T.C. KOCAELĠ ÜNĠVERSĠTESĠ ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER FAKÜLTESĠ ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER BÖLÜMÜ (1917-1938) YILLARI ARASINDA ORTA ASYA’DA YAġANAN GELĠġMELERE TÜRKĠYE’NĠN ETKĠSĠ TÜRKİYE STRATEJİK ARAŞTIRMA MASASI YAŞAR EŞREF ÖZTÜRK 01 Mart 2010
T.C.
KOCAELĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER FAKÜLTESĠ
ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER BÖLÜMÜ
(1917-1938) YILLARI ARASINDA ORTA ASYA’DA YAġANAN
GELĠġMELERE TÜRKĠYE’NĠN ETKĠSĠ
TÜRKİYE STRATEJİK ARAŞTIRMA MASASI
YAŞAR EŞREF ÖZTÜRK
01 Mart 2010
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ…………………………………………………………………………………….....I
GĠRĠġ: 1917’DE RUSYA’DA ĠNKILÂP TÜRKĠSTAN’DA MUHTARĠYET ĠLANI....1
I. ĠMPARATORLUKTAKĠ MÜSLÜMANLAR ARASINDA REFORMCU
HAREKETLER…………………………………………………………………..3
A. Dinsel Reformculuk ve Kimlik Savları…………………………………………….3
B. Panislamizm ve Pantürkizm………………………………………………………...4
C. Türkistan’da Basmaçılık Hareketi Tarihi Haqında Ba’zı Mulahazalar:
Basmaçılık nime demektir?........................................................................................6
II. 1917-1938 YILLARI ARASINDA ORTA ASYA’DA YAġANAN
GELĠġMELERE TÜRKĠYE’NĠN ETKĠSĠ……………………………………..8
A. Basmacılık Hareketi’nin Ana Hatları………………………………………………….8
B. Türkistan Cedidcileri ve Enver PaĢa…………………………………………………..12
C. 1924-1934 Arasındaki Mücadeleye Kısa Bir BakıĢ…………………………………....16
D. Bağımsızlık SavaĢının Yenilgileri ve Sonuçları………………………………...……...17
E. Türkistan Cedidcileri ve Türkiye……………………………………………………....19
a. Milli Mücadele Yıllarında Türkistan Cedidcilerinin Genel Hissiyatı..19
b. Türkistan Cedidcilerinin Milli Mücadele Yıllarında Türkiye’ye
Yaptığı Yardımlar……………………………………………………….19
c. Ġsmail Suphi’nin Türkistan’daki Faaliyetleri………………………….21
F. Türkiye – Türkistan Cedidcilerinin Siyasi Muhaceret Merkezi……………………..22
SONSÖZ……………………………………………………………………………………..23
EK1 FOTOĞRAF…………………………………………………………………………...25
KAYNAKÇA
Önsöz
1917-1934 yılları arasında Orta Asya‟da bir çok olay yaşanmıştır. Bolşevik Ruslar Orta
Asya‟da belirmişlerdir. Müslüman halk ise bu nedenle ayaklanmalar başlatmışlardır.
Rusların Türkistan‟ı işgal ettikleri tarih Türkistan milli mücadelesinin başladığı tarihtir.
Türkistan hanlıklarını tamamen işgal eden Rusya bölgede kalıcı olabilmek için bazı politikalar
izlemiştir. Bu politika onları Ruslaştırmaya yönelik bir politika idi.
Türkistan‟da yenileşme hareketi başlatıldı. Bunu asıl başlatan İsmail Gaspıralı idi.
Çalışmalara başlayan Gaspıralı, Türkistan‟a gitti. Bununla birlikte Gaspıralının bu gezisi
Türkistan‟da cedidcilik hareketini başlattı. Bu hareket Türkistan‟da milli edebiyat ve
matbaanın da doğmasına sebep oldu.
Türkistanlı cedidciler daha sonra siyasi anlamda teşkilatlandılar. 1917 ihtilalini büyük
umutla karşılayan cedidciler milli muhtariyet için somut adım attılar. İhtilal kopunca iktidara
Bolşevikler gelmiştir. Yeni yönetimle uzlaşamayan cedidciler Alaş-Orda ve Türkistan milli
muhtariyetlerini ilan edince, Kızıl ordu bunlara karşı boş durmadı ve neticesinde de bu
muhtariyetleri ortadan kaldırdı. Buhara ve Harezm Halk Cumhuriyetleri de bu akıbeti
yaşamışlardır.
Tabi daha sonra Türkiye cedidciler için bir umut kaynağı olacaktır. Enver Paşa Türkistan‟a
gidecek ve basmacılık hareketinin başına geçecektir. Cedidciler dönemin hassas dengelerine
ve zor şartlarına rağmen Ankara‟ya heyet gönderirler ve Mustafa Kemal de heyetleri kabul
eder ve cedidcileri destekler. Onun görevlendirdiği İsmail Suphi ise cedidcileri bir teşkilat
altında birleştirir ve cedidciler için Türkiye‟ bir umut kapısı olur.
GĠRĠġ: 1917’DE RUSYA’DA ĠNKILÂP TÜRKĠSTAN’DA MUHTARĠYET ĠLANI
1916 yılında Türkistan‟dan, ordunun kara işlerinde kullanmak için amele almak
teşebbüsünde bulunan Rus hükümeti, Türkistan halkının milli şerefini hırpalamış oldu. Bu
sebeple Türkistan‟ın her tarafında, bilhassa Cizak, Dörtgöl ve Yedisu vilayetlerinde büyük
isyanlar çıktı. Bu isyanların amacı, Türkistan topraklarından Rusları çıkartmak, müstakil ve
hür bir devlet olarak yaşamaktı.
1917‟nin sonlarında Bolşeviklerin ortaya attıkları plan ve propagandaları arasında yer alan,
“Her millet kendi mukadderatına kendisi hakimdir” düsturu, Rusya‟da Bolşevizmin kurulması
yolunda Rus olmayan milletlerin de sempatisini kazanmıştı.
Çarlığın yıkılmasını isteyen Türkistanlılar üzerine, çıkan isyanları bastırmak için büyük
kuvvetler gönderen Çar hükümeti, netice alamadan yıkıldı. Daha sonra Sosyalist Kerniski
hükümeti, Rus olmayan milletlerin milli ve siyasi haklarını tanımadılar. Rus olmayan
milletlerin milli, siyasi arzu ve emellerini okşayarak bu fırsattan istifade etmesini bilen Lenin
ve arkadaşları iş başına geldi.
Rusya‟da oluşan bu değişikliklerden istifade eden Türkistanlılar da 1917 yılı öncesinde
Taşkent‟te, Şurayı İslam adında bir teşkilat kurdular.. 11 Kasım 1917‟de Hokand şehrinde
Mustafa Çokay Bey‟in riyaseti altında toplanan IV. Büyük Kurultay‟ın kararı ile Türkistan‟ın
muhtariyeti ilan edildi.
İlk olarak atılan bu başarılı adımı daha esaslı ve geniş bir ölçüye çıkarmaya çalışan genç
Türkistan Muhtar hükümetini, Bolşevikler tanımadı. Tarihi Hokand şehrini top ve tüfekleri ile
tahrip ederek 11 Şubat 1918‟de milli hükümeti dağıttılar.
Ruslar tarafından tulumbalar ile sıkılan petrol, şehri yaktı fakat istiklal ateşini de
alevlendirdi. Rusların bombaları şehri ve Hokand hükümetini yaktı fakat milli arzu ve
emellere daha geniş ufuklar açtı. 1916 isyanından beri günden güne derinleşip büyüyen milli
kin, büyük ölçüde isyanla ortaya atıldı. Bu milli ideale Bolşevikler, Basmacılık sıfatını
taktılar. Mücahitliğe yol açan bu hareket, Fergana‟nın her tarafından baş gösterdi.
Türkistan muhtariyetinden evvel Hokand etrafında İrgeş, Pehlivan, Mergilan ve çevresinde
Mehmet Emin Beyler Basmacılık yapıyorlardı. Çalışmalarına milli bir hız veremeyen bu
Basmacılar bazı münevver gençlere Ceditçi (yenilikçi) diyerek iyi muamele etmediklerinden,
halkı müteessir edecek olaylara sebebiyet veriyorlardı.
Kurulan milli hükümet zamanında Hokand ve Mergilan şehirleri muhafız kumandalık
vazifelerinde bulunan İrgeş Pehlivan ve Mehmet Emin Beyler Hokand faciasından sonra yine
şehrin dışına çıkarak muntazam bir surette mücadeleye başladılar. Fakat ne yazık ki milli
gayelerini vazifenin icaplarına uyduramadan, kendi düşüncelerine göre çalışıyorlardı. Bu
sebepten aralarında doğan rekabet, milli kuvvetin dağınık kalmasına sebep oluyordu. Ruslara
istifade edecek fırsat da verilmiyordu. Her iki kuvvet de Ruslarla büyük çarpışmalar
yapıyorlardı. İrgeş Pehlivan gün boyu süren bir çarpışma sonunda şehit olduğunda, yerine
büyük İrgeş geçiyor, sonrasında Mehmet Emin Bey de şehit oluyordu. Bu esnada Fergana‟da
Şir Mehmet, Halhoca, Mahkem Hacı, Rahman Kul, Aman Pehlivan, Muhittin, Eş Mehmed,
İslam ve Ahund Beyler istiklal uğrunda Ruslarla kahramanca çarpışıyorlardı.
Başkumandan İrgeş ve Mehmet Emin Beyler‟in şehadetinden sonra, diğer kumandanlar
arasından Şir Mehmet Bey kendini “Emir-i Leşkeri İslam” ilan ederek Fergana mücadelesinin
başına geçiyor. Çalışmalarında takip edilecek esasları tespit ederek planlı bir surette harekete
başlıyor. Askeri ve mülki idareyi tanzim eden Şir Mehmet Bey Ruslarla büyük savaşlara
girişiyor. 1916‟da Türkistan‟da başlayan hareketin geçirdiği safhalar şöyle cereyan edecektir:
- Hive İnkılabı
- Türkistan‟da Ceditçilik hareketi
- Buhara‟da yapılan mücadeleler
- Ruslar‟la yapılan mücadeleler
- Bağımsızlık savaşı gibi.
I. ĠMPARATORLUKTAKĠ MÜSLÜMANLAR ARASINDA REFORMCU
HAREKETLER
A. Dinsel Reformculuk ve Kimlik Savları
Rus İmparatorluğu‟ndaki müslümanlar arasındaki reformcu hareket, 19. yüzyıl sonunda
tüm Müslüman alemini çalkalamıştır. Cemalettin Afgani önderlik etmiştir. Bu eylemci akım
üç belirleyici özelliği bir araya getirir: Panislamizm, sömürge karşıtlığı ve dinsel
reformculuk. Buna göre, Batı‟ya karşı çıkabilmek ancak reformlar sayesinde mümkündür.
