Top Banner
29

Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

Sep 24, 2020

Download

Documents

dariahiddleston
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik
Page 2: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

Aşktan ve Devrimden KonuşuyordukOya Baydar ile Nehir SöyleşiEbru ÇapaNehir Söyleşi Serisi - 1Son okuma: Fatma TulumKitap ve kapak tasarımı: Vecdi ÖzkanBirinci basım: Haziran 2018, İstanbul2000 adet basılmıştır.ISBN — 978-605-83163-8-6 Sertifika No: 32278© 2018, Ağaçkakan YayınlarıBu kitabın yayın hakları Ağaçkakan Yayınları’na aittir. Kitabın tamamı veya bir bölümü hiçbir biçimde çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yeniden elde edilmek üzere saklanamaz.Ağaçkakan YayınlarıYayın Yönetmeni: Metin SolmazŞahkulu Mahallesi, İstiklal Caddesi, Hıdivyal Palas No: 231 K: 1 Oda: 2634421 Beyoğlu, İstanbulTel: (212) 252 74 25 ● Faks: (212) 252 74 28E-posta: [email protected] ● www.agackakan.orgBaskı: Acar Basım ve Cilt San. Tic. A.Ş.Sertifika No: 11957www.acar-group.com

Ebru Çapa, 13 Şubat 1972’de İzmir’de doğdu. İzmir Amerikan Lisesi’ni bitirip Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’ne girdi.

’93 yılında, henüz üniversite öğrencisiyken 1 Numara Yayıncılık dergi gru-bunda çalışmaya başladı. Farklı dönemlerde, Esquire, Aktüel, Cosmopolitan, Harper’s Bazaar, Vogue, GQ vb. dergilerde, Sabah, Yeni Yüzyıl, Hürriyet vb. gazetelerde, NTVMSNBC gibi haber portallarında, muhabir, editör, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni, köşe yazarı olarak farklı görevlerde bu-lundu. Hâlen mevcut memleket şartlarında mesleğini icra etmeye çalışıyor.

Page 3: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

5

İçindekiler

Önsöz .............................................................................................................................................. 9Saraylı “Deli Melek Hanım”ın torunu olmak ................................................ 16Tatarlık, Çerkezlik, biraz da Rumeli ...................................................................... 24Müdânâsız bir kız çocuğu .............................................................................................. 29Savaş yıllarında göçebe bir çocukluk ..................................................................... 33Kırda bayırda çocuk olmak .......................................................................................... 39

“Her şeyden sorumluyum” ............................................................................................... 42Babayı yitirmek ......................................................................................................................47Türkiye’nin Françoise Sagan’ı ......................................................................................511950’lerin Levent Mahallesi .........................................................................................57Ver elini Paris! ......................................................................................................................... 58İlk büyük aşk ........................................................................................................................... 64Sosyolojide sosyalizmi öğrenmek ............................................................................ 6627 Mayıs da bir darbeydi, olmamalıydı ............................................................... 68İlk evlilik ve fırtınalı bir ilişki ......................................................................................71Yolun sonundaki ev ............................................................................................................ 76Ne seninle ne sensiz ............................................................................................................77Sosoyalist harekette ilk adımlar ................................................................................ 78

“Marksizmi öğretirken öğrendim” ..............................................................................81İşgal ve üniversiteye veda ................................................................................................ 85New York’un kederli sincapları .................................................................................. 89Ankara günleri ......................................................................................................................... 95İşçi-gençlik el ele mi, ordu-gençlik el ele mi? ................................................10112 Mart’ta solun yediği balyoz ................................................................................ 102Ne garip! İşkenceci değil işkence gören utanır ........................................... 106Sevgi ile Elâ “içeri” nasıl düştüler? ......................................................................... 113Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu .......................................................................... 115Yeni Ortam Gazetesi’nin “Prensesi” ..................................................................... 119

Page 4: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

Karaoğlan Efsanesi doğuyor ..................................................................................... 123“Kıbrıs’ın Fethi”, Yeni Ortam macerasının sonu ......................................... 124TSİP kuruculuğundan TKP üyeliğine ..............................................................127Kafası karışık yoldaş ....................................................................................................... 129Aydın Engin’le ikinci evlilik ...................................................................................... 134İçsavaşı andıran günler .................................................................................................. 135Hangi akla hizmettir o günlerde çocuk doğurmak? ................................141Dolu dizgin 12 Eylül’e doğru ................................................................................... 144Uzun bir sürgünün başlangıcı .................................................................................. 148Moskova’ya Talim Terbiye’ye gidiş ....................................................................... 152

“Karlı Kayın Ormanında” ............................................................................................. 15640’ından sonra öğrenci olmak ..................................................................................157Kadın sorununu kavramakta gecikmek ............................................................161Ezber bozulmaya başlıyor ........................................................................................... 163Frankfurt’ta mültecilik yaşamı ................................................................................ 166Dille düşüncenin bütünlüğünü orada kavradım .......................................170Partiden kopuşun dayanılmaz hafifliği ............................................................. 178İnsan kendisiyle yüzleşerek olgunlaşıyor ......................................................... 183Çöküşten doğan edebiyat: Elveda Alyoşa ....................................................... 186Türkiye yolu açılıyor ....................................................................................................... 189Şehrime dönüş .................................................................................................................... 193Kürkçü dükkânına dönen tilki misali ................................................................ 195Yurttaş Girişimi’nden Barış Girişimi’ne ........................................................... 199Kürt meselesine vicdan yolundan giriş ..............................................................201Ezberlerden kurtulma çabasının bedeli ............................................................ 203Darbeye vesayete ama’sız karşı çıkmak .............................................................. 205AKP değişti mi? Vaatler takiye miydi, gerçek mi? ................................... 209“Yetmez ama Evet” Sendromu .................................................................................. 212Cepheleşme düşmanlıkları derinleştirir ........................................................... 213

“Masum değiliz hiçbirimiz” ........................................................................................ 214Yıllar sonra edebiyata dönüş ..................................................................................... 216Bizde, metin değil yazar üzerinden değerlendirme yapılır ................. 224

Page 5: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

O Muhteşem Hayatınız romanının hikâyesi ................................................ 226Annelik rolünü iyi oynadığımdan kuşkuluyum ...........................................231İlginç zamanlarda yaşayasın ...................................................................................... 234Cizre’nin Sur’un dayanılmaz ağırlığı ...................................................................237Allah’ın lütfu tuhaf bir darbe ...................................................................................240Son sığınaklar ...................................................................................................................... 242

Page 6: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

9

Önsöz

Oya Baydar’la bu kitaba başladığımızda, sene 2016, aylar-dan Kasım’dı. İlk buluşmamızın bir hafta kadar öncesinde ev-leri basılmış, eşi Aydın Engin, Cumhuriyet davasından dolayı gözaltına alınmıştı.

