-
Dini Aratrmalar, Mays-Austos 2003, C. 6, s. 16, ss. 87-110.
(Bat Felsefesi erevesinde)
Epistemolojik ve Etik Adan nan
AbdullatifTZEH*
ABSTRACT
87
Epistemology and ethics of be/ief is one of the most important
and serious problems in phi/osophy ar'd philosophy of religion. Is
there, for belief, any standard or criteion to be rational and, if
any, what are? Is true and valid belief equivalent to rational
belief? Is there any rational basis of religious belief and
especiaily God-belief? Or are those irrationalj What is the nature
of relation between belief, knowledge and ethics? Such questions as
these quoted above have been vehemently discussed and answered from
different philosophical aspects and several po int of views. Chief
among them rationa/ism, pragmatism, intuitionism and fideism can be
listed as remarkable and noieworthy. In this paper we have
considered, of these, only two, namely rationalism cind fideism. In
particular, the chaiienging and severe argument of William K.
Clifford against belief in anything upon insufficient evidence, who
isa strong and radical rationa/ist, was explained and then we
seized on four conter-argument which can be taken out of
phi/osophical writings of same thinkers. Wittgensteinian fideism,
Kierkegaard's irrationa/ism, Pasca/'s argument of wager and moral
evidence of K ant are those. And occasionaily w e criticised ali
the views and drew same conclusion and finaily evaluated them.
Key Words: Epistemology and Ethics of Belief, Rationalism,
Fideism, Pasca/'s Wager, Wittgensteinian Irrationa/ism, Kant's
Moral Teology.
inancn epistemolojisi ve etii, felsefenin, dinsel inantarla
ilgili olduu ka-daryla da din felsefesinin en nemli problemlerinden
birisini tekil etmektedir. inancn manb nedir? inancn rasyonelliinin
ltleri nelerdir? Doru ve ge-erli inan rasyonel olan inan mdr?
Dinsel inanlarn ve zellikle Tanr'nn varlna inancn rasyonel
temelleri var mdr, yoksa bu tr inanlar irrasyonel midir?
nan-bilgi-ahlak ilikisi nedir? Temelsiz inan, Sokrates'in dedii
gibi ahlakszln asl nedeni midir? Bu ve buna benzer sorular
felsefede hararetle tarblm ve bu sorulara her filozof kendi dnya gr
veya felsefi duruuna gre veyahut da bal bulunduu felsefe okulunun
bak as~dan cevap ver-meye almtr. Felsefi tarbmalara baktmzda bu
konuyla ilgili genelde drt farkl yaklamn olduunu grrz. Bunlar
rasyonalizm, pragmatizm, sezgicilik ve fideizmdir.
* Ar. Gr., Dokuz Eyll niversitesi, ilahiyat Fakltesi, Din
Felsefesi Anabilim Dal.
-
88 DINi ARATIRMALAR
Biz bu yazda, yukardaki drt yaklamdan sadece ikisini, yani
rasyonalizm i ve fideizmi ele alacaz. zellikle kah bir rasyonalist
tutum sergileyen William K. CHfford'un bu konuyla ilgili ana tezini
anlatp bu teze kar getirilebilecek drt farkl cevab veya kar tezi
ayrntl olarak ileyeceiz. Bunlar Wittgenstein-c fideizm,
Kierkegaard'n irrasyonalizmi, Pascal'n bahis argman ve Kant'n ahlak
delilidir. Bu cevaplara yneltilen eletirilere ve bunlarn yetersiz
kaldklar noktalara da deinerek yaznn sonunda genel bir deerlendirme
yapacaz.
Yazmzn William K. CHfford'un tezini anlattmz ksmnda, iki yerde
aslnda bir makalede olmamas gereken bir tarzda uzun alntlar yaptk.
An-cak bu makalenin ortaya kmasnn ana nedeni olduu ve konunun
felsefi olarak tartlmasna bir temel salad- nemli ve ciddi bir
iddiayla kendisi-ni gsterdii -iin onun grlerini biraz uzun da olsa
kendi dilinden aktar-mann ve yer yer dalayl olarak ifade etmenin
uygun olacan dndk. Konunun ileniinde ise, bir felsefeciden
beklendii zere, nesnel durutan ayrlmamaya altk.
nan Her birimizin dnyay alglay ve ona kar tavr alnn temelinde,
ister
dinsel isterse dind olsun, bir dnya gr, bir inan sistemi vardr.
nan sistemlerinin nemi de burada ortaya kyor. nk kimimizin otorite,
kimimi-zin taklit, kimimizin de aratrma yoluyla kabul ettii inan
sistemleri yaadmz her trden deneyime rengini verici, hatta onu
belirleyici bir iieve sahiptir ki bu, dnyay olduu gibi deil inan
sistemlerine dayal olarak algladmz, yorumladmz anlamna gelmektedir.
lgin bir rnek verecek olursak, ncil' de anlatlan bir olayda
(Yuhanna 12.28-29) sa Tanr'ya "Ey Baba kendi ismini ycelt" diye dua
eder. Arkasndan gkyznden "smimi ycelttim ve yine y-celteceim" diye
bir ses gelir. Orada bulunup da bunu iiten halktan bir ksm ona imek
der, bir ksm ise bir melein sa'ya konutuunu syler. Burada gerekleen
tek bir olay olmasna ramen farkl peygamberi, dinsel ve I doal-
yorum getirilir. sa Tanrnn sesini iittii, orada bulunanlardan bazs
1 melein konutuu, bazs da bunun sadece bir gk grlts olduu yorumu- 1
nu yapar. Grlen o ki, taraf da ayn olaya farkl inan sistemlerinden
ka-rak ve farkl gzlklerle bakmhr. Eer yorumsuz, salt bir deneyim
mmkn olsayd herkesin ayn eyi deneyimlernesi gerekirdi. Oysa byle
olmamtr. O halde deneyimlerimizin neliini ve naslln belirleyen inan
sistemlerinin ve bu sistemleri oluturan inan kmelerinin rasyonellii
ve ahlaksal ierimleri ele alnmas ve tartlmas gereken ciddi bir
problemdir.
Epistemolojik olarak yaklaldnda, her bir epistemolojik
etkinlikte bir zne, bir nesne ve bir de zne ile nesne aras iliki sz
konusudur. ayet hem znel hem de nesnel ynden bir kesinlik varsa
bilgiden; nesnel kesinlik olmayp sade-ce znel bir kesinlik var ise
inantan; hem znel hem de nesnel adan bir kesinlik yoksa burada da
sandan sz ederiz. O halde inanmak, nesnel adan dorulamann mmkn
olmad durumda kiisel kanaate, sebeplere, gvene ksacas znel
durumlara dayanarak bir eyin yle olduu/olmc,d ya da
ola-ca/olmayacan kabul etmek anlamna gelmektedir. inanc bilgiden
ayran
-
ABDULLATIF TZER 89
en nemli ey ise, inancn, doru olduu ortaya ksa bile, nesnel
olarak dorulanarnyar veya gerekelendirilemiyor olmasdr. 1
inancn aklilii ve ahlakilii sorununa gemeden nce inan ya da
inannayla ilgili iki nemli noktann altn izmemiz gerekiyor. lk
olarak inanlar, insan ha-yat zerindeki etkisi ve kazanl eklini
dikkate alarak, kabaca iki snfa ayrabiliriz: Olgusal inan ve dinsel
inan. Wittgenstein'n2 tahlillerinden hareketle unu aka ortaya
kayabiliriz ki olgusal bir inanla dinsel bir inan arasndaki en
bariz fark, dinsel inancn toptan bir ball gerektirmesi ve hayatn
her alann en u noktalarna varacak kadar derinden etkiliyor olmasdr.
Szgelii gemi bir tarih-te Neron adnda bir Roma imparatoru olduuna
ve srf zevk iin Roma'y yaklna inanabilirim; yakn bir arkadann ok
bencil olduuna ve kendi karlar adna beni kolayca harcayabileceine
inanabilirim; lkenin ekonomik koullarnn u an ok kt olmakla birlikte
bir zaman sonra dzeleceine inanabiiirim vs ... Bu trden olaan veya
olgusal inanlar bir kere kabul edilince hibir ekilde yaamakta
olduum hayatm her ynyle etki altna almazlar ve tmden ball
gerektirmezler. Sadece bir tek eye veya kiiye kar belli bir dnsel,
duygusal veya davransal tavr alnam gerektiini gsterirler. Ancak
dinsel bir inan sz konusu olduunda (Wittgenstein zellikle, kyamet
ve yeniden dirilme rnei ze-rinde durur) orada kendisiyle daimi
birBen-Sen ilikisinin srdrld birTan-r'nn hayatn merkezine alndn;
kiinin bizzat kendisinde ve kendisini saran olgular ve olaylar
dnyasnda gerekleen her trden deiimin ve geliimin va-rolusal bir
erevede Tanr merkezli yorumlandn ve anlarrlandrldn; en salam
temeller zerine dahi dayanan bir ok eyin bu inan adna riske atldn
ve bir ok zevklerden mahrum kalndn grrz. Burada artk bir
peygamberin hayat, bir Hseyin'in veya sa'nn ldrlmesi Neron'un
Roma'y yakmas t-rnden bir tarihsel olay ile bir arada
deerlendirilemez. nk Neron'la ilgili bir tarihsel olay sradan
srdrmekte olduum hayatmda hibir kayda deer deiiklik
gerekletirmezken bir peygamberin hayat, dncelerimde, duygu
ale-mimde ksacas attm her admda ciddi bir tesire sahiptir. Kendini
gerekten Tanr'ya adayan bir insan iin Tanr onun "gren gz, iiten
kula" olacaktr. Artk burada hayatma rehberlik eden, inanmayan bir
kimsede asla bulunmayan bambaka resimler vardr.
inanma ile ilgili belirtmemiz gereken dier ikinci nokta ise,
bilhassa pragma-tist filozoflarn zerine basa basa ifade ettikleri
gibi onun eylemlerden kopuk, soyut zihni bir kabul deil, kiiyi
eyleme hazr klan bir kabul olmasdr. Peirce-'in ifadesiyle "inanma
dilekierimize yn verir ve eylemlerimizi ekillendirir"3 ; ve bu
yzden de inanma kendi yapmzda bir davran ki.ralnn, bir alkanln
yerlemesidir ve kiinin eylemlerini belirleyen bir alkanlktr.4 yle
anla-
1 Alan Musgrave, Saduyu, Bilim ve Kukuculuk: Bilgi Kuranuna
Tarihsel Bir Giri, ev. Pelin Uzay, Gebe Yay. stanbul 1997, s.
15-17.
2 Ludwig Wittgenstein, Estetik, Kuhbilim, Dinsel nan zerine
Dersler ve Sy-leiler, ev. A.Baki Gl, Bilim ve Sanat Yay. Ankara
1997, s. 91-100.
3 Philosophical Writings of Peirce, ed. by Justus Buchler, Dover
Publications, New York 1955, s. 9.
4 Philosophical Writings of Peirce, s. 28-30.
-
,.~ ........
