Top Banner
FINDIK ALTINI yasaya rülen yerine bas- 1128 ( 171 6) "ce did zer-i islambol" da rbedilen yeni para da halk veya "zencirli" diye ta- rihleri üzerine "sene" kelimesi de ek- Zamanla çepeçev- re konulan nokta veya habbeler için bu denmeye Bunlar 23 ayar ve 1 dirhem (3.4575 gr.) olup tanbul'da bir ara zencirlisi " la da veya ta- biri giderek Hat- ta 1. Mahmud ( 1730- 1754) ve lll. Osman ( 1754- 1757) kesilen bü- yük boydaki kaçar adetlik ise ona göre "bir buçuk "çifte "üç ve gibi isim- ler lll. Mustafa (1757- 1774) daha da Bu rada olan ve eskisi gibi olup süsleri Fran- tesiriyle rokoko idi. Bunla- ra "Sultan Mustafa da denildi. 1788 'de meskükat rayiçleri belirlenir- ken S rayiç konul- du. Gerek lll. Ahmed döneminde gerek- se ondan sonraki zamanlarda kesilen büyük Devleti'nin her yerinde, Afrika ve hirlerinde ziynet olarak büyük halde dir- hemi 1 kadar yüksek fiyatlarla lll. Selim 789- 807) gü- bir kat daha için yük- seltilmesi icap etti. Mali azalt- mak gayesiyle korundu ve da 22' de IV. Mustafa döneminde (1807-1808) kesilen 1 dirhem ve de 4 ll. Mahmud devrinde (1 808- 1839) meskOkata yeniden konu- lurken da rayici 1812 9 ol- du. rub'iyesi .. denilen nin ise 2,5 rayici halde 3 1O para zam 11 O para (2 30 pa- ra) ilan edildi. 1822'- de ve ecnebi tekrar gözden geçirilmesi zurureti ortaya Yeni tarife 11 de 3 karar verildi. ll. 28 Mahmud'dan sonra ise ke- silmesine son verildi. Tarih, ll, 143; Tari h, 242 ; ll, 161 ; IV, 52 ; Cevdet. Tarih, XII , 54; S. Lane- Poole, The Coins of the Turks in the British M use um, Lon don 1883; Galib. Takvfm·i Osmaniyye, ist anbu l 1307, s. 274, 299, 328·329, 333·334, 348, 408·409 ; Süley- man SOdi , Uf.i Osmaniyye ve Ecnebiyye, istanbul 1311 , s. 71 ·73; Hasa n F e- r id. !'iakd ve MalT, i sta nbul 1330, s. 205, 207 · 209; E. V. Zambaur, I V, 622. FINDIKLI CAMii L (bk. MOLLA _j FINDIKLILI MEHMED AGA L (bk. SilAHDAR MEHMED AGA). _j FINDIKOGLU, Ziyaeddin Fahri (1901 . 1974) So n devir L ve fi kir _j Erzurum'a Tortum' un maç köyünde Halil Fahri Bey, annesi Fatma Zehra Ço- cukluk döneminin Anadolu'nun göç ve görevi sebebiyle yer Erzin- can ve Hakkari'de ortaokulu Ma- latya ve Kayseri ·de okudu : 1918 · de is- tanbul Gelenbevi Lisesi 'ni. 1922 'de de Posta Telgraf Mekteb-i Alfsi'ni bitirdi. Darülfünun Edebiyat Fakültesi' ne girdi; bir yandan felsefe tahsil i yapar- ken bir yandan da Posta Telefon Telgraf (PTT) idaresinde Mezun olduktan sonra Erzurum, Sivas ve Ankara lisele- rinde felsefe, sosyoloji ve edebiyat ( 1 925- 929) 1930'da bir ka za narak doktora yapmak üzere Fransa 'ya gönderilen Strasbourg Üniversitesi'nin fel- sefe bölümünde ikinci lisans bu arada Ziya Gökalp'le il- gili doktora ilerletti. 1934'- te rkiye'ye dönerek istanbul Üniver- sitesi Edebiyat Fakültesi'nde felsefe ve ahlak doçenti olarak göreve Ay- sene, da kalan (daha sonra ve dergisini kurdu. Tekrar Strasbourg'a gi- derek Ziya Gökalp, sa vie et sa socio- logie (Paris 1935) doktora tezi- ni ve Edebiyat Fa- kültesi'ndeki görevine döndü ( 1936) renim en çok Mehmed izzet'in tesirinde 1933 'te Türkiye'ye gelen Alman profesörleriyle, özellikle Kessler'- le kurdu ve Fran- sa 'daki bilhassa Halbwachs. Charles Blondel ve Pranides'in celerinden Edebiyat Fakültesi 'nden üniversitenin Fakültesi'ne geçen 1942'de sosyoloji profesörü, 1958' de ordinaryas profesör oldu. 1947- 1949 Fakültesi ve içtima- iyat Enstitüsü ile Gazetecilik Enstitüsü müdürlüklerinde de bulundu. 1972 da emekliye kadar istanbul Üniversitesi Fakültesi'nde kürsü sürdürdü. 16 1974'- te istanbul'da öldü. Hilmi Ziya Ülken' le birlik- te. Türk sosyolojisinde Ziya Gökalp ve Prens Sahahaddin ile zincirin, Mehmed izzet'ten son ra gelen hem akademik ve faaliyetleri. hem de Türk folklo- ru da önde gelen isimlerindendi r. Akademik itibar en gerek Anadolu gerek- se istanbul gazete ve dergilerinde ya- yüzlerce ilmi ve popüler halkla ve sürekli ve sami- mi onun dikkate özellik- lerindendir. Bu arada Marksist felsefe- ye ciddi tenkitler, öz Türkçe- cilik aleyhinde köy ensti- tülerine mücadele vb . faali- yetleriyle aktüel meselelerle de dan bu meselelerde milli ba- ve Ziyaeddin F ahri
3