Oya Hanım, arama yapan polislere; “Evladım, burası yaşlı evi, biz artık uğraşamayız valla. Her şeyi saçtığınız gibi topla-yacaksınız, ona göre dağıtın ortalığı,” dediğini; polislerin haki-katen söz dinlediğini, yine de evden Aydın Bey ile birlikte iki de kitap götürmeyi ihmal etmediklerini anlatmıştı acı bir tebes-sümle.

Hangi eserleri “sakıncalı” buldukları merakıma mucip ol-muştu. O tarihte olduğu gibi bugün de hâlen kitapçılarda sa-tılmakta olan iki kitabın adını duyduğumda afallamış, “Nasıl yani?!.. Niye ki?” şeklinde gevelemiştim.

Oya Hanım omuzlarını silkmişti: “Aman canım, her zaman-ki hâlleri işte; bildiğimiz şeyler...”

Oya Baydar, bu ülkenin hâllerini “maalesef ” gayet iyi biliyor. Siyasetin sol kanadında mücadele ederken memleket tarihindeki tüm darbelerin sillesini yemiş, bu uğurda türlü türlü çile çekmek-le kalmayıp sevdiği nice insanın mahvına dertlenmiş, yıllar boyu

–bu tabiri hiç sevmese de– sürgün yaşamış biri olarak biliyor. Ömrünün kimi demlerinde, yoldaşlarının arasında da yalnızlı-ğı deneyimlemiş, bazılarınca fazla solcu bazılarınca fazla liberal olarak addedilmiş, çoğu zaman ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabil-

Page 7: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

10

miş, yaranmak adına bildiğinden şaşmayı tercih etmemiş, hiçbir zaman işin kolayına kaçmamış bir siyasî figür olarak biliyor.

Doktora tezi “komünist işi” olarak değerlendirilip redde-dildiğinde ülke tarihinin ilk üniversite rektörlük işgaline vesile olmuş, muhtelif seferler üniversiteden “şutlanmış” bir eski aka-demisyen olarak biliyor.

Farklı okur kitlelerinin, kimi zaman canını sıkacak oranda iltifatına mazhar olmuş, kimi zaman manevî dayağını yemiş bol ödüllü bir edebiyat yazarı olarak biliyor.

Sorgusuz biat etmeyi sevmeyen sıradışı bir subay ile; sıra-danlığın faydalarına inanan, o mânâda sıradışı bir Cumhuriyet kuşağı öğretmeninin birlikteliğinin mahsulü olarak, dünyaya gözünü İkinci Dünya Savaşı sürerken açmış bir çocuk Oya Bay-dar.

Bir yanıyla, babasının mesleği, kendi baş kaldırışları, araştır-maları, edinimleri sayesinde ülkede ve dünyada ayak basmadığı az yer kalmış bir göçebe ruh; bir yanıyla, bugün yine ve hâlâ ergenliğinde yaşadığı semtte ikâmet eden, hayattaki ufak tefek rutinlerine, alışkanlıklarına bağlı, kökünü seven birisi.

Aileden aldığı Cumhuriyet eğitiminden ve ortaokulda al-dığı Frankofon-Katolik eğitiminden dolayı şu hayattaki her şeyden kendini sorumlu hisseden bir vicdan tutsağı. Bir taraf-tan da kendine yetmeyi şiar edinmiş, serkeş tabiatından dolayı ömrübillah başı dertten kurtulmamış, inanç sisteminden siyasî şuuruna, hattâ aşka yaklaşımına kadar, hayattaki seçimleriyle, çoğu zaman farkında bile olmadan kuşağının zihin yapısından ileride, kafasının dikine yürümüş biri. Hoş, ona dair böyle özel-likler sıraladığınızı duysa, muhtemelen önce kendi itiraz eder. İltifattan “İstemem, yan cebime” tadında değil, gerçekten pek haz etmiyor.

80 yıla yaklaşan ömrünün hikâyesini adım adım hatırlarken, ülkenin ve dünyanın geçmiş hâllerine de dönüp dönüp –çoğu

Page 8: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

11

zaman hayretle– baktığımız, bu günlerimiz üzerine kâh dert-lenip kâh –çoğu zaman sinirden– gülerek lafladığımız şu sü-reçten benim yanıma kâr olarak en çok kıkırdadığımız anların hatırası kalacak.

Zira Oya Baydar, en karalar bağlanacak dönemlerden bile oturup ağlayarak değil, mücadele ederek çıkmış biri. Mücade-lenin içinde aşkı, hayatın lezzetini ağız tadıyla duyabilmiş biri. Müdânâsı olmadığı için, yaşadığı her şeyi iyisiyle kötüsüyle pay-laşmaktan, anlatmaktan imtina etmeyen, buna gerek duymayan biri.

Oya Baydar, bu kitabın hazırlandığı süreç içinde, bir yandan da yazmakta olduğu son romanı Yolun Sonundaki Ev’i tamam-ladı. İçinde yaşayan insanların hikâyeleri üzerinden bir Türki-ye panoraması çizdiği apartmanın mor salkımları hâlâ dipdiri. Ve hâlen o apartmanda ikâmet eden Oya Hanım; bugün de o panel senin, bu toplantı benim her şeye yetişme gayretinde, çözüm aramaya, kaleme aldığı yazılarla “çığlığını duyurmaya” çalışmaya devam ediyor.

