir, Lörcher Planı‟nın sınırlarının dışına taşmıştır. Eski kentte herkes dilediği

gibi yapı yapmakta, Cebeci‟de bina sayısı çok hızlı artmaktadır. 1927 yılında ilk

gecekondu mahallesi Atıf Bey oluşmuştur. (Bilgen & Özcan, 1989, s. 25)

Çeşitli yazarların ifade ettikleri bu nedenler kent için yeni ve daha kapsamlı bir plan

yapılmasını zorunlu kılmıştır. Çünkü yönetici kadronun Ankara‟nın yapılaşması için

kafalarındaki imge bu değildir. Tankut bu noktada bürokratik elitin kafasındaki

başkent modelini sorgular.

“Bürokratik elitin kafasındaki Başkent modeli nedir?. Bu imaj, Viyana, Peşte,

Bükreş, Paris, Cenevre midir? Anlaşılabileceği gibi bu kentlerin özlenen yönleri,

görkemli şehir mimarisi, teknolojik gelişmelerin belirlediği çevre standartları ve kent

hizmetleri olsa gerek.” (Tankut, 1984, s. 309)

Bürokratik elitin kafasındaki başkent modeli, Tankut‟un ifade ettiği gibi Batı‟nın

başkentlerinin sahip olduğu çağdaş ve modern mekânları içeren bir imgeyken Ankara

için yapılan Lörcher Planı‟nın yetersiz kalması, modern bir kent imgesini oluşturacak

Page 98: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

92

mekânların bütüncül bir şekilde oluşmasını engelleyerek düzensiz yapılaşmaya

neden olmuştur. Yani yeni bir imar planına ihtiyaç duyulma sürecinin arka planını,

artan nüfusun konut ihtiyacının nasıl karşılanacağından çok bu modern başkent

modeline ulaşma ideali oluşturmuştur.

1927 yılında Ankara Şehremaneti‟nin kararıyla Ankara imar planını yapmak üzere

yarışma için 3 Avrupalı mimar Ankara‟ya davet edilirler. Leon Jaussely, Barselona

Planı ile tanınan Fransa baş mimarıdır. Josef Brix ve Hermann Jansen ise, 1910

Berlin Planı yarışmasına katılmışlar ve Jansen birinci seçilmiştir. Kararlaştırılan bu

üç isim, 1927 Haziran ayında Ankara‟ya gelip incelemelerde bulunmuşlardır.

(Cengizkan, 2004, s. 104).

Şehremaneti mimarlara planlama sürecinde göz önünde bulundurmaları gereken

konuları, şehre ilişkin harita ve topoğrafik bilgileri vermişlerdir. Cengizkan

yarışmacılara verilen bu haritaların 1924 Şehremaneti Haritası (1/4000) ile 1924

Lörcher Eski Şehir Planı (1/2000), 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı (1/1000) ve ekleri

olduğunu söyler. (Cengizkan, 2004, s. 105). (Harita 6-7-8). Şehremaneti tarafından

yarışmacılara verilen ve göz önünde bulundurmalarını istedikleri “istekler listesi” ya

da “direktif ve doneler” ise kentin imar planlama sürecinde, Cumhuriyet

yöneticilerinin kentin imarından ne beklediklerini yansıtır ve bu da daha önce

tartışılan yöneticilerin kafasındaki ideal başkent modelinin ipuçlarını anlamak

açısından önemlidir.

Cengizkan‟ın aktardığı şekliyle yarışmacılara verilen “Ankara Şehrinin müstakbel

planı hakkında mütehassıslara verilen şifahi, tahriri direktif ve doneler” şunları

kapsamaktadır:

1. Eski Ankara‟nın sınırları yeni planda dikkate alınacaktır.

2. Eski Ankara‟nın doğu-batı ve kuzey yönlerine arazinin uygunluğu oranında

yayılması planda gösterilecektir.

3. Eski Ankara tarla gibi boş kabul edilerek ona göre bir plan düzenlemek söz

konusu olamaz. Samanpazarı yolunun kuzeyinde ve kaleye açılan mahalleler

ile diğer yapılaşması yoğun ve düzensiz mahallelerin zamanla parçacı ve

Page 99: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

93

yerinde biçimde imara açılması söz konusudur; dolayısıyla uygun kararlar

beklenmektedir.

4. Kaleye açılan ana yolların, yaya yollarının ve Kale çevresinin imarı ve güzel

görünmesi gibi düşüncelerin planda gösterilmesi uygundur.

5. Samanpazarı-Cebeci-Ulucanlar; Taşhan- Samanpazarı; Mukaddem-

Cumhuriyet Caddeleri arası ve Hükümet civarı, Hacı Bayram, yangın yerleri

plana dahildir.

6. Bent Deresi‟nin kısmen göl ve kısmen bahçe olması istenmektedir.

7. İstasyon‟un gelişmesi göz önünde bulundurulmalıdır.

8. İstasyon- Büyük Millet Meclisi Caddesi‟nin batısı bir bölümü şehir idaresine,

bir bölümü atletizm ve stadyum alanına ayrılmalıdır.

9. Yarışmacılara verilen iki seçenekten birincisine göre, İstasyon- Mukaddem-

Cumhuriyet Caddeleri arasının 40-50 m derinlikte bir bölümü yapılaşmaya

ayrılacak, ortası bir bahçe yapılarak Kale‟nin görülmesi sağlanacaktır.

İkinciye göre ise burası yüksek gelirli iş ve ticaret merkezi olarak

tasarlanacaktır.

10. Yeni Şehir‟in kurulmuş bölümü Kurtuluş Meydanı‟na(Kızılay Meydanı)

kadar korunmalı; alanın doğu, batı ve güneye doğru genişlemesi

düşünülmelidir. Cebeci ile Yeni Şehir‟in bir park ile bütünleştirilmesi, eski

Ankara ile Yeni Şehir‟in birlikteliğinin düşünülmesi gereklidir.

11. Bakanlık yapılarının Kurtuluş (Kızılay Meydanı) tarafında bir grup olarak

toplanması gereklidir.

12. İtfaiye Meydanı (Opera), Cumhuriyet Caddesi ve Gazi Mustafa Kemal

Bulvarı‟nın büyük apartmanlara ayrılması gereklidir.

13. Mezarlık, Cebeci arkasında konumlanmalıdır.

14. Ankara Sıvas hattı ile İstasyon arasındaki arazi, sanayi ve fabrikalara

özgülenmelidir.

15. Havaalanı için ayrılan alan belirlenmeli ve korunmalıdır.

16. Küçük bahçe veya yeşil alanlar düzenlenmelidir.

17. Hayvanat Bahçesi ve genel park, Orman Çiftliği‟nde, Marmara Platosu‟ndan

başlayarak, İstanbul yoluna kadar uzanmalıdır.

18. Haritası olmayan alanlar, gerekli oldukça plancıya verilerek tasarlatılacaktır.

Page 100: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

94

19. Plan, 50 senelik bir vizyonla, 250-300 bin nüfusa göre yapılacaktır.

(Cengizkan, 2004, s. 107-108)

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, her ne kadar çeşitli eksiklikleri bulunsa da

“istekler listesi” şimdiye kadar çoğu kez tartışılan Cumhuriyet‟in kadroların nasıl bir

başkent tahayyül ettiklerini özetler niteliktedir. Listede Eski Ankara‟ya ilişkin

maddeler incelendiğinde eski Ankara‟nın Kale‟nin varlığı ile daha çok simgesel

anlamda öne çıkarıldığı bununla birlikte alanın bir tarla gibi boş kabul edilmeden, bir

hamlede imarı yerine, zamanla ve parçacı müdahalelerle düzenlenmesi isteği öne

çıkar. Bunun nedeni zaten modern bir başkent inşasının Lörcher Planı‟ndan itibaren

Eski Ankara‟dan bağımsız olarak Yeni Şehir‟de gerçekleşiyor olması; Eski

Ankara‟nın ise sadece parçacıl müdahaleler ve düzenlemeler ile daha çok simgesel

anlamda öne çıkarılma isteğidir. Yeni Şehir‟e yönelik maddeler incelendiğinde,

1924-25 Lörcher Planı‟nın Yeni Şehir‟deki uygulamalarının yeni bir imar planın

hazırlanması sürecinde belirleyici olduğu ve Yeni Şehir‟in güney, doğu ve batıya

doğru genişlemesinin istendiği görülür.

Modern bir başkentin ihtiyaç duyduğu birçok işlevin istekler listesinde yer alması,

yöneticilerin yapılacak imar planına yüklediği anlamları anlamak açısından

önemlidir. İstekler listesinde sık sık dile getirilen park ve bahçeler, atletizm ve spor

alanları, büyük yeşil alanlar; büyük apartmanlar; Bakanlık yapıları kentte

gerçekleştirilmeye çalışılan modernleşme çabalarının en önemli unsurlarıdır. Yani,

kentin imar planına, kentin dolayısıyla rejimin modernleşmesinin göstergesi olma

görevinin verildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

İstekler listesine konan en önemli fakat aynı zamanda en acemice madde, kentin 50

yıllık bir süre için ve 250-300 bin nüfusa göre planlanmasının istendiği 19. maddedir.

Çünkü 50 yıllık bir nüfus kesirim çok zor, yanlış yapmaya çok yatkın bir veridir.

Tankut, başkentin 50 yıl sonraki nüfus tahmininin hiçbir ciddi somut projeksiyona

dayanmadığını, sadece yapılan basit matematiksel hesaplarla hesaplanan ciddiyetten

uzak ve rastgele bir sayı olduğunu söyler. (Tankut, 1993, s. 62). Nitekim 50 yıl

Page 101: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

95

sonraki bu nüfus hedefinin yarışma tarihinden 23 yıl sonra, 50 yıllık planlama

hedefinden ise 27 yıl önce aşılması bunu doğrular niteliktedir.

Ayrıca yarışma alanının sınırlarının tam olarak belirlenmemesi; fakat nüfus verisinin

kesin bir veri olarak verilmesi kentsel yoğunlukları belirsiz bir hale sokmuştur.

Özellikle konut alanlarında ne tür konutlar düşünüldüğüne, ne tür yoğunlukların

istendiğine ilişkin hiçbir çerçeve istekte bulunulmamıştır. Tek belirleme, Gazi

Mustafa Kemal Bulvarı üzerindeki büyük apartmanlar ibaresidir. Bu durum

Tankut‟un dediği gibi Cumhuriyet yöneticilerinin o dönemde kentin imarı konusunda

ne kadar az bilgi ve deneyim sahibi olduklarının bir göstergesidir. (Tankut, 1993, s.