Ama her türlü toplumsal ve siyasal reformu önleyen, ulemanın dinsel eğitimdeki tekelinin
sonucu olan dinsel tutuculuktur. Dolayısıyla Sünni aleminde 10. yüzyıldan beri kapalı olan
içtihat kapısını açmak, modern bilim ve dilleri incelemek, teknikle ilgilenmek ve genç
Müslümanlar arasında yeni bir eğitim sistemi yaymak gerekmektedir.
Dinsel reformculuk, o dönemde her ikisi de içtihada dayandığı için ayırt edilmesi güç olan
iki şekil almıştı: İslam‟ın katı ilkelerine dönmek isteyen bir İslam fundamentalizmi ve dinin
rolünü azaltarak Müslümanların kültür ve gündelik yaşamını modern dünyaya uydurmaya
çalışan bir tür güncelleştirme çabası.
İsmail Gaspıralı‟ya göre burada karşımıza laik bir Panislamizm çıkar. O dönemde bu iki
eğilim arasındaki karşıtlığın fark edilmemesinin nedeni her ikisinin de düşmanlarının
Müslüman gelenekselcilik ve entegrasyon amacı güden Rus şovenizmi fundamentalistler için
halife ile laikler için Jön Türklerin aynı olmasıdır. İki eğilimde de yeni okullar, Türkler için
ortak bir dil ve Türkiye‟ye destek için mücadele ederlerken, dinin toplumdaki yeri konusunda
çok farklı görüşler vardı. 1918‟den sonra bu durum Bolşevikler‟le ittifak yapan yani dine
karşı reformlar ile Basmacılar‟a katılanlar arasındaki ayrımda ortaya çıkacaktır.
Kazan ve Kırım Tatarları Cedid hareketinin öncüleriydi. Her şeyden önce Rusya
Müslümanlarının hepsini eğitmek, kendi kimliklerinin ve güçlerinin bilincine varmalarını
sağlamak amaçlanmıştı. Bu amaçta gerçekleştirilecek olan kültürel bir hareketti. Ekseni basın
ve okuldu. Hareketin öncüsü, haftalık tercüman gazetesini kuran ve bütün imparatorluğa
seslenen İsmail Gaspıralı‟ydı. Gazetedeki yazılar yapay bir Türkçe‟yle ve Arap alfabesiyle
yazılmıştı. Gaspıralı reformcu okullar ağı kurmuştu. 1916‟da, imparatorlukta 5000 Cedid
okulu vardı.. Okuma yazma oranının Ruslar‟dan fazla olması ile hareketin ne kadar başarılı
olduğu ortaya çıkmıştır.
Bu Müslüman reformculuğunu siyasal harekete dönüştürme çabaları eğitim alanındaki
başarılara oranla daha verimsiz oldu. 1905‟te Müslüman seçkinler ortak bir siyasal temsil
oluşturmaya çalıştılar. Ağustos 1905‟te Novgorod‟da toplanan Birinci Tüm Rusya
Müslümanları Kongresi, Tatarlar‟ın egemenliğinde olan ve Rus Anayasacı Demokratlar
partisine yakın duran İttifak hareketini kurdu. Fakat Müslümanlar bir Müslüman taraf
oluşturmayı başaramadılar; aynı başarısızlık daha sonra Bolşevik Parti içinde de tekrarlandı.
B. Panislamizm ve Pantürkizm
O dönemde Panislamizm ne anlama gelmektedir? Rusya Müslümanlarının milli
hareketinden söz edebiliriz ama burada modern anlamıyla bir milliyetçi hareket değil dinsel
ve kültürel kıstaslara dayanan Müslüman milleti tanımlayan bir hareket söz konusudur. Belirli
bir devlet veya toprağa atıf yoktur. Bu cemaati nitelendirmek için, harekete katılanlar millet
sözcüğünü kullanmışlardır. Dini açıdan tanımlanan bir cemaate işaret ediyordu. Bu cemaatçi
anlam, Batı‟da yaşayan Müslümanlar arasında birçok İslamcı önderin inşa etmek istediği şeye
de yakındır.
Milli terimi bir devlete değil, toplumsal mekanın tanımına atıfta bulunur. Rus
İmparatorluğu‟ndaki reformcu Müslümanlar bu noktadan hareket ediyorlardı. Moskova‟da
toplanan Tüm Rusya Müslümanları Kongresi‟nde bir milli şura kuruldu, ama buradaki milli
sözcüğü de cemaatçi bir anlam taşıyordu. Toprağa dayalı olmayan bir Müslüman varlığının
kabulü yönündeki bu talep, bir imparatorluk yapısıyla tamamen uyumluydu. Bu talep özellikle
Tatarlar‟dan gelmekteydi. Azeriler ve Orta Asyalılar daha çok federasyondan söz ediyorlardı,
ama bu isteğin bağımsız ulus-devletler kurmakla ilgisi yoktu.
“Türkleştirmek, Müslümanlaştırmak, Avrupalılaştırmak” sloganını ortaya atıldı.
Azerbaycan Müsavat Partisi tüm Müslümanların birleşmesi gerektiğini öne sürer ve 1918‟e
kadar bağımsızlığı savunmayı, hatta bir Azerbaycan ulusundan söz etmeyi reddeder.
Maveraünnehir‟de kısa süreli Kokand Müslüman hükümeti bağımsız değil özerk bir Türkistan
talebinde bulunmuştu. Hükümetin başına Mustafa Çokay seçilmişti. Bu da etnik bir
milliyetçilikten ne kadar uzak olduğunun göstergesidir.
Dil sorunu reformcular tarafından bir kenara atılmamıştır. Reformculara göre Rusya
Müslümanlarının büyük çoğunluğu Türkdilli idi. Bu nedenle Rus İmparatorluğu‟nda
Panislamizm‟in dili, Tatarca‟yı dil olarak kabul etme konusundaki çekingenlikler yüzünden
hala belirlenmemiş olan ortak bir Türkçe olmalıydı. Gaspıralı gibi yazarlar, hem Özbekler
hem de Kırım Tatarları tarafından kullanılabilecek, Arap alfabesiyle yazılan ortak bir Türkçe
oluşturmaya çalışıyorlardı. Arap alfabesinin avantajı, bir dilden diğerine değişen kısa seslerin
yazılmaması ve Arapça‟dan alınan çok sayıda kelimenin kaynak dildeki gibi
yazılabilmeleriydi. Bu durum küresel olarak okunabilmelerini sağlıyordu. Bazıları ise
Osmanlı İmparatorluğu‟ndaki Jön Türkler‟in ortaya koyduğu modele göre yenileştirilmiş bir
Türkçe‟nin kullanımını savunmuştu. Ama hala ortak bir dil arayışı söz konusu idi.
Panislamizm‟in ifadesi olan bu dinsel Pantürkizm‟in yanında Osmanlı Halifeliği‟ne destek
hareketi vardı. Rusya‟nın büyük Müslüman kitlesi müminlerin önderi Osmanlı Halifesi‟ni
desteklemek için seferber olmuştu. Ama 1908 Jön Türkleri sonrasında Türk milliyetçileri
Pantürkizm‟e dinsel boyutu bir kenara bırakan etnik bir anlam yükleyince, Rusya
Müslümanları için birbiriyle ortak olan Pantürkizm ve Panislamizm kavramları Türkiye‟de
birbirinden ayrışmaya başladı. Ziya Gökalp etnik ve dinsel olan bu Pantürkizm‟in sözcüsü
oldu.
Birinci Dünya Savaşı‟nda Arap milliyetçiliğinin ortaya çıkması, Jön Türkler‟in
mirasçılarının giderek Osmanlıcılık‟tan Türk milliyetçiliğine kaymaları ve Ortadoğu‟da
Türkçülük ile İslam‟ın birbirinden ayrışmasına neden oldu. Nitekim Jön Türkler‟den sonra
laik ve milliyetçi politika ile 1924‟te Halifeliğin kaldırılması gündeme geldi. İstanbul‟da
oluşan bu laik Pantürkizm, İstanbul‟a sığınmış Azeri entelektüeller dışında, Rusya
Müslümanları arasında pek destek bulamadı. İstanbul‟un etkisine açık olan Azerbaycan‟da, bu
laik Türkçülük‟e tepki olarak fundamentalist bir hareket oluştu: 1917‟de kurulan bu
örgütlenmeye “Rusya‟da Müslümanlık” adı verilmişti. Amaç Rusya‟da yaşayan tüm
Müslümanları şeriat çatısı altında bir araya getirmekti. Azerbaycan‟da 1990‟da kurulan İslami
Yeniden Doğuş Partisi‟nin amacı da buydu. Neticede Rusya Müslümanları arasında
Pantürkizm, 1924‟e kadar Panislamizm‟in bir yan kolu olmuştu.
1924 öncesinde Pantürkizm ve Panislamizm üçüncü bir boyuta daha sahipti: sömürgecilik
karşıtlığı veya anti-emperyalizm. 1904‟te Japonlar‟ın Rusya karşısındaki zaferi, o dönemin iki
büyük emperyalist gücünün tebası olan Rusya ve Hindistan Müslümanları arasında büyük
yankısı bulmuştu. Abdürreşit İbrahimov gibi fundamentalistler arasında da; Gaspıralı,
Sirecü‟l-Ahbar dergisinin editörü Afganistanlı Mahmut Tarzi gibi modernleşme yanlıları
arasında da, Batılı güçlerin gizli anlaşmalarına karşı Doğu halklarının dayanışma içine
girmesi teması gelişmeye başladı. Gelecekte de ele alınan bu tema Bolşevikler tarafından
kullanıldı. Siyasal konumlarının Anayasacı Demokratlar‟a yakın olmasına karşın birçok
Cedid de Bolşevikler‟e bu sayede katıldı.
Bolşevikler tarafından örgütlenen Bakü Kongresi de, birkaç hareketle Müslüman anti-
emperyalizmini Ekim Devrimi lehine harekete geçirebilmek istemiştir. Ama komünist Sultan
Galiyev kısa ömürlü sentez yaptı ve Sultan Galiyev, üçüncü dünya mefhumunu vaktinden
önce icat etti. Buna göre emperyalizmin küresel sömürüsü karşısında sınıf çelişkilerinin arka
plana itildiği bir halk ortaya çıkıyordu. Panislamizm burada bir tür anti-emperyalist
enternasyonalizmin habercisi konumunda oldu.
C. Türkistan’da Basmaçılık Hareketi Tarihi Haqında Ba’zı Mulahazalar:
Basmaçılık nime demektir?*
Türkistan halqının 1918-35-nçi yıllarda Sovet-Rusya hakimiyetige qarşı devam etdirgen
milli mücadelesi, tarihi edabiyatda “Basmaçılık hareketi” namı bilen tanıldı. Bu isimni,
Bolşevikler, milli mücadele ehemiyetinin tüşüriş ve bu hareketnin ahali arasında
masqaralağan halda körsetiş maqsadı-da tarğıb qılğan ediler. Milli mücahidler ese heç qaçan
özlerini basmaçılar deb sezmegenler. Lakin, ular düşman tarafıdan berilgen bunday isimden
hem cirkenmegenler. Zaten, ular, düşman tarafıdan maqtalış şerefi üçün intilmegen hem
ediler.
