Top Banner
Kemalist Bülten Gereğinde inandığınız her şeyi yapınız.Başkaları ne derlerse desinler,aldırış etmeyiniz....Kazanırsınız. Çağ Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübünün Yayın Organıdır. Sayı: 2 Yıl:2010 28 Kasım 1954 - 18 Aralık 2002 Necip HABLEMİTOĞLU TÜRKİYE CUMHURİYETİ´NİN TEMELİ KÜLTÜRDÜR Herkesin bilmesinde yarar var, Türkiye Cumhuriyeti kültür temelinde kurulmuştur. Bu dinamik olgu bilinçli bir şekilde seçilmiştir. Bu nedenle M. Kemal Atatürk, yeni kurulan devletin temel niteliğini temelinin kültür” olarak tartışmağa mahal bırakmayacak şekilde betimlemiştir. O bunu, bu tabanda biçimlendirmiş ve veciz bir biçimde “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.”diyerek, bu olguyu taçlandırmıştır. Prof. Dr. Esat Arslan´ın yazısı sayfa 1´de. Kısa.. Kısa.. Ahmet Taner KIŞLALI Cumhuriyetimizin 75. Yılında Kemalizm'in geçerliliğini yitirdiğine ilişkin ortaya atılan bazı savlara Ahmet Taner Kışlalı'nın yanıtı. Ve Ahmet Taner Kışlalı'nın gözünden Kemalizm'in 21. yy'da alacağı konum. Yazının tamamı 2. sayfada... Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, akademiksel başarısı ve yaşamı süresince sergilediği duruş ya da salt ideolojik anlamda ele alındığı zaman 18 Aralık 2002 tarihinin önemi aslında bir çok duygu ve düşünceleri barındırmaktadır. Kanımca ülkemizdeki demokrasi anlayışı bu rotada gittiği sürece de baskı rejimlerini andıran bir tablo daima mevcut kalacaktır. Tarih, demokrasi sözü vererek diktatörlük koltuğuna oturanlara bir çok kez tanıklık yapmış ve bu yapılanmanın karşısında fikirlerini, insani haklarını dile getiren bireylerin mücadelelerini su yüzüne çıkarmıştır. Siyaset sosyolojisi perspektifinden bakıldığında nedense ülkemizde sürekli olarak susturulmak ... Berkin Civelek´in yazısı 4. sayfada... HABLEMİTOĞLU Nasıl Bir Kemalizm? Kemalizm'in varlığı ve içeriği sürekli tartışılan ve araştırılan bir konu. Ben, olan Kemalizm'i eleştirmek ya da tanımlamak yerine olması gereken Kemalizm üzerine çeşitlemeler üreterek Kemalizm'in hangi vasıflara sahip olması gerektiğini tartışmayı yeğliyorum. İlkem Utku ALPARSLAN´ın yazısı sayfa 7´de...
8

Kemalist Bülten

Mar 22, 2016

Download

Documents

nrh nrhh

‘KEMALİST BÜLTEN’ ÇAĞ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE KULÜBÜNÜN YAYIN ORGANIDIR VE TAMAMEN KENDİ İMKA...NLARIMIZLA YAYINLADIĞIMIZ BÜLTENİMİZ GEÇEN SENE 12 SAYIYA ULAŞTI. BU SENE İSE 2. SAYIMIZ İLE KARŞINIZDAYIZ. HER GEÇEN SAYIDA GİDEREK GELİŞEN BÜLTENİMİZ; SAYFA SAYISI, TASARIM KALİTESİ, BASILAN ADET SAYISI AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ GELİŞMELER KAYDETMİŞTİR. ÖNCELERDE 4 SAYFA OLARAK ÇIKAN BÜLTENİMİZ, SON 4 SAYIDA 8 SAYFA OLARAK ÇIKMIŞ OLUP BASKI SAYISI 1000 ADET OLARAK SABİTLENMİŞTİR. KEMALİST BÜLTEN, GÜNDEMİ VE TOPLANTI KONULARI İLE İLİŞKİLİ OLARAK YAYINLANIR. İÇERİĞİ; ÖĞRETİM ELENMALARIMIZ İLE SÖYLEŞİLER, MAKALELER, ÖĞRENCİ YAZILARI, TOPLANTI BİLDİRİMLERİ GİBİ ÇEŞİTLİ OLARAK DÜZENLENMEKTEDİR.
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Kemalist Bülten

Kemalist Bülten

Gereğinde inandığınız her şeyi yapınız.Başkaları ne derlerse desinler,aldırış etmeyiniz....Kazanırsınız.

Çağ Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübünün Yayın Organıdır. Sayı: 2 Yıl:2010

28 Kasım 1954 - 18 Aralık 2002

Necip HABLEMİTOĞLU

TÜRKİYE CUMHURİYETİ´NİN TEMELİ KÜLTÜRDÜR

Herkesin bilmesinde yarar var, Türkiye Cumhuriyeti kültür

temelinde kurulmuştur. Bu dinamik olgu bilinçli bir şekilde seçilmiştir. Bu

nedenle M. Kemal Atatürk, yeni kurulan devletin temel niteliğini

temelinin kültür” olarak tartışmağa mahal bırakmayacak şekilde

betimlemiştir. O bunu, bu tabanda biçimlendirmiş ve veciz bir biçimde

“Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.”diyerek, bu olguyu

taçlandırmıştır.

