This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Titreşimin Etkilemesi Şekli ................................................................................................................................. 8
Titreşimin Zararlarından Korunma Yolları ....................................................................................................... 10
Gözün Yapısı ve Görme .................................................................................................................................... 11
Göz Kusurları .................................................................................................................................................... 11
Aydınlatmanın birimi ile ilgili tanımlar............................................................................................................. 12
Kötü aydınlatmanın vereceği zararlar:............................................................................................................. 13
Aydınlatma ile ilgili bazı öneriler ..................................................................................................................... 14
Termal Konforu Etkileyen Unsurlar ................................................................................................................. 16
Isının Transferi (taşınması) 3 şekilde gerçekleşir; ............................................................................................ 17
Efektif sıcaklık (hissedilen sıcaklık) .................................................................................................................. 17
Nem ................................................................................................................................................................. 18
Mor ötesi (Ultraviyole) ve Kızıl ötesi (İnfrared) ışınlar: .................................................................................... 21
Radyasyon Kaynakları ...................................................................................................................................... 22
Tozlarla meydana gelen bazı hastalıklar (Pnömokonyozlar) ........................................................................... 27
2
Korunma Yolları ............................................................................................................................................... 28
8. KAPALI ALANLARDA GÜVENLİK ........................................................................................................................... 29
Tehlikeli Hava ................................................................................................................................................... 30
A-PİS HAVA .......................................................................................................................................................... 30
B-ZEHİRLİ HAVA ................................................................................................................................................... 31
C-PATLAYICI HAVA ............................................................................................................................................... 34
Doğal Gaz ......................................................................................................................................................... 36
TOZLU HAVA ........................................................................................................................................................ 36
KAPALI ALANLARDA ÇALIŞMALARDA ALINACAK GENEL KORUNMA ÖNLEMLERİ ............................................... 38
Olmuş Olaylar .................................................................................................................................................. 39
9. ELEKTRİKLE ÇALIŞMALARDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ....................................................................................... 39
Elektrik Enerjisi ................................................................................................................................................ 39
İnsanları elektrik çarpmasından korumak için genel olarak: ........................................................................... 42
Elektrik Çarpmış Kişiye Yapılacak İlkyardım ..................................................................................................... 46
Statik Elektrik ................................................................................................................................................... 46
Yıldırım Çarpması ............................................................................................................................................. 47
Yıldırım Riski olan yerlerde yapılacaklar .......................................................................................................... 47
Yıldırımdan Korunma Sistemleri ...................................................................................................................... 48
10. EKRANLI ARAÇLARLA ÇALIŞMALARDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ..................................................................... 49
Ulnar Sinir Baskısı ............................................................................................................................................ 50
El Eklem Kireçlenmesi ...................................................................................................................................... 50
Şekil. Frekansa bağlı olarak sesin ince ve kalın (pes) olması değişir.
Gürültünün kulağa vereceği zarar
Bu ses dalgaları kulak kanalından içeri girer (kanalın boyu yaklaşık 2 cm, kulak temizliği açısından bilinmesinde
fayda vardır) ve kulak zarını titreştirir. Bu zar ise ona bağlı çekiç, örs ve üzengi kemiklerini titreştirir (orta kulak).
Üzengi kemiği içi sıvı dolu salyongoz şeklindeki iç kulakdaki keseciği (koklea) bir kenarından titreştirir. Bu
keseciğin içerisinde 35000 tane değişik boylarda ve kalınlıklarda tüycükler vardır. Sesin sıvıda oluşturduğu dalga
hareketleri ile bu tüycükler sallanır ve diplerindeki sinir hücreleri ile sinyalleri beyne iletir. Uzun süre gürültüye
maruz kalan bir kişide bu tüycüklerin dipleri hafif zarar görür ve ortamdan çıkan kişinin kulağı aslında artık çok iyi
duymaz. Kulağında çınlama sesleri vardır, yanındakini iyi duymadığı için bağırarak konuşur. Bu durum geçici
işitme kaybıdır. Eğer maruz kaldığı sürenin 10 katı kadar bir süre sessiz bir ortamda kalarak kulaklarının
dinlendirirse, düzelecektir. Fakat yeterli dinlenme süresi verilmeden yıllarca aynı ortamda çalışan kişinin
kulağında bu tüycükler zaman içinde dökülmeye başlar ve sıvı içerisinde yüzer. İlk olarak hangi frekansları duyan
tüycükler döküldüyse o frekanlardaki sesleri duymamaya başlar. Zaman içerisinde tüycükler dökülmeye devam
ederek kişinin işitme eşiği aşağıya düşmeye başlar artık sesleri duyabilmek için daha yüksek dB ihtiyaç duyar.
Şekil. Kulağın yapısı; dış kulak, orta kulak (kulak zarı, çekiç, örs, üzengi) ve iç kulak.
5
Şekil. Elektron mikroskobuyla çekilmiş kulak içindeki tüycüklerin görüntüsü. Solda sağlıklı kulağın içindeki
tüycükler, sağda ise gürültü nedeniyle hasar görmüş bir kulağın içindeki tüycükler.
Sesin Şiddeti
İnsan kulağına zarar veren sesler 85 dB den sonraki seslerdir. Bu nedenle yönetmelik gereği bundan daha yüksek
sesli ortamlarda kulak koruyucuların takılması zorunludur. dB (desibel) ifadesi sesin şiddetini ifadede eder.
Logaritmik bir sayıdır. Sayılar birbirine yakın gözükse de aralarında çok yüksek katlar vardır. Örneğin sesin şiddeti
80 dB den 83 dB çıktığında ortamdaki gürültü 2 katına çıkmış demektir. 80 dB den 90 dB çıktığında ise tam 9 kat
sesin şiddeti artımış demektir. Yani ortamda bir tane makine çalışıyorken tam 9 tane makine çalışıyor demektir.
Şekil. Ses dalgasının genliği sesin şiddetini belirler.
85 dB lik bu değer günlük zaman ağırlıklı Maruziyet Eylem değeridir. Yani gün boyu alınan gürültü seviyelerinin
ortalamasıdır. Bir kişi daha kısa sürede, çok yüksek şiddette bir gürültüye maruz kalırsa bu gürültü o günkü
alacağı gürültü seviyesinin ortalamasını 85 dB çıkarmış olabilir. Örnek vermek gerekirse, bir kişi aşağıdaki gürültü
seviyelerinde verilen süreden daha fazla kalırsa o günkü dozajı almış demektir. Daha fazla kalırsa günlük
ortaması 85 dB üzerine çıkacak demektir.
Gürültü Seviyesi Günlük kalabileceği süre
85 dB 8 saat
90 dB 4 saat
95 dB 2 saat
100 dB 1 saat
105 dB 0,5 saat (30 dk)
110 dB 0,25 saat (15 dk)
115 dB 0,125 saat (7,5 dk)
140 dB Hiç bir şekilde bu sınırı
aşmamalıdır.
6
İnsanın ilk duyduğu sesin şiddeti 0 dB dir (duyma eşiği) ve bunun basınç olarak karşılığı 0,000020 Pa dır. Kulak
zarını patlatacak düzeyde en yüksek ses şiddeti ise 140 dB (acı eşiği) dir ve 200 Pa lık basınca karşılık gelir (Küçük
bir metal parayı masanın üzerine koyduğumuzda yaptığı basınç gibi) . Sesin şiddetini basınç olarak geniş bir
skaladan (0,000020-200 Pa) bahsetmek yerine bu sayıları logaritmik olarak ifade ederek 0-140 dB arasında ifade
etmek daha kolaydır. Bu nedenle bu sayıların arası çok yakın gözükse de çok yüksek katların olduğunu bilmekte
fayda vardır.
Şekil. Günlük yaşamda karşılaştığımız gürültü seviyeleri.
Gürültünün insan sağlığı üzerindeki etkileri
a)Psikolojik etkiler; Başta uykunun dağılması, uykuya geç başlama, çeşitli stresler olmak üzere, rahatsızlık
hissinin gelişmesine ve iş yapabilme gücüne etki eder.
Artan gürültü düzeyi konsantrasyonun düşmesine neden olarak beceri gerektiren el işleri ve düşünsel
çalışmalarda, dikkatin toplanamaması nedeniyle başarı yüzdesini düşürmektedir. Yapılan araştırmalar
göstermiştir ki, 110 dB şiddetindeki bir gürültüde bir saniye kalan kişinin karar alma yeteneğinde otuz saniyeye
kadar bozukluk olabilmektedir.
b) İletişimi Önleme etkisi: Gürültü işyerinde ve normal yaşamda karşılıklı konuşmayı olumsuz etkiler. Bu nedenle
çalışanlar kullandıkları makinelerden ve çevreden gelen sesli uyarıları duyamazlar. Bu nedenle kaza riski artar.
c) Fizyolojik etkileri; İşitme duyusunda oluşturduğu olumsuz etkiler; işitme kaybı ya da işitme eşiğinin kayması
adı verilen işitme duyusunda azalma, kulak ağrısı şeklindedir.
Bunun dışında baş ağrısı, aşırı yorgunluk hissi, kan basıncı yükselmesi, sinirlilik, korku, algılama zorluğu, zihinsel
etkinliklerde yavaşlama, kulak ağrısı, mide bulantısı, mide ülseri, kas gerilmeleri, kan şekerinin yükselmesi kalp
atışlarının ve kan dolaşımının değişmesi, hormonların anormal salgılanması, göz ve beynin büyümesi vb.
bozukluklarda meydana getirir.
Gürültüye Maruziyet Sonucu Oluşan İşitme Kayıpları
Gürültünün işitme duyusu üzerinde meydana getirdiği etkileri üç grupta toplayabiliriz. Bunlar; Akustik Sarsıntı
(Travma), Geçici işitme kaybı ve Kalıcı işitme kaybıdır.