90 DINi ARATIRMALAR
lyor ki inanma kiiyi eyleme hazrlayan, eylemleri belirleyen ve
dolaysyla da pragmatik ve varolusal bir zorunluluk olarak eyleme
dklen bir alkanlkbr. Farkl inanlar da neden olduklan farkl davran
tarziarna gre ayrt edilirler. Madem ki inanma zorunlu olarak eyleme
hazrlayan ve eyleme dklen bir etkinliktir, o halde bir inancn gerek
bir inan olmasnn en temel kriteri somut, yaanan hayatla nasl bir
ilikiye sahip olduudur. Bu noktada salt akli bir ka-bulden ibaret
olduu ve dolaysyla somut hayatla hibir ilikisi olmad ne
srlenfelsefi inanmann bir istisna tekil edebilecei ~ylenebilir.
rnein aknln koruma adna istirahat kesine ekilen, hibir kiisel
nitelie sahip olmayan ve insanlara ilikin hi talebi ve vaadi
olmayan Mutlak bir T annnn var olduuna inanabilirim; ya da her eyi
yaratan ama bu dnyay bir tiyatro sahnesi gibi dekare eden, kendi
varln yine kendinde, sudurunda temaa eden asl/gerek varlk alannn
sahibi bir Tanr inancm olabilir. Elbette ki by-le inanabiiirim
fakat somut hayatla olan ilikiyi yitirmek adna. Ve byle inan-lar
akas "gereklikten uzak ve ii botur"5 ; dolaysyla bize
verebilecekleri bir ey de yoktur.
inannayla ilgili olarak ortaya koyduumuz bu ikinci noktadan
manlksal olarak u sonu kacakbr: Eer inanlarmzn olaylarla sk bir
iliki ierisinde olduunu sylyorsak, hem kendi tecrbe dnyamzda hem de
birbiriyle orga-nik bir baa sahip olgular ve olaylar dnyasnda
meydana gelen deiimler neticesinde baz inanlarmzn yerini baka
inanlarn alacan veya inanlarmzn niteliinde ve muhtevasnda bir takm
yeniden ekil vernelerin olacan kabul etmek zorundayz. nk orada
ylece hi deimeden duran sabit ve mutlak bir anlam yoktur. ve d
dnyadaki deiimler zorunlu olarak anlam deiimine, anlam kaymalarna
yol aacakbr. Aslna baklrsa byle bir deiim, bireyin kendini
belirlenmemi bir gelecee doru srekli ve zgrce yarat-mas, amas
imkann da beraberinde getirecektir.
Rasyonalist Tez
nanmaya dair bu iki noktay belirttikten sonra asl probleme
geldiimizde, mademki kabul edenin eylemleri zerinde bir para etkisi
olmayan bir inan gerekten bir inan olamaz ve hi kimsenin inanc
yalnzca kendisini ilgilendi-ren zel bir mesele deildir, o halde
inanlarmzn rasyonel olup olmad, -inancn kendisinin epistemolojik
deeri bir yana- eylemlerimizin muhatab olan dier insanlar asndan
son derece nemli problem olarak kendisini gsterir. Clifford'un hakl
olarak ifade ettii gibi; yaamlarmz, toplumun sosyal ama-lar iin
yaratm olduu olaylarn seyrine dair genel anlay tarafndan
ynlen-dirilmektedir. Szlerimiz, deyimledmiz, dnme biimleri,
metotlar ve tarzlar adan aa ekil verilen ve tekaml ettirilen ortak
mlkiyettir; birbirini takip eden her neslin bir sonrakine
deitirilmeden deil de gelitirilerek ve saflahrlarak, kendi zel el
iini gsteren bir takm ak alametlerle intikal ettirdii kymetli bir
birikim ve mukaddes bir emanet olarak devrald bir mirashr. Bu
mirasa hemcinsleriyle ayn dile sahip her insann iyi veya kt her tr
inanc
5 William James, Pragmaclk, ev. Muzaffer Akn, M.E.B., 1986
stanbul, s. 16.
-
ABDULLATIF TZER 91
ilmek ilmek dokunur. Gelecek nesillerin ierisinde yaayaca bir
dnya yarat-maya katlmamz mthi bir ayrcalk ve byk bir sorumluluktur.
6
Dolaysyla bir insan tarafndan kabul edilen inanlar ne kadar
sradan g-rnrlerse grnsnler eylemlerimizin muhatab olan dier
insanlar asndan, insanolunun kaderi asndan byk bir neme ve etkiye
sahiptirler. yleyse bu ahlaki ve hmanist sorumluluun inan kazanm
veya oluumunda hibir keyfilie yer vermeyecei ortadadr. O halde
sorun inanlarmzn yeterli bir nedene dayanp dayanmad, bir baka
ifadeyle inancn rasyonel olup olma-d sorunudur. nk inan ile inancn
kendisini ortaya koyduu eylem ara-snda bir ayrm yaplamayacana, yani
inancn doru olmakla birlikte eylemin yanl olabilecei hkm
verilemeyeceine gre, problem inancn rasyonel olup olmadnda dmlenir.
Kat bir rasyonalist olan CHfford yle bir rnek olay sunar
bizlere:
Bir gemi sahibi denize bir yolcu gemisi karmak zeredir. Gemi
sahibi ge-minin eski olduunu ve balangta pek de iyi ina
edilmediini; onun birok deniz ve diyar grdn ve sk sk tamire ihtiya
duyduunu bilmektedir. Gemi sahibine geminin bir ihtimal denize
uygun olmad ynnde pheler ynelti-lir. Bu pheler onun zihnine sknt
verir ve mutsuzlatrr. Gemi sahibi ona ok pahalya mal olsa da gemiyi
batan ayaa elden geirtmesi ve kullanlacak hale getirtmesi
gerektiini dn r. Her naslsa gemi yolculua kmadan ewel o bu kasvetli
dncelerin stesinden gelme baarsn gsterir. Kendi kendine yle der: Bu
gemi o kadar yolculuklar gvenilir bir ekilde tamamlad ve yle ok
frtna atiatt ki bu yolculuktan da eve sa salim gelmeyeceini dnmenin
hibir asl esas olamaz. O, baka bir yerde geirebilecei daha zevkli
saatierin peine dmek iin anavatanlarn terk etmekte olan tm bu
mutsuz aileleri korumada hemen hi baarszla uramayan lahi Takdire
bel balayacaktr. Gemiyi yapanlarn ve mhendislerin drstlne dair btn
sert pheleri zihninden kovacaktr. Bylece o, teknesinin tamamen
gvenli ve denize uygun ol!uu ynnde samimi ve rahatlatc bir kanaate
sahip olur; geminin liman-dan ayrln neeyle ve anavatanndan
ayrlanlarn varacaklar yeni evlerinde baarl olmalar adna iyi
dileklerle seyreder: ve okyanusun ortasnda gemi denizin dibini
boylaynca ve hibir ayia ortaya kmaynca gemi sahibi sigorta-dan
parasn alr.7
Clifford'a gre bu gemi sahibi hakknda sylenebilecek tek bir sz
vardr: O, bu insanlarn lmnden dolay gerekten suludur. Kukusuz o
inancnda, so-nuna kadar samimidir, ancak bu samirniyet ona hibir
ekilde yardmc ola-maz. Onun yeterli bir delile dayanmadan asla
inanmaya hakk yoktu. nk o bu inanc sabrl bir aratrnayla drste hak
ederek deil phelerini bastrarak elde etmitir. Her ne kadar gemi
sahibi inancnda ylesine emin olup baka trl dnemiyor olsa dahi, bile
bile ve seve seve kendisini bu zihin erevesi-ne soktuu dikkate
alnarak sorumlu tutulmaldr. Velev ki gemi gerekten sa-
6 William K. Clifford, The Ethics of Belief, The Rationality of
Belief in God, ed. by George L Mavrodes, 1970 New Jersey, s.
156.
7 William K. Cliffor, a.g.e., s. 152.
-
92 DINi ARATIRMALAR
lam olsa ve yolculuu sa salim tamamiasa bile gemi sahibinin
suunda bir hafifleme olmayacaktr. nk doru veya yanl olma sorunu
inancn kke-niyle alakaldr, konusuyla veya muhtevasyla deil; inancnn
ne olduuyla deil, onu nasl kazandyla alakaldr; doru ya da yanl
olduunun meyda-na kmasyla, onun byle bir delile dayanarak inanmaya
hakk olup olmadyla alakaldr.
zellikle kendi toplumumuzda, gnlk yaantmzcia ska rastladmz bir
durum olmas sebebiyle CHfford'un bir dier rnek olayn daha aktarmak
ve problemin ne kadar byk bir neme sahip olduunu gstermek
istiyorum:
Bir zamanlar, ierisinde ikamet edenlerden bazlarnn ne asli gnah
doktri-nini, ne de ezeli ceza doktrinini reten bir dini kabul ettii
bir ada vard. Bu dinin szclerinin doktrinlerini ocuklara retrnek
iin hileli vastalar kullan-dklarna dair bir ayia kt. ocuklar doal
ve yasal koruyucularnn gzeti-minden uzaklatrmak zere byle bir yolla
lkelerinin kanunlarn inemekle; ve hatta ocuklar alp gtrmek ve onlar
arkadalarndan ve akrabalarndan gizli tutrnakla itharn edildiler.
Bir takm insanlar halk bu konuda kkrtrnak maksadyla bir topluluk
oluturdular. En yksek mevki ve karaktere sahip va-tandalara kar
ciddi sulamalarda bulundular ve bu vatandalar kendi inan-larn
uygulamalarnda yaralamak iin ellerinden geleni artlarna koymadlar.
O kadar byk grlt kopardlar ki gerekleri aratrmak zere bir komisyon
atand; fakat komisyon elde edilebilecek her bir delili dikkatlice
inceledikten sonra sulanann masum olduu ortaya kt. Yalnzca yetersiz
delile dayanlarak sulanmalar bir yana onlarn masumluunun delili,
eer tam hakkyla bir tetkikte bulunmu olsalard tahrikilerin kolayca
ulaabilecekleri trden bir de-lildi. Yaylan bu haberden sonra o
yerin sakinleri tahriki topluluun yelerine, sadece yargsna
gvenilmeyen deil, ayn zamanda artk saygn acidedileme-yecek kiiler
olarak baktlar. nk onlar yaptklar sulamalara itenlikle ve vicdanen
inanm olsalar bile ellerinde olduu kadaryla byle bir delile
daya-narak inanmaya haklar yoktu. 8
Clifford, durumu biraz deitirerek, daha doru bir aratrmann
yapldn ve sulanann gerekten sulu olduunun ispatlandn kabul etsek
bile, bu durumun sulamada bulunann suunda zerre de olsa bir farkllk
yaratmaya-can dn r. nk sorun inanlarnn doru ya da yanl olmas deil-
zira inanlar tesadfen de doru kabilir -, pheleri bastrmadan ve
nyarglara ve tutkulara kaplmadan, salam temellere dayandmhp
dayandrlmadklardr. Doal olarak byle bir durumda sulamada bulunanlar
'bak bizim hakl oldu-umuzu anladn, gelecek sefere belki bize
inanrsn' diyeceklerdir. Fakat onlar asla masum olmayacaklar, asla
saygn olmayacaklar. nk bir eylem yapld anda her zaman iin doru veya
yanl olur.
Bu her iki rnekte de, daha nce sylediimiz gibi inan ile eylem
arasnda birini knamadan dierini knamak gibi bir ayrma gidilemez.
ncelikli ve nemli olan epistemik drstlktr, sonular deil. Her eye
ramen, szgelimi gemi sahibi "son derece eminim ki gemim salamdr,
fakat bir ok insann hayatn
8 William K. Clifford, a.g.e., s. 153.
~~-~- --- ~- ~-----~------------"Bill
-
ABDULLATIF TZER 93
ona teslim etmeden nce gemiyi gzden geirtmenin devim olduu
duygusu-nu tayorum"9 diyebilirdi. Veya tahrikiye "davann hakllna ve
inanlarnn doruluuna ne kadar kani olursan ol, delili son derece
sabr ve ihtimarola her iki ynden aratrncaya kadar herhangi bir
kimsenin ahsiyetine aleni sal-drda bulunmamalsn" 10 derebilirdi.
Dolaysyla kii, inancnda ne kadar sa-mimi ve sabit olup baka trl
dnemiyor olsa bile inancn ne srd eylem hususunda hala bir seime
sahiptir; ve kanaatlerinin gll sebebiyle asla tam bir aratrma
devinden kaamaz. ayet kanyor, phelerini bastryar ise inanlan eyden
alnabilecek zevk ancak alnm bir zevk olacak, bunun yan sra insanla
kar en byk sulardan biri ilenmi olacaktr.
