~ 1 ~
~ 2 ~
~ 3 ~
Ölüm Bile Yakışıyor Sana Jessica
( Veda Şiiri )
~ 4 ~
Muhteşem bir ölüm hazırlamalıyım sana Jessica,
Öldüğüne sen bile inanmamalısın.
Ama korkuyorum Jessica,
Seni öldürmeye korkuyorum,
Ellerim gitmiyor bu satırları yazmaya.
Ama senin duyguların öldürmeye yetiyor benim duygularımı.
Nasıl başlamıştı bizim hikâyemiz
Galiba senin o kapıdan girişinle başlamıştı.
Gelip oturmuş karşıma
Gözlerimi alamamıştım senden o gün.
Öyle güzeldin ki, bir şey yapmana gerek yoktu kendini sevdirmen
için.
Bende boş bulunup sevmiştim seni
Zaten hep öyle olmaz mı?
İnsan sevgiye boş bulunduğu anda yakalanmaz mı?
Yakalamıştı beni bir kere saçların.
Tüm bedenimi sarmıştı gözlerin.
Doğrusu bende hiç şikâyet etmemiştim bu durumdan.
Güzel oluyordu böyle,
Her gün birini düşünerek uyumak,
Ve birini düşünerek uyanmak.
~ 5 ~
Bazen içim içime sığmıyor,
Seni göremediğim günü, günden saymıyordum.
Boşuna düşüyordu günler takvim yapraklarından.
Boşuna doğuyordu güneş
Boşuna çıkıyordu ay dede.
Öyle bir şeydin ki sen benim için, ulaşılmazımdın.
Biliyordum beni sevmeyeceğini,
Zaten kim sever şiir yazan adamı.
Kim sever seni benim sevdiğim gibi,
Kim bakabilir, benim sana baktığım gibi
Kim geceleri düşünebilir seni benim düşündüğüm gibi,
Kimse ne benim gibi sevebilir seni, nede düşünebilir.
Az sever çok sever ama kimse benim gibi sevemez seni.
Sevmek gerçekten kimi zaman rezilce korkulu oluyor,
Reddedileceğini bilsen bile, sevdiğini söylemek de öyle oluyor,
Biraz korku oluyor dudaklarının arasında biraz umut,
O yetiyor zaten sevdiğini söylemen için.
~ 6 ~
Ve insanı reddedilmek üzmüyor da, sonrası üzüyor be Jessica,
Öyle bir boşluğa düşüyor ki insan,
Issız bir adada yanına alacağı üç şeyin
Üçünü de kaybetmiş gibi oluyor, sen, ben ve biz.
Ben hiç şüphe etmedim seni sevdiğimden,
Sen hiç şüphe ettin mi benim seni sevdiğimden,
Nasıl edeceksin, hiç beni sevme fırsatı bile vermedin ki kendine.
N’olur öyle bakma bana Jessica
Ben seni senden çok sevdim,
Ben kendimden artırıp seni sevdim.
Ben hiç aşkı yatakta düşünmedim,
Zaten aşk denilen kutsal, yatakta değil kalpte güzel be Jessica.
İnsan kutsalına nasıl ihanet edebilir,
Edemez, en azından etmemeli, etmemeli.
~ 7 ~
Bak gözlerim dolmaya başladı Jessica,
Alışkınlar aslında buna
Her akşam, köşelerinde sessiz sessiz ağlıyorlar.
İnan vücudum nefret ediyor benden, seni bu kadar sevdiğim için,
İnsan bir fırsat vermez mi kendine, sevilmek için.
Her neyse Jessica, sen ne beni sevdin ne kendini.
Şimdi çekil kenara, üstüne şiirim son mısraları sıçramasın,
Biliyorsun, seni edebiyat tutuyor.
Güzel günlerimiz oldu ama jessica
Üç gün beni mutlu ettin, o kadarlık mutluluğu helal et bana.
Aylardan Eylül oldu Jessica
Biraz hastayım, birazda umutsuz.
İnsanlar bir sıcak, bir soğuk davranıyor.
Biraz ısınıyor duygularım biraz üşüyor,
Bizi hep bu insanlar mahvetti zaten Jessica.
