Top Banner
DEĞİŞEN ARKEOLOJİ: 1. TEORİK ARKEOLOJİ GRUBU - TÜRKİYE TOPLANTISI BİLDİRİLERİ 9-10 Mayıs 2013, İzmir CHANGING ARCHAEOLOGY: PROCEEDINGS OF THE 1 ST TAG-TURKEY MEETING (Izmir, May 9-10, 2013) AYRIBASIM / OFFPRINT
32

2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Mar 05, 2023

Download

Documents

Sinan Kurt
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

DEĞİŞEN ARKEOLOJİ: 1. TEORİK ARKEOLOJİ GRUBU -

TÜRKİYE TOPLANTISI BİLDİRİLERİ 9-10 Mayıs 2013, İzmir

CHANGING ARCHAEOLOGY: PROCEEDINGS OF THE 1ST TAG-TURKEY MEETING

(Izmir, May 9-10, 2013)

AYRIBASIM / OFFPRINT

Page 2: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?
Page 3: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

DEĞİŞEN ARKEOLOJİ: 1. TEORİK ARKEOLOJİ GRUBU -

TÜRKİYE TOPLANTISI BİLDİRİLERİ9-10 Mayıs 2013, İzmir

CHANGING ARCHAEOLOGY: PROCEEDINGS OF THE 1ST TAG-TURKEY MEETING

(Izmir, May 9-10, 2013)

Yayına Hazırlayanlar / Edited by

Çiler Çilingiroğlu – N. Pınar Özgüner

TAG-Türkiye Serisi / TAG-Turkey SeriesTAG - Türkiye Toplantısı Bildirileri 1 / Proceedings of the 1st TAG - Turkey Meeting

Page 4: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

TAG-Türkiye Serisi / TAG-Turkey SeriesTAG - Türkiye Toplantısı Bildirileri 1 / Proceedings of the 1st TAG - Turkey Meeting

Değişen Arkeoloji: 1. Teorik Arkeoloji Grubu - Türkiye Toplantısı Bildirileri

9-10 Mayıs 2013, İzmir / 9-10 May 2013, Izmir

Changing Archaeology: Proceedings of the 1st TAG-Turkey Meeting

(Izmir, May 9-10, 2013)

Yayına Hazırlayanlar / Edited by

Çiler Çilingiroğlu – N. Pınar Özgüner

İletişim bilgileri / [email protected]

© 2015 Ege YayınlarıISBN 978-605-4701-57-5

Yayıncı Sertifika No: 14641

Baskı / Printed byDijital Düşler Basım San. ve Tic. A.Ş.

Seyrantepe M. Nato C. Çınarlı S. No.: 17Kağıthane-İstanbul

Tel: +90 (212) 279 64 44Kültür Bakanlığı Sertifika No: 12922

Yapım ve Dağıtım / Production and DistributionZero Prod. Ltd.

Abdullah Sokak, No. 17 Taksim 3443 İstanbul-TürkiyeTel: +90 (212) 244 75 21 (3 hat) Faks: +90 (212) 244 32 09

E.posta: [email protected]

Page 5: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

İçindekiler

Başlarken ................................................................................................................................................................................................................................................................ VII

Yazarlar hakkında ......................................................................................................................................................................................................................................... XV

Türkiye Arkeolojisinin Tarihsel Gelişimi Üzerine

Belgin AKSOYSemptom ve Hastalığı Birbirinden Ayırabilmek –ya da Türk Arkeolojisinin Suni Bir Sorunu Olarak– “Alman Ekolü” .......................................................................................................................................................................................................................................................... 1

Çiler ÇİLİNGİROĞLUKültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir miyiz? ................................................ 13

Kenan ERENTürkiye’de Klasik Arkeoloji Geleneğinin “İyonya” İmgesi ......................................................................................................................................... 25

Arkeoloji Eğitimi

Erkan FİDANArkeoloji Eğitiminde Bir Yenilik: Bilecik Arkeoloji Uygulama Alanı .............................................................................................................. 35

Bartu DİNÇArkeoloji Eğitiminin Temel Bir Sorunu Olarak Akademik Kendileşme ve Arkeolojideki Yansımaları ......................................................................................................................................................................................................................... 41

Kuramsal Yaklaşımlar ve Arkeolojinin Diğer Disiplinlerle Etkileşimi

Mehmet Kaya YAYLALIArkeoloji ve İlkesellik ..................................................................................................................................................................................................................................... 47

M. Nezih AYTAÇLARArkeoloji ve Sosyal Bilimlerin Multidisipliner Çalışmaları ...................................................................................................................................... 63

Emilio RODRÍGUEZ-ÁLVAREZCulture, Knowledge and Reality: V. Gordon Childe and the Postmodern Era ...................................................................................... 71

İ. Banu DOĞANTürkiye Arkeolojisi Antropolojiyle Barışır mı? Antropolojik Yaklaşımların Arkeolojiye Katkısı Üzerine Düşünceler ......................................................................................................................................................................................................................................... 83

Page 6: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

İçindekilerVI

Arkeoloji ve Devlet Politikaları

Elif KOPARALTürkiye Arkeolojisinde İktidar, Mikro-İktidar ve Biyo-İktidar Odakları ................................................................................................... 95

N. Pınar ÖZGÜNERTürkiye Arkeolojisinde Problemler ve Farklı Kimliklerin Oluşumu: Kazı Sonuçları Toplantısı Yayınlarının İncelenmesi ................................................................................................................................................... 105

Tevfik Emre ŞERİFOĞLU – Bengi Başak SELVİDoğu Anadolu Arkeolojisi ve Çözüm Önerileri ................................................................................................................................................................ 121

Kültür ve Turizm Bakanlığının Son Dönemdeki Turizm Politikaları

Hüseyin CEVİZOĞLUDeğişen Kültürel Miras - Turizm Politikaları Sonrasında Didyma Kazıları ........................................................................................ 131

S. Gökhan TİRYAKİArkeolojik Kültürel Miras Araştırmaları’nda Bilgi-Belge Merkezlerine Duyulan İhtiyaç Üzerine: Ksanthos Deneyimi (1950/51-2012) ......................................................................................................................................................................................... 139

Kenan YURTTAGÜLTürkiye’de Değişen Arkeoloji ............................................................................................................................................................................................................. 147

Arkeoloji Yayıncılığı ve Basında Arkeoloji

Onur BÜTÜNSöyleşi Notları: Türkiye’de Arkeoloji Yayıncılığı ve Geleceği .............................................................................................................................. 155

Berkay DİNÇERBasında Arkeoloji: Geyik Muhabbeti Nereye Kadar? ................................................................................................................................................. 159

Arkeolojinin Toplumsallaşması

Rana ÖZBAL – Aysel ARSLANArkeolojik Araştırmaların Veri Paylaşımıyla Desteklenmesi .............................................................................................................................. 167

Veysel APAYDINToplum Arkeolojisi: Dünya ve Türkiye’deki Yeri, Önemi ve Problemleri ............................................................................................... 175

Arkeolojik Sorunlara Kuramsal Yaklaşımlar

Tuna ŞAREAntik Anadolu Sanatının Etnik Kategoriler ve Batı-Doğu Arasında Sıkışmışlığı Üzerine ................................................... 191

Murat KARAKOÇTürkiye’de Prehistorik Arkeoloji’ye İlgisizliğin Sonucu: Paleolitik Çağ’da Ege Bölgesi ............................................................ 197

Atilla BATMAZConcept of a Culture: An Examination of the Urartian Identity ................................................................................................................... 209

Page 7: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Başlarken

Kuramsal arkeoloji, Türkiye’de çalışan birçok arkeolog tarafından arkeoloji eğitiminin, arkeolojik bilgi üretiminin ve arazi pratiğinin en önemli eksiği, en az üzerinde durulmuş alanı olarak tarif edilir. Türkiye’de, nesne betimlemeleri, kataloglamalar ve göreli tarihlen-dirme dışındaki soru ve sorunlara yönelen arkeolojik çalışmaların hem nitelik hem de nice-lik açısından yetersiz olduğu çokça dile getirilmektedir. Arkeolojik bulgu ve buluntulara soru yöneltme, neden ve nasıllarla, süreçlerle, dönüşümlerle, teknolojik, toplumsal ve eko-nomik olanla ilgilenme, modeller oluşturma, hipotezleri test etme, insanlık tarihine dair büyük soruların peşinde koşma gibi uğraşlar hep yapılmak istendiği söylenen, ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen amaçlar olarak kalır. Oysa ki, diğer tüm bilim dallarında olduğu gibi, arkeolojide de alt alta bilgileri sıralayarak anlamlı bir bütün, bir model, bir açıklama, bir hikâye ortaya çıkamaz. Eğer Darwin, Beagle adlı gemiyle dünyayı gezerken topladığı hayvanları, bitkileri, aldığı notları bir kataloğa dönüştürmekle yetinseydi, “bilim yapma”nın o noktada sona erdiğine inansaydı, tüm canlı yaşamının değişim ve dönüşümünü açıklayan evrim kuramını asla oluşturamazdı. Bu örnekten yola çıkarak, şu soruyu yöneltebiliriz: Biz arkeologlar, olgu ve süreçleri açıklamayı denemezsek, insanlığın milyonlarca yıllık serüve-nini aydınlattığımızı iddia edebilir miyiz? Böyle bir arkeoloji bilimi yapmayı toplum nezdin-de gerekçelendirebilir miyiz?

Çoğu zaman göz ardı edilmesine rağmen hangi arkeolojik yaklaşımı benimsersek benimse-yelim, bulduğumuz binalara, seramiklere, taş aletlere, ağırşaklara ismini, işlevini ve anlamı-nı veren kuramsal düşüncedir. Öte yandan kuram, kendisini eleştiren ve göz ardı edenlerin iddia ettikleri gibi kazı veya yüzey araştırması yapmaktan, toz veya topraktan bağımsız boş ve anlaşılmaz laflar söyleme uğraşı değildir. Kuram, bütün verileri topladığımızda kendini bize apaçık edecek güzel bir fikir de değildir. Aksine, kuramsal düşünce, akılsal çıkarımlar, sorular, mantık dizgeleri, sezgiler, deneyimler, yaşantılar ve bilgileri içine alarak daha en başından arkeolojik nesneye bakışımızı etkileyen bir anlam verme ve açıklama etkinliğidir. Bu anlamda, kuramsız bir arkeolojinin varlığından bahsedemeyiz; ancak geçerliliğini kay-betmiş kuramların tahakkümündeki bir arkeolojiden bahsedebiliriz. Türkiye arkeolojisin-de tespit ettiğimiz ve aşmak istediğimiz sorunu işte böyle tarif edebiliriz. Bilgimizi nasıl, kimin için, hangi tarihsel, siyasi, ekonomik bağlamda ürettiğimiz üzerine fazla düşün-memiz, arkeolojinin temas ettiği her etkinlik alanını etkileyen bir sorun olarak karşımıza

Page 8: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

BaşlarkenVIII

çıkar. Bu nedenlerden ötürü, arkeolojinin, David Clarke’ın 1970’lerde arkeoloji camiasına damgasını vuran ifadesiyle, masumiyetini kaybetmesinin vakti çoktan gelmiştir.

İşte bu düşüncelerle, Teorik Arkeoloji Grubu - Türkiye Fahri Dikkaya ve Çiler Çilingiroğlu tarafından kuramsal arkeolojiyi az sayıda insanın önemsediği ve konuştuğu “marjinal” bir alan olmaktan çıkarıp Tükiye arkeolojisinin bir parçası yapmak amacıyla İzmir'de kuruldu. Teorik Arkeoloji Grubu ismini İngiltere’de 1979 yılından bu yana yapılan Theoretical Archaeology Group (TAG) toplantılarına borçluyuz. TAG toplantılarının, İngiltere dışın-da ABD, İskandinavya ve Çek Cumhuriyeti gibi farklı ülkelerde yapılıyor olması, bize TAG Türkiye’yi kurma konusunda ilham verdi. Böylece buradaki toplantıların kendi içine kapanmadan, dünyada kuramsal arkeolojiyle ilgilenen arkeologlarla renkleneceği daha büyük bir ağ içinde yer alması mümkün olacaktı. İlk toplantının Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde 9–10 Mayıs 2013 tarihinde yapılmasına karar verildi. Toplantının çağrı metni, bütün arkeoloji bölümlerine ve enstitülere gönderildi.

