Top Banner
12 “İki No’lu Park”ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri * M. Burak Altınışık M odern öncesi geçici konaklama yapılarından farklı olarak oteller, 19. yüzyıldan itibaren İs- tanbul’da belirmeye başlayan mekân pratiklerindeki değişimlerin izlenebileceği aralıklar- dan biri olarak tanımlanabilir. Bu yazıda, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde İstanbul kent mekânı- nı belirleyen Prost Planı’nda “İki No’lu Park” olarak adlandırılmış olan Taksim-Maçka-Dolma- bahçe havzasına yönelik öngörüler ile 1950’lerden sonra bu kent mekânına yerleşen otellerden paradigmatik olanlar Prost Planı notlarıyla birlikte değerlendirilecek ve aynı zamanda kentin gün- delik hayatıyla olan kesişimlerine ve çatışmalarına dikkat çekilecektir. Gündelik yaşantının yayılımına yönelik olarak düşünülmüş olan geniş park alanı, kentin gö- rece çokluk sergilediği Taksim/Maçka aralığında yer alıyor. Bu aralık, kent içi bir coğrafi mekân olmanın ötesinde, farklı yönetimler tarafından bir temsiliyet-ler/gösteri-ler mekânı olarak da kav- ranmış bir kent parçası olarak nitelendirilebilir ve bundan dolayı buranın sürekli bir didişme ala- 1 olarak karşımıza çıktığı söylenebilir. Öyle ki bu mekânda, Osmanlı modernleşmesinin ürünle- rinden biri sayılan Topçu Kışlası’nın ortadan kaldırılması, Cumhuriyet Anıtı’nın İstiklal Cadde- si’nin bitimini işaret edecek bir biçimde yerleştirilmesi, İnönü Gezisi ve Atatürk Kültür Merkezi’nin inşası gibi çeşitli inşa girişimlerinden; Atatürk Kültür Merkezi’nin inşasıyla tetiklendiği ileri sürü- len cami tartışmaları ve 1 Mayıs mitingleri gibi siyasi gerilimlere, yani toplumsal olaylardan hukuk kavgalarına kadar uzanan geniş bir kayıt skalasına işaret edilebilir. Dikkat çekici olan ise, toplum- sal yaşantının farklı yoğunluklarda biriktiği Taksim bölgesinin hemen bitişiğinde yer alan park ala- (*) Bu metinde yer alan alıntılardaki vurguların hepsi şahsıma aittir. 1 Alanın dönüşüm panoramasını ortaya koyan bir anlatı için bkz. Hasan Kuruyazıcı, “Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi, Taksim Cumhuriyet Meydanı”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Yıldız Sey, ed., 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık için- de, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1998, s. 89-98.
27

\"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

May 16, 2023

Download

Documents

Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12“İki No’lu Park”ın Kodları:

Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri*M. Burak Altınışık

Modern öncesi geçici konaklama yapılarından farklı olarak oteller, 19. yüzyıldan itibaren İs-tanbul’da belirmeye başlayan mekân pratiklerindeki değişimlerin izlenebileceği aralıklar-

dan biri olarak tanımlanabilir. Bu yazıda, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde İstanbul kent mekânı-nı belirleyen Prost Planı’nda “İki No’lu Park” olarak adlandırılmış olan Taksim-Maçka-Dolma-bahçe havzasına yönelik öngörüler ile 1950’lerden sonra bu kent mekânına yerleşen otellerden paradigmatik olanlar Prost Planı notlarıyla birlikte değerlendirilecek ve aynı zamanda kentin gün-delik hayatıyla olan kesişimlerine ve çatışmalarına dikkat çekilecektir.

Gündelik yaşantının yayılımına yönelik olarak düşünülmüş olan geniş park alanı, kentin gö-rece çokluk sergilediği Taksim/Maçka aralığında yer alıyor. Bu aralık, kent içi bir coğrafi mekân olmanın ötesinde, farklı yönetimler tarafından bir temsiliyet-ler/gösteri-ler mekânı olarak da kav-ranmış bir kent parçası olarak nitelendirilebilir ve bundan dolayı buranın sürekli bir didişme ala-nı1 olarak karşımıza çıktığı söylenebilir. Öyle ki bu mekânda, Osmanlı modernleşmesinin ürünle-rinden biri sayılan Topçu Kışlası’nın ortadan kaldırılması, Cumhuriyet Anıtı’nın İstiklal Cadde-si’nin bitimini işaret edecek bir biçimde yerleştirilmesi, İnönü Gezisi ve Atatürk Kültür Merkezi’nin inşası gibi çeşitli inşa girişimlerinden; Atatürk Kültür Merkezi’nin inşasıyla tetiklendiği ileri sürü-len cami tartışmaları ve 1 Mayıs mitingleri gibi siyasi gerilimlere, yani toplumsal olaylardan hukuk kavgalarına kadar uzanan geniş bir kayıt skalasına işaret edilebilir. Dikkat çekici olan ise, toplum-sal yaşantının farklı yoğunluklarda biriktiği Taksim bölgesinin hemen bitişiğinde yer alan park ala-

(*) Bu metinde yer alan alıntılardaki vurguların hepsi şahsıma aittir.1 Alanın dönüşüm panoramasını ortaya koyan bir anlatı için bkz. Hasan Kuruyazıcı, “Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi,

Taksim Cumhuriyet Meydanı”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Yıldız Sey, ed., 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık için-de, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1998, s. 89-98.

Page 2: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

314 üçüncü bölüm: yapılar

nının gündelik yaşantının yayılımı için kurgulanmış geniş bir mekân olmasına rağmen, söz konu-su yoğunlukla yeterli düzeyde temas kuramamış olmasıdır. Bu bağlamda bu yazı, dikkat çekilen bu temassızlığın tarihsel olarak çeşitli öngörüler ile park alanına müdahale etmeye çalışan aktörlerin ürettiği kodlama biçimlerinden kaynaklandığını iddia ederek ilerleyecektir.

Kodlama, dil ile düşüncenin ara yüzünde beliren ifade izleri olarak ya da düşüncenin dola-yımı olan her tür dışavurumu oluşturan ilişkilendirmelerin belirli aktörler tarafından nasıl kurgu-landığını ortaya çıkaran etki(ler) olarak nitelendirilebilir. Mekân pratiklerinin eşzamanlı ve/veya ardışık olarak verili bir zaman-mekânı belirli doğrultularda kodlama çabası, farklı kodların mekâna yönelik düğümler biçiminde kent içinde örtük ya da açık katmanlaşmalarına yol açar. “Kentsel bellek” olarak adlandırılan olgu, bu katmanlaşan düğümler içinden kavranabilir. Söz konusu düğüm katmanları, farklı zaman aralıklarında pratiklerle yeniden ortaya çıkarılır ve yeni-den kodlanırlar ya da giderek görünmez kılınırlar.

“İKİ NO’LU PARK”IN KODLARIHenri Prost’un 1937 yılında hazırlamaya başladığı İstanbul Nazım Planı’na göre İstanbul için Av-rupa yakasında düşünülen “merkez park”, Gazhane’nin (şimdi yerinde Beşiktaş Stadı var) hemen arkasında bulunan, Taksim Meydanı ile Dolmabahçe arasında yer alan vadi yayılımıdır. Bu ara-lıkta hem Topçu Kışlası, Taşkışla ve Mekteb-i Harbiye gibi oldukça hacimli yapılar; hem de bos-tanlar, bahçeler ve mezarlıklar gibi geniş açık alanlar bulunuyordu. Belediye, Prost Planı çerçeve-sinde bu alanı bir kent parkı olarak dönüştürmek üzere hemen istimlaklara başlar. Bu sürecin de-vamında mezarlıklar kaldırılır, 1939 yılında ise Topçu Kışlası yıktırılır.

Plan notları incelendiğinde bizzat Prost tarafından belirlenmiş olan tanzim güzergâhlarının varlığı, parkın günümüzdeki varoluşunu etkileyen olayları daha katmanlı kavramaya yönelik im-kânlar sunuyor. Parkın sadece pasif bir yeşil alan olarak kurgulanmadığı; bunun ötesinde, çeperin-de oluşturulacak olan yapı programları ile Belediye’nin gerçekleştireceği imar işlerine yönelik eko-nomik fayda üretim aracı olarak da düşünüldüğünü gösteren bir dizi not bulunuyor. Özellikle “Ec-nebi Mezarlığı Arsasının Kıymetlendirilmesi ile Taksim Maçka Mahallesinin Tanzimi” başlıklı 16 numaralı not, alanın nasıl kavrandığını yeniden düşünmek için çok iyi bir zemin oluşturuyor.2 Not-

2 “Halkın mühim bir kısmını bugün Taksim ve Maçka’ya doğru sevkeden hareketin sebebi iyi yapılmış yeni bir yol şebekesi ile etrafında dizilmiş yüksek binaların verdiği kolaylıklardır. Taksim ve Maçka birbirine, garp tarafı kâmilen inşa edilmiş ve şark tarafı eski Taksim Kışlası, Ermeni Mezarlığı ve Harbiye Okulu’nun mevcudiyeti dolayısile hiç inşa edilmemiş olan Şişli Caddesile bağlanmıştır.

Taksim Kışlası yerinde yakında meskenler ve muhtelif çok modern, cazibeli müesseseler yapılacaktır. Harbiye Okulu her halde uzun seneler olduğu gibi kalacaktır. Ermeni Mezarlığı arsası fevkal’ade güzel bir araziye hâkimdir ve bu arazi Dolma-bahçe’de Vali Hazretlerinin seyyahlar için iskele tesis etmek istediği yere kadar devam eder. Bu muhtelif mütalealar aşağıda söylenecek şekilde bir imar planı tertibine sevk etmiştir:

Ermeni Mezarlığı’nı bunun gerisinde daha alçakta buna muvazi bir kısım arazi ile birlikte tanzim etmek, – bu muvazi ve takriben 150 m. boyundaki arazi şeridi Harbiye Okulu’nun şarkından geçer.

Bu tasavvur edilen mahalle ile Dolmabahçe arasındaki arazi üzerinde Taksim’in Bua dö Bulony’unu (Bois des Boulog-ne) vücude getirmek.

Parka hâkim olan bu yeni mahallede yapılacak binaların Boğaziçi’ne doğru kıyas kabul etmez derecede güzel manzara-

Page 3: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 315

ta ilk önce, Taksim’den Maçka’ya doğru artmaya başlayan kentsel talebe işaret ediliyor. Ardından, bölgedeki yeni mahalle oluşumunun sürdürülmesine yönelik olarak Taksim Topçu Kışlası’nın yeri-ne yeni konut ve ofis yapılarının yapılacağı belirtiliyor. Kışlanın yanında bulunan ve Dolmabah-çe’ye kadar yayılan Ermeni Mezarlığı “fevkal’ade güzel bir araziye hâkim” bir arsa olarak tanımla-nıyor. “İki No’lu Park” olarak düzenlenecek olan alan o günün koşullarında “tarla” statüsünde ve değerinde olduğu ifade edilen bu yayılımdır. Park, sadece bir kent ormanı şeklinde pasif bir yeşil alan olarak düşünülmemiş, oluşmakta olan mahallenin ekonomik değerini artıracak bir biçimde ya-pılan yeni yol şebekeleri gibi bir dizi tanzim operasyonunun bir bileşeni olarak da ele alınmıştır. Par-kın Boğaziçi’ne hâkim konumu, inşa edilmekte olan bu “modern” mahalledeki yeni binalar için ekonomik bir değer odağı olduğu kadar turistik ilginin de gezinme güzergâhı olacak; turistler bu “modern” mahalleye, parkın içinden geçerek “mükemmel bir gezinin” ardından ulaşabileceklerdir.

Prost’un “İki No’lu Park” önerisi masadan kaldırılıp kent mekânına yayıldığı andan itiba-ren amaçlanan doğrultulardan sapmalar gösterir. Prost’un bazı yapı programları için öngördüğü konumlar ile büyük bir olasılıkla yönetici aktörlerin tercihleri ile yönlendirilen konumlar, parkın adım adım nasıl kodlandığını ve park olmaktan parsellenebilir bir kent arazisi olmaya doğru na-sıl dönüştüğüne işaret eder. Örneğin, Prost “İstanbul’un modern hayatının müstacel (acil) ihtiyaç-larını temin etme maksadını güden” sergi ve festival sarayının yeri için, istimlaklar sırasında yıkı-lan Topçu Kışlası’nın bulunduğu geniş ve yüksek sahayı işaret eder.3 Ancak sergi sarayı İnönü Ge-zisi’nin aksında, vadinin diğer ucunda ve parkın içinde inşa edilecektir.

16 numaralı notta bir cümle içinde geçen turist ile park ilişkisi, ilerleyen sayfalarda “Turizm” başlıklı 28, 29 ve 30 numaralı notlarda tekrar gündeme gelir ve park alanının turistlere yönelik olan potansiyellerine dolaylı olarak işaret eder. Bu notlarda Prost, önce turistik arzuya dair altı madde sıralar:4 Gezinti yerleri, manzaraya hâkim olacak şekilde düzenlenmiş olan kent mekânları, korun-

ları olur. Ve turistler bu modern mahalleye mükemmel bir gezinti yerinden geçtikten sonra gelirler. Bu ameliye üç cins arazi-ye şamildir:

Ermeni Mezarlığı arsası: Yol inşası için lüzumu olan masraflar çıktıktan sonra bunun satışından mühim hâsılat olacaktır.Ermeni Mezarlığı ile birlikte iskâna tahsis edilecek arsa: Bunu, mıntıka halinde şimdiden istimlâk etmeli ve yollar yapıl-dıktan sonra Belediye tekrar satmalıdır, bu ameliyeden çok büyük faide hâsıl olur.Parkın tesisi kendi kendine bir şey getirmez; fakat diğer iki cins arazinin kıymetine büyük tesiri olur.