Basmaçılık hareketi deyilgende, Türkistan halqının büyük, qanlı, cesaretli ve uzaq devam
etdirgen milli küreşi anlaşıladı. Bu hareket, oğrılar, qaraqçılar, talançılar ve başkeserler
hareketi emes, belki halqının milli istiqlal üçün küreşi ve Sovet-Rusya hakimiyetige qarşı
milli muharebesi demekdir. Bu hareketnin çin ma‟nasın sovetlernin birinci qaynaqları hem
inkar etmes ediler. Lakin, ular bu hareketnin çin maqsadını keyingi yıllarda buzıb körsetiş
yolığa kirib ketdiler. Ular, bunday büyük milli carayanga guya oğrılar ve başkeserler hareketi,
milli burjuaziyenin öz hakimiyetin tikleş isteği ve Angliya hemde Amerika hükümetlerinin
orta Asyada Sovet-Rusyasığa qarşı buzğunçılıq intilişlerinin neticeleri deb körsetmekdeler.
Ularnın bunday fikirlerini tarihi haqiqat bilen heç qanday alaqası yoq, elbette. Eğer
basmacılık hareketi “oğrılar ve başkeserler” hareketi bolğanda edi, u vaqtda Sovet-Rusyası, öz
ordusının bunday hareketge qarşı cebhege kiritmegen bolar edi.
* Dr. Baymirza Hayit, “Türkistan‟da Basmaçılık Hareketi Tarihi Haqında Ba‟zı Mulahazalar: Basmaçılık nime
demektir?”, Milli Türkistan Hürriyet Davası: “Milli Türkistan” Mecmuasında Bildirilgan Fikirler
(Türkistan Türkçesiyle Metinler), Ed.: Timur Kocaoğlu, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara
2004, s. 502-503.
Basmaçılık hareketini Türkistanlı cesaretli azamatlar devam etdirdiler. Bularnın arqasıda
umum halq himayaçı bolıb turğan edi. Bu sebebdendirki, Sovet-Rusyası bu hareketni bitiriş
üçün tinimsiz revişde küreşgen edi. Qızıl-Ordu bilen milli quvvetler ortasındağı savaşlar,
Rusya hükümetinin Türkistan halqığa qarşı yürütgen iqtisadi, siyasi, harbi ve propagandavi
tedbirleri, basmaçılık hareketinin ne qadar ciddi halda devam etgenligi üçün yaqqal bir misal
bola aladı.
Türkistanda basmaçılıqnın nime ekenligini anlamaq üçün, birinçi nevbetde bundan bir
neçe yıllar evvel müstemleke hayatı içinde bolgan halqlarnın milli küreşlerini esge almaq
kerekdir. Meselen, Cezayir ve Kaniye ve başqa halqlar çetel hakimiyetige qarşı küreşgen
vaqtda, ularnın küreşlerini hakim milletler vekilleri “banditler, terrorçiler, çetçilernin
hizmetide bolğanlar, cinayetçi unsurlar, öz halqı başığa felaket keltirmekde bolgan işbuzarlar”
sıfatıda körseter ve milli hareketni külgili halğa salar ediler. Küreşde bolğan halqlar ğalaba
qazanğandan son ese, ularnın milli küreşi, milli istiqlal üçün negiz ekenligini inkar etedirgen
heç kimse qalmağan edi. Demekki, küreş devride düşman özinin tesirini ötkeziş üçün her bir
hayalnı ortaga çıqara berer eken. Bu sebebden, eğer sovetler basmaçılık hareketini
masqaralağan halda körsetseler, bu hal heç kimseni aceblentirmesliği kerek.
Sovet-Rusyası bu hareket haqında nimeler deyişiden qat‟i nazar, bu hareket, Türkistan yeni
tarihinin qanlı bir yolı, çetel basqınçılığığa qarşı küreşnin altın sahifesi ve halqnın milli
hürriyet isteklerini bitmegenligi alameti sıfatıda orun aladı.
II. 1917-1938 YILLARI ARASINDA ORTA ASYA’DA YAġANAN GELĠġMELERE
TÜRKĠYE’NĠN ETKĠSĠ
A. Basmacılık Hareketi’nin Ana Hatları
Türkistan‟ın milli rehberleri, Aralık ayı 1917‟de Kokand şehrinde Müslümanların 4‟ncü
kurultayında Türkistan Muhtar Cumhuriyetini ilan ettiler. Kurultay hükümeti kurdu. Milli
muhtariyet, Taşkent‟teki Sovyet Ruslardan ibaret bulunan Sovyet komiserleri tarafından
tanınmadı. Moskova‟daki Sovyet rehberleri de muhtariyet aleyhinde bulundular. Taşkent‟teki
Rus İşçi-Çiftçi ve Askerler Şurası, 31 Ocak 1918 Muhtariyet hükümetini silah vasıtasıyla
ortadan kaldırma kararını verdi. Rus askerleri, Ermenilerin Daşnakstyun partisinin askerleri
ile birlikte 5 Şubat‟tan itibaren Kokand şehrine hücum etmeye başladılar. Sovyetlerin harbi
kuvvetleri son olarak 18/19 Şubat 1918‟de Taşkent‟teki Sovyet Komiseri Parfilovun
komutanlığı altında şehre hücum ettiler.
Muhtariyet hükümetinin polisleri, Korbaşı Ergeş başkanlığında şehri müdafaa etmek için
savaşa girmeye mecbur kaldılar. İki taraf arasında devam eden savaş neticesinde Kokand şehri
3 gün yanmaktaydı. Kızıl askerlerin ve Ermeni Daşnakstyun birliklerinin baskını sonucunda
10,000„den fazla Müslüman öldürülmüştür.1
Sovyet-Rus ve Ermeni askerleri 22 Şubat‟ta Kokand şehrini işgal ettiler. Hükümet üyeleri,
şehir karavulları (polisler) ve Korbaşı şehri terk ettiler. Korbaşı Ergeş şehri kurtarmak için
Ruslardan ve Ermenilerden ibaret bulunan askeri kuvvetler aleyhinde savaşını devam ettirdi.
Sovyet askerleri tarafından Kokand şehrinin işgal edilişi, Türkistanlıların düşmandan
kurtulmak isteği, Türkistan‟da hürriyet savaşının yeniden başlamasına yol açtı. Ruslar ve
birlikte çalıştıkları Ermeniler, Türkistanlıları kendilerine itaat ettirmek için Fergana
1 Dr. Baymirza Hayit, “Basmacılar” Türkistan Milli Mücadele Tarihi (1917-1934), Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları/261, Ankara 1997, s. 36.
Vadisi‟ndeki 180 köyü ateşe verdiler. Sovyet tarihçilerinin verdikleri malumata göre,
Ermeniler (Sovyet-Rusları ile beraber denilmiyor) 1918‟nci yılın başında Marğilan şehrinde
7000‟e yakın, Endican şehrinde 6000, Namangan şehrinde 2000, Bozkorğan ve Kokandkışlak
kazalarında 4500‟e yakın Türkistanlıyı öldürdüler.2
Tarihi kaynaklardan öğrenmekteyiz ki, Türkistan milli muhtariyet cumhuriyetini silah
kuvveti ile yok etmek, suçsuz Türkistanlıları öldürmek, Kızılordu ve silahlı Ermenilerin
Kokand şehrinde ve başka yerlerde devam ettirdikleri katliam, Türkistanlıların Çar ve Sovyet
Rusya siyasetleri neticesinde Ruslara inanmamazlıkları, Türkistanlıların ruhunda milli
hürriyet arzularının sönmemiş olması, bilhassa 1916‟daki Umum Halk İsyanının bıraktığı
tesirler, Sovyet yazılarında Basmacılık diye gösterilen milli mücadelenin meydana çıkışına
sebep oldu.
Basmacı sözü Türkçe Basmak fiilinden geliyor. Büyük Türk Sözlüğünde sözün beşinci
manası <birdenbire hücum etmek> diye ifade edilmiştir. Çar Rusya‟sı ve Sovyetler aleyhinde
silahla mücadelede bulunan Türkistanlılar hiçbir zaman kendilerini Basmacılar (Çeteciler,
Haydutlar) diye hissetmemişlerdir. Rus siyasi edebiyatında 1916‟daki isyan ve Sovyet Rusya
devrindeki mücadele, Basmacılık (Çetecilik, Haydutluk) diye gösterilmiştir. Buna rağmen
hürriyetçiler, kendilerini «İslam askerleri», «Müsülmanabadlık cenkçileri (savaşçıları),
«Vatan müdafaacıları İslam müdafaacılar» ve «Türkistan azadlığının askerleri» olarak
gösterdiler.
Sovyet Rusya‟nın propagandası ve yazıları vasıtasıyla Türkistan‟da 1918‟in başından
itibaren başlanan milli hürriyet mücadelesi, Batı Avrupa‟da Basmacılık terminolojisi adı
altında tanındı. 1918-19‟de Türkistan‟da bulunan Joseph Castagné, 1925‟de ilk defa Paris‟te,
«Les Basmaches» konulu risalesini yayınladı. Türkistan Muhtar Cumhuriyetinin Başkanı
Mustafa Çokay 1928‟de «Asiatic Review» (London) dergisinde «The Basmachi movement in
Turkestan» makalesini yayınladı. Basmacılık terminolojisini kullanmak 1930‟dan sonra bir
adet şeklini aldı.
Basmacılığın ilk ocağı Kokand şehri oldu. Kızılordunun askeri birliklerinin Kokand şehrini
işgal günlerinde, şehri himaye etme hareketini idare eden Küçük Ergeş 27 Şubat 1918‟de
şehit oldu. Mart 1918‟de 40 Korbaşılar Kokand şehri yakınındaki Baçır köyünde toplandı ve
Katta Ergeş‟i Emir-ul Müslüman olarak seçtiler. Mücadele, yaz 1918‟e kadar Fergana
vadisinin her tarafına yayıldı. Katta Ergeş (birisinin boyu kısa olduğu için küçük, birisin boyu
uzun olduğu için katta = büyük diyorlardı) 1918‟de Marğilan şehrindeki savaşta şehit oldu.
2 Hayit, a. g. e. , s. 38.
Onun yerine Muhtariyet hükümetinin Marğilan şehir Korbaşısı Mehmet Emin Bek Ahmet
Bekoğlu Emir-ul Müslüman olarak seçildi.
Basmacılık hareketi 1919‟un ortasına kadar Rusya‟yı büyük tehlike altına soktu. Rusya ile
Türkistan arasındaki yollar kesilmişti. Sovyet Rusya devletinin ve Komünist Partisinin vekili
olarak Türkistan‟da çalışan Georgi Safarov‟un fikrine göre, Sovyet Türkistanı (1919‟da)
Hayat veya Ölüm karşısında duruyordu. Sovyet Rusya rehberleri, Türkistan‟da kendilerinin
hakimiyetini dikte etmek için planlar hazırlama işini ciddileştirdiler. Moskova, bunun için tek
yol olarak Türkistan cephesini teşkil etmeye karar verdi. Sovyet Rusya‟nın Doğu cephesi
Komutanı Mikhail Vasilyeviç Frunze 13 Ağustos 1919‟daki emirnamesinde, Rusya
Başkomutanlığının emrine göre, Doğu cephesinin güney kısmının Türkistan cephesi olarak
tayin edildiğini bildirdi.