Daha küçücük bir çocukken belletilmiş o “Her şeyden so-rumluyum,” duygusunu, Sisifos’un devasa taşı gibi sırtında ta-şıyor.

Ömrüne bereket…

Ebru Çapa, 2018

Page 9: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

15

“Hayatımı yazsam roman olur,” latife niyetine kullanılan bir kli-şedir ama sizin hikâyeniz gerçekten de öyle. Üstelik, 1940’lardan bu yana Türkiye’nin yakın siyasal tarihiyle, yaşadığımız çalkan-tılarla öylesine iç içe geçmiş bir hikâye ki, insan ister istemez “An-latılan bizim hikâyemizdir,” diye düşünmeden edemiyor.

“Hayatım ne roman,” demiş Napolyon; “Hayatım ne roman,” demiş küçük hizmetçi kız. İkisi de haklı, en sıradan sandığımız kişilerin hayatları da birer romandır çünkü insan biriciktir ve herkes kendi romanını yaşar.

Benim hikâyem anlatılmaya ne kadar değer, kuşkuluyum. Benim çevremde, kendi sol kuşağımdan öyle insanlar var ki, on-ların macerasını öğrendiğimde çoğu kez, ne kadar da düz bir hayat yaşamışım diye düşünmekten kendimi alamadım. Yetmiş yedi yaşındayım; sadece Türkiye’de değil dünyada da aydınlık bir gelecek umudunun yeşerdiği dönemi yaşadım, sonra umut-larımızın çöküşüne tanık oldum ve bugünlere geldik. Bu süre-cin hem tanığı, hem sanığı, hem kurbanı olan bir kadının hikâ-yesi olarak okunursa ilgi çekici olabilir belki.

O zaman “Deli Melek Hanım”dan başlayalım mı? Çok benze-diğinizi söylediğiniz babaannenizden… Keyifli bir giriş yapmış oluruz hayatınıza, ne dersiniz?

Keyifli mi, hüzünlü mü? Benim yaşımda, geçmişe dönmek insanı hüzünlendirir. Ama haklısın, babaannem ilginç bir ka-dındı gerçekten. Bakırköy’de, Mektep Sokak’ta, harem-selamlık iki taraflı, konak denmese de bayağı büyük bir ahşap evde tek

Page 10: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

16

başına yaşardı. Selamlık bölümünde Rum kiracıları vardı. Pas-kalya’da bana Paskalya çöreği ve boyalı yumurta gönderirlerdi. Babaannemin kulakları top patlatsan duymazdı. Melek’ti adı ve hem ailede hem mahallede “Deli Melek Hanım” diye maruftu. Bana benzeyen, benim gibi ufak tefek bir kadındı.

Hani sormadan olmaz ya, nerelisiniz? Baba tarafından İstanbulluyum. Babaannem ve baba tarafın-

dan dedem Çerkez asıllıymış. Babaannemin annesi saraylıymış. “Rahmet olsun, Abdülaziz Efendimiz” sözleri çocukluğumdan kulağımda kaldığına göre, Sultan Abdülaziz döneminde olabi-lir, tarihler de tutuyor zaten.

Annem bana kızdığında, “Ne olacak işte, Deli Melek Ha-nım’ın torunu” derdi. 92 yaşında öldüğü güne kadar gözlerine sürme çekmeyi ihmal etmedi, ayağında hep topuklularla, yerle-re kadar uzun, dik dantel yakalı elbiselerle gezdi. Hayal meyal hatırladığım Tango adlı köpeğine kendi giysilerinin kumaşın-dan hırka dikerdi. Kulakları hiç duymadığı hâlde, “Ah biliyor musun kızım, yine dün gece sabahlara kadar kapının önünde ‘Uyan Melek uyan’ diye şarkı söylediler,” derdi.

SARAYLI “DELİ MELEK HANIM”IN TORUNU OLMAK

Nasıl bir benzerlik kuruyorsunuz babaannenizle minyonluk dı-şında? Ona “deli” unvanını hak ettiren neydi?

Daha çok aile içinde kullanılırdı bu sıfat. Babam, belki de bütün erkek evlatlar gibi annesini sever, çekiştirmeye kalkışan-lara “Annem kadar başınıza taş düşsün,” demekle yetinirdi. Bek-lenen davranış kalıplarına uymayan, sıradan olmayan kişilere tuhaf, garip, deli denir bizim kültürde. Mesela kocasını çok genç kaybedince bir sürü de talibi çıktığı hâlde evlenmeyip yalnız

Page 11: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

17

yaşamayı tercih etmesi, o dönemlerde pek alışık olunmayan kö-peği, bir masal gibi anlattığı Saray yaşamı, makyajı, yaşlılığında bile beline kadar gelen saçlarını kesmemesi… Saç konusunda hiç benzemiyoruz birbirimize, benim saçlarım çok güçsüzdür, asla uzatamam.

Babaannem Melek Hanım, Bakırköy’deki ahşap konağın merdivenlerinde poz vermiş. Fotoğrafta tarih yok ama 1910 veya 12 olmalı. Saçlar uzun, baş açık. Çer-kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ona benzememişim. “Deli Melek” derlerdi aile içinde, çünkü kurallara âdetlere uymazdı. Bu yanım belki biraz benziyor.

Page 12: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

18

Yeni yazıyı öğrenmişti, gazete okurdu, dünyada neler olup bittiğiyle, özellikle de her ülkeden saray haberleriyle ilgilenir-di. Sandığından çıkardığı simli, incili dantel tuvaletleri giydirir, beni prenses yapardı.

Korkusuzdu, insanlardan kötülük geleceğini düşünmezdi. Kulağı duymadığı için evinin anahtarını bütün mahallenin bil-diği bir yere koyardı ki gelen olursa eve girebilsin.

En ilginci; muhtemelen İstanbul’un işgali sırasında bir askerî hastanede hemşirelik yaparken hasta yatakları arasında çekilmiş bir fotoğrafı var. Yaralı Fransız askerleri mi, yoksa bizim asker-ler mi? Saraylı Melek Hanım’ın işbirlikçi olup olmadığı kafamı hep kurcalamıştır. O dönemi araştırmalıydım, yapamadım.

