Page 1
MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR
ÜNİVERSİTESİ
MĠMARLIK FAKÜLTESĠ - ġEHĠR VE BÖLGE PLANLAMA BÖLÜMÜ
LĠSANS BĠTĠRME ÖDEVĠ
ANKARA: YENĠ KURULAN ULUS DEVLETĠN
“TEMSĠLĠ” OLARAK ĠNġA EDĠLEN BAġKENT
Hazırlayan
Eda MUTLUAY
DanıĢman
Doç. Dr. Ebru Firidin Özgür
MAYIS 2015
İSTANBUL
Page 2
II
Eda MUTLUAY tarafından hazırlanan “ANKARA: YENİ KURULAN ULUS
DEVLETİN “TEMSİLİ” OLARAK İNŞA EDİLEN BAŞKENT” adlı araştırmanın
Bitirme Ödevi olarak uygun olduğunu onaylıyorum.
İmza
Bitirme Ödevi Danışmanı
Bu çalışma Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve
Bölge Planlama Bölümü‟nde Lisans Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir.
Danışman:………………………………………….
Jüri Üyesi:………………………………………….
Jüri Üyesi:………………………………………….
Page 3
III
ÖNSÖZ
Bana çok şey öğreten; fakat bir o kadar da zor geçen bu çalışma sürecinde sevgili
danışmanım Doç. Dr. Ebru Firidin Özgür, fikirleriyle, yönlendirmeleriyle ama en çok
da her sıkıştığım anda itici güç olmasıyla bana desteğini hiçbir zaman
esirgememiştir. Öncelikle sevgili danışmanıma teşekkürü bir borç bilirim. Engin
bilgi birikimleriyle, çalışmaya katkılarını sunan jüri üyelerim Doç. Dr. Erbatur
Çavuşoğlu ve Öğr. Gör. Dr. İnci Şahin Olgun‟a çok teşekkür ederim.
Çalışma sürecinde doğrudan yer almayan; fakat bana çalışmanın her aşamasında
yardımcı olan sevgili hocam Doç. Dr. M. Rıfat Akbulut‟a ve çalışmaya katkılarından
dolayı Arş. Gör. Tuğçe Tezer‟e teşekkür ederim.
Sadece tez sürecinde değil, dört yıllık eğitim hayatımda bana her açıdan destek olan
ve beni motive eden, sevgili babama, anneme ve kardeşime var oldukları için
teşekkür ederim. Yine dört yıllık eğitim hayatım boyunca iyi ve kötü günleri
paylaşan, sevgili arkadaşlarım Safa Akbulut, Seyhan Diren, Ezgi Akdoğan, Kübra
Görgülü, Nazlıcan Palancı ve İbrahim Özvarış‟a ve tabiki Dilan İlhan‟a İstanbul‟da
geçirdiğim günleri anlamlı kıldıkları için çok teşekkür ederim.
Ve en çok da şimdiki ben olmamı sağlayan ve bu şehri benim için anlamlı kılan
okuluma var olduğu için teşekkür ederim.
Page 4
IV
ÖZET
Başkent Ankara, Cumhuriyet‟in ilan edilmesiyle birlikte yeni kurulan rejimin
modernleşme ideallerinin gerçekleştirileceği “temsili” bir mekân olarak görülmüştür.
Bir anlamda Ankara‟nın modern bir kent olarak inşa edilmesi Cumhuriyet‟in başarısı
ile özdeşleştirilmiştir. Buna yönelik kentin mekânsal olarak modern bir başkent
imgesini oluşturacak şekilde inşa edilmesi, aynı zamanda yaratılan bu modern
mekânlarla yeni bir ulusal kimliğin yaratılması amaçlanmıştır.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslaşma, modernleşme ve
batılılaşma hamlesinin temsilî mekânı olan başkent Ankara‟nın 1923-50 arası
dönemde mekânsal ve toplumsal olarak nasıl inşa edildiğini incelemektir. Çalışma
kapsamında Ankara‟nın başkent olduktan sonra yeni kurulan ulus devletin temsili
olarak nasıl ve hangi araçlarla inşa edildiği ve modern başkentlik kimliğinin bu
mekânlarla nasıl oluşturulmaya çalışıldığı incelenmiştir.
ABSTRACT
With the declaration of Republic, the capital city Ankara was seen as
“representational place” where modernization ideals of newly founded regime would
be achieved. In other words, building of Ankara as a modern city was identified with
the success of Republic. So building of the city in a way of constituting a modern
capital image as special was aimed to create a national identity with these modern
places as well.
The aim of this work is to examine how the capital city Ankara which is the
representational place of modernization, acquiring a distinctively national tone and
westernisation of Turkish Republic between 1923 and 1950 was built in terms of
social and special. In this study it has been examined that how and which means
newly founded national state was built representationally after Ankara‟s being capital
city and how it was tried to be constituted a modern capital with these places.
Page 5
V
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖNSÖZ .................................................................................................. III
ÖZET ...................................................................................................... IV
ABSTRACT ........................................................................................... IV
FOTOĞRAF LĠSTESĠ ........................................................................... 1
HARĠTA LĠSTESĠ .................................................................................. 4
1.GĠRĠġ..................................................................................................... 6
1.1. Gerekçe ............................................................................................................. 6
1.2. Tezin Amacı ...................................................................................................... 7
1.3. Çalışmanın Kapsamı ve Yöntemi...................................................................... 7
2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE .............................................................. 10
2.1. Başkent Kavramı ve Anlamları ....................................................................... 10
2.2. Başkent İnşasının Temel Nedenleri ................................................................ 11
3. YENĠ KURULAN ULUS DEVLETĠN BAġKENTĠ OLARAK
ANKARA ............................................................................................... 14
3.1. Ankara Kentinin Temel Nitelikleri ile Tanımlanması .................................... 14
3.1.1. Konum ve Tarihçe .................................................................................... 14
3.1.2. Topoğrafya Koşulları ............................................................................... 17
3.2. Ankara‟nın Başkent Olarak Belirlenme Süreci ............................................... 21
3.3. Cumhuriyet‟ten Önce Ankara Kentinin Fiziki Çevre ve Toplumsal Yapısına
Genel Bir Bakış ...................................................................................................... 28
3.4. Ankara‟nın Başkent İlan Edilmesiyle Birlikte Erken Cumhuriyet Döneminde
İnşa Edilen/ Edilmeye Çalışılan Modern Başkent Kimliği .................................... 39
3.4.1.Fiziki Çevrenin İnşası ile Başkent Ankara ................................................ 43
Page 6
VI
3.4.2. Günlük Yaşam/ Toplumsal Yapıdaki Dönüşüm ile Başkent Ankara..... 119
4. SONUÇ ............................................................................................. 119
KAYNAKÇA ....................................................................................... 132
Page 7
1
FOTOĞRAF LĠSTESĠ
Fotoğraf 1: Fotoğraf 1:1870 Ankara Kale-Bentderesi
(http://time.com/photography/life/) ............................................................................ 30
Fotoğraf 2: 1920'lerde Ankara'nın En Önemli Ticaret ve Alışveriş Merkezlerinden
Olan Karaoğlan (Tahtakale) Çarşısı (Tunçer, 2001) .................................................. 33
Fotoğraf 3: 1920'lerde İstasyondan Ankara (http://time.com/photography/life/) ...... 45
Fotoğraf 4: Karaoğlan( Anafartalar Caddesi), 1925 öncesi ....................................... 48
Fotoğraf 5: 1930 öncesi apartmanlardan örnekler, Ulus (Nalbantoğlu G. , 1984, s.
265) ............................................................................................................................ 57
Fotoğraf 6: 1930 öncesi apartmanlardan örnekler, Ulus (Nalbantoğlu G. , 1984, s.
266) ............................................................................................................................ 57
Fotoğraf 7: : İstanbul Laleli‟de Harikzedegan Katevleri genel görünüşü (Yavuz Y. ,
1984, s. 243) ............................................................................................................... 58
Fotoğraf 8: İstasyon Caddesi'nde I. Evkaf Apartmanı, 1927 (İstanbul Araştırmaları
Enstitüsü, 2009, s. 258) .............................................................................................. 59
Fotoğraf 9: Cemil Uybadin Köşkü, Yeni Şehir 1920'ler (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 70)
.................................................................................................................................... 62
Fotoğraf 10: Atatürk Bulvarı üzerinde Hariciye Vekaleti binası, 1927 (İstanbul
Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 251) ........................................................................ 64
Fotoğraf 11: Tekel Baş Müdürlüğü Binası (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 282)................... 65
Fotoğraf 12: Türkiye İş Bankası İdare Merkezi, 1929 (İstanbul Araştırmaları
Enstitüsü, 2009, s. 261) .............................................................................................. 66
Fotoğraf 13: Etnoğrafya Müzesi, 1925-27 (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 69) ................. 66
Fotoğraf 14: Türk Ocakları Merkezi- Umumisi, 1927-30 (İstanbul Araştırmaları
Enstitüsü, 2009, s. 254) .............................................................................................. 67
Fotoğraf 15: İstasyon Caddesi'nde Ankara Palas, 1924-28 (İstanbul Araştırmaları
Enstitüsü, 2009, s. 250) .............................................................................................. 67
Page 8
2
Fotoğraf 16: Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1915-20 (İstanbul Araştırmaları
Enstitüsü, 2009, s. 245) .............................................................................................. 68
Fotoğraf 17: İkinci Büyük Millet Meclisi, İstasyon Caddesi, 1924 (İstanbul
Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 246) ........................................................................ 68
Fotoğraf 18: İstasyon Caddesi'nde Divan-ı Muhasebat,1925 (İstanbul Araştırmaları
Enstitüsü, 2009, s. 252) .............................................................................................. 69
Fotoğraf 19: Maliye Vekaleti, 1925 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 253)
.................................................................................................................................... 69
Fotoğraf 20: Kocatepe'den Sıhhiye'ye doğru bugünkü Mithatpaşa Caddesi
(Cengizkan, 2004, s. 73) ............................................................................................ 80
Fotoğraf 21: Bulvar üzerinde yapılaşma, 1928 (Cengizkan, 2004, s. 70) .................. 81
Fotoğraf 22: Unlü “Havuz Başı”, 1930 (Cengizkan, 2004, s. 75) ............................. 86
Fotoğraf 23: Lörcher Planı‟nda Zafer Meydanı Çizimi (Cengizkan, 2004, s. 77) ..... 88
Fotoğraf 24: Zafer Meydanı batı ucunda "Hale Bar", 1928 (Cengizkan, 2004, s. 77)
.................................................................................................................................... 89
Fotoğraf 25: Lörcher 1925 Vekaletler Mahallesi Önerisi (Ankara Yönetim
Mahallesi); plan ve kuş uçuşu aksonometrik. Güvenpark‟ın olduğu yerde yoğun bir
yapılaşma önerilmektedir. (Cengizkan, 2004, s. 86) .................................................. 90
Fotoğraf 26: 1932-33 yıllarında Atatürk Bulvarı'nın devamında Bankalar Caddesi
(İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 222) ...................................................... 108
Fotoğraf 27:Atatürk Mahallesi'nden Vekaletler Mahallesi'ne doğru (İstanbul
Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 236) ...................................................................... 108
Fotoğraf 28: Jansen'in Ankara Hükümet Kartyesi (Cengizkan, 2004, s. 116) ......... 110
Fotoğraf 29: Merasim alanı (İç İşleri Bakanlığı arkası), (Cengizkan, 2004, s. 283) 111
Fotoğraf 30: Devlet Mahallesi'nin görünümü, 1950 (Günay, 2005, s. 116) ............ 111
Fotoğraf 31: Sağlık Bakanlığı Binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 284) ........................ 112
Fotoğraf 32: Yargıtay, batı cephesi, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 284) ........................... 112
Page 9
3
Fotoğraf 33: Adalet Bakanlığı binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 285) ........................ 113
Fotoğraf 34: Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s.
285) .......................................................................................................................... 113
Fotoğraf 35: TBMM binası için C. Holzmeister'in yarışmaya sunduğu tasarım,
(Aslanoğlu İ. , 1984, s. 286) ..................................................................................... 114
Fotoğraf 36: Karadeniz Apartmanı, Yeni Şehir, 1938 (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 85)
.................................................................................................................................. 118
Fotoğraf 37: 1930'lar dönemi apartmanlarından örnekler (Nalbantoğlu G. , 1984, s.
268) .......................................................................................................................... 118
Fotoğraf 38: 1920'li yılların sonunda Ankara'da deve önemli bir ulaşım aracıdır
(İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 291) ...................................................... 121
Fotoğraf 39: Ankara Palas Orkestrası (Bayraktar, 2013, s. 6) ................................. 125
Fotoğraf 40: Atatürk Ankara Palas'ta bir baloda (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü,
2009, s. 338) ............................................................................................................. 125
Page 10
4
HARĠTA LĠSTESĠ
Harita 1: Ankara‟nın Topoğrafik Yapısı (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Çalışma Grubu, 1987, s. 9)......................................................................................... 18
Harita 2: Ankara'nın Yakın Doğal Bölgesi (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Çalışma Grubu, 1987, s. 8)......................................................................................... 19
Harita 3: Ankara‟nın Jeomorfolojik Yapısı ve 1985 Kent Lekesi (ODTÜ Şehir ve
Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu, 1987, s. 10) .............................................. 20
Harita 4: 1916 Yangın Yeri, 1924 Ankara Haritası (Esin, 2012, s. 22) ..................... 31
Harita 5: 20. Yüzyıl Başında Anadolu'da Demiryolu Sistemi (Tunçer, 2001) .......... 32
Harita 6: 1924 Tarihli Ankara Haritası (Tunçer, 2001) ............................................. 34
Harita 7: Yeni Şehir'deki muhtemel kamulaştırma sınırı, 1929 (Bilgen & Özcan,
1989, s. 60) ................................................................................................................. 50
Harita 8: 1924 Ankara Şehremaneti Haritası, 1/4000 (Cengizkan, 2004, s. 24) ........ 73
Harita 9: 1/4000 Ankara Şehremaneti Haritası, 1/4000 (Cengizkan, 2004, s. 22) ..... 74
Harita 10: 1924 Lörcher Eski Şehir Planı, “Türklerin Başkenti ve Konut Yerleşimi
için Yapılaşma Planı”, 1/2000 (Cengizkan, 2004, s. 39) ........................................... 74
Harita 11: 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı, “Yönetim Şehri: Plan ve Yapılaşma
Planı”, 1/1000 (Cengizkan, 2004, s. 40) .................................................................... 75
Harita 12: 1924-25 Lörcher Planı, “Türklerin Başkenti Ankara‟nın Yapılaşma Planı/
Eski Şehir ve Yönetim Şehri=Çankaya”, 1/10000 (Cengizkan, 2004, s. 41) ............ 77
Harita 13: İstasyon-Meclis-Kale eksenelliği (Ankara 1985‟ten 2015‟e kitabından elde
edilen görsel kullanılarak (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu,
1987, s. 33) bitirme ödevi kapsamında hazırlanmıştır.) ............................................. 83
Harita 14: İstasyon-Meclis-Kale eksenelliği (Ankara 1985‟ten 2015‟e kitabından elde
edilen görsel kullanılarak (Cengizkan, 2004, s. 114), bitirme ödevi kapsamında
hazırlanmıştır.) ........................................................................................................... 84
Page 11
5
Harita 15: 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı‟na Göre Biçimlenen Sıhhiye, Zafer ve
Kızılay Meydanı (Ankara‟nın İlk Planı: 1924-25 Lörcher Planı kitabından elde edilen
görsel kullanılarak (Cengizkan, 2004, s. 114), bitirme ödevi kapsamında
hazırlanmıştır.) ........................................................................................................... 85
Harita 16: Jausseley Planı (Günay, 2005, s. 76) ........................................................ 98
Harita 17: Jausseley Planı (Günay, 2005, s. 77) ........................................................ 99
Harita 18: Jansen‟in yarışma önerisi (Günay, 2005, s. 70) ...................................... 102
Harita 19: Jansen Nazım Planı (Günay, 2005, s. 72) ............................................... 104
Harita 20: Jansen İmar Planı (Günay, 2005, s. 73) .................................................. 105
Harita 21: Ankara'da kamu yapıları ve Vekaletler Mahallesi 1923-40 (Ankara
1985‟ten 2015‟e kitabından elde edilen görsel kullanılarak (ODTÜ Şehir ve Bölge
Planlama Bölümü Çalışma Grubu, 1987, s. 35) bitirme ödevi kapsamında
hazırlanmıştır.) ......................................................................................................... 115
Harita 22: Ankara Gençlik Parkı, Hermann Jansen, 1934 (Uludağ, 1998, s. 69) .... 129
Page 12
6
1.GĠRĠġ
1.1. Gerekçe
“Mekân bir toplumsal düzen olarak ele alındığında, onun bir şeyler için hazırlandığı,
düzenlendiği, inşa edildiği, kurgulandığı fikrinden hareket edilebilir… Belirli
kaygılarla yapılandırılmış bir mekân “temsili mekân” dır. Temsili mekân bir şeylerin
sembolüdür. Örneğin, bir şehir refahın, estetik zenginliklerin teşhiri için sahne teşkil
ederken, bir diğeri yoksunluk ve yalıtılmışlıktan doğan direnç ve devrim ruhuna
sahne teşkil eder. Bir başkası ise onu ortaya çıkaran gücün milliyetçi duygularını
sergiler. Bu özellikler aynı zamanda o şehirlerin imajlarıdır. Temsili mekân
kavramında mekân herhangi bir şeyi temsil etmek için araçtır.” (Cantek, 2003, s. 13)
Temsili mekan tanımlamasından yola çıkarsak mekan soyuttur ve üzerinde hakim
olan ideolojinin “temsili” doğrultusunda kendini inşa eder. Çünkü Lefebvre‟in dediği
gibi ideolojiler kalıcılık amaçlıyorlarsa, bu durum sürekliliğini istedikleri toplumsal
düzenin mekânını yaratmasıyla mümkün olur. (Lefebvre,1998)
Türkiye Cumhuriyeti‟nin başkenti Ankara, tam da “temsili mekân” tanımından yola
çıkarak yıkılan imparatorluk sonrası yeni kurulan ulus devleti temsil etmek için inşa
edilen bir kent olmuştur. İdeolojinin amacı, yeni kurulan rejimin gerçekleştirmek
istediği idealleri başkent Ankara üzerinde somutlaştırmak ve tasarladığı yaşama
mekânlarıyla da bir ulusal kimlik inşa etmektir.
İdeolojiler ve mekân ilişkisinden yola çıkarak, Ankara‟nın neyin temsili olarak inşa
edildiği ve mekânsal ve toplumsal olarak bu temsilin nasıl ve hangi araçlarla
gerçekleştirildiği beni bu konuyu iten nedendir ve araştırmamın gerekçesini
oluşturmaktadır.
Page 13
7
1.2. ÇalıĢmanın Amacı
Tez kapsamında cevap bulmayı amaçladığım araştırma sorusu, “Bir Anadolu
kasabası olan Ankara, başkentlik kararıyla birlikte neyin sembolü/temsili olarak inşa
edilmiştir ve bu başkent kimliği kentte hangi araçlarla inşa edilmiştir?”
Araştırma sorusundan hareketle, Ankara‟nın başkentlik kararıyla birlikte üstlendiği
temsilin ne olduğu ve bu temsili gerçekleştirmek adına oluşturulmaya çalışılan
modern başkent kimliğinin nasıl ve hangi araçlarla gerçekleştirilmeye çalışıldığı
konusuna cevap bulmak bu tezin ana amacıdır.
Ankara‟nın başkentlik kararıyla birlikte yüklendiği semboller, tezin araştırma süresi
olan erken Cumhuriyet döneminden günümüze kadar zaman içerisinde değişmiştir.
Bu çalışma Ankara‟nın başkent olması süreciyle birlikte başlamasına rağmen
çalışmanın, 1923-50 yıllarından sonra zaman içerisinde geçirdiği değişim ve bu
değişimin nedenlerinin arkasında yatan siyasal-kentsel politikalar nedir, sorusundan
hareketle ileride yapmayı istediğim akademik çalışmalara bir giriş oluşturabilmesi
hedeflenmiştir.
1.3. ÇalıĢmanın Kapsamı ve Yöntemi
Çalışmanın kapsamı kavramsal çerçeve ve çalışmanın asıl araştırma konusunu
oluşturan “yeni kurulan ulus devletin başkenti olarak Ankara” bölümlerinden
oluşacaktır.
Kavramsal çerçeve bölümünde ilk olarak “başkent” kavramsal olarak ele alınacak ve
başkentin diğer kentlerden farkı literatür içerisinde anlatılmaya çalışılacaktır. İkinci
olarak ise başkent inşasının temel nedenlerinin anlatıldığı bölüm yer alacak ve dünya
genelinde özellikle ulus devletleşme süreci ile birlikte politik güçlerin yeni bir
başkent yaratma fikriyle neyi gerçekleştirme amacını taşıdığı ve bunu hangi
yöntemlerle gerçekleştirdiği bu bölümün inceleme konusudur. Bu bölüm Ankara ile
dünya örneklerinin karşılaştırılması açısından önemlidir.
Page 14
8
Tezde incelenen Ankara örneği, başkent ilan edilmeden önce bir kasabayken, başkent
ilan edildikten sonra yaratılmaya çalışılan “modern başkent kimliği” ile
Cumhuriyet‟in simgesi, yeni rejimin mekânsal olarak somutlaşmış halidir ve bu
haliyle, rejimin yeni başkenti ve dönemin hakim düşünce biçimine uygun olarak inşa
edilmiştir. Ankara‟nın üstlendiği bu temsilin Cumhuriyet‟in ilanı ve başkentlik
kararlarıyla 1923-50 aralığındaki erken Cumhuriyet Döneminde nasıl ve hangi
araçlarla inşa edildiğini incelemek bu tezin genel kapsamını oluşturmaktadır.
Kentin üstlendiği bu kimlik inşasının incelenmesi temel olarak iki parametre
üzerinden okunmaya çalışılacaktır. Bu iki parametreye başkentteki kimlik inşası
hakkında yapılan okumaların sentezi sonucunda karar verilmiştir. Bunlardan biri
fiziki çevrenin/mekanın inşası ile oluşturulmaya çalışılan, diğeri ise toplumsal
yaşamın/günlük yaşam kalıplarının dönüşümü ile gerçekleştirilmeye çalışılan başkent
ulus kimliği inşasıdır. Bu iki temel “araç” Ankara‟nın modern bir başkent
oluşumunda ve buna yönelik kimliğin gerçekleştirilmesinde hangi araçların
incelemeye temel alındığının yanıtıdır.
Ankara, yeni kurulan rejimin temsili olarak inşa edilirken kuşkusuz bunun en temel
aracı kent planlaması ve mimari ölçekte ona bağlı olarak inşa edilen konut yapıları ve
kamu yapılarıdır. Kent mekânsal olarak inşa edilirken hem modern başkent idealleri
somutlaşmış olacak hem de oluşturulmaya çalışılan yeni ulusal kimlik inşası
gerçekleşecekti. Yani Ankara‟da mekânsal düzenlemeler ile modern bir başkent
yaratılarak, bu yeni mekânlarla halkın günlük yaşam kalıplarının değiştirilmesi
böylece Cumhuriyet rejimine uygun modern bir kentli kimliği oluşturulması
amaçlanmıştır.Bu nedenle kentte fiziki çevrenin inşasının, sadece simge yapılarla
değil; bulvarlar, parklar, meydanlar gibi herkesin kullanımına açık kamusal mekânlar
aracılığıyla gerçekleştirilmesi gerekmiştir. Bu noktadan hareketle “Ankara modern
bir başkent olarak inşa edilirken, bu süreçte kentte kent planlarına göre oluşturulmuş
bulvarlar, meydanlar ve inşa edilen kamusal mekânlar modern kent kimliğini
oluşturmada nasıl bir katkı sağlamıştır?” sorusu incelemede üzerinde fazlaca
durulacak bir sorudur.
Page 15
9
Ayrıca, tezin bir kent planlama bölümünün incelemesi olması nedeniyle, fiziki
çevrenin inşa edilmesindeki temel argümanlardan biri olan Ankara‟nın ilk planlarının
üzerinde ayrıntılı olarak durulacak, modern bir başkent yaratma çabasında bu
planlara ne gibi anlamlar yüklendiği ve bu anlamların başkentlilik kimliğine yaptığı
katkı ayrıntılı olarak incelenecektir.
Tezin ana inceleme konusunu oluşturan ve yukarıda bahsedilen bölümden önce
Ankara üç ayrı alt bölüm altında ele alınacaktır. İlk alt bölümde Ankara kentinin
temel nitelikleri tanımlanacak; kentin konum, tarihçe ve topoğrafyası kısaca
açıklanacaktır. İkinci alt bölümde Ankara‟nın başkent olarak seçilmesinin gerekçeleri
incelenecektir. Bu bölüm, başkentlik kararının Ankara kentinin özelliklerinden
dolayı seçilmesi olarak bilinen genel gerekçeler ile İstanbul-Ankara karşılaştırması
açısından ele alınan ve modern bir ulus devletin inşası söylemi üzerinden durumu
gerekçelendiren ve tartışmaya daha açık olan diğer bir bakış üzerinden ele
alınacaktır. Üçüncü alt bölümde ise Ankara‟nın Cumhuriyet‟ten önceki fiziki çevre
koşulları ve toplumsal yapısı anlatılacaktır. Bu bölümün yazılmasının amacı kentin
başkent olmadan önce içinde bulunduğu durumun mekânsal ve toplumsal yapı
açısından anlaşılması ve tezin ana kapsamını oluşturan modern bir başkent temsilinin
nasıl bir kentte oluşturulmaya çalışıldığının anlaşılmasıdır.
Ankara‟nın başkentlik kararıyla birlikte inşası bir “modernleşme projesi” olarak
gerçekleşmiş ve oldukça siyasi bir karardır. Şengül‟ün dediği gibi kent, ulus devletin
inşasının “temel yapıtaşı” olarak kurgulanmıştır. (Şengül, 2011, s.73) Bu nedenle de
tezin inceleme konusunu oluşturan başkent inşası bir taraftan modern bir kent
yaratma idealiyle mekânsal olarak inşa edilirken, diğer taraftan da yeni bir ulusal
kimlik oluşturma amacıyla söylemsel olarak inşa edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle
tez bu haliyle salt kent planlama disiplininin inceleme konusu değildir. Bu nedenle
yöntem olarak literatür taraması sadece kent planlama disiplini dahilinde değil,
siyaset bilimi, gazetecilik, mimarlık hatta edebiyat gibi çeşitli disiplinler içinde
yapılmıştır. Ayrıca başkentte inşa edilmeye çalışılan bu başkent/modern kent
kimliğinin bir ayağının toplumsal dönüşümler ile gerçekleştirilmeye çalışıldığı
düşünüldüğünde, literatür taramasının sadece akademik çalışmalardan oluşmasının
Page 16
10
yetersiz kalacağı düşünülerek, dönemin genel toplumsal durumunu verecek edebi
eserlerden de yararlanılmıştır.
2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
2.1. BaĢkent Kavramı ve Anlamları
Başkent kelimesinin Latince Caput (baş) kökünden türetilmiş olmasından dolayı
başkentin, yönetim merkezi olma özelliği ön plandadır. Başkentler devletlerin
yönetim merkezi olarak kabul edilmekte; ülkenin genelinin ya da ayrı bir siyasal
birimin yönetim ikametgahı olarak gösterilmektedir. Başkente yönelik bu tanımlama
tekçi (üniter) bir devlet yapılanması içinde ülkenin genelini kapsarken, federal ya da
konfederal devlet örgütlenmesine sahip ülkelerde hem genel yönetim merkezini, hem
de eyaletler düzeyinde yönetsel merkezleri içermektedir. Bir başka ifadeyle,
başkentler bir ülke geneline ya da eyalet bütününe yönelik genel siyasetin
belirlendiği ve yönetimin fiziksel düzeyde cisimleştiği yerler olarak tasvir
edilmektedir. (Polat, 2009, s. 37)
Başkente yönelik diğer çalışmalarda yönetim ve hükümet merkezi olarak uzun ve
güçlü bir merkezilik; ulusal kimlik, statü ve iktidarı sembolize etmek, diğer kentler
arasında önde gelmek; türlü alanlarda denetim ve kontrol merkezi olmak gibi ortak
noktalar dikkat çekmektedir.
Başkentlere yönelik bazı sınıflandırmalar söz konusudur. Bu sınıflandırmalar
doğrultusunda başkentler “gerçek başkentler” ve “yapay (artificial) başkentler”
olarak ikili bir ayrıma tabi tutulurlar. “Gerçek başkent” nitelemesi yapılırken,
başkentlerin ülkenin ekonomisi, bilim ve kültür yönünden önde gelen kenti olup
olmadığı dikkate alınır. Bunun yanı sıra başkent ilan edildiğinde ülkenin önde gelen
bir kenti olmayan, hatta küçük bir yerleşim yeri iken- başkent Ankara gibi- planlı bir
şekilde imar edilen başkentler “yapay başkent” olarak kabul edilmektedir. (Polat,
2009, s. 38)
Page 17
11
Vale (1992)‟den aktaran, Polat (2009), çağdaş başkentleri üç tipe ayırarak
incelemiştir. (Vale, 1992) Bunların arasında ilk iki tipe girenler, evrimlerini kendi
içsel dinamikleriyle gerçekleştirmiş olanlardır. Bu tipteki başkentler uzun bir kentsel
tarihe sahiptir. Bu başkentler her dönemde ülkenin önde gelen yönetim merkezi
olmayı sürdürmüşlerdir. Tarihsel merkezleri Roma İmparatorluğu‟na kadar uzanan
Londra, Berlin, Paris, Viyana gibi başkentler bu grupta yer almaktadır. Çağdaş
başkentlere yönelik sınıflandırmada ikinci grupta yer alan kentler gelişmelerini kendi
içsel dinamiklerine göre gerçekleştirmiş bulunan, ancak başkentlik niteliği kesintili
olan yerlerdir. Bu kentlere örnek olarak tarihin belirli bir döneminde başkentlik olma
durumunu kaybedip sonradan yeniden kazanan Roma, Moskova ve Atina verilebilir.
Diğer grupta ise tasarlanmış/planlanmış başkentler yer almaktadır. Genellikle bir
politik erkin yeni bir başkent yaratma isteği/emri sonucu oluşturulmuş başkentlerdir.
Bu grubun en önemli örneği Washington‟dur. Vale‟in ilk modern başken olarak
tanımladığı Washington üçüncü grup içerisinde emperyal, bağımsızlık ve bileşiklik
için tasarlanmış olan başka bir alt gruba aittir. Bu gruba örnek olarak verilebilecek
diğer başkentler ise Canberra, Yeni Delhi ve Ankara‟dır. Üçüncü gruba dahil olan
fakat dönemsel olarak farklı bir zaman diliminde inşa edilen Chandigarh ve Brasil
kentleri, II. Dünya Savaşı sonrası politik erkin isteğiyle tasarlanmış/planlanmış
başkentlerdir. 1960‟lardan sonra inşa edilen yine bu gruba ait diğer örnekler ise
İslamabad, Abuja ve Doduma kentleridir. (Polat, 2009, s. 38)
2.2. BaĢkent ĠnĢasının Temel Nedenleri
20. yy başlarında ulus devletleşme ile birlikte imparatorluklar sonrası yeni kurulan
devletler yeni başkentler kurma girişimi sürecine girmişlerdir. Eski başkentlerin
bırakılarak, yeni başkentlere kayılmasının arkasında politik gücün olduğu
kuşkusuzdur. Politik gücün yeni bir başkent yaratma fikriyle neyi gerçekleştirme
amacını taşıdığı ve bunu hangi yöntemlerle gerçekleştirdiği bu bölümün inceleme
konusudur. Tezin inceleme konularından birini oluşturan eski başkent İstanbul‟un
Cumhuriyet‟in ilanıyla birlikte bırakılıp, Ankara‟nın başkent olarak seçilmesiyle
neyin amaçlandığı; bu bölümde dünyadaki diğer başkent deneyimleriyle birlikte ele
alınacak ve Ankara özelindeki bu soruya dünya başkentlerinin incelenmesi ile genel
bir cevap verilmeye çalışılacaktır.
Page 18
12
Antik çağda daha az görülmekle birlikte modern devletlerin ortaya çıkmasıyla
birlikte başkentlerin kaydırılmasına daha sık rastlanmaktadır. Bunlara ilk örnek
olarak XIV. Louis‟nin başkentlik işlevini Paris yakınındaki Versailles‟e taşıması
verilebilir. Fransız Monarşisi iktidarını, mekâna saray merkezli yeni bir yerleşim
yerini başkent olarak imar etmesiyle göstermiştir. (Polat, 2009, s. 41)
Avrupa‟da Rönesans ile birlikte gerçekleşen ilerlemelerle bazı devletler yüzünü
Batı‟ya dönmüştür. Bu kapsamda en önemli örnek olarak yeni başkentini
Moskova‟dan Saint Petersburg‟a kaydırarak yüzünü batıya dönen I. Petro‟nun bir
bataklık halindeki şehri imar etmesi gösterilebilir. Kentin zorluklara rağmen imarlı
bir şekilde kuruluşundan sonra kısa sürede nüfusu artmış, ülkenin batıya açılan yüzü
olmuştur. (Polat, 2009, s. 41)
Gottmann, Fransız Devrimi‟nin ortaya çıkardığı düşünsel akımların özellikle
yirminci yüzyılla birlikte ulusal birlikteliği sağlama amaçlı yeni başkentlerin
kurulmasında etkili olduğunu belirttiği çalışmasında Fransız Devrimi‟nden sonra
ülkenin öncü kentlerinden birinin yerine bundan çok daha geride daha küçük
kentlerin başkent yapılması eğiliminin ortaya çıktığını ifade etmektedir. (Polat, 2009,
s. 41)
Bu kapsamda sırasıyla Washington DC, Ottowa, Yeni Delhi, Canberra, Ankara,
Chandigarh, Brasilia, İslamabad, Belmopan, Abuja, Doduma ve Yamoussoukro
ülkenin önde gelen kentleri yerine, bunlardan daha küçük yerleşim birimleri
oldukları halde başkent olarak seçilmişlerdir. Bunların arasında Ankara, on altı asır
boyunca Bizans ve Osmanlı gibi büyük imparatorlukların başkenti İstanbul‟un yerine
geçerek tarihte başka şehirlerde görülemeyecek bir kayıt olarak not edilmiştir. İsmi
geçen başkentlerin hepsinin ortak yönü ülkenin merkezine daha yakın, yönetme
işleviyle uzmanlaşmış planlı bir kentin başkent olarak benimsenmiş olmasıdır. Yeni
başkentlerin gelişimleri kent planının uygulanmasıyla gerçekleştirilmiştir. (Polat,
2009, s. 41)
Çınar‟ın çalışmasında başkent yaratma gerekçesinin bir veya birden fazla birbiriyle
çelişen amacı bir arada barındırabileceğini belirtmektedir. Çınar‟a göre yeni
Page 19
13
başkentlerin imarı farklı perspektiflerde gerçekleştirilebilir, her birinin yerine
getirdiği işlevler ile gelişme doğrultusu diğerlerinden farklı nitelikler gösterebilir.