Prof. Dr. Esat Arslan´ın yazısı sayfa 1´de.

Kısa.. Kısa.. Ahmet Taner KIŞLALI

Cumhuriyetimizin 75. Yılında Kemalizm'in geçerliliğini yitirdiğine ilişkin ortaya atılan bazı savlara Ahmet Taner Kışlalı'nın yanıtı. Ve Ahmet Taner Kışlalı'nın gözünden Kemalizm'in 21. yy'da alacağı konum.

Yazının tamamı 2. sayfada...

Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, akademiksel başarısı ve yaşamı süresince sergilediği duruş ya da salt ideolojik anlamda ele alındığı zaman 18 Aralık 2002 tarihinin önemi aslında bir çok duygu ve düşünceleri barındırmaktadır. Kanımca ülkemizdeki demokrasi anlayışı bu rotada gittiği sürece de baskı rejimlerini andıran bir tablo daima mevcut kalacaktır. Tarih, demokrasi sözü vererek diktatörlük koltuğuna oturanlara bir çok kez tanıklık yapmış ve bu yapılanmanın karşısında fikirlerini, insani haklarını dile getiren bireylerin mücadelelerini su yüzüne çıkarmıştır. Siyaset sosyolojisi perspektifinden bakıldığında nedense ülkemizde sürekli olarak susturulmak ...

Berkin Civelek´in yazısı 4. sayfada...

HABLEMİTOĞLU Nasıl Bir Kemalizm?

Kemalizm'in varlığı ve içeriği sürekli tartışılan ve araştırılan bir konu. Ben, olan Kemalizm'i eleştirmek ya da tanımlamak yerine olması gereken Kemalizm üzerine çeşitlemeler üreterek Kemalizm'in hangi vasıflara sahip olması gerektiğini tartışmayı yeğliyorum.

İlkem Utku ALPARSLAN´ın yazısı sayfa 7´de...

CUMHURİYET SEVDASI

Page 2: Kemalist Bülten

Kemalist Bülten

2

TÜRKİYE CUMHURİYETİ´NİN TEMELİ KÜLTÜRDÜR

Yayın SahibiÇağ Üniversitesi

Atatürkçü Düşünce KulübüYayın Türü

Yerel Haftalık Süreli

Yayın DirektörüMustafa Can Özkul

Görsel TasarımNahit Rüştü Heper

Danışman KuruluProf.Dr.Esat Arslan

Yar.Doç.Dr.Emel ErsanYar.Doç.Dr.Polat İşoğlu

Veli Köroğlu

Katkıda BulunanlarMustafa Can Özkul

Oğuz AtalayDilara İzlemekBerkin CivelekGürhan Gök

İletişimÇağ Üniversitesi bilgi işlem,

Atatürk Araştırmaları Merkezi Yenice/Mersin

Yazı Dilek ve Şikayetler iç[email protected]

Herkesin bilmesinde yarar var, Türkiye Cumhuriyeti kültür temelinde kurulmuştur. Bu dinamik olgu bilinçli bir şekilde seçilmiştir. Bu nedenle M. Kemal Atatürk, yeni kurulan devletin temel niteliğini temelinin kültür” olarak tartışmağa mahal bırakmayacak şekilde betimlemiştir. O bunu, bu tabanda biçimlendirmiş ve veciz bir biçimde “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.”diyerek, bu olguyu taçlandırmıştır. Yeni kurulan Türk Devletinin ütopyasını kültür olarak ortaya koymasının sebeb-i hikmeti budur. Gerçekten de bu ekseni iyi değerlendirmemiz gerekmektedir.