63)

1927 yılı Temmuz ayı içinde Ankara‟ya gelen üç yarışmacı yerinde incelemeler

yapıp, Şehremaneti‟nin bahsedilen sözlü ve yazılı direktif ve donelerini aldıktan

sonra yarışma sözleşmelerini imzalayarak projeleri Aralık 1928‟e kadar hazırlamak

üzere memleketlerine dönmüşlerdir. Ancak sözleşme gereğince yarışmacılardan

hemen bir buçuk ay sonunda, kent için 1/2000 ölçekli harita üzerine geçici bir

“mıntıka inşaat planı” işleyerek teslim etmeleri istenmektedir. Bu aceleciliğin nedeni

şehrin dört bir yanından fışkıran yapılaşmayı biraz yönlendirebilmektir. (Tankut,

1993, s. 67). Şehremaneti imar planı ortaya çıkmadan şehirdeki inşaatları büsbütün

durdurmak ya da plansız hareket etmek yollarını seçmemiş, geçici inşaat planlarını

elde ederek uygulamaya koymuştur. (Sarıoğlu, 2001, s. 54)

İmar planı yarışmasının devam ettiği günlerde Ankara‟nın imarı ile ilgili bir yenilik

yapılmış, 28.05.1928 tarih ve 1351 sayılı kanunla Ankara Şehri İmar Müdürlüğü

kurulmuştur. Müdürlüğün kurulmasını gerektiren nedenler T.B.M.M görüşmelerinde

ayrıntılı olarak açıklanmıştır. “Türkiye Cumhuriyeti‟nin başkenti Ankara şehrinin

Cumhuriyet‟in şerefi ve gayesiyle uygun bir şekilde intizamı çok büyük ve milli bir

mesele olduğundan ve doğrudan doğruya bir devlet meselesi addedildiğinden bir

şehir belediyesine terk edilemeyeceği” vurgulanmıştır. (Sarıoğlu, 2001, s. 55)

Ankara İmar Müdürlüğü‟ne neden ihtiyaç duyulduğunu anlatan bu karar,

yöneticilerin Ankara‟nın imarını modern ve çağdaş Cumhuriyet‟in temsili mekânı

Page 102: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

96

olarak gördüğünü çok iyi anlatması adına ilginçtir. Kuşkusuz burada ifade edilen

“devlet meselesi”, Ankara‟yı Cumhuriyet‟in temellerini oluşturan modernleşme

ilkelerine uygun bir başkent haline getirebilmektir. Bunu gerçekleştirirken de teknik

kadrosu ve örgütlenmesi yetersiz, yerel bir belediye olan Şehremaneti‟nin yetersiz

kalacağı, merkezi hükümete bağlı bir kurumun kurulması gerekliliği vurgulanmıştır.

İmar Müdürlüğü‟nün yapısı incelendiğinde gerçekten de birçok ayrıcalıklarla

donatılmış olduğu görülmektedir.

İmar Müdürlüğü Şehremaneti‟ne değil merkezi hükümete, yani “Dahiliye

Vekaletine” bağlıdır. Müdürlük, imar planını ve beş yıllık programını hazırlayarak ya

da hazırlatarak Bakanlar Kuruluna onaylatacak, yıllık bütçelerle uygulayacaktır. Bu

müdürlük katma bütçeli bir idare olarak kurulacak, gelirlerini devlet bütçesinden

yapılan tahsislerden, satış ve kira gelirlerinden sağlayacaktır. Ayrıca istikraz yapmak

hakkına sahip olacak, “Muvazeneyi Umumiye ve İhale Kanunu”na bağlı olmaksızın

uygulamaya girebilecektir. Planın uygulanması için gerekli bütün maliye, evkaf,

hususi idare ve Şehremaneti‟ne ait alanlar Bakanlar Kurulu kararı ile Ankara İmar

Müdürlüğü‟ne devrolunabilecektir. İmar Müdürlüğü, lüzumu kadar yerli, yabancı

uzman ve personel kullanabilecektir. Temel karar organı Ankara İmar Müdürlüğü ve

Bakanlar Kurulu‟nun seçtiği 3-5 üyeden oluşan İmar İdare Heyeti‟dir. (Tekeli, 2011,

s. 278)

Yapısı kabaca özetlenen Ankara İmar Müdürlüğü çok ilginç bir planlama ve

uygulama kuruluşu olarak karşımıza çıkmaktadır. Uygulama için kendi fonu olan,

kendi karar organına dayanarak ve kendi koyduğu kurallara göre bunları kullanabilen

bir yapıdadır. Kanunun kabul edildiği yılın 1928 yılı olduğu göz önünde tutulursa

Ankara İmar Müdürlüğü‟ne tanınan olanağın önemi anlaşılır. (Tekeli, 2011, s. 279)

Ankara İmar Müdürlüğü‟nün kurulup çalışmalarını başlattığı dönemde Ankara imar

planının yabancı mimarlarca hazırlanma süreci de devam ediyordu. Üç yabancı

mimar da kendileri ile yapılan sözleşme gereği istenilen raporları Şehremaneti‟ne

sunmuşlardır.

Page 103: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

97

Kısaca üç yabancı mimarın Ankara‟ya ilişkin planlarını yorumlamak gerekirse,

Brix‟in yaklaşımında geleneksel dokuyu koruma, belki de geleneksel dokuya pek

dokunmama denilebilecek bir tutum göze çarpmaktadır. “Eski şehir kendine mahsus

bir şekil ile ticaret mahalli olarak istikbalde dahi muhafaza edilmelidir” diyen Brix‟in

raporundan yeni gelişmelerin Ulus çevresindeki boş alanlarda ve demiryolunun

güneyinde düşünülmekte olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki, eski Ankara‟nın nasıl

korunacağı pek belli değildir. Fransız mimar Jausseley‟in raporunda ise geleneksel

dokuda geniş kapsamlı bir yenileme önerilmektedir. Jausseley eski Ankara‟nın

imarını, yani baştan aşağı ıslah, ikmal ve yeniden inşa edilmesini yeni Ankara‟yı

kurma işinin bir parçası olarak görmekteydi. Bu yüzden geleneksel dokunun

yenilenmesi meselesinde ayrıntılı olarak durmaktaydı. Fransız mimara göre, eski

Ankara‟da birkaç arkeolojik eser dışında koruma ve onarıma değer pek bir şey yoktu.

(Sarıoğlu, 2001, s. 57-58). (Harita 16-17)

Page 104: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

98

Harita 16: Jausseley Planı (Günay, 2005, s. 76)

Page 105: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

99

Harita 17: Jausseley Planı (Günay, 2005, s. 77)

Alman mimar Hermann Jansen‟in plan raporu incelendiğinde, Jansen‟in kentin

planlanmasına ilişkin ilkeri ve hedefleri şöyle sıralanabilir:

1. Kentsel estetik plancının birincil endişesidir. Ankara Kale‟si bu estetiğin

kaynağı olan bir “şehir tacı”dır.

Page 106: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

100

2. Kentsel ekonomide Jansen‟e göre ağır basan, yol yapımında sağlanacak

tasarruflardır. Yolları kısa, düz, dar ve topoğrafyaya uygun geçirerek

ekonomi sağlanacaktır.

3. Kentsel sağlık, yeşil alan, spor alanları, çocuk bahçeleri, parklar ve boş

alanlarla sağlanacaktır. Sağlık için önerilen yönler, konut kat sayısının ve

yoğunluklarının düşük tutulması, konutların güneşe göre yönlendirilmesi gibi

yönlerdir. Sağlık konusunda pis su, yağmur suyu ve kanalizasyon sorunu da

çözülmelidir.

4. Şehir mekanlarının gruplaştırılması başlığı altında çeşitli arazi kullanımların

yer seçim nedenleri ve işlevleri açıklanmaktadır. Örneğin, konut alanları 18

bölgeye bölünmekte, her biri için ayrı bir imar düzeni öngörülmektedir.

Genelde Jansen Ankara için en çok 3 kat öngörmekte ve konutları bitişik ve

ayrık düzende tasarlamaktadır. Jansen‟in konutlarının ister blok ister tek yapı

olsun ön ve arka bahçeleri olacaktır. Bu sistemin en belirgin örnekleri de

geniş bahçe içindeki büyük villalarla, küçük parseller üzerindeki tek, ya da

dizi biçimindeki işçi evleridir.

5. Endüstri alanlarının seçiminde iki kriter rol oynamaktadır. Ulaşım kolaylığı

ve egemen rüzgarların yönü kentin batısındaki istasyon civarının bu

kullanıma ayrılmasını nedenlemiştir.

6. Arazi kullanım açıklamasının en cılız bilgisi ticaret alanları için verilmiştir.

Her şeyden önce, Jansen‟in yarışma açıklama notunda “ticaret merkezi” diye

bir kavran yoktur. Jansen şehir merkezini Ankara Kale‟si olarak görüp,

fiziksel-görsel bir merkezle yetinerek işlevsel bir kent merkezini adete

dışlamaktadır. Planda Yeni Şehir‟in ticari gereksinimi için yeni bir ticaret

alanı belirlenmemiştir. Eski kentin yeni çarşısı yeni kente de hizmet etmek

zorundadır.

7. Jansen ulaşım başlığı altında pek çok ilke öngörmüştür. Ankara‟nın zaten

kuzey-güney ve doğu-batı bağlantıları yarışmacılara tarihsel veri olarak

verilmiştir. Bunun dışında Löcher‟in açtığı ikinci derece yollar da mevcuttur.

Trafik çağını henüz yeterince benimsememiş olan plancının bir tek temel

kuralı vardır. Motorlu taşıt yollarının sayısını en aza indirgeyip üzerlerinde

süratli ve kesintisiz trafik akımını sağlamak, diğer yolları ikinci derece sayıp

Page 107: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

101

kısa, düz ve dar tutmak ve kent içi ulaşımda yaya yollarına büyük önem

vermektir. Jansen ulaşım ağındaki kısıtlamalarla hem trafiği denetlemek hem

de ekonomi sağlamak amacındadır. Ağaçlar arasında yeşil kuşaklar içinden

geçen yaya yolları ise, hem Ankara‟nın büyük ölçüde iç bağlantısını

sağlayacak hem de trafiğin görüntüsünü ve sinir bozuculuğunu

perdeleyecektir. Bu da kentsel sağlığın bir öğesidir.