Sonu olarak CHfford u yargda bulunur: "yetersiz delile dayanarak
bir eye inanmak her zaman, her yerde ve her bir kimse iin yanltr"11
Clifford, Russell ve Hume gibi inanta deliki kanad oluturan dnrler
asndan eer bir inan akli bir temele dayanmyorsa irrasyonel,
dolaysyla yanl bir inan olacaktr. Hatta hmanist bir izgiden kan
Clifford'a gre sadece epistemolo-jik balamda irrasyonel olmayacak,
etik adan ayn zamanda ciddi bir ahlak-szlk ve insanla kan~ ilenmi
byk bir su tekil edecektir. ilhamn Locke ve Hume'un empirisizminden
ve Wittgenstein'n Resim Kuram'ndan alan Man-tk Pozitivistlerin nde
gelenlerinden Ayer gibileri sadece bununla da kalma-m, bir eyin
dorulanabilmesi ki dorulama da ancak tatolajik nitelikteki mantksal
karmlar ve empirik nerrneler asndan mmkndr- ile anlaml olmas
arasnda zdelik kurarak dinsel inanlarn, ne olgusal olarak
dorulanabilir nermeleri, ne de analitik ya da mantksal dorular
ierdiklerini, dolaysyla anlamsz olduklarn, iierinin bo olduklarn ne
srrnlerdir. 12 Akas bu kriter ep istemik bir yaklam olarak bir
inancn doruluu veya gvenilirlii lehine bir delil bulup bulamayacamz
gz nne almakta veya dier bir ifa-deyle ancak inancn lehine bir
delil saland taktirde dorulamann mmkn olacan iddia etmektedir.
Burada inancn doruluu veya gvenilirlii aleyhi-ne bir delil
gsterHemedii taktirde dorulamann mmkn olabileceine iaret eden dier
bir ep istemik yaklam olan pragmatik lt hi dikkate alnmamaktadr.
Yine znel, ahlaki, metafiziksel vs baka dorulama yntemlerinin de
burada bir yeri yoktur. nk tek tip olgu ve tek bir rasyonellik
kriteri ve doru~ lama olabilir. "nan, karlnda bir olgu varsa
dorudur, karlnda bir olgu yoksa yanltr". 13
Delilcilerin veya temelcilerin dorulama kriteri noktasndan
bakldnda ol-gusal inanlarn dorulanmasnda pek glk kmaz. nk bir
inancn rasyo-nel olabilmesi iin inanlan eyin ya duyulara ak olmas
veya duyulara ak olana dayanmas gerekmektedir. Szgelimi, ayet yarn
gnein yine doaca-
9 William K. Clifford, a.g.e., s. 154. 10 William K. Clifford,
a.g.e., s. 154. ll William K. Clifford, a.g.e., s. 159. 12 A. J.
Ayer, Dil, Doruluk ve Mantk, ev. Vehbi Hackadirolu, Metis Yay.
stanbul
1998, s. 19, 130. 13 Bertrand Russell, Felsefe Sonnlan, ev.
Vehbi Hackadirolu, Kabalc Yay. stanbul
1994, s. 105.
-
94 DINi ARATIRMALAR
na inanyorsam, "akll bir insan inancn sahip olduu apakla ve
delile oranlar. amaz bir deney zerine kurulmu sonular karsnda
bulundu mu olguyu tam bir gvenle bekler ve gemi deneyine bu olgunun
ilerde var olacana dair tam bir belge diye bakar"14 diyen Hume'un
kriterini gz nne alacak olursak, inandm eyin gemi deneyimlerimdeki
vuku bulma sklna baka-rm ve buna gre gnein domasnn yksek bir olaslk
tadn grerek inan-cnn rasyonel olduu yargsna varabilirim. Ya da
CHfford'un rneinde oldu-u gibi ayet gemimin salam olduuna veya
tanmadm bir topluluk yeleri-nin kt insanlar olduklarna inanyorsam,
inancnn rasyonel olabilmesi iin btn pheterime cevap verebilecek
ekilde konunun her iki tarafndan tam bir empirik aralrmaya girmem
ve salkl manlksal karmlarda bulunmam gerekmektedir. Aralrmaya
giremiyor ve inancnn bana salad huzuru ve gvenli dnyay bozacak ac
verici, rahatsz edici phelerden kolaylkla synlyorsam yanl bir
inanca sarlm ve alnm bir mutluluk havasna girmiimdir.
Ancak hayalmzn her alannda etkin olan ve tam bir ball gerektiren
dinsel inanlara geldiimizde rasyonel bir dorulamann yerine
getirilmesi ol-gusal inanlardaki kadar kolay grnmemektedir.15
zellikle Hume'un Doal Din stne Diyaloglar' ve Kant'n Salt Akln
Eletirisi'nden sonra alemdeki varlklardan ve olaylardan, bu varlk
ve olaylara ait niteliklerden hareket ederek nedensel bir karrola-
kozmalajik ve teleolojik delillerle -Tanr'nn varln ispata alan Doal
teoloji taraftarlar kolaylkla stesinden gelinemeyecek ar bir darbe
almlardr. Doal teoloji, tek tek varlklarn nedenlerinden manlksal
bir karmda bulunarak ve kulland nedensellik ilkesini akn alana
tararak bir genellernede bulunmakta, bylece btnyle alemin nedeni
olan bir lk Sebebe ulamaktadr. Yine tek tek varlklarda rastlanan
dzenden, mimar-ev
14 David Hume, nsan Zihni zerine Bir Aratrma, ev. Selmin Evrim,
M.E.B. Yay. stanbul 1986, s. 166.
15 A. Plantinga ve W.P. Alston gibi temelciliin rasyonellik
kriterinin slna kar eletiriler yrielten Kaivinci Epistemoloji
(Reformed Epistemoloji) taraftarlan epistemolojik adan duyu
tecrbesi ile dini tecrbeyi karlatrarak dini tecrbenin inanlarmza
temel olabi-leceini, dolaysyla dini tecrbeye dayal inanlanmzn tam
manasyla rasyonel oldukla-nn iddia ederler. Alston bunu dini
empirisizm olarak adlandnr. Ayr ve daha geni bir makaleyi
gerektirdiinden dolay bu konuya girmedik. Geni bilgi iin bkz. Alvin
Plantin-ga, Rationa/ity and Re/igious Belief, Contemporay
Philosophy of Religion, ed. by Steven M. Cahn and David Shatz,
Oxford Univ. Press, New York 1982; Michael Peter-son, W. Hasker, B.
Reichenbach, D. Basinger, Reason and Religious Belief: An
Introduction to the Philosophy of Religion, Oxford Univ. Press, New
York 1991; Religious Experience and Religious Belief: Essays in the
Epistemology of Religion, ed. by Joseph Rurzo and Craig K. Ihara,
Univ. Press of America, Lanham 1986. Ayrca empirizmin babas saylan
Locke, Aristo'dan sonra Doal teolojinin ncs olarak grebileceimiz
Thomas Aquinas, Rasyonalizmin kurucu babas olan Descartes ve onu
takip eden Spinoza ve Leibniz gibi dnrler, hep Tanrnn varlna olan
inancn rasyonel olduunu kantlamaya almlardr. Empirist olmas
itibariyle bir istisna saylabilecek Locke bunu kendi epistemolojik
sistemiyle tutarszla dme pahasna baarmtr; adn ve~diimiz
rasyonalistler ve daha bakalar da ya dnceden/kavramdan ger-eklie ya
da tek tek varlldarn nedeninden btnn nedenine hatal bir mantksal
srama ile baarmlardr.
-
ABDULLATIF TZER 95
analojisine dayanarak, btnyle aleme ekil ve nizarn veren bir
Demiurge genellemesinde bulunmaktadr. Ancak alem dahilinde,
fenomenler alannda yrtlen akl yrtme bir noktaya gelmekte ve o
noktadan bilgisi bize ak olmayan bir alana, Numenler alanna empirik
ve mantksal bir temeli olmayan bir srama gerekletirilmektedir.
Dolaysyla bu alemle Tanr arasnda bir se-bep-sonu ilikisi kurmann
mantksal ve empirik hi bir dayana yoktur. O halde teorik adan biz
ancak grnler dnyasnn bir bilgisine sahip olabili-riz. Tanr zaman ve
mekan formlar ierisine yerletirilemeyen bir varlktr, o halde srf
zihinsel bir soyutlama veya sezgiyle bir karma gidecek olursak, o
zaman Tanr vardr da, Tanr yoktur da demenin mmkn olduu antinamik
bir duruma deriz. yleyse rasyonel bir teoloji yapmak imkanszdr. Bu
du-rumda dinsel inanlar irrasyonel ve gayri ahlakidir mi demek
zorunda kalaca-z? Tanrnn varlna inanan bir kii, sama, yanl, ii bo
ve anlamsz bir eye mi inanmakta ve bu temelsiz inancyla insanla kar
bir ahlakszlk sergi-lemekte ve byk bir su mu ilemektedir?
Bu kat rasyonalist/temelci tutumun ve manifestonun karsnda bir
yandan dinsel inanlarn farkl bir dilsel ve mantksal yapya sahip
olduunu gsterme-ye alan Wittgensteinc fideistleri, 16 bir yandan da
dinsel hakikatierin znel varolu alanna girdiini, dolaysyla bunlarn
nesnel bir akl yrtme ile, teorik bilginin hayattan kopuk, soyut
kategorileriyle kavranamayacan iddia ederek znel hakikati ycelten;
evet, dinsel hakikatler nesnel bir dnce ile yaklald takdirde
gerekten samadrlar ve gayri ahlakidirler diyen kat fideist
Kierke-gaard' buluruz. Bu iki yaklama ilaveten (dini tecrbeye dayal
argmanlar daha geni bir incelerneyi gerektirdii iin burada
ilemeyeceiz) Pascal' c yak-lama ve Kant' a da yer vereceiz.
Wittgensteinc Fideizm Wittgenstein felsefi karlyerinin ikinci
dnemine ait olan Felsefi Aratrmalar
adl eserinde dili, eitli caddeleri, sokaklar, binalar kapsayan
bir ehre benze-tir. Ona gre bir deil, bir ok "dil oyunu" vardr.
Dil, zellikle satran oyunun-da olduu gibi, belirli kurallara uymak
kaydyla eitli ekillerde kullanlabilir. "Dilin Konuulmas, bir
aktivitenin veya hayat formunun parasdr" 17 ve "bir dil tahayyl
etmek, bir hayat formu tahayyl etmektir". 18 Bir dilin anlam ise
ancak o dilin kullanlnda ortaya kar. Winch, Hughes, Malcolm,
Geach,
16 Fideizm: Dinsel hakikatin rasyonel dnme veya empirik kanttan
ok imana dayandn iddia ederek, baz ekilleri itibariyle
irrasyonalizme varacak derecede, akln ve nesnel dncenin deerini
yadsyan yaklam. Bu yaklama gre iman, din hakknda doru dnmenin n
artdr. Geni bilgi iin bkz. Terence Penelhum, Fideism, A Compani-on
to Philosophy of Religion, ed. by Philip L. Quinn and harles
Taliaferro, Oxford 1997, s. 376; C. Stephen Evans, Philosophy of
Religion: Thinking About Faith, llinois 1985, s. 18; Richard H.
Popkin, Fideism, The Encylopedia of Philosophy, v. III. Ed. by. P.
Edwards, New York 1967, s. 201.
17 Ludwig Wittgenstein, Philosophical Investigations, trans. by.
G.E.M. Anscombe, 3. Edit., Macmillian Pub., New York 1989, s.
lle.
18 L. Wittgenstein, a.g.e., s. Se.
-
96 DINi ARATIRMALAR
Cavell, Cameron, Coburn, Rhees, Holmer, Halland ve D. Z.