Atatürk bu nedenle kültürü birincil ve önemli olarak görmüştür. Bu açıdan “Milli Kimlik” ile “Kültür” doğrudan ilgilidir ve iç içedir. Çünkü Atatürk'ün de üzerinde önemle durduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği de kültür'de biçimlenecektir. Bunun için, kurulan devlet milli devlettir ve milletleşmek olgusudur. Milletleşmeden, ya da millet inşa etmeden devletleşme sistematiğini yürürlüğe koyamazsınız. Milletleşmenin ikinci aşaması milli devlettir. Bizim milli devletimiz kültürel formasyona eklenen siyasi bir yapıdır. Oysa, Osmanlı'da ayrımsallığı bu yapı esas alan “din bazlı millet” esasına dayanmıştır. 1789 Fransız İhtilalinden aşağı yukarı yüz elli yıl sonra kurulabilen bir Milli Türk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Türk aydının çileli bir yolda yürüyüşünün sancılı izlerini taşımaktadır. Biraz olsun Birinci Dünya savaşı içersinde az da olsa Çanakkale Savaşında “Osmanlı” sözcüğü millet karakterine bürünebilmiştir. Osmanlı belki de ilk defa “Müstevli Düşman”a karşı birleşip yek vücut olabilmiştir. Diğer milletlere mensup Ermeni, Yahudi ve Rum kökenli yurttaşlarımız Osmanlı üniforması altında birleşebilmişlerdir. Sadece birleşmekle kalmamışlar cephelerde şehit düşmüşler, gazi de olmuşlardır. Şehit sözcüğü size belki ilk bakışta garip gelebilir evet bunlar bizim insanlarımızdır, ülkenin ulusal hedefi için ortak düşmana karşı yurt milliyetçiliği bağlamında şehit düşmüşlerdir. Sayıca o kadar fazladır ki ben sadece Birinci Dünya Savaşındaki sağlık subaylarını ele alacağım bu sayı bile yüzleri bulmaktadır. Tabip Binbaşı Ogüst Efendi şehit oluş tarihi 1916, Yüzbaşı Agop Ekmekçiyan, Yüzbaşı Armenak, Yüzbaşı Dilbekçiyan, Yüzbaşı Ferhatyan şehit oluş tarihi 1915, ne kadar garip, sözde ermeni soykırım anma yılı da aynı tarihtir. Cephede şehit olan Ermeni kökenli Osmanlılık kavramında birleşmişlerdir. Yüzbaşı Aristidi Tereyannis, Yüzbaşı Bahor, Yüzbaşı Corci, Yüzbaşı Elmasyan ve diğerleri. Ahde vefanın bir örneği olarak Gülhane Askeri Tıp Akademisi bu güzide insanlarımızın adlarını ve şehit oluş tarihlerini müzelerinin girişindeki granit taşlara kazımıştır. Yolunuz düşerse öneririm, ziyaret ediniz, onların ruhlarını şad etmiş olursunuz. Bunu siz isterseniz mozaikçilik olayı açıklamağa çalışın, tabii ki değildir. Ruhları şad olsun onlar yurt milliyetçisidirler, kültür milliyetçisidirler, bu ülkenin kaderiyle kendi kaderlerini birleştirmiş bizim insanlarımız, birleşmişler, bütünleşmişler ve büyük bir güç oluşturmuşlardır. Bu dişçilerin dolgu maddesi olarak kullandığı dünyanın en ser alaşımı bir amalgamdır. Allah rahmet eylesin, bir büyüğümüz, milletin mozaik olduğunu ima eden bir gazeteciye bu milletleşme olgusunu “beton” olarak sert bir üslupla açıklamıştı. Ben bunu amalgam olarak tanımlıyorum. Dişçilerin kullandığı amalgam, bir çok yumuşak maddenin karışımından oluşan bir alaşımdır. Birleştikten sonra ise dünyanın en sert maddesi olmaktadır. Bu amalgam güç, Çanakkale'de Cihad-ı Ekber ile kutsallaşarak“Ortak Düşman” karşı toplumun bütün katmanlarını birleştirmiştir. Birleşmeyen var mı? Kuşkunuz olmasın, var tabii. Ama çok değil.

Düşmanın bile birleştiremediği bir insan topluluğuna asla ve kat'a millet adı veremeyiz. Böyle bir topluluk aralarında bir asabiyet oluşturamadığından millet olamamışlardır. Burada İbn-i Haldun'un kullandığı Arapça “Asabiyet” terimini bilinçli olarak kullandım. Terim İslam öncesi dönemde «kabilecilik, ırkçılık» anlamında kullanılmıştır, dolayısıyla İslam kültüründe asabiyet sürekli olumsuz ve itici bir kavram olarak görülmüştür. Hatta bazı düşünürler İslamiyet'ten sonra “Takva”'nın karşısında olduğunu ileri sürmüşlerdir. Takvanın asıl sözlük anlamı “çekinmek sakınmak ve korkmak” demektir. Dini açıdan ise Allah´a yönelme yani ölmeden önce Allah´a ulaşma dileğidir. Ancak, bunu asabiyetin karşısında göstermek son derece yanlıştır.

Prof. Dr. Esat ARSLAN

1

Page 3: Kemalist Bülten

Diğer bazı din alimleri ise “müdahale edemediğiniz bir şeylerle övünmek” şeklinde tefsir ederler, ki, yanlıştır. Örneğin Cumhuriyetin en büyük kazanımı milliyetçiliği ve en çok da“Türklüğünle övünmek”i kötü bir olarak örnek gösterirler. Tabii, bunun karşılığında da, yerinmeği bu amaçla kullanırlar. Bu da ötekileşmenin bir başka adıdır ki, son derece yanlış bir algılamadır. Oysa bu terim İbn-i Haldun'un da yerinde bilinçli bir biçimde kullandığı gibi, olumludur. Dayanışma ruhu, grup duygusu, toplumsal dayanışma oluşturmak amacıyla milletin bireyleri arasında bir organik bağ oluşturmak için kullanılır. Bir ve bütün, mütecanis bir grup olmaktır. Doğrusu budur.