8. Jansen‟in yarışma alanı 2000 ha olup, genel ortalama yoğunluk 150

kişi/ha‟dır. Bu bilgiden anlaşılır ki, Jansen projesini 271.000 kişi için

hazırlamıştır. Bu durum plan için verilen istekler listesinin 19. Maddesine de

uygundur. (Tankut, 1993, s. 81)

Üç plandan neden Jansen Planı‟nın seçildiği soruna gelince, Brix‟in aşırı tutucu

projesinin o gün için var olan imar kargaşasını 300.000 kişilik kentte de

özendireceğinden korkulmuştur. L. Jausseley‟in kararları ise Brix‟in tersine, Eski

Ankara‟yı ve Yeni Şehir‟deki başlamış olan yapılaşmayı yoksayan bir “tarla” projesi

olarak görülmüş ve bundan endişe duyulmuştur. Jausseley‟in “Ankara‟nın 1927

yılında, 74.000 kişilik nüfusuna rağmen bir köy görüntüsünde olduğu” saptaması ve

bu görüntüden kurtulmak için hem tarihi dokuyu hem son yılların kötü

yapılaşmasının silinmesi gerektiği savı, Cumhuriyet yönetimince yadsınmış ve proje

ütopik, Ankara koşullarına ters, pahalı ve uygulanamaz diye değerlendirilmiştir.

(Tankut, 1993, s. 78). Yani Jansen ne Jausseley gibi eski Ankara‟yı tümüyle

yenilemeyi, ne de Brix gibi geleneksel dokuya mümkün olduğu kadar az dokunmayı

önermekteydi. Daha çok bir denge peşindeydi. Bir yandan geleneksel dokuya mevcut

bağlantıları güçlendiriyor, öte yandan ortaya çıkan adalar içinde de mevcut yol ve

yapı düzenini korumaya özen gösteriyordu. (Sarıoğlu, 2001, s. 59)

Kuşkusuz Jansen Planı‟nın seçilmesinin nedeni, o dönem Cumhuriyet yöneticilerinin

kafalarındaki başkent imajına uygun düşmesi ve aynı zamanda dönemin ekonomi-

politik koşullarına uyarak uygulanabilir olmasında yatar. Bu durumun nedeni,

Jansen‟in kent için önerdiği işlevler okunduktan sonra daha iyi anlaşılacağından,

öncelikle planın kent için temel önerileri incelenecektir.

Page 108: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

102

Harita 18: Jansen‟in yarışma önerisi (Günay, 2005, s. 70)

Günay, Jansen‟in 1928 yılında yaptığı planı, bir nazım plan çalışması olarak

nitelendirir ve bu nazım plan içinde bazı bölümlerin uygulama planları yapıldığını

söyler. (Günay, 2005, s. 70)

“Nazım plan düzeyinde Kale‟yi çevreleyen bir kent biçimi önerildiği görülmektedir.

Kuzeybatıda işçi mahallesi, kuzeydoğuda ise daha uzun erim için konut gelişme

alanları ayrılmıştır. Jansen‟in 1928 tarihli yarışma önerisi basit bir şemaya

dayanmaktadır. Lörcher Planı‟nda olduğu gibi istasyon ile kent arasında bir ticari

Page 109: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

103

bölge önerilmiştir. Şimdiki Maltepe (İstasyon‟un güneybatısı) tümüyle sanayi bölgesi

olarak belirlenmiş, Lörcher Planı ile şekillenmeye başlayan Yeni Şehir‟den başka

Cebeci ve işçi mahallesi iki kentsel bölge olarak düzenlenmiştir. Kent, Kale‟yi

çevreleyen dairesel bir üst-biçim olarak geliştirilmek istenmekte, yeşil kuşaklarla

ayrılmış mahalle düşüncesinden yola çıkılmakta, yol sisteminde de eski ve Yeni

Şehir arasında tek omurgalı (Atatürk Bulvarı) bir ulaşım bağlantısı kurulmaktadır.

Diğer yollar ise merkezlerle ilgisi olmayan, dairesel biçimi destekleyen bir anlayışla

tasarlanmıştır. Kuzeyde, şimdiki Aydınlıkevler ve Siteler yöresi daha sonraki konut

gelişmelerine ayrılmış, Kavaklıdere ve Çankaya sırtları bahçeli evler ya da bağ evleri

olarak düşünülmüştür.” (Günay, 2005, s. 70-71-72)

Tekeli‟nin Jansen Planı‟nın seçimine ilişkin yorumunu Sarıoğlu Tekeli‟den şöyle

aktarmaktadır:

“Jansen Planı, seçeneklerin içinde dönemin siyasi ve ekonomik konjonktürüne en

uygun imar planıydı. Şehremaneti‟nin verdiği direktifler ve doneler doğrultusunda

hazırlanmış olan plan, hem Kale‟yi ve eski şehir kesimini merkez alarak

muhafazakar bir yaklaşımı, hem de Yeni Şehir kesimlerine doğru genişlemesi, sanayi

kesimine, işçi mahallesine, devlet mahallesine, modern bir metropolde olması

gereken sağlık koşullarına, eğlenme ve dinlenme ihtiyacına verdiği önem ile

dönemin siyasi çevrelerinin modernist eğilimine denk düşüyordu. Genç Cumhuriyet

idaresi mütevazi ve kendi ekonomik koşullarına en uygun projeyi seçmişti.”

(Sarıoğlu, 2001, s. 64). Tankut‟a ise Jansen‟in yarışmayı kazanması, imar planındaki

temel yaklaşımının “olabilirin sınırları içinde davranmak” olmasından kaynaklıdır.

(Tankut, 1984, s. 307)

İmar planı yarışmasını kazanan projenin açıklanmasından 1932 yılında Jansen‟in

kesin imar planını teslim ettiği tarihe kadarki süreç, yani 1929-1932 yılları

Ankara‟nın imarında ön uygulama dönemidir. Bu dönemdeki yapılaşma henüz

kesinleşmemiş 1/2000 ölçekli uygulama paftaları ve Jansen‟in yaptığı avan-projeye

göre yapılmaktadır. Fakat yapılaşma artan temposu ile aralıksız devam etmektedir ve

Page 110: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

104

devam etmek zorundadır. Bu nedenle Jansen‟in yarışma planı sonradan düzeltmesi

güç yanlışlıklara rağmen hemen devreye sokulacaktır. (Tankut, 1993, s. 91)

23.07.1932 yılı Jansen Planı‟nın onaylandığı tarihtir. (Harita 19-20). Bu tarihten

sonra plan yasal bir belge özelliği kazanacak ve belirsizliklerle dolu olan ön

uygulama döneminin aksine kendi içinde bir bütünlük sağlayarak uygulanacaktır.

Ankara imar planı 1933 yılında yedi sorun bölgesine ayrılarak yedi yıllık bir

programla ele alınıp planlaştırılacaktır. Aynı yedi sorun bölgesi için sonradan Jansen

1935 yılında ve 1939 yılını hedefleyen beş tane yıllık gelişme planı üretecek ve yıllık

uygulamada hedef, bütçe, program geleneğini başlatacaktır. Bu incelemeler, her ne

kadar pek çok plan dışı uygulamaya rastlansa da, 1932-39 yılları arasındaki dönemin

Ankara‟nın imarının en planlı yılları olduğunun göstergesidir. (Tankut, 1993, s. 127)

Harita 19: Jansen Nazım Planı (Günay, 2005, s. 72)

Page 111: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

105

Harita 20: Jansen İmar Planı (Günay, 2005, s. 73)

Jansen‟in 1932 tarihli kesinleşmiş İmar Planı incelendiğinde Eski Şehir‟e yönelik

plancının yaklaşımının değiştiği anlaşılır. Jansen, daha korumacı bir tavırla, tıpkı

Brix gibi Eski Ankara‟nın bir bütün olarak korunmasından söz etmekte; Yeni

Ankara‟nın geliştirilmesini en ön plana almaktadır. Bademli‟ye göre bunun nedeni,

1925‟te verilen “Yeni Ankara‟nın Eski Ankara‟dan kopuk olarak kurulması” ve

“geleneksel kent dokusunun bir kenara bırakılması” tutumlarının Jansen tarafından

ya kavrandığı ya da ister istemez kabullenildiği yönündedir. Jansen‟in bu yeni

tutumuna göre “eski şehre mümkün olduğu kadar el sürmemek” hatta “eski şehrin

üstüne bir cam levhası kapamak” gerekmektedir. Yeni Ankara ise eskisinden

bağımsız olarak şekillendirilmek ve sonra “eski kısma münasip bir şekilde dikkatle”

bağlanmak durumundadır. Jansen‟in geleneksel dokuya yönelik tutumunun

değişmesinin nedeni, plancının Yeni Şehir‟in, Eski Şehir yanında kurulmasının

Page 112: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

106

spekülatif baskıları ortaya çıkaracağı böylece Eski Şehir‟in korunamayacağı

düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Yani Jansen‟e göre Eski Ankara‟nın

korunmasının en doğru yolu, Yeni Ankara‟nın eskisinden oldukça uzakta

kurulmasıdır. (Bademli, 85, s. 14)

Plancının geleneksel dokuya bakışının değişmesi, spekülatif baskılar dolayısıyla

dokunun korunamayacağı kaygısını taşımasından kaynaklanıyor olsa da bunun

nedenini, dönemin yöneticilerinin eski Ankara ve Yeni Şehir‟e dair yaklaşımlarından

ayrı düşünmek doğru olmayacaktır. Cumhuriyet‟in kadroları kentin gelişmesinin

demiryolunun güneyine, yani Yeni Şehir‟e doğru olacağını daha Lörcher Planı ve

büyük kamulaştırma ile belirlemişlerdi ve Jansen Planı‟na kadar Yeni Şehir‟de pek

çok uygulama yapılmış özellikle de ön uygulama dönemi olarak bilinen 1929-32

yılları arasında Yeni Şehir‟de yeni imar parselleri üretilmiştir. Yönetimin 1929

ekonomik krizinin etkisiyle zaten yetersiz durumda olan finansal kaynaklarını, Eski

Ankara‟nın imar için değil, Yeni Şehir‟in yapılaşması için kullanmak istemesi

ihtimallerden biridir. Çünkü Yeni Şehir bölgesi, Eski Şehir‟den bağımsız olarak

Ankara‟da oluşturulmaya çalışılan modern ve çağdaş başkent tahayyüllerinin

gerçekleştiği mekândır. Jansen Plan‟ında, 1928 yarışma planından farklı olarak,

kalenin kent makroformunun kenarında bırakılarak kentin daha çok güneye

geliştirilmesi ve Çankaya vurgusunun artması bu durumun bir göstergesi olabilir.

