Page 1
Travma ve Anestezi(Anestezi Teknisyen ve Teknikerlerine Yönelik)
Ahmet Emre AZAKLI
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Bu kılavuz 2013 yılında hazırlanmıştır. Bazı temel bilgi ve uygulamalarda geçen süreçte değişimler/ güncellemeler meydana gelmiş olabilir. www.ahmetemreazakli.com web adresimden bana ait daha güncel ders notlarına ve yayınlara ulaşabilirsiniz. Ayrıca web sayfamdan hakkında detaylı bilgiler edinebileceğiniz 'Anestezi Eğitiminin Anahtarı' isimli, daha detaylı ve açıklamalı kitabımı mutlaka edinmenizi öneririm.
Page 2
Sayfa 1
Başlarken …
Değerli anestezi teknikerleri;
İnsan hayatını direk ilgilendiren; yapılan
hataların öldürücü, doğruların ise hayat
kurtarıcı olabileceği bir mesleğin
uygulayıcılarıyız.
‘Travma ve Anestezi’ konusunda, teknisyen
ve tekniker bazında bilgilendirme hedefi
edinmiş bu ilk ve yeni kitapçıkta; hayat
kurtarıcı olabilecek, karşınıza kötü
şartlarda çıkabilecek hastalara yönelik en
etkin müdahaleleri konu edinme
hedefindeyim.
Tüm uygulayıcılara maksimum düzeyde
yararlı olmasını umut ediyor,
çalışmalarınızda üstün başarılar diliyorum.
Öğr.Gör.Ahmet Emre AZAKLI
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 3
Sayfa 2
Travma; anestezistler açısından özel ve titiz yaklaşımlar gerektiren , son
yıllarda en önemli ölüm nedenleri arasında sayılan acil tıbbi
durumlardandır. Bu hastaların hayat kurtarıcı cerrahi müdahalelere
ihtiyaç duymasının yanısıra, sağkalımı artırmak için profesyonel bir
anestezi yönetimine ihtiyaçları vardır. Anestezi ekibi olarak sadece
ameliyat anında ve sonrasında değil, hastaneye ulaştıktan itibaren hayat
kurtarıcı olacak her türlü müdahale sorumluluğumuz altındadır. İlk
birkaç saate ‘altın saatler’ denir ve alınacak önlemler, hasta için hayat
kurtarıcı öneme sahiptir.
Travma hastalarının değerlendirilmesi temel anlamda 3 aşamada
incelenmektedir:
1. Primer değerlendirme
2. Sekonder değerlendirme
3. Tanısal cerrahi girişim
Bir travma hastasıyla karşılaşıldığında 2-5 dakika sürecek bir ilk
değerlendirme yapılmalıdır. Bu aşamada öncelikle hastanın havayolu,
solunumu ve dolaşımı değerlendirilmelidir. Resüsitasyon kurallarında
yapılan son değişikliklerde, öncelik dolaşıma verilmiştir. Travma
olgularında ise durum çok yönlü olabilir. Düzeltilmesi gereken birden
fazla sistemik sıkıntı yer aldığı için, hızlı ve doğru kararlar alarak
uygulamaya geçmek önemlidir. Bu sebeple, hastanın kardiyopulmoner
resusitasyona ihtiyacı olup olmadığı en hızlı şekilde tanılanmalı; eğer
ihtiyacı varsa vakit kaybetmeden CPR’a başlanmalıdır.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 4
Sayfa 3
Travmalı Hastada Havayolunun
Değerlendirilmesi
Travma hastalarında bilincin kapalı olduğu durumlar, genellikle
havayolu müdahalesini zorunlu kılmaktadır. Bilincin açık olduğu
hastalarda, havayolunun açık olduğu düşünülebilir. Yine de solunumsal
eforlar yönünden takip edilmelidir.
Bizleri ilgilendiren en önemli konu, havayolunu sağlarken hastaya ek
travmalar yaşatmamaktır. Bu sebeple özellikle hastada servikal bir
travma olup olmadığını araştırmamız gerekir. Geniş kaynaklarda
servikal travmanın varlığına işaret eden beş temel bulgu belirtilmektedir:
- Boyun ağrısı
- Şiddetli ağrı
- Herhangi bir nörolojik belirti ya da bulgu
- İntoksikasyon
- Olay yerinde bilinç kaybı
Bu beş bulgunun varlığında, hastada servikal bir travma varmış gibi
yaklaşmak, travmadaki en önemli kurallardan biridir. Yine de tüm
vakalar içinde bakıldığında, bu kriterlere rastlasak bile durumun
insidansı %2’dir.
