This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
MÜDDESSİR SÛRESİ 46-48.ÂYETLERجيم بسم الله الرحمن الرحيم الحمد لله يطان الر أعوذ بالله من الش
الم على رسولنا رب العالمين الة والس محمد و علي آله والص رلى امرى واحلل العقدة وصحبه أجمعين رب اشرحلى صدرى ويس
من لسانى يفقهوا قولى رب قد آتيتني من الملك وعلمتني منماوات واألرض أنت وليي في الدنيا تأويل األحاديث فاطر الس
الحين توفنا مسلمين وألحقنا ني مسلما وألحقني بالص واآلخرة توفالحين وأدخلنا الجنة مع األبرار يا الحين واحشرنا في زمرةالص بالص
kökeni olan الخوض havz الباطل في batıla dalmaktır, batıla pervasızca الشروع
giriş yapmaktır.
ELİMİZDEKİNİ DE SİLİP SÜPÜREN BATIL:
Batıl deyince bütün menhiyyat buraya dâhildir. Allah’ın yasak ettiği her ne var ise
bunların hepsi batıl kavramının içindedir. Çünkü hak ben burada yokum der. Hakkın
olmadığı bir şey batıldır. İnsanoğlu batılla asla bir yere varamaz. Yani insanlık yönünden
kemal bulamaz. Tam tersine batıl insanın elinde avucunda olanı da alır götürür. Hani
derler ya insanın bulgur misali olduğunu düşünürsek; gerçek insanda pirinç olmaya bir özenti
vardır. Yani daima daha daha şeklinde insan ruhu ekmeliyete doğru bir süzülüş kaydeder.
Arzu vardır, himmet vardır, gayret, talep vardır. Tabi ki fıtrat bozulmamış ise. Nefiste ise
daha kötüye daha kötüye bir meyil vardır.
وء بالس ارة ألم النفس إن نفسي ئ أبر وما
“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç nefis aşırı
derecede kötülüğü emreder.”18
NEFİS VE RUH TEKNESİYLE SEYAHAT:
Tabi ki terbiye görmemiş ise. Doğal yapısı böyledir. Negatife devamlı daha daha hiç
doymak bilmez. İşte insan bu minval üzere yaratılmıştır. Negatif olanlar tamamen zararadır.
İnsanın elinde olanı da alır götürür. Yani bir bulguru örnek verdik ya Tosyaya pirince
giderken evdeki bulguru da kaybedersin cinsinden. Nefis yönünden gidersen Tosyaya
giderken evdeki bulguru da kaybedersin. Ama ruh yönü ile gidersen Tosya’ya değil Asya’ya
da gidersin. Atalarının makamı olan yere de gidersin. Tanrı dağının olduğu yere varırsın.
Onun Kaf ile olan bağı vardır. Ondan sonra
المجيد والقرآن ق
“Kâf! Şerefli Kuran’a and olsun ki….”19
18 Yusuf12/5319 Kaf50/1
Geçidinden geçer, vuslata nail olursun. Şu halde pozitif olan gelişme haktır. Burada insanın
gelişmesi de haktır. Hakka yönelen insanın gelişmesi haktır. Batıla yönelen insanın
alçalması da haktır. Buna göre bu adamlar batıl ehlinden oldukları, batıla daldıkları, onlarla
birliktelik oluşturdukları, danslara, cazlara, müziklere, soygunlara, bir ülkeyi batırmak için
yapılan planlarda parmakları olduğu için alçalmışlar, cehenneme atılmışlar. Allah şerlerinden
korusun. أي Demek istiyorlar ki نقول الباطل Biz batılı ifade ederdik. Birisi bizden
bir fikir almak istese, batıl yönüyle olumsuz olanı ona telkin ederdik. Yani adam gelmiş saf,
buna danışıyor. İşte ona batılı, yıkımı önerirdik. Onu yıkacak projeleri ona sunardık. Onların
helakini oluşturacak tavsiyelerde bulunurduk, kararlar alırdık. Allah korusun biz batılı
söylerdik, kavlimiz batıldı. والزور yalandı, dolandı. Ne kadar böyle eğik büğük laflar
varsa ipe sapa gelmeyen, aslı esası olmayan şeyleri söylerdik. Gördünüz mü? Bunların
sözlerinde de hayat yoktur. Çünkü onlar da kalp yoktur. Zehirlenmiş bir Lut Gölü misali
kalpleri var. hayat yok, yaşam bitmiş. Ölü deniz misali ölü bir yürek var.