Bu yerde bugün kısmen tarla ve sebze bahçeleri kısmen de havagazı fabrikası bulunmaktadır. Bu fabrikanın yerinin pek yakında değiştirilmesi lüzumlu görülmektedir. Bugün tarla kıymetinde ve bir tarla hükmünde olan bu arazi hakkında ihtiya-ti tedbirler alınması ve bu projenin mali neticeleri hakkında seri bir etüt yapmağı teklif etmek şerefine nailim”, Henri Prost, “İstanbul Nazım Plan Raporu Hakkında Notlar”, İstanbul Araştırmaları Dergisi, no. 3, İBB Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 1997, s. 232-233. (Vurgular bana ait.)

3 Henri Prost, a.g.e., s. 234, 263, 264.4 Maddeler şöyle: Zevkli gezinti yerleri. İyi tanzim edilmiş güzel manzaralı yerler. Tehayyüle (hayale dalma) sevkeden bir kadro içinde muhafaza edilmiş eski eserler. Gaip olmuş (kayıp) medeniyetlerin keşfedilmiş eserleri

Avdeti (geri gelmesi) mümkün olmayan bir mazinin hatırası olarak eski çarşıyı bir ziyaret.Zevkli bir surette ikamet için suret-i mahsusada (özel olarak) tanzim edilmiş oteller, Henri Prost, a.g.e., s. 254.

Page 4: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

316 üçüncü bölüm: yapılar

muş eski yapılar, antik dünya mirası, alışveriş imkânları ve özel olarak düzenlenmiş oteller.İlk 5 maddenin hazırlanmış olan Nazım Plan’da ele alındığı ifade edildikten sonra, otel ko-

nusuna dikkat çekilir. Oldukça naif sayılabilecek bir şekilde turistik etkinliğin sadece ilgi çekici kent donatılarının gezilmesi demek olmadığı, otel yapılarının kent açısından önemli bir mesele ol-duğu bir miktar abartıyla ifade edilir.5 Dikkat çekici bir diğer nokta, Prost’un konfor ve lüks ara-sındaki farka işaret etmesidir. Prost’a göre “lüks” yapısal bünyenin, bu durumda otelin, kendi iç koşullarına ait olan bir gösterge iken, “konfor” o yapıyı kuşatan çevresel donatı ve etkilerin bir toplamı olarak ayrışır. Bu ayrış(tır)mayı, Prost’un gerçekleştirdiği planlamaya göre süregiden tan-zim işlerinin önemini vurgulayan dolaylı bir referans olarak okumak da olanaklı görünür.

Prost, dönemin iki önemli oteli olan Pera Palas ile Park Otel’i kayda değer bulur. Ancak, Pera Palas’ın çevresine yapılmış olan apartmanlar yüzünden manzarasının kapandığını; ondan daha az konforlu bulduğu Park Otel’in mevcut manzarasının da aynı şekilde ileride çevresine ya-pılabilecek olan yapılar yüzünden kapanabileceğini ve dolayısıyla da cazibesini yitireceğini belir-tir ve yeni turistik oteller yapmanın önemine değinir.6

Yukarıda aktarılan ifadeler “İki No’lu Park”ı doğrudan işaret etmese de alanın yapı bakı-mından bakirliği; değerli bir kent alanı olabilmesi için 16 numaralı notta belirtilen yapı önerileri-nin varlığı; kent içindeki konumu ile kent donatılarına olan yakınlığı; genişliği ve hazır bir peyzaj olarak yeşil alan, manzara gibi mekânsal etkileri çerçevesinde ortaya çıkardığı potansiyel hem yö-netici hem de özel girişimci aktörlerin ilgisini canlı tutacaktır ve bu alan, 1950’lerde Hilton Oteli ile başlayan ve ülke gündeminde farklı biçimlerde yoğunlaşan turizm pratiklerinin görünürlük ka-zanma arzusu için bir zemin olacaktır.

HİLTON OTELİ (1952-1955)İstanbul’un ilk beş yıldızlı oteli ve Türkiye mimarlığı tarihinde bir kırılma noktası olan Hilton Oteli’nin bu coğrafyadaki hikâyesi genellikle “Batılılaşma” çizgisinin sürekliliğindeki bir aşama olarak “Amerikanlaşma” ve/veya “popülizm” başlıkları altında ele alınır.7 Hilton, gündeme gel-

5 “Bir turist sabahtan akşama kadar bütün gün bir şehrin görülecek meraklı yerlerini görmek için gezemez. İstanbul’da turis-tin bulabileceği büyük cazibeli ve görmeğe layık şeyleri gezmek son derece üzücüdür. Turist bunları iyice takdir edebilecek bir halde görebilmesi için sık sık istirahat etmelidir. Otel turistin görmek merakını yenileyecek olan lüzumlu kuvvetleri bula-bilmesi için sığınacağı melcedir (sığınak). Turist yemeği başka lokantalarda da bulabilir. Fakat günün bazı saatlerinde his edeceği istirahat ihtiyacını otelde temin eder. İkameti zevkli bir otel bir şehir için bir servettir; konforlu bir otel - konforu lüks ile karıştırmamalıdır - bahçelerile, odalarından görülebilecek panoramik manzaralarile turiste cazibeli bir istirahat temin et-melidir ve bu o kadar cazibeli olmalıdır ki turist avdet (dönüş) gününü unutsun ve gitmesini tehir etsin (ertelesin), üç gün için gelmişse bir hafta otursun, bir hafta için gelmişse bir ay otursun ve belki hiç gitmesin. Bunlardan milli ekonomiye ecnebi (ya-bancı) dövizleri kâr olarak kalır”, Henri Prost, a.g.e.

6 “Turist oteli teşekkülü (kurulması) turizmin hazırlanması lazım gelen bir şeydir. Eğer otellerinizi muhafaza etmez ve onları zevkli ikamet yerleri şekline sokmazsanız kazılar, abideler, gezinti yerleri hiçbir şeye yaramaz. Bunların manzaralarını açmak ve bunları arzu edilmez komşulardan muhafaza etmek için hemen lazım gelen tedbirleri almak pek mühimdir [...] Bu söyle-nen şeyler bugün turisti tutabilmek kabiliyetinde olan iki mühim otel içindir. İlerisi için bunlar kâfi (yeterli) değildir”, Henri Prost, a.g.e., s. 255-256.

7 Esra Akcan, “Amerikanlaşma ve Endişe, İstanbul Hilton Oteli”, Arredamento Mimarlık 11, 2001, s. 112-119; Sibel Bozdo-ğan, “Democracy, Development and the Americanization of Turkish Architectural Culture in the 1950s”, Sandy Isenstadt,

Page 5: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 317

diği andan itibaren ya sevilmiştir ya da küçümsenmiştir.8 Yaklaşık 20 yıl sonra, yapının üretici aktörlerinden birisi olan Sedat Hakkı Eldem bile Hilton’u ikircikli bir pozisyon içinden değerlen-direcektir.9

Hilton Oteli Türkiye’de dönemin mimarlık pratiği açısından çetrefilleşen bir değişim böl-gesinin merkezine yerleşir. Her değişim krizinde olduğu gibi, lehte ve aleyhte pozisyonların orta-ya çıkışı süregiden mimarlık algısında bir değişime yol açar. En azından Almanya ve Avustur-ya’dan Türkiye’ye gelmiş mimarların ürünü olan ciddi ve ağır bir modernizmden uzaklaşmayı ve bireysel ifadelerin ortaya çıkışını tetiklediği söylenebilir.10 Hilton Oteli, Sedad Hakkı Eldem’in ironik bir ifadeyle “taş devri”11 olarak nitelendirdiği “milli mimari” dönemi yapılarına göre da-ha hafif, yüzeylerin doluluğu ile tanımlanan simetrik ve gövde vurgulu bir kütle yerine, yüzeyde-ki maddesel doluluğunun geçirgen bir hacimle yer değiştirdiği, zemin ile ilişkisi pilotilere kadar azaltılan bir mimarlık kavrayışını yansıtır.

Hilton Oteli’nin bilinçdışında ya da kolektif ortamda kitlesel bir popülerlik kazanmış ol-ması ilginç görünür. Hem mimarlar hem de toplumun diğer aktörleri için farklı bir ifade aralığı sunduğu söylenebilir. Modernliğin dönem içindeki isimlendirmesi olan “uluslararası stil”, top-lumsal aktörlerce yaygınlaştırılacak, yerelleştirilecek ve olağanlaştırılacak, bunun sonucunda meslek alanı ile yapı üretim pratikleri de dönüşecektir.12 Dönüşüm genellikle, küçümseyici bir tavra işaret eden “Hiltonculuk” nitelenendirmesi içinden kavranır. İhtiyaçların soyut bir prizma-nın içinde çözümlendiği ve hazır bir doku haline gelmiş olan bir cephenin giydirilmesi anlamında kalıplaşmış bir etkinliğin mimar ya da mimarlık dışı aktörlerce tasarımdan çok çözüm olarak ser-

Kishwar Rizvi, ed., Modernism and the Middle East: Architecture and Politics in the Twentieth Century içinde, University Of Washington Press, USA, 2008, s. 116-138.

8 Hilton’un açılışından birkaç ay sonra Şehir Tiyatrosu Harbiye Sahnesi’nde (Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu) Cevat Fehmi Baş-kut’un yazdığı “Harput’ta Bir Amerikalı” adlı oyun sahnelenir. Oyunun ilk perdesinde, Harput’tan Amerika’ya göç eden ve 40 yıl sonra Türkiye’ye gelerek Hilton Oteli’nde bir süitte konaklayan bir milyonerin hikâyesi anlatılarak “Amerikanlaşma”nın toplumsal çelişkileri sergilenir. Söz konusu oyun üzerinden Hilton’un çelişkili yapısını ortaya koymaya çalışan bir metin için bkz. Ela Kaçel, “Rethinking Public vs. Private: The Istanbul Hilton and its Beyond”, Contribution Confusion: Architecture, The Influence of Other Fields of Inquiry, Proceedings of the 2003 Association of Collegiate Schools of Architecture (ACSA) International Conference içinde, ACSA Press, Washington DC, 2004, 487-492.

9 “Hilton Oteli, Türkiye’de mimariye çeşitli yenilikler getirdi. İlk olarak saçak ve çatı yeniden kalkmış oldu. Beyaz beton yü-zeyler veya ince levha kaplamaları yaygın bir halde mimarimize girdi. Alü doğrama, büyük cam yüzeyler, asma akustik ta-vanlar, gömme lambalar ve o tarihte Avrupa’da bile bilinmeyen daha birçok yenilikler, uluslararası çapta klasik ve hareket-siz bir kılık içinde mimarimize girdi. Fakat bunun yanında cam perde duvarlar, alü kafesler, teras damlar da iyice yerleşti. Bi-na siluetleri birer kutu, çekmece veya radyoyu andırdı. Artık binalar dar ve iki yanı sağır olmalı, direkler üstünde oturmalı idi. Yan cepheler en güzel manzaraya dönük bile olsalar, kapalı ve sağır olacaklardı. Pencereli yüzeyler bir dekor örtüsü şek-linde idi. Kat, karkas gizleniyor inkâr ediliyordu. [...] Dışardan rahatsız edici olan bu yapılar, içerden daha da rahatsız edi-ciydiler. [...]Cephe istenilen uzunluk ve yükseklikte büyütülebiliyor, mimari bundan bir zarar görmüyor, daha doğrusu mi-maride tekdüze (yeknesak) durumda bu gibi eklerden ötürü bir değişme oluyordu”, Sedat Hakkı Eldem, “Elli Yıllık Cumhu-riyet Mimarlığı”, Mimarlık 11-12, 1973, s. 7.

10 Kapsamlı sayılabilecek bir değerlendirme için bkz. Şevki Vanlı, Mimariden Konuşmak: Bilinmek İstenmeyen 20. Yüzyıl Türk Mimarlığı, Eleştirel Bakış, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı, Ankara, 2006.

11 Sedad Hakkı Eldem, a.g.e., s. 6.12 Sibel Bozdoğan, a.g.e., s. 117.

Page 6: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

318 üçüncü bölüm: yapılar

gilenme biçimidir bu.13 Nitelendirmenin kendisi bir başka boyutuyla popüler olana karşı bir po-zisyonun, en azından retorik anlamda, savunusudur. Söz konusu dönüşümü homojen bir nitelik ya da niteliksizlik olarak kurgulamak yerine, Hilton Oteli’nin tetiklediği kavrayışları ve pozisyon-ları aktörlerin etkinlikleri içinden anlamlandırma imkânları aramak önemli görünmektedir.14

Otelin bu coğrafyaya olan etkileri, yukarıda kabaca aktarılan güzergâhlarda gerçekleşir. Diğer bir güzergâhı ise Hilton markasını ve yapıyı üreten aktörler oluşturur. Conrad Hilton’u Amerika’da dönemin ikonu haline getiren ünü, zarar etmekte olan otelleri satın alıp yüksek kâr-lar üreten işletmelere dönüştürme becerisinde yatar. Bunun yanında, döneminde ortalama otel hizmetinin çerçevesini belirlemiş olan Ellsworth Statler’in “bir dolar ve elli sente bir oda ve bir banyo” mottosunun, seyahat eden insana yetmediği düşüncesiyle odaların konfor standardını

13 Şevki Vanlı, a.g.e., cilt 1, s. 215.14 Bu türden değerlendirmeler için bkz. Şevki Vanlı, a.g.e.; Elâ Kaçel, “Fidüsyer: Bir Kolektif Düşünme Pratiği”, N. Müge Cen-

gizkan, ed. Mimarlığa Emek Verenler Dizisi 3: Haluk Baysal–Melih Birsel içinde, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara, 2007, s. 7-31; Sibel Bozdoğan, a.g.e.; Ela Kaçel, “This is not an American House: Good Sense Modernism in 1950s Turkey”, Du-anfang Lu, ed., Third World Modernism: Architecture, Development, and Identity içinde, Routledge, Londra, 2010.

