Vermeliyiz" -Adelbert REIF'in Anne mane Schimmel ile Çevirenler: Doç. Dr. Recai DOGAN/ Ar. Gör. ÇAPCIOGLU Ankara ü. ilahiyat Fakültesi Bugün Avrupa'da 8 mi lyonu Balkanlarda ve 12 mil yonu Avrupa ülkele- rinde olmak üzere toplam 20 milyon Müslüman Sadece Fransa'da vatan- 7.3'ü Müslümanlar, Kataliklerden sonra en büyük dini cemaati ise, 1.5 milyonu Türk kökenli 2 milyon Müslüman 600.000 çocuk ve genç, iki dünya ve dil Bütün bunlara halk dini ve kültürel ile ilgili derin bir bilgisizlik mühkarta, ünlü Prof. Dr. Annemarie spesifik ön -Prqfesör Scbirnmel, genellikle bit· tebdit olarak lan- se ediyor. Sizce bu '1slami tehdit" gerçek midir? Kurgu mudur? veya bu, yeni bir yaratma olabilir mi? Schimmel: ve tehdit" yeni bir fonksiyonu icra etmesi mümkün ola- bilir, ancak bu tehdidi salt bir fantezi olarak ele Orta beri, daima Bau olarak al- O zamanlar, çok bir süre içinde Müslümanlar ta- istila edilen sözde büyük bölümü hayal içindeydi. Üstelik, sonra gelen ve teolojisine göre gereken ya da en iyimser ifadeyle bir söz edi- Bu tutumun izlerine, orta hatta 20. Ianna gelinceye kadar mümkündür. Nihayet, 1529'da Türkler edilmesinin Bu dönem lam, "Türk dini" olarak görüldü. 1683 kadar bir buçuk boyunca Al man
8
Embed
24 İSLAM'A HAKETTİĞİ DEĞERİ VERMELİYİZ · 554 tasawuf Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes telenciL Aynca, Türklerden
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
"İslam'a Hakettiği Değeri Vermeliyiz"
-Adelbert REIF'in Annemane Schimmel ile Mülakatı-
Çevirenler: Doç. Dr. Recai DOGAN/Ar. Gör. İhsan ÇAPCIOGLU Ankara ü. i lahiyat Fakültesi
Bugün Avrupa'da 8 milyonu Balkanlarda ve 12 milyonu Batı Avrupa ülkelerinde olmak üzere toplam 20 milyon Müslüman yaşıyor. Sadece Fransa'da vatandaşların% 7.3'ü Müslüınan 'du·. Müslümanlar, Kataliklerden sonra en büyük dini cemaati oluştumıaktadır. Alınanya'da ise, 1.5 milyonu Türk kökenli 2 milyon Müslüman yaşamaktadır. Yaklaşık 600.000 çocuk ve genç, iki farklı dünya ve dil arasında yetişmektedir. Bütün bunlara rağmen, halk arasında İslam'ın dini ve kültürel boyurları ile ilgili derin bir bilgisizlik vardır.
Aşağıdaki mühkarta, ünlü doğu araştırmalan uzmanı Prof. Dr. Annemarie Schiınmel, İslam'a karşı Batılıların bazı spesifik ön yargılarını düzeltıneye çalışıyor.
-Prqfesör Scbirnmel, Avn~pa medyası İslam 'ı genellikle bit· tebdit olarak lanse ediyor. Sizce bu '1slami tehdit" gerçek midir? Kurgu mudur? veya bu, yeni
bir düşman yaratma girişimi olabilir mi? Schimmel: Medyanın tanımlad ığı ve yaydığı "İslami tehdit" onların gösterdiği
şekilde değild i r. İslam'ın yeni bir düşman fonksiyonu icra etmesi mümkün olabilir, ancak bu tehdidi salt bir fantezi olarak ele a lmıyorum.