NEGATİF ADIMLARIN SONU:
Bunları öldüren batıldır. Hep batıla dalmak suretiyle, hep zehir aldılar. Hep negatif
adımlar attılar. Sonunda Allah korusun insanlıklarını kaybettiler. Yüce Allah onları
insanlıktan azletti. Ve كاألنعام dedi. Daha sonra onu da onlardan aldı. Bu da bir şereftir
dedi.
سبيال أضل هم بل
“…belki yolca onlardan daha da sapıktırlar.”20
Daha sapık olduklarını yani bir şeytan olduklarını ifade etmek istedi. Evet devam ediyorlar.
Başka ne yapardınız? Hani yapmadıklarını söylediler. İki şey yapmadıklarını söylediler.
Başlıca iki sahada yer almadılar. Allah’la olan ilişkileri yok. Bir de müslümanlarla olan, kalbi
kırıklarla olan bir diyalogları yok. Var olan özellikleri ise batılla ilişkileri var. Bunlardan
birincisi oyun ehliyle, batıl ehliyle beraberliktir. Onların her mesaisinde yer alıyorlar. Diğer
özellikleri ikincisi ise; bakın bir parelellik var. İki olumsuzlukları vardı. İki tane de
kendilerince olumlu yönleri var. Kendilerince olumlu olan birinci yön batılla iştigal etmek
yani sanatları batıl üretmektir.
20Furkan25/44
DÖRDÜNCÜ SEBEP:
İkincisi الدين بيوم نكذب biz نكذب Hakka inanmazdık ama batıla inanırdık وكنا
yalanlardık. بيوم الدين din gününü biz yalanlardık. Ahiret inancı bizde yoktu. Palavra
derdik, uydurma derdik. İnsan bir daha kalkar mı?
رميم وهي
“ Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek.”21
مرقدنا من بعثنا من ويلنا يا قالوا
“Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı, derler.”22
Bizi şuralardan, bu kabirlerden kim kaldıracak? İçerisinde kemikler böyle toz olmuş,
ufalanmış. Bunlar mı? Dediler ve reddettiler, inanmadılar. Biz din gününü yalanlardık. Din
gününden maksat الحساب والجزاء Hesabı, karşılık görmeyi. Yapılanların
soruşturulup, karşılığının alınmasının yeri olan zaman dilimini yani (yevmül ahireh) ahiret
gününü yalanlardık. Bunun diğer bir ismi de din günüymüş.
YAKİNİN GELİŞİ:
Dinin gereğinin sorgulandığı gün demektir. Dinin icaplarının sorgulandığı güne
din günü denir. İşte biz bu günü yalanlardık, inanmazdık, palavra derdik. Sen uyduruyorsun,
bunlar masaldır. Kuran’da bunu nasıl yalanladıklarına dair beyanlar uzun uzun zikredilmiştir.
أتانا اليقين Taki, öyle bir zamana kadar biz bu tekzip işini sürdürdük ki حتىnihayet bize yakin geldi. Yakin geldiği zamana kadar tekzip işine müdavim olduk, devam
ettik. O zamanda iş bitti. Yakin ayan beyan günüdür. Şek ve şüphenin olmadığı bir olgu ve
duygudur. Allah’ın inayetiyle insanın gönlünde beliren bir oluşumdur. İnsanın gönlü gözü
ile açılır. Bu göz onun penceresidir. Eğer bu göze perde çekerseniz şu kalın perdeyi
dışardan asla ışık gelmez ve ne olup bittiğini göremezsiniz. Eğer gözünüze bir perde
çekilirse kalbiniz, kalp odanız kararır. Onun için bu gözden perdenin kalkması gerekir. İşte
bu ayet perdenin kalkışını anlatır.
