Top Banner
1 Merhaba, AK Parti, AKP’nin yönetimi ile geçen 10 yılımızı özetleyen güzel bir kitapçık hazırlamış. Ümraniye’de yoldan geçerken alıverdim bakalım neler başarmış AKP ve önderi Erdoğan diye. Biraz inceleyince kitapçığı dikkatli bir şekilde değerlendirmek gerektiğini anladım, çünkü hiç kötü bir uygulamadan bahsedilmiyor, başarısız istatistikler sergilenmiyordu. Kitapçığa göre AKP o kadar başarılıydı ki Türkiye uçuyordu, büyüyordu. Benim etrafımda gördüklerim, okuduklarım ve anladıklarım ile kitapçıkta anlatılanlar arasında özdeşlik kuramıyordum. Öyleyse dedim, sayfa sayfa inceleyeyim, hazır incelerken herkesin yararlanacağı şekilde doküman haline getireyim. Böylece toplam 80 sayfa olan kitapçığın tüm sayfalarını cep telefonumla fotoğrafladım, ardından aşağıda göreceğiniz şekilde istatistikler, bilgiler, yorumlamalar ve anlamlandırmalar açısından inceledim. Hep birlikte gözden geçirelim (Önemli not : Aşağıdaki değerlendirmeler hiçbir kurumu bağlamamaktadır. Eleştiriler ve beğeniler tamamen objektif iktisatçı kimliğim kullanılarak yazılmıştır. Siyasi düşünce olarak tarafsız bir insan olmakla beraber birkaç yıldır CHP üyesiyim ancak kapısından içeri girmiyor ve sadece cep telefonumdan otomatik olarak aylık aidatımı ödüyorum, çünkü mevcut ekonomi politikalarını çok yetersiz buluyor ve özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayını kesinlikle desteklemiyorum. Yazılanlarla ilgili düşüncelerinizi, yorumlarınızı, eleştirilerinizi tarafıma [email protected] adresinden iletebilirsiniz. Başbakanın yaptığı gibi insanları ayırmadığım için her fikre açığım. Konunun şahımla ilgili olmamasına rağmen istediğiniz küfrü edebilirsiniz, sorun değil, hepinizi seviyorum ve fikirleri dinlenmesi gereken saygın kişiler olduğunuzu düşünüyorum.). İlk sayfada kitapçığın içeriğini görüyoruz. Özellikle “Sağlık” başlığı ile “Sosyal Devlet” başlıklarının birbirinden ayrı olması ilgimi çekti. Ayrıca “Sosyal Devlet” başlığını daha çok merak ettim, AKP ve sosyal devlet uygulamalarını daha önce bir arada düşünmemiştim. Benim bilmediğim bir şeyler mi yapıyorlardı ? En sondaki “Köy-Tarım” konusu da çok ilginç, herhalde iğneyi biraz da kendilerine batırmak, kendi eleştirilerini yapabilmek için bu konuyu en sonda ele almışlar diye düşündüm.
34

Akp İle 10 Yıl

Mar 22, 2016

Download

Documents

armağan canan

Bu çalışma, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin hazırlamış olduğu AKP İle 10 Yıl adlı tanıtım kitapçığının istatistiksel, yorumsal ve anlamsal olarak irdelenmesinden oluşmaktadır.
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Akp İle 10 Yıl

1

Merhaba,

AK Parti, AKP’nin yönetimi ile geçen 10 yılımızı özetleyen güzel bir kitapçık hazırlamış. Ümraniye’de

yoldan geçerken alıverdim bakalım neler başarmış AKP ve önderi Erdoğan diye. Biraz inceleyince

kitapçığı dikkatli bir şekilde değerlendirmek gerektiğini anladım, çünkü hiç kötü bir uygulamadan

bahsedilmiyor, başarısız istatistikler sergilenmiyordu. Kitapçığa göre AKP o kadar başarılıydı ki Türkiye

uçuyordu, büyüyordu. Benim etrafımda gördüklerim, okuduklarım ve anladıklarım ile kitapçıkta

anlatılanlar arasında özdeşlik kuramıyordum. Öyleyse dedim, sayfa sayfa inceleyeyim, hazır

incelerken herkesin yararlanacağı şekilde doküman haline getireyim.

Böylece toplam 80 sayfa olan kitapçığın tüm sayfalarını cep telefonumla fotoğrafladım, ardından

aşağıda göreceğiniz şekilde istatistikler, bilgiler, yorumlamalar ve anlamlandırmalar açısından

inceledim. Hep birlikte gözden geçirelim (Önemli not : Aşağıdaki değerlendirmeler hiçbir kurumu

bağlamamaktadır. Eleştiriler ve beğeniler tamamen objektif iktisatçı kimliğim kullanılarak yazılmıştır.

Siyasi düşünce olarak tarafsız bir insan olmakla beraber birkaç yıldır CHP üyesiyim ancak kapısından

içeri girmiyor ve sadece cep telefonumdan otomatik olarak aylık aidatımı ödüyorum, çünkü mevcut

ekonomi politikalarını çok yetersiz buluyor ve özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayını

kesinlikle desteklemiyorum. Yazılanlarla ilgili düşüncelerinizi, yorumlarınızı, eleştirilerinizi tarafıma

[email protected] adresinden iletebilirsiniz. Başbakanın yaptığı gibi insanları ayırmadığım için

her fikre açığım. Konunun şahımla ilgili olmamasına rağmen istediğiniz küfrü edebilirsiniz, sorun değil,

hepinizi seviyorum ve fikirleri dinlenmesi gereken saygın kişiler olduğunuzu düşünüyorum.).

İlk sayfada kitapçığın içeriğini görüyoruz. Özellikle “Sağlık” başlığı ile “Sosyal Devlet” başlıklarının birbirinden ayrı olması ilgimi çekti. Ayrıca “Sosyal Devlet” başlığını daha çok merak ettim, AKP ve sosyal devlet uygulamalarını daha önce bir arada düşünmemiştim. Benim bilmediğim bir şeyler mi yapıyorlardı ? En sondaki “Köy-Tarım” konusu da çok ilginç, herhalde iğneyi biraz da kendilerine batırmak, kendi eleştirilerini yapabilmek için bu konuyu en sonda ele almışlar diye düşündüm.

Page 2: Akp İle 10 Yıl

2

Parti genel başkanı, daha sunuş kısmında hükûmet çalışmaları sırasında önüne engeller ve zorluklar çıkartıldığından bahsediyor. Bu tespit oldukça şaşırtıcı, çünkü demokratik bir sistemde bağımsız çalışması gereken kurumların ve kişilerin, partisine bağlı ve bağımlı çalışmasını, hatta çoğunlukla çalışamamasını sağlayan bizzat kendisi idi. Yani zorluğu çıkartan kendisi idi, hiçbir zaman çözümden ve uzlaşıdan yana olmadı. Sonraki iki paragrafta Erdoğan, Türkiye’yi 3 kat büyüttüğünden ve bu büyümenin bütün vatandaşlara paylaştırıldığından söz ediyor. Oysa Türkiye’nin kişi başına gelir hesabının yanlış olduğunu, yani büyümenin 3 kat olmadığını ispat etmek çok kolay. Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek ile Harvard Üniversitesi’nden Prof. Dr. Dani Rodrik’in twitterda bu konudaki atışmaları pek meşhur. Mehmet Şimşek büyüme oranlarının nominal değerler üzerinden hesap edilebileceğini iddia ediyor. Oysa reel büyüme oranı enflasyonu dışarıda bırakmak amacıyla reel GSYİH karşılaştırmaları ile yapılır. Zaten Prof. Rodrik’in cevabı şu şekilde oldu “Bakan Şimşek'in reel ve nominal Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla’dan haberi olduğuna eminim. Reel GSYİH yüzde 350 değil, yüzde 67 artmıştır ve kişi başına vurulduğunda reel GSYİH yüzde 43 görünmektedir.”. Mevcut büyüme ise dünyanın en bozuk gelir dağılımlarından birini sürdürerek yaşanıyor, yani büyümenin vatandaşlara dengeli paylaştırıldığı söylenemez. Ülke içinde reformlar gerçekleştirildiği iddiası çok tartışılır durumda. Bölgesel ve küresel çok boyutlu politikaların varlığı iddia edilmiş. Oysa ülke içindeki reformlar ile dış politik konuların birbirini bütünlemesi gerektiği gözden kaçırılmış. Ayrıca dış politikada akan suya göre, esen rüzgara göre birbirinin zıddı konumlara yelken açan AKP politikalarının Türkiye’nin on yıllardır sürdürdüğü tutarlı dış politikaları bozduğunu görmemek için at gözlüğünden daha fazlasını takmak gerekiyor. Henüz ilk sayfada okuduklarımız kitapçık içeriğindeki bilgiler hakkında dikkatli olmamız gerektiğinin işaretini veriyor, çünkü yazılanların çoğu gerçekleri yansıtmıyor gibi. Altında da başbakanın imzası var, çok ilginç.