Phillips gibi d-nrler, bu Wittgensteinc yaklam din dilini ayr bir
"dil oyunu" olarak ne srmek ve dinin rasyonel olarak
eletirilemeyeceini gstermek iin bir tr fide-ist anlay gelitirmek
zere k noktas yapmlardr. Bu fideist yaklama gre, dilin formlar
hayatn formlardr. Hayatn zel formlar olan farkl sylem tarz-larnn
hepsinin kendilerine ait bir mant vardr ve her bir sylem tarz kendi
balamnda ele alnmaldr. nk her bir sylem tarznn kendi kriteri vardr
ve bu sylem tarzlar kendi anlalrlk, gereklik ve rasyonellik
normlarn ken-dileri koyar. Her bir sylem tarz kendi
rasyonellik-irrasyonellik, anlalrlk-anlalmazlk ve gereklik-gerek
dlk kriterini kendi belirlediine gre bir kimse-nin btn sylem veya
hayat tarzlarn kendisine dayanarak eletirebilecei ntr bir nokta,
bir arimet noktas yoktur. Bu grten hareket eden szgelimi Paul Ziff'
e gre dini kavramlarn, ancak tamamlayc bir paras olduklar hayat
tar-znn iten bir kavranyla anlalabileceini syler. Ayn ekilde Makolm
da, eer bir kii, bu hayat formunun iten bir kavrayna sahip deilse
ve eer iten bir baka sahip olup da, en azndan bu dini hayat formuna
katlma eilimini gstermiyorsa, Tanr kavramnn ona "keyfi ve sama bir
ina" olarak grne-ceini syler.19
Aslnda bu tr bir fideizm, aka, kavramlarn yapsyla ilgili bir
anlaya, kavramsal rlativizme dayanmaktadr. Bu anlayn temelinde
kelimelerin an-lamlarn iinde renildikleri artlardan ve balamdan
aldna dair bir kabul vardr. Bundan tr de farkl kavramlar farkl bir
dnya anlamna gelmekte-dir. yle ki dnyann nasl bir dnya olduu,
kavramsal bir sisteme ve bu siste-min diline grelidir. rnein Winch,
"gereklik" i dilden ayrnay aka redde-der ve dilin aslnda gerek olan
belirlediini dnr. O, "gereklik" in insanla-rn inanlarndan bamsz
olarak var olduunu ve dilin tek ilevinin de doruyu aktarmak olduunu
iddia eden bir objektivistin karsna gerekliin dile anlamn veren ey
olmadn, aksine gerek olanla gerek olmayann kendisi-ni dilin sahip
olduu anlamda gsterdiini syleyerek kacaktr. Mademki "ger-eklik dile
grelidir, o halde farkl diller "dnya"y farkl tasvir ettiklerine gre
farkl dnyalar olmaldr.20 Sylenebilecek veya sylenemeyecek her ey,
sos-yal hayat tarzlarnda yerleik olan anlalrlk normlarnda dikte
edildiini gre, din ile bilim birbirinden farkl tarzlardr-her biri
dnyay farkl betimler- ve her birinin kendine has anlalrlk lt vardr.
Bu ereveden bakldnda da, T ann kavramnn realitesi, ancak bu kavramn
yerleik olduu dini hayat tarz iinde anlalabilirdir. Bu taktirde,
dini hayat tarz dndan bir ltle, mesela bilimsel bir ltle, bilimin
kavramlaryla ve bilimin akl yrtme tarzyla mese-leye yaklarsak dini
anlamsz bir hale getiririz. Sonu itibariyle bu kavramsal rlativizm
Clifford, Hume veya Russel gibi filozoflara baka bir dil
sisteminden
ve dolaysyla farkl bir gereklik noktasndan dinsel inanlara
irrasyonel veya
19 Kai Nielsen, An Introduction to the Philosophy of Keligion,
Hong Kong 1982, s. 65vd.; RogerTrigg, Keason and Commitment,
Cambridge Univ. Press, 1973, s. 15, 22vd.
20 Roger Trigg, a.g.e., s. 15.
-
ABDULLATIF TZER 97
gayri ahlaki deme hakkmzn ve imkanmzn olmadn gstermeye alr. Buna
ramen, byle bir iddiada bulunutursa sz konusu iddia mantksal ve
dilsel adan temelsiz ve yersiz olacaktr.
Hatta Kuhn ve Feyerabend bilim alannda bile, temelci filozoflarn
dndkleri gibi evrensel, nesnel bir doruluk ve rasyonellik
kriterinin olamayacan ileri srer. Kuhn, "normal" bilim uygulamasnn,
bilim adamlarna iinden dr.yaya baktklar kavramsal donann salayan
"paradigmalar"a dayandn ileri srer. Bir bilim adam balln bir
paradigrnadan baka bir paradigrna-ya kaydrmas durumunda, Kuhn, onun
btn dnyaya bak tarznn deieceini, bir bakma onun iin dnyann
farkltaacan ne srer. Dahas Kuhn, bir bilim adamnn balln bir
paradigrnadan bir dierine kaydrmasna, bir "ihtida deneyimi" olarak
gndermede bulunur ve byle bir ihtida kararnn ancak "iman" ile
verilebileceini dnr.21 yle anlalyor ki bilirnde bile akl ball
izlemektedir, yani rasyonel bir tarafszla bu alanda yer yoktur. Bu
yzden bir bilim adamnn belli bir paradigmann ierisinden kalkarak
bilimsel bir teoriye yanltr demesi imkanszdr. Feyerabend Kuhn' dan
da ileriye gitmi ve "ne denli inandrc, ne denli salam biimde bilgi
kuramnda temellendiril-mi olursa olsun, bozulmam bir tek kural
yoktur"22 ; "bilimde akl evrensel olmaz; akld tmyle dlanamaz"23 ; "
. bilim en saldrgan, en dogmac din-sel kurumdur"24 vb. szleriyle
anarist bir k yapmtr.
Yukarda szn ettiimiz kavram rlativizmine dayal fideist anlaya
Kai Nielsen, bir gerein hakkn vererek eletiri getirir. Evet,
gerekten de her dil birimi kendi anlalrlk kriterlerine sahiptir ve
dolaysyla ancak o dil biriminin iinden bir bakla anlama ulalabilir.
Bununla birlikte Nielsen'n eletirisi, Ayer ve Anthony Flew'un
kullandklar dorulamac argmana dayanarak, din dili-nin ve dini
gerekliin olgusal olmad ynndeki iddiasyla balar. inanan bir kii
"Tanr gkleri ve yeri yaratt", "Tanr Eyb'e konutu" gibi ifadelerde
geen "yaratma" ve "konuma" kavramlarnn genelde naslln aniayp onlar
zih-ninde oturtamasa da, bu ifadeterin olgusallna inanr. nana gre
Tanrnn varl ve dnyay yaratt gerektir. Fakat Nielsen'a gre dini
ifadeler saduyusal, bilimsel ve empirik ifadeterin olgusall tarznda
bir olgusalla sahip deildir. Biz de dindar insanlarn dil oyununa
katlabiliriz. "Dindar insanlarn bu kelimelerle ne yaptklarn
biliriz; biz de kelimelerle ayn eyleri yapabiliriz ve ilgili dilin
kullanmlarn son derece iyi kavrarz. Dili bir oyunda gerektiinde
olduka yeterli bir ekilde kullanabiliriz. Konusak, eylemde bulunsak
ve hi yoksa ortak bir anlay paytasak bile 'Tanr' kavramnn {anlaml
olduu ka-bul edildii taktirde) bir referansasahip olup olmad- bir
eyin yerine geip
21 Geni bilgi iin bkz. Thomas S. Kuhn, Bilimsel Devrimierin
Yaps, ev. Nilfer Ku-ya, Alan Yay., stanbul 1982; Asal Gerilim, ev.
Yakub ahan, Kabalc Yay., stanbul 1994; Imre Lakatos & Alan
Musgrave, Bilginin Geliimi ve Bilginin geliimiyle lgili Teorilerin
Eletirisi, ev. Hsamettin Arslan, Paradigma Yay. stanbul 1992.
22 Paul K. Feyerabend, Ynteme Hayr, ev. Ahmet nam, Ara yay., 2.
Bask, stanbul 1991, s. 29.
23 Paul K. Feyerabend, a.g.e., s. 185. 24 Paul K. Feyerabend,
a.g.e., s. 311.
-
98 DINi ARATIRMALAR
gemedii, bilfiil var olan bir eye iaret edip etmedii - konusunda
bir karara varamayz ... "25
Ayrca Nielsen, Winch'in ifade ettii "sylem mant" deyiminin
tehlikeli bir metafor olduunu dnr. nk ona gre farkl sylem tarzlan
ve hayat formlar, gerek hayatta, Winch'in gstermeye alt gibi
kampammanlara ayrlmaz. Hayat formlarna kesin olarak
uygulanabilecek, onlarla ilikilendirilebilecek mantksal kurallar
vardr.26 Gary Gutting'in dedii gibi,27 inanmayan en azndan bir dini
inanlar sisteminin i tutarll hakknda soruturma yapa-bilir, nk
inanmayan dinsel dil oyununun hamlelerini bilmesi anlamnda inanc
anlayabilir. Sonu itibariyle Nielsen, dini hayat formunun iinden
bakan bir kiinin dini ifadeterin nasllndan phe edebileceini syler.
Belki, Tanr ke-lam tutarsz ve irrasyonel deildir; belki Tanrnn
gereklii ile ilgili anlalr bir kavram vardr; ve belki de birTanr
vardr ancak Tanr kelamnn yerleik oldu-u bir hayat tarz rasyonel bir
eletiriye engel olamaz. Ve son tahlilde de ona gre Tanrnn
olgusallnda srar etmek, yani Tanr kavramnn gerek bir var-la iaret
ettiini ne srmek son derece g grnmektedir.
Kierkegaard'm rrasyonalizmi
Tanrnn varlna ve dinsel inanlarn doru olup olmad problemine
nesnel bir dnce ile yaklaan Clifford, Russell gibi temelci dnderi
veya inanlarn makul hale getirme abasn gden aklclar komedi
oyuncular olarak gren Kierkegaard, zneVvarolusal dnceyi/doruyu n
plana karr ve en kesin ve doru olann znel bilgi olduunu iddia eder.
Kierkega-ard'a gre nesnel bilgi idealini savunan
rasyonalistler-Aydnlanmaclar, in-sansal varolu alannda da ilgili
nesneyi tm plaklyla grebilmek ve bile-bilmek iin kendilerini btn
znel eylerden artmaya, btn elbiselerini karmaya, sanki ruhsal-znel
yaantnn izlerini sitebilmek ve bir kenara atabil-mek mmknm gibi
sadece akli donanmlada bilgi denizine dalmaya alr. Dolaysyla nesnel
bilgi ideali, bireyin ruhsal hayatna veya znel varolu-una
duyarszdr; insan hayatndan kopuk ve uzaktr. Byle "byk bir felsefe
ediminde parmak ular bile dn r, fakat arbk hissetmezler". 28 Oysa
varo-lu yalnzca znel bir ekilde, ieriden bilinebilir ve
anlalabilir. Dinin haki-katleri de znel varolu alanna girer ve
teorik bilginin soyut kavramlar ve kategorileriyle kavranamaz.
Kierkegaard' a. gre29 hakikat problemine nesnel bir tarzda
yaklaldnda dnce hakikate nesnel bir ekilde, yani Buber'in diliyle
ifade edecek olursak bir 'o' olarak, bilenin ilikili olduu bir
nesne olarak ynelir. znel olarak yak-
25 Kai Nielsen, Religion and Groundless Belieuing, Religious
Experience and Religi-ous Belief, s. 23.
26 Kai Nielsen, An Introduction to the Philosophy of Religion,
s. 83-92 27 Gary gutting, Religious Belief and Religious
Scepticism, Notre Dame Univ.
Press, London 1982, s. 22. 28 Martin Buber, Tann Tutulmas, ev.