Resim 12.1. Hilton Oteli, 1959.

Page 7: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 319

yükseltir. Hilton’un odaları özel banyo ile birlikte iklimlendirme, radyo, telefon gibi teknolojiler ile donatılır. O dönem Avrupa’daki otellerde bile olmayan bir standartlar paketini “lüks” seviye-sine çıkartan bir anlayıştır bu.15 Satın alınan ya da inşa edilen daha sonraki otellerin prestijli ba-şarısı, diplomatların ve politikacıların tercihlerinde de öne çıkacaktır. Hilton, bu imkânı ulusal ve uluslararası etkinliklere ev sahipliği yapmaya başlayarak değerlendirir. Devlet adamları ve ulusla-rarası siyasi aktörler ile kurduğu dostane ilişki Hilton’u kısa sürede politika alanına dahil eder.

Conrad Hilton, İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra Avrupa’daki oteller ile Ame-rika’daki oteller arasında işbirliği olanaklarını araştırmak üzere Avrupa’ya geçer ve bu ziyaretin ardından 1948 yılında yeni bir şirket kurar: Hilton International. Conrad Hilton’un ve tabii ki şir-ketin mottosu hazırdır: “Uluslararası ticaret ve seyahat aracılığıyla dünya barışı”. Aktörlerin et-kinlikleri biçimlendikçe yeni türden ilişkilenme imkânlarına dönüşür. Soğuk savaşın etkisiyle otel, bir tür dünya düzenleyicisi olarak araçsallaşır. Naif bir motto, kısa bir sürede politik bir motivas-yonun gerekçesine dönüşür. Conrad Hilton giderek otellerini Amerikan gücünün ve etkisinin uzantısı olarak görmeye başlar. 1958 yılında, şirketinin neden dünyanın bazı önemli noktaların-da oteller inşa ettiğini şöyle açıklar: “Yapılması gereken bir iş var ve size açıklıkla ifade edeyim ki uydular ve hidrojen bombaları bu işin başarılması için yeterli değiller.”16

Conrad Hilton’un Be My Guest17 (Misafirim Olun) adlı otobiyografisinde iddia ettiği gibi, Amerikan yönetiminin de bu durumu heyecanla benimsediği kabul edilebilir. Hilton Oteli proje-leri devletlerin üst bürokrasisi ile görüşülen konulardan olur. Otel inşaatlarının kısmen Marshall Planı çerçevesinde (geriye kalan bölüm ev sahibi ülkelerce) finanse edildiği biliniyor. Hilton’un bu avantajlı durumu yeni oteller için arsa seçiminde de etkili olmuş görünür. Şirketin o dönemdeki başkan yardımcısı John Houser’in Conrad Hilton’a yazdığı bir mektup bunu açıkça gösterir: “Sa-yın Hilton, görünüşe bakılırsa İstanbul ve Atina istediğiniz an sizin olabilir. Bizim konuyla ilgimi-zin ancak onlar bizi çok isterse olacağını bildirdim. Bizim istediğimiz bir araziyi vermeyi kabul edecekler.”18

Öyle de olacaktır. Önce bir prensip anlaşması, ardından 1951’de 29 sayfalık bir anlaşma imzalanır.19 1952 yazında temeli atılan otel, “İstanbul’un Boğaziçi’ne nazır mutena bir semtinde geniş bir park içinde”20 inşa edilir. Söz konusu park, Taksim Gezisi ya da İnönü Gezisi olarak da bilinen ve Prost Planı’nda “İki No’lu Park” olan adlandırılmış olan bölgenin üst kısmıdır. Hilton Oteli için, halka açık bir park arazisi özel bir yasa çıkarılarak özel bir girişime tahsis edilmiştir.

15 Söz konusu standartların, özellikle de özel banyonun, konuttan önce Amerikan oteli içinde türetilmesine dair bir anlatı için bkz. Siegfried Giedieon, Mechanization Takes Command: A Contribution to Anonymous History, W.W.Norton & Com-pany, New York ve Londra, 1975, s. 693-700.

16 “Because there is a job to be done there. And I will tell you frankly, satellites and H-bombs will not get the job done there”, Annabel Jane Wharton, Building the Cold War, Hilton International Hotels and Modern Architecture, University of Chica-go Press, Chicago ve Londra, 2001, s. 8.

17 Conrad N. Hilton, Be My Guest, Prentice-Hall, New York, 1957.18 Wharton, a.g.e., s. 31.19 Vefa Zat, Eski İstanbul Otelleri, Bilge Karınca, İstanbul, 2005, s. 13.20 “Turistik Otel”, Arkitekt 3, 1952, s. 56.

Page 8: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

320 üçüncü bölüm: yapılar

Bunun sonucunda, Cumhuriyet Dönemi aktörlerince tanımlanan ve devletin temsiliyetine yönelik bir dizi kodlamaya sahip olan park mekânında hem fiziksel hem de niteliksel bir yarılma gerçek-leşir. Parkın, Taksim’den başlayarak Sergi Sarayı’na kadar kesintisiz olarak devam eden yaya gü-zergâhı sürekliliğini yitirerek ikiye ayrılır. Devlet yönetiminde bulunanlar için temsiliyet imgesi ise, resmi yapı üretiminden uzaklaşarak yerel-dışı aralıklar olarak nitelenebilecek ve bir anlamda dönemin kapital birikimini bünyesinde toplayabilen otel yapılarına dönüşmüş görünür. Bir başka coğrafyada üretilmiş olan bir yapı tipolojisi kendi tarihselliği ve olumsallığı içinde zorunlu olma-yan bir pozisyona yerleşirken (anti-komünist aygıt); bu coğrafyada aynı tipoloji, devlet eliyle yü-rütülmeye çalışılan bir gösteri aygıtına dönüşecektir.

İstanbul Hilton Oteli için Conrad Hilton, o dönem Amerika’da parlak zamanlarını yaşa-makta olan Skidmore, Owings & Merrill ortaklığı ile anlaşır. Projenin tasarım sorumlusu Gordon Bunshaft’tır. Uluslararası bir marka olarak Amerika dışında otel girişimleri dönemine geçen Con-rad Hilton, mimari anlamda bir dizi prensipler belirler. Buna göre: “Her otel bulunduğu şehir ve ülkedeki ayırt edici karaktere uyarlanabilir olacak, yerel malzemeler ve mobilyalar kullanılacaktır.”21 Yerel imkânlara yapılan bu vurgu, sürece yerel mimar ve teknolojilerin dahil olmasını zorunlu ha-le getirdiğinden olsa gerek, Sedat Hakkı Eldem İstanbul’daki yardımcı aktör olarak projeye dahil edilir. İleriki yıllarda otelin çeşitli büyütülme aşamalarında Hilton’u “kendileştirdiği” söylenebilir.

Otel yapısı, betonarme kafes iskeletli, balkonların geri çekilerek kafesi vurguladığı, yatay etkili ve yalın bir dikdörtgen prizmadır. İç mekân ise, dış biçimlenişiyle tezat oluşturacak bir bi-çimde yerel vurgulu ve gösterişli motiflerle ve malzemeler ile süslüdür. Otelin dönemin kentsel do-kusu içindeki çarpıcı görsel karşıtlığı “yabancı”lığının altını çizerken, içerideki görsel kodlama yerel olma halini vurgular. İzleyen ile izlenenin mütemadiyen zemin değiştirdiği bir salınım için-deki otel, hem kentsel bir seyir nesnesi, hem de kenti seyir nesnesi olarak yeniden üreten bir mekâ-nizma gibidir. Bu haliyle Hilton Oteli, gelenek/modern karşıtlığı gibi keskin dikotomiler yerine iki ayrı oluşa işaret ettiği düşünülen biçimlendirmeleri özgül bir kurgu içinde yakınlaştırma pratiği olarak tanımlanabilir: “Modern Amerikan” imgesi ile İstanbul ya da “Doğu” çağrışımlı imgeleri yan yana getirme.

Hilton Oteli’nin toplumsal katmanlar arasında popülerleşmesinin bir diğer boyutu mobil-ya kavrayışındaki dönüşümde kendini gösterecektir. Özellikle kentli seçkinlerin sosyal toplanma ve eğlenme odağı olmuş olan Hilton’daki mekânsal donatıların konut mekânlarını etkilediği gö-rülür.22 Dönemin üst gelir konut projelerinde özellikle dikkat çekici bir mekân türü ortaya çıkar: Amerikan bar.23 İçki aracılığı ile sosyalleşmenin evcilleşmesi anlamında Amerikan bar, özel bir hacim içinde üretilmiş bir mekân olabildiği gibi; bar, sandalyeleri ve içki dolabından oluşmuş bir mobilya paketi olarak ortalama konutlarda da görünür hale gelecektir.

21 Cathleen D. Baird, “Conrad N. Hilton: Innkeeper, Extraordinary Statesman and Philantropist, 1887-1979”, Conrad N. Hil-ton College and Library Archives, Texas, 2004.

22 Meltem Ö. Gürel, “Consumption of Modern Furniture as a Strategy of Distinction in Turkey”, Journal of Design History 22, no. 1, 2009, s. 47-67.

23 Meltem Ö. Gürel, a.g.e., s. 59-61.

Page 9: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 321

DİVAN OTELİ (1955-1958)Divan Oteli, “İstanbul’un orta yerinde ‘ev’ yapmak için alınmış bir arazinin ‘otel’e dönüşmesinin hikâyesi”dir.24 Elmadağ’da, Cumhuriyet Caddesi ile Askerocağı Caddesi’nin kesiştiği köşede, es-ki Tenis Eskrim ve Dağcılık Kulübü (günümüzde Hyatt Regency Oteli) kortlarının bitişiğinde; Prost Planı’nda, eski mezarlık alanı üzerinde konumlanması öngörülen ayrık düzen apartman bloklarının köşe başı bloğunun içine yerleşmiş olan Divan Oteli’nin inşaatına 1955’te başlanmış Eylül 1958’de hizmete açılmıştır.

Dönemin İstanbul’unda Hilton Oteli öncesinde lüks olarak nitelenen üç otel bulunur: Te-pebaşı’nda Pera Palas, Cadde-i Kebir (İstiklal Caddesi) üzerindeki Tokatlıyan ve Ayaspaşa’da çe-şitli badireler atlatmış ve el değiştirmiş olan, özellikle devlet yöneticilerinin de tercih etmesiyle en çok rağbet gören, Park Otel. Bu otellerden ilk ikisi geç 19. yüzyılda işletmeye açılmıştır. Park Otel ise 19. yüzyıl sonunda inşa edilmiş, 1930 yılında otelleştirilmiş bir konaktır.25

Divan Oteli fikrinin ortaya çıkmasında Vehbi Koç’un gelişen işleri, uluslararası ticari ve sa-nayi ilişkileri nedeniyle Ankara’dan İstanbul’a her gelişinde Park Otel’de yer bulma sıkıntısı bü-yük rol oynar.26 Öncelikli niyet bir otelden çok İstanbul’da kalacak bir yer edinmektir. Vehbi Koç, üzerine bir apartman yaptırmak niyetiyle Elmadağ’daki arsayı satın alır. İlk düşünceye göre apartmanın zemin katı Koç’un otomotiv alanında faaliyet gösteren Motor Ticaret’in mağazasına ayrılacak, bir katına kendisi yerleşecek, diğer katlar da kiraya verilecektir. Ancak çevrenin ticari bölge olma özelliğinin artması, hükümetin turizmi teşvik edici kanunlar çıkarması ve İstanbul’un otel ihtiyacı, bu noktada yapılacak olan bir otelin verimlilik fikrini güçlendirir ve bunun üzerine inşaat ve işletme izinleri için gerekli başvurulara gidilir.