Frunze, Pişpek şehrinde, Moldav halkından, Çar Rusya‟sı ordusunda tıbbiye hizmetinde
bulunan bir subayın oğlu idi. O, gençliğini Türkistan‟da geçirdi. Bunun için Türkistanlıların
örf-adetlerini ve biraz da olsa, dilini biliyordu. Rusya Başkomutanlığının 15 Ağustos
1919‟daki emri esasında, Frunze 18 Ağustos‟tan itibaren Türkistan cephesinin komutanlığı
görevine başladı. İş bu cephe emiri altına Sovyet Rusya‟nın 1, 4, 11 ve Türkistan orduları
getirildi. Frunze görevine başlamak münasebetiyle verdiği emirde, Türkistan seferinin yakın
maksadının, bütün Türkistan‟ın işgal edilişinden ibaret olduğunu bildirdi.
Türkistan dışından Türkistan‟ı işgal etmek için gönderilen 1‟nci Ordu 13 Eylül 1919‟da
Taşkent demiryolunun Muğacar istasyonunda Rusya‟nın başka askeri kuvvetleri ile birleşti.
Frunze, Lenin‟e gönderdiği telegraminde Rusya ile Türkistan‟ın birleştiğinden haber verdi.
1919 Eylülü sonunda Türkistan cephesini ziyaret eden, Rusya Sovyet Cumhuriyetinin Devlet
başkanı Mikhail Kalenin, Subaylar karşısında, «Bizler şimdiye kadar kapalı halka içinde idik.
Şimdi, bu halka açıldı. Demek ki, biz doğrudan doğruya Taşkent‟e gidebileceğiz.» dedi.
Türkistan cephesi her şeyden önce, Rusya‟nın Türkistan yolunu açtı.
Frunze ve onun Genelkurmayı 22 Şubat 1920‟de Taşkent‟e geldiler, Frunze Taşkent‟e
gelişi münasebetiyle verdiği emirde, Sosyalizm adına Türkistan‟daki yoldaşlara yardım
vermek için merkezden (Rusya‟dan) gelen askeri kuvvetleri tebrik edeceğini söylemişti.
Basmacılık ile Kızılordu arasındaki savaşlar 1920‟de de 1918-19‟ncu yıllarda olduğu gibi
ciddiyetle devam ediyordu. Fergana vadisinde Mehmet Emin Bek, Şir Muhammed Bek, Nur
Muhammed Bek, Hal Hoca, Parpi Korbaşı gibi milli mücadele komutanlığı altındaki
mücahidler Kızılorduyu heyecan içine sokmuşlardı. Mehmet Emin Bek başkanlığında 29
Eylül 1919‟da kurulan Fergana Muvakkat Hükümeti ahalinin milli-siyasi ve İslam ruhunda
yetişmesi hareketlerine devam etmekteydi. Korbaşıların bir bayrak altında hareket etmeleri
meselesinde de çabalar harcanmaktaydı.
Rusya Başkomutanlığı 4 Şubat 1920‟de Türkistan cephesi komutanlığına devamlı olarak
Basmacılar aleyhinde savaş yürütülmesi emrini verdi. Aynı vakitte, Korbaşılar ile sulh
meselelerinde konuşmalara izin verildi. Kızılordunun Korbaşılara bildirdiği sulh şartları;
-İsyanın her bir rehberi sulha kadar, işgal edilen topraklarını kendisi idare edebilir;
-Silahlarını ve askerlerini Kızılordu‟ya teslim etmeyecektir;
-Korbaşıların hakim bulunduğu vilayetlerde Sovyet idareleri teşkil edilmeyecektir;
-Korbaşılar Kızılordu‟nun Tugay Komutanı rütbesini taşımaya haklıdırlar.
Korbaşılar arasında Sovyet Kızılordusu‟nun sulh şartlarına inananlar görünüyordu. Bazı
Korbaşıların Sulh yoluyla vakit kazanmak, Kızılordunun Türkistan‟daki içki durumunu
öğrenmek ve mücahidlere askeri talim vermek yoluyla savaşa yeniden başlama fikirleri de
ortaya çıkmaya başladı. İlk defa olarak Fergana mücahidlerinin Başkomutanı Mehmet Emin
Bek 7 Mart 1920‟de, Kızılordunun Kazan-Tatar Tugay komutanı Yusuf İbrahimov‟un
vasıtasıyla Kızılordunun Fergana cephesinde savaşta bulunan 2‟nci Piyade-Tümen komutanı
Rokhalski ile sulh anlaşmasına imza attı. Mehmet Emin Bek 14 Mayıs‟ta Şir Muhammed Bek
ile Sulh meselelerinde konuşmak niyetiyle yola çıktı. O, yolda iken Hal Hoca korbaşı
Uçkorğan kazası yanında onu hain olarak suçluyor. Hal Hoca, Mehmet Emin Bek gelir
gelmez onu vurarak öldürür.3
Mehmet Emin Bek, Sovyetler ile anlaştığı için Şir Muhammed Bek Emir-i Leşkeri İslam
görevini kabul ediyor. Garbaba köyünde (Altıarık kazası ile Fergana şehri arasında)
Korbaşılar ve ahali kurultayın vekillerini çıkardı. Kurultay, 3 Mayıs 1920‟de Türkistan
Müstakil Hükümetini teşkil etti. Muhammed Bek hükümet reisi ve Başkomutan olarak seçildi.
Kızılordu muaffakiyetsizlik içinde, Korbaşılar ile sulh yapmak taktiğine devam etti. Mayıs
1919‟da Türkistan Sovyet Cumhuriyetinin Komiserler Şurasının başkanı Sorokin Fergana‟ya
gelmiş ve Korbaşılara sulh tavsiyesinde bulunmuştu. Sorokin netice alamadan Taşkent‟e geri
gitti.
Türkistan Komünist Partisinin 6‟ncı kurultayı, 11 Ağustos 1921‟de Basmacılık aleyhindeki
savaşı ciddileştirmek ile beraber Korbaşılar ile sulh meselelerinde müzakereleri devam
ettirmenin önemli bir vazife olduğu hakkında da karar almıştı. Ağustos 1921‟de Kızılordunun
Türkistan‟da cephe içinde bulunan 1‟nci Ordunun komutanı Zinovyev Fergana vadisindeki
3, Mirza Azim: “Türkistan Basmacılık Hareketi Devrinden Bir Hatıra; Komutan Mehmet Emin Bey Nasıl
Öldürüldü?”, YaĢ Türkistan’dan SeçilmiĢ Makaleler, Ayaz Tahir Türkistan İdil-Ural Vakfı, İstanbul 2006,
s.457.
Yazavan kazasında Muhammed Bek ile sulh meselesinde konuştu. Zaten Muhammed Bek,
“Türkistan için bütün dahili işlerinde hukuka muhtariyet verilmesi sulhun ilk şartıdır.”
demekteydi. Her ikisi de anlaşamamaktaydılar. 11 Eylül 1921‟de Taşkent‟ten Türkistan
cephesinin Harbi İnkılabı Şurasının üyesi, Türkistan merkezi icraiye komutasının üyesi ve
Komünist partisinin sekreteri Nazır Torakul ile Sovyet Türkistan merkezi icraiye komutasının
reisi Abdullah Rahimbay ve Silin Fergana‟ya geldiler ve Korbaşılar ile sulh anlaşması
yapmaya karar verdiler. Fakat iki taraf ta anlaşamadı.
Frunze, mücahit komutanlarıyla sulh anlaşmasının mümkün olmayan bir durum olduğunu
anladığından, 12 Eylül 1921‟de Basmacılık aleyhinde bütün harbi kuvvetleri seferber etmek
ve savaşı müdafaa şeklinde değil, hücum edici şeklinde devam ettirme emrini verdi. Fakat
Frunze sulh tekliflerinde de vazgeçmiş değildi.
Kızılordu 1920‟de Hive Hanlığını ve Buhara Emirliğini işgal etmişti. Sovyet Rusya
Türkistan‟ın iş bu bölgelerinde Halk Cumhuriyetleri teşkil ettirdi. Bunlar vasıtasıyla iş bu
bölgelerde de Rus hakimiyetini teşkil etme gayretleri devam ettirilmekteydi. Halk ise
Rusya‟nın hakimiyetini tanımanın aleyhinde bulunmaktaydı. Bu nedenle ki, Buhara ve
Harezm Halk Cumhuriyetlerinde 1920‟den itibaren milli mücadeleye başlandı. Sovyetler
bunları da Basmacılık diye adlettiler. Bu topraklardaki hürriyet mücadelesi, Fergana,
Semerkant, Sir-Derya vilayetlerindeki milli mücadeleye ilave oldu.
Türkistan cephesinin komutanı Frunze 1920‟den beri kendi mevkisinden memnun değildi.
Lenin‟e bir mektup yazdı. Başka bir göreve ve yere tayin edilmesini istemekteydi. Fakat
Lenin bu ricayı kabul etmedi. Sonra Frunze bu devletlerin topraklarını işgal etmek içi
Kızılordu‟ya emir verdi. Ordunu harekatında komutanlık etti. Emri altındaki Rus askerleri 1
Eylül 1920‟de Buhara„yı işgal ettiler. 10 Eylül‟de ise bu görevinden alındı ve Rusya‟nın
güney cephesinin komutanı olarak tayin edildi.
B. Türkistan Cedidcileri ve Enver PaĢa
Türkistan‟da Basmacılık Enver Paşa‟nın Buhara topraklarına girdiğinden sonra daha da
alevleniyor.4
Bakü‟de 1920‟de Şark Milletleri Kongresi toplanmıştı. Buraya katılan Enver Paşa, 1921‟in
Teşrinievvel (Eylül) ayında Hacı Sami ve ihtiyat zabiti Bartınlı Muhiddin Beylerle beraber
Batum‟dan Tiflis, Bakü, Kerasnabad, Aşkabad, Merv, Bayramali, Çarçöy yoluyla Buhara‟ya
gider ve içten gelen bir sevinçle karşılanır.
4 Dr. Baymirza Hayit; “Türkistan‟da Basmacılık <Milli Mücadele> Tarihinin Ana Hatları”, BeĢinci Milletler
Arası Türkoloji Kongresi, Ġstanbul; 23-28 Eylül 1985, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1986, s. 277
Buhara‟nın milliyetçi gençleri ve halk büyük bir sevinç içindedir. Bolşeviklerin ÇEKA
(fevkalade mahkeme) kuvvetlerinden bile çekinmeyerek, “Yaşasın Turan! Yaşasın dini
Muhammediye! Yaşasın Enver Paşa!” seslerini büyük heyecenla göklere çıkarıyorlardı.
İstiklal aşkı ile yanan Türkistan Türklerinin göstermiş olduğu bu heyecan Enver Paşa‟yı
etkilemişti ama bir onun kadar da Ruslar‟ı kuşkulandırmaya başlamıştı.