AbdullatifTzer, Lotus Yay. Ankara 2000, s. 58. 29 S. Kierkegaard,
Concluding Unscientific Postscript, tr. By D. Swenson,
Princeton
Univ. Press, 1941, s. 178.
---~------
-
ABDULLATiF TZER 99
laldgnda ise dnce, znel bir ekilde bireyin ilikisinin
mahiyetine, Sen ile olan diyalojik ilikisine ynelir. Szgelii Tanrnn
bilinmesini ele aldmzda nesnel olarak dnce, bu nesnenin gerek bir
Tanr olup olmad problemine ynelir; znel olarak ise, bireyin,
ilikisi gerekte bir Tanr-ilikisi olacak ekilde, bir eyle iliki
iinde olup olmad problemine ynelir. Tanrnn varln nes-nel bir ekilde
ele alma yoluna giren bir kii ise, Kierkegaard'a gre, hi sonu
g~lmeyen bir doruya yaklama, tahmin ilemine girer; doruya asla
ulaamaz. Oysa bir dinsel inanta birey snrsz bir tutku ve sonsuz bir
ballkla imannn objesiyle iliki ierisindedir. Tanrnn bulunamad her
saniye bir kayptr ve bu lmcldr. te sadece bu znellikte kesinlik
vardr ve bir tahmin snrsz, bi-reysel ve tutkulu bir ebedi mutluluk
isteine nispet edilmez. yleyse inanan balln tarihsel bir aratrmaya
veya empirik bir akl yrtneye dayandramaz. Dayandnrsa, dinsel balln
gelecekteki yeni gelimeler ve bilgiler neti-cesinde hep ertelemesi
gerekir. "znenin snrsz, bireysel, tutkulu istei, karar tehir
edildiinden dolay gittike azalp yok olur ve karar, yeni renilen
aratrmalarn sonularn takip etnek suretiyle ertelenir".30 Dolaysyla
nesnel ve tarafsz bir ekilde dnmenin dinsel alanda herhangi bir
yeri ve sz hakk olamaz. nk Tanrya nesnel bir ekilde k tutnak
ebediyen imkanszdr, her eyden nce Tanr bir znedir ve dolaysyla
sadece isellikteki, maneviyattaki znellik adna vardr.
yle anlalyor ki Kierkegaard, dinsel alanda, temelcilerin
yaptklan gibi, hakikate nesnel yollardan varmaya alanlarn asla
kesinlik elde ederneyecek-lerini gstermekte ve buna iddetle kar
kmaktadr. Her eyden nce bu alan-daki hakikatin tanm ve mahiyeti
bambakadr, dolaysyla da bu hakikate ulamann yntemleri de
biliminkiyle son derece tezattekil etnektedir. Dinsel alanda
hakikat snrsz tutkudur ve snrsz tutku da znelliktir. "Yalnzca
znellikte ke-sinlik vardr, nesnellie meyletnek ise bir hatadr"31 .
Kierkegaard'n daha ar-pc cmleleriyle syleyecek olursak "en tutkulu
iselliin tahsis edilmesi ileminden hi ayrlmayan nesnel bir
belirsizliktir hakikat, bu var olan birey iin elde edilebilir en
yksek hakikattir .... hakikat kesinlikle, nesnel bir belirsizlii
snrsz bir tutkuyla seme cesaretidir. Tanny bulma midiyle doann
dzenini tefekkr eder, kudret ve hikmeti grrm; ne var ki zihnimi
rahatsz eden ve kayg uyandran bir ok eyler de grrm. Btn bunlarn
toplam nesnel bir belirsizliktir". 32 Kierkegaard bu hakikat tanmnn
ayn zamanda imann da tanm olduuna dikkat eker. O yle diyor:
... Risk yoksa iman da olmaz. man kesinlikle, bireyin iselliinin
snrsz tut-kusu ile nesnel belirsizlik arasndaki tezattr. Eer Tanny
nesnel olarak kavra-yabiliyorsam, bu durumda inanmyorum, ancak
kukusuz Tamy nesriel ola-rak kavrayamayacam iin inanmalym. Eer
kendimi iman halinde tutnak istiyorsam nesnel belirsizlikle srekli
sk fk olmaya niyetli olmalym.33
30 S. Kierkegaard, a.g.e., s. 28. 31 S. Kierkegaard, a.g.e., s.
181. 32 S. Kierkegaard, a.g.e., s. 182. 33 S. Kierkegaard, a.g.e.,
s. 182.
-
100 DINi ARATIRMALAR
nk risksiz iman olmaz, ne kadar risk o kadar iman; ne kadar ok
nesnel bilgi o kadar az isellik, ne kadar az nesnel bilgi o kadar
ok youn isellik.34
Kierkegaard, burada imann aklsal bir eylem olmadna, hepsinden
te_ onun bir bilgi meselesi olmadna iaret ederek imann farkl bir
insani yetiye, yani iradeye dayandn belirtiyor. nanmak bir cesaret
iidir; hibir nesnel bil-ginin olmad, tamamen belirsizlik ve
gvensizliin hakim olduu bir durumda karanlk ve derin sulara rlplak
atlama cesaretidir iman. Onun iman iradeye dayandrmasnn nedeni
aktr. nk epistemolojik olarak bilme baka bir eylem, inan baka bir
eylemdir. Ancak dorulanabilen ve belli bir anlam olan inan bilgiye
dnr. Szgelii "bu ayak izleri bir su aygnna aittir" dediimde bunu
deneysel arabrma ile dorulayabilir ve bu yargy bilgiye
dntrebili-rim. Ancak metafizik alanda nesnel belirsizlii ortadan
kaldrabilecek rasyonel bir dorulama yntemi yoktur. nk antolajik
olarak farkl bir varlk sahasdr metafizik. Dolaysyla, empirik alana
has anlam verme, tanmlama ve dorulama yntemleriyle metafizie
giremeyiz. Yaplabilecek tek ey, Wittgenstein'n dedii gibi35
susmaktr. Dolaysyla "Tanr vardr" yargs bir bilgi deil, bir inanbr.
Kierkegaard asndan bakldnda, rasyonalistlerin yapb en byk yanl bunu
bir bilgi konusu gibi ele almalar ve bu inan iin nedenler, deliller
aramalandr. Bu da bir komedidir, beyhude krek ekmedir. nk imann
konusu belirsiz alandr, ana kavramlar ise cesaret, zgrlk ve
iselliktir. Bura-da inancmzn dorulanabilir olduundan (ki byle olsa
bu inanma deil bilme olur) veya doru olduundan sz edemeyiz. Evet,
inan tek anlamda dorudur: znel olarak.
Kierkegaard, inanma ile bilme arasndaki bu ayrm U szleriyle
belirtiyor: Dnn ki iman kazanmak isteyen bir adam var; haydi komedi
balasn.
mana sahip olmak istiyor, fakat ayn zamanda nesnel bir arabrma
ve bu arabr-mann tahmin ilemi vastasyla kendisini emniyet albna
almay da: istiyor. Ne olur? Tahmin ileminin yardmyla sama farkl bir
ey olur: o muhtemel olur, gittike muhtemel olur, son derece ve
kesinlikle muhtemel olur. imdi inanmaya hazrdr ve kendi adna,
ayakkabclann, terzilerin ve avann inand gibi inan-mayp, ancak ok
uzun bir tefekkrden sonra inandn iddia etme cretini gs-terir. imdi
inanmaya hazrdr; hey hat, imdi inanmak kesinlikle imkansz olmu-tur.
Aa yukar muhtemel olan veya muhtemel olan veya son derece ve
gerek-ten muhtemel olan bir ey, onun aa yukan bilebilecei veya iyi
bilebilecei veya son derece ve gerekten bilebilecei bir ey olmutur
- ne var ki inanmak imkanszdr. nk imann objesi samadr ve bu
inanlabilecek tek objedir.36
Kierkegaard byle bir iman ve bu imann en deerli rneini brahim
pey-gamberin ahsnda iler. nk o nesnel belirsizlie ramen inanma
cesaretini gstermi, inanc iin ahlak kurallarn ezip gemi, en dk baar
ihtimaline karn en fazla feragatte bulunmu, ksacas imkansz ve sama
olduu iin
34S. Kierkegaard, a.g.e., s. 188. 35 "zerine konuulamayan
konusunda susmal", Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logi-
co-Philosophicus, ev. Oru Aruoba, Y.K.Y., 3. Bask, stanbul 2001,
s. 171. 36S. Kierkegaard, a.g.e., s. 189.
-
ABDULLATIF TZER 101
inanm birisidir. Kierkegaard'n srarla ve nemle zerinde durduuey,
brahim peygamberin sama olmasna ramen olunu tereddtsz Tannya kurban
etmeye niyetlenmesidir. O, en byk bir cesaret ve feragat meidir. nk
sonsuz bir tutku ve sarslmaz bir kesinlikle Tanrya baldr.37
Aslnda Kierkegaard'n grleri ve brahim peygamberin kendi olunu
hi-bir kuku tamadan kurban etmeye ynelmesi olay, Clifford'un tezini
de hakl 'ikarmaktadr. CHfford'un gznde o, byle bir eyleme ynelmekle
insanla kar en byk ayb ve suu ilemi ve hatta kendinden sonrakilere
Tanr adna her tr ahlakszlk ve irrasyonelliin kapsn amhr.
"ayet bir kimse bilinmeyen Tanrya doru dnmeye, Onunla karlamak
iin adm atmaya, Ona seslenmeye cesaret ederse, Gereklik mevcut
o/ur"38
diyen ue Kierkegaard gibi Tanrnn uarln bir bilgi konusu olarak
deil de Ben-Sen ilikisi erevesinde ele alan bir baka uaroluu dnr
Martin Bu-ber, brahim peygamberin olaynn ahlaksal boyutu hakknda
teolojik bir yo-rum getirmeye alr:
Tanr birine olunu ldrmesini emrettiinde, ahlakszn ahlakszl bu
duru-mun sona erecei sreye kadar askya alnr. Dahas, baka trl
tamamen kt olan, Tamy honut eder olduu iin bu durumun sona
errnesine kadar tama-men iyi olur. Evrenselin ve evrensel olarak
geerli olann yerine, mnhasran Tann ile "Tek Biri" arasndaki ilikide
temellenen bir ey admn atar. Fakat tam da bundan dolay etik olan,
evrensel ve evrensel olarak geerli olan grelileir. Onun deerleri ve
kanunlan mutlaktan greliye srgn edilir; etik alanda bir dev olan
ey, Tannya kar mutlak devle yz yze gelir gelmez hibir mutlakla
malik olamaz. 'Ancak, dev nedir?' diye sorar Kierkegaard. 'dev
gerekte, tam olarak Tanrnn iradesine mukabil bir ifadedir!'. Bir
baka deyile, Tanr iyi ve kt dzenini tesis eder ve istedii yerde bu
dzeni bir batan bir baa ykar. O bunu kiiden kiiye doru, yani
bireyle ilikisi dahilinde yapar.39
Ne uar ki Buber'in bu yorumu ok ciddi itirazlar da beraberinde
getirecek-tir. nk her eyden nce bu yorum, bir dzen ko ysa bile
istedii an o dzeni ykabilecek keyfi bir Tanr anlayn ue bu anlayn
bir ifadesi olan ue "bir ey Tanr istedii iin iyidir" diyen teolojik
etii ne srmektedir. Bu da Tanryla zel bir iliki yaayan herkese,
sosyal hayatta sorgulanamaz bir ekilde ahlak-szlk u e samalk yapma
imkann tanmaktadr ue dolaysyla bu ok ciddi teh-likelere yol
aacaktr. Hristiyanlk tarihinde delilerin yaklmas ue dnya apnda
mezhep u e din kavgalarnn gereklemi olmas bunun en kt rnek/eridir.
