T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ANTROPOLOJİ (PALEOANTROPOLOJİ) ANABİLİM DALI KARİ A BÖLGESİ ÖLÜ GÖMME ADETLERİ Yüksek Lisans Tezi Seda KARAÖZ ARIHAN Ankara-2007
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ANTROPOLOJİ (PALEOANTROPOLOJİ) ANABİLİM DALI
KARİA BÖLGESİ ÖLÜ GÖMME ADETLERİ
Yüksek Lisans Tezi
Seda KARAÖZ ARIHAN
Ankara-2007
ii
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ANTROPOLOJİ (PALEOANTROPOLOJİ)
ANABİLİM DALI
KARİA BÖLGESİ ÖLÜ GÖMME ADETLERİ
Yüksek Lisans Tezi
Seda KARAÖZ ARIHAN
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Erksin Güleç
Ankara-2007
iii
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER i-iv
ÖNSÖZ 1
GİRİŞ 3
1. BÖLÜM :ANTİK YUNAN VE ROMA’DA ÖLÜ GÖMME ADETLERİ 6
1.1 Antik Yunan’da Ölü Gömme Adetleri 6
1.1.1 Geometrik Dönem 13
1.1.1.1 Kremasyon, İnhumasyon 14
1.1.1.2 Mezarlıklar 16
1.1.1.3 Mezar Sunuları 22
1.1.2 Arkaik Dönem 26
1.1.2.1 Kremasyon, İnhumasyon 27
1.1.2.2 Mezarlıklar 29
1.1.2.3 Mezar Sunuları 30
1.1.3 Klasik Dönem 31
1.1.3.1 Kremasyon, İnhumasyon 31
1.1.3.2 Mezarlıklar 33
1.1.3.3 Mezar Sunuları 37
1.1.3.4 Cenaze adetleri 40
1.1.4 Hellenistik Dönem 45
1.1.4.1 Kremasyon, İnhumasyon 46
1.1.4.2 Mezar Sunuları 47
iv
1.2 Antik Roma’da Ölü Gömme Adetleri 48
1.2.1 Kremasyon, İnhumasyon, Mumyalama 50
1.2.2 Mezarlıklar ve Mezarlık Bahçeleri 56
1.2.3 Mezar Sunuları 61
2. BÖLÜM: KARİA BÖLGESİ GENEL BİLGİLER 62
2.1 Karia Bölgesi Coğrafi Sınırları 62
2.2 Karia Bölgesinin Coğrafi Yapısı 63
2.3 Karia Bölgesi Halkı 65
2.4 Karia Bölgesinin Kısa Tarihçesi 67
3. BÖLÜM : KONU, AMAÇ, MATERYAL – METOT 72
3.1 Konu 72
3.2 Amaç 72
3.3 Materyal- Metot 73
4. BÖLÜM:KARİA BÖLGESİ KENTLERİNDE ÖLÜ GÖMME ADETLERİ 74
4.1 ALABANDA 74
4.2 ALİNDA 76
4.2.1 Kuzey Nekropolü 77
4.2.2 Kuzeydoğu Nekropolü 85
4.2.3 Güney Nekropolü 86
4.3 APHRODİSİAS 87
4.4 BARGYLİA 91
4.5 BÖRÜKÇÜ MEVKİİ 94
4.6 DATÇA-BURGAZ 124
v
4.7 EUROMOS 129
4.8 HALİKARNASSOS 132
4.9 HYDAİ 142
4.10 IASOS 147
4.10.1 Prehistorik Dönem Nekropolü 148
4.10.2 Geometrik Dönem Nekropolü 149
4.10.3 Hellenistik Dönem Nekropolü 150
4.10.4 Roma Mausoleumu 151
4.10.5 Saat Kulesi Olarak Bilinen Anıtsal Mezar 152
4.10.6 Oda Mezarlı Nekropolis 153
4.11 İDYMA 156
4.12 KAUNOS 160
4.12.1 Kayaya Oygu Mezarlar 161
4.12.2 Niş Mezarlar 163
4.12.3 Anıt Mezarlar 165
4.12.4 Sandık Mezarlar 167
4.13 KNİDOS 170
4.14 LABRANDA 176
4.15 LAGİNA 180
4.16 LATMOS HERAKLEİA 185
4.17 MYLASA 192
4.17.1 Gümüşkesen Mezar Anıtı 192
4.17.2 Hellenistik Dönem Oda Mezarları 195
4.17.3 Tapınak Cepheli Mezar 197
vi
4.17.4 Diğer Nekropol Alanları 199
4.18 MYNDOS 200
4.19 NYSA 203
4.20 PEDASA 205
4.21 STRATONİKEİA 209
4.22 TELMİSOS 219
TARTIŞMA 220
SONUÇ 226
ÖZET 229
SUMMARY 230
KAYNAKLAR 231
TABLOLAR DİZİN 242
PLANLAR DİZİNİ 242
HARİTALAR DİZİNİ 242
RESİMLER DİZİNİ 243
EK 1 ANTİK YUNAN VE ROMA’DA ÖLÜME DAİR SÖZLER 246
EK 2 ÖLÜ GÖMME İLE İLGİLİ TERİMLER SÖZLÜĞÜ 249
1
ÖNSÖZ
“Karia Bölgesi Ölü Gömme Adetleri” konulu bu tez çalışmasında Karia
Bölgesi’nde görülen ölü gömme inanışlarına ilişkin bir sentez yapılmaya
çalışılmıştır. Bu amaçla Karia Bölgesinde yer alan antik kentlerin nekropol alanları
incelenmiş, bu alanlara ilişkin mezar yapıları ve ölü gömme adetleri arasındaki
benzerlikler ve farklılıklar ele alınmıştır. Bu kapsamda mezar yapıları, buluntuları ve
iskelet kalıntıları değerlendirilmiştir.
Ölü Gömme Adetleri açısından Karia bölgesini seçmemizin nedeni Ankara
Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümündeki öğrenciliğim sırasında üç yıl Karia
bölgesinde bulunan Stratonikeia kenti nekropol kazısında çalışmış olmam ve daha
sonra antropoloji bölümünde araştırma görevlisi olduğum zaman yine Karia
bölgesinde yer alan Börükçü Mevkii kazılarında bulunmam ve bununla birlikte
antropoloji ve arkeoloji arasında bağ kurabilmeyi istememdir. İki iç içe disiplin
arasında, bu amaçla yapılacak çalışmalar için en uygun çalışma alanlarından biri de
nekropol alanlarıdır. Özellikle Karia Bölgesinde geçmiş yıllarda çalışmam beni bu
bölgeyi seçmemde etkileyen nedenlerden biridir. Ölü gömme adetleri konusunda
Antik Atina ve Roma kentlerine ilişkin bir çok yayın varken Anadolu için bu
konunun araştırılması sınırlı kalmaktadır.
Tüm bu etmenler göz önüne alınarak “Karia Bölgesi Ölü Gömme Adetleri”
konulu tez çalışmasının yapılmasına karar verilmiştir.
2
Tez konumun belirlenmesinde ve tez çalışmam boyunca her türlü desteğini
benden esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. Erksin GÜLEÇ’e, antropolojik ve
arkeolojik verileri bir araya getirmemde bana çalışma alanı sağlayan Lagina Kazı
Başkanı Prof. Dr. Ahmet TIRPAN’a, Doç. Dr. Bilal SÖĞÜT’e ve tüm Lagina kazı
ekibine, tezimdeki çeşitli teknik konularda yardımlarını gördüğüm Yrd. Doç. Dr.
Cesur PEHLEVAN’a, tezimin yazım aşamasında görüşleriyle tezime katkıda
bulunan Yrd. Doç. Dr. İsmail ÖZER’e, olumlu bir çalışma ortamı içinde maddi ve
manevi desteklerini benden esirgemeyen iş arkadaşlarıma, kütüphanesinden
yararlanmamı sağlayan ve değerli yorumlarını aldığım gazeteci yazar Özgen
ACAR’a, Araş.Gör. Ayça Özcan’a ve tüm çalışmalarım boyunca maddi ve manevi
desteklerini esirgemeyen aileme ve eşime teşekkürü bir borç bilirim.
SEDA KARAÖZ ARIHAN
2007
3
GİRİŞ
Doğum, yaşam ve ölüm üçgeninde geçen serüvenin hepimiz birer parçasıyız.
Bu düzende, geçmişten günümüze gelen bir süreçte, giden için ağlanmış, gelen için
sevinilmiştir. Ölüm insanlar için sevdiklerinden ayrılmak ve onu bilmediği bir yere
göndermek anlamına gelmiştir. Öleni gittiği yerde rahat ettirmek ya da geri dönerek
yaşayanlara rahatsızlık vermesine engel olmak amacıyla çeşitli ritüeller
geliştirilmiştir.
Öleni anmak için bir mezar yaparak ona ulaşabilecekleri bir yer yapma
düşüncesi ortaya konmuş ve zaman içinde mezar kavramı ve çeşitleri kültürlere ve
dönemlere göre farklılıklar göstermiştir. Bu mezarlar toplumların sosyal ve kültürel
yapılarını ve ölüme bakış açılarını incelemekte bizlere değerli ipuçları sunarlar. En
basit anlamda bir çukur açarak bedeni toprağa gömmekle başlayan süreç, içinde
anıtsal nitelikteki mezarların da olduğu pek çok farklı tipte mezarın ortaya çıkmasını
sağlamıştır.
Yerleşik hayata geçen insan çevresindeki araziyi kullanırken mezarların
yerleşim yeri içine gömü anlamına gelen- intramural- gömülerden planlı şehirlerin
gelişmesiyle birlikte yerini –ekstramural- gömülere bırakmıştır (Özgüç 1948: 49)
Antik Yunan ve Roma’da ölülere hem saygı duyulmuş hem de ölümün yaşayanlar
üzerindeki kirletici etkisinden (miasma) korkulmuştur. Bu nedenler ölülerin kentlerin
dışına gömülmesinde kentleşme gibi diğer faktörler kadar olmasa da etkili olmuş ve
yerleşim dışına gömü kanunlarla belirlenen katı bir uygulama haline getirilmiştir. Bu
süreçte “Nekropolis”ler doğmuştur.
4
Ölüler kenti anlamına gelen “Nekropolis” teriminin arkasında bir çok duygu
yatmaktadır. Nekropolis antik şehirlerin sadece yer bildiren bir teriminden öte ölülere
ayrılmış şehirler anlamına gelmektedir. Burada farklı bir düzeyde ve mitolojik
dünyayla da desteklenen farklı bir tür hayat biçimi devam etmektedir. Antik Yunan
ve Roma dönemlerinde Nekropolisler oldukça önemlidirler ve bu nedenle genellikle
kutsal sayılan yolların yakınlarında yer almışlardır.
Geçmişini arayan insan, geçmiş kültürlerin üretmiş olduğu eserlere bakarak
onları anlamaya, dolayısıyla dünü anlayarak bugüne ışık tutmaya çalışmaktadır. Bu
çalışmaların bir bölümü de ölü gömme inanışlarına dair yapılan araştırmalar
oluşturmaktadır. Bunu yaparken mezar lahitlerinden, mezardaki buluntulara kadar
her türlü materyal konuyla ilgili çalışan bilim adamlarının ilgi alanına girmiştir. Aynı
zamanda insan, kendini kendinde aramıştır. Geçmişinin insana ait maddi kalıntılarını
yani iskeletlerini inceleyerek ölü gömme adetlerine ve gömülen ölüye ait gizin bir
kısmını da kendinde bulmaya çalışmıştır. Kimi zaman ağır şartlar altında çalışan bir
kölenin bedenindeki yorgunluk belirtilerini, salgın hastalıkların izini, kimi zaman da
bir gladyatörün son dövüşündeki o öldürücü darbeyi elimizde kalan son kanıt olan
iskelette incelemiştir.
Tüm bunların ışığında araştırma konumuz olan Antik Yunan ve Roma
dönemi “Karia bölgesi ölü gömme adetleri” eldeki antropolojik ve arkeolojik veriler
ışığında incelenmiştir.
5
Bu tezdeki asıl amacımız, arkeolojik veriler ile antropolojik verilerin birlikte
değerlendirmesini sağlamaktı. Ancak Karia Bölgesinde yapılan nekropol kazılarının
azlığı ve sistemli bir nekropol kazısının birkaç kent dışında tam olarak yapılmaması,
ulaşmak istediğimiz hedefin sınırlı kalmasına neden olmuştur. Bunun yanı sıra
kurtarma kazıları sayesinde ortaya çıkan mezarların da bir çoğunun mezar
soyguncularına ve doğa koşullarına yenik düşmesi değerli verilerin kaybolmasına
neden olduğu için çalışmalarımızı daha da zorlaştırmıştır.
Geçmiş zamanlarda yapılan çalışmalarda ise, bir nekropol alanı çalışılırken
bir çok disiplinin bir arada çalışması gerekliliği çoğu zaman göz ardı edildiğinden,
mezar içerisinden çıkan buluntuların, mezarın mimarisinin ve mezarın asıl sahibi
olan iskeletlerin bir arada bütüncül bir yaklaşımla ele alınmamasına sebep olmuş, bu
da ölü gömme inanışlarının yeterli derinlikte ortaya konmasını güçleştirmiştir. Bir
nekropol alanı incelenirken, iskeletlere ilişkin verilerin yaş, cinsiyet, yatırılış
pozisyonu, sağlık durumları ve bunun gibi birçok kriterlerin de değerlendirilmesi,
mezar ve buluntularla olan ilişkiyi daha anlamlı kılacaktır.
Son yıllarda yapılan çalışmalarda ise bu bütüncül yaklaşıma daha fazla yer
verilmesi, yapılan yeni çalışmalarda bilgilerin daha verimli biçimde ortaya
konmasını sağlayamaya imkan tanımaktadır. Bu tez ile ortaya koymaya çalıştığımız
bilgi birikimi bölgede gelecek dönemde yapılacak benzer disiplinler arası çalışmalar
için de bir ön çalışma niteliği taşımaktadır.
6
1. BÖLÜM: ANTİK YUNAN VE ROMA’DA ÖLÜ GÖMME ADETLERİ
1.1 Antik Yunan’da Ölü Gömme Adetleri
Yunan ve Roma dünyasının ölüye ve ölü gömme adetlerine olan bakışı
hakkında bilgi edinebilmek için arkeoloji ve antropoloji biliminin yanı sıra dönemin
yazar, şair ve filozoflarının eserlerindeki ölüm ve ilişkili konulardaki yazılarının da
dikkate alınması gereklidir. Kalıntılar ile ilgili bulgular bize antik Yunan ve
Romalıların ölüm hakkındaki düşünce ve yaklaşımlarından çok ölüye “ne
yaptıkları”nı gösterir. Yine de konuya eldeki mevcut bütün bilimsel disiplinlerin
verileriyle bütüncül bir biçimde yaklaşmak yerinde olacaktır.
Eldeki verinin eksikliğinin yanı sıra M.Ö. 5.yy’da gözlenen ve mezar
sunularının sergilendikten sonra cenaze oyunlarında ödül olarak verilmesi gibi
uygulamalar geçmişin araştırılması işini zorlaştırmaktadır. Bunun yanı sıra, yıllar
içinde ölü gömme ile ilgili adetlerin de hızlı değişimler göstermesi tüm dönemler için
genel bir resmin çizilmesinde engeller çıkartmaktadır.
Konu ile ilgili kaynakların kısıtlılığı bizi eldeki verilere dayanarak
genellemeler yapmaya itmekte, bu ise kesin bir bilginin ortaya konmasını
zorlaştırmaktadır. Bu durum araştırmacıları Yunan dünyasını Kerameikos’tan, Roma
dünyasını ise Ostia ve Vatikan tepesinden anlamaya çalışmaya zorlamaktadır.
(Morris, 1996: 52-53). Yunan ölü gömme adetleri ile ilgili pek çok eserde, büyük
kısım Atina ve Attika’nın ölü gömme adetlerine ayrılmıştır. Bunun nedenleri, tüm
7
dönemler arasında Attik mezarlıkların en iyi bilinen ve en çok yayınlanmış Yunan
mezarlıkları olması, tüm vazo gösterimlerinin Atina’dan olması ve yazın eserlerinin
baskın biçimde Atina'lı olmasıdır. Ancak sadece bu eserler dikkate alındığında
Yunan çeşitliliği kısırlaştırılmış olmaktadır. Antik Yunan döneminin ölü gömme
adetleri kapsamında düşünüldüğünde Ege’nin her iki kıyısına birden odaklanmak
konuyla ilgili daha doğru sonuçlara ulaşılmasına imkan tanıyacaktır. Yunanistan ve
Roma’daki merkezlerin çokça araştırılmış olması genele ilişkin çıkarımlar
yapılmasına imkan vermiştir. Ancak diğer Yunan ve Roma kentlerinin ayrıntılı
araştırılmasıyla bu genellemelerin değişmesi mümkün olabilecektir (Kurtz -
Boardman, 1971: 18).
Yunan ölü gömme adetleri Yunanistan çevresindeki dünyadan da etkilenmiş
ve bunlarla birlikte evrimleşmiştir. Arkaik Dönemin ilerleyen zamanlarında Klasik
Dönem Yunan mezar mimarisi, Anadolu ya da daha doğudaki ev-mezar tiplerinden,
dev boyutlu tümülüslerden ve kayaya oyma mezar tiplerinden etkilenmiştir. Ancak
bu etkileşim tüm coğrafya için karşılıklı olmuş ve tüm komşular gelişen Yunan
adetlerinden de ilhamlar almışlardır. (Kurtz - Boardman, 1971: 18). Ancak gömü
biçimleri Anadolu ve Yunanistan için farklılıklar göstermektedir. Örneğin erken
dönem Anadoluda kremasyon yapıldığı bilinmezken Yunanistan için bu durum
geçerli değildir. Anadolu’da ölüler tam olarak gömülmüştür (Tahsin, 1948: 73 ).