Toplantının ilk duyurusunun ardından, birçok meslektaşımız sürece bizzat dahil olarak olumlu ve olumsuz görüşlerini paylaştılar, toplantının organizasyon ekibine katıldılar ve daha toplantı başlamadan kurulan tagturkey google grubunda ilk toplantıyla ilgili önemli kararların alınmasına vesile oldular. Kendiliğinden gelişen diyalektik bir süreç içinde Teorik Arkeoloji Grubu – Türkiye’nin tarihi oluşmaya başladı diyebiliriz. İlk toplantının organizas-yonunda Fahri ve Çiler’in dışında, Elif Koparal, N. Pınar Özgüner ve Ahmet Uhri yer aldı. Bol katılımlı ve tartışmalı geçen bu ilk toplantıda Türkiye arkeolojisinde kuramsal arkeolojinin yeri, arkeoloji ve devlet politikaları, arkeoloji ve toplum ilişkisi, arkeoloji eğiti-mi ve sorunları, tarihsel bağlamında Türkiye arkeolojisi ve arkeolojik sorunlara kuramsal yaklaşımlar gibi önceden belirlenen ana temalar üzerine bildiriler sunuldu. Toplantının sonunda Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü eski yöneticisi Kenan Yurttagül’ün de katıldığı bir panel düzenlendi ve TAG Türkiye’nin ulusal komitesi seçimle belirlendi. Toplantıya maddi desteği Ege Üniversitesi Bilim, Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBİLTEM) ve Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanlığı sağladı. Bu vesileyle toplantı-nın tüm aşamalarındaki cesaretlendirici desteği için Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı ve Arkeoloji Bölümü Başkanı Ersin Doğer’e özellikle teşekkür etmek isteriz.

Bildirilerin, bir yayın halini alması yaklaşık bir sene sürdü. Bunun nedeni, ilk aşamada bil-dirilerin kısa bir sürede herkese ulaşmasını sağlayacak şekilde internet üzerinden yayınlan-masının planlanmasıydı. Fakat katılımın azlığı ve ilk TAG toplantısı hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyen meslektaşların talebi üzerine, yaklaşık bir sene sonra bildirilerin basılı bir yayına dönüştürülmesi kararı tekrar ele alındı. Kitabın yayın çalışmaları yaklaşık dört ay sürdü ve çoğu arkeologun arazide olduğu bir zamanda başladı. Bu süreçte de bazı katılımcılar bildirilerini farklı mecralarda yayınladılar ya da yoğun geçen araştırma sezonu sebebiyle bu çalışmada yer almadılar.

Kitapta yer almayan metinlerden ikisi, TAG Türkiye toplantısının “Disipline Olmuş Bir Disiplin Olarak Arkeoloji” başlıklı açılış konuşmasını yapan Güneş Duru ile kapanış konuş-masını yapan Oğuz Erdur’un “Arkeolojinin Koşul ve Olasılıkları Üzerine, Yeniden” başlıklı bildirileridir. 2003 yılında Toplumsal Arkeoloji Platformu (TAP)’ı kuran Güneş Duru ve Oğuz Erdur’un bu bildirileri Toplumsal Arkeoloji Platformu - Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin?

Page 9: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Başlarken IX

kitabının Ege Yayınları tarafından 2013 senesinde yapılan ikinci baskısında yer almaktadır. Dolayısıyla, bu bildiriler TAP’tan TAG’a geçiş sürecini değerlendirmek için ve bu kitabı tamamlayan metinler olarak okunmalıdır.

Yayın hazırlanırken, TAG Türkiye toplantısı sırasında oluşturulan bildiri gruplarına sıkı sıkı bağlı kalmak yerine, bildirilerin mevcut hallerinin önerdiği bir sıralama oluşturduk. Ayrıca, metinler içerisinde bildiri sahiplerinin aynı kuramsal yaklaşımlar için kullandıkları art-süreçsel arkeoloji ya da post-processual arkeoloji gibi farklı terimleri, terminolojiyi bütün-leştirecek bir atölye çalışmasının, toplantı öncesinde ve sırasında tekrarlanan bir talep olmasından dolayı koruduk.

Kitaptaki yazıların tanıtımına geçmeden önce, kitabın yayın aşamasında emeği geçen ve kısa sürede çok yol almamızı sağlayan Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Bölümü yüksek lisans öğrencisi Ece Sezgin’e titiz ve özverili çalışması için şükranlarımızı sunmak istiyoruz. Özgün Forta ve Sinan Ünlüsoy’a, önsöz metnine yönelik önerileri için teşekkür ederiz. Son olarak, kitabın basılması sürecinde bizden desteğini esirgemeyen Ahmet Boratav ve Hülya Tokmak’a teşekkürlerimizi sunmak istiyoruz.

Belki de ilk TAG Türkiye toplantısını ve bu yayını bir kışkırtma olarak tanımlamak müm-kün. TAG-Türkiye, kuruluşundan bu ilk toplantının bildiri yayınına kadar, kuram ve arkeo-lojiden öte, Türkiye arkeolojisi üzerinde fikir birliğine vardığımız problemler kadar aynı görüşte olmadığımız meseleleri de açımlama çabasındadır. Bu çeşitliliğin daha yüksek sesli ve katılımcı bir arkeoloji ortamı oluşturabilmek için atılmış bir adım olarak değerlendiril-mesini ve devam etmesini umuyoruz.

Türkiye Arkeolojisinin Tarihsel Gelişiminin Günümüz Çalışmalarına EtkisiTürkiye’de ve dünyada arkeoloji tarihi üzerine yapılan çalışmaların önemli bir bölümü eski eserlerin koleksiyonerler tarafından veya ulus devletin doğuşu ile modern müzeler için toplandığı dönem ile arkeolojinin bilim dalı olarak gelişimi üzerine odaklanır. Arkeolojinin bir bilim olarak ortaya çıkışını inceleyen çalışmaların Türkiye’ye dair kısımlarında ise, Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında Avrupa ve özellikle Almanya’ya eğitim için gönderilen arkeolog, antropolog, dilbilimci ve sanat tarihçiler ile Nazi Almanya’sından kaçan akade-misyenlerin Türkiye arkeolojisine yaptıkları katkılar ile olumsuz bir anlamda aşırı Alman bulunan Türkiye arkeoloji pratiği eleştirilir.

İşte Belgin Aksoy’un Alman Ekolü’nü Türkiye arkeolojisinin yapay bir problemi olarak değerlendiren çalışması Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluş dönemi ile Almanya’nın aynı dönem durumunu birlikte ele alıyor. Aksoy, arkeoloji bölümlerini kuran Alman kökenli bilim insanları ile o dönem Almanya’da eğitim alan araştırmacıların içerisinde bulundukları ideolojik ortamın ve iki toplumun sosyal bilimcilerinin ait olduğu sınıfsal farklılıkların altı-nı çiziyor. Türkiye arkeolojisinde sürekli eleştirilen Alman Ekolü genellemesinden sıyrıla-rak, esas eleştirilmesi gerekenin Alman Ekolü’nün kısıtlı bir biçimde Türkiyelileştirilmesi olduğunu ortaya koyuyor.

Page 10: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

BaşlarkenX

Çiler Çilingiroğlu bildirisinde Almanya ve İngiltere’deki kültür tarihçiliğinin tarihsel gelişi-mini karşılaştırarak, Türkiye’de kültür tarihçiliği yaklaşımına sıkı sıkıya bağlı arkeoloji yapma biçiminin yalnızca Alman arkeolojisinin etkisiyle açıklanamayacağını, Türkiye’deki akademik camianın kendi uygulama ve gelenek oluşturma süreçlerinin bu durumun oluş-masında daha etkin olduğunu anlatıyor. Dolayısıyla, Türkiye arkeolojisinin sorunlarını dışı-mızdaki faktörlere devretmek yerine, içimizdeki sorunlara refleksif yaklaşmanın daha etkin bir çözüm yolu olacağını belirtiyor.

Kenan Eren, İyonya’nın Yunan mucizesinin itici gücü olduğunu düşünen 20. yy başındaki bilim anlayışının Türkiye’deki Klasik Arkeoloji çalışmalarındaki etkilerini ortaya koyuyor. Bu anlayışın sonucu olarak Türkiye arkeoloji literatüründe İyon kentlerinin tarihsel öneminin abartıldığı ilk evre ile İyonya’nın Anadolulaştırıldığı ikinci evreyi tanımlıyor. Modern sınırların yaratılan hayali geçmişe yansıtılmasının bilimsel pratiğe etkisini üzerin-de daha fazla tartışılması gereken bir olgu olarak okuyuculara sunuyor.

Arkeoloji Eğitimi

Arkeoloji eğitimi üzerine de ateşli tartışmaların ve önerilerin yer aldığı TAG Türkiye buluş-masında, Erkan Fidan Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından hazır-lanan ve üniversite kampüsünde yer alan plankare sistemine dayalı “Arkeoloji Kazı Uygulama Alanı”nı tanıtıyor. Bu alan, Türkiye’de bir kazıya katılmadan mezun olan, dolayı-sıyla kazı sistemini sadece kâğıt üzerinde tanıyan öğrenciler için bir alternatif yaratıyor.

Bartu Dinç ise arkeoloji lisans eğitim deneyimi üzerinden, üniversitelerde oluşan akade-mik kendileşmeyi irdeliyor, arkeolojinin kendi anabilim dalları arasında bütünleşememe-sinden kaynaklanan problemlerin lisans eğitimi müfredatına yansıdığını, ezbere dayalı bir eğitim sistemi ile neden ve ne için arkeoloji yapılıyor gibi çok temel sorulara cevap verme-nin olanaksızlığını vurguluyor.

Kuramsal Yaklaşımlar ve Arkeolojinin Diğer Disiplinlerle Etkileşimi

Mehmet Kaya Yaylalı arkeolojinin üretmiş olduğu bilginin paylaşılması ve bu paylaşılan bilginin anlaşılırlığının kuramsal çerçeveye yönelik tartışmaların odak noktasında olması gerektiğinden yola çıkarak, disiplinin yaygın olarak kullandığı kuramsal yaklaşımları değer-lendiriyor. Bu yaklaşımlar sonucunda üretilen arkeolojik bilginin doğru veya yanlış şeklinde sınıflandırılması yerine, ilkesellik prensibi üzerinden arkeolojik verinin değerlendirilmesini öneriyor.

Öte yandan, M. Nezih Aytaçlar, arkeoloji ve sosyal bilimlerin multidisipliner çalışmalarına odaklandığı bildirisinde, bu tip çalışmaların eksikliğini arkeolojinin kendi bilim-öncesinde yeralan koleksiyonerlik, sanat tarihçiliği ve ideolojik tarih yazımcılığıyla bağlarını tam ola-rak koparamamış olmasına bağlıyor. Aytaçlar, arkeologların kendi araştırmalarını sosyal bilimlerin çalışmalarına entegre etmeleri için gereken bilgi seviyesine ulaşmalarının zorlu-ğundan yola çıkarak, bu disiplinlerle ortak çalışmalar geliştirmelerini öneriyor.

Page 11: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Başlarken XI

Emilio Rodríguez-Álvarez ise arkeolojiye kuramsal yaklaşımların her daim tartışma oda-ğında olan Vere Gordon Childe’ın akademik eserlerinin odak noktasını oluşturan kültür, bilgi ve gerçeklik üzerinde duruyor. Günümüz arkeolojisinin, maddi kültür kalıntılarını yorumlamak için kullandığı kuramların epistemolojik analizini yapmasını sağlayacak felsefi bir bakış açısından uzak olduğunu ve Childe’in temellerini attığı arkeoloji yaklaşımının bu eksiklikleri gidermek için değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.

Türkiye’de gerçekleştirilen arkeolojik faaliyetlerin diğer disiplinler ile işbirliği ve ilişkisine dair sunumlar içerisinde, Banu Doğan, Batı’nın antropoloji anlayışı ve arkeoloji ile kurduğu yakınlığın Türkiye’de arkeoloji disiplini ile ilişkisinin kurulamamış olmasını irdeliyor. Arkeolojiyle antropolojinin neredeyse tek temas noktasının kazılarda çıkan iskeletlerin incelenmesinde işbirliği yapılan fiziksel antropoloji disiplini olduğunu vurgulayan Doğan, sosyal ve kültürel antropoloji disiplinlerinin ise Türkiye arkeolojisiyle bir araya gelemeyişi-ne haklı bir eleştiri getiriyor. Sonuç olarak yapısalcı yaklaşımın tarihöncesi arkeolojisinde din kavramının çalışılmasına olası katkılarını işaret ediyor.