Jansen Planı kesinleşip yasal bir belge haline geldikten sonra hızla uygulanmaya

başlanacak, açılan geniş bulvar ve caddeleri, modern mimarlık anlayışı, kamusal

alanları, eğlenme ve dinlenme mekânları ile Ankara kısa zamanda Cumhuriyet‟in

çağdaşlaşma ve modernleşme ideallerine uygun olarak modern bir başkent

görünümünü alacaktır. Modern bir anlayışa göre inşa edilen bu mekânlar, salt

işlevsel ve biçimsel olarak modern bir kent imgesi yaratmamakta, aynı zamanda yeni

bir ulusal kimlik yaratılmasına hizmet etmektedir. Cantek Ankara‟nın Cumhuriyet

”eliti”nin inşasın da Ankara‟nın bir okul olduğunu söyler. (Cantek, 2003, s. 119)

Bu dönemde Ankara‟yı modern bir kent olarak nitelendirmemizi sağlayacak iki

önemli araç, Jansen plan kararlarının hızla uygulanması ve modern tarzda inşa edilen

Page 113: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

107

kamu yapılarıdır. Jansen Planı‟nın uygulanması sonrasında kentin en “modern”

bölgesi sayılabilecek Atatürk Bulvarı aksı, imar planındaki kuzey-güney ve doğu-

batı temelli omurga sisteminden, kuzey-güney doğrultusundaki omurgayı

oluşturmaktadır. Bulvar; geniş ve ağaçlı kaldırımları, Batı‟daki modern kentleri

yansıtacak şekilde modern tarzla inşa edilen kamu kurumları, yüksek katlı

apartmanları ve meydanları ile kentin en önemli prestij aksı haline gelecek ve kentin

modern bir imge oluşturması açısından önemli bir işlev görecektir. (Fotoğraf 26-27)

Yakup Kadri‟nin Ankara romanındaki Atatürk Bulvarı tasviri, roman kahramanı

aracılığıyla bu tarz mekânsal unsurların modernliğin simgesi olarak görüldüğünü

anlatmak açısından önemlidir.

“Selma Hanım, bazı neşesiz dakikalarında, kendini sokak kalabalığının arasına

atınca, âdeta, yazın sıcaktan bunalmış bir kimsenin, denize atıldığı zamanki

ferahlığını duyuyordu ve şimdi, Ankara‟da kalabalık sokakların sayısı çoğalmıştı.

Gerçi, Jansen plânına göre açılmış olan ana cadde, henüz herhangi bir Avrupa

metropolündeki bulvar veya avenuelar gibi işlek ve canlı görünmekten uzaktı. Fakat

bu ana caddeye doğru inen sokaklarda eski tenhalıktan eser kalmamıştı. Çünkü eski

şehrin bir salyangoz izine benzeyen dolaşık, çapraşık sokaklarında dağılıp kaybolan

halk, şimdi, belli başlı birkaç muntazam mahallede toplanmış bulunuyordu. Sonra

Kaleiçi‟nde ve eski hanların ücra ve karanlık kovuklarında sinmiş yerli esnaflar,

tüccarlar, zanaat sahipleri bir taraftan bu kovuklar yıkıldığı, diğer taraftan piyasada,

artık bu gibi perakende işlere imkan kalmadığı için, toplu bir tarzda, bu yeni ve

merkezi mahallelere gelip birtakım modern binalara, dükkân ve mağazalara

yerleşmişlerdi.” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 139).

Page 114: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

108

Fotoğraf 26: 1932-33 yıllarında Atatürk Bulvarı'nın devamında Bankalar Caddesi (İstanbul

Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 222)

Fotoğraf 27:Atatürk Mahallesi'nden Vekaletler Mahallesi'ne doğru (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü,

2009, s. 236)

Page 115: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

109

Ankara‟nın modern bir kent olarak inşa edilmesi için gereksinim duyulan en önemli

iki aracın kent planlaması ve mimarlık olduğu Cumhuriyet yöneticileri tarafından

anlaşılmış, bu durum sonucu Jansen Planı yaptırılmış ve uygulamaya konulmuştur.

Planın uygulanması sürecinde ise, kentin modern ve çağdaş bir görünüme kavuşması

amacıyla mimarlık, modern yaşam alanlarının ve kamu yapılarının oluşturulması için

en önemli araç olarak kullanılmıştır. Kılınç mimarinin, modern ulus devleti yaratma

görevini nasıl üstlendiğini açıklayarak bu durumu oldukça iyi ifade etmiştir.

“Diyebiliriz ki mimarlık, sağlıklı bir toplum, sağlıklı kentler ve bireylerden oluşacak

bir modern ulus devleti yaratma düsturunun en belirgin göstergelerinden birisi haline

gelmiş hatta modernleşme ve sağlıklaşma misyonunun en iddialı taşıyıcısı olarak,

Cumhuriyet‟in ilk yıllarında politikayla, bu anlamda, doğrudan bir içerisinde var

olmuştur.” (Kılınç, 2002, s. 130)

Kenti ve toplumu modernleştirme görevini üstlenen mimarlığın, Cumhuriyet‟in

ideolojisine ters düşen ve Osmanlı‟nın tarihsel öğelerini barındıran 1920‟lerin milli

üslubuyla gerçekleştirilemeyeceği, mimaride de modernleşme yoluna gidilmesi

gerektiği anlayışı benimsenmiştir. Milli mimarlık üslubunun temsilcisi olan Mimar

Kemalettin‟in Ankara‟da yaptığı binalara bu dönemde getirilen eleştiriler sonucu

mimarın üzüntüsünü belirttiği açıklama, dönemin mimarlık anlayışının bir dönem

önceki üsluba bakışını anlamak adına önemlidir.

“Otuz sene hayatımı mimari eserlerinde Türke has zevkin yaşamasına hasrettim, otuz

sene her medeni şehrin olduğu gibi Türk şehirlerinin de milletimize has bir zevk

taşıması için uğraştım. Şimdi bu üsluba türbe, cami mimarisi diyorlar, hakir

görüyorlar.” (aktaran Sarıoğlu, 2001, s. 114)

Yani 1920‟lerin ortalarından itibaren sentezci, süslemeci ve kentsel bağlamdan

yoksun yapılar popülerliğini yitirmiş, Cumhuriyet yönetimi de kendi ideolojisini

görselleştirecek bir yenilik arayışı içine girmiştir. Bu dönemde benimsenen mimarlık

anlayışı, 1927 yılından itibaren yurtdışından kente gelen mimarların etkisiyle de

belirlenmiş, “”uluslararası üslup” veya “kübik mimari” dir. Uluslaarası üslup da

denilen modern mimarlığın belirgin karakteristik özellikleri, “düz çatı, teras, sebest

Page 116: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

110

planlama kübik kütle anlayışı, simetriden kaçış, geniş cam yüzeyler ve özellikle

yatay şerit pencereler”, “ süslemeden arınmış yalınlık” ve “biçim-işlev birliği”

oluşturmaktadır. (Kılınç, 2002, s. 131).

Bu dönemde uluslararası üslupla inşa edilen kamu yapılarının çoğu 1927 sonrası

kente gelen yabancı mimarlar tarafından yapılmıştır. Nitekim Jansen Planı‟nda

“Devlet Mahallesi” olarak belirlenen Bakanlıklar bölgesi, 1928 yılında yabancı

mimarlardan olan Mimar Clemens Holzmeister tarafından uluslararası üslupla inşa

edilecektir. (Fotoğraf 28-29) Başkentin Devlet Mahallesi‟nde uzun bir aks üzerine

yerleştirilen İç İşleri (1932-34), Bayındırlık (1933-34), Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı

(1934-35) ile Yargıtay Binası Holzmeister tarafından inşa edilmiş yapılar olarak,

uzun blokların oluşturduğu kütlelerin yalın geometrisiyle o yılların modern

mimarlığına örnektirler. (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 276-277). Yabancı bir devlet

adamının deyimiyle “büyüklük duygusu ile çizilmiş resmi daireler” olarak

nitelendirilen bu yapıların amacı, Türkiye Cumhuriyet rejimini simgeleyecek bir

anlatıma sahip olmasıydı.

Fotoğraf 28: Jansen'in Ankara Hükümet Kartyesi (Cengizkan, 2004, s. 116)

Page 117: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

111

Fotoğraf 29: Merasim alanı (İç İşleri Bakanlığı arkası), (Cengizkan, 2004, s. 283)

Fotoğraf 30: Devlet Mahallesi'nin görünümü, 1950 (Günay, 2005, s. 116)

Page 118: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

112

Fotoğraf 31: Sağlık Bakanlığı Binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 284)

Fotoğraf 32: Yargıtay, batı cephesi, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 284)

Page 119: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

113

Fotoğraf 33: Adalet Bakanlığı binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 285)

Fotoğraf 34: Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 285)

Page 120: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

114

Fotoğraf 35: TBMM binası için C. Holzmeister'in yarışmaya sunduğu tasarım, (Aslanoğlu İ. , 1984, s.

286)

Page 121: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

115

Harita 21: Ankara'da kamu yapıları ve Vekaletler Mahallesi 1923-40 (Ankara 1985‟ten 2015‟e

kitabından elde edilen görsel kullanılarak (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu,

1987, s. 35) bitirme ödevi kapsamında hazırlanmıştır.)

Page 122: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

116

Türkiye Cumhuriyeti‟ni simgeleyecek en önemli yapı Türkiye Büyük Millet

Meclisi‟dir ve II. Meclis milli üsluba göre yapılmıştır. Devletin modern bir ulus

devleti olma durumunu simgeleyecek bu yapının ulusal mimarlık anlayışının

unsurlarını barındırması, modern devlet imgesine ters olarak görülmüş; 1938 yılında

yeni TBMM binası “uluslararası mimarlık” anlayışının temsilcilerinden

Holzmeister‟e yaptırılmıştır.

“1938‟de düzenlenen yarışmada Holzmeister‟in tasarımı, on dört proje arasından

seçilmişti. Tasarımında, arazinin en yüksek noktası üzerinde büyük toplantı

salonlarını içeren, mermer merdivenli ve yüksek sütunlu görkemli girişi ile ana kütle

birbirine pararlel iki sıra halinde yanlara uzanan kanalar ve bunları birleştiren

köprüler yer almaktadır. Yüksekçe konumu, anıtsal ölçeği ve girişi, seçilen

malzemelerin zenginliğinin yarattığı etki yönünden yapıda mimar, “devlet otoritesini

simgeleştirmek” olan tasarım amacına varmıştır denilebilir.” (Aslanoğlu İ. , 1984, s.

278).

Bu dönemde uluslararası mimarlık anlayışıyla inşa edilen kamu yapıları,

Aslanoğlu‟nun dediği gibi devletin otoritesi simgeleştirmiş, bununla birlikte üslubun

modernleşmeci bir anlayışta olması, modern ulus devlet anlamını pekiştirmiştir. Zeki

Sayar 1938 yılında “..Resmi binaların milli ve resmi bir mimarisi olmalıdır. Bir

karakol, bir maliye şubesi, bir adliye binası temsil ettiği otoriteyi ifade edecek bir

mimaride olmalıdır” derken kuşkusuz bu durumu ifade etmektedir.