Başkent örnekleri yakından incelendiğinde Washington DC, Ottowa, Canberra,
Brasilia, İslamabad sadece yönetsel fonksiyonu olan küçük başkentler olarak
tasarlanmış olmasına rağmen Ankara en başından beri birden fazla işlevi yerine
getiren bir başkent olarak öne çıkmış ve kısa sürede Türkiye‟nin önde gelen
kentlerinden biri haline gelmiştir. (Polat, 2009, s. 42)
Ülkenin merkezine yakın bir yerde yeni bir başkentin kurulmasına karar veren
devletlerde bu kararın verilmesinin temel nedenleri arasında birleşme, bağımsızlık ve
yeni bir devlet düzenini benimseme gibi kökten siyasal değişimler yer almıştır.
(Polat, 2009, s. 42)
Sanayi Devrimi sonrasında özellikle XX. yy‟ın başlarından itibaren ortaya çıkan ulus
devletleşmelerle birlikte, yeni toplum yeni mekân arayışları doğrultusunda yeni
başkentlerin kurulma sürecine girilmiştir. Bir başka deyişle başkentlerin imarı bir
siyaset aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. 20. yy bu açıdan karşılaştırıldığında
daha çok bağımsız devletin ortaya çıktığı, yeni başkentlerin imarının gündeme
geldiği bir dönemdir. (Polat, 2009, s. 42)
Başkentler kurulurken toplumun dönüştürülmesi için modern mimarlık ve kent
planlama etkin yöntemler olarak kullanılmıştır. Yabancı mimar ve plancılar
başkentlerin kurulmasında etkin roller üstlenmişlerdir. Brasilia hariç diğer tüm
örneklerde yabancı plancılar yeni başkentlerin kurulması için görevlendirilmişlerdir.
(Polat, 2009, s. 42)
Modern dönemde yeni bir başkent kurulması toplumu şekillendirme aracı olmanın
yanı sıra kentsel gelişim politikaları, bölgesel gelişme veya sömürge ilişkilerinden
kurtularak ulus devletin bütünleşmesi amacını taşıyabilmektedir. Başkentin yer
değişimi bazı durumlarda örneğin siyasal ekonomide kökten bir değişikliğin sonucu
olurken, bazı durumlarda da kökten bir değişikliğin gerçekleştirilmesine yönelik
izlenecek bir siyasetin aracı olarak kullanılmıştır. (Polat, 2009, s. 43)
Page 20
14
3. YENĠ KURULAN ULUS DEVLETĠN BAġKENTĠ OLARAK ANKARA
3.1. Ankara Kentinin Temel Nitelikleri ile Tanımlanması
3.1.1. Konum ve Tarihçe
Bir kentin tarih içinde ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmesi ile kazandığı niteliği
onun coğrafi konumuna bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında Ankara‟nın, Orta
Anadolu‟da belirli bir coğrafyanın belirlediği kentler kuşağında yer aldığı
görülmektedir. Bu kuşak, Ankara‟nın yanısıra Kayseri, Niğde, Ulukışla, Karaman,
Konya, Afyon ve Eskişehir‟i de içine almaktadır. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara)
Kuruluş tarihi tam olarak bilinmesede, Hititlilere kadar uzandığı öngörülen Ankara
kenti, değişik zamanlarda önem kazanmış olan Anadolu‟nun ana ticaret yollarından
Kral Yolu ve İpek Yolu üzerindeki konumu kente refah getirmiştir. Ankara kalesinin
ve kentinin yerleştiği tepe ile bunun karşısında yer alan Hıdırlık Tepesi hem ticaret
yolları üzerinde hem de Engürü Ovası üzerinde çok stratejik bir denetim noktası
oluşturmaktadır. (Tekeli, 2011, s. 252) Ankara, Doğu- Batı ve Kuzey Güney
yönlerine giden bu iki ana ulaşım hattının dışında, ikinci derecede yollarla da
Anadolu‟nun diğer yörelerine bağlanmaktadır. Bir merkez olacak şekilde tüm bu
yolların ortasında bulunan kent, tarih boyunca kentsel yerleşim alanı olmuş, aynı
zamanda askeri ve ticari bir girizgâh işlevi de üstlenmiştir. (Sağdıç, Bir Zamanlar
Ankara, s. 14)
Lidya ve Pers döneminin en önemli askeri, ticari ve haberleşme yolu olan Kral Yolu,
Mezopotamya‟da Susa kentinden başlayarak tüm Anadolu‟da baştan başa geçip, Batı
Anadolu‟da Sardis‟te son buluyordu. Kral Yolu‟nun Ankara‟dan geçmesi, yine
kentin askeri ve ticari yönden önemli bir merkez olma özelliğini yansıtmaktadır.
(Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 14)
M.Ö III.‟yy‟da Galat kabilelerinin kendilerine bir yurt bulma amacı ile Anadolu‟ya
gelmesi, Ankara kentinin tarihinde önemli bir yer tutmakla birlikte, M.Ö. 21‟de
Galatya‟nın Roma eyaleti olması ile Ankara, bölgenin başkenti olmuştur. Roma
İmparatorluğu döneminde Ankara en parlak dönemini yaşamıştır. Yüz bin nüfuslu
Page 21
15
kent, pek çok askeri, sivil ve dini mimari yapıtla donatılmıştır. (Sağdıç, Bir Zamanlar
Ankara, s. 15)
Ankara M.S. 395-1073 yılları arasında Bizans İmparatorluğu‟nun güçlü
dönemlerinde askerin erzak ve malzemesinin sağlandığı kışlık konaklama yeri ve bu
nedenle de ticaret merkezi olmuştur. Orduya gerekli malzemenin üretilmesi için
tarım, hayvancılık, dokumacılık gibi faaliyetler geliştirilmiştir. Ayrıca Ankara‟nın
Hristiyan dünyasının Hac Yolu üzerinde olması onun ekonomik ve sosyal yaşamını
etkilemiştir. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 15)
Bizans İmparatorluğu‟nun yönetim yapısının ve yönetim bölgelerinin sınırlarının
zamanla değişmesine karşın Ankara, bölgenin yönetim merkezi olma özelliğini
korumuştur. Tarihçiler, bu dönemde Ankara‟nın vergilerini muntazam ödeyen,
kayıtlarını düzenli tutan bir kent idaresine sahip olduğunu belirtmektedir. (Sağdıç,
Bir Zamanlar Ankara, s. 16)
Ankara‟nın gelişimde askeri ve siyasi olaylar kadar doğal afetler ve salgın hastalıklar
da önemli rol oynamışlardır. 11. yy‟ın başlarında deprem, kıtlık ve veba salgını
Ankara‟dan büyük bir nüfusun göçmesine neden olmuştur. (Sağdıç, Bir Zamanlar
Ankara, s. 16)
Anadolu‟nun 1073‟de Selçukluların eline geçmesi, bölgenin Doğu-Batı transit
ticaretinde önemli bir rol oynamasını sağlamış, yol üzerindeki diğer kentler
gelişirken bu durum Ankara‟yı fazla etkilememiştir. Bu nedenle sözü edilen
dönemde imarlaşma, cami-mescit türündeki küçük ve gösterişsiz yapıların ötesine
gidememiştir. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 16)
Kentin ekonomisi tabii ki çevresindeki tarımsal artı ürünün denetlenmesine
dayanıyordu. Tahıl üretiminin özellikle kentin beslenmesi için özel bir önemi vardı.
Kent ikliminin bu üretimi zaman zaman kuraklık tehdidi altında tutmakta olması,
tahılın sağlanmasını kent ekonomisinde çok kritik hale getirmişi. Bağcılık da kentin
ve çevresinin gelişmiş bir faaliyet alanıydı. Ancak kent ekonomisini uzun mesafe
ticarette önemli hale getiren iki faaliyet alanı tiftik üretimi ve dericilik olmuştur.
Page 22
16
(Tekeli, 2011, s. 255). Tiftik keçisi uzun bir süre Ankara kentinin var olma, gelişme
ve refah simgesi olmuştur. Bu keçilerin sahip oldukları yünün niteliği ve dokuma
özellikleri nedeniyle bu dönemde dünyanın en iyi “sofunun”1 Ankara‟da üretildiği
bilinmektedir. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 17)
17. yy. başlarında başlayan çeşitli isyanlar kent yaşamını bütünüyle etkilemiş, kentin
çevresiyle ulaşımını güçleştirmiş ve ekonomik gelişmeyi yavaşlatmıştır. 18.yüzyıla
girerken, tiftik keçisinin yarattığı zenginlik, kentin ulaşım yollarının üzerinde
olmasından doğan ticari hareketlilik, yüzyıllardır oluşmuş Rum, Ermeni, Yahudi ve
Türk kozmopolit kent yaşam kültürü iç ayaklanmalar ve imparatorluğun içinde
bulunduğu zor koşullardan etkilenmeye başlamıştır. Dünyada yaşanan ekonomik ve
siyasal dönüşümden Ankara da doğrudan payını almaktadır. Ticaret yollarının
okyanuslara kayması, ticari ulaşımda Anadolu‟nun transit olma özelliğini de
kaybettirmişti. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 18)
19. yy başlarında yoğun bir şekilde üretilen tiftiğin ticareti özellikle Avrupa
firmalarının temsilciliğini yapan gayrimüslimler tarafından organize edilmiş, bu
nedenle kentte ufak bir azınlığın refahı artarken halkın sosyal ve ekonomik yaşamı
gerilemiştir. 1813‟te artık bakımsız ve harap bir kent görünümündeki Ankara‟da,
East Indis Company görevlisi olarak bir ay kalan Kinneir, “Anladığım kadarıyla
şehrin refahı tamamen çökmüştür..” sözleri ile gözlemlerini belirtmiştir. Vital
Cuinet‟in 1890‟da yazdığı „La Turguie d‟Asie” adlı eserde, 18. yy‟da batıya 30 bin
balya işlenmiş satan bu kentte artık çalışan sadece bir tezgahın kaldığı belirtilmiştir.
(Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 19)
Ankara tarihi bakımından çok önemli olan Ahilik konusu yeterince
aydınlanmamıştır. Orta Anadolu‟da Ahiliği, Ahi Evran 13.yy‟ın ortalarında
Kırşehir‟de kurmuştur. Önce dericilik alanında başlayan Ahilik Ankara çevresinde
hızla yayılmıştır. Ahiliğin faaliyetleri başlangıçta debbağlık, saraçlık ve kunduracılık
alanında ise de giderek diğer zanaat alanlarına da yayılarak, 24 üretim alanını kapsar
hale gelmiştir. Ahiler kentlerin yönetimiyle de ilgilenmiştir. Nitekim Ankara‟da
1 TDK‟ya göre sof: Ham ipekten yapılmış astarlık kumaş
Page 23
17
siyasal bir boşluk olduğunda kentlerin yönetimini de yüklenmişlerdir. Ahilik sadece
bir kente ilişkin bir örgütlenme değildir, kentler arası bir ilişki ağı da
oluşturmaktadır. Böylece tüm Anadolu‟da ilişki kurmuş olan Ahi tekkelerinin
Osmanlı İmparatorluğu‟nun gelişmesinde de etkili olduğu bilinmektedir. (Tekeli,
2011, s. 256)
Tiftik ticaretinin gerilemesi sonucu ekonomik çöküşle perişan olan Ankara, 19. yy‟ın
başında kentin sık sık yaşadığı doğal afetlerle tekrar karşılaşmış, büyük bir veba
salgını, ardından bir kuraklık ve kıtlık dönemi yaşamıştır. Bu dönemde Ankara‟ya
gelmiş gezginlerden F. Burnaby, 1875 yılında meydana gelen kıtlık kent ve
civarında, 18 bin kişinin ölümüne ve kitle halinde göçe neden olduğunu belirtmiştir.
(Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 20)
20. yy‟a girerken Ankara‟nın yaşadığı önemli gelişmelerden biri demiryolunun
Ankara‟ya gelmesidir. Demiryolunun Ankara‟ya gelişi kentte tarımsal üretimi
arttırmış daha sonra I. Dünya Savaşı‟nın başlamasıyla birlikte demiryolu Ankara için
farklı bir işlev üstlenmiştir. Anadolu‟nun ortasına kadar hızlı ve güvenli bir biçimde
asker ve cephane taşıyabilen bu yolun üstlendiği rol artık ekonomiyi canlandırmak
değil, Ankara‟yı Kurtuluş Savaşı‟nın yönetildiği ve Millet Meclisinin toplandığı kent
konumuna getirmek olacaktır. (Sağdıç, Bir Zamanlar Ankara, s. 20)
Buraya kadar Ankara kentinin ilkçağlardan itibaren yaşadığı sosyal, ekonomik ve
politik değişim kronolojik bir perspektifle özetlenmeye çalışılmıştır. Ankara‟nın
Kurtuluş Savaşı sırasında merkezi bir konum üstlenmesi ve daha sonra Türkiye
Cumhuriyeti‟nin başkenti olarak ilan edilmesi ileriki bölümlerde detaylı olarak
inceleneceğinden, tekrara düşülmemesi amacıyla tarihçe kısmı burada
sonlandırılmaktadır.
3.1.2. Topoğrafya Koşulları
Ankara Orta Anadolu bölgesinde kuzeyde Çubuk, güneyde Mogan, batıda Mürted ve
Engürü ovalarının kesiştiği, engebeli, fakat yerleşime uygun özellikler de taşıyan bir
konumdadır. Kent ve çevresinin topoğrafik ve morfolojik yapısına bakıldığında
Page 24
18
kentin, sırtı doğuya dönük at nalı biçiminde yakın ve uzak tepe ve dağ dizileriyle
çevrelendiği görülür. Yakın doğal bölgesine baktığımızda doğu-batı yönünde Ankara
çayı boyunca daralarak uzayan Engürü ovasını, ovanın doğu yamaçlarında kuzey ve
güneye doğru yükselen, alçak ve yüksek sekilerde yerleşik kent lekesi bulunur.
(Altaban, 1987, s. 7). İçinde bulunduğu Engürü ovası kente artı ütün sağlamaktadır.
Hatip Çayı ve İncesu Deresi arasındaki konumu kentin su sorununu çözmektedir.
(Tekeli, 2011, s. 252)
Harita 1: Ankara‟nın Topoğrafik Yapısı (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu,
1987, s. 9)
Page 25
19
Harita 2: Ankara'nın Yakın Doğal Bölgesi (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu,
1987, s. 8)
Kuzeyde 1050 metre yükseklikte Etlik tepeleri ve daha yukarıda 1200-1500 metre
yükseltilere ulaşan Karyağdı Dağları bulunur. Doğuda kent lekesine yakın olarak
1415 metre yükselen Hüseyin Gazi Dağını, kuzeydoğuda İdris Dağları, kentin
güneyinde, Dikmen köyü civarında, 1300 metre rakımlı Çal Dağı Tepesi,
güneydoğuda Mühye ve İncesu vadisinden başlayarak yükselen ve 1862 metrede
doruklanan Elmadağ dizisi yer almaktadır. Güneybatıda Meşe ve Hacı Dağları‟nın;
Hacılar ve Elmadağ arasındaki vadide ise Gölbaşı Su Havzası‟nın (Eymir ve Mogan
Gölleri) oluştuğu izlenmektedir. Özetle 1985‟teki Ankara kent lekesinin kuzey, doğu
ve güneyi dağ ve tepelerle çevrili, at nalı biçiminde bir topoğrafik çanakta 850 ve
1200 metrelik yükseltiler arasında yerleştiği görülmektedir. (Altaban, 1987, s. 7)
Page 26
20
Harita 3: Ankara‟nın Jeomorfolojik Yapısı ve 1985 Kent Lekesi (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama
Bölümü Çalışma Grubu, 1987, s. 10)
Page 27
21
3.2. Ankara’nın BaĢkent Olarak Belirlenme Süreci
Cumhuriyet‟in ilan edilmesiyle birlikte kurulan yeni rejimin bir yönetim merkezine
ihtiyacı vardı. Bu yönetim merkezinin Osmanlı İmparatorluğu zamanında başkentlik
görevini üstlenmiş İstanbul‟dan Ankara‟ya naklinin elbette çeşitli sebepleri vardı. Bu
bölümde Ankara‟nın başkent olması, hem İstanbul-Ankara karşılaştırması üzerinden
ele alınarak, “Cumhuriyet yönetimi başkent İstanbul‟u bırakıp Ankara‟yı seçmekle
neyi amaçlamıştı?” sorusuna cevap aranacak; hem de başkentin İstanbul değil
Anadolu‟da bir kent olacağı kararı verildikten sonra neden bu yönetim merkezinin
Anadolu‟da başka bir kent değil de Ankara olduğu anlatılmaya çalışılacaktır.
Ankara‟nın başkentlik kararı her ne kadar Kurtuluş Savaşı sonrasında Cumhuriyet‟in
ilanından kısa bir süre sonra verilmiş ise de bu kararın verilmesi gerçekte iki aşamalı
bir karardır. Birinci aşamasını Ankara‟nın Kurtuluş Savaşı‟nın merkezi olarak
seçilmesi ve Kurtuluş Savaşı‟nın başarılı olması, ikinci aşamasını Ankara‟nın yeni
devletin ve daha sonra da Cumhuriyet‟in başkenti seçilmesi oluşturur. Gerçekte
ikinci aşamada verilen başkent seçilme kararı birinci aşamada verilen kararın
başarısına büyük ölçüde bağlıdır. (Tekeli, 2011, s. 296)
Kurtuluş Savaşı‟nın merkezi olarak Ankara‟nın seçilmesi ve başarılı olması kentin
başkent olarak seçilmesinde büyük bir etken olduğundan, ilk olarak Kurtuluş
Savaşı‟nı yönetmek için Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Ankara‟ya yönlendiren
nedenler kısaca açıklanmaya çalışılacaktır.
İşgal yıllarında Atatürk‟ün yakın arkadaşı Ali Fuat Cebesoy‟un Ankara‟da 20.
Kolordu Komutanı oluşu ve Ankara‟nın ileri gelenlerini Mustafa Kemal‟in kişiliği ve
fikirleri konusunda aydınlatması, Kurtuluş Savaşı‟nın günün birinde kesinlikle
başarıya uğrayacağını söylemesi ve tüm bu düşüncelerin Ankara‟da olumlu
karşılanması daha savaşın ilk yıllarında kente önemli bir merkez havası
kazandırmıştı. Özgürlük duyguları yoğun Ankara halkı, işgalleri protesto çağrılarına
uyarak mitingler hazırlıyor, şehirdeki örgütlenme hem şehir aydınlarının hem de
dönemin basın yayın organlarından olan posta ve telgrafhanenin katkılarıyla
kuvvetleniyordu. (Akgün, 1984, s. 225)
Page 28
22
İlk ulusal kongrenin Sivas‟ta toplanması, Anadolu‟nun güvenli bir yöresi olan Sivas‟ı
merkez yapma eğilimini taşır görünüyordu. Fakat Sivas‟ta yaşanan kentin işgali ve
kongrenin dağıtılması yönündeki çeşitli olayların Mustafa Kemal‟i böyle bir karar
için olumsuz etkilediği öne sürülmektedir. Ayrıca Sivas, olayların ve gelişmelerin
kolaylıkla izlenebilmesi açısından yeterince merkezi bir kent değildi. Ankara‟nın
İstanbul ve Batı Anadolu‟ya demiryolu bağlantısının olması ve daha merkezi bir
konumda olması, ayrıca Ankara halkının Kurtuluş Savaşı‟nı destekleyici nitelikte
hareket etmesi nedenleriyle, Kurtuluş Savaşı‟nda hükümet niteliği taşıyan Heyet-i
Temsiliye Sivas‟tan Ankara‟ya hareket etmiştir.
Tekeli‟ye göre, “Ankara‟nın merkez olarak seçilmesinde, Anadolu içinde savaşın
esas alanı olan batıya yeterince yakın ama dış güçlerce doğrudan müdahale edilmesi
zor bir nokta olması kadar, 19. yüzyıl alt yapı gelişmelerinin Ankara‟ya sağladığı
üstünlükler etkili olmuştur. Telgraf ağındaki yeri, demiryolunun esas savaş alanına
ve İstanbul‟a kolay ulaşım sağlayan özellikleri gibi.” (Tekeli, 2011, s. 324)
“Temsil Heyetinin Ankara‟ya gelişiyle Ankara, fiili bir hükümet merkezi durumuna
girdi. Zaten Atatürk “İstanbul artık Anadolu‟ya hakim değil, tabi olacaktır” diyerek
de başlatılan Kurtuluş Savaşı‟nda İstanbul‟un merkez rolünü yitirmiş olduğunu
anlatmaya çalışmaktaydı. Yine de bu aşamalarda, Atatürk‟ün Ankara‟yı başkent
yapmakta ne kadar kararlı olduğuna kanıt gösterebileceğimiz bir veri sahibi değiliz.”
(Akgün, 1984, s. 228)
16 Mart 1920‟de İstanbul‟un İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi ile dağıtılan
Osmanlı Meclisi yerine yeni bir meclis kurulmasına karar verilmiştir. (Akgün, 1984,
s. 228). Türkiye Millet Meclisi‟nin nerede toplanacağı sorununa karşın Atatürk bu
konuda çok fazla düşünme gereği duymadı: Demiryolu bağlantılı, arkadaşı Ali Fuat
Cebesoy‟un örgütlemeleriyle Kurtuluş Savaşı‟na inançlı, üstelik Temsil Heyetinin de
merkezi olan Anadolu kenti Ankara‟da meclis toplanacaktı.
23.04.1920‟de Türkiye Millet Meclisi‟nin Ankara‟da toplanmasıyla, Heyet-i
Temsiliye‟nin gelişi ile başlayan Ankara‟nın fiili başkentlik durumu pekişiyordu.
Page 29
23
Atatürk 1921‟de kendisini ziyarete gelen Le Temps gazetesi yazarı Mme. Gaulis‟e
“Siyasi başkentimiz Anadolu‟nun ortasında kalacaktır. Batının ve doğunun
temsilcileri bizimle bu başkentte temas edeceklerdir”.(…) “Bu başkentte milletin
sinesinden doğan hükümet çalışacaktır.” demiş ve özel olarak bu Anadolu kentinin
Ankara olduğunu eklemişti. (Akgün, 1984, s. 230). Her ne kadar çeşitli nedenlerden
dolayı Atatürk başkentin Ankara olacağı fikrini bu aşamada açıklamanın sakıncalı
olduğunu düşünmüş olsa da bu açıklamasından yola çıkarak başkent kararı için
Ankara‟da karar kıldığı söylenebilir.
Kurtuluş Savaşı‟nda Ankara‟nın başarılı olması ve meclisin Ankara‟da toplanması
kente geçici bir başkentlik işlevi vermişti. Fakat Ankara‟nın başkent olarak
seçilmesinin gerekçeleri sadece Kurtuluş Savaşı‟ndaki başarısıyla açıklanamaz. Bu
nedenle başkent olma işlevinin neden Ankara‟ya verildiği ardındaki gerekçelerle
ayrıntılı olarak incelenmeye çalışılacaktır.
Cumhuriyet‟in ilanıyla birlikte yeni bir yönetim merkezinin belirlenmesi
gerekiyordu. Başkentin İstanbul değil Anadolu‟nun ortasında bir yerde olacağını
henüz Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal çokça dile getirmişti. Başkentin
Anadolu‟nun bir yerinde olması gerektiğini savunan Atatürk‟e göre ülkenin iyi
yönetilebilmesi, ahaliye eşit hizmet götürülebilmesi, kısaca Anadolu‟nun
kalkınabilmesi için başkentin ağırlık merkezi oluşturacak bir yerde kurulması
gerekiyordu2 (Tankut, 1993, s. 47). Mustafa Kemal‟in Anadolu‟da bir başkent
kurulması isteğinin anlamı, Halide Edip‟e göre ise, Anadolu‟ya „medeniyet
taşımak‟tı. (Ahıska, 2001, s. 52). Anadolu‟daki bu ağırlık merkezinin neresi olacağı
konusunda Ankara‟nın sahip olduğu altyapı ve ulaşım bağlantıları kenti
Anadolu‟daki diğer kentlere göre avantajlı duruma getirmiştir. Osmanlı döneminde,
1892 yılında, Ankara‟ya yapılan demiryolu bağlantısı kentin hem İstanbul‟a hem de
Anadolu‟nun diğer kentlerine ulaşımını sağlıyordu. Bu demiryolu bağlantısı ve
telgraf vb gibi sahip olduğu altyapı kente başkent olma konusunda avantaj
sağlamıştır.
2 Tekeli‟ye(2011;305) göre, Ankara kararının, gelişmeyi doğuya götüremese de ülke mekânında
işleyen merkez- çevre süreçlerinde yeni bir merkez ortaya çıkararak, gelişmeyi İç Anadolu‟ya çektiği
ve iller arasında gelir cepheleri oluşmasını önlediği söylenebilir.
Page 30
24
Atatürk‟ün başkentin Anadolu‟da olması gerektiğini düşündüren sebeplerden biri de
İstanbul‟un bir sahil kenti olmasından dolayı herhangi bir savaş anında hemen işgal
edileceğinden kaynaklanan savunma sorunudur. Atatürk‟ün bu savunma sorununu
dile getirmesini Gönül Tankut şöyle ifade ediyor:
İstanbul‟un yabancı işgalinden kurtulmasından sonra, yeni devletin yeni başkenti
konusunda kamuoyu oluşturulmasının zamanı gelmiştir. Bu nedenle 1923 yılı Ocak
ayında Mustafa Kemal, İstanbul gazetelerinin yazarlarıyla bir basın toplantısı
düzenler. Bu görüşmede Mustafa Kemal “yeni başkent” sorunlarını da tartışmış ve
yöneltilen soruları şöyle yanıtlamıştır: “Bir hükümet merkezi her türlü hücum ve
saldırıdan kolayca etkilenmeyecek kadar güvenli bir yerde, örneğin ülkenin
merkezinde bir yerde olmalıdır. Bir geminin topundan telaşa düşülecek bir konumda
hükümet merkezi olamaz” (Tankut, 1993, s. 46).
Ayrıca İstanbul‟un deniz kenarında olması imparatorluk zamanında kentte ekonomik
anlamda sömürgeci-emperyalist etkilerin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Bu
nedenle de simgesel anlamda İstanbul, Batılılaşmanın ve yozlaşmanın mekanı olarak
görülüyordu. Yeni yönetim, başkenti Anadolu‟da bir yere taşıyarak bu emperyalist
denetimin kırılmasını istiyordu. “İstanbul emperyalist ilişkilerin ve bu ilişkilerin
doğurduğu dışa bağlı burjuvazi ya da Levanten yaşantının simgesidir. İstanbul
bırakılıp Ankara başkent seçilirken bu ilişkiler yadsınıyor, Ankara kararı ile geri
kalmış Anadolu‟nun kalkındırılması için bir adım atılıyordu.” (Tekeli, 2011, s. 271)
Kuşkusuz yüzyıllar boyunca başkentlik görevini üstlenmiş İstanbul‟un bırakılmasının
tek nedeninin savunma problemi olduğu düşünülemez. İstanbul‟un bırakılmasında
kentin, Cumhuriyet rejimin kimliğiyle uyuşmayan imajlara sahip olması önemli bir
nedendir. Simgesel anlamda İstanbul, Osmanlı rejimiyle özdeşleşmişti ve yeni
kurulan ulus devlet rejimi, bu imajdan kurtulmak istiyordu. Yönetim, ulus devlete
geçişi sembolleştiren bir başkent yaratmak istiyordu yani yeni bir rejimin kurulması
ile hilafetin başkentinin kesin olarak bırakılması gerekilmiştir.
Bunu anlamak istemeyenlere karşı Mustafa Kemal şöyle diyordu:
Page 31
25
“ İstanbul‟daki kafasızları bir tarafa bırak, şu gözle görülecek ve elle tutulacak kadar
aşikar olan hakikatı kendi arkadaşlarıma dahi anlatamadım… O kadar söyledim yahu
bu şeriat içinde kabil değil, İstanbul‟da Meclis olmaz, memleket bizim değil mi, onu
en emin gördüğümüz herhangi bir noktada kurmak hakkımız değil mi?” (Ahıska,
2001, s. 52)
Kemalist kadrolar yeni belirlenen ulusal sınırlar içerisinde bir ulusal birlik
oluşturmak istiyorlardı ve bunu gerçekleştirmenin en önemli aracını da ulus-devleti
sembolize eden başkent olarak görüyorlardı. İstanbul‟un yüzyıllar boyunca sahip
olduğu köklü geçmiş ve imparatorluk zamanından gelen kozmopolit yapısı, yeni bir
ulusal birlik yaratmaya elverişli değildi. İstanbul‟da yaşayan halk Osmanlı
İmparatorluğu şemsiyesi altında toplanmıştı; fakat kentte sadece Türkler değil, farklı
kimliklere sahip insanlar yaşıyordu. Bu kozmopolit yapı, yeni kurulan Türkiye
Cumhuriyet‟inin oluşturmaya çalıştığı Türk milliyetçiliği ve ulusal birlik için uygun
bir zemin oluşturamazdı. Oysa bir Anadolu kasabası olan Ankara bu ideolojiyi
gerçekleştirmek için uygundu. Ahıska‟nın da belirttiği gibi, “Milliyetçi fikirler ve
pratikler boş bir sayfa olarak görülen Ankara üzerine yazılacaktı. Ankara bu noktada
Türk milliyetçiliğini bir „proje‟ olarak gören yaklaşım tarafından “sıfır noktası”
olarak ele alınmıştır.” (Ahıska, 2001, s. 52)
“İstanbul, genç Cumhuriyet‟in kadrolarıyla yeniden tanımlanamayacak kadar
“geçmiş yüklü” ve ulusal birliğin sembolü olamayacak kadar kozmopolittir. Oysa
Ankara, bir hükümranın hükmü altına girmeye uygun görünmektedir.” (Cantek,
2003, s. 69)
Yeni rejimin İstanbul‟u dışlarken aşmak istediği iki engel İslamiyet‟in belirleyiciliği
ve kozmopolitliktir. Modernist Kemalist ideoloji nezdinde, yerel olan İslam‟a ve
dolayısıyla ortaçağ karanlığına bağlılığı sebebiyle muteber değildir. İdeal yaklaşım,
yerel olanın keskin biçimde din dışı olması ve geleneğin kusurlarından arınırken,
erdemlerini taşımasıdır. İstanbul‟un barındırdığı yerellik bu tarife uymamaktadır.
Yine İstanbul‟un barındırdığı kozmopolitlik, yeni rejimin etkin arınma çabasına sekte
vuracak nitelik taşır. (Cantek, 2003, s. 75)
Page 32
26
Yeni kurulan ulus devlet içerisinde yaratılmaya çalışılan tek kimlik projesinin bu
kadar kozmopolit bir yapı içerisinde gerçekleşmesi beklenemez. “Yeni bir ulusun
doğması ile sonuçlanan siyasal model değişiminin, fikirde doğan yeni ulusun
gerçekte de var olmasının en güçlü aracı, kurulacak yeni bir başkenttir. Yeni başkent,
görüntüsü ve faaliyetleri ile uluslaşmayı özendirecektir. Böyle bir çerçevenin
kendine özgü bir karakteri, görüntüsü olacaktır. Söz konusu kentsel karakter, ulusal
çaba ve gururun, kısaca uluslaşmanın dışa vurmasıdır. Bu nedenle de mevcut bir
kente yaslanarak yaratılamaz.” (Tankut, 1993, s. 45)
Kuşkusuz yüzyıllar boyunca başkentlik görevini üstlenmiş İstanbul‟un bırakılıp bir
Orta Anadolu kasabası olan Ankara‟nın başkent yapılması kolay olmamıştır.
Ankara‟nın başkentlik kararına Cumhuriyet‟in kurucu kadroları içerisinde birçokları
tepki göstermiş, yüzyılların imparatorluk başkentinin bırakılıp bir Anadolu
kasabasının başkent yapılmasını kabullenememişlerdir.
İstanbul- Ankara çatışmasına dair bu ikilem Mustafa Kemal‟in Ankara‟sı adlı kitabın
yazarı Nezihe Araz‟ın anlatısında şu şekilde ifade ediliyor:
“Mustafa Kemal Ankara‟yı gerçek bir başkent yapmak istiyordu. Ve bunun için en az
bir Sakarya Savaşına yetecek kadar güç sarf etmesi gerektiğini de biliyordu. Yeni
Ankara bu çizgide doğdu. Birçokları, Ankara‟da karar kılan Mustafa Kemal‟in bu
kararının geçici bir önlem, bir heves olduğunu sanıyordu. Onlar için gerçek başkent
İstanbul‟du. Ankara değil başkent, yeni Cumhuriyet‟in ileri bir şehri bile olamazdı.
Olamazdı, çünkü onlarca „sıfırın altında bir uygarlık‟ oluşturmak hemen de
imkansızdı. „İstanbul zarafeti‟ diye bir gerçek vardı. Bu zarafet beş yüz yıllık bir
imparatorluğun yaşamının özetiydi. Oysa Ankara bütün bunlardan ne kadar uzaktı.