Burada esas konu, servikal hasarın yer alabileceğini düşündüğümüz
travmalı hastalarda havayolu yönetiminin nasıl olması gerektiğidir.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 5
Sayfa 4
Havayolu yönetiminden bahsederken; başı eğ, çeneyi kaldır ve çeneyi it
şeklinde bir teknik öne süreriz. Hastada servikal travma varsa,
herşeyden önce boynun ekstansiyonundan ve normal pozisyonu
dışındaki tüm hareketlerinden kaçınmak gerekir. Sabitlenmesi ve
müdahalelerin bu eksende yapılması hayati önem arzetmektedir.
Özellikle travmanın boyutunun büyük olduğunu düşünüyorsak, ciddi
bir aspirasyon riskinden söz etmek gerekir. Bu risk de havayolunu bir an
evvel güvene alma gerekliliğini doğurmaktadır. Endotrakeal entübasyon
ya da trakeostomi ile havayolu güvenliği hızla sağlanmalıdır.
Baş ve boynun sabit tutularak endotrakeal entübasyon yapılması
işleminde güçlükle karşılaşılması mümkündür. Yine de bir yardımcının
hastanın başını sabit şekilde tutmaya çalışmasıyla, laringoskopi
yapılması doğru manevralarla mümkündür. Mümkün olamadığı
durumlarda önerilen yöntem kör nazal entübasyondur.
Yüz ve kafa kırıklarının olduğu durumlarda da bunun kontrendike
olduğunu belirtmekte yarar var. Bu durumda da fiber optik
laringoskopların kullanımı, müdahaleyi mümkün kılacaktır.
Hastaya zarar vermeyecek, havayolunun güvenliğini en hızlı şekilde
sağlayabilecek tekniğe hızla karar vermek ve uygulamaya geçmek
önemlidir.
Travmalı Hastada Solunumun
Değerlendirilmesi
Solunumun değerlendirilmesi aşamasında en iyi teknik olarak ‘bak,
dinle, hisset’ metodu önerilmektedir. Bunun yanında hastanın
steteskopla solunum seslerinin değerlendirilmesi ve siyanoz yönünden
incelenmesi de solunumunun yeterliliği konusunda ipuçları
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 6
Sayfa 5
verebilmektedir. Hastaya bu dönemde yüksek konsantrasyonlarda
oksijen desteği vermek gerekir. Anestezi teknikerinin en kısa zamanda
kan gazı değerlerini elde etmesi ve ekipçe bu verilerle tedavinin sonraki
aşamalarının kararının verilmesi önemlidir.
Travmalı Hastada Dolaşımın
Değerlendirilmesi
Dolaşımın değerlendirilmesinde hastanın nabzı, dolaşımın yeterliliği,
nabız dolgunluğu, kan basıncı ve perifer dokuların perfüzyonu yol
göstericidir.
Hastada hızlı ancak dolgun olmayan periferik nabızlar; perifer
ekstremitelerde solukluk, siyanoz, soğukluk hissediyorsak muhtemel bir
dolaşım yetersizliği söz konusu demektir. Bu gibi durumlarda ilk
yapmamız gereken, varsa mevcut kanamaların durdurulmasıdır.
Akabinde hastaya ihtiyacı olan sıvılar replase edilmeli, hemodinamik
anlamda stabilizasyon sağlanmaya çalışılmalıdır.
Anestezi ekibinin bu dönemde kalın periferik damaryolları açması,
gerekli görülüyorsa santral kateterizasyon işleminin yapılması
gerekmektedir.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 7
Sayfa 6
TRAVMA OLGULARINDA ETKİN SIVI
TEDAVİSİ
Travma hastalarında, etkin ve en erken süreçte başlayacak sıvı tedavisi
de çok büyük öneme sahiptir. Klinik durumu düzeltmenin yanında,
kötüye gidişi de önleme şansımız etkin sıvı tedavileriyle artmaktadır.
Sıvı tedavisi ilkelerinden en önemlisi, bu hastalara verilen sıvıların
ısıtılarak tatbikinin gerekliliğidir. Hipovolemi ve travma, hipoterminin
şiddetini artırır. Hipoterminin de asit-baz bozukluklarına,
koagülopatiye (pıhtılaşma bozukluğu) ve myokardın fonksiyonuna
zarar verme özelliği vardır. Dolayısıyla gerek hasta karşılandığında,
gerek anestezi yönetiminde ısı konusuna önem gösterilmelidir.
Durumun şiddetine göre tam kan transfüzyonu en erken dönemde
başlamalıdır. Ancak çapraz karşılaştırma (cross match) ve grup tayini
gibi ek işlemler belli bir süre almaktadır. Bu süreyi değerlendirmek için
de karşımıza kristalloid ve kolloid solüsyonlar çıkmaktadır.