7
a) Akustik Sarsıntı (Travma): Akustik sarsıntı (travma) çok yüksek ses düzeyine ani maruziyet sonucunda oluşan
bir etkidir. Yoğun ses basıncı kulak zarı ile birlikte orta ve iç kulağın fizyolojik yapısını tamamen bozar ve iç
kulaktaki korti organını tahrip eder.
b) Geçici İşitme Kaybı: Gürültülü ortamı terk eden bir kişinin işitme duyusunda geçici bir azalma görülür. Bu
azalma, maruz kalınan gürültünün frekans aralığına (alçak veya yüksek frekans), ses basınç düzeyine (sesin
şiddetine), maruz kalınan süreye ve gürültünün tipine (ani, kesikli veya sürekli gürültü) bağlı olarak değişir. Geçici
işitme kaybı gürültülü ortamın terk edilmesinden sonra maruziyet şartlarının özelliklerine göre belli bir süre
sonra ortadan kalkar. Bunu örnekleyecek olursak, 90 dB lik bir gürültüye bir kişi 100 dakika maruz kalırsa,
yaklaşık 20 dB'lik bir işitme kaybı ortaya çıkar. Bu durumun düzelmesi içinde maruz kalınan sürenin 10 katı yani
1000 dakika gibi bir süre dinlenmek gerekir. İşte yeterince dinlenemeyen bir kişi ertesi günü tekrar işe geldiğinde
geçici olan bu kayıp kalıcı hale gelmeye başlar.
c) Kalıcı İşitme Kaybı: Uzun yıllar gürültüye maruz kalan kişilerde görülen işitme duyusu kayıplarıdır. Kalıcı
kayıplar, geçici kayıplarda olduğu gibi sesin şiddetine, toplam maruziyet süresine, gürültünün frekansına,
gürültünün tipine, kulağın fizyolojik özelliklerine ve kişisel duyarlılıklara bağlı olarak değişim gösterir.
Örneğin 80 dB lik bir ortamda çalışan bir kişide 20 yıl çalıştığında herhangi bir kayıp gözükmezken, 90 dB lik bir
ortamda çalışan kişide %16 gibi bir işitme kaybı ortaya çıkar. Eğer bu gürültü 110 dB lik bir ortam ise 20 yıl sonra
işitmenin %75 ni kaybeder.
Gürültünün Zararlarından Korunma
1) Kaynağında: Gürültünün kaynağında, 2) Ortamda: Yansıma kaynaklarının ortadan kaldırılması 3) Kişide: Alıcıda yani kulakta engellemektir. Alınabilecek önlemler aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
Tablo. Gürültü kontrolü
Gürültüyü Kaynakta Azaltmak En
etkili yoldur.
Ses Enerjisinin Yayıldığı Yolda
Gürültüyü Azaltmak
Gürültüyü, Gürültüye Maruz Kalan
Kişide Engellemek
1. Gürültü çıkartan işlemi daha az gürültülü işlemle değiştirmek (Proses).
2. Daha az gürültü çıkartan makineleri kullanmak (İkame).
3. Gürültü çıkartan makinelerin işleyişini yeniden düzenlemek (bakım, titreşen veya vuran bölümleri yumuşak maddelerle kaplamak, süreçte bazı değişiklikler yapmak gibi)(Modifiye).
1. Gürültü kaynağını malzeme ile kapatmak veya ayırmak
2. Sesin havada yayılmasını önlemek için engeller kullanmak.
3. Sesin duvar, tavan ve taban gibi geçebileceği ve yansıyabileceği yerleri ses emici malzeme ile kaplamak veya böyle malzemelerle yapmak.
4. Gürültü kaynağı ve ona maruz kalan kişi arasındaki uzaklığı arttırmak..
1. Gürültüye maruz kalan kişiyi tecrit etmek.
2. Kişisel koruyucu kullanmak. 3. Gürültüye maruziyet kalma
süresini azaltmak veya gürültülü yerlerde rotasyonla çalıştırmak (idari kontrol).
Kulak sağlığı için pamuk vs kullanmak 5-7 dB civarında sesi azaltırken, tıkaç şeklindeki silikon kulak koruyucular
kullanmak 10-15 dB civarında sesi azaltır. Kulak şeklindeki Kulak maskeleri de tek başına 10-15 dB civarında sesi
azaltır. İkisi beraber kullanılırsa 25-30 dB civarında sesi azaltmış olur. Ortam gürültüsü çok daha fazla ise ve ikisi
beraber 85 dB altına gürültüyü indirmiyorsa o zaman kafadan itibaren koruma yapan Kaskları da kullanmak
gerekir.
8
Şekil. Çeşitli kişisel kulak koruyucular.
Ses desibelmetre ile ölçülür.
Şekil. Se ölçümünde kullanılan Desibelmetre.
2. TİTREŞİM
İş yerlerinde ve günlük yaşamda elimize alarak kullandığımız aletler yada üzerine bindiğimiz makinalar eğer
titreşim yapıyorsa bunlarında insan sağlığına önemli etkileri vardır. Titreşim belirli aralıklarla tekrarlayan
mekanik bir enerjidir. Bu enerjinin de ses dalgaları gibi belli bir frekansı ve şiddeti (genliği) vardır.
İnsan bedeni 1000 Hz kadar olan titreşimleri hissedebilirken, en fazla etkileyen titreşimler 5-30 Hz arasında
olmaktadır. Bu bölgede gerçekleşen titreşimlerde ellerde dolaşım bozuklukları, başlarda aşırı hassasiyet daha
sonra uyuşukluk görülür. Avuç içinde beyazlama, kol ve omuzlarda ağrılar görülür. Bütün vücut titreşimi söz
konusu ise bel kaymaları, tepki süresi uzaması, uyku bozuklukları, bel ve baş ağrıları görülür. Eğer titreşim 5 Hz
in altında ise, bu titreşimler merkezi sinir sistemini etkilemekte ve bulantı, kusma, soğuk terleme şeklinde
etkilerini ortaya çıkarabilmektedir. Seyahatten belli bir süre sonra ortadan kalkmaktadır.
Titreşimin Etkilemesi Şekli
a) Lokal Titreşim: Elimizle tutup kullandığımız aletlerin oluşturduğu titreşimlerdir. Lokal titreşimde el, kol ve
parmaklardan vücuda yayılan titreşimdir. Bu titreşim el ve kollardaki dolaşım sistemini etkileyerek el, kol ve
parmakta ağrı, bükülme zorluğu, aşırı duyarlılıklar meydana getirebilir. Yönetmeliklerde bu tip bir titreşim için
günlük Maruziyet sınır değeri ivme olarak 5 m/s2, Maruziyet eylem değeri ise 2,5 m/s2 olarak belirlenmiştir.
Şekil. Local titreşime neden olan bazı, el aletleri (a-motorlu el testeresi, b,c-avuç içi zımparalar, d-darbeli
matkap, e-Kırıcı, f-El breyzi)
Uzun süre el-kol titreşimine maruziyet sonucunda oluşan meslek hastalıklarından en bilineni ‘beyaz parmak’ hastalığıdır. Elde hissizlik ve fonksiyon kaybı yaratan hastalık, kangrene kadar ilerleyebilmektedir. Soğuk temasında daha belirgin hale gelen bu durumda el parmaklarında ağrıya neden olur.
Şekil. El titreşimi sonucu meydana gelen beyaz parmak hastalığı. Hastalığın ilk başlarında beyaz, ilerlemiş
safhasında kangrene kadar götüren durumu.
b) Tüm Vücut Titreşimi; Tüm vücudun titreşime maruz kaldığı durumlar, amörtisör sistemi sert olan ağır iş
makinaları (traktör, kamyon, inşaat ve yol makineleri vs) ile dokuma tezgâhları ve kırıcı makinaların platformları
bu tür titreşime neden olur. Elle çalışılan makinaların vücuda geçirdikleri titreşimlerde bu tür titreşime neden
olur.
Bu tip titreşimler vücutta oksijen tüketimine ve solunum hızında artışa, sindirim ve kemik sisteminde doku ve
uykusuzluğa neden olur. Yönetmelik gereği bu tür titreşimler için günlük maruziyet sınır değeri 1,15 m/s2,
günlük maruziyet eylem değeri 0,5 m/s2 (ortalama değer) olarak sınırlandırılmıştır.
a) b) c)
d) e) f)
10
Şekil. Vücudun tamamında titreşime neden olan makinalar (a-Titreşimli silindir, b-Titreşimli elek, c-çeneli kırıcı,
d-Dozer, e-Greyder, f- helikopter)
Tüm Vücut titreşimi en fazla bel bölgesi etkiler. Bu titreşimin sebep olduğu rahatsızlıklar şu şekilde özetlenebilir.
a) Devamlı baş ağrısı,
b) Göz yuvalarında devamlı titreşimler, uzak görme ve netlik kayıpları,
c) İç kulak denge organın zarar görmesi ile genel denge bozuklukları,
d) Sırt ve boyun kaslarında sertlik, bel kaymaları,
e) Sindirim sistemi rahatsızlıkları,
f) Kinestetik duyu organlarında, (kas, bağ ve eklem algılama sistemlerinde) hasara ve bunun sonucu olarak sürme ve yöneltme etkinliklerinde, motor hareketlerin koordinasyonunda bozukluklar
g) Kişinin algılama ve iş performansını da düşme,
gibi etkileri gözlemlenir.
Titreşimin Zararlarından Korunma Yolları
Titreşimin etkilerinden korunmak için üç aşamalı korunma tedbirleri uygulanabilir. Bunlar kaynağında, kaynakla
alıcı arasında ve alıcı üzerinde uygulanabilecek tedbirler.
Kaynağında Alınan Tedbirler Kaynakla-Alıcı arasında
alınan tedbirler
Alıcı üzerinde alınan
tedbirler
Makinada bulunabilecek dinamik dengesizlerin giderilmesi.
Rezonans sebebiyle titreşim oluşuyorsa, makinayı rezonans frekansı dışındaki bölgelerde çalıştırmak yada makinanın doğal frekansını değiştirmek için makina üzerinde kütle ekleme çıkarma çalışmaları yapmak.