Gelin bunu bir örnek ile açıklayalım. İşgale uğramış olan Iraklılar işgalci ülkeye karşı yek

vücut halinde savaşamıyor, onun yerine birbirleriyle savaşmayı tercih ediyorlarsa bunun anlamı açıktır. Iraklılar bir millet olamıyor ve bu yüzden olamazlar da. Çünkü ortak bir bağları bulunmamaktadır. Iraklılar, “Iraklılık Kimliği” yaratacak bir ortak asabiyenin ortaya çıkmasını imkansız hale getirmişler, demektir. Onlara yazık ki, ne yazık. Ne dinen ne de asabiyeten bir millet olamamışlar, kozmopolit bir toplum olma özelliğinde karar kılmışlardır. Kısaca bu ne demektir? Kürtler, Türk(men)ler, Araplar her birisi bir modüler kültürü temsil ediyor demektir. Ve de “birbirlerine karşı kindarane, düşmanca tavır koymaktadırlar ve bunları da birbirlerine karşı sergilemekten de kaçınmamaktadırlar” demektir. Bunların bir araya gelip millet olamamalarının nedeni ise isterseniz eski bir tabirle söyleyeyim “imtizac”(uyuşmak) etmemelerinden kaynaklanmaktadır. Peki, bütün bu açıklamalardan sonra, sen ne diyorsun hocam? Diyorsanız. “Kürt Realitesi” ve “Kürt Açılımı”ndan önce milletleşmesini tamamlamış olan bileşik, homojen, bitişken ve bütünleşik Türk Milletini ayrımsallığa itmeyin derim. Ayrımsallığı kurumsallaştıran Osmanlı'dan elimizde ne kaldı, yine ayrımsallığı kurumsallaştıran Yugoslavya'nın yerinde ise yeller esmektedir. Benzerlikleri kurumsallaştırmayan bu politika heterojen, modüler bir yapı yaratır, başka bir coğrafyayla bütünleşmenin yolunu açar, bu da “Ver Kurtul' un savaşçı değil, barışçı boyutudur, saygıdeğer okuyucularım.

Siyah Çocuğun Beyaz a Şiiri

Doğduğumda siyahtım,Büyürken siyahtım,Güneşe çıktığımda siyahtım,Korkunca siyahtım,Hastayken siyahtım,Öldüğümde hala siyahım!

Ve sen beyaz çocuk:

Doğduğunda pembesin,Büyürken beyazsın,Güneş'e çıktığında kırmızı,Üşüdüğünde mor,Korktuğunda sarı,Hastayken yeşil,Öldüğünde de grisin!Sen şimdi bana hala"RENKLİ" mi diyorsun?

[2006 yılında dünyanın en iyi şiiri şeçilmiştir..]

! IRKÇILIĞA HAYIR !

´

Prof. Dr. Esat Arslan

2

Page 4: Kemalist Bülten

KIŞLALI: Tüm bu söylenenlerin, savların tersine Kemalizm'in misyonunu yitirmediğini, özellikle 20. yy'ın son döneminde yaşanan değişikliklerden sonra Kemalizm'in daha da önem kazandığını, dahada 21. yy'a anlamı ve gücü artmış olarak girdiğini düşünüyorum. Bunun üç nedeni var: Bir tanesi Atatürk'ün ve dolayısıyla Kemalizm'in demokrasiye verdiği önem, ikicisi laikliğe verdiği önem ve üçüncüsü de çağdaşlaşma konusunda bir ulus oluştururken, ulusun temeli olarak kabul ettiği değer.

Cumhuriyetimizin 75. Yılında Kemalizm'in geçerliliğini yitirdiğine ilişkin ortaya atılan bazı savlara Ahmet Taner Kışlalı'nın yanıtı.

Ve Ahmet Taner Kışlalı'nın gözünden Kemalizm'in 21. yy'da alacağı konum:

Kısa.. Kısa.. Ahmet Taner KIŞLALI

Özetlemek gerekirse, Kemalizm'in demokrasiye, laikliğe ve bir ulus oluştururken kültür ortaklığına verdiği önem Atatürk'ü ve O'nun yapıtı olan Kemalizm'i, iddia edilenin tam tersine, güncelleştirmiştir. İçinde bulunduğumuz koşullar 21. yy'da da Kemalizm'in öneminin süreceğini, hatta artarak süreceğini göstermektedir.20. yy'dan 21. yy'a devreden, daha açık söylemek gerekirse 20. yy'da ömrünü tamamlamayıp 21. yy'a kadar da yaşamını sürdüren tek devrim olduğunu biliyoruz, o da: Kemalist Devrim. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi 20. yy'ın diğer devrimlerinden farklı olarak Kemalizm'in demokrasiyi, yalnız ileride ulaşılacak bir amaç gibi değil aynı zamanda çağdaşlaşmanın bir aracı olarak görmesidir. Örneğin, Sovyet Devrimi'nin tıkanmasının, çıkmaza girmesinin temel nedenlerinden bir tanesi demokrasiyi ertelemiş olmasıdır. Oysa Kemalist Devrim'de demokrasi yalnızca ileride ulaşılacak bir amaç değil, aynı zamanda çağdaşlaşmanın bir aracıdır. Bu, başından beri Kemalist Devrim'in vazgeçilmez bir öğesini oluşturmuştur. Kemalizm'in gelişmesinin birinci nedeni budur.