Orta çağlardan beri, İslam'ın daima Bau Hıristiyanlığının düşmanı olarak algılandığını unutmamalıyız. O zamanlar, çok kısa bir süre içinde Müslümanlar tar.ıfından istila edilen sözde birieşık Hıristiyan dünyasının büyük bölümü hayal kırıklığı içindeydi. Üstelik, Hıristiyanlıktan sonra gelen ve Hıristiyan teolojisine
göre varolmaması gereken ya da en iyimser ifadeyle zararlı bir öğretiden söz ediyonız . Bu tutumun izlerine, orta çağlardanromantizmeve hatta 20. yüzyılın baş
Ianna gelinceye kadar rastlamamız mümkündür. Nihayet, 1529'da Viyana'nın
Türkler tarafından işgal edilmesinin şoku yaşandı. Bu dönem Avrupa'sında İ.s
lam, "Türk dini" olarak görüldü. 1683 yılına kadar bir buçuk asır boyunca Alman
554 tasawuf
Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes
telenciL Aynca, Türklerden bahsedildiğinde bugün bile hala hissedilebilen ve
Avrupalıların zihninele '·islam karşıtı bir etkiye" yol açan ve bu yargıyı pekiştiren risaleler ve oyunlar yazıldı.
-Gerçekte ''İ<:Iam" hakkında konuşarak, onun kapalı hir sistem olduğunu varsaymak doğru mudur?
Schimmel: İsbın, o kadar çok yüzyıl yayıldı ve o kadar çok insana ulaştı ki,
çok sayıda farklı yorumu olmasaydı gerçekten şaşırtıcı olurdu. Örneğin, CHfford
Geertz, "Islam Observed'' adlı eserinde, Fas ve Endonezya arasındaki farklılıkla
n göstermiş ve Müslüman halkların kültürleri ~ır.ısında görülen bu farklıl.ık l arın,
giderek daha da belirginleştiğin i söylemiştir. Ayrıca, çeşitli ilahiyat ekolleri tara
fından geliştirilen birbirinden çok farklı Kur'an yoıunıları vardır. Bir taraftan bü
tünüyle "Sünni" bir ekol, diğer ta ratian yine çok çeşitli ifade şekillerini bünyesin
de barındıran mistik gelenek vardu·. Bütün bunları göz önüne aldığımızda, is
bm'ı monolitik bir y<tpı obrak ele almak oldukça güçtür.
Bununla birlikte, gerçek temellere inilirse, Allah'ın birliğinin ve Peygamber
Muhammed'in O'nun en son elçisi olduğunun ikran, sadece İslam'da vardır. Her
kim "Allalı'tan başka tanrı olmadığını ve Muhammed'in O'nun peygamberi oldu
ğunu" aleni olarak ilan ederse, o Müslüman'dır. Bu bilinç, islam'm en temel iste
ğidir. "İslaın'ın beş şartı" adı verilen esasların diğer dördü ise, günde beş vakit na
maz, zekat, ramazan ayı boyunca oruç ve en az hayatta bir defa yapılması gere
ken Mekke'ye kutsal yolculuktur. Gerçekte, bütün bu görevler her iki taraf için
de geçerlidir. Ancak, İslam , Hıristiyanlıkt::ıki gibi bir "onodoksi"ye sahip olmadı·
ğı, mesela Papa gibi bir dini otorite tarafından sınırlandırılmadığı için, bağlayıcı
olarak bu kuralları kabul etmek yeterlidir. Fakat, bir JV!üslüman hangi şan altında
olursa olsun Kur'an'ın bağbyıcı otoritesini sorgulayamaz. Harv:ırd Üniversite
si'nden Harry Wo lfson inlibration (ınerinleştirıne) diye hoş bir kavram uydurdu.
Hıristiyanlar Allah'ın kelimesinin isa'da vücut bulduğuna inanırken, Müslümanlar
Allah 'ın kendi sözlerinin Kur'an'da kimplaştığına inanmakradır. Böylece, Allah'ın
sözleri metin haline getirilmiş olmaktadır. Bu. kelimenin klasik anlamıyla bütün
Müslümanhın ''fundaınentalist" olarak gören bir anlayıştır. Yani, onlar sözlü valı
ye, Kur'an'daki her bir kelimenin ilahi kaynaklı olduğuna inanmaktadır.