Makina içindeki titreşimleri kendi içinde sönümlemek için titreşim amortisörlerinin kullanılmasını sağlamak.
Makinayla kişi arasında yalıtım yapmak. Bu amaçla taşıtlarda oturma yerinde süspansiyon düzeninin kullanılması sağlamak.
Titreşim yapan el cihazlarının ve motorlu aletleri kullananların sık sık değiştirilerek kısa süreli çalıştırılmasını sağlama.
Titreşim vibrasyon detektörü ile ölçülür.
Şekil. Titreşim ölçmede kullanılan vibrasyon detektörü (titreşim ölçer).
11
3. AYDINLATMA
İş yerinin aydınlatılması yapılan işin incelik ve kalitesini etkiler. İyi aydınlatma firenin azalmasını, kalitenin
artmasını sağlar. İyi bir aydınlatma, görmedeki çabukluk ve doğruluk, bir yandan zaman kazancı sağlarken,
yetersiz aydınlatma ise verim düşüklüğü yanında işçinin moral ve fiziksel sağlığı üzerinde kötü sonuçları olacaktır.
Aydınlatma direk olarak göz sağlığını etkilediği için öncelikle gözü yapısını ve gözde meydana gelebilen
hastalıkları bir miktar tanımakta fayda vardır.
Gözün Yapısı ve Görme
Göz yuvarlağı dıştan içe doğru, sert tabaka, damar tabaka ve ağ tabakadan meydana gelir.
a. Sert Tabaka: Göz yuvarlağını dıştan saran beyaz bağ dokudan oluşmuş sert bir tabakadır. Sert tabaka göz
yuvarlağının ön tarafında saydam bir yapı kazanır. Burası kornea adını alır. Işığı kırıcı etkiye sahiptir.
b. Damar Tabaka (Koroid) : Sert tabakanın altında damarlarca zengin bir tabakadır. Göz içinde siyah karanlık bir
odanın oluşmasını sağlayan ve göz içi yansımaları önleyen sayıda melanin pigmenti bulunur.
Damar tabaka gözün ön kısmında iris adı verilen, gözümüzün renkli kısmını oluşturur. İrisin yapısında bulunan
kaslar göz bebeğinin genişlemesini ya da daralmasını sağlarlar.
İrisin ortasında göz bebeği açıklığı bulunur. Göz bebeğinin daralıp genişlemesi ile göze gelen ışık miktarı
ayarlanır. İrisin hemen arkasında göz merceği yer alır. Mercek, cisimden gelen ışınları kırarak ağ tabaka üzerine
düşmesini sağlar.
c. Ağ Tabaka (Retina) : Işığa duyarlı algılama hücrelerinin ve sinirlerin bulunduğu tabakadır. Sinirler gözün arka
tarafında bir noktada birleşerek buradan dışarı çıkar. Bu noktada algılama hücreleri yoktur (Kör nokta).
Göz merceğinin merkezi ile aynı hat üzerinde tam arkasına gelen hizası, görme işleminin en fazla olduğu bölgedir
(sarı benek). Bu bölgede parlak ışığı ve bir cismin ayrıntılarını seçmekle sorumlu ışığa duyarlı hücreler
kümelenmiştir. Bir cismi bakarken geniş bir açıyı görürüz fakat esas baktığımız noktanın görüntüsü tam bu sarı
benek üzerine düşer.
Şekil. Gözün bölümleri ve temel yapıları
Göz Kusurları
a. Miyopluk: Göz yuvarlağı geriye doğru uzamışsa, görüntü retinanın önünde oluşur. Net görüntü elde edilemez.
Miyop fertler yakını iyi görür, uzağı iyi göremezler. Kalın kenarlı merceklerden yapılmış gözlüklerle bu kusur
giderilebilir.
12
b. Hipermetropluk: Göz yuvarlağı öne doğru kısalmışsa, görüntü retinanın gerisinde oluşur ve netlik sağlanamaz.
Böyle kişiler, uzağı iyi gördükleri halde, yakını iyi göremezler. Görüntüyü netleştirmek için ince kenarlı
merceklerden yapılmış gözlükler kullanılır.
c. Astigmatizm: Astigmatizm korneanın her yönde aynı eğiklikte (daire şeklinde) olmamasından kaynaklanan bir
göz kusurudur. Basitçe gözün top gibi değil yumurta gibi olması şeklinde tarif edilebilir. Buna bağlı olarak
retinada (görme tabakasında) bulanık bir görüntü oluşur. Astigmatlar hem uzağı, hem yakını net göremezler.
Astigmatlarda baş ve göz ağrısı şikayetlerine sık rastlanır.
d. Katarak: Katarakt göz merceğinin saydamlığını kaybetmesidir. Bu durumu buğulanmış cama benzetebiliriz.
e. Presbitlik: Yaşlandıkça merceğin esnekliğinin kaybolmasıyla ortaya çıkar. 40 cm den daha yakını göremezler.
İnce kenarlı mercekle düzeltilir.
f. Renk körlüğü: Renkli görmeyi sağlayan 3 tip koniden bir veya ikisinin genetik bozukluk sonucu
bulunmamasından ortaya çıkar. Kalıtsaldır, düzeltilemez. Bu kişiler genellikle kırmızı ve yeşil renkleri ayırt
edemezler.
g. Şaşılık: Göz kaslarının uzun veya kısa olması sonucu göz bebeğinin yana kaymasıdır. Ameliyatla düzeltilebilir.
Aydınlatmanın birimi ile ilgili tanımlar
Watt (güç/enerji): Yanan bir lambanın şebekeden çektiği gücü gösterir. kWh olarak ifade ettiğimizde enerji birimi
olacaktır. Bu birim ortamın aydınlatma miktarı hakkında bilgi vermez. Çünkü bazı lambalar çok enerji çeker fakat
az ışık verir. Bazıları ise tam tersidir.
Akkor Lamba 100 W
Ekonomik lamba 28 W
Led Lamba 7W
Şekil. Aynı miktar ışık üretimi yaygın kullanılan lambaların güç harcaması.
Lümen (Işık Akısı): Lambanın birim zamanda yaydığı toplam ışık miktarını gösterir. Birimi lümendir. Lümende
aydınlatmanın miktarını göstermez. Çünkü lambanın bağlandığı oda küçük ise aydınlatma artacaktır. Oda
büyükse aydınlatma azalacaktır.
Lüks (Aydınlatma düzeyi): Birim alana düşen ışık miktarıdır. Mekanın aydınlatma düzeyini gösteren birim budur.
Yeterli aydınlatmayı sağlamak için lüks üzerinden ölçüm yapılmalıdır.
Bulutsuz bir yaz gününde öğle vakti 100000 lx
Parçalı bulutlu havada 5000 lx
İyi aydınlatılmış ofiste 1000 lx
normal aydınlatılmış oturma odasında 100 lx
Aydınlatılmış yol yüzeyinde 5-30 lx
13
Açık bir akşam ay ışığında 1 lx
Kısaca watt lambanın harcadığı gücü, Lümen lambanın parlaklığını, Lüks ise ortamın aydınlatma miktarını verir.
Enerji eşdeğeri olarak 1 lümen = 0.00146 W karşılık gelir. Yani güneşli bir günde (100000 lx yayar) bütün ışık
enerjiye dönüştürülebilse 1 m2 alandan 100000 x 0.00146=1460 W elektrik gücü elde edebiliriz. Fakat gerçekte
şu anda bunun %10 seviyesindedir.
Aydınlatma şiddetinin birimi lüks’tür ve lüksmetre denilen cihazla ölçülür.
Şekil. Işık şiddetini ölçmede kullanılan Lüksmetre ler.
Kötü aydınlatmanın vereceği zararlar:
1) Göz sağlığı bozulur: Yetersiz veya uygunsuz aydınlatma sonucunda, görme fonksiyonunda zorlanmalar, göz yorgunluğu, gözlerde batma, yanma, kızartı olur, ileri derecede etkilenme ile görme bozulur.
2) İş kazaları artar: Ayrıca, iyi ve yeterli derecede aydınlatılmamış bir ortamda yapılan çalışmalarda (ağaç işleme tezgahları, torna tezgahları gibi tehlikeli makinaların kullanılması ile) iş kazaları artabilir.
3) Performans azalır: İyi bir aydınlatmayla insan performansı %15 hatta bazen %40 oranında artabilir. Gözlerin görmede zorlandığı ortamlarda benende insan daha fazla yorulur.
14
Aydınlatma ile ilgili bazı öneriler
İyi bir aydınlatmada; çalışanların göz sağlığı, yüksek düzeyde iş becerisi, optimal verimlilik ve çalışanların
kendilerini rahat hissettikleri aydınlatma düzeyleri sağlanmalıdır.
1) İyi bir aydınlatma için aşağıdaki maddelere dikkat edilmelidir.
Aydınlatma şiddeti (yeter miktarda lüks ihtiyacı)
Eş düzeyde aydınlatma (Tek tip renk kullanımı)
Işık yönü ve gölge etkisi (Karanlık bölge olmamalı)
Işık dağılımı (Işık her yere aynı seviyede ulaşmalı)
Doğal ışıktan yararlanma (Mümkün olduğunca doğal ışık tercih edilmeli)
Göz kamaşmasının sınırlandırılması (Noktasal ışık kaynaklarından kaçınmalı ve göz hizasına yakın bulunmamalı, kamaşma ışık kaynağından direk olabileceği gibi, yansımalardan da olabilir)
Işığın rengi ve renksel yansıma (Renk düzenlemesine dikkat edilmeli)
2) Kontrasa dikkat edilmeli: Bakılan yüzeylerin arka zeminle arasında çok aşırı ışık farkının oluşmamasını aynı şekilde kontrassız tek düze bir ışık seviyesinin olmamasına da dikkat etmek gerekir. Bakılan yüzey ile arka fontun aydınlığının bir miktar birbirinden ayrılmasında fayda vardır. Aydınlık farkı büyük olursa gözün sürekli olarak adaptasyonu gerekir. Aydınlık düzeyi aynı düzeyde olursa bu seferde göz baktığı cismi algılamada zorlanır. Bu nedenle bakılan yüzeyle arka zemin arasında 1/3 düzeyinde bir kontras farkının olması yeterlidir.