Buhara‟da yirmi üç gün kadar kalan Enver Paşa‟yı halk, büyük bir sevgi ve saygı ile
ziyarete etti. Bir taraftan da Enver Paşa, Türkistan‟ın alın yazısı ile meşgul olan milliyetçi
gençler ve milli hükümet erkanı ile müzakerelere başladı. Milliyetçi gençler Ruslar‟a karşı
yapılması gereken hareket konusunda müttefik idiler. Fakat bir kısmı hemen bu hareketin
başlamasına taraftar iken, bir kısmı da böyle bir hareketin vaktinin gelmediğini düşünüyordu.
Paşa‟nın bir müddet Afganistan‟da kalmasını ve yapılacak harekata Afganistan‟ın desteğini
sağlamasını istiyorlardı. Fakat burada bu müzakerelerin uzun süre devamına imkan yoktu.
Çünkü örümcek ağı gibi her tarafı saran Rus ajanları çalışmalarını müthiş surette
arttırmışlardı.
Buhara‟da kaldığı 23 gün içinde ziyaretçi akınına uğrayan Enver Paşa, bir ümit kaynağı
oldu. Zira Türkistan, siyasi dağınıklıktan Enver Paşa‟nın gelişiyle kurtulabilirdi. Enver Paşa,
Türkistan‟da muzaffer olmak için gerekli bütün vasıflara sahip bir şahsiyetti. İlk önce o,
Türkistan dışından gelen bir Türk‟tü ve her bir Türkiyeli Türk için Türkistan‟da halk
kamuoyunun itimadı önceden temin edilmişti. İkinci olarak da Enver Paşa Türkistanlılar
arasında fevkalade sevilen bir sima idi; Sultanın, Halifenin damadı ve hürriyet kahramanı idi.
Halk onu görmediği takdirde severdi. Üçüncü olarak, Enver Paşa yüksek tecrübeli askeri
adamı idi, Osmanlı ordularının baş kumandanı idi. Nitekim, Enver Paşa‟nın Türkistan‟a
gelişiyle ilgili olarak bazı Sovyet yetkilileri görüş bildirmişlerdir. Onları korkutan, ilişkinin
askeri yönü değil, daha çok siyasi yönü idi. Çünkü Enver Paşa‟nın geçmiş zaferleri, bir
Müslüman devlet adamı olarak hala ücra bölgelerdeki çiftçi kesimlerini etkileyebilmekteydi..
Enver Paşa Türkistan‟a geldiğinde mücadele merkezi Doğu Buhara‟ya kaymış
bulunuyordu. Doğu Buhara‟daki Basmacı kuvvetlerinin önemli bir kısmını da Buhara
Emiri‟nin sadık adamı İbrahim Lakaylı idare etmekteydi. Diğer taraftan, Türkistan‟ı
kurtarmaya gelen Enver Paşa Türkistan‟ı yeteri kadarınca tanımıyordu. Yanında bulunan Hacı
Sami gibi Türk subayları da ona sağlıklı bilgiler aktaramıyordu. Neticede, Enver Paşa burada,
Türkistan‟ın şartlarını bilmemesinden dolayı telafisi mümkün olmayan bir hata yaparak
Buhara‟nın sabık emiri Mir Alim Han‟la ve onun himayesindeki İbrahim Lakaylı ile irtibat
kurdu.
Fergana ve Semerkand basmacıları, nefret ettikleri Buhara emirinin “baş vezirinin”
liderliğini tanımayı reddettiler. Diğer taraftan ise bu emir de Genç Türklerin eski liderine karşı
şüphe besliyordu. Dolayısıyla, emir‟in adamı olan İbrahim Lakaylı, kendisi ile görüşmeye
gelen Enver Paşa‟yı esir alarak, Paşa‟nın hareketine büyük engel olmuştur. Enver Paşa,
lakayların yanında geçen ve esaret hayatı denilebilecek kırk dokuz gün içinde boş durmamış,
mücadele planı hazırlamıştı.5
Enver Paşa‟nın esir düştüğünü öğrenen Osman Hoca, müzakere sonucunda Paşa‟yı
kurtarmak için bir askeri harekata girişmenin, onun hayatına mal olabileceğini düşünerek
böyle bir teşebbüsten vazgeçti. Osman Hoca, Ali Rıza ve Danyal Beyleri İbrahim Lakay‟ın
yanına göndererek onun fikrini öğrenmek istedi. Lakay ile görüşen Ali Rıza Bey, ortak
düşmana karşı mücadele edileceğine dair anlaşma yaptı. Osman Hoca‟nın bu çırpınışına
rağmen Buhara Hükümeti üyelerinin çoğunluğu bu olaya seyirci kalmakla yetinmiştir.
Hükümet üyelerinin çoğu Sovyet askerini ve Buhara Komünist Partisini savunmuştur. Sovyet
hegemonyasından kurtularak bağımsız bir devlet kurma isteğinde bulunan Osman Hoca,
Abdülhamit Arif ve Kari Abdullah dışındaki Genç Buharalılar Enver Paşa‟nın başlattığı bu
hareketten uzak durmuştur. Hükümette Başbakanlık görevi yapan Feyzullah Hoca ve
yoldaşları, Rusları ürkütmeyecek şekilde bir uzlaşma yolu seçerken, özellikle zengin
ailelerden çıkan Hükümet üyeleri ise mücadelenin seyrine göre kazanan tarafa meyletme
görüşünü benimsemiştir. Akçurin gibi Buharalı Komünistler ise Ruslarla birlikte Enver
Paşa‟ya karşı çıkmak fikrinde idiler. Enver Paşa ise karşıt fikirlerin olduğu ortamda doğruyu
yapmak zorundaydı.6
Zeki Velidi Toğan‟ın anlattığına göre, Enver Paşa ortak kongreye davet ettiği zaman
Türkistan‟ın uzak köşelerinden vekiller geldiği halde Buharalı aydınlar bu çağrıya cevap
vermemişledir. Çünkü Genç Buharalılar çoğunlukla molla ve tüccar evladı olup, silahlı
mücadeleye uzak münevver zümre idiler. Ancak, Toğan‟ın kendiside bu mücadeleye iştirak
etmemiştir. Hatta, Enver Paşa‟ya Türkistan‟da durmamasını ve Afganistan‟a gitmesini tavsiye
eder.7 Çünkü bu mücadeleye onun karışmasından sonra Türkistan hareketi artık bir pan-
islamizm hareketi ve Rus milletinin umumi cihan harbindeki büyük düşmanlarından birinin
hareketi şeklini alıp, Türkistan‟daki Rusların milli gayeleri yolunda Bolşevikler etrafında
birleşmelerine sebep olabilir. Orta Asya‟da çıkan bu Basmacı ayaklanması, İngiliz yönetimini
5 Cemal Kutay, Ana-Vatan’da Son 5 Osmanlı Türkü, İstanbul 1962, s. 169.
6 Hayit, “Basmacılar” Türkistan Milli Mücadele Tarihi (1917-1934), s. 215.
7 Hayit, a. g. e. , s. 198.
de çok kaygılandırıyordu; bu yönetim, söz konusu ayaklanmanın Pan-İslamizm akımıyla ilgili
olduğunu sanıyordu.8
Osman Hoca, 10 Aralık 1921‟de Duşanbe‟de Kızıl Ordu komutanlarına verdiği kokteyl
sırasında onlara Rus askerlerinin silahlarını ve cephaneliklerini teslim etmeleri hakkındaki
belgeleri imzalattı. Duşanbe‟deki eski maarif binası kuşatılarak askerlere komutanlarının
imzaladığı belge gösterilerek silah cephanelikleri teslim alındı. Ancak eski hastane binasına
yerleşmiş olan 1000 kadar Rus askeri durumu öğrenince şehirde silahlı çatışma başladı. Zor
durumda kalan Osman Hoca, İbrahim Lakay‟dan yardım talep eder. Yardıma gelen Lakay‟ın
adamları şehri yağmaladıktan sonra geri dönerler. Bir taraftan Kızıl Ordu, diğer taraftan
Lakay kuvvetlerinin takibine uğrayan Osman Hoca, Enver Paşa‟yı kurtarmak ümidiyle Gök-
Taş‟a doğru ilerler. Burada kardeş kanını akıtmamak için karargahını kurarak beklemeye
başlar. Kendisine yeni kuvvetler katılırlar. Bu arada Afganistan kralı Amanullah Han‟ın
baskısı üzerine eski Buhara Emiri Alim Han İbrahim Lakay‟a bir mektup yazar ve Enver Paşa
esaretten güç bela kurtulur.
Enver Paşa emrindeki bütün kuvvetlerle 28 Ocak 1922 sabahı Duşanbe‟ye saldırır. Enver
Paşanın, yanındaki bir avuç insanla Rusları bozguna uğratması ve Duşanbe‟nin varoşlarına
kadar işgal etmesi, Türkistan‟da kısa zamanda ve mübalağalı şekilde yayıldı.9 Ruslar şehri
terk etmek istedilerse de Paşa onların teslim olmaları konusunda direndi. Ruslar şehri terk
ederek kaçmaya başladılar. Bu sırada Enver Paşa‟nın ordusuna 450-500 kişilik bir grup daha
katılırlar. Kararan ümitler yeniden belirmişti. Paşa memnun ve azimli idi. Mintepe‟de
kaçmakta olan Rusların yolunu kesen Paşa, Kızılları ağır bir şekilde yenilgiye uğratır. Bu
arada Enver Paşa‟nın idare ettiği kuvvetlere gelip katılanlar arasında Buhara Hükümeti‟nin
Savunma Bakanı cedidci Abdülhamit Arif de vardı. Nitekim, 14 Şubatta Paşa, Ruslara karşı
büyük bir zafer kazandı ve Duşenbe garnizonunu imha etti.10
Daha sonra, devam etmekte olan harekete Ruslar iyice ağırlık verir. Kızıl Ordu kıtaları
Enver Paşa‟ya yönelik saldırılarını haziran ayında iyice arttırır ve 20 Temmuz‟da Belcivan‟ı
işgal ederler. Enver Paşa‟nın birliği Belcivan civarında savunma pozisyonunda beklerken,
kendisi 30 adamı ile Belcivan yakınlarındaki Obdora köyüne çekilir. Enver Paşa, 4 Ağustos
1922‟de Kurban bayramını geçirmek üzere geldiği Obdora köyünde Ruslarla savaşa
girişmiştir. Paşa ve arkadaşları Ruslara kılıçları ile saldırmışlardır. Çatışmaya devam etmeyen
Ruslar geri çekilirler. Ruslar teslim diye bağırarak elllerini yukarı kaldırıyorlar. Fakat arka
8 Dr. Salahi R. Sonyel, Enver PaĢa Ve Orta Asya’da BaĢ Gösteren Basmacı Akımı, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara 1991, s. 1206. 9 Kutay, Ana-Vatan’da Son 5 Osmanlı Türkü, s. 174.
10 Kutay, a.g.e., s. 175.
saftaki Rus mitralyözleri hemen çok şiddetle ateşe başlıyor. Daha sonra Ruslar makineli
tüfeklerle ateş açıyorlar. Atı ile ateş içinde koşan Enver Paşa‟nın kalbine amansız bir kurşun
giriyor. Allah… diyerek atından düşüyor.11
Harp yavaşlıyor. Mücahitler susunca zafer aldık
diye Ruslar da susuyor.