Öyle görünüyordu.” (Ahıska, 2001, s. 52)
Ankara‟nın başkent olarak ilan edilmesinden bir süre önce, İstanbullu muhalifler bu
karara yönelik eleştirilerinin dozunu arttırmaya başlamışlardır. Vatan gazetesi sahibi
ve başyazarı Ahmet Emin “Ankara şerait-i maişeretinin, mevki ve nüfuz sahibi bir
adamı cezbedemeyeceği”ni iddia ederek, tüm dünya için cazibe merkezi olan
İstanbul gibi bir şehirden vazgeçip “ortaya suni bir idare merkezi çıkarmanın” yeni
Page 33
27
yönetimin altından kalkamayacağı bir „külfet‟ olduğunu söylemektedir. (Ahıska,
2001, s. 71)
Mustafa Kemal‟in tüm bu muhalif tepkilere rağmen başkent için Ankara‟da ısrarlı
olmasının nedeni nedir? Kuşkusuz bölüm içerisinde anlatılan ve Atatürk‟ün görüşünü
ifade eden her bir neden bu sorunun cevabıdır; fakat yeni kurulan ulus devletin
ideallerini gerçekleştirmek için başkent olarak Ankara‟nın tercih edilmesi diğer
nedenlere göre daha ağır basmış görünmektedir. Bu çıkarım tezin kapsamını
oluşturan başkent kimliğinin inşası üzerine yapılan okumalar üzerinde
temellendirilmiştir. İstanbul, tüm cazibesine rağmen hem yüzyıllardır Osmanlı
İmparatorluğu‟na başkentlik yapmıştır, simgesel anlamda hilafetin başkentidir; hem
de köklü geçmişine dayanarak kozmopolit bir yapıyı barındırmaktadır. İşte bu
noktada Atatürk‟ün Ankara‟da neden bu kadar ısrarcı olduğu anlaşılabilir. Yeni
kurulan Cumhuriyet ile eski rejim yıkılmıştır ve bu nedenle yönetim eski imajla
özdeşleşen başkent yerine her anlamda yeni kurulan ulus devleti simgeleyecek bir
başkent oluşturma düşüncesi ve istemindedir. Ankara bu ideolojik yapı içerisinde
üzerine milliyetçi düşüncenin yazılacağı bir “boş sayfa” olarak görülmüştür.
Atatürk‟ün, Ankara‟nın insana bir boşluk, bir çöl hissi verdiğini söyleyen Yunus
Nadi‟ye cevabı bunu destekler niteliktedir:
“Öyle görünür Nadi Bey, dedi, öyle görünür. Zaten bu büyük işin zevki de işte
buradadır. Bu çölden bir hayat çıkarmak, bu inhilalden bir teşekkül yaratmak
lazımdır. Mamafih sen ortadaki boşluğa bakma. Boş görünen o saha doludur, çöl
sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli bir hayat vardır. O millettir, o Türk milletidir.
Eksik olan şey teşkilattır, işte şimdi onun üzerindeyiz.” (Ahıska, 2001, s. 52)
Bu bölümün temel araştırma sorusu olan “Cumhuriyet rejiminin, dört yüzyılı aşkın
bir süredir başkentlik görevini üstlenmiş ülkenin en gelişmiş kentini bırakıp
Ankara‟yı başkent seçmekle neyi gerçekleştirmeyi amaçladığı” bölüm içerisinde her
bir neden ayrıntılı olarak anlatılarak incelenmeye çalışılmıştır. Soruyu Tekeli ise
(Tekeli, 2011, s. 324-325) üç grup altında toplayıp şöyle kategorize etmiştir:
Page 34
28
Avrupa‟nın büyük güçlerinin, dışa bağımlı kentleri ekonomileri kanalıyla
kurduğu, emperyalist ilişkilerden korunmak. Bu emperyalist denetimin
kırılması isteminin ekonomik ilişkiler yönü olduğu kadar, doğrudan askeri
müdahalelere karşı savunma yönü,
Ankara hükümetinin kendisini Osmanlı imajından kurtarması, imparatorluğu
yadsıyarak ulus devlete geçişi sembolleştirmek,
İstanbul‟daki kozmopolit kültürel değerlerin yadsınması Ankara çevresinde
yaratılacak kültürel öğelere dayanarak yeni bir ulusal burjuvazi ve onun
yaşam kalıplarının ortaya çıkarılması.
İkinci gruptaki amaçlar ülkenin mekan organizasyonuna ilişkindir:
Ülkeyi kendi aralarında iç bağınlaşması dış ile bağınlaşmasından daha az olan
ayrı ayrı bölgesel ekonomiler olmaktan kurtarıp, iç pazar bütünleşmesi
yüksek başka bir deyişle ulusal bir ekonomi haline getirmek,
İç Anadolu‟nun gelişmesini sağlayarak bölgeler arası eşitsizlikleri gidermek.
Üçüncü gruptaki amaçlar daha çok kent ölçeğindedir:
Modern, çağdaş batı yaşantısının doğabileceği yeni ve örnek bir kent kurmak
Bu kentte Cumhuriyet‟in yaratacağı ulusal burjuvazinin yaşam kalıplarını
diğer Türk kentlerine örnek olacak şekilde geliştirmek,
Cumhuriyet‟in başarılarını bu modern kentin doğuşunda simgeleştirmek.
3.3. Cumhuriyet’ten Önce Ankara Kentinin Fiziki Çevre ve Toplumsal Yapısına
Genel Bir BakıĢ
Başkent ilanından önce Ankara kentinin genel olarak kentsel mekânının durumuna
ve o günlerdeki toplumsal yaşam şekline bakmak, yeni rejimin başkentinin,
başkentlik kararından önce nasıl bir yer olduğu hakkında fikir verecektir. Bu açıdan
bu bölümün incelemesi, başkentlik kararından sonra oluşturulmaya çalışılan ulus
devletin modern başkenti kimliğinin mekânsal ve toplumsal olarak nasıl bir
düzlemde gerçekleştirilmeye çalışıldığının göstergesi olacaktır. Aynı zamanda
Page 35
29
Ankara‟nın modern bir kent kimliğiyle inşa edilmesini, ulus devletin gerçekleştirdiği
“modernite projesi” olarak gören savın karşı savını açıklayabilmek adına da
Ankara‟nın tarihsel gelişimini ve Cumhuriyet‟e kadarki tarihselliğini mekânsal ve
toplumsal olarak bilmek zorunludur.
Ankara‟nın 19. yüzyıl başlarındaki nüfusu hakkında eldeki verileri tam olarak
birbirini tutmamakla birlikte, nüfusun 25-30.000 kişi civarında olduğu genel bir
yaklaşımdır.3 (Tunçer, 2001). Ayrıca elde edilen verilere göre şehir merkezinde
oturan halkın büyük çoğunluğunu küçük esnaf oluşturmaktadır. Önemli bir sof ve
dericilik merkezi olan Ankara‟da sofçuluk ve dericiliğin, bu yıllarda önceki
yüzyıllara göre önemli ölçüde gerilemiş olduğu görülmektedir. (Tunçer, 2001)
Ankara Şehri, 19. yüzyıl ortalarına doğru günden güne fakirleşmekte ve ekonomisi
çökmektedir. Bu çöküntüyü, 1873-1875 yılları arasında, sadece Ankara çevresinde
18.000 kişinin ölümüne yol açan kıtlık felaketi ile, 1881 ve 1916 tarihli büyük
yangınlar daha da arttırmışlardır. Şehrin geleneksel ticaret merkezinin bir kısmının
da yok olmasına neden olan bu iki yangın ile ekonomik çöküş tamamlanmış
olmaktadır. (Tunçer, 2001)
3 1830 tarihinde yapılan ilk resmi nüfus sayım sonuçlarına göre, toplam erkek nüfusu 11.460 olarak
bulunmuştur. Bu sayıya bir o kadar da kadın nüfus eklenirse, nüfusun bu tarihte 23.000 civarında
olduğu söylenebilir. (Tunçer, 2001)
Page 36
30
Fotoğraf 1: Fotoğraf 1:1870 Ankara Kale-Bentderesi (http://time.com/photography/life/)
“1916 tarihinde meydana gelen büyük Ankara yangınında 1030 hane ... 935 dükkân,
iki cami, altı mescit, yedi kilise ve üç hastahane ile iki tevkifhane ve bir polis
karakolu, ahzıasker, emval-i metruke Reji ve [İT] kulüp binaları ile toplamda şehrin
yarısı yanmış; beş kişi ölmüştür.” (Tunçer, 2001).
Page 37
31
Harita 4: 1916 Yangın Yeri, 1924 Ankara Haritası (Esin, 2012, s. 22)
Haritadaki boş alan, 1916 ile Sovyet elçiliği çevresindeki çapı bilinmeyen 1922‟deki
yangının bileşimidir. Yangın yeri uzun süre boş kalmış, ancak 1950‟lerde imar
edilebilmiştir. (Esin, 2012, s. 22)
Ankara‟nın ekonomik çöküşünü hızlandıran tüm bu süreçler yaşanırken, 19. yüzyıl
sonlarında ekonominin parlamasına yetmese bile Ankara‟nın geleceği için önemli
kararlar alınmasına neden olan bazı imar girişimleri olmuştur.
İstanbul-Bağdat demiryolu bağlantısının bir etabı olan, İzmit-Ankara demiryolunun
1892 tarihinde Ankara‟ya ulaşması bu önemli yatırımlardan biridir. (Harita 2)
(Tunçer, 2001)
Page 38
32
Harita 5: 20. Yüzyıl Başında Anadolu'da Demiryolu Sistemi (Tunçer, 2001)
Demiryolunun Ankara şehir merkezindeki etkileri; günlük tüketim maddeleri ile
tarımsal ürünlerin depolama ve ticaretinin önem kazanması, demiryolu ile şehrin
doğrudan bağlandığı noktada görece daha yeni ve modern bir merkezin gelişmesi
olmuştur. Demiryolunun Ankara'ya ulaşmasından sonra, şehirdeki dükkan ve mağaza
sayısının artışı dikkat çekmektedir. (Tunçer, 2001). Karaoğlan Çarşısı demiryoluna
yakınlığı nedeniyle bu gelişmenin odağı olarak en fazla gelişme gösteren ticaret
merkezi olmuştur. Karaoğlan Çarşısı Cumhuriyet‟in ilk yıllarında, yönetsel ve ticari
başlıca fonksiyonları yüklenerek Ulus Merkezi‟nin çekirdeğini oluşturmuştur.
(Tunçer, 2001)
Page 39
33
Fotoğraf 2: 1920'lerde Ankara'nın En Önemli Ticaret ve Alışveriş Merkezlerinden Olan Karaoğlan
(Tahtakale) Çarşısı (Tunçer, 2001)
Demiryolu ve çeşitli ticari faaliyetlerin gelişmesinin yanı sıra, 20. yüzyıl başlarında
Ankara‟da hükümet konağı, telgrafhane, kışla ve hastane gibi kamu yapıları
bulunmaktadır. Fakat demiryolu ve ticari faaliyetler şehirde köklü değişikliklere
neden olamamış şehir yine geleneksel yapısı, eski görenekleri ve aynı fakir ve göreli
olarak daha zengin gruplarıyla yaşamaya devam etmiştir. Bu durağan sosyal yapının
yanı sıra, şehrin arazi kullanımının görünümü de oldukça durağandır. (Tunçer, 2001)
Page 40
34
Harita 6: 1924 Tarihli Ankara Haritası (Tunçer, 2001)
Page 41
35
Ankara kentinin Cumhuriyet‟ten önceki durumu tarihsel perspektif içerisinde olumlu
ve olumsuz gelişimler göstermesi açısından çift yönlü olarak okunabilir. Kentin
Osmanlı İmparatorluğu zamanında gerek önemli Ahi merkezlerinden biri olması,
gerekse önemli ticaret ve kervan yolları üzerinde bulunması ve özellikle “sof”
üretiminde önemli bir başarı elde etmesi ekonomik anlamda Ankara‟yı önemli bir
coğrafya konumuna getirmiştir. Çeşitli nedenlerle “sof” üretiminde meydana gelen
bozulma ve gerileme, deniz yollarının da ticari açıdan önem kazanması, kentte
meydana gelen büyük yangınlar Ankara‟yı ekonomik ve mekânsal anlamda büyük
bir çöküşe itmiştir.
20. yüzyıl başlarında, kentin mekânsal verileri incelendiğinde demiryolunun
Ankara‟yı coğrafi açıdan avantajlı bir konuma getirdiği fakat kentte mekânsal ve
toplumsal olarak köklü değişikliklere neden olamadığı görülür. Bu yıllarda Ankara
için sorun oluşturacak verilerden biri de kentteki bataklık bölgeleri ve bunun
meydana getirdiği sıtma hastalığıydı.
“1925 yılında Ankara şehri ve çevresinde, birçok köyün ve çevresi bataklık olup,
sıtma bölgeleriydi. Büyükelçi R. Nadolny‟e bakılırsa 1924 yılında bugünkü Gençlik
Parkı ve çevresi de karabulut gibi sivrisineğin uçtuğu bir bataklıktı ve bu bataklık
ancak 1940 yılında tamamen kurutuldu.” (Gümüşçü, 2003)
Cumhuriyetten önce 20. yüzyıl başlarında kentin içinde bulunduğu bu ikili durum,
Gönül Tankut tarafından kentin sahip olduğu potansiyeller ve tehditler olarak şöyle
açıklanmıştır:
“1892 yılında Ankara‟ya gelen demiryolu, 1890‟da gelen su ve civardaki bağlar ve
içindeki evler fiziksel olarak; Lonca, Ahi ve Hacı Bayram Veli Tarikatları‟nın
oluşturduğu halk güçleri ise sosyal olarak Ankara‟nın Cumhuriyetten önce sahip
olduğu potansiyellerdir.
Kentin batısındaki sağlıksız mezar ve genelde harap kentsel çevre (150-200 yıl
öncesi geç dönem Osmanlı evleri) fiziksel olarak; ölgün ekonomi ve az nüfus sosyo-
ekonomik olarak kentin sahip olduğu sorunlardır. Bununla birlikte barındırdığı
Page 42
36
bataklık yüzünden kent sürekli sıtmayla boğuşmak zorunda kalmıştır. (Tankut, 1984,
s. 305)
Kurtuluş Savaşı yılları döneminde, savaş yıllarında yaşanabilecek yoksulluk ve
bakımsızlık Ankara‟da da hakimdi. Kentte hakim olan bu yoksulluk ve bakımsızlık
Yakup Kadri‟nin Ankara‟sında sık sık dile getirilen bir durumdur:
“Lakin gramofon; kolonya suyu gibi, kokulu el sabunu gibi, diş macunu gibi,
Ankara‟da bulunmaz bir lüks matahıdır. Selma Hanım geçenlerde ev sahibi
hanımlarla çarşıya gitmişti. Bir mendil bulamayarak döndü. Ne Samanpazarı, ne
Çıkrıkçılar Yokuşu, ne Balıkpazarı, ne İstanbul Caddesi, ne Karaoğlan Çarşısı kaldı.
Her taraf bir yangın ertesinin veya bir talan sonunun manzarasını gösteriyordu.
Hangi dükkanda neye el atsalar karmakarışık bir hırdavat yığınından başka bir şey
bulmanın imkanı yoktu.” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 33). “Derken çocukların, küçük
Ankaralıların mekteplerden dağılış saati gelir. Bunların kimi takunyalı, kimi yarım
pabuçlu, kimi de büsbütün yalınayaktır.” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 32)
Ankara romanının bir bölümünde Yakup Kadri‟nin bahsettiği gibi savaş yıllarında
Ankara en temel günlük ihtiyaçlara bile cevap verecek yeterlilikte değildi, yoksuldu.
Yine aynı romandan alıntılanmış şu bölümler mimari açıdan kente bakıldığında
yoksulluğun görünür olduğunu göstermektedir:
“On beş gün içinde, kerpiç duvarın bütün mimarisini ezberden öğrendi..Ah bu yamru
yumru boz duvar!.. Bu, insana, her dakika, fukaralığı, sefaleti, aczi söyleyen; kah bir
uyuz deve sırtı insanın üstüne yürür gibi olan; kah, taş kesilmiş bir kabus gibi kafaya,
en ağır, en feci, en sıkıntılı rüyaları yığan çamurdan perde….” (Karaosmanoğlu,
1972, s. 31)
“Gerçi bütün gün, suyu çekilmiş bir sel yatağı gibi kuru ve ıssız duran sokak akşama
doğru, muayyen saatte hareketlenir.. Hareket, evvela, manda sürülerinin köşe
başlarından sökün etmesiyle başlar. Bu ağır, hantal ve galiz mahluklar kısa ve kalın
seslerle homurdanarak ve kafalarını sağa sola çevirerek kırlardan evlere dönerler.
(Karaosmanoğlu, 1972, s. 32)
Page 43
37
Ankara‟nın Cumhuriyet‟in ilan edilmesine kadarki fiziki çevre koşulları ve günlük
yaşam kalıpları tarihsel süreç içerisinde böyleyken, kentin başkent ilan edilmeden
önceki durumu hakkındaki söylemler ve bu konu üzerine yazılmış yazılar
incelendiğinde çoğunlukla; Ankara‟nın tarihselliğinden kopuk olarak ele alındığı ve
kentin sanki Cumhuriyet‟in ilanından önce bir “çöl” olarak imgelendiği görülür.
Ankara başkent ilan edilmeden önce sık sık medeniyetin erişmediği, kötü yaşam
koşullarını barındıran bir yer olarak imgelenmektedir. Bu duruma ulus devletin
modern başkentinin inşa süreci üzerine çalışmalar yapan, Ankara‟nın inşasını
modernist bir proje olarak gören yazarların metinlerinde sıkça rastlanır:
“1908‟de Ankara‟ya gelen Tanin Gazetesi yazarı onu Anadolu‟nun en geri kalmış
kenti olarak değerlendirmekte, meşrutiyetin buraya hiç erişmemiş olmasından
yakınmaktadır. (Tankut, 1984, s. 304). 20. yüzyılın başında “Tanin” Gazetesi yazarı
Ahmet Şerif‟e göre eski ve ihtiyar bir şehir olan Ankara‟da ada gibi yüksek bir tepeyi
çepe çevre örten evler düzensiz, birbirinin üzerine binmiş ve haraptır. Sokaklar dar
ve pis, evler kışın soğuk, yazın tozlu ve sağlıksızdır.” (Tankut, 1993, s. 253).
Bilgen‟de Tankut gibi kentin başkent olmadan önceki durumunu modernist bir
bakışla ele alarak şöyle anlatmaktadır:
“Cumhuriyet öncesi Ankara‟da yaşam ağır bir tempoda sürüp gidiyordu. Tüm
Ankara, “İstasyon, sonra bataklık, sonra mezarlık ve derme çatma Karaoğlan‟dan
sonra yangın yeri, onun sonunda da kerpiç ve hımıştan (evler) kaldırımsız veya
arnavut kaldırımlı eğri büğrü sokaklı bir köy” den ibaretti. İstanbul gibi bir kentin
havasını yaşayıp gelenler burada en ufak bir yaşam pırıltısı görmediler. Akşama
doğru ayaklar evlere doğru sürüklenirdi. Hava karanlıksa hala kül kokan yangın
arsaları arasında cep fenerlerinin yanıp söndüğü görülürdü. Dağlar, tepeler, yollar,
akşam kararınca arabaları ahıra ve halkı kafesler arkasına çekilen kasaba halkı, bütün
o çöl boşluğu ebediye benzeyen bir „susma‟ ve „somurtma‟ halinde idi. Yaşam kale
içinde ve hemen yakınındaki mahallelerde, avlularda ve ev içlerinde geçiyordu. Bu
haliyle eski kent tüm yaşamın içinde akıp gittiği büyük bir kapalı mekan gibiydi.
Kentin içinde bir yerden bir yere gitmek, avlular ve mahalle içi sokaklar dışındaki
Page 44
38
açık yerlerde bulunmak, çarşıya pazara çıkmak çoğu Ankaralı –hele kadınlar- için
pek günlük işlerden sayılmazdı. Kentin tek çarşısı, Tahtakale ve Karaoğlan‟daki
salaş dükkan ve kahvelerdi.” (Bilgen, 1985, s. 17)
Ankara‟yı Cumhuriyet‟in ilanından önce bir “çöl” den ibaretmiş gibi gören
modernist yaklaşım, Ankara‟yı “sıfır noktası” bir diğer deyişle “tarihsiz olandan”
inşa edilen başkent olarak ele almaktadır. “Ankara‟nın bir boşluk üzerine kurulduğu
fikri milli tarihin sıfır noktasıdır. Oysa Ankara başkent olduğunda orada zaten bir
hayat vardı, Ankara boş bir çöl değildi.” (Ahıska, 2001, s. 54)
Avrupalı kaşiflerin sanki orada hayat yokmuş gibi yeni kıtaları “keşfetmesi”ne çok
benzer bir şekilde, Ankara da Kemalist proje sahiplerine sıfırdan yapılacak bir yer
gibi görünüyordu. Nezihe Araz‟ın anlatımıyla “sanki bütün zamanların dışına çıkmış
ve bütün mekanlardan silinmiş” bir Ankara vardı karşılarında. (Ahıska, 2001, s. 54)
İlhan Tekeli Türkiye‟nin modernite projesinin etkisi altında dönüşmesini dönemlere
ayırarak incelemiş, 1923-1950 arası döneme “radikal modernite” adını vermiştir.
Tekeli, Cumhuriyet‟in radikal modernite projesinin kentlerin biçimlenmesine
taşınmasının belli bir gecikmeyle olduğunu söyler (Tekeli, 1998, s. 8). Çünkü ilk
yıllarda, geliştirilmiş kurumsal yapı içinde savaştan çıkan kentlerin sorunları
çözülmeye çalışılmıştır. Bu veriden yola çıkıp „Cumhuriyet‟in ilk yıllarındaki
Ankara‟ üzerine yazılmış metinler incelenirse, modernist projenin inşa faaliyetleri
henüz başlamadığından, Ankara üzerine yapılan imgelemelerin Cumhuriyet‟in
ilanından öncekiyle paralellik gösterdiği görülür.
“Cumhuriyet‟in hemen ertesinde durum çok da iyi değildir. Trenden inince iki taraflı
bir bataklıktan, ağaçsız bir mezarlıktan, kerpiç ve hımış esnaf barakalarından gerçek
bir türlü bitmeyen bir yangın yerine sapılmaktadır. Yol denilecek bir şey yoktur.
Yerli halkın başlıca ulaşım aracı eşektir. Bunun ötesinde Ankara susuzdur,
ağaçsızdır, kuru ve yabanidir. Çankaya‟dan Yenişehir‟e kurt inmektedir.” (Tankut,
1993, s. 253)
Page 45
39
Türkiye Cumhuriyeti‟nin kuruluşu ile başkent ilan edilen Ankara‟da, yeni rejimin
başarısıyla özdeşleşen modernist bir proje gerçekleştirilmeye çalışılmış, bu
yapılırken de Ankara‟nın bu bölümde anlatılan tarihselliği yok sayılmıştır. Bu durum
modernist projenin “sıfır noktası” kabulüdür. Cumhuriyet ile birlikte inşa edilen
modern kent kimliğinin meşruluk kazanması için Ankara‟nın başkentlikten önceki
durumu medeniyetsizlik, yoksulluk vb. gibi imgelerle oluşturulmaya çalışılmıştır.
Tam da bu noktada Ankara‟nın başkent olarak seçilmesinin gerekçelerinden biri de
ulus devletin modern başkentini inşa etmek için “tarihselliği olmayan” bir mekana
duyulan ihtiyaçtır. Ama bu bölüm incelemesinin sonucunda rahatlıkla söylenebilir ki,
bu “tarihsiz olma” durumu bir kabuldür; çünkü Ankara başkent ilan edilmeden önce
bir “çöl” değildir, kentte zaten bir hayat vardı.
3.4. Ankara’nın BaĢkent Ġlan Edilmesiyle Birlikte Erken Cumhuriyet
Döneminde ĠnĢa Edilen/ Edilmeye ÇalıĢılan Modern BaĢkent Kimliği
Ankara‟nın başkent ilan edilmesiyle birlikte yaşadığı inşa süreci üzerine yapılmış
birçok araştırma, yazılmış pek çok değerlendirme vardır. Bu kaynaklardan yola
çıkarak kentin başkent ilan edildikten sonra yaşadığı süreç tek bir doğruya kanalize
olunarak değil farklı bakış açılarından okunmaya çalışılmıştır. Ankara‟nın başkent
olma kararıyla birlikte yaşadığı bu süreç iki farklı bakış açısıyla yorumlanmaktadır.
İlki Ankara‟yı yeni kurulan ulus devletin ideallerini gerçekleştirmesi için ihtiyaç
duyduğu ve Lefebvre‟nin tanımladığı şekilde “temsili mekan” olarak gören ve bu
nedenle kentin başkent ilan edildikten sonraki mekânsal ve söylemsel inşa sürecini
modern kent imajının göstergesi olarak kutsayan; ikincisi ise ilk görüşün karşı-tezini
oluşturan, Ankara‟nın otoritenin ekseninde kurulmuş bir kent olduğu bu nedenle de
bir “proje” olmaktan öteye gidemediğini savunan görüştür. Bu çift yönlü okumanın
diğer bölümlerdeki tartışma konuları da dikkate alınarak kısa bir tartışması
yapılmaya çalışılacaktır. Bu tartışma Ankara‟nın başkent ilan edildikten sonra
yaşadığı inşa sürecine salt bir noktadan bakmamak adına önemlidir.
Lefebvre, ideolojilerin kalıcılık amaçlıyorlarsa bunun ancak kendi hakimiyetindeki
bölgenin sınırlarını belirleyerek, sürekliliğini istediği toplumsal düzenin mekanını
üretmesiyle mümkün olacağını söyler (Lefebvre,1998) Cumhuriyet‟in kurucu
Page 46
40
kadroları Lefebvre‟in bu tespitinin farkında olarak başkent Ankara‟yı yeni kurulan
ulus devletin modernleşme idealinin somut mekanı olarak görmüşlerdir. Adam
ideallerin Ankara ile bu somutlaşma durumunu şöyle ifade ediyor:
“Ankara Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte kurulan bir kent idi. Cumhuriyetin
amaçladıklarının pek çoğunun Ankara'nın fiziksel, sosyal, kültürel yapılarında
somutlaşması gibi bir olgu vardı. Başka bir deyişle Ankara, yeni cumhuriyetin birçok
yüzünün sergilendiği bir sahne idi. Bu sahnede pek çok özellikleri ile yeni kurulan
cumhuriyetin kurgusunun arkasındaki düşüncelerin somutlaşmasını ve hatta daha da
ileri giderek cumhuriyetin kentsel yaşama ilişkin tahayyüllerinin somutlaşmasını da
görebilmek olanaklıydı. Dolayısıyla Ankara sanki yeni cumhuriyeti kuranların
ütopyalarının somutlaştırılmaya çalışıldığı bir sahne idi.” (Adam, 1985, s. 28)
Yeni kurulan bu ulus devletin modernleşme idealleri için Ankara‟nın başkent olarak
seçilmesi, “Ankara‟nın Başkentlik Kararının Gerekçeleri” bölümünde de anlatıldığı
gibi oldukça bilinçli bir karardır. Ankara Cumhuriyet‟in kurucu kadrosu tarafından
üzerine yeni ulus devletin modernleşme ideallerinin yazılacağı “boş sayfa” olarak
görülmüştür ki bu durum Ankara‟yı “sıfır noktası” olarak ele alan yaklaşımı ifade
etmektedir. Ankara bu yaklaşım tarafından, “modern bir ulus” ve onun simgeleştiği
mekan olarak “modern başkent” imgelerinden hareketle hem fiziki mekan üzerinden
hem de söylemsel inşa faaliyetlerinin odağı olmuştur.
Ankara‟nın başkent olarak seçilmesinin ve ondan sonra yaşadığı inşa faaliyetlerinin,
oldukça otoriter bir eksende geliştiğini söyleyen ve Ankara‟nın bir “proje” olmaktan
öteye gidemediğini savunan bakış, bu bakışını özellikle başkentlik kararının
gerektirdiği birçok kaynağı elinde toplamasıyla birlikte birçok açıdan İstanbul‟un
önüne geçen kentin, daha sonra bir başkent olarak içine kapanması ve İstanbul‟un
oldukça geri planında kalmasıyla doğrulamaya çalışmaktadırlar. Kuşkusuz bu
saptamayı yapmak için Ankara‟nın Cumhuriyet‟in ilanından itibaren günümüze
kadar geçirdiği değişimleri, kırılma noktalarını bilmek gerekir. Süreci işte bu kırılma
noktalarını da göz önüne alarak; fakat sorunun cevabını erken Cumhuriyet
döneminde arayarak, Cumhuriyet‟in ilanıyla birlikte dönemin odağı Ankara‟yı geri
Page 47
41
plana iten ne olmuştur, sorusu sorulabilir. Bunun birçok sebebi olmakla birlikte, bu
bakış tarafından Ankara‟nın yukarıdan aşağıya modernleşme projesinin bir parçası
olarak gelişmesinin bu gerileme sürecini beslediği düşünülmektedir. Ankara‟yı “Bir
Ütopya Ütopyası” olarak adlandıran Kahraman‟a göre Ankara, Cumhuriyet
ideolojisinin aşırı gerçekçiliğinde boğulmuş bir mekandır. (Kahraman,2011,s.64)
Kahraman, Lefebvre‟in “temsili mekan” tanımlamasından yola çıkarak, Ankara‟nın
“temsili mekan” olma durumunu kabul ediyor; fakat Ankara‟nın başarısızlığını şöyle
açıklıyor:
“Lefebvre‟in kavramlarıyla söyleyecek olursak Ankara bir „soyut mekan‟dır. Ama
onun kavramını oluştururken eksik bıraktığı bir noktaya da değinmek gerekir. Bütün
mutlak mekânlar siyasaldır ve her siyasal mekân gibi aslında „boş‟tur. Onun
farklılaşabilmesi, dolabilmesi için o mekânın „mutlak mekan‟a dönüşmesi gerekir ki,
Ankara onu başaramamıştır. O yetersizlik ya da başarısızlık Türk modernizmasının
hanesine yazılmalıdır.” (Kahraman, 2001, s. 64)
Adam ise Ankara‟nın bu başarısızlığını kentin Cumhuriyet‟in ilanından itibaren
örgütlenmesinde ve gelecek hedeflerinin belirlenmesinde yeni bir yaşam “sentez”ini
oluşturmamasına bağlar. Ona göre Ankara bu yaşam sentezini oluşturabilecekken,
gerekli hoşgörüye sahip olamadığından kendisini bir yoksulluğa itmiştir. İstanbul‟da
bu yaşam sentezini sağlayan, kozmopolit yapısının uzun bir geçmişi olmasıdır. Oysa
Ankara tarihin hiçbir döneminde kozmopolitizm oluşturamamıştır. Ankara‟daki
durumu yeniliğinin bir şanssız yanı ya da yeninin tutuculuğu diye değerlendirebiliriz.
Sözü edilen yaşam sentezi hoşgörü ve çoğulcu yaşam biçimiyle oluşabilecek bir
sentezdir. Oysa dönemin resmi ideolojisi bu çoğulculuğu yabancı, hoşgörülülüğü ise
riskli buluyordu. (Adam, 1985, s. 29)
Ankara‟nın modern bir başkent olarak inşa edilmesine yönelik her iki bakış açısını
kısaca özetledikten sonra şunu belirtmek gerekir ki tezin kapsamını erken
Cumhuriyet dönemi Ankara‟nın inşası oluşturduğundan ikinci bakış açısı sadece
konuya salt bir açıdan bakılmadığını anlatmak adına kısaca aktarılmaya çalışılmıştır.
Ankara‟nın erken Cumhuriyet dönemine bugünden bakıp, başarısızlıkları açısından
Page 48
42
bir değerlendirme yapmak Ankara‟nın ve hatta Türkiye‟nin geçirdiği bütün süreçleri
bilmeyi gerektirir. Çünkü erken Cumhuriyet‟ten sonra kente, başkent olma
sürecinden farklı olarak birçok ideoloji egemen olmuştur. Her bir ideolojinin kent
üzerindeki tahayyülleri farklıdır ve bu durum kentin ilerlemesinde veya geri plana
itilmesinde çok etkilidir. Yani kısaca Ankara‟nın başkent olarak inşa edilmesinde
ikinci bakış açısının görüşlerini değerlendirebilmek Ankara‟nın başkent olmasından
günümüze kadar geçirdiği sürecin her yönden kapsamlı bir araştırmasını
gerektirdiğinden bu tez kapsamında ele alınmamaktadır.
Tezin bu bölümünde, Ankara‟nın başkent ilan edilmesiyle birlikte, ulus devletin
modernleşme ideallerini gerçekleştirmek için kenti “modern bir başkent” imgesi
altında nasıl mekânsal ve söylemsel olarak inşa ettiği incelenmektedir.