Arkeoloji ve Devlet Politikaları

TAG Türkiye forumunda belki üzerinde en çok tartışılan konulardan birisi de arkeoloji ile devlet arasındaki etkileşimdi. Bu bağlamda, Elif Koparal arkeolojik araştırmalar ve arkeo-loji eğitiminin devletin çizdiği sınırlar çerçevesinde yapıldığının unutulmaması gerektiğini vurguluyor. Arkeolojinin kendi içerisindeki iktidar odaklarının farklı şekillerde gerçekleşen ötekileştirme gibi problemlere sessiz kaldığını ve iktidar odakları ile hiyerarşik oluşumlar-la yüzleşmeden ve olasılıkla bu düzeni yıkıp yeniden inşa etmeden arkeolojinin ne makro iktidar kaynaklı sorunlarını çözebileceğini ne de olumlu anlamda bir toplumsal dönüşümde etkin bir rol alabileceğini belirtiyor.

N. Pınar Özgüner ise son otuzaltı yıl boyunca gerçekleştirilen Kazı Sonuçları Toplantısı’nı (KST) yönetici durumundaki devlet ile yönetilenler olarak tanımladığı arkeoloji disiplini içerisindeki bireylerin bir araya geldiği politik bir alan olarak değerlendiriyor. KST raporla-rında, arkeolojik veriler dışında kalan yorumlardan yola çıkarak oldukça hiyerarşik bir yapı-lanmaya sahip arkeoloji camiası içerisindeki çok kısıtlı bir grubun disipline dair sorunlarını, eleştirilerini ve çözüm önerilerini dile getirdiğini tespit ediyor. Fakat bu eleştirilerin bir kıs-mının da kazı izinlerinin yenilenmesi veya ödeneklerin arttırılması gibi talepler için yer aldığını savunuyor.

Tevfik Emre Şerifoğlu ve Bengi Başak Selvi, Doğu Anadolu arkeolojisinin bugüne kadar dar bir çerçevede ilerlemesinin nedeninin nedeninin Türkiye’nin ulusal kültür ve Doğu politikalarında aranması gerektiğini belirtiyor. Doğu Anadolu Bölgesi’nde olağanüstü halin kaldırılmasının arkeolojik kazılara etkisi, kazı izinlerindeki yerli-yabancı kazı izin oranı ve bu sayıların Akdeniz Bölgesi’nde yapılan çalışmalar ile karşılaştırılması sonucu bölgenin arkeolojik anlamdaki varlığının barış sürecine katkısı olabileceğini göz önüne alınması gerektiğinin altını çiziyor ve Türkiye’de gerçekleştirilecek arkeolojik çalışmaların iyileştiril-mesi için önerilerde bulunuyor.

Page 12: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

BaşlarkenXII

Kültür ve Turizm Bakanlığının Son Dönemdeki Kültür PolitikalarıHüseyin Cevizoğlu, arkeolojik kazılarda gerçekleştirilen koruma ve restorasyon faaliyetle-rinin bakanlık ve yerel yönetimler gibi arkeolojinin diğer paydaşları tarafından yeterli bulunmaması ve yasadışı yollardan yurtdışına çıkarılan eserlerin geri alınması sürecinde yaşanan politik krizlerin özellikle Alman araştırmacıların kazı izinleri üzerindeki etkisini değerlendiriyor. İdeolojik kararlar ile turizm baskılarının sonuçlarının temelde kültürel mirası zedelediğini belirtiyor.

Türkiye’de son dönemde özellikle yabancı kazı izinlerinin durdurulması ve yenilenmemesi-nin yanı sıra, bu izinlerin el değiştirmesi de TAG Türkiye toplantısının önemli tartışma konularından biriydi. Bu bağlamda, S. Gökhan Tiryaki yazısında kazı izinlerinin devir tes-liminde karşılaşılan eski verilerin paylaşımına ilişkin sorunları Ksanthos kazıları örneği üzerinden değerlendiriyor. Veri toplama ile toplanan verinin paylaşımı ve aktarımında ortak bir standart yakalanmasının gerekliliğini savunuyor.

Devlet-arkeoloji ilişkisinin farklı yönleri ile irdelendiği toplantının belki de bir eksiği, arke-olojiyi yöneten kişiler vasfına sahip Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda günümüzde görev alan kişilerin aynı oranda temsil edilememesi ve tartışmalara katılamaması olarak görülebilir. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü de yapmış olan Kenan Yurttagül kapanış panelindeki tartışmaları kısaca özetleyen metninde, arkeolojinin devlet tarafından yöneti-mi sırasında çıkabilecek problemlerden bahsediyor. Genel Müdürlüğün Bakanlık nezninde yaşadığı sıkıntılara değinen Yurttagül, diğer kamu kuruluşlarının kültürel mirasa verdiği zararla mücadele etmek zorunda olan bu kurumun sorumluğunun ağır olduğunu, arkeolog-ların bu güçlükleri tanıması gerektiğini ifade ediyor.

Arkeoloji Yayıncılığı ve Basında ArkeolojiTürkiye’de arkeoloji yayıncılığının özetleyen Onur Bütün, özel bir strateji gerektiren kuramsal arkeoloji yayıncılığının kısıtlı olduğunu, arkeologlar ve arkeoloji yayıncıları ile yapılmış mülakatlardan yola çıkarak betimsel bir arkeoloji anlayışının, kuramsal çerçeve-den yoksun olacağı sonucuna varıyor.

Berkay Dinçer ise gazetlerde çıkan arkeoloji ile ilgili haberlerin belli kriterle değerlendire-rek, “gün ışığına çıkarılan”, “çok önemli” ve “ayağa kaldırılan” eserleri anlatan, klişelerle dolu habercilik anlayışını ortaya koyuyor. Basın ile arkeoloji arasındaki ilişkinin, araştırma-cıların bilimsel yayın süreçlerini tamamladıktan sonra basın kuruluşları ile birlikte çalışa-rak kurgulanması gerektiğinin altını çiziyor.

Arkeolojinin ToplumsallaşmasıRana Özbal ve Aysel Arslan’ın, Türkiye ve dünyadan, etkin ve başarılı dijital arşiv projele-rinden örnekler veren çalışması, müze, arşiv ve kazı çıkışlı tarih, sanat tarihi, mimarlık tari-hi ve arkeoloji branşlarında her gün artan bilginin dijital ortamda yayınlanarak geniş kitle-lerle paylaşılması üzerinde duruyor. Bu paylaşımın kültürel mirasın korunması, bilgi top-lanması ve dijital kütüphanelerin oluşturulması, verilerin doğruluğunun kontrol edilmesi gibi katkıları üzerine odaklanıyor ve olası dijitalleştirme projeleri için bir çağrı yapıyor.

Page 13: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Başlarken XIII

Veysel Apaydın, Avrupa’da son yıllarda gelişmekte olan “Toplum Arkeolojisi” kavramını ve toplum arkeolojisine yönelik farklı yaklaşımları tanımlıyor. Merkeziyetçi ve tek tip eğitim sisteminin kültürel miras kavramı ve çağdaş müzecilik anlayışı üzerindeki etkilerini, katı-lımcılığın dışlandığı arkeolojik projelerin yerel toplum ve arkeologlar arasındaki uçurumu giderek derinleştirdiğini ve toplumun bazı araştırmacılar için yerel işgücünden öte bir anlam ifade etmediğinin altını çiziyor. Arkeolog ve toplum arasındaki özne ve nesne ilişki-sini sarsacak, dolayısıyla, eşit bir platformda herkesin düşüncelerini özgürce tartışabileceği bir modelin geliştirilmesi gerektiğini tartışıyor.

Türkiye’de Arkeolojik Araştırmalar Üzerine Yorumlar

Her ne kadar toplantının odak noktası belli bir arkeolojik dönem ve bölge olmasa da, arke-olojik sorunların tartışıldığı bir oturum düzenlenmişti. Bu bölümde, arkeolojik sorunlara kuramsal yaklaşımlar içeren bildirilere yer veriyoruz.

Tuna Şare Antik Anadolu Sanatının etnik kategoriler ve Batı-Doğu Arasında sıkışmışlı ğını iki örnek üzerinden değerlendirerek; geleneksel yaklaşımın etiketlerle oluşturduğu böl geler ve stillerin Batı Anadolu Sanatı’nın çeşitliliğini ve geçişkenliğini yansıtmadığını belir tiyor. Bu bakış açısının, söz konusu nesnelerin ve anıtların çeşitli diğer özelliklerini soruşturmak ve anlamak için bir engel teşkil ettiğini gösteriyor.

Murat Karakoç, Türkiye’de tek Homo erectus fosil insan kalıntısını veren Ege Bölgesi’nde Paleolitik Çağ’a yönelik araştırmaların eksikliğinin yanı sıra bu alanda elde edilen buluntu-ların neredeyse tamamının, bölgede kendi alan araştırmalarını gerçekleştiren jeolog, coğ-rafyacı veya antropologlar tarafından saptandığını belirterek, Paleolitik Çağ’ı anlamaya yönelik sistematik araştırmalar planlanması gerektiğinin altını çiziyor.

Atilla Batmaz ise Urartu kimliği üzerine yaptığı değerlendirmede, bu kimliğin organik bir şekilde gelişirken hem Yakın Doğu’nun kültürel geçmişinden beslendiğini hem de kendine has özellikler taşıdığını belirtiyor. Özünde çok katmanlı bir kültürel yapıya sahip olmakla birlikte, idari anlamda bir arada duran bu yapının hem bölgesel bir hâkimiyet kurduğunu hem de farklı coğrafyaları etkilediğini belirterek, bu yapının bileşenlerinin daha küçük ölçeklerde incelenmesinin Urartu algısını zenginleştireceğini belirtiyor.

Çiler Çilingiroğlu ve N. Pınar Özgüner

Eylül 2014, İzmir ve İstanbul

Page 14: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?
Page 15: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Yazarlar Hakkında

Belgin Aksoy

İstanbul Üniversitesi’nde Klasik Arkeoloji öğreniminin ardından Berlin Freie Universitaet’te Ön Asya Arkeolojisi ve Coğrafya branşlarında öğrenim gördü ve doktora çalışmasını Freie Universitaet’te tamamladı. Halen Uludağ Üniversitesi’nde Sanat Tarihi Bölümü öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır ve araştırma önceliklerini Erken Tunç Çağı, tarım ve demografi konuları oluşturmaktadır.

Veysel Apaydın

Veysel Apaydın lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi’nde aldıktan sonra, yüksek lisansını University College London’da Doğu Akdeniz ve Ortadoğu Arkeolojisi bölümünde tamamlamıştır. Takip eden yıllarda Londra Müzesi ve Londra’nın çeşitli arkeoloji ünitelerinde çalışmalarına devam ettikten sonra, “Toplum Arkeolojisi” ve “Kültürel Miras” alanlarındaki çalışmalarını ve doktora araştırmalarını halen University College London’da sürdürmektedir.

Aysel Arslan

2011 yılında Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü’nü bitirmiştir. Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde prehistorya alanında yüksek lisans yapmaktadır. Yüksek lisans konusu Anadolu’da Neolitik ve Kalkolitik Dönemlerde toplumsal cinsiyettir.

Nezih Aytaçlar

Klasik arkeoloji lisans ve doktora çalışmalarını halen öğretim üyesi olduğu Ege Üniversite-si’nde tamamladı. Ağırlıklı olarak ilgilendiği konular İonia’nın Erken Demir Çağı ve Arkaik Dönem kültürleridir. Klazomenai kazılarında görev aldı ve Milas-TKİ (Türkiye Kömür İşletmeleri) kazılarında bilimsel danışmanlık görevini üstlendi.