~ 8 ~
Son bir isteğim olacak tanrıdan.
Hani birini sevmeyi çok istiyorsun ya Jessica,
Birine ilk görüşte aşık olmak istiyorsun.
Olur da birine aşık olursan benim gibi sev, benim gibi aşık ol.
Benim gibi geçsin günlerin,
Belki anlarsın beni o zaman.
Elveda Jessica
Elveda sevdiğim güzel kadın
Elveda en büyük yalanım
Elveda şiirlerimin en güzel karakteri
Elveda…
Ufuk Silik
|Giden sen değilsin ki Jessica giden benim geleceğim |
~ 9 ~
SEN O ADAM
~ 10 ~
Sen o adam…
Evet, sen;
Senin dudaklarında saklıydı yas!
Bir hüzün tadı hâkimdi inceden…
Hüzün bulaştırmıştın bana dudaklarında kaybolurken…
.
Sanki
Sana yaklaşmak; ümitsizlik çukuruna kendini usulca bırakmakla eş
değerdi.
Veyahut
Sana yaklaşmak tüm günahları kabullenmekti.
Ve ben yaklaşmıştım sana; sen benden uzaklaşırken…
Ben sevmiştim seni!
Sen kendi enkazında gömülürken…
Bir mum yakmıştım ardından
Tanrı’ya geri dönmen için yalvarırken…
Ve
Ben geri dönmeni beklerdim…
Sen Azrail'le sevişirken...
Ebru Yenicevardarlı
~ 11 ~
Varlığın Yokluğum
~ 12 ~
Gözlerim kapanırken
Sessizliğim, sensizliğin lanetiydi.
Sol kanadı zayıf olan bir takımdık biz;
ne kadar direnirsek direnelim, uzatmalarda golü yiyen.
Ben;
İstenmeyen adam.
Sen!
İstenilen, delicesine.
Çağırsan tutardım nefesimi,
Yanında harcardım son birkaç tanesini.
Adına harcardım, aşkına harcardım,
Boşa harcardım.
Özgür yaşadığımı sanırdım ya ben,
Sana tutsak ölüyorum şimdi.
~ 13 ~
Sen!
İşçi kalbimdeki burjuva,
Neden yoksun?
Sen!
Aşkla gülen,
Maktulüne iyi bak.
Sen!
Şimdi içimde bir halk hikâyesi;
Dilden dile dolaştıkça, benliğini kaybeden.
Ne kapıları çarpmaların,
Ne yalanların,
Ne hepsine inanmalarım var.
Şimdi var olan tek şey, yokluğum.
Oğuzcan Yüce
~ 14 ~
Kin
~ 15 ~
Karamsarlığa boğulan kelimelerim etrafa saçılırken,
Yasak bahçeme girildi.
Sana dair dizeler açıldı fütursuzca.
Acınası bir hayattan,
Gülünesi bir ömür çıkaramadı dudaklarım.
Aklıma vuran hayallerin,
Yüreğimi hatırlamanın cezasıyla öldürüldü.
Yerlerde sürünen gururum;
Herkese dimdik durdu da,
Sadece senin uğruna ayaklar altına serildi.
Hayallerim umuda manzaralı uçurumlardan intihar etti.
Adına büyüttüğüm o küçücük umutlarım,
Yargısız infazlarda adaletsizliklere mahkum oldu,
Beraat edemedi kan revan kalbim.
~ 16 ~
Yok bunun ötesi !
Ölüm kokulu bakışlarında,
Kalbim ve ben ayrılığa sıfır,
İhanet dolu manzarasıyla.
O sarsılmaz gidişine attığın her adım için,
Teşekkürler sunuyorum bir avuç gözyaşımla beraber sana..
Çünkü;
Böylesi daha iyi diyordu giderken sevgililer.
Teslim ederken terkedişlerini bahanelere,
Daha güzel olacak böylesi demiştin sende,
İhanetlerin içinden çaldığın yalanlara kılıf hazırlar gibi.
Teşekkürlerimi gönderiyorum sana,
Çünkü gittin sen..
Ve ben,
S
U
S
T
U
M
...