Yapının bulunduğu arsa, Prost’un önerdiği gibi istimlak edilmiş olan mezarlığın imar ko-şullarını belirlediği, imar işlerinin bedelini karşılamak üzere Belediye tarafından satışa çıkarılmış olan arsalardan biridir. Projeyi Rüknettin Güney hazırlar. Parsel üzerinde inşa edilmiş olan diğer yarım bloğa uyma zorunluluğu mimarı pek serbest bırakmaz. Yapı, imar düzenlemesinde öngö-rülen şekliyle, Cumhuriyet Caddesi yönünde köşeyi tanımlayan yüzeylerden, zeminde bir arkad oluşturacak şekilde dışa taşan, bir dizi ritmik pencereyi barındıran, bezemeden arındırılmış, kla-sist görünümlü, genişçe bir yüzeyi tanımlar. Taksim yönüne bakan cephede, yine köşelerden geri-de tutulmuş, iki kenarı boş bırakılan ve her odaya göre düşey duvarlarla dilimlenen bir dizi bal-kon döşemesi vurgulanır. Zemine doğru, otelin sosyal alanlarını içeren iki katı örten bir saçak, ya-pıya görece bir derinlik, büyüklük ve hacim vurgusu kazandırır. Zemin kattaki pastane programı otel programının bir alt bileşeni olmaktan çok, iki farklı programın bir arada ele alındığı izleni-mini verir ve otelin iç düzenlemesinden keskin sayılabilecek bir ayrımla Cumhuriyet Caddesi’ne doğru yönelen bir niş oluşturur. Arkad, Harbiye yönünde tekrarlanan diğer bloklardaki süreklili-ği ile kentsel yaya güzergâhı olarak düşünülmüş bir unsur olsa da Belediye’nin uygulamalarında,

24 Arzu Karamani Pekin, Divan, Mas Matbaacılık, İstanbul, 2006, s. 139.25 İstanbul’daki otellere ait bir derleme için bkz. Vefa Zat, a.g.e.26 Pekin, a.g.e., s. 21-22.

Page 10: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

322 üçüncü bölüm: yapılar

yapı adaları önündeki geniş kaldırım alanlarından dolayı geride kalmış, yapılara ait özel bir ala-na dönüşmüş görünür. Bu özerkleşmiş arkad, otelin pastane aracılığıyla kentin gündelik hayatına temas etmesine imkân verir. Arkitekt dergisindeki oteli tanıtan kısa metin de bu duruma vurgu yapar: “Dışarıya konmuş şemsiye ve koltuklar caddenin bu köşesini süslemekte, Avrupadakiler gibi, İstanbulda ilk defa sokak kahvesi nümunesini vermektedir.”27 Pastane ve otel, aynı isim al-tında kentle temas ederek birbirini markalaştırır. Kentlilik imajına yaslanan bu markalaşmaya otelin barı, restoranı ve “pub”ı da katılacaktır. Markalaşmanın oluşmasına, İstanbul’un entelek-tüel hayatını biçimlendiren edebiyatçı, gazeteci ve oyuncu gibi kentli aktörlerin otelin bu mekân-larını kullanma alışkanlıkları da çok büyük katkıda bulunur.

Otelin inşa macerası, yakınındaki Hilton Oteli’nin inşaat süreciyle birlikte yürür. Bu eşza-manlılık örtük bir kıyaslama ve endişeyi de içten içe üretmiş görünür. Vehbi Koç, Architectural Forum dergisinde28 İstanbul Hilton’la ilgili olarak yayınlanmış olan yazıların, bir mektupla ken-disine gönderilmesi üzerine cevap olarak şöyle yazacaktır: “Dünya çapında muvaffakiyet göste-ren ve otelcilik mevzuunda çok büyük tecrübe kazanan Hilton grubu karşısında, ufak da olsa na-sıl muvaffak olacağız? Böyle bir müessese karşısında durmak güç, fakat gayet küçük çapta işe baş-lıyan ve kısa zamanda bu kadar nam kazanan Hilton da bizim gibi bir insandır, o muvaffak ol-duktan sonra biz niye muvaffak olmayalım? Elbette muvaffak olacağız diyerek, imanı kırmamalı.”29

Arkasındaki yabancı ve resmi sermaye desteği ile bir tür devlet yönetimi gösterisine dönüş-müş olan “Amerikan” Hilton karşısında Divan Oteli inşaatı, yerli girişimcilik, yerli sermaye, yer-li işgücü ve yerel geleneklere yakın olma söylemleriyle kendini var eder. Bu ifadelerin bürokratik işlemlerde çıkarılan pürüzlere, zorluklara karşı bir direnç söylemi olduğu da iddia edilebilir. O dönemde “Milletlerarası Para Fonu” (IMF) ve “Milletlerarası İmar-Kalkınma Bankası” olarak bilinen uluslararası kuruluşların 10. yıldönümü toplantısını İstanbul’da düzenlemeye karar ver-mesi üzerine30 ortaya çıkmış olan konaklama krizi, zorlukların aşılmasında etkili olur. Toplantı-ya31 katılan bakan ve üst düzey yöneticilerin Hilton ve Park Otel’de kalmaları düşünülür; ancak tüm delegeleri yerleştirecek kadar oda bulunmadığını gören hazırlık komitesi Vehbi Koç’tan inşa ettirmekte olduğu oteli toplantıya kadar yetiştirmesini talep eder. Otel hummalı bir çalışma sonu-

27 “Divan Oteli”, Arkitekt 1, 1956, s. 5.28 “High above the minarets of the Ottoman Empire, modern Turkey builds a symbol of progress, a focus for entertaining and

a magnet for the tourist trade.”; “To many Turks, who long ago discarded the fez and the veil in favor of Western ways, the new Istanbul Hilton symbolizes something else: the hope that Turkey, once called the ‘sick man of Europe’, will become a healthy, wealthy and much-visited member of the International family”, Architectural Forum dergisinden aktaran: Esra Ak-can, a.g.e., s. 112-119.

29 Pekin, a.g.e., s. 26.30 Pekin, a.g.e., s. 26.31 12-16 Eylül günlerinde yapılan toplantıya 446 delege katılmış, 40’tan fazla sayıda gazeteci de toplantıları izlemiştir, Milliyet,

12 Eylül 1955, s. 7. Daha alt kademelerde olan katılımcıların Karaköy rıhtımına bağlı olan yolcu gemilerindeki kamaralar-da kalması düşünülür. Önemli bir başka olay ise, toplantının hemen öncesinde yaşanan 6-7 Eylül olaylarıdır. İlan edilen ge-çici sıkıyönetim çerçevesinde Hilton Oteli önünde özel güvenlik önlemleri de alınacaktır.

Page 11: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 323

cunda kimi eksikleriyle toplantı için geçici olarak 1955 Eylül ayında açılır. Toplantının hemen ar-dından tamamlandıktan sonra tekrar açılmak üzere kapanır.

İnşaatın bitirilmesine doğru, otele bir ad konulması gündeme gelir. Vehbi Koç bir yarışma açılmasını önerir. Dönemin edebiyatçı ve sanatçılarından oluşan bir grup insana mektup gönderi-lerek yarışmaya davet edilir.32 Bu kişilerden talep edilen, ismin uzun olmaması, yabancılar tara-fından da kolayca söylenebilmesi ve konaklama hizmetiyle uyumlu olacak bir anlam taşımasıdır. Değerlendirme sonucunda “Divan” ismi kabul edilir. Otel, resmi olarak 14 Ocak 1956’da açılır.

Divan Oteli’nin markalaşma yolunda büyümesinde Abdurrahman Hancı’nın etkisi daha fazla görünür. Hancı’nın Fransa’daki etkinliğini Türkiye’ye taşımasında Divan Oteli’ndeki yeni-leme işleri etkili olmuştur.33 Hancı, 1966 yılından itibaren yaklaşık 30 yıl boyunca otelin danış-man mimarı olarak çalışır. 1972-1975 yılları arasında otelin cephesinde köklü bir değişim gerçek-leştirir. Tüm balkonlar kapatılır. Pencere oranları yataylaşarak, kesintili bantlar oluşturacak şe-

32 Davet gönderilen isimler için bkz. Pekin, a.g.e., s. 33.33 Abdurrahman Hancı, Aburrahman Hancı, Yapılar / Projeler, 1945-2000, haz. Nil Birol, Literatür, İstanbul, 2008, s. 71.

Resim 12.2. Eski Divan Oteli, 2010 yılında yıkıldı.

Page 12: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

324 üçüncü bölüm: yapılar

kilde değişir. Her oda kendi sınırlarını, pencereler aracılığı ile vurgular hale getirilir. Mevcut çatı katına yeni tip odalar eklenir. 1978 yılında yan bloğun satın alınmasıyla otel tüm parsele yayıla-cak şekilde genişler. Hancı’nın cepheyi ele alış biçimi bütün bloğa yayılır. Bezemesiz, klasist eği-limli modernist bir görünüm, bir başka bezemesiz modernizm ile yer değiştirir.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun lobi duvarındaki pano işi gibi otelin ilk zamanlarında görülmeye başlanan sanatçı izleri, Hancı döneminde otelin iç mekânlarında yoğunluk kazanır. Otelin çeşitli mekânlarındaki yüzeyler ve nesneler, heykelden fotoğrafa, seramikten hat sanatına kadar çeşitli sa-natçıların işleriyle biçimlenir. Otel, zamanla bir sanat galerisi atmosferi edinir. Hilton Oteli’yle te-tiklenen bu mimarlık ve sanat birlikteliği dönemin seçkinci yapı üretiminde giderek tipikleşecektir.

Divan Oteli’nin çoklu inşa süreçleriyle biçimlenen varoluş serüveni, yeniden ve bir kerede inşa edilmek üzere yıkılarak Aralık 2008 itibariyle keskin bir biçimde sonlandırılır. Tanıtım met-nine göre “nostaljik ama modern” olarak nitelendirilen yeni otel: “İlhamını Boğaziçi mimarisinden alan, cumba tarzı pencereleri ile eski İstanbul’un taş evlerini andıran (...) geleneksel Türk mimari anlayışıyla uyumlu, modern bir bina olma iddiasını taşıyor.” Metnin devamında şöyle deniyor:

“Otelin girişinde, Türk mimarisine bir gönderme yapan ve mekânın doğal gün ışığı ile aydınlatıl-masına da yardımcı olan yarı saydam üç kubbe yer alıyor. Otelin iç mekânlarında kullanılan doğal ahşap panel ve mobilyalar ise, otele sıcak, konforlu ve rahat bir ortam kazandıracak. Yine lobide, eski Divan Oteli’nin ayrılmaz parçalarını oluşturan sanatsal çalışmaların değerlendirilmesi ve mi-safirlere sanat ortamında nostaljik bir hava yaşatılması da planlanıyor. [...] Otelin odalarında da Türk ve Osmanlı kültürel mirasından izleri modern bir yorumlama ile bulmak mümkün olacak. Krem, kahve ve karamel tonlarının ağırlık kazandığı oda dekorasyonları geleneksel Osmanlı divan-larını anımsatan ahşap oturma bölümleri ile tamamlanacak. Konfor ön planda tutularak hazırla-nan banyolarda ise ana malzeme, eski İstanbul evlerinde olduğu üzere mermer olacak.”34

Yeni otelin imgesi Amerika’da lüks otel, restorasyon ve özel konut tasarımlarını bir tür eks-travaganza içinden üreten Fransız Thierry W. Despont tarafından belirlenir.35 Yeni nesil, otelin 50’lerden bu yana süren bezemesiz modernliğini, bol jestli bir yapıyla değiştirmek istemiş görü-nür. Bu arzunun üzerinde anlaştığı kodlama ise, “geleneğin çağdaş yorumu” adı altında, tarih adı verilen olgunun sorunsallaştırılmadan popüler fantezi alanına dahil edildiği, kolaycı formüllere dayalı bir etkinlik kalıbını yeniden üretmenin ötesine geçememektedir.

TAKSİM VAKIFLAR OTELİ (1958-1975)Bugün “Ceylan Intercontinental” olarak bilinen Taksim Vakıflar Oteli, 1958 yılında Vakıflar Bankası’nın açtığı, 5 yabancı ile 3 yerli mimarlık grubunun davetli olduğu bir yarışmanın sonu-cunda elde edilir.36 Jüri başkanı, iki yıl boyunca İTÜ’de “organik mimarlık” seminerleri düzenle-

34 http://www.divan.com.tr/hotel/istanbul/.35 Mimarın işleri için bkz. http://www.despont.com/.36 Katılımcı ve jüri bilgileri için bkz. “Vakıflar İdaresi Tarafından Taksim’de İnşa Ettirilecek Turistik Otel Proje Müsabakası”,

Arkitekt 03, 1959, s. 88-93; Hande Suher, “Bir Otelin Yaşam Öyküsü”, Yapı 181, 113-119.

Page 13: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 325

miş olan Rolf Gutbrod’dur. Otel için öngörülen alan, “İki No’lu Park”ın içinde, İnönü Gezisi’nin hemen ucunda, Rüknettin Güney’in tasarımı olan Divan Oteli ile Tenis-Eskrim-Dağcılık Kulü-bü’nün karşısında ve tasarımı yine Güney’e ait olan Taksim Belediye Gazinosu’nun bulunduğu yerdir. Gazino, yarışma öncesinde Belediye tarafından yıkılır. Erken Cumhuriyet Dönemi aktör-lerinin beklentilerine göre kodlanmış, “mutena eğlence”nin zeminlerinden biri olarak düşünüle-bilecek olan gazino, yerel ötesi gezinmenin konaklama biçimi olan otel ile yer değiştirecektir. Her ne kadar projenin açıklama raporunda; yapının “Taksim Parkı’nın ve civarının güzelliğini bozma-ması ve aynı zamanda şehrin nefes aldığı bu noktanın tıkanmaması da ön planda düşünülmüştür”37 notu yer almış olsa da önermenin pratik bir karşılığı kalmamıştır. Hilton’un, Divan Oteli’nin ve

37 Arkitekt, s. 88.

Resim 12.3. Taksim Vakıflar Oteli

Page 14: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

326 üçüncü bölüm: yapılar

Tenis-Eskrim-Dağcılık Kulübü’nün varlığı ile kısmen kesintiye uğramış olan yaya güzergâhını ne-redeyse tamamen ortadan kaldıracak bir yer seçimi söz konusudur.