Türkiye‟de, 1923 devrimiyle ulus-devlet olarak tanımlanan yeni bir sosyal, ekonomik
ve politik yapı öneriliyordu. Yeni rejim, kimlik oluşturma savaşını bir dizi inkılap
aracılığıyla yürütüyordu, Osmanlı‟nın barındırdığı heterojen yapıya karşı homojen
bir Türk kimliği kurguluyor ve bu sosyal kimlik çerçevesinde hem geçmişini hem de
geleceğini yeniden tanımlama çabası içine giriyordu. Sosyal, politik ve ekonomik
hayatın bütününün çerçevesinde yapılacak bu köklü değişiklikleri “modernleşme
projesi” olarak adlandırıyoruz. (Yalım, 2002, s. 167)
Başkent Ankara‟nın önemi işte bu noktada “modernleşme projesi” nin ilk ve temel
yapıtaşını oluşturmasından geliyordu. Başkent Ankara, yeni kurulan ulus devletin
ideallerini gerçekleştireceği “ilk” mekândı. İmparatorluğu yıkıp yeni bir ulus devlet
kurmayı başaran Cumhuriyet yöneticileri için Ankara‟nın modern bir başkent olarak
inşasının başarısı Tekeli‟nin dediği gibi bir anlamda Cumhuriyet‟in başarısını ifade
edecekti. (Tekeli,1998,s.6) Ankara‟nın Cumhuriyet‟in başkenti olmasının kentsel
ölçekteki hedefi Altaban‟ın aktardığı şekilde Tekeli tarafından şöyle ifade edilmiştir:
“Örnek bir kent inşa ederek modern ve çağdaş bir yaşama ortamı oluşturmak, bu yeni
kentsel mekânda geliştirilecek yeni sosyal normlarla Anadolu‟nun kentleşmesine
öncülük etmek ve daha da önemlisi Cumhuriyet‟in başarılarını bu yeni başkentte
sembolize etmek.” (Altaban, 1998, s.41)
Page 49
43
Ankara‟yı modern bir başkent olarak simgeleştirecek şey kuşkusuz kentin eski
kasaba görünümünden çıkıp “modern” olanı temsil eden fiziki çevrenin inşa edilmesi
ile mümkün olacaktı. Kentin bir plan çerçevesinde inşa edilmesi bu inşa faaliyetinin
omurgasını oluşturacak, bir anlamda plan Uluğ (2004)‟ün bahsettiği gibi politik
güçlerce amaçlanan kentsel görünüme ulaşmada bir araç olarak belirlenecektir. Kent
planlı bir şekilde imar edilirken plan çerçevesinde açılan bulvarlar, oluşturulan
meydanlar ve anıtlar, kamu binaları, yeşil alanlar kentin modern bir başkent
olduğunun göstergesi olarak oluşturuluyorlardı. Cumhuriyet‟in sembolü olarak inşa
edilen mekânsal yapılar salt mekânsal düzenleme değil, yeni kurulan ulus devletin
yaratmaya çalıştığı modern ulus kimliğinin de oluşturulacağı yerlerdir. Tankut‟un
ifadesiyle; Ankara‟nın başkent kimliğiyle, yirmi bin nüfuslu küçük bir kasabadan
çağdaş bir kente dönüştürülmesi tasarımı, salt yapısal bir dönüşümü değil, sosyal
niteliği olan kamusal bireyi ve onun mekânlarını planlayabilmenin öngörüsü olarak
değerlendirilmelidir. (Tankut,1993)
3.4.1.Fiziki Çevrenin İnşası İle Başkent Ankara
Ankara‟nın imar edilmesini Tekeli bir imtihan olarak tanımlamakta ve şöyle ifade
etmektedir:
“Önemli bir geçmişe sahip ancak mütevazı bir Orta Anadolu kenti olan Ankara‟nın
yazgısı, 1920‟lerin başında Türkiye Cumhuriyeti‟nin başkenti olmasıyla köklü bir
değişime uğramıştır. Bir imparatorluktan bir ulus devlete geçiş sürecinde, başkentin
Ankara‟ya taşınması genç Cumhuriyeti çok önemli bir iddiayla karşı karşıya
bırakmıştır. İstanbul gibi görkemli bir tarihi başkent karşısında, Ankara‟nın başarıyla
imar edilerek onunla yarışacak bir kent haline getirilmesi kolay değildir. Yeni
yönetim başkenti naklederek kendisini böyle zor bir imtihana sokmaktadır.”
(Şenyapılı, 2005, s. 173)
Tekeli‟nin dediği gibi Ankara‟nın yazgısı başkentlik kararıyla köklü bir değişime
uğramış, kent başkent olmasından sonra hızlı bir nüfus artışıyla karşı karşıya
kalmıştır. 1920‟lerin başında 20.000 nüfuslu küçük bir yerleşme olan Ankara
1927‟deki ilk nüfus sayımında 75.000‟lik bir büyüklüğe ulaşmıştır.( Altaban,1998,
Page 50
44
s.43) Ayrıca Cumhuriyet‟in ilk yıllarında Ankara‟nın fiziki çevresi 1916 yılında
geçirdiği yangın ve farklı felaketlerden dolayı yıkıma uğramış, kent konut stoğunun
önemli bir kısmını kaybetmişti. (Tekeli, 2011, s. 272). Kent, hem başkent olmasından
sonra hızla artan nüfusun ihtiyaçlarına cevap vermek hem de daha önemli olarak
başkent olmadan önceki fiziki çevresinden kurtulup, ulus devletin imgelerini
barındıran modern bir başkent olmak için hızlı bir imar sürecine başlayacaktır.
Cumhuriyet‟in kadroları Ankara‟da modernleşme projesinin ideallerini hızla
gerçekleştirmek için kentin hızlı bir şekilde imar edilmesi gerektiğine inanmışlardır.
Atatürk‟ün şu sözleri Ankara‟nın imarını yeni ve modern devletin bir göstergesi
olarak gördüğünü anlamak açısından önemlidir:
“Cumhuriyet‟in başkenti olan Ankara‟nın hızla imarı gerekmektedir. Yeni ve çağdaş
bir devletin çalışmasında düzen ve verim bir uygarca imar edilmişlik içinde
sağlanabilir. Ülkenin varlığı bugün ve gelecekte Ankara‟nın yönetim olmasını nasıl
kesinlikle gerektirmiş ise, Cumhuriyet‟in başkentinin hızla gelişmesi ve imarını da o
derece zorunlu kılmıştır. Gerçi, özelsel yönetimin gerektirdiği genel ve resmi
uzamları yıllara bölerek sürekli olarak kurmak ve inşa etmek, hem kılgısal bir
gereksinim olarak, hem de büyük bir kaynağın ayrılmasından kurtarmaya
yarayacaktır.” (Geray, 2003, s. 6)
Page 51
45
Fotoğraf 3: 1920'lerde İstasyondan Ankara (http://time.com/photography/life/)
Ankara‟da başkent olduğu 1923 yılında yapılaşma başlayacaktır. Ancak
Cumhuriyet‟in ilk yıllarından, 1927 yılında kentin planlı bir şekilde gelişimi için
açılan yarışma projesine kadar Ankara‟daki yapılaşma birbirinden kopuk, plansız bir
şekilde gelişmiştir ve modern bir başkent imgesi yaratmaktan uzaktır. 1927 yılında
kentin bir imar planına ihtiyacı olduğu anlaşılacak ve bu yıldan sonra fiziki çevrenin
inşası ile oluşturulmaya çalışılan modern kent imgesi, bir planın yönlendirilmesi ile
sağlanacaktır. Tankut 1927 yılını Cumhuriyet‟in kuruluş döneminin bitip, gelişme
döneminin başladığı tarih olarak ifade etmektedir. Bunun bir nedeni de 1923-27
yılları arasında başkent Ankara‟ya ilişkin en önemli tartışmanın, başkentlik kararının
ne ölçüde sağlıklı olduğudur. 1927‟den sonra imar dönemi başlayacak ve ağırlıklı
olarak onun sorunları tartışılacaktır. (Tankut, 1993, s. 47)
Bu bölüm 1923-27 yılları arası ve 1927‟de yarışma projesinin açıldığı zamandan
sonraki mekânsal inşa faaliyetleri olarak iki ayrı tarih aralığında incelenecektir. Bu
ayrıma gidilmesinin en önemli nedeni 1927 yılında kenti yönlendirecek bir imar
planı için girişimlere başlanmasıdır. Ankara‟nın modern bir kent olmasının kenti
Page 52
46
yönlendirecek bir plan olmadan mümkün olamayacağı ve bu modern başkent
temsilinin planlı dönemde oluştuğu düşünüldüğü için 1927 yılı sınır kabul edilmiştir.
Cumhuriyet‟in ilk yılından 1927 yılına kadar, kentin başkent olması ile artan
nüfusuna yönelik kentteki konut açığını kapatmak ve yeni kurulan başkentin yeni
seçkinlerinin yaşayacağı mekânlar yaratabilmek için düzensiz de olsa konut sunumu
gerçekleştirilmeye çalışılacak, bunun yanında tek tek de olsa kamu yapıları inşa
edilecek, üstyapının yanında Ankara‟nın kötü durumda olan altyapısını iyileştirmek
için de birçok faaliyet gerçekleştirilecektir. Ayrıca 1923‟ten 1927 yılına kadar kentin
yapılaşmasına planlı bir şekilde başlanamasa da, çıkarılan önemli yasalarla planlı
dönemdeki inşa faaliyetleri için yasal zemin oluşturulmaya çalışılacaktır. 1923-27
yılları arasındaki döneme, bu dönemde oluşturulan yasal çerçeve, konut ve kamu
yapılarının inşası ve gerçekleştirilen altyapı çalışmaları olmak üzere üç bileşen
üzerinden bakılacaktır. Çünkü bu üç bileşen kentin artık bir kasaba olmaktan çıkıp
modern bir başkent olmasını sağlayacak temel ve zorunlu müdahalelerdir.
3.4.1.1. 1923-1927 Arası Dönemde Fiziki Çevrenin İnşası
Yasal Düzenlemeler
1923 yılından itibaren Ankara‟nın imarına başlanmadan önce, yapılan
düzenlemelerle kentin imarını gerçekleştirmek için yasal bir zemin oluşturulmaya
çalışılmıştır. Yasal düzenlemeler hem kurumsal örgütlenmeye yönelik düzenlemeleri,
hem de kentin imarı için gerekli finansmanı oluşturmaya yönelik gerçekleştirilen
faaliyetleri içerir.
Atatürk kent yönetimlerinin geliştirilmesi ve Ankara‟nın imarı için yasal
düzenlemelere ayrı bir önem vermektedir. Bir konuşmasında bunu şöyle dile
getirmiştir:
“Kent işlerimizin yönetimini düzeltip düzene sokacak yasa tasarısı bu yıl
sunulacaktır. Devletimizin özeği olan Ankara‟nın imarı için hazırlıklarla
uğraşılacaktır.” (Geray, 2003, s. 6)
Page 53
47
Ankara‟nın imarına başlamak için atılan ilk adım, mevcut belediyeyi Ankara
Şehramaneti4‟ne çevirmek olmuştur. Başkente, 16.02.1924 gün ve 417 sayılı yasa ile
İstanbul Şehremaneti modeli transfer edilecek, yetki ve görevleri aynen alınacak,
yasa ve yönetmelik ve kararlarından ise, sadece Ankara özel durumuna uygun
olanlarını izleyecek bir daireden oluşan Şehremaneti kurulacaktır. (Tankut, 1993, s.
49)
Geray, Osmanlı‟nın başkenti İstanbul„dakiyle aynı görev ve yetkilere sahip
Şehremaneti‟nin kurulmasını, Ankara Belediyesi‟ni bir taşra belediyesi olmaktan
çıkaran bir uygulama olarak görüp bunu başkentin yönetimine ayrı bir özen ve önem
verildiğinin göstergesi olarak yorumlamaktadır. (Geray, 2003, s. 7)
Başkentte yöneticilerin ilk endişesinin neden şehri yönlendirecek geniş kapsamlı bir
plan yapmak değil de, Şehremaneti gibi bir uygulama örgütü kurmak olduğunu
Tankut, Tekeli‟den şöyle aktarmaktadır:
“.. Ankara‟da eski geleneksel çekirdek çok küçük kalmıştır; ayrıca yaratılması
düşünülen ulusal burjuvazinin yeni kültür ve yaşam imajına da çok terstir. Bu iki
veriden birincisi, hemen uygulamaya geçişi, ikincisi ise, Osmanlı kent imgesi dışında
bir yeni platformu yaratmayı gerektirmiştir. Bu baskıların sonucunda başkent kendini
planlamadan önce uygulamanın içinde bulacaktır.” (Tankut, 1993, s. 49)
Ankara‟ya ilk şehremini olarak atanan Haydar Bey‟in ilk girişimleri Ankara‟nın her
şeyden önce imara onun için de inşaata ihtiyacı olduğu düşüncesiyle yaptığı
çalışmalar olmuştur. Tekeli‟ye göre şehremini Haydar Bey‟in konuya yaklaşımı
oldukça pragmatiktir. Haydar Bey şehremini olarak atandıktan kısa bir süre sonra
birkaç uzmanla birlikte Avrupa‟ya gitmiştir. Ankara‟da her şeyden önce inşaata
ihtiyaç olduğunu düşünerek bavuluna Ankara‟nın taşından toprağından numuneler
koymuş, bunları Avrupa‟da mütehassıslara göstererek çimento, tuğla, kiremit yapılıp
yapılamayacağını öğrenmek istemiştir. Özelliklerini hesaplattı, çünkü Ankara‟nın her
şeyden önce bunlara ihtiyacı vardı. Memlekete dönüşte sipariş olunan makineler ve
4 Bu belediye, 1877 Belediye Yasası bağlamında işleyen, bir yerel yönetim birimidir. (Tankut, 1993, s.
83)
Page 54
48
getirilen uzmanlarla Ankara‟da geniş bir arazi üzerinde tuğla, kiremit, kereste, kireç,
elektrik fabrikası, bir numune fırını, bir tephirhane ve gaz deposu kuruldu. (Tekeli,
2011, s. 275)
Haydar Bey eski kentin tek caddesi olan Karaoğlan Cadde ve çarşısını (bugün
Ulus‟tan, Sümerbank ile Atatürk Heykeli arasından başlayan, Anafartalar Caddesi‟ne
doğru uzanan yol) genişletti. Demiryolları ile Çankaya arasında birinci yılda yüz
kadar ev inşa ettirdi. Yenişehir‟in lağımlarını ve sokak kaldırımlarını kısmen
yaptırdı. Haydar Bey şehrin su sorununa da çözüm bulmaya çalıştı. 14 km. uzaktan
demir borularla Ankara‟ya su getirilmesine uğraştı. (Sarıoğlu, 2001, s. 46)
Fotoğraf 4: Karaoğlan( Anafartalar Caddesi), 1925 öncesi
Şehremini Haydar Bey‟in yaptığı en önemli girişim eski kentin güneyindeki yaklaşık
4 milyon metrekarelik alanın 24 Mart 1925 gün ve 583 sayılı yasa5 kapsamında
5 583 yasalı yasanın tam adı “Ankara‟da İnşası Mukarrer Yeni Mahalle İçin Merkezi Yerler İle
Bataklık ve Merzaği Arazinin Şehremanetince İstimlakı Hakkında Kanun” dur.
Page 55
49
kamulaştırılmasıdır. Bunun anlamı, kentin yapılaşmasının eski kentte değil yeni bir
alanda yapılmasıdır. Şehremaneti yöneticilerinin bu büyük kamulaştırmanın neden
eski kentte değil yeni bir alanda yapıldığına dair gerekçeleri ekonomik boyutludur.
Eski kentin kısa bir zamanda modern bir yerleşme platformuna dönüştürülmesi, hem
teknik olarak çok zor hem de çok pahalıdır. (Tankut, 1993, s. 51). Oysa eski kentin
güneyinde kamulaştırılan alan boştur ve bataklık ve sulak toprakları kapsamaktadır.
Boş ve bataklık bir araziyi kamulaştırmak hem bataklığın kurutulması ile sağlık
koşullarını iyileştirmekte, hem de yönetimi eski kentte yapılması durumunda
verilecek büyük kamulaştırma bedellerinden kurtarmaktadır. Ayrıca hükümete göre
kamulaştırma bedelinin yanında eski şehirdeki sokakların genişliği ve durumu o
kadar berbat bir şekildedir ki, yapmak için yıkmanın gerektireceği harcamalar yeni
kent kurmaya yetecek derecede çok masraf istemektedir. (Bilgen & Özcan, 1989, s.
20).
Yenişehir‟in kamulaştırılması meselesinde neden eski kentin bırakılıp yeni bir alan
seçildiği konusunda mecliste uzun tartışmalar olmuştur. Trabzon milletvekili Muhtar
Bey, „eski kenti yüzüstü bırakıp bu kentin vergi yükümlülerinin parası ile yeni bir
kentin kurulmasının‟ doğru olmadığını savunmaktadır. Nitekim meclis
görüşmelerinde yeni kent sözü çeşitli milletvekillerini rahatsız etmiş, “kent” sözü
“mahalle” olarak değiştirilmiştir. Bu tepkiler karşısında İçişleri Bakanı Cemil Bey
„Ayrı bir mahalle yapmaktan ve konut bunalımından dolayı güçlük çeken insanlara,
oturacak bir ev sağlamaktan başka bir amaç güdülmediğini‟ söyleyerek tepkileri
yumuşatmaya çalışmıştır. (Bilgen & Özcan, 1989, s. 21)
Sonuç olarak tartışmalara rağmen eski kentin güneyindeki 4 milyon metrekarelik
alan kamulaştırılmış ve meclis kararına ekli haritada işaretlenmiştir. Kabaca bu
haritada Yenişehir sınırları şöyle tanımlanmaktadır: Kızılay Sınırı Cebeci Caddesi,
Ankara Kırşehir tarikinin batısında Maltepe‟ye kadar olan bir kısım arazi, güneyde
Çankaya sırtlarına yakın sahalar, doğuda Cebeci Caddesinin güneyinde kalan dar bir
şerit, Kazım Özalp Caddesinin güneydoğusunda kalan arazidir. Ancak bu haritada
sınırın batı ucu açıktır. (Bilgen & Özcan, 1989, s. 22)
Page 56
50
Harita 7: Yeni Şehir'deki muhtemel kamulaştırma sınırı, 1929 (Bilgen & Özcan, 1989, s. 60)
Büyük kamulaştırmayı öngören 583 yasalı yasa ile Cumhuriyet‟in kurucu kadroları,
modern bir başkent oluşturmak idealini kaleyi de içine alan ve Ankara‟nın geleneksel
çekirdeği olan eski kentte değil, onun yerine yepyeni bir yer olan “Yenişehir” de
gerçekleştirmişlerdir. Bunun nedeni kuşkusuz yönetimin gerekçelendirdiği ekonomik
nedenlerden çok daha derindir. Eski kentin yeniden inşa edilmesi kuşkusuz hem
kamulaştırma maliyetleri yüzünden hem de teknik nedenlerden dolayı çok maliyetli
olacaktı; fakat bu kararın asıl nedeni birçok yazar tarafından, gerçekleştirilmeye
çalışılan “modernleşme projesi”nin eski kentte mümkün olamayacağı, bu nedenle de
üzerinde yerleşimin olmadığı ve Cumhuriyet‟in modernleşme ideallerinin kolaylıkla
gerçekleştirilebileceği boş bir alanın seçildiği olarak yorumlanmaktadır.
Page 57
51
Tankut bu seçimin nedenini şöyle ifade ediyor:
“Ankara doğulu bir dünyadan çıkıp akılcı bir dünyaya yöneltilmek istenen yönetim
merkezidir. Bu kentten beklenen sadece bir simge olmak değil de, yeni dünya
anlayışının tüm işlevlerini yerine getirebilecek ve ona uygun yaşam biçimini
yansıtacak bir başkent olmaktır. Bu nedenle de, mevcut tarihsel ve organik gelişmeyi
bünyesinde taşıyan eski Ankara‟dan bağımsız olarak kurulması zorunludur.”
(Tankut, 1993, s. 44)
Batuman ise konuya farklı bir açıdan bakmış, Ankara‟nın imarı ile gerçekleştirilmeye
çalışılan “modernleşme projesi” nin eski kentte yapılırsa birçok direnç ile
karşılaşabileceğini, bu nedenle de eski kentle temas edebilen ama yepyeni bir alanda
yapıldığını söylemiştir. Ona göre imgelenen bir yaşam tarzının (modern birey) ve
söylemsel olarak kurgulanmış bir siyasal modelin (özgür yurttaş) bir araya geldiği
söylemsel ve mekânsal düzlem, bireysel deneyimlerin çakışarak bütünleşmiş bir
toplumsal yaşama evrildiği ideolojik bağlam olan kamusal alandır. Öyleyse böyle bir
projenin kurgulanmasına mekânsal olarak sıfırdan başlamak –yepyeni bir şehir
kurmak- anlamlı bir tercihtir. Çünkü Cumhuriyetçi kadroların da sezdiği gibi kentsel
mekân topyekûn bir dönüşüm projesi olarak modernleşmeye karşı her türlü
potansiyel direnci içerisinde barındırmaktadır. (Batuman, 2002, s. 43)
583 sayılı kanunla yapılan kamulaştırmadan sonra, Ankara‟nın imarı konusunda
yapılan ikinci önemli kurumsal düzenleme 22 Mayıs 1926 Gün ve 844 sayılı
Kamunla Emlak ve Eytam Bankası‟nın kurulması olmuştur. Bu tarihte inşaat işleri
için kredi verecek ihtisaslaşmış bir banka yoktu. Emlak ve Eytam Bankası böyle bir
banka olarak kuruldu. Her ne kadar Emlak ve Eytam Bankası bütün Türkiye‟nin
gereksinmesini karşılamak için kurulduysa da ilk yıllarda kredi kaynaklarının ve
fonlarının büyük kısmını Ankara‟nın imarına ayırmıştır. (Tekeli, 2011, s. 276)
Konut ve Kamu Yapılarının ĠnĢası
Cumhuriyet‟in ilk yıllarında kentte yapılan konutlara iki açıdan bakmak mümkündür.
Birincisi kentin başkentlik kararıyla birlikte hızla artan nüfusunun barınma ihtiyacını
Page 58
52
çözmek için bu yıllarda yeni konutların yapımının gerektiği; ikincisi ise, yeni yapılan
konutların hem konut türü açısından hem de mimari özellikler açısından
modernleşmeyi temsil edecek birer araç olarak görülmeleridir.
Kamu yapılarının inşası ise, başkentlik kararıyla birlikte kentin ihtiyaç duyduğu
işlevlerini karşılamak amacıyla inşa edilmiş, ama bu binalara modern başkentin
mimari olarak temsili gözüyle bakılmıştır.
1923-27 yılları arasındaki bu dönemde inşa edilen konut ve kamu yapıları her ne
kadar bir plan dahilinde değil tek tek inşa edilmiş olup bir kentsel imge yaratmaya
yetmese de, Cumhuriyet yöneticilerinin modernleşme ideolojilerini mimari olarak
temsil edecekleri bir araç olarak görüldüğü için oldukça önemlidir.
Bu bölümde ilk olarak Ankara‟nın artan nüfusuna yönelik olarak barınma ihtiyacını
karşılamak için hızla inşa edilen konut yapıları incelenecek, daha sonra konut ve
kamu yapılarının inşasına gerçekleştikleri dönemin mimari temsilleri açısından
bakılarak, konut ve özellikle kamu yapılarının Ankara‟nın modern başkent temsilini
oluşturmada önemli bir araç olarak kullanıldığı anlatılmaya çalışılacaktır.
1923-27 Yılları Arasında Konut İnşası
Ankara‟nın başkent ilan edilmesinden sonra karşılaştığı temel sorunlardan biri konut
sorunudur. Çünkü başkentlik kararıyla birlikte kent hızlı bir göçe maruz kalmıştır.
1920‟de 20-30.000 civarında olan nüfus, 1927 yılına gelindiğinde 74.000 civarında
olmakta (Cengizkan, 2009, s. 55) ve 1927‟de tarım kesimi dışında çalışan nüfusun
yaklaşık %50‟sini Cumhuriyetten sonra tayin edilen askeri ve sivil bürokratlar
oluşturmaktadır. (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan
Konutların Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 258)
Ankara‟nın başkent olmasından itibaren şehre gelip yerleşen memur, bürokrat,
gazeteci, bankacı vb. önceleri şehrin bilhassa eski mahallelerinde ve oldukça
elverişsiz koşullarda barınmışlardır, zor şartlara katlamışlardır. Falih Rıfkı ve Yakup
Kadri gibi şehre 1922 yılında gelen Hıfzı Veldet Bey de Hacı Musa Mahallesi‟nde
Page 59
53
bir iç avluya bakan iki kerpiç odalı bir konutun bir odasını kiralamıştı. Tuvalet
avlunun öteki ucundaydı. 1925‟te şehre gelen Mimar Kemalettin ise uygun konut
olmadığı için ailesini getirmemiş ve şantiyede kalmıştı. Geliri biraz yüksek olanlar
ise çevre bağlarda konut alıyorlardı ki, milletvekillerinin bir kısmı bu çözümü tercih
etmişti. (Sarıoğlu, 2001, s. 81)
Kentin hızla artan nüfusuna yönelik, kentin 1923-27 yılları arasında yoğun bir
yapılaşmaya sahne olduğu düşünülebilir. Yapılaşma çoğunlukla eski kentin boş
alanlarında, ya da eski kentin dış kenarlarında yer almaktadır. Ayrıca
Şehremaneti‟nin yeni şehrin yerleşeceği yer olarak kamulaştırdığı alan üzerinde de
konut yapımı sürmektedir. (Tankut, 1993, s. 44)
Cumhuriyet yönetiminin bu yıllarda konut meselesinin çözümü konusunda yaptıkları
en önemli girişimler “yasal düzenlemeler” bölümünde ayrıntılarıyla açıklanan 583
sayılı kanunla, demiryolunun güneyindeki 400 ha‟lık alanın kamulaştırılması girişimi
ve konut yapımına kredi vermesi amacıyla Emlak Eytam Bankası‟nın kurulmasıdır.
Kamulaştırılan 400 ha‟lık alandaki Yeni Şehir bölgesinde Emlak Eytam Bankası‟nın
kredi destekleriyle büyük bir konut yapımının başladığını görülmektedir.
Kentte inşa edilen konut türleri incelendiğinde, 1925 yılından itibaren Ankara‟da dört
tür konut türünün ortaya çıkmaya başladığı görülür. Bunlardan birincisi eski şehir
kesimlerinde bulunan binalardı. Bu konutların birçoğunun suyu, kanalizasyonu, daha
sonraki yıllarda elektriği ve doğalgazı bulunmuyordu. Bu konutların aralarında
uzanan sokaklar bir arabanın geçemeyeceği nitelikteydi. Kentteki ikinci konut türü,
yine eski şehir kesimlerinde görülen apartman tipi konutlardı. Bu yapılar daha ziyade
4-5 kata yükselen yükseklikleri, alt katlarında dükkanları ve yüksek tavanlı
olmalarıyla dönemin ticaret sermayesinin bir dönüşümünü de ifade etmekteydi.
(Sarıoğlu, 2001, s. 82). O dönemde apartman yapımı henüz kat mülkiyeti yasası da
yasallaşmamış olduğundan yüksek yatırımlar gerektiriyor ve doğal olarak
apartmanda oturmak bir prestij haline geliyordu. Bu koşullarda özel yatırımcılar da
konutu kar değil kullanım amacıyla yaptırıp bina yerine topraktan kar sağlamayı
yeğliyorlardı. (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Konutların
Page 60
54
Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 258). Özel yatırımcılar tarafından yaptırılan bu
apartmanların konut sayısını arttırıp kısa vadede de olsa kiralık ev veya oda olarak
konut sunumu için bir alternatif oluşturduğu söylenebilir.
Üçüncü tip konut türü, Yeni Şehir ve güneyinde, özellikle daha sonra Atatürk
Bulvarı olacak caddenin Kavaklıdere- Çankaya güzergahında ortaya çıkan ve villa
denilebilecek tipte yapılardı. (Sarıoğlu, 2001, s. 82)
Sarıoğlu‟nun üçüncü konut türü olarak bahsettiği villalar, ileriki bölümlerde
ayrıntılarıyla anlatılacak 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı‟nın yapılmasından sonra,
Yeni Şehir‟de inşa edilen ve Falih Rıfkı‟nın dediği gibi ancak çok parası olanların
alabileceği bir pahalı evler mahallesi idi. (bkz. Fotoğraf 9). Villa tipinde inşa edilen
bu konutlar, sadece belirli bir kesime hitap ettikleri için kısa sürede eleştirilerin odak
noktası olmuşlardır.
Ankara‟da göze çarpan dördüncü konut türü ise, devletin memurların konut sorununa
yönelik olarak yaptırdığı memur konutlarıydı. Arsa ve ev spekülasyonu, yüksek
kiralık ve hayat pahalılığı altında bunalan memur kesimi ne yeni gelişen pahalı
apartmanlarda daire kiralayabiliyorlar ne de Yeni Şehir‟in lüks villalarında
kendilerine yer bulabiliyorlar, ne de eski şehir dokusunda altyapısız ve sağlıksız
evlerde barınabiliyorlardı. Devlet önce bu kesime konut yapıp satma ve kiralama
çözümünü denedi. 1925 yılında Yeni Şehir‟de yapılan 198 konut bu duruma örnek
verilebilir. Aynı türden bir denemeyi Vakıflar Baş Müdürlüğü Gençlik Parkı‟nın
kuzeyinde İstanbul Caddesi‟nde gerçekleştirmişti. Projesini Mimar Kemalaettin Bey
ve Arif Koyunoğlu‟nun çizdiği yedi konut yaptırılmış, bunlar memurlar için
düşünülmüştü. 1926‟da Ulus‟ta Çocuk Esirgeme Kurumu‟nun yaptırdığı kira
apartmanı ve 1930‟da yapımı biten II. Vakıf Apartmanı da diğer denemeler olarak
göze çarpmaktadır. (Sarıoğlu, 2001, s. 82-83)
Memurlar için yapılan parça parça konut sunumu sorunun çözümünde yetersiz
kalmış, devlet memurları ev kiralarını ödemekte güçlük çekmişlerdir. Devlet bu
durumu fark ederek 1927 yılından itibaren Ankara‟da çalışan memurlara kiralarını
ödemede kolaylık sağlaması amacıyla “pahalılık zammı” adı altında bir para
Page 61
55
verilmesini kabul etmiştir. Fakat yapılan kira yardımının memur kesimin konut
meselesini çözmede yetersiz olduğu görülmektedir. Hem kira yardımının memurların
derecelerine göre yapılmasından dolayı düşük dereceli memurlar ki bu toplamın
%80‟ini oluşturmaktadır, yüksek dereceli memurlara göre daha az para almışlardır;
hem de ev sahipleri kira yardımlarını bahane ederek kiraları alabildiğine
arttırmışlardır.
Bürokrat, milletvekili gibi üst düzey kadrolar zaten alım gücü yüksek olduğundan
Yeni Şehir‟de yapılan villalara yerleşerek kolaylıkla barınma sorununu çözerken, bu
sorundan en çok, kentin başkent olmasıyla birlikte Ankara‟ya gelen orta sınıf memur
kesiminin etkilendiği söylenebilir. Hem devletin memurlara yönelik konut
sunumunun çok parçacı ve yetersiz olması, hem de eski Şehir‟deki apartmanların
kira bedellerinin spekülasyon nedeniyle çok pahalı olmaları memurların konut
sorunuyla sürekli karşı karşıya kalmasının nedenidir.
Anlaşılacağı üzere devletin 1923-27 yılları arasında, yaptığı konut sunumları parçacıl
müdahaleler şeklinde olmuş, bu da konut sorununu çözmeye yetmemiştir. Bu durum
kuşkusuz başkent ilan edilmiş bir kentin doğal olarak artacak nüfusuna yönelik
devletin başarılı bir konut politikasının ve bunun yasal dayanağını oluşturacak yasal
düzenlemelerin olmayışından kaynaklıdır. Nitekim konut yapımını ve buna yönelik
arsa düzenlemelerini zorunlu kılan Belediye Kanunu6 henüz 1930 yılında
çıkarılmıştır.
1923-27 Yılları Arasında İnşa Edilen Konutların Mimari Açıdan Değerlendirilmesi
“Mimarlığın siyasi, iktisadi ve sosyo-kültürel ortamın bir uzantısı, belki de tabii bir
sonucu olduğu kabul edilen bir görüştür. Öyleyse belli bir dönem mimarlığının, söz
konusu unsurların yarattığı ortam içinde değerlendirilmesi gerekliliği ortadadır.”
(Sarıoğlu, 2001, s. 106). Sarıoğlu‟nun Aslanoğlu‟ndan aktardığı gibi, mimarlık
içinde bulunduğu dönemin ideolojik, ekonomik ve sosyo-kültürel ortamının
6 Bu kanun uyarınca Belediyeler ucuz belediye konutları yapmak, kentin gelişme genişlemeye
elverişli yerlerinde toprak alarak düzenleyip, yeniden bina yapmak isteyenlere vermekle yükümlüdür.
(Sarıoğlu, 2001, s. 87)
Page 62
56
mekânsal olarak yansımasıdır. Mimarlık bir taraftan mimari üslup ile içinde
bulunduğu dönemin özelliklerini yansıtma görevini üstlenirken, bir taraftan da
oluşturulan yaşam alanları ile belirli yaşam şekillerinin oluşmasını sağlar. Ankara‟da
yapılan ilk konutlara bu iki parametre üzerinden bakmak konuyu anlamak açısından
daha doğru olacaktır.
Mimarlık tarihçilerinin dilinde “1. Ulusal Mimarlık” dönemi diye adlandırılan II.
Meşrutiyet‟le birlikte doruğa tırmanan Türk ulusçuluğu düşüncesinin etkisinde
gelişmiş, Osmanlı İmparatorluğu‟nun son döneminin mimarlığı, 1930 öncesi
döneminde çoğu kez mimar olmayanlarca yapılan konut yapılarında bile üslup
özelliklerini göstermiştir. 1. Ulusal Mimarlık akımının başlıca özelliği özetle
Osmanlı tarihsel öğelerinin yeni yapı yüzeyine uyarlanmasıydı. Daha 19. yy sonunda
süregelen, öncülüğünü M. Kemalettin Bey, Vedat Tek ve Arif Hikmet
Koyunoğlu‟nun yaptığı bu akım, 1930‟ların başına kadar varlığını sürdürdü. Ulus
bölgesinde inşa edilen 4-5 katlı bu apartman yapıları, sözü geçen mimari akımla inşa
edilen yapılardı. Ulus bölgesinde inşa edilen bu apartmanlar hem arsa fiyatlarının
çok yüksek olmasından kaynaklı olarak bir prestij simgesi olarak görülüyorlar hem
de mimari üslupları kullanıcıların zenginliğini yansıtan bir simge haline geliyordu.
Sözü edilen mimari üslup, stalaktitli sütun başlıkları, silmeler, taş rozetler, simetrik
düzenlemeler ve cephelerde üçlü bölünmeler şeklinde kendini gösterir. (Nalbantoğlu
G. , 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi,
1984, s. 260). (Fotoğraf 5-6)
Page 63
57
Fotoğraf 5: 1930 öncesi apartmanlardan örnekler, Ulus (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde
Ankara'da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 265)
Fotoğraf 6: 1930 öncesi apartmanlardan örnekler, Ulus (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde
Ankara'da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 266)
Page 64
58
Vakıflara ait evler, daha yalınlaşan cepheleriyle Vakıflar İdaresi başmimarı
Kemalettin Bey‟in son tasarımları olan I. Ve II. Vakıf Apartmanları, çok katlı bir
konut yapısı olarak tasarlanan D.D.Y İşletme Başmüdürlüğü (1927-1928) ve yine
Anafartalar Caddesi üzerindeki bir üçüncü vakıf apartmanı(Çocuk Esirgeme Kurumu
Kira Apartmanı) devlet tarafından Ulusal Mimarlık akımıyla inşa edilen çok katlı
apartman yapılarına örnektir.