Atilla Batmaz

Atilla Batmaz 1978 İzmir doğumludur. Ağırlıklı olarak Urartu Kültürü, Doğu Anadolu ve Antik Yakın Doğu’nun Demir Çağlarını çalışan yazar, 2011 yılında “Urartu Kültürü’nü Oluşturan Temel Öğeler” isimli doktora çalışmasını tamamlamıştır. Ekim 2013-Nisan 2014

Page 16: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Yazarlar HakkındaXVI

tarihlerinde Avustralya, Melbourne Üniversitesi’nde doktora sonrası çalışmasını tamamlayan Batmaz, 2000 yılından bu yana Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nde görev yapmaktadır.

Onur Bütün

1967 İzmit doğumlu Onur Bütün, lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Müzik Öğretmenliği Bölümü’nde tamamladı. İthaki, Telos ve Yordam Kitap’ta editörlük ve düzeltmenlik görevlerinde bulundu. Arkeoloji-antropoloji ve bilim kitapları üzerine çalıştı. Özgür Üniversite’de A. Gramsci, Marksizm Araştırmaları Atölyelerinde K. Marx-Kapital ve Hegel üzerine sunumlar yaptı. Günlük gazetelerde kitap tanıtımları, dergilerde araştırma yazıları yazdı. KESK’e bağlı Eğitim-Sen’de yöneticilik yaptı. 1975-1980 yılları arasında Türkiye’de örgütlenen maden işçilerinin (Yeraltı Maden-İş Sendikası) tarihi ve Soma Katliamı üzerine bir kitap çalışmasına devam ediyor.

Hüseyin Cevizoğlu

Lisans ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi, doktora eğitimini Ege Üniversitesi’nde tamamlayan araştırmacı öğrencilik yıllarından itibaren Anadolu’nun Batı sahillerindeki bir çok arkeolojik kazının üyesi olmuştur. İlgi alanı, özellikle Arkaik dönem İonia arkeolojisidir. Alman Hükümeti’nin sağlamış olduğu burs imkânları ile birçok defa Almanya’da eğitim ve araştırma faaliyetinde bulunmuştur. İngilizce ve Almanca bilmektedir. Klazomenai ve sonrasında Didyma Kazıları’nın yardımcı kazı başkanı olarak araştırmalarına devam etmektedir.

Çiler Çilingiroğlu

Bilkent, UC Berkeley, İstanbul ve Tübingen Üniversiteleri’nde arkeoloji, sanat tarihi, Yakın-doğu çalışmaları, antropoloji ve prehistorya dallarında öğrenim görmüştür. Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Bölümü öğretim üyesidir. İlgi ve uzmanlık alanları arasında Ege prehistoryası, Güneybatı Asya’da neolitikleşme, çanak çömlek teknolojisi, sosyal eşitsizliğin tarihi, deniz arkeolojisi, tarih felsefesi, arkeolojide etik ve kuramsal arkeoloji sayılabilir.

Bartu Dinç

İstanbul Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim dalı mezunudur. Halen Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde yüksek lisans yapmaktadır. Bademağacı, Hacılar Büyük Höyük, Boğazköy (Hattuşa) ve İzmir İli, Urla ve Seferihisar İlçeleri Arkeolojik Yüzey Araştırması Projeleri’nde çalışmıştır.

Berkay Dinçer

Berkay Dinçer, esas ilgi alanı Paleolitik Çağ arkeolojisi olan bir arkeologdur. Arkeolojiden mezun olup işsiz kaldığı dönemlerde, 2002-2004 yıllarında, haftalık bir dergide gazetecilik yapmıştır. Şu an İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı’nda doktora öğrencisi ve araştırma görevlisidir.

Page 17: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Yazarlar Hakkında XVII

İ. Banu Doğan

Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi’nde çalışmakta, İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı’nda doktora çalışmasını sürdürmektedir.

Kenan Eren

İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nde lisans, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi ve Kuramı programında yüksek lisans ve Paris 1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde doktorasını tamamlamıştır. 2011 yılından itibaren MSGSÜ Arkeoloji Bölümü’nde Yrd. Doç. Dr. olarak çalışmaktadır. “Batı Anadolu’nun Arkaik Dönemi” ve “Eski Yunan’da kent (polis) algısı ve kült aktivitelerinin kent coğrafyası ile ilişkisi” başlıca araştırma alanlarıdır.

Erkan Fidan

İstanbul Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı’ndan 2002 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde 2005 yılında bitirdiği yüksek lisans öğreniminin ardından, 2011 yılında Prof. Dr. Turan Efe danışmanlığında ‘’Küllüoba İlk Tunç Çağı Mimarisinin Batı Anadolu ve Ege Dünyası İçindeki Yeri’’ başlıklı doktora tezini hazırladı. 2006-2011 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra, 2011 yılından itibaren Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde yardımcı doçent olarak görev yapmaktadır.

Murat Karakoç

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden 2008 yılında mezun olan Murat Karakoç, 2013 senesinde Ankara Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır.

Elif Koparal

Arkeoloji eğitimini Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü ve ODTÜ Yerleşim Arkeolojisi Bölümü’nde tamamladı. Ephesos, Kinet Höyük ve Klazomenai kazılarında çalıştı. Halen Klazomenai kazısı ve  Urla ve Seferihisar yüzey araştırması projesinde çalışmaktadır. Çorum Hitit Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 

Rana Özbal

2010 senesinden beri Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde öğretim üyesidir. Hatay’da Tell Kurdu yerleşiminin MÖ beşinci ve altıncı binyıl tabakalarını ve Bursa Barcın Höyük yerleşiminin yedinci binyıl tabakalarının kazı, analiz ve yorumunu ele alan araştırma projelerinde yer almıştır.

N. Pınar Özgüner

Boston Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde Türkiye’de arkeolojinin tarihi ve devlet ile ilişkisini inceleyen doktora çalışmasını tamamlamak üzere olan Pınar, lisans eğitimini Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama bölümünde, yüksek lisans eğitimini ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yerleşim Arkeolojisi programında tamamlamıştır. Yüksek lisans ve

Page 18: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Yazarlar HakkındaXVIII

doktora eğitimi boyunca çeşitli kazı ve yüzey araştırması projelerinde görev almıştır. Son dönemdeki ilgi alanları; arkeolojinin tarihsel gelişimi, devlet ve kültür politikaları ile coğrafi bilgi sistemlerinin arkeoloji ve sosyal bilimler içindeki uygulama alanlarıdır.

Emilio Rodríguez-Álvarez

Santiago de Compostela Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra, doktora çalışmalarına Arizona Üniversitesi’nde devam etmektedir. Devam eden doktora tez çalışması için American School of Classical Studies in Athens üyeliği sayesinde Atina’ya taşınmıştır. Son dönemde Doğu Akdeniz’de devam ettiği çalışmalarının merkezinde Yunanistan arkeolojisi vardır. Galiçya (Kuzeybatı İspanya), Balear Adaları, Portekiz, Peru ve Girit gibi dünyanın farklı yerlerinde arkeolojik araştırma projelerine katılmıştır. Şu an yürüttüğü araştırmalar Arkaik Dönem Yunan seramiğine davranışsal bir perspektif ile ele almakta, teknoloji ve işlev özelliklerinden yola çıkarak yeni bir tipolojik sınıflandırmanın oluşturulmasını hedeflemektedir.

Bengi Başak Selvi

İstanbul Üniversitesi Antropoloji ve Arkeoloji Bölümleri’nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Halen İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. 2011 yılından beri Bitlis Eren Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak görev yapmaktadır. Nahçıvan Ovçular Tepesi kazılarında görev almış, ayrıca Mersin Aşağı Göksu Arkeolojik Kurtarma Yüzey Araştırması Projesi’nde çalışmaya devam etmektedir.

Tuna Şare

Tuna Şare doktorasını Rutgers Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde 2010’da tamamlamıştır. Klasik Yunan ve Batı Anadolu Arkeolojisi ve Sanatı, Müzecilik ve Genel Batı Sanatı üzerine uzmanlaşan Dr. Şare’nin doktora tez başlığı ‘M.Ö. Yedinci Yüzyıldan Dördüncü Yüzyıla Batı Anadolu Sanatı’nda Kıyafet ve Kimlik’tir. Antik Anadolu Sanatı’nın hibrid yapısı, Antik Çağ ikonografisi ve sosyal kimlik ile ilgili birçok yayını olan Şare, ilk TAG bildirisini 2011 yılında California Üniversitesi, Berkeley’de düzenlenen TAG-USA Konferansı’nda sunmuştur.

Tevfik Emre Şerifoğlu

Bilkent Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra Cambridge Üniversitesi Eski Yakındoğu Arkeolojisi (Asuroloji) Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora yapmıştır. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde görev yapmış olup 2011 yılından beri Bitlis Eren Üniversitesi Arkeoloji Bölüm başkanlığını yürütmektedir. Hatay Kinet Höyük kazılarında görev almış, Mersin Kilise Tepe kazılarını ve Kastamonu Cide yüzey araştırmasını eşbaşkan olarak yürütmüştür. Halen Mersin Aşağı  Göksu Arkeolojik Kurtarma Yüzey Araştırması Projesi’ni başkan, Yozgat Çadır Höyük kazıla-rıyla Irak Sirvan (Yukarı Diyala) yüzey araştırması projesini eşbaşkan olarak sürdürmek-tedir.

S. Gökhan Tiryaki

2000-2006 yılları arasında çeşitli kazı ve yüzey araştırmalarında; 2006-2008’de Türkiye Ekonomik ve  Toplumsal Tarih Vakfı’nda geçici işçi olarak çalıştı. 2010 yılında doktorasını

Page 19: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Yazarlar Hakkında XIX

Yeni Hitit (Maraş) mezar stellerinin stilistik ve ikonografik gelişimleri üzerine hazırladı.  2011’de Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’ne öğretim üyesi (yar. doç.) olarak atandı. Birinci binyıl Anadolu, Mezopotamya ve Doğu Akdeniz sanat merkezleri üzerine çalışıyor. Kahramanmaraş Elbistan/Karahöyük Kazısı ile Antalya Kültürel Miras Araştırmacıları Derneği üyesidir. Türkiye’de Eski Çağ bilimlerinin kültür-politiği, müzecilik, kent müzeleri, göstergebilim ve sosyal arkeoloji diğer mesleki ilgi alanlarını oluşturur.

Mehmet Kaya Yaylalı

Mehmet Kaya Yaylalı 2000 yılında Hacettepe Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Bölümü’nde eğitimine başladı. 2004 yılında aynı fakülteden lisans derecesiyle mezun oldu. 2010 yılında Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji Ana Bilim Dalı ve Avusturya Klagenfurt Üniversitesi Tarih Bölümü’ndeki öğrenimini kapsayan yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2002-2006 yılları arasında kesintisiz olarak İzmir Bölgesi Kazı ve Araştırma Projesi (IRERP) kapsamındaki Panaztepe kazılarına katıldı. 2006 yılından bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde çalışmaktadır. Kuramsal arkeoloji, müzecilik, kültür varlıkları mevzuatı ile kültürel miras ve alan yönetimi akademik ilgi alanlarıdır. İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Kenan Yurttagül

24.06.1950 Antakya doğumludur. 1974 yılında A.Ü. D.T.C.F. Arkeoloji Bölümü’nden mezun olmuştur. 1984-1989 yıllarında Kültür Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde arkeolog ve yönetici görevlerinde bulunmuş ve 1992-2000 yıllarında İngiltere-Oxford’da konservasyon eğitimi almıştır. 1989-1990’da Kazakistan-Almatı Büyükelçiliği’nde kültür müşavirliği görevinde bulunan yazar, 2004 senesinde Kültür Bakanlığı’ndan emekli olmuştur.

Page 20: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?
Page 21: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

1. Teorik Arkeoloji Grubu – Türkiye Toplantısı Bildirileri, TAG - Türkiye 1 (2014) 13–23

Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir miyiz?