~ 17 ~
Çok iyi gidişlerin vardı senin,
Heveslerimi kursağımdan sökerek,
Azmettirerek beynime ölümünü.
Büyülü düşlerimi ayaklar altına düşürerek..
Şimdi seni gömmek mi zordur kalbime,
Yoksa yıpranmış çıplak bedenimi mi ?
Son nefesimi veresiye alırken ben,
Gururumu hapsediyorum korkularımla...
Bu dünyada bütün yağmurlarım ,
Kirlenmiş kalbini yıkamaya yağar,
Tutunamasa da sana , çürütür yüreğini.
Islatır..
Kin'imi alır..
Cemre Bükrük
~ 18 ~
SONSUZLEM
~ 19 ~
Bir karga olmak istemezdim mesela,
Daha yirmi yıl olmamış şu taş taş üstüne durmayan yere geleli,
Bıkmışız üstlenmediğimiz sorumluluklardan,
Yaşamadığımız mutsuzluklardan.
Bir de yüz elli sene yaşayıp ne yapacaksın?
Hüzün tutmaz kanatların arasından süzülürken güneş,
Birbirinin kanında boğulan insanlara mı bakacaksın,
Yoksa kendini bu altın tozu kaplı umarsızlığın dibine dibine mi
vuracaksın?
Hislerini bir bir yolarken nefesi kokan bir rüzgâr,
Öyle durup yaşayacak mısın bu yüz elli kez ağırlaştırılmış haksız
müebbeti?
Hiç sanmam...
~ 20 ~
Bir tırtıl olmayı da istemezdim mesela,
Şöyle bakınca bir aynaya,
Tanımalı derim bu tırnak izlerini yüzündeki, yosma kavgalardan
kalma,
Öyle girip kalınca üç beş ay bir kozada,
Geçer mi hiç bu vücuttan hayat batıkları?
Hem diyorum neyi bekliyorsun kendini kapattığın o salak yerde,
İtiraf et, koruyabilir misin kendini içerde,
Beyninde dönüp duran şeytan aklına gelmez düşüncelerden de?
Seni o çirkin halinle kimse de beğenmedi zaten,
Şimdi seksi kanatları olan naif bir tırtılsın artık yalnızca,
Ve seni o halinle sevmeyenlerin, şimdi hak etmeye vakti de
olmayacak hem,
Geri sayım başladı, bulabilecek misin masallardaki aşkını?
Hiç sanmam...
~ 21 ~
Bir arı da olmayı istemezdim mesela.
Yalanlamıyorum hayat felsefesi güzel,
Boktan kargaşaları bir kenara atmalar,
Bir o çiçekle bir bu çiçekle yatıp kalkmalar,
En has nektarlarla kafa bulmalar.
Peki bir bak kendine,
Neden senden kaçıyor şimdi de insanlar?
Üstelik sen verirken onlara bu dünyanın balını kaymağını.
Sen sadece sevmek istemiştin,
Bir kızın elini tutmak istemiştin,
Küçük bir refleks, belki bir hata,
Duydunuz sanırım kızın 'gong' niteliğindeki çığlığını,
Sana iğneni her deliğe sokma demiştim,
Artık yaşayabilecek misin onsuz bu hayatı?
Hiç sanmam...
~ 22 ~
Çirkin ördek yavrusu olmakta fayda var,
At şu kafandaki aptal kese kâğıdını,
Maskesi düşmeyecek marjinalliğin cazibesini takın gözlerine,
Kim ne derse desin,
Paytak ayaklarınla da doludizgin koşabilirsin.
Hem ne olmuş siyah kahkalara bulanmışsa yüzün?
Siyah leke göstermez, yani hep güçlüsün.
Aldırış etme akşam pazarında ucuzlamış bu imalı bakışları,
Onlar sona kalmış ve çürümüş yürüyen birkaç kafatası.
Sen de hep utangaçsın, hep karamsar,
Sersem önüne dünyanın en güzel kelimelerini kırmızı bir halı gibi,
İnanacak mısın sanki bu yazdıklarıma?
Hiç sanmam...