Bunlardan I. Ve II. Vakıf Apartmanları Ankara‟da çok katlı kiralık konut yapılarının
temelini oluşturmuş ilk sosyal konut topluluğu olarak, 1926-28 yılları arasında
Ulusal Mimarlık Akımı ile gerçekleştirilen yapılardır. (Yavuz Y. , 1984, s. 237).
Ankara‟nın bu ilk çok katlı konutları, İstanbul‟un Fatih ilçesinde 20. yy başında inşa
edilmiş ilk ve en belirgin toplu konut örneğini oluşturan Harikzedegan
Katevleri‟nden etkilenilerek oluşturulmuştur. Harikzedegan Katevleri İstanbul
Fatih‟te geleneksel Türk ailesinin mahremiyetine ters düşebilecek şekilde
planlanmış, bloklardan oluşan çok katlı betonarme konutlardır. Bu konutlar Batı‟daki
çok katlı sosyal konutlardan izler taşırken, öte yandan yapıldıkları dönemin ulusal
mimarlık anlayışını yansıtan yüzeyleriyle daha çok birer 18. yy konağını
çağrıştırmaktadır. (Yavuz Y. , 1984, s. 238). (Fotoğraf 7)
Fotoğraf 7: : İstanbul Laleli‟de Harikzedegan Katevleri genel görünüşü (Yavuz Y. , 1984, s. 243)
Page 65
59
Eski kentin yeniden düzenlenen bölümlerinde bodrumla birlikte yedi katlı, tümüyle
betonarme iskelet sistemine göre inşa edilmiş olan I. Vakıf Apartmanı, Ulus‟tan
Samanpzarı‟na doğru yeni açılan Anafartalar Caddesi üzerinde bulunmakta ve
planlamasında Harikzedegan Katevleri‟nden izler taşımaktadır. Mimar Kemalettin
tarafından inşa edilen yedi katlı ve kırk daireli II. Vakıf Apartmanı, o günkü
Ankara‟nın yeni merkezini oluşturan Ulus Meydanı yakınlarında, Ankara Palas,
Osmanlı Bankası, Ziraat Bankası gibi yeni başkentin görkemli yeni yapılarının yer
aldığı bir bölgede tüm çevresi sokaklarla çevrili büyük bir yapı adası üzerinde
kurulmuştur. (Yavuz Y. , 1984, s. 239). (Fotoğraf 8-9)
Fotoğraf 8: İstasyon Caddesi'nde I. Evkaf Apartmanı, 1927 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s.
258)
Page 66
60
Fotoğraf 8: Ankara II. Vakıf Apartmanı, genel görünüşü (Yavuz Y. , 1984, s. 248)
Evkaf Apartmanlarının asıl önemi, Cumhuriyet‟in kentsel yaşam kültürü bakımından
temel önemde olmasında yatar. Günün gazetelerinde “Kendi başına küçücük bir
şehir, bir alem” olarak nitelenen apartmanlar altı katlıdır. Zemin katında dükkanlar
ve bir gösteri salonu vardır. Çevresine kısa sürede villa tipi örnek evler yaptırılır ve
bunlardan bazılar ABD Büyükelçiliği ve Anadolu Ajansı gibi kurumlara kiralanır. Bu
yapı ve çevresindeki yerleşim, kurucu seçkinler ve aileleri için “çölde vaha” işlevi
görecektir. Alışverişten sanat faaliyetlerini izlemeye kadar çeşitlenen ihtiyaçları
karşılayan bu yapı, seçkinler cemaatine “kaliteli/konforlu” bir yaşam alanı
sunacaktır. (Cantek, 2003, s. 109)
Yeni başkent Ankara‟nın bu ilk çok katlı yapılarının ortak nitelikleri arasında,
İstanbul kökenli yöneticilerin Batı anlayışına uygun yaşam gereksinmelerini
karşılayabilecek bir konfor düzeyinde planlanmasının yanı sıra, o yıllardaki coşkulu
ulusçuluk ortamına uygun bir anlayışla biçimlenmiş olmaları da bulunmaktadır. Bu
nedenle, yapıların içeri asansör, kalorifer, elektrik, banyo küveti, alafranga tuvalet
gibi, o güne kadar Türk evinin yabancı olduğu çeşitli araç ve gereçlerle donatılırken,
algılanabilen dış yüzeyler ulusal gururu okşayacak bir biçimde, Türk yapı geçmişinin
görkemini yansıtan kemerler, geniş saçaklı profilli konsollarla bezenmiş, kullanılan
Page 67
61
çağdaş yapı tekniğinin bu yüzeysel görüntü arkasına gizlenmesi yeğlenmiştir. (Yavuz
Y. , 1984, s. 240)
I Ve II. Vakıf Apartmanlarının ilginç yönü, işlevsel ve dış yüzey açısından farklı
anlayışla inşa edilmiş olmalarıdır. Konutlar hem genel strüktür itibariyle betonarme
ve çok katlı bloklar şeklinde olmasından dolayı hem de iç mekan kullanımı açısından
Batı‟dan izler taşırken, dış yüzey olarak Batı‟nın aksine modern bir anlayışla değil,
Osmanlı mimarlık anlayışını temsil eden Ulusal Mimarlık Anlayışı ile inşa
edilmişlerdir. Yapının modern olanı, yüzeysel görüntü ile saklama çabası,
Aslanoğlu‟nun ifade ettiği gibi mimarlık anlayışının içinde bulunduğu dönemin
üslubunu yansıtması gerektiği görüşünden kaynaklanıyor olabilir. Sarıoğlu‟nun bu
dönemde yapılacak ev ve binaların ulusal mimarlık anlayışından başka bir anlayışta
yapılmaması için, hükümetlerin baskı yaptığını hatta bu konuda bir kanun
çıkarılmasını düşündüklerini söylemesi bu savı doğrular niteliktedir. (Sarıoğlu, 2001,
s. 113)
Ulusal Mimarlık Anlayışıyla inşa edilen, ikinci konut türü bahçeli ev tipinde ve ayrık
düzendeki memur konutlarıdır. Devlet eliyle yapılan bu konutlar tek katlı, üç-dört
odalı, bahçeli konutlardır. “Bahçeli ev” modeli, yaratılmak istenen ulusal burjuvazi
için öngörülen yaşam çevresidir. (Tankut, 1993, s. 53). Daha sonraki dönemde
Jansen‟in Ankara için önerdiği en fazla üç katlı ve bahçeli konutlar da yine bu ulusal
burjuvazinin oluşumuna hizmet edecek yaşam çevreleri olarak plandaki yerini
alacaktır.
Devlet eliyle memur kesim için yapılan bu bahçeli ev modeli özel sektörce de
benimsenmiş ve Yeni Şehir‟de sonradan Atatürk Bulvarı adını alacak caddenin
güzergahında bir-iki katlı ve bahçeli olarak inşa edilmişlerdir. Sadece üst gelir
gruplarına hitap eden bu lüks villaların mimarisinde Eski Ankara‟daki zengin
apartmanları aratmayacak cepheler, geniş ve bakımlı bahçeler düzenlenmiştir. O
dönemde henüz tek tük olan bu villalar birbirinden uzak, yüksek bahçe duvarlarının
arkasına saklı bir biçimde varlıklarını sürdürmektedir. (Fotoğraf 9). Yakup Kadri
Page 68
62
Ankara‟sında Yeni Şehir‟de inşa edilen bu villaların kendi içine kapalı, yüksek
duvarlı ve soğuk havasını şöyle tasvir etmektedir:
“Yenişehir‟de bütün evler, sanki bir benlik ve benlikçilik kalesi gibidir. Etrafı bahçe
duvarlarıyla çevrilmiş ve birbirlerinden en az kırk elli metre uzakta duran bu evler,
dışarıdan bakan herhangi bir müşahit gözüne her şeyden evvel, birer egoism yuvası
şeklinde görünür. Bellidir ki, burada ne bir cemaat, hatta ne de bir mahalle hayatı
teessüs edebilmiştir. Her aile kendi fildişi kulesi içine çekilmiştir. Bu yüzden
Yenişehir, daimi bir sessizlik ve ıssızlık içindedir. Bahçelerde bir tek çocuğun
oynadığı görülmez; pencerelerden bir tek şarkı veya çalgı sesinin aksettiği işitilmez.
Sokaklarda, gençliğe mahsus bir neşve (sevinç) ve şetaret tezahürüne rast gelinmez.
Yenişehir‟de birçok nişanlılar, birçok yeni evliler vardır. Fakat bunlar, nerelerde
görüşürler, eğlenirler, oynaşırlar, sevişirler, hiç belli değildir. Burada herkes, o kadar
kendi içine, kendi kabuğuna çekilmiştir, herkes birbirinden öyle uzak ve çekingendir
ki, ne bu evin ıstırabından öbür evin, ne bu ailenin şevk ve saadetinden öbür ailenin
haberi vardır.” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 149)
Fotoğraf 9: Cemil Uybadin Köşkü, Yeni Şehir 1920'ler (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 70)
Page 69
63
Yakup Kadri‟nin tasvir ettiği bu yeni yaşam tarzı, eski Ankara‟dakinden her yönüyle
çok farklıdır. Eski şehir ile Yeni Şehir‟in aralarındaki mekânsal uzaklık, salt bir
mesafe olarak değil aynı zamanda yaşam tarzlarının, eski ile yeninin, modern ile
eskinin arasındaki uzaklığı ifade etmesi olarak okunmalıdır.
Cumhuriyet‟in ilk yıllarında yapılaşma çabalarının dağınıklığı, yeni gelişmenin
odaklaşamaması, mimari ifadedeki stil ve form karmaşası yabancı basının bile
dikkatini çekmiş ve sertçe eleştirilmiştir. Benois Mechin, fiziksel çevrenin görsel
kalitesindeki denetimsizliği, acelecilik ve sabırsızlık, zoraki yenilik meraklısı bir
şehir üretiyor diye eleştirecektir. (Tekeli, 2011, s. 54). Gerçekten de bu dönem
Tankut‟un tam olarak ifade ettiği gibi mimarideki stil ve form karmaşasının net
olarak yaşandığı bir dönemdir. Farklı gelir gruplarına hitap eden farklı konut türleri
inşa edilmiş, bir taraftan form olarak Batı‟nın yaşam kalıplarını barındıracak konutlar
yapılırken bir taraftan stil olarak da ulusal mimarlık anlayışı benimsenmiştir. Bu
durumun nedenlerinden birinin de kenti yönlendirecek bir imar planının
olmamasından kaynaklandığı söylenebilir.
1923-27 Yılları Arasında Kamu Yapılarının İnşası ve Mimari Açıdan
Değerlendirilmesi
Cumhuriyet‟in kurulması ile devlet iktisadi hayatta en önemli sektör ve işveren
durumuna gelmiştir. Böyle bir rol yüklenen devletin istihdamı arttırması, hizmet
üretmesi ve finansal kaynakları yaratması zorunlu olmuştur. Bu nedenle devlet, kamu
yönetimini her kademede ve özellikle merkez Ankara‟da hızla örgütlemiştir.
(Altaban, 1987, s. 31)
Cumhuriyet‟in ilk yıllarında Altaban‟ın bahsettiği gibi Ankara‟nın başkent
olmasından kaynaklı birçok kamu yapısı hızla inşa edilmeye başlanmıştır. Başkentin
bu ilk kamu yapıları 1927 yılına kadar dönemin hakim mimarlık anlayışı olan Ulusal
Mimarlık Anlayışı yani milli üsluba göre inşa edilmişlerdir. 1927 yılı başkentin
kamu yapılarının temsili açısından bir kırılma noktasıdır. Çünkü Cumhuriyet‟in
Batı‟ya açılması olarak nitelendirilen 1927 yılında kente gelen birçok yabancı mimar
tarafından uluslararası üslup uygulanacak ve bu da Ankara‟nın kamu yapılarının ilk
Page 70
64
dönemki milli üsluptan farklı olarak “modern” olarak inşa edilmesini sağlayacaktır.
Yabancı mimarların bu uygulamaları Jansen‟in imar planında kamu yapılarının inşası
için ayırdığı “Devlet Mahallesi”‟nin oluşumuyla 1927 yılında başlayacağından, 1927
sonrasındaki bu üslup ileriki bölümlerde anlatılacaktır.
Başkentin ilk kamu yapılarında Osmanlı mimarlığının yapısal ve dekoratif öğeleri
kullanılmıştır. Köşe ve orta çıkmalarıyla simetrik kütleleri, kiremitle kaplı çatıların
desteklerle taşınan geniş saçakları, kemerli açıklıkları, Selçuklu ve Osmanlı bezeme
motifleri ve çini panolarla süslü cepleriyle bu üslup ilk dönem kamu yapıalrını
şekillendirmiştir. İlk bakanlık binaları, diğer yönetim ve hizmet binaları, bankalar,
ticari yapılar bu tarz biçimlenmeyi gösterirler. Hariciye Vekaleti ve Tekel Baş
Müdürlüğü bu tarzın iki tipik örneğidir. (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 276). (Fotoğraf 10-
11)
Fotoğraf 10: Atatürk Bulvarı üzerinde Hariciye Vekaleti binası, 1927 (İstanbul Araştırmaları
Enstitüsü, 2009, s. 251)
Page 71
65
Fotoğraf 11: Tekel Baş Müdürlüğü Binası (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 282)
1923 öncesinde bu üslupla tasarlanan ilk Meclis binası dışında Ankara‟nın büyük
ölçekli yapıları sayıca sınırlıdır. Cumhuriyet‟in kuruluşunun hemen ardından yapılan
milli üsluplu ilk yapılar, şehrin kuzeyindeki eski kesimde yer alan mimar Vedat
Tek‟in tasarladığı ikinci Meclis, Arif Hikmet Koyunoğlu‟nun yaptığı Divan-ı
Muhaseret, resmi davet ve baloların yapıldığı Ankara Palas, Maliye Vekaleti
(1925)‟dir. Bu üslup ayrıca 1926-29 yılları arasında yapılan Osmanlı, Ziraat ve İş
Bankaları‟nda da cömertçe kullanılan bezemeleriyle güçlü bir anlatım bulmuştur.
Yine detay zenginliği gösteren Arif Hikmet Koyunoğlu tasarımlarından Türk Ocağı
(sonradan Halkevi, 1927-30), kubbesi ve Osmanlı portiği ile Etnografya Müzesi
(1928) ve Adliye Vekaleti (sonraki Adliye Sarayı 1925-26) 1920‟li yıllar Ankara
mimarlığının günümüze ulaşan ilk evresinin tanıklarıdır. (Aslanoğlu N. İ., 2009, s.
68-69-70). (Fotoğraf 12-19)
Page 72
66
Fotoğraf 12: Türkiye İş Bankası İdare Merkezi, 1929 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 261)
Fotoğraf 13: Etnoğrafya Müzesi, 1925-27 (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 69)
Page 73
67
Fotoğraf 14: Türk Ocakları Merkezi- Umumisi, 1927-30 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s.
254)
Fotoğraf 15: İstasyon Caddesi'nde Ankara Palas, 1924-28 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s.
250)
Page 74
68
Fotoğraf 16: Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1915-20 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009,
s. 245)
Fotoğraf 17: İkinci Büyük Millet Meclisi, İstasyon Caddesi, 1924 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü,
2009, s. 246)
Page 75
69
Fotoğraf 18: İstasyon Caddesi'nde Divan-ı Muhasebat,1925 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s.
252)
Fotoğraf 19: Maliye Vekaleti, 1925 (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 253)
1923-27 yılları arasında inşa edilen kamu yapılarının milli üslupla inşa edilmeleri,
mimarlık alanında henüz modernleşmenin olmadığının bir göstergesidir. Çünkü milli
Page 76
70
üslup Osmanlı‟nın tarihsel öğelerini barındıran bir anlayışa sahipti ve bu da
Cumhuriyet‟in ideolojisine ters düşen bir durumdu.
Mimaride modernleşme 1927 sonrası yabancı mimarların yurda gelmesiyle
başlayacak ancak bu zamana kadar 19267-33 yılları arasında bir geçiş dönemi
yaşanacak her iki üslup bir arada varlıklarını sürdüreceklerdir. (Aslanoğlu N. İ.,
2009, s. 71)
Altyapıya Yönelik Faaliyetler
Ankara kentinin geliştirilmesinde çözülecek sorunlar sadece arsa ve konut sorunları
değildi. Ankara şehrinin elektrik, havagazı, su, kanalizasyon gibi alt yapı sorunları da
çözülmeliydi. Ankara‟da su ve kanalizasyon temelini oluşturan adımlar, 1924‟te
atılır. Acilen inşasına başlanılan kanalizasyon şebekesi projesini üstlenen şirkete, 24
Eylül 1924 tarihinde ek süre verilir. İçme suyu konusunda şehrin 1928 yılına kadar
kendi kendisini idare ettiği anlaşılmaktadır. 1928‟de Emil Kanitren adlı bir
müteahhidin önerisi ile Kusunlar vadisinden içme suyu sağlama çalışmaları mantıklı
görülür ve inşaat 1929 yılı başlarında tamamlanır. Dönemin şehremini Asaf Bey
Kızılcahamam su kaynaklarını daha 1927 yılında incelemiştir. 16 Şubat 1929 tarihli
bir yazışmaya göre şehir içme suyu tesisatının döşenmesi için teklifte bulunan
Ankara havagazı ve elektrik fabrikasını kuran şirket iş yapma konusunda yeterli
bulunmaz. Sonunda 1931 yılında, Çubuk çayı üzerine kurulacak olan Çubuk Barajı
projesi ilk kez gündeme gelir; baraj 1931 yılında tamamlanarak açılışı yapılır.
(Cengizkan, 2009, s. 25). Elektriğin sağlanması konusunda ise yapılan ilk temaslar
bir ABD firması olan Ulen Şirketi ile oldu. Ankara‟nın modernleşme için bir
program üzerinde yapılan temaslar kentsel altyapı yanı sıra 250 konut da yaptırılması
söz konusu idi. 1925 yılında Ankara Belediyesi 50 beygir gücünde küçük bir santral
kurdu. 1926 yılında ise 520 beygir gücünde dizel grupları devreye sokuldu. Hızla
artan elektrik talebi sonucunda, aynı yıl 650 beygir gücünde dizel elektrojen grubu
ısmarlandı. (Tekeli, 2011, s. 277). Nisan 1928 tarihinde elektrik ve havagazı işletme
imtiyazı Alman Didier firmasına verilir. Buna rağmen su ve kanalizasyon işlerinin
belediyece yürütülmesine karar verilir. Ankara‟daki elektrik ve havagazı şirketi,
Page 77
71
belediyeye bağlı olmak üzere, 10 Ekim 1928 tarihinde kurulur. 1928 yılı,
sermayesinin %99‟u yabancı olan Ankara Elektrik Şirketi gibi, aynı zamanda
sermayesinin %95‟i olan Ankara Havagazı Şirketi‟nin de kuruluşuna tanıklık eder:
1930 yılında kentte 477 havagazı abonesi vardır. 1928- 30 yılları Eski Ankara ve
Yenişehir‟in elektrik direkt ve telleri dikilmesine, havagazı borularının döşenmesine
sahne olmaktadır. (Cengizkan, 2009, s. 29)
3.4.1.2. 1927 Yılından Sonra Fiziki Çevrenin İnşası
Çalışmada Ankara‟nın planlı olarak geliştiği dönem ile her ne kadar Jansen Planı‟nın
uygulandığı dönem kastedilse de, 1924-1925 Lörcher Planları Ankara‟nın modern
anlamda ilk planı olarak kabul edilmektedir. Lörcher Planları hem eski kent hem de
yeni kent için yapılmış; ama sadece Yenişehir için yapılan plan uygulanabilmiştir.
1924 yılında yapılan Lörcher Eski Şehir Planı, kentin artan nüfusunun konut
sorununa bir çözüm oluşturması açısından yaptırılmış, 1925 yılında yapılan ve
uygulanan Lörcher Yeni Şehir Planı ise, Yeni Şehir‟in planlı bir şekilde inşa
edilmesine aracılık etmiştir. Cengizkan Lörcher Planları‟nın, Jansen Planı ilke
kararlarını ana hatlarıyla oluşturduğunu ve modern başkentin oluşumunda büyük
etkiye sahip olduğunu söyler (Cengizkan, 2009, s. 34).
Jansen Planı‟na ihtiyaç duyulması, Lörcher Planı‟nın yetersizliklerinin anlaşılması ve
gitgide daha da artan konut ihtiyacının Lörcher Planı ile çözülemediğinin anlaşılması
ile olur. Lörcher Planları‟nın konut sorununa nasıl bir yöntem geliştirdiğini ve Yeni
Şehir Planı ile Jansen Planı‟na nasıl bir yönlendirici olduğunu aynı zamanda
planların yetersizliklerini ve yeni bir plana ihtiyaç duyulmasının nedenlerini anlamak
açısından Jansen Planı‟ndan önce 1924-1925 Lörcher Planları ayrıntılı olarak
incelenecektir.
1924-1925 Lörcher Planları
1924-25 Lörcher Planları‟nın en baskın gerekçelerinden birisi, özellikle başkentlik
kararından sonra gittikçe büyüyen konut açığıdır. Eski kentin zaten bakımsız ve
yetersiz olan konut dokusu, kente gelen devlet adamı, kamu çalışanı, yabancı
Page 78
72
diplomat ve bunların doğurduğu hizmet sektörünün yarattığı yeni nüfusun sonucu
olarak, iyice yetersiz kalmıştır. (Cengizkan, 2004, s. 25)
Lörcher Planı yaptırılmadan önce açığa çıkan bu konut açığını kapatmak ve nüfusun
barınma ihtiyacını karşılamak için uzun vadeli olmasa da çeşitli çözümler
getirilmeye çalışılmıştır.
Eski şehirdeki geleneksel konut birimleri tadilat yoluyla bölünmüş ve yeniden
düzenlenmiş; konut açığı için bir yöntem oluşturulmaya çalışılmıştır. İkinci konut
sunum yöntemi terkedilmiş konutların, özellikle de bağlık alanlarda olanlarının
kullanıma sunulması ve açık kapatması yoluyla elde edilmiştir. Üçüncü yöntem ise,
Belediye ve Evkaf İdaresi gibi kimi kamu kuruluşları ile özel şahısların yaptığı konut
birimleri yoluyla konut sunumunun arttırılmasıdır. Bu üçüncü yöntem, eski şehrin
dışında, çok uzak olmayan bir noktada tarım arazisinin imara açılması yoluyla
yürürlüğe girebilir. Çoğunlukla özel kişiler elindeki kullanım dışı toprakları ve tarım
arazisini imara açmak ise, imar planının yapılmasını zorunlu kılmıştır. (Cengizkan,
2004, s. 25)
İmar planının konut açığının kapatılması için yapılmasının zorunluluğu anlaşıldıktan
sonra Ankara‟nın modern anlamda ilk planları olarak kabul edilen Lörcher Planları,
ilk Şehremini Mehmet Ali Bey zamanında, eski şehir ve bir yıl sonra da yeni şehire
ait olmak üzere yaptırılmıştır. Cengizkan 2004 yılında yayımlanan kitabında 1924
tarihli eski Ankara‟ya ait 1/2000 ölçekli plan ve 1925 tarihli Yenişehir‟e ait 1/1000
ölçekli planın dışında, 1924 yılının sonunda yapılan ve “çerçeve planı” denilebilecek
1/10000 ölçekli bir plandan daha bahseder. İlk kez Cengizkan tarafından 2004
yılında gün ışığına çıkarılan bu son plan da bu bölümde incelenecektir.
Page 79
73
Plan Belgeleri
1924 tarihli 1/4000 ölçekli Ankara Şehremaneti Haritası, Lörcher Planları için altlık
oluşturan haritalardır. Basılı olan bu haritalar, saptanabildiği kadarıyla, genel
yapılaşma planı, kamu yapıları ve su yollarını vurgulu olarak gösteren üç tipte
bastırılmıştır; her birinde farklı lejantlar vardır. (Cengizkan, 2004, s. 41) Harita 8‟te
kamu yapıları ve tarihi yapıların kırmızı tonla gösterildiği; Harita 9‟da ise mavi,
sürekli ve kesikli çizgiler kullanılarak şehir içme suyu kaynak, yol ve dağıtım
kanallarını saptadığı anlaşılmaktadır. (Cengizkan, 2004, s. 22-24)
Harita 8: 1924 Ankara Şehremaneti Haritası, 1/4000 (Cengizkan, 2004, s. 24)
Page 80
74
Harita 9: 1/4000 Ankara Şehremaneti Haritası, 1/4000 (Cengizkan, 2004, s. 22)
Harita 10: 1924 Lörcher Eski Şehir Planı, “Türklerin Başkenti ve Konut Yerleşimi için Yapılaşma
Planı”, 1/2000 (Cengizkan, 2004, s. 39)
Page 81
75
Daha önce ifade edildiği gibi Lörcher Planı‟nın yapılmasının en önemli
gerekçelerinden biri kentin hızla artan konut sorununa çözüm bulunması ihtiyacıydı.
Lörcher tarafından yapılan üç plandan 1924 tarihli Eski Şehir Planı, adından da
anlaşılacağı gibi kentin artan nüfusunun yerleşimi için bir çözüm getirmeye çalışan
plandı. Cengizkan‟a göre plancıya, kale ve çevresini oluşturan, 1917‟de yangın
geçirerek üçte biri yok olan Eski Şehir‟in bir kentsel iyileştirme alanı olarak verildiği
ve genişleme olanaklarının değerlendirilmesinin istendiği bilinmektedir. 1924
Lörcher Planı kentin büyümekte olan nüfusunu Eski Şehir ve çevresine yerleştirmeye
çalışmakta, şehrin çevresiyle ilişkisini daha rahat kurmak için açılan yeni yollara
meşruiyet kazandırmaktadır. (Cengizkan, 2009, s. 33)
Harita 11: 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı, “Yönetim Şehri: Plan ve Yapılaşma Planı”, 1/1000
(Cengizkan, 2004, s. 40)
Page 82
76
1925 Lörcher Yeni Şehir Planı, kentin bu bölgesindeki yeni yerleşim alanlarının
tanımlanmasında ve altyapı çalışmalarında kullanılan; dolayısıyla bir yandan
yerleşimlerin parsel ve ada büyüklükleri, kat yükseklikleri gibi imar koşullarını ve
mülkiyet bölüşümlerini belirleyen; öte yandan ise düşük yoğunluklu da olsa yaya ve
oto ulaşım yollarını, elektrik, su, kanalizasyon, havagazı gibi altyapı dağılımını
düzenleyen bir plandır. (Cengizkan, 2004, s. 73)
1924 yılında yapılan 1/2000 ölçekli Eski Şehir Planı ve 1925 yılında yapılan Yeni
Şehir Planı, sonraki beş yıl boyunca Ankara‟nın yeni yerleşimlerinin gelişmesini
belirlemişler ve Jansen Planı‟nı arazide sınırlayıp yönlendiren fiziksel ve geri
dönülmez öğelerin ortaya çıkışını gündeme getirmişlerdir. (Harita 10-11).
(Cengizkan, 2004, s. 39)
Tankut ise, Cengizkan‟ın aksine Lörcher‟in Yeni Şehir için yaptığı planı ürkek bir
deneme olarak görür ve Yeni Şehir için yapılan planın uygulanmasının daha sonraki
dönemler için yararlı değil zararlı olduğunu öne sürer. (Tankut, 1993, s. 58).
Uygulanan planın daha sonraki plan aşamaları için yararlı mı zararlı mı olduğu ancak
Jansen Planı kararları incelendikten sonra, yani daha ileriki incelemelerde
söylenebilir.
Page 83
77
Harita 12: 1924-25 Lörcher Planı, “Türklerin Başkenti Ankara‟nın Yapılaşma Planı/ Eski Şehir ve
Yönetim Şehri=Çankaya”, 1/10000 (Cengizkan, 2004, s. 41)
1924 yılının sonuna tarihlenebilecek ve “çerçeve planı” denilebilecek 1/10000
ölçekli Lörcher Planı, adından da anlaşılabileceği gibi Eski Şehir ve Yeni Şehir
planlarını bağlayan bir yapıya sahiptir. İlk iki planla birlikte sonuncu plan,
Ankara‟nın gelişmesinde çok etkili olmuş, Jansen Planı uygulama alanı ve biçimini
sınırlandırmıştır. (Harita 12). (Cengizkan, 2004, s. 39)
Hem Eski Ankara için hem de Yeni Şehir için yapılan planların yalnızca Yeni
Şehir‟e ait olan kısmı onaylanıp uygulanmıştır. Eski Şehir‟e ait olan plan ise
Şehremaneti tarafından kabul edilmeyerek uygulanamamıştır. Bazı yazarlar
tarafından Eski Şehrin ihmal edilmesi olarak görülen bu durum, daha öncede
tartışılan Cumhuriyet‟in modern bir başkent oluşturmak için yeni bir yer seçmiş
olmasının arkasındaki amaçlarla örtüşmektedir. Bu noktadan hareketle planlardan
neden Ankara‟nın yeni gelişme bölgesi için geçerli olan planın uygulanıp, Eski Şehir
Page 84
78
için geçerli olan planın uygulanmadığının arkasındaki nedenler açıklanmaya
çalışılacaktır.
1924-25 Lörcher Planı‟nın plan sunarak zemin oluşturduğu, ünlü 24 Mart 1925
tarihli, 583 sayılı yasa ile gerçekleştirilen 4 milyon metrekarelik büyük
kamulaştırma, 1924 planı raporunda, yani planın Eski Şehir‟e ilişkin bölümünde
henüz gündemde değildir. Şehremaneti, 26 Aralık 1923‟te şehrin konut gereksinimi
arttırmak ve Eski Şehir bölgesini yeni gereksinimlere göre düzenlemek için bir plan
ve keşif ısmarlamış; sonrasında yeniden ortaya çıkan koşullarla planın müdahale
alanını genişletmenin daha uygun olacağı düşünülmüştür. (Cengizkan, 2004, s. 47)
Buradan, Lörcher Planı‟na ilk olarak Eski Şehir düzenlemesi ve nüfusun bu bölgede
yerleşimi konusunda ihtiyaç duyulduğu; fakat 24 Mart 1924 yılında şehrin güneyinde
gerçekleşen ve Yeni Şehir bölgesini oluşturacak büyük kamulaştırma gerçekleştikten
sonra Lörcher‟e gerçekleştirilen kamulaştırmaya bir düzen vermesi ve yönlendirmesi
açısından ikinci bir plan yaptırıldığı ve bunun da 1925 tarihli Yeni Şehir Planı olduğu
anlaşılmaktadır. Cengizkan‟a göre Yeni Şehir Planı‟nın sonradan gündeme
gelmesinin nedeni, modernleşme çabalarının zaman içerisinde bilinç düzeyine
çıkması ile ilgili olabilir.
“Eski Şehir- Yeni Şehir ikileminin Chester girişiminden beri, “yeni ve modern
Ankara”nın kurulacağı yer aranırken ortaya çıktığını biliyoruz. Bu ikili yapının ne
denli amaçlı elde edildiği ise tartışma götürür: Her inşa sürecinde olduğu gibi, yeni
Ankara‟nın kurulması söz konusu olduğunda da, Eski Şehir‟in genişletilmesini
amaçlayan bir planın mülkiyet çözülmesinin zorluğu ve maliyet artışı başta olmak
üzere, var olan yapı stoğunun ve altyapının iyileştirilmesi ile sürecek olan bir
sorunlar dizisini gündeme getireceği, bunun da işleri yavaşlatacağı açıktır. Oysa Eski
Şehir‟e uzakta bir Yenişehir‟in kurulması, kurulan yeni bölgenin bütünlüğünün daha
kolay, sağlıklı bir süreçle elde edilmesini kolaylaştıracak, bu arada eski dokunun
zarar görmemesi de yan bir kazanç olarak elde edilecektir. Dolayısıyla şimdi süreçte
yeni bir adım daha atılmış; belki baştan hatta 1921 yılından beri yönetimin
Page 85
79
belleğinde bir yerlerde bulunmakta olan yöntemler yardımıyla, yeni bir sayfa
açılmıştır: Ankara‟da yeni ve örnek bir kent kurulacaktır!” (Cengizkan, 2004, s. 57)
Cengizkan‟ın Eski Kent- Yeni Kent ikilemini Lörcher Planı açısından yorumladığı
bu durum daha önce kentin yerleşme alanı olarak Yenişehir bölgesinin belirlenmesi
ve Yenişehir bölgesini oluşturacak büyük kamulaştırmanın anlatıldığı bölümde
tartışılmıştı. Lörcher Planları‟ndan neden Eski Kent için olanın uygulanmadığı,
kentin yeni yerleşme alanı olarak belirlenen Yeni Kent‟e ait olanın uygulandığı,
büyük kamulaştırmanın neden yeni bir alanda gerçekleştirildiği tartışmasıyla aynıdır.
Çünkü planın Yeni Şehir‟de uygulanması büyük kamulaştırmayı uygulanabilir
kılmakta ve daha önce de ifade edildiği gibi Cumhuriyet ideolojisinin
gerçekleştirmeyi hedeflediği yeni ve modern Ankara hedefini gerçekleştirmesini
sağlamaktadır.
Yeni Şehir‟in Oluşumu
Yenişehir‟in yeni ve modern bir yerleşim alanı olarak Jansen Planı ile birlikte
oluşturulduğu bilinse de Yenişehir‟in çekirdeğinin Lörcher‟in yaptığı 1925 tarihli
“Lörcher Yeni Şehir Planı” ile oluştuğu söylenebilir. Lörcher Planı 583 sayılı yasa ile
kamulaştırılan 400 ha‟lık alanın 150 ha‟ını kullanarak Yeni Şehir bölgesinin planlı
bir şekilde oluşumunu sağlamıştır. Kentin temel sorunlarından biri olan artan nüfusa
yönelik konut ihtiyacının karşılanması için yeni konut birimlerinin oluşturulması da
yine Lörcher‟in bu bölgeyi planlamasıyla gerçekleşmiştir.
Lörcher Planı‟nın yarattığı Yenişehir‟in 150 ha‟lık küçük bir alanda, tek ve iki katlı
bahçeli konutları olanaklı kılacak biçimde tasarlandığı, “fazla geniş yolları ve pek
küçük adaları içerdiği” görülür. (Fotoğraf 20). (Cengizkan, 2004, s. 73).