Benzer iddialar AKP İstanbul İl Başkanı tarafından dile getirilmiş. Aziz Babuşcu’nun yazısında dikkatimi çeken nokta “üretim ve istihdam alanında devasa yatırımlar” sözü. Herhalde kitapçıkta anlatılmıştır diyerek fazla sorgulamıyorum. Babuşcu “Çocuk ve kadın hakları” konusunda (ve birçok konuda) ülke tarihinin yeniden yazıldığını iddia etmiş. Bu iddianın çürütülmesi için kadın ölüm istatistiklerine, ilerleyen sayfalarda göreceğimiz kadınların işgücüne katılım oranına ve AKP’nin kadınlara layık gördüğü sınırlı hayat tarzına bakmamız

Page 3: Akp İle 10 Yıl

3

yeterli olur.

Kitapçığın ilk sayfaları ekonomik gelişmelere ayrılmış. En baştaki çizimde global (küresel) krize rağmen Türkiye’de ekonomik istikrarın korunduğu söylenmiş. Burada o kadar çok hatalı düşünce var ki nerden başlasam bilemedim. Öncelikle global kriz nedir, neden ortaya çıkmıştır, bilmek lazım. Global kriz kapitalist işleyişin kârlı bulduğu alanda (finans sektörü) tüm hırsını sergilemesinin sonucu ortaya çıkmıştır. Krizin finans alanında başlamasının nedeni üretim kârlarının dünya çapında düşmesidir. Sermaye sahibi ülkeler, krizin aşılması için dünya çapında likidite arzını artırmışlar ve hem finans sektörünü hem de bazı önemli reel sektör firmalarını kurtarma operasyonlarına girişmişlerdir. Bu konuda Amerikan, İngiliz ve Avrupa Merkez Bankaları’nın bilanço büyüme sayılarına bakılabilir (İlgilenenler için üç bankayı inceleyen bir çalışma : www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE/tezler/alperkara.pdf) . Türkiye’de bu sürecin yaşanmamasının iki ana nedeni vardır, ilki 2001 krizi ile birlikte Ecevit hükûmetinin ve Kemal Derviş’in aldığı önlemler (ki doğrulukları tartışılır), ikincisi likidite bolluğunda sıcak paranın Türkiye gibi az gelişmiş ülkelere gelerek yüksek faiz kazancı (hani Erdoğan’ın sürekli şikayet ettiği faiz) elde etmeleri. Böylece değerlendirmemizi şöyle yapabiliriz, global krizde Türkiye’nin az zarar görmesi normaldir, çünkü sistem az gelişmiş ülkelere para akışı sağlamaktadır. Ek olarak düşük sermayeli finans kurumlarımızı yabancılar satın almış veya ona ortak olmuş durumdadır. İstikrarlı yönetim ile Türkiye’nin krizden az etkilenmesinin (hatta iddiaya göre hiç olmadığı kadar başarılı bir dönem) ilgisi yoktur. Hemen ardından milli gelirimizi 3 katına çıkardığımız iddiası geliyor. Doğru olmadığının ispatı için Ege Cansen’in şu yazısına bakılabilir : http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19407239.asp Ege Cansen’in aynı yazısında Türkiye’nin 30 yıldır dünyanın 17. Büyük ekonomisi olduğu gerçeğini de bulabiliriz. Dolayısıyla AKP Türkiye’yi dünyanın gelişen ekonomileri sınıfına sokmuş değildir. Zaten gelişen ekonomi sınıfında olmak için ekonomik büyüklük göstergesi yeterli değildir, bilimsel araştırma, icat, eğitim, sağlık vb göstergeleriniz düzeliyorsa gelişen ekonomi sınıfına girersiniz.

Page 4: Akp İle 10 Yıl

4

Dış ticaret verileri değerlendirilirken ihracat ve ithalat verileri birlikte ele alınır ve hangi ürünleri ihraç ve ithal ettiğinize dikkat edilir. İhracatın nerdeyse beş katına çıkması sevindirici bir gelişme iken aynı döneme ait ithalat verileri şöyle : 2002 yılında 52 milyar dolar, 2012 yılında 236 milyar dolar. Yani her iki veri de neredeyse 5 katına çıkmış. Ancak ithalat miktarı 2002 yılında da ihracattan yüksek olduğu için, ithalatın 5 katına çıkması daha büyük bir toplam artışı ifade ediyor. Yani ihracat 120 milyar dolar civarında artmışken, ithalat 180 milyar dolar civarında artış göstermiş. Böylece ticaret dengesindeki açığımız artarak büyümeye devam ediyor ve bu durum Türkiye’nin ekonomisinin dışa bağımlı büyüme yaşadığını, yapının değişmediğini gösteriyor. Bunun yanında tarım ürünleri ihracatının 4 milyar dolardan 19 milyar dolara çıkması 4,75 kat artışı ifade ediyor. Oysa toplam ihracat 36 milyar dolardan 151 milyar dolara çıkarken 4,2 kat artmış. Yani ihracatımızda tarımın ağırlığı artmış. Türkiye bir sanayi-teknoloji ülkesi mi olmaya çalışıyor, yoksa tarım ülkesi mi ? Bunun neresi övünülecek veri anlaşılmıyor.

İlk paragraf yalan : Merkez Bankası’nın döviz rezervi kendi sahip olduğu dövizlerden oluşur. Oysa 125 milyar dolar diye hesap edilen kısmın içinde bankaların Merkez Bankası’nda tutmak zorunda oldukları zorunlu karşılıklar mevcut. Yani aslında bankalara ait olan parayı Merkez Bankası’nın döviz rezervi olarak saymak mümkün değil. Merkez Bankası’nın döviz rezervi, belirtilen miktarın yarısı kadar. İkinci paragraf doğru. Nasıl azaltıldı kamu kesimi toplam borcu diye soracak olursak : 1) Dolaylı vergi toplamaya devam edilerek ve gelir dağılımını bozarak. 2) Kamuya ait değerleri satarak, özelleştirerek. 3) Siyasi olarak uyumsuz kesimlere bol bol mali cezalar keserek. Üçüncü paragraf doğru. Ancak faiz oranının düşmesinin nedeni küresel likidite bolluğu ve Amerikan Merkez Bankası FED’in politikaları. FED’in politikası Şubat 2014’te değişince TCMB faiz artırımına gitmek zorunda kaldı.