Neticede, 4 Ağustos‟ta kahramanca can veren Enver Paşa yapılan bu savaşta şehit
düşmüştür. Paşa‟ya 5 kurşun isabet etmiştir.12
Enver Paşa‟nın ölümü üzerine cedidciler matem tutarlar. Cedidci şair Çolpan, bu olay
üzerine yazdığı “Belcivan” adlı şiirinde üzüntüsünü şu şekilde ifade ediyordu:
(...)
“Tarihin sevgisi kıpkızıl kanla
Karartan, solduran Belcivan.
En son umudu da kanla boyayan
Ah, ne kadar uğursuz zamanlar gelmiş.
Feryadım dünyayı boğup öldürsün,
Kapkara bahtıma şeytanlar güldün”.13
Genç Buharalıların komünist cephesi oluşturan Buhara Halk Cumhuriyeti Hükümeti ise
Enver Paşa‟nın ölümünü Ruslarla kutlarlar. Ayrıca, 49 Sovyet askerini de Buhara
Hükümeti‟nin kızıl yıldız madalyasını vererek ödüllendirir. Neticede, onun ölümüyle birlikte
Genç Buharalılar arasındaki çizgi kesin olarak ayrılmış ve cedidciler ile muhafazakarlar
arsında sağlanmış olan zoraki ittifak da parçalanmış oldu.
C. 1924-1934 Arasındaki Mücadeleye Kısa Bir BakıĢ
1924: - 15.000 yiğitten oluşan birlikler Hive kentini kuşattı.
- Kızıl Ordu‟ya bağlı 4. süvari alayı Fergana vadisinden Hive‟ye gönderildi.
- Mücahitler Hive ve Hanka şehirlerini kurtardı.
- Fergana vadisinde 70 civarı Korbaşı mücadeleye devam ederken, Semerkand‟ta 140 civarı
şehit verildi.
- Buhara Komünist Partisi her türlü yöntemi kullanarak Doğu Buhara‟nın Sovyetleştirilmesini
kararlaştırdı.
11
Abdullah Recep Baysun, Türkistan Ġstiklal Hareketleri ve Enver PaĢa, Doğu Kütüphanesi Yayınları,
İstanbul 2006, s. 130. 12
Hayit, “Basmacılar” Türkistan Milli Mücadele Tarihi (1917-1934), s. 221. 13
Hayit, a. g. e. , s. 222.
- Buhara‟da basmacılık ile mücadele için kurulmuş olan merkezi danışma birimi çalışmalarına
başladı.
- Türkistan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti dağıldı. Buhara ve Harezm Halk
Cumhuriyeti dağıldı.
1925: - Doğu Buhara‟da mücahid birliği Kızıl Ordu‟ya karşı savaşmaya devam etti.
- Rus savaş idaresi Tacikistan ile aralıksız savaş kararı aldı.
- Tacikistan Otonom Sovyet Sosyalist cumhuriyetinde savaş hali ilan edildi.
- Sovyetler garnizon sayılarını artırdılar.
- Savaş meydanında esir alan basmacıların kurşuna dizileceği kararı alındı.
1926-1931: - Doğu Buhara‟daki çatışmalarda Korbaşılar şehit düştü.
- Doğu Buhara‟da mücahitler Afganistan‟dan gelerek Sovyetlere saldırı düzenlerler.
- Mücahit birlikleri Kuşka ve Merv‟deki Sovyet birliklerine saldırırlar.
- Korbaşı Madumar‟ın birlikleri Namangan bölgesinde Sovyet birliklerine mağlup oldu.
- Fergana‟da çıkan çiftçi ayaklanması Sovyet birliklerince bastırıldı.
- Korbaşılar toplanırlar ve yoğun bir şekilde savaşabilmek için kararlar alırlar.
- Taşauz için yapılan savaşta 10 saat süren bir çatışma olur. Birçok yiğit şehit olurken
bazıları da Sovyetlerce kurşuna dizilerek şehit edilirler.
1934: - Afganistan ve İran‟dan gelen 58 mücahit birliği Türkistan topraklarına geçti.
Birlikleri 150 ile 500 yiğit arasında değişen 72 Korbaşı yıl boyu mücadeleye devam etti.
- Tacikistan Halk Komiserleri başkanı Abdullah Rahimbay açıklamalar yaptı.
- Rahimbay, Sovyetler Birliği‟nin İçişlerinden Sorumlu Halk Komiserliğinin;
“Ortaasya‟da basmacılık hareketi bitmiştir” şeklinde bir açıklamada bulunduğunu
ifade etti.
D. Bağımsızlık SavaĢının Yenilgileri ve Sonuçları
Türkistan‟ın hürriyetine kavuşturulması için verilen silahlı mücadele sonucu 1934 yılında
askeri yenilgiye uğradı. Kızıl Ordu galip çıkmıştı. Nitekim Kızıl Ordu galibiyet için gereken
asker sayısına, modern silah ve uçaklara, zehirli gazlara, top ve makineli tüfeklere sahipti.
Halbuki mücahitlerin zaman zaman düşmandan ele geçirdikleri otomatik silah ve topların
haricinde kılıç, balta, bıçak veya demir sopalarından başka savaş aletleri yoktu. Sovyet Rusya,
Türkistanlılar‟ın mal ve mülklerine el koydukları için büyük bir mali desteğe de sahiptiler.
Sadece Buhara işgalinde Moskova‟ya kaçırılan altın ve kıymetli taşlar Kızıl Ordu‟ya 15 yıl
yeterdi.
Kızıl Ordu Şehr-i Sebz, Karşı, Hisar Vadisi ve Hive‟de bulunan bütün altın ve
mücevherleri yağmaladı. Haksız yolla sahip oldukları bu mücevheratı Türkistan‟da
kullanmaya cesaret edemiyor, bu sebeple bunları Moskova‟ya gönderme ihtiyacı
hissediyorlardı. Bu serveti güvenlik sebepleriyle Türkistan‟da kullanamayan Kızıl Ordu,
çareyi halkın parasını da elinden almakta buldu. Ancak halihazırda sıkıntı içinde olan halktan
bir şey elde edemeyeceğini gören Kızıl Ordu, Buhara Halk Cumhuriyeti‟nde halkın malına el
koydu. Ayrıca ileride ödeyeceklerini vaad ederek yüklü miktarda borç almışlardı. Kızıl
Ordu‟nun ödemesi gereken miktar 3 milyar altın Ruble borç olmasına rağmen sadece 30
milyon civarında altın Ruble‟yi geri vermişti. Kısacası Kızıl Ordu Türkistan‟ın ekonomik
potansiyeli sayesinde ayakta kalabilmişti.
Türkistan hürriyet mücadelesine son verilmiş, savunma noktaları imha edilmişti.
Türkistan‟ın bütün köyleri, şehirleri, vahaları, kuyu, vadi ve dağları büyük zarar görmüştü.
Halk Sovyet Rus Hükümeti tarafından uzun süreli bir askeri baskıya maruz bırakılmıştı. 1919-
1926 yılları arasında Türkistan Cephesi vasıtasıyla bu baskı iyice arttı. Türkistan halkı din ve
vatan uğruna 2 milyondan fazla şehit vermişti.
Fergana vadisinde vahşet akıllara sığmazdı. 1917-1923 yıllarında Fergana Vadisi‟nde
nüfusun üçte biri katledilmişti. 1917 yılı öncesinde eski Türkistan umumi valilik sınırlarında
yaşayan halk 1922 yılında bir çok Müslüman‟ı şehit vermişti. .
Buhara ve Harezm devletlerinde milli mücadele öncesinde ve Bolşevik döneminde
nüfusun ne olduğuyla ilgili resmi bir istatistiki rakam mevcut değildi. Bu yüzden Sovyetler
tarafından öldürülen insanların sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değildir.
Fakat Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan‟ın işgal edilmesiyle birlikte gerçekleştirilen
katliamlarda çok sayıda insanın öldürüldüğünü söylemek yanlış olmaz. 1922-1935 yıllarında
bir milyondan fazla Türkistanlının İran, Afganistan ve Doğu Türkistan‟a sığındıkları
düşünülürse Sovyet kaynaklarının aldatmacalarının boyutu anlaşılır. Bunun yanında 1923-
1930 yıllarında Sovyet makamlarınca Basmacılarca yakın olan 270,000‟den fazla insanın
Sibirya‟ya sürgüne gönderildiğini de unutmamak gerekir. İnsanlık dışı şartlarda hayatlarını
idame ettiren bu kişiler Türkistan‟ın bir gün istiklaline kavuşma inancını hiç kaybetmemiştir.
Yeryüzünde hiçbir topluluk hürriyet mücadelesinde Türkistan halkı kadar kayıp
vermemiştir. Bunun sebebi sömürgeci devletlerin farklı yönetim mekanizmalarıdır.
Türkistanlılar Allah‟ın dinine hizmet etmek, Rus boyunduruğundan kurtulup bağımsız bir
devlet kurmak ve huzur içinde yaşamak için savaşıyorlardı ve can veriyorlardı.
Bolşevik Ruslar‟ın provokasyonları ve hakimiyet hırsları sebebiyle kanlı başlayan hürriyet
mücadelesi, 16 yıllık yoğun mücadele sonucunda yine kanlı bir şekilde sona ermişti. Hürriyet
savaşının 1935 yılındaki trajik yenilgisi milli bağımsızlık için yapılan hareketin sonuçlandığı
anlamına gelmiyordu. Tersine komünizme ve onun bir türevi olan Rus şovenizminin
hegemonyası altındaki Sovyetler Birliği‟ne karşı yürütülen silahlı mücadele yeni bir şekil
almıştı.
Mücadele bilhassa Türkistan rejimi içerinde milli ruh, ideolojik ve kültürel bir direniş
hareketi olarak kendini gösterdi. Bunları engellemek için Sovyetler‟in kullandığı metot ve
uygulamalar ile bunların etkileri ve alınan tedbirler özel olarak araştırılmalıdır. Sovyet
rejimine karşı içeride sürdürülen muhalefet ağırlıklı olarak halkın hayatını idame ettirmesi,
İslam inancını koruması ve kültür mirasını muhafazaya, yabancı güçlere karşı yürütülen
silahlı mücadele ise kısmen yurtdışına kaymıştı.
E. Türkistan Cedidcileri ve Türkiye
a. Milli Mücadele Yıllarında Türkistan Cedidcilerinin Genel Hissiyatı
Osmanlı devletinin I.Dünya Savaşı‟na girerek mağlubiyetle ayrılması ve Türk milletinin
bir ölüm kalım savaşına sürüklenmesi Türkistan cedidcilerini derin üzüntüye sevk etmiştir.
Hatta bu üzüntüyü cedidci şair Mağcan Cumabay kendi şiirlerinde açıkça dile de getirmiştir.