Page 86
80
Fotoğraf 20: Kocatepe'den Sıhhiye'ye doğru bugünkü Mithatpaşa Caddesi (Cengizkan, 2004, s. 73)
Fakat konut türü açısından bakıldığında bu bölgede inşa edilen konut birimleri
nüfusun tamamına değil belli bir kesimine hitap ediyordu. Falih Rıfkı Atay‟ın
Çankaya‟sında anlattığı bu durumu Cengizkan şöyle aktarmaktadır:
“Ankara‟yı devlet bütçeden yapacaktı. Bu tabii bir göç masrafı idi. İlk akla gelen şey
Avrupa‟dan bir Frenk şehirci çağırarak plan yaptırmak ve hükümetle dışarıdan gelen
memurları yetiştirmekti. Gerçi bir aralık bir Alman geldi: Yenişehir‟in çekirdeğini
kurdu. Fakat bu da ancak çok parası olanların alabilecekleri çok pahalı evler
mahallesi idi. Saraçoğlu apartmanları yapılıncaya kadar, az ve orta maaşlı memurlar,
eski evlerde tahtakurulu birer odaya sığınmışlardır. Bir matematik hocasının böyle
bir odada iki çocuğu, karısı ve kaynanası ile oturduğunu biliyorum. Hâlbuki yeni
Ankara köşkler ve apartmanlarla hemen hemen donanmıştı.” (Cengizkan, 2004, s.
70)
Page 87
81
Fotoğraf 21: Bulvar üzerinde yapılaşma, 1928 (Cengizkan, 2004, s. 70)
Jansen Planı ile birlikte daha sonra Atatürk Bulvarı olacak caddenin üzerindeki
parseller boş bırakılarak arka parsellerde villa inşaatı yürütülüyordu. (Fotoğraf 21).
(Cengizkan, 2004, s. 70). Bu fotoğraftan Falih Rıfkı‟nın tariflediği şekilde Yeni
Şehir‟in üst gelir gruplarına yönelik konut türleriyle inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Yenişehir‟in fiziksel çevre olarak ortaya çıkışı sadece yukarıda bahsedilen plan
dahilinde yapılan konut birimlerinin yapılması ile oluşmuyordu. Yenişehir‟in hızla
gelişmesini sağlayan gelişmeler birçok koldan ilerliyordu.
Yenişehir‟in hızla gelişmesinin bir yönü, devlet kuruluşlarının bu çevrede yapılması
yoluyla, kamu eliyle gerçekleştirilmiş oluyordu. Örneğin bir yanda Sıhhıye‟deki
Hudut ve Sevahil-i Sıhhıye Müdirriyeti binasının ilerleyen inşaatı vardır; ya da Hilal-
i Ahmer Müdirriyeti (Kızılay Genel Merkezi)‟nin 1928 yılında başlayan inşaatı 1930
tarihinde tamamlanıyordu. Öte yandan ise, özel yatırımcı elinde ortaya çıkan
mahalleye sağlanan altyapı ve eğitim (Mimar Kemalettin İlkokulu; “numune
ilkokulu”), alışveriş (Zafer Meydanı‟nda bugünkü Orduevi‟nin yerindeki çarşı)
işlevli yeni yapılaşma türleri de ortaya çıkıyordu. Bir üçüncü konut türü ise
Page 88
82
Şehremaneti‟nin katkısı ve teşviği ile ortaya konuyordu. Yeni Şehir semtinin
karakteri böylece oluşturulmaya başlanmıştı. (Cengizkan, 2004, s. 70-71)
Bir taraftan kamu kuruluşlarının ve özel sektörün yatırımlarını bu alana yapması, bir
taraftan da konut birimlerinin bu bölgede yapılması için yönetimin teşvikler vermesi
Yenişehir‟in hızla inşa edilmesini sağlamak amacıyla yapılan bilinçli yer
seçimleridir. Yani Yenişehir yeni ve modern Ankara‟nın yüzü olarak hızla inşa
edilmeliydi ve bunun için de hem kamu hem de özel sektörün yer seçimlerini bu
alanda yapması gerekiyordu.
Lörcher‟in Yeni Şehir Planı‟nın anlatıldığı gibi yeni kentin planlı bir şekilde
oluşumunu sağladığı anlaşılıyor. Peki Lörcher Yeni Şehir‟in planını yaparken Eski
Ankara‟yı nerede tutmuştur?
Plandan ve yazılarından anlaşıldığı kadarıyla Lörcher, yeni şehrin eskisinin dışında,
onu bozmadan ve değiştirmeden oluşmasını öngörmektedir. Ancak anlamsal açıdan
bir bütünleşme, biz özdeşleşme çabası da dikkat çekicidir: Eski kentte keşfettiği
İstasyon-Meclis-Kale doğrusal sırası ve konumlanışı, eksenel olarak bir kentin hem
modern ulaşımla olan kurgusal çıkış noktası ilişkisini, hem erkin kentsel mekâna
yansıtılmasında güncel iktidarı, hem de tarihten gelen eski kültürün iktidarını
yansıtmaktadır. Kale‟ye geçmiş kültürün zenginliğini yansıtan bir nesne olarak önem
verir ve “Güzel Kale” kavramını ortaya atar. (Cengizkan, 2004, s. 75). (Harita 13)
Page 89
83
Harita 13: İstasyon-Meclis-Kale eksenelliği (Ankara 1985‟ten 2015‟e kitabından elde edilen görsel
kullanılarak (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu, 1987, s. 33) bitirme ödevi
kapsamında hazırlanmıştır.)
Lörcher Eski Ankara için aradığı eksenelliği Yeni Şehir‟in kurulmasında da kullanır.
Bugünkü Sıhhiye Tren İstasyon aslında Lörcher‟in yönetim şehrinin başlangıç
kaynağıdır, burası için bir perspektif de çizmiş ve burayı İstasyon Meydanı
yapmıştır. Ancak bu kez Kale ile İstasyon Meydanı ve Yeni Parlamento arasında bir
eksenellik arar: Bakanlıklar yerleşiminin oluşumu bu arayışın bir sonucu olarak
Ankara fiziksel mekânına kazınır. Kale- İstasyon Meydanı- Parlamento ekseni,
1950‟li yıllara kadar anlamsal ifadesinin bilincinde olunan ve korunan bir kentsel
oluşumdur. (Cengizkan, 2004, s. 75). (Harita 14)
Page 90
84
Harita 14: İstasyon-Meclis-Kale eksenelliği (Ankara 1985‟ten 2015‟e kitabından elde edilen görsel
kullanılarak (Cengizkan, 2004, s. 114), bitirme ödevi kapsamında hazırlanmıştır.)
Lörcher Yeni Şehir‟in her ne kadar Eski Ankara‟nın dışında, ondan ayrı olarak
oluşmasını düşünmüş olsa da, kent için anlamsal öneme sahip noktaları belirleyip bir
eksenellik oluşturmuştur. Böylece hem Eski Ankara‟nın kendi içinde, hem de Yeni
Page 91
85
Şehir ile Eski Ankara‟yı birlikte bütünsel olarak kurgulayabilmiştir. Ayrıca
Lörcher‟in belirlediği bu eksenellikler daha sonraki dönemde Jansen Planı‟nda da
önemli akslar olarak kurgulanmış ve anlamsallığını devam ettirmiştir.
Daha sonra Atatürk Bulvarı adını alacak, Yeni Şehir‟in omurgasını oluşturan cadde
boyunca Lörcher birçok meydan tasarlanmıştır. Atatürk Bulvarı boyunca Sıhhiye
Meydanı, Zafer Meydanı, Kızılay Meydanı, ve Kızılay Meydanı bu plana göre
biçimlenmiştir.
Harita 15: 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı‟na Göre Biçimlenen Sıhhiye, Zafer ve Kızılay Meydanı
(Ankara‟nın İlk Planı: 1924-25 Lörcher Planı kitabından elde edilen görsel kullanılarak (Cengizkan,
2004, s. 114), bitirme ödevi kapsamında hazırlanmıştır.)
Page 92
86
Kızılay Meydanı
Bugünkü adı Kızılay Meydanı olarak adlandırılan meydanın, 1925 Lörcher
Planı‟ndaki adı Cumhuriyet‟tir. Meydanın ikinci adının Kurtuluş Meydanı olduğu,
1928 İmar Planı yarışma raporundan anlaşılmaktadır. Cumhuriyet Meydanı,
tiyatroların ve kentin en nitelikli yapılarının yer aldığı bir meydan olarak
tanımlanmaktadır. Pek çok yazı, makale ve edebiyat ürünlerinde söz edilen ünlü
“fıskiyeli havuz”, bu plana göre tasarlanan meydanın tam göbek noktasında
konumlanmıştır. (Cengizkan, 2004, s. 75). (Fotoğraf 22)
Fotoğraf 22: Unlü “Havuz Başı”, 1930 (Cengizkan, 2004, s. 75)
Yeni Şehir‟in ilk rekreasyon alanı olan bu havuzun etrafı, kısa zaman içerisinde
kentin yeni seçkinlerinin zaman geçireceği bir meydan haline gelecektir. Batuman‟ın
kamusal alanların dolayısıyla meydanların, “çeşitli sosyal kimliklerin hem söylemsel
hem de sosyal düzeyde üretildiği, meşru ve görünür olarak karşılaştığı ve etkileştiği
bir alan” tanımlamasından yola çıkarsak, modernleşmenin yeni yüzü olarak inşa
edilen Yeni Şehir‟deki bu rekreasyon alanının modern burjuva kimliğin üretilmesi
için bir aracı mekan olduğunu söyleyebiliriz. (Batuman, 2002, s. 45)
Page 93
87
Yeni Şehir‟deki fiziksel inşa faaliyetleri modern bir başkentin gerektirdiği şekilde
gerçekleşirken yaşam da Eski Şehir‟den oldukça kopuk bir şekilde yaşanıyordu. Yani
Yeni Şehir “modern” başkentin temsil edileceği mekân olarak tasarlanıyor, bu amaca
yönelik yapılan planlar da Kızılay Meydanı örneğinde olduğu gibi bu kamusallığın
modern olana hitap etmesini sağlıyordu. Bu durum daha çok Jansen Planı‟nın Yeni
Şehir için getirdiği kararlar doğrultusunda görünür olsa da Lörcher Planı‟nın yaptığı
meydan düzenlemelerinin de 1925 yılından itibaren bu durumu ortaya çıkardığı
görülmektedir. Batuman bu durumu “mahrem kamusallık” olarak ele alıp şöyle
yorumlamaktadır:
..”Şehremini Ahmet Bey tarafından yerleştirilen havuzun etrafı kısa zamanda
Yenişehir‟in ilk rekreasyon alanına dönüşür. Havuzbaşı, iyi giyimli burjuva
bireylerin Riyaset-i Cumhur Mızıkası‟nın çaldığı klasik batı müziği eşliğinde gezip
dinlendiği bir alan olacaktır. Başka bir deyişle, Yenişehir modern burjuva kimliğin
kapalı ve tutarlı söylemsel/mekânsal “ev”i Havuzbaşı da evin içerisindeki mahrem
kamusallığın “salon”u olacaktır. (Batuman, 2002, s. 48)
Sıhhiye Meydanı
Sıhhiye Meydanı 1924-25 Lörcher Planı‟nda, Eski Şehir ile Yeni Şehir arasındaki
geçişin kurulduğu meydandır. Meydanın altıgen geometrisi, Eski Şehir‟in organik ve
kendiliğinden dokusuna karşılık, düzenli bir dokunun kurulacağı Yeni Şehir
bölgesinde, farklı yolların gelişini kucaklamak, sonra onları kendi gereksindiği
düzene göre (ve ışınsal olarak) yeniden yönlendiren bir pota olarak düşünülmesinden
kaynaklanmaktadır ve çok başarılıdır. (Cengizkan, 2004, s. 77)
Zafer Meydanı
Lörcher Planı‟nda “tiyatro ve sinemanın iki taraflı olarak toplandığı alanı
oluşturmaktadır. Görüldüğü gibi bu çizimin kapı ya da geçit yaratacak iki ayaklı bir
yapı imgesi kurduğu açıktır. (Fotoğraf 23). Meydana adını veren caddenin
ortasındaki Zafer Anıtı, İtalyan heykeltraş Canonica tarafından 1927 yılında
tamamlanmıştır. Bu yapılaşma yorumunda, Atatürk figürünü ayakta gösteren
Page 94
88
heykelin arkası Eski Şehir‟e dönüktür; figür yüzüyle Yeni Şehir‟den gelenleri
karşılamaktadır. (Cengizkan, 2004, s. 78)
Fotoğraf 23: Lörcher Planı‟nda Zafer Meydanı Çizimi (Cengizkan, 2004, s. 77)
Lörcher tarafından planlanan Zafer Meydanı‟nda konumlanan Zafer Anıtı, yeni
kurulan ulus devletin başarısını simgelerken, Atatürk figürünün arkasını Eski Şehir‟e
dönüp, “yeni” olana kucak açması, eskinin bırakılıp “modern” olanın imgesini
yansıtmaktadır. Anıtların, simgesel olarak önemli anlamlar taşıdıkları düşünülürse
Zafer Anıtı‟nın Yenişehir içinde tasarlanmış bu meydandaki konumlanışının anlamı
da anlaşılacaktır.
1924‟ün ikinci yarısıyla birlikte gelişen Yeni Şehir bölgesinde, Zafer Meydanı‟ndaki
parkın batı parçasının kenarında tek katlı bir çarşı bulunuyordu ki içinde dönemin
ünlü Hale Lokantası vardı. (Cengizkan, 2004, s. 78). (Fotoğraf 24)
Page 95
89
Fotoğraf 24: Zafer Meydanı batı ucunda "Hale Bar", 1928 (Cengizkan, 2004, s. 77)
Lörcher Planı‟yla inşa edilen bu meydanlar, kentin yeni yaşam alanında inşa edilen
kamusal mekânlardır. Kamusal mekânların, salt mekânsal bir olgu olmadığı aynı
zamanda politik bir zemine de oturduğu düşünülürse başkentin “modern” yüzü
olarak görülen ve bu amaç doğrultusunda inşa edilen Yeni Şehir‟deki bu kamusal
alanlara nasıl anlamlar yüklendiği daha iyi anlaşılacaktır.
1924-25 Lörcher Planı‟nın, Jansen Planı‟ndan önce kentin Yeni Şehir bölgesinin
planlı olarak yapılaşmasını sağlayan, Ankara‟nın modern anlamdaki ilk planı olduğu
daha önce belirtilmişti. Ancak Lörcher Planı‟nın terk edilip yeni bir plana ihtiyaç
duyulması yine bu planın yetersizliklerinden kaynaklandığından, hem planın Jansen
Planı‟na ne gibi katkılar yaptığı ve Jansen‟in planında ne derece belirleyici olduğu
hem de Lörcher planının hangi noktalarda yetersiz kaldığı kısaca anlatılmaya
çalışılacaktır.
Lörcher, Ankara Kalesi‟ni “Güzel Kale” olarak tanımlamış, hem yapılaşma ve açık
alanlar düzeyinde hem de Yen Şehir‟in kurulmasında Kale‟nin etkisinden
yararlandığını vurgulamıştır. (Cengizkan, 2004, s. 85). Jansen Planı‟nın temel
Page 96
90
özellikleri incelendiğinde ise Jansen‟in kentsel estetiği birincil endişe olarak görüp
Kale‟ye bu estetiğin kaynağı olarak bir “Kent Tacı” biçiminde yaklaştığı görülür.
(Tankut, 1993, s. 79). Lörcher‟in Kale‟ye önem verip çevresiyle görsel bir ilişki
kurmasını istediği bu yaklaşım Jansen tarafından da benimsenmiş; Kale hem Lörcher
hem de Jansen tarafından kentin kültürel kimliğini yansıtacak, kimliğin simgesi
olacak biçimde düşünülmüştür.
Jansen Planı ile Yeni Şehir‟de “Vekaletler Mahallesi”, “Bakanlıklar” semtinin
oluşması, Lörcher Planı önermesinin geçerlilik kazanmasıyla gerçekleşmiştir.(
Fotoğraf 25). Ayrıca Lörcher‟in Yönetim Mahallesi‟nin başında yer alan ve bugün
Güvenpark‟ı oluşturan bölgenin geometrik biçimi Lörcher tarafından saptanmış ve
yapılaşmış olarak düşünülmüş, Jansen de bu kararı 1928 yarışmasında aynen kabul
etmiştir. (Cengizkan, 2004, s. 87)
Fotoğraf 25: Lörcher 1925 Vekaletler Mahallesi Önerisi (Ankara Yönetim Mahallesi); plan ve kuş
uçuşu aksonometrik. Güvenpark‟ın olduğu yerde yoğun bir yapılaşma önerilmektedir. (Cengizkan,
2004, s. 86)
Page 97
91
Görüldüğü gibi 1925 Lörcher Planı, Tankut‟un “Yeni Şehir için yapılan planın
uygulanmasının daha sonraki süreçler için yararlı değil zararlı olduğu”nu öne
sürdüğü söylemin tersine, Yeni Şehir‟in modern bir başkent imgesiyle planlı olarak
oluşumunu belirlemiş ve kendinden sonra yapılacak Jansen Planı‟nı hem belirlediği
planlama yaklaşımı ile hem de sınırlandırdığı arazi açısından etkileyip
yönlendirebilmiştir.
Lörcher Planı‟nda düşünülmeyen ve yeni bir plana gereksinim duyulmasına neden
olan en önemli konu planın kentin nasıl büyüyeceğine dair bir öneride
bulunmamasıdır. O dönemde Lörcher Yeni Şehir Planı yapılırken önemli olan kentin
ilk yapılanması ve acil olarak kamu yapıları ve konut alanlarının yerleşeceği yerleri
belirlemek ve biçimlemektir. (Günay, 2005, s. 69). Bu nedenle kentin ileriki
aşamalarda artan nüfusunun nasıl yerleşeceği Lörcher Planı‟nda düşünülmemiştir.
Ankara‟nın 1926 yılında 47.727 kişi olan şehir nüfusu, 1927‟de 74.553, 1928 yılında
ise 107.641 kişiye ulaşmıştır. (Cengizkan, 2004, s. 103). Kent durmadan gelişirken
Yeni Şehir, Lörcher Planı‟nın sınırlarının dışına taşmıştır. Eski kentte herkes dilediği
gibi yapı yapmakta, Cebeci‟de bina sayısı çok hızlı artmaktadır. 1927 yılında ilk
gecekondu mahallesi Atıf Bey oluşmuştur. (Bilgen & Özcan, 1989, s. 25)
Çeşitli yazarların ifade ettikleri bu nedenler kent için yeni ve daha kapsamlı bir plan
yapılmasını zorunlu kılmıştır. Çünkü yönetici kadronun Ankara‟nın yapılaşması için
kafalarındaki imge bu değildir. Tankut bu noktada bürokratik elitin kafasındaki
başkent modelini sorgular.
“Bürokratik elitin kafasındaki Başkent modeli nedir?. Bu imaj, Viyana, Peşte,
Bükreş, Paris, Cenevre midir? Anlaşılabileceği gibi bu kentlerin özlenen yönleri,
görkemli şehir mimarisi, teknolojik gelişmelerin belirlediği çevre standartları ve kent
hizmetleri olsa gerek.” (Tankut, 1984, s. 309)
Bürokratik elitin kafasındaki başkent modeli, Tankut‟un ifade ettiği gibi Batı‟nın
başkentlerinin sahip olduğu çağdaş ve modern mekânları içeren bir imgeyken Ankara
için yapılan Lörcher Planı‟nın yetersiz kalması, modern bir kent imgesini oluşturacak
Page 98
92
mekânların bütüncül bir şekilde oluşmasını engelleyerek düzensiz yapılaşmaya
neden olmuştur. Yani yeni bir imar planına ihtiyaç duyulma sürecinin arka planını,
artan nüfusun konut ihtiyacının nasıl karşılanacağından çok bu modern başkent
modeline ulaşma ideali oluşturmuştur.
1927 yılında Ankara Şehremaneti‟nin kararıyla Ankara imar planını yapmak üzere
yarışma için 3 Avrupalı mimar Ankara‟ya davet edilirler. Leon Jaussely, Barselona
Planı ile tanınan Fransa baş mimarıdır. Josef Brix ve Hermann Jansen ise, 1910
Berlin Planı yarışmasına katılmışlar ve Jansen birinci seçilmiştir. Kararlaştırılan bu
üç isim, 1927 Haziran ayında Ankara‟ya gelip incelemelerde bulunmuşlardır.
(Cengizkan, 2004, s. 104).
Şehremaneti mimarlara planlama sürecinde göz önünde bulundurmaları gereken
konuları, şehre ilişkin harita ve topoğrafik bilgileri vermişlerdir. Cengizkan
yarışmacılara verilen bu haritaların 1924 Şehremaneti Haritası (1/4000) ile 1924
Lörcher Eski Şehir Planı (1/2000), 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı (1/1000) ve ekleri
olduğunu söyler. (Cengizkan, 2004, s. 105). (Harita 6-7-8). Şehremaneti tarafından
yarışmacılara verilen ve göz önünde bulundurmalarını istedikleri “istekler listesi” ya
da “direktif ve doneler” ise kentin imar planlama sürecinde, Cumhuriyet
yöneticilerinin kentin imarından ne beklediklerini yansıtır ve bu da daha önce
tartışılan yöneticilerin kafasındaki ideal başkent modelinin ipuçlarını anlamak
açısından önemlidir.
Cengizkan‟ın aktardığı şekliyle yarışmacılara verilen “Ankara Şehrinin müstakbel
planı hakkında mütehassıslara verilen şifahi, tahriri direktif ve doneler” şunları
kapsamaktadır:
1. Eski Ankara‟nın sınırları yeni planda dikkate alınacaktır.
2. Eski Ankara‟nın doğu-batı ve kuzey yönlerine arazinin uygunluğu oranında
yayılması planda gösterilecektir.
3. Eski Ankara tarla gibi boş kabul edilerek ona göre bir plan düzenlemek söz
konusu olamaz. Samanpazarı yolunun kuzeyinde ve kaleye açılan mahalleler
ile diğer yapılaşması yoğun ve düzensiz mahallelerin zamanla parçacı ve
Page 99
93
yerinde biçimde imara açılması söz konusudur; dolayısıyla uygun kararlar
beklenmektedir.
4. Kaleye açılan ana yolların, yaya yollarının ve Kale çevresinin imarı ve güzel
görünmesi gibi düşüncelerin planda gösterilmesi uygundur.
5. Samanpazarı-Cebeci-Ulucanlar; Taşhan- Samanpazarı; Mukaddem-
Cumhuriyet Caddeleri arası ve Hükümet civarı, Hacı Bayram, yangın yerleri
plana dahildir.
6. Bent Deresi‟nin kısmen göl ve kısmen bahçe olması istenmektedir.
7. İstasyon‟un gelişmesi göz önünde bulundurulmalıdır.
8. İstasyon- Büyük Millet Meclisi Caddesi‟nin batısı bir bölümü şehir idaresine,
bir bölümü atletizm ve stadyum alanına ayrılmalıdır.
9. Yarışmacılara verilen iki seçenekten birincisine göre, İstasyon- Mukaddem-
Cumhuriyet Caddeleri arasının 40-50 m derinlikte bir bölümü yapılaşmaya
ayrılacak, ortası bir bahçe yapılarak Kale‟nin görülmesi sağlanacaktır.
İkinciye göre ise burası yüksek gelirli iş ve ticaret merkezi olarak
tasarlanacaktır.
10. Yeni Şehir‟in kurulmuş bölümü Kurtuluş Meydanı‟na(Kızılay Meydanı)
kadar korunmalı; alanın doğu, batı ve güneye doğru genişlemesi
düşünülmelidir. Cebeci ile Yeni Şehir‟in bir park ile bütünleştirilmesi, eski
Ankara ile Yeni Şehir‟in birlikteliğinin düşünülmesi gereklidir.
11. Bakanlık yapılarının Kurtuluş (Kızılay Meydanı) tarafında bir grup olarak
toplanması gereklidir.
12. İtfaiye Meydanı (Opera), Cumhuriyet Caddesi ve Gazi Mustafa Kemal
Bulvarı‟nın büyük apartmanlara ayrılması gereklidir.
13. Mezarlık, Cebeci arkasında konumlanmalıdır.
14. Ankara Sıvas hattı ile İstasyon arasındaki arazi, sanayi ve fabrikalara
özgülenmelidir.
15. Havaalanı için ayrılan alan belirlenmeli ve korunmalıdır.
16. Küçük bahçe veya yeşil alanlar düzenlenmelidir.
17. Hayvanat Bahçesi ve genel park, Orman Çiftliği‟nde, Marmara Platosu‟ndan
başlayarak, İstanbul yoluna kadar uzanmalıdır.
18. Haritası olmayan alanlar, gerekli oldukça plancıya verilerek tasarlatılacaktır.
Page 100
94
19. Plan, 50 senelik bir vizyonla, 250-300 bin nüfusa göre yapılacaktır.
(Cengizkan, 2004, s. 107-108)
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, her ne kadar çeşitli eksiklikleri bulunsa da
“istekler listesi” şimdiye kadar çoğu kez tartışılan Cumhuriyet‟in kadroların nasıl bir
başkent tahayyül ettiklerini özetler niteliktedir. Listede Eski Ankara‟ya ilişkin
maddeler incelendiğinde eski Ankara‟nın Kale‟nin varlığı ile daha çok simgesel
anlamda öne çıkarıldığı bununla birlikte alanın bir tarla gibi boş kabul edilmeden, bir
hamlede imarı yerine, zamanla ve parçacı müdahalelerle düzenlenmesi isteği öne
çıkar. Bunun nedeni zaten modern bir başkent inşasının Lörcher Planı‟ndan itibaren
Eski Ankara‟dan bağımsız olarak Yeni Şehir‟de gerçekleşiyor olması; Eski
Ankara‟nın ise sadece parçacıl müdahaleler ve düzenlemeler ile daha çok simgesel
anlamda öne çıkarılma isteğidir. Yeni Şehir‟e yönelik maddeler incelendiğinde,
1924-25 Lörcher Planı‟nın Yeni Şehir‟deki uygulamalarının yeni bir imar planın
hazırlanması sürecinde belirleyici olduğu ve Yeni Şehir‟in güney, doğu ve batıya
doğru genişlemesinin istendiği görülür.
Modern bir başkentin ihtiyaç duyduğu birçok işlevin istekler listesinde yer alması,
yöneticilerin yapılacak imar planına yüklediği anlamları anlamak açısından
önemlidir. İstekler listesinde sık sık dile getirilen park ve bahçeler, atletizm ve spor
alanları, büyük yeşil alanlar; büyük apartmanlar; Bakanlık yapıları kentte
gerçekleştirilmeye çalışılan modernleşme çabalarının en önemli unsurlarıdır. Yani,
kentin imar planına, kentin dolayısıyla rejimin modernleşmesinin göstergesi olma
görevinin verildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
İstekler listesine konan en önemli fakat aynı zamanda en acemice madde, kentin 50
yıllık bir süre için ve 250-300 bin nüfusa göre planlanmasının istendiği 19. maddedir.
Çünkü 50 yıllık bir nüfus kesirim çok zor, yanlış yapmaya çok yatkın bir veridir.
Tankut, başkentin 50 yıl sonraki nüfus tahmininin hiçbir ciddi somut projeksiyona
dayanmadığını, sadece yapılan basit matematiksel hesaplarla hesaplanan ciddiyetten
uzak ve rastgele bir sayı olduğunu söyler. (Tankut, 1993, s. 62). Nitekim 50 yıl
Page 101
95
sonraki bu nüfus hedefinin yarışma tarihinden 23 yıl sonra, 50 yıllık planlama
hedefinden ise 27 yıl önce aşılması bunu doğrular niteliktedir.
Ayrıca yarışma alanının sınırlarının tam olarak belirlenmemesi; fakat nüfus verisinin
kesin bir veri olarak verilmesi kentsel yoğunlukları belirsiz bir hale sokmuştur.
Özellikle konut alanlarında ne tür konutlar düşünüldüğüne, ne tür yoğunlukların
istendiğine ilişkin hiçbir çerçeve istekte bulunulmamıştır. Tek belirleme, Gazi
Mustafa Kemal Bulvarı üzerindeki büyük apartmanlar ibaresidir. Bu durum
Tankut‟un dediği gibi Cumhuriyet yöneticilerinin o dönemde kentin imarı konusunda
ne kadar az bilgi ve deneyim sahibi olduklarının bir göstergesidir. (Tankut, 1993, s.
63)
1927 yılı Temmuz ayı içinde Ankara‟ya gelen üç yarışmacı yerinde incelemeler
yapıp, Şehremaneti‟nin bahsedilen sözlü ve yazılı direktif ve donelerini aldıktan
sonra yarışma sözleşmelerini imzalayarak projeleri Aralık 1928‟e kadar hazırlamak
üzere memleketlerine dönmüşlerdir. Ancak sözleşme gereğince yarışmacılardan
hemen bir buçuk ay sonunda, kent için 1/2000 ölçekli harita üzerine geçici bir
“mıntıka inşaat planı” işleyerek teslim etmeleri istenmektedir. Bu aceleciliğin nedeni
şehrin dört bir yanından fışkıran yapılaşmayı biraz yönlendirebilmektir. (Tankut,
1993, s. 67). Şehremaneti imar planı ortaya çıkmadan şehirdeki inşaatları büsbütün
durdurmak ya da plansız hareket etmek yollarını seçmemiş, geçici inşaat planlarını
elde ederek uygulamaya koymuştur. (Sarıoğlu, 2001, s. 54)
İmar planı yarışmasının devam ettiği günlerde Ankara‟nın imarı ile ilgili bir yenilik
yapılmış, 28.05.1928 tarih ve 1351 sayılı kanunla Ankara Şehri İmar Müdürlüğü
kurulmuştur. Müdürlüğün kurulmasını gerektiren nedenler T.B.M.M görüşmelerinde
ayrıntılı olarak açıklanmıştır. “Türkiye Cumhuriyeti‟nin başkenti Ankara şehrinin
Cumhuriyet‟in şerefi ve gayesiyle uygun bir şekilde intizamı çok büyük ve milli bir
mesele olduğundan ve doğrudan doğruya bir devlet meselesi addedildiğinden bir
şehir belediyesine terk edilemeyeceği” vurgulanmıştır. (Sarıoğlu, 2001, s. 55)
Ankara İmar Müdürlüğü‟ne neden ihtiyaç duyulduğunu anlatan bu karar,
yöneticilerin Ankara‟nın imarını modern ve çağdaş Cumhuriyet‟in temsili mekânı
Page 102
96
olarak gördüğünü çok iyi anlatması adına ilginçtir. Kuşkusuz burada ifade edilen
“devlet meselesi”, Ankara‟yı Cumhuriyet‟in temellerini oluşturan modernleşme
ilkelerine uygun bir başkent haline getirebilmektir. Bunu gerçekleştirirken de teknik
kadrosu ve örgütlenmesi yetersiz, yerel bir belediye olan Şehremaneti‟nin yetersiz
kalacağı, merkezi hükümete bağlı bir kurumun kurulması gerekliliği vurgulanmıştır.
İmar Müdürlüğü‟nün yapısı incelendiğinde gerçekten de birçok ayrıcalıklarla
donatılmış olduğu görülmektedir.
İmar Müdürlüğü Şehremaneti‟ne değil merkezi hükümete, yani “Dahiliye
Vekaletine” bağlıdır. Müdürlük, imar planını ve beş yıllık programını hazırlayarak ya
da hazırlatarak Bakanlar Kuruluna onaylatacak, yıllık bütçelerle uygulayacaktır. Bu
müdürlük katma bütçeli bir idare olarak kurulacak, gelirlerini devlet bütçesinden
yapılan tahsislerden, satış ve kira gelirlerinden sağlayacaktır. Ayrıca istikraz yapmak
hakkına sahip olacak, “Muvazeneyi Umumiye ve İhale Kanunu”na bağlı olmaksızın
uygulamaya girebilecektir. Planın uygulanması için gerekli bütün maliye, evkaf,
hususi idare ve Şehremaneti‟ne ait alanlar Bakanlar Kurulu kararı ile Ankara İmar
Müdürlüğü‟ne devrolunabilecektir. İmar Müdürlüğü, lüzumu kadar yerli, yabancı
uzman ve personel kullanabilecektir. Temel karar organı Ankara İmar Müdürlüğü ve
Bakanlar Kurulu‟nun seçtiği 3-5 üyeden oluşan İmar İdare Heyeti‟dir. (Tekeli, 2011,
s. 278)
Yapısı kabaca özetlenen Ankara İmar Müdürlüğü çok ilginç bir planlama ve
uygulama kuruluşu olarak karşımıza çıkmaktadır. Uygulama için kendi fonu olan,
kendi karar organına dayanarak ve kendi koyduğu kurallara göre bunları kullanabilen
bir yapıdadır. Kanunun kabul edildiği yılın 1928 yılı olduğu göz önünde tutulursa
Ankara İmar Müdürlüğü‟ne tanınan olanağın önemi anlaşılır. (Tekeli, 2011, s. 279)
Ankara İmar Müdürlüğü‟nün kurulup çalışmalarını başlattığı dönemde Ankara imar
planının yabancı mimarlarca hazırlanma süreci de devam ediyordu. Üç yabancı
mimar da kendileri ile yapılan sözleşme gereği istenilen raporları Şehremaneti‟ne
sunmuşlardır.
Page 103
97
Kısaca üç yabancı mimarın Ankara‟ya ilişkin planlarını yorumlamak gerekirse,
Brix‟in yaklaşımında geleneksel dokuyu koruma, belki de geleneksel dokuya pek
dokunmama denilebilecek bir tutum göze çarpmaktadır. “Eski şehir kendine mahsus
bir şekil ile ticaret mahalli olarak istikbalde dahi muhafaza edilmelidir” diyen Brix‟in
raporundan yeni gelişmelerin Ulus çevresindeki boş alanlarda ve demiryolunun
güneyinde düşünülmekte olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki, eski Ankara‟nın nasıl
korunacağı pek belli değildir. Fransız mimar Jausseley‟in raporunda ise geleneksel
dokuda geniş kapsamlı bir yenileme önerilmektedir. Jausseley eski Ankara‟nın
imarını, yani baştan aşağı ıslah, ikmal ve yeniden inşa edilmesini yeni Ankara‟yı
kurma işinin bir parçası olarak görmekteydi. Bu yüzden geleneksel dokunun
yenilenmesi meselesinde ayrıntılı olarak durmaktaydı. Fransız mimara göre, eski
Ankara‟da birkaç arkeolojik eser dışında koruma ve onarıma değer pek bir şey yoktu.