Page 5: Akp İle 10 Yıl

5

Ne yazık ki enflasyon canavarı uyumuyor. AKP’nin ilk yıllarında Kemal Derviş’in politikaları ile düzelen finans kesiminin ve Merkez Bankası’nın tam bağımsızlığının doğal sonucu olarak enflasyon düşüktü. Bu durum kişilerin enflasyon beklentilerini aşağı çekti, böylece enflasyon uzun süre düşük seviyede devam etti. Ancak enflasyon hesaplama yöntemlerinin yetersizliği, her bir toplum kesimi için anlamlı olmayışı eleştirilmektedir. Örneğin az gelirlilerin hiç tüketmediği bazı ürünler bu enflasyon hesabının içinde bulunmaktadır. Asgari ücretten vergi almak zaten saçma iken, çocuğu olan ailelerden vergiyi kaldırmanın veya indirmenin övünülecek nesi olduğunu anlamak zor. Burada önemli olan asgari ücretin anlamlı bir seviyeye yükseltilmesi olabilirdi, ancak yapılmadı. Ayrıca çocuk yapmayı teşvik edici böyle bir uygulama, kaç çocuk yapacağını düşünmekte zorlanan aileler için ilerde maddi zorluklar yaratır ve çocukların her birine ayrılan maddi imkanlar azalacağı için çocukların iyi yetişmeleri zorlaşır. Böylece uluslararası sermayenin istediği gibi ucuz iş gücü ülkesi haline geliriz. Belki de bakanlarımız gelişmemizi istemiyordur, ne dersiniz ? Lütfen şuna bakınız: http://www.radikal.com.tr/turkiye/bayraktar_musluman_ulkeyiz_bizden_mucit_cikmaz-1145117 Dördüncü paragraftaki işsizlik oranı Türkiye’de en yanlış hesaplanan istatistiklerden birini oluşturmaktadır. İşsizlik oranı yerine “iş gücüne katılım oranı” istatistiğine bakmak daha anlamlıdır (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13590) ve bu oranda (linkteki tabloda göreceğiniz gibi) Türkiye %50 ile OECD ülkeleri arasında en kötü konuma sahiptir. Eğer OECD ülkeleri gibi %70 işgücüne katılım oranımız olsaydı, işsizlik oranımız da %30 civarında olacaktı. Yani daha çok kişi emeğini piyasaya sunsa (ki böyle bir imkân var), gerçek işsizlik oranımız %30 düzeylerinde gözüküyor. İstihdam konusunda asıl sorunumuz ise kadınların iş yaşamına katılımı ve yükselmeleridir. AKP döneminde kadınların iş gücüne katılımı %22 seviyesine kadar düşmüştür, Avrupa ülkelerinde bu oran %60’tır. Kurumlar vergisi ve gelir vergisi oranlarındaki düşüş doğru olmakla birlikte bu oranların gelir dağılımını ne kadar düzelttiği ve adaleti sağladığı ortada: Türkiye dünyada en kötü gelir dağılımlarından birine sahip ülke durumunda. Bunun araştırmasını da size bırakıyorum.

Page 6: Akp İle 10 Yıl

6

Bir kere KOSGEP değil KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı) diye yazmak gerekiyor. Sanayi, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı bir birim olan KOSGEB, başarılı girişimcilik çalışmalarına imza atıyor, doğrudur. Sondaki Halk Bankası yazısını görünce bu sayfa ile ilgili yazı yazmayı bıraktım. Son gelişmeleri takip edenler, ihracat sayıları ile ilgili Halk Bankası’nın rolünü hatırlayacaklardır.

Uluslararası ticarette kullanılan önemli paralar, Amerikan Doları, Euro, İsviçre Frangı, İngiliz Poundu ve Japon Yeni’dir. TL henüz aynı seviyede uluslararası ticarette kullanılmamaktadır. Böyle bir kullanım için dünya denizlerini koruyan donanmanızın olması, ihracatınızın ileri teknoloji ürünlerinden oluşması ve dış ticaret açığınızın (İhracat eksi ithalat) çok fazla olmaması gerekir. Oysa Türkiye donanmasını Amerika’dan kiraladığı savaş gemilerinden oluşturmakta ve ancak Akdeniz’in bir kısmına açılabilmekte, ihracatı tarım ürünlerinden ve orta seviye teknoloji ürünlerinden oluşmakta, dış açığı ise tarihinde hiç olmadığı kadar fazla gerçekleşmektedir. Kamu net borç stokunun düştüğü doğrudur, özel kesim borç stoku ise rekordan rekora koşmaktadır. Turizm gelirlerimizin arttığı da doğrudur, ancak gelen turistin niteliği turizmimizin geleceğini baltalayıcı niteliktedir. Ya çok alt gelir düzeyindeki turistler ülkemize gelmekte ya da Ortadoğu’nun dengesiz ekonomilerindeki kişiler ülkemizi ziyaret etmektedir. Turizmde turist sayısı önemlidir, ancak turistin niteliği ve devamlılığı da önemlidir. Hangi turist Türkiye’ye gelmektedir?

Page 7: Akp İle 10 Yıl

7

İşte bu sayfada Avrupa Birliği kelimelerinin geçmemesi oldukça ilginç. Zira bahsedilen ajansların kurulmasının sebebi AB’nin bölgesel politikalarıdır. Devlet Planlama Teşkilatı gibi siyasetten bağımsız(en azından şeklen) bir yapıya bağlı kurulan ajanslara fon desteğini AB vermektedir. 2011 yılında DPT değişime uğratılarak Devlet Planlama Bakanlığı oldu, böylece AB’den sağlanan fonları hükûmet yandaşlarına dağıtma imkânı doğdu. Hatta AB, Egemen Bağış dönemi için soruşturma başlattı : http://www.sondakika.com/haber/haber-ab-egemen-bagis-doneminde-verdigi-paralarin-5737091/

Yeniden aynı konular karşımıza çıkıyor. Borcumuzu ödeyebilmemizin sebebi küresel likidite bolluğu, yani piyasada dolar bulmanın kolay olması. Ayrıca hali hazırda IMF’ye 4,5 milyar Amerikan Doları borcumuz bulunmaktadır. Sayfada IMF’ye borç vermekten bahsediliyor! Konuyu anlamak için Mahfi Eğilmez’in şu yazısını öneririm : http://www.mahfiegilmez.com/2013/08/imfye-kim-borc-veriyor.html

Page 8: Akp İle 10 Yıl

8

En anlamsız bulduğum, en çok çarpıtmanın yapıldığı sayfalardan birine geldik. Uluslararası sermayenin çekim merkezi olmak iyi bir şey midir? Düşünelim : Uluslararası sermaye (ya da yabancı yatırım) bir ülkeye iki şekilde girmektedir : Doğrudan yabancı yatırım ve sıcak para. Doğrudan yabancı yatırım, yabancı sermayenin hizmet veya mal üretmek ve böylece kâr elde etmek amacıyla ülkeye yatırım yapması, istihdam yaratmasıdır. Makro politikalar (ülkenin genel ekonomi stratejisi) ile uyumlu olacak şekilde yönlendirilebildiği takdirde yararlı yönleri vardır. Diğer yöntem olan sıcak para ise mümkün olduğu kadar kısa vadeli olarak finans piyasalarına giriş çıkış yaparak faiz veya rant veya arbitraj geliri elde etmeye odaklanır. Kısa vadeli borçların ödenebilmesi ve dövize ulaşım için iyi olmakla birlikte kurallar konulmadığı takdirde ülke ekonomisine ve yerli yatırımcıya zararı büyüktür. Türkiye ağırlıklı olarak sıcak para girişine dayalı yabancı yatırımcıyı ülkesinde ağırlamakta ve bol getiri ile yolcu etmektedir. Yani ülke içi kaynaklar hızla yurt dışına çıkmaktadır, bunun da övünülecek bir durum olduğunu söyleyemeyiz. Son paragrafa “Halk Bankası?” deyip geçmek isterdim, ancak ek olarak eskiden kamu bankaları kullanılarak yapılan harcamaların başbakanlık gizli ödeneğinden yapılan harcamalara yönlendiğini gösteriyor ve bu sayfanın yorumunu noktalıyorum.

İddiaları inceleyelim.