Bu dönemdeki kamu alanında yapılan inşa faaliyetleri ile birlikte Ankara‟nın

başkentliğinden dolayı ihtiyaç duyduğu birçok kamu kurumuna kavuştuğu

söylenebilir. Sarıoğlu‟nun çalışmasından elde edilen verilere göre, 1927 yılından

1940‟ların başlarına kadar Ankara‟da inşa edilen kamu yapılarının sayısı 34‟tür. Bu

rakam 1923-27 yılları arasında inşa edilen 11 tane kamu yapısının yaklaşık üç

katıdır. (Sarıoğlu, 2001, s. 108)

Kamu yapılarındaki mimaride görülen bu modernleşme, sivil mimaride de kendini

göstermiş dönemin konut yapıları kübik mimari anlayışına uygun olarak inşa

edilmiştir. “Kübik Mimari”, düz çatı, betonarme iskelet sistem, geniş cam yüzeyler,

Page 123: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

117

yuvarlanmış yapı köşeleri ve girişler, yatay silmeler, simetrik olmayan

düzenlemelerle kendini göstermektedir. (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde

Ankara'da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 262)

Mimarideki üslup anlayışı dışında, bu dönemde apartman yaşantısı modernleşmenin

bir sembolü olarak görülmüş ve başkentte apartmanlar birbiri ardına yükselmiştir.

1931‟de Ziya Mimar Dergisi‟nde apartman yaşantısının 20. yy‟ın sembolü olduğu

yazıyor, hatta mimarların dairelerin iç düzenlemelerini de yapmaları gerektiği

belirtiliyordu. (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Konutların

Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 261). Cantek mimarlık üslubunda görülen bu

modernleşmenin iç mekanda da yaşandığını ifade etmektedir:

“Bu modern yapıların dışı gibi içi de, çağdaş dünyadaki gelişmelere koşut olarak

tasarlanmıştır. Otuzların Bauhaus endüstriyel tasarımlarını örnek alan eşyalar ev

dekorasyonunun çağdaşlık göstergeleridir; nikel profilli lake masa, dolap ve büfeler,

tüp borulu maroken koltuklar, üstü cam, metal boru ayaklı masalar,…” Bu durum

çalışmada incelenen, oluşturulan mekânlarla yeni bir yaşam biçimi ve bu doğrultuda

bir modern başkentli yaratılması durumunu doğrulamaktadır.

Bunun yanında apartmanda oturmanın bir prestij ve modern yaşantısının simgesi

olarak görülmesi durumu Cantek‟in çalışmasında, o dönemde yaşayan bir

milletvekili çocuğu olan Öymen‟e referansla anlatılmaktadır:

“Öymen apartmana taşınmanın, o zamanın anlayışına göre “sınıf atlamak” anlamına

geldiğini söyler. Apartman hayatına geçiş, Öymen‟in kategorizasyonu

doğrultusunda, “sınıf atlama”nın yanında, “sınıf değiştirme”yi gündeme getirmiştir.

Çünkü apartman hayatını deneyimlemek için sadece alım gücünün artması

yetmemektedir. Yaşam tarzını değiştirmeye niyet etmek de gerekmektedir.”

Page 124: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

118

Fotoğraf 36: Karadeniz Apartmanı, Yeni Şehir, 1938 (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 85)

Fotoğraf 37: 1930'lar dönemi apartmanlarından örnekler (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde

Ankara'da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 268)

Bu dönemin, 1930‟lu yılların sonunda Ankara modern anlayışa göre inşa edilen

kamu yapıları ve yeni yaşam biçimine göre düzenlenmiş konutları, geniş bulvar ve

caddeleri, yeşil alanları ile Cumhuriyet yöneticilerinin istedikleri şekilde modern bir

kent görünümüne kavuşmuştur. Kuşkusuz bu gerçekleşirken de en önemli araç olarak

imar planı ve mimarlık işlev görmüştür.

Page 125: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

119

1923-27 ve 1927-1940‟ların sonuna kadar incelenen bu bölümde, kent planlamasının

kentin modern bir görünüm kazanmasını gerçekleştiren araç olarak, bir katalizör

görevi yaptığı görülmektedir. Çünkü 1927 Jansen Planı‟ndan önce tek tek inşa edilen

kamu yapıları ve özel yapılar bir planlama disiplini içinde gerçekleşmediğinden bir

kentsel imaj yaratmaktan uzak olmuştur. Fakat Jansen Planı‟ndan sonra gerek sokak

ve caddeleri, meydanları yani kamusal alanlarıyla; gerekse de mimari üslubuyla

Ankara modern bir görünüm kazanmış ve Cumhuriyet‟in ilk yıllarındaki taşra

kasabası görünümünden kurtularak Cumhuriyet‟in kente yüklediği anlamı

gerçekleştirerek “modern bir başkent” görünümünü almıştır.

Cumhuriyet‟in modernleşme projesinin salt mekanların modern bir şekilde

tasarlanması olmadığı, bu mekanlarla yeni ve modern bir ulusal kimlik yaratılması

amaçlandığı, bu çalışma içerisinde sık sık dile getirilmiştir. Bu mekânsal

müdahalelerin sosyal yaşantıyı değiştirmeyi yetip yetmediği bir sonraki bölümde

incelenecektir.

3.4.2. Günlük Yaşam/ Toplumsal Yapıdaki Dönüşüm İle Başkent Ankara

“Başkent Ankara, Cumhuriyetin modernleşme projesinin uygulama alanıdır.

Modernleşme projesinin bir yanı doğrudan yeni yaşamsal öğretiler; diğer yanı ise

toplumda yaygınlaştırılmaya çalışılan bu yeni yaşamsal öğretiler için kurgulanan

yeni mekânlar ile ilişkilidir.” (Bayraktar, 2013, s. 6)

Bayraktar‟ın sözü ettiği modernleşme projesinin mekânsal olarak nasıl inşa edildiği

bir önceki bölümde ayrıntılarıyla incelenmiş, Cumhuriyet yöneticilerinin

modernleşme ideallerini gerçekleştirmek amacıyla imar planı ve mimariyle modern

normlara göre kenti nasıl inşa ettiği açıklanmaya çalışılmıştır. Fakat modernist

projenin amacı sadece Ankara kentinin modern bir kent görünümüne kavuşması

değildir. Yaratılan bu modern mekânlarda; konutlarda, meydanlarda, kamusal

alanlarda, rekreasyon alanlarında yeni bir yaşam biçimi oluşturularak ulusal bir

kimlik yani modern bir başkentli kimliği inşa edilmeye çalışılmıştır. Tanyeli, asıl

modernleşmenin geleneksel kentsel yaşam ritminin yerine, başka bir yaşam ritminin

Page 126: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

120

gerçekleşmesiyle olacağını söyler ve Ankara‟nın başına gelen de, “kentsel yaşam

ritmindeki” hızlı değişimden başkası değildir. (aktaran Kılınç, 2002, s. 122)

Tanyeli‟nin bahsettiği, geleneksel kentsel yaşam ritminin yerine yenisinin geçmesi

durumu, Ankara‟nın geleneksel dokusunu oluşturan eski kentte uzunca bir süre

gerçekleşememiştir. Bunun asıl nedeni çağdaşlaşmanın yukarıdan gelmesidir; fakat

yönetici kadroların başkentin mekansal olarak eski Ankara‟dan farklı bir “Yeni

Şehir” bölgesinde inşa edilmesine karar vermeleri de bu yeni yaşam biçiminin

oluşmasını geciktirmiştir. Ankara‟nın modern bir kent olarak inşa edilmesi, eski

kentten farklı bir bölgede gerçekleştiğinden eski ve yeni kent arasındaki mekânsal

uzaklık, toplumun yaşam biçimlerinde de tahayyül etmiştir.

Cantek eski kent ile Yeni Şehir arasındaki bu “uzaklığı” şöyle açıklamaktadır:

“Eski kent ile Yeni Şehir‟i bağlayan bir noktada olan Sıhhiye‟deki demiryolu

köprüsü, eski kent ile Yeni Şehir arasında adeta bir sınır çizgisi oluşturacaktır. Yeni

Şehir‟de kalan tarafı görüntü ve gürültü kirliliğinden korunmaya çalışılacaktır.

Doğan Aksan, çocukluğunda sokak satıcılarının bu köprüden öteye geçirilmediklerini

anımsamaktadır. Köylülüğü taşıyan kıyafetler taşıyan yayaların Yeni Şehir tarafına,

özellikle Bulvar‟ın Kızılay-Çankaya arasında bulunan kesimine giriş çıkışları,

tahrirat memurlarınca önlenmektedir. Hakimiye Milliye‟de sık sık, büyükbaş

hayvanların bu kesimde dolaştırılmaması yolunda uyarılar yayımlanmaktadır.”

Eski Ankara fiziki olarak geleneksel, dar sokaklara sahip bir yapılanma içindedir ve

doğal olarak hayvanlar da eski Ankaralılar için bu yaşam biçiminin bir parçası olarak

ulaşım gibi bazı işlevlere yönelik kullanılabilmektedir. Oysa Yeni Şehir modern

formlara göre geniş, büyük caddeler şeklinde ve araçlara göre düzenlenmektedir ve

bu formlara göre düzenlenmiş bir “şehir”de büyükbaş hayvana rastlamak şaşkınlık

yaratmaktadır. Yani biri için günlük yaşamın bir parçası olan doğal durum, diğer

bölge için şaşkınlık uyandıracak şekilde gariptir. 1932-33 arasında şehirde bulunan

Paul Genzition, anılarında bu durumdan söz etmiştir.

Page 127: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

121

“.. modern banka binaları ve mükemmel resmi dairelerin omuz omuza verdiği

meydanda, bugün bile yere çökmüş deve kervanlarına rastlamak mümkündür.”

(aktaran Cantek, 2003, s. 111)

Fotoğraf 38: 1920'li yılların sonunda Ankara'da deve önemli bir ulaşım aracıdır (İstanbul

Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 291)

Anlatılan düşünceyi desteklemesi açısından bu fotoğraf önemli bir yer tutmaktadır.

Fotoğraf incelenirse ilk olarak deve üstündeki kişilerin iyi giyimli, görüntülerinden

Ankaralı olmadıkları anlaşılan yani Yeni Şehir‟e mensup kişiler olduğu

anlaşılmaktadır. Devenin önünde duran kişiler ise eski Ankaralılardır. Cantek‟in

“yabanlar ve yerliler olarak tanımladığı bu durumun mekânsal olana yansıması ise,

toz toprak içindeki sokaklarda konumlanmış olan birkaç katlı geleneksel evler ile

hemen arkasındaki çok katlı “modern” apartmanlarda kendini göstermektedir. İşte

eski Ankara ile Yeni Şehir arasındaki uzaklık mekânsal olarak uzak, ama sembolik

olarak çok daha uzaktır.

Bir taraftan Yeni Şehir bölgesi Ankara‟nın modern ve çağdaş yüzü olarak inşa

edilirken, bir taraftan da eski kent kendi haline bırakılmış ve hatta Yeni Şehir ile olan

Page 128: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

122

bağlantıları hem mekânsal olarak hem de anlamsal olarak koparılmaya çalışılmıştır.