Karanlık bir odada Televizyon seyretmek kontrası %100 çıkardığı gibi, Aydınlık bir odada, karanlık bir bilgisayar ekranına bakmakda kontrası %0 indirebilir. Ekranın arka zeminden 1/3 oranında daha parlak olması iyi bir netice verir.
3) Kamaşma Önlenmelidir: Bakılan ortamda çok parlak cisimlerin bulunması, tavandaki ışık kaynaklarının insan gözününün görebileceği seviyede olması ve göze direk ışık göndermesi kamaşmayı artıran unsurlardır. Benzer şekilde pencereye doğru konulmuş bir bilgisayar ekranıda gözde kamaşma oluşturan unsurlardır.
Bunu önlemek için çalışma ortamındaki çok parlak cisimleri uzak tutmak gerekir. Tavandaki lambalar 30 derecenin altında ise bunların üzerine karpuz, yada armatür gibi elemanlar geçirip göze direk ışık göndermesi engellenmelidir. Ayrıca çalışma masaları pencereden gelen ışıkları soldan olacak şekilde konumlanmalıdır. Örneğin tepedeki florans lambalar yatay yerine dikey yerleştirilirse göze daha az ışık verecektir.
Şekil. Lambaların asılma yüksekliği azaltılırsa göz kamaşması artar. Çünkü lambalar ufki görüş hattına yaklaşmış olması nedeniyle ışınların direkt göze gelme olasılığı artar. Birinci ikinciden daha fazla göz kamaşmasına neden olur.
Şekil. Büyük hacimli ve geniş yerlerde meydana gelen göz kamaşması küçük yerlerden daha şiddetli olur, çünkü uzakta
bulunan ufki görüş yüzeyine yakın ışık veren lambalar göz kamaşmasına neden olan parlaklığı arttırırlar. Birinci ikinciden daha fazla göz kamaşmasına neden olur.
15
Şekil. Floresan lambalar uzunlamasına bakışta şiddetli göz kamaşması olmaz. Birinci ikinciden daha fazla göz
kamaşmasına neden olur.
Şekil. Göz kamaşmasını önlemek için, reflektörün alt kenarı çizgi “1″ altında veya çizgi “2″ nin üzerinde bulunmalıdır.
4) Yansımalardan Sakınmalı: Özellikle bilgisayar ekranlarındaki yansımalar daha etkili olacaktır. Bilgisayar ekranına bakıldığında gerideki tavandaki lambanın ışığı ekranda gözükmemelidir. Benzer şekilde ekrandan pencereden gelen ışıkta gözükmemelidir.
5) Göz Kuruluğu: Özellikle masa lambaları ve güçlü projektörler ile yapılan ortam aydınlatmalarında, ışık ortamı ısıttığından gözlerde kuruluğa neden olabilir. Göz kuruluğu gözde kızarıklık, batma ve kum varmış gibi takılmalara sebep olabilir. Yüzümüzü sık yıkayarak gözyaşımızın kurumasına engel olabiliriz. Yanı sıra sık sık göz kırpması gözyaşımızın kurumasına engel olabilecek bir diğer önlemdir.
6) Aşırı Aydınlatma: Işıklı ortamlarda göz bebekleri küçülürler. Göz bebeklerinin sürekli küçük tutulması da beyine ekstra yük olduğundan, beyin de bu ekstra yüke baş ağrısı ile cevap verebilir.
7) Güneş gözlüğü, atmosferden gelen ultraviyole ışınlardan koruyan bir gözlük olmalıdır. Eğer bu tip bir gözlük değilse, kararmış camların arkasında iris büyüyücek ve bu camlar zararlı ultraviyole ışınları kesmez ise o zaman gözdeki hasar daha yüksek olacaktır. Bu nedenle güneşli havalarda çocuklara oyuncak gözlük vs takdırmamak lazım. Güneş gözlüğü polarize cam tipinde olmalıdır.
Camın rengi homojen (her yerde aynı) olmalıdır. Gözlüğü hareket ettirdiğimizde görüntü hareket etmemelidir.
8) Yaşa Dikkat Edilmeldir: Benzer bir işi yapmak için 60 yaşında sağlıklı bir kişi, 20 yaşındaki haline göre iki kat aydınlatmaya ihtiyaç duyar. Yüksek görme kapasitesi gerektiren işler ya gençlere yaptırılmalı ya da aydınlatma şiddeti yaşa göre ayarlanmalıdır.
9) Gün Işığı: Gün ışığı ekonomik ve oldukça verimlidir. Olanaklar elverdiği ölçüde gün ışığında yararlanarak aydınlatma projeleri yapmak gerekir. Gün ışığının odaya doğrudan girmesi önlenmelidir. Yani güneş direk içeriyi aydınlatmamalıdır. Yoğun tül, panjur, mat cam gibi önlemlerle ışık dağıtılarak içeri alınmalıdır. Gün ışığının yeterli olmadığı yerlerde yapay ışık ile takviyesi yapılarak, kullanılabilir hacim artırılabilir gölgelenmeler önlenebilir.
10) Aydınlatma tekdüze olmalıdır. Çalışılan düzeyin her tarafındaki aydınlatma seviyesi eşit olmalıdır. Tekdüzelik sağlanamazsa göz farklı yönlere baktıkça sürekli kendini ayarlamaya çalışacaktır ve çabuk yorulacaktır. Tekdüzelik sağlamak için ışığı yayan kaynaklar kullanmak ve bunları yakın yerleştirmek gerekir.
11) Aydınlatma sabit olmalıdır. Işık kaynağı titreşme yapmamalıdır. Florans lambalarda, akkor lambalara oranla daha fazla titreşim hissedilir. Bunu ikili (ters fazlı) bağlantılarla yok etmek olanaklıdır.
12) Renkler: Duvarların rengi aydınlatma önemli bir unsurdur. Çok koyu renkler ışığın çoğunu absorbe eder ve gereksiz enerji harcaması oluşturur. Duvarlar açık renkli olması tercih edilmelidir. Ayrıca renk seçiminde insan algısını yüksek tutan Kırmızı ve Sarı renkler yerine gözü dinlendiren beyaz, mavi ve yeşil renklerin açık tonlarını tercih etmek daha uygun olacaktır.
16
4. TERMAL KONFOR
Termal konfor deyimi, çalışma ortamında çalışanların ısı, nem, hava akımı açısından bedensel ve zihinsel rahatlık
için bulunmasını ifade eder.
Vucudun aşırı ısınması yorgunluk ve uyku halini meydana getirir. Aşırı soğuma ise dikkatin azalmasına, zihinsel
çalışmanın olumsuz etkilenmesine yol açar.
Eğer çalışma ortamında termal konfor yok ise, çalışanlar sıkıntı hisseder ve bundan rahatsız olurlar. Hava
sıcaklığının, nemin, hava akımlarının, termal radyasonun çalışanların termal konfor şartlarını bozmayacak şekilde
ayarlanması gerekir.
İnsan vücut sıcaklığının 36 0C civarında kalması gerekir. Çalışan insanın vücudu özellikle bedensel çalışmalarda ısı
üretir ve bu ısı sonucu insan sıcaklığı artar. Sıcaklığın artması sonu özellikle dış hava sıcaklığı da yüksek ise, ısı
transferi azalacağından insan vücudunda biriken enerji vücut sıcaklığının artmasına neden olur. Bunun sonucu
vücut fazla ısıyı atabilmek için terler ve sıcaklığını düşürmeye çalışır. Isı tranferi yüksek sıcaklıktan düşük sıcaklığa
doğru olur, sıcaklık farkı arttıkça ısı taşınması artar.
Eğer vücut soğuk bir ortamda ise, vucuttan dış ortama taşınan ısı miktarı artar ve bunun sonucu olarak sıcaklığı
düşer. Vücut ısını artırabilmek için için titreyerek kaslarını çalıştırır ve ısı üretmeye çalışır.
Her iki durumda da vucudun ürettiği savunma mekanizmaları, kişinin rahatsız olmasına, vücut kimyasının
bozulmasına ve bunun sonucu olarakda iş veriminin düşmesine neden olur.
Eğer çevre koşulları aşırı bir şekilde değişmiş ise vücudun bu kendini koruma mekanizmaları yeterli olmamaya
başlar ve hastalık ve ölüm gibi olumsuzluklar ortaya çıkmaya başlar.
Meydana gelen rahatsızlıklar ısı artışlarında kişinin vücut sıcaklığının artması nedeniyle aşağıdaki aşamalar
ortaya çıkar
a) 37-38 dercecelerde Isı Krampları oluşur. Kişinin kol ve ayak gibi uzuvlarına sıcaklık artışı sonucu kramlar girer.
Kımıldamataz ve ağrılar girer. Çoğunlukla spor yaparken yada sabahları kalkarken ortaya çıkabilmektedir.
b) 39-40 derecelere vücut sıcaklığı çıkacak olursa Isı Yorgunlukları oluşur. Kişi kendini halsiz hisseder, çalışma
isteği düşer ve dinlenmek ve uzanmak ister.
c) 41-42 derecelere vücut sıcaklığı çıkacak olursa Güneş Çarpması denilen, havale olayları meydana gelir. Bu
durumda kişinin tansiyonu artar ve beyin kanaması dahil ölümcül vakalar meydana gelir.
Termal Konforu Etkileyen Unsurlar
Termal konfor iş faaliyetlerini en rahat durumda yapabilmek için gerekli olan termal şartlardır. Bu şartları Dış
Şartlar ve İç Şartlar olmak üzere iki grupta toplayabiliriz.