Page 9: Akp İle 10 Yıl

9

Evet gittiğiniz her sağlık kuruluşunda kimlik numaranız ile tedavi olabiliyorsunuz. Ancak doktordan aldığınız reçete ile eczaneye gittiğinizde ilaca verdiğinizden daha fazla bir tutarı muayene masrafı olarak ödüyorsunuz. Eğer doktorun verdiği ilaçları almazsanız bir sonraki eczane ziyaretinizde borcunuz ortaya çıkıyor ve ödemezseniz yeni ilaçları da alamıyorsunuz. Kişisel deneyim olarak bir muayene karşılığında 17 TL muayene parası, 7 TL ilaç katkı payı ödediğimi söyleyebilirim. Tabi burada iki amaç var, bir tanesi eczacıları aracı yaparak onlara iş yüklemek ve böylece hükûmet karşıtı politikaları karşılığında onları cezalandırmak. İkincisi ise SGK katkı payını her ay ödeyen ücretli çalışanları doktora fazla gitmesinler diye cezalandırmak. Ancak sistem buradaki ikinci amacı ile doktorları performansa göre değerlendirerek çelişiyor. Sağlık bürokrasisinin düzeltildiği ise külliyen yalan. Vakıf üniversitesi hastanesinden aldığım raporun iş göremezlik belgesine çevrilmesi için hasta hasta dört saat bir hastanenin içinde onaydan onaya yönlendirildiğimi bilirim (2012 yılı idi). Ayrıca yine kişisel tecrübe, annemin 70 yaşındaki eniştesinin kalça kemiği kırıldığında iki hafta boyunca takılacak parça için ihaleye çıkılmasını beklemek zorunda bırakıldığını, o yaştaki hasta o kadar süre yatakta hareketsiz yatamayacağı ve yatarsa başka sorunlarla karşılaşacağı için özel bir hastanede ameliyat ettirmek zorunda kalındığını gördüm, hem de İstanbul’un ortasında!

Bu sayfadaki bilgiler tamamen doğru. Ancak kavram hatası var, kamu hastaneleri derken devlet ve üniversite araştırma hastanelerinden söz ediliyor sanırım. Peki diğer hastaneler kamu hastanesi değil mi? Şahsen diğer hastanelerin amacı da toplumun sağlığını korumak olduğuna göre onların da kamu hastanesi olduğunu düşünüyorum. Yani bir kurum eğer hastane ise zaten kamusal hizmet veriyordur. Yoksa aksi mi düşünülüyor? Yani özel sağlık kuruluşları kâr amaçlı kurumlar mı ? Cevabı hepimiz biliyoruz. (Dikkat, eleştirimde özel sağlık kurumları olmamalı demiyorum, arada ince bir çizgi var.)

Page 10: Akp İle 10 Yıl

10

Güzel uygulamalar. Ancak genel yapı itibariyle sağlık sisteminin mevcut sağlık sorunlarına çare olma amacı güttüğü görülüyor. Oysa işe yarar bir sağlık sisteminin önceliği, hastalığa yakalanılmasını engellemektir. Bu konuda yapılan çalışmalar yetersiz, keşke meme kanseri tarama aracındaki gibi önlem almaya dönük bir sisteme kavuşabilsek. Özellikle beslenme konusunda kurallar getirilmesi, Avrupa Birliği ülkeleri gibi her gıdanın etiketinde ne bulunduğunun açıkça yazılması kuralının getirilmesi ve insanların kamu spotları yoluyla bu konuda bilinçlendirilmesi gerekiyor.

Çizim komik olmuş, inek de aile hekimi tarafından tedavi ediliyor sanki! Şaka bir yana, muayene sayısının bu kadar artması sağlık sisteminin ne kadar bozuk olduğunu gösteriyor. Bazı sayıların yükselişi iyi değildir, bu da onlardan biri. Neden muayene sayısı artıyor? Demek ki sağlıksız birey sayısı artıyor ve her bir bireyin sağlıklı gün sayısı azalıyor. Bu durum iş gücünde verim düşüşü demek. Belki de Almanya’da haftada 35 saat çalışılırken Türkiye’de haftada 45 saat çalışılmasının sebeplerinden birisi bu, verimsizliğin yol açtığı az üretimi çok çalışarak kapatmaya çalışmak. Koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan payın artırıldığı doğrudur, ancak uygulama alanında gözle görülür bir ilerleme yok, her şey para değil, uygulama için yeterli eğitim ve bilinç gerekiyor. 2013 yılının sonuna doğru yaşanan grip salgınında hiçbir önlem alınmamış olmasının sonuçlarını gördük. İçimizde hastalığa yakalanmamış olan var mı?

İlk üç paragraf Türkiye’nin ihtiyacına karşılık veriyor, doğru yatırımlar. Ancak halen yetersizlikler sürmekte, örneğin uyku merkezlerinde test yaptırmak için 3 ay sonra aramanız üzere bir telefon numarası veriliyor. Bu telefon numarasını o gün arayıp seneye muayene olmak üzere gün alıyorsunuz. İlginç öyle değil mi? İlaç almak eskiden de çile değildi, eczaneye gidip alıyorduk. Tam tersine AKP döneminde ilaç fiyat politikaları yüzünden yurt dışında üretilen birçok ilaç Türkiye’de bulunamaz oldu. İlaç uygulamasında elektronik reçete iyi bir uygulama ancak saçmalıkları da mevcut. Örneğin en son muayenemde doktorum kansızlık için 4 ay süreli bir kür olarak demir hapı yazdı, ancak sistem toplamda 6 kutu olan ilacın sadece bir kutusunu verdi. Kalan beş kutuyu almak için aile hekimime uğrayıp yeniden yazdırmam gerekiyormuş. Neden?

Page 11: Akp İle 10 Yıl

11

Bunlar güzel istatistikler, olması gereken gelişmeler. Ancak 70 milyonun üzerindeki nüfusa sahip ülkede 17 sağlık helikopteri yeterli mi? Birkaç silah sözleşmesinden vazgeçip daha çok alım yapılabilirdi. 18.03.2014 tarihli taze bir helikopter haberi için tıklayınız : http://www.radikal.com.tr/turkiye/saglik_bakani_ambulans_helikopterle_secim_calismasi_yapiyor-1181851 Habere göre Sağlık Bakanı, ambulans helikopterle seçim çalışması yapmaktadır.

Gezici muayene kesinlikle gerekli, artırılmalı. MR, tomografi ve diyaliz cihazı sayıları özel sağlık kuruluşları katılarak mı hesaplanmış, diye baktığımızda özel sağlık kuruluşlarının sayısındaki artışın daha yüksek olduğunu görüyoruz. Diyaliz cihazı sayısının artması çok iyi iken, MR ve tomografi kullanımının artışı sağlık alanında tartışılan bir konu. Zira en önemli muayene yöntemi olan elle muayene bazı doktorlar tarafından ciddiye alınmamakta, hasta sürekli gereksiz tetkiklere maruz kalmakta ve sistemin maliyetleri artmakta, bu da muayene katkı payı gibi uygulamalara sebep olmaktadır.

Yazı kısmına söylenebilecek fazla bir şey yok, bahsedilen konularda gelişme olduğu gerçek. Ancak istatistiklerde bir sorun var. Sağlık Bakanlığı’nın çalışmasına göre bebek ölüm hızı 2002 yılındaki 31,5 seviyesinden, 2012 yılında binde 7,7’ye kadar düşmüştür (sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/kitaplar/siy_2011.pdf, s.14-15) . (TÜİK verileri oranın binde 11,6’ya düştüğünü söylemektedir.). Oysa OECD ortalaması binde 4.1’dir. Yine muayene kuyruğunun muayenehane sayısının artırılması yoluyla azaltıldığından söz edilmiş. Önemli olan muayeneye gelen kişi sayısını azaltmaktır, yani insanların hasta olmaması.

Page 12: Akp İle 10 Yıl

12

Ağız ve diş sağlığı merkezlerinin artması çok iyi. Ağız sağlığı genel sağlığımızı oldukça etkileyen ama Türkiye’de geç farkına varılan, öncelik verilmesi gereken bir alan. Telefonla veya internet üzerinden randevu alma sistemi de işleri oldukça kolaylaştırıyor ama internetin mucidiymiş gibi davranmak gereksiz. Hangi hükumet olsa yapacaktı zaten. Kişisel tecrübe olarak bir eksikliği hemen belirtmeliyim : İkametgâhınızı sistemde değiştirdiğinizde aile hekiminiz otomatik olarak değişmiyor. Yeniden bürokratik işlemler yapmalısınız. 2000 kişiye bir muayenehane düşmesi hatalı olabilir, Sağlık Bakanlığı’nın çalışmasına göre bu sayı 3.696 (sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/kitaplar/siy_2011.pdf, s.77).