-Son bMeaç _y·üzyılda Hıristiyanlık, çeşitli derin krizlerle sarsılmıştır. - Fmn
sız ihtilali ve sekt'Uerleşme süreci htmlardan sadece ikisidb·. -İslanı 'z gelecekte bu tür krizter bekliyor mu?
Schimmel: Bu zor bir soru. Müslümanlarca Allah yeryüzündeki yegane gerçek
otorite olarak görüldüğü ve O'nun sözleri ve iradesi Kur'an'da yazıld1ğı şekliyle
dünyarun kaderini belirlediği sürece, Fransız ihtilalinde olduğu gibi bir takım ya
pay görüşlerin, İslam açısından uygul anması zor olacakrır. Lord Cromer }rüzyılı aş-
adelbert reif/armemarie schimmel ile müliikat 555
kın bir süre önce şunları söylemişti: "Reforme edilmiş İslam, artık İslam olmaktan
çıkmıştır." Sanırım, Müslümanlar, peygamber zamarnndan gelen her şeyi ve her bir
geleneği körü körüne taklit etmeye çalışmamalı, aksine Pakistanlı alim Fazlurrah
man'ın "yaşayan sünnet" adını verdiği kavramın izinelen gitmelidirler. Bu kavram
ile, günümüz Müslümanının yaşadığı çağı yorumlayabilınesi için, peygamberin ya
şadığı toplumu ve ondan kısa süre sonra, onun sözlerinin ve örnekliğinin nasıl yorumlanclığının anlaşılınasını amaçlayan canlı bir gelenek kastedilmektedir.
-Bazen, islam. refonnu ya da islam. i yenilenmenin Avrupa veya Amerika 'da baş/atılabileceği tezleri geliştirilmektedir.
Schimmel: Bunun İslam dünyasında kabul görüp görmeyeceği konusunda
kuşkularım var. Bununla birlikte, Amerikan üniversitelerindeki birçok Müslü
man öğrenci ve profesörün sayısı, sadece İslam araştırma l arı alanında değil, ay
nı zamanda diğer bütün alanlarda da her geçen gün artmaktadır. Avrupa üniver
sitelerinde de dunım bundan farklı değildir. Buralarda bir araya gelen akademik
güçler, biraz gecikmeyle de olsa, bir bütün olarak İslam hakkında yaptıkları ça
lışmalar sayesinde bir tür islami canlarımanın yolunu açabilmişlerdir. Ayrıca,
uwn vadede bir kültürel ve dini anlayış geliştirmeyi başamıışlardı r. Fakat, bu ye
ni gelişmedeki asıl önemli nokta, bu başarıların Amerika ya da Avrupa'da hem
iyi bir Müslüman ve hem de başarılı bir bilim adamı olunabileceğini kanıtlamış
ve hala kanıtlamaya devam eden kişiler tarafından gerçekleştiritmiş olmasıdır.
-Şayet, beşeri ideolojiler -ve diğer siyasi hedefler- islam'ın dinsel temellerinin bir parçası değilse, İslam'da din-s~yaset ilişkisine nasıl bakıyorsunuz?
Schimmel: İslam'da din ve devielin her zaman nuıdeni paranın iki yüzü gibi
olduğu söylenir. Peygamberin 622 yılında Mekke'den Medine'ye göç etmesinin
ardından, artık o, sadece dinler tarihinden aşina olduğumuz bir peygamber ola
rak kalmamış, aynı zamanda kendisine gönderilen vahiylerdeki esaslar üzerine
bir devlet kurmaya çalışan başarılı bir siyaset adamı haline gelmiştir. Bununla
birlikte, pek çok Müslü
man , İslam 'ın kesinlikle
devlet kurmak gibi bir
görevinin olmadığına
inanır. Peygamber tarafından Mekke'de ve d:ı
ha sonraki dönemlerde geliştirilen "saf İslam"
anlayışı, bütünüyle in
san ve Allah arasındaki
ilişkiye dayanır ve müm
kün olduğunca çok sa-
556 rasawuf
yıda insana kuıtuluşa giden yolu gösterıneyi amaçlar. Kurtuluşun en iyi şekilde
bir inananlar topluluğu içinde gerçekleştirilebileceği iddia edilebilir. Ancak,
böyle bir toplumun nasıl oluşturu lacağı, dini hukukta tartışılmamıştır.