***

İkincisi, Kemalizm'in laikliğe verdiği önem. Laikliğe verilen önem, içeride ve dışarıda yeterince anlaşılamıyor. Hatta bizim kuşaklar, Kemalizm'in laikliğe verdiği önemi biraz abartılı buluyorlardı. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra bütün dünyada bir özgürlük ve demokrasi rüzgarı yaşandı ve bundan etkilenemeyen tek ülkelerin ne yazık ki laikliği kabul etmemiş olan müslüman ülkeler olduğu görülüyor. Bu uluslar arası çapta laikliğin öneminin yeniden gündeme gelmesi idi. Bir de biz bunun başka bir yönünü içeride yaşadık. Toplumlarda tıpkı çocuklar gibidir. Uğraş vermeden, istekgöstermeden, savaşım vermeden elde ettikleri şeylerin değerini ya onları yitirdiklerinde ya da yitirme tehlikesi ortaya çıktığında anlarlar. Laikliğe verilen önemi de biz biraz küçümsüyorduk, oysa son yıllarda laikliğin yitirilme tehlikesinin ortaya çıkması özellikle Refah Partisi'nin yükselişi, daha sonra Refah-Yol iktidarının oluşumu bunun bizim için ne kadar yaşamsal olduğunu anlamamıza, onun bilincine varmamıza yardımcı oldu. Kemalizm'in güçlenmesinin ikinci nedeni de budur: İçte ve dışta laikliğin öneminin kavranması ve Kemalizm'in bunu başından beri bir ilke olarak kabul etmesidir. Yeri gelmişken anımsatmak isterim ki Mustafa Kemal, Fethi Okyar Serbest Fırkayı oluştururken O'na destek vermiş ancak bir tek koşul belirtmiştir: “Laiklikten ödün verme!” Bu altı çizilmesi gereken bir olaydır ve Kemalizm açısından laikliğin taşıdığı önemi vurgular.

***Üçüncü neden, yine Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra yaşanan olayların ortaya çıkardığı bir nedendir. Biz

zaten biliyoruz ki uluslaşmayan hiçbir toplum çağdaşlaşamamıştır ve demokratikleşememiştir. Oysa 1920 Anadolu'sunda yirmiyi aşkın etnik kökenden insan yüzyıllardan beri bir arada yaşamaktadır. Ancak, çağdaş anlamda ve sosyolojik anlamda bir ulus yoktur. Yani aynı topraklar üzerinde yaşayan insanlar arasında bir biz duygusu, dayanışma duygusu yoktur. Oysa bunu yaratmadan çağdaşlaşma savaşımını verip başarıya ulaşılma şansı olmadığını da biliyoruz. 20. yy'ınson döneminde yaşanan olaylar olmadan önce farklı etnik kesimlerden oluşan toplumlarda en geçerli birlik modelinin Tito'nun modeli (öz üretim modeli) olduğunu düşünenler vardı. Tito döneminde, Yugoslavya sekiz etnik kesimden oluşuyordu ve bütün etnik kesimlere tam bir kültürel özerkliktanınmıştı. Yani bugün bizim Güneydoğu'da karşı karşıya bulunduğumuz sorunun çözümü için Batı'nın bize önerdiği modeli Tito uygulamıştır. Tito'nun ölümünden sonra görüldü ki bu model aldatıcı bir çözümdü. Kardeşçe birbirine bağlanmış gibi görünen bu etnik kesimler, Tito'nunölümünden sonra tarihin tanıdığı en acımasız, en kanlı, en vahşi iç savaşlardan birini yaşamışlardır.Tito, ulusal birliği farklılıklar üzerine kurmuştu, yani farklılıkları kurumsallaştırdı. Oysa Atatürk bunun tersini yaptı. Ulusal birliği bin yıllık bir birlikte yaşamın ürünü olan kültür ortaklığı üzerine kurdu. Başka bir deyişle benzerlikleri kalıcı kıldı ve kurumsallaştırdı. İçte ve dışta yaşanan olaylar birkez daha Atatürk'ü haklı çıkardı ve Kemalizm'i doğruladı. Kemalizm'in uluslaşma modelinin doğruluğunu ortaya koydu. Dışarıda olanları belirttik. İçeride olanlar ise, özellikle Güneydoğu'da yaşadığımız terör olayı yine Atatürk'ün, ırka ya da dine dayanmayan ama bir kültür ortaklığına dayanan ulus modelinin ne kadar geçerli olduğunu kanıtladı.