Travma hastası için değerlendirdiğimizde, kolloid solüsyonların damar
içi volümün düzenlenmesinde daha etkin oldukları görülmektedir.
Bunun sebebi kristalloid sıvıların kayıp oranına 3-4 kat fazla verilmesi
gerekliliği, damar içinde kalma süre ve miktarının kolloidlere oranla
daha az olması gibi faktörlerdir. Kolloidler içinde Albümin’in
koagülopatiyi tetiklemesi ihtimali vardır. Bu sebeple travma olgularında
daha çok dekstran ve hetastarch (nişasta) solüsyonlara yöneliriz.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 8
Sayfa 7
Kristalloid solüsyonlar da elbette kolloid solüsyonlarla birlikte tedaviye
dahil edilebilir, hatta tedavi sürecinin başında ilk seçeneklerdir. Ancak
bazı özelliklerini tekrar irdeleyerek yarar-zarar oranına karar vermekte
fayda var:
- Kristalloidlerin çoğu iv kompartmanda kalmaz. Dolayısıyla
yeniden canlandırma amaçlı daha büyük miktarlarda
uygulamamız gerekecektir. Aşırı miktarlarda uygulanmaları
sistemik sıkıntılar getirebilir. Bu tip durumlarda tam kan, TDP,
kristalloid gibi seçenekler değerlendirilmelidir.
- Laktatlı Ringer’in içerisinde kalsiyum vardır. Bu nedenle kan
transfüzyonlarıyla daha az geçimlidir. Ayrıca serebral ödemi
artırma özelliği daha belirgindir.
- Solüsyonlar dektroz içerdiği zaman, iskemik beyin hasarını artırma
ihtimalleri vardır. Eğer hastada hipoglisemi tablosunu açıkça
görmüyorsak, kullanımları pek önerilmez.
Travma olgularında diğerlerine oranla yarar-zarar açısından en avantajlı
olanlar %3 veya %7,5’lik salin gibi hipertonik solüsyonlardır.
Travma hastalarında vereceğimiz sıvıların miktarına, hastanın kan
basıncına ve nabız sayı ila dolgunluğuna bakarak ortalama kararlar
verebiliriz. Ayrıca hastanın santral venöz basıncı ve idrar çıkışı da bize
yol gösterici etkenlerdir.
Hasta hipovolemik şoktaysa hemodinamiyi öncelikle etkin sıvı
tedavisiyle sağlamak gerekir. Şayet çok derin bir hipotansiyon, arrest
tablosuna giden bir durum belirlersek bu durumda vazopressörlere
ihtiyaç duyabiliriz. Yine de öncelik sıvı açığını sıvı ile kapatarak, bunu
yaşamsal fonksiyonlara yansıtmaya çalışmak olmalıdır. Agresif sıvı
tedavisi yapılmasına rağmen inatçı bir şok tablosu seyrediyorsa ciddi
sistemik bir problem mevcut olabilir. Bu problem geçirilen bir kalp krizi,
omurilikte meydana gelen büyük ve kanamalı bir yaralanma, geç
dönemde ortaya çıkacak septik şok gibi tablolar olabilir. İlgili uzman
hekimlerce bu durumların tedavisi acil şekilde başlamalıdır.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 9
Sayfa 8
Hastanın birincil anlamda değerlendirilmesi, havayolu, sıvı açığı,
periferik ve santral kateterizasyonlarının yapılması, kan gazı takibi gibi
anestezi ekibinin sorumluluğunda olan temel konular bu şekildedir. Bu
aşamaları takiben sekonder ve tersiyer değerlendirme denen aşamalar
başlar.
Stabil hale getirdiğimiz hastanın baştan ayağa değerlendirilmesi, uzman
hekimlerce sekonder değerlendirme adı altında yapılır. Gerekli fizik
muayene ve tetkiklerin sonucuna göre, ileri tedaviler başlar. Tersiyer
değerlendirme ise hasta taburcu olmadan, uzman hekim tarafından
yapılan son değerlendirmedir. Bu değerlendirmeler mesleğimiz
konusuna dahil olmadığından, bundan sonraki satırlarda travmaya
anestezik yaklaşımları incelemeye başlayacağız.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 10
Sayfa 9
TRAVMA OLGULARINDA TEMEL
ANESTEZİK YAKLAŞIM PRENSİPLERİ
Genel Yaklaşım
Travma hastalarının anestezik yönetiminde en önemli 3 kural; düşük
doz ilaç, yeterli volüm ve yeterli ısıdır.