~ İBRAHiM AR~UK - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · "ahlakiyat"tan bahseder. Ona göre ah ... cü sektör olarak tanımladığı kooperatif çiliğe ağırlık verir. Hatta yüzlerce

Apr 06, 2019

Download

Documents

nguyenkhue
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: ~ İBRAHiM AR~UK - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · "ahlakiyat"tan bahseder. Ona göre ah ... cü sektör olarak tanımladığı kooperatif çiliğe ağırlık verir. Hatta yüzlerce

FINDIK ALTINI

yasaya sürülen şerifi altının yerine bas­tırılmıştır. 1128 ( 1716) yılında "ce di d zer-i islambol" adıyla darbedilen yeni altın para da halk arasında " İstanbul altını " veya "zencirli" diye anılmaktay­

dı. Bunların Mısır'da basılanlarının ta­rihleri üzerine "sene" kelimesi de ek­lenmişti. Zamanla kenarlarına çepeçev­re konulan nokta veya habbeler fındığa benzetildiği için bu altınlara fındık altını denmeye başlandı. Bunlar 23 ayar ve 1 dirhem (3.4575 gr.) ağırlığında olup İs­tanbul'da bir ara " Mısır zencirlisi " adıy­

la anıldılarsa da fındık veya fındıklı ta­biri giderek yaygınlık kazanm ıştır. Hat­ta 1. Mahmud ( 1730- 1754) ve lll. Osman ( 1754- 1757) zamanlarında kesilen bü­yük boydaki altınlar kaçar adetlik ise ona göre "bir buçuk fındık" , "çifte fın­dık", "üç fındık" ve " beş fındık" gibi isim­ler aldılar .

lll. Mustafa zamanında (1757- 1774)

fındık altını daha da yaygınlaştı. Bu sı­

rada kesilmiş olan altınların ağırlık ve ayarı eskisi gibi olup yalnız süsleri Fran­sız tesiriyle rokoko tarzında idi. Bunla­ra "Sultan Mustafa altını " da denildi. 1788 'de meskükat rayiçleri belir lenir­ken fındık altınına S kuruş rayiç konul­du. Gerek lll. Ahmed döneminde gerek­se ondan sonraki zamanlarda kesilen büyük altınların Osmanlı Devleti 'nin her yerinde, Afrika ve Hindistan'ın bazı şe­hirlerinde ziynet olarak büyük değeri

vardı. İyi halde korunmuş olanların dir­hemi 1 Osmanlı altınına kadar yüksek fiyatlarla satılırdı.

lll. Selim zamanında ( ı 789- ı 807) gü­müş meskOkatın değeri bir kat daha düştüğü için altınların değerinin yük­seltilmesi icap etti. Mali sıkıntıyı azalt­mak gayesiyle fındık altınlarının ağırlığı korundu ve aya rı da 22'de bı rakıldı. IV. Mustafa döneminde (1807-1808) kesilen fındıkla r 1 dirhem ve çeyreği de 4 kı­

rattı. ll. Mahmud devrinde (1808- 1839)

altın meskOkata yeniden değer konu­lurken fındık altınının da rayici arttırıl­

dı. 1812 yılında fındık altını 9 kuruş ol­du. " Fındık rub'iyesi .. denilen çeyreğ i­

nin ise 2,5 kuruş rayici olduğu halde taşrada 3 kuruşa satıldığından 1 O para zam yapılarak 11 O para (2 ku ruş 30 pa­ra) değerinde olduğu ilan edildi. 1822'­de Osmanlı ve ecnebi altın meskOkatı­

nın tekrar gözden geçirilmesi zurureti ortaya çıktı. Yeni tarife yapılarak fındık altınının 11 kuruştan , çeyreğ i nin de 3 kuruştan satılmasına karar verildi. ll.