3

Page 5: Kemalist Bülten

Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, akademiksel başarısı ve yaşamı süresince sergilediği duruş ya da salt ideolojik anlamda ele alındığı zaman 18 Aralık 2002 tarihinin önemi aslında bir çok duygu ve düşünceleri barındırmaktadır. Kanımca ülkemizdeki demokrasi anlayışı bu rotada gittiği sürece de baskı rejimlerini andıran bir tablo daima mevcut kalacaktır. Tarih, demokrasi sözü vererek diktatörlük koltuğuna oturanlara bir çok kez tanıklık yapmış ve bu yapılanmanın karşısında fikirlerini, insani haklarını dile getiren bireylerin mücadelelerini su yüzüne çıkarmıştır. Siyaset sosyolojisi perspektifinden bakıldığında nedense ülkemizde sürekli olarak susturulmak istenen belki de isimleri yalnızca bu günlerde anılması istenilen aydınlar hiçbir münakaşaya yer vermeksizin Kemalistler olmuştur. İfade özgürlüğü ve insan hakları bağlamında bakılırsa, riayet edilmesi gereken temel esasların bu düşünce yapısına sahip olan insanlara tanınmadığı görülecektir.

Berkin CİVELEK

4

Sosyal ve siyasal en küçük tartışmalarda dile getirilen Demokratik, Laik ve Sosyal bir Hukuk devletine sahip olduğumuz edebiyatının nedense yıllardır bu konularda, yani faili meçhul cinayetler sahasından uzak tutulduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Hukukun üstünlüğü gerçeğinin bertaraf edilmesi ve bunun yanı başında duran tarihsel gerçekleri sorgulamayı da değerli görüyorum. Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'yu ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, "cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğunu belirterek adeta namus sözü verdiler (1993)(1). Suikastçiler ve arkalarındaki güçler Aralık 2010 itibariyle hala daha %100 net bir şekilde açığa çıkarılamadı. Hukuk sisteminin belki de en güçlü şekilde işlemesi gereken yer faili meçhul suikastlerin ortaya çıkarılması toplumsal vicdanın rahatlatılmasıdır. Hablemitoğlu'nun mücadelesi sadece bir birey değil, günümüz itibariyle susturulmaya çalışılan milyonların resmini çizmiştir. Cumhuriyet aydınlarının yaşantıları boyunca karşılaştıkları engeller, onurlu bir duruş ile yıkılmaya mahkum olmuşlardır. Esas sorun belki de Demokrasi'nin henüz oturmadığı ülkemizde bir bireyin yılmadan, yorulmadan toplumu aydınlatmak görevini üstlenmesine, gereken adaletin ve saygının daha da ileri gidilirse insan haklarının tanınmamasıdır. Kaldı ki bu haklardan mahrum bırakılan insanların dik duruşları, yine kalemlerini satın almaya yetmemiş ve Cumhuriyet çocuklarının aydınlık ufuklarını güçlendirmiştir. Kemalistler açısından mevcut sistemin sorgulanması, bunun üzerine gidilmesi ve bunun neticesinde bir kurşunla aydınlarımızın susturulması tarihin bizlere gösterdiği en büyük ve manidar bir gerçektir. Bizler; aydınlanma için, tam bağımsızlık ve ulusal onur için edindiğimiz bu misyonun önemini her geçen gün daha iyi kavramaktayız. Çünkü; susmak, bizlerin değil kalem tutamayan ellerin, devrimci mücadeleler karşısında zorbalığa başvuran zihniyetlerin temelidir. Tüm bu tarihi gerçekler önünde bizler için önem taşıyan değerler Mumcu'nun ifadesiyle "KATİLLER DEMOKRASİSİ, HIRSIZLAR DÜZENİ" ne rağmen devam etmektedir.

Hablemitoğlu'nun eserlerinden günümüz itibariyle en dikkat çekici nitelikte olanı “KÖSTEBEK” isimli devlet kadroları içerisindeki cemaatçi yapılanmayı ve özellikle bu oluşumun mihenk taşlarını oluşturan dış güçler ve kaynakların anlatıldığı eseridir. Bugünlerde ifade edilen bu konular Hablemitoğlu'nun gündemini teşkil etmiş ve siyasi pencereden günümüze yansıyan mevzuların odak noktasını analiz etmiştir. Toplumu aydınlatmak, ne demokrasi ne de hukuka aykırıdır. Cumhuriyet devriminin esaslarına bugün yaşamakta olduğumuz durumlar nedeniyle değiniliyorsa, bunun sebebi bu rejimin bünyesindeki devrimci ruhundan kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki; ülkemiz koşullarında aydınlanmacı, devrimci ve demokrat atılımlar değil, bunların bertaraf edilmesi için yapılan ve alınan kararlar baş tacı edilmiş ve halen edilmektedir. Demokrasiden ve insan haklarından bihaber olan vicdanların bu tarihi lekeler karşısındaki sessizlikleri de gün be gün devam etmektedir. Bir diğer gerçekte bu tablo karşısında, bireysel ve ulusal anlamda sorumluluk bilincine sahip insanların var olduğudur. Bu bilincin bizlere ne derece önemli bir misyon yüklediğini Hablemitoğlu'nun şu cümlelerinde görmekte ve her; 18 Aralık, 24 Ocak, 21 Ekim, 1 Şubat tarihlerinde acı bir tebessümle yaşamaktayız.