Travma hastalarının ameliyathane ortamında ne şekilde geleceği
belirsizdir. Hastalar entübe olarak da gelebilir. Bu durumda anestezi
teknikerinin ilk yapması gereken, endotrakeal tüpün yerinin
doğruluğunu tespit etmektir. Mevcut damar yollarının çalışırlığının
tespiti ve seri monitorizasyon da bu süreci takip edecektir. Anestezi
teknikerinin alacağı önlemlerin başında, ‘aspirasyon’ gelir. Travma
hastalarının indüksiyon esnasında kusma ihtimalleri yüksek
olduğundan, bu konudaki teknik ve medikal donanım tam olmalıdır.
Travma hastalarının anestezi indüksiyonunda temel ilke, başta da
belirtiğimiz gibi düşük doz ilaç uygulamasıdır. Anestezikleri, düşük bir
volüme enjekte ettiğimiz için hastanın yanıtı normalden şiddetli olabilir.
Hatta zamanımız varsa, indüksiyon öncesinde volümü artırmaya
çalışmak en anlamlı tedbirlerden biri olacaktır. Amneziyi oluşturacak
miktarda iv anesteziği takiben kas gevşetici yapılır ve hastanın havayolu
için gerekli işlemler devam eder.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 11
Sayfa 10
Hasta bu süreçte mutlaka ısıtılmaya başlamalıdır. Hipoterminin olumsuz
etkileri için hasta hala risk altındadır. Verilen sıvılar mutlaka
ısıtılmalıdır.
Anestezi yaklaşımındaki farmakolojik ilkelere değinmemiz gerekirse; iv
anestezik seçiminde tavsiye edilen 2 ajan vardır: etomidate ve ketamin.
Kardiyovasküler sistemi baskılamama özellikleri nedeniyle tercih
edilseler de, indüksiyon sonrası hangi ajan kullanılırsa kullanılsın
mutlaka bir hipotansiyon riski mevcuttur. Buna Ketamine de dahildir.
Bu süreçte kardiyak arrest dahi gelişebilir. Özellikle hipovolemik
hastalarda, kan basıncını düşürme tehlikesi olan tüm ajanlardan kasıtlı
olarak kaçınmak gerekir. O sebeple, anestezi yaklaşımı büyük titizlik ve
ciddiyetle ele alınmalı, sakin davranılmalı, aşırı ve hızlı dozlardan uzak
durulmalıdır. Bazı çalışmalar travma hastalarının ihtiyaç duyduğu
propofol dozlarının son derece (%80-90) azaldığını ortaya koymaktadır.
Hastada kafa travmasından şüphe ediyorsak, ICP’nin azalması için
indüksiyonda hiperventilasyona başvurulabilir.
Genel durumu stabil olmayan hastalarda, anestezi ile hastayı hayatta
tutma arasındaki dengeyi sağlam şekilde ele alabilmek gerekir.
Standart/klasik bir anestezi metoduyla yaşamsal fonksiyonları kısa
sürede tehlikeye sokmak olasıdır. Ancak hasta için de farkındalığı
önleyecek bir anestezi uygulayabilmek gerekir. Bunun için çok düşük
MAC değerlerinde (<0,5) volatil anesteziğe ilaveten örnek bir yaklaşım
olarak 15 dakikalık periyotlarda uygulanacak 25 mg Ketamine
önerilebilir. Uyanıklığı önleme amaçlı ek olarak anestezi yönetimine
Dormicum da aralıklı ve minik dozlarda (1 mg) uygulanacak şekilde
dahil edilebilir. Travma hastalarında pnömotoraks ciddi bir ihtimal
olduğundan genellikle azot protoksitten kaçınmak, yerinde bir yaklaşım
olacaktır.
Klinik duruma göre anestezi teknikerinin en önemli sorumluluğu,
olabildiğince kısa sürede invaziv monitorizasyonu mümkün kılmak ve
takiplerini bu doğrultuda sürdürmektir. Hemogram takibi, kan gazı ve
serum elektrolitleri takibi; rutin aralıklarla yapılmalı, anestezi yönetimi
de elde edilen bulgulara göre devam ettirilmelidir.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 12
Sayfa 11
Özel Travma Konuları ve Anestezik Yaklaşımda
Dikkat Edilmesi Gerekenler
Ekstremite Travmaları
Ekstremitelerde meydana gelecek travmalar, bu bölgelerdeki damarların
da hasar almasına neden olarak ciddi kanamaları tetikleyebilir. Hasar
alan ekstremitenin büyüklüğüne bağlı olarak, hastanın hipovolemi
tablosuna gidişi hızlanabilir ve hemodinamik stabilizasyon güçleşebilir.
Örnek olarak bir femur kırığının 3 üniteyi bulabilecek düzeyde gizli
kanamaya sebep olabileceği bilinmektedir.