غطاءك عنك فكشفنا
21 Yasin36/7822 Yasin36/52
“Şimdi gaflet perdeni açtık.”23
Bugün senin gözünün perdesini açtık. Bu ölürken olan bir oluşumdur.
حديد اليوم فبصرك
İşte bugün senin gözün artık çok keskindir, net görebilirsin. Şeşi beş artık görmeyeceksin.
Herşeyi olduğu gibi göreceksin. İşte yakin budur.
حديد اليوم فبصرك
“Artık bugün gözün keskindir.”24
GERÇEKLERİ GÖSTEREN MERCEK ÖLÜM:
Hadid yakin ile orantılı bir ifadedir. Ama bu oluşum ölüm dediğimiz olayın, ölümün
getirdiği bir sonuçtur. Bu nedenle müfessir buna الموت diyor. Ölüm diye tefsir etmiştir.
Çünkü ölüm insana gerçeği gösterir. Ölüm insana yerini gösterir. Cennete mi gideceksin,
cehenneme mi gideceksin? Yani doğru musun, yanlış mısın, eğri misin, büğrü müsün ne
olduğunu ölüm neticesinde göreceksin. Ölüm yaşamın bir totalidir, toplamıdır, neticesidir ve
orada cevabıdır. Hayatın cevabı ölümdedir. Hayat tayyibe midir, radiye midir, habise
midir? Bunu ölüm sana isbat eder. Ölüm işte bunun içindir. Akıbetimizi görmek için
ölüyoruz. O toplamı görmek lazım. O cami olan vakte girmek lazım. Cami olan vakte
girmeli ki gerçek aşkla bir kere Allah diyesin. Müfessir الموت der. الموت nün nerden
geldiğini size ifade etmek istedim. Aslında yakin الموت demek değildir. Yakinin kelime
anlamı şeksiz ve şüphesiz ayan beyan insanda beliren bir gerçektir. Bu yakin oluşumu
Allah’ın lutuf ve keremi ile dünya boyutunu aşan velayet erbabında gerçekleşir.
Neticede yakin geldi, çattı ve bizi buraya attı diyorlar. İşte bizim maceramız budur. فما bu nedenle onlara fayda vermedi. İyi de siz buraya atılmışsınız. Bunca تنفعهم
kurtulanlar oldu. Birçok kişiler, günahkârlar, eğriler paçayı kurtardı. Şefaat ettiler, şefaat
günüydü. O ona, o ona, binlerce, milyarlarca insan şefaatle kurtuldu. Siz onların içinde de mi
yer almadınız? Sizin hiç tutar yeriniz yok muydu? Dünyada bir mütteki ile temasınız olmadı
mı? Bir Allah’ın sevgilisiyle temasınız olmadı mı? O da yok tabi. Hiçbir tutar tarafları yok.
Bu nedenle فما تنفعهم شفاعة الشافعين Şefaat edenlerin şefaatleri onlara
fayda vermedi. Şefaat kategorisine alınmadılar. Birçok rivayetlerde şunu şöyle yapana şefaat
vardır, şefaat ederim diye belirtilmiştir. Müminlerin birbirleriyle olan muameleleri vardır,
şefaatleri vardır. Şafi ismi o gün cuşu huruşa gelecek. Allah’ın Şafi ismi ve başta
Peygamberimiz ve diğer Peygamberler, şüheda, salihler, sıddıklar ve sıradan müminler
dahi birbirlerine şefaat edeceklerdir. Hani çok ilginç bir söz vardır duyarsınız. Hocanın
okuması kendine geçmezmiş. Sen bana okuyuver. Ne kadar ehil de olsan ona izin vereceksin
o sana okuyuverecek. Çok ilginç bir şeydir. O gün müminin kendisine şefaati
olmayacaktır. Bir başka müminin kendisine şefaati var ama o da bir başkasına şefaat
edecek. İşte bu müteaddi olmanın en canlı göstergesidir.
مريض وهو الناس يداوي طبيب
Kendini tedavi edemeyen doktoru düşünün. Adetullah nizamı böyle kurmuştur.
Egoist, bencil olmayacaksın.