“Türkiye'nin Üniter ve Laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete, mihnete değer mi? diyorsanız. Atatürk'ün manevi mirasçısı olarak ben “evet değer” diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok…”

Not:http://tr.wikipedia.org/Mumcu(1)

HABLEMİTOĞLU

Page 6: Kemalist Bülten

5

Bu yalnız adam bir zamanlar savaşlar kazanmış muzaffer bir kumandan,inatçı bir diplomat, Cumhuriyet kurmuş bir devlet adamı, kafasında kırk tilkiyi birbirinin kuyruklarını değirmeden gezdiren bir politikacı, ideal bir eş, örnek aile babası, kimilerine göre tek parti döneminin astığı astık kestiği kestik diktatörü, kimilerine göre ülkenin unutulmaz milli şefi, hayranları kadar düşmanları da olmuştur, sevenleri kadar nefret edenleri de; ama kimse onu görmezden gelememişti. 89 yıllık ömrüne ülkenin bütün tarihini sığdırmıştı. Anıtkabiri son ziyaretinde oturduğu iskemleden şehri süzerken; bütün o idam fermanları, savaş meydanları, parıltılı üniformalar, heyecanlı kalabalıklar, öfkeli nutuklar, kalpaklar, fraklar, kasketler geride kalmış gibiydi. Paşa, veda eder gibi salladı şapkasını. Bir buçuk ay sonra Anıtkabire yeniden geldiğinde bir tabut içinde olacaktı.

“BEN HER DEVRE YENİ BİR HAYAT BAŞINDA GİBİ BAŞLARIM”

Mustafa İsmet İNÖNÜ

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE KULÜBÜ OLARAKİSMET PAŞA’MIZI ÖLÜMÜNÜN 37. YILINDA

SAYGIYLA ANIYORUZ

(24 Eylül 1884 - 25 Aralık 1973)

Mustafa İsmet İNÖNÜ

Page 7: Kemalist Bülten

6

İsmet Paşa çantasında Lozan Antlaşmasını taşıyordu. 1923 yılı Ağustos ayında Lozan kahramanı Türkiye de muhteşem bir biçimde karşılandı. ismet Paşa dan birkaç ay sonra İtilaf birlikleri

Dolmabahçe önünde Türk bayrağını selamlayarak çekildiler. İstanbullular işgal askerlerinin yolcu gemilerine bindirilip geldikleri gibi gitmelerini boğaz sırtlarından keyifle izlediler. Ülke

kurtarılmıştı, şimdi sıra kurtarılan ülkeye adını koymaya gelmişti.

28 Ekim 1923 gecesi Çankaya da Mustafa Kemal dostlarına Cumhuriyet müjdesini verdikten sonra onları yolcu etti ve İsmet Paşa ya ‘’sen kal’’ dedi. Masa başına geçip bir komisyonun hazırladığı anayasa taslağı üzerinde birlikte çalıştılar. Sabaha karşı Türkiye Cumhuriyet’inin anayasası son

halini almıştı. İlk maddesinde Mustafa Kemal’in el yazısı ile ‘’Türkiye Devletinin şekli hükümeti; Cumhuriyettir’’ yazıyordu. Bu cümle kazandıkları onca zaferin tacı idi.

29 Ekim günü Mustafa Kemal yeni Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı seçildi. Mecliste bütün oylar Mustafa Kemal Paşa’ya verilmişti, sadece 1 tek oy İsmet Paşa’ya çıkmıştı. O tek oy Mustafa

Kemal’e aitti. Yeni Cumhurbaşkanı adeta kendisinden sonra koltuğa oturacak ismi işaret ediyordu. Ertesi günde İsmet Paşa başvekilliğe atandı. O günden sonra kaderleri hiç kopmamacasına birbirine bağlanıyordu. Biri atak, cesur, aceleci diğeri sabırlı,temkinli, mutedir bu iki

adam birbirlerini dengeleyerek muhteşem bir devrime imza atacaklardı.

3 mart akşamı hilafet kaldırılmıştı, Ankara da yeni rejimin karakteri hepten belli oluyordu. Aynı gün çıkarılan eğitim birliği yasası ile dini eğitim veren okullarda kapatılmıştı. Yeni devlet laik bir temel üzerinde yükselecekti. Ancak Kurtuluş Savaşının önder kadrosu arasında ilk çatlakla bu kararla başladı. Milli mücadele kahramanları ikiye bölünmüştü. Bir kısmı hala saraya ve halifeye vefa

duygularını koruyorlardı, bir kısmı da Mustafa Kemal’in üstün yetkilerle bir padişaha dönüşmesinden korkuyorlardı. Beraber kurdukları ülkeyi beraber yönetmek istiyorlardı. Türkiye’nin

ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fıkrası Kazım Karabekir başkanlığında bu kaygılarla kuruldu. Parti Cumhuriyete bağlılığını adıyla belgelemesine rağmen dine saygılı

olduğunu programında özellikle belirtecekti. Mustafa Kemal’in en yakın silah arkadaşları şimdi muhalif cephede yer almışlardı. Birisi hariç, o tek isim İsmet Paşa idi. Bu kritik dönemde sonuna

kadar Mustafa Kemal’i destekledi.