Genel olarak ölümün farklı bir hayat formuna doğru geçilen yavaş ve zor bir
dönüşüm olduğunu düşünme eğilimi vardır. Bazı kültürlerde gözlenen, ölünün geç
gömülmesi ya da gömüldükten sonra belli zamanlarda dışarı çıkarılması hep bu
8
dönüşümü sağlamak için yapılan adetlerdir. Antik Yunan’daki Prothesis (ölünün
sergilenmesi) de böyle bir amaca hizmet etmiştir. Ama aynı zamanda Prothesis’le
birlikte Platon’un da belirttiği gibi ölümün gerçekten ispat edilmesi ve ailenin yas
tutması gibi amaçlar da böylece yerine gelmekteydi. Dokuzuncu gün ritüeli ve yasın
son günü de yine ölen kişinin öbür dünyaya geçişindeki aşamalardı. Ölüm sürecinin
kemiklerin üzerindeki et bozulana kadar tamamlanmadığı yönünde bir inanç da
bulunmaktadır. Kremasyon bu süreci hızlandırmakta ve sarkofaj (lahit) ismi de
muhtemelen bu mantık ile “et yiyen” anlamına gelmektedir. Genel olarak ölünün
kalıntıları özel bir ihtimama konu olmamış, yeni bir gömü yapılacağı zaman bir
kenara toplanmışlardır. Ancak kahramanlar ya da bazı önemli kişiler gibi kişilerin
kemikleri özel ilgi görmüşlerdir (Kurtz - Boardman, 1971: 19).
Eldeki kanıtlara bakarak insanların diğer insan ya da hayvan bedenlerinde
reenkarnasyon yolu ile tekrar geldiklerine dair bir inancın Antik Yunan’da yaygın
olmadığı, ancak Klasik Dönem’in farklı dini yorumları olan Orfeus’çular ve
Pisagor’cular tarafından bu inanışların yayılmaya çalışıldığını söylemek yanlış
olmayacaktır. Bu ve diğer filozofların konu ile ilgili fikirleri genel kabul görmemiş
ve cenaze sanatları üzerinde de belirgin bir etkide bulunmamıştır. Ancak dönemin
genel inançlarına uygun düşüncelere üretenlerin fikirleri daha çok taraftar
toplamıştır. Bunlardan biri olan Hesiodos’a göre insanlar hiçbir sorunun olmadığı,
ölümün bilinmediği bir Altın Çağ’da yaşarken Prometheus’un ateşi çalmasına
karşılık ölümü yaşamaları ve öldükten sonra da yeraltındaki gölgeler içinde
hayatlarına devam etmeleri Tanrılar tarafından bir ceza olarak verilmiştir (Davies,
1999: 127).
9
Ölüm ve ilişkili konular günlük hayat için büyük önem taşıdığından sadece
filozoflar değil meslek itibariyle hayat ve ölümle yakından ilişkili olan hekimler de
konuya dahil olmuşlardır. Ölüm Antik Yunan’da kutsal sayılan insan hayatının sona
ermesi olarak değerlendirilmiş ve ölen kişinin bedeni de gerekli saygıyı görmüştür.
Bir kişinin ötenazi isteği dahi etik bir sorun olarak algılanmış ve bir hekimin bu
konuda yardımcı olması “Hipokrat Yeminiyle” yasaklanmıştır (Hooff, 2004: 977).
Klasik Dönem ile birlikte Yunan ölü gömme adetleri yaşayanları da memnun
edecek biçimde geliştirilmiştir. Bu adetler ve ilişkili eserlerde insanların hüznü,
adakları ve hatta umutlarının ifadesinde geniş imkanlar yaratılmıştır. Tüm yönleri ile
ele alındığında Yunan hayat tarzının ve onun bir parçası olan ölü gömme adetlerinin
insanlığı yüksek derecede etkilediği söylenebilir (Kurtz - Boardman, 1971: 18).
Yunan dünyası için oldukça erken bir dönemi anlatan ve Miken çağı olarak
bilinen dönem, araştırmacılara Yunan ölü gömme adetleri için genel bir giriş bilgisi
sağlamaktadır. Bu döneme ait anıt mezarlar ve bunların buluntuları farklı yayınlarda
tarif edilmiştir. Bu dönem için Homeros’un İliada’sında, Troya Savaşında ölen
Patroklos’un cenaze ayini gibi çok tanınmış olaylar da yer almaktadır (Mylonas,
1948: 57). Miken döneminde Bronz Çağı Yunanına ait gözlenen kremasyon, basit
inhumasyon mezarları, basitçe açılmış çukurlara gömme ve mezar işaretlerinin
kullanımı daha sonraki dönemlerde de gözlenmiştir (Kurtz ve Boardman, 1971: 21).
10
Bronz Çağı’ndan Klasik Yunan Dönemi’ne kadar cenaze fikri ve
uygulamaları çok büyük değişiklik göstermemiştir. Miken kaseleri üzerindeki ağıt
tutan kadın gösterimleri gibi bazı geleneksel uygulamalar stil ve kavram yönünden
M.Ö. 6.yy Attika ağıt tutan kadın gösterimleriyle çok küçük farklılıklar
taşımaktadırlar. Prothesis sahnesi ve ölüyü yıkama gelenekleri de benzerlikler
gösterir. Miken döneminde ve sonraki dönemlerde ölüye yapılan mezar sunularının
anlamını bugün doğru olarak çözmemiz kolay değildir. Mezara sunu olarak silah,
yiyecek, içecek ve bunları koymak için kaplar bırakmanın amacı sadece ölünün
bunları öbür dünyada kullanması veya ölünün hayaletinden korkmak olmayabilir
çünkü pek çok kap üretim hatası ve sorunlar taşımaktadır. Bunun yanı sıra ölüye
kaplar içinde yapılan içecek ve yağ sunularının miktarları da kapların altından açılan
deliklerle azaltılmıştır. Bir anlamda ölünün kandırılması ve masraftan kaçınma gibi
bir durum yaratılmakla birlikte olayın bugünün bakış açıları ile tam olarak
anlaşılamadığı anlamlar içermesi de mümkün olabilir (Vermeule, 1984 : 49).
Resim 1: Miken Dönemine ait Yas Tutanları Gösteren Figürler Kassl Lahti
11
Antik dönemden günümüze kalan sadece ölü gömme ile ilgili mezarlar ve
anıtlar değil aynı zamanda yazarlar tarafından yazılan eserlerin betimlemeleridir.
Tarihçiler, oratoryo yazanlar, coğrafyacılar, tragedyacılar ve komedi yazarları
şehirlerindeki yolların kenarlarında gördükleri anıtları eserlerine aktarmışlardır.
Anıtlar ile ilgili detaylı bilgi ve referans sistemi bu eserlerde yer bulamamıştır çünkü
herkes bu eserleri bilmektedir ve böyle bir gereksinim duyulmamıştır. Günümüzde
bu eserler ile ilgili geliştirilen daha detaylı terminolojiler yetersiz kaynaklara
dayandıkları için kesinlikten uzaktır (Kurtz - Boardman, 1971: 142).
Antik Yunan ve Roma’nın cenaze adetleri ile ilgili bilgileri arkeolojik veriler
ve ilgili dönemlere ait edebi metinlerle desteklendiği kadarıyla incelemek
mümkündür. Arkaik ve Klasik Dönemlerde Yunan dünyasında cenaze adetleri çok
önem verilen ve muhafazakar biçimde sürdürülen uygulamalardır. Ölüye duyulan
saygı büyük olmakla birlikte ölünün kirletici miasma’sından kendini arındırmak da
bir zorunluluktu. Yas tutma süresi ölünün yakınları için uyulması gereken kuralları
içeren bir süreydi ve ancak bitiminde bu kişiler normal sosyal hayatlarına
dönebilirdi.
Arkeolojik kanıtların aksine edebi eserlerdeki bilgiler beklenildiği ölçüde
aydınlatıcı olamamaktadır. Dönemin yazılı eser sahipleri, örneğin tarihçileri herkesin
bildiği adetleri eserlerine çokça dahil etmemekte, dahil ettiği durumlarda ise dolaylı
anlatımlarla ve nadiren detaya girerek konuyu aktarmaktadırlar. Komedi yazarları
daha güvenilir olmakla birlikte en geniş bilgiyi verenler oratorya yazarlardır. Bu
sanatçıların yanı sıra antik yazarlar da cenaze adetleri ile ilgili düzenlemeler
12
konularında bilgiler aktarmışlardır: Cicero ve İkinci Kitabı Kanunlar, Plutarch’ın
Solon’un Hayatı ve Pseudo-Demosthenes’in Makartatos’a hitabesi. Bunlara ek
olarak Platon’un Kanunlar kitabında cenaze işlemlerini tarif eden tanımlamalar da
vardır (Kurtz - Boardman, 1971: 142).
Antik Yunanda gömülmeye büyük önem verilmekteydi. Ancak çok büyük
suçlar işlemiş olanlara gömülmeden bırakılma cezası verilirdi. Usulüne uygun
biçimde gömülmek ölen ve kalanların sosyal statüsü açısından önemli bir ritüeldi
(Kurtz - Boardman, 1971: 143). Ancak farklı toplumlarda gömülmeye yaklaşım
büyük değişiklikler gösterebilir. Bu durum Bali toplumu gibi bir toplumda
görülebilir. Bu toplumda sosyal sınıfın en üstündeki bireyler yer altına gömmeden
dışarıda bırakılırken en düşük seviyedeki insanların cesetleri basit toprak çukurlara
gömülürdü (Morris, 1989: 93).
Savaşta ölenlerin ülkelerine geri getirilmeleri ve kendi ülkelerinde
gömülmeleri de Yunan toplumlarında bu konuya verilen önemi göstermektedir.
Gömülmenin önemi kadar bu işlemleri yapan kişilerin de kimler oldukları önem
taşımaktadır. Bu konuda sorumluluk en yakın aile bireylerine düşmekte ve normal
koşullarda ölünün yakını olmayan kişinin cenaze ile ilgilenmesine izin
verilmemektedir. Ancak eğer ölenin yakını bulunmuyorsa ya da yakınları cenaze
masraflarını karşılayamayacak durumda ise sorumluluk yakın arkadaşlara
düşmektedir. Cenaze işleri daha çok erkek çocuğa – özellikle de ölen kişi babası ise-
düşmektedir. Klasik Dönem’e ait pek çok yazılı metinde cenaze masraflarının çok
büyük olduğu ve Plato bu masraflarda kısıtlamaya gittiğinde bu dönemde yüksek
13
sınıfa ait kişilerin 5 mina kadarlık büyük bir harcamayı cenaze masrafları için
ayırdıkları bilinmektedir. Bu dönemdeki mezar içi süslemelerin ve sunuların azlığı
düşünülürse önemli ölçüdeki masrafın cenazenin gömülmesi ve sonrasındaki
adetlerin yerine getirilmesinde kullanıldığı sonucu çıkartılabilir (Kurtz -Boardman,
1971: 143).
1.1.1 Geometrik Dönem
Geometrik Dönem Atina’sında kent merkezindeki temel yerleşimi kırsal
alandaki merkezlerle birleştiren yol ağı sistemi geliştirilmiştir. Kentin bilinen
kapılarının yanında mezarlar geleneği sonraki Klasik ve Helenistik Dönemlerde de
takip edilen bir gelenek halini almıştır (Kurtz - Boardman, 1971: 49).
Daha önceki dönemlerle karşılaştırılınca Geometrik Dönem’e ait pek çok
kazıda özellikle Geç Geometrik Dönemde gözlenen mezar çeşitliliği ve
kompleksliğin giderek artışının bu dönemde gözlenen sosyal yapıdaki organizasyon
zenginliğindeki artışla ilişkili olduğu da iddia edilmektedir. (Morris, 1989: 139).
Bu döneme ait mezarlar sadece kültürel ve sosyal yapıyı değil aynı zamanda
etnik dağılımları da araştırmakta yardımcı olmaktadırlar. Örnek olarak Sicilya’daki
antik dönemlere ait mezarlık alanlarında yapılan çalışmalarda yerel halka ait
mezarlar ile Yunan kolonilerine ait mezarlar kolaylıkla ayırt edilebilmekte ve
böylece Sicilya’daki etnik dağılım hakkında bilgi edinme imkanımız olabilmektedir
(Shepherd 2005: 115).
14
1.1.1.1 Kremasyon-İnhumasyon
Attika’da inhumasyon Protogeometrik Dönemin sonlarına doğru tekrar
canlanmaya başladığında bu eski Sub-Miken mezar tipi de yeni formları ile birlikte
ortaya çıkmaya başlamıştır. Kalın dilimli plakalar halinde çevrelenmiş ve üzerleri
örtülmüş çukur biçimindeki Geometrik Dönem mezarları Sub-Miken’e benzemekte
ama yapılarının daha basit ve yapı malzemelerinin daha farklı olduğu
gözlenmektedir. Yapı malzemesi olarak pek çok durumda şist, kireçtaşının yerini
almaktadır.
Mezarın ve gömünün yönü ile ilgili katı bir tarz yoktur ama genel olarak
mezar içinde bedenin pozisyonu sabittir: kollar iki yanda olmak üzere boylu boyunca
uzatılmış beden görülmektedir. Bedenin belli bir formu almak üzere sıkıştırıldığı
gömüler yaygın değildir. Çifte gömüler nadirdir ve bu durumda gömülenler
genellikle anne ve çocuktur. “Çifte gömü”lerin büyük çoğunluğu ise mezarların
yeniden kullanımına örnek teşkil etmektedirler (Kurtz - Boardman, 1971: 54).
Çocukların mezarları erişkinlere benzemektedir ancak genellikle daha az
özenli ve daha az masraflıdır. Genç çocuklar ana mezarlıklarda çocuklar için özel
ayrılan yerlere veya yerleşim alanı içinde gömülürlerdi. Çocuklar için açılan mezar
çukurları oldukça basit olmakla beraber çevresi ve üzeri taşlarla örtülü mezarlar da
sıkça gözlenmektedir. Çok küçük çocuklar ve bebekler çömleklere pithos, hydria,
amfora ve testilere gömülürlerdi. Bu malzemelerin üstleri süslenmiş olabileceği gibi
gayet sade olanları da bulunmaktadır. Bunların ağızları pişmiş toprak materyal,
küçük bir çömlek parçası veya taş bir levha ile kapatılırdı. Eğer materyalin ağzı
15
bedenin içinden geçmesi için çok küçük ise materyalde bir bölüm açılır ve beden
içine yerleştirildikten sonra malzeme tekrar tek parça haline getirilmekteydi.
Çocukların pişmiş toprak malzeme içindeki gömüleri bazen erişkinlerin mezarlarının
içine konmuştur. Bu durum muhtemelen yer kazanmak için yapılmış ama öncelikli
gömüyü bozmamak için büyük dikkat sarf edilmiştir. Çocuk gömüleri genellikle
nerede yer var ise oraya konulmuş ve yeterli yer olduğu durumda erişkinlerin
mezarları içine yerleştirilmemişlerdir (Kurtz -Boardman, 1971: 55).
Kremasyon ile ilgili deneysel arkeoloji çalışmalarında Kremasyon yapılan bir
insan iskeletinin ancak %40-60’ının geriye kalıntı bıraktığı tespit edilmiştir.
Kremasyona tabii tutulmuş bir insanın kemikleri yanmamış olanlara göre yaş, boy,
cinsiyet, sağlık, yaralanmalar, yüz özellikleri ve patoloji konularında çok daha az
bilgi sağlamaktadır. Diğer taraftan kremasyonun olumlu tarafı kremasyon
yapılmadığı durumlarda kemiğin günümüze ulaşmasına imkan tanımayacak kadar
asidik topraklarda kemiğin varlığını sürdürebilmesini sağlar. Kemikteki küçülme
miktarı ve renk değişikliği kremasyon için kullanılan ateşin sıcaklığı ve süresi
hakkında da fikir vermektedir (Pearson, 1999: 7) .
Attika’da Protogeometrik Dönem’in bitişine doğru kremasyon azalma
göstermiştir. Geometrik Dönemde, Arkaik ve Klasik Dönemlerde de Attika’nın
insanları hem kremasyon hem de inhumasyon yapmışlardır. Farklı mezarlarda farklı
metotlar baskındır ve gömme biçimi kişi ya da aile tercihiyle uyumlu gibi
gözükmektedir. Mezar tipleri çeşitlenmekle birlikte genellikle daha önceki
dönemlere benzerlik göstermektedir. Protogeometrik Dönemde de gözlendiği üzere
16
en yaygın kremasyon mezar tipi, küllerin urne içinde ayrı bir oyuğa yerleştirildiği
çukur mezar tipidir. Bazı vazolar ya da işaret için kullanılan diğer materyaller (taş
gibi) bu tür mezarların üzerine konulan malzemelerdi.
En yaygın kremasyon urneleri pişmiş topraktan olanlardı - boyundan ve
omuzdan tutulan amforalar-. Geometrik Dönemin başında görülen ve bel kısmından
tutulan amforalar dönem ilerledikçe yerini omuzdan tutulan amforalara bırakmıştır.
Protogeometrik dönemde kadınların külleri belden ya da omuzdan tutulan amforaya
konurken, erkeklerinki boyundan tutulan amforalara konulmuştur. Geometrik
Dönemde silahlar genellikle boyundan tutulan amforalar ile bağdaştırılırken, bazı
mücevher tipleri omuzdan tutulan amforalar ile ilişkilendirilmiştir. Normal
durumlarda bronzdan yapılan metal kazanlar kül urnesi olarak da kullanılmıştır
(Kurtz -Boardman, 1971: 53).
1.1.1.2 Mezarlıklar
Ölüden ve ölümden korkma pek çok toplumda mevcut olan ve önlemler
alınan bir konudur. Özellikle ölünün bedeni ve zaman içinde çürümesinin de yarattığı
durum bu korkunun tam merkezinde yer almaktadır. Ölü ve ölüme karşı duyulan
korkunun kontrol altına alınmasına dair önlemler arasında nekropollerin şehir
merkezlerinden uzak alanlara konması ve mezar anıtlarının çıkış yönlerinin evlerin
olduğu tarafa bakmaması sayılabilir.
Pek çok toplumda ölünün nereye konulacağı önemli bir konudur ve o
toplumun ölüm ve ölüye bakışı ile yakından ilişkilidir. Bazı toplumların inancında
ölen kişi ölüler dünyasına gitmekle bu dünyada fiziksel olarak sadece bir mezar ve
17
içindeki kalıntılarını bırakmakta iken bazı toplumlarda ölülerin toplumun üyeleri
olarak varlıklarını sürdürmeye devam ettiğine inanılmıştır. Ölünün nereye
konulduğunun incelenmesi o toplumun ataları, çevresi ve bu çevredeki hayatına dair
inanışlarıyla ilgili bilgi veren en belirgin etkinliktir (Pearson, 1999: 12). Yunan ve
Roma dünyasında genel olarak gözlenen kent dışına gömme adeti tüm antik
coğrafyalar için geçerli bir uygulama değildir. Attika’ya oldukça yakında yer alan
Sparta’da ölülerin bazı dönemler kent merkezlerinin içinde gömülmesi buna bir
örnek teşkil etmektedir (Garland, 1985 : 42).