Termal Konforu Etkileyen Dış
Şartlar (Ortamın Durumu)
Termal Konforu Etkileyen İç Şartlar (Çalışanın Durumu)
Ortam Sıcaklığı
Ortamın Nem durumu
Hava akım hızı
Ortamdaki Radyant Isılar
Yapılan işin niteliği (Ağır veya hafif iş yapması)
Çalışanın giyim durumu (Kalın veya ince giyinmiş olması)
Çalışanın yaşı (Genç veya yaşlı olması)
Çalışanın cinsiyeti (Bay veya bayan olması)
Çalışanın beslenme durumu (Aç veya tok olması vs)
Çalışanın fiziki durumu (Zayıf veya Şişman olması
Çalışanın sağlık durumu (Hasta veya sağlıklı olması)
Çalışanın psikolojik yapısı (Sakin veya heyecanlı olması)
Mevsim durumu (Mevsimin kış yada yaz olması sıcaklık algısını
17
değiştirir)
Isının Transferi (taşınması) 3 şekilde gerçekleşir;
Kondüksiyon Yoluyla Isı Transferi: Maddelerin ısısının temas sonucu birinden diğerine aktarılmasıdır. Radyatöre
elimizi sürdüğümüzde, sırtımızı yasladığımızda bu yolla ısınırız.
Konveksiyon Yoluyla Isı Transferi: Isının hava veya sıvı yoluyla transfer edilmesidir. Radyatör karşısında durarak
ısınma gibi. Radyatör havayı ısıtır, havada bizi ısıtır (Bunun içerisinde radyant ısı da vardır).
Radyasyon Yoluyla Isı Transferi: Isının radyasyon (elektromanyetik dalga) yoluyla ortama taşınmasıdır. Bu yolla
ısı boşlukta yol alabilir. Havada ilerlerken ısı etkisi yapmaz fakat bir yüzeye çarptığında ısıya dönüşür. Bu tür
ısılara radyan ısı denir. Bunları engelleyebilmek için önüne yansıtıcı panel konulmalıdır. Her ne kadar bu ışınlar
gözle gözükmesede, kızılötesi ışınlardır ve bir aynadan geri yansırlar.
Evlerde ısı kaçışını engellemek için bu üç yöntemle şu şekilde engelleriz. Radyatördeki ısının temas yoluyla
Vurgunun Kişiden Kişiye Oluşumunu Etkileyen Faktörler
Vurgun çok çeşitli etkenlere bağlı olarak kişiden kişiye farklı davranışlar ortaya çıkarabilir. Bu durumu göz
önünde bulundurarak dalış saatlerine ve dalış tablolarına daha ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Bu konuda kişinin
yaşı, cinsiyeti, kilo durumu, içki sigara alışkanlıkları, yorgunluğu, sıcaklık, dolaşım sistemi hastalıkları, Açık kalp
kapakçığı sorunları (PFO -Patent Foramen Ovale) gibi hususlar etkendir.
Burada PFO-Açık kalp kapakçığı sorunu
PFO (Patent Foramen Ovale) nedir?
Foramen ovale doğum öncesi bebeklerin (fetus) kalbinin sağ ve sol kulakçıkları arasında bulunan bir açıklıktır.
Embriyon devresinde, kulakçıklardan birbirlerine kan transferi olur. Bu sayede fetusun anne karnındayken kan
dolaşımı, akciğerler fonksiyonel olmadığı halde sağlanmış olur. Ancak doğumla birlikte bebeğin akciğerlerine
hava dolar ve iki kulakçıktaki temiz ve kirli kan arasında oluşan basınç farkı sonucu bu delik kapanır. Ancak bu
delik kapanmadığı takdirde kalp içi shunt (yol değiştirici), yani kalbin delik olması durumu ortaya çıkar ve
genellikle ameliyat gerektirir. Kalbi delik kişilerde kirli kanın temiz kana karışma ihtimali yüksek olduğundan,
normal hayatta bir sorunla karşılaşmasalar bile, dalış sporunu yapmaları yasaktır. Bunun dışında yapılan
araştırmalar insanların yaklaşık olarak %30'unda bu deliğin tam olarak kapanmadığını ortaya koymuştur. Dalış
sırasında valsalva manevrası gibi sağ kulakçıkta basıncın artmasına yol açacak hareketler sonucu bu delik
açılabilmekte ve kirli kan, filtre edildiği akciğerlere uğramadan, temiz kana ulaşabilmektedir. PFO olan kişide
aksırma, öksürme, ıkınma gibi göğüs içi basıncını artıran hallerde valf açılabilir ve kan her iki atriyum yönünde
karşılıklı geçiş yapabilir.
PFO Dalışlar esnasında insan vücudunda dekompresyon hastalığına yol açmasa da, bu kabarcıklar normal
şartlarda akciğerlere geldiklerinde atılırlar, bu sebeple bunların bir daha temiz kana karışarak dolaşıma dönmesi
zayıf bir ihtimaldir. Ancak kalbinde PFO olan kişilerde bu kabarcıklar sağ kulakçıktan sol kulakçığa geçerek
dolaşıma karışabilirler. Bu da dekompresyon hastalığı riskini arttıran bir etken olacaktır.
Şekil. Kalbin sağ ve sol kulakçıkları arasında bulunan açıklık (PFO) ve kalbin çalışma şekli.
Dekompresyon Hastalığı İlk Yardım Ve Tedavisi
Hasta transferi: Dekompresyon hastalığının tedavisinde en etkin adım hastaya bir basınç odasında tekrar basınç
uygulanarak oluşan kabarcıkların çözülmesini sağlamaktır. İlk sağlık kurumuna gidene kadar mutlaka %100
oksijen solutulmalıdır. Transferde zaman çok önemlidir. İlk üç saat içinde basınç odasına girenlerde kalıntı çok az,
ilk 6 saat içinde girenlerde ilk tedaviden sonra % 50 oranındadır. Dekompresyon hastalığı sırasında bozulmuş
26
dolaşımı düzenlemek için damar içine serum uygulanmalıdır. Damar içi pıhtılaşmayı önlemek için aspirin
verilebilir.
Dalış Tablolarının Okunması
Dalma tablosunu örnekleyerek açıklayalım. Örneğin 60 feet=18 m (1 feet=30.48 cm) derine dalmak isteyelim. 60
feet yazan sütündan aşağıya doğru indiğimizde emniyet sınırının 47 dakika olduğunu görüyoruz. Fakat biz 33
dakika sonra yüzeye çıktığımızı varsayalım. Bir sonraki dalışı nasıl hesaplayacağız ona bakalım. 33 dakikadan sağa
doğru ilerlediğimizde M (basınç grubu) harfini görürüz. Eğer yüzeye çıktığımızda 58 dakika açık havada kaldık ise
bu M harfinin bulunduğu satırda 58 dakikaya karşılık gelen zaman aralığını aramalıyız. Bu aralığın 0:56/1:04
olduğunu görüyoruz. Bu sütundan yukarı doğru çıkarsak D harfinin olduğu satıra varırız. Demekki hala kanımızda
D seviyesinde azot var demektir. Eğer kanımızda hiç azot kalmaması istemiyorsak A seviyesine ulaşacak düzeyde
açık havada beklemeliydik. Buda bize 2:15/5:15 saat aralığını verir.
Devam edersek 58 dakika sonra tekrar dalışa geçeceğiz ama bu sefer 40 feet de (12 m) dalış yapmak istiyoruz. D
satırından sola doğru gittiğimizde 40 feet sütunda 25 dakikalık süremizin zaten gittiğini geriye bize kalan toplam
sürenin 104 dakika olduğunu görüyoruz. 104 dakikanın 25 dakikasıda gittiğine göre artık bize bu derinlikte kalan
süre 79 dakikadır.
100 feet’in üzerindeki dalışlar herzaman tehlike barındırmaktadır. Tablodaki gri alanlara geçilmemesi gerekir. Bu
alanlar tolerası ifade eder ama vurgun çok fazla değişkene bağlıdır. Bu nedenle tolerans bölgelerine dahi
yanaşılmaması tavsiye edilir.
Şekil. Dekompresyon (vurgun) için derin dalış tabloları ve okunması
7. TOZLAR
Havada askıda bulunan çeşitli büyüklükteki katı teneciklere toz denir. Tane büyüklükleri genellikle 300 mikronun
altındadır. Özgül ağırlığı hafif ise uçan bu maddeler 1 mm kadar çıkabilir.
Tozlar meslek hastalıklarına sebep olmakta, görüş sahasını azaltmakta, iş verimliliğini düşürmektedir.
27
Solunan tozların tane büyüklüğü genellikle 60 mikronun altındadır.
x> 5 mikrondan daha büyük tozlar üst solunum yollarında (soluk borusu ve bronşlarda) tutulur. Alveollere (hava kesecikleri) kadar gidemez.
0.5<x<5 mikron arasındaki tozlar Alveollere kadar ulaşan ve orada birikerek Pnömokonyoz adı verilen Toz hastalığını oluşturur.
x<0.5 mikrondan daha küçük olan tozlar ise alveollere girse dahi öksürme ve aksırmalarla (akcigerlerin kendini temizleme metodları) ile dışarı atılırlar.
Şekil. Solunum yolları ve hava kesecikleri (alveol)
Tozların Sınıflandırılması
Fibrojenik tozlar: Solunumla akcigerlere ulaşıp birikme sonucu dokusal değişimlere yol açan ve akciğerlerde
fonksiyonel bozukluk yapan tozlardır.
Toksik Tozlar: Vücuda alındığında akut (ilk defa) veya kronik (biriken, geçmeyen) zehirlenmeye sebep olan
tozlardır. Bunlar kurşun, krom, kadbiyum, mangan, vanadyum gibi ağır metal tozlarıdır.
Kanserojen Tozlar: Kansere sebep olan tozlardır. Bunlar asbest, arsenik, berilyum, kromatlar, nikel tozları gibi
tozlardır.