(24 Eylül 1884 - 25 Aralık 1973)

Mustafa İsmet İNÖNÜ

İsmet Paşa çantasında Lozan Antlaşmasını taşıyordu. 1923 yılı Ağustos ayında Lozan kahramanı Türkiye de muhteşem bir biçimde karşılandı. ismet Paşa dan birkaç ay sonra İtilaf birlikleri Dolmabahçe önünde Türk bayrağını selamlayarak çekildiler. İstanbullular işgal askerlerinin yolcu gemilerine bindirilip geldikleri gibi gitmelerini boğaz sırtlarından keyifle izlediler. Ülke kurtarılmıştı, şimdi sıra kurtarılan ülkeye adını koymaya gelmişti.

Bu bilgiler sadece İsmet Paşa’nın yaşamından sadece küçük bir esinti

Devamı için Toplantılarımıza Bekliyoruz………..

Page 8: Kemalist Bülten

İlkem Utku Alpaslan

7

Nasıl Bir Kemalizm?

Kemalizm'in varlığı ve içeriği sürekli tartışılan ve araştırılan bir konu. Ben, olan Kemalizm'i eleştirmek ya da tanımlamak yerine olması gereken Kemalizm üzerine çeşitlemeler üreterek Kemalizm'in hangi vasıflara sahip olması gerektiğini tartışmayı yeğliyorum. Sonuçları ne olursa olsun, her ideoloji teorik olarak özünde toplum huzuru açısından faydalı ilkeler içermektedir. Her ideoloji iyiyi, doğruyu amaçlar ve kendi doğrularını uygulamaya çalışır. Bu bakımdan hemen hemen hepsi ortak bir özellik arz etmektedir. İdeolojileri birbirinden ayıran belirgin unsur ise bu doğruların ne derecede toplum ihtiyaçlarını ve toplum huzurunu karşılayabildiğidir. Bu noktada ideolojiler kişiden kişiye farklı nitelikler kazanır.

Genel olarak ideolojilerin savunduğu “doğru” kavramı belirli ilkelere sadık kalarak somutlaştırılmışsa da, bu kavramlar bütünü zamanla değişen koşullar karşısında esnemek ve ayak uydurmak yerine kemikleşip karşı tavır sergileyecek kadar kısıtlanıyor.

Toplumu oluşturan bireylerin her biri farklı düşünceleri, istekleri taşır. Toplumsal bazda ele alındığında insanların ekonomiden, yasalardan ve toplumsal yaşamdan dolayı etkilenmesi bir araya gelerek toplumsal dengenin farklı değişimler göstermesine yol açar. İşte toplumsal karar mekanizmalarına yol gösteren ideolojilerin bu gelişimler yakından ve eş zamanlı olarak takip etmesi gerekiyor.

Birden çok bakış açısına ve yönteme sahip bir ideoloji olan Kemalizm'in bu toplumsal devingenlik karşısında dinamik, esnek ve uyumlu olması gerekmelidir. Bu çok yanlı ve katı homojenlikten uzak bir düşünce sisteminin değişimin karşısında edilgen ve ya direngen kalması düşünülemez.

Bu kişilerden ve holiganlıktan bağımsız düşünceler topluluğu sadece siyasi değil, hukuki, iktisadi, politik ve hatta sosyolojik birçok üretken fikir sahibi bir yöntem topluluğu elbette gelişimini –fakat değişimini değil - özeleştiriye açık olması sayesinde devam ettirebilir. Özeleştiri ve eleştiriye açık bir düşünce sisteminin eksikleri ve yanlışları ancak ve ancak objektif bir yöntem izlenerek giderilebilir. Aksi takdirde kraldan çok kralcılık ve oligarşi gibi kavramlar bu çok yönlü bilimsel yöntemin yeni vasıfları olarak yer alır.

Sonuç olarak; değişen bir çok şey karşısında ayak uydurmayı kabul etmeyen, eleştiriyi kaldırmayan bir görüş topluluğu temeli ve başlangıcı ne olursa olsun özünü yitirmeye ve savunduğu temel ilkelerle çelişmeye; onlara karşı çıkmaya mahkumdur.

Tükenmedi bağımsız Cumhuriyet sevdasıDemokratik Türkiye'nin şafağında

Kemalizm öncümüz olduGericiliğin hapsetmeye çalıştığı yarınlarımızda

Devrimci aydınlar yolumuzu çizdiÇağdaşlığın timsali bir Türkiye'de

Kemalizm ışığımız olduAydınlık ve tam bağımsızlık mücadelesinde

Devrimci Türkiye ise eğer yegane gayemizAydınlık yarınlar ise, vazgeçilmez ufkumuz

Kemalist devrim öğretisi ise medeniyetin taçlandırıcısıYüreklerden sökülmez bu Cumhuriyet sevdası.

Berkin CİVELEK

CUMHURİYET SEVDASI