Çiler ÇİLİNGİROĞLU*

ÖZETTürkiye arkeolojisi kültür tarihçi bir kuramsal çerçeve içinde yapılmaktadır. Bu durum, genellikle Alman arkeoloji geleneğinin yarattığı bir sonuç olarak, Türkiye arkeolojisinin ‘geri kalmışlığının’ başat nedeni olarak tarif edilir. Ne var ki, arkeolojinin 20. yüzyılın başındaki Avrupa’daki gelişimine yakından baktığımızda, Türkiye arkeolojisinin kuramsal yönelimlere olan mesafeli ve kuşkucu yaklaşımının salt Alman geleneğini devralmaktan kaynaklanmadığı, disiplinin yerel gelişiminin bu durumu yaratan daha önemli bir etken olduğu görülecektir. Bu yazıda, kuramsal arkeolojiye olan ilgisizliğin ve bilgisizliğin nedenini bir günah keçisinin üzerine yıkmak yerine, kendimize dönük refleksif bir hesaplaşmanın sorunu inceleme yolunda daha etkin bir yol olacağı savu-nulacaktır.

Anahtar kelimeler: Kültür tarihçiliği, Almanya arkeolojisi, Kossinna, Türkiye arkeoloji-si, kuramsal arkeoloji, arkeoloji tarihi

Giriş

Türkiye’de sosyal ve insani bilimlerin geliştirdiği kuramlardan beslenen arkeolojik araştır-maların azlığından veya yokluğundan bahsedilir (Özdoğan 2001, 11; Erdur 2003, 204, Özdemir 2003, 22). Aslında, arkeolojinin yalnızca “takdim ve tasvir” yapmakla yetinmeme-si, “her biri birer madde olan bu belgelerin mahiyetini ve yapısını araştırarak, onları kesin bir surette açıklama ihtiyacı” içinde olması gerektiğini daha 1969 yılında Bahadır Alkım bir zorunluluk olarak belirtmişti (aktaran Dinçol 2003, 294). Bu nedenle, arkeoloji ile kazı yap-manın özdeş olduğunu düşünen bir toplumsal anlayış çerçevesinde, sözgelimi, Türk Dil Kurumu’nun arkeolojiyi Türkçe’ye ‘kazıbilim’ olarak çevirmiş olması üzerinde önemle durulması gereken bir noktadır (Dikkaya 2003, 187). Yöntemiyle amaçları tam olarak

* Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi, 35100 Bornova–İzmir. E-posta: [email protected]

Page 22: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Çiler Çilingiroğlu14

birbirinden ayırt edilememiş bir bilim dalına mensup insanlar olarak bu eşleştirme çoğu zaman bizi rahatsız eder. Arkeoloji, aslında, teknik bir kazıcılık işi değildir. Arkeoloji, hiçbir başka bilim dalının sahip olmadığı zamansal ve mekansal bir dağarcığa sahiptir. İnsanlık tarihinin en can alıcı noktaları arkeolojinin araştırma alanlarını oluşturur. Yerleşik yaşama geçiş, yiyecek üretimciliğinin başlaması, sınıflı toplumların ortaya çıkışı, devlet mekaniz-masının ortaya çıkışı, ilk imparatorlukların kurulması, dinlerin evrimi gibi tarihin en önem-li olayları ve süreçleri arkeolojinin birincil inceleme alanına girer. Arkeoloji, geçmiş zaman toplumlarının yaşayışlarını ortaya çıkaran, toplumsal değişim ve dönüşümleri açıklayan, insan ve çevre ilişkilerinin yüzbinlerce yıllık gelişimini gösterebilen ve en nihayetinde içinde yaşadığımız dünyayı anlamamızı, tarih bilinci edinmemizi ve bugünün sorunlarına çözümler üretmemizi sağlayan bir bilim dalı olma potansiyeline sahiptir.

Alman idealistleri Hegel, Schelling ve Hölderlin (1979) olasılıkla ortak olarak kaleme aldık-ları ‘Alman İdealizminin En Eski Sistem Programı’ adlı eserlerinde fiziğin deneylerle yavaş yavaş ilerleyen haline vurgu yaparak, onun potansiyelini tam olarak değerlendiremediğin-den yakınırlar. Onlar, fiziğe kanatlarını vermek istemektedirler, böylece doğa ile insan ara-sındaki bağı kuran bilim olarak fizik gerçek potansiyeline ulaşabilecektir. Bugün, Türkiye arkeolojisi de benzer bir durumdan dertlidir. İnsan ve tarih arasındaki bağı kurma potansi-yeline sahip arkeoloji kendini içe kapalı ve tek düze çalışmaların içine hapsetmiştir. Kanımca, arkeolojinin gerçek potansiyelini gerçekleştirmek için arkeolojiye kanatlarını armağan etmeliyiz.

Kültür Tarihçiliği ve Almanya

Türkiye’de arkeolojinin neredeyse tek bir yapılış biçimi vardır. Her ne kadar Türkiye arkeo-lojisinde ‘kuram yoktur’ diye ifade etsek de, aslında, her türlü bilimsel pratiğin ve her türlü arkeolojik bilgi üretme sürecinin kuramsal bir çerçevesi vardır. Türkiye arkeolojisinde bas-kın olan kuram, temelleri Ratzel, Klemm ve Kossinna gibi Alman araştırmacılar tarafından 19. yüzyıl sonlarında atılmış ve yöntemleri o dönemde kıta Avrupasında ortaya konmuş olan ‘kültür tarihçiliği’ kuramıdır (Trigger 2006, 211-216).

Bu anlayışın ortaya çıkışına göz attığımızda, aslında “kültür” kelimesinin ilk olarak insan aklının geliştirilmesi ve eğitilmesi olarak anlam taşıdığını görürüz. 18. yüzyılın sonlarında, J. Herder, kelimenin bugünkü anlamına uygun bir biçimde her halkın (Volk) bir kültürü (Kultur) olduğunu belirtir (Trigger 2006, 232). Daha sonra, medeniyet kelimesinin karşıtı olarak, gelişmemiş hayat biçimleri için “Kultur” kelimesi Almanca’da sıklıkla kullanılmaya başlandı. Kültür tarihi kavramının kendisiyle ilk karşılaştığımız yerlerden biri, Gustav Klemm’in 1843’te yayınladığı “Allgemeine Cultur-Geschichte der Menschheit” adlı kitabı olmuştur. Arkeolojik malzemeyi tipolojik ve kronolojik olarak inceleyerek zamansal ve coğ-rafi kültür bölgeleri tanımlamayı ve elde edilen bu kültür gruplarını diğer bölgelerle karşı-laştırarak göreli tarihlendirme yapmayı amaçlayan bu yaklaşım uzun bir süre boyunca Avrupa’da baskınlığını sürdürmüştür. Kültür tarihçiliğinin diğer bir önemli özelliği de, insa-nın yenilikçi ve icat edici kapasitesine olan inancının düşük olmasıdır. Bu yaklaşımda, kül-türel değişim her zaman göç ve difüzyon ile açıklanmaya çalışılmıştır. Toplumların içsel sosyal, ekonomik ve kültürel çatışmalarının sonucunda, dışarıdan bir etki olmaksızın,

Page 23: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir miyiz? 15

değişebilecekleri görüşü kesinlikle reddedilmiştir. Sözgelimi, ok ve yay kullanımı, çanak çömlek teknolojisi veya metalurji tek bir merkezde icat edilip dünyanın geri kalanına yayılmış olmalıdır. Önemli bir icadın dünyanın bağımsız merkezlerinde tekrar tekrar yapılabileceğine dair bir görüş bu anlayış çerçevesinde kabul görmüyordu. İnsan kapasitele-rine dair böylesi kötümser bir duruşun 19. yüzyılda baskın olmasının nedeni endüstri-leşmenin, sınıf çatışmalarının, yeni kent yaşamının yarattığı zorlu ve kötü koşulların bir sonucu olarak tespit edilebilir. Bu nedenle, 18. yüzyılın insan aklını ve kapasitelerini yücel-ten Aydınlanmacı kavrayışına karşıt olarak, özellikle 19. yüzyıl düşünürleri, hem yüzyılın getirdiği olumsuz yaşam koşullarının etkisiyle hem de biyolojik belirlenime olan inançları nedeniyle, insanın, doğası itibariyle değişime ve yeniliğe dirençli olduğuna inanıyorlardı (Trigger 2006, 217-218).

İlk ortaya çıktığı dönemden itibaren, aslında, kültür tarihçiliğinin ulus devletlerin inşa sürecinde, yapay etnik kimliklerin yaratılmasında ve bunların zamanda geriye doğru takip edilip toprak taleplerini meşru kılmakta kullanılabilmesi olasılığı belirmişti (Gür 2007). Ortak bir tarih ve dile dayalı etnik kimlikler oluşturma telaşındaki tüm Avrupalı uluslaşan devletler için tarihöncesi arkeolojisi kendi söylemlerini meşru kılmanın olanaklarını içinde barındırıyordu. 1803’te III. Napolyon “Kelt Akademisi”ni (Académie Celtique) kuruyor, İngilizler Neolitik ve Tunç Çağlarına geri giden Druid kökenleriyle ilgili hipotezler geliştir-meye çalışıyordu (Trigger 2006, 213). Arkeoloji böylesi bir siyasi ortam içinde bir yandan teknikleri ve yöntemleri açısından hızla gelişirken, milliyetçi ve ırkçı ideolojilere alet edil-mesinin bedelini yavaş yavaş ödemeye başlamıştır (Trigger 1984, 358). Tüm Avrupalı dev-letler içinde, Almanya, arkeolojinin siyasi bir araç olarak kullanılmasının en dikkate değer örneğini teşkil eder.

Bilindiği gibi, Avrupa’da genel olarak arkeoloji, Aydınlanma Hareketi’nin bir sonucu olarak, orta sınıfın kendini tanımlaması, tarih bilincinin oluşması ve Avrupa medeniyetinin köken-lerinin belirlenmesi gibi toplumsal dinamikler bağlamında gerçekleşmiştir (Haerke 1995). Prehistorik arkeoloji ise, Fransız Devrimi’nin yücelttiği, milliyetçilik ve şovenizm düşünce-sinde kendine önemli yer bulan bir araştırma alanı olarak karşımıza çıkar. Bu genel gelişim şeması, Almanya özeli için de geçerliliğini korur. Antik Yunan ve Roma’da kendi temellerini arayan bir medeniyet tarihi anlayışının üzerine, 19. yüzyıl sonu ile birlikte Romantizm akı-mından beslenen bir Alman kimliği tanımlama çabasının geldiğini görmekteyiz. İşte bu noktada, tarihöncesi arkeolojisi kendine bir alan açmayı başaracaktır. Daha 1890 yılında Kral II. Wilhelm’in bir konuşmasında, eğitimde ‘ulusal bir temelin eksikliğinden’ bahsetme-si ve okullarda ‘genç Yunan veya Romalılar değil, genç Almanlar yetiştirilmesi’ni istemesi bu tarihsel bağlamda anlam kazanmaktadır (Smolla 1980, 3)1.Böyle bir tarihsel bağlam içinde tam da döneminin insanı olan Gustaf Kossinna filoloji eğitiminden arkeolojiye ve sonra da prehistorik arkeolojiye geçmiş bir kütüphane görevlisidir. Uzun uğraşlar sonucu 1902’de Berlin’de Alman Arkeolojisi profesörü olarak bir kadro alır (Veit 1985, 329). Kossinna’nın milliyetçi, şovenist ve ırkçı dünya görüşü arkeolojik malzemeyi değerlendir-me sürecinde kendisini gösterir. Sözgelimi, Kossinna, diğer Alman arkeologları yeterince

1 II. Wilhelm’in konuşmasından alıntıladığım bölümün özgün hali: “Es fehlt vor allem an der nationalen Basis. Wir müssen als Grundlage das Deutsche nehmen; wir sollen junge Deutsche erziehen und nicht junge Griechen und Römer.”