Böyle renkli bir babaannenin oğlu olan babanız nasıl biriydi? Babam nüfus kaydına göre 1900’lü, benim hesaplarıma

göre 1895 veya 96 doğumlu. Ben geç doğmuş bir çocuğum. 1940’lıyım. Demek ki babam, ben doğduğumda resmî kayıtlara

Babaanne Melek Hanım yapım ya da onarım halinde

bir evin bahçesinde. Yine kendine pek güvenli

ve özgür bir pozda. Bakırköy’deki ev değil burası,

Caddebostan’daki ya da Bostancı’daki halalara ait

yazlık konaklardan biri olabilir.

Page 13: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

19

göre 40, benim hesaplarıma göre 44-45 yaşındaymış. Annem 1914’lü, yani aralarında 20 yaş var. Babamın babası, yani dedem, Mühendishane-i Berri-i Hümayun Nazırı Ahmed Sırrı Paşa’nın oğluymuş. Böyle konular evde hiç konuşulmazdı, aile tarihi bi-lincinden yoksunduk. Bu kadarını da çok sonraları, kendisi de Ahmed Sırrı Paşa’nın torununun torunu olan Profesör Emre Dölen’in çıkardığı aile şeceresinden öğrendim.

Babaannem sınıfsal olarak oğluna yakıştıramadığı annemi hiç sevmezdi. “Kızım, annengiller oğlumun çamaşırları arasına okunmuş sabun koyup da büyü yapmasalardı şimdi sen prenses olacaktın,” derdi. Çünkü babamı Mısır Prensesi bilmem kimle evlendirecekmiş. Hep böyle hikâyeler işte...

Babam Ahmed Cevat, Melek Hanım’ın tek oğlu. Melek Ha-nım, çocuk daha dört-beş yaşındayken, Osmanlı zabiti kocasını kaybediyor. Kulakları kocasının ölümünden sonra sağır oldu derlerdi.

Anneniz ne düşünüyordu bu uzayıp giden istenmeme durumu için? Kızar mıydı babaannenize ya da babanıza bunun için kı-rılır mıydı?

Üzülürdü, kızardı tabii. Babam, “Anneme aldırma,” der-di. Zaten o kadar az görüşülürdü ki. Babam subay olduğu için 1950’ye kadar hep İstanbul dışındaydık. İstanbul’a geldikten sonra babam her hafta annesine ziyarete gider, beni de götürür-dü. Annem sadece bayramlarda giderdi hatırladığım kadarıyla. Beş-altı yaşlarımda ilginç olan o ziyaretler, büyüdükçe benim için de babamın hatırına katlandığım bir göreve dönüştü. Ni-ne-torun ilişkisinin sıcaklığını hiç yaşamadım.

Geniş bir aile içinde mi geçti çocukluk günleri?Çekirdek aileydik. Aile hem baba hem ana tarafından ol-

dukça genişti ama ilişkilerimiz fazla değildi. Göztepe, Küçükyalı

Page 14: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

20

taraflarında babamın halaları, hala çocukları vardı. Asırlık ağaç-ların; manolyaların, malta eriklerinin, ceviz ve atkestanelerinin olduğu bakımsız, büyük bahçeler içinde, oldukça harap eski köşklerde otururlardı. Ara sıra ziyaretlerine giderdik. Kameriye gülleri, gıcırdayan ahşap merdivenler, ağır atlas perdeler, yıp-ranmış cilaları dökülmüş ağır antika mobilyalar, toz kokusu ve nedense ölüm kokusu sandığım garip bir kokudur o köşklerden bende kalan.

Kasvetli bir tarif…İçimde öyle kalmış. Sadece Küçükyalı’daki çiftlik biraz fark-

lıydı. Küçükyalı o dönemde neredeyse İstanbul dışında sayılır-dı. Çiftliklerin, tek tük bahçeli kâgir evlerin, ahşap konakların olduğu tamamen kırlık bir yerdi. Küçükyalı tarafında bir çiftlik vardı gittiğimiz. Kısacık saçlı, “Erkek Hala” diye anılan, yaşlı, ufak tefek bir kadın çiftliği idare ederdi. Çünkü, 1915 Ermeni Tehciri öncesinde –1911 veya 1912 olabilir– Ermeni çetelerin mevzii katliamlar, ev baskınları gerçekleştirdikleri bir dönem vardır. Küçükyalı’daki çiftliğe, kendi Ermeni kâhyalarının da aralarında bulunduğu bir grup geliyor ve ne kadar erkek var-sa, hepsini öldürüyor. Bir tek kadınlar, bir de o sırada birinin karnında, bir erkek çocuk kalıyor. Bu katliama rağmen, hemen söyleyeyim, babamın en iyi, en yakın arkadaşları Ermeni’ydi. Küçükken okuduğu Fransız okulundan beri ilişkileri kopma-mıştı, Ermeni düşmanlığı söz konusu değildi. O kuşak; dostları, arkadaşları olan, toplumsal yaşamda önemli yerler edinmiş Er-meni yurttaşlarla çeteleri ayırmayı bilmişti sanırım.

Babanız da sizin gibi Frankofon bir eğitimden geliyordu değil mi?Evet. Önce Saint Benoit’ya, babaannemin tabiriyle “Frèr-

ler”e gidiyor. Ama sonra Ahmed Sırrı Paşa’nın torunu gâvur mektebinde okuyor dedikodusu yayılmasın diye, oradan alınıp

Page 15: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

21

Galatasaray’a veriliyor. Galatasaray’ı bitirdikten sonra da Fran-sa’ya, yine babaannemin tabiriyle Ulum-u Siyasîye (Siyasî Bi-limler) okumaya gidiyor. Birinci Dünya Savaşı başlayınca, birta-kım gençler yurtdışından geriye dönüp savaşa katılıyor. Babam da onlardan. Dört yıl kadar çeşitli cephelerde savaşıyor. Sonra Kurtuluş Savaşı…

Babam Galatasaray takımının ilk futbolcularındanmış. Küçük Ahmet, diye biliniyor. Takım 1905’te kurulmuş. Babamın adı 1913 başından itibaren çeşitli maçlarda geçi-yor. O sıralarda 19-20 yaşlarında olmalı. Bu fotoğraf 1921’de çekilmiş olabilir.