Yarışma şartnamesinde tasarımın içeriği sadece turistik otel olarak belirtilir. Programın dü-zenlenmesi, gereksinimler, binaya ilişkin gabari, yapı yoğunluğu gibi mimari ayrıntıların belirlen-mesi yarışmacılara bırakılır.38 Bir başka ifade ile özel bir imar durumu talebi söz konusudur. Nite-kim birincilik alan proje İstanbul Belediye Meclisi’ne sunulur ve önerilen yerleşim durumu veri ola-rak imar planına geçirilir. 1959 Ocak ayında sonuçlar ilan edilir: “Çevre verilerini en iyi değerlen-diren proje” olarak nitelenen AHE grubunun (Kemal Ahmet Aru, Tekin Aydın, Hande Çağlar, Yalçın Emiroğlu, Altay Erol, M.Ali Handan) projesi birinci seçilir. Tasarım, dik açılar yerine 30 ve 60 derecelik açıların biçimlendirdiği kırıklı bir geometriye yaslanır. Zemine yayılan iki katlı bir ta-ban ile aynı geometrik biçimlenmeyi sürdürerek taban üzerinden yükselen ve içinde odaları barın-dıran 17 katlı bir kuleden oluşur. Biçimlenme tercihiyle dönemin 90 dereceli, “rasyonel” olarak kabul edilmiş prizmalarından ayrışır. Mimarlık eleştirmenlerince “organik mimarlık” ürünü ola-rak nitelendirilmesine yol açan bu “rasyonel karşıtı” görünen biçimlenme tercihidir.39 Tasarımın zemindeki ilişkilerden değil de doğrudan manzarayla ilişkilendirilen kule içinden geliştiği ve gide-rek aşağı kotlara indiği, çeper çizgilerinin böyle tayin edildiği iddia edilebilir. Söz konusu iddianın dile getirdiği yaklaşımın, bir otel programı için en önemli verilerden biri olan manzara açısından oldukça rasyonel bir tavır olduğunu söylemek mümkün. Müelliflerin açıklama notlarında dikkat çeken manzaraya ilişkin vurgunun da, iddia edilen bu tavrı desteklediği söylenebilir.40

Otel, Hilton gibi yine bir devlet teşebbüsü olacaktır. Önce Devlet Planlama Teşkilatı ta-rafından “Beş Yıllık Kalkınma Planı”na dahil edilir; ardından Vakıflar Bankası, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Emekli Sandığı, İş Bankası ve Güneş Sigorta’nın katılımıyla “İstanbul Taksim Otelcilik A.Ş.” kurulur. Turizmi sadece politika olarak kodlamakla yetinmeyen devlet yöneti-mi, işletmeci olma konusunda da yine ön safta yer alır. 1960 Mayıs’ındaki siyasi kesintiyle pro-je süreci ertelenir. 1967 yılında Sheraton Corporation ile işletme sözleşmesi imzalanmasının ar-dından uygulama projeleri çizilmeye başlanır. 1968’de otelin temeli atılırken dönemin yazılı ba-sınında “6 Türk mimarın uluslararası bir mimarlık yarışması sonucundaki başarısı olarak” yer alacaktır. Önce Hilton, ardından Divan Oteli’nde görülen farklı sanatçılara ait eserlerin otel mekânlarına dahil edilmesi, Vakıflar Oteli’nde asli bir program olarak belirir. İşletmeci olan Sheraton’un kurumsal kimlik çerçevesinde biçimlendirdikleri standartlara yönelik olan taleple-ri müellifler tarafından reddedilir: “[...] binanın yapım felsefesi, işlevi, kullanılan malzeme ve teknolojinin bir bütünün parçaları olduğu, böylece oluşan bina kimliğine, yabancı eller tarafın-dan yabancılık getirilmemesinin gerekliliğinde”41 ısrar edilir. Olağan bir otel programı süblime

38 Hande Süher, a.g.e., s. 113.39 Atilla Yücel, “Pluralism Takes Command: The Turkish Architectural Scene Today”, Renata Holod, Ahmet Evin, Suha Öz-

kan, ed., Modern Turkish Architecture içinde, Mimarlar Odası, Ankara, 2005, s. 131-134; Metin Sözen, Cumhuriyet Döne-mi Türk Mimarlığı, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1984, s. 280.

40 Arkitekt, s. 105.41 Hande Süher, a.g.e., s. 116 (vurgular bana ait.)

Page 15: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 327

edilerek, yerli olma vurgusu kalın çizgilerle çizilmiş olan bir Gesamtkunstwerk (Bütünlüklü Sa-nat Yapıtı)42 seferberliği içinden kavranır. Binanın iç mekânları, çeşitli alanlarda açılmış sanat yarışmaları sonucunda elde edilmiş olan seramik, ahşap, duvar halısı, batik, vitray ve resim ya-pıtlarıyla dekore edilir. Tüm donatılar KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsü) konumundaki kurum-larla ilişkiye geçilerek üretilir. Örneğin, halılar Sümerbank, ahşap işleri Ankara Sanat Enstitü-sü tarafından imal edilir.

Otel, 17 yıllık bir sürecin sonunda 2 Ağustos 1975 günü işletmeye açılır. Geçen süre içinde mimarlık kavrayışları ve üretimleri aynı kal(a)mayacak, başka tür kodlamalar üreterek değişecek-tir. Özellikle 1980 sonrasındaki ortam, değişen süreklilik ve süreksizliklerin yeni ilişkilenmeler or-taya çıkardığı bir tarihsel aralık olarak nitelenebilir. Bu dönem, tikel ifadelerdeki serbestliğin me-galomani sınırlarında gezinebildiği çeşitli pozisyonlara da işaret eder. Söz konusu ortamın aracı ol-duğu kodlamalar oteli, tüm “yerli yerindeliğini” baştan aşağı sarsacak müdahalelere açık hale ge-tirecektir. Parçacı müdahalelere müellifler karşı çıksalar da karşılarında herhangi bir muhatap bu-lamazlar. Bu arada yapının mimarisine yönelik olan müdahaleleri, en azından bir süreliğine keyfi olmaktan çıkaracak bir gelişme yaşanır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığı’ndan Taksim Otelcilik A.Ş. yönetimine “müellif mimarların görüşü alınmadan binanın mimarisinde hiçbir değişiklik yapılamaz” şeklinde resmi bir bildirim gönderilir.43 Ancak, bu resmi bildirim mimarlık duyarlılığından çok kurumsal hiyerarşiler içinde görünür olacaktır.

1994 yılında Sheraton’dan sonraki yeni işletmeci, yine 20 yıllık bir süre için, Ceylan Hol-ding olur. 1980’lerden sonraki ortamda kendini daha fazla görünür kılmaya başlayan iç mi-marlık, dekorasyon, moda, gösteriş, çarpıcılık ve ithal olanın kendinden menkul niteliği gibi popüler kodlamalar,44 var olan mekânlardan var edilen mekânlara kadar sinecektir. Vakıflar Oteli’nin yeni hizmet dili de bu kodlamalar içinden tanımlanacak ve yapının el değiştirmesiyle ortaya çıkan zihniyet değişimi sancılı bir biçimde görünür olacaktır. Mekânı algılama ve görme biçimindeki bu değişim, yapı için olduğu kadar müellifleri, ya da başka bir ifade ile, parçaları yerine yerleştirerek yapıyı bütünleyen ve değişmez formunu veren özneleri için de hırpalanmay-la sonuçlanır.45

HARBİYE ORDUEVİ (1969-1974)1835 yılında Harp Okulu olarak II. Mahmud tarafından inşa ettirilen Mekteb-i Harbiye binası 1853’te bir yangın sonucu tahrip olduktan sonra 1862’de tekrar inşa edilir. Harp Okulu’nun 1936 yılında Ankara’ya nakledilmesinden sonra yapı kolordu karargâhı olarak kullanılır; yapının

42 “Bütünlüklü sanat yapıtı” anlamına gelen Almanca kavram. Kavramın ilk kullanımı, Alman opera bestecisi Richard Wag-ner’e atfedilir ve tüm sanatların tekil bir düzlemde belirli bir amaca yönelik estetize edilmesiyle tamamlanmış, mükemmel sa-nat eserine ulaşılabileceği iddiasını ifade eder.

43 Hande Süher, a.g.e., s. 117.44 Söz konusu kodlamalara dair bir irdeleme için bkz. Uğur Tanyeli, “Türk’ün Mimarlıkla İmtihanı: 1980-2005”, http://www.

obmuze.com/2006/metin_4006.asp.45 Doğan Hasol, “Taksim Vakıflar Oteli’nin Başına Gelenler”, Yapı 182, 1997/1, s. 61-62.

Page 16: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

328 üçüncü bölüm: yapılar

güney kısmı ise orduevi olarak hizmet vermeye başlar. 1964 yılında askerî müze olmasına karar verilir ve 1967 yılında restorasyon projesinin elde edilmesi için yarışma açılır. Yarışmayı Nezih Eldem kazanır. Restorasyon sürerken Askerî Müze’nin bahçesinde, Hilton Oteli’ne bakan bölüm-de yeni bir orduevi yapılması gündeme gelir. Yarışma 1969 yılında açılır. Metin Hepgüler’in pro-jesi birinci seçilir.46 Seçilen proje, müze yapısından uzaklaşarak aradaki yeşil alanı azami miktar-da tutan, toplu kullanıma yönelik olan mekânların zemine yayıldığı bir L-şemanın kırılma nokta-sından Boğaz’a doğru yönelerek yükselen bir oda kulesinden oluşur. 18 katlı olan oda kulesi mo-no blok bir prizma değildir; ikili gruplar halinde çerçevelenen düşey dilimlerin yatay yönde kade-melenerek geri çekildiği bir biçimlenmeye sahiptir. Brüt beton perde duvarların tanımladığı düşey çerçevelerden kısmen koparak ileri çıkan balkonların yarattığı parçalı tekrar, yapıyı durağanlık-tan uzaklaştıran bir etki üretir. Arkitektonik ifade, yüzeye ait düzenleyici çizgiler ve kafes örgüler yerine, birim hacimlere yapılan vurgu içinden görünür olur.

Harbiye Orduevi genellikle brütalist olarak değerlendirilir. Oda kulesi bu değerlendirmeyi güçlendirecek bir nitelikte görünse de zemin programlarını içeren kütlenin ele alınışı ve biçimleni-şi başka bir zihinselliğe işaret etmektedir. Yapının bir anlamda, Metin Hepgüler, Doğan Tekeli ve Sami Sisa ortaklığında gerçekleştirilen Ankara Stad Oteli ile AHE grubunun gerçekleştirdiği Tak-sim Vakıflar Oteli arasında bir melezleme olduğu söylenebilir.

Orduevi binası da kentin “İki No’lu Park” ile olan ilişkisini kesintiye uğratacak bir şekil-de konumlanmış olan yapılar grubuna katılır. Jüri tutanağına göre yarışma şartnamesindeki ta-leplerden biri; yeşil örtünün korunması ve kente yeşil bir genişlik kazandırmasıdır.47 Bu beklen-tinin ancak naif bir iyi niyet temennisi olabileceği söylenmelidir. Zira, müze ve orduevi ile bir-likte oldukça geniş bir kentsel alan sivil erişimin dışında kalacak ve askeriyeye özel bir bölge olacaktır. Yarışmanın neden bu alana sıkıştırıldığını anlamak güç görünür. Özellikle Prost’un 23 Kasım 1936 tarihli ve 12 numaralı notu hiçbir surette dikkate ve ciddiye alınmamış gibidir. “Harbiye Mektebi” başlığını taşıyan söz konusu notta,48 mevcut yapının fiziksel koşulları uy-

46 Yarışmada ödül alan birinci ve ikinci proje için bkz. “Orduevi Sitesi Mimari Proje Yarışması”, Arkitekt, 1967/03, s. 128-135.47 “Orduevi Sitesi Mimari Proje Yarışması”, a.g.e., s. 131.48 “[...] Güneşli ve havadar vaz’iyeti de pek iyidir. Mamafi (bununla birlikte) en yakın manevra sahasına bir kaç kilometre

uzakta olup buraya gidip gelme için şehrin çok kalabalık yolunda uzun bir yürüyüş icab etmektedir. Bu bakımdan otomobil seslerile asabileşen hayvanlar suvarilerini rahatsız ettiği gibi tramvay ve otomobil gibi...sivil münakaleyi (ulaşımı) de askerî yürüyüş inkıtaa (kesilmeye) uğratır.

Maçka ve Şişli inkişaf etmezden (gelişmeden) ve İstanbul – Büyükdere otomobil yolu yapılmazdan evvel bu kışla hudut-ta idi; bugün ise İstanbul’un en modern iki mahallesinin telakisinde (bir araya gelmesinde) bulunuyor. Bu şehir vaz’iyeti Er-meni mezarlığının tanzimi ve ifrazı (ayrılması) ve Taksim – Maçka arasında ikinci bir iltisak (birleşme) vasıtası tesisini mü-teakip (takiben) daha mühim bir şekil alacaktır. Demek burada şehrin ileri planında nazar-ı dikkate alınması lazım gelen bir takım hususi (özel) vaz’iyetler (koşullar) vardır.