Page 24: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Çiler Çilingiroğlu16

vatansever olmadıkları ve Mısır veya Yunan-Roma arkeolojisiyle ilgilendikleri için suçluyor-du. Kendisinin yöneticiliğini yaptığı “Deutschen Gesellschaft für Vorgeschichte” adlı derneğin adı, 1913’te “Gesellschaft für Deutsche Vorgeschichte” olarak değiştirilerek Alman etnik kim-liğinin araştırılması ön plana çıkarılır. Aynı süreçte Yahudi üyeler istifaya zorlanır (Smolla 1980, 5). 1912’de “Almanların tarihöncesi, muhteşem bir ulusal bilim” (Deutsche Vorgeschichte, eine hervorragend nationale Wissenschaft’) adlı kitabı yayınlanır. Çalışmalarında, Kossinna, Almanlar’ın, Hint-Avrupalılar’ın uzun kafalı, sarışın Nordik (Aryan) koluna ait olduklarını söyleyen ırka dayalı varsayımlar üzerinden hareket ediyordu (Veit 1985, 330). Bütün ırkçıların inandığı gibi, Kossinna da, ırksal (biyolojik) özelliklerin insan davranışları-nı belirlediğine inanırdı. Ayrıca, Klemm gibi, o da, yaratıcı halklar ve yaratıcı olmayan halk-lar ayrımına inanıyordu. Kossinna’ya göre, yaratıcı halklar, Hint Avrupalılar, özellikle Almanlar’dı; yaratıcı olmayan halklar ise geriye kalan öteki halklardı. Böylece medeniyetin öncüsü olarak Almanlar’ın, zamanda geriye gidildikçe de, Hint-Avrupalılar’ın üstünlüğünü kanıtlamaya çalışıyordu (Trigger 2006, 168). Kossinna, ulaştığı sonuçlara o kadar inanıyor-du ki, Polonya topraklarının tarihsel olarak Germen halklarına ait olduğunu anlatan bir mektubu Versay Barış Konferansı’na bile göndermişti (Veit 1985, 331). Sonuç olarak, 1920’li yıllarda Gustaf Kossinna’nın prehistorik buluntuları ırkçı ve şovenist dünya görüşü çerçevesinde değerlendirmiş olması, Kossinna’nın ölümünden sonra da nasyonel sosyalist-lerin onun tezlerini kullanarak yayılmacı ve ırkçı politikalarını gerekçelendirmelerine yar-dımcı olmuştur (Arnold 1990).

Kaderin garip bir cilvesi olarak belirtelim ki, Adolf Hitler’in kendisi antik Yunan ve Roma sanatına hayrandı ve prehistorik arkeolojiyi Almanlar’ın ne kadar ilkel olduğunu gösterdiği için esefle karşılıyordu. Partinin önemli karakterlerinden Heinrich Himmler’in prehistorik arkeolojiyi desteklemesine çok kızarak şöyle dediği kayıtlara geçmiştir (Speer 1970, 94-95, aktaran Arnold 1990, 469):

“Neden bizim hiçbir geçmişimiz olmadığı konusunda bütün dünyanın dikkatini üzerimize çekiyoruz ki? Biz kilden kulübeler yaparken, Romalılar büyük binalar inşa ediyordu, şimdi Himmler de bu kulübeleri kazalım, çanak çömlek parçalarını ve taş baltaları toplayalım diye tutturuyor. Böylece bütün dünyaya sadece şunu kanıtlarız: Yunan ve Roma en yüksek medeniyet seviyesine ulaştığında, biz daha açık ocakların etrafında oturup taş baltalar savuruyorduk! Gerçekten bu geçmiş konusunda sesimizi kesmeliyiz. Ama Himmler bu konuda bir dolu gürültü koparıyor. Bugünkü Romalılar bize çok gülüyor olmalılar”.

Doğal olarak, Hitler’in parti ideolojisine ters bu görüşleri hiçbir zaman halka ilan edilme-miştir (Trigger 2006, 241).

Savaş sonrası dönemde, Alman arkeologlar için Kossinna’nın varlığı bir utanç kaynağı olmuştur. Bunun sonucunda, savaş sonrası Alman arkeologları, deyim yerindeyse sütten ağızları yandığı için yoğurdu üfleyerek yemiş, yani kuramsal çalışmalardan uzak durmuş-tur. 1980 yılında Günter Smolla tarafından kaleme alınan makalede bu durum “Kossinna Sendromu” olarak tanımlanmıştır (Smolla 1980; Veit 1984; Smolla 1984/1985).

Almanya yaşadığı ağır travma nedeniyle, arkeolojinin devlet ideolojisi tarafından hoyratça kullanılmış olmasının (German prostitution of archaeology; Arnold 1990, 475) altında ezil-miş, ve Kossinna sonrası kuşak yola ‘paradigmasız’ devam etmeyi seçmiştir. Her ne kadar

Page 25: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir miyiz? 17

çağdaş Alman arkeolojisinde metoda çok önem verildiği, kaynak eleştirisinin bolca yapıldı-ğı, yüksek standartlarda belgeleme ve arazi çalışmalarının yürütüldüğü görülse de, arkeolo-ji bilimi, ampirik veri üreten, betimleyici bir görünüm almış; yenilikçi kuramsal çerçevelere mesafeli, büyük soruların peşinden gitmekten kaçınan, nesne dağılımlarına odaklanmak-tan insan ve toplum boyutunu göz ardı eden bir çalışma alanı haline gelmiştir. Alman arke-olojisi bu nedenle bir çok kişi tarafından, belki de yanlış olarak, ‘ateorik’ olarak tanımlan-maktadır (Klejn 1993). Almanya’da Kossinna gerçeği ile ilk yüzleşmenin gerçekleşmesi için 35 yıl geçmesi gerekiyordu. Aradan geçen yıllar, artık Alman arkeologların Kossinna Sendromu’nu daha soğukkanlılıkla ve kendi tarihsel bağlamı içinde değerlendirmesini sağ-lamış ve Kossinna’nın disipline yaptığı büyük katkıları tanımalarını sağlamıştır (Smolla 1984/1985, 12-13). Bu geçmişle yüzleşme sayesinde Alman arkeologların artık Kossinna Sendromu’nu atlatmaya başladıkları yapılan yeni çalışmalarda, yazılan yeni ders kitapların-da ve kuramla ilgilenen yeni bir kuşağın ortaya çıkmış olmasında rahatlıkla gözlenebilir.

Arkeolojik Bilgi Üretimi: Adalya Örneği

Türkiye’ye döndüğümüzde nasıl bir durum ile karşı karşıyayız? Türkiye arkeolojisi, Almanya’nın yaşadığı türde ağır bir travma ve bunun getirdiği tarihsel bir yükle yüzyüze kalmamıştır; ancak genel kuram düşmanlığı veya kuram şüpheciliği burada da mevcuttur.

Türkiye’de arkeolojik bilgi üretiminin nasıl bir genel eğilime sahip olduğunu anlamamız için bir örnek olarak, Türkiye’de nitelikli yayınların yapıldığı ve uluslararası endeksler tarafın-dan taranan Adalya dergisine göz atabiliriz. 1996 yılından beri yayımlanan ve 2005 yılın-dan bu yana endesklerce taranan Adalya dergisindeki makaleleri konularına göre sınıflan-dırdığımızda şöyle bir tablo karşımıza çıkmaktadır2. Yıllar içinde makalelerin %40-60 kada-rının sadece bir objeyi, yerleşmeyi veya yazıtı tanıtan betimleyici makalelerden oluştuğu, bunların dışında kalan %5-10’luk bir kısmının ise tarihlendirme yapmak amaçlı aynı türde makaleler olduğu görülüyor. Tüm yıllar göz önüne alındığında, malzeme tanıtımı ve tarih-lendirme yapan makalelerin oranının %68 olduğu görülüyor. Araştırma makalelerinin sayı-sı bazı yıllarda artış gösterirken, genel olarak %20-25 civarında kaldığı göze çarpıyor. Araştırma makalelerinin bir çoğu bölgesel karşılaştırma ve tarihsel anlatımlar yaparken çok az bir kısmı tanımlı bir sorunu çözmeye yönelmiştir. Arkeolojik sorunları çözmeye yönelik arkeometri, arkeozooloji, arkeobotanik, çevresel arkeoloji, yerleşim arkeolojisi, peyzaj arkeolojisi, sosyal arkeoloji, semboller arkeolojisi, bilişsel arkeoloji veya etnoarkeoloji gibi kuramsal ve yöntemsel yaklaşımları kullanan yazıların sayısı yok denecek kadar azdır. Belli bir tezi kanıtlamak için arkeolojinin verilerine başvuran paradigma kullanan yazılar ise Fahri Işık’ın ‘Anadoluculuk’ akımına sokabileceğimiz makaleleri ile sınırlıdır.

Aynı endekslerce taranan, arkeolojinin en nitelikli dergilerinden olarak bilinen Antiquity dergisine baktığımızda ise derginin şu alt başlıklarla makale yayımladığı görülür: Araştırma makaleleri, yöntem, tartışma, değerlendirme makaleleri ve kitap değerlendirmeleri. Mal-zeme/yerleşim/yazıt tanıtan veya kazı raporu şeklinde düzenlenmiş makalelerin dergi

2 Buradaki çalışma Adalya dergisinde yayınlanmış tüm makale özetlerinin internet aracılığıyla okunarak sınıf-landırılmasına dayanır. Websitesi: http://www.akmedadalya.com/index_tr.php

Page 26: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Çiler Çilingiroğlu18

kapsamına alınmadığı göze çarpar. Bunun yerine, belli bir sorunu çözmeye yönelik ve belli bir çalışma alanında yepyeni bir yöntemi veya bakışaçısını içinde barındırarak küresel ölçekte arkeolojik bilgi birikimine katkı yapacak makaleler derginin yayım stratejisi doğrul-tusunda seçilmektedir.

Türkiye’nin Sendromu Ne?

Alman arkeologları açısından, Kossinna Sendromu’nu yaşamak ne kadar anlaşılır bir şeyse, Türk arkeologları için bu o kadar anlaşılmaz bir durumdur. Daha önce farklı yazılarda vur-gulandığı üzere, Almanya ve Türkiye’nin tarihsel gelişimi açısından bir çok paralellik bul-mak mümkündür. Her iki ülke de, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla, daha geç ulus devletleş-me sürecinden geçmişler ve her ikisi de ‘gurur duyulacak hayali bir geçmiş’ yaratma çabası içinde özellikle tarihöncesi çağlara yönelmiştir. Türkiye’de arkeolojinin 1930-1940’lardaki devlet tarafından düzenlenen işleviyle, Almanya’dakinin fazla bir farkı yoktur. Birincisi, Ari ırka ait kuzey Avrupalı halkların tüm dünyaya medeniyeti getirdiğini iddia ederken; diğeri brakisefal kafatasına sahip, beyaz ırka mensup Orta Asyalı Türkler’in medeniyeti dünyaya yaydığını belirtiyordu (Özdemir 2003, 13; Erciyas 2005, 182). Aşırı difüzyonist, doğrusal evrimci ve ereksel (teleolojik) sözkonusu tarih kuramlarında, tüm dünya medeniyetinin tek bir kökene bağlandığını görürüz. Prehistorik malzeme, çerez gibi araya serpiştirildiği bu söylemlere ‘bilimsel’ dayanak oluşturma çabasının sadece bir aracı olarak kalmaktadır. Bu konuya odaklanan farklı yazarların belirttikleri gibi, 1930-40’larda, özellikle Ankara çevre-sinde gerçekleştirilen Ahlatlıbel, Alacahöyük, Etiyokuşu, Karaoğlan gibi Hitit öncesi ve Hitit kazıları Türklerle Hititliler arasında tarihsel bir bağ kurmayı ve yeni başkente yakın Orta Anadolu’yu Türkler’in anavatanı olarak göstermeyi hedefliyordu. Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi gibi ırka ve toprağa dayalı söylemler Anadolu’da Türk kökenli bir ulus devlet yaratma yolunda özellikle prehistorik ve protohistorik buluntuları kullanıyordu (Pulhan 2003; Özdemir 2003; Erciyas 2005; Gür 2007). Tıpkı Almanya’da olduğu gibi, 1950’lerle birlikte bu aşırı difüzyonist, ırkçı ve şovenist söylemlerin etkisinin Türkiye arke-olojisinde azaldığı görülür. Türklerle Hititler arasında inandırıcı tarihsel ve dilsel bağlar bulmak mümkün olmamıştır. Arkeolojik verilerin desteklemekte zorlandığı Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi arkeologlar tarafından fazla benimsenmeden sessizce unutulmaya terk edilirler. Önceleri ırk temelinde şekillenen bir söylemin yerini, ‘Anadolulu olmak’ ola-rak ifade edilebilecek toprağa bağlı bir vatan söylemi alır (Gür 2007, 48-49). Diğer bir deyiş-le, Türkiye arkeolojisi de ilk ortaya çıkış paradigmasını bir kenara bırakmıştır. Kendisini ırka dayalı ideolojik söylemlerden sıyırmış, devlet ile yakın ilişkide kalmış; ancak nesnellik ve bilimsellik vurgusunu hem topluma hem de devlete karşı bir kalkan olarak kullanma eğilimine girerek (Erdur 2003), içine kapalı ‘masum’ [Clarke’ın (1973) tanımladığı özbilinç yoksunu anlamında] bir bilim dalı olarak hayatını sürdürmeye başlamıştır.