Page 16: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

22

O dönemde, lise mezunu olup savaşa katılanlar için ikmâl-i tahsil (eğitimini tamamlama) diye bir uygulama varmış. Askerî okulda iki yıllık bir eğitimle subay olabiliyorsun, oradan sonra Harp Akademisi’ne devam eden de kurmay subay oluyor. Babam askerlik mesleğine öyle giriyor. Çünkü savaşta hayatlar dağılmış, eğitimi kesintiye uğramış, diplomat olacak hâli yok, belki hoşuna da gitmiş o dönemde vatan kurtarıcılığı olarak kavranan askerlik...

Babanızın asker olmasının sizde nasıl etkisi olmuştur? Babam, sonraki dönemlerde tanıdığımız ordu mensupları-

na hiç benzemezdi. Misyon sahibi Kemalist subay prototipine uymazdı. Mesela Atatürk’ten bahsederken “Kemal de şöyleydi, Kemal de böyleydi,” der, Atatürk’ün askerî dehasını över ama siyaseten eleştirirdi. Zoraki askerdi, mizacı askerlikle, orduy-la uyuşacak biri değildi. Bu yüzden başına çok iş geldi. Laikti,

Babam (2. sırada ortada), Galatasaray futbol takımındaki arkadaşlarıyla. Yıl 1914.

Page 17: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

23

Cumhuriyetçiydi, Batıcıydı ama devletçi değildi, o dönemin ölçülerine göre liberal demokrattı.

İlginç olabilecek bir ayrıntı: Eski bir fotoğrafta babam 18-20 yaşlarında, Prens Sabahattin’in de dahil olduğu, kendisin-den epeyce yaşlı görünen küçük bir grubun içinde görülüyor. Fotoğrafın arkasında Prens Sabahattin adı Fransızca yazılmış. Fotoğraf Fransa’da mı çekilmiş yoksa Türkiye’de mi, bilmiyo-rum. Prens Sabahattin, Abdülhamid’in kızı Seniha Sultan’ın oğlu. Bugün hâlâ tartıştığımız adem-i merkeziyetçiliğin, yani yönetimin merkezde toplanmasına karşı yerel yönetimleri savu-nan çizginin ilk temsilcilerinden, Teşebbüs-ü Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’nin kurucusu. İttihatçılarla hiç arası yok, Paris’e kaçmış. Birinci Dünya Savaşı yenilgiyle sonuçlanınca Türkiye’ye dönüyor. Babam da o tarihlerde Fransa’dan dönmüş olmalı, yani fotoğraf Türkiye’de de çekilmiş olabilir.

Babam, Ahmet Cevat Baydar Sovyet heyetiyle sınır görüşmeleri sırasında Leninakan’- da (Gümrü). Ataşemiliter miydi, özel görevli miydi bilmiyorum. 1936 veya 37 olmalı. Aynı dönemde Moskova’ya da benzer görevle gittiği anlatılırdı.

Page 18: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

24

18-20 yaşlarında okul bitmiş olamaz, siyaset okurken mi çekiliyor bu fotoğraf ?

Fransa’daki eğitimini bitirmeden dönmüş, bunu biliyorum. Söylediğim gibi, fotoğrafın İstanbul’da çekildiğini düşünüyo-rum. Doğrusunu isterseniz, en çok pişman olduğum şey baba-ma o dönemle ilgili bir şeyler sormamış, öğrenmemiş olmak. Babam anılar anlatan, kendinden söz eden biri değildi, bense o zamanlar bu gibi konulara merak saracak yaşta ve bilinçte de-ğildim. Bu nehir söyleşiler falan, aslında o dönemin insanlarıyla yapılmalıydı. Onların yaşamları bizlere bin basacak kadar renk-li ve çoğunlukla da trajiktir.

TATARLIK, ÇERKEZLİK, BİRAZ DA RUMELİ

Anne tarafı?..Annem, ailesinin eğitimci olmasıyla övünürdü. İmpara-

torluğun çeşitli yerlerinde; Prizren’den Selanik’e, Adana’dan Sivas’a, Niğde’ye, maarif müdürlüğü yapmış babası. Düşünse-ne, ta Prizren’den Adana’ya tayin oluyor mesela; anneannem çocuklarla birlikte arabalarla bir ayda ulaşıyor kocasının yanı-na. Annemin babası, Selanik’te Kız Rüşdiyesi açtığında, kızları kötü yola düşürecek diye muhafazakâr Müslümanlar, yobaz-lar sokaklarda suratına tükürmüşler, ondan sonra Anadolu’ya tayin edilmiş. Hep anlatılan bir hikâyeydi bu. Annemin nü-fusunda Sivas yazardı, demek orada doğmuş. Annemin baba tarafından kökleri Kırım’a dayanıyor. Hiç benzemem ama bilenler, “Tatarlık var mı sende?” diye sorarlar. Dede Molla Ömer, Kırım Hanı’nın sarayında müderrismiş, Kırım harbin-de Romanya’ya göçmüşler ya da kaçmışlar. Önce Tuna Nehri üzerindeki bir adaya iskân ediliyorlar. Dede, “Burada çocukla-ra hayat yok,” deyip annemin babası Hasan Şükrü’yü ve o sıra-da hamile kızı Ayşe ile kocasını İstanbul’a gönderiyor. Hasan

Page 19: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

25

Şükrü öğretmen oluyor, Ayşe Hala’nın kızı Bahriye de, oğlu Lâtif de sonra öğretmen oldular. Bahriye Hala ünlü Moda İl-kokulu’nun ilk öğretmenlerindendi.