Anestezi ekibinin bu durumlarda alacağı önlem yine daha çok
hemodinami ile ilgilidir. Hastanın indüksiyonda hipovolemik
olabileceği, operasyon gidişatında ciddi kanamalar meydana gelebileceği
hatırda tutulmalı; bir takım önlemler komplikasyonlar gelişmeden
alınmaya çalışılmalıdır.
Ekstremite travmalarında ayrıyeten yağ embolisi riski de yüksektir.
Özellikle pelvis ve uzun kemik kırıklarında bu tablo ile karşılaşılması
olağandır. Bu durum kısa süre içerisinde çok ciddi sistemik sıkıntılar
doğurur: kardiyak ritm bozuklukları, pulmoner yetmezlik vb. Yağ
embolisi tanısı laboratuar bulguları ile konabilmektedir: Serum
lipazından artış, idrarda yağ ve trombositopeni.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 13
Sayfa 12
Anestezi yönetiminde dokuların perfüzyonuna dikkat edilmesi, bunun
için de titremeye olanak verilmemesi, hastanın ısıtılması, volüm takibi,
gerekliyse invaziv takipler aralıksız sürdürülmelidir.
Kafa ve Spinal Kord Travmaları
Kafa travması neticesinde anestezi uygulaması ihtiyacı duyan bir
hastada, tüm beyin cerrahisi olgularında olduğu gibi temel hedefimiz
kafa içi basıncı (ICP) üzerine artırıcı müdahalelerde bulunmamaktır. Bu
sebeple herşeyden önce anestezik olarak Ketamin kullanılması uygun
değil, kontrendikedir.
Hasta bize ulaştırıldığında ilk olarak mental durum üzerinden bir
değerlendirme yapılabilir. Genellikle mental durumu bozuk olan bir
hasta ile karşı karşıyaysak, muhtemel beyin hasarından söz edilebilir. Bu
noktada iskemiye bağlı beyin hasarını önleme amaçlı, bu hastalarda hafif
hipotermi uygulamak yanlış olmaz. Bu ilke ile diğer travma
olgularından ayrılan en temel müdahaledir. Amaç beyni korumaktır.
Geniş kaynaklarda kortikosteroidlerin kafa travması olgularında olumlu
etkilere sahip olmadığı, hatta yararsız olduğunu belirtmektedir.
Kullanılmaları pek tavsiye edilmemektedir.
Kafa içi basıncının artmamasını sağlama amaçlı sıvı kısıtlamasına
gidilmesi gerekliliğini belirtsek de, bu hipovolemik şoktaki bir hasta için
doğru olmayacaktır. Böyle bir durumda en kötü ihtimalle hipovolemik
şoku düzeltecek ve hemodinamik stabilizasyonu sağlayacak ölçüde
replasmandan kaçınılmamalıdır.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 14
Sayfa 13
Uyanık entübasyon girişimi, kafa içi basıncında ciddi artışı tetikler.
Gerçekten kaçınılması gerekir. Normal şartlar altında hastayı entübe
ederken de refleks yanıtı ve ICP artışını azaltmak için preoksijenasyonda
hiperventilasyon uygulanmalı, farmakolojik önlem amaçlı da iv
lidocaine veya düşük dozda fentanyl kullanılmalıdır.
Kafa travmalarında diüretiklerin tatbiki ICP kontrolü açısından önem
taşır. Kontrendike bir durum olmadığında önerilen, kiloya 0,5 mg
hesabıyla mannitol’dür. Barbitüratların tatbiki ve istemli hipokapni de
ICP kontrolünde etkin yöntemlerdir.
Bu olgularda arteriyel hipertansiyondan kati surette kaçınılmalıdır.
Unutulmamalıdır ki kan basıncının artışı, serebral kan akımının da
artması, bu da kafa içi basıncının artışı demektir.
Karın Travmaları
Karın travmalarında ilk muayenelerde bulgular gizlenebilmektedir.
Ancak takılan NG ya da OG’den kan gelmesi, rektal kanama, karında
sertleşme, irritasyon, radyolojik incelemede diyafragmanın hemen
altında serbest hava, hematüri gibi bulgular ciddi travmaları işaret
etmektedir.
Bu travmaların anesteziyi ilgilendiren en önemli tarafı, diğer olgularda
olduğu gibi hemodinamidir. Özellikle en çok yaralanan organ
karaciğerdir ve kanama açısından önemine hakim olduğumuz bir
organdır. Karnın açılmasıyla birlikte kanın serbest hale gelmesi, karın
içindeki tampon görevinin bitmesine ve ani şekilde korkunç bir
hipotansiyon atağına sebebiyet verebilir. Bu sebeple hastayı
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 15
Sayfa 14
karşıladıktan itibaren etkin şekilde damar volümünü tamamlamamız
gerekir.