Attika’daki Geometrik Dönem mezarlık planlarının belirlenmesi aynı
alanların gömü için sürekli kullanımı sonucunda zorlaşmaktadır. Bu duruma
Kerameikos mükemmel bir örnektir. Ancak uzun dönem kullanılmamış mezarlıklar
mezarlık planlamasının ortaya konulmasında daha iyi sonuçlar vermektedirler.
Mezarlar birbirlerinin yanında kabaca paralel sıralar halinde yerleşmiştir. Mezarlığın
yönü pek çok faktöre göre değişebilmektedir ve gerek arazi gerekse mezarlığın
üzerine yerleştiği yolun konumları bireysel mezarları ve aile mezarlarını
konumlanma açısından etkilemektedir. Bu aile mezarlarının bazılarının üstleri bir
çatı oluşturacak biçimde örtülmüştür.
Mezarlar üzerinde pek çok mezarlık işaretçi tipi kullanılmıştır. Ancak
odundan yapılanlar gibi dayanıksız olanlar günümüze ulaşmayı başaramamıştır. En
belirgin olanı mezarın üzerine dikey olarak yerleştirilen bir taş levhadır. Bir diğer
mezar işaretçisi pişmiş toprak vazodur. Geometrik dönemde bunlardan bazıları
anıtsal bir forma sahiptir. Atina’da M.Ö. 800’lerde dev boyutlu vazolar yapılmaya
18
başlanmıştır. İşaretçi vazolar ile ilgili kayıtlar oldukça yetersizdir çünkü tarihsel
süreç içinde korunabilirlikleri çok kısıtlıdır (Kurtz - Boardman, 1971: 50). Bu anıtsal
vazoların üretimi oldukça pahalıdır. Daha sonraki Klasik Dönemde gözlenen yakın
boyutlardaki pithosların fiyatları ile karşılaştırıldığında üretimi büyük bir işgücü ve
yetenek gerektiren bu vazoların pahalı olmaları ve işaretçi olarak da yaygın
olmamaları beklendik bir durum yaratmaktadır (Morris, 1989: 151) .
Büyük vazoları mezarın üzerinde sabitlemek için vazonun taban bölümünün
bir kısmının mezarın içine gömülmesi gibi farklı çözümler üretilmiştir. Bir diğer
metot, toprak içine gömülü vaziyetteki bir tahtadan düzeneğin üzerine vazonun
monte edilmesidir. Vazoların hazırlanışı ve süslenişinde ölünün cinsiyeti amforalarda
olduğu gibi farklılık göstermektedir. Vazoların üzerindeki figürlerin ölünün cinsiyeti
hakkında bilgi vermekle birlikte bu her zaman mümkün olmayabilir. Savaş ve
denizcilik figürleri kraterlerin üzerinde yer almakta ancak bunlar amforalarda
gözlenmemektedir. Bu durum ölünün erkek olduğuna işaret etmektedir (Kurtz -
Boardman, 1971: 58).
Vazolar üzerinde bulunan prothesis (ölünün sergilenmesi) ve ekphora
(ölünün mezarlığa götürülüşü) da ölünün cinsiyeti hakkında bazen fikir verici olabilir
ama ölü figür halinde çizildiği ve aşırı biçimde geometrik hale getirildiğinden
cinsiyeti genellikle tespit edilemez hale gelmiştir. Bazen ölüyü taşıyanlar ya da diğer
ağıt yakanların anatomik detayları verilse de bu detaylar ölü için nadiren
verilmektedir (Kurtz - Boardman, 1971: 58).
19
Resim 2: Geometrik Dönem Prothesis Sahnesini Gösteren Eserler
Geometrik vazo boyaması dahilindeki prothesis’de ölü yüksekçe bir platform
üzerinde gösterilir. Bacakları bir arada ya da ayrık olarak tasvir edilir. İki gösterim
arasında bir cinsiyet ayrımı yapabilmek yine mümkün değildir çünkü figürler ayrım
gözetmeksizin yoğun biçimde boyanmışlardır. Dikdörtgen bir alan üzerinde gözlenen
figürün altı ve çevresi ağıt yakanlarla doludur. Prothesis ölünün bedeni olan
soma’nın sergilenmesi işlemidir. Yatağın üzerine stroma adı verilen bir örtü seriliyor
ve bu kalın örtünün üzerine endyma ya da pharos adı verilen bir yün kefene baş
açıkta kalacak biçimde yerleştiriliyordu. Daha sonra ise üzerine epiblema adı verilen
bir örtü konuluyordu. Cenaze işlemlerinde genel olarak beyaz renk kullanılmıştır
(Malay, 1996: 148).
20
Normalde prothesis sahnesi basittir ve detaylar minimumda tutulmuştur.
Temel iki ağıt figürü gözlenir: her iki elini de yukarı kaldırmış olanlar ve sadece bir
tanesini yukarı kaldırmış olanlar. İki elini kaldırmış olanlar kadın, tek elini kaldırmış
olanlar erkek olarak bilinmektedir. Daha sonra bazı gösterimlerde bu tek elini
kaldırmış olanların silahları olmaları nedeniyle erkek oldukları savı güçlenmiştir.
Erkekler ağıt yakarken ayakta durmakta, kadınlar ise ya ayakta durmakta ya
dizlerinin üzerinde durmakta ya da tabure üzerinde oturmaktadırlar. Geometrik
Dönem vazo resimleri ve daha sonraki gösterimler ve bunlara ek olarak yazın
kayıtları kadınların cesedin gömülme işlemine hazırlamada, prothesis’e katılmada ve
matemin yerine getirilmesinde temel rolü üstlendiklerini ortaya koymaktadır (Kurtz -
Boardman, 1971: 59).
Resim 3: Prothesis sahnesi . M.Ö. 750 Atina – Dipylon Amphorası
Prothesis’de gösterilen figürler içinde küçük olanları her zaman çocuklara
işaret etmemektedir. Prothesis’de kadın ve erkeklerin yanı sıra çocuklar da
gösterilmiş ve çocuklar annelerinin yanında veya onların ellerini tutarken ya da
dizlerinin üzerinde otururken resmedilmişlerdir (Garland, 1985 : 23). Prothesis
figürleri amfora üzerinde çok yaygınken, kraterlerde daha az yer almış ve testiler
üzerinde hemen hiç resmedilmemiştir. Prothesis antik dönemin pek çok tragedya
21
yazarı tarafından da canlı bir biçimde aktarılmıştır (College, 1999: 45). Bir diğer
cenaze gösterimi olan ekphora geometrik vazolarda yaygın değildir. Geometrik
dönemden 52 prothesis vazosu günümüze ulaşmışken ekphora için bu sayı sadece
üçtür (Garland, 1985 : 32).
Ekphora sonraki Arkaik ve Klasik periodlardaki görsel sanatlarda da yaygın
değildir. Her ne kadar bilinen, gösterildiği eser sayısı az ise de prothesis’de
gözlemlemiş olduğumuz sahnelerin detayları bakımından benzerlik taşımaktadır.
Ölünün üzerinde durduğu platform bir at arabası üzerinde durmakta ve silahları olan
erkekler ekibe önderlik ederken kadınlar arkadan takip etmektedirler (Kurtz -
Boardman, 1971: 61).
Resim 4: Ekphora Sahnesini Dipylon Kraterinin Ayrıntısı
22
Prothesis ve ekphora’nın bizim için bir diğer önemi, gösterimlerin sadece
kahramanları veya mitleri değil Yunanların günlük hayatlarının bir parçası olan ölü
gömme adetleri ile ilgili görsel ve açıklayıcı verileri de bize sunmuş olmalarıdır.
Dönemin akademik eğitmenleri ve tiyatro yazarları da ekphora için tarifler ve eş
anlamı içeren durumları tarif etmişleridir. (College, 1999: 49).
Resim 5 : Ekphorayı gösteren heykel grubu M.Ö. 600-650 Vari, Yunanistan
1.1.1.3 Mezar Sunuları
Mezar sunuları ölüyü öteki dünyadaki hayatında mutlu ettirmek ve aynı
zamanda ölünün yaşayanlara musallat olmasını önlemek amaçlarını da taşımaktadır.
En yaygın mezar sunuları kıyafet ve ilişkili malzemeler, besinler, içecekler ve
bunların konulduğu kaplardır. Mezar sunuları aynı zamanda ölünün hayattaki
özelliklerini belirten materyallerden de seçilebilirdi (Pearson, 1999: 7) .
23
Vazolardaki sahneler ölü gömme işlemi ile ilgili genel bir resmi sunmaktadır.
Ancak detaylar için mezarların içerdiklerine bakılması yerinde olacaktır. Mücevherat
ve diğer süslemeler standart sunular değildir. Her ne kadar döneminde farklı kişilerin
farklı kıyafetler ile, örneğin askerlerin koyu kırmızı ya da mor askeri kıyafetlerle
gömüldükleri sadece kayıtlardan bilinse de (College, 1999: 23) kıyafetler mezarda
kalıntı bırakmadığı için, sadece gömülme kıyafetlerine eklenen zenginlikle ilgili
buluntular elimize geçmektedir. Bronz Çağ’dan beri ilk kez olarak Attik mezarlarda
yüksek kalitede altın mücevherat bulunmuştur. Bunlar arasında en yaygın olanı ve en
iyi anlaşılmış olanı yaklaşık 30 cm uzunluğunda, bir veya her iki ucunda birer delik
bulunan dar ve yassı ince altın yapraklardır (Kurtz - Boardman, 1971: 62).
Attik altın yapraklar süsleme açısından farklılık gösterir ama temel detaylar
benzerdir: Orientalizan hayvan frizeleri ve daha sonrasında vazolarda görüldüğüne
benzer Geometrik figürler. Bu bantlar erkek, kadın ve çocuk mezarlarında,
inhumasyon ve kremasyonlarda bulunmuştur. Ancak çok zengin biçimde süslenmiş
mezarlar yaygın değildir. Kremasyon gömülerinde bir urnenin ya da urnenin dışında
bir kasenin içine ve inhumasyon mezarlarında ise kaselerin içine yerleştirilmişlerdir.
Ne için kullanıldıklarına dair sorunun cevabı bozulmamış inhümasyon mezarlarında
bulunuş pozisyonlarına bakılarak söylenebilmektedir. Başın yanında bulunmuş ve
hemen her zaman başın ön tarafına başa geçirilmiş halde bulunmuştur. Attik
gömülerde ise daha çok kola özellikle de kolun üst kısımlarına veya bileğe geçirilmiş
halde bulunmuştur.
24
Buluntular arasında iğneler ve fibulalar da mevcuttur. Bunların hem
inhümasyonda hem de yanmış halde kremasyonda bulundukları için ölünün her iki
eylem sırasında da kıyafetli olduğunu ortaya koymaktadır. Fibulalar bazen mezara
koymadan önce bir zincir oluşturacak biçimde birbirlerine tutturulmuştur (Kurtz -
Boardman, 1971: 62).
Geometrik Dönem mezarlarında bulunmuş olan silahlar arasında mızrak
uçları, kılıçlar ve bıçaklar bulunmaktadır. Mızrak uçları ölünün yanında yatar
biçimde ya da kremasyon kalıntıları arasında bir kap içinde ya da sunuların
konulduğu kısımda bulunmuştur. Demir kılıçlar inhümasyon yapılmış ölünün
yanında ve kremasyonlarda urnenin karşısında yerleştirilmiş halde bulunmuştur.
Küçük kamalar ya da küçük bıçaklar pek çok mezarda bulunmuştur ve bu mezarların
hepsinin erkek mezarı olduğu anlamına da gelmemektedir. Bazı küçük ve narin
bıçaklar süslenme malzemeleri arasında değerlendirilmişlerdir ve silah değillerdir.
Bazı küçük bıçaklar çocukların dahi mezarlarında bulunabilmektedir (Kurtz -
Boardman, 1971: 63).
Atina’da yapılmış kazı çalışmaları sonucunda Geometrik Dönem’e geçerken
ve Geometrik Dönemin sonuna doğru mezar sunularında metal objelerden vazolara
doğru gözlenen artışın ifadede sembolizmin ağırlık kazandığına dair fikir verdiği
iddia edilmektedir (Morris, 1989: 141). Diğer buluntular arasında gerçeğinin benzeri
biçimde yapılmış pişmiş toprak ayakkabılar, tahıl koyma kapları, pişmiş topraktan
yapılma değişik objeler bulunmaktadır.
25
Bazen mezarların kendileri ölü gömme adetleri ile ilgili bilgiler
sağlamaktadır. Yiyecek ve içecekler, sunu olarak vazo, mücevher, silahlar ve diğer
objeler ölüye hediye olarak sunulmuştur. Bazılarının nasıl, neden ve kim tarafından
yapıldığını anlamak mümkün olmamaktadır ancak bazıları da bu konularda gerekli
bilgileri taşımaktadırlar. Mezarın içindeki gömülme alanları da çok farklı biçimlerde
olduklarından bunların aynı amaç için yapıldıkları fikri çok tutulmamaktadır.
Bazıları dikdörtgen, bazıları dairesel ya da dış yapı itibariyle düzensiz şekilli. Bunlar
sığ, derin, küçük veya büyük olabilmekteydiler (Kurtz - Boardman, 1971: 64).
Yakılmış olan sunuların içerikleri de çeşitlilik gösterir: yanmış toprak, küller,
asmadan yapılmış bağlama ipleri ve hayvan kemikleri gibi. Gömülerdeki yanmış
birikintiler kremasyon mezarları ile ilişkilendirilmiştir. Bunlar genellikle aynı
zamanda kremasyon yeri olarak kullanılmaları için oldukça küçüktürler.
Geometrik Dönemdeki pek çok mezarda bulunan hayvan kemikleri ölülere
hayvanların sunulduğuna dair bir adete işaret etmektedir. Bazı mezarlarda bir
hayvanın bütün iskeleti bulunmakta, bu bir köpek ya da küçük bir domuz
olabilmektedir. Bunlar muhtemelen ev hayvanı olabilirler. İskelet analizleri bunların,
kuşlar, tavşanlar, keçiler, kuzular, domuzlar ve muhtemelen sığırlar (mezara bütün
halinde konması şart değildir) olduklarını ortaya koymuştur. Hayvan kemikleri bazen
mezarların içine saçılmış ama çoğunlukla mezarın bir köşesine dikkatli biçimde
yerleştirilmiş ve bir kabın içinde ayaklarının altına ya da gerisine yerleştirilmiştir
(Kurtz - Boardman, 1971: 64). Bu sunuların ne amaçla yapıldığını tam olarak
kestirmek mümkün değil ise de mezarlardaki at veya köpek gömüleri ölü insanın
26
mezara ve öbür dünyaya yolculuğunda eşlik etme anlamı taşıyabilirler (Vermeule,
1984 : 61). Yer altı dünyasındaki rehber fonksiyonlarının yanı sıra köpeklerin arınma
ile ilgili de işlevleri olduğuna dair çeşitli görüşler mevcuttur (Day, 1984: 22).
Muhtemelen bunların yanı sıra diğer besin sunuları da yapılmış ancak bunlar
nadiren geriye kalıntı bırakmıştır: az miktarda yanık incir, üzüm ve zeytin çekirdeği
ve yumurta kabuğu. Yanmamış ve bütün halindeki vazolar çoğunlukla kapaklıdır ve
muhtemelen bunlar da besin içermişlerdir (Kurtz - Boardman, 1971: 66). İçecek
sunuları hayvan sunularından daha sık gerçekleştirilmiştir. Bunlar mezar
kalıntılarından görülebilmektedir.
1.1.2 Arkaik Dönem
Arkaik Dönemde cenaze sanatları ve mimarisi gelişim göstermiştir.
Günümüze ulaşmış olan anıtlar zamanının en iyi sanatçılarının yüksek kalitedeki
çalışmalarıdır. Ancak M.Ö. 6.yy’ın bitiminden önce bu gösteriş azalmaya
başlamıştır. Daha sonraki anıtlar sayıca daha az ve kalite olarak da daha alt
düzeydedir. Doğal nedenler, yer sıkıntısı, politik, sosyal ve ekonomik koşullar bu
gelişimi etkilemiş olabileceği düşünülmektedir. Her ne kadar yeterli detay ve
kronoloji sunmamakla birlikte Cicero “De Legibus” adlı eserinde bu konu ile ilgili
cenaze mevzuatındaki düzenlemelerden bahsetmektedir (Kurtz - Boardman, 1971:
68).
27
Resim 6: M.Ö. 520-510 yıllarına ait Prothesis Sahnesini Gösteren Levha
1.1.2.1 Kremasyon – İnhumasyon
Erişkinlerin inhumasyonu, kremasyonlarla karşılaştırınca sayıca daha azdır
ancak mezarların büyüklüğü ve süslemelerine bakıldığında bu gömü şeklinin
seçilmesinin nedeni her zaman ekonomik sebepler değildir. En basit inhumasyon
mezarı toprak veya kayada açılmış bir oyuğa yapılandır. Boyutlar ölünün uzunluğuna
bağlıydı. Pek çok oyuk ya da çukur sadece toprak ile kapatılmıştır. Bazı mezarların
ise üstleri çeşitli malzemelerle örtülmüştür. Tahta tabutlar bazı mezarlarda bulunmuş
ama üstlerinde metal malzemeler bulunan tahta tabutlar nadir bulunmuştur.
28
Erişkinlerin pithoslara gömülmesi bu dönemde de devam etse de nadir bir
gömü biçimidir. Bunlar dışarıda bırakıldığında ve hacmi küçültülerek gömülen
çocuklar da dahil edilmediğinde, mezardaki bedenlerin mezar içinde düzgün biçimde
sırt üstü yatırılmasının yaygın bir uygulama olduğu görülebilir. Mezarların yönü
değişiklik gösterse de özellikle gömünün yapıldığı yerin bakısına ve mezarlığın
üzerinde olduğu yolun gidiş rotasına bağlı olarak seçilmiştir. İnhumasyon
mezarlarında sunular normalde gömü çukurunun içine yerleştirilse de bazı sunular
mezarın dışında özel çukurlar içine konulmuştur.
Çocukların inhumasyonu çok sayıda bulunmuştur. Bu da antik dönem için
yüksek olan çocuk ölüm oranını göstermektedir. Çocuklar erişkinlerin yanına, ya da
bir alanda bir arada gömülmüşlerdir (Kurtz - Boardman, 1971: 72).