-ls lanı 'ın egemen. olduğu bir devlet, Batı tarzı bir tür demokratik çoğulculu
ğa istekli olabilir ve bunu gerçekleştirebilir nıi?
Schimmel: Evet, diyebilirim. Müslümanların çoğu, demokrasinin açık b ir ilke
olduğunu düşünmektedir. Çünkü, Kur'an'da "şura" (konsil)'dan söz edilmekte
dir. İslam ve demokrasi üzerine yapılan her taıtışma, genellikle Kur'an'ın bu aye
tine dayanmaktadır.
-Peki, İslam, Müslüman bir devlet ve toplum içinde yaşayan Gayr-i Müslim
lerin statüsü hakkında neler söylemektedir?
Schimm el: Müslüman olmayanların statüsü, Kur'an ve İslam hukukunda ay
rınrılarıyla açıklanmıştır. İki büyük dini topluluğun üyeleri olan Yahudiler ve Hı
ristiyanların özel bir statüye sahip oldukları düşünülür. Çünkü onlar, "Ehli Kitap
tır". Yani, onların elinde ilahi vahye dayalı kutsal bir metin vardır. Daha sonra ay
nı statü Zerdüştler, Hindular ve Budistler için de tanınıp tespit edilmiştir. Bu din
lerin mensupları, özel bir vergi ödemek zorundadırlar. Bununla birlikte, asker
likle yükümlü değillerdir ve kendilerine özgü mahkemeleri vardır. Bu açıklama
lar, bu rür bir uygulamarun batı tarzı bir demokrasi ile uyuşup uyuşmayacağı so
rusunun kapısını aralamaktadır. Batılı anlamda "çoğulculuğun korunması" soru
nuna gelince, burada bir tanı ın problemiyle karşı karşıyayız. Ancak, her halükar
da Müslüman olmayanların hakları güvence altına alınmıştır.
-Fakat bu, tüm dinlerin eşit haklara sahip olması konusunda, hata boşg6-
rülü olma anlamına gelmiyor, değil nıi?
Schimmel: Hayır, şeriat, Allah'ın kanunu , titizlikle uygulanırsa, böyle bir bek
lenti içinde olamayız.
-islam 'm batılı eleştirmen/eri genellikle, kadınm düşük statüsü üzerinde durmaktadır/ar.
Schimmel: İslam'la ilgili herhangi bir konuda , medyada ve hatta oıyamalist
ler arasında biJe yanlış anlarnalara yol açan ifadeler, çoğu zaman eksik bilgi ve
ya bilgisizlikten kaynaklanmakradır. Bu tespit, özellikle İslam'da kadının duru
mu konusunda geçerlidir.
Bir kadının bir İslam ülkesinde devlet başkanı olabilmesi, bazılarının düşün
düğü kadar şaşırtıcı değildir . Pakistan'da Benazir Butto ve Bangladeş'te Halide
Ziya hükümetin başındadır. Oıtaçağın başlarında pek çok bağımsız kadın yöne
tici vardı. Bunun örnekleri, 13. ve 19. yüzyıllar arasında Hint İslam Tarihinde ko
laylıkla görü lebilir. Dolayısıyla, daha karı bir hukuk yorumu yaygın olduğu hal
de, bir kadının devlet başkanı olması, İslam hukukuyla tezat teşkil etmez. Bir ka
dının yapamayacağı tek görev, namazda ve savaşta halkın gerçek liderliği olan
adelbert reif/annemarie scb-immel ile mü/akat 557
halifeliktir. Başka bir ifadeyle, İslam 'da kadının siyasi fonksiyonu idari dununuy-
1a .sınırlıdır. Diğer diniere karşı nntımda olduğu gibi, buradaki temel sorun,
Kur'an hükümlerinjn nasıl yorumlanacağıdır.