Radyoaktif Tozlar: Bunlar çok sayıda olmakla beraber en önemlileri uranyum, seryum, zirkonyum bileşikleri,
trityum ve radyum tuzlarıdır.
Alerji yapan tozlar: Bunlar bazı insanlarda allerji yapan, astım ve egzema gibi hastalıklara sebep olan tozlardır.
İnert Tozlar: Akcigerlerde birikebilen fakat herhangi bir hastalık yapmayan tozlardır.
Tozlarla meydana gelen bazı hastalıklar (Pnömokonyozlar)
Tozların meydana getirdiği mesleki akciğer hastalıklarına pnömokonyoz denilmektedir. Pnömokonyozlar, toz
halinde olan zararlı maddelerin solunum yolu ile akciğere girerek, akciğerlerde kalıcı birikimleri sonucu meydana
gelen hastalıklardır.
Silikoz Hastalığı: Silisiyum di oksit (SiO2) kristallerinin solunması sonucu meydana gelen akciğer hastalığıdır. 10-
15 yıl silis ile çalıştıktan sonra hastalık meydana gelir. Çalışma şartlarının çok kötü olduğu yerlerde hastalık bir iki
ay için akut silikoz şeklinde ortaya çıkar.
Endüstride silis ile karşılaşılan bazı yerler; Maden ocakları (özellikle kayalık arazi içiersinde galeri açılması), tünel
ve toprakaltı kazıları, gri granit ve kuvars içeren taş üretim ocakları, döküm işleri, perdahlama ve kumdan
28
temizleme işlemleri, seramik fayans ve porselen endüstrisi, zımpara üretimi, cam endüstrisi, silis ihtiva eden
bileme taşları kullanımı gibi yerlerdir.
Muhatap olunan süre: Genellikle 10-15 yıl içerisinde hastalık başlar, 20-30 yıl içinde hastalık sayısı artar.
Genellikle nefes darlığı, öksürük ve balgam gibi belirtiler ilerlemiş vakalarda görülür.
Korunma Yolları
Tıbbı Korunma: İşçilerin işe giriş sağlık muayeneleri uygun şekilde yapılmalı, gögüs radyagrafileri çekilmeli,
solunum ve dolaşım sistemi rahatsızlıkları, cilt hastalıkları olanlar bu tür işlerde çalıştırılmamalıdır.
Çalışma süreleri boyunca peryodik olarak 6 ayda bir sağlık kontrollerinden geçirilmeli. Hastalık görülenlerin işleri
değiştirilmeli, tedavi altına alınmalıdır.
Teknik Korunma: Teknik korunma kaynağında tozu azaltma yada kişi üzerinde alınan teknik tedbirleri ifade eder.
1. Sulu Çalışma: Toz meydana gelen yerlerde su kullanılarak tozun kalkmasını engellemektir. Tünellerde ve taş ocaklarında bu metod uygulanmaktadır.
2. Uygun Havalandırma: Tozlu ortamların havasının sık sık değiştirilmesi tozun seyrelmesine neden olur. Eğer tozun çıkış yerinden emilerek dışarı atılması sağlanabilirse en etkili havalandırma yapılmış olur. Bu tip havalandırmalar kış şartlarında iş yeri ısısının korunmasında da yardımcı olur.
3. Fazla Solumanın Önlenmesi: Çalışmaların kas gücü yerine otomasyon sistemleri ile yapılması sağlanarak fazla solumanın önüne geçilebilir.
4. Kapalı Çalışma Yapılması: Çalışmaların kapalı ortamlarda yapılıp ortama tozların yayılmasını engellenebilir. 5. Perdeleme: Tozlu ortamlar ile tozsuz ortamlar arasında hava, su yada şeffaf naylon perdeler
oluşturululabilir. Bu perdelemelerde geçişler kolaydır ve yapılan işe engel olmaz. 6. Kişisel Koruyucu Kullanımı: Tozun kaynağında yada ortamda engellenemediği durumlarda kişisel
koruyuculara başvurulmalıdır. Bu amaçla toz maskeleri kullanılmalı. Toz maskelerinin hangi büyüklükteki tozları tuttuğu bilinmelidir. 0,5-5 mikron arasındaki tozların en tehlikeli tozlar olduğu bilinmeli ve bu tozları tutan maskeler kullanılmalıdır.
29
Şekil. Farklı Toz önleme uygulamaları
8. KAPALI ALANLARDA GÜVENLİK
Kapalı Alan: Tamamen veya kısmen kapatılmış sınırlı bir hacmi olan, içerisinde sınırlı miktarda hava bulunan ve çalışma yeri olarak tasarlanan alanlar “kapalı ortam” olarak adlandırılır. Kapalı ortamlar potansiyel olarak tehlikeli veya zararlı seviyede gaz, toz, buhar veya duman ihtiva eder. .
Pratikte aşağıdaki sayılan yerler birer kapalı alan olarak tanımlanmaktadır. Havadan hafif gazların sıkışabilecegi
veya birikebilecegi alanlarda bizim için tehlikeli alan olarak düşünülebilir. Bu nedenle dikkatle
değerlendirilmelidirler.
a) Tanklar
b) Kuyular
c) Menholler (rogar)
d) Tüneller
e) Silolar, Ambarlar
f)Soğuk hava depoları
30
g) Mahsenler
h) Gemiler, Konteynerler
i) Sığınaklar
Şekil. Kapalı alan olarak değerlendirilebilecek yerler.
Tehlikeli Hava
Kapalı alandaki tehlikeli hava; pis hava, zehirli hava, patlayıcı hava ve tozlu hava olarak 4 grupta incelenir.
Pis hava, % 19.5’den daha az oksijen ihtiva eder ve bu tip hava karışımı bulunan yerlerdeki çalışmalarda kısa zaman içinde yorgunluk belirtileri görülür.
Zehirli hava, insan hayatını tehlikeye düşüren zararlı gazlardan oluşan havadır. Bu şekildeki hava, insan organizmasına kimyasal etkisinden dolayı zararlı olmakta ve hatta ölüm meydana getirmektedir. Bu gazlara örnek olarak karbonmonoksit, azot oksitleri, hidrojensülfür, kükürtdioksit ve radon gazları gösterilebilir.
Patlayıcı hava, bütün yanıcı gazları bileşiminde bulunduran havadır. Bu gazlar, özellikle metan, etan, propan, bütan gibi hidrokarbonlar ve hidrojen gibi gazlardır.
Tozlu hava ise, içerisinde belli konsantrasyondan fazla toz ihtiva eden havayı belirtir.
Boğucu Gazlar
Kapalı ortamlarda rastlanabilecek boğucu gazlar genel olarak 2 sınıfta incelenebilir. Bunlar:
- Kimyasal boğucu gazlar : Karbonmonoksit (CO), Hidrojen sülfür (H2S), Amonyak (NH3) Hidrojen siyanür (HCN), vb. dir.
A-PİS HAVA
O2 azlığı ve karbondioksit fazlalığı pis havayı oluşturur.
Oksijen
Oksijen normalde renksiz Havanın % 20,8 ni oluşturur yaşamın kaynağı olan bir gazdır. Kapalı alanlarda O2
yetersizliği şu durumlada görüleblir.
Oksijen yetersizliği şu yerlerde görülür.
Bazı topraklarda kimyasal maddeler atmosferdeki oksijenle reaksiyona girerek oksijen yetersizliği oluşturur.
Yeraltı çalışmalarında kalsiyum ve kireçtaşı olan yerlerde su ile reaksiyon sonucu CO2 gazı çıkar. Buda normal havanın yerini alır.
Gemilerde, konteynırlarda taşınan yüklerin O2 ile tepkimeye girmesi sonucu oksijen azlığı oluşur.
Çelik depo ve tankların içinde paslanma sonucu O2 azlığı oluşabilir.
Bunların dışında tüm patlayıcı ve zehirleyici gazlar ortamdaki O2 nin azlığına neden olur. Patlama ve zehirleme riski daha önde olduğu için o tip gazların boğucu özelliği ikinci planda kalır.
31
Oksijen (%) Fiziksel Etkiler
% 19.5 - 16 Görünen etki yok ,
% 16 - 12 Soluk alıp verme hızlanır.Kalp atışı hızlanır. Dikkat, düşünme ve kordinasyon bozuklugu görülür.
% 12 - 10 Karar vermede güçlük, kas kontrolü zayıflar. Kaslar çabuk yorulur. Kesik kesik soluma görülür.
% 10 - 8 Mide bulantısı ve kusma. Hareket etmede güçlük veya hareket kaybı. Ölümle sonuçlanan bilinçsizlik.
% 8 - 6 Nefes almada güçlük. Çırpınma. Birkaç dakikada ölüm.
% 6 - 4 40 saniyede koma, ölüm.
Karbondioksit
Renksiz, kokusuz gazdır. Özgül ağırlığı, 1.977 kg/m3’dür. Bundan dolayı, bulunduğu kapalı ortamın tabanında
toplanır. Normalde atmosfer havasında, hacim bakımından % 0.3-0.4 oranında bulunur. Bu miktar, nefes alma
fonksiyonunu uyarıcı etki yapar.
Etkisi: Karbondioksit miktarının artması oksijeni azaltacağından solunum sayısı ve sıklığı artar.
- %1-3 yoğunluğunda orta sürede tehlikesizdir.
- %3-6 yoğunluğunda baş ağrıları başlar.
- %6-10 yoğunlukta, baş dönmesi, görme bozuklukları, şuursuzluk başlar.
- %10 dan fazla yoğunlukta narkotik etki görülür. Boğucu etki CO2 fazlalığından çok, oksijen azlığından olur.
Korunma : İşyeri havasındaki miktar kontrol edilir. Solunum aygıtları kullanılır. Etkilenme olduğu takdirde, hasta
açık havaya çıkarılır, oksijen verilir, suni solunum yapılır.
B-ZEHİRLİ HAVA
İçerisinde zehirli gazların arttığı ortamlardır.