Arkaik Dönemde belirgin bir kremasyon mezar tipi Attika’da gelişmiştir. Bu
uygulamada kremasyon artık mezardan başka bir yerde değil mezarın içinde
gerçekleştirilmektedir. Bu tip kremasyon mezarları inhumasyon mezarlarından biraz
daha geniş olmaktadır. Ateşin mezar içinde yanması ve bedeni yeterince yakabilmesi
için baca sistemleri geliştirilmiş ve reçineli odunlar mezarların içine yerleştirilmiştir.
Bu kremasyon mezarlarında yanıcı materyalin bıraktığı bir kül tabakasının üzerinde
daha açık renkli – hatta beyaz bir kül tabakası bulunmakta, bu da bedenin bıraktığı
kalıntı tabakası olmaktadır. Beden bu mezarlarda öylesine yanmaktadır ki bedenin
yatış pozisyonunu belirlemek çoğu zaman olanaksızdır. Bu birincil kremasyon
mezarlarında sunular da bulunabilmekte ancak kül tabakası genellikle sunuları
29
içermemektedir. İkincil kremasyonlar çok sayıda değildir. Çoğunluğu Geç
Geometriğe aittir.
Bebeklerin ve çocukların kremasyonu gözlenmekte ancak bir gelenek olarak
varlığı düşünülmemektedir. Bazı kremasyon mezarları soruya imkan vermeksizin
çocuklara aittir ve bu mezarlarda küçük kemikler bulunmuştur ancak bazı
diğerlerinde geriye sadece sunulardan kalıntılar kalmıştır ve mezarın sahibi hakkında
yeterli veriye imkan tanımaz (Kurtz - Boardman, 1971: 73).
1.1.2.2 Mezarlıklar
Arkaik Dönem, sanatta Orientalizan bir stilin eklenmeye başladığı bir
dönemdir. Daha önceki dönemlere göre daha fazla kalıntının gözlendiği bu dönem
özellikle zenginliğin arttığı bir periyottur. Bu dönemin önemli özelliklerinden bir
tanesi özellikle Atina’da erişkinlerin şehir merkezleri içine gömülme yasağıdır.
Ancak bu yasak genellikle çocuklar için uygulanmamış ve çocuklar evlerin
çevrelerinde de gömülmüşlerdir (Kurtz ve Boardman, 1971: 68). Mezarlıklar temelde
kentin ölülerinin gömüldüğü yer olmakla birlikte bunun yanı sıra aileler için,
özellikle de aile mezarlıklarında kendi soylarını takip edebilecekleri ve övünç
duyabilecekleri bir prestij mekanı niteliği de taşımıştır (Morris, 1989: 47).
Mezarlıkların önemli öğelerinin başında mezar taşları gelmektedir. Arkaik
Attika’dan bilinen iki temel mezar taşı bulunmaktadır. Üzerinde süslemeleri bulunan
dar bir taş blok (stel) ve yuvarlak biçimli heykeller. Ancak bu heykellerin büyük bir
kısmı kırılmış, yeniden kullanılmış veya başka bir yapıda kullanılmak üzere daha
30
sonradan devşirilmiştir. Zaman içinde bu steller malzeme ve süsleme bakımından da
evrim geçirmişlerdir. Üzerinde yazı ve süsleme bulunan stellerin en erken bilinenleri
kireçtaşından yapılmıştır. Sporcular, savaşçılar, erkekler ve köpekleri en yaygın
gösterimlerdir. Yalnız başlarına kadınlar nadiren gösterime konu olmuştur (Kurtz -
Boardman, 1971: 85).
Attik mezar taşlarında yazılar normalde çok kısadır ve sadece önemli
detayları verir: ölünün adını, onun için yas tutanı, onun anısına bu mezarı – anıtı
yaptıranın adını. Klasik Dönemde de çok yaygın görülen “kadın ve çocuğu”, “kadın
ve ev halkı” gibi gösterimler Arkaik Dönemde yapılmaya başlanmıştır (Kurtz -
Boardman, 1971: 86).
1.1.2.3 Mezar Sunuları
Arkaik dönemde mezarların içleri genellikle süslenmeden bırakılmakta ya da
çok mütevazı biçimde süslenmekteydi. Ancak mezarların toprağın üzerinde kalan
kısımlarına büyük harcama yapılmakta ve çok ince işçiliğe sahip heykeltıraşlık
örneklerini içeren gösterişli mezarlar yapılmaktaydı. Bu döneme ait sunular bir kase,
bir kap ya da bir yağ şişesinden öteye geçmemektedir. Silahlar, mücevherat ve diğer
metal objeler bilinmemektedir. Sunuların özel bir alana yerleştirilmesi Arkaik
gömülerin bir özelliğidir. Bu sunulara ait gömüler mezarlardan ayrı yerlerde ya da
yakın çevresine yapılmıştır. Bunların da içeriği hemen tümüyle pişmiş topraktan
yapılan kapkacaktan oluşmakta ve hayvan kemikleri ile birlikte diğer besin
kalıntılarını içermektedir (Kurtz - Boardman, 1971: 77).
31
1.1.3 Klasik Dönem
1.1.3.1 Kremasyon - İnhumasyon
Klasik dönemde insanlar kremasyon ve inhumasyon uygulamasını
sürdürmüştür. Uygulanan metot kişisel ve ailesel bir tercih gibi gözükmektedir.
Tercih edilen adetlerde ya da sunularda belirgin bir farklılık görülmemekte ve bir
metodun diğerine tercihi zaman ve yere göre birbirlerinin yerine geçecek biçimde
değişim gösterebilmektedir.
En basit inhumasyon mezarı toprağa kazılan bir çukurdur. Bazılarının mezar
içleri, duvar kısımlarına gelecek biçimde küçük çakıl taşları ile döşenmişken diğer
pek çoğunda buna rastlanmaz. Bazı mezarlarda tabut ya da üste konan koruma lahdi
gibi kalıntılar bulunmuştur. Bulunabildiği durumlarda sunular mezarın içine ya da
çevresine konmakta ve genellikle yüksek kalitede olmamaktadır. Çukur mezarlar
genellikle tek kişiye aittir. Ancak büyük çaplı toplu gömülmeler bazı sıra dışı
olayların sonucunda meydana gelmektedir. (örneğin, Pelloponez Savaşı sırasındaki
büyük salgın hastalık ) (Kurtz - Boardman, 1971: 97).
Mezar tipleri arasında üzeri blok taşla kaplı ya da lahit mezarlar da
bulunmuştur. Her ikisi de kireçtaşı ya da mermerden yapılmıştır. Erişkinler için
yapılan lahitler tek taşlı veya kompozittir. Çocuklar da taş lahit içine ama daha sık
olarak da lahitlerin daha küçük ve ucuz versiyonları olan kil teknelere
gömülmüşlerdir. Bunlar biri diğerinin üzerine kapanarak küçük bir bedeni içine
32
alacak lahitlerdir. Bunların içlerindeki sunular özellikle önemlidir çünkü mühürlü
olan içerikleri sunuların tipleri ve hatta konuluş biçimleri ile ilgili de detaylı bilgiler
vermektedir.
Birincil kremasyon mezarları Arkaik dönemden de alıştığımız üzere Klasik
Dönemde de değişmeden devam etmiştir. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta bu
dönemde bu uygulamanın basitleştirilmesidir. Bu nedenle ateş için konulan bacalar
daha nadir görülmektedir. İkincil kremasyonlar daha önceki döneme göre daha
yaygındır ve kül urnesi tipinde daha büyük bir çeşitlilik görülmektedir (Kurtz -
Boardman, 1971: 98).
Klasik Dönemde, Arkaikte de olduğu gibi bebeklerin kremasyonu kabul
edilen ama kısıtlı biçimde yapılan bir uygulamaydı. Çocukların yanmış kemikleri
bazı yanma kalıntıları içinde bulunmakla birlikte büyük çoğunlukla ileri derecede
yanmış ve artık alanda bir iskelet olduğunu tespit edemeyecek kadar dağılmıştır. Bu
nedenle küçük yakılma kalıntılarının bebek kremasyonuna mı yoksa yanmış sunu
kalıntılarına ait olup olmadığını anlamak çok zor olmaktadır. Atina agorasında
Klasik ve Helenistik döneme ait yakılma kalıntıları başlangıçta bebek kremasyonu
sanılmış ama detaylı kemik incelemeleri başlangıçtaki bu fikri çürütmüştür (Kurtz -
Boardman, 1971: 99).
İnhumasyon ve kremasyon mezarlarının yanı sıra içi boş mezarlar da
bulunmuştur. Cenotaphlar en yaygın olarak hayatlarını uzak yerlerde kaybetmiş veya
bir deniz kazası gibi kemiklerin bile geriye kalmadığı olaylar sonrasında yakınları
33
tarafından yapılmıştır. Bunlar da diğer mezarlar gibi saygı ve gerekli işlemleri
görmüşlerdir (Kurtz - Boardman, 1971: 100).
Resim 7: Atik siyah Figürlü Olpe Prothesis Sahnesi - College Museum
1.1.3.2 Mezarlıklar
Tümülüsler ve Anıt Mezarlar
Klasik Dönemin yuvarlak toprak tümülüsleri Arkaik örneklerine benzerdir.
Bazıları büyük ve birden çok mezarı içine alırken bazıları da tek bir mezarı içerecek
boyutlara sahiptir. Az sayıda tümülüs birden çok nesil için kullanılmıştır. Bunların
aynı aile için kullanıldıkları tahmin edilmektedir. Arkaik dönemdeki dikdörtgen
biçimli tümülüs ve anıt mezarlar da Klasik Dönemde varlığını sürdürmüş ve M.Ö.
beşinci yüzyılın sonuna doğru bu mezar tipinin daha büyük biçimleri olan
peribolos’lar ortaya çıkmaya başlamıştır. Sonraki yüzyılda popülaritesi ve
34
büyüklükleri giderek artan bu mezarlar ile ilgili kısıtlayıcı çeşitli mevzuatların
çıkartıldığı da tarihsel kayıtlardan bilinmektedir (Kurtz - Boardman, 1971: 105).
Mezar Taşları ve İşaretçileri
Mezar işaretçisi olarak kullanılmış olan malzemeler mezar sunuları ile
karşılaştırıldığından bir hediyeden çok işaret ve statü sembolü olarak işlev
görmüşlerdir. (Morris, 1989: 47). Bu mezar işaretçileri arasında çok güzel ve
etkileyici örnekler yer almaktadır. Figürler içeren rölyeflere sahip mezar taşlarının
yapılmasına belli dönemlerde kısıtlamalar getirilmiştir. Bu kısıtlama muhtemelen
Cicero’nun Kanunlar eserinde bahsettiği düzenleme ile ilişkilidir. Atina’da M.Ö.
6.yy sonlarından M.Ö. 5.yy’ın üçüncü çeyreğine kadar süren bu durum tüm
Yunanistan bağımsız olana kadar kutsal binalar yapılmaması kararı ile ilişkili
olabileceği gibi bu durumdan tamamıyla bağımsız da olabilir.
Cicero’ya göre cenazeler ile ilgili kanuni düzenlemeler Atina’da en azından
üç kez gerçekleşmiştir: (1) Solon zamanında, (2) bundan bir süre sonra ve (3)
Phaleron’lu Demetrios yönetimi döneminde. Bu düzenlemelerde mezarların
boyutları, bir mezar için çalışacak işçi ve gün başına işçi sayısı, bunun yanı sıra bir
süsleme biçimi olan opus tectorium ve mezar üzerine yerleştirilen hermai gibi
yapıların özelliklerine ait maddeler düzenlemeye tabii tutulmuştur (Kurtz -
Boardman, 1971: 121).
35
Mezar Anıtlarının Tekrar Kullanımı ve Üretimi
Mezarlıklardaki mezar taşları pek çok zaman üzerlerindeki yazılar silinmek
ve yenileri yazılmak suretiyle yeniden kullanılmıştır. Bunun yanı sıra mezar
taşlarının cenaze dışı başka amaçlarla kullanımı da söz konusudur. Bunun için
özellikle steller uygun biçimleri ve büyüklükleri nedeniyle tercih edilmişlerdir (Kurtz
-Boardman, 1971: 136).
Attik mezartaşları Arkaik Dönemde olduğu gibi daha sonraki Klasik
Dönemde de çokça taklit edilmiştir. Bazı beğenilen formlar orijinaline bağlı
kalınarak kopyalanırken bazılarında ise biçim ve konuda kaymalar olmuştur (Kurtz -
Boardman, 1971: 137).
Mezar Taşlarındaki İkonografi
Attik mezar rölyefleri ikonografi ve teknikte bir muhafazakarlık sergiler. Bu
özellikle seküler olmayan sanatın karakteristik bir özelliğidir. Tek parça taşlı mezar
taşları taş ocağından çıkartıldıktan sonra taş atölyesine getirtilmiş ve burada
müşterilerin eldeki stoktan taş seçmeleri beklenmiştir. Taşların üzerlerindeki insan ve
diğer figürlerin kompozisyonu aynı stok figürlerin farklı durumlarda farklı
aranjmanlar ile kullanıldığını ortaya koymaktadır. Hatta sonrasında daha “kişisel
özellikler”in örneğin bir sakalın eklenmesi, müşterinin taş için seçim yapabileceği bir
desen ve figür kitabından seçim yapmış olduğunu düşündürmektedir. Muhtemelen
rölyeflerin büyük bir çoğunluğu bu biçimde istenerek yapılamamaktaydı. Ancak
ekonomik durumunun elvermesi ve heykeltıraşın da yeni şeyler yapmak için hevesli
36
olması gibi bir kombinasyon gerekmiştir. “Genç Salamisli” böyle bir girişimin eseri
olduğu düşünülmektedir.
M.Ö. 4.yy boyunca mezar rölyeflerine olan istek arttıkça heykeltıraşlar
zamandan kazanmak için rölyefin daha az görünün kısımları olan başın tepesi ya da
sandalyenin ayağı gibi kısımları yarım bırakmaktaydılar. Yarım bırakılmış parçalar
içeren 4.yy eserleri oldukça yaygındır (Kurtz - Boardman, 1971: 137).
Attika’daki mezarlıklar sadece Atina’daki Kerameikos’da olduğu gibi mezar
rölyefleri değil aynı zamanda hatıra anıtlarını da içermektedir. Yunanlar dış
mekanlardaki heykellerinde gerek insan gerekse hayvan figürlerinde ideal formları
tercih etmişlerdir. Özellikle Attik mezar heykellerinin, vazolarının ve rölyeflerinin en
başarılı olduğu dönem olan M.Ö. 420 – 320 yılları arasında mermer aslan
heykellerine yönelinmiştir. Güney Batı Anadolu’da olduğu gibi Yunanistan’da da
anılan dönemlerde heykel sanatçıları aslanları gözleriyle görebilmişler ve yaptıkları
örnekleri gördükleri aslanlara benzetmeye çalışmışlardır. Attik mezarları koruyan
diğer hayvanlar arasında büyük boğalar, çok iri av köpekleri, panter ve leoparlar,
çeşitli boyutlarda zürafalar hatta kediler bile bulunmaktadır. Amaçları her ne olursa
olsun Attik mezarlık hayvanları Yunan ve Roma sanatı ile birebir paralellik
göstermez. Anadolu’daki aslanlar Yunanistan’dakilerle ideal ölçüler ve soylu duruş
bakımından karşılaştırılınca aynı başarıyı gösterebildikleri söylenemez. Genellikle
Anadolu’daki aslan gösterimleri yakın doğudakilere daha çok benzerlik gösterir.
Helenistik ve Roma hayvan heykelleri çok sayıdadır ancak ilham aldıkları M.Ö.4.yy
37
eserlerinin kopyaları ya da taklitlerinden öteye geçememişlerdir (Vermeule, 1972:
59).
1.1.3.3 Mezar Sunuları
Sunular ölünün yanında yatırılmakta ve bazen özel bir sıraya göre
yerleştirilmektedirler. Antik dönemdeki mezar sunuları konusunda bilgi
alabildiğimiz yazılı kaynakların başında Aristophanes ve Isaios gelmektedir
(College, 1999: 84).
Beklendiği üzere kaplar, kaseler, şişeler ve diğer benzeri objeler bu
dönemlerde mezarlarda gözlenmektedir. Bu malzemelerdeki en yaygın süsleme
biçimi siyah boyadır. Ev eşyası tarzındaki eşyaların yanı sıra kırmızı figürlü vazolara
da rastlanmıştır (Kurtz - Boardman, 1971: 101).
Bu dönemde kaplar içindeki besin sunuları arasında bilinen bir cins ballı kek
olan Melitoutta, Lysistrate tarafından bizlere aktarılmaktadır. Bu kekler lekythos’lar
üzerinde de gösterilmiştir. İçecek sunuları da Minos zamanlarından beri devam ettiği
üzere bu dönemde de gerçekleştirilmiştir. (Garland, 1985 : 115).
Vazoların dışında en yaygın sunu ölü kişinin kullandığı eşyalardır: striglisler,
aynalar ve oyuncaklar. Mücevherat çok yaygın bulunmamakta, metal süs eşyaları –
bronz ve altın- ise daha çok yüzük, küpe, çiçek ve bitki bantları ve çelenkler olarak
gözükmektedir. Ölü için yerleştirilen çelenk Aristophanes tarafından “yaşamla
38
sonuna değin mücadele eden ölüye verilen bir ödül” olarak değerlendirilmiştir
(Malay, 1996: 148).
Klasik mezarlarda bulunan pişmiş toprak figürler iyi bilinen tiplere sahiptir:
“oturmuş kadın figürleri” ve “kolsuz büstler”, “oturan ve kucağında bebeğini tutan
kadınlar” (özellikle de çocukların mezarlarından) ve oyuncaklar, küçük koyunlar ve
hayvan figürleri (Kurtz - Boardman, 1971: 100).
Dönem dönem mezarlara yapılan sunu miktarları azalma ve artışlar göstermiş
ve Plutarch’a göre Solon, mezara sunu götüren kadınların belirli ölçüleri aşmaması
konusunda düzenlemeler getirmiştir. (College, 1999: 65).