Anne tarafının şeceresi biraz karışık. Türkiye böyle bir ülke. Bir karıştırdın mı herkes kimbilir ne-

relerden, hangi topraklardan kopup gelmiştir. Çeşitli ülkelere yayılmış bir imparatorluk olmanın büyük payı var bunda. Beni düşünsene: Baba tarafı Çerkez, anne tarafı Kırım’dan. Annean-nem ise, memleketini Bursa bilirdi ama onun kökleri de Bulga-ristan’da. Senin ailende de kimbilir neler vardır.

Tabii canım, olmaz mı…Bugünlere doğru gelirsek, şecere büsbütün karışıyor. Oğlu-

mun babasının baba tarafı Yörük, anne tarafında Rumluk var. Gelinim Alman, torunlarım bütün bu genlerin ve köklerin ürünü. Türkiye’de Türklük takıntısı bana hep tuhaf gelir bu yüzden. Bu arada aklıma gelmişken söyleyeyim; anne tarafımda Ermeni Tehciri’yle ilgili bir ayrıntı var: Tehcir sırasında, anne-min babası Niğde’de ya da Sivas’ta maarif müdürüyken Tehcir

Annemin babası Hasan Şükrü Bey. 1917’de. Annem üç yaşındayken tifodan öldüğünde, son görevi Niğde Maarif Müdürü’ymüş. Aynı zamanda Niğde-Sivas Tehcir Komisyonu üyesiymiş.

Page 20: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

26

İki aylıkken anneannem Rafet Hanım beni leğende yıkıyor.

1921. Annem Behice, yedi yaşında, ilkokuldaki sınıf arkadaşlarıyla. Hepsi asık suratlı ve mahzun görünüyor.

Komisyonu üyesiymiş. Bu komisyonlara o yerdeki en yüksek rütbeli memurları atarlarmış. Bizim dede de maarif müdürü ya… Bunları, teyzeme, dayıma, o günleri yaşamış olanlara zamanında anlattırmadığım için çok pişmanım. Annem bilemezdi, o baba-sını kaybettiğinde üç yaşındaymış, ama teyzem annemden 14 yaş büyük, o bilebilirdi belki. Yazık, zamanında uyanıp soramadım. Sadece teyzemin aktardığı şu anı var aklımda: “Biz Niğde’dey-ken –Sivas da olabilir– babam bir gün eve geldi, ‘Bu evde eğer komşulardan alınmış tek bir çöp, iki tavuk, bir horoz görürsem, hepinizi kulaklarınızdan tavana asarım,’ dedi,” diye anlatırdı. Çünkü o sıralarda çocuk yaşta olan dayım Ermeni komşular ka-çarken, onların iki tavukla bir horozlarını almış, bu da babasının kulağına gitmiş herhalde. Bunu teyzem, “Babamız ne kadar na-muslu adamdı,” demek için anlatırdı. Bir de yine teyzemin, “Ne kadar iyi Ermeni komşularımız vardı, biz onların çocuklarını da emanetlerini de hep sakladık ettik,” dediğini hatırlıyorum.

Page 21: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

27

Annem üç yaşındayken babası Hasan Şükrü Bey tifodan ölü-yor. Anneannem biri oğlan beş çocuğunu alıp yakın akrabaları-nın bulunduğu, “memleketim” dediği Bursa’ya gidiyor. Kurtuluş Savaşı yılları. Bursa, Mudanya, Yunan işgali altında. Dayım o sırada öğretmen olmuş ama bir gün ata atlayıp “Kurtuluşçular”a katılmaya gidiyor. Annem on bir yaşına gelince, yetim memur çocuklarına sağlanan imkânla Çapa İlköğretmen Okulu’na ya-tılı giriyor. On sekiz yaşında öğretmen olup Erzurum’a atanıyor.

Annem (sağdaki), Çapa Kız Muallim Mektebi’nde, en yakın iki arkadaşıyla. Ünifor-malarının bizim dönemimizde Dame de Sion’daki üniformalarımızın birebir aynı olması ilginç.

Page 22: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

28

Ablalarından biri de kocası subay olduğu için o sırada Erzu-rum’da. Babamla Erzurum’da tanışıp evleniyorlar. Yani, benim ‘kompozisyonum’ şu: Kökleri Saray’da, İttihat ve Terakkici ol-mayan, Batı eğitimi görmüş Çerkez asıllı bir subayla, Cumhuri-yet’in ilk öğretmenlerinden, inanmış Atatürkçü bir öğretmenin birlikteliğinden doğan bir tipim işte.

Annem, Çapa Kız Muallim Mektebi’nde en yakın iki arkadaşı ve öğretmenleriyle. Sağ-da resim hocaları ünlü ressam Şevket Dağ. Dönemin, çoğu eğitimlerini yabancı ülke-lerde yapmış ünlü sanatçıları, eğitimcileri, yazar ve spor insanları öğretmen yetiştiren bu okullarda hocalık yaparlardı. Cumhuriyet’in eğitime ve öğretmene verdiği değerin göstergesi…

Page 23: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

81

“MARKSİZMİ, ÖĞRETİRKEN ÖĞRENDİM”

Akademinin, öğretmen pozisyonundayken bile insanı öğrenci ve taze tutan tarafı çok cazip olmalı.

Öyle... 1964 sonbaharında Deneysel Sosyoloji Bölümü’ne asistan olarak kabul edildim. Muzaffer de ben de hemen dersle-re girmeye başladık. Ben Sosyal Düşünce Tarihi, bir de Deney-sel Sosyolojiye Giriş dersleri veriyordum. Sonraları Nurettin Şazi’nin Amerika’dayken öğrenip Türkiye’ye ilk kez getirdiği psikodrama-sosyodrama seminerlerini de hocayla birlikte yü-rüttük. Sosyal Düşünce Tarihi anlatırken arada Marksizm’i de anlatmaya çalışıyorum ama Marksizm’i doğru düzgün bilmi-yorum ki... Sosyalizmin Sosyoloji Bölümü’nde öğrenileceğini düşünerek bu bölüme girmiştim ya, Marksizm meselesi de bi-raz öyle. Eski bir arkadaşım, “Türkiye’de devrim de sosyalizm de senin yüzünden bu hâle düştü; senin Marx anlattığın öğ-rencilerin tümü yanlış yolda yürüdü,” diye dalga geçer durur benimle.