Tam gün yasası doktorları ya muayenehanesinde çalışmaya ya da muayenehanesini kapatmaya yönlendirdi. Doktorların da memnun kalacağı bir sistem bulunabilirdi. Topluma karşı doktorları bir düşman gibi göstermek hiç doğru değil. Ayrıca getirilen performans sisteminden dolayı doktorlar bir hastaya o kadar az zaman ayırabiliyorlar ki… Ne kadar az zaman ayırabildiklerini internet üzerinden randevu almaya çalıştığınızda görebilirsiniz, bazı bölümlerde 10 dakikada bir hasta alınıyor. Diğer iki uygulamanın iyi olduğu söylenebilir.

Bu sayfadakilere de diyecek sözüm yok, başarılı uygulamalar, emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.

Page 13: Akp İle 10 Yıl

13

Kapalı alanlarda sigara içilmemesi kesinlikle doğru bir karardı. Sigara sadece kişilerin kendi sağlıklarına değil çevrelerindeki insanların sağlıklarına da zararlı. Ancak hükumetin diğer zararlı maddeler konusunda gösterdiği katı tutum ve yasaklamalar aslında bu kararlarının sağlık için yapılmadığı izlenimini vermekte. Örneğin alkol satımının akşam 10’dan sonra yasaklanması veya tütün mamulleriyle birlikte aşırı vergiye tabi tutulmasının mantığı nedir? İlk iki paragraftaki uygulamalar ise oldukça yerinde.

Son paragrafta bahsedilen anket “memnun, orta, memnun değil” şeklinde üç dereceye sahip. 2003 yılında memnun %40, orta %39, memnun değil %21 idi. 2012 yılında memnun %75, orta %13, memnun değil %12 şeklinde gerçekleşti. Fakat TÜİK memnuniyet anketlerine katılmamak bir para cezası gerektirdiğinden ve anketlerde adres ve telefon bilgisi istendiğinden anketlerin sağlıklı sonuçlar verdiği söylenemez (Komik olduğu kadar saçma bir anket uygulaması için http://www.mynet.com/magazin/detay/guncel/defne-samyeli-pedimi-bile-sordular/30266) . Yine de bir düzelme olduğu iddia edilecek olursa, başlangıç alınan 2003 yılının 1999 depremi ve 2001 krizinin yaralarından çok etkilendiğini unutmamak gerekiyor. Hastane sayısının artıyor olması güzel bir gelişme ancak hastanelerin “dev” olmasına ihtiyaç yok. Önemli olan kurumların ilkeli, iyi hizmet veren şekilde ve yeterli donanımla çalışması. Yetersiz donanıma sahip birçok sağlık kuruluşunda hatalı teşhis ve tedavi yapıldığını bizzat yaşadım.

Page 14: Akp İle 10 Yıl

14

O bahsedilen kaynağın bir kısmı Avrupa Birliği’nden geldi. Yüksek hızlı tren kazalarını unuttuk mu? 2013 yılında bitirilemeyen projeler arasına Ankara-İstanbul hızlı tren projesini eklemeliyiz. Sanıyorum 2015’e sarktı. Bu arada 2 yıl boyunca (ve belki de daha fazla süre) Anadolu yakasında banliyö trenleri çalışmayacak.

Tren fabrikalarının kurulması büyük bir atılım. Koreli şirketlerle TCDD’nin ortak kurduğu EUROTEM şirketi Avrupa’ya hızlı tren ihraç etmeyi planlıyor. Açıklamalardan anladığım kadarıyla motorlarının üretimi yine yurtdışından olacak, vagonlar burada üretilecek. Yalnız dikkat çekici nokta bir türlü doğudaki ve güneydoğudaki illere yönelik demiryolu ve yeni tren yapımına gidilmemesi. Batıya doğru büyümeye devam ediyoruz.

Page 15: Akp İle 10 Yıl

15

1856-1922 arası 8.619 km 1923-1933 arası (ilk 10 yıl) 1.562 km 1933-1950 arası 2.076 km 1950-2001 arası 1.364 km 2003-2012 arası 1.086 km Yorumsuz bıraksam da olur. Yokluk içindeki ve eski teknolojiye sahip Türkiye ilk 10 yılda 1.562 km demiryolu yapmış, son on yılda ise 1.086 km üretilmiş. Mevcut demiryollarımızın %54’ünün yenilendiği iddiasına ise tren kazalarımızı düşünerek sorgulayan gözlerle bakıyorum. Kanal İstanbul projesinin nasıl bir doğa ve ekosistem katliamı yapacağını akademisyenler, uzmanlar bağıra bağıra söylüyor. Tabi duyan yok.

İşte zurnanın zırt dediği yer… Karayoluna bağımlılıktan kurtulamıyoruz. Türkiye petrolü dışarıdan alan bir ülke, benzer şekilde araç üretiminin en önemli parçası olan motoru da ülke içinde üretemiyoruz. Yol üretim malzemelerini de genellikle ithal ediyoruz. Dolayısıyla otoban üretimi Türkiye’yi dışarıya bağlayan bir ulaşım şekli. Karadeniz sahil yolunun, tıpkı İstanbul Boğazı boyunca yapılan karayolu gibi insanların denizle olan ilişkisini kestiğini görüyoruz. Karayolu yerine Karadeniz’i İç Anadolu’ya bağlayan demiryolları yapılmalıydı. Karadeniz’in kendi içindeki ulaşım pekala deniz yoluyla çözülebilir.

Page 16: Akp İle 10 Yıl

16

İstanbul’a üçüncü köprü yapımının birçok zararı mevcut. İstanbul’un can damarı kuzeydeki ormanların yok olmasına yol açacak bir proje yerine doğu illerine ulaşımı ucuzlatacak başka bir proje yapılsa daha iyi olmaz mıydı? İstanbul mevcut durumuyla bu nüfusu kaldırmazken daha fazlasını buraya çekmeye çalışmanın amacı nedir? Rant yaratarak ekonomik büyüme sağlanabilir ama bu sürdürülebilir değildir ve kalkınmaya sebep olmaz (kalkınma ve büyüme farklı kavramlardır). İstanbul-İzmir arasına neden otoban inşa ediliyor? Sınırsız ucuz petrolümüz mü var ve petrol ürünlerinden hiç etkilenmeyen bir doğa mı icat ettik? Hem İstanbul hem de İzmir deniz kıyısında iken neden denizden ulaşım sağlanmıyor? Doğru sorular bunlar, ama cevap verebilen yönetici göremiyorum. Devasa büyüklükte ihtiyacımız olmayan yatırımlara öncelik vererek kaynaklarımızı boşa harcayanlardan tarih her zaman olduğu gibi hesap soracak.

Havayolu taşımacılığının gelişmesi dünya genelindeki seviyeyi yakalamamıza sebep oldu, bu memnuniyet verici. Ancak önemli olan yine sayılar değil, her bir kişinin en ekonomik şekilde ve doğaya zarar vermeden yolculuğunu gerçekleştirmesidir. Havayolu taşımacılığı atmosfere en çok zararı veren jet yakıtlarını kullanır. Henüz yeterli demiryolu yolcu ve yük taşımacılığını gerçekleştirmemiş bir ülkede havayolu taşımacılığı öncelikli olmamalı.