M.Ö. 487-480 tarihleri civarında Atina’da mezar yeri belirlemede kullanılan
mezar steli dikilmesi devrin yöneticisi Solon tarafından yasaklanmıştır. Mermerin
daha kısıtlı kullanılmasına yönelik olan bu düzenleme yaklaşık 60 yıl sürmüş ve bu
yasak süresince Atina vatandaşları ve sanatkarları mezar stellerine bir alternatif
bulmak durumunda kalmışlardır. Bir çözüm olarak mezar yerini belirlemek için
kullanılan ve rengi nedeniyle beyaz lekythos olarak isimlendirilen kap türü ortaya
çıkmıştır. Özellikle mezar stellerinin yasak olduğu bu dönemde beyaz lekythos’lar
yoğun olarak kullanılmıştır (Malay, 1996: 148). Beyaz tabanlı lekythos’lar klasik
gömüler içinde en karakteristik olanlardır. Yağ yaygın olarak kullanıldığından –
banyoda, palaistra’da, besinin hazırlanması ve tüketimi sırasında ve cenaze
merasimlerinde- yağ içeren kaplar da farklı biçimler ve şekillerde üretilmiş ve
değişik formlarda süslenmiştir. Ancak dönemin sonuna doğru bu lekythos’lar
39
yerlerini giderek iğ biçimli unguentarium’lara bırakmışlardır (Garland, 1985 : 26).
Genelde kahramanları gösteren kamusal prothesis gösterimleri yerine Arkaik
dönemden Klasik Döneme geçişin dönüm noktası olan Pers Savaşlarından sonra
insanları daha fazla öne çıkartan beyaz tabanlı lekythoslar görülmeye başlanmıştır.
Daha önceki erkek baskın prothesislerinin yerine Atina kadınlarını ön plana çıkartan
beyaz lekythoslar toplumsal değişimler konusunda da bilgi sağlamaktadır (Shapiro,
1991: 630). Beyaz lekythoslar üzerindeki betimlemelerde ölüyü ölümsüz gösterme
(athanatos), ölünün yakınlarına yer verme ve yasaklanan mezar stelinin boyalı
gösterimini betimleme yaygındır (Malay, 1996: 148).
Resim 8: Beyaz Lekythos Üzerinde Prothesis Sahnesi M.Ö. 450 - Metropolistan Museum
40
Beyaz tabanlı lekythoslar en sık olarak M.Ö. 425-400’lerde görülmektedir.
Bu dönem Atina’da kremasyonun en tepe noktasında uygulandığı bir zaman dilimine
karşılık gelmektedir. Ancak sadece zamanların çakışmasına bakarak lekythosların
kremasyonda kullanıldığı gibi bir çıkarımda bulunmak doğru olmayacaktır.
Lekythosların farklı formlarının kremasyon ve inhumasyon için ayrı kullanıldıkları
da düşünülmektedir (Morris, 1996: 111)
1.1.3.4. Cenaze Adetleri
Prothesis
Ölen kişinin bedenini gömülmek için hazırlamak ailedeki kadınların
göreviydi. Demosten’e göre ancak 60 yaşın üzerinde ya da ölüme çok yaklaşmış olan
ve ölü ile çok yakın akraba olan kadınlar bu görevde yer alabilirdi. Yine bu kadınlar
tarafından ölünün gözleri kapatılır ve çenesi ince bir bezle bağlanırdı (othonai).
Sonraki yıkanma işleminde ölü suyla yıkanırdı. Eğer ölünün vücudunda yara ve kan
var ise yakılma ya da gömülme işleminden önce bu yara ve kanların temizlenmesi
şarttı (Malay, 1996: 148). Suyla yıkanmış olan beden yağ ile sıvanır, giydirilir ve
çiçeklerle, kurdeleler ve mücevherlerle süslenirdi (Kurtz ve Boardman, 1971: 144).
Platon’un Phaedo adlı eserinde Sokrates baldıran otundan yapılmış olan zehri içerek
kendisine verilen cezanın infaz edilmesinden önce yıkanmış ve böylece ölümünden
sonra kadınları yapmak zorunda oldukları bir işten kurtardığını ifade etmiştir.
(College, 1999: 17).
41
Prothesis ölünün evinde ve ölümden bir gün sonra gerçekleştirilirdi.
Prothesis’in gerçekleştirildiği ev ile ekphora’nın başlaması arasındaki fark belirgin
olarak ayrılmıştır. Prothesis normalde bir gün sürerdi; Platon bunun ölümün kesin
olarak gerçekleştiğini doğrulayacak kadar uzun olmasını tavsiye etmiştir. Her ne
kadar Yunan demokrasisi çeşitli eşitlikler sağlasa da aristokratların kendilerine ait
bazı soyluluk ayrıcalıkları vardı. Prothesis’in süresi de bunlardan birisidir.
Aristokratların prothesis’i halka göre daha uzun sürebilirdi (Malay, 1996: 148).
Prothesisin tek amacı tabii ki sadece ölümü teyit etmek değil aynı zamanda ölünün
yakınları ve sevenleri için ölene karşı son saygılarını göstermek fırsatı da yaratılmış
olmaktaydı. Vazolardaki prothesis gösterimleri oldukça tekdüze bir biçimde
yapılmıştır (Kurtz - Boardman, 1971: 144).
Resim 9: Prothesis Sahnesini Gösteren Vazo Resmi
42
Üçüncü Gün
Üçüncü gün ile ilgili yazılı bilgileri antik yazarlardan ve M.S. 2.yy
yazarlarından Pollux’tan edinmekteyiz (College, 1999: 103). Üçüncü günde, ölen
kişi gündoğumundan önce mezarına doğru götürülür ve kanuna uygun biçimde bu
işlem yan yollardan sessiz bir biçimde gerçekleştirilir. Ekphora sabahın erken
saatlerine kısıtlanmış ve bu sırada ağıtların da ev dışında yapılmasına izin
verilmemiştir. Bu toplu halde yapılan bir halk korteji değil aile bireylerinin içinde
olduğu mütevazı bir etkinliktir (Kurtz ve Boardman, 1971: 145). Yasaya göre
Prothesis’in ertesi günü sabahı güneş doğmadan önce yapılan ekphora’nın gece
yapılması bir utanç olarak görülüyordu. Ekphora süresince hiçbir tanrının adı
anılmıyordu (Malay, 1996: 148).
Cenaze korteji mezarlığa ulaştığında, beden büyük bir seremoni
yapılmaksızın toprağa indirilirdi. Solon mezarda öküz kurban edilmesini
yasaklamıştır. Ancak Cicero gibi bazı yazarların bildirdiği üzere farklı zaman
dilimlerinde gömülme sırasında çeşitli sunuların yapıldığı bilinmektedir. Buna örnek
olarak Yunan yazılı metinlerinde mezarda içecek sunularından bahsedilir (choai).
Gömülme günü adetleri – la trita – olarak kayıtlara geçmiştir. La trita’nın ölünün
gömülmesinden üç gün sonra yapılan bir adet olarak algılanması bazı metinlerde
geçmiş ise de bu doğru değildir. La trita ve ölünün gömülmesi aynı günü ifade eden
kavramlardır (Kurtz - Boardman, 1971: 145). Bu durumu destekler bir başka ifade
Platon’dan gelmektedir. Platon M.Ö. 4.yy’daki Kanunlar adlı eserinde ekphora’nın
üçüncü günde yapılmasını ve cesedin mezara üçüncü günde götürülmesi adetinin
sürdürülmesini tavsiye etmiştir (College, 1999: 151).
43
Gömme olayından sonra yas tutanlar hemen ölünün evine dönerler. Bu ev,
kapısında duran bir kap ile işaretlenmiştir ve bu işaret evi etkilemiş olan miasma
konusunda ziyaretçilere uyarıda bulunmaktadır. İçinde su bulunan bu kap ile ziyarete
gelenler kendilerini arındırmaktadırlar. Ancak Yunanlar için ölü bedeninin kendisi
kirletici olmayıp ölü de kendisinden korkulan bir tabu ölçeğinde
değerlendirilmemiştir (Garland, 1985 : 39).
Dokuzuncu Gün
Gömülmeden sonraki dokuzuncu günde, aile ve arkadaşlar tekrar bir araya
gelirler ve ta enata adındaki cenaze adetini yerine getirmek için mezarda
toplanırlardı. Mahkeme kayıtlarında bahsedilmiş olmasının dışında bu adet ile ilgili
detaylı bilgiler bulunmamaktadır (Kurtz - Boardman, 1971: 147). Ancak
Aischines’in “Kresiphon’a Ağıt” adlı eserinde dokuzuncu gün ile ilgili detaylı
bilgiler mevcuttur (College, 1999: 106).
Yasın Sona Erdirilmesi
Yasın bitişi ayrı bir seremoni ile belirtilmektedir. Her ne kadar daha sonraki
kaynaklarda otuzuncu gün töreninin yasın sonu olduğu belirtilse de Arkaik ve Klasik
dönemlerde belirgin bir süre verilmemiştir. Aile bu sürenin sonunda toplum içindeki
normal hayatlarına ve gündelik işlerine – ta nomizomena- geri dönmektedirler (Kurtz
ve Boardman, 1971: 147). Bu süreç sonunda evin önündeki su kaldırılmakta, kapının
önüne ya da üzerine konan sedir, defne dalları gibi yas evini işaret eden materyaller
sökülmektedir (College, 1999: 39).
44
Yıldönümleri
Yasın sona ermesi aile bireylerinin aralarından ayrılana görevlerinin sona
erdiği anlamına gelmemektedir. Klasik yazılı metinlerden öğrendiğimiz kadarıyla
yıldönümlerine ait törenler ve anmalar la trita ve la enata’dan çok daha önemlidir.
Yıldönümü anma törenleri ile ilgili pek çok terim karşımıza çıkmaktadır. Ama ne
yazık ki haklarında çok az bilgi sahibi olunan adetlerin isimleri şu şekildedir:
Genesia, Nemesia, Nekysia, Epitaphia, Allatheades, Horaia, Apophrades, Miarai,
Hemerai, Anthesteria, Eniausia ve son olarak kath’eniauton. Ancak yine de Klasik
kaynaklardan edindiğimiz bilgiler ışığında bu anma törenleri sırasında mezarların
ziyaret edildiği, çiçek sunularının yapıldığı, saygının bir göstergesi olan kurdele ve
çelenklerin hazırlandığı bilinmektedir (Kurtz - Boardman, 1971: 147).
Yıldönümleri cenaze yemeklerinin de gerçekleştirildiği etkinliklerdir. Bu
etkinliklere kimlerin katılabileceği yine dönemin gelenekleri tarafından
belirlenmiştir. Klasik Dönem Yunan günlük hayatında kadınların cenaze ve diğer
kurban yemeklerinde yer almaları ve kurban etinden yiyip yiyememelerini
düzenleyen sosyal kurallar olduğu pek çok yazar tarafından tartışılmaktadır. Birçok
yazar dul ya da evlenmemiş kadınların klasik Yunan döneminde bu tür faaliyetlerden
uzak tutulduğunu iddia ederken diğerleri böyle katı kısıtlamaların toplumun tümünde
yaşanıp yaşanmadığına dair yeterli verinin varlığı konusunda şüpheyle
yaklaşmaktadırlar (Osborne, 1993: 392).
45
Cenaze Törenlerinde Su
Ölümle ilişkili olan miasma hem insanları hem de tanrıları etkilemekteydi ve
kesinlikle bir arınmayı gerektirmekteydi. Yunanlar için su temel elementlerden bir
tanesiydi. Özellikle deniz suyu, kirlerden daha uzak olduğu için arınmada tercih
edilen bir suydu. Cenaze törenlerinde arındırıcı sular hem ölü hem de yaşayanlar için
önemliydi. Bu uygulama ile ilgili ilk yazılı belge Aritophanes’in Ekklesiazusai adlı
eserinde geçmektedir. (College, 1999: 37).
Sadece cenazeye katılmak bile daha sonrasında yıkanmayı gerektiriyordu.
Hesiodos’daki “cenaze dönüşlerinde çocuk yapayım deme” ifadesi bu durumu gayet
iyi açıklamaktadır. Ölünün evi kirlenmiş kabul edildiğinden evdekilerin arınması için
kullanılacak su dahi başka bir evden getirtiliyor ve içine bir defne dalı konuyordu
(Malay, 1996: 148).
1.1.4 Hellenistik Dönem
Yunan ölü gömme adetleri yaklaşık 1000 yıllık bir süreci kapsar. Ancak bu
periyodun ancak son iki yüzyılında Yunanistan bir “dünya gücü” olmuş ve Yunan
hayat tarzı Akdeniz kıyılarının ötesine de etkide bulunmaya başlamıştır. Çok kısa bir
süre sonra ortaya çıkan Roma ise bu dünyayı hem genişletmiş hem de Yunan
dünyasının üzerine her anlamda katkılar koyarak geliştirmiştir. III. Aleksandros’dan
dört yüzyıl önce Yunan kültürü ticaret ve kolonizasyon yolu ile Akdeniz kıyılarına
ve iç denizlere yayılmış ama etki gücü açısından sınırlı kalmıştır. Bu nedenlerle
kapsadığı alan ve hakimiyet açısından Yunanistan’ın gücünü ve Akdeniz ülkelerinin
erken tarihi üzerindeki etkisini gereğinden fazla büyütmemek yerinde olacaktır.
46
Yunan adetlerinin dünyaya hızlı ve etkin biçimde yayıldığı Helenistik Dönem
mezarları ile ilgili bilgiler daha önceki dönemlere göre daha azdır. Bunun
nedenlerinden bir tanesi daha önceki dönemlere ait mezarların bu döneme göre çok
daha zengin sunular ve içeriklere sahip olmasıdır (Kurtz ve Boardman, 1971: 162).
Aynı zamanda demografik veriler de sağlayan mezarlık araştırmaları erişkin ve
çocuk gömülerinin önceki dönemlerle paralellik gösterdiğini ve bu grafiksel ilişkinin
Hellenistik Dönemde de çok fazla değişmediğini ortaya koymuştur (Morris, 1989:
93).
1.1.4.1 Kremasyon – İnhumasyon
İnhumasyon ve kremasyon Helenistik Dönemde uygulanmıştır ancak
inhumasyon daha yaygındır. Birincil kremasyonlar Klasik Dönemden farklılık
göstermez. İkincil kremasyonlar ise kül urnelerinin biçimleri ile farklılık gösterir. Bu
dönemde bazı yeni kil biçimleri ortaya çıkmıştır. Bazı mezarlarda altın yaprak
kalıntıları yakılmanın izlerini taşımaktadır ama büyük çoğunluğu yakılmadan
kalmıştır. Muhtemelen bu altın alınlıklar prothesis boyunca ölünün başını süslemiş
ama kremasyondan önce ateşten uzaklaştırılmıştır. Bu anlamda da alınlığın ölüyü
hazırlama sürecinde bir rolü olduğu düşünülebilir. (College, 1999: 27).
İnhumasyon mezarlarında daha önceki dönemlerden bilinen biçimler devam
ettirilmiştir. Pek çok mezarda bulunan çivi ve tahta kalıntıları mezarlarda ölünün
tabut ile birlikte gömüldüğünü düşündürmektedir. Çocuklar kilden yapılma tekneler
içine gömülmüş ve nadiren de olsa erişkinler de bu biçimde gömülmüşlerdir.
Bebekler ve küçük çocuklar farklı tiplerdeki pişmiş toprak vazolara gömülürken bu
47
amaçla kullanılan amforalar yaygın olarak bulunmuştur. Çocuklar için kremasyon
gömüleri de yapılmıştır (Kurtz - Boardman, 1971: 164).
1.1.4.2 Mezar Sunuları
Helenistik mezarlar genel olarak çok zengin süslemelere ve sunulara sahip
değildir. En karakteristik olanı tek düze biçimli ve oldukça mütevazı yağ şişesi ve
göz damlası şişesi olarak da bilinen unguentarium’dur. Klasik dönemin lekythoi’si
gibi iğ biçimli unguentarium da şekil ve süsleme stili açısından varyasyon göstermez.
Geç Helenistik dönemde bu şişeler oldukça uzun ve ince biçimde yapılmaya
başlanmıştır. Diğer pişmiş toprak vazolar Helenistik mezarlarda sık olarak
gözlenmez. Altın mücevherat bu dönemde bulunur ve bu da muhtemelen altının bu
zaman diliminde daha erişilebilir olduğunu gösterir. Bu dönemde altıntan yapraklar
ve bunlar için yapılmış altın çelenkler gözlenebilir. Bu sunular daha sonraki Roma
döneminde de gözlenmiş ve hem kremasyon hem de inhumasyon mezarlarında
bunlara rastlamak mümkün olmuştur. Bunların özellikle mezar için mi yapıldıkları
yoksa hayatta iken festivallerde giyilmek üzere yapılıp ölüm ile birlikte mezar
sunusu haline gelip gelmediği bilinmemektedir (Kurtz - Boardman, 1971: 165).
48
1.2 ANTİK ROMA’DA ÖLÜ GÖMME ADETLERİ
Antik mezarlıkların bize gösterdiği kadarıyla ölüler şehri eşitlikçi bir yer
değildir. Ölümün arkeolojik ve antropolojik incelemesi bizlere ölülere yaklaşımın
statü gösterimleri ile yakından ilişkili olduğunu bizlere göstermektedir. Bir Roma
mezarlığı anıtsal mousoleumlar, cenotaphia (bahçeli mezarlar) ya da resmi devlet
mezarları, columbarialar’daki (urneler için nişleri olan mezarlar) gösterişli gömüleri
ve kentin alt tabakaları için toplu gömülerin yapılacağı katacompları içermektedir.
Roma döneminde de ölüm, basit bir olay olarak algılanmamış, cenaze
törenlerine ve adetlerine büyük önem verilmiştir. Ünlü Romalıların ölümlerinde
uygun bir cenaze töreni yapılmış, ölü maskeleri ve cenaze nutukları gibi çeşitli
uygulamalar ile ölüye verilen değer gösterilmeye çalışılmıştır.
Köleler ve suçlular dahil Romalıların tümü gömülme hakkına sahiptiler.
Mitolojiye göre Styx ırmağında ruhları Hades’e götüren kayıkçı Charon bile
gömülmemiş bir kişinin ruhunu taşımayı reddediyordu. Roma’da gömülmeden
bırakılan kişiler çok ağır suçlar işlemiş olanlardı. Bu tür suçlardan bir tanesi kendini
asarak intihar edenlerdi. Ancak bu tür bir uygulama ile cezalandırılan suçlar zaman
içinde de değişiklik göstermiş ve örnek olarak kendini asarak intihar etmek girişimi
Tiberius zamanında eğer uygun bir gerekçe var ise tam tersi bir muamele görmüş ve
onurlandırılmıştır. Gömülmeme dışında bir başka cezalandırma ise cesedin
tanınamayacak hale getirilmesidir. M.Ö. 87 yılında Cinna ve Marius’un terör esen
dönemlerinde öldürülen senatörler vahşi hayvanlara ve köpeklere parçalattırılarak
kimliklerinin tespiti imkansız hale getirilmiştir. Roma’ya karşı ayaklanan gladyatör
49
Spartaküs ve arkadaşlarının kilometrelerce boyunca yol kenarlarındaki çarmıha
gerilmiş cesetlerinin çürüyene kadar çarmıhlarda bırakılması bu tür sıra dışı
uygulamalara en bilinen örneklerden birisidir.