Marksizmin klasiklerinin, sosyalizm üzerine kitapların Türkçede yayımlanması epeyce geçtir. Yabancı dilden Marksist literatüre de ancak eski sosyalistlerin, komünistlerin kitaplık-larında gizli saklı bulundurdukları kitaplardan ulaşabilirdiniz o yıllarda. Üniversite kitaplığında, bölüm kitaplıklarında bile bulamazdınız. Engels’in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, o dönemdeki Türkçe çevirilerin ilklerindendir hatırla-dığım kadarıyla. Düşün ki Nâzım Hikmet’in şiirlerine bile an-cak deftere kopya edilmiş şekilde ulaşabiliyoruz.

Hayatımın unutamadığım sahnelerinden biridir: Yıl 62, en geç 63 olmalı. Bütün güzelliğiyle dingin bir Eylül günü. Bizim Levent’teki küçük evin daracık ön bahçesinde kardeş torunları da olduğumuz arkadaşım Yıldız Sey’le, benim birinden gizlice

Page 24: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

82

edindiğim, bir deftere el yazısıyla yazılmış Nâzım şiirlerini hem okuyor, hem de kendi defterimize geçiriyoruz.

Yıldız; mimarlık profesörü oldu, şimdi Türkiye’nin sayılı akustikçilerinden biri. Bu evin planlarını da o çizmişti, ilk işiydi galiba. Yanımızdaki dairede oturuyor. Şimdi seksen yaşında ve hâlâ hem öğretim üyesi olarak hem de akustikçi olarak çalışma-yı sürdürüyor. Şiir okumayı, Nâzım’ı anmayı, sevmeyi de sürdü-rüyoruz. Söylemek istediğim; böyle bir kuşağız biz işte. Kolay pes etmiyoruz, yaşımıza da fazla aldırmıyoruz. Yasakları aşa aşa geldik bugünlere. Geldiniz de ne oldu, daha beter yeni yasak-larla karşılaştık, diyeceksin. Haklısın belki ama yine de çok şey aşıldı, bu günler de geçer, aşılır umarım.

O dönem bir şekilde ders anlatabilecek kadar kaynak bulabiliyor-sunuz yine de ama değil mi?..

Benim talihsizliğim; Paris’teki çevre hariç –ki onlar da çok konuşurlardı ama işin aslından esasından, Marksist teoriden pratikten haberleri yoktu– Türkiye’de eski komünistlerle, biz-den önceki sosyalist kuşaktan birileriyle tanışıklığım, temasım olmamasıydı. Dame de Sion’un ve bizim evin steril ortamından çıkmışım, dünyadan haberim yok. Oysa bizim kuşaktan bazı-ları, mesela kadim arkadaşım Gençay Gürsoy (Prof. Dr. Türk Tabipleri Odası eski başkanı) çekirdekten yetişmeydi. Kars’ta, daha lisede kapmıştı sol mikrobu (!). İstanbul’a tıp okumaya geldiğinde eski tüfeklerle tanışmış, çevrelerine girmiş, tartış-malarını izlemiş, o döneme göre fena sayılmayacak bir Marksist kültür edinmişti. Benim bu şansım olmadı.

Marksizmi ders vere vere öğrendim, demiştim ya... Türkçe olarak Hilmi Ziya Ülken’in Tarihi Maddeciliğe Reddiye kita-bı vardı. İktisat Fakültesi profesörlerinden Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun, içinde Marksizm bölümü de olan bir iktisata giriş kitabını buldum. Fındıkoğlu milliyetçi, koyu anti-Mark-

Page 25: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

83

sist bir adam. İkisi de anti-Marksistin önde gideni… Neyse ki bunun farkındayım, olumsuzlamalarını, eleştirilerini es geçe-rek verdiği somut bilgilere yoğunlaşıyor, o bilgileri kendime göre yorumluyordum. İşte o sırada Fransızcam işe yaradı, çe-şitli yollarla edindiğim Fransızca kaynaklardan yararlandım. Düşünce Tarihi dersi vermek için çalışmaya başladım. Ama ne çalışmak, çılgın gibi… Öğrendiğimi öğrencilere aktarıyo-rum. Onlarla tartışmalar yapıyoruz, kitaplar okuyoruz, birlik-te pastaneye, meyhaneye gidip tartışmayı oralarda sürdürü-yoruz. Eski tüfekleri nerede bulursak ağızlarının içine bakıp öğrenmeye çalışıyoruz; şimdiki üniversitelerde hiç olmayan bir hava.

Bir yandan da doktora tezimi hazırlamaya başladım. Tezi-min konusu Türkiye’de İşçi Sınıfının Doğuşu ve Yapısı. Sosya-list devrim çizgisini savunuyorum ya, amacım Türkiye’de işçi sınıfının varlığını, nicel-nitel açıdan devrimci güç olabileceğini kanıtlamak. O dönemlerde Türkiye solunda ciddi teorik tartış-malar yapılırdı. Gerek TİP gerekse millî demokratik devrim ve onun türevi Maocu Aydınlık hareketi içinde olsun; araştırılır, yazılır, çizilirdi. Doğrusunu istersen, yaptığımız birçok araş-tırma, gerçeğe ulaşmaktan çok gerçeği savunduğumuz çizgiye uydurmayı amaçlardı. Benim tezim kötü bir araştırma değildi; çok çalışmıştım, kaynakları, gazeteleri taramak için eski yazı öğ-renmiş, aylarca kütüphanelerde dolaşmıştım. Hâlâ bu konudaki az sayıda temel kaynaktan biri sayılıyor. Ama itiraf edeyim ki 1900’lerin başında Türkiye’de işçi sınıfının varlığını abartan bir zorlama da yok değildi açıkçası.

Ki o tezin, sadece sizin hayatınızda değil, öğrenci hareketlerinde de mühim bir yeri vardır.