Ülkemizde kültür tarihçiliğinin çok yaygın olarak uygulanmasında, hatta arkeolojinin yegâne yapılış biçimi olarak algılanmasında, Alman arkeoloji ekolünün büyük rolü olduğu hep söylenegelmiştir (Aydın 2003; Aksoy 2003; Erdoğu 2008, 29). Alman arkeoloji geleneği, Türkiye arkeoloji geleneğinin ‘geri kalmışlığının’ başat nedeni olarak bir çeşit günah keçisi olarak ortaya sürülmektedir. Şüphesiz, Türkiye üniversitelerindeki ilk arkeoloji bölümle-rinin Almanya’dan davet edilen profesörler (Landsberger, Bossert, Güterbock) tarafından

Page 27: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir miyiz? 19

kurulması, sonrasında da birçok Türkiyeli arkeologun bu ülkede akademik çalışmalar yapması (Akurgal, Alp, Çambel, İnan, Mansel), Almanyalı arkeologların Alman Arkeoloji Enstitüsü aracılığıyla Türkiye’de uzun soluklu araştırmalar yapması bu etkinin günümü-ze kadar ulaşmasına neden olmuştur (Doğan Alparslan 2001). Sonuç olarak, Almanya ile Türkiye arkeologları arasındaki 100 yılı aşkın süredir devam eden karşılıklı etkileşimin Türkiye arkeolojisinin şekillenmesinde önemli bir yer tuttuğunu vurgulayabiliriz.

Burada aklımıza takılan soru şudur: Eğer Türkiye arkeolojisi, Alman değil de sözgelimi İngiliz arkeolojisinden etkilenseydi bugünkü durumumuz farklı mı olacaktı? Bu soruya net bir yanıt verebilmek tabii ki de güç. Yine de dönemin İngilteresine baktığımızda sonucun pek de farklı olmayacağı izlenimi doğmaktadır. Eğer Türkiye arkeoloji geleneği 20. yüzyılın başlarında İngiltere’de doktora yapmış insanlar tarafından şekillenseydi de bugün kültür tarihçiliği yapıyor olabilirdik. Şöyle ki, 20. yüzyılın başında İngiltere arkeolojisinin başı çeken figürlerinden Gordon Childe, marksist bir arkeolojinin olanaklarını zorlamadan önce, Kossinna’nın oluşturduğu yöntemleri, kavramları ve kuramları kullanarak (ki kendisi de Kossinna’yı bu konuda çok övmüştür) tam anlamıyla bir kültür tarihçiliği yapıyordu (Smolla 1980; Veit 1984)3. Yine İngiliz arkeolojisinin önde gelen prehistoryacılarından Grahame Clark, Kossinna’nın disipline yaptığı katkılardan büyük övgüyle söz etmiştir (Smolla 1984/1985, 13)4. Öyle ki, kazılarda ortaya çıkan buluntu gruplarını belli bir zaman dilimi ve sınırlı bir coğrafyada ortaya çıkan ‘Kültürler’ ya da ‘Kültür Grupları’ olarak ilk tanımlayan Kossinna’dır. Benzer buluntu gruplarını harita üzerinde işaretleme yoluyla farklı kültür bölgeleri (Kulturkreis) tanımlamak ve bunlar arasındaki ilişkileri göstermeye çalışmak da Kossinna’nın geliştirdiği ve bugün dahi sıklıkla kullandığımız yöntemlerden biridir. Eğer Türkiyeli arkeologlar, İngiltere’de eğitim alsalar ve Türkiye’ye dönüp yeni kuşaklar yetiştirselerdi, kanımca, sonuç pek farklı olmayacaktı.

O nedenle, Türkiye arkeolojisindeki kuramsal, olguları birbirine bağlayıcı ve açıklayıcı bakı-şın eksikliğinin tek sorumlusunun Alman arkeoloji geleneği olarak ortaya atılması gerçeği yansıtmamaktadır. Kanımca daha önemli olan nokta, arkeolojinin ilk kuruluşundan sonra üniversitede ve arazide yerel arkeoloji pratiğinin nasıl şekillendiğidir. Yetişen yeni kuşakla-rın arkeolojide ortaya çıkan düşünsel ve yöntemsel gelişmelerin farkında olması ve buna uygun olarak araştırmalarını sürdürmeleri ve yayınlar yapmaları beklenirdi. Arkeolojinin tarihini, gelişimini ve güncel kuramsal yönelimleri dikkate alan ders kitapları yazmaları ve ders programlarını buna göre yenilemeleri beklenebilirdi. Bu noktada, Sönmez Kantman ve Ali Dinçol’un “Analitik Arkeoloji” ve “Arkeolojide Yeni Kavramlar ve Metodolojik Araştırma Planlaması” adlı metinlerle Anglo-Sakson geleneğinde filizlenen Yeni Arkeoloji’yi Türkiye’ye tanıştırma girişimlerinin, Ali Dinçol’un ifadesiyle, “olumlu veya olumsuz hiçbir tepkiye

3 Childe’ın Kossinna’yı övdüğü sözleri: “Professor Kossinna, who has just retired from the Chair of Prehistory at Berlin, is unmistakably the most commanding figure among German prehistorians and has exercised a profound research, …, than any individual since Montelius. Owing to the polemic style of his writings and certain nationalistic idiosyncracies in his speculation, his true greatness is perhaps not fully appreciated in this country.” (Childe 1927, 54, aktaran Veit 1985, 339).

4 Clark’ın Kossinna’yı övdüğü sözleri: “The political and racial prepossessions of Kossinna which impaired the scientific value of his work need not blind us to his virtue as a pioneer of distributional and zonal studies in prehistoric archaeology. It was Kossinna more than any other man who found in plotting the distribution of material objects a major clue to the historical development of peoples.” (aktaran Smolla 1984/5, 13).

Page 28: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Çiler Çilingiroğlu20

neden olmaması” (Dinçol 2003, 296) Türkiye camiasının kurama karşı ilgisizliğinin ve bilgi-sizliğinin yürek burkan bir hatırası olarak hafızalarımızda yer tutmaktadır.

Bu gelişim sürecini göz önünde bulundurarak, arkeolojinin, genel hatlarıyla, elitist, Batıcı ve Türk Tarih Tezi’ne bağlı birinci kuşak (Aydın 1998, 98-99) sonrasında paradigmasını kaybetmesinden dolayı, bilim anlayışı açısından tutucu ve içe kapalı bir akademik ortam içinde cereyan etmek zorunda kaldığını görebiliriz. Özellikle 1960-1980 arasında kalan dönemin Türkiye’nin sancılı siyasi atmosferi içinde kazı ve araştırmaların durma noktasına geldiği bir dönem olarak tarif edilmesi kaybedilmiş bir 30 yıl olarak kayıtlara geçmiştir (Özdoğan 2001, 11). 1980 sonrasında ise YÖK aracılığıyla kurulan aşırı merkezileşmiş ve baskıcı bir yükseköğretim sistemine maruz kalındığını hatırladığımız takdirde, zaten 30 yıllık bir entelektüel birikim kaybı olan arkeolojinin eğitim, öğretim, araştırma, dünyayı takip etme alanlarında daha da geriye düştüğü tespit edilmiştir (Erdoğu 2008, 26-27). Türkiye’nin içinden geçtiği siyasi, ekonomik, toplumsal süreçler her türlü bilim dalını, özel-likle sosyal bilimleri, vurmuş olsa da, arkeolojinin entelektüel anlamda geri kalmışlığını bu etmenler de tek başına açıklayamazlar.

Akademinin önemli yapısal sorunlarından akademik kendileşmenin arkeoloji bölümlerinde yoğun olarak uygulandığını, bunun da kendini tekrarlayan, hatta gittikçe yozlaşan, ve yeni-liklere kapalı bir arkeoloji yapma biçimine yol açmış olması üzerinde durulması gereken diğer bir noktadır5. Akademik kendileşme, kişinin doktorasını bitirdiği üniversitede işe gir-mesidir. Tükiye’de, akademi geleneğinin bir sonucu olarak, çok yaygın olarak kişilerin lisans, yüksek lisans ve doktoralarını aynı üniversitede tamamladığını görüyoruz. Akademik kendileşme üzerine yurtdışında ve Türkiye’de yapılan çalışmalar sözkonusu durumun bilimsel özgürlüğü ve üretimi negatif olarak etkilediğini ortaya koyar (Horta vd. 2010; İnanç ve Tuncer 2011). Dünyanın her yerinde önemli bir sorun olarak tarif edilen bu akade-mik akraba evliliği sistemi içinde özgün, yenilikçi, eleştirel ve özgür bir bilim yapma olasılı-ğı çok düşüktür. Anglo-Sakson (veya Sovyet, Doğu Alman ve İskandinav) geleneklerinin Türkiye’deki arkeoloji pratiğine uzun süre nüfûz edememesinin arkasında akademik kendi-leşmenin doğurduğu ve yeni gelen herkesin ister istemez içine düştüğü, Sennett’in (2010) ifadesiyle “karakter aşındırıcı” sosyal ve bilimsel ortamın payı çok büyüktür.

Diğer büyük bir etmen, arkeolojinin Türkiye’deki kardeş disiplininin resmi ideoloji etkisin-de şekillenen, onun dışındaki yönelimleri ve kuramsal bakış açılarını keşfetmekten çekinen tarih bilimi olmasıdır. Felsefe, sosyoloji, kültürel antropoloji, psikoloji gibi kuram üreten ve/veya uygulayan disiplinlerle arkeologların organik bağları olabilseydi, şimdi başka bir arkeoloji veya arkeolojiler yapıyor olabilirdik.Unutmamak gerekir ki, Amerika’da Yeni Arkeoloji’yi doğuran, disiplinin kültürel ve sosyal antropolojiyle olan sıkı bağlarıdır. Postsüreçsel arkeolojiyi doğuran en önemli düşünce akımlarından biri Fransa’da, Frankfurt Okulu etkisinde gelişen marksist sosyal antropoloji geleneğidir (Johnson 1999, 94; Trigger 2006, 444-445). Arkeoloji, tarihi içinde ne zaman kuram üreten ve uygulayan disiplinlerle temasa geçtiyse, bu disiplinin yapılışını ve dilini kökten etkileyen, dönüştüren ve ilerleten bir ivme kazandırmıştır. Türkiye’de bu temasların fazlaca gerçekleşmediğini yayınların gön-derme yaptıkları kaynaklardan rahatlıkla seçebiliriz.

5 Bu konuda ayrıca Bartu Dinç’in bu kitaptaki yazısı incelenebilir.

Page 29: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir miyiz? 21

Kanımca disiplinlerarası bu iletişimsizlik, sadece arkeolojiye değil sözü geçen bilim dalları-nın ürettiği bilgiye de olumsuz olarak yansımaktadır. Arkeolojinin insana dair araştırma yapan tüm disiplinlere anlatacak yığınla hikayesi vardır. Ne var ki, ortak soruları sorduğu-muzu unutmamıza yol açan, birbiriyle kesişmeyen akademik ortamlar ve kendimizi güven-de hissetmemizi sağlayan bilimsel jargonlar içine kendimizi hapsetmiş durumdayız. Bütün bu saydığımız koşullar, zaten piyasa koşullarının talepleri altında ezilen üniversitelerin, aşırı uzmanlaşma ve özel sektöre fayda sağlama baskısı nedeniyle Nalbantoğlu’nun (2009) ifadesiyle “malûmat fabrikalarına” dönüşmesine yol açmıştır. Ne öğrenci ne de akademis-yen için kültürlenim (Bildung) bir hedef olarak kalabilmektedir.