Mistik anlay bir kenara koyacak olursak byle birTanrnn uar olduuna
inan~ mak, Clifford'un dedii gibi en byk yanl ue en kt
ah/akszlktr.
Pascal'n Bahsi "Sama olduu iin inanyorum" yerine "bilmek iin
inanyorum" diyen
lm/ fideist Pasca/, Kierkegaard gibi, Tanrnn uarln aklla aramann
bo bir
37 Bkz. S. Kierkegaard, Korku ve Titreme, ev. N. Ekrem Dzen, Ara
Yay., 1990. 38 Martin Buber, a.g.e., s. 42. 39 Martin Buber,
a.g.e., s. 135.
-
102 DINi ARATIRMALAR
aba olduuna inanr. Evet, akl doal dzen ierisinde tek
otoritemizdir, an-cak doal dzenin snrlarna dayand zaman acizliini
kabullenmeli, snrlarn unutmamal ve teslim olmaldr. Pascal'n
Kierkegaard'dan ayrld en nemli nokta, onun inanmay sama deil
rasyonel grmesidir. Ancak inan-mann rasyonelliini salayan dorulama
veya akl yrtme deil, Tanrnn kendisidir. "Eer her eyi akln eline
teslim edecek olursak dinimizin gizemli ve doast hibir eyi
kalmayacak. ayet akln ilkelerini ihlal edecek olursa dinimiz sama
ve gln olacaktr"40 diyen Pascal, aka, dinin akla aykr olmadn, ancak
onun akl ve duyu alann atn dnr. ncelikle kii akln inanma iradesinin
boyunduruu altna almaldr. Bylece o kii Gizli Tanrnn kendisini ifa
etmesiyle ve inayetiyle Tanrnn varlna ahit olacak-tr. man sahasna
ve bu sahann hakikatlerine ulamann tek yolu da kalptir. Tanr
hakikatlerini nce ka/be aktr, buradan da bu hakikatler akla geer.
Pascal, ancak byle bir iman ile kiinin yeryzne dten nce sahip
oldu.:. u o yksek mevkie kabileceini, sonsuz bir mutluluk
kazanacan, sefa/et-ten ve mitsizlikten kurtulacan ve btn varolusal
muammalar ve evrene ait bilmeeeleri zebileceini belirtir.
Pascal, aklla Tanr'nn varln bulmaya alanlar veya CHfford gibi
Tan-r'nn varlndan phe edenleri bir bahis oynamaya arr ve kazandklar
takdirde onlara sonsuz bir mutluluk ve bilgi vaadinde bulunur.
ncelikle Tan-r'nn varln deliller getirerek ispatlamann mmkn olmadn
syleyerek Clifford'u dorular. Fakat bilimsel yntemlerle Tanr'nn
varl iddiasn kesin olarak rtmenin de mmkn olmadna dikkat eker.
Burada makul bir bi-imde yaplabilecek tek ey bahis oynamaktr:
Eer hibir zaman ansmz denememeliysek, din iin herhangi bir ey
yap-mamz gerekmez, nk o kesin deiidir. Fakat ansmz denediimiz ne
kadar ok ey var: deniz yolculuklar, savalar. Bu yzden hibir ey
yapmamamz gerekir diyorum, nk hibir ey kesin deildir. Oysa dinde
yarn grmek iin yaayacamzdan daha fazla kesinlik vardr. Zira yarn
greceimiz kesin de-ildir, fakat grmememiz kesinlikle mmkndr. Din
iin aynsn syleyeme-yiz. Onun doru olduu kesin deildir, fakat doru
olmamasnn kesinlikle mmkn olduunu sylemeye kim cesaret
edebilir?41
O halde iki ktan birisini tercih etmemiz gerekiyor: Tanr ya
vardr ya da yoktur. Acaba hangi gr seeceiz? Akl bu mese-
leyi bir karara balayamaz. Sonsuz kaos bizi ayrr. Bu sonsuz
mesafenin en sonunda neticesi yaz veya tura olacak bir ans oyunu
oynanyor. Nasl bahse gireceksiniz? Akl bunlardan birisini size
tercih ettiremez, akl hangi kkn yanl olduunu gsteremez.42
Pascal neden bu iki ktan birisini tercih etme/c zorunda
olduumuzu aklamaz. Olabilir /ci byle bir durum karsnda agnostilc
olup yargmz askya ala-biliriz. Bu zorunluluun cevabn, yine imanda
iradeci kanatta yer alan William
40 Blaise Pascal, Pensees, tr. by. A. J. Krailsheimer, Penguin
Books, 1986, s. 83. 41 B. Pascal, a.g.e., s. 225. 42 B. Pascal,
a.g.e., s. 150.
-
ABDULLATIF TZER 103
James'de43 buluruz. James byle bir duruma zorunlu tercih adn
verir. Onun rneinin kullanarak konuya aklk getirecek olursak,
"teorimin ya doru ya da yanl olduunu syle" diyen birisi karsnda,
teorinin yanl veya doru olup olmadna karar vermemeye karar vermem
mmkndr. Burada tercih-ten kan/abi/ir. Teori hakknda hibir hkm
vermeyebilirim. Ancak zorunlu tercih, kiiyi tam bir ayrm noktasna
getiren bir di/em ma ile yzletirir. Burada
nc bir alternatif yoktur. Sunulan alternatiflerden birini tercih
etmek ka-nlmazdr. Szgelii, "ya bu hakikati kabul et ya da bundan
mahrum ol" alter-natiflerinden ayr olarak nc bir alternatif sz
konusu edilemez. Ayn ekilde "ya Tanr vardr ya da yoktur"
alternatiflerinden baka nc bir alternatif olamaz; karar vermemeye
karar vermek ise "Tanr yoktur"dan tarafa tercihi kullanm olmak
demektir. Bu iki ktan birisini seme zorunluluu epistemolo-jik deil,
mantksal ve pragmatik bir zorunluluktur. Mademki seme zorunlulu-u
vardr, menfaatimize en uygun olann semek akllca o/andr.
Tanrnn var olduunu sylediimiz takdirde kazancnz ve kaybnz
tarta-lm. ki durumu belirleyelim: Eer kazanrsan her eyi kazanacaksn
[sonsuz bir hayat ve mutluluk], kaybedersen hibir ey
kaybetmeyeceksin. Hi tereddt etmeyin o zaman; Tanrnn var olduuna
bahse girin.44
Kendisinde inanma istei olutuu halde hala inanamayan kiilere kar
Pascal, Tanrnn varlna inanyormu gibi davranmalarn ister. Onun
burada vurgulamak istedii, szgelii namaz klarak, dua ederek, oru
tutarak vs. edini-lecek olan dinsel alkanlklarn inanca hazrlayaca
ve inanc douracadr.
Pascal'n agnostikleri kazanmak amacyla ortaya koyduu bu argman,
bir-ok eletiriyi kendisine ekmitir. Her eyden nce kalkp birisi, ben
elimdeki snrl ve belirli olan hayat belirsiz bir hayat uruna riske
atamam, davulun sesi uzaktan ho gelse de ben nmdekiyle yetinmesini
bilirim, diyebilir. kincisi ise James'ten gelir: "Byle mekanik bir
hesaplamadan sonra kastl olarak benim-senen ayinlere ve kutsal suya
imann, imana ait gerekliin deruni znden yoksun olduunu anlyoruz: ve
eer Tanrnn yerinde olmu olsaydk, muhte-melen byle inananlar snrsz
dllerden mahrum etmekten zel bir zevk alrdk". 45 ncs ve en nemlisi
olarak J .L Mackie de46 , CHfford gibi dnerek, byle bir bahse giren
kiinin, Pascal'n iddiasnn aksine akln inciteceini syler. nk bu tr
tekniklerle kastl bir ekilde kendinizi inanl klmanz, aklnz ve anlnz
tahrif etmekten baka bir anlama gelmez. Dolaysyla kii irrasyonel
bir ekilde inan oluturmakla kendi kendini aldatyor ve eletirel
yetilerini bask altna alyor.
O halde hem Kierkegaard, hem de Pascal inancn epistemik ynn
atla-makta, hatta akl boyunduruk altna almakta ve Tanrnn varlna
olan inancn nesnel olarak dorulanamayacan gstermektedir. Doru,
kiiye zeldir. An-cak etrafmza baktmzda bu dorulanamayan inanlarn
kesin bilgiler kadar
43 William James, The W ili to Believe and Other Essays in
Popular Philosophy, Dover Pub., New York 1956, s. 3.
44 B. Pascal, a.g.e., s. 151. 45 William James, a.g.e., s. 6. 46
J. L. Mackie, The Miraele of Theism, Ciarendon Press, New Yprk
1986, s. 202.
-
104 DINi ARATIRMALAR
ve hatta onlardan daha da fazla kii, tarih, toplum, doa zerinde
etkide bulun-duuna ahit oluyoruz. Hem doal alanla ilgili dinsel
yarglarda bulunacaz, szgelii depremleri, felaketleri Tanrnn
gerekletirdiini, her eyin onun kud-reti, bilgisi ile var olduunu,
en doru ynetimin dinsel ynetim olduunu vs syleyeceiz, hem de bu
alana ait anlam ve dorulama yntemlerine hayr diyeceiz. te tam bu
noktada CHfford gibi hmanist ve aklc bir izgiyi takip edenler,
sonular ne olursa olsun Tanrnn varlna inanmak bir insanlk suu-dur,
bir ahlakszlktr diyecektir. nk bu kavramn anlam yok, dorulamas yok,
bu inan iin gsterilebilecek delil yok, zihnimizde bir tasavvuru ve
izleni-mi yok. Bunun tek aklamas olabilir: tarih iinde
belirsizliklerin ve zlemierin yaratt, gittike devlemi, arketipik,
psikolojik veya sosyal bir hayalet. Tanrnn varlna rasyonel bir
delil getiremiyoruz, o zaman Tanr inancna sahip olmakla insanla kar
bir su mu iliyor ve ahlakszlk m sergiliyoruz?
Kant'n Ahlak Delili te bu noktada Kant, brakn ahlakszlk
sergilemeyi, Tanrnn varlnn ahlaki
yaant iin bir bakma pratik bir zorunluluk olduunu, teoloji
olmadan ahlakn, ahlak olmadan da teolojinin varlklarn
srdremeyeceini syler. 47 Geri Kant Tanrnn teorik akln nesnesi
olmadn, dolaysyla varlnn antolajik veya kozmalajik delillerle
rasyonel olarak kantlanamayacan da gstermitir.48
Anlalan o ki Kant'ta Tanrya giden yolun kapsn ancak
ahlaksal-isel tecrbe amaktadr.
Kant'a gre btn ahlaksal yarglarn en yce ilkesi aklda bulunur ve
akl nesnel, genel geer, zorunlu, deimez ahlaksal ilkelerin ve
buyruklarn tek kay-nadr, yasa koyucudur ve otonomdur. Dolaysyla
ahlak, korku veya umuda dayal, herhangi bir ama, dl veya zevke
gtren eylemleri deil, srf iyi niye-te dayanan ve devden kaynaklanan
eylemleri, kesin bir biimde buyuran nes-nel bir ahlak yasasn ierir.
Haliyle, "sesi, en kat kan dkcy bile titreten, baklar karsnda
gizlenme gereinde brakan, pratik usun bize uymamz iin sunduu her
trl yarardan arnm ahlak yasas"49 herkese "durumlar ve ko-ullar nasl
olursa olsun asla yalan sylememelisin"50 diye buyurur.
Peki, byle bir ahlak sisteminde Tanrnn bir yeri olabilir mi? nk
Kant'n da belirttii gibi51 , Tanrnn grnlerin yaratcs olduunu
sylemek ne denli elikiyse, onun yaratc-olarak eylemlerin, eylemde
bulunan varlklarn varolu nedeni olduunu sylemek de o denli eliki
olacaktr. Ancak Kant, her ne kadar kant/ayamasak da ve
eylemlerimizin, iyi-ktnn nedeni olarak gstere-
47 Immanuel Kant, Philosophia Practica Universalis: Etik zerine
Dersler I, ev. Ouz zgl, Kabalc Yay. stanbul 1994, s. 56.