28

Mahmud'dan sonra ise fındık altını ke­silmesine son verildi.

BİBLİYOGRAFYA :

Vasıf. Tarih, ll, 143; Şanizade , Tarih, ı , 242 ; ll , 161 ; IV, 52 ; Cevdet. Tarih, XII, 54; S. Lan e­Poole, The Coins of the Turks in the British M use um, London 1883; İsma il Galib. Takvfm·i f\1eskükat· ı Osmaniyye, istanbu l 1307, s. 274, 299, 328·329, 333·334, 348, 408·409 ; Süley­man SOdi, Usüf.i fl1eskükat· ı Osmaniyye ve Ecnebiyye, is tanbul 1311 , s . 71 ·73; Hasan Fe­r id. !'iakd ve i'tibar·ı MalT, istanbul 1330, s. 205, 207 · 209; E. V. Zambaur, "Fındıklı", İA, IV, 622.

~ İBRAHiM AR~UK

ı FINDIKLI CAMii

ı

L (bk. MOLLA ÇELEBİ KÜLLİYESİ).

_j

ı FINDIKLILI MEHMED AGA

ı

L (bk. SilAHDAR MEHMED AGA).

_j

ı FINDIKOGLU, Ziyaeddin Fahri

ı

(1901 . 1974)

Son devir sosyologlarından,

L iktisatçı ve fikir adamı.

_j

Erzurum'a bağlı Tortum'un Çamlıya­maç köyünde doğdu. Babası Halil Fahri Bey, annesi Fatma Zehra Hanım ' dır. Ço­cukluk döneminin Doğu Anadolu'nun göç yıllarına rastlaması ve babasının kadılık görevi sebebiyle öğrenimi sırasında sık sık yer değiştirdi. İlk öğrenimini Erzin­can ve Hakkari'de yaptı ; ortaokulu Ma­latya ve Kayseri · de okudu : 1918 ·de is­tanbul Gelenbevi Lisesi 'ni. 1922 'de de Posta Telgraf Mekteb-i Alfsi 'ni bitirdi. Aynı yıl Darülfünun Edebiyat Fakültesi 'ne girdi; bir yandan felsefe tahsil i yapar­ken bir yandan da Posta Telefon Telgraf (PTT) idaresinde çalıştı. Mezun olduktan sonra Erzurum, Sivas ve Ankara lisele­rinde felsefe, sosyoloji ve edebiyat öğ­retmenliği yaptı ( 1925- ı 929) 1930'da açıla n bir imtihanı kazanarak doktora yapmak üzere Fransa'ya gönderilen Fın­dıkoğlu, Strasbourg Üniversitesi'nin fel­sefe bölümünde ikinci lisans öğrenimini tamamladı; bu arada Ziya Gökalp'le il­gili doktora çalışmasını ilerletti. 1934'­te Türkiye'ye dönerek istanbul Üniver­sitesi Edebiyat Fakültesi'nde felsefe ve ahlak doçenti olarak göreve başladı. Ay­nı sene, yaklaşık kırk yıl yayın hayatın­da kalan İş (daha sonra iş ve Düşünce) dergisini kurdu. Tekrar Strasbourg'a gi­derek Ziya Gökalp, sa vie et sa socio-

logie (Paris 1935) başlıklı doktora tezi­ni tamamladı ve ardından Edebiyat Fa­kültesi'ndeki görevine döndü ( 1936) Öğ­renim yıllarında en çok Mehmed izzet'in tesirinde kaldı. 1933 'te Türkiye'ye gelen Alman profesörleriyle, özellikle Kessler'­le yakınlık kurdu ve iş birliği yaptı. Fran­sa'daki hocalarından bilhassa Halbwachs. Charles Blondel ve Pranides'in düşün­celerinden faydaland ı.