Tuğçe Dilan Satar
~ 23 ~
Paslı Duygular
~ 24 ~
Mahvolmuş haldeyim şuan.
Kalbim eski,
Düşüncelerim çürümüş.
Hayallerimi yakalamaya çalışmaktan yorgunum.
Eski anılar
Ah o eski anılar, yoruyor zihnimi.
Beni bu hale getirenlerin, hepsi mutlu.
Geleceğim şüpheli, geçmişim malum.
Zararı yok, hepsine tecrübe deyip geçiyorum.
Ama her gün sömürüyor takvim yapraklarımı, acılar.
Korkuyorum biliyor musun?
Eskisi gibi değilim, olmakta istemiyorum zaten.
~ 25 ~
İzinsiz gösteri yapıyorsun şuan kalbimde
Bir devrimin ayak sesleri gibi geliyor bu gösteriler bana.
Kendime bile söyleyemiyorum seni sevdiğimi.
Korkuyorum çünkü bir gün gözlerinde asılı kalırım diye.
Gözlerine bakıp,
Kalbimde hiç gösterime girmemiş, filmleri izleye bilir miyim?
Sesini, duygularıma kaydedip, her gün dinleye bilir miyim?
Ellerini tutup, seni seviyorum diye bilir miyim?
Ufuk Silik
~ 26 ~
Bir Kıyamet Gecesi
~ 27 ~
Ve o kadının dudaklarında tükenmişti aşk
Hüzünlü bir gece de son kadehini yudumlarken;
‘ – Sevmeyeceksin.’ Diye fısıldadı kendine
Boş duvarlara yansıyordu;
Gelecek sandığı geçmişi…
Her ‘an’ hatırlatıyordu kendini
Her ‘iz’ yıpratıyordu hayalleri…
‘- Yalnızca bir şans daha…’ diyerek
avutuyordu yaralarını…
Oysa şans kaybedenlerin hakkı değildi.
Ah kadın;
Bilmezdi.
‘ – Bir daha olmayacak.’ denildiğinde;
Melek çoktan zirvedeki çana erişmişti.
Miladı kıyamete çevrilen bir ruhtu artık
Mumlar sönmüştü
Ve karanlığa hapsedilmişti.
‘’ Aşktan yoksun bırakılmış,
Araf da tutsak olmuş bir ruh asla sevemezdi.’’
Ebru Yenicevardarlı
~ 28 ~
Duman
~ 29 ~
Bir İstanbul sabahı saat beş suları,
Gözlerim uykusuzluktan şişmiş kalkıyorum Haydarpaşa'dan.
Ellerim titriyor gazeteleri üstümden çekerken,
Trenden inenleri izliyorum, onlarda beni.
Şarap şişelerinin olduğu tarafa çeviriyorum kafamı,
gülüyorum.
Hepsinin dibine vurmuş hayallerim.
Büfeden aldığım kibriti arıyorum, ceplerimi yokluyorum,
Bir sigara yakıyorum, seninle birlikte yanıyoruz.
Fotoğrafların yerlerde, mektuplarında öyle.
Anlaşılan gece fena dağıtmışım.
Hakkımdır,
dağıttıklarından sonra neyi toparlayabildim?
Kalkıyorum yavaştan, dışarı çıkıyorum.
Köşede tezgahını hazırlayan simitçiye soruyorum
Boğaz'a diyorum nasıl gidilir?
Taksi çağırıyor bana, biniyorum.
İndiğimde aklıma geliyor sana geldiğim.
Ceketimin iç cebinden telefonumu çıkarıyorum,
Fotoğrafına bakıyorum.
Küfürler yağdırıyorum, sonra öpüyorum.
Adını haykırıyorum martılara
ve bırakıyorum kendimi.
Düşene kadar 2. kez nasıl öleceğimi merak ediyorum,
gülüyorum..
Oğuzcan Yüce
~ 30 ~
Darbenin İzleri
~ 31 ~
Sevmediğin kırılgan apoletlerim. Evet, onlardan
vazgeçmiştim. Ruhumdan geriye kalan ne varsa çıkarmaya
çalıştıklarımla. Geçmiş pusu gibi bakıyordu yaşananların
ardından, ben dudaklarımın hazin kurumuşluğunda,
uçurumdan denize bıraktım senin o eylül gülümseyişlerini.