(Sarıoğlu, 2001, s. 57-58). (Harita 16-17)
Page 104
98
Harita 16: Jausseley Planı (Günay, 2005, s. 76)
Page 105
99
Harita 17: Jausseley Planı (Günay, 2005, s. 77)
Alman mimar Hermann Jansen‟in plan raporu incelendiğinde, Jansen‟in kentin
planlanmasına ilişkin ilkeri ve hedefleri şöyle sıralanabilir:
1. Kentsel estetik plancının birincil endişesidir. Ankara Kale‟si bu estetiğin
kaynağı olan bir “şehir tacı”dır.
Page 106
100
2. Kentsel ekonomide Jansen‟e göre ağır basan, yol yapımında sağlanacak
tasarruflardır. Yolları kısa, düz, dar ve topoğrafyaya uygun geçirerek
ekonomi sağlanacaktır.
3. Kentsel sağlık, yeşil alan, spor alanları, çocuk bahçeleri, parklar ve boş
alanlarla sağlanacaktır. Sağlık için önerilen yönler, konut kat sayısının ve
yoğunluklarının düşük tutulması, konutların güneşe göre yönlendirilmesi gibi
yönlerdir. Sağlık konusunda pis su, yağmur suyu ve kanalizasyon sorunu da
çözülmelidir.
4. Şehir mekanlarının gruplaştırılması başlığı altında çeşitli arazi kullanımların
yer seçim nedenleri ve işlevleri açıklanmaktadır. Örneğin, konut alanları 18
bölgeye bölünmekte, her biri için ayrı bir imar düzeni öngörülmektedir.
Genelde Jansen Ankara için en çok 3 kat öngörmekte ve konutları bitişik ve
ayrık düzende tasarlamaktadır. Jansen‟in konutlarının ister blok ister tek yapı
olsun ön ve arka bahçeleri olacaktır. Bu sistemin en belirgin örnekleri de
geniş bahçe içindeki büyük villalarla, küçük parseller üzerindeki tek, ya da
dizi biçimindeki işçi evleridir.
5. Endüstri alanlarının seçiminde iki kriter rol oynamaktadır. Ulaşım kolaylığı
ve egemen rüzgarların yönü kentin batısındaki istasyon civarının bu
kullanıma ayrılmasını nedenlemiştir.
6. Arazi kullanım açıklamasının en cılız bilgisi ticaret alanları için verilmiştir.
Her şeyden önce, Jansen‟in yarışma açıklama notunda “ticaret merkezi” diye
bir kavran yoktur. Jansen şehir merkezini Ankara Kale‟si olarak görüp,
fiziksel-görsel bir merkezle yetinerek işlevsel bir kent merkezini adete
dışlamaktadır. Planda Yeni Şehir‟in ticari gereksinimi için yeni bir ticaret
alanı belirlenmemiştir. Eski kentin yeni çarşısı yeni kente de hizmet etmek
zorundadır.
7. Jansen ulaşım başlığı altında pek çok ilke öngörmüştür. Ankara‟nın zaten
kuzey-güney ve doğu-batı bağlantıları yarışmacılara tarihsel veri olarak
verilmiştir. Bunun dışında Löcher‟in açtığı ikinci derece yollar da mevcuttur.
Trafik çağını henüz yeterince benimsememiş olan plancının bir tek temel
kuralı vardır. Motorlu taşıt yollarının sayısını en aza indirgeyip üzerlerinde
süratli ve kesintisiz trafik akımını sağlamak, diğer yolları ikinci derece sayıp
Page 107
101
kısa, düz ve dar tutmak ve kent içi ulaşımda yaya yollarına büyük önem
vermektir. Jansen ulaşım ağındaki kısıtlamalarla hem trafiği denetlemek hem
de ekonomi sağlamak amacındadır. Ağaçlar arasında yeşil kuşaklar içinden
geçen yaya yolları ise, hem Ankara‟nın büyük ölçüde iç bağlantısını
sağlayacak hem de trafiğin görüntüsünü ve sinir bozuculuğunu
perdeleyecektir. Bu da kentsel sağlığın bir öğesidir.
8. Jansen‟in yarışma alanı 2000 ha olup, genel ortalama yoğunluk 150
kişi/ha‟dır. Bu bilgiden anlaşılır ki, Jansen projesini 271.000 kişi için
hazırlamıştır. Bu durum plan için verilen istekler listesinin 19. Maddesine de
uygundur. (Tankut, 1993, s. 81)
Üç plandan neden Jansen Planı‟nın seçildiği soruna gelince, Brix‟in aşırı tutucu
projesinin o gün için var olan imar kargaşasını 300.000 kişilik kentte de
özendireceğinden korkulmuştur. L. Jausseley‟in kararları ise Brix‟in tersine, Eski
Ankara‟yı ve Yeni Şehir‟deki başlamış olan yapılaşmayı yoksayan bir “tarla” projesi
olarak görülmüş ve bundan endişe duyulmuştur. Jausseley‟in “Ankara‟nın 1927
yılında, 74.000 kişilik nüfusuna rağmen bir köy görüntüsünde olduğu” saptaması ve
bu görüntüden kurtulmak için hem tarihi dokuyu hem son yılların kötü
yapılaşmasının silinmesi gerektiği savı, Cumhuriyet yönetimince yadsınmış ve proje
ütopik, Ankara koşullarına ters, pahalı ve uygulanamaz diye değerlendirilmiştir.
(Tankut, 1993, s. 78). Yani Jansen ne Jausseley gibi eski Ankara‟yı tümüyle
yenilemeyi, ne de Brix gibi geleneksel dokuya mümkün olduğu kadar az dokunmayı
önermekteydi. Daha çok bir denge peşindeydi. Bir yandan geleneksel dokuya mevcut
bağlantıları güçlendiriyor, öte yandan ortaya çıkan adalar içinde de mevcut yol ve
yapı düzenini korumaya özen gösteriyordu. (Sarıoğlu, 2001, s. 59)
Kuşkusuz Jansen Planı‟nın seçilmesinin nedeni, o dönem Cumhuriyet yöneticilerinin
kafalarındaki başkent imajına uygun düşmesi ve aynı zamanda dönemin ekonomi-
politik koşullarına uyarak uygulanabilir olmasında yatar. Bu durumun nedeni,
Jansen‟in kent için önerdiği işlevler okunduktan sonra daha iyi anlaşılacağından,
öncelikle planın kent için temel önerileri incelenecektir.
Page 108
102
Harita 18: Jansen‟in yarışma önerisi (Günay, 2005, s. 70)
Günay, Jansen‟in 1928 yılında yaptığı planı, bir nazım plan çalışması olarak
nitelendirir ve bu nazım plan içinde bazı bölümlerin uygulama planları yapıldığını
söyler. (Günay, 2005, s. 70)
“Nazım plan düzeyinde Kale‟yi çevreleyen bir kent biçimi önerildiği görülmektedir.
Kuzeybatıda işçi mahallesi, kuzeydoğuda ise daha uzun erim için konut gelişme
alanları ayrılmıştır. Jansen‟in 1928 tarihli yarışma önerisi basit bir şemaya
dayanmaktadır. Lörcher Planı‟nda olduğu gibi istasyon ile kent arasında bir ticari
Page 109
103
bölge önerilmiştir. Şimdiki Maltepe (İstasyon‟un güneybatısı) tümüyle sanayi bölgesi
olarak belirlenmiş, Lörcher Planı ile şekillenmeye başlayan Yeni Şehir‟den başka
Cebeci ve işçi mahallesi iki kentsel bölge olarak düzenlenmiştir. Kent, Kale‟yi
çevreleyen dairesel bir üst-biçim olarak geliştirilmek istenmekte, yeşil kuşaklarla
ayrılmış mahalle düşüncesinden yola çıkılmakta, yol sisteminde de eski ve Yeni
Şehir arasında tek omurgalı (Atatürk Bulvarı) bir ulaşım bağlantısı kurulmaktadır.
Diğer yollar ise merkezlerle ilgisi olmayan, dairesel biçimi destekleyen bir anlayışla
tasarlanmıştır. Kuzeyde, şimdiki Aydınlıkevler ve Siteler yöresi daha sonraki konut
gelişmelerine ayrılmış, Kavaklıdere ve Çankaya sırtları bahçeli evler ya da bağ evleri
olarak düşünülmüştür.” (Günay, 2005, s. 70-71-72)
Tekeli‟nin Jansen Planı‟nın seçimine ilişkin yorumunu Sarıoğlu Tekeli‟den şöyle
aktarmaktadır:
“Jansen Planı, seçeneklerin içinde dönemin siyasi ve ekonomik konjonktürüne en
uygun imar planıydı. Şehremaneti‟nin verdiği direktifler ve doneler doğrultusunda
hazırlanmış olan plan, hem Kale‟yi ve eski şehir kesimini merkez alarak
muhafazakar bir yaklaşımı, hem de Yeni Şehir kesimlerine doğru genişlemesi, sanayi
kesimine, işçi mahallesine, devlet mahallesine, modern bir metropolde olması
gereken sağlık koşullarına, eğlenme ve dinlenme ihtiyacına verdiği önem ile
dönemin siyasi çevrelerinin modernist eğilimine denk düşüyordu. Genç Cumhuriyet
idaresi mütevazi ve kendi ekonomik koşullarına en uygun projeyi seçmişti.”
(Sarıoğlu, 2001, s. 64). Tankut‟a ise Jansen‟in yarışmayı kazanması, imar planındaki
temel yaklaşımının “olabilirin sınırları içinde davranmak” olmasından kaynaklıdır.
(Tankut, 1984, s. 307)
İmar planı yarışmasını kazanan projenin açıklanmasından 1932 yılında Jansen‟in
kesin imar planını teslim ettiği tarihe kadarki süreç, yani 1929-1932 yılları
Ankara‟nın imarında ön uygulama dönemidir. Bu dönemdeki yapılaşma henüz
kesinleşmemiş 1/2000 ölçekli uygulama paftaları ve Jansen‟in yaptığı avan-projeye
göre yapılmaktadır. Fakat yapılaşma artan temposu ile aralıksız devam etmektedir ve
Page 110
104
devam etmek zorundadır. Bu nedenle Jansen‟in yarışma planı sonradan düzeltmesi
güç yanlışlıklara rağmen hemen devreye sokulacaktır. (Tankut, 1993, s. 91)
23.07.1932 yılı Jansen Planı‟nın onaylandığı tarihtir. (Harita 19-20). Bu tarihten
sonra plan yasal bir belge özelliği kazanacak ve belirsizliklerle dolu olan ön
uygulama döneminin aksine kendi içinde bir bütünlük sağlayarak uygulanacaktır.
Ankara imar planı 1933 yılında yedi sorun bölgesine ayrılarak yedi yıllık bir
programla ele alınıp planlaştırılacaktır. Aynı yedi sorun bölgesi için sonradan Jansen
1935 yılında ve 1939 yılını hedefleyen beş tane yıllık gelişme planı üretecek ve yıllık
uygulamada hedef, bütçe, program geleneğini başlatacaktır. Bu incelemeler, her ne
kadar pek çok plan dışı uygulamaya rastlansa da, 1932-39 yılları arasındaki dönemin
Ankara‟nın imarının en planlı yılları olduğunun göstergesidir. (Tankut, 1993, s. 127)
Harita 19: Jansen Nazım Planı (Günay, 2005, s. 72)
Page 111
105
Harita 20: Jansen İmar Planı (Günay, 2005, s. 73)
Jansen‟in 1932 tarihli kesinleşmiş İmar Planı incelendiğinde Eski Şehir‟e yönelik
plancının yaklaşımının değiştiği anlaşılır. Jansen, daha korumacı bir tavırla, tıpkı
Brix gibi Eski Ankara‟nın bir bütün olarak korunmasından söz etmekte; Yeni
Ankara‟nın geliştirilmesini en ön plana almaktadır. Bademli‟ye göre bunun nedeni,
1925‟te verilen “Yeni Ankara‟nın Eski Ankara‟dan kopuk olarak kurulması” ve
“geleneksel kent dokusunun bir kenara bırakılması” tutumlarının Jansen tarafından
ya kavrandığı ya da ister istemez kabullenildiği yönündedir. Jansen‟in bu yeni
tutumuna göre “eski şehre mümkün olduğu kadar el sürmemek” hatta “eski şehrin
üstüne bir cam levhası kapamak” gerekmektedir. Yeni Ankara ise eskisinden
bağımsız olarak şekillendirilmek ve sonra “eski kısma münasip bir şekilde dikkatle”
bağlanmak durumundadır. Jansen‟in geleneksel dokuya yönelik tutumunun
değişmesinin nedeni, plancının Yeni Şehir‟in, Eski Şehir yanında kurulmasının
Page 112
106
spekülatif baskıları ortaya çıkaracağı böylece Eski Şehir‟in korunamayacağı
düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Yani Jansen‟e göre Eski Ankara‟nın
korunmasının en doğru yolu, Yeni Ankara‟nın eskisinden oldukça uzakta
kurulmasıdır. (Bademli, 85, s. 14)
Plancının geleneksel dokuya bakışının değişmesi, spekülatif baskılar dolayısıyla
dokunun korunamayacağı kaygısını taşımasından kaynaklanıyor olsa da bunun
nedenini, dönemin yöneticilerinin eski Ankara ve Yeni Şehir‟e dair yaklaşımlarından
ayrı düşünmek doğru olmayacaktır. Cumhuriyet‟in kadroları kentin gelişmesinin
demiryolunun güneyine, yani Yeni Şehir‟e doğru olacağını daha Lörcher Planı ve
büyük kamulaştırma ile belirlemişlerdi ve Jansen Planı‟na kadar Yeni Şehir‟de pek
çok uygulama yapılmış özellikle de ön uygulama dönemi olarak bilinen 1929-32
yılları arasında Yeni Şehir‟de yeni imar parselleri üretilmiştir. Yönetimin 1929
ekonomik krizinin etkisiyle zaten yetersiz durumda olan finansal kaynaklarını, Eski
Ankara‟nın imar için değil, Yeni Şehir‟in yapılaşması için kullanmak istemesi
ihtimallerden biridir. Çünkü Yeni Şehir bölgesi, Eski Şehir‟den bağımsız olarak
Ankara‟da oluşturulmaya çalışılan modern ve çağdaş başkent tahayyüllerinin
gerçekleştiği mekândır. Jansen Plan‟ında, 1928 yarışma planından farklı olarak,
kalenin kent makroformunun kenarında bırakılarak kentin daha çok güneye
geliştirilmesi ve Çankaya vurgusunun artması bu durumun bir göstergesi olabilir.
Jansen Planı kesinleşip yasal bir belge haline geldikten sonra hızla uygulanmaya
başlanacak, açılan geniş bulvar ve caddeleri, modern mimarlık anlayışı, kamusal
alanları, eğlenme ve dinlenme mekânları ile Ankara kısa zamanda Cumhuriyet‟in
çağdaşlaşma ve modernleşme ideallerine uygun olarak modern bir başkent
görünümünü alacaktır. Modern bir anlayışa göre inşa edilen bu mekânlar, salt
işlevsel ve biçimsel olarak modern bir kent imgesi yaratmamakta, aynı zamanda yeni
bir ulusal kimlik yaratılmasına hizmet etmektedir. Cantek Ankara‟nın Cumhuriyet
”eliti”nin inşasın da Ankara‟nın bir okul olduğunu söyler. (Cantek, 2003, s. 119)
Bu dönemde Ankara‟yı modern bir kent olarak nitelendirmemizi sağlayacak iki
önemli araç, Jansen plan kararlarının hızla uygulanması ve modern tarzda inşa edilen
Page 113
107
kamu yapılarıdır. Jansen Planı‟nın uygulanması sonrasında kentin en “modern”
bölgesi sayılabilecek Atatürk Bulvarı aksı, imar planındaki kuzey-güney ve doğu-
batı temelli omurga sisteminden, kuzey-güney doğrultusundaki omurgayı
oluşturmaktadır. Bulvar; geniş ve ağaçlı kaldırımları, Batı‟daki modern kentleri
yansıtacak şekilde modern tarzla inşa edilen kamu kurumları, yüksek katlı
apartmanları ve meydanları ile kentin en önemli prestij aksı haline gelecek ve kentin
modern bir imge oluşturması açısından önemli bir işlev görecektir. (Fotoğraf 26-27)
Yakup Kadri‟nin Ankara romanındaki Atatürk Bulvarı tasviri, roman kahramanı
aracılığıyla bu tarz mekânsal unsurların modernliğin simgesi olarak görüldüğünü
anlatmak açısından önemlidir.
“Selma Hanım, bazı neşesiz dakikalarında, kendini sokak kalabalığının arasına
atınca, âdeta, yazın sıcaktan bunalmış bir kimsenin, denize atıldığı zamanki
ferahlığını duyuyordu ve şimdi, Ankara‟da kalabalık sokakların sayısı çoğalmıştı.
Gerçi, Jansen plânına göre açılmış olan ana cadde, henüz herhangi bir Avrupa
metropolündeki bulvar veya avenuelar gibi işlek ve canlı görünmekten uzaktı. Fakat
bu ana caddeye doğru inen sokaklarda eski tenhalıktan eser kalmamıştı. Çünkü eski
şehrin bir salyangoz izine benzeyen dolaşık, çapraşık sokaklarında dağılıp kaybolan
halk, şimdi, belli başlı birkaç muntazam mahallede toplanmış bulunuyordu. Sonra
Kaleiçi‟nde ve eski hanların ücra ve karanlık kovuklarında sinmiş yerli esnaflar,
tüccarlar, zanaat sahipleri bir taraftan bu kovuklar yıkıldığı, diğer taraftan piyasada,
artık bu gibi perakende işlere imkan kalmadığı için, toplu bir tarzda, bu yeni ve
merkezi mahallelere gelip birtakım modern binalara, dükkân ve mağazalara
yerleşmişlerdi.” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 139).
Page 114
108
Fotoğraf 26: 1932-33 yıllarında Atatürk Bulvarı'nın devamında Bankalar Caddesi (İstanbul
Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 222)
Fotoğraf 27:Atatürk Mahallesi'nden Vekaletler Mahallesi'ne doğru (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü,
2009, s. 236)
Page 115
109
Ankara‟nın modern bir kent olarak inşa edilmesi için gereksinim duyulan en önemli
iki aracın kent planlaması ve mimarlık olduğu Cumhuriyet yöneticileri tarafından
anlaşılmış, bu durum sonucu Jansen Planı yaptırılmış ve uygulamaya konulmuştur.
Planın uygulanması sürecinde ise, kentin modern ve çağdaş bir görünüme kavuşması
amacıyla mimarlık, modern yaşam alanlarının ve kamu yapılarının oluşturulması için
en önemli araç olarak kullanılmıştır. Kılınç mimarinin, modern ulus devleti yaratma
görevini nasıl üstlendiğini açıklayarak bu durumu oldukça iyi ifade etmiştir.
“Diyebiliriz ki mimarlık, sağlıklı bir toplum, sağlıklı kentler ve bireylerden oluşacak
bir modern ulus devleti yaratma düsturunun en belirgin göstergelerinden birisi haline
gelmiş hatta modernleşme ve sağlıklaşma misyonunun en iddialı taşıyıcısı olarak,
Cumhuriyet‟in ilk yıllarında politikayla, bu anlamda, doğrudan bir içerisinde var
olmuştur.” (Kılınç, 2002, s. 130)
Kenti ve toplumu modernleştirme görevini üstlenen mimarlığın, Cumhuriyet‟in
ideolojisine ters düşen ve Osmanlı‟nın tarihsel öğelerini barındıran 1920‟lerin milli
üslubuyla gerçekleştirilemeyeceği, mimaride de modernleşme yoluna gidilmesi
gerektiği anlayışı benimsenmiştir. Milli mimarlık üslubunun temsilcisi olan Mimar
Kemalettin‟in Ankara‟da yaptığı binalara bu dönemde getirilen eleştiriler sonucu
mimarın üzüntüsünü belirttiği açıklama, dönemin mimarlık anlayışının bir dönem
önceki üsluba bakışını anlamak adına önemlidir.
“Otuz sene hayatımı mimari eserlerinde Türke has zevkin yaşamasına hasrettim, otuz
sene her medeni şehrin olduğu gibi Türk şehirlerinin de milletimize has bir zevk
taşıması için uğraştım. Şimdi bu üsluba türbe, cami mimarisi diyorlar, hakir
görüyorlar.” (aktaran Sarıoğlu, 2001, s. 114)
Yani 1920‟lerin ortalarından itibaren sentezci, süslemeci ve kentsel bağlamdan
yoksun yapılar popülerliğini yitirmiş, Cumhuriyet yönetimi de kendi ideolojisini
görselleştirecek bir yenilik arayışı içine girmiştir. Bu dönemde benimsenen mimarlık
anlayışı, 1927 yılından itibaren yurtdışından kente gelen mimarların etkisiyle de
belirlenmiş, “”uluslararası üslup” veya “kübik mimari” dir. Uluslaarası üslup da
denilen modern mimarlığın belirgin karakteristik özellikleri, “düz çatı, teras, sebest
Page 116
110
planlama kübik kütle anlayışı, simetriden kaçış, geniş cam yüzeyler ve özellikle
yatay şerit pencereler”, “ süslemeden arınmış yalınlık” ve “biçim-işlev birliği”
oluşturmaktadır. (Kılınç, 2002, s. 131).
Bu dönemde uluslararası üslupla inşa edilen kamu yapılarının çoğu 1927 sonrası
kente gelen yabancı mimarlar tarafından yapılmıştır. Nitekim Jansen Planı‟nda
“Devlet Mahallesi” olarak belirlenen Bakanlıklar bölgesi, 1928 yılında yabancı
mimarlardan olan Mimar Clemens Holzmeister tarafından uluslararası üslupla inşa
edilecektir. (Fotoğraf 28-29) Başkentin Devlet Mahallesi‟nde uzun bir aks üzerine
yerleştirilen İç İşleri (1932-34), Bayındırlık (1933-34), Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı
(1934-35) ile Yargıtay Binası Holzmeister tarafından inşa edilmiş yapılar olarak,
uzun blokların oluşturduğu kütlelerin yalın geometrisiyle o yılların modern
mimarlığına örnektirler. (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 276-277). Yabancı bir devlet
adamının deyimiyle “büyüklük duygusu ile çizilmiş resmi daireler” olarak
nitelendirilen bu yapıların amacı, Türkiye Cumhuriyet rejimini simgeleyecek bir
anlatıma sahip olmasıydı.
Fotoğraf 28: Jansen'in Ankara Hükümet Kartyesi (Cengizkan, 2004, s. 116)
Page 117
111
Fotoğraf 29: Merasim alanı (İç İşleri Bakanlığı arkası), (Cengizkan, 2004, s. 283)
Fotoğraf 30: Devlet Mahallesi'nin görünümü, 1950 (Günay, 2005, s. 116)
Page 118
112
Fotoğraf 31: Sağlık Bakanlığı Binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 284)
Fotoğraf 32: Yargıtay, batı cephesi, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 284)
Page 119
113
Fotoğraf 33: Adalet Bakanlığı binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 285)
Fotoğraf 34: Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü binası, (Aslanoğlu İ. , 1984, s. 285)
Page 120
114
Fotoğraf 35: TBMM binası için C. Holzmeister'in yarışmaya sunduğu tasarım, (Aslanoğlu İ. , 1984, s.
286)
Page 121
115
Harita 21: Ankara'da kamu yapıları ve Vekaletler Mahallesi 1923-40 (Ankara 1985‟ten 2015‟e
kitabından elde edilen görsel kullanılarak (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu,
1987, s. 35) bitirme ödevi kapsamında hazırlanmıştır.)
Page 122
116
Türkiye Cumhuriyeti‟ni simgeleyecek en önemli yapı Türkiye Büyük Millet
Meclisi‟dir ve II. Meclis milli üsluba göre yapılmıştır. Devletin modern bir ulus
devleti olma durumunu simgeleyecek bu yapının ulusal mimarlık anlayışının
unsurlarını barındırması, modern devlet imgesine ters olarak görülmüş; 1938 yılında
yeni TBMM binası “uluslararası mimarlık” anlayışının temsilcilerinden
Holzmeister‟e yaptırılmıştır.
“1938‟de düzenlenen yarışmada Holzmeister‟in tasarımı, on dört proje arasından
seçilmişti. Tasarımında, arazinin en yüksek noktası üzerinde büyük toplantı
salonlarını içeren, mermer merdivenli ve yüksek sütunlu görkemli girişi ile ana kütle
birbirine pararlel iki sıra halinde yanlara uzanan kanalar ve bunları birleştiren
köprüler yer almaktadır. Yüksekçe konumu, anıtsal ölçeği ve girişi, seçilen
malzemelerin zenginliğinin yarattığı etki yönünden yapıda mimar, “devlet otoritesini
simgeleştirmek” olan tasarım amacına varmıştır denilebilir.” (Aslanoğlu İ. , 1984, s.
278).
Bu dönemde uluslararası mimarlık anlayışıyla inşa edilen kamu yapıları,
Aslanoğlu‟nun dediği gibi devletin otoritesi simgeleştirmiş, bununla birlikte üslubun
modernleşmeci bir anlayışta olması, modern ulus devlet anlamını pekiştirmiştir. Zeki
Sayar 1938 yılında “..Resmi binaların milli ve resmi bir mimarisi olmalıdır. Bir
karakol, bir maliye şubesi, bir adliye binası temsil ettiği otoriteyi ifade edecek bir
mimaride olmalıdır” derken kuşkusuz bu durumu ifade etmektedir.
Bu dönemdeki kamu alanında yapılan inşa faaliyetleri ile birlikte Ankara‟nın
başkentliğinden dolayı ihtiyaç duyduğu birçok kamu kurumuna kavuştuğu
söylenebilir. Sarıoğlu‟nun çalışmasından elde edilen verilere göre, 1927 yılından
1940‟ların başlarına kadar Ankara‟da inşa edilen kamu yapılarının sayısı 34‟tür. Bu
rakam 1923-27 yılları arasında inşa edilen 11 tane kamu yapısının yaklaşık üç
katıdır. (Sarıoğlu, 2001, s. 108)
Kamu yapılarındaki mimaride görülen bu modernleşme, sivil mimaride de kendini
göstermiş dönemin konut yapıları kübik mimari anlayışına uygun olarak inşa
edilmiştir. “Kübik Mimari”, düz çatı, betonarme iskelet sistem, geniş cam yüzeyler,
Page 123
117
yuvarlanmış yapı köşeleri ve girişler, yatay silmeler, simetrik olmayan
düzenlemelerle kendini göstermektedir. (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde
Ankara'da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 262)
Mimarideki üslup anlayışı dışında, bu dönemde apartman yaşantısı modernleşmenin
bir sembolü olarak görülmüş ve başkentte apartmanlar birbiri ardına yükselmiştir.
1931‟de Ziya Mimar Dergisi‟nde apartman yaşantısının 20. yy‟ın sembolü olduğu
yazıyor, hatta mimarların dairelerin iç düzenlemelerini de yapmaları gerektiği
belirtiliyordu. (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Konutların
Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 261). Cantek mimarlık üslubunda görülen bu
modernleşmenin iç mekanda da yaşandığını ifade etmektedir:
“Bu modern yapıların dışı gibi içi de, çağdaş dünyadaki gelişmelere koşut olarak
tasarlanmıştır. Otuzların Bauhaus endüstriyel tasarımlarını örnek alan eşyalar ev
dekorasyonunun çağdaşlık göstergeleridir; nikel profilli lake masa, dolap ve büfeler,
tüp borulu maroken koltuklar, üstü cam, metal boru ayaklı masalar,…” Bu durum
çalışmada incelenen, oluşturulan mekânlarla yeni bir yaşam biçimi ve bu doğrultuda
bir modern başkentli yaratılması durumunu doğrulamaktadır.
Bunun yanında apartmanda oturmanın bir prestij ve modern yaşantısının simgesi
olarak görülmesi durumu Cantek‟in çalışmasında, o dönemde yaşayan bir
milletvekili çocuğu olan Öymen‟e referansla anlatılmaktadır:
“Öymen apartmana taşınmanın, o zamanın anlayışına göre “sınıf atlamak” anlamına
geldiğini söyler. Apartman hayatına geçiş, Öymen‟in kategorizasyonu
doğrultusunda, “sınıf atlama”nın yanında, “sınıf değiştirme”yi gündeme getirmiştir.
Çünkü apartman hayatını deneyimlemek için sadece alım gücünün artması
yetmemektedir. Yaşam tarzını değiştirmeye niyet etmek de gerekmektedir.”
Page 124
118
Fotoğraf 36: Karadeniz Apartmanı, Yeni Şehir, 1938 (Aslanoğlu N. İ., 2009, s. 85)
Fotoğraf 37: 1930'lar dönemi apartmanlarından örnekler (Nalbantoğlu G. , 1928-46 Döneminde
Ankara'da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi, 1984, s. 268)
Bu dönemin, 1930‟lu yılların sonunda Ankara modern anlayışa göre inşa edilen
kamu yapıları ve yeni yaşam biçimine göre düzenlenmiş konutları, geniş bulvar ve
caddeleri, yeşil alanları ile Cumhuriyet yöneticilerinin istedikleri şekilde modern bir
kent görünümüne kavuşmuştur. Kuşkusuz bu gerçekleşirken de en önemli araç olarak
imar planı ve mimarlık işlev görmüştür.
Page 125
119
1923-27 ve 1927-1940‟ların sonuna kadar incelenen bu bölümde, kent planlamasının
kentin modern bir görünüm kazanmasını gerçekleştiren araç olarak, bir katalizör
görevi yaptığı görülmektedir. Çünkü 1927 Jansen Planı‟ndan önce tek tek inşa edilen
kamu yapıları ve özel yapılar bir planlama disiplini içinde gerçekleşmediğinden bir
kentsel imaj yaratmaktan uzak olmuştur. Fakat Jansen Planı‟ndan sonra gerek sokak
ve caddeleri, meydanları yani kamusal alanlarıyla; gerekse de mimari üslubuyla
Ankara modern bir görünüm kazanmış ve Cumhuriyet‟in ilk yıllarındaki taşra
kasabası görünümünden kurtularak Cumhuriyet‟in kente yüklediği anlamı
gerçekleştirerek “modern bir başkent” görünümünü almıştır.
Cumhuriyet‟in modernleşme projesinin salt mekanların modern bir şekilde
tasarlanması olmadığı, bu mekanlarla yeni ve modern bir ulusal kimlik yaratılması
amaçlandığı, bu çalışma içerisinde sık sık dile getirilmiştir. Bu mekânsal
müdahalelerin sosyal yaşantıyı değiştirmeyi yetip yetmediği bir sonraki bölümde
incelenecektir.
3.4.2. Günlük Yaşam/ Toplumsal Yapıdaki Dönüşüm İle Başkent Ankara
“Başkent Ankara, Cumhuriyetin modernleşme projesinin uygulama alanıdır.
Modernleşme projesinin bir yanı doğrudan yeni yaşamsal öğretiler; diğer yanı ise
toplumda yaygınlaştırılmaya çalışılan bu yeni yaşamsal öğretiler için kurgulanan
yeni mekânlar ile ilişkilidir.” (Bayraktar, 2013, s. 6)
Bayraktar‟ın sözü ettiği modernleşme projesinin mekânsal olarak nasıl inşa edildiği
bir önceki bölümde ayrıntılarıyla incelenmiş, Cumhuriyet yöneticilerinin
modernleşme ideallerini gerçekleştirmek amacıyla imar planı ve mimariyle modern
normlara göre kenti nasıl inşa ettiği açıklanmaya çalışılmıştır. Fakat modernist
projenin amacı sadece Ankara kentinin modern bir kent görünümüne kavuşması
değildir. Yaratılan bu modern mekânlarda; konutlarda, meydanlarda, kamusal
alanlarda, rekreasyon alanlarında yeni bir yaşam biçimi oluşturularak ulusal bir
kimlik yani modern bir başkentli kimliği inşa edilmeye çalışılmıştır. Tanyeli, asıl
modernleşmenin geleneksel kentsel yaşam ritminin yerine, başka bir yaşam ritminin
Page 126
120
gerçekleşmesiyle olacağını söyler ve Ankara‟nın başına gelen de, “kentsel yaşam
ritmindeki” hızlı değişimden başkası değildir. (aktaran Kılınç, 2002, s. 122)
Tanyeli‟nin bahsettiği, geleneksel kentsel yaşam ritminin yerine yenisinin geçmesi
durumu, Ankara‟nın geleneksel dokusunu oluşturan eski kentte uzunca bir süre
gerçekleşememiştir. Bunun asıl nedeni çağdaşlaşmanın yukarıdan gelmesidir; fakat
yönetici kadroların başkentin mekansal olarak eski Ankara‟dan farklı bir “Yeni
Şehir” bölgesinde inşa edilmesine karar vermeleri de bu yeni yaşam biçiminin
oluşmasını geciktirmiştir. Ankara‟nın modern bir kent olarak inşa edilmesi, eski
kentten farklı bir bölgede gerçekleştiğinden eski ve yeni kent arasındaki mekânsal
uzaklık, toplumun yaşam biçimlerinde de tahayyül etmiştir.
Cantek eski kent ile Yeni Şehir arasındaki bu “uzaklığı” şöyle açıklamaktadır:
“Eski kent ile Yeni Şehir‟i bağlayan bir noktada olan Sıhhiye‟deki demiryolu
köprüsü, eski kent ile Yeni Şehir arasında adeta bir sınır çizgisi oluşturacaktır. Yeni
Şehir‟de kalan tarafı görüntü ve gürültü kirliliğinden korunmaya çalışılacaktır.