Azot protoksit, karın travmalarında tercih edilmemelidir. Bunun nedeni,
barsak distansiyonunun artmasına sebep olmasıdır.
Çocuklarda ufak çaplı durumlar bile, büyük travmalara neden olabilir.
Çünkü karın duvarları gerçekten incedir. Dolayısıyla özellikle pediatrik
olgularda durumun çok şiddetli olduğu düşünülecek şekilde tedbir
alınmalı ve tedavi planları uygulanmalıdır.
Masif (çok fazla, yoğun) kanamalarda resüsitasyon ile kan kaybını
yakalamak gerekir. Bu süreçte cerrahi ekip aortik klemplemeye ihtiyaç
duyabilir. Ve bu klemplemeler uzun sürdüğünde böbrek, karaciğer hatta
barsaklar iskemik hasar alabilir. Bazı olgularda ise bu duruma alt
ekstremitelerde oluşacak kompartman sendromu eşlik edebilir. Sonucu
olarak da rabdomyoliz (iskelet kası dokusunda bozulma) ve akut böbrek
yetmezliği gelişebilir. Karşılaşabileceğimiz en ağır klinik tablolarda birisi
bu durumdur.
Oluşabilecek böbrek yetmezliğini önlemede iki öneri geniş kaynaklarda
sunulmakta ancak tartışmalı oldukları da altına not düşülmektedir:
replasman sıvısı ile birlikte mannitol desteği ve bir loop diüretiği
kullanımı. Bu komplikasyonları önlemenin en iyi yolu, klempleme
süresinin olabildiğince kısa tutulmasıdır. Bu da cerrahi ekibin
insiyatifindedir.
Barsak ödeminin engellediği durumlarda, karın 48 hatta 72 saat süre ile
açık bırakılmak durumunda kalınabilir. İlk müdahalede kapanmaya
zorlanması durumunda da karın içi basıncının artmasının çeşitli
organlarda abdominal kompartman sendromuna yol açacağı bilinir.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 16
Sayfa 15
Göğüs Travmaları
Göğüs travmaları; kalp, akciğer gibi iki önemli hayati organa direk
etkileri nedeniyle oldukça tehlikeli ve ölümcül olabilen travmalardır.
Ağır ventilasyon sıkıntıları, perfüzyonda meydana gelecek hasarlar,
haliyle önemli derecede hipoksi mümkündür.
Göğüs travmasının mevcut olduğu hastalarda pnömotoraksı
tetikleyebilecek ve artırabilecek yegane ajan azot protoksittir. Kesinlikle
kaçınılması gerekir.
Çift lümenli tüplerle her iki akciğere de müdahale edilmesine olanak
sağlayacak bir anestezi yönetimi oluşturmak gerekir. Bunun dışında
travma olgularında saydığımız tüm ilkeler, göğüs travmalarında da
geçerlidir.
Muhtemel klinik tablolardan özet şekilde bahsetmemiz gerekirse;
Tansiyon pnömorotoraks denen durumda hava inspirasyonla toraksa
girerken, ekspirasyonla çıkamaz. Bu durumda en etkin tedavi metodu,
kısa sürede hastaya göğüs tüpü takılmasıdır. Durumun tanısı aynı
tarafta solunum seslerinin kaybolması, trakeanın karşı tarafa yer
değiştirmesi ve boyun venlerinin dolgunluğu ile konabilir.
Çoğul kosta kırıkları, akciğerde harabiyete, organ kanamalarına
sebebiyet verebilir. Toraksın fonksiyonel olarak bütünlüğü
bozulacağından yelken göğüse sebep olabilir.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 17
Sayfa 16
Hemotoraksı, pnömotorakstan ayıran en önemli yön perküsyonda
mat(bas) sesi duyulmasıdır. [İçi dolu olan vücut kompartmanından
vurma ile alınacak ses] Hemotoraks, hatta hematomediastinum(göğüs
kafesinde akciğerlerden geriye kalan bölgede kan toplanması) hemorajik
şokla sonuçlanabilir. Etkilenen akciğer seri şekilde çift lümenli tüple
izole edilmelidir. Şayet bronşiyal kaçak iki akciğerde de mevcutsa
önerilen teknik yüksek frekanslı jet ventilasyondur.
Ventilasyon esnasında açık bir pulmoner vene hava girişi olabilir. Bu
sebeple kaçakların kaynağı cerrahi ekip tarafından seri şekilde
bulunmalıdır.