MÜMİN EGOİST DEĞİLDİR:Daima kardeşini de gözeteceksin. Onun da sana bir faydası olacağını
unutmayacaksın. Onu hakir görmeyeceksin. Onu ganimet bileceksin. İşte mümince
yaşamanın rahatlığı budur. Çok keyif vericidir. Güven vericidir. Mümin güven veren kişi
demektir. Güvenen ve güven veren insandır. Müminin elinden, dilinden emin olunur.
Onun için mümine canını kurban edeceksin. Ayağının altına serileceksin. Çünkü o bizim
sebeb-i necatımız olabilir. Böyle bilelim.
Şefaat edenlerin şefaati onlara fayda vermedi. Muhyiddin-i Arabi’ye göre bu dünyada
da şefaat hakkı vardır. Müminler bu şekilde birbirlerine şefaat edebilirler. Bakınız himmet,
şefaat türüdür. Dua şefaat türüdür. Bir kardeşine dua etmek ona şefaat etmektir. Bunun en
canlısı da cenaze duasıdır, namazıdır. Kullanacaksın, hakkın, sana verilmiş. Kırk kişi şefaat
ederse adam paçayı kurtarıyor. Onun için bir cenaze namazında bulunmak çok önemlidir.
Peygamberimiz bir gün: “Bugün şunları kim yaptı, bunları kim yaptı?” diye soruyor. Bugün
cenaze namazı kılan var mı diye soruyor. Hepsinde de Ebu Bekir Efendimiz çıktı. Bunların
hepsini yapmış. Peygamberimiz onu müjdeliyor. Ötekiler bir tanesini ya da iki tanesini
yapmıştır. İşte bunlardan bir tanesi de şefaat hakkıdır. Sana verilmiş, kullanıyorsun. Nasıl
bilirdiniz? İyi biliriz Ya Rabbi. Mümin herkesi kendisi gibi bilir. Çünkü mümin müminin
aynasıdır. Mümin hüsnü zan üzere yaşar. Saftır, temizdir, katıksızdır, bulanık fikirleri
yoktur. Eğriliği, dolandırıcılığı, garezi, kötü amacı yoktur. Herkes için iyilik düşünür.
Herkesin yükselmesini ister. Ben tattım bundan, kardeşlerim de tatsın. Ben yedim, o da yesin.
Ne güzelmiş bak dediği her şeyi paylaşır. Hasetçi, kindar, bencil değildir. Bunları ben
saymıyorum. Bunlar şuabü’l- imaniyede anlatılan imanın şubeleridir. Bunlar müminin kolu
kanadıdır, meyvesidir, dalı budağıdır. Öyle miyiz tabi ki bir düşünün bakalım. Adam geçen
öyle diyor. Hocam hep müslümanlar böyleyiz, hani müslümanlık böyle mi olmalı? Müslüman
olamayan adamlar rahat yaşıyorlar. Bütün musibetler, belalar bizim üzerimizde. Sen hangi
müslümandan söz ediyorsun kardeşim. Mümin budur.
BİNBİR HATLI MÜMİN:Bunları sen görüyor musun anlattım. İşte bunlar olmadığı için hep bizim hatlar
kopuktur. Sıdk hattı, vaad hattı, muhabbet hattı, rahmet hattı kopuktur. Bütün hatlar
kopmuştur. Kopuk hattan sana ne gelecek a kopuk. Maktu olmuşsun sen, ecrin de
maktudur, kesiktir. Ama müminin gerçek anlamda bağlantılarını mümin kurmuştur.
Bağlantıları derken şuabü’l- imaniyesi sağlam, adamın hatları sağlam bakımlıdır. Hatları
çalışıyor. İşte biz böyle kopuk olmasaydık, sağlam hatlara sahip olsaydık bize onlar
yanaşamazdı. Bizden korkarlardı. Nitekim ataların kopuk takımından değildi. Hatları,
halatları, bakımları, takımları sağlamdı. Onun için adam onu gördü mü, Allah onun yüzünde
esmaü’l- hüsnasını canlandırıyor, hareket ettiriyor. Adam onun yüzüne bakamazdı.
Muhteşem Süleyman varmış, adam onun gözüne, yüzüne bakamazmış. Şöyleymiş,
böyleymiş. Tabi öyledir. Şu halde demek ki iman heybet verir.