Edebiyat Fakültesi 'nden ayrılıp aynı

üniversitenin İktisat Fakültesi 'ne geçen Fındıkoğlu 1942'de sosyoloji profesörü, 1958'de ordinaryas profesör oldu. 1947-1949 yılları arasında İktisat Fakültesi dekanlığı yaptı ; ayrıca İktisat ve içtima­iyat Enstitüsü ile Gazetecilik Enstitüsü müdürlüklerinde de bulundu. 1972 yılın ­

da emekliye ayrılıncaya kadar istanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde kürsü başkanlığını sürdürdü. 16 Kasım 1974'­te istanbul'da öldü.

Fındıkoğlu, Hilmi Ziya Ülken'le birlik­te. Türk sosyolojisinde Ziya Gökalp ve Prens Sahahaddin ile başlatılabilecek

zincirin, hacası Mehmed izzet'ten sonra gelen halkasını oluşturur. Ayrıca hem akademik ve öğretim faaliyetleri. hem de teşkilatçı çalışmalarıyla Türk folklo­ru alanındaki araştırmacıların da önde gelen isimlerindendir. Akademik çalış­

maları yanında öğretmenliğe başladığı

yıllardan itibaren gerek Anadolu gerek­se istanbul gazete ve dergilerinde ya­yımladığı yüzlerce ilmi ve popüler yazı .

halkla ve öğrencileriyle sürekli ve sami­mi ilişkileri onun dikkate değer özellik­lerindendir. Bu arada Marksist felsefe­ye yönelttiğ i ciddi tenkitler, öz Türkçe­cilik aleyhinde yazdığı yazılar, köy ensti­tülerine karşı açtığı mücadele vb. faali­yetleriyle aktüel meselelerle de yakın­dan ilgilenmiş , bu meselelerde milli ba­kış açısının oluşması ve genişlemesine katkıda bulunmuştur.

Ziyaeddin Fahri Fı ndıkoğ lu

Page 2: ~ İBRAHiM AR~UK - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · "ahlakiyat"tan bahseder. Ona göre ah ... cü sektör olarak tanımladığı kooperatif çiliğe ağırlık verir. Hatta yüzlerce

Sosyolojide metot konusuna büyük önem veren Fındıkoğlu, sosyoloji metot­larının genel metot teorisine bağlı oldu­ğunu kabul ettiği için öncelikle "umumi metodoloji"yi görmek gerektiğini dü­şünmüştür. Bütün metot nazariyeleri­nin "akılcı", diğer bir ifadeyle "ta'ITlci" (dedüktif, tümdengelimci) ve "tecrübeci" (endüktif, tümevarımcı) şeklinde ikiye ay­rıldığını belirten Fındıkoğlu, "eski sosyo­loji"nin de metodu olan ilkinin aksine, tümevarımcı metotta müşahhastan mü­cerrede gidildiği için bunun peşin hü­kümlerden uzak, dolayısıyla en güveni­lir metot olduğunu belirtir; ayrıca bilgi üretiminde birinci metodu kullandığı

gerekçesiyle Marksist felsefeyi tenkit eder. Bununla birlikte ona göre mücer­retle müşahhasın kaynaştırılması da il­mi bir ihtiyaçtır. Türnevarım ilmin vaz­geçemeyeceği bir metot olmakla birlik­te bunun tümdengeJim metoduyla ta­mamlanması gerekir. Böylece Fındıkoğ­lu peşin hükümlerden uzak, müşahede­ye dayanan çok sebepli bir metodoloji benimsemiştir.

Fındıkoğlu cemiyet ve ferdi bir bütü­nün parçaları olarak görmüş ve cemiye­tin ferde veya ferdin cemiyete tercih edilmemesi gerektiğine inanmıştır. Bun­dan dolayı, tek tek yaşayan fertleri n an­laşarak bir cemiyet teşkil ettiklerini ile­ri süren Rousseau'ya ait mukavele teori­sini kabul etmez. Çünkü ferdin bulun­duğu her yerde içtimal hayat vardır ve insan sosyal bir varlıktır.

Müessese ve müesseseleşme fikrini sosyal gelişmenin önemli unsurlarından sayan Ziyaeddin Fahri'ye göre aydın ida­recilere ihtiyaç gösteren müesseseleş­mede organik gelişme esastır. Fertler ferdiyet düzenine yükselebildikleri ölçü­de içtimal müesseselere şekil verebilir­ler. Müesseseleşmede ve yenilikçi tavır takınınada kaynağı tahrip etmeden ve topluma yabancılaşmadan hareket edil­melidir. Bu bakımdan "tedvin sosyolo­jisi"ne ihtiyaç vardır.