Yukarda söylenen tanzim hareketlerinin mevki-i fi’le konmasını (bitirilmesini) müteakip kışlanın mevkii çok mühim bir kıymet iktisab edecektir (kazanacaktır); bu arazi modern binalarla ihata edilmiş (kuşatılmış) olacağı gibi bu binalar mahal-lesi mıntıkanın en iyi vaziyette ve iskânı en zevki bir mahallesi olacaktır.

Bu kıymetlendirme ameliyesini (uygulamasını) müteakip (takiben) mantiki (mantıklı) suret-i hal (durum); mektebi baş-ka bir tarafa nakil ile arsayı ifraz etmek (paylaştırmak) olmaz mı? Arsa satışından husule gelecek (oluşacak) meblağ (miktar) çok kârlı olacağı gibi modern mektebin inşasına şüphesiz kâfi (yeterli) gelecektir.

Page 17: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 329

gun olduğu halde kent yaşantısı içinde ortaya çıkabilecek olan güçlüklere değinilir. Önce, askerî eğitim alanının okul yapısına olan görece uzaklığından dolayı, yeni gelişmeye ve yoğunlaşmaya başlamış olan Maçka Mahallesi’nde, askerî yürüyüş ile sivil hayatın akışı arasında oluşabilecek

Bu suret-i hal bugün için pek ileri görülebilir. Bina, güzel ve gösterişlidir. Sağlam yapılmış bir bina olup döşemesi ve ça-tısı ahşap olmakla beraber daha uzun müddet dayanır vaziyettedir; ancak İstanbul’da ahşabı çok olan binalar günün birin-de yanmağa mahkûm gibi görünüyor. Diğer cihetten (yönden) döşeme ve tavanların 80 senelik bir hayatı var. Aralarında el-bet muhtelif (çeşitli) cins toz ve mikroplar toplanmıştır ki bunların Türk gençliği gibi sağlam gençler üzerinde bile muzır (za-rarlı) tesirinden korkulur.

Hülasa (özet): mektebin nakli şüphesiz daha pek uzak zamanda dahi olsa şimdiden nakledilmesi muhtemel ve manevra sahalarına yakın bir yerin tesbiti ihtiyatlı bir hareket olmaz mı?

Müteaddit (büyüyen) şehirlerde askerî unsurların çoğunu manevra sahasına yakın bir yerde toplamağa gayret edilmiş, bu suretle şehirlere doğrudan doğruya bağlı bir askerî mahalle ihdâs edilmeğe çalışılmıştır. Askerler de siviller kadar bundan memnundurlar ve disiplin de daha iyi temin edilir.

Bu tasavvuru İstanbul’da da düşünmeli mi? Harbiye Mektebi bu mahallenin tanziminde nazar-ı itibara (dikkate) alın-ması lazım gelen noktalardan birini teşkil eder”, Henri Prost, a.g.e., s. 226-228.

Resim 12.4. Harbiye Orduevi

Page 18: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

330 üçüncü bölüm: yapılar

olan sorunlara işaret edilir. Ardından konunun vurgusu Maçka Mahallesi’ne kaydırılır. Daha önce kentin sınırında bulunan kışlanın, Maçka ve Şişli bölgelerinin gelişmesiyle birlikte bu iki “modern” mahallenin arasında sıkışıp kaldığı ve Ermeni Mezarlığı alanının düzenlenmesiyle birlikte Taksim-Maçka arasında oluşacak olan birleşme açısından dikkate alınması gereken “özel koşullar”ın oluştuğu ifade edilir. Kışla alanını “modern” binalar ile çevrelemenin bölge-nin kıymetini artıracağı, bu sebeplerden dolayı okulun naklinin “mantıklı” bir seçenek olduğu ileri sürülür. Arsanın satışı ile elde edilecek olan para miktarı yeni okulun inşasına yetecek ka-dar kârlı olacaktır. Bu ısrarlı ifadelerin hemen ardından asker-yönetici aktörlerden gelebilecek olan olası sert tepkileri yumuşatmak üzere, kısmen naif bir açıklamaya girişilir: Güzel ve göste-rişli olan binanın sağlam yapıldığı; döşemeler ile çatının ahşap olmasına rağmen uzun süre da-yanabileceği; ancak İstanbul’un tüm ahşap yapıları gibi yangın tehdidi altında olduğu söylenir. Ayrıca, 80 yıllık bir geçmişi olan yapıda birikmiş olan çeşitli cinste tozun sebep olacağı sağlık-sız koşullara dikkat çekilir.

Prost’un ısrarlı ama temkinli temennileri kağıt üzerinde kalacaktır. Geçen süre içinde ise “İki No’lu Park” Sergi Sarayı, Hilton, Vakıflar Oteli gibi muhtelif yapılarla oldukça hırpalana-caktır. Kışla binasının taşınması bir yana müzeye dönüştürülmesinin ardından bir de orduevi ta-lebinde bulunan yönetici aktörlerin ya da asker-seçkinlerin, park içinde yabancı sermaye ile ger-çekleştirilmiş olan otelleşmeye karşı bir refleks geliştirdikleri düşünülebilir. Askerî Müze’nin anıt-sal kütlesinden arta kalmış olan yeşil alanı kentten yalıtacak bir şekilde görece sıkışık bir alanda ve hiç bir imar kuralını dikkate almadan bir orduevi yapısı inşa ettirme motivasyonunda bu ref-leksif tutumun etkili olduğu söylenebilir.

TAKSİM ULUSLARARASI TURİZM VE İŞ MERKEZİ: GÖKKAFES (1987-2001)Taksim Uluslararası Turizm ve İş Merkezi (bundan sonra, TUTİM), “İki No’lu Park” içinde ya-pı elde etme motivasyonlarının farklılaşmasını ve buna bağlı olarak yapı üretme biçimlerinin de değişimini işaret eden ilk yapı olacaktır. Arka plandaki mimar-işveren ilişkisi, proje üretme bağ-lamı, yönetsel kurumlar ile ilişkiler ve hukuki süreçler gibi diğer süreçler de söz konusu motivas-yonlara bağlı olarak yeniden biçimlenecektir. Bu anlamda TUTİM’in, 1980 sonrasında oluşmuş olan yeni ekonomi ve turizm politikalarının kent mekânındaki görünümlerini yansıtan iyi bir ör-nek olduğu söylenebilir. TUTİM, 1950’lerde inşaat sektöründe etkinlik göstermeye başlayarak süreç içinde belirgin bir kapital birikimi sağlamış olan, sermayenin yeniden yapılanma süreci içi-ne girdiği 1980 sonrasındaki politik ve ekonomik ortamda turizm alanına dahil olmuş şirketler-den biri olan Süzer Holding’in bir girişimidir.

Sermayenin yeniden yapılanma sürecinde mekân yayılımı da farklı biçimlerle kodlana-caktır. Giderek her türden kent mekânı sermayenin bir birikim aracı olacak ve alışveriş merkez-leri, oteller, eğlence merkezleri, iş merkezleri, plazalar gibi büyük ölçekli girişimler çoğalacak-tır. Bu dönemde belediyeler de görece özerkleşerek yerel aralıklar üzerinde belirleyici olmaya

Page 19: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 331

başlar. Bu ekonomik ve politik ortamda 1982 yılında, “Turizm Teşvik Kanunu”nun da yürür-lüğe girmesiyle turizm, finansal bir araç olarak çekici hale gelecektir. Süzer Grubu da 80’li yıl-ların başında, mevcut olan otellerle birlikte potansiyel bir “turizm gelişim alanı” olarak önem-li bir çekim merkezi haline gelmiş olan “İki No’lu Park”ın kıyısındaki araziyi şahıslardan satın alır. 1983 yılında, Belediye’den araziyle ilgili mevzi imar planı değişikliği talep etmek için bir proje hazırlatırlar. Projeyi hazırlayan Sedat Hakkı Eldem’dir. Görünüşe göre sadece arazi üze-rine bir proje önerisiyle yetinilmez: “İki No’lu Park”ı kapsayan alan için bir de “turizm ve rek-reasyon amaçlı imar planı” eklenir.49 İmar planı “İki No’lu Park’ın kent merkezi içinde olma-sına rağmen engebeli arazisi ve park alanı içinde tesislerin yer almayışı nedeni ile kul la nı la ma-ma sı”50 gibi nedenler ileri sürülerek gerekçelendirilir. Sedad Hakkı Eldem’in yapmak istediği, Süzer Grubu’nun talep ettiği otele dair iki öneriyle birlikte “İki No’lu Park”ı kendi arzuları doğrultusunda biçimlendirebilmektir. Plana göre “park içinde yer alan olumsuz fonksiyonların

49 Bülent Tanju, “Sedad Hakkı Eldem Notları 4: Markanın Yeni İşlevi”, Bülent Tanju, Uğur Tanyeli, ed., Sedad Hakkı Eldem 2: Retrospektif, Garanti Galeri, İstanbul, 2009, s. 267-271.

50 Bülent Tanju, “Bir Katalog Denemesi: Süzer Oteli Projesi”, a.g.e., 272.

Resim 12.5. Gökkafes

Page 20: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

332 üçüncü bölüm: yapılar

başka konumlara taşınması” ya da ortadan kaldırılması ile “bakımlı yeni rekreatif alanların İs-tanbul’a kazandırılması” arzulanmaktadır. Bu doğrultuda Sergi Sarayı yıkılacak ve 30 katlı 2 adet yeni otel yapılacaktır. Otellerin önündeki vadiden kıyıya doğru uzanan korunun içine, hayvanat bahçesi, çocuk oyun alanı, fuar ve kermes yeri, açık hava kahvesi, köşkler, süs bahçe-si gibi yapılar eklenecek; Dolmabahçe Stadyumu yıkılarak yerine “sandal ve kayık için gezi gö-lü” yapılacaktır. Bu müdahalelerle birlikte bu alanın içinde veya sınırında daha önce kendi üret-tiği yapılara da (Atatürk Kitaplığı) ekler yapılacak ya da Taşlık Kahvesi için öngörüldüğü gibi sonradan eklenmiş “olumsuzluklarından temizlenecektir.” Genel olarak tüm plan önerisinin, “temizlik” ya da “yabancı”lıklardan arındırma ile yerlileştirmeye yönelik kodlamaları temel al-dığı söylenebilir. İronik olan ise, Taşlık Kahvesi’nin yıllar sonra Swiss Otel’in inşa edilmesi sı-rasında ortadan kaldırılmasıdır.

Planın ekinde “Lalezar Oteli” olarak adlandırılan, konaklama ve bankacılık programları-nı içeren iki otel önerisi vardır. Birinci öneri deniz tarafından 120 metre yüksekliğinde, zemin-den yukarıya doğru kademelenerek yükselen bir kuledir. Boğaz’a “ince bir cephe görünümü” vermek üzere yapının 14 metre genişliğinde tasarlanması; ayrıca diğer iki kanadın geriye doğru çekilmiş olması, herhangi bir (fiziksel) gerçekliğe tekabül etmeyen, sadece kâğıt üzerinde kalmış ve oldukça zorlama bir iddiadır.51 Her ne kadar “Zemin katlar arasında olan farklar nedeniyle önerilen yapı ile siluette hemen arkasında görünecek olan diğer yüksek bina yaklaşık aynı sevi-yede görünecektir”52 denilmiş olsa da projenin, fotomontaj görselleştirmesinde söz konusu She-raton Oteli’nden (bugünkü adıyla Ceylan Intercontinental) daha yüksek olduğu hemen farkedi-lir. İkinci öneri, programın daha alçak kitleler grubu içinde ele alındığını gösterir. Önerilen tasa-rım, arazinin eğimine yerleşen, “mastaba” olarak adlandırılabilecek iki dilimli yatay bir kütle ile bu kütle üzerinde yükselen ve yanlara doğru büyüyen iki adet altıgen kütleden oluşur. Eldem’in Hilton Oteli’nde uygulanmayan Türk Lokantası önerisinden bu yana dönem dönem, söz gelimi Atatürk Kitaplığı ya da Atatürk Kültür Merkezi yarışma önerisinde olduğu gibi, başvurduğu al-tıgen şema 80’lerin ortamında belirmeye başlayan morfolojik cazibe kodlamaları içinden okuna-bilir.

Sedad Hakkı Eldem’in önerileri hayata geçirilmese de, Süzer Grubu ikinci öneri üzerinden arazi üzerinde inşaat iznini almayı başarır. Söz konusu projenin açıklamasında belirtilmiş olan Taşkışla’nın görüntüsünü engellememe savına bağlı olan 24.50 metre sınırlaması, daha sonraki süreçte gündeme gelecek proje önerilerinde de bağlayıcı olacaktır.53 Yeni bir proje 1986 yılında Doruk Pamir’den talep edilir. Pamir ilk önce, Boğaz silueti ve tarihi çevrede yeni yapı yapma gibi konularda neredeyse hipnotik bir eşikte kabullenegelen savları eleştirmekle işe başlar. Eleştirisini kentin zaman-mekânına yönelik olan tarihsel bir okumaya dayandırır:

51 Bülent Tanju, a.g.e.52 Bülent Tanju, a.g.e.53 Doruk Pamir, Arkitera Diyalog, 2002, http://forum.arkitera.com/mimarlar/658-doruk-pamir-2.html.

Page 21: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 333

“İstanbul bir kuleler kentidir. Bizans ve Ceneviz dönemlerinde ilk örneklerini veren kent dokusu, Osmanlı İmparatorluğu zamanında minareler ve diğer amaçlı kulelerle dikey yapılaşma geleneğinin doruğuna ulaşmıştır. Bunun sonucu olarak da, “İstanbul Silueti” dediğimiz olağanüstü bir dikey-yatay dengeler kurgusu dünya uygarlığına armağan edilmiştir.