Resim 10: Charon’nun ölüyü Hades’e götürüşünü gösteren çizim
Romalıların kremasyon, inhumasyon ve ölü gömme işlemlerinin şehir dışında
yapılmasını ifade eden ‘hominem mortuum in urbe ne sepelito neve urito’ gibi
ifadelerle ortaya konulmuştur. Kent dışına gömmenin hijyenik nedenlerden çok
dönemdeki inançların etkisiyle olduğu düşünülmektedir.
Yunanlar gibi Romalılar da ölü ve yaşayan arasındaki sınırların oldukça
geçirgen olduğuna inanmışlardır. Onlara göre Hades’e gitmiş olan bir ruh bir amaçla
(örneğin intikam için) dünyaya gelebiliyordu. Ruhların çeşitli vesilelerle huzura
erdirilmeleri önemliydi çünkü Romalılar ölünün gittiğine ama aralarından
ayrılmadıklarına inanmaktaydılar. (Kyle, 2001: 34).
50
Romalıların, ölüm ve sonrası ile ilgili inançları hakkında bilgiler almak için
dönemin heykel, resim, mozaik, rölyefleri ile yazılı eserleri gibi pek çok veri
bulunmaktadır. Roma dünyasının pek çok kültür ile kaynaşması ve daha sonrasında
Hıristiyanlık dininin imparatorlukça kabulü ile inanç alanında büyük bir değişim
yaşaması ölü gömme adetlerinin de değişimler geçirmesine neden olmuştur.
İmparatorluğun bünyesinde yaşayan topluluklarda çok doğal ve bazen de baskın bir
metot olarak tercih edilen kremasyonun yerine öncelikle Roma ve İtalya’da olmak
üzere inhumasyonun tüm imparatorlukta baskın ölü gömme adeti hale gelmesi bu
duruma en iyi örneklerden bir tanesidir. Ancak inhumasyonun baskın hale gelişinin
tek nedenini de inanç ile açıklamak da kesin doğru kabul edilemez.
Romalılar ölümden sonra bir hayatın olduğuna ve kişinin bu hayatın daha
soluk bir benzeri olan gölgeler içinde ölen kişinin hayatını sürdürdüğüne
inanmışlardır. Ölüm ve ölen kişi Roma uygarlığının her döneminde saygı görmüş ve
ölüye gerekli saygıyı göstermek için çeşitli törenler yerine getirilmiştir. Ancak antik
dönemde büyük büyük bir coğrafya kaplayan Roma uygarlığının her yöresinde aynı
adetlerin sıkı sıkıya uygulandığını düşünmek doğru olmayacaktır (Tonybee, 1971:
39).
1.2.1 Kremasyon, İnhumasyon ve Mumyalama
Cicero ve Plinus’a göre inhumasyon Roma’daki temel ölü gömme biçimidir.
Ancak 12 Tablet Kanuna göre her iki adetin de M.Ö. 5.yy’da yan yana uygulandığı
51
bilinmektedir. Lucretius’a göre Geç Cumhuriyet Dönemi’nden üç farklı ölü gömme
metodu bilinmekteydi: bunlar kremasyon, inhumasyon ve mumyalama.
Kremasyon M.S.1.yy’a kadar etkisini sürdürmüştür. Ancak Hadrian ile
birlikte Roma dünyasında patlama gösteren lahit işleme sanatıyla birlikte
inhumasyon dereceli bir biçimde kremasyonun yerini almaya başlamış ve M.S.
2.yy’da baskın hale gelmiş ve 3.yy’ın ortalarında tüm eyaletlerde bu süregelen
rekabeti kesin olarak kazanmıştır.
Kremasyonun terk edilmesini Hıristiyanlığın etkisiyle bağdaştırmak doğru
olmaz. Çünkü kremasyondan inhumasyona dönüşümün yaşandığı zaman
Hıristiyanlığın bu tür bir etkide bulunması için çok erkendir. İster yakılmış ister
bütün beden halinde gömülmüş olsun ölülerin gömüldükten sonra da farklı bir
biçimde hayat sürdükleri inancı bu dönemde de hakimdi. Mezar sunuları ile
mezarlarda görülen bazı delikler ve borular yaşayanlarla ölülerin aynı yemeği
paylaşmaları adetiyle birleştirince mezar içinde aktif bir ölüm sonrası hayatın
varlığına dair olan Roma inancını desteklemektedir.
Ölmüş bedenin onurlandırılmasını bir yolu olan mumyalamadır. Bu bilinen
bir ölü gömme yöntemidir. Lucretius’un aktardığı kadarıyla bu adet Geç Cumhuriyet
Dönemi’ne aittir. Ancak çok yaygın olarak uygulanmamıştır. Bu tür mumyalanmış
cesetlerin Roma uygarlığının Mısır gelenekleri ile tanıştıktan ve gerekli bilgi ve
deneyimleri edindikten sonraki dönemlerde uygulandığı düşünülmektedir. Ancak bu
52
egzotik ve aynı zamanda pahalı olan yöntemin Roma’da hiçbir zaman çok fazla
yaygınlık kazanmadığını söylemek doğru olacaktır (Tonybee, 1971: 39).
Ölen kişi için yerine getirilmesi gereken adetleri tanımlayan Funus terimi
ölen kişinin kim olduğuna bağlı olarak farklılıklar gösterir. Ölen kişi fakir ya da
zengin ama halktan bir kişi ise Funus translaticum, asker ise Funus militare, devlet
hizmetinde bulunmuş ise Funus publicum ve İmparator ve ailesinden bir kişi ise
Funus imperatorum’dan bahsedilirdi. Funus’un tipi aynı zamanda Devlet kanunları
ile belirtilmiş olan cenaze işlemlerini kimin karşılayacağını da belirtirdi. Tüm Roma
cenaze uygulamaları iki temel vurgu üzerine kurulmuştur: birincisi, ölüm kirlilik
getirir ve ölüyle ilgilenenlerin arındırılması şarttır; ikincisi, bir cesedi gömülmeden
bırakmak ayrılmış ruh için son derece kötü bir durum yaratır. Ölmüş bedenin üzerini
toprakla örtmek bir ölü için yapılması gerekenin en alt limitini gösterir.
Funus translaticus: Ölüm kaçınılmaz olduğunda ölmek üzere olan kişinin
yakınları yatağının etrafına toplanır ve en yakın akrabası ona son bir öpücük verirdi.
Bu öpücüğün son nefes ile birlikte bedeni terk eden ruhu yakalayacağına inanılırdı.
Aynı akraba ölen kişinin gözlerini kapatır (oculos premere) ve diğer tüm yakınları da
onun adını söyler (conclamare) ve onun için kremasyon ya da inhumasyon ile
sonlanacak süreç boyunca devam edecek ağıtları yakmaya başlarlardı. Bir sonraki
aşama bedeni yataktan almak ve yere koymak (deponere), onu yıkamak ve
yağlamaktı. Daha sonra bedene bir kıyafet giydirilir, başına bir çelenk takılır ve
Charon’un teknesinde gerekli ödemeyi yapabilmesi için ölünün ağzına bir metal para
konurdu. En son olarak da beden bir yatağın üzerine konur ve aile sonraki işlemlere
53
geçerdi (Tonybee, 1971: 43). Ağza yerleştirilen bu paraların bronz olduğu ancak
bazılarının altın yapraklar ile kaplanmış oldukları tespit edilmiştir. Paralar doğrudan
ağzın içine konmayıp mezarın içine de yerleştirilebilmekteydi. Hellenistik dönemden
önce para uygulamasının gözlenmemesi bu adetin oldukça geç ortaya çıktığını teyit
etmektedir. (Garland, 1985 : 23).
Funus militare: Savaş alanında öldürülmüş olan askerler toplu halde gömülür
ya da kremasyon yapılırdı. Cenaze masrafları hizmet ettiği sıradaki asker arkadaşları
tarafından ödenirdi. Bir general öldüğünde onu onurlandırmak için kremasyon
ateşinin etrafında askeri yürüyüş yapılır ya da onun anısına bir cenotaph yapılırdı.
Funus publicum: Devlet adına çalışmış olan bir kişinin cenazesinde funus
indictivum’da olduğu gibi tüm vatandaşlar davet edilir ve masraflar devlet hazinesi
tarafından ödenirdi (Tonybee, 1971: 55).
Funus imperatorum: Tarihsel kayıtlar içerisinde pek çok Roma İmparatoru
için yapılmış olan funus imperatorum’lar bulunmaktadır. Örnek olarak,
öldürülmesinden sonra Julius Sezar’ın bedeni Forum’a taşınmış ve onun adına
Markus Antonius uzun bir konuşma yapmıştır. Halka açılan naaşı büyük ilgi ve
tezahürat görmüş, kadınlar kremasyonu sırasında takılarını ve diğer mücevherlerini
ateşe atmışlardır. Kremasyondan sonra ise Sezar’ın azat edilmiş kölesi kemiklerini ve
küllerini toplamış ve aile mezarlığına gömmüşlerdir (Tonybee, 1971: 57).
54
Ölen kişi yüksek bir sınıftan ise bedenin hazırlanması ve sonraki işlemler
daha detaylı ve masraflı olurdu. Bu durumda bu iş için profesyoneller (libitinarii) ve
onların elemanları (pollinctores) görevlendirilirdi. Fakir olanlar kremasyon ya da
inhumasyona ucuz bir platform (sandapila) üzerinde vespilliones tarafından taşınırdı.
Bedenin toprağa gömülme işlemi ustores tarafından ve mezarın kazılma işlemi
fossores tarafından yapılırdı. Dissignatores’ler muhtemelen zengin bir adam veya
kadının cenazesinin idaresinden sorumlu kişilerdi. Çok önemli kişiler tüm
vatandaşların bir haberci tarafından çağırıldığı funus indictivum’a sahip olabilirlerdi.
Cesedin gömülme alanına akrabaları, arkadaşları ve diğer davet edilen
insanlar tarafından götürülmesi olağan bir uygulamaydı. Bu insanlar genellikle siyah
lugubria giymekteydiler. Geleneksel olarak antik Roma geleneğine göre ölünün
taşınması gece meşaleler eşliğinde gerçekleştirilir ancak çocuklar ile fakirlerinki
gündüz vakti yapılırdı. İyi ailelerin ölüleri çok özenle hazırlanmış bir platform
(feretrum) ile taşınırdı. Ölüyü taşıyanlardan ölünün omzuna denk gelen kişi ölünün
en yakın akrabası ya da en yakın erkek arkadaşı ya da onun yeni azat edilmiş
kölesiydi. Sayı fakirlerde görüldüğü gibi dört olabilirken sekiz kişiye kadar da
çıkabilirdi.
Tanınmış kişilerin cenazeleri söz konusu olduğunda törenin bir kısmı
Forumda yapılır ve kendisine olabildiğince benzeyen bir portresi yani bir maskı
hazırlanır ve bu maskı akrabaları ve arkadaşları cenaze işlemleri sürecinde takarlardı.
Cumhuriyet döneminin sonlarına doğru mask geleneğinin yanı sıra törende taşınan
büstler de ortaya çıkmıştır. Cenaze ekibi inhumasyon ya da kremasyon alanına
55
geldiğinde özel bir ritüel yapılır ve ölünün bedenin üzerine bir miktar toprak atılırdı.
Kremasyonda ise bir kısmı daha önceden gömülmüş olanın üzerine yerleştirilirdi. (os
resectum).
İnhumasyonlarda fakirler doğrudan toprağın içine gömülür ve boylu boyunca
yatırılarak toprağa verilirdi. Zenginler iyi biçimde işlenmiş lahitler içine
yerleştirilirdi. Bu lahitler mermer, taş, terrakota, kurşun veya tahtadan olabilirdi.
Kurşun lahitler tahta ya da taş olanların üzerine geçirilirdi (Tonybee, 1971: 60).
Bedenin ve üzerine yatırıldığı düzeneğin yakılması ya küllerin gömüleceği
yerde ya da kremasyon için özel olarak ayrılmış olan alanlarda (ustrina ya da
ustrinum) gerçekleştirilirdi. Ateşi sağlayacak materyaller (rogus) dikdörtgen bir yığın
halinde üst üste dizilmiş olan odun ve tutuşmayı sağlaması için papirus karışımından
oluşurdu. Ölünün gözleri yakılmadan önce açılır ve çevresi pek çok hediye ve kişisel
eşyaları ile donatılırdı. Hatta bazen ev hayvanlarının da ruha eşlik etmesi için alanda
öldürüldükleri olurdu. Meşale ile başlatılan ateş söndüğünde ve beden ateş ile
tüketildiğinde küller şarap ile ıslatılırdı. Yanmış kemikler ve kalan küller yakınlar
tarafından toplanır ve altar biçimli mermer kül kapları, taş, terrakota, alabaster, altın,
gümüş ya da bronz vazolar, urneler gibi faklı kaplar içine konulurdu.
Ölüm ve cenaze ile ilgili yerine getirilmesi gereken pek çok sosyal ve kanuni
düzenleme bulunmaktaydı. Aile tarafından yerine getirilmesi gereken pek çok işlem
vardı. Cenazeden döndüklerinde akrabalar ateş ve su ile arınmayı içeren bir
suffitio’dan geçmek zorundaydılar. Aynı gün ölenin evinde temizlenme seremonileri
56
(feriae denicales) başlardı. Bunu takiben aynı gün bir cenaze yemeği (silicernium)
düzenlenir ve ölünün onuruna mezarda yenirdi. Gömülmenin dokuzuncu gününde
mezarın başında bir kez daha yemek yenir (cena movendialis), tüm yas sona
erdiğinde ise mezarın üzerine libasyon yapılırdı. Yemek sunuları mezarda ölü için
bırakılır ve bazen çevredeki açlar tarafından yenirdi. Ölünün yattığı yerde herhangi
bir biçimde rahatsız edilmesi cezai işlemi gerektirirdi.
Ölen kişi yıl boyunca, akrabaları ve arkadaşları tarafından mezarında yenilen
yemekle, yaş günlerinde ve ölülerin anıldığı yıllık festivallerde ve bunun gibi çeşitli
vesilelerle anılırdı. İnhumasyon ya da kremasyon mezarlarında ölünün doğrudan
üzerine dışarıdan yiyecek ve içecek dökülmesini (profusio) sağlayacak boru ve
deliklerin varlığı ise Roma dünyasının pek çok yerinde görülebilen bir durumdu
(Tonybee, 1971: 61).
1.2.2 Mezarlıklar ve Mezarlık Bahçeleri
Romanın kırsal kesimlerinde zengin veya fakir Romalılar birbirinden uzakta
ve çok basitten çok gösterişliye kadar farklı mezarlarda kremasyon ya da
inhumasyon ile gömülmüşlerdir. Ancak Roma kentlerinde, ölüler kamuya ait bir
nekropolis içinde gömülmüş ve bu nekropolisler kentin çevresinde kendilerine yer
bulmuşlardır (Tonybee, 1971: 95). Cicero’nun Kanunlar ile ilgili eserinde de
belirttiği üzere Roma kanunları kentin mezarlık bölgesinin, kent surlarının dışında
yer alması konusunda çok katıdır (Hope, 1997: 103).
57
Ulaşım imkanlarının kolay olması nedeniyle yolların yakınında
konumlanmışlardır. Yolların kenarlarına yapılan bu mezarlar ve mezar anıtları yerine
bazı yerlerde çok sistemli ve yaygın bir yol ağı bulunan nekropolisler de Roma
dünyasında gözlenmektedir. İçerdikleri etkileyici mezar yapıları ve eserler topluluğu
ile pek çok Roma nekropolisi düzenli olarak kullanıldığı dönemlerde çok göze
çarpıcı mekanlar olmuştur. Ancak yine de mezarlıkların tümüyle planlanmış ve bu
plana sadık kalarak büyüyen yerler olduğunu düşünmek her zaman da doğru
olmayacaktır. Tek bir mezarlık alanında dahi birbirinden çok farklılık gösteren ve
herhangi bir rasyonel kullanımı gözetmeyen genişlemeler de sıkça gözlenmektedir.
Roma dünyası ile ilgili pek çok yazılı metinde mezarlık bahçelerinin çiçekler
ve meyve veren bitkiler ile donatılmış olduğu bildirilmiştir. Bu bahçelerde su
kuyuları, havuzlar ve yemek odaları gibi imkanlarla mezarlığı ziyarete gelenlere hoş
bir ortam sunulmuştur. Bu bahçeler Romalıların hem bahçelere olan düşkünlüğünü
yansıtmış hem de mezardaki ölünün bahçede gezerken bu deneyimi yaşamakta
olduğu inancını ortaya koymuştur (Tonybee, 1971: 97).
Mezarlıklarda gözlenen mezar taşları iki grup içerisinde değerlendirilmiştir.
Bunlar “mezar rölyefi” ve “mezar steli”dir. Mezar rölyefleri kare ya da dikdörtgen
taşlardan yapılırdı ve yüksekliklerine göre daha geniştiler. Bunun yanı sıra portre
büstleri ve figür sahneleri içermekteydiler. Mezar steli ise tek başlarına duran ve
çoğunlukla genişliklerinden daha uzun olan taşlardı. Genellikle iki boyutlu olan bu
taşlarda önem ön tarafa verilmiştir. Nadiren yuvarlak olanlarda bulunmaktadır.
Ancak yine de mezar rölyefleri ve mezar stelleri arasında yapılan ayrımın yeterli
58
olduğunu söylemek mümkün değildir. Birbirlerinin karakteristik özelliklerini taşıyan
rölyef ve stelleri de görülebilmektedir (Tonybee, 1971: 245).
Atina mezar taşlarına göre biraz daha fazla detay içermekle birlikte Roma
dönemindeki mezar taşlarında büyük çoğunlukla sadece ölenin ve taşı yaptıranın adı
ve öldüğü yılki yaşı yer almaktadır (Morris 1996: 156 ). İçerdekileri bilginin çok
fazla bir derinlik taşımaması nedeniyle kendi başına mezar taşları ve mezar
stellerinin yorumlanması Roma dönemi ölü gömme adetlerini detaylı biçimde
anlamamızda yeterli olmayacaktır (Morris, 1996: 201) .