ار الكف على أشداء معه والذين الله رسول د محم “Muhammed Allah’ın Resûlüdür.Onunla beraber olanlar , inkârcılara karşı çetin,
birbirlerine karşı da merhametlidirler.”33
De ki şiddet müminin şahsında, gözünde, yüz aynasındadır. Kâfir baktığı zaman
müminde şiddet görür, korkar. Küfür ile baktığı zaman ار الكف على âyetini أشداء
yaşar.
33 Fetih48/29
Buna dikkatinizi çekiyorum. Kâfir mümine nazar ettiği zaman onun yüzünde şiddet görür.
Onun için bunlar barbar demişlerdir. Küfür gözüyle baktığı zaman müminin ekranında
görünen tablo budur. Celal görürsün. Çünkü müminin kâfire açılımı otomatikman
böyledir. Ona kırıtmaz, ona sırıtmaz. Çünkü bu onu kışkırtır. Ona kaşlarını çatacaksın.
pis perdeler gelir gözüne. Kadınların tesettürünün anlamının birisi de budur. Her insan bir
şekilde evlenmiştir. Burayla pek ilgili değil ama anti parantez onu da söyleyelim. Olur ya
seninkinden daha gösterişlidir. Seninki gölgede kalır. İçinden oraya akım oluşur. O da
38 Enam6/11
sana bakarsa Aman Allah’ım bağlantı kuruldu mu seninkiyle olan kontak kopar, kesilir.
Öte taraf artık gözünün önündedir. İsterse görme onu. Mekanizma onu çekti aldı. Gördün
mü Allah’ın Kulu işte o güzelliğin paketlenmesi lazımdır. İçinde olsun onu sahibi açsın. O
paketi sadece kimin adı varsa, paket kiminse o açsın. İşte tesettürün anlamı budur. Bu
şekilde mümin mümine rahmet olur. Eşini, çoluğunu, çocuğunu açıp da ona buna teşhir
etmez. Çünkü bu katliamdır. Bu gönül katliamıdır, nefis katliamıdır. Ne yaptığımızın
farkında değiliz değil mi? Bir özgürlük denilen, bir kapana kapılmışız gidiyoruz. Bunlar
şeytan kapanıdır. Özgürlük diye bir laf müslümana yakışmaz. Biz Peygamberimize,
رسوله و diyoruz. Allah’ın kulu ve resulüdür. Peygamber kulu olduktan sonra ki عبده
bu kölelerin tabiridir. Abd köleye ait bir tabirdir. Köle demektir. Abdi benim kölem demektir.
MÜSLÜMANLAR ALLAH’IN KÖLESİDİR:
Hürriyyet müslümana hiç yakışır mı? Biz ancak nefsimizi rehinlikten kurtardığımız
gün hürriyetten söz edebiliriz. Henüz o gün gelmedi. Bilmiyoruz, biz şu anda ibadullahız.
Onun için Abdülhamithan (cennet mekân) Hazretleri bu tabiri duyunca bu
müslümanlara hayır getirmez. Bu müslümana yakışmaz dedi. Felaketi gördü ama
engelleyemedi, sadece ağladı. Müslümana, bu millete yaramaz bu dedi. Gerçekten de
yaramadı. O günden bu güne yüzümüz hiç güldü mü? Hep birbirimizi öldürmekle
meşgulüz. Gâvura gerek yok. Birbirimizin canını, malını alıyoruz. Irzına, namusuna,
tecavüzleri her gün görüyorsunuz. Bunu kim yapıyor? İşte bu ülkenin içindeki kimseler
yapıyor. Öyle söyledi rahmetli büyüğüm (cennet mekân) “Keşke bu sözleri söylemeseydi.
Duası kabul edilmiş” dedi. Veliyyullah dedi. Yani böyle olasınız, ipek mendilini, gözünün
yaşlarını sildiği mendili pare pare ediyor. O Selanik’ten gelen güruhun üzerine atıyor.
Böyle böyle olasınız dedi ve öyle olduk. Hiç yüzümüz gülmüyor. Kefaret ödüyoruz. İnşallah
zamanı gelirde felaha kavuşuruz.