Doğan Aksan, çocukluğunda sokak satıcılarının bu köprüden öteye geçirilmediklerini
anımsamaktadır. Köylülüğü taşıyan kıyafetler taşıyan yayaların Yeni Şehir tarafına,
özellikle Bulvar‟ın Kızılay-Çankaya arasında bulunan kesimine giriş çıkışları,
tahrirat memurlarınca önlenmektedir. Hakimiye Milliye‟de sık sık, büyükbaş
hayvanların bu kesimde dolaştırılmaması yolunda uyarılar yayımlanmaktadır.”
Eski Ankara fiziki olarak geleneksel, dar sokaklara sahip bir yapılanma içindedir ve
doğal olarak hayvanlar da eski Ankaralılar için bu yaşam biçiminin bir parçası olarak
ulaşım gibi bazı işlevlere yönelik kullanılabilmektedir. Oysa Yeni Şehir modern
formlara göre geniş, büyük caddeler şeklinde ve araçlara göre düzenlenmektedir ve
bu formlara göre düzenlenmiş bir “şehir”de büyükbaş hayvana rastlamak şaşkınlık
yaratmaktadır. Yani biri için günlük yaşamın bir parçası olan doğal durum, diğer
bölge için şaşkınlık uyandıracak şekilde gariptir. 1932-33 arasında şehirde bulunan
Paul Genzition, anılarında bu durumdan söz etmiştir.
Page 127
121
“.. modern banka binaları ve mükemmel resmi dairelerin omuz omuza verdiği
meydanda, bugün bile yere çökmüş deve kervanlarına rastlamak mümkündür.”
(aktaran Cantek, 2003, s. 111)
Fotoğraf 38: 1920'li yılların sonunda Ankara'da deve önemli bir ulaşım aracıdır (İstanbul
Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 291)
Anlatılan düşünceyi desteklemesi açısından bu fotoğraf önemli bir yer tutmaktadır.
Fotoğraf incelenirse ilk olarak deve üstündeki kişilerin iyi giyimli, görüntülerinden
Ankaralı olmadıkları anlaşılan yani Yeni Şehir‟e mensup kişiler olduğu
anlaşılmaktadır. Devenin önünde duran kişiler ise eski Ankaralılardır. Cantek‟in
“yabanlar ve yerliler olarak tanımladığı bu durumun mekânsal olana yansıması ise,
toz toprak içindeki sokaklarda konumlanmış olan birkaç katlı geleneksel evler ile
hemen arkasındaki çok katlı “modern” apartmanlarda kendini göstermektedir. İşte
eski Ankara ile Yeni Şehir arasındaki uzaklık mekânsal olarak uzak, ama sembolik
olarak çok daha uzaktır.
Bir taraftan Yeni Şehir bölgesi Ankara‟nın modern ve çağdaş yüzü olarak inşa
edilirken, bir taraftan da eski kent kendi haline bırakılmış ve hatta Yeni Şehir ile olan
Page 128
122
bağlantıları hem mekânsal olarak hem de anlamsal olarak koparılmaya çalışılmıştır.
Çünkü Cantek‟in dediği kurucu seçkinlerin modernist dünya görüşlerine göre eski
olan “geri” dir, yetersizdir ve yok edilmelidir; yeni olan ise doğası gereği “ileri”dir
ve eskinin yerini almalıdır. (Cantek, 2003, s. 106). Cantek‟in çalışmasında o
dönemde yapılan kişilerden elde edilen bilgilere göre, görüşmeciler Sıhhiye‟deki
demiryolu köprüsünden Çankaya‟ya uzanan yeni yerleşime dahil olamadıklarını
söylemişlerdir.
“Ankara‟nın yerlisi olan bu kişilerden N.K Hanım “Ankara‟ya gitmek” veya “şehre
inmek” olarak adlandırdığı Yeni Şehir ziyaretlerinin uzun yıllar tedirgin edici bir
deneyim olarak yaşandığını anlatır. Bu iki adlandırma, NK Hanım‟ın yaşadığı
mekânla, Ankara‟nın yeni gelişen, modern semti arasındaki uzaklığı işaretlemektedir.
Ankara artık yeni bir yerleşimin adıdır ve Keçiören, adeta bu yerleşimin sınırları
dışında kalmıştır. Eski yerleşimdeki Mukaddem Mahallesi‟nde oturan H.T Bey‟in
ailesi Yeni Şehir‟i odalarından birinin penceresinden seyretmektedirler. Onlar için
Yeni Şehir, salon duvarına asılı bir peyzaj gibidir. Modern binalar, bulvar, ağaçlı yol
göz okşamakta ulaşılmaz görünmektedir. Bu manzaranın bir parçası olmak henüz
mümkün değildir.” (Cantek, 2003, s. 112)
Cantek‟in çalışmasından da anlaşıldığı gibi eski Ankara‟lılar “hazır hale gelebilene
kadar” Ankara‟nın modern yüzü olarak gördükleri bu yeni bölgeye sadece uzaktan
bakabilmişlerdir. Eski Ankara‟da yaşayan kişilerin kendilerinin kentin modern bir
şekilde inşa edilen bu bölgesine hissettikleri sembolik uzaklık, Yeni Şehir
ziyaretlerini “şehre inmek” olarak adlandırmalarından oldukça net okunabilir. Çünkü
“şehir” olarak nitelendirilen yer geniş bulvarları, alışveriş alanları, parkları,
meydanları ile inşa edilen “modern” Ankara‟dır. Eski Ankara ile Yeni Şehir
arasındaki bu sembolik uzaklık Yakup Kadri‟nin Ankara romanında çokça yer bulur.
“…Bir şehir içindeki, hatta bir şehrin iki yakın mahallesi arasındaki bu kesin hayat
farkını kendi nefsinde iyice hissetmek için, Neşet Sabit, bu mescide girip mevlût
ayinine iştirak etmek istedi. Selma Hanımın evindeki viskili, danslı çay ziyaretini bu
şerbetli mevlûttan, ancak, iki üç kilometrelik bir mesafe ayırıyordu. Genç adam,
Page 129
123
yarım saat evvel Avrupa‟nın tâ ucunda idi. Şimdi, tam Asya‟nın, bir Ortaçağ
Asya‟sının göbeğindedir. „Bu kadar ivicaçlı bir cemiyet içinde doğru yolu nasıl
bulmalı? Bu Mevlûda gidenler mi haklıdır, o salonda dans edenler mi?‟ Doğrusu,
Neşet Sâbit, kendisini ne onlardan, ne bunlardan sayıyordu… “(Karaosmanoğlu,
1972, s.134).
Yakup Kadri‟nin roman kahramanı aracılığıyla sorguladığı “peki kim haklı” sorusu,
herhalde bu durumda sorulabilecek sorulardan biridir. Eski Ankara‟lılar Osmanlı
yaşam kalıplarına göre, geleneksel bir yaşam alanı içinde varlıklarını sürdürürken,
Ankara yeni kurulan modern devletin başkenti olarak ilan edilmiş ve en önemlisi
kentin modern ve çağdaş Cumhuriyet rejimini sembolleştirmek görevini üstlenmesi
ile modernist bir yenilemeye gidilmiştir. Bu amaç doğrultusunda Ankara‟nın modern
kalıplara göre inşa edilmesi gerekliliği anlaşılabilir bir gerekçedir çünkü kent artık
bir ülkenin başkentidir ve bir başkentin sahip olması gereken işlevlere sahip
olmalıdır. Bu noktada asıl sorun, modernistçi bir bakışla eski Ankara‟nın “inkar
edilerek” ve bir anlamda kaderine terk edilerek “modern başkent Ankara”nın başka
bir alanda kurulmasıdır. Çünkü bu mekânsal uzaklık, eski ile yeni arasındaki yaşam
biçiminin kopmasına neden olmuştur. Bölgenin eski Ankaralılar ile etkileşim
yaratacak bir şekilde inşa edilmesi, belki de sözü edilen bu süreçlerin yaşanmamasını
veya modern yaşam şeklinin daha çabuk benimsenmesini sağlayabilecekti.
Nalbantoğlu‟nun dediği gibi, bu yeni yaşam şekli eski Ankara sakinlerinin çoğuna
yabancı gelse de siyasi kadrolar Batı‟nın sivil toplumuna özgü yaşam kalıplarını
İstanbul‟dan taşımışlar ve yeni örnekleri “kendi içlerinde” denemişlerdir.
(Nalbantoğlu Ü. , 1984)
Batılı yaşam kalıplarının belirgin olarak görüldüğü mekânlardan önemli bir tanesi
eğlence mekânlarıdır. Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan, Batı tarzı eğlence
olanaklarının deneyimlendiği mekânlar, modernleşme ve Batılılaşma sürecinin
merhaleleri olan adab-ı muaşeret, giyim kuşam tarzı, müzik ve dans zevki, karşı
cinsle ilişkiler yeni yeme içme alışkanlıklarının denendiği mekânlar olacaktır.
Devletin sosyal hayata doğrudan müdahalesi, bu tür mekânların çoğunun devlet
Page 130
124
desteğiyle faaliyete geçmesiyle somutlaşır. (Cantek, 2003, s. 261). Bu durum
yönetici kadroların modern ve Batılı anlamda mekânlar oluşturarak aslında yeni bir
yaşam biçimi yaratmaya çalışmasının birebir göstergesidir. Yani halkın bu
mekanlarla ilişki kurarak modern bir kimlik kazanması amaçlanmaktadır. Cantek‟in
deyimiyle “Türkiye Cumhuriyeti‟nin çağdaş bireyi, aynı zamanda ideal bir vatandaş
olarak, boş zamanlarında dahi vatandaşlık görevlerine uygun davranması beklenen
bireydir.” (Cantek, 2003, s. 261)
Batılı tarzda üretilmeye çalışılan bu yaşam biçiminin en çok görünür olduğu mekân
kuşkusuz Ankara Palas‟tır. Otel olan Ankara Palas, sadece bir otel gibi değil, aynı
zamanda balolar ve başka davetlerin tertip edildiği, toplantılar ve gösterilerin
yapıldığı bir turistik mekân gibi düşünülmelidir. Cumhuriyet baloları başta olmak
üzere düzenlenen birçok baloya ev sahipliği yapan Ankara Palas balolarla birlikte
anılır hale gelmiştir. Ankara Palas‟ta sık sık gerçekleştirilen Cumhuriyet‟in Batılı
yüzünü temsil ettiği balolara bu derece önem verilmesi, bu eğlence biçiminin
medeniyetin vücut bulduğu ortamlar olarak Batılı olma yoluna girildiğini
göstermenin en kestirme biçimi olmasıdır. (Cantek, 2003, s. 264)
Page 131
125
Fotoğraf 39: Ankara Palas Orkestrası (Bayraktar, 2013, s. 6)
Fotoğraf 40: Atatürk Ankara Palas'ta bir baloda (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 338)
Page 132
126
Ankara Palas‟la ilgili anlatımlara Yakup Kadri‟nin Ankara romanında sıkça rastlanır:
“Noel ve yılbaşları balolarına, Ankara‟da her seneden daha zevkli bir hazırlanış
vardı. Çünkü bu eğlenceler henüz açılmış olan Ankara Palas‟ın büyük hall ve
salonlarında yapılacaktı. Bunun bin kişiden fazla davetli alabileceği söyleniyordu.
Onun için birçok ailenin daha iki ay evvelinden İstanbul terzilerine taşındıkları
görülmeye başladı. Gerek Kaligurusi‟de, Gerek Fegara‟da en son Paris modelleri
Ankaralı hanımlar tarafından kapışılıyordu. Beyler, fraklarını ya daralmış ya eskimiş
bularak yeniden gece esvapları ısmarlıyorlardı.” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 109)
Ankara Palas‟ta düzenlenen balolar kısa zamanda seçkin cemiyet hayatının önemli
bir parçası haline gelmiş; fakat bu durum eski Ankaralılar tarafından pek
anlaşılamamıştır. Yine Yakup Kadri tarafından Ankara Palas‟ta verilen bir balo
sırasında eski Ankaralıların diyalogları ile bu durum oldukça iyi anlatılmıştır:
“…
-Ne var, bunu bilmeyecek be? İste, ben deyivereyim: İçeride tango var, dedi.
-Tango mu? Ne dedin, tango mu? He, he, he…
-Tango da kim oluyor ki?
Tıknaz adam, bunu bir türlü anlatamıyordu. Çünkü onun için tango kelimesinin ifade
ettiği mana gayet müphem olduğu kadar genişti. Bu belki bir ayinin, belki bir
yemeğin, belki de bir çalgının adı idi. Belki de bir insanın adı olabilirdi.
…
-Burada ne var ki? Ne idiler? diye sordu.
Hoca başını çevirmeksizin:
–Balo var balo dedi
Page 133
127
Bu kelime köylüye ne ifade etti? Bilinmez. Lakin yorganlı adam kendi kendine
söylenir gibi mırıldandı:
-Bu gecenin yarısında hep dolaşıp dururlar. Onlar da benim gibi garip mi nedir?
Yatacak yer mi ararlar?” (Karaosmanoğlu, 1972, s. 111-112-113)
Yakup Kadri‟nin anlattığı gibi bu durum seçkin cemiyet için günlük yaşamın bir
parçası haline gelen ve bir yaşam şeklini temsil eden bir etkinlik iken eski
Ankaralılar tarafından anlaşılmayan bir faaliyetti. Bu durum eski kent ile yeni kent
arasındaki sembolik uzaklığa işaret etmesi açısından da iyi bir örnektir.
Başkentte seçkin topluluğun müdavimi olduğu, sosyal hayatın sac ayağını oluşturan
üç mekândan biri Ankara Palas‟sa, diğeri Karpiç ve Anadolu Kulübü‟dür.
Cumhuriyet‟in ilk yıllarında daha çok rağbet gören İstanbul Pastanesi‟ni de bunlara
ekleyebiliriz. (Cantek, 2003, s. 278)
Cantek‟in çalışması içinde görüşme yapılan kişilerden “N.S Hanım için Karpiç,
„birbirini tanıyan ve Karpiç‟in de onları tanıdığı‟bir cemaatin bulunduğu, caz müziği
eşliğinde dans ettiği, güzel yemekler yediği bir mekandır. N.S Hanım anlatısı
boyunca Karpiç‟ten bahsederken övücü sözler sarf etmiş ve Ankara‟nın o dönemdeki
sosyal hayatında, kendini tatmin eden tek yerin orası olduğunu söylemiştir.” (Cantek,
2003, s. 282)
Ankara Palas, Karpiç, İstanbul Pastanesi başta olmak üzere modern yaşam
biçimlerinin üretildiği bu mekânlara rağmen, sosyal yaşamda modernleşme
gerçekleştirilemiyordu. Bunun nedeni, bu tarz mekanların yalnızca kurucu seçkinlere
hitap etmesidir. Oysa gerçek bir sosyal dönüşüm için toplumun her kesimine hitap
eden ve gündelik hayatta da yer bulabilen mekânlar gerekiliyordu. Kuşkusuz bu
mekanlarda kentteki kamusal alanlardır. Uludağ‟ın deyimiyle, Cumhuriyet‟in
idealindeki çağdaş kent yaşamını ve modern Türk vatandaşını yaratmak için, tüm
halkın cinsiyet, statü ve etnik köken ayrımı olmaksızın bir arada yeni bir sosyal
deneyimi paylaşabilecekleri kamusal alanlara ihtiyaç vardı. (Uludağ, 1998, s. 68)
Page 134
128
Ankara‟da halkın tüm kesimlerinin var olabilmesi için oluşturulan Gençlik Parkı,
hem kentte önemli bir rekreasyon alanı olması; ama asıl, oluşturulan bu kamusal
alanla halkın günlük yaşam kalıplarının modernleşmesi açısından çok önemli bir
örnektir.
Uludağ Gençlik Parkı‟nın oluşması düşüncesinin arkasındaki nedeni şöyle ifade
etmektedir:
“Cumhuriyet Türkiyesi‟nde modern bir kent yaşamı ancak, yeni kentsel mekanlarda
geliştirilebilecek geleneksel olmayan, yeni sosyal normlarla olabilirdi. Bu bağlamda
farklı bir rekreasyon ortamı da yeni bir sosyal deneyim olacaktı. Bir kent parkı u
kamusal alanı gerçekleştirebilirdi. Geleneksel mesire olgusuna alternatif bir
rekreasyon öneriliyordu.” (Uludağ, 1998, s. 68)
Gençlik Parkı zaten Jansen‟in 1932 yılında kesinleşmiş imar planında önerdiği büyük
bir kent parkıydı ama belediyenin bütçesinin yetersiz kalması nedeniyle 1936 yılına
kadar uygulanamamıştır.
1936 yılında yapımına başlanacak Gençlik Parkı‟nın, yapılacağı haberleri halka
gazetelerin birinci sayfalarından duyurulmuştur. Gazetelerden birinde parkın sadece
bir eğlence sahası olmaktan hayli uzak olduğu, onun geniş manasıyla bir kültür parkı
olacağı dile getirilmiştir. (Uludağ, 1998, s. 73). Bu da oluşturulacak kamusal
alanlarla toplumun yaşam kalıplarının modernleşeceği görüşünün benimsendiğinin
göstergesidir.
Gençlik Parkı, özellikle ilk açıldığı yıllarda, her mevsim kullanılan önemli bir
rekreasyon alanı, buluşma yeri, aktivite merkezi haline geldi. Burada kadınlar ve
erkekler, çocuklar ve büyükler bir arada eğlenme ve dinlenme olanağı buluyor, aynı
rekreasyon ortamını ve aynı aktiviteleri paylaşıyorlardı. Yazın Gençlik Parkı plajı
açılıyor; yüzme, kürek çekme, yelken kullanma gibi su sporları yapılıyordu. Bu arada
Gençlik Parkı Gazinosu‟nda özellikle caz sevenler için müzikli eğlenceler
düzenleniyordu. Bugün için bile inanılmaz görünen bu manzara 1940‟ların Ankara‟sı
için, parkın misyonunu gerçekten büyük bir başarıyla gerçekleştirdiğinin bir
Page 135
129
kanıtıdır. Sonuç olarak parkın, topluma yeni bir sosyal bağlan, yeni alışkanlıklar,
yeni “rutin”ler kazandırdığı söylenebilir.” (Uludağ, 1998, s. 73-74)
Harita 22: Ankara Gençlik Parkı, Hermann Jansen, 1934 (Uludağ, 1998, s. 69)
Bu bölümün sonucunda Cumhuriyet‟in modernleşme projesinin inşa edilen modern
mekanlarla, Batılı anlamda yeni yaşam kalıplarını üreterek toplumsal dönüşümü
sağlaması amacının toplumun sadece belirli bir kesimine, üst düzey seçkinlere hitap
eden döneminde gerçekleşemediği görülmüştür. Çünkü zaten üst düzey seçkinler
denilen zümre, daha çok İstanbul‟dan gelen ve Batılı yaşam kalıplarına çok da uzak
olmayan bürokratlardan ve memurlardan oluşmaktaydı. Oysa eski Ankara halkı her
zaman bu yaşam kalıplarına uzak kalmış ve hatta Yakup Kadri‟nin romanında
tasvirini yaptığı gibi bu yaşam şeklini anlamlandıramamışlardır.
Oysa yaratılmaya çalışılan modern kimliğin toplumun her kesimini kapsayacak
şekilde tasarlanan kamusal mekanlarda gerçekleşebileceği anlaşıldıktan sonra
oluşturulmaya çalışılan, “toplumda modernleşme” ve “yaşam kalıplarının
modernleşmesi” idealleri gerçekleştirilebilmiştir. Bu da çalışma boyunca incelenen
mekan ve modernleşme meselesinin nasıl iç içe geçtiğinin bir ifadesidir.
Page 136
130
4. SONUÇ
Çalışmaya başlanırken incelemeye konu olan temel sorular başkentlik kararından
önce küçük bir taşra kasabası olan Ankara‟nın, başkent ilan edildikten sonra neyin
“temsili” olan inşa edildiği ve bu inşa sürecinin nasıl ve hangi araçlarla
gerçekleştirildiğidir.
Başkent Ankara Kurtuluş Savaşı‟nın ardından kurulan yeni ulus devletin “temsili”
olarak görülen bir kent olmuştur. Modernleşme ve çağdaşlaşma ilkelerine dayanan
Cumhuriyet rejimi, kendi varlığını sürekli ve görünür kılabilmek için her türlü
modern normun uygulanacağı mekânsal bir yer gereksinimi duymuş, bu mekan da
ülkenin başkenti seçilen Ankara olmuştur. Ankara, Cumhuriyet‟in ilk yıllarından
itibaren modern bir kent oluşturmak amacıyla mekânsal olarak inşa edilmiş ve
mekânın modern yaşam biçimlerini oluşturacak şekilde inşa edilmesiyle de yeni bir
ulusal kimlik yaratılmaya çalışılmıştır.
Sonuç bölümünde, her bölümün kısaca özetini yapmak yerine, çalışmanın
başlangıcında cevabı aranan sorulara ne şekilde cevap bulunduğu tartışılacaktır.
Bu çalışmanın iki ayağından biri, modernleşme projesinin iki amacından biri olan
Ankara‟nın “mekânsal olarak” modern bir görünüm kazanmasının hangi araçlarla
gerçekleştirilmeye çalışıldığını incelemek olmuştur. Yapılan çalışmalar ve
incelemeler sonucu Ankara‟nın, Cumhuriyet rejiminin simgesi olarak başkent ilan
edildikten sonra hızlı bir yapılaşma sürecine girdiği; bu yapılaşma sürecinin hem
kentin başkent olduktan sonra birden bire artan nüfusunun ihtiyaçlarının çözümüne
yönelik hem de kentin modern bir başkent görünümüne kavuşmasına yönelik
gerçekleştirildiği görülmüştür.
Mekânsal olarak yaratılmaya çalışılan bu modernleşmenin hangi araçlarla
gerçekleştirildiği sorusuna gelince, kentin modernleşme sürecinde kent planlaması ve
mimarlığın iki önemli araç olarak görev yaptığı görülmüştür. Fakat bu iki araçtan
kent planlamanın bir katalizör görevi yaparak, kenti bütüncül bir şekilde ele alması
yaklaşımından kaynaklı olarak modernleşme projesinin amaçlarından biri olan kentin
Page 137
131
Batılı anlamda bir başkent olması düşüncesinin gerçekleşmesini sağlayıp Ankara‟yı
modern ve çağdaş bir kent görünümüne modern mimari ile birlikte kavuşturduğu
görülmüştür. Bu saptamadan yola çıkarak kentin modern anlamda bir görünüm
kazanmasının 1932 yılında Jansen Planı‟nın kesinleştiği ve uygulanmaya başlandığı
dönemle birlikte gerçekleştiği sonucuna varılmıştır.
Çalışmanın ikinci ayağını yaratılan bu modern mekânlarla, modernleşme projesinin
iki amacından diğeri olan halkın yaşam kalıplarının değiştirilerek toplumun
modenleşmesinin nasıl gerçekleştirildiğini incelemek oluşturmuştur. Bu konuya
yönelik yapılan incelemeler sonucu, kentin toplumsal olarak modernleşmesi
istenirken kentteki modern normlara göre gerçekleştirilen mekânsal düzenlemelerin,
eski kentten bağımsız yepyeni bir alanda gerçekleşmesi ve toplumun tamamına hitap
etmemesi sebebiyle uzunca bir süre gerçekleştirilemediği görülmüştür. Bunun
sonucu olarak sadece modernleşmeci seçkinleri değil, toplumun tüm kesimlerini
kapsayacak mekânsal müdahalelere ihtiyaç duyulmasının anlaşılması ve bu
mekanların tasarlanması ile toplumdaki geleneksel yaşam kalıplarının değiştiği ve
Cumhuriyet yönetiminin amacı olan toplumsal modernleşmenin de gerçekleştiği
sonucuna varılmıştır.
Page 138
132
KAYNAKÇA
(derleyen)Sargın, G. A. (2002). Başkent Üzerine Mekan-Politik Tezler Ankara'nın
Kamusal Yüzleri. İstanbul: İletişim Yayınları.
(derleyen)Şenyapılı, T. (2005). 'Cumhuriyet'in Ankara'sı. Ankara: ODTÜ Yayıncılık.
75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık. (1998). İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.
Adam, M. (1985). Ankara'da Kentsel Yaşam. Mimarlık Dergisi, 28-30.
Ahıska, M. (2001). "Yapay Ankara Karşısında "Hakiki" İstanbul, İstanbul Üzerinden
Ankara. İstanbul, 51-55.
Akgün, S. (1984). Kurtuluş Savaşının Mekansal Stratejisi ve Ankara'nın Başkent
Seçilme Kararının İçeriği. E. Y.-Ü. Uğurel içinde, Tarih İçinde Ankara: Eylül
1981 Seminer Bildirileri (s. 224). Ankara: ODTÜ Yayını.
Altaban, Ö. (1987). Kent Formunu Etkileyen Faktörler: Kent Fiziki Coğrafyasından
Gelen Etkiler. O. Ş. Grubu içinde, ANKARA 1985'den 2015'e (s. 7-15).
Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü.
Altaban, Ö. (1987). Kentte Yapılaşmayı Belirleyen Süreçler: Kamu Yapıları Yer
Seçim Süreçleri. O. Ş. Grubu içinde, Ankara 1985'den 2015'e (s. 31-48).
Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü.
Altaban, Ö. (1998). Cumhuriyet'in Kent Planlama Politikaları ve Ankara Deneyimi.
75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık (s. 41-65). içinde İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları.
Page 139
133
Aslanoğlu, İ. (1984). 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Resmi Yapıların
Mimarisinin Değerlendirilmesi. Ü. N. Erdal Yavuz içinde, Tarih İçinde
Ankara: Eylül 1981 Seminer Bildirileri. Ankara: ODTÜ Yayını.
Aslanoğlu, N. İ. (2009). 1923-1938 Yılları Arası Ankara'da Mimarlık Gelişmeleri.
Ankara: Kara Kalpaklı Kent 1923-1938 (s. 65-93). içinde İstanbul: İstanbul
Araştırmaları Enstitüsü.
Atay, F. R. (2009). Çankaya. İstanbul: Pozitif Yayıncılık.
Bademli, R. R. (85). 1920-40 Döneminde Eski Ankara'nın Yazgısını Etkileyen
Tutumlar. Mimarlık Dergisi, 10-16.
Batuman, B. (2002). Mekan, Kimlik ve Sosyal Çatışma: Cumhuriyet'in Kamusal
Mekanı Olarak Kızılay Meydanı. G. A. Sargın içinde, Başkent Üzerine
Mekan Politik Tezler: Ankara'nın Kamusal Yüzleri (s. 41-76). İstanbul:
İletişim Yayınları.
Bayraktar, N. (2013). Başkent Ankara‟da Cumhuriyet Sonrası “Modern” Yaşam ve
Mekansal Kurgu. Kontrast(37), 6-9.
Bilgen, H. (1985). Ankara'da Günlük Yaşam:1928-38. Mimarlık Dergisi, 17-21.
Bilgen, H., & Özcan, G. B. (1989). İmar ve Şehir Planlama Mevzuatının Cumhuriyet
Dönemi Türk Mimarlığına ve Şehir Planlamasına Etkileri. Ankara: TBMM
Yayınları.
Cantek, L. Ş. (2003). "Yaban"lar ve Yerliler Başkent Olma Sürecinde Ankara.
İstanbul: İletişim Yayınları.
Cengizkan, A. (2004). Ankara'nın İlk Planı: 1924-25 Lörcher Planı. Ankara: Ankara
Enstitüsü Vakfı .
Page 140
134
Cengizkan, A. (2009). Ankara 1923-1938: Çağdaş Bir Ulus Devletin Modern ve
Planlı Başkenti. Ankara: Kara Kalpaklı Kent 1923-1938 (s. 17-63). içinde
İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü.
Erdal Yavuz, Ü. N. (1984). Tarih içinde Ankara : Eylül 1981 seminer bildirileri.
Ankara: ODTÜ Yayını.
Esin, T. (2012). Yunanca Kaynaklara Göre 1916 Ankara Yangını. Toplumsal Tarih
Dergisi, 22-34.
Geray, C. (2003). Cumhuriyet'in 80. Yıl Dönümünde Şehirciliğimiz ve Ankara.
Planlama(3), 5-13.
Grubu, ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma. (1987). Ankara 1985'den
2015'e. Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü.
Gümüşçü, O. (2003). Osmanlı‟dan Cumhuriyete Geçiş ve Cumhuriyetin İlk
Yıllarında Türkiye Halk Sağlığı. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 126-
146.
Günay, B. (2005). Ankara Çekirdek Alanının Oluşumu ve 1990 Nazım Planı
Hakkında Bir Değerlendirme . d. T. Şenyapılı içinde, Cumhuriyet'in
Ankara'sı (s. 61-118). Ankara: ODTÜ Yayıncılık.
http://time.com/photography/life/. (tarih yok). Mayıs 2015 tarihinde alındı
Hürriyet Bilgen, G. B. (1989). İmar ve Şehir Planlama Mevzuatının Cumhuriyet
Dönemi Türk Mimarlığına ve Şehir Planlamasına Etkileri. Ankara: TBMM
Yayınları.
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü. (2009). Ankara: Kara Kalpaklı Kent 1923-1938.
İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü.
Page 141
135
Kahraman, H. B. (2001). Bir Kentin İç Bunalımı: Ankara, bir şeyler... İstanbul, 63-
66.
Karaosmanoğlu, Y. K. (1972). Ankara. İstanbul: İletişim Yayınları.
Kılınç, K. (2002). Öncü Halk Sağlığı Projelerinin Kamusal Mekanı Olarak Sıhhiye.
d. G. Sargın içinde, Başkent Üzerine Mekan-Politik Tezler: Ankara'nın
Kamusal Yüzleri (s. 119-156). İstanbul: İletişim Yayınları.
Nalbantoğlu, G. (1984). 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Konutların Mimari
Değerlendirilmesi. E. Yavuz, & Ü. N. Uğurel içinde, Tarih İçinde Ankara:
Eylül 1981 Seminer Bildirileri (s. 257-273). Ankara: ODTÜ Yayını.
Nalbantoğlu, G. (1984). 1928-46 Döneminde Ankara'da Yapılan Konutların Mimari
Değerlendirilmesi. Ü. N. Erdal Yavuz içinde, Tarih İçinde Ankara: Eylül
1981 Seminer Bildirileri. Ankara: ODTÜ Yayını.
Nalbantoğlu, Ü. (1984). Cumhuriyet Dönemi Ankara'sında Yükselen Orta Sınıf
Üzerine. Ü. N. Erdal Yavuz içinde, Tarih İçinde Ankara: Eylül 1981 Seminer
Bildirileri. Ankara: ODTÜ Yayını.
ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu. (1987). Ankara 1985'den
2015'e. Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü.
Polat, M. (2009). Bir Sembol Olarak "İdeoloji"nin Mimarideki Kavramsal ve
Mekansal Etkileri Başkentlerin İmarı Üzerinden Bir Karşılaştırma Ankara
Örneği. İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü.
Sağdıç, O. (2013). Ankara Başkentimizdir Her Türlü Saygı ve Sevgiyi Hak Ediyor.
Kontrast , 52-54.
Sağdıç, O. (tarih yok). Bir Zamanlar Ankara. Ankara: Ankara Büyükşehir
Belediyesi.
Page 142
136
Sarıoğlu, M. (2001). "Ankara" Bir Modernleşme Öyküsü (1919-1945). Ankara: T.C.
Kültür Bakanlığı Yayınları.
Şenyapılı, T. (2005). 'Cumhuriyet'in Ankara'sı. Ankara: ODTÜ Yayıncılık.
Tankut, G. (1984). Jansen Planı Uygulama Sorunları ve Cumhuriyet Demokrasisinin
Kent Planına Yaklaşımı. E. Y.-Ü. Uğurel içinde, Tarih İçinde Ankara: Eylül
1981 Seminer Bildirileri (s. 304). Ankara: ODTÜ Yayınları.
Tankut, G. (1993). Bir Başkentin İmarı. İstanbul: Anahtar Kitaplar.
Tekeli, İ. (1998). Türkiye'de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent
Planlaması. 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık. içinde İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları.
Tekeli, İ. (2005). Kent Tarihi Yazımı Konusunda Yeni Bir Paradigma Önerisi. T.
Şenyapılı içinde, 'Cumhuriyet'in Ankara'sı (s. 3-21). Ankara: ODTÜ
Yayıncılık.
Tekeli, İ. (2011). Ankara'nın Başkentlik Kararının Ülkesel Mekan Organizasyonu ve
Toplumsal Yapıya Etkileri Bakımından Genel Bir Değerlendirilmesi. İ.
Tekeli içinde, Anadolu'da Yerleşme Sistemi ve Yerleşme Tarihleri (s. 294-
315). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Tekeli, İ. (2011). Başkent Ankara'nın Öyküsü. İ. Tekeli içinde, Anadolu'da Yerleşme
Sistemi ve Yerleşme Tarihleri (s. 268-294). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları.
Tekeli, İ. (2011). Selçuklu Döneminde Türkleşmeye Başlayan Ankara'nın Öyküsü. İ.
Tekeli içinde, Anadolu'da Yerleşme Sistemi ve Yerleşme Tarihleri (s. 252-
267). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Tunçer, M. (2001). Ankara (Angora) Şehri Merkez Gelişimi (14- 20.yy). Ankara: T.C
Kültür Bakanlığı.
Page 143
137
Uludağ, Z. (1998). Cumhuriyet Döneminde Rekreasyon ve Gençlik Parkı Örneği. 75
Yılda Değişen Kent ve Mimarlık (s. 65-74). içinde İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları.
Yalım, İ. (2002). Ulus Devletin Kamusal Alanda Meşruiyet Aracı: Toplumsal
Belleğin Ulus Meydanı Üzerinden Kurgulanma Çabası. d. G. Sargın içinde,
Başkent Üzerine Mekan-Politik Tezler: Ankara'nın Kamusal Yüzleri (s. 157-
214). İstanbul: İletişim Yayınları.
Yavuz, F. (1952). Ankara'nın İmarı ve Şehirciliğimiz. Ankara: Ankara Üniversitesi
SBF Yayınları.
Yavuz, Y. (1984). 1923- 1928 Ankara'sında Konut Sorunu ve Konut Gelişmesi. E.
Yavuz, & Ü. N. Uğurel içinde, Tarih İçinde Ankara: Eylül 1981 Seminer
Bildirileri (s. 235-256). Ankara: ODTÜ Yayını.