Ancak üzüntüyle ifade etmek gerekir ki bu önemli özellik yakın geçmişimize kadar hiç gelişti-rilmemiş, hatta aksine, yüksek yapıların İstanbul siluetini bozacağı gerekçesi ile uzun yıllar kule ya-pımına izin verilmemiştir.”54

Pamir’e göre hipnotik siluet tutkusu değişen gereksinimlerin talep ettiği büyük metrajlı ya-pıların taban oturma alanını şişirmiş ve bu yapılar zamanla kentsel alanda sıkışıklığa yol açan hantal blok yığınına dönüşmüştür. Tarihi çevre konusunda da stereotip yargıları bir kenara iterek kendi düşüncesini açıklar: “Taşkışla salt mimari açıdan olağanüstü değer taşıyan bir yapı değil-dir; ancak belirli bir çağın askerî mimarisini örneklemesi ve daha da önemlisi tarihimizdeki yeri dolayısıyla İstanbul’un özgün bir binasıdır.”55 Bu mimari anlamlandırma çerçevesi içinde kule fikrini geliştirip yönetici aktörleri mesleğin olağan pratiği içinde ikna eder.

Önerilen yapı, 6 katlı bir platform üzerinde yaklaşık olarak 135 metre yükselen, simetrik, ri-jid ve sert görünümlü, ayrıca teknolojist jestleri de olan bir kuledir. Dönemin rejyonalist söylem böl-gesi56 içindeki mimarlık etkinliğinden görece ayrışır gibi görünse de aslında bu söylem bölgesinin sı-nırlarını zorlamaz, örneğin malzeme aracılığı ile vurgulanan imgelemin kodları; “sağır tuğla yerine mat tuğla rengi, küfekinin yerine yarı-parlak titanyum rengi metal giydirme”57 gibi Osmanlı duvar örgüsüne yapılan göndermeler ile oluşturulur. Giydirme cephenin her türlü kodlamaya karşı kayıt-sızlaşan geçirimsiz ve derinliksiz ifadesi, mimari gövdeye dair dikkate değer bir muğlaklık alanı işa-ret ederken, diğer yapısal parçaların yerli referanslara yönelmesi muğlaklık vurgusunu yok eder.

Yapının inşa süreci uzun yıllara yayılacaktır. Süreci uzatacak olan teknolojik yetersizlikler, siyasi kesintiler ya da ekonomik sıkıntılar değildir. Yapı uygulanma aşamasına gelir gelmez yak-laşık yirmi yıl kadar devam edecek olan bir davalar silsilesi de başlar. Yapı, teknolojist imgesinin tetiklediği bir nitelendirmeyle “Gökkafes” olarak anılmaya başlar. İtirazlar, mimarlık bilgisi için-den üretilmiş olan mekânsal savlara dayanmaz. Tüm tartışmalar “hukukun üstünlüğü” savıyla teknik bir meseleye indirgenerek uzun yıllara yayılacak dava süreçleri başlatılır. İtiraz ve tartışma-ların dili 12 Eylül siyasi kesintisine yönelik retoriklerle biçimlendirilir.58 Dava sürecinin bir nok-

54 Doruk Pamir, “Neden Gökkafes?”, Yapı, 1994/1, s. 3.55 Doruk Pamir, a.g.e.56 Rejyonalizm ile ilgili bir değerlendirme için bkz. Uğur Tanyeli, “1950’lerden Bu Yana Mimari Paradigmaların Değişimi ve

‘Reel’ Mimarlık’”, Yıldız Sey, ed., a.g.e. içinde, s. 235-254.57 Doruk Pamir, “Atilla Yücel ve Doruk Pamir ile Doruk Pamir Üzerine”, Arreadamento Dekorasyon, 1992/11, s. 85.58 02.10.1992 tarihli ve 06/92–572 sayılı Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin Başbakanlığa Gökkafes ile ilgili baş-

vuru dilekçesinde şöyle deniyor: “Böylesi bir alanda ayrıcalıklı imar hakkı tanınarak, “Turizm” adına İstanbul’un kimlğini yok etmek ise, çağdaş uygarlık ve turizm anlayışıyla tümüyle çelişmektedir. O nedenle söz konusu alanın “demokrasinin ve bilimin dışlandığı” bir dönemde yürürlüğe giren yasa ve kararlarla gökdelenleşmeye açılması, sadece “o dönemin karanlık yüzünün” bir ifadesidir”, “Gökkafes İçin...”, Mimarlara Mektup, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Özel Sayı, 1993, s. 23.

Page 22: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

334 üçüncü bölüm: yapılar

tasında, Dolmabahçe Vadisi’nde yer alan askerî kışlalar ile İstanbul’a havagazı dağıtan Gazhane yakınında bulunan bu arazi üzerinde güvenlik gerekçesiyle bina yapılamayacağına dair 1908 yı-lında Abdülhamid tarafından düşülmüş olan bir şerhin tapu kaydından silindiği fark edilince hu-kuk kavgasının yönü bu doğrultuya kayar. Bu noktadan sonra olaylar tuhaf biçimler alacak, kâ-ğıt üzerinde belediye sınırları değiştirilecek, protestolar ve davalar birbirini kovalayacak ama ya-pı inşa edilerek gündelik hayata ve İstanbul siluetine eklemlenecektir.

DİĞERLERİ1950’lerden başlayarak inşa edilen oteller ile vadinin park özelliği yavaş yavaş sönümlenir. 1980’lerin ortasında alanın merkezi yönetim tarafından turizm bölgesi ilan edilmesi ile yeni bir eşiğin ortaya çıktığı söylenebilir. Vadi gitgide turizm sektörüne daha çok eğilim gösteren ve ulus-lararası sermaye aktörleri ile değişik yoğunluklarda ortaklıklar kuran yerli sermaye aktörlerinin ilgi odağı haline gelir. Otel inşası için uygun olduğu düşünülen her alanın bir proje önerisine ma-ruz kaldığı söylenebilir. Bu dönemde, 1980’lerin sonunda projelendirilmeye başlanan ve vadinin yapısını “oteller vadisi” olarak güçlendirecek olan iki otel daha inşa edilecektir: Swissôtel the Bos-phorus ve Hyatt Regency Istanbul.

Swissôtel the BosphorusSwissôtel the Bosphorus, Anadolu-Japan ortaklığında, 1988 yılındaki anlaşmaların ardından İs-tanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yer olarak gösterdiği Dolmabahçe Sarayı’nın arkasında bahçe olarak düzenlenmiş dik eğimli tepenin üzerinde inşa edilmeye başlanır.59 Projenin yerel mimarlık hizmetleri, Birleşmiş Mimarlar olarak bilinen, çok ortaklı bir anonim şirket tarafından koordine edilir.60 Tartışmalı yer seçiminden dolayı çeşitli imza kampanyaları düzenlenmiş olsa da inşaat kı-sa sürede tamamlanır ve otel 1991 yılında faaliyete geçer.

Açıklama notlarında61 yapının tek bir kütle halinde çözümlenmediği bunun yerine parçalı olarak tasarlandığı, böylece yoğun programın narinleştirilmiş kütlelere dağıtıldığı ve kent siluetiy-le uyumlu hale getirildiği ifade edilir. Bunun dışında, cephelerin yansıtma özelliği olan seramik ve

59 Otel inşaatının durdurulması yönünde imza kampanyaları düzenlendiği sırada dönemin Japon müteahhit firmasının yöne-tim kurulu başkanı Y. Kihara’nın yazılı açıklamasında şöyle denmektedir: “Biz, Türk devletinin bize gösterdiği yerde otel ya-pıyoruz”, Milliyet, 28 Haziran 1990, s. 3. Ayrıca otelin projelendirme ve inşaat süreçlerinde aktif olan yerel aktörlerden Tur-gut Alton Mimarlık ve Birleşmiş Mimarlar’ın internet sayfalarında projenin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin girişimi ile Dolmabahçe Sarayı’nın arkasında yapılmış olduğu ifade edilmektedir: http://www.turgutalton.com/swiss.htm, http://birles-mismimarlar.com/projedevam.asp?haber_id=60.

60 Mimar olarak Turgut Alton ismi biliniyor olsa da Turgut Alton Mimarlık internet sayfasında, kendisinin 1967’de Birleşmiş Mimarlar adlı ortaklığa katıldığı ve 1990 yılında ortaklıktan ayrılana kadar şirket bünyesinde çalıştığı belirtiliyor. Swiss Otel projesi için mimari proje, proje koordinasyonu ve inşaat kontrollüğü hizmetleri verdildiği belirtiliyor. Birleşmiş Mimarlar’ın internet sayfasında Turgut Alton’un adı geçmiyor, ancak Swiss Otel projesinin uygulama projelerinin hazırlandığı belirtili-yor. Aktörlerin rolleri konusundaki iç içe geçmiş ilişkileri biraz daha tuhaflaştıracak bir de mahkeme kararı bulunuyor. Bu karara göre Swiss Otel ile birlikte başka projelerin de müellifi olarak Turgut Alton’un anılmasının haksız rekabete yol açtı-ğı belirtilerek Birleşmiş Mimarlar’a tazminat ödenmesi karara bağlanmış. Bkz. Milliyet, 26 Haziran 1996, s. 15.

61 “Boğaziçi Oteli, İstanbul”, Yapı 10, 1989, s. 69-74.

Page 23: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 335

cam ile kaplanmasının düşünüldüğü; böylece içinde yer aldığı çevre ile etrafındaki ağaç dokusu-nu üzerinde yansıtacak olan yapının bu şekilde daha hafif görüneceği söylenir. Ancak bütçe kısıt-lamalarından dolayı sadece giydirme cephe uygulanabilmiştir. Notların başında, otelin yerleştiği arazinin önemini ve çevresiyle ilişkilerini değerlendiren bir mimari yaklaşımın “İstanbul Büyükşe-hir Belediyesi Yüksek Danışma Kurulu” ile “Kültür ve Turizm Bakanlığı Taşınmaz Kültür ve Ta-biat Varlıkları İstanbul Kurulu”nun öngördüğü prensipler dahilinde geliştirildiği belirtilir. Buna göre otel yapılaşmasındaki ana aks, çevresinde yer alan tarihi yapılaşma aksının devamını sağla-yacak; Dolmabahçe Saray Kompleksi kapılarının oluşturduğu aks ise otelin ana aksı olarak de-vam ederek Maçka Parkı’ndaki İnönü Anıtı’na bağlanacaktır.

Öne sürülen bu ifadelerin ikna edebilirliği kısmen şüpheli görülebilir. Bu ifadelerin sadece kâğıt düzleminde görünür olduğu, kent yaşamının gerçekliği içinde ise herhangi bir etkisinin bu-lunmadığı açıktır. Yapının “narinleştirilmiş parçalar”dan oluşturulmuş olduğu savının ise ancak iki boyutlu cephe gösterimlerinde bir karşılığı olabilir. Kent deneyimi içerisinde yapıyla karşılaş-maların yapının derinliğini de içerecek şekilde gerçekleşmesi, öne sürülen narinlik ve çevre uyumu gibi ifadeleri etkisizleştirir. Yansıtma özellikli malzeme kullanımı ile çevrenin yapı gövdesinde yansıyarak çoğalması ve böylece yapının ağırlığının azaltıldığı iddiası da yapı ağaçlardan daha uzun ve yüksek kotlarda inşa edildiği için, ikna ediciliğini büyük ölçüde yitirir. Kısmen zemine ya-kın kotlarda bir yansımadan söz edilebilirse de bunun otel kullanıcısına yönelik bir etki olarak kı-sıtlı kaldığı söylenebilir. Tarihi yapılaşma aksının sürekliliği ile ilgili öneri de ancak kâğıt düzle-minde takip edilebilecek bir izden ibarettir. Ayrıca, tarihi çevreye yapılan vurgulara rağmen yerel mimarlık üretimi bağlamında önemli sayılan Sedad Hakkı Eldem’in Taşlık Kahvesi de yıkılacak ve bir başka noktada “replica” olarak yeniden inşa edilecektir.

Resim 12.6. Swissôtel the Bosphorus

Page 24: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

336 üçüncü bölüm: yapılar

Hyatt Regency Istanbul1987 yılında Elmadağ’da, Eski Divan Oteli’nin yanında, Ceylan Intercontinental (eski adıyla She-raton) ile Taşkışla’nın karşısında yer alan; Rüknettin Güney ile Fazıl Aysu’nun bir tasarımı olan (modernist bir kutunun tarihselci sayılabilecek bir dizi biçimlendirmeyle ele alındığı, basit ama il-ginç bir yapı olan) “Tenis, Eskrim ve Dağcılık Klübü”62 yıkılır. Belediye’ye ait olan bu arsa üzerin-de dönemin yerel yönetimi tarafından yap-işlet-devlet modeliyle bir gökdelen otel inşa edilmesi için ihale açılır. Ancak yerel seçimler sonrasında oluşan bir yönetim değişikliği sonucunda, otelin önceki koşulları yetersiz bulunarak, ihaleyi kazanan gruptan uluslararası bir konsorsiyum oluş-turması talep edilir. Ayrıca yapılacak projenin gökdelen otel yerine, yüksekliğinin arsanın karşı-sında bulunan Taşkışla binasını geçmeyecek şekilde yapılması şartı koşulur. İşletme olarak Hyatt Regency grubuyla anlaşılır. 1991 yılında yeni koşullar ile yatırımcı “Göktrans Turizm ve Ticaret A.Ş.”; müteahhit firmalar “Fransız Quillery ve Yüksel İnşaat”; mimari tasarım firması “Alman Weidelplan Gmbh” ve iç mekân uygulamaları için “Amerikan Hirsch Bedner ve Associates” gibi birçok aktörün işbirliği ile Hyatt Regency İstanbul’un inşaatına başlanır. “Klasik Türk mimarisi”ni yansıtan otel 1993 yılında faaliyete geçer.