Yüzyıllar boyunca birçok kadının; şair, bilim adamı, sanatçı ve öze1likle hat
tat o larak çalıştığını ve çeşitli şekillerde mistisizmi etkilediğini vurgulamak iste
rim Burada -son derece önemli bulduğunı şey- kadınJara, 7. yüzyılın başları gi
bi erken bir dönemde, evienirken getirdikleri ve evienelikten sonra kazandıkları
serveti kontrol etme hakkının, Kur'an tarafından verilmiş olmasıdır. Kocanın ka
rısının servetinde hiçbir hakkı yoktur. Bu durum, Avrupa'daki kadıniann bütü
nüyle erkeklere bağımlı olmaya zorlandığı bir dönemde, İslam'ın nasıl ilerici ol
duğunu göstermektedir. Peçe takma ve kadının tecri t edilmesi ile ilgi kurallar,
ancak daha sonraları ortaya çıkmıştır.
-Profesör Schimmel, son birkaç yıldır İslam sanatı ve kültürüne ve dolayısz.y
lcı İsia·m dinine ilgiyi arttımıayı amaçlayan, ''Avrupa 'da Araplar" veyt;t "İslam. sanatı" gibi konulard.cı, çeşitli etkinlikler düzenlerımektedir. Bunlar, mütevazi çabafar olarak tanımlanabilir. Ayrıca, Gerbard Konzelmann, Peter Scboll-Latout· ve diğerleri gibi yazarlar tarajindan günümüz Arapları ve İslami m.eselelerle ilgili olarak yazılanlar, Batılı okuyucuyu,, İslam. ve Arap dünyası bakkında aydınlatmaktan çok şaşır'tıyor görünmektedir.
Schimmel: Aslında, bu eserler sadece bir dereceye kadar aydınlatıcı oluyor.
Yazarların çoğunun iddialan kısmen yanlış ya da müphem ve bazen gazeteci üs
lubuyla verilen bilgiler tarihsel birikimi yetersiz olan okuyucunun kafasını karıştı
rıyor. Fakat, genellikle, İslami konu ve gerçekler hakkında, uzmanlar arasmda bi
le, şaşırtıc ı bir bilgisizlik olduğunu görüyoruz. İslam'dan bahsedild iğinde yapılan
en büyük hatalardan birisi, onu neredeyse bütünüyle Arap·ve hatta İran kültür ve
siyasetiyle sınırlandırmaktır. Bu tutum, her zaman ve özellikle bu bölgelerele dra
mmik bir olayın meydana geldiği her dunımda aşikar hale gelmektedir. Hint-Pa
kistan alt kırasında ve Endonezya'daki Müslümaniann sayısının Arap Müslüman
lardan çok daha fazla olduğunu kaç kişi biliyor? Muhtemel gelişıneler üzerine tar
tışmaktan çok, bu tür temel bilgiler veıilseydi, daha iyi ve daha yararlı olabilirdi.