Ziyaeddin Fahri'yi sosyolojide tek bir ekole bağlamak isabetli değildir. Kendi­si Gökalp ekolünün körü körüne bir ta­kipçisi olmamıştır. Gökalp'le beraber Le Play ekolünün Türkiye'deki temsilcileri­nin fikirlerini incelemiş, yorumlamış ve devrin şartları bakımından önemini or­taya koymuştur. Emile Durkheim ve Le

Play okullarından etkilendiği kadar ho­cası Mehmed izzet ve Fransız filozofu Frederic Rauh'tan da etkilenmekle bir­likte hiçbir zaman taklit seviyesinde kal-

mamış, bu düşünürlerin zıt gibi görünen fikirlerini olabildiğince birbirleriyle bağ­daştırmaya çalışmış, tenkit etmiş ve on­ları tamamlamıştır. Bu husus. onun Tür­kiye'de milli bir sosyoloji akımının ve dü­şünce geleneğinin kurulmasına yaptığı

önemli bir katkıdır. Bu katkıda iki esas birbirini tamamlamaktadır: İş ve dü­şünce (uygulama ve fikir). Ona göre Prens Sabahaddin ile Gökalp ekolleri bağdaş­mayan iki sosyoloji cereyanıdır. Prens Sabahaddin'in benimsediği Batı libera­lizminin aşırı ferdiyetçi tutumuna kar­şı Gökalp'in, özel teşebbüsü Türkiye'­de canlandıracak bir eğitici ve yol gös­terici devletçilik fikrini benimsediği Fın­dıkoğlu tarafından çok iyi tesbit edile­bilmiştir.

Fındıkoğlu aile sosyolojisi üzerinpe de önemle durmuştur. Ona göre tarihi ge­lişim içinde aile tipleri klan, zadurga, pe­derşahi; pederşahTiiğin zayıfladığı, ter­diyetin ortaya çıktığı, ana tarafının da hesaba katıldığı aile şeklinde bir sıra­yı takip etmektedir. Diğer taraftan Fın­dıkoğlu Türk aile hukukunun geçirdiği safhaları da kavmi adetler devresi (yazı­SIZ hukuk), islam hukuku devresi, 1917 Aile Kanunu ile başlayan devre ve 1926 tarihli Türk Medeni Kanunu ile başlayan devre şeklinde dört döneme ayırır. Fın­dıkoğlu, Carle C. Zimmerman'ın benim­sediği gibi çekirdek aileyi "yaratıcı aile" olarak adlandırmaktadır. Aile küçüldük­çe fertlerin yaratıcılık kabiliyetleri geliş­mekte, ferdiyeti geliştirici aile rpuhiti doğmaktadır. Tarihi metot üzerinde de önemle duran Fındıkoğlu. sosyal mües­sese ve olayların tarih biliminin yardı­mıyla aydınlığa kavuşabileceğini, sosyal realite fikrinin tarihi metotla desteklen­mesi gerektiğini belirtmiştir.

Ahlak problemine de ilgi duyan ve bu konuda eserler veren Fındıkoğlu iyi ha­reketi tayin eden. yani belli şartlpr al­tında ancak belli davranışların iyi oldu­ğunu düşünmeye sevkeden ve bir tabi­at kanunu gibi ele alınması gereken bir "ahlakiyat"tan bahseder. Ona göre ah­laki realite, ferdi tefekkür ve tahassüs kabiliyetinden ziyade belli içtimal alan­larda ve şartlarda aranmalıdır.

Fındıkoğlu "halkiyat" veya "harsiyat" diye adlandırdığı Türk falklor araştır­

malarına önemli katkılarda bulunmuş­tur. Nitekim daha Darülfünun öğrencisi iken bu alana duyduğu ilgisini giderek geliştirmiş, 1927'de Ankara'da lise öğ­retmenliği sırasında, zamanla güçlü ve uzun ömürlü bir falklor kuruluşu halini

FlNDIKOGLU, Ziyaeddin Fahri

alacak olan Türk Halk Bilgisi Derneği'ni kurmuştur. 1928'de Halk Bilgisi Mec­muası ve aynı yıl Halk Bilgisi Toplayı­cılanna Rehber adlı kitabını yayımlamış, 1946'da aynı derneğin istanbul şubesi kurucuları arasında yer almıştır. Folklo­ru, halka ait her şeyin bilgisini veren ge­niş bir laboratuvar ve araştırma saha­sı olarak gören Fındıkoğlu, 1948-1949 ders yılında istanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde, çoğunlukla sadece halk müziğine ve dansiarına özgü olarak ka­bul edilen folklorun doğru bir anlayış­la iktisat sahasına da yaygınlaştırılması için gayret sarfetmiştir. Fındıkoğlu, is­tanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi bün­yesinde İktisat Müze ve Arşivi'nin ku­rulması ve iktisadi falklor malzemele­rinin burada toplanmasına öncülük et­miştir. Bu arşiv ve müzenin ortaya koy­duğu en önemli eser 1949'da yayımla­nan Falklor ve Etnografya Kılavuzu'­dur (bu eser, daha önce Halk Bilgisi Top­

layıcılarma Rehber 119281 adıyla basıl­

mıştı).