Çünkü Cantek‟in dediği kurucu seçkinlerin modernist dünya görüşlerine göre eski

olan “geri” dir, yetersizdir ve yok edilmelidir; yeni olan ise doğası gereği “ileri”dir

ve eskinin yerini almalıdır. (Cantek, 2003, s. 106). Cantek‟in çalışmasında o

dönemde yapılan kişilerden elde edilen bilgilere göre, görüşmeciler Sıhhiye‟deki

demiryolu köprüsünden Çankaya‟ya uzanan yeni yerleşime dahil olamadıklarını

söylemişlerdir.

“Ankara‟nın yerlisi olan bu kişilerden N.K Hanım “Ankara‟ya gitmek” veya “şehre

inmek” olarak adlandırdığı Yeni Şehir ziyaretlerinin uzun yıllar tedirgin edici bir

deneyim olarak yaşandığını anlatır. Bu iki adlandırma, NK Hanım‟ın yaşadığı

mekânla, Ankara‟nın yeni gelişen, modern semti arasındaki uzaklığı işaretlemektedir.

Ankara artık yeni bir yerleşimin adıdır ve Keçiören, adeta bu yerleşimin sınırları

dışında kalmıştır. Eski yerleşimdeki Mukaddem Mahallesi‟nde oturan H.T Bey‟in

ailesi Yeni Şehir‟i odalarından birinin penceresinden seyretmektedirler. Onlar için

Yeni Şehir, salon duvarına asılı bir peyzaj gibidir. Modern binalar, bulvar, ağaçlı yol

göz okşamakta ulaşılmaz görünmektedir. Bu manzaranın bir parçası olmak henüz

mümkün değildir.” (Cantek, 2003, s. 112)

Cantek‟in çalışmasından da anlaşıldığı gibi eski Ankara‟lılar “hazır hale gelebilene

kadar” Ankara‟nın modern yüzü olarak gördükleri bu yeni bölgeye sadece uzaktan

bakabilmişlerdir. Eski Ankara‟da yaşayan kişilerin kendilerinin kentin modern bir

şekilde inşa edilen bu bölgesine hissettikleri sembolik uzaklık, Yeni Şehir

ziyaretlerini “şehre inmek” olarak adlandırmalarından oldukça net okunabilir. Çünkü

“şehir” olarak nitelendirilen yer geniş bulvarları, alışveriş alanları, parkları,

meydanları ile inşa edilen “modern” Ankara‟dır. Eski Ankara ile Yeni Şehir

arasındaki bu sembolik uzaklık Yakup Kadri‟nin Ankara romanında çokça yer bulur.

“…Bir şehir içindeki, hatta bir şehrin iki yakın mahallesi arasındaki bu kesin hayat

farkını kendi nefsinde iyice hissetmek için, Neşet Sabit, bu mescide girip mevlût

ayinine iştirak etmek istedi. Selma Hanımın evindeki viskili, danslı çay ziyaretini bu

şerbetli mevlûttan, ancak, iki üç kilometrelik bir mesafe ayırıyordu. Genç adam,

Page 129: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

123

yarım saat evvel Avrupa‟nın tâ ucunda idi. Şimdi, tam Asya‟nın, bir Ortaçağ

Asya‟sının göbeğindedir. „Bu kadar ivicaçlı bir cemiyet içinde doğru yolu nasıl

bulmalı? Bu Mevlûda gidenler mi haklıdır, o salonda dans edenler mi?‟ Doğrusu,

Neşet Sâbit, kendisini ne onlardan, ne bunlardan sayıyordu… “(Karaosmanoğlu,

1972, s.134).

Yakup Kadri‟nin roman kahramanı aracılığıyla sorguladığı “peki kim haklı” sorusu,

herhalde bu durumda sorulabilecek sorulardan biridir. Eski Ankara‟lılar Osmanlı

yaşam kalıplarına göre, geleneksel bir yaşam alanı içinde varlıklarını sürdürürken,

Ankara yeni kurulan modern devletin başkenti olarak ilan edilmiş ve en önemlisi

kentin modern ve çağdaş Cumhuriyet rejimini sembolleştirmek görevini üstlenmesi

ile modernist bir yenilemeye gidilmiştir. Bu amaç doğrultusunda Ankara‟nın modern

kalıplara göre inşa edilmesi gerekliliği anlaşılabilir bir gerekçedir çünkü kent artık

bir ülkenin başkentidir ve bir başkentin sahip olması gereken işlevlere sahip

olmalıdır. Bu noktada asıl sorun, modernistçi bir bakışla eski Ankara‟nın “inkar

edilerek” ve bir anlamda kaderine terk edilerek “modern başkent Ankara”nın başka

bir alanda kurulmasıdır. Çünkü bu mekânsal uzaklık, eski ile yeni arasındaki yaşam

biçiminin kopmasına neden olmuştur. Bölgenin eski Ankaralılar ile etkileşim

yaratacak bir şekilde inşa edilmesi, belki de sözü edilen bu süreçlerin yaşanmamasını

veya modern yaşam şeklinin daha çabuk benimsenmesini sağlayabilecekti.

Nalbantoğlu‟nun dediği gibi, bu yeni yaşam şekli eski Ankara sakinlerinin çoğuna

yabancı gelse de siyasi kadrolar Batı‟nın sivil toplumuna özgü yaşam kalıplarını

İstanbul‟dan taşımışlar ve yeni örnekleri “kendi içlerinde” denemişlerdir.

(Nalbantoğlu Ü. , 1984)

Batılı yaşam kalıplarının belirgin olarak görüldüğü mekânlardan önemli bir tanesi

eğlence mekânlarıdır. Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan, Batı tarzı eğlence

olanaklarının deneyimlendiği mekânlar, modernleşme ve Batılılaşma sürecinin

merhaleleri olan adab-ı muaşeret, giyim kuşam tarzı, müzik ve dans zevki, karşı

cinsle ilişkiler yeni yeme içme alışkanlıklarının denendiği mekânlar olacaktır.

Devletin sosyal hayata doğrudan müdahalesi, bu tür mekânların çoğunun devlet

Page 130: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

124

desteğiyle faaliyete geçmesiyle somutlaşır. (Cantek, 2003, s. 261). Bu durum

yönetici kadroların modern ve Batılı anlamda mekânlar oluşturarak aslında yeni bir

yaşam biçimi yaratmaya çalışmasının birebir göstergesidir. Yani halkın bu

mekanlarla ilişki kurarak modern bir kimlik kazanması amaçlanmaktadır. Cantek‟in

deyimiyle “Türkiye Cumhuriyeti‟nin çağdaş bireyi, aynı zamanda ideal bir vatandaş

olarak, boş zamanlarında dahi vatandaşlık görevlerine uygun davranması beklenen

bireydir.” (Cantek, 2003, s. 261)

Batılı tarzda üretilmeye çalışılan bu yaşam biçiminin en çok görünür olduğu mekân

kuşkusuz Ankara Palas‟tır. Otel olan Ankara Palas, sadece bir otel gibi değil, aynı

zamanda balolar ve başka davetlerin tertip edildiği, toplantılar ve gösterilerin

yapıldığı bir turistik mekân gibi düşünülmelidir. Cumhuriyet baloları başta olmak

üzere düzenlenen birçok baloya ev sahipliği yapan Ankara Palas balolarla birlikte

anılır hale gelmiştir. Ankara Palas‟ta sık sık gerçekleştirilen Cumhuriyet‟in Batılı

yüzünü temsil ettiği balolara bu derece önem verilmesi, bu eğlence biçiminin

medeniyetin vücut bulduğu ortamlar olarak Batılı olma yoluna girildiğini

göstermenin en kestirme biçimi olmasıdır. (Cantek, 2003, s. 264)

Page 131: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

125

Fotoğraf 39: Ankara Palas Orkestrası (Bayraktar, 2013, s. 6)

Fotoğraf 40: Atatürk Ankara Palas'ta bir baloda (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 338)

Page 132: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

126

Ankara Palas‟la ilgili anlatımlara Yakup Kadri‟nin Ankara romanında sıkça rastlanır:

“Noel ve yılbaşları balolarına, Ankara‟da her seneden daha zevkli bir hazırlanış

vardı. Çünkü bu eğlenceler henüz açılmış olan Ankara Palas‟ın büyük hall ve

salonlarında yapılacaktı. Bunun bin kişiden fazla davetli alabileceği söyleniyordu.

Onun için birçok ailenin daha iki ay evvelinden İstanbul terzilerine taşındıkları

görülmeye başladı. Gerek Kaligurusi‟de, Gerek Fegara‟da en son Paris modelleri

Ankaralı hanımlar tarafından kapışılıyordu. Beyler, fraklarını ya daralmış ya eskimiş

bularak yeniden gece esvapları ısmarlıyorlardı.” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 109)

Ankara Palas‟ta düzenlenen balolar kısa zamanda seçkin cemiyet hayatının önemli

bir parçası haline gelmiş; fakat bu durum eski Ankaralılar tarafından pek

anlaşılamamıştır. Yine Yakup Kadri tarafından Ankara Palas‟ta verilen bir balo

sırasında eski Ankaralıların diyalogları ile bu durum oldukça iyi anlatılmıştır:

“…

-Ne var, bunu bilmeyecek be? İste, ben deyivereyim: İçeride tango var, dedi.

-Tango mu? Ne dedin, tango mu? He, he, he…

-Tango da kim oluyor ki?

Tıknaz adam, bunu bir türlü anlatamıyordu. Çünkü onun için tango kelimesinin ifade

ettiği mana gayet müphem olduğu kadar genişti. Bu belki bir ayinin, belki bir

yemeğin, belki de bir çalgının adı idi. Belki de bir insanın adı olabilirdi.

-Burada ne var ki? Ne idiler? diye sordu.

Hoca başını çevirmeksizin:

–Balo var balo dedi

Page 133: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

127

Bu kelime köylüye ne ifade etti? Bilinmez. Lakin yorganlı adam kendi kendine

söylenir gibi mırıldandı:

-Bu gecenin yarısında hep dolaşıp dururlar. Onlar da benim gibi garip mi nedir?

Yatacak yer mi ararlar?” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 111-112-113)

Yakup Kadri‟nin anlattığı gibi bu durum seçkin cemiyet için günlük yaşamın bir

parçası haline gelen ve bir yaşam şeklini temsil eden bir etkinlik iken eski

Ankaralılar tarafından anlaşılmayan bir faaliyetti. Bu durum eski kent ile yeni kent

arasındaki sembolik uzaklığa işaret etmesi açısından da iyi bir örnektir.

Başkentte seçkin topluluğun müdavimi olduğu, sosyal hayatın sac ayağını oluşturan

üç mekândan biri Ankara Palas‟sa, diğeri Karpiç ve Anadolu Kulübü‟dür.