Sonra, sana ait ne varsa kopardım attım. Kuşkusuz kolay
olmadı bu, ne yana fırlatsam yine bırakmadı peşimi.
Kursağımdan çıkartmaya cesaret edemediğim kelimelerim,
karanlık gecelere adanırdı. Sen ışıklara veda ettiğin anda
ben ölümsüzlüğün olmayışına inat yazardım. Kimse
bilmezdi. Beni en iyi tarif eden, odamın loş ışığında dağılıp
giden sigara dumanıydı şüphesiz. Çarpışan harflerimin
sesleri, gıcırdayan koltuk birbirine karışır kulakları irtica
ederdi...
~ 32 ~
Bu sıralar mevsim ayrı bir şık. Efkarlı göz kapaklarımla,
nemli odamdan, kirli penceremden simsiyah gözlerimle
sonsuzluğa bakarken, hiç bir ideolojik yaptırım yetmiyor bu
mevsimin yetimliğini sana bulayarak anlatmaya .
Tahammülsüz damlalarla akıtıyorum sözcüklerini kollarının
arasından, alnına ansızın bahşedilmiş çizgilerle ben , kahpe
bir anarşiye doğru süzülüyorum ..
Kalbimin ağrısına iyi gelen, aşırı dozda sana ihtiyacım
varken, sen düğmesi kırılmış, ilmekle buğulanmış; kırılmış
garip dönüşlere adanmaktan uzak ölümlere bahşehiyorsun
kendini.Biraz daha fazla tarifini yapsam, bozguna uğrar
kalan ümit zerreleri.
Ben geleceğin olmak isterken, aynı zamanda geçmişinde
nadide bir iz olmak istedim. Yakandan tutup yukarı çekmek
istedim. Canını acıtmaya niyetim yoktu. İleride defter arası
kurutulmuş bir çiçek kalmak istemedim.
Sokak suçlarına ortak oldum artık. Artık uçabiliyorum. Evet,
evet kısık sesle söyledim biliyorum anlamadın,
Aslında sen anlamımdın.
Cemre Bükrük / Darbenin İzleri
~ 33 ~
İŞSİZLERE VE GİDECEKLERE
~ 34 ~
Gideceksen şimdi git,
Gece lambasını da söndür ama.
Üfle ki, senden pay düşsün ciğerime.
Yok;
Beş para etmez diyorlar benimkine, ondan.
Bir yıldızı daha mı çıkardı işten gökyüzü?
Bu kaçıncı alacaklı isyan?
Lütfen git,
Ama dur, bekle önce biraz.
Son kez seksin güneş saçının telinden.
Yüreğim burkulur, ağlayamam şimdi.
Dağların eteklerinde dikkatli yürü.
Herkes boynu bükük bir başak gibi,
Olgun değil.
~ 35 ~
Kapı açık,
İlk kez âşık olacak bir kızın kalbine girdiğin gibi gir.
Usul, sessiz, emin adımlarla.
Yok, olmaz.
Bir çiçek daha mı çıkarıldı işten?
Bu nasıl ağlayan bir buz dağı artık bilmem.
Dünyayı acısında boğarcasına.
Neyin özgürlüğünden bahsediyorsun?
Git diyorum yalnızca.
Okyanusa atsam da, sen;
Bir cam şişesindeki parşömensin.
En fazla grevdeki bir işçi kadar özgür olabilirsin.
~ 36 ~
Yok, yok, buna da inanacak değilim.
Bir makine de mi çıkarıldı işten?
Bu nasıl yalnız bir fabrika böyle?
Boşluk dolar mı koca bir göbekle?
Hangi boğaz sonsuzluğa açıldı?
Burası hangi tokluğun Afrika’sı?
Beyaz bile utandı sizden,
Beyaz halı evlere girmek istemiyor,
Sokakta yatan çocukları gördükçe.
Beyaz un ekmek olmaktan bıktı,
Açlıktan ölenleri gördükçe.
Hiçbir kedi nankörlüğü hak etmedi, sizler varken.