İktisat sosyolojisine ağırlık verdiği ya­yınlarında Fındıkoğlu, Batı'daki sosyal tabakalaşmanın ve sınıf gerçeğinin Do­ğu'da ve Türkiye'de farklı bir içtimal ve­tireye sahip olduğuna işaret eder. Sos­yalizm tarihine açıklık getirdiği makale ve kitaplarında Marx öncesi sosyalistle­ri değerlendirir ve daha ziyade getirdik­leri "ethik" çözümleri ele aldıktan sonra Marx'ın felsefesi, sosyolojisi ve iktisadi görüşleri üzerinde durur. Marx'ın, diya­lektiği komünist toplumla sona erdirme­sini tenkit eder ve bunu sosyal gerçe­ğin sona erdirilme gayreti olarak görür. Sınıf mücadelesi tezini ve Marksist me­todolojinin değişmeyi tek faktöre (mad­di -iktisadi) dayandıran görüşünü eleşti­rir. Sosyal meseleye iyileştirici hiçbir çö­züm getirmemeyi prensip olarak kabul eden ve determine sebep- sonuç ilişki­

lerinin işleyeceğini var sayan bu anlayışa karşı sosyal siyasetçi ve bilhassa üçün­cü sektör olarak tanımladığı kooperatif­çiliğe ağırlık verir. Hatta yüzlerce kitap, makale ve kitapçığın içinde Kooperas­yon Sosyolojisi adlı hacimli eseri önem­li bir yer tutar. Kooperatifler, ferdi te­şebbüs kabiliyetinin ve güdümlü olma­yan uzviyetçi gelişmenin adeta geniş bir havuzudur.

Marx'ın, Batı Avrupa tarihini belirli bir noktaya kadar doğru yorumladığına ve sosyal realiteyi ortaya koyduğuna işa­

ret eden Fındıkoğlu. onun bütün reali­telere dair, farklı zaman ve rnekanlara

29

Page 3: ~ İBRAHiM AR~UK - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · "ahlakiyat"tan bahseder. Ona göre ah ... cü sektör olarak tanımladığı kooperatif çiliğe ağırlık verir. Hatta yüzlerce

rıı~UII'.UVLU, Lıyc:ıeuuırı rcıı ır ı

ve bilhassa geleceğe ait genel sonuçlar öne sürmesini bir nevi "historizm" ve­ya "previzyon" olarak değerlendirir. Ona göre Marx'ın sınıfsız. devletsiz ve istis­marsız toplumu "ilmi sosyalizm" adı al­tında ileri sürmesi ve kendinden önceki sosyalistleri hayalci olarak suçlaması,

yaşadığı zamanın sosyal krizindeki şid­det karşısında teessürlerini ifade etme­ye çalışan genç bir felsefecinin düşün­

celeri olarak değerlendirilmelidir.

Ziya Gökalp gibi Fındıkoğlu da milli­yetçiliği ve milli şuurun uyanmasını mil­Jetlerarası barış ve adaletin en önemli şartı olarak görmüş, kültür milliyetçili­ğinin önemi üzerinde durmuştur. Mil­liyetçilik ve beynelmilelcilik arasındaki ilişkiyi ele alırken Ziya Gökalp gibi Fın­dıkoğlu da milli şuurdan mahrum mil­letler arasında gerçek anlamda bir da­yanışma kurulamayacağını ifade etmek­tedir. Ona göre milli kültür farklılıkları ile birlikte bir beynelmilellik terbiyesine ihtiyaç vardır.

Türkçe'nin tabii seyri içinde gelişme­sinden yana olan Fındıkoğlu Türk dili­ni bozucu zorlamalara ısrarla karşı çık­

mıştır.