Cumhuriyet‟in ilk yıllarında daha çok rağbet gören İstanbul Pastanesi‟ni de bunlara

ekleyebiliriz. (Cantek, 2003, s. 278)

Cantek‟in çalışması içinde görüşme yapılan kişilerden “N.S Hanım için Karpiç,

„birbirini tanıyan ve Karpiç‟in de onları tanıdığı‟bir cemaatin bulunduğu, caz müziği

eşliğinde dans ettiği, güzel yemekler yediği bir mekandır. N.S Hanım anlatısı

boyunca Karpiç‟ten bahsederken övücü sözler sarf etmiş ve Ankara‟nın o dönemdeki

sosyal hayatında, kendini tatmin eden tek yerin orası olduğunu söylemiştir.” (Cantek,

2003, s. 282)

Ankara Palas, Karpiç, İstanbul Pastanesi başta olmak üzere modern yaşam

biçimlerinin üretildiği bu mekânlara rağmen, sosyal yaşamda modernleşme

gerçekleştirilemiyordu. Bunun nedeni, bu tarz mekanların yalnızca kurucu seçkinlere

hitap etmesidir. Oysa gerçek bir sosyal dönüşüm için toplumun her kesimine hitap

eden ve gündelik hayatta da yer bulabilen mekânlar gerekiliyordu. Kuşkusuz bu

mekanlarda kentteki kamusal alanlardır. Uludağ‟ın deyimiyle, Cumhuriyet‟in

idealindeki çağdaş kent yaşamını ve modern Türk vatandaşını yaratmak için, tüm

halkın cinsiyet, statü ve etnik köken ayrımı olmaksızın bir arada yeni bir sosyal

deneyimi paylaşabilecekleri kamusal alanlara ihtiyaç vardı. (Uludağ, 1998, s. 68)

Page 134: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

128

Ankara‟da halkın tüm kesimlerinin var olabilmesi için oluşturulan Gençlik Parkı,

hem kentte önemli bir rekreasyon alanı olması; ama asıl, oluşturulan bu kamusal

alanla halkın günlük yaşam kalıplarının modernleşmesi açısından çok önemli bir

örnektir.

Uludağ Gençlik Parkı‟nın oluşması düşüncesinin arkasındaki nedeni şöyle ifade

etmektedir:

“Cumhuriyet Türkiyesi‟nde modern bir kent yaşamı ancak, yeni kentsel mekanlarda

geliştirilebilecek geleneksel olmayan, yeni sosyal normlarla olabilirdi. Bu bağlamda

farklı bir rekreasyon ortamı da yeni bir sosyal deneyim olacaktı. Bir kent parkı u

kamusal alanı gerçekleştirebilirdi. Geleneksel mesire olgusuna alternatif bir

rekreasyon öneriliyordu.” (Uludağ, 1998, s. 68)

Gençlik Parkı zaten Jansen‟in 1932 yılında kesinleşmiş imar planında önerdiği büyük

bir kent parkıydı ama belediyenin bütçesinin yetersiz kalması nedeniyle 1936 yılına

kadar uygulanamamıştır.

1936 yılında yapımına başlanacak Gençlik Parkı‟nın, yapılacağı haberleri halka

gazetelerin birinci sayfalarından duyurulmuştur. Gazetelerden birinde parkın sadece

bir eğlence sahası olmaktan hayli uzak olduğu, onun geniş manasıyla bir kültür parkı

olacağı dile getirilmiştir. (Uludağ, 1998, s. 73). Bu da oluşturulacak kamusal

alanlarla toplumun yaşam kalıplarının modernleşeceği görüşünün benimsendiğinin

göstergesidir.

Gençlik Parkı, özellikle ilk açıldığı yıllarda, her mevsim kullanılan önemli bir

rekreasyon alanı, buluşma yeri, aktivite merkezi haline geldi. Burada kadınlar ve

erkekler, çocuklar ve büyükler bir arada eğlenme ve dinlenme olanağı buluyor, aynı

rekreasyon ortamını ve aynı aktiviteleri paylaşıyorlardı. Yazın Gençlik Parkı plajı

açılıyor; yüzme, kürek çekme, yelken kullanma gibi su sporları yapılıyordu. Bu arada

Gençlik Parkı Gazinosu‟nda özellikle caz sevenler için müzikli eğlenceler

düzenleniyordu. Bugün için bile inanılmaz görünen bu manzara 1940‟ların Ankara‟sı

için, parkın misyonunu gerçekten büyük bir başarıyla gerçekleştirdiğinin bir

Page 135: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

129

kanıtıdır. Sonuç olarak parkın, topluma yeni bir sosyal bağlan, yeni alışkanlıklar,

yeni “rutin”ler kazandırdığı söylenebilir.” (Uludağ, 1998, s. 73-74)

Harita 22: Ankara Gençlik Parkı, Hermann Jansen, 1934 (Uludağ, 1998, s. 69)

Bu bölümün sonucunda Cumhuriyet‟in modernleşme projesinin inşa edilen modern

mekanlarla, Batılı anlamda yeni yaşam kalıplarını üreterek toplumsal dönüşümü

sağlaması amacının toplumun sadece belirli bir kesimine, üst düzey seçkinlere hitap

eden döneminde gerçekleşemediği görülmüştür. Çünkü zaten üst düzey seçkinler

denilen zümre, daha çok İstanbul‟dan gelen ve Batılı yaşam kalıplarına çok da uzak

olmayan bürokratlardan ve memurlardan oluşmaktaydı. Oysa eski Ankara halkı her

zaman bu yaşam kalıplarına uzak kalmış ve hatta Yakup Kadri‟nin romanında

tasvirini yaptığı gibi bu yaşam şeklini anlamlandıramamışlardır.

Oysa yaratılmaya çalışılan modern kimliğin toplumun her kesimini kapsayacak

şekilde tasarlanan kamusal mekanlarda gerçekleşebileceği anlaşıldıktan sonra

oluşturulmaya çalışılan, “toplumda modernleşme” ve “yaşam kalıplarının

modernleşmesi” idealleri gerçekleştirilebilmiştir. Bu da çalışma boyunca incelenen

mekan ve modernleşme meselesinin nasıl iç içe geçtiğinin bir ifadesidir.

Page 136: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

130

4. SONUÇ

Çalışmaya başlanırken incelemeye konu olan temel sorular başkentlik kararından

önce küçük bir taşra kasabası olan Ankara‟nın, başkent ilan edildikten sonra neyin

“temsili” olan inşa edildiği ve bu inşa sürecinin nasıl ve hangi araçlarla

gerçekleştirildiğidir.

Başkent Ankara Kurtuluş Savaşı‟nın ardından kurulan yeni ulus devletin “temsili”

olarak görülen bir kent olmuştur. Modernleşme ve çağdaşlaşma ilkelerine dayanan

Cumhuriyet rejimi, kendi varlığını sürekli ve görünür kılabilmek için her türlü

modern normun uygulanacağı mekânsal bir yer gereksinimi duymuş, bu mekan da

ülkenin başkenti seçilen Ankara olmuştur. Ankara, Cumhuriyet‟in ilk yıllarından

itibaren modern bir kent oluşturmak amacıyla mekânsal olarak inşa edilmiş ve

mekânın modern yaşam biçimlerini oluşturacak şekilde inşa edilmesiyle de yeni bir

ulusal kimlik yaratılmaya çalışılmıştır.

Sonuç bölümünde, her bölümün kısaca özetini yapmak yerine, çalışmanın

başlangıcında cevabı aranan sorulara ne şekilde cevap bulunduğu tartışılacaktır.

Bu çalışmanın iki ayağından biri, modernleşme projesinin iki amacından biri olan

Ankara‟nın “mekânsal olarak” modern bir görünüm kazanmasının hangi araçlarla

gerçekleştirilmeye çalışıldığını incelemek olmuştur. Yapılan çalışmalar ve

incelemeler sonucu Ankara‟nın, Cumhuriyet rejiminin simgesi olarak başkent ilan

edildikten sonra hızlı bir yapılaşma sürecine girdiği; bu yapılaşma sürecinin hem

kentin başkent olduktan sonra birden bire artan nüfusunun ihtiyaçlarının çözümüne

yönelik hem de kentin modern bir başkent görünümüne kavuşmasına yönelik

gerçekleştirildiği görülmüştür.

Mekânsal olarak yaratılmaya çalışılan bu modernleşmenin hangi araçlarla

gerçekleştirildiği sorusuna gelince, kentin modernleşme sürecinde kent planlaması ve

mimarlığın iki önemli araç olarak görev yaptığı görülmüştür. Fakat bu iki araçtan

kent planlamanın bir katalizör görevi yaparak, kenti bütüncül bir şekilde ele alması

yaklaşımından kaynaklı olarak modernleşme projesinin amaçlarından biri olan kentin

Page 137: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

131

Batılı anlamda bir başkent olması düşüncesinin gerçekleşmesini sağlayıp Ankara‟yı

modern ve çağdaş bir kent görünümüne modern mimari ile birlikte kavuşturduğu

görülmüştür. Bu saptamadan yola çıkarak kentin modern anlamda bir görünüm

kazanmasının 1932 yılında Jansen Planı‟nın kesinleştiği ve uygulanmaya başlandığı

dönemle birlikte gerçekleştiği sonucuna varılmıştır.

Çalışmanın ikinci ayağını yaratılan bu modern mekânlarla, modernleşme projesinin

iki amacından diğeri olan halkın yaşam kalıplarının değiştirilerek toplumun

modenleşmesinin nasıl gerçekleştirildiğini incelemek oluşturmuştur. Bu konuya

yönelik yapılan incelemeler sonucu, kentin toplumsal olarak modernleşmesi

istenirken kentteki modern normlara göre gerçekleştirilen mekânsal düzenlemelerin,

eski kentten bağımsız yepyeni bir alanda gerçekleşmesi ve toplumun tamamına hitap

etmemesi sebebiyle uzunca bir süre gerçekleştirilemediği görülmüştür. Bunun

sonucu olarak sadece modernleşmeci seçkinleri değil, toplumun tüm kesimlerini

kapsayacak mekânsal müdahalelere ihtiyaç duyulmasının anlaşılması ve bu

mekanların tasarlanması ile toplumdaki geleneksel yaşam kalıplarının değiştiği ve

Cumhuriyet yönetiminin amacı olan toplumsal modernleşmenin de gerçekleştiği

sonucuna varılmıştır.

Page 138: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

132

KAYNAKÇA

(derleyen)Sargın, G. A. (2002). Başkent Üzerine Mekan-Politik Tezler Ankara'nın

Kamusal Yüzleri. İstanbul: İletişim Yayınları.

(derleyen)Şenyapılı, T. (2005). 'Cumhuriyet'in Ankara'sı. Ankara: ODTÜ Yayıncılık.