Anadolu‟da Mustafa Kemal Paşa tarafından başlatılan milli mücadele, her türlü
imkansızlığa rağmen zaferle sonuçlanmıştır. Türkistan cedidcileri bu durumda, tıpkı
Türkistan‟daki milli kurtuluş savaşı gibi parasız, silahsız ve teçhizatsız mücadeleye girişen
Türk ordusunun emsalsiz başarısını, Mustafa Kemal Paşa‟yı, onun arkasından yek vücut
olarak giden milleti büyük coşku ile alkışlıyordu.
Türkiye‟deki milli mücadele Türkistan cedidcilerini yakından ilgilendirmiştir. Zira, mili
mücadele ve milli esasa dayalı devlet olan Türkiye Büyük Millet Meclis Hükümeti Türkistan
cedidcileri için bir örnek teşkil etmişti. Anadolu‟daki zafer cedidcileri umutlandırmıştı, onlara
göre Türkiye‟de kazanılan Türklük Türkistan‟da da galip gelecekti.
b. Türkistan Cedidcilerinin Milli Mücadele Yıllarında Türkiye’ye
Yaptığı Yardımlar
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine dahil edilmesine rağmen Sovyet Rusya‟sında iç
bağımsızlığını kısmen de olsa muhafaza eden Buhara Halk Cumhuriyeti‟nin ileri gelenleri de
Anadolu‟daki istiklal mücadelesini dikkatle takip ediyordu. Türkiye‟nin başarısı için maddi ve
manevi her türlü yardımı yapmaya hazır olan Buhara hükümetinin Cumhurbaşkanı Osman
Hoca, Sovyet hükümetiyle görüştükten sonra Anadolu‟daki Türk İstiklal Savaşı‟na katkıda
bulunmak için Buhara hazinesinden 100 milyon altın rubleyi (Türk parasına göre 59 milyon
TL) Ankara Hükümeti‟ne verilmek üzere Sovyetlere teslim ediyor. Ancak Sovyet Rusya bu
paranın çok küçük bir kısmını Anadolu‟ya aktarır. Bu para eksiksiz olarak Türkiye‟ye gelmiş
olsaydı, herhalde gerek ordu ve gerekse Türk halkı ve sanayisinin o zamanki yoksulluğu
düzeltilirdi.
Yine de Anadolu‟daki hareketinin başarıya ulaşmasında yararlı olan bu “Sovyet
yardımı”nın içyüzü başkaydı. 1920 yılında Buhara Cumhuriyeti kurulduktan sonra
Cumhurbaşkanı olan Osman Hoca başbakanı da yanına alarak Sovyet Rusya büyükleri ve
Lenin ile temasta bulunmak üzere Moskova‟ya gider. Ondan bir müddet önce temmuz ayı
ortalarında Türkiye‟den de Bekir Sami Bey başkanlığında bir heyet milli hükümet için yardım
konusunu görüşmeye gitmiştir. Kremlin Sarayı‟nda kendisiyle görüştükleri gün, Lenin önem
verdiğini hissettirdiği Türkiye‟den söz açar, Ankara‟dan bir heyetin geldiğini, acele yardım
istediklerini, bu hususta da onların fikirlerini sorar. Onlar da elbette yardım etmek gerektiğini
derler, bunun üzerine; bu işe zaten kararlı olduklarını, fakat bazı zorluklarla karşılaştıklarını
belirten bir ifadeyle yardım problemi için onları düşündüren iki zorluk olduğunu söyler.
Birincisi, Türklerin istedikleri altın paranın onlarda pek az olduğudur. Bunun üzerine
Hoca sözünü keser ve onlarda altın para olduğunu ve verebileceklerini söyler. Diğer zorluk
yol problemidir. Çünkü Türklere yalnız para değil, silah, cephane ve savaş levazımatı da
verilmesi gerekiyordu. Bunları Ankara‟ya ulaştıracak yol lazımdı. Halbuki Kafkaslardaki
durum dolayısıyla yollar kapalıdır, ne zaman açılacağı da belli değildir. Hoca bunun üzerine
Kafkas‟ta bulunan Cumhuriyetlerle anlaşmanın mümkün olacağını der. Çünkü bu bölgede
bulunan Müslümanlar çoğunlukta, aynı zamanda Gürcüler de çıkarları gereği Müslümanlara
yakındır. Çalışılırsa müşterek bir yol bulma imkanı vardır.
Esas sorun paranın miktarını tespit etmekti. Bu işi aynı zamanda Dışişleri Bakanı olan
Başbakan Feyzullah Hoca ile Rus uzmanlardan oluşan bir heyet üstlenir. Uzun görüşmelerden
sonra kurul yardım miktarını en az 100 milyon altın ruble olmak üzere tespit eder. Lenin‟le
ikinci defa görüşmede, Hoca yardım miktarını söyler ve hemen bu parayı verebileceğini der.
Çünkü Çarlık zamanından kalma altın rubleleri çoktu. Buhara bir Çar eyaleti olduğu halde
idari ve mali işlerde bağımsız idi. Onun için onlarda altın haddinden fazla idi. Nihayet, Hoca
Lenin‟le bu şekilde anlaştıktan sonra Buhara‟ya döndü. Durumu Meclise intikal ettirdi. Meclis
itirazsız 100 milyon altın rublenin gönderilmesini kabul etti. Vakit geçirmeden formaliteleri
tamamlattılar ve rubleleri derhal Ankara‟ya yetiştirilmek üzere Rus hazinesine teslim ettiler.
Buhara Halk Cumhuriyeti‟nin diğer bir faaliyeti de Ankara Hükümeti‟yle direk irtibat
kurmak olmuştur. Bütün Türkistanlıların takdiri ve memnuniyetinin bir ifadesi olarak Sakarya
zaferi sonrasında Buhara Halk Cumhuriyeti, 1921 yılında Rus müdahalesine bakmayarak
Ankara‟ya bir elçilik heyeti göndermiştir. Elçi olarak Türkiye‟de tahsil görmüş olan Recep
Bey, maslahatgüzar olarak da Nazırı Bey gelmişlerdi. Heyet Mustafa Kemal Paşa‟ya verilmek
üzere bazı hediyeler de getirmişti. Hediyeler arasında Timur‟un Kur‟an-ı ve pala şeklindeki
kılıçlar dikkati çekiyordu. Elçilik heyeti Ankara‟ya gelişinin ikinci günü Atatürk tarafından
Çankaya köşkünde kabul edildi. Çankaya‟da saatlerce kalarak Atatürk‟le görüşen elçiler,
Türkistan ahvali hakkında geniş bilgiler aktardılar ve getirdikleri hediyeleri takdim ettiler.
Buhara heyeti ayrıca Mustafa Kemal Atatürk‟ten Buhara‟ya bir elçilik heyetinin
gönderilmesini rica etti.
c. Ġsmail Suphi’nin Türkistan’daki Faaliyetleri
Buhara Halk Cumhuriyeti elçileriyle olan görüşmeden son derece memnun kalan Mustafa
Kemal Atatürk, 17 Ocak 1921‟de Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden bir konuşma
yapmıştır. Ankara‟daki T.B.M.M. Hükümeti, Ruşen Eşref Ünaydın‟ı Buhara elçisi ve Rahmi
Apak‟ı elçilik müsteşarı olarak tayin etmiştir. Türk elçileri yola çıktıktan birkaç gün sonra
Buhara elçileri de Moskova‟ya çağrıldı ve bir müddet sonra öldürüldü. Bu olay üzerine Ruşen
Eşref Ünaydın ve Rahmi Apak Beyler Batum‟dan geri dönmek zorunda kalmışlardır.
Bu elçilik heyetinin geri dönmesine rağmen T.B.M.M. Hükümeti, Buhara Halk
Cumhuriyeti ile aynı yıl içerisinde temas kurmayı başarmıştır. Atatürk‟ün özel
görevlendirmesi üzere yolan çıkan ve Tevfik Rüştü, İsmail Suphi, Besim Atalay ve Fuad
Beylerden oluşan ilmiye heyeti Moskova‟ya ulaşır. Bu heyette bulunan T.B.M.M. Burdur
Milletvekili İsmail Suphi‟nin asıl vazifesi Türkistan‟la temas kurmaktır. Nitekim, Atatürk‟ün
direktifi üzere Türkistan‟a gelen İsmail Suphi 1920‟de Taşkent‟e gelerek burada bulunan Türk
subaylarıyla görüşme yapmıştır. Türk subaylarının Türkistan‟daki faaliyetlerinden memnun
kalan İsmail Suphi onlara; Türkistan‟da kalarak, oradaki soydaşlarımıza yardımcı olmanın da,
Türkiye‟deki hizmetler kadar büyük olduğunu der. .Büyük Millet Meclisi‟nde onların
faaliyetlerinden söz açacağını, oradaki çalışmaları dolaysıyla, Türkiye‟de görev yapmış gibi
sayılmalarını temin edeceğini söylemiştir. Hatta, Moskova‟ya dönüşte, bizim büyük elçimiz
Ali Fuat Paşa‟ya durumu anlatarak, onlara maaş verilmesini sağlayacağını da demiştir.
İsmail Suphi, bu vaadini yerine getirmiş ve Türkistan‟daki Türk subayları bir süre sonra
Moskova büyük elçiliğinden maaş almaya bağlamıştır. Daha sonra, 1921‟de Buhara‟ya varan
İsmail Suphi, Türkistan Milli Birliği‟nin kuruluşu için çaba sarf eder. Buhara‟ya gelirken
Komünist Partisi üyesi gibi hareket eden İsmail Suphi, Türkistan‟da serbest hareket
edebiliyordu.
İsmail Suphi‟nin Türkistan‟da birkaç defa görüştüğü ve danıştığı Zeki Velidi Togan‟ı
kırmayarak birbirleriyle rakip durumda olan Özbek ve Tacik zümreleriyle de görüştü.
Türkistan Milli Birliği‟nin yani müşterek komitenin kurulmasının bir çıkmaza uğramış
olmasından endişe duydu, taraftarların bir akşam bir yerde toplanmalarını teklif etti. 30
Temmuz akşamı Mirza Abdülkadir‟in evinde toplandılar. İsmail Suphi Bey önce taraftarla
konuşarak Müşterek Komite riyasetine Togan‟ı intihap etmelerini teklif etmiş, onun bu teklifi
kabul edilmişti. Merkez Komite‟nin diğer azaları da orada intihap edildi. Bununla birlikte
Togan, Ağustos 2‟de Türkistan Milli Birliği‟nin yani Müşterek Komite‟nin reisi sıfatıyla
faaliyete geçti. Bu kritik günlerde Türkiye‟den Mustafa Kemal Paşa tarafından gönderilen bu
mebusun, Kazak Alaş-Orda mümessillerinin, bilhassa Dinşe‟nin ve Afgan sefiri Abdürresul
Han‟ın Türkistan için bir milli mücadele merkezi kurulmasında büyük tesirleri oldu.
Türkistan‟da bir milli birliğin oluşmasında son derece önemli olan bu görevini
tamamladıktan sonra Eylül sonlarında Türkiye‟ye dönen İsmail Suphi, Türkistan‟ın son
durumu ve kendi faaliyetleri hakkında hazırladığı etraflı bir raporu Atatürk‟e takdim etmiştir.