-Arap İslam Dünyasının problemleri konusunda uzmanlarm bile bir dereceye kadar bilgisizliğini gözler önüne seren yomnıunuz, şu sorunun mutlaktı :soı-ulm.asını gerektiriyor: Almanya 'da, islam ve Amp araştırmalarının dutumu
nedir' Genel olarak Arap dünyası ve özelde, Islam bakkındaki yaygın bilgisizlik, bu alaniardcık i ilmi standan/ın çok fazla yüksek olmamasının bir sonucu
olabilir mi? Schimmel: Hayır, bu varsayım doğru değil. Almanya, her zaman İslam'ın sa
dece bilimsel kaygılarla incelendiği ve sıkı filolojik-tarihsel metodun gelişip yay
gınlaştığı bir ülke olmuştur. İkinci Dünya Savaşı gibi zo r bir dönemin ardından,
5 58 ICISCJVVı!f
İslam araştırmalarında yeni bir dönem başlamıştır. Kendileri için başarı ve resmi
makamlardan elestek teınennisinde bulunduğum çok sayıda yetenekli bilim ada
mı vardır. Beyn.ıt'taki Doğu Enstitüsü (Oriental Institute) ve onun İstanbul'daki
kolları, sadece Alman bilim adamlarına yönelik merkezler değildir. Ancak, bu
enstitüler tarafından yapılan araştırmalar yeterince takdir edilememiştir. Üzüldü
ğüm tek şey, benim zamanunda yaygın olan akademik konolardaki kombinas
yonun, Arapça, Farsça, Türkçe, Urcluca hariç, bu günlerde pek göıi.ilmeınesidir.
Diğer bir nokta ise, modern siyasete yapılan vurgulardır. Öyle inanıyorum ki, şa
yet klasik kaynaklar bilinseydi, bu gün İslam Dünyasınd::ı yaşanan pek çok olay
çok daha iyi anlaşılabilir ve böylece teoloji ya da felsefenin temel konuları , en
:ızından kategorize edilebilirdi. Ayrıca, başlangıçta en ünlü bilim adamları arasında Friedrich Sarreve Ernst Kühnel gibi Almanların da yer aldığı bir alan olma
sına rağmen, İslam Sanat Tarihinin neredeyse hiç okutulmamasını üzüntü verici
buluyorum. Bütün zenginliğiyle sanatı anlamak, İslam dünyasının daha iyi tanmmasına ve dolayısıyla biraz daha iyi anlaşılınasına katkıda bulunur.
-İslam 'ın kültıü·el imajını düze/tmekı için Alman klasiklerinin yeniden keşfedilmesi gerekmez miydi? Her şeyden önce, İs tam şiiri, edebiyatı, bilimi ve maneviyatının Almanlara daha yakından tanılılmaya çalışıldığı dönemler vardı .
Schimmel: Müslüman Doğu'ya karşı olumlu tavır, Alınan klasikleri açısından
son derece önemlidir. Batı üzerindeki İslami etkilerin tarihini bütünüyle okunabilir bir forma dönüştürmek, çok zevkli bir görev olurdu. Zaten, hemen hemen
her konuda mükemmel monografiler vardır. Sadi'nin (ö.1292) klasik eseri Gülistan 'ın (Gül Bahçesi) Adam Olearius tara
fından I653'de yapılan Almanca tercümesi, sadece birkaç tercüme üzerinde ça
lışmasına rağmen, Arap ve Fars şiiri hakkında şaşırtıcı derecede doğn.ı tespitleri
olan Herder açısından bir Truva hazinesi gibiydi. Herder, son araştırmalanndan birinde, tarih ve edebiyat tarihi konularında yaptığı sayısız araştırmaların yanı sı
vanı"nı yazmasına ilham kaynağı olan ve ayrıca üç İslam dili Arapça, Farsça ve Türkçe'den tercümeleriyle tanınan Avusturyalı Joseph Von Haınmer (Purgs
tall)'den söz eder. Bu gün , Gothe'nin "Noten und Abhandlungen''ini okuyan herkes, onun İslam kültür ve eclebiyatııu nasıl doğru bir ~ekilde tanıdığını ve ta
nımladığını hayranlıkla görecektir. Gothe'nin şu sözlerini sık sık hatırlamalıyız:
Şayet islam, Taıırı'nın iradesine kayıtsız şartsız teslim olmaksa; O zammı hepimiz islam olarak yaşıyor ve ölüyoruz.