Page 17: Akp İle 10 Yıl

17

Öncelikle AKP’nin bakış açısını özetleyen karikatüre değinmek istiyorum. İnsanlarla ilişkilerimizde veya ticari ilişkilerimizde “Düşünürüz!” “Bakarız!” gibi burnu büyük tavırlar AKP’nin insanlara ve diğer partilere nasıl yaklaştığını gayet güzel tanımlıyor. Hiçbir mütevazılığın olmadığı, kendini beğenmiş bir yaklaşım göze çarpıyor. THY’yi başarısından ötürü kutluyoruz ancak çalışanlarına yaptıklarını da asla unutamıyoruz. Karadeniz sahiline dünyanın en büyük havalimanını yapmak kimin aklına geldiyse onun çocukluğunda mutlu bir şekilde bir ormanda yürümediğini, doğayla dost olmadığını artık biliyoruz. Her ilimize havalimanı yapılmasının ne kadar gereksiz olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Açılan havalimanlarından bazıları açılış günü hariç hiç kullanılmıyor. Ayrıca her yere kolayca ulaşılmaz, bazen yürümeniz gerekir!

Denizcilikte yaşanan ilerleme ne yazık ki sadece sektörün büyümesi yönünde. Tersane işçilerinin yaşadıkları yıllarca konu oldu ama halen bir düzenleme yapılmadı. Hatta tersane işçileri yaşamadılar, hep öldüler. Sondaki cümle beni güldürdü. Lisansı vermek zor bir şey mi? Anlamadım Hele bir verme lisansı bak sermayedar ağabeyler neler yapıyor.

Page 18: Akp İle 10 Yıl

18

İnternet tüm dünyada gelişiyor, haliyle Türkiye’de de… Bunu hükûmetin bir başarısı olarak yansıtmak ilginç. Hatta hükûmetin internet engellemeleri yaptığını, sitelere giriş yasakları getirdiğini, yargıya bu yolu açtığını çok iyi biliyoruz. Otoriter yönetimlere sahip Kuzey Kore, Çin ve İran gibi ülkelerle benzer seviyede internet yasaklarına sahibiz. e-devlet uygulamaları ise oldukça gelişmiş durumda, başarılı. İnternet bağlantı fiyatları ise diğer ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça yüksek. Japonya bu konuda en gelişmiş ülke, ortalama 60 mbps hızlı bağlantı için ayda 23 TL civarında bir ödeme yapılıyor. Türkiye’de bu fiyata 1 mbps hızlı bağlantı bile alınamamaktadır. Finlandiya’da 1 mbps hızlı bağlantı ücretsiz.

Öncelikle 47.496 milyar diye yazılmaz, Türkçede 47,496 milyar diye yazılabilir. 2012’de Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı’ndan sonra en yüksek bütçeye Milli Eğitim Bakanlığı sahipti. 1 numara olmasa da bütçedeki yeri iyileşmişti. Oran ise % 7’den %11,6’ya çıkmış, artış bu. %534’lük bir artış söz konusu değil, yine enflasyon bilerek hesaba katılmamış.

Page 19: Akp İle 10 Yıl

19

AKP eğitim alanında da inşaatçı bakış açısını kullanmış. Güzel yeni binalar üretmiş, ancak söz konusu eğitim olduğunda yeni binalar yapmak eğitimin kalitesinin artırıldığını göstermiyor. Eğitimin kalitesinin artması için içeriğinin bilimsel olması, öğretmenlerin eğitilmesi ve sürekli kendilerini geliştirmelerinin teşvik edilmesi, ayrıca AKP döneminde hiç olmayan bir şey, “özgürlük”, gerekir.

Bilimsel içerik olmadıktan sonra istediğiniz kadar bilişim teknolojileriyle donatım yapın, eğitim seviyeniz bir adım ileri gitmez. Yine asıl noktayı kaçırmışlar. Ayrıca 2.274 TL ile nasıl geçinir bir öğretmen, hiç merak edilmiyor sanırım. Oysa çözüme giden yollardan biri, ülkenin en iyi beyinlerinin öğretmenliğe çekilmesidir. Şubat 2014’te çıkan güzel bir uygulama var : Üniversite sınavında ilk beş bine girip fizik, kimya ve biyoloji gibi temel bilimlerden birini tercih edenlere 2.000 TL burs verilecek. Kaç öğrenci bu tercihi yapar bilinmez ancak mantıklı bir uygulama.

Page 20: Akp İle 10 Yıl

20

Fatih Projesi ile ilgili haberlere bir göz atıldığında Kamu İhale Kurumu’nun devre dışı bırakıldığı görülecektir. Yandaşlara rant kaynağı olan bu projeyi başarı kitapçığına koymak ancak AKP’nin aklına gelebilecek bir davranış. Ayrıca elektronik kitap dağıtınca öğrencilerin öğrenmesi sağlanmıyor. Genellikle maddi durumu iyi olmayan öğrenciler bunu satıyor. Satmak zorunda olmayanlar da hepimizin bildiği kağıt baskı kitaplardan gittikçe uzaklaşıyor. Son olarak devlet, ülkenin kaynaklarını ithalata ayırmış oluyor, çünkü tabletler yurtdışında üretiliyor.

Ne yazık ki üniversiteler de sayısı arttığında etkisi artan kurumlar değil. AKP düşüncesi yine aynı hataya düşerek, bu kez sayısından ziyade niteliği daha önemli olan en önemli kurumdan yüz tane daha açarak ülkedeki bilimsel gelişme düzeyini aşağı çekti. Üniversite, hadi kuralım dediğinizde kurulabilecek bir kurum değil. Günümüzde yeni bir üniversite açmak için uzun süre hazırlık yapmanız, ders verecek kadroları yetiştirmeniz, yurt ve diğer imkanları olabildiğince ücretsiz hale getirmeniz gerekir. 98 üniversite yerine 10-20 üniversite açılabilir ve başarıları ülkeye daha büyük katkılar sağlayabilirdi. Ama diplomaya önem veren eğitim sistemimiz ağır bastı.

Page 21: Akp İle 10 Yıl

21

Burs ve kredi sayısının artması çok faydalı bir uygulama. Ancak 2002 yılından 2013 yılına kadar hiç enflasyon yaşanmadı mı ? Artış 5 kat değil, reel olarak 3 kat civarında.

Harçların kalkması, burs miktarlarının artıyor olması öğrenciler için büyük kolaylık, çünkü hem çalışmak hem okumak gerçekten zor.

Page 22: Akp İle 10 Yıl

22

Tüm pedagogların uyarılarına rağmen okula başlama yaşını bir yaş küçültüp, 4+4+4 eğitim sistemini getirip, bol din içerikli dersleri küçücük çocuklara anlatıp mevcut kötü eğitim sistemini iyice alt üst eden AKP, kütüphane ve laboratuar sayısı ile övünmeye devam ediyor. Oysa henüz soyut düşünme yetisi gelişmemiş çocuklara dünyanın hiçbir eğitim sisteminde din eğitimi verilmez.

Farklı kat sayı uygulamasının kalkması AKP bunu iyi niyetle yapmamış olsa da doğru bir karardı. Ne yazık ki 4+4+4 sistemine geçince ne 28 Şubat’ın ne de 12 Eylül’ün eğitimdeki izleri silindi, bilakis 12 Eylül’ünki iyice arttı.

Page 23: Akp İle 10 Yıl

23

Kitaplar için yapılan ödeme sayısının büyük olması mı önemli küçük olması mı? Yani bu paralar bizim vergilerimizden oluştuğuna göre küçük olması önemli, öyle değil mi? Olabildiğince az para ile çok iş yapması beklenen AKP, yaptığı harcamaları sanki kendi cebinden yapmış gibi ne kadar büyükse o kadar coşkuyla yazıyor. En alttaki paragraf ise AKP’nin kadınlara hiç de olumlu yaklaşmadığı göze alındığında, bir göz boyamadan başka bir şey ifade etmiyor.

İlk paragrafla, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne yapılan saldırıları unutacağımız sanılmış. Üçüncü ve dördüncü paragraf yine aynı yanılgıyı yaratıyor, sanki AKP bu paraları cebinden ödüyor: “… aylık 55 lira ödüyoruz.” veya “… toplam 2 milyar 527 milyon TL’nin üzerinde ödeme yaptık.” Aferin!