Kalp tamponadı da erken dönemde acil tedavi gerektiren, fatal bir göğüs
travmasıdır. Bu olgularda anestezi yönetiminde dikkat edilmesi gereken
nokta, kardiyak sistemi desteklemektir. Kardiyak inotropizm,
kronotropizm ve preload maksimum düzeyde tutulmalıdır. ( Yani, kalp
kası lif hücreleri belirli frekansta, kendiliğinde ve yeterli düzeyde
kasılmalı, hastada yeterli dolaşım sağlanmalıdır.) Dolayısıyla önerilen
ajan da Ketamin’dir.
Bunların dışında geç dönemde ‘Akut Respiratuar Distres Sendromu’
komplikasyon olarak gelişebilir. (ARDS) Pek çok sebebe bağlı olarak
ortaya çıkma durumu vardır. Bu sebepler hastanın takip ve tedavisinde
hekimlerce önlenmeye çalışılır. Olayın bizleri ilgilendiren tarafı, bu
durumun erken dönemde yani operasyon odasında da ortaya
çıkabilmesidir. Bu durumda sahip olduğumuz anestezi makinelerindeki
ventilatörler maalesef yetersizdir. Yüksek havayolu basınçlarında, yeterli
gaz akımı sağlayan yoğun bakım ventilatörlerine ihtiyaç duyulabilir.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 18
Sayfa 17
Gebe Travma Hastalarına Yaklaşım
Gebe travma hastalarında havayolu yönetiminin çok güç olabileceği,
supin hipotansiyon sendromunun gelişebileceği, akciğer aspirasyonu
riskinin çok yüksek düzeyde olabileceği mutlaka hatırda tutulmalıdır.
Gebelerde kan plazma hacmi fizyolojik olarak artmaktadır. Hatta bu
durumda dilüsyona bağlı anemiye sebep olmaktadır. Bu hastalarda
kanamaya bağlı taşikardik yanıt gecikebilir. Kan hacminin 3’te biri
kaybedilmedikçe yanıt alınamadığından, hemodinami noktasında
tedbirler elde tutulmalıdır.
Tromboembolizm, hipertansiyon ve diyabet riski bu hastalarda son
derece yüksektir.
Gebenin ihtiyaç durumunda bir en evvel entübe edilmesi, fetal hipoksiyi
önleyerek fetüsün de yaşama şansını artıracaktır.
SHS (Supin hipotansiyon sendromu)’ yi önlemek için gebe hastanın sağ
kalçası biraz kaldırılmalıdır. Bu ameliyat masasının 25-30 derece kadar
sola doğru yatırılmasıyla da mümkün olabilir. Böylece fetüs venöz
dolaşımı engellemez ve hipotansiyonun önüne geçmiş oluruz.
Anestezi yönetiminde diğer üzerinde durmamız gereken konu ise
kullandığımız ajanların plasental geçişleridir. Ajanlar incelendiğinde
tiyopental’in plasental geçişinin son derece hızlı olduğu; narkotik,sedatif
ve trankilizanların da geçişinin bu orana yakın olduğu göze
çarpmaktadır. Diğer yandan ketamin 1 mg/kg dozda neonatal
depresyona neden olmamaktadır. Etki oranı barbitüratlardan azdır.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 19
Sayfa 18
Kas gevşeticilerin plasental geçişleri az ve çok yavaştır. Ancak
pankuronyum, atrakuryum ve vekuronyumun yenidoğanda kas
zayıflığına sebep olabileceğine dair bilgi veren kaynaklar vardır.
Özetle ;
Travma olgularında öncelikli amaç solunum ve
dolaşımın düzenlenmesi, akabinde de sıvı
resusitasyonunun başlamasıdır. Müdahaleler
altın saatler içinde doğru ve hızlı şekilde
uygulanmalıdır. Monitorizasyon olanakları
doğrultusunda, klinik gözleme dayanarak en
etkin önlemler alınmalıdır. Ketamine ve
Etomidate kardiyak sistemi baskılamama
özellikleri nedeniyle tercih sebebidir. Yine de
travma hastalarında ciddi bir hipovolemi ve
hipotansiyon ihtimali olduğunu unutmamak
gerekir. Travma hastaları tok kabul edilmelidir.
Verilen sıvılar ısıtılmalı, hasta hipotermiye karşı
korunmalıdır. Servikal travma düşünülüyorsa,
havayolu girişimlerinde ek sorunlara yol
açılmamalıdır.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 20
Sayfa 19
Yanık ve Yanıklı Hastaya Yaklaşım
Büyük yanıklar, vücutta çeşitli tepkilere yol açan ve doğru tedavi
edilmediği durumlarda ölümcül olabilen travmalardır.