Roma mezar taşları ve ilintili anıtlar Roma İmparatorluğu’ndaki demografik
yapıyı aydınlatmak için yeterli olmamakta ancak toplumdaki sosyal statüyü ve sosyal
hareketliliği tespit etmek için bilgi verici olmaktadır. Roma döneminden günümüze
250,000 den fazla yazılı taşın ulaştığı düşünülmektedir. Bu taşların dörtte üçü gibi bir
oranının mezarlar ve ölüm ile ilgili olduğu tahmin edilmektedir. Yazılı taşların
görülme sıklığı Roma çağının tüm zamanları için aynı değildi. Yazılı taş sayısı M.S.
1.yy da artmaya başlamış, ikinci yüzyılda zirve noktasına ulaşmış ve üçüncü
yüzyılda düşüşe geçmiştir. Bu değişimler kişisel eğilimlerden çok sosyal yapı ve
mezar tiplerindeki değişimler ile ilişkili olarak bulunmuştur.
Mezar taşlarından edinebileceğimiz bilgiler arasında ölen kişinin sosyal
statüsü de bulunmaktadır. Roma’da özgür hale getirilen köleler pek çok haklara sahip
olabilmektedirler ancak yine de onları doğuştan özgür Roma vatandaşları ile ayıran
bazı sosyal sınırlar da bulunmaktadır. Mezar taşları ve rölyefleri de bu sınırlardan bir
59
tanesidir. Ölen özgürleşmiş kölelerin mezar anıtları özel biçimler taşımaktaydı ve bu
sayede gerekli sosyal kısıtlama sağlanmış olmaktaydı.
Ancak geniş bir alana yayılan, kronolojik olarak uzun süre hayatta kalan ve
bünyesinde Gal’liler, Briton’lar, Mısır’lılar ve Yunanlar gibi pek çok ulusu
barındıran Roma İmparatorluğu’nda tüm vatandaşların Roma adetlerini birebir
benimsediğini ve ölü gömme adetlerini de buna göre düzenlediğini düşünmek doğru
olmayacaktır. Kronolojik, bölgesel ve bireysel farklılıklar bu konudaki seçimleri
beklendiği üzere etkilemiştir. Ancak en temelde üzerinde Latince yazılar olan bir
mezar taşı dikmenin bir Roma adeti olduğunu bilmek pek çok mezar taşını anlamak
için iyi bir başlangıç noktası olacaktır (Hope, 1997: 104).
Ekonomik durumu zayıf olanlar yanmış kemik ve külleri ucuz toprak kaplara
veya cam şişelere ya da en fazla kurşun kutulara koyarken, orta ve daha üst
sınıflardan insanlar bu materyallerin daha pahalı formlarını kullanmaktaydılar.
Duvarlardaki nişlerdeki columbaria’lara konmak üzere yapılmış kül sandıklara ya da
cineraria farklı biçimlerde üretilmiştir; poligonal, yuvarlak ve dikdörtgen. Bu
cineraria’ların bazıları ev ya da tapınak biçiminde yapılmıştır.
Lahitler, sosyal sınıf farklılıklarının ortaya konması açısından bir belirteç
niteliği taşımaktadır. Ekonomik durumu yeterli olanlar, dışa bakan yüzleri çok çeşitli
konu, kişi ve desenlerle süslenmiş bir lahiti yaptırabilirken, ekonomik durumu iyi
olmayan mezar sahipleri daha sade lahitler yaptırabilmekteydi. Lahitler üzerlerindeki
stil, teknik ve kompozisyon, dizayn ve figür sahneleri ile Roma sanatının değerli bir
60
yansımasını sunardı. Lahitler zaman içinde her konuda değişim geçirmişler ve
Hıristiyanlığın serpilip Roma İmparatorluğunda etkili hale gelmesi ile de bu
gelişimden hem yararlanmışlar hem de bu sürece katkıda bulunmuşlardır. Lahitlerin
Roma dünyasında ticarete konu olan malzemeler oldukları bilinmekte ve Anadolu’da
yapımı tamamlanmış olanların İtalya gibi önemli pek çok Roma merkezinde alıcı
buldukları kaydedilmiştir (Tonybee, 1971: 246).
Resim 11: Patroklos’un Cenazesini Gösteren Mezar Reliefi M.S 2.yy
Roma Döneminde görülen bu mezar çeşitliliğe, mezarların süslemesinde
görülen çeşitlilik de eklenince mezarlara verilen önemde anlaşılmaktadır. Mezar
süslemesinde kullanılan ilginç unsurlardan biriside boğalar, çok iri av köpekleri,
panter ve leoparlar, çeşitli boyutlarda zürafalar hatta kediler gibi hayvanların
heykellerinin kullanılmasıdır. Bunları kullanarak mezarlarını hem
güzelleştirdiklerine hem de koruduklarına inanmışlardır. Helenistik ve Roma
dönemine ait hayvan heykelleri çok sayıdadır ancak ilham aldıkları M.Ö.4.yy
eserlerinin kopyaları olmaktan da öteye geçememişlerdir (Vermeule, 1972: 49-59).
61
1.2.3 Mezar Sunuları
Mezar sunuları pek çok arkeolojik veri sağlayan materyalleri oluşturmaktadır.
Bunlar arasında mücevherat ve diğer kişisel eşyalar, silahlar ve silah parçaları, diğer
askeri ekipmanlar, süslenme eşyaları, süslenme kutusu, bazıları değerli metallerden
yapılmış (altın ve gümüş, nadiren bronz) yeme ve içme kapları, pişirme kapları,
kandiller, oyun zarları, çocuk oyuncakları, terra cotta heykeler ve öbür dünyaya ait
tanrılara ait eserler sayılabilir. Tüm bu mezar sunularının amacı kısmen ölüyü
onurlandırmak, kısmen de ölümden sonraki hayatlarında kendilerini evlerinde
hissetmelerini sağlamaktı (Tonybee, 1971: 268).
Mezarlarda bulunan ilginç buluntulardan birisi de işlenmiş ya da işlenmemiş
astragalus (aşık) kemikleridir. Antik Yakın Doğu, Anadolu, Kıbrıs ve Ege’de Bronz
Çağından başlayarak mezarlarda görülmeye başlanmıştır. Bunların işlevlerinin ve
önemlerinin ne olduğuna dair yeterli veri bulunmamaktadır. Bir görüşe göre dini
amaçlarla kullanılmış ve mezarlara yerleştirilmiştir. Ancak yaygın olan diğer bir
görüş, aşık kemiklerinin bir oyun malzemesi olarak insanların kullandığı bu eşyanın,
ölülere de sunulmuş olmasıdır. Diğer bir düşünce ise hayvanın vücudunun, en içinde
yer alan kısım olan kemiklerin mezarlarda sunulmasının canlının içinde bulunan ruha
erişilmesi olarak düşünülmüştür. Bu amaçla mezara konmasının da özel bir sembolik
ve ritüal önemi olduğunu iddia edilmektedir. Farklı kazı alanlarından elde edilen
aşık kemiklerinin üzerinde ‘Nike’ ve ‘Eros’ gibi ifadeler bu materyallerin farklı
tanrılar için sunu olduklarını da düşündürmektedir (Hilmour, 1997: 167) .
62
2. BÖLÜM- KARİA BÖLGESİ GENEL BİLGİLER
2.1 KARİA BÖLGESİNİN COĞRAFİ SINIRLARI
Karia Bölgesi, kuzeyde Maindros Nehri (Büyük Menderes) ile Messogis
(Aydın Dağları), güneyde İndos Nehri, (Dalaman), kuzeydoğuda Salbakos Dağı
(Babadağ), doğuda Kızılhisar- Acıpayam Ovası, batıda ise Ege Denizi ile çevrilidir
(Küçükeren 2005: 14), (Umar 1999:1). Başka bir deyişle bölge bugünkü Aydın İlinin
güneyini, Denizli İlinin güneybatısını ve Muğla ilinin Fethiye ilçesi hariç tamamını
içerisine alır (Küçükeren 2005 : 15).
Antik Çağda Karia Bölgesi’nin kuzeyinde İonia ve Lydia bölgeleri,
kuzeydoğusunda Phyrgia, doğusunda Pisidia bölgesi ve güneydoğusunda ise Lykia
bölgesi yer almaktadır (Küçükeren 2005:15 ).
Harita 1: Karia Bölgesi ve Komşu Bölgeler
63
2.2 KARİA BÖLGESİNİN COĞRAFİ YAPISI
Karia coğrafi olarak oldukça dağlık bir bölgedir. Kuzeyde Messogis (Aydın)
dağları, kuzeydoğu uçta Phrygia ile sınırı oluşturan Salbakos (Babadağ) Dağı ve
uçta büyük menderes ovası, Milas Ovası ve Çine çayı vadisi arasında yer alan
Latmos (Beşparmak) Dağı; son olarak da Strabon’nun “Milesia’dan doğuya doğru
Karia’dan Euromos ve Khalketor yönünde içerilere doğru uzandığını” bildirdiği
küçük Grion (Kazıklı ve Paşalı) Dağı bölgenin dağlarıdır. Oldukça engebeli
görünümüne karşın, dağ kütleleri arasına girmiş olan alüvyonlu dar vadiler ile
yüksek platolar bölgenin daha yoğun nüfus barındıran köşeleridir. Karia’nın en
verimli ovalarının başında, içinde karışık bir nüfusun yaşadığı Maiandros (Menderes)
ovası gelir. Çine Ovası, Karpuzlu Ovası, Mylasa Ovası bölgenin önemli düzlükleri
arasındadır (Sevin 2001 :110).
Harita 2 : Karia Bölgesinin Bugünkü Coğrafi Yapısı
64
Karia’dan çıkan üç büyük nehir; Morsynos (Dalandaz Çayı), Harpasos
(Akçay), Marsyas (Çine Çayı), deniz yönünde, yani batıya doğru değil kuzeybatı
yönüne akarak Menderes’e dökülürler. Denize uzanan pek çok yarımada ve kara
içlerine sokulan derin koylarıyla çok girintili bir tablo oluşturan Karia kıyıları bir çok
doğal limana sahiptir.
Bölge Jeolojik yapı itibariyle kuzey kısmı, mermer katkılı eski kristalli taştan
(gnays, granite mikalı şist) batı ve güney kenarları yarı kristalli kireçten, güneyi ise
mezozoik- eski tersiyer tortullardan oluşmaktadır. Dağlık arazi kıyıya sert eğimle
inerek, ancak birkaç nehir vadisi ile Ege Denizi’ne açılır (Peschlow-Bindokat ,2005:
17) .
Coğrafi yapının farklı olması bölgede iklimin de çeşitlenmesine sebep
olmuştur. Kıyı şeridinde ve iç kesimin batı ve kuzeydeki alçak kesimlerinde Akdeniz
iklimi hakimken doğuya doğru denizden uzak ve yüksek alanlarda Karasal iklim
hakimdir (Sevin 2001 : 110).
65
2.3 KARİA BÖLGESİ HALKI
Bölge, adını kökenleri henüz tam olarak saptanamayan Karlar’dan almıştır.
Bu ad, M.Ö. II. Bin yılın ikinci yarısına ait Hitit ve Mısır metinlerinde olasılıkla
Karkişa ya da Karakişa; M.Ö. I. Bin yılın Pers kayıtlarında ise Karka olarak
geçmektedir.
Herodotos’un Karialıların anakaraya adalardan geldiğini ve eskiden Leleg adı
altında adalarda oturduklarını anlatır. Karialıların Minos uyruğunda olduğunu, Minos
vergi istediği zaman vergi vermediğini ancak bunun yerine gemilerde çalışacak
adamlar gönderdiklerinden bahseder. Minos’un, bu dönemde Karialılar sayesinde
savaşlarda üstünlük kurduğunu ve bir çok ülkeye karşı üstünlük kazandırdığı için o
zamanlar soyların en ünlüsü olduğunu anlatır.
Herodotos, Yunanlıların üç şeyi Karialılardan aldığını anlatır. Bunlar; savaş
başlığının üzerine konan sorguç, kalkan üzerine işaretler kazımak, ve kalkanı tutmak
için kulp yapmaktır. Herodotos, Giritlilerin Karialılar için İonlar ve Dorların
Karialıları adalardan çıkardıklarını bu nedenle anakaraya göçtüklerini söylediklerini
anlatır. Ancak Karialılar bunu kabul etmezler anakaranın yerlisi olduklarını ve hep
şimdiki adlarını taşıdıklarını ifade ederler (Herodot :70 ). Strabon’da benzer şekilde
Karialıların adalardan geldiğini onlara daha önceleri Leleg dendiğini anlatmaktadır.
Strabon ayrıca Karialıların askerlik işlerindeki şevklerinin bir kanıtı olarak kalkan
armalarını ve sorguçlarını gösterir (Strabon XIV II : 27) .
66
Tüm bu anlatımların ışığında antik çağda Karialılar ve Lelegler arasındaki
ilişkiye özel bir ilgi gösterildiği açıktır. Antik kaynaklarda bazen bunlar iki ayrı halk
olarak, bazen de aynı halkın farklı isimleri olarak bahsedilir (Baldoni vd., 2004: 16) .
Diğer bir antik yazar Thukydides ise Karialıları korsanlık yapan adalı bir
kavim olarak görür ve anakaraya Minos tarafından gönderildiklerini ileri sürer
(Thukydides,104).
Karialılar bugün hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz bir dil
kullanmışlardır. Bu nedenle Karia ve Mısır’da1 Karia alfabesi ile yazılmış yazıtların
açıklanması zordur. Karialılar alfabe yazısı kullanmışlardır, ancak işaretlerin tanımı,
hatta bunların fonetik karşılıkları belirsizdir (Akurgal 1993 : 195), (Baldoni, 2004 :
19), ancak Kaunos’ta bulunan çift dilli yazıt gibi, bulanacağına inandığımız yeni
veriler sayesinde Karia dili ve Karialılar hakkında daha çok bilgi sahibi olmayı umut
ediyoruz. Roma dönemine dek bölgede konuşulan Karca, Karia kıyılarına göç eden
İon’lar geldiklerinde Myus, Miletos, Priene gibi kentlerde bu dil konuşuluyordu
(Uyguç, 1992: 44).
1 Mısır’da Karialılar paralı asker olarak görev yapmışlardır.
67
2.4 KARİA BÖLGESİNİN KISA TARİHÇESİ
Karia bölgesi erken tarihi açısından değerlendirildiğinde yeterli düzeyde
bilgiye sahip olmadığımız bir bölgedir. Bulunan en eski yerleşme izleri gerek
kıyılarda gerekse iç kısımlarda Neolitik Çağa uzanmaktadır. Benzer biçimde Bronz
Çağına ait yerleşimler gözlenmiştir. İ.Ö.2. bin yıla ait olan Minos kolonizasyonu
(İasos, Knidos, Miletos) kalıntıları kıyı kesimlerde bulunurken, Miken dönemi ve
Geometrik dönem kalıntıları gerek kıyı gerekse iç kesimlerde gözlenmektedir
(Peschlow-Bindokat, 2005: 21).
Yazılı kaynaklar göz önüne alındığında İ.Ö. 1.bin yılından daha öncesine ait
bilgiler bulunmamaktadır. Karia’nın Pers egemenliğine geçişi olan İ.Ö. 546 yılından
itibaren yazılı tarihsel süreçler açısından izlenebilir bir döneme girilmektedir. Bu
dönemi takip eden 5.yy başlarında Karialıların ortak kararlar almak üzere
Labraunda’daki Karios Zeus’unun tapınağında toplandıkları kayıtlara geçmiştir
(Baldoni ve ark, 2004: 18-19). Bu mabede sadece Karların girmesine izin verilirken
kardeş ulus saydıkları Lydialıların da bu mabede girmelerine izin vermekteydiler
(Küçükeren, 2005: 70).
İ.Ö. 546 yılında Persler Lydia’nın kralı olan Krezüs’ü yendiklerinde Lydia
İmparatorluğu da sone ermiş ve Anadolu Pers egemenliğine girmiş oluyordu. Ancak
Karlar bir federasyon kurarak ayaklanma ve direnme kararı alırlar (Küçükeren, 2005:
70).
68
Karia 5.yy başlarında Perslere karşı olan ayaklanmada İonlar’a katılmıştır.
Perslerin yenilmesi sonucunda büyük bir baskıdan kurtulan Atina yükselişe
geçmiştir. Perslere karşı kurulmuş olan bir deniz ittifakı olan Attika - Deniz ittifakına
Karia kentleri de katılmıştır. Her kent kendi ekonomik gücü ölçüsünde bu ittifaka
katılmıştır. İ.Ö. II. binyılda tüm Ege ve Adalara hakim olduğu tarihsel kaynaklardan
bilinen Karların denizcilik konusundaki başarıları onların gerek bu ittifakta gerekse
çok daha önceki dönemlerde (Minos Kralına vergi yerine savaş gemisi ve savaşçı
vermeleri düşünüldüğünde) saygı duyulan bir halk olmalarına neden olmuştur.
Herodot’un “Karia soyu o zamanlar soyların en ünlüsü ve kalabalığıydı” sözlerinden
de anlaşılacağı üzere dönemin önemli halklarından olan Karlar savaşçı özellikleri ile
dönemin siyasi ve askeri hayatında önemli yerleri vardı (Peschlow-Bindokat, 2005:
21).
Ancak Atina’nın güç kaybı sonrasında Perslerin tekrar güçlenmesiyle Karia
yeniden Pers egemenliği altına girmiş ve bölge kendi başına bir satraplık haline
gelmiştir. Büyük İskender’in Anadolu seferine kadar süren bu hükümranlık süresince
satraplar Milaslı Hekatomnos ailesinden çıkmış ve bunlar arasında özel bir yere sahip
olan Mausolos İ.Ö.377-351 yılları arasında hüküm sürmüştür. Bu satrapın en büyük
özelliği bölgede büyük çapta yapı faaliyetleri başlatması (Mausoleion gibi yapılar bu
dönemde başlanmıştır) ve Pers kralının emri altında olmasına karşın Karia’yı
bağımsız bir egemen gibi yönetmiş olmasıdır (Peschlow-Bindokat, 2005: 22). Onun
döneminde Mylasa yerine Halikarnassos başkent olmuştur. Pek çok küçük merkezi
bir araya getirmiş ve kurulmuş olan şehir kendi adıyla anılan anıtsal mezara ev
sahipliği yapmıştır (Baldoni vd, 2004.: 18-19).