İkinci sınıf şefaatçiler nebilerdir. Nebiler kavimlerinin babası ve sürülerinin çobanı
kabilindendirler. Bu nedenle hepsiyle tek tek ilgilenirler. Sorunlarıyla ilgilenmek
zorundadırlar. Peygamberlik öyle basit bir şey değildir. Gelin benden alın. Yok. Peygamber
gider ayaklarına. Peygamberin özelliği budur. Bir ihtiyacınız varsa gelin benden alın. Bunu
bakkallar yapar. Peygamberler böyle değildir, ayaklarına giderler. Şehir şehir dolaşırlar. Köy
köy, hane hane dolaşırlar. Peygamberler böyledir.
فرعون أتيا
“Firavuna gidin.”39
Gördünüz mü Firavunu çağırın demiyor. Firavun’a gidin diyor. Nebiler çok uzun gider de
öyle olunca dersimiz bitmiyor. Bazısını da daha sonraki derslere bırakıyoruz.
3. sınıf şefaatçiler والصالحين Salih müminler de o kara günde şefaatçiler
sınıfında yer alacaktır. ألنها Çünkü şefaat للمؤمنين müminlere aittir, دون kâfirlere değil. Şefaat müminlere aittir. Kâfirler için şefaat yoktur. Öyle bir hak الكافرين
kâfire tanınmamıştır.
ŞEFAATİN İKİ TÜRÜ:
Şefaatın iki özelliği vardır.
Birincisi af ile ilgilidir. Suçların affı ile ilgilidir.
İkincisi ise derece üzerine derece katma ile ilgilidir. Adam kurtulmuş, kurtulmuş ama
yüksek dereceler var. Adamın derecesi çok eksiktir. Çünkü cennette gidilecek yerler
derecelere göre derecelendirilmiştir. Cennet de istediğin yere gidemezsin ki. Herkesin
ameline orantılı belli bir yeri, yurdu var. O halde ikincisi derecesini artırmaya yöneliktir.
Adam elli derecelikmiş, bunu artırabiliyor. Yüze, yüz elliye, iki yüze, iki yüz elliye artırabilir,
şefaatte buda vardır. Biz sevgili peygamberimize belli şeylerle, mesela ona salât-ü selamı çok
getirerek onun derecesinin artmasını sağlarız. Peygamberimize salât-ü selam getirmemiz onun
derecesinin artmasını sağlar. Sen onun compütüründe kayıtlısındır. Kendisine salâvat
getirenleri melekler ismen peygambere bildiriyor ve görüntünüzü de gösteriyor. Hani
telefonlar var ya. Görüntülü senin adın geçince resmini de gösteriyor. Yerine göre sesini de
verebiliyor. O’nun computüründe bunların daha da kıralı var, en üstünü var. Onu
insanların yaptıklarına benzetemeyiz. Peygamberimiz bilir. Bu dünyada da onun
memnuniyeti sana pozitif sinyal verir. Çünkü dua eder. Kendisine salât-ü selam geldiği
zaman dua eder. Anan baban da böyledir. Ölmüş gitmiş, ona hayredersin. Bir ölü dostuna
hayır ecrini gönderirsen, yani sevabını bağışlarsan ona bildirilir. Zaten “bu nereden geldi”
diye soruyormuş. Bunu sana oğlun gönderdi veya arkadaşın gönderdi. O oradan seviniyor ve
dua ediyor. Artık garezi marezi olmadığı için bu yönden geçerlidir. Beddua edemezler. Zarar
verme yönünden bir girişimde bulunamazlar. Ama pozitif yönde Allah o yönü dünyaya da
aktarabiliyor. Lehimize olan da geçerli, aleyhimize olan da geçmez. Böylesine faydalanma
39Şuara26/16
yönlerimiz vardır. Müminlerin gelir kaynağı çoktur. Allah’a şükürler olsun. Ganiyy-i Mutlak
Hazretleri biz fukarayı düşünüyor. Havadan, nemden, tozdan, topraktan sana gelir. Korkma
yeter ki kalbin sağlam olsun. Sağlam adımlarla bas. Safa ile yürü Hakka, her şey lehine