Ayrıca, Arapça, Farsça, Sanskritçe gibi sayısız dilden hankulade tercümeleri
olan şair ve doğu bilimci Friedrich Rückeıt (ö. 1866> vardır. Rückert'e, eksik kalan
bölümleri daha sonra tamamlanan mükemmel Kur'an tercümesi için şükran borç-
adelhert reif/aımemaı"ie schimmet ile mıUiikat 559
luyuz. Maalesef, Gothe'nin hayal ettiği dünya literatürünün gerçek bir örneğini
oluşturan Friedrich Ri.ickert'in çalışmasıAlmanya 'da yeterince iyi tanınmıyor.
-Profesör Schimmel, şimdi de islam 'ın salt dini yönüneyeniden dönmek isti:yon-tm. Bir süredir Batılı dini Lider/er, tealoglar ve entelektüeller, Müslüman
lada yapıcı bi1· di:yaloga istekli görünüyor/ar. Acaba, siz, Müslümantarla Hıristiyanlar cırasında diyalog açısından somutjirsatlar görz:iyO?· mu sı muz?
Schimmel: Evet, bu "somut fırsatlar" kesinlikle mevcuttur. Fakat, şimdiye ka
dar bu diyalogların sonuçları, genellikle teolojik tanımlar, temel meseleler ve
inancın pratik boyutunun dışarıda tutulduğu, üç, döıt veya beş büyük dinin te
orik temellerinjn tartışılmasından ibaretti.
-Bıt bağlamda, Batıda etkisi giderek dahafazla hissedilen islam mislisizminin ne derece önemli olduğuna inanıyorsunuz? Gerçekte durum nedir?
Schimmel: Bu, sadece Batı açısından doğn.ı değildir. Çeşitli ülkelerde giderek artan sayıda Müslüman, İslam'daki mistik akmılara katılmaktaclır. Onları (özellik
le daha popüler kollarını), genellikle eleştirel açıdan inceleyen norınatif teologbra rağmen , bu akımlar İslam dünyasının bir köşesinde her zaman varlığını s i.ir
düımüştür. Mistisizm olmaksızın Hindistan veya Pakistan İsiarnı düşünülemezdi. Bu bölgelerde İslamı yayan mistikler, bunu ateşle ve kılıçla yapmadılar. Aksine, onların metodu; sevgi ve merhametti. Yaklaş;k yüz yı l önce, 1896 yılınd;:ı , Sir
Thomas Arnold tarafından "The Preaching of Islam" adlı harika bir eser neşredildi. Ru kitapta yazar, mjstiklerin Allah, Peygamber ve İnsan sevgisini ve İslam'ın özünü nasıl anlattıklarını göstermektedir. Dogmatik ya da normarif olarak kılı kırk yarına anlayışı , onlara yabancı idi. Misrisizınin ve takipçilerinin bu görevi, bu gi.ın daha fazla vurgulunmalıdır.
Günümüz Avrupa'sında sufi grupların sayılarının gittikçe artması , H ıristiyan
lık veya genel olarak modern bir dünya görüşünden dohıyı hayal kırıklığına uğramış pek çok insanın, sufizın adı altında İslam'a sığınmanın yollarını aradığını
göstennektedir. Elbette, bu "grupların" bazıları aşırı derecede batılılaşmış ve manevi içerikleri sulandırılmıştır.
Asıl tehlike, bir çok gn.ıbun İsbın'ı bilmediği halde, kendilerini "sufiler'' olarak nitdendirmesi ve mistik şiirler okuyarak sufi törenler vs. icra etmesiclir. Onlar, örneğin "Sufizm" kelimesinin, sadece İslam için kullanılınası gerektiğini ve
bu kavramla kesinlikle İslam'a dayalı bir mistik akımın kastedildiğini bilmemektedir. Fakat bütün bunlardan önemlisi, onlar, asıl sufizınin tamamen gönül işi ol
duğundan ve ritüel kurallarına yakından bağlı olmayı gerektiren zühdi bir yaşam tarzı anlamına geldiğinden haberdar değillerdir. Bunlar, ''öylesine" yapılabilecek şeyler değildir. Kişi kendini bütünüyle sufizme ait hissetmelidir. Ne var ki, Batı
lıların bazı sutl pratiklerinin sorgulanabilir olması, Batılı bireylerin iç çatışma la
rından kurtulabilme yollarını aradıklannın bir göstergesidir.