Yok, beyaz oğlan, uzak dur buradan.
Burası birlikte ve yalnız yürüyenlerin şeridi.
~ 37 ~
Rahatlayacaksa için,
Deniz kıyısına git.
Sahilde ayak izi bırakırsın belki.
“Bende varım.” Dersin;
Hiç olmamış gibi.
Nasıl yani?
Bir deniz kabuğu da mı çıkarıldı işten?
Bu hangi alçak deniz?
Gökyüzü bile daha merhametli.
Tam da şimdi git,
Lamba söndü,
Güneş güzeldi,
Deniz mavi,
Gökyüzü merhametli.
Tuğçe Dilan Satar
~ 38 ~
Hayallerin Peşinde
~ 39 ~
Günler birbirini kovalıyor. Sanrılarda öyle. Bitmek bilmeyen sanrılar. Her gün
Zeynep ve Kızımız' ı görmek beni mutlu ediyordu aslında ama bu Marian' ın pek
hoşuna gitmiyordu.Yine sanrılar sırasında kavga ettik. Çok şiddetli. Sonra
çantasını aldı aldı çıktı gitti evden. Yine ağladım. Hem de çok. Ağlarken yanıma
Zeynep geldi. Bunların hepsi bitebilir, yanımıza gelebilirsin diyerek beni
umutlandırdı. Bu bilinçaltımın bir oyunumuydu yoksa gerçekmiydi bunları ayırt
etmek zordu. İlaçlarımı uzun süredir almıyordum. Sonra bir hışımla evden
çıktım. Gözlerim hala yaşlı ve şişti. Marian'ı aradım. telefonu kapalıydı. Sürekli
takıldığı bir bar vardı. Onun orada olduğunu tahmin ediyordum. Daha önceleri
de kavga etmiştik, yine kaçıp buraya gelmişti. Buraya hiç beraber gelmedik.
Gittim yine orada oturmuş viski içiyordu. Ona uzak bir masaya oturdum ve bira
söyledim. Uzaktan izliyordum onu. Aradan bir saat geçmeden içeri uzun boylu,
atletik vücutlu bir erkek geldi ve yanına oturdu. Öpüştüler. Sonra o da viski aldı,
yudumlamaya başladı. Onlar bir bardak içene kadar ben 4 bardak bira
içiyordum sinirden. Bunu kabullenmem zordu. Aslında bu bana müstehaktı. Ben
Zeynep'i unutup nasıl başka biriyle evlenebilirdim. Hem de bu kadar ani bir
kararla. Bir yandan kendime kızıyor, bir yandan Marian' a değişik sıfatlar
yakıştırıyordum. 2 saat kadar daha oturup kalktılar. Tabi bende arkalarından.
2007 model bir BMW ye bindiler. Güzel, bakımlı bir arabaydı. Bende
arkalarından taksiye bindim, takip ettim. Bir otelin önünde durdular. Uzun
boylu dallama indi arabadan ve Marian'ın kapısını açtı. El ele otele girerlerken
fotoğraflarını çektim. Sonra tekrar taksiye binip eve gittim. Yatağa gittim
uzandım. Uyumak imkansızlaşmıştı artık. Marian o uzun boylu dallamayla zevk
çığlıklarıyla otel duvarlarını inletirken, ben evde hıçkırıklarla evin duvarlarını
inletiyordum. Ağlarken uyuyakalmışım...Aradan 3 gün geçmişti ve o 3 günlük
süre zarfında Marian'ın yüzüne bile bakmadım. 3. günün akşamı Marian çekti
beni kenara "Neler oluyor" dedi. Cevap vermedim. Cebimden resimleri çıkarıp
yüzüne fırlattım. Konuşamadı.Bir süre bekledikten sonra sessizli delercesine
savurdu kelimeleri. "Her şeye en baştan başlayarak düzeltebiliriz." Kabul ettim.
Hala bir şeylerin düzelebileceğine inanıyordum. Zeynep' le hayalimiz olan
~ 40 ~
Karavan ile Antalya seyahatini anlattım ona. Severek kabul etti. Telefon ve
bilgisayarlarımızı evde bırakacak, sadece birbirimize vakit ayıracaktık.