75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık. (1998). İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.

Adam, M. (1985). Ankara'da Kentsel Yaşam. Mimarlık Dergisi, 28-30.

Ahıska, M. (2001). "Yapay Ankara Karşısında "Hakiki" İstanbul, İstanbul Üzerinden

Ankara. İstanbul, 51-55.

Akgün, S. (1984). Kurtuluş Savaşının Mekansal Stratejisi ve Ankara'nın Başkent

Seçilme Kararının İçeriği. E. Y.-Ü. Uğurel içinde, Tarih İçinde Ankara: Eylül

1981 Seminer Bildirileri (s. 224). Ankara: ODTÜ Yayını.

Altaban, Ö. (1987). Kent Formunu Etkileyen Faktörler: Kent Fiziki Coğrafyasından

Gelen Etkiler. O. Ş. Grubu içinde, ANKARA 1985'den 2015'e (s. 7-15).

Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü.

Altaban, Ö. (1987). Kentte Yapılaşmayı Belirleyen Süreçler: Kamu Yapıları Yer

Seçim Süreçleri. O. Ş. Grubu içinde, Ankara 1985'den 2015'e (s. 31-48).

Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü.

Altaban, Ö. (1998). Cumhuriyet'in Kent Planlama Politikaları ve Ankara Deneyimi.

75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık (s. 41-65). içinde İstanbul: Tarih Vakfı

Yayınları.

Page 139: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

133

Aslanoğlu, İ. (1984). 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Resmi Yapıların

Mimarisinin Değerlendirilmesi. Ü. N. Erdal Yavuz içinde, Tarih İçinde

Ankara: Eylül 1981 Seminer Bildirileri. Ankara: ODTÜ Yayını.

Aslanoğlu, N. İ. (2009). 1923-1938 Yılları Arası Ankara'da Mimarlık Gelişmeleri.

Ankara: Kara Kalpaklı Kent 1923-1938 (s. 65-93). içinde İstanbul: İstanbul

Araştırmaları Enstitüsü.

Atay, F. R. (2009). Çankaya. İstanbul: Pozitif Yayıncılık.

Bademli, R. R. (85). 1920-40 Döneminde Eski Ankara'nın Yazgısını Etkileyen

Tutumlar. Mimarlık Dergisi, 10-16.

Batuman, B. (2002). Mekan, Kimlik ve Sosyal Çatışma: Cumhuriyet'in Kamusal

Mekanı Olarak Kızılay Meydanı. G. A. Sargın içinde, Başkent Üzerine

Mekan Politik Tezler: Ankara'nın Kamusal Yüzleri (s. 41-76). İstanbul:

İletişim Yayınları.

Bayraktar, N. (2013). Başkent Ankara‟da Cumhuriyet Sonrası “Modern” Yaşam ve

Mekansal Kurgu. Kontrast(37), 6-9.

Bilgen, H. (1985). Ankara'da Günlük Yaşam:1928-38. Mimarlık Dergisi, 17-21.

Bilgen, H., & Özcan, G. B. (1989). İmar ve Şehir Planlama Mevzuatının Cumhuriyet

Dönemi Türk Mimarlığına ve Şehir Planlamasına Etkileri. Ankara: TBMM

Yayınları.

Cantek, L. Ş. (2003). "Yaban"lar ve Yerliler Başkent Olma Sürecinde Ankara.

İstanbul: İletişim Yayınları.

Cengizkan, A. (2004). Ankara'nın İlk Planı: 1924-25 Lörcher Planı. Ankara: Ankara

Enstitüsü Vakfı .

Page 140: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

134

Cengizkan, A. (2009). Ankara 1923-1938: Çağdaş Bir Ulus Devletin Modern ve

Planlı Başkenti. Ankara: Kara Kalpaklı Kent 1923-1938 (s. 17-63). içinde

İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü.

Erdal Yavuz, Ü. N. (1984). Tarih içinde Ankara : Eylül 1981 seminer bildirileri.

Ankara: ODTÜ Yayını.

Esin, T. (2012). Yunanca Kaynaklara Göre 1916 Ankara Yangını. Toplumsal Tarih

Dergisi, 22-34.

Geray, C. (2003). Cumhuriyet'in 80. Yıl Dönümünde Şehirciliğimiz ve Ankara.

Planlama(3), 5-13.

Grubu, ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma. (1987). Ankara 1985'den

2015'e. Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü.

Gümüşçü, O. (2003). Osmanlı‟dan Cumhuriyete Geçiş ve Cumhuriyetin İlk

Yıllarında Türkiye Halk Sağlığı. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 126-

146.

Günay, B. (2005). Ankara Çekirdek Alanının Oluşumu ve 1990 Nazım Planı

Hakkında Bir Değerlendirme . d. T. Şenyapılı içinde, Cumhuriyet'in

Ankara'sı (s. 61-118). Ankara: ODTÜ Yayıncılık.

http://time.com/photography/life/. (tarih yok). Mayıs 2015 tarihinde alındı

Hürriyet Bilgen, G. B. (1989). İmar ve Şehir Planlama Mevzuatının Cumhuriyet

Dönemi Türk Mimarlığına ve Şehir Planlamasına Etkileri. Ankara: TBMM

Yayınları.

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü. (2009). Ankara: Kara Kalpaklı Kent 1923-1938.

İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü.

Page 141: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

135

Kahraman, H. B. (2001). Bir Kentin İç Bunalımı: Ankara, bir şeyler... İstanbul, 63-

66.

Karaosmanoğlu, Y. K. (1972). Ankara. İstanbul: İletişim Yayınları.

Kılınç, K. (2002). Öncü Halk Sağlığı Projelerinin Kamusal Mekanı Olarak Sıhhiye.

d. G. Sargın içinde, Başkent Üzerine Mekan-Politik Tezler: Ankara'nın

Kamusal Yüzleri (s. 119-156). İstanbul: İletişim Yayınları.

Nalbantoğlu, G. (1984). 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Konutların Mimari

Değerlendirilmesi. E. Yavuz, & Ü. N. Uğurel içinde, Tarih İçinde Ankara:

Eylül 1981 Seminer Bildirileri (s. 257-273). Ankara: ODTÜ Yayını.

Nalbantoğlu, G. (1984). 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Konutların Mimari

Değerlendirilmesi. Ü. N. Erdal Yavuz içinde, Tarih İçinde Ankara: Eylül

1981 Seminer Bildirileri. Ankara: ODTÜ Yayını.

Nalbantoğlu, Ü. (1984). Cumhuriyet Dönemi Ankara'sında Yükselen Orta Sınıf

Üzerine. Ü. N. Erdal Yavuz içinde, Tarih İçinde Ankara: Eylül 1981 Seminer

Bildirileri. Ankara: ODTÜ Yayını.

ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu. (1987). Ankara 1985'den

2015'e. Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü.

Polat, M. (2009). Bir Sembol Olarak "İdeoloji"nin Mimarideki Kavramsal ve

Mekansal Etkileri Başkentlerin İmarı Üzerinden Bir Karşılaştırma Ankara

Örneği. İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri

Enstitüsü.

Sağdıç, O. (2013). Ankara Başkentimizdir Her Türlü Saygı ve Sevgiyi Hak Ediyor.

Kontrast , 52-54.

Sağdıç, O. (tarih yok). Bir Zamanlar Ankara. Ankara: Ankara Büyükşehir

Belediyesi.

Page 142: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

136

Sarıoğlu, M. (2001). "Ankara" Bir Modernleşme Öyküsü (1919-1945). Ankara: T.C.

Kültür Bakanlığı Yayınları.

Şenyapılı, T. (2005). 'Cumhuriyet'in Ankara'sı. Ankara: ODTÜ Yayıncılık.

Tankut, G. (1984). Jansen Planı Uygulama Sorunları ve Cumhuriyet Demokrasisinin

Kent Planına Yaklaşımı. E. Y.-Ü. Uğurel içinde, Tarih İçinde Ankara: Eylül

1981 Seminer Bildirileri (s. 304). Ankara: ODTÜ Yayınları.

Tankut, G. (1993). Bir Başkentin İmarı. İstanbul: Anahtar Kitaplar.

Tekeli, İ. (1998). Türkiye'de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent

Planlaması. 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık. içinde İstanbul: Tarih Vakfı

Yayınları.

Tekeli, İ. (2005). Kent Tarihi Yazımı Konusunda Yeni Bir Paradigma Önerisi. T.

Şenyapılı içinde, 'Cumhuriyet'in Ankara'sı (s. 3-21). Ankara: ODTÜ

Yayıncılık.

Tekeli, İ. (2011). Ankara'nın Başkentlik Kararının Ülkesel Mekan Organizasyonu ve

Toplumsal Yapıya Etkileri Bakımından Genel Bir Değerlendirilmesi. İ.

Tekeli içinde, Anadolu'da Yerleşme Sistemi ve Yerleşme Tarihleri (s. 294-

315). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Tekeli, İ. (2011). Başkent Ankara'nın Öyküsü. İ. Tekeli içinde, Anadolu'da Yerleşme

Sistemi ve Yerleşme Tarihleri (s. 268-294). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt

Yayınları.

Tekeli, İ. (2011). Selçuklu Döneminde Türkleşmeye Başlayan Ankara'nın Öyküsü. İ.

Tekeli içinde, Anadolu'da Yerleşme Sistemi ve Yerleşme Tarihleri (s. 252-

267). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Tunçer, M. (2001). Ankara (Angora) Şehri Merkez Gelişimi (14- 20.yy). Ankara: T.C

Kültür Bakanlığı.

Page 143: ANKARA: YENİ KURULAN ULUS DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT

137

Uludağ, Z. (1998). Cumhuriyet Döneminde Rekreasyon ve Gençlik Parkı Örneği. 75

Yılda Değişen Kent ve Mimarlık (s. 65-74). içinde İstanbul: Tarih Vakfı

Yayınları.

Yalım, İ. (2002). Ulus Devletin Kamusal Alanda Meşruiyet Aracı: Toplumsal

Belleğin Ulus Meydanı Üzerinden Kurgulanma Çabası. d. G. Sargın içinde,

Başkent Üzerine Mekan-Politik Tezler: Ankara'nın Kamusal Yüzleri (s. 157-

214). İstanbul: İletişim Yayınları.

Yavuz, F. (1952). Ankara'nın İmarı ve Şehirciliğimiz. Ankara: Ankara Üniversitesi

SBF Yayınları.

Yavuz, Y. (1984). 1923- 1928 Ankara'sında Konut Sorunu ve Konut Gelişmesi. E.

Yavuz, & Ü. N. Uğurel içinde, Tarih İçinde Ankara: Eylül 1981 Seminer

Bildirileri (s. 235-256). Ankara: ODTÜ Yayını.