Page 24: Akp İle 10 Yıl

24

Anlaşılan o ki, AKP eğitim seferberliği görmemiş. Her yeni yılda liseden mezun olan öğrencilerin niteliği düşüyor, uluslararası testlerde çocuklarımız son sıraları alıyor. Hiçbir gelişme, yaratıcılık, özgünlük yok. PISA testi sonuçlarına göre bilim ve okuma alanlarında iyileşmeler olsa da ülke genelinde bir eğitim reformundan söz etmek mümkün değil. Yarıştığımız OECD ülkelerinin çok altında puanlara sahibiz.

Türkiye’deki toplam engelli insan sayısı 7 milyon civarında, yani yaklaşık 3 milyon öğrenci engelli. 169.711 öğrenci sayısı, 3 milyonun yanında yetersiz kalmaktadır. Her engelli bireye 508 lira yardım yapılması ise çok çirkin sözlerle duyurulmuş ve savunulmuştu : www.radikal.com.tr/turkiye/ak_partili_akbulut_engellileri_insan_yerine_koyduk-1151249

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın aşağılayıcı sözlerine şuradan ulaşabilirsiniz : http://www.hurriyet.com.tr/gundem/17793069.asp (Bakan'dan görme engelliye: Sana iş verdik daha

ne yapalım)

Sayfanın sonundan başlayacak olursak : TOKİ aracılığıyla ev verilmiyor, en fazla 79.000 TL olmak üzere faizsiz kredi veriliyor. Şehitler hakkında başbakanın ne gibi sözler sarf ettiğini hepimiz hatırlıyoruz, “Şehit geliyor diyorlar. Tabi ki şehitler gelecek.” veya “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.”

Page 25: Akp İle 10 Yıl

25

Bedelli askerlik konusunda 1-2 ayda bir uç fikirden diğerine geçen başbakanı da hatırlıyoruz. Önce “Şahsen böyle bir sorumluluğun altına Tayyip Erdoğan olarak giremem. Çünkü parası olan var, olmayan var. Parası olan bastıracak parayı, askerlikten kurtulacak. Ee? Parası olmayan da gidecek askerlik yapacak. Kimlerle görüştüysem ben kenar köşedeki, izbe yerlerdeki vatandaşım, onlar hiç bu işe sıcak bakmıyor. E biz yola çıkarken kimsesizlerin kimi olarak çıktık, sessiz yığınların sesi olarak çıktık. O zaman sormamız lazım, ona göre de adımlarımızı atmamız lazım.” dedi, ardından “Bedelli askerlik yasa tasarısının ayrıntılarına girmeden önce şu hususu da vurgulamak durumundayım. Heyecanlanıyorsunuz biliyorum.” Ve “Şu anda çalışmalarımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz. … ve bedelli askerlik ile ilgili inşallah yasayı çıkarmış olacağız.” dedi ve yaptı.

2013-2014 eğitim-öğretim yılında İlköğretimde (1-8. sınıflar için) 1.151 TL, Lisede 1.728 TL, Yüksekokulda 2.303 TL. ödenmiş. Bu yardım yılda bir kez yapılıyor. Ortalama 1.800 desek, 12 ay olduğuna göre aylık 1800/12 = 150 TL eder. Ayda 150 TL sadece servis parasına denk gelir. Ya da öğrenci toplu taşıma kullanabiliyorsa sadece yemek parasını bile karşılamaz. Eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak miktar bu değildir.

Page 26: Akp İle 10 Yıl

26

Son paragrafta bahsedilen kanun sadece şehit yakınları ve gazilere özgü bir kanun olmayan 6495 sayılı klasik AKP torba kanunlarından biridir. Kanunda belediyelerin imardaki etkinliklerinden, Diyanet İşleri Başkanlığı’na dair düzenlemelere ait birçok hüküm bulunmaktadır. Şehit yakınları ve gaziler için bunun bir kolaylık olduğu söylenemez.

Son paragraftaki kurum en azından şehit yakınları ve gaziler için belli bir başvuru adresi bulunması açısından oldukça faydalı. Ancak kamuya ait sosyal müesseselerden şehit yakınları ve gazilerle birlikte genel olarak engellilerin rahatça yararlanması sağlanmalı. Türkiye’nin hiçbir yerinde ne yaya yolları, ne binalar ne de park ve bahçeler engellilere göre düzenlenmiş değil.

Page 27: Akp İle 10 Yıl

27

AKP sistemi yine tersinden anlayarak aslında anayasal bir hak olan sosyal güvenceyi herkese zorla dayatmayı seçti. Eğer sosyal güvenlik sistemine katılmak istemiyorsanız bu mümkün değil. Hastanelere gittiğinizde eğer SGK’dan yararlanmak istiyorsanız bir tarayıcı vasıtasıyla parmak izlerinizi alıp sisteme giriyorlar. Biz tehlikeli suçlular değiliz, neden böyle bir uygulama var diye sormak gerekiyor.

Kömür yardımının nasıl yapıldığını, hangi dönemlere denk getirildiğini, ithal kömür kullanılarak dış açığımızın büyüdüğünü duymayan varsa kısa bir araştırma soruşturmayla yapılan yardımların hangi amaca hizmet ettiğini görebilir. Çocuklar pozitif ayrımcılık olsaydı bırakalım eşit eğitim vb haklarını, onlara yaşam hakkı tanınırdı. Resmi sayıyla 292.000 çocuk işçi bulunmaktadır. Resmî sayının dışında Türkiye’de toplam 1 milyona yakın çocuk işçinin varlığından söz edilmektedir.

Page 28: Akp İle 10 Yıl

28

Koruyucu aile uygulaması kesinlikle mükemmel bir fikir. Nasıl işlediğini araştırmadım ancak gerekli kontroller yapılıyorsa katlanarak büyüyeceğini düşünüyorum. Yalnız hemen yalan kısmı düzeltelim : Koruyucu Aile uygulaması Türkiye’de ilk kez 1949 yılında başlamıştır

Son paragrafta bahsedilen Anayasa değişikliğinin bir işe yaramadığını biliyoruz. Engellilere yaşam her yerde aynı zorlukta devam ediyor. Sevgi evleri ise, çocuk esirgeme kurumlarının yerine getirilmeye çalışılan bir proje. Daha çok devletten bir sebeple atılmış eski memurlardan oluşuyor. Cemaatin kendine eleman yetiştirme merkezleri olduğunu söyleyenler de mevcut. Çocuk esirgeme kurumlarından kurallar açısından daha esnek yerler olduğu için daha zeki çocukların bu evlere alındığı söyleniyor. Mevcut çocuk esirgeme kurumlarını geliştirmek varken, tamamen farklı bir modele geçmek umarım işe yarar.

Engellileri yarıştırmak ne kadar mantıklı? Serbest piyasa düzeninde kendilerine uygun iş bulabilmeleri ve mevcut kent düzeninde ulaşım sorunları büyük boyutta olan engellilerin kendi aralarında yarıştırılıp sadece bir kısmına kamuda iş imkanı verilmesi ne kadar kabul edilebilir?

Page 29: Akp İle 10 Yıl

29

İlk paragrafta belirtilen artış oranları yine enflasyon hesaba katılmadan yazılmış sanıyorum. Verilere ulaşamadığım için kontrol edemedim ancak örneğin 2013 yılı için yapılan zam miktarı %8. Engelli çocuğu olanlara erken yaşta, daha az prim günü ile emeklilik imkanı verilmesi çok doğru bir uygulama. Aynı şekilde doğru uygulamayı özel bakım, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerindeki masrafların devlet tarafından karşılanmasında da görüyoruz.

Sayfada anlatılanlara diyecek sözüm yok, zira uygulamada her engelliye ulaşılıp ulaşılamadığını bilmiyorum. Ancak en baştaki resimdeki gibi bir manzarayı hiç görmedim, hiçbir engelli insan otobüse rahatça inip binemiyor. Zaten çizimdeki otobüse de binemez, zira kocaman bir basamak çizilmiş, dikkatli bakın göreceksiniz.