Fındıkoğlu 'nun teşkilatçılığı ve sosyal ilişkileri onun kişiliğinin önemli bir yö­nünü teşkil eder. Üniversite duvarları dı­şına çıkarak sosyal gerçeği yoklama ih­tiyacı ile tesis ettiği veya ettirdiği kuru­luşlar arasında 1927 yılında Ankara'da kurduğu Türk Halk Bilgisi Derneği, İs­tanbul'da Türkiye Harsi ve içtimal Araş­tırmalar Derneği (ı 934 ), İstanbul Mual­limler Cemiyeti (ı 946), Türk Şarkiyat Der­neği ( 196 ı) . Tortum Kalkınma Derneği

(ı 962). Sakarya Sosyal Araştırma Mer­kezi ( ı 967) sayılabilir. Türkiye Harsi ve içtimal Araştırmalar Derneği'nin yayın organı olarak kendisinin kurduğu (Tü­

tengil. XVI ! Şubat ı 9761. s. 7568) İş, daha sonraki adıyla İş ve Düşünce, yaklaşık kırk yıl süreyle sosyal bilimlerde çalışan­lar için adeta bir laboratuvar olmuştur.

Eserleri. Kitap, makale, araştırma, teb­liğ ve broşür şeklinde 3000'in üstünde eseri bulunan Fındıkoğlu yirmiye yakın takma ad kullanmış olup bunlardan Ka­dıoğlu Ahmet, Ahmet Halil en çok kul­landığı isimlerdir. Ölümünden sonra adı­na çeşitli armağan kitaplar çıkarılmış,

dershane ve kütüphanelere adı verilmiş­tir. Fındıkoğlu'nun kitaplarından bazıla­

rı şunlardır: Erzurum Şairleri (İ stanbul

1927); Bayburnu Zihni (İstanbu l 1928); Zora Dağlar Dayanmaz (İstanbul 1934);

30

Ziya Gökalp, sa vie et sa sociologie: Essai sur l'enfluence de la sociqlogie française en Turquie (Paris 1936) ; Ah­lak Tecrübesi (İstanbul 1938, F. Rauh'­tan tercüme); İçümaiyata Başlangıç (İs­tanbul 1938, G. Kessler'den tercüme); Ko­operaüfçilik (İstanbul 1940, G. Kessler'­den tercüme); İbn Haldun (İstanbul 1940, Hilmi Ziya Ülken 'le birlikte) ; Auguste Comte'un Felsefesi (İstanbul 1942, Levy ­Bruhl'den tercüme); Fransız İhtilali ve Tanzimat (İstanbul ı 943) ; İçilmaiyat Dersleri, Birinci Cilt: İçümaiyata Gi­riş (İ stanbul 1944); Sosyalizm, Cilt 1, Kitap 1: Eflatun'dan Marx'a Kadar (İs­tanbul ı 949); İçtimaiyat, İkinci Cilt : Me­todoloji Nazariyeleri (İstanbul 1950); Sosyalizm, Cilt 1, Kitap 2 : Karl Marx ve Marxizm (İstanbul ı95 2 ) ; Türkiye'­de Kooperatifçilik: Tatbiki Sosyoloji Denemesi (İstanbul ı 953) ; İçümp.iyat, Üçüncü Cilt: Hukuk Sosyolojisi (İstan­bul ı 958); Le Play Mektebi ve Prens Sabahattin (İstanbul I 962) ; İktisat Sos­yolojisi Bakımından Sosyalizm (İstan­

bul ı 965) ; K aa perasyon Sosyolojisi (İs­

tanbul ı 967) ; Doğu Kalkınması ve Er­zurum Şehirleşmesi ile İlgili So~yolo­jik Meseleler (İ stanbul ı 970) ; Sosyoloji Doktrin ve Kolları (İstanbul ı 97 ı); Karl Marx ve Sistemi (İ stanbul ı 975).

Fındıkoğlu'nun makalelerinin önemli bir kısmı İktisat Fakültesi Mecmuası, İş ve Düşünce, Sosyoloji Konferqnsla­rı, Sosyal Siyaset Konferansları, Büyük Türkiye, Bilgi Mecmuası, Türk Yurdu ve Türk Falklor Araştırmaları'nda yer almaktadır.

Arniran Kurtkan, Fındıkoğlu'nun 1918-1958 yılları arasında yazdığı eserlerin lis­tesini kapsayan Fındıkoğlu Bibliyograf­yası'nı yayımlamış (bk. bibl.). Mustafa Erkal "Fındıkoğlu Bibliyografyasına Ek (1958- ı 97 ı)" başlıklı çalışmasıyla bu ese­ri tamamlamıştır (bk. bibl.) . Nevin Gün­gör, Fındıkoğlu'nun bu iki bibliyografya çalışmasında zikredilmeyen 700'e yakın kitap, broşür ve makalesinin bir liste­sini neşretmiştir. Aynı çalışmada, "Fın­

dıkoğlu Hakkında Yazılanlar" başlığıyla

sayısı 1 07'yi bulan bir de yayın listesi yer almaktadır (bk. bibl.). Sosyoloji Konfe­ransları'nda da (XIll, 94-ı02) Fındıkoğ­

lu'nun eserlerinin bir listesi bulurımak­tadır. Ayrıca Türk Falklor Araştırma­lan'nın 319. sayısı (XVI , 7553-7580) Fın­dıkoğlu 'na ayrılmış, İstanbul Üniversite­si İktisat Fakültesi de bir Fındıkoğlu Armağanı neşretmiştir (İstanbul ı 977).