Yola çıkmadan önce de ilaçlarımı satın alacak, tekrar normal yaşamıma dönmek
için hazırlanacaktım. Çok güzel düşüncelerdi bunlar. Biriktirdiğim parayla orta
halli bir karavan aldım. Çok güzeldi. Tam hayalimdeki gibi. Tüm eşyaları
hazırladık. Sonraki sabah yola çıkacaktık. Gece çok güzel bir rüya gördüm.
Kızımız zamanın yavaşlığına aldırmadan büyümüş, üniversiteden mezun
olacaktı. Yarın akşam. Benimle konuştu ilk defa. Babacığım mezuniyetime
gelirmisin dedi. Peşine Zeynep seni "Orada" bekliyorum dedi. Ağlayarak
uyandım. Uyandığımda Marian son hazırlıklarını yapıyordu. Kızımın isteğini
gerçekleştirmeliydim. Acaba Zeynep' in dediği yer neresiydi. Bir süre bunun
üzerine düşündük. Yola çıkana kadar. Sonunda buldum. Artık bu iş bitecekti.
Üzerime Zeynep ile beraber aldığımız beyaz t-shirt ü giydim. Yola çıktık. Antalya
civarlarına geldiğimizde sanrılarım başlamıştı.Yanımda oturan Marian' ın
yanında uzun boylu dallama vardı. Sinirlendim. Aklıma ihanet gecesi geldi. Kim
bilir o gece haricinde kaç kez birlikte olmuşlardı. Resmen ayakta uyuyordum.
Derken Antalya'ya girdik. Bu viraj. Burayı hatırlıyorum, Zeynep'in kendini attığı
yer. Evet tam zamanıydı. Arabayı aşağıya sürecektim. Ben Zeynep' in yanına
gidecek, Marian' da cehennemin dibini boylayacaktı. Harikulade bir ölüm planı.
300 metre kala yavaşladım. Bir sigara yaktım. Çok derin bir nefes çektim ve gaza
bastım. Araba ile asfalt arasında artık bağ kalmamış, havada süzülüyorduk.
Sağıma baktım. Marian' ın yüzünde dehşet bir korku vardı. Onu hiç böyle
görmemiştim. Denizin yüzeyine baktım. Parlaktı, hemde çok. Denizin
derinliklerinde Zeynep ve kızım vardı. Çok net görüyordum onları. Kavuşmamıza
az kalmıştı, hasret bitiyordu.
"Az sonra bedenim parçalanacak sevgilim. Kalbim sana emanet, ona iyi bak."
Son
Cemre Bükrük
~ 41 ~
Kayıkçı
~ 42 ~
Başıboş bir kayıkçıyım acımasız sonu görünmeyen denizlerde. Her
gün onlarca kişinin iskeleden atlamasına şahit oluyorum. Sorduğun
zamanda arkadaşlarına aşıktı cevabını alıyorum. Aşk artık intihar
meselesi mi oldu. O zaman gerçek aşk nedir? Sevdiğini parası için
sevmek midir aşk? Ya da, bak seni sevdiğim için koluma jiletle
ismimi yazdım demek midir aşk? Sevdiğini, aşkım dediğin birini
denizin kenarındaki taşların, kayalıkların arasına sokup becermek
midir aşk? Bence bunlar zorbalıktır aşka tecavüz etmektir. Benim
aşk dediğim şey bu değildir. Gerçek aşk sevdiğin için hayatta
kalmaktır. Onun için mücadele etmek, ondan vaz geçmemektir.
Sevdiğin zaman tam sevmektir. Sevdiğinin ismini koluna değil
kalbine kazımaktır aşk. Sevdiğini parası için sevmek değildir aşk.
Sevdiğin için aşk sarhoşu olmaktır. Sevdiğini sözcüklerle anlatmaktır
aşk. İşte yine biri daha çıktı iskeleye bakalım bunun hikâyesi ne.
Ufuk Silik/ Kısa hikâye
~ 43 ~
~ 44 ~
~ 45 ~
~ 46 ~
~ 47 ~
~ 48 ~