48 I. Kant, Pratik Usun Eletirisi, ev. smet Zeki Eyubolu, Say.
Yay., stanbul 1997, s. 211-212.; Prolegomena, ev. I. Kuuradi ve
Yusuf rnek, Trkiye Felsefe Kurumu, Ankara 1995, s. 114. En Yce
Varllda ilikili olarak akl nasl kullandmz Prolegome-na'da izah eder
Kant.
49 Kant, Pratik Usun Eletirisi, s. 130. 50 Kant, hilosphia
Practica Universalis, s. 28. 51 Kant, Pratik Usun Eletirisi, s.
160.
- ---- ------------ -------------------
-
ABDULLATIF TZER 105
mesek de ahlaka zg bir evren yaratcsnn, bir Tanrnn varln
varsayma-miZ gerektiine inanr. Buna da iki neden gsterir. (1) Erdem
ve mutluluun birlemesi bir kiinin elinde bulundurabi/ecei en yksek
iyiyi oluturur. Ancak en yksek iyinin gereklemesi btn insanlarn ve
doann gcn amaktadr. En yksek iyinin gereklemesi ise bir te dnya ve
Tanrnn varl varsa-ylmadzka mmkn deildir. O halde en yksek iyiye
yalnzca irademizle Tan-rT iradesi arasnda bir uyum yarattmz
takdirde ulaabiliriz. 52 (2) kinci nede-ni ise Kant yle ifade eder:
"Ahlakl/k hakknda yargya vanrken nc bir ze (akl dnda herhangi bir
otoriteye) ihtiyacmz yoktur; ahlak yasalar n-c bir ze ihtiya
duymadan da doru olabilirler, ama icra edi srasnda ayet nc bir z
bizi buna mecbur klmazsa, o zaman bir anlam ifade etmezler;
insanlar yce bir yarg olmazsa ahlak yasalarnn etkisiz kalacan
anlamtr; yoksa ne itici g ne dl ne de ceza olurdu. Ahlak yasalarnn
icra edilii bakmndan tanr y idrak etmek zorunludur". 53
Aslnda ahlak yasas ile Tanr arasndaki ilikinin ne olduu aka
sylen-mi olsadaKant zerine basa basa deiik ifadelerle unu syler:
"Tanr ahlak-sal ynden iyi ve uygun olan eyleri ister, bu nedenle de
iradesi en kutsal ve en yetkin iradedir. Ahlaksal ynden neyin iyi
olduunu ahlak gsterir". 54 Yani, bir ey Tanr emrettii iin iyi
deildir, o ey iyi olduu iin Tanr onu emreder. Dolaysyla bir ahlak
yasas olduu iin Tanr bunu emretmitir ve iradesi ahlak yasasyla uyum
iindedir. O halde ahlak yasas tanr iradesine uygun olduu iin
ahlaksal buyruklar ayn zamanda tanr buyruklar olarak da
grlebilirler. Ancak ne olursa olsun, cennet hevesiyle, Tanrnn gzne
girme dncesiyle, ksacas d bir uyarc ile yaplan her trl eylem Kant'n
gznde ahlaksal deere sahip deildir. Bu durumdaKant bizlere, bir
eylemi srf Tanr em rettii iin deil, baskdan, beklentiden dolay
deil, ahlaklln isel ilkesine gre ve srf dev olduu iin yerine
getirmemiz gerektiini syler. "Oysa Tanr eylemi deil, insann gnln,
yreini ister . ... Her ey Tanrya duyulan sevgiden dolay yaplmaldr.
Ancak Tanry sevmek demek, onun emirlerini seve seve yerine getirmek
demektir". 55 O halde "eylem isel ilkelerden kaynaklanrsa, onu iyi
olduu iin, yani seve seve yerine getirirsem, o zaman Tanry gerekten
honut ederim. Tanr isel ilkelere dayanan bir zihniyet bekler
insanlardan. "56
Kant'n ahlaktan Tanrya geii ve bunu bir anlamda delil olarak
sunuuaslnda delil olmann niteliklerine sahip deildir - bir ok dnr
tarafndan olduka sallantl ve tartma gtrr yapda bir gei ve sunu
olarak deerlendirilmitir. Kant'n dev ahlak ve erdem-mutluluk
ilikisi ile ilgili grlerine dair skntlar ve eletirileri bir yana
koyarsak, asl sorun ahlaktan Tanrya ge-itir, ya da byle bir geiin
imkandr. Her eyden nce Tanr bir ol-mal ola-rak, bir umut olarak,
bir varsaym olarak sisteme dahil edilmektedir. zellikle dinsiz
ahlak savunan hmanistlerinde ileri srdkleri gibi, mademki insan
kendi
52 Kant, a.g.e., s. 174, 194, 199, 220, 53 Kant, Philosophia
Practica Universalis, s. 57. 54 Kant, a.g.e., s. 58. 55 Kant,
a.g.e., s. 53. 56 Kant, a.g.e., s, 59.
--~------ ~------------------
-
106 DINi ARATIRMALAR
kendinin otoritesidir, kendisiyle kaimdir o halde tanry iin iine
sokmann ne anlam ve faydas vardr. nk insan Tanr olmadan da ahlaki
bir varlktr. Dolaysyla bizzat insann hakk olan deeri, saygy, zgrl
ve otonomluu insann kendi dnda bir faile vermenin hibir anlam
yoktur, hatta kt sonu-lar vardr. Nitekim Madntyre, Tanrnn
gereksizliini u cmleleriyle belirtir:
Diyelim ki, gerek ya da saymaca, ilahi bir varlk bana bir ey
yapmam buyuruyor. Onun buyurduu eyi ancak onun buyurduu ey doruysa
yap-malym. Fakat ben onun buyurduu eyin doru olup olmadn bizzat
kendi bama yarglayacak bir pozisyonda isem, o zaman ilahi varln
bana ne yap-mam gerektiini tembih/emesine hibir ihtiya duymam.
Kanlmaz bir ekilde her birimiz kendi kendisinin moral otoritesidir.
Kant'n moralfailin otonamisi diye adlandrd bu durumu kabu( etmek,
ayn zamanda ilahi bile olsa dsal otoritenin hibir moralite kriteri
veremeyeceini de kabul etmektir. Onun byle bir kriter verebileceini
varsaymak, heteronomiden, faili kendi dndaki, aklsal bir varlk
olarak kendisine yabanc bir yasaya tabi klma giriiminden sulu olmak
olurdu. 57
Hatta Mdntyre'a gre58 kategorik imperativ retisi Tanrya ve
lmszl-e inancn Kant formlarnca sunulan phe gtrr desteinden
kopartldnda bu betimin gc azaltlmaktan ok artrlr. Anlalan o ki,
ahlaktan Tan-rya gei de, kavramlardan veya evrenden Tannya gei
kadar skntl ve fel-sefi dzeyde problemli grnmektedir.
Deerlendirme
zetlersek, buraya kadar CHfford'un kat aklc iddiasn, yani
rasyonel ne-denler sunmadan herhangi bir eye inanmann insanla kar
ilenmi bir su, bir ahlakszlk olduunu ve buna kar dile
getirilebilecek drt farkl cevab ve bu cevaplarn ya da yaklamlarn
yetersizliklerini ele aldk. Btn bu verdiimiz bilgilerden bir sonu
kararak yle bir deerlendirmede bulunabiliriz:
1. CHfford'un pozisyona baktmz zaman, onun dorudan Tanrnn yok
olduunu iddia ederi ve yokluunu kantlamaya girien bir ateist deil,
Tanrnn varlna inananlarn epistemolojik kmazlarna,
yetersizliklerine, yanliarna ve bu inancn ykc sonularna iaret eden
bir ateist olduunu gryoruz. Bu durumda onun, teistlere nazaran daha
gl bir konumda bulunduunu syleyebiliriz. Ancak CHfford gibi kat
aklclarn en zayf ynleri iddialarnn bykl ve pratik ile rtmezliidir.
Bu iddia btn inanlarn rasyonel ne-denlere dayandnlmas veya
dorulanmas gerektii, eer rasyonel nedenler sunulamyorsa inanmann da
terk edilmesi veya nedenler sunuluncaya kadar inancn askya alnmas
gerektiini syler. Bu adan bakldnda, hibir dinsel inan sistemi tm
akledebilir insanlar tatmin edecek ekilde, evrensel dzeyde ikna
edici bir kantlama sunamaz. Bu da u anlama geliyor ki akll bir
insann dinsel inanc olmamaldr ya da beklemelidir.
57 Alasdair Maclntyr~, Bthik'in Ksa Tarihi, ev. Hakk H nler ve
Solmaz Zelyt Hnler, Paradigma Yay., Jstanbul2001, s. 222.
58 A. Maclntyre, a.g.e., s. 224.
T
1
r
t 1
i
1
-
ABDULLATIF TZER 107
Bu kat aklc iddiann daha da gerisine inecek olursak burada btn
haya-tn akla dayal inanlarla rl bir ala kaplanmas gerektii, hatta
kaplanabiie-cei ve bu an dnda kalan alann anlamsz olduunu ifade
eden daha byk bir iddia vardr. Burada bilimsel alana has bir kural
veya yntemi hayatn b-tn alanlarna uygulama cretinin olduu rahatlkla
grlebilir. Ancak, kabul edilmelidir ki beeri tecrbe, estetik,
dinsel, ahlaksal vs ynleriyle ok katmanl biryap sergiler, o tek tip
kural genelleyebileceimiz tek tip bir yap deildir. Dolaysyla "beeri
tecrbeye ait pek ok alan sadece mantksal zmleme ile kavranamaz"59
ve kat rasyonalizmin ilerlii olduka snrldr. Dostoyevski'-nin arpc
szleriyle, 'bir gn insansal hayatmzn ve btn arzularmzn
ma-tematiksel bir forml bulunmu olsa kim bir matematik formlne gre
arzu-lamak ister. Byle ey olmaz, nk o zaman insan insan olmaktan
kar. Man-tn harika bir ey olduundan kuku olamaz. Mantk mantktr ve
insan doasnn sadece aklc tarafn tatmin eder; arzular ise btn yaamn
yani her eyiyle mant da kapsayan btn yaamn gstergesidir. iki kere
iki drt, ellerini beline dayayp yolumuzu kesen, saa sola tkren bir
zppedir. ki kere ikinin mthi bir ey olduunu kabul ediyorum, eer
hakkn vermek gerekirse "iki kere iki be eder" ok daha arpcdr'
.60
Kald ki, dnya grleri ve ideolojilerin bu rasyonalist talebi
yerine getireme-yecei gerei bir tarafa, bilimin kendisi bile
ispatlanmam varsaymiara dayan-maktadr. Dier yandan, yaamak iin sk
bir ekilde alan veya eitim seviyesi dk, akli kapasitesi zayf olan,
bu trden bir talebi karlamaya, yorucu bir akliletirme srecine
girmeye zaman ve kabiliyeti olmayan bir ok insan da var-dr. stelik
kat rasyonalizm, ntr bir akln olabileceini dnmekle, insanlarn
kklklerinden itibaren eitli ekillerde belirlenmiliklerini, onlarn
hangi inan-larn gvenilir, istenilirve makul olduunu belirlemede
etkin olan dnya grlerinin olduunu grmezlikten gelmektedir. Bu da
kat rasyonalizm asndan ciddi bir problem dourmaktadr. O halde
denebilir ki "Rasyonalistler yalnzca ok kk ve ok ben-merkezli olan
bir dnya kabul etmektedirler". 61
2. Tanrnn varlna inan bir bilgi meselesi deil; dine ballk da
bilimsel tarafszl gerektiren bir nesnel duru meselesi deildir. Din
her eyden nce anlam ufkumuzu genileten ve tecrbe alanlarmz arasnda
btnlk kuran metafiziksel bir sistemdir. Metafizik bir sistem de
"kavramlarn, olgulardan karlm bir teorik modelden hareketle, btn
olgularn tutarlln garanti altna alan, dzenli bir btndr" .62 Dinin
metafiziksel bir sistem olmasndan u da anlalyor ki, teolojik
nermelerin bavurma iddiasnda bulunduklar olgular, deneysel
bilimlerin ilgilendii olgularla ayn trde deildir. Dolaysyla,
doa
59 A. G. Oettle, The Rational Basis of Religious Experience,
Christian Medical Fetlawship Publicaitons, London, s. 4.