BİBLiYOGRAFYA: Arniran Kurtkan, Fındıkoğlu Bibliyogra{ya·

sı : 1918-1958, istanbul 1958; a.mlf., Ziyaed· din Fahri Fındıkoğlu, istanbul 1987; Mustafa E. Erkal. "Fındıkoğlu Bibliyograiyasına Ek (1 958- I 97 I)", Sosyoloji Konferans/arı, istanbul 1976, xııı, 84·102; a.mlf., "Türk Sosyal İlim Hayatında Bir Zirve : Fındıkoğlu Ziyaeddin Falıri", TDA, XX'l0/ (1 985), s . 80-85; Hüseyin Avni Göktürk, "Profesör Ziyaeddin Falıri Fın­dıkoğlu 'nu Anarken", Fındıkoğlu Armağanı,

İstanbul 1977, s. 1 7 · 24; Emre Kongar, Türk Toplumbilimcileri, Istanbul 1988, ll, 115-146; Nevin Güngör, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu,

Ankara 1991 ; a.mlf. , "Erzurumlu Ünlüler: Prof.Dr. Ziyaeddin Falıri Fındıkoğlu", TK, sy. 312 (1 989), s. 202·210 ; a.mlf .. "Fındıkoğlu Bib­liyograiyası'na İkinci Bir Ek", TDA, LXXXII (1 993 ). s. 29·62 ; Mehmet Eröz, "Prof. Fındı­koğlu 'nun Ardından" , Ankara Ticaret Odası

Dergisi, sy. ll, Ankara 1974, s. 11 ·15 ; a.mlf., "Gökalp ve Fındıkoğlu", Orta Doğu Gazetesi, Ankara 16 Mart 1975; Orhan Tuna. "Aziz ve Ralımetli Dostum Fındıkoğlu" , a.e., 11 Aralık 1974; Faruk Timurtaş, "Fındıkoğlu Hoca", TFA, XVI ( 1976), s. 7559· 7560 ; Cavit Orhan Tü­tengil. "Bir Sosyaloğun Ölümü", a. e., XVI (I 976), s. 7567 -7569 ; Orhan Türkdoğan. "Prof.Dr. Zi­yaeddin Falıri Fındıkoğlu, Bir Sosyaloğun Profili", TDA, XX'l0/ (I 985). s. 28·41 ; Fahir iz. "Fındı.I,wggıu, pıya' al-Din Faklıri", E/2 Suppl. (Fr.), s. 307 · 308. G:1

U'f.l MusTAFA E. E RKAL

L

RRAKU'ş-ŞİA

( ~Id})

İmi'imiyye i'ilimıerinden Hasan b. Mılsi'i en-Nevbah ti'nin

(ö. 3İQ/ 922 [?Jl Şia hrka!arına dair eseri.

_j

Felsefe, astronomi, kelam ve mezhep­ler tarihi alanlarında kırktan fazla eser yazdığı nakledilen Nevbahti'nin el-Ma­~iilat ve'l - hra~, Tacdadü fıralp.'ş-Şfca, Me?iihibü'l-hra~ gibi adlarla da anılan bu kitabı onun günümüze kadar ulaşan tek eseridir. Eserde, Şia akımının doğu­şundan lll. (IX.) yüzyılın ortalarına kadar ortaya çıkan iç anlaşmazlıklar ve bu se­beple oluşan gruplar anlatılmaktadır.

Eserin başlangıcında müslümanların

devlet başkanlığı (imamet) konusunu dai­ma tartıştıklarını ifade eden müellife gö­re İslam toplumu Hz. Peygamber'in ve­fatından sonra üç gruba ayrılmıştır : Hz. Ali'nin imametini savunan Şia, Sa'd b. Ubade'nin başkan olmasını isteyen en­sar ve ResQJ-i Ekrem'in imarnet konu­sunda hiç kimseyi belirlemediğini. bu işi ümmetin seçimine bıraktığını ileri sürüp Ebu Bekir'e meyleden zümreıer. Sakife­tü Beni Saide'de yapılan tartışmalardan sonra ikinci ve üçüncü grup birleşerek Ebu Bekir'i halife seçmiş, Ali taraftar-