Karbonmonoksit (Beyaz Gaz)
Renksiz, kokusuz, tahriş etkisi olmayan çok zehirli gaz olarak tanımlanır. Bilinen yakıtların yanma esnasında
yetersiz hava nedeniyle beslenememesinden veya yanmanın tam olarak gerçekleşemediği anlarda ortaya çıkar.
Kapalı alanlarda ”Sessiz Katil” olarak anılır ve zehirlenmesi çok ani olabilir.
Özgül ağırlığı 1.255 kg/m3 olup, havanınkine çok yakındır. Hava ile % 13-75 oranlarındaki karışımı patlayıcı
özelliğe sahip olup, en tehlikeli patlama konsantrasyonu % 30 civarındadır.
Hemoglobine oksijenden 200-300 kat daha fazla ilgilidir. Hemoglobinle karboksi hemoglobin (HbCO) yapar.
Böylece kanın dokulara oksijen taşıma kapasitesini bloke eder. Dolayısıyla, oksijen yetersizliği baş gösterir ve
kanın karbonmonoksit ile doygunluğu artınca da ölüm meydana gelir.
Dar alanlarda çalışan benzinli motorların eksozları çok tehlikelidir. Eksozdan çıkan CO gazları kısa sürede
ölümcül olabilmektedir.
Etkisi: Havadaki miktarına, maruziyet süresine ve kişinin duyarlılık derecesine göre değişir. Genellikle ;
Tablo. Havadaki CO miktarlarının solunum süresine bağlı olarak etkileri.
Havadaki CO miktarı Solunum süresi ve etkileri
30 ppm % 0.003 Alt toksik etki (8-saate göre çalışma ortamlarındaki maksimum seviye)
200 ppm % 0.02 2-3 saat içinde hafif başağrısı
32
400 ppm % 0.04 1-25 saat içinde şiddetli başağrısı
800 ppm % 0.08 45 dak. içinde başdönmesi, kırıklık ve dizlerin titremesi, 2 saat içinde şuur kaybı
1600 ppm % 0.16 20 dak. içinde baş dönmesi, kırıklık ve dizlerin titremesi, 2 saat içinde ölüm.
3200 ppm % 0.32 5-10 dak. içinde baş dönmesi, kırıklık ve dizlerin titremesi ,30 dak. içinde ölüm
6400 ppm % 0.64 1-2 dak. içinde baş dönmesi, kırıklık ve dizlerin titremesi, 10-15 dak.içinde ölüm
12800 ppm % 1.28 1-3 dak. içinde ölüm.
Kronik Zehirlenme: Düşük konsantrasyonlarda uzun süreli aylar veya yıllarca etkilenme sonucunda yorgunluk,
baş ağrıları, mizaç değişikliği, uyku bozuklukları, kalp ve mide bozuklukları hafıza bozukluğu görülür.
Korunma: İşyeri havasındaki miktarı kontrol edilir. Sigara yasaklanır. Kısa süreli çalışmalar uygulanır, gerekirse
maske kullanılır.
Tedavi: Etkilenen biri derhal temiz havaya çıkarılır oksijen verilir. Beyin ödemine karşı gerekli tedavi hipertonik
çözeltiler uygulanır.
(ppm nedir?: ppm=part per million=milyonda bir demektir. Boyutsuzdur, orantıyı gösterir. 5000 g’ lık bir
maddenin içinde 5 mg (0,005 g) lık başka bir madde varsa 1 ppm değerinde bulunuyor demektir. 5.000.000
mg/5mg = 1.000.000 = 1 ppm. % 0,05 oranındaki maddenin ppm değeri ise 0,05/100 = x/1.000.000 =>
x=0,05*1000000/100 = 500 ppm yapar)
Hidrojen sülfür (H2S)
Hidrojen sülfür renksiz, havadan ağır, kendine özgü çürük yumurta kokusu olan bir gazdır. Koku alma hassasiyet
az miktarda gazın koklanması ve nefes alınmasıyla birlikte kaybolur ve uyarıcı anlamda bir fark sezilemez.
Petrol alanları, kanalizasyon ve kimyasal endüstri alanlarında sıkça rastlanan bir gazdır. Genellikle lağım
kanallarında ve eritme tesislerinde bulunur. Bu gaz bazı hallerde kükürt ihtiva eden dinamit ve barutların
yanması neticesinde meydana gelmekte ve genellikle kükürt madenlerinde patlayıcı maddelerin kullanılmasını
müteakip oluşmaktadır.
Yanıcı bir gaz olup hava içerisinde %6 oranında patlayıcı özelliğe sahiptir; zehirleyici bir gazdır. Havadan ağır olup
ocakta taban kısımlarında bulunur.
Etkisi: Havada %0,0001 konsantrasyonda tipik kokusu ile tanınır. Daha yüksek konsantrasyonlarda bir süre sonra
koku alma sinirleri felce uğrar ve koku alınmaz olur. Solunum yolu ile alınan H2S toksik tesir gösterir, mukozoları
(salgı üreten doku tabakası) tahriş eder. Hücre içindeki fermentleri inhibe (bazı organların salgılarında bulunan
kimyasal değişikliklere etki eden maddeler) eder. Zehirlenme belirtileri 200cc/m3 te başlar, 600cc/m3 te kısa
süre içinde ölüm gelir. H2S ile kronik zehirlenme kabul edilmemektedir.
Ani H2S zehirlenmesi, soluk tutukluğuna ve bilinçsizlige yol açabilir. Ani ancak az miktardaki zehirlenmenin neden
olduğu semptomlar mide bulantısı mide ağrısı, gözlerde tahriş, gegirme, öksürme, başağrısı ve dudaklarda su
toplanması şeklinde belirir.
Tablo. Havadaki H2S miktarlarının solunum süresine bağlı olarak etkileri.
Havadaki H2S miktarı Solunum süresi ve etkileri
18–25 ppm %0,0018-0,0025 Gözlerde tahriş, kaşınma
75-150 ppm %0,0075-0,0150 Bir kaç saat soluma.Soluk alıp vermede bozulma
170 – 300 ppm %0,017-0,03 1 saat soluma. Belirgin kaşıntılar
400-600 ppm %0,04-0,06 0,5-1 saat soluma. Bilinç kaybı,ölüm
>1000 ppm %0,1 Bir kaç dakikada ölüm
33
Korunma: Havadaki miktarı kontrol edilmeli, çevre tedbirleri ile birlikte, kişisel koruyucular kullanılmalı.
Tehlikenin fazla olduğu yerlerde periyodik muayenelerle sinirsel bozukluklar aranmalı. Zehirlenme halinde; suni
solunum yaptırmalı, %5 CO2 içeren oksijen (Karbojen) verilmeli, gözler iyice yıkanmalıdır.
Amonyak (NH3)
Renksiz, havadan hafif, insanın gözünü yaşartan ve burnunun akmasına neden olan keskin hoş olmayan bir
kokusu vardır. İnsan ve hayvanların vücudunda proteinlerin parçalanmasıyla amonyak gazı meydana gelir.
Tuvalette hissedilen koku bunun kokusudur. Kimya sanayinde çokca kullanılan bir gazdır (Boya, parfüm, gübre,
patlayıcı, temizlik vs).
Suda çokca çözünür. Gaz yoğunluğu 0.7714 kg/m3 dür.
Ticari amaçlarla kullanılan ve amonyak olarak bilinen sıvı Amonyak Gazı değildir. Bu aslında amonyağın su içinde
erimiş durumda olduğu Amonyum Hidroksittir (NH40H). Amonyum hidroksit çok kuvvetli bir alkalidir. Evlerde
temizlik işlerinde oldukça yararlıdır.
Amonyak gümüş, cıva, klor, iyot, brom, kalsiyum ve hipokloritler gibi maddelerle temas halinde olduğunda
patlayıcı bileşikler meydana getirir. Sıvı amonyak, çeliği ve demiri paslandırmaz; ancak çinko, kalay, bakır ve
pirinç gibi bakır esaslı alaşımlarla reaksiyona girer. İşletmelerde galvaniz ve demir ihtiva etmeyen metallerin
çoğu amonyağa dayanmazlar.
Ciddi toksik özelliklerinin yanı sıra patlama özelliği de vardır. Ancak patlama noktası hacimsel olarak %15 de
başladığı için toksiklik özelliği ile kıyas edildiğinde daha önemsiz olarak düşünülmektedir.
Bu kuvvetli tahriş edici gaz bronşlarda spazm ile ani ölüme yol açar. Düşük konsantrasyonlar çok fazla tahriş
yaratmadan solunum sistemini hızla katederek amonyak etki göstermeden metabolizmaya karışır. Tank veya
benzeri şekilde depolanan amonyak açık aleve tutuldugunda patlayabilir.
Tablo. Havadaki NH3 miktarlarının solunum süresine bağlı olarak etkileri.
Havadaki H2S miktarı Solunum süresi ve etkileri
300-500 ppm %0,03-0,05 Kısa süreli olarak maksimum maruz kalma sınırıdır.
400 ppm %0,04 Boğazda tahriş
2.500-6.000 ppm %0,25-0,6 Yaşamsal tehlike
6.000-10.000 ppm %0,6-1 Ölümcül
Kükürt Dioksit (SO2)-(Sülfür dioksit)
Renksiz, keskin kokulu reaktif bir gaz olup kömür, fuel-oil gibi kükürt içeren yakıtların yanması sırasında, metal
eritme işlemleri ve diğer endüstriyel prosesler sonucu oluşur. Hava kirliliğine ve asit yağmurlarına sebep olur.
Ana kaynakları, termik santraller ve endüstriyel kazanlardır. Genel olarak, en yüksek SO2 konsantrasyonları,
büyük endüstriyel kaynakların yakınında bulunur.
Havadan ağır (2,551 kg/m3) yoğunluğa sahiptir. Suda çözünür ve bu çözünme ile Sülfit asiti (H2SO3) oluşturur
(Sülfürük asit formülü H2SO4)dür. Gökyüzündeki Kükürt dioksit yağmurlar birleşerek yeryüzüne asit yağmuru
olarak iner. Asit yağmurları suların kirlenmesine ve doğanın zarar görmesine neden olur. Asit yağmuruna sebep
olan ayrıca Azot oksitlerdir (NOx).