Birinci paragraf doğru ama uygulaması ve denetimi olmadıktan sonra ne anladım kanunun çıkmasından! ÖSYM’nin yaptığı sınavların kılavuzlarını okursanız engellilerin hangi bölümü seçmelerinin onlar için iyi olacağının söylendiğini görebilirsiniz. Her bir bölümü engellilere uygun hale getirme zahmetine girmek yerine, engellileri belli birkaç bölüme yönlendirmek işin kolayına kaçmak olsa gerek.

Page 30: Akp İle 10 Yıl

30

Engelliler ile engeli olmayan vatandaşlar arasında bir fark kalmadığını söyleyebilmek için daha çok yolumuz var. AKP her şeyin mükemmelleştiği şeklinde yanlış bir algıyı topluma empoze etmeye çalışıyor. Biz buna kısaca “YALAN” diyoruz. Diğer yandan bu sayfada yazanlar olumlu gelişmelerdir ancak eskiden de engelli ve yaşlılar toplu taşımadan indirimli veya ücretsiz olarak yararlanabilmekteydi.

AKP’nin sosyal devlet anlayışı olduğundan bahsedilmiş, konuya açıklık getirmeyi gerekli bile görmüyorum. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın İstanbul’daki şubesinin başkanı İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’dur. Vakıf 1986 yılında kurulmuş. Yani devlet bu vakfa para aktarıyor, vakıf da yardım işlemlerini gerçekleştiriyor. Her bölgedeki şubenin başında yerel yöneticilerden biri var. Karar organı da aynı şekilde. Yani bir nevi hükumete yakın isimler tarafından yönetiliyor. Dolayısıyla kaynakların bağımsız kişilerce eşit olarak değil, siyasi kimliğe sahip kişilerce yoksullar arasında ayrım gözetilerek yapılma ihtimali yüksek.

Page 31: Akp İle 10 Yıl

31

Aşağıdaki tabloda TÜİK verilerine göre tarımın toplam GSMH içindeki payı ve 1998 sabit fiyatlarıyla büyüme oranları görülmektedir. Bu dengesiz büyüme oranlarıyla tarımın Avrupa’nın bir numarası olması zor gözüküyor. EUROSTAT verilerine göre Avrupa’nın bir numarası Fransa, ardından Almanya geliyor. Her iki ülke de Türkiye’den iki kat fazla topraktan verim alma kabiliyetine sahip.

Yıl Share Rate

Year % %

1998 12,1 -

1999 11,8 -5,7

2000 11,9 7,4

2001 11,6 -8,1

2002 11,9 9,3

2003 11,1 -2,2

2004 10,4 2,7

2005 10,2 6,6

2006 9,7 1,3

2007 8,6 -7,0

2008 9,0 4,6

2009 9,8 3,7

2010 9,2 2,4

2011 8,9 6,2

2012 9,0 3,1

Türkiye, henüz sanayileşmesini tamamlamamış bir ülke, tarımda büyük gelişme sağlaması gerekli olan ancak yetersiz bir gelişme olurdu, eğer tarım gelişseydi. Mevcut durumun tam tersine, Türkiye’nin organik tarıma yönelmesi ve verimi yüksek yabancı tohumlardan uzaklaşması gerekiyor. Tarımsal kredi kullanımının artması tek başına bir şey ifade etmiyor. Tarımda teknolojik gelişmeyi ve yapısal dönüşümü sağlıyorsa işe yarar, aksi takdirde tarım çalışanları bu kredileri borçlarını ödemek için almış demektir. Burada sadece kredi kullanıldığına ilişkin bilgi var. Türkiye daha önce de dünyanın birçok ülkesine tarım ihracatı yapıyordu.

Page 32: Akp İle 10 Yıl

32

AKP döneminde Doğu Anadolu’nun ana geçim kaynaklarından olan hayvancılığı destekleyen en önemli kurumlardan Et ve Balık Kurumu’nun birçok şubesi kapatıldı. Bunun yanında sayfada bahsedilen desteklerin kredi şeklinde olması, genel yapının uluslararası piyasada büyük devlet hibeleri alan rekabet edebilirliği yüksek yabancı firmalar karşısında hayvancılık ve çiftçilikle uğraşan insanlarımızın tutunamamasına sebep oluyor. Bu yüzden Türkiye kırmızı et ithaline başladı.

Gıda denetçilerinin artması doğru bir uygulama iken, yurt dışında üretilen ve sonuçlarının ne olduğu bilinmeden gdo lu ürünlerin piyasaya girişine izin verildi. Mazot desteği vermek pek bir anlam ifade etmiyor, çünkü ülke dünyanın en pahalı yakıtını kullanıyor. Saman, büyükbaş hayvan, mısır gibi temel gıda ürünleri ile birçok meyve sebze tohumu ithal ediliyor. Tohumlar ise özellikle İsrail menşeli ve kısır tohumlar. Yani her yıl İsrail’den birçok ürünün tohumunu ithal etmek zorundayız. Ne yazık ki uluslararası forumlarda İsrail’e efelenmek, milliyetçilik demek olmuyor.

Sayfada bahsedilen hibelerin büyük bir kısmı Avrupa Birliği’nin hibeleri. Ancak uyanık AKP adını bile anmamış sayfa boyunca. Sanırsınız ki bir tutumluluk örneği sergileyip ülke bütçesinden tarıma daha çok pay ayırmışlar, ya da AKP’liler birleşip aralarında hayrına para toplamış.

Page 33: Akp İle 10 Yıl

33

AKP son sayfalarda bile çiftçiyi nasıl kredi sarmalına bağladığından söz etmekte. Ancak kredi faizlerinin düşmesi konusunda tebrik etmek gerek. Tabi ekonominin genelinde uyguladıkları sahte istatistik çalışmaları ve geçici kazançlar yüzünden bu faiz oranının önümüzdeki dönemde yükselmesi kaçınılmaz.

Yine son paragrafta AKP cinliğine rastlıyoruz, enflasyon hiç yokmuş gibi sayıların 4’e katlandığı vurgulanmış. Hesaplama gereği duymuyorum, merak eden lütfen kendisi hesaplasın. Yani kendimiz sorgulayalım artık. AKP’nin rant uğruna nasıl bir doğa karşıtı, doğayla uzlaşmaz, betonu ve inşaatı sever bir bakış açısı olduğunu Türkiye son 12 yılda çok iyi anladı. 2B yasası ile orman sınırlarının değiştirilebileceği hükmü geldi. Yasa diyor ki, eğer orman vasfını kaybetmiş alanlar varsa onlar artık orman olarak sayılmayabilirmiş. Oysa bu alanların yeniden yeşillendirilmesi gerekir. Bu yasa ise mevcut ormanları da tehdit altına sokmaktadır.

Büyükşehir belediyesi ile köylerin nasıl bir bağlantısı kurulmuş anlamak mümkün değil. Yine de eğer hizmet gidiyorsa ve yapı bağımlılığa dönüşmüyorsa kabul edilebilir. Sayılan hizmetlerin hepsi zaten tüm belediyelerin vermesi gereken hizmetler.

Page 34: Akp İle 10 Yıl

34

Genel değerlendirme :

Türkiye’ye göre çok yüksek oy oranlarıyla iktidara gelen bir partinin 10 yıllık uygulamalarının

özetlendiği bu kitapçık, istatistiki açıdan birçok yanlışı ve çarpıtılmış yorumları içermektedir. Ayrıca ilk

bakışta, bu kadar yüksek oy alan bir partinin ülkenin yapısal dönüşümüne dair elle tutulur hiçbir

değişiklik yapmamış olması ve dış ekonomi-politik anlamda bu kadar zayıf kalması anlaşılacak gibi

değildir. Çünkü demokrasilerde, oy veren insanlar “Söz vermiştin, yapmadın!” der, kendilerine

sunulan verileri sorgulayıp doğru olup olmadığına bakar. Buradan anlaşılmaktadır ki, Türkiye’de

demokratik işleyişin yeşerip büyümesi için daha uzun zamana ihtiyaç vardır.

Şubat-Mart 2014

Marmara Üniversitesi İktisat Politikası doktora öğrencisi Armağan Canan