-Profesör Schimmel, Avrupa 'da, göç yoluyla gelen Müslüman nüfusun 2000
560 rasawuf
yılına kadar birkaç milyon artması bekleniyor. Müslümanların sayısındaki bu hızlı artışın Batı Avrupa ülkeleri açısından muhtemel sonuçları neler olabilir?
Schimmel : Bütün bunlar, Müslümanların belirli kültürel çevretere entegrasyon
larının nasıl olacağına bağlıdır. Örneğin, Almanya'da şu an çeşitli mevkileri işgal
eden Müslüman Türklerin sayısı şaşııtıcıdır. Onlar sadece düşük veya orta d(izey
işlerde çalışan sıradan işçiler değildir. Aralarında sanatçı, doktor, müzisyen vs.
olanlar da vardlf. Eğer dış görünüş aldatıcı değilse, o zaman bu insanlar kısmen iyi
entegre olmuş görünüyorlar. Fakat, Müslümanlar kendi kabukianna çekilerek bir tür gerrolaşma eğilimi sergilerlerse, işte o zaman gelecekte büyük problemler ya
şanabil ir. Özellikle, sıradan bir geçmişe sahip ve daha önce farklı bir din ve kültür
ortamında yaşaınanuş genç Müslüman anne-babalann, çocuklannı modern geliş
melere kapalı bir hayata yönlendirip yönlendirmeyeceğini henüz bilerniyonız.
Ancak, entegrasyonun gerçekleşeceği konusunda oldukça iyimserim. Türklerin
ve Müslümanların ne dinietine ve ne de kültürlerine karşı olınadığımızı gösteren
küçük bireysel jestler yapılabilir . Bu tür hareketler, karşılıklı anlayışın ilk adımla
ndır. Ayrıca, onların da buna karşılık vereceğinden kesinlikle emin olabilirsiniz.
Diğer taraftan, Almanya , Fransa, H.ollanda veya her hangi bir bölgede yaşa
yan çok iyi eğitim almış Türkler içinde bile, hala iki farklı dünya arasında yaşadığını düşünenler vardır. Ancak, hepimiz karşılıklı ön yargıların, yanlış anlama
ların ve parçalanmışlıkların azaltılması için bir şeyler yapabiliriz.
Pof. Dr. Annemarie ScWınmel'in Biyografisi
Pof. Dr. Annemarie Schiınmel, İslam Araştırmaları alanında Almanya'nın en önemli
uzm:ınıd ır. Schimmel, 1922'cle doğdu . 15 yaşında Arapça öğrenmeye başladı. 19 yaşında
Berlin'de İslam Araştırmaları ve 1951'de M:ırburg'cla Dini Araştırmalar doktoru oldu.
1954'den 1959 yılına kadar Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi'nde Dinler Tarihi ders
leri oku mı. 1961 'de profesör oldu ve Bonn Üniversitesi Arap-İslam Araştırmaları Bölü
mü'ne bilim danışmanı olarak arandı. 1970 yılında Harward Üniversitesi H indu-Müslü
man Kültürü Bölümünün ilk hocası olarak ödüllendirildi. Londra İsınaili Araştırmalar Ens
titüsü dahil, çeşitli üniversitelerde konferanslar verdi.
Annemarie Schiınınel, 1980'clen 1990'a kadar Uluslararası Dinler Tarihi Derneği'nin
başkanlığın ı yaptı. Kendisine Pakistan'daki üç üniversiteden ve diğer pek çok yabancı
üniversitelerelen "fahri doktora" derecesi verilmiştir. Ayrıca , 1980'de Bundesverdienstk
reuz Erster Klasseve 1989'da ise, GroBe Bundesverdienstkreuz ünvanını almışur.
Schiınmel 'irı en önemli eserleri arasında, "Mystische Diınensionen des Islam" ve ilk
kez 1985'cle basılan "Die Geschichre des Stıfizın" sayılabilir.