Gıdalarda az oranda koruyucu katkı maddesi olarak kullanılmaktadır (numarası: E220 dir). Renk bozulmasını ve
mikroorganizmaların çoğalmasını engeller. Vücuda alınabilecek miktar 0,7 mg/kg-vucut dur. Fazla alındığında
Toksik etki gösterir.
Çocuklar ile astımlı yetişkinler hassas gruptur. Birincil etkisi, hırıltılı solunum, göğüs sıkışması ve kesik nefes
alma gibi belirtilere sebep olan, solunum yollarının daralmasıdır. Uzun vadede akciğer hastalıklarına yol açar.
asfiksi(oksijensiz kalma) oluştururlar. Bu gibi oksijensiz kalma vakaları ocak, kuyu, silo, gemi ambarları gibi kapalı
mekanlarda uzun süre kalma sonucu olabilir. Ancak bu gibi mekanlarda örneğin silolarda azot dioksit, lağım ve
maden ocaklarında kükürtlü hidrojen gibi gazlar olabileceğinden daha kompleks bir akciğer zedelenmesi de
ortaya çıkabilir.
Lpg
Ülkemizde kullanıma sunulduğu şekliyle (tüpgaz ve otogaz olarak) LPG (sıvılaştırılmış petrol gazı) hacimce % 30
propan (C3H8) ve % 70 bütan (C4H10) içerir.
ZAYIF PATLAYICI ZENGİN
Hava Gaz
LEL UEL
36
LPG havadan daha yoğundur ve basınç altında sıvı halde depolanır. LPG yüksek derecede yanıcı bir maddedir ve
atmosferik koşullara maruz kaldığında hızla patlayıcı hava – hidrokarbon karışımı oluşturur. Hava içinde %2 - 9
arasında bulunduğunda patlayıcı özellik kazanır.
LPG buharı havadan ağırdır (1.786 kg/m3). Yoğunluk farkı ve hava hareketi ile açık alanlarda düşük kodlu
bölgelerde, evlerde ise alt katlarda birikebilir.
LPG sıvısı deri veya göz ile temas ettiğinde soğuk yanıkları oluşur. LPG direk zehirli değildir. Oksijen azlığı ile
ölüme sebebiyet verir.Yüksek konsantrasyonda LPG buharını solumak baygınlığa ve/veya ölüme sebep olabilir.
LPG buharının solunması burun ve boğazda tahrişe, baş ağrısı ve mide bulantısına, baş dönmesine ve bilincin
bulanmasına sebep olabilir. Solunum yolu ile maruziyet halinde LPG ile temas eden kişi acilen temiz havaya
çıkartılmalı ve en yakın sağlık kuruluşuna ulaştırılmalıdır.
Doğal Gaz
Doğal gaz yerkabuğunun içindeki fosil kaynaklı bir çeşit yanıcı hidrokarbon gaz karışımıdır. Bir petrol türevidir.
Doğal gazın büyük bölümü (%70-90'ı), Metan gazı (CH4) adı verilen hidrokarbon bileşiğinden oluşur. Diğer
bileşenleri; etan (C2H6), propan (C3H8), bütan (C4H10) gazlarıdır. Doğal gazın diğer türleri kaya gazı, kum gazı ve
kömür gazı vardır.
Doğal gazı oluşturan hidrokarbon bileşikleri, yeraltındaki petrolün de bileşenleridir. Günümüzde ise değerli ve
stratejik bir enerji kaynağı olarak sıklıkla evlerde ve endüstride kullanılmaktadır.
Doğal gaz renksizdir, kokusuzdur. Havadan hafiftir (0,717 kg/m3). Kaçakların insan burnu tarafından fark
edilmesi için dağıtımdan önce yapay bir kimyasalla (kokarca kokusu) harman edilir.
Bilinenin aksine doğal gaz, insan için zehirleyici bir gaz değildir. Halk arasında doğal gaz zehirlenmesi olarak
geçen vakalar aslında boğulma vakalarıdır. Solunduğunda kısa süre içinde baş dönmesi ve denge kaybı, bir süre
sonra da bayılma ve ölüm gerçekleşir. Bunun nedeni ise zehirlenme değil oksijen solunumunun durmasıdır.
Doğal gazın havadan hafif olması sonucu solunduğunda ciğerlerde ince bir film tabakası oluşturup alveol
yüzeylerini kaplar ve havayla teması keser. Nefes alıp verme devam etse de oksijen ciğerler tarafından emilemez
ve beyindeki oksijen miktarının azalması sonucu önce baş dönmesi ve baygınlık, ardından da ölüm gerçekleşir.
Kişi doğal gaza maruz kalmışsa hemen temiz havaya çıkarılmalı, yere sırtüstü yatırılıp gövde 45 derece yana
çevrilerek derin soluma yaptırılarak ciğer içindeki gazın dışarı çıkarılması sağlanmalıdır.
Bu sıvı fazı ile temas oluşursa deride ciddi soğuk yanıkları oluşur.
TOZLU HAVA
Çekirdek büyüklüğü yaklaşık 500 mikron altında olan ve havada belli bir süre süzülen katı maddeler toz olarak
kabul edilmektedir.
Toz Patlamaları
Tozların havanın oksijeni ile karışımı ya “toz bulutu” halinde veya ince tabaka şeklinde mümkündür. Tozlar
genellikle ince bir film şeklinde tesis üzerine yapışık şekilde dururlar. Tesisin ısınmasından veya dışarıdan gelen
her hangi bir ısı kaynağı ile yanıcı tozun çok küçük bir bölümü akkor hale gelerek patlamaya neden olabilir.
37
Şekil. Toz patlamlarının oluşması.
Tablo. Zararlı gazların bazı özelliklerinin karşılaştırılması.
GAZ Formül Görme Koku Yoğunluk Boğ. Zeh. Pat. Diğer
Karbondioksit CO2 Renksiz Kokusuz 1.977 kg/m3 (↓)
√ - - Normalde havada % 0,3-0,4 bulunur.
Metan
(DoğalGaz)
CH4 Renksiz Kokusuz Havadan hafif (↑)
√ - √ Havada, % 4-15 oranlarında bulunduğunda patlayıcıdır. Tam yanma % 9 da gerçekleşir.
LPG %30 propan (C3H8), % 70 Bütan (C4H10)
Renksiz Kokusuz Havadan Ağır (↓)
√ - √ Hava içinde %2 - 9 arasında bulunduğunda patlayıcı özellik kazanır.
Karbonmonoksit CO Renksiz Kokusuz 1.255 kg/m3 (≈)
√ √ Havada, % 13-75 oranlarında bulunduğunda patlayıcıdır. Tam yanma % 30 da gerçekleşir.
Hidrojen Sülfür H2S Renksiz Çürük Yumurta kokusu
Havadan Ağır (↓)
√ √ Havada, % 4-44 oranında patlayıcıdır. Zehirlenme belirtileri 200cc/m3 te başlar, 600cc/m3 te kısa süre içinde ölüm gelir
Amonyak NH3 Renksiz Keskin hoş olmayan koku
Havadan hafif (↑) 0.7714 kg/m3
√ √ %16-25 de patlayıcıdır. % 0,6 oranında öldürücüdür.
38
KAPALI ALANLARDA ÇALIŞMALARDA ALINACAK GENEL KORUNMA ÖNLEMLERİ
1) Kapalı alanlarda asla yalnız çalışılmamalı, mutlaka ikinci bir kişi gözlemci olarak kapalı alan dışında yardımcı olarak bulunmalıdır. Kapalı alan girmeden önce yetkili bir kişiden izin almalıdır. Bu daha çok iş güvenliği uzmanı yada sorumlu yöneticidir. Gözlemci iş bitimine kadar yerinden ayrılmamalıdır. Zaruret durumunda yekili başka birine bırakmalıdır.
2) Havasında % 19’dan az oksijen, % 2’den çok metan, % 0.5’den çok karbondioksit, 50 ppm (%0.005) den çok karbonmonoksit ve 20 ppm (% 0,002) den fazla hidrojensülfür bulunan yerlerde çalışılmaz.
3) Tehlikeli gaz, buhar veya sislerin meydana gelebileceği tank veya depolar içinde yapılacak bakım ve onarım işlerinde, işçilere maskeler, solunum cihazları ile emniyet kemerleri gibi uygun kişisel korunma donanımı verilerek ve iş süresince tank veya depo ağzında bir gözlemci bulundurulmalıdır.
4) Kuyu ve lağım çukurları gibi derin yerlerde çalıştırılacak işçilere güvenlik kemeri ve sinyal ipleri gibi uygun koruyucu donanım verilmelidir. Gerekli durumlarda, bu gibi çalışma yerlerine temiz hava sağlanmalıdır.
5) Elektrikle aydınlatılmış yer altı işyerlerinde, akımın kesilmesi halinde işçilerin tahliye edilmelerini sağlamak ve ancak bu sürede kullanılmak üzere madenci lambaları veya fenerleri (exproof cihazlar=kıvılcım geçirmeyen ve etanj tipi=su geçirmeyen) ya da benzeri uygun aydınlatma araçları bulundurulmalıdır.
6) Çalışanlar; pis su, gaz ve dumanların bulunduğu depolara ancak deponun iyice havalandırılıp temizlendiğine emin olunduktan sonra sokulmalı ve çalıştığı süre boyunca depo havası denetim altında bulundurulmalıdır.
a) Tam yüz Gaz maskesi
b) Yarım yüz gaz maskesi
c) Toz Maskesi
d) Hava tüplü solunum sistemleri
e) Oksiyen kaçış seti
f) Koruyucu gözlük
g) Gaz algılama dedektörü (CO, H2S, CO2, CL2, HCN, NH3, NO2, PH3 ve SO2)