Tedavide cerrahi ekibi ve anestezi ekibini ilgilendiren belli kıstaslar
mevcuttur. Cerrahlar yanığa maruz kalan doku derinliğiyle yakından
ilgilenirken; bizim için en önemli noktalar hastaya güvenli havayolunun
sağlanması, yanıkların genişliği, sıvı tedavisinin planlanması gibi
konulardır. Karşımıza çıkabilecek hastalara yönelik uygulanacak
tedavilere yol göstermesi açısından, bazı temel noktalara bu bölümde
değinmeye çalışacağız.
Yanığın Derece ve Genişliği
Bir yanığın ciddi olduğunu söyleyebilmemiz erişkinde erişkinde
vücudun %25’ini, çocuklarda ise %20’sini kapsayan 2. derece yanıktan
veya tüm vücudun %10’unu kapsayan 3. derece yanıktan söz etmemiz
gerekir. Ancak hasta 5 yaşın altında ve 60 yaşın üstünde ise yanık el,
yüz, veya ayakları kapsıyorsa travmayla veya bir başka hastalıkla
birlikte ise ve elektrik yanığı ise yanık küçük olsa bile ciddi yanık kabul
edilir.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 21
Sayfa 20
Yanıklı Hastalarda Sıvı Tedavisi
Özellikle büyük yanıklar sonrasında, erken dönemde kardiyak outputta
düşme görülür. Bu düşmenin sebebi ise sıvı kaybıdır. Bu sıvı kaybı
değişimi 8 ila 12 saatlik süreçte maksimum düzeydedir. 24. saatte
yavaşlar ve artık ödem halini almaya başlar.
Durum bu olunca, sıvı tedavisinin ilk 12 saatlik süreçte biraz daha
agresif olması; sonraki süreçte de yavaşlatılması gerekir.
Yanık hastalarında sıvı tedavisinin ölçüsünü belirleyen ‘Parkland
Formülü’ vardır. Bu formüle göre [4 x kg x yanık yüzeyi] hesaplaması
yapılır.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 22
Sayfa 21
Diğer bir uygulama ise kg x yüzey alanı olarak hesaplama yapmak ve
kristalloid + kolloid + 2000 ml dekstroz vermektir. Genelde hesaplanan
miktarın ilk yarısı 8 saatte, diğer yarısı da 16 saatte verilir.
Kan, sıvı ve elektrolit replasmanları hastanın klinik durumuna göre ve
laboratuar bulgularına göre şekillenmelidir.
Yanık Hastalarında Anestezi Yönetimi
Hasta mümkünse yatağında uyutulmalı ve ağrısız şekilde transferi
sağlanmalıdır. Genelde kontrendike bir durum yoksa, analjezik bir
premedikasyon yapmak büyük fayda sağlamaktadır.
IM uygulanabilmesi nedeniyle Ketamine tercih sebebidir, özellikle
çocuklarda bu bir avantajdır. Ancak kanama durumu beklenen bir olgu
ile karşı karşıyaysak, Ketamine doğru bir tercih olmayabilir.
Hiperdinamik bir dolaşıma neden olacaktır. Kas gevşetici olarak
Pankuronyum da aynı sebepten ötürü bu tarz hastalar için önerilmez.
Sekresyonların önlenmesinde Atropin uygulaması için bir sakınca
yoktur.
AEA | www.ahmetemreazakli.com
Page 23
Sayfa 22
Kas gevşeticilerden Süksinilkolin katiyen uygulanmamalıdır. Ani
potasyum yükselmesine sebep olabilmektedir, özellikle ilk 4 aylık
süreçte bu etki aşırı belirgindir. Nondepolarizan kas gevşeticilerde ise
bilinmesi gereken nokta, yanık hastalarındaki doz ihtiyacının normalden
biraz daha fazlalaştığıdır. IV anestezikler düşük dozlarda ve yavaş
uygulanmalıdır.
Yanık hastalarında kontrendike bir durum yoksa kan kaybını önlemek
amaçlı kontrollü hipotansiyon uygulanabilir. Özellikle büyük yanıklara
sahip hastalarda ısı kaybını önlemeye çalışmak çok anlamlı olacaktır.
Postoperatif analjezi, postoperatif bulantı-kusma ve öksürük tablosu için
hasta uyanmadan gerekli girişimsel + farmakolojik tedbirler her vakada
olduğu gibi alınmalıdır. Bu hastaların postop erken dönemde
beslenmeye başlamaları önem taşır. Postoperatif hipoksi ve pulmoner
şansı önleme amaçlı oksijen takviyesi belli bir süreçte devam etmelidir.
AEA | www.ahmetemreazakli.com