Türkistan‟ın muhtelif fırkalarından ibaret olan (başlıca Özbek, Kazak ve Başkurt Milli
fırkalarını birleştiren) “Türkistan Milli Birliği” ise 1921 senesinin başlarında tamamen
teşekkül etmiştir.
F. Türkiye – Türkistan Cedidcilerinin Siyasi Muhaceret Merkezi
Türkiye Cumhuriyeti, daha kurulma aşamasında olduğu 1921‟den itibaren Türkistan
cedidcilerinin siyasi sığınma merkezine dönüşmüştür. Türkistan Milli Mücadelesi için yeni bir
sayfa olan siyasi muhaceret hayatını Avrupa‟da devam edebilmek için 25 Şubat 1921
tarihinde İstanbul‟a gelen Mustafa Çokay, burada itilaf devletleri nezdinde Türkistan
meselesine dair temaslarda bulundu. İstanbul‟da gördükleri, Türkiye hakkındaki müttefik
tasarıları ve Türkiye‟nin geleceği hakkında Türkistanlıların görüş ve dileklerini bir muhtıra
halinde müttefik kuvvetler komutanlığına verdi.
Nihayet, Türk Milli Mücadele önderlerini Bolşevizm sempatizanı olmakla suçlayan İtilaf
Devletlerine gerekli cevabı vermek için İngiliz Baş Kumandanlığı ile görüşen Çokay, o
sıralarda Mustafa Kemal Paşa‟yı Sovyet Rusya‟sına yaklaştıran asıl sebepleri izah ederek,
kurulmakta olan yeni Türk Cumhuriyetini savunmuştur.
Türkiye cumhuriyeti daha sonraki yıllarda Türkistanlı cedidcilerin muhaceretteki siyasi
merkezine dönüşmüştür. Türkistan‟daki cedidcilik ve milli mücadele basmacılık hareketi
Sovyet Rusya‟sı tarafından yenilgiye uğratıldıktan sonra Zeki Veli Toğan, Abdulkadir İnan,
Abdülvahab Murat, Alimcan Toğan, Mustafa Şahkulu ve Osman Hoca gibi cedidciler de
Türkiye Cumhuriyeti‟nin himayesine sığındılar ve Mustafa Suphi‟nin katkısıyla kurulmuş
olan “Türkistan Milli Birliği”ni yeniden canlandırdılar. Türkistanlı cedidciler 1927‟de
İstanbul‟da “Yeni Türkistan” ve 1929‟da Berlin‟de “Yaş Türkistan” dergilerini yayınladılar.
1921 yılı içinde gerçekleşen diğer bir önemli olay da Türkistan‟dan Türkiye‟ye okumak
için talebelerin gelmesidir. Bu yıl içerisinde Buhara Halk Cumhuriyeti Türkiye‟ye eğitim için
25 öğrenci göndermiştir. Öğrenciler şehirlerdeki eğitim kurumlarına yerleştirilmişlerdir.
Üniversite eğitimini ve doktorasını tamamlayan Tahir Çağatay, Abdülvahap Oktay ve İbrahim
Yarkın gibi gençler daha sonra Türkiye‟ye gelerek Türkistan ve Türkistan cedidciliğini
hakkında neşriyatta bulunmuşlardır.
SONSÖZ
Basmacılığın malubiyete uğramasının çok sebepleri vardır. Korbaşılar kendi aralarında
intizamlı birlik oluşturamadılar. Milli silah taşıyan kuvvetlerin merkezi komutanlığı teşkil
edilemedi. Mücahitlerin silahları Rus askerlerinin silahları karşısında ehemmiyetsiz idi.
Mücahitlerin makineli tüfekleri yoktu. Savaşlar neticesinde iktisadi buhran başlamıştı. Rusya,
askerlerine Türkistan haricinden ekmekler getiriyordu. Lakin, bunları Türkistanlılara
vermiyordu. Ortada Türkistan Türkleri ve Müslümanlarına yardım veren kuvvetli bir İslam
devleti de yoktu.
Afganistan devleti Türkistan mücahitlerine yardımda bulundu, lakin kendisi zayıf bir
devlet olduğu için Türkistan‟a fazla yardım verecek durumda değildi. İngiliz ordusu 13
Ağustos 1918‟de Hazar vilayetine girdi ve onun Aşkabat şehrindeki idaresi 5 Nisan 1919‟da
son olarak şehri terk etti. Batı-Avrupa devletleri, Türkistan meselesine yaklaşmadılar.
Türkistan dışarıdan yardım alamadı. Kızıl ordu basmacılık aleyhinde tanklar, uçaklar, toplar
ve gaz kullandı. Hatta, çöllerdeki bazı kuyular zehirlendi. Sovyet Rusya Türkistanlılar
arasında az da olsa, ahali arasında Sovyet propagandasını taşıyan, bazı kişileri kendi tarafına
kazandı. Türkistanlı olmayan, Rusya hakimiyeti altında yaşayan Müslümanlardan bazı kişileri
Türkistan mücadelesi aleyhinde hizmet etmek için kandırdı.
On altı yıl devam eden, (1918-1934) Rusya tarafından Basmacılık denilen ve iş bu
terminoloji ile dünya tarihine giren Türkistan hürriyet mücadelesi, bu güne kadar ne Rusya ve
ne Türkistan tarafından unutulmamış tarihi bir cereyandır.
Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesinin reisi Sadullah Kasım Hoca‟nın
1929‟daki düşüncesine bakalım. O şöyle demişti:
«Basmacılık meselesinde ihtimal bizi her tarafta ayıplı görecekler. Basmacılık
hareketini itibardan düşürmek için onu ehemmiyetsiz bir hareket olarak gösterebilirler. Fakat,
bizim için bunun gibilerin hiç bir ehemmiyeti yoktur. Biz basmacılık hareketine bir milli
inkılap halinde hürmet edeceğiz ve ona kıymet vereceğiz.»14
Enver Paşa‟nın Buhara‟ ya gidişi bu harekete yeni bir boyut kazandırır. Buhara Halk
Cumhuriyeti Paşa‟yı ilgi ile karşılar ve dinlerler. Buhara Halk Cumhuriyeti‟nin diğer bir
faaliyeti de Ankara Hükümeti‟yle direk irtibat kurmak olmuştur. Bütün Türkistanlıların takdiri
ve memnuniyetinin bir ifadesi olarak Sakarya zaferi sonrasında Buhara Halk Cumhuriyeti,
1921 yılında Rus müdahalesine bakmayarak Ankara‟ya bir elçilik heyeti göndermiştir.
Buhara‟ya bir elçilik heyetinin gönderilmesini de rica etmişlerdir.
Buhara Halk Cumhuriyeti elçileriyle olan görüşmeden son derece memnun kalan Mustafa
Kemal Atatürk, 17 Ocak 1921‟de Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden bir konuşma
yapmıştır. Ankara‟daki T.B.M.M. Hükümeti, Ruşen Eşref Ünaydın‟ı Buhara elçisi ve Rahmi
Apak‟ı elçilik müsteşarı olarak tayin etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, daha kurulma aşamasında olduğu 1921‟den itibaren Türkistan
cedidcilerinin siyasi sığınma merkezine dönüşmüştür. Türkiye cumhuriyeti daha sonraki
yıllarda Türkistanlı cedidcilerin muhaceretteki siyasi merkezine dönüşmüştür. Türkistan‟daki
cedidcilik ve milli mücadele basmacılık hareketi Sovyet Rusya‟sı tarafından yenilgiye
uğratıldıktan sonra Zeki Veli Toğan, Abdulkadir İnan, Abdülvahab Murat, Alimcan Toğan,
Mustafa Şahkulu ve Osman Hoca gibi cedidciler de Türkiye Cumhuriyeti‟nin himayesine
sığındılar ve Mustafa Suphi‟nin katkısıyla kurulmuş olan “Türkistan Milli Birliği”ni yeniden
canlandırdılar. Bunun üzerine de Türkistanlı cedidciler İstanbul‟da kendi çalışma alanlarını
bulmuş ve dergilerini yayınlamışlardır.
Tüm bunlar aynı ırkın evlatları olan iki ülke arasındaki bağları güçlendirmiştir. Türkiye
yardımlarda bulunduğu gibi, Milli Mücadele yıllarında kendisi de yardım almıştır. İki ülke
arasında ki diplomatik ilişkiler de güçlenmiştir.
14
Dr. Baymirza Hayit; “Türkistan‟da Basmacılık <Milli Mücadele> Tarihinin Ana Hatları”, BeĢinci Milletler
Arası Türkoloji Kongresi, Ġstanbul; 23-28 Eylül 1985, s. 283.
Ġsmail Gaspıralı (üstte)
Enver PaĢa
KAYNAKÇA
I. KĠTAPLAR
1. Dr. HAYİT Baymirza, “Basmacılar” Türkistan Milli Mücadele Tarihi (1917-
1934), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları/261, Ankara 1997
2. ROY Oliver, Yeni Orta Asya ya da Ulusların Ġmal EdiliĢi, (Çev.: Mehmet Moralı),
Metis Yayınları, Üçüncü Basım, İstanbul 2009
3. BAYSUN Abdullah Recep, Türkistan Ġstiklal Hareketleri ve Enver PaĢa, Doğu
Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2006
4. Dr. SONYEL Salahi R., Enver PaĢa ve Orta Asya’da BaĢ Gösteren Basmacı
Akımı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1991
5. Dr. HAYİT Baymirza, Ruslara KarĢı Basmacılar Hareketi: Türkistan
Türklüğü’nün Milli Mücadelesi, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2006
6. Doç. Dr. KAYNAR Ayfer, Dr. Baymirza Hayit’in Eserleri ve Faaliyetleri
Hakkında Bildirilen Fikirler (Batı Avrupa, A.B.D. ve ġark), Cilt I, Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi – Sayı 88, Ankara 1994
7. KUTAY Cemal, Ana-Vatan’da Son 5 Osmanlı Türkü, İstanbul 1962
II. MAKALELER
1. Dr. HAYİT Baymirza; “Türkistan‟da Basmaçılık Hareketi Tarihi Haqında Ba‟zı
Mulahazalar: Basmaçılık nime demektir?”, Milli Türkistan Hürriyet Davası: “Milli
Türkistan” Mecmuasında Bildirilgan Fikirler (Türkistan Türkçesiyle Metinler),
Ed.: Timur Kocaoğlu, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 2004
2. Dr. HAYİT Baymirza; “Türkistan‟da Basmacılık <Milli Mücadele> Tarihinin Ana
Hatları”, BeĢinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi, Ġstanbul; 23-28 Eylül 1985,
Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1986, s. 277
3. AZİM Mirza: “Türkistan Basmacılık Hareketi Devrinden Bir Hatıra; Komutan
Mehmet Emin Bey Nasıl Öldürüldü?”, YaĢ Türkistan’dan SeçilmiĢ Makaleler,
Ayaz Tahir Türkistan İdil-Ural Vakfı, İstanbul 2006
4. KYDYRALİYEV Darhan, Türkistan’da Cedidcilik Hareketi ve Bunun Türkiye ile
Münasebeti, TC. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim
Dalı TC. Tarihi Bilim Dalı Doktora Tezi, İstanbul 2001