Sonuç Yerine

Şüphesiz, arkeolojinin kuramla olan ilişkisinin tarihi, bugünü ve geleceğine ilişkin değerlendirmeler için bu yazı yalnızca bir giriş niteliğindedir. Konuya meraklı okuyucuların Belgin Aksoy'un bu kitaptaki yazısına da başvurmalarını tavsiye ederim. Genel olarak özetleyecek olursak, ülkemizde, ağırlıklı olarak kazı raporu üreten, obje betimlemeciliğiyle ön plana çıkan, kataloglanmış malzeme yığınları içinde kendine yol çizemeyen bir arkeoloji şekli ağırlıkla uygulanmaktadır. Bırakın yorumlamalı arkeoloji ekolünün savunduğu özdü-şünümsel (self-reflexive) ve bağlamsal (contextual) çalışma pratiğini benimsemeyi, Yeni Arkeoloji’nin savunduğu pozitivizmin evrensel genel geçer yasalar koyucu kolundan bile beslenememiş; sorun odaklı arazi çalışması yapamayan, sentetik ve diyakronik tezler ürete-meyen, insanlık tarihinin büyük sorularına cevap aramayan, akademizm ile yoğrulmuş bir arkeoloji pratiğine sahip olduğumuz tespit edilebilir. Bu kitaptaki birçok yazıda tespit edil-diği üzere, en eski, en yüksek, en büyük, en güzellerin yüceltildiği bir “en’ler arkeolojisi” arkeologlar tarafından bir başarı kriteri olarak benimsenmektedir. Vasat bir kültür tarihçi-liği olarak tanımlayabileceğimiz bir arkeolojik bilgi üretme biçimi, tikel olanı betimlemek-ten ileriye geçmekte zorlanan, tipolojiyi, karşılaştırmayı veya tarihlendirmeyi kendinde amaçlar olarak gören bir genel arkeoloji anlayışı yaratmıştır. Halbuki Binford’ın (1968) uzun zaman önce tespit ettiği gibi, “gözlenebilen özellikleri analiz etmek halihazırda veri olanın netleşmesini sağlar; bilgimizi artıramaz.6” Ya da daha apaçık biçimde Immanuel Kant’ın ünlü cümlesinde dediği gibi: Görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür7. Gözlediğimiz özellikleri alt alta sıralayarak bol çizimli kataloglar oluşturuyor ve bu esnada kavramların kılavuzluğuna başvurmuyorsak, üretti ğimiz şey, bilgi değil “malûmat” olarak kalmaya mahkumdur. O zaman böyle bir arkeolojiyi sürdürmeyi nasıl gerekçelendirebiliriz? Toplumsal ve ekonomik koşullar, kör ve boş bir arkeoloji yapmamıza daha ne kadar müsaa-de edebilir?

Burada özellikle şunu vurgulamak isterim: Kültür tarihçiliğinin yapılıyor olması bir sorun değildir. Ülkemizde birçok dönem ve bölge için o kadar çok temel araştırma eksikliği vardır

6 Alıntının özgün hali: “…analysis of observed features only serves to clarify information that is already available; it cannot increase our knowledge.” Lisans dönemimizde bu alıntıya dikkatimizi çekerek üzerine düşünmemizi isteyen Bilkent Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi öğretim üyesi Prof. Marie-Henriette Gates’i bu yazı vesilesiyle saygıyla anmak isterim.

7 “Gedanken ohne Inhalt sind leer, Anschauungen ohne Begriffe sind blind.” Kant, I. 1781, Kritik der reinen Vernunft, A51/B75.

Page 30: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Çiler Çilingiroğlu22

ki, olayları zaman ve mekanda sıraya dizerek düzen getirmeye çalışan nitelikli kültür tarih-çiliğine gerçekten ihtiyaç vardır. Burada sorun olarak ortaya koymak istediğim nokta, tipo-loji ve tarihlendirme yapmaktan ileri geçmeyen bir kültür tarihçiliğinin tek arkeoloji yapma biçimi olarak anlaşılması ve yeni yetişen kuşaklara bu şekilde aktarılmasıdır. Halbuki, arke-oloji, ne? ve ne zaman? sorularının üzerine neden? ve nasıl? sorularına cevap arayan bir araştırma pratiğini inşa etmek zorundadır.

Kanımca arkeolojinin bu şekilde yapılmaya devam etmesi disiplinin kendisi için sorunlar taşımaktadır. Arkeoloji bu şekilde yoluna pekala devam edebilir. Kazı=arkeoloji gibi davran-maya, yöntemleri kendinde amaçlara dönüştürmeye, tek tek objeleri betimlemeye, katalog-lar oluşturmaya, tikel olayları anlatmaya, herşeyin ilkini, en güzelini, en büyüğünü buldu-ğumuzu iddia etmeye devam edebiliriz. Vasat bir kültür tarihçiliği yapmayı kabul edecek yeni nesiller yetiştirmeye de devam edebiliriz.

Tek bir sorun kalır geriye: O zaman arkeolojinin başkaları tarafından araçsallaştırılmasını baştan kabul etmiş oluruz. Arkeoloji, eğer kendisine bir program geliştiremezse, ona daya-tılan paradigmalarla yaşamaya ve onlara hizmet etmeye devam etmek zorunda kalacaktır. O zaman, Türkiye’de arkeolojiyi, devlet ve toplum, ‘ülkeye turist ve döviz çeken’ bir hafriyat ve restorasyon çalışması olarak; sponsor şirket ve belediyeler kendi reklamını yapmaya yarayan bir ‘kültür faaliyeti’ olarak; büyük sorular peşinde koşan Batılı arkeologlar da kendi kuramlarına ve bol bütçeli projelerine malzeme sağlayan teknik bir iş olarak görmeye devam edeceklerdir.

Başta belirttiğim gibi, arkeoloji, geçmiş zaman toplumlarının yaşayışlarını ortaya çıkaran, toplumsal değişim ve dönüşümleri açıklayan, insan-çevre ilişkilerinin gelişimini gösterebi-len ve içinde yaşadığımız dünyayı anlamamızı, tarih bilinci edinmemizi ve bugünün sorun-larına çözümler üretmemizi sağlayan bir bilim dalı olma potansiyeline sahiptir. Bu potansiye-li gerçekleştirmek için başka arkeolojilerin mümkün olduğunu kabul etmek; şu anda yaptı-ğımız arkeolojinin ürettiği malûmatları bilgiye dönüştürecek kuramsal bakışı kucaklama-mız gerekir. Belki de yapılacak ilk iş, şu anda az sayıda üniversitede sunulan arkeoloji tarihi ve kuramsal yaklaşımlar derslerinin lisans ve yüksek lisans eğitiminin olmazsa olmaz bir parçası haline getirilmesidir. Ancak böyle bir kavrayışla disipline hak ettiği kanatları arma-ğan edebiliriz. Kanımca, yeni nesil arkeologların omuzlarındaki en büyük yük budur.

Teşekkür

Yazıyı kaleme alma sürecinde fikir alışverişinde bulunduğum Nilgün Toker, Mehmet Barış Albayrak ve Sinan Ünlüsoy’a teşekkür ederim.

Page 31: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?

Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir miyiz? 23

KaynakçaAKSOY, B. (2003) Kültürel Kimlik Arayışında Arkeoloji Nerede? O. Erdur ve G. Duru (der.). Arkeoloji: Niye?

Nasıl? Ne İçin? İstanbul: Ege Yayınları. 149-156.

ARNOLD, B. (1990) The past as propaganda: totalitarian archaeology in Nazi Germany. Antiquity 64: 464-478.

AYDIN, S. (1998) İki Bilimadamı İki Anlayış: Cahit Arf ve Ekrem Akurgal. Kebikeç 6: 95-103.

BINFORD, L. (1968) Archaeological Perspectives. S. R. Binford ve L. Binford (der.). New Perspectives in Archaeology. Chicago: Aldine Publishing. 5-32.

CHILDE,G. (1927) Kitap Tanıtımı: G. Kossinna, Ursprung und Verbreitung der Germanen in vor- und frühgeschichtlicher Zeit, Berlin-Lichterfelde. Man 27(33): 54.

CLARKE, D. (1973) Archaeology: The Loss of Innocence. Antiquity 185: 6-18.

DOĞAN ALPARSLAN, M. (2001) İki Başkent, İki Serüven: Ankara ve Hattuşa. Boğazköy’den Karatepe’ye, Hititbilim ve Hitit Dünyasının Keşfi. İstanbul: Yapı Kredi. 72-85.

DİNÇOL, A. (2003) Altmışlı Yılların Sonunda Türkiye’de İki Genç Asistan ve Analitik Arkeoloji. O. Erdur ve G. Duru (der.). Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin? İstanbul: Ege Yayınları. 293-300.

DİKKAYA, F. (2003) Epistemolojik Bir Sorun Olarak ‘Kazıbilim’. O. Erdur ve G. Duru (der.). Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin? İstanbul: Ege Yayınları. 183-192.

ERCİYAS, B. (2005) Ethnic identity and archaeology in the Black Sea region of Turkey. Antiquity 79: 179-190.

ERDOĞU, B. (2008) Arkeoloji/Teori/Politika. Istanbul: Okyanus.

ERDUR, O. (2003) ‘Bilginin Değeri’ Sorunsalı ve Türkiye’de Arkeolojinin Koşul ve Olasılıkları Üzerine. O. Erdur ve G. Duru (der.). Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin? İstanbul: Ege Yayınları. 199-224.

GÜR, A. (2007) Stories in Three Dimensions. Narratives of Nation and the Anatolian Civilizations Museum. E. Özyürek (der.). The Politics of Public Memory in Turkey. Syracuse: Syracuse University Press. 40-69.

HAERKE, H. (1995) The Hun is a Methodical Chap: Reflections on the German tradition of pre- and proto-history. P. Ucko (der.). Theory in Archaeology: A World Perspective. London&New York. 47-60.

HEGEL, G. W. F. (1979) Werke. Band 1. Frankfurt am Main. 234-237.

HORTA, H., VELOSO, F.M. ve GREDIAGA, R. (2010) Navelgazing: Academic inbreeding and scientific productivity. Management Science 56: 414-429. doi: 10.287/mnsc.1090.1109.

İNANÇ, Ö. ve O. TUNCER (2011) The effect of academic inbreeding on scientific effectiveness. Scientometrics 88: 885-898.

JOHNSON, M. (1999) Archaeological Theory. An Introduction. Oxford: Blackwell.

KLEJN, L. S. (1993) Is German archaeology atheoretical? Comments on Georg Kossack. Prehistoric Archaeology in Germany: Its History and Current Situation. NAR 25(2): 73-109. Norwegian Archaeological Review 26.1: 51-54.

NALBANTOĞLU, H. Ü. (2009) Arayışlar: Bilim, Kültür, Üniversite. İstanbul: İletişim.

SENNETT, R. (1998) Karakter Aşınması: Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri. İstanbul: Ayrıntı.

SMOLLA, G. (1980) Das Kossinna-Syndrom. Fundberichte aus Hessen 19/20, Festschrift U. Fischer: 1-9.

SMOLLA, G. (1984/1985) Gustaf Kossinna nach 50 Jahren. Kein Nachruf. Acta Praehistorica et Archaeologica 16/17: 9-14.

SPEER, A. (1970) Inside the Third Reich. New York: Macmillan.

ÖZDEMİR, A. (2003) ‘Hayali Geçmiş’: Arkeoloji ve Milliyetçilik, 1923-1945 Türkiye Deneyimi. O. Erdur ve G. Duru (der.). Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin? İstanbul: Ege Yayınları. 7-26.

ÖZDOĞAN, M. (2001) Türk Arkeolojisinin Sorunları ve Koruma Politikaları. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat.

PULHAN, G. (2003) Türkiye Cumhuriyeti Geçmişini Arıyor: Cumhuriyet’in Arkeoloji Seferberliği. O. Erdur ve G. Duru (der.). Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin? İstanbul: Ege Yayınları. 139-148.

TRIGGER B. (1984) Alternative archaeologies: nationalist, colonialist, imperialist. Man 19: 355-370.

TRIGGER B.(2006) A History of Archaeological Thought. Cambridge: Cambridge University Press.

VEIT, U. (1984) Gustaf Kossinna und V. Gordon Childe: Ansätze zu einer theoretischen Grundlegung der Vorgeschichte. Saeculum 35: 326-364.

Page 32: 2015. Kültür Tarihçiliği Kıskacında Türkiye Arkeolojisi: Arkeolojiye Kanatlarını Verebilir Miyiz?