Evet, epeyce olaylı oldu. Benim bu tezi hazırladığım dö-nemde, bir doktora tezi jüri tarafından kabul edildikten sonra

Page 26: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

84

Fakülte Profesörler Kurulu’nda onaylanırdı. Yani jüri değil Pro-fesörler Kurulu’ydu onay mercii. İstersen dünyanın en iyi, en önemli tezini yaz, Profesörler Kurulu onaylamazsa, unvanı ala-mazsın. Benim tezim 1967’de çok basit gerekçelerle reddedildi. Eski yazı öğrenerek eski kaynaklara gitmiştim mesela, oradaki bilmem ne kelimesinin yazılışında hata varmış. Veya mesela kanun-u muvakkat’a “geçici kanun” demişim, halbuki şimdiki KHK’lar gibiymiş. “Düzelt bunları da öyle getir,” deneceğine, jüriden geçen tez, kurulda reddedildi. Ama ben yılmadım, dü-zeltmeleri yaptım, tezi geliştirdim, 1968 Kasım’ında bir kez daha jüriye sundum. Jüri yine çok iyi derecelendirmesiyle kabul etti.

1960’ların ikinci yarısında bizim Fakülte’de Türkçü, milli-yetçi, mukaddesatçı öğretim üyeleri çoğunluktaydı. Bütün üni-versitede ve bizim Edebiyat Fakültesi’nde de, öğretim üyeleri düzeyinde sağcı-solcu çatışması vardı. Öğrenci kesiminde ise sol uyanış yaygınlaşıyordu. 1968 Mayıs’ının etkileri Türkiye’de hissedilmeye başlamıştı.

Ben üniversitede solcu, sosyalist, hattâ komünist bellen-miştim. Muzaffer’e dönük o kadar sert bir tepki yoktu ama evliyiz diye o da bir şekilde nasibini alıyordu. Benim tezim Profesörler Kurulu’nda ikinci kez reddedildi. Bir yanda göre-ce sol ve laik Kemalist takım, öbür tarafta Aydınlar Ocağı’na, Komünizmle Mücadele Dernekleri’ne mensup ya da yakın olan, daha çok Türkoloji’de, Tarih Bölümü’nde kümelenmiş takım var. Bu takıma, o zamana kadar bal börek olduğumuz Profesör Cahit Tanyol da katıldı. Onun derdi Kösemihal Ho-ca’yı yıpratmak, bir de benim TİP’li olmam... Hani, derler ya,

“At teper, katır teper, arada olan eşeğe olur,” ben tam aradaki eşek oldum.

Page 27: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

127

TSİP KURUCULUĞUNDAN TKP ÜYELİĞİNE

Önceden de bahsini ettik ama genel manzarayı hatırlatmak ba-bında TSİP’i kurarken neyi eksik gördünüz; nasıl bir pencere aç-mayı umuyordunuz?

71’de, 12 Mart’a gelinirken, Türkiye sol hareketi kırk parçaya bölünmüştü zaten. Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde (Mehmet Ali) Aybarcılar ayrı, Sadun Aren-Behice Boran çizgisi ayrı... Ay-barcılar Türkiye’ye özgü, yerli sosyalizmden yana, Aren-Boran kanadı ise daha ortodoks bir çizgide... Her ikisi de silahlı hare-keti değil demokratik yollarla devrimi savunuyorlar. Onun dı-şında sayılamayacak kadar fraksiyon var. Büyük bölünme Millî Demokratik Devrimciler, yani Mihri Belli çizgisiyle TİP, TSİP, yani pro-Sovyet sosyalistler arasındaydı. Ayrıca Perinçek’lerin Maocu, Çinci Beyaz Aydınlık grubu vardı ki onlar da kendi iç-lerinde bölünmüşlerdi.

Neyi eksik bulduğumuzu sormuştun ya, bizler TİP’teki Ay-bar-Boran ayrışmasında, her iki kesimin de sosyalist hareketi yeterince ilerletemeyeceğini düşünerek Sosyalist Parti İçin Teori ve Pratik Birliği dergisi etrafındaki grubu kurmuştuk. Öyle bir hareket, öyle bir toparlanma yaratalım ki hem bilimsel temele otursun, hem çeşitli sol/sosyalist grupları, yuvarları bir araya ge-tirsin, hem de kitlelere yayılabilsin hayali kuruyorduk.

1973 seçimlerinden sonra görece demokratik bir ortam oluştuğunda TSİP’i kurarken, enternasyonalizm ilkesinden hareket ediyorduk. Enternasyonalizm; Marksizmin ve komü-nizmin olmazsa olmazıdır, Sovyetler Birliği enternasyonaliz-min merkezidir, “kardeş parti” denilen sosyalist-komünist par-tilerin büyük ağabeyidir, o bütünlükte yer almak gerekir, diye düşünüyorduk.

Page 28: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik

128

1976 yazı. İzmir’de TSİP’in düzenlediği bir toplantıda konuşurken. Hatırladığım kadarıyla salon Fuar alanı içindeydi. Kalabalık bir dinleyici kitlesi vardı, konuşmaya başladığım sırada içeriye çok sayıda üniformalı polis girdi ve dinleyicilere katıldılar.

“Bizler polisten korkarız, şimdi ben ne yapacağım?” dediğimi ve polisler tarafından alkışlandığımı hatırlıyorum. İnanılmaz bir dönemdi. Solcu devrimci polisler Pol-Der’de, MHP’li Ülkücü polisler Pol-Bir’de örgütlenmişlerdi. Toplantıya katılanlar tabii ki Pol-Der’lilerdi.

TSİP, kurulduğu Haziran 1974’ten sonra epeyce gelişti, atak bir parti oldu. Sadece İstanbul partisi değildi; Anadolu’da da örgütlenmeye çalışıyorduk. Az yer gezmedim o sıralarda. Ma-latya’dan Çorum’a, Balıkesir’den Seydişehir’e; toplantılar top-lantılar… Benim kendimi en fazla “siyaset içinde” bulduğum dönem o dönemdir.

Page 29: Aşktan ve Devrimden Konuşuyordukdukkan.agackakan.org/wp-content/uploads/2018/07/OyaBaydarNehir… · kez tipi belli oluyor. Ufak tefek ama güzel bir kadındı, ... hastanede hemşirelik