Otelin esin kaynağı olarak hemen karşısındaki Taşkışla binası gösterilir.63 Taşkışla’nın aradaki sokağa bakan cephesindeki köşelerde bulunan iki kule vurgusu otelin de başlangıç ve bi-tiş sınırlarını belirler. Otel kütlesi cam yüzeylerin endüstriyel iması yanında stilize edilmiş yerel imge parçacıklarıyla karakterize olan terra cota kaplı gövde ile tanımlanır. Sokak cephesindeki, yapının çatı kotunun altından çıkan parçalı saçaklar, en üst 2 kattaki özel müşterilere ayrılmış olan alanı işaret eder. Alanın inşaat sınırından yola kadar yaklaşmış olan otel yapısı eski Divan Oteli ile arasında rekreatif alanları barındıran büyük bir bahçeyi kentten ayırır. Saçak kotu itiba-riyle Taşkışla’ya dayandırılan kısıtlamalardan dolayı yapının girişi, mevcut zemin kotundan aşa-ğıda kalır. Aslında bu zorunluluk yapıyı kentten belirgin bir şekilde ayırma ve erişimi özelleştirme stratejisi olarak benimsenmiş gibi görünür.

Otelin iç mekânı ise tam anlamıyla bir “extravaganza”nın dışavurumudur. Hacimli ol-makla boş olmak arasında salınan iç mekânlar büyüklük olarak kritik görünür. Yerel “kültürü” ve “tarihi” yansıtma endişesi ağırlıklı olarak İstanbul’un saray ve yalılarına dayandırılır; ancak iç mekânlarda klasik mimarlık vokabülerinden Selçuklu mimarisine doğru uzanan parçacıl im-geler, büyük boşlukları ehlileştirmek için serbestçe kullanılmıştır. Söz konusu kullanım mekân isimlerine de yansır: Avlu gibi ele alınmış olan lobinin üstünde yer alan “Saray Lounge”; Kapa-

62 Dikdörtgen planlı yapı, doğu cephesindeki kısa kenara doğru bir L vurgu oluşturucak şekilde açılır. Bu açılma yapının gü-ney cephesindeki duvarın sürekliliğini kesintiye uğratarak ana holün kortlara doğru çıkmasına yol açar. L açılmanın içinde alttaki pencere dizisinin üst kotunu işaret eden ve yapının cephe malzemesinden farklılaştırılmış bir pergole eklenerek yapı-nın girişi işaret edilir. Yapı çift sıralı bir pencere dizisi ile karakterize olur. Zemine yakın düşey vurgulu giyotin pencereler ça-tı saçağına yakın “revzen” referanslı üst pencere dizisiyle birlikte bütün yapı yüzeylerini dolaşır. L biçimlendirmenin yol aç-tığı cephe hareketi geniş çatı saçaklarıyla dramatik bir etki kazanır. Proje için bkz. “Tenis Eskrim ve Dağcılık Kulübü”, Ar-kitekt, 1945/5-6, s. 97-99.

63 “Hyatt Regency İstanbul”, Arkitekt, 1994/4, s. 46-53.

Page 25: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 337

lıçarşı’yı çağrıştırdığı ifade edilen kubbeler altında uzanan ve çeşitli yemek salonlarını içeren “Agora” gibi.

Oteller olağan turizm etkinliği içindeki faaliyetlerini sürdürürlerken, “1996 Habitat II Konferansı” sonrasında alandaki turizm beklentisi kongre turizmi şekline dönüşerek vadinin tek bir program üzerine kapanmasına yol açar: Kongre Vadisi.

BİTİRİRKENGeorg Simmel “Metropolis ve Zihinsel Yaşantı”64 isimli makalesinde, modern insan zihninin gide-rek daha fazla hesap edici bir nitelik kazanmaya başladığından ve dünyayı adeta bir aritmetik problemine tahvil ederek, isabet (precision) beklentisi yüksek yaşam pratiklerine ilişkin her bir par-çayı bir matematik formülünde sabitlemeye çalıştığından bahseder. Diğer bir deyişle, kapitalist bir ekonomi içinde beliren metropol, kentin gündelik işlerliği için her bir etkinliğin zorunlu olarak bir

64 Metnin İngilizcesi için bkz. Georg Simmel, “The Metropolis and Mental Life”, Neil Leach, ed., Rethinking Architecture, A Reader in Cultural Theory içinde, Routledge, Londra ve New York, 2002, s. 69-79.

Resim 12.7. Hyatt Regency Istanbul

Page 26: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

338 üçüncü bölüm: yapılar

aritmetik ürettiğine dair pozitivist bir anlamlandırma çabasını dile getirir. Birbirinden farklı çıkar-ları ve ilgileri olan aktörlerin, iç içe geçmiş ilişkiler yığını içinde aritmetik olmasına çalışılan her ti-kel etkinliği paradoksal bir biçimde sürekli farklılıklar üretmek durumundadır. Bundan dolayı kent, her ne kadar arzu edilse de, ona atfedilmek istenen bir bütünsellik içinde oluş(a)maz.

Bu noktada, kente yönelik olarak sergilenmek istenen her bir etkinliği mekânsal bir argü-man olarak düşünmenin imkânlarına dikkat çekmek yerinde olabilir. Kentsel mekân üzerine dü-şünmek argüman üretmekten ve üretilen argümanları başka argümanların varlığı aracılığıyla mü-zakere etmekten geçiyor. Kent, sadece aktörlerin etkinlik gösterdiği pratiklerin ortaya çıkardığı etkilerin örtüşmesi, ayrışması, kesişmesi, çekişmesi gibi çeşitli gerilimlerin içinde beliren toplam etkinin mekânsallaşması ile kolektif bir niteliğe bürünebilir. Bir başka ifade ile kent, belirli bir za-man-mekânda toplumsallaşan pratiklerin sürekli bir oluş içinde biçimlendirdiği bir kolektivite olarak tanımlanabilir.

Yaşantının gerçeklik kazandığı zaman-mekâna yönelik tanzim/düzen operasyonları genel-likle normatif çerçevelerde icra edilegelmiştir. Bu türden icralar, mekânı bir vakum içinde tarif ederek düzen getirilmesi gereken homojen bir boşluk olarak tahayyül etmekte ve söz konusu boş-luğu doldurma eğilimi taşımaktadır. Bir başka ifade ile, ilişkiler ağından bağımsız; dolayısıyla boş olarak kavranan aralıkların, yine ilişkiler ağından bağımsız olarak kurgulanmış yapısal doluluk-lar olarak bir bütün halinde ilgili boşluğa yerleştirilmesi (kompozisyon) şeklinde tarif edilebilecek olan, bir icradır. Normların bir yapıntıya/üretime dair tercihler paketinin belirlediği kodlamayı oluşturduğu düşünülürse, her (normatif) kodlama iddiasının “uyumlu bir bütün” sunma eğilimi taşıdığı farkedilebilir. Buradaki uyum, bütünü kuran parçaların birbirleriyle çelişmediği varsayı-lan bir ilişkiler düzenine göre, önceden verili bir konuma yerleştirilmesi anlamına geliyor.

Prost Planı’nın uygulamaya konulduğu ilk andan günümüze gelinceye kadar geçen süre-de, park alanının kodları da yukarıda ifade edilen bağlam içinde sürekli değişir. Hatta amaçlan-mış olan kodların büyük bir bir kısmının, hiçbir zaman tam olarak gerçekleş(e)mediğini söyle-mek mümkündür. Bunun nedenleri arasında dönemin savaş koşullarının dolaylı etkileri ile Er-ken Cumhuriyetin ekonomik ve teknik imkân(sızlık)ları gösterilebilir; ancak burada, Simmel’in “modern zihin” olarak tanımladığı isabet beklentisi yüksek hesap yapma etkinliklerinin, “mo-dernlik arzusu” tarafından perdelenmesi savını da dikkate almak gerekir. Modernliğin, dönemin aktörleri tarafından niteliksel farklılaşmalara işaret eden zihinsel bir çerçeve olmaktan çok, mo-dern olduğu düşünülen nesneler topluluğuna duyulan arzu ile tanımlanageldiği söylenebilir. Uz-man olarak tahayyül edilen aktörler söz konusu modern nesnelerin üretimine yönelik bilirkişi olarak görevlendirilir. Dolayısıyla, yukarıda değinilen zihinsel çerçeveye bağlı olarak, Prost Pla-nı dahilinde ya da plan kayıtları dışında gerçekleştirilmesi arzu edilen pek çok uygulama zama-nında tamamlanamayacak ve yapım sürelerinin uzaması yapıların düşünüldüğü gibi bitirilebil-mesinin önüne geçecektir. Örneğin, Prost’un tercihi olmayan kentsel konumu ile üzerinde dü-şünmeyi gerektiren İnönü Stadyumu’nun inşası uzun yıllara yayılmış ve yapı ilk tasarlandığı bi-çimde bitirilememiştir. Özellikle, başka bir yere taşınması o zaman için mümkün olmayan Dol-

Page 27: \"2 Numaralı Park\"ın Kodları: Gezi Vadisinden Oteller Vadisine Değişimin İzleri

12. “iki no’lu park”ın kodları: gezi vadisinden oteller vadisine değişimin izleri 339

mabahçe Gazhanesi’ne rağmen stadyumun bu alanda inşa edilmesindeki ısrar, yapıyı en başın-dan zedeleyecektir.65

Alanın büyüklüğü karşısında kısmen daha küçük olan “İnönü Gezisi” gibi boşluklar ya da Sergi Sarayı, Açık Hava Tiyatrosu, Gazino, Tenis-Eskrim-Dağcılık Kulübü gibi doluluklar aracı-lığı ile kentin sıradan ve olağan kullanıcılarına göre biraz daha seçkin olan aktörleri, park alanını bir dizi kullanım alışkanlığı ile kodlamıştır. Açık Hava Tiyatrosu, Sergi Sarayı ve daha geç tarih-li Muhsin Ertuğrul Sahnesi gibi kültür/sanat donatıları, geniş kalabalıklara yönelik olarak tasar-lanmış olmalarına rağmen, daha seyrek ve noktasal kullanıldıkları için parkın sahiplenilmesinde önemli bir düğüm katmanı oluşturabilmiş değildir. Yönetici aktörlerin değişmesiyle birlikte park alanı içinde “otel” gibi yeni bir program paketi belirecek; ancak alanın sahiplenilmesini kodlayan kullanım alışkanlığı kentin geri kalan aktörleri arasında yaygınlaş(a)mamış olduğundan, alan yi-ne daha önce olduğu gibi, yerli ya da yabancı, benzer bir kitleyle sınırlı kalmaya devam edecektir. “Modernlik arzusu”, “modern zihni” perdelemeye devam ettiği için bu sınırlılık hali, oteller ile kent arasında oluşabilecek olan etkileşimi teknik bir erişim aralığına sıkıştırırken, parkı da gide-rek çoklu eylemliliklerden arındıran bir tenhalığa hapseder. Ölü bir peyzaja dönüşmüş olan park alanı, oteller için bir katma değer imkânı oluşturmuş olsa da, kent açısından atıllaşan, atıllaştık-ça da teknik programlarla (taşıt yolları, tüneller gibi) yüklenen bir arazi olarak kavranagelmiştir.

Günümüzde yönetici aktörlerin park alanına biçtiği güncel kodlama, süreç içinde alanda birikmiş olan otelleri kongre turizmine yönelik olarak araçsallaştırmak suretiyle alana verilmiş olan “Kongre Vadisi” vasfıdır. Bu keskin tekil kodlama, park alanı içindeki otellerin başka prog-ramatik donatılar arasında ortaya çıkardığı görece yumuşak kodlamayı bir üst-ölçekte yoğunlaş-tıran ve varolan donatıları kendi bünyesi içinde eriterek kendine bağımlı kılan “bir yıkım ve yeni-den yapma biçiminde” alana kazınmış olan “derin bir yarık” anlamına geliyor. Bu haliyle park alanı, artık İstanbul’a ve İstanbullulara ait değil; özel bir hizmete ayrılmış ve kent yaşamının za-man zaman askıya alınmasına yol açacak kadar kentten yalıtılmış, bir çeşit kapalı site (gated com-munity), bir çeşit yok-yer66 halini almıştır.

65 Temeli 1940 yılında atılan, ilk olarak 1947 yılında eksiklerle açılan stadyum, bütün tribünleriyle birlikte ancak 1964 yılında tamamlanır. Stadyumun uzun süre 3 tribünlü kalmasına yol açan Gazhane’nin 1914 yılındaki özelleştirmeden kaynaklanan 50 yıllık işletme hakkı 1955 yılına kadar sürecek, süre sonunda parça parça sökülerek taşınması 1962 yılında sona erecektir.

66 Auget’nin “non-place” ifadesinin Türkçe karşılığı olarak kullanılagelen “yer olmayan” ifadesinden farklı olarak literal anla-mıyla kullanılmıştır.