60 F. M. Dostoyevski, Yeraltndan Notlar, ev. Serpil Demirci,
teki Yay., Ankara 1999, s. 27, 28, 33.,
61 A. G. Oettle, a.g.e., s. 5. 62 Frederick Ferre, Din Dilinin
Anlam: Modem Mantk ve man, ev. Zeki zcan,
Alfa Yay., stanbul1999, s. 213.
-
108 DiNi ARATIRMALAR
bilimlerinin dzenlilii, kesinlii ve genelletirilebilirlii art
koan aklayc mant dinsel olgulara uygulanamaz. Bilimsel bir mantkla
bakldnda dinin sunduu ey bilgi deil, sadece teoridir, bir
varsaymdr. nanann gznde o, es katolajik olarak dorulanabilecek ve
bilgi olma niteliini kazanabilecek-veya kazanm- bir inan
sistemidir.
O halde, bir metafiziksel sistem olarak din reele dayanma ve onu
doru biimde ifade etme iddiasnda olan kavramsal bir sentezdir. Bir
tanrbilimci de, tanrbilimci olma sfatyla, bu sentezin antolajik bir
ierii olduunu ileri srer. Metafizik bir sistemin doru veya yanl
olarak deerlendirilmesinde d~, bilim-sel yntemler veya otorite
deil, i ve d olmak zere iki nemli lt ne kmaktadr. ltterin banda
mantksal elimezlik ilkesi gelir. kinci ise yapsal tutarllktr. D lt
de metafizik bir sistemin tecrbeye balanmas zorunluluudur. Herhangi
bir metafiziksel sistem, belli bir tecrbeyi doal ola-rak ve tahrif
etmeden aydnlatabilmelidir.63
unu aka belirtmemiz gerekiyor ki inan, kiinin dinin sunduu
metafi-ziksel ve kuatc sistemi zgr iradesiyle benimsernesi ve onu
tecrbelerini d-zenleyici bir st yap olarak kabul etmesidir. Zaten
imann znde de bilinme-ye ne (gayb) olan inan vardr ki bu da
inanmadaki zgrl garanti eden tek unsurdur. teki trl bilgi balayc ve
zorunludur. Elbette ki inanann inanc temelsiz deildir, ancak inan
kesin nedenlere/deliliere deil, yeter nedenlere dayanmaktadr.
Bununla ifade etmek istediimiz eyi bir senaryo eklinde su-nacak
olursak: Pascal'n diliyle insan kr ve zayftr, evren ise onun
varoluuna dair hibir sr vermemekte ve karanla brnmektedir. Evren
insan her taraf-tan sonsuz bir ekilde kuatmaktadr. Bu kuatlmlk,
atlmlk ve belirsizlik ierisinde insan nereden geldiini, nereye
gideceini; neden u zamanda deil de bu zamanda, neden orada deil de
burada olduunu bilemez.64 O teleolo-jik bir arayta "neden bir
eylerin var olduu" gizeminin iinde boulur ve anlam bunalmna girer.
Cevab kendisinde arar ama kendisi de bir bilmecedir ve sessizlie
gmldr. Ardndan doaya ynelir. Doada her eyin bir nede-ni olduunu,
her hareket edenin bir hareket ettiricisi olduunu, orada bir
dze-nin ve gzelliin olduunu vs. grr. Nedenler ve dzen koyucular
zincirini takip edip snra ulatnda ve btn kaplarn kapand bir noktada
ona Tan-r/Din elini uzatr ve ondan bir basamak daha sramasn ister.
Tanrnn ondan tek talebi ise, grnler perdesini yrtarak znde varln
bir olduunun bilin-ci ve bu bilincin daima canl tutulmas; kiinin
kendi zn tanyarak aklen, manen ve ahlaken ycelmesidir. te byle bir
hareket sonras Tanr onda ama-cn gerekletirmi ve diyalojik bir iliki
kurulmutur; inanan da varlnn n-cesi ve sonras ile bir ahenk kurarak
anlam bunalmn atlatm, isel zgrlk ve btnle ulamtr.* Burada inanann
karar, bir ilk hareket ettiricinin ol-
63 F. Ferre, a.g.e., s. 214-216. 64 B. Pascal, Pensees, s. 48,
88, 157. * Burada monoteistik dinlerin mutlak otoriter tavrnn
sylediklerimizle elikili olduu ne
srlebilir. nk bu dinlerde mutlak olarak buyuran, tehditler
savuran, kat kurallar koyan, ksacas hmanist bir gzle bakldnda kiiyi
kendisine ve doaya yabanclatran ve onu kendi gznde klten, kiinin
akln ve zgrln prangalayan bir Tanr-
-
ABDULLATiF TZER 109
mas, bir dzen koyucunun olmas gerektii sonucuna gtren yeter
nedene dayanr. Byle bir anlam sorunu ve sreci sonunda kii ateizm
kararna da varabilir. Nitekim Sartre ve Camus byle bir anlam araynn
sama olduu ve yaratc bir Tanrnn olmamas gerektii kkm tercih
etmilerdir. Hayat karsnda- teist ve ateist klar dnda - agnostik
kalmak ise pek olas deildir.
3. nanan asndan en nemli sorun inandyla bildii arasnda yaanan
e7ikili an/ardr. Yani bildiiyle inand arasnda var olan gerilim, bir
ncelik sonralk prob/emidir. Din ve bilim znde birbiriyle atmyor
olmakla birlikte, inanan asndan zaman zaman atmalar
yaanabilmektedir. Dinin bir ey hakknda o eyin doru/yle olduunu
mutlak bir biimde dile getirdiine ina-nlan veya byle yorumlanan
kimi durumlarda bilim dini yanllayabilmektedir. Aslnda, insani
dzlemde bakldnda mutlak bir din olamaz. Mutlak din sadece Tanrnn
katnda olan dindir, o gayb- mutlaktr. Dolaysyla insani d-zeyde var
olan din yorumsal bir dindir. Hatta bn i Arabi'nin ifadesiyle " ...
bir itikat sahibi ancak nefsinde icat ettii eyle Allah'a inanr. u
hale gre de onun tapt ilah itikadnda yaratt ilahtan ibaret olur"65
yleyse "tek varlk bir ayna makamndadr. O ayna ya bakan herkes onda
Allah hakkndaki inancnn hayaline bakar ve onu bilir ve tasdik
eder". 66 Buradan da anlalyor ki yorum-dan bamsz salt/ar bir dinsel
tecrbe olamaz. Felsefi adan dinin kkeninin peygamberlerin
dinsel/vahyl tecrbelerine dayandn, bu tecrbelerin de b-tn yaam
tecrbelerindeki gibi yorumdan bamsz olmadn, yani bu tecr-belerin
akn bir varln diktesi nedeniyle peygamberleri birer kukla, daktilo
konumuna dren tecrbeler olmadn, sz konusu tecrbe/ere
peygamber-lerin de son derece yksek ve sekin entelektel ve ahlaksal
varlklaryla katldk/arn, bu tecrbelerin iki'tarafn da etkin olduu
bir ben-sen tecrbesi ol-duunu syleyebiliriz. yleyse, bilim-din
atmasna bu adan bakldnda dinin de znde yorum olduunu, yorumlanan
tecrbenin yapsnda hazrda varolan inan sistem/eri, dnya grleri,
eilimler vb. olduu ve hatta mutlak diye ne srlen bir ok hkmn iine
mezhep kavgalar, siyasi ekimeler, kiisel-toplumsal menfaatler vs.
den kaynaklanan yorumlar kartn dnrsek, o zaman elimizde ciddi bir
kriter bulundurulmas zorunluluu doacaktr. Eer alim, ilim ve malum
un kendisinde bir olduu, ahlaksal ve doal dzenin yaratcs bir Tanrnn
var olduuna inanyorsak, Tanrnn bize en byk ba olan akl nemli bir
ara olarak n plana kacaktr. Leibniz'in ifadesiyle "akl da tpk iman
gibi Tanrnn bir hediyesi olduuna gre, aklla imann sava halinde
olduunu sylemek, Tanrykendi kendisiyle savatrmak demektir". 67
nn olduu sylenecektir. Ancak tek dinsel yorum da bu deildir.
Hemen her dinde evreni ak ile yaratan, insana muhta olan ve hatta
insan kendi suretinde yaratp ona tannlama yollan aan- nk varlk znde
birdir- bir tanry anlatan mistik yorum vardr. Ve bu yorum, Erich
Fromm'un da belirttii gibi, hmanist bir din yorumudur. Erich Fromm,
Psikanaliz ve Din, ev. kr Alpagut, Kabalc Yay. stanbul 1990, s. 42,
43, 53.
65 Muhyiddin-i Arabi, Fusus'ul-Hikem, M.E.B. Yay., stanbul 1990,
s. 138. 66 Muhyiddin-i Arabi, a.g.e., s. 269. 67 G. W. Leibniz,
manla Akln Uygunluu zerine Konuma, ev. Hseyin Batu,
M.E.B., stanbul 1986, s. 56.
-
110 DINi ARATIRMALAR
Yazmzda daha nce sylediimiz gibi, reele dayanmayan ve tecrbeyi
aydnlatamayp, insansal tecrbenin nn amayan, somutu ypratan bir
din-sel sistem atldr, faydaszdr. Byle bir gerilim durumunda yaplmas
gereken ey, doal aklamay n plana almak ve sistemde aksayan taraflar
dzeltmek-tir. Mademki doa kadir ve alim bir Tanrnn eseridir, o
halde doal olan, Aris-to'nun da kulland gibi, akli alandr. Doal bir
aklamann veya daha iyi bir aklamann olmad yerde kendi iinde tutarl
bir inan sistemine sahip dinsel aklama iyi bir aklama olarak destek
grecektir. Hatta, doal aklamann yaplabildii durumlarda bile
inanana, "tecrbenin tam anlam kavranacaksa, doal aklamalar
anlatlmas gereken hikayenin yalnzca bir blmdr"68
deme kaps aktr. nk hayatn btn tecrbe boyutlan arasnda gl bir
btnletiricilik grevi gren sadece dinsel inan sistemidir. Dinsel
aklama tecrbeleri bir bir deil, btnn bir paras olarak ele alr ve
yalnzca dinsel inan sistemleri, insansal tecrbenin sadece bir
boyutu olan doal, bilimsel aklamay insan hayatnn kiisel, ahlaksal
ve estetik boyutlaryla btnletirebilir. "nsanlar kendi tecrbeleri
iin bu tr toptan, her eyi kuatc bir aklama aramaya devam ettikleri
srece dinin onlara bilimin sunduundan ok daha fazlasn sunduunu
dneceklerdir" .69 Bylece, "kayplar, aclar ve uyum~ suzluklar bile
birer dinsel tecrbe olacak; bunlarn salt bilimsel, dinsel olmayan
aklamalar ise (pratik yarariarna ramen) derinlik ve anlamn btn
boyutla-rn syrp atacaktr". 70
68 Peter Donovan, Interpreting Religious Experience, Sheldon
Press, London 1979, s. 114.
69 Peter Donovan, a.g.e., s. 115. 70 Peter Donovan, s.g.e., s.
116.