69
Tüm Anadolu’yu etkisi altına alan III. Aleksandros’un (Büyük İskender)
seferinde (İ.Ö.334-332) Karia Helenistik yapının bir parçası olmuştur. Helenistik-
Roma döneminde Makedonialılar Stratonikeia’yı kurmuşlardır. Roma döneminde ise
Karia’nın idari merkezleri Mylasa ve Alabanda olmuştur. Strabon tarafından
aktarılan bu bilgiler Karia tarihi için önemli dönüm noktalarıdır (Baldoni vd, 2004:
18-19).
Pers hükümranlığının sona erişi anlamına gelen Büyük İskender seferinden
sonra da Hekatomnos hanedanlığı etki gücünü sürdürmüş ve İskender Mausolos’un
kız kardeşi olan Ada’yı Karia tahtına getirtmiştir (Peschlow-Bindokat, 2005: 21).
İskenderin ani ölümü ile birlikte çatışmalara giren generalleri arasındaki
çekişmeler sırasında Karia da bu kaderden kendini kurtaramamıştır. İ.Ö. 3.yyda
Makedon komutan Pleistarkhos, Karia’nın önemli bir bölümüne hakim olmuş ve
Latmos Herakleia’sını başkent yapmıştır. Sonraki yüzyılda Seleukoslar ve
Ptolemaioslar arasında el değiştiren Karia tekrar Seleukosların eline geçmiştir
(Peschlow-Bindokat, 2005: 22).
İlerleyen dönemlerde III.Antiokhos’un Anadolu’daki birliği sağlama çabaları
sonucunda Roma’nın müdahalesi kaçınılmaz olmuştur. L. Cornelius Scipio
komutasındaki Roma ordusu Çanakkale Boğazından Anadolu topraklarına ayak
basmıştır. Aynı yıl Sipylos Magnesia’sında Seleukosların Roma’ya karşı ağır bir
yenilgi almalarıyla İ.Ö.188 yılında Apamei barış antlaşması imzalanmış, Heraleia
Latmos’u da dahil olduğu özgür kentler hariç Karia’nın Rodos’a bağlanması da nihai
70
barışı getirememiştir. 20 yıl sonra Karia Rodos’a karşı ayaklanmış ve sonuçta Roma
tarafından özgür olarak ilan edilmiştir (Peschlow-Bindokat, 2005: 24).
Romalıların İ.Ö. 133 yılında Pergamon krallarının mirasçısı oldukları
iddiasıyla bu krallığın topraklarında hükümranlık sürme hakkını elde etmeleriyle
Asia Eyaleti kurulmuş ve Karia da bu eyalete bağlanmıştır. Roma Asia Eyaletlerini
bir çok conventus’a bölmüştür. Karia da iki bölgeye ayrılmış ve Alabanda ve Mylasa
olmak üzere iki merkeze bağlanmıştı. Karia imparator Augustus döneminden sonra
ve özellikle de Roma Barışı (Pax Romana) döneminde gerçekleşen gelişme ve refah
zamanlarını yaşamış ve özellikle Aphrodisias Roma İmparatorluk Döneminde önemli
bir kent konumuna yükselmiştir. Her ne kadar Roma İmparatorları Anadolu’da Pax
Romana adıyla bir barış dönemi yaşatmış olsalar da bu barış ve huzur ortamı
İ.Ö.3.yy ortalarında Küçük Asya’yı yağmalayan ve İonia’ya kadar inmeyi başaran
Gotlar tarafından bozulmuş ve pek çok kent kendini korumak için önlemler almıştır.
İmparator Diokletian bazı önlemler alarak İmparatorluğun çöküşe gitmesinin önüne
geçmeye çalışmıştır. Bu önlemler arasında yönetim boyutunda eyaletlerin yeniden
düzenlenmesi vardı. Yönetim merkezi Aphrodisias olmak üzere Karia İ.S. 305
yılında ayrı bir eyalet yapılmıştır (Peschlow-Bindokat, 2005: 24).
72
3. BÖLÜM KONU, AMAÇ, MATERYAL METOT
3.1 KONU
Karia Bölgesinde görülen ölü gömme adetleri Geometrik, Klasik, Helenistik
ve Roma Dönemleri esas alınarak incelenecektir. Karia Bölgesi, bugün Denizli ve
Aydın İllerinin küçük bir kısmı ile Muğla İlinin büyük bir bölümünü içine alan bir
bölgedir. Bu bölgede Antik dönemde görülen ölü gömme adetleri mezar tipleri,
iskelet kalıntıları ve diğer buluntular incelenerek bir değerlendirme yapılmıştır.
3.2 AMAÇ
Bu tezin amacı Karia Bölgesi’nde görülen ölü gömme geleneklerinin ortaya
konulmasıdır. Karia Bölgesi mezar çeşitliği açısından önemli veriler sunmaktadır.
Örgü tekne sanduka mezarlar, oda mezarlar ve yerli kayaya oygu mezarların yanı sıra
tümülüs tarzında mezarlarda bölge içersinde yer almaktadır. Bölge içersinde görülen
bu çeşitlilik, aynı bölge içerisinde yer alan kentler arasındaki ölü gömme geleneğine
ilişkin farklılıklar ortaya koymaktadır. Bu farklılıklar kentlerin sosyal yapı
farklılıklarından ileri gelebileceği gibi ekonomik durum ya da coğrafi koşullar ile de
şekillenebilmektedir. Bu tezdeki amacımız bu çeşitliliğin arkelojik ve antropolojik
verilerle ortaya konulmasıdır.
73
3.3 MATERYAL – METOT
Bu tezin konusunu olan “Karia Bölgesi Ölü Gömme Adetleri”ni incelerken
materyalimizi bölgede bulunan kentlerin nekropol alanlarındaki mezarlar ve bunlara
ait iskelet kalıntıları ve diğer buluntular oluşturmuştur.
Bu çalışmada metodumuz geniş bir literatür çalışması yapılarak bölge
içerisinde yer alan kenterin nekropol alanları incelenmiş, mezar tipleri ortaya
çıkarılmıştır. Mezarlar açılırken herhangi bir iskelet ya da buluntuya ait veriler
bildirilmiş ise bunlar arasında bağlantı kurulmuştur. Bu bölge içerisinde yer alan bazı
kentlere gidilerek nekropol alanlarının fotoğrafları çekilmiştir. Tezin konusuna zemin
hazırlamak ve karşılaştırma yapabilmek amacıyla antik dönem Yunan ve Roma ölü
gömme geleneklerine ilişkin temel bilgiler de literatür taraması yapılarak
incelenmiştir.
74
4. BÖLÜM : KARİA BÖLGESİ KENTLERİNDE ÖLÜ GÖMME ADETLERİ
4.1 ALABANDA
Aydın İli’nin Çine İlçesi’ne yaklaşık olarak 9 km uzaklıktaki Araphisar
köyünün bulunduğu yerde kurulmuş olan bir kenttir. Strabon’un da belirttiği gibi
önemli bir iç Karia kentidir (Bean, 1987: 215). Kentin ilk kuruluş tarihi kesin
olarak bilinmiyorsa da son ek olan “nda”, kentin eski bir yerleşim yeri olduğunun
kanıtıdır (Küçükeren, 2005 : 124).
Byzantion'lu Stephanos'un bildirdiğine göre şehre bu ismi kral Kar, oğlu
Alabandros'un at yarışı kazanması üzerine vermiştir. Karia dilinde ala = at ; banda
ise zafer anlamına gelmektedir (Bayburtluoğlu,1982:124). Wilhelm Brandenstein’in
yaptığı başka bir açıklama ise Alabanda’nın kelime kökeninin “Ahırlı” anlamında
kullanıldığıdır (Umar, 1993 : 43). Alabanda kentine ait kalıntılar arasında tiyatro,
surlar, su kemerine ait bölümler, bouleterion, agora, Apollon Isotimos tapınağının
kalıntıları, dor düzeninde bir tapınağa ait kalıntılar ve surun dışında lahitler
bulunmaktadır (Küçükeren, 2005: 126).
Kentin nekropolisi surun dışında bulunmaktadır (Bayburtluoğlu, 1982 :
124). Antik kente ulaşan sokağın yanlarına sıralanmış olan bir çok lahit
görülmektedir. Genelde tek tip olan bu mezarlar, dikdörtgen biçiminde lahitler ve
onların üzerini örten granit bloklardan oluşmaktadır. Bu lahitler üzerindeki
yazıtlarda mezar sahiplerinin mesleklerine ilişkin ifadeler bulunmaktadır. Bunlar
arasında mimar, okul hocası, hekim, demirci, boyacı, bahçıvan, sülün satıcısı,
fenerci gibi meslekler yer almaktadır (Bean,1987:226),(Küçükeren, 2005: 128).
75
Alabanda’da lahit şeklinde olan mezarlar dışında bir oda mezar da
bulunmuştur. Mezarın yapım malzemesi bölge dağlarından kesilmiş olan granit
malzemedir. Duvarların iç yüzeyleri yontulmuş dış yüzeyleri kaba bırakılmış, tek
sıra bloklardan örülmüştür. Küçük bir ön oda ve geniş bir arka odadan oluşan
mezarın yüzü batı yönündedir. Mezarın her iki odasında da yerden yüksekte
bulunan ölü yatakları bulunmaktadır. Büyük odanın arka duvarı boyunca uzanan,
beşinci yatağın altı ise diğerleri gibi boş değildir; kalın yekpare bir levha ile
kapatılmıştır. Bu alanın ölü yatağı olmayıp ölüler için bırakılan adaklar için ayrılmış
bir yer olduğu düşünülmüştür. Mezarı 1905’te incelemiş olan Ethem Bey bu
mezarın bir tümülüs mezarı olduğunu düşünmüştür. Ancak tümülüsü düşündürecek
bir tümseğin bulunmayışı bu görüşü zayıflatır niteliktedir. Mezar zamanla doğal
nedenlerle toprak dolmuştur. 1905’deki temizleme esnasında, içinde altından ince
bir alınlık bulunmuştur. Ethem Bey iki odayı birbirine bağlayan mermer kapının bir
kanadını köyde bir evde gördüğünü bildirmesine rağmen bugün bu kapıdan bir iz
bulunmamaktadır (Akarca, 1952: 372) .
Resim 12: Alabanda lahit biçimli mezar
76
4.2 ALİNDA
İç Karia Bölgesinde bulunan Alinda kenti bugünkü Aydın İli, Karpuzlu İlçesi
sınırları içerisinde yer almaktadır. Kent hakkında ilk bilgiler Hitit İmparatoru II.
Murşili (İ.Ö. 1350 - 1320) dönemine kadar gitmektedir. Bu dönemde kent “İalanta”
olarak adlandırılmakta olduğu Hitit belgelerinden bilinmektedir. M.Ö. 5. yy’da
kentin adı Atina vergi listelerinde geçmektedir. Karia tarihi açısından önemli bir kent
konumunda olan Alinda bu önemini Karia Prensesi Ada’nın (M.Ö. IV. yy) Alinda’ya
sürgün edilişi ile taşımaktadır.
İ.Ö. 340 yıllarında Halikarnassos'ta olan Karia yönetimi, iç kargaşalar
yaşamaya başlamıştır. Bu kargaşa zaman içersinde aile içi savaşa dönüşmüştür.
Mausolos'un karısı Artemisia'nın ölümünden sonra Karia'nın başına geçen Ada'yı,
kardeşi Piksodaros devirmiş ve onu Alinda'ya sürgün göndermiştir. Daha sonraki
dönemlerde, Piksodaros ile yönetimi paylaşan Persli Satrap Orontobates de,
Piksodaros'un ölümünden sonra yönetimi Ada’yla paylaşmamıştır. Prenses Ada’nın
bu sürgün döneminde Anadolu'ya saldıran Büyük İskender, Alinda Kenti'ne saldırmış
ama kuşatmasına rağmen almamıştır. Kenti almaktan vazgeçtiği bir anda Ada,
Kentin kapılarını açmış ve İskender’i kente davet etmiştir. Aralarında bir antlaşma
yapılmış ve Karia’nın Fethi sonrasında ülkenin yönetiminin Ada’ya verilmesine
karar verilmiştir. Kente ait yapı kalıntıları arasında tiyatro, agora, stoa, kent surları,
su kemerleri, iki tapınak kalıntısı ve nekropol alanları sayılabilir (Bean, 1987 : 227) .
77
Alinda nekropol alanlarını üç alanda toplayabiliriz; Kuzey nekropolü, güney
nekropolü ve kuzeydoğu nekropolü. Bu mezarların tamamının soyulmuş ve kısmen
de tahrip edilmiş olması ele geçecek olan önemli bilgilerin kaybolmasına sebep
olmuştur. Ancak yine de bu değerli mezarlar Karia Bölgesi ölü kültü açısından
önemli bilgiler sunmaktadır.
Kentin kayalık bir arazide kurulması nedeniyle Alinda akropolünün etekleri
nekropol alanları olarak kullanılmıştır. Kuzey nekropolü daha çok anıtsal nitelikli
mezarları ile önem taşımaktadır. Güney nekropolü ise tekne ve lahit mezarlardan
oluşan bir alandır. Kuzeydoğu nekropolünü ise önemli kılan olasılıkla bir heroon
olan yapıyı içermesidir (Özkaya – San, 1999: 265) .
4.2.1 Kuzey Nekropolü
Bu alanda Anıtsal nitelikli gömütlerin yanı sıra tekne gömüt ve lahit türü
gömütlere de rastlanmaktadır. Bu anıtsal nitelikli olan gömütlerden ilki yüksek bir
podyum üzerinde yer almış olup doğu batı yönlüdür. Bölge taşlarından kesilmiş üç
sıra halinde iri dikdörtgen taş bloklarla yükseltilmiş olan podyum bulunmaktadır.
Mezar lahit biçiminde yapılmış bir oda şeklindedir. Podyumun bitimi ve mezar
odasının üst yapısında benzer akroterimsi çıkıntılar görülmektedir. Mezar odası bir
sıra ince bir sıra kalın blok taşlarla örülmüştür. Yapıda görülen ince işçilikler yapıya
daha görkemli bir görünüm kazandırmıştır. Mezara güneybatı köşede yer alan
çöküntüden girilebilmektedir. İçeri girildiğinde giriş için bir alan yapılmadığı
görülmüştür. Bu da mezarın tek bir kullanım için yapıldığını düşündürmektedir.
78
Mezarın dışında görülen ince işçiliğin mezarın iç kısmında görülmediği fark
edilmiştir ( Özkaya – San, 1999: 266) .
Mezar odasında ana kayaya oyulmuş üç tekne gömüt yer almaktadır. İkisi iki
sıra halinde işlenmemiş kaba taşlardan örülmüş ve diğer üçüncü gömütün önünde
sonlandırılmış bir bölme duvarıyla birbirinden ayrılmıştır. Mezarın çatısı birbirine
benzer şekilde işlenmiş taş bloklarla örüldüğü görülmektedir. Kesin olmamakla
birlikte çatının piramidal şekilde sonlandığını düşündüren ip uçları bulunmaktadır.
M.Ö. 8 yüzyılın son çeyreğinden itibaren örnekleri görülen benzer piramidal
yapılı anıt mezar örnekleri olan Halikarnassos Mousoleumu, Belevi Mezar Anıtı,
Knidos Aslanlı Mezarı örneklerinde olduğu gibi bu yapının da bir heroon olması
muhtemeldir. Yapıya ait girişin bulunmaması tek kişi için kullanıldığını
düşündürdüğünden bu kanıyı güçlendirir niteliktedir. Yapının tarihi iki dönem
içerisinde düşünülebilir; Belevi ve Halikarnassos örneklerine göre gelişkin olmayan
özellikleriyle bu tür gömüt yapılanmalarının erken bir örneğini oluşturduğu
söylenebileceği gibi, bunlardan etkilenmiş ve özünden çok şey kaybetmiş daha geç
bir yapı olabileceğini önermek de olasıdır. Mezara ilişkin diğer mimari veriler
değerlendirildiğinde Ada dönemi ve öncesi yapılanması olduğu kabul edilen diğer
bazı yapılarla benzerlik taşıması yapıyı Halikarnasoss Mausoleum’u gibi büyük
anıtsal yapılardan daha yapıldığı düşünülmektedir. Dolayısıyla Alinda gömütünün
türünün erken örneklerinden birisi olduğunu; basamaklı podyum dokusu, piramidal
çatısıyla Batı Anadolu’da Pers etkileri doğrultusunda biçimlendirilmiş mezar
79
yapılarından esinlendiğini bir varsayım olarak ileri sürmek olasıdır ( Özkaya – San,
1999: 267) .
Kuzey nekropolünde yer alan diğer anıtsal mezar örneği ise ilk mezarla aynı
doğrultuda yer alan mezardır. Bu mezar iki katlı yapısı ve düz çatısıyla diğer
mezardan ayrılır. Yaklaşık kare planlı olan mezar yapısı doğu tarafı ana kayalığa
işlenmiş diğer üç yön ise iri taş bloklarla örülmüştür. Batı tarafında ana kayalıktan
kesilmiş bir kuşatma duvarıyla sınırlandırılan dromos benzeri uzun ve dar yolla
mezara ulaşılmaktadır. Anıtsal mezarın birinci ve ikinci katları yassı dikdörtgen taş
bloklarla ayrılmış, ikisi altta, ikisi üstte olmak üzere toplam dört mezar teknesi
yerleştirilmiştir. Birinci katta ana kaya derinliğine işlenmiş tekneler doğu – batı
doğrultusunda birbirlerine benzer yerleştirilmiş, dar kenarlarda birer taş blokla
sonlandırılmıştır. (Özkaya-San-Barın, 1998: 304).
İkinci katta da iki gömü teknesi yer alır; ancak bu kez kuzey - güney
doğrultusunda yerleştirilmişlerdir. Gömü tekneleri, aralarına yerleştirilen bir blokla
birbirinden ayrılmış ve dar kenarları kaba birer taşla sınırlandırılmıştır. Doğu
tarafında, ana kayalığa denk gelmesi nedeniyle, yine bir blokla şekillendirildiği
gözlenir. İkinci katta girişe bakan pencere benzeri bir açıklık dikkat çekmektedir
(Özkaya – San, 1999: 268).
Kuzey nekropolünde incelenen üçüncü anıt mezar ise nekropolünün batısında yer
alır. Mezara ana kayalığa işlenmiş dar bir dromosla ulaşılmaktadır. Mezar girişi,
üzeri dikdörtgen bir blokla kapatılmış ve iki tarafında ana kayalıkta açılmış yuvalara
80
oturtulmuş bloklarla kuşatılmış bir sundurmayla vurgulanmıştır. Mezar, kuzeybatı –
güneydoğu doğrultusunda tek bir odadan oluşmaktadır. Duvarları dört bir yönde ana
kayaya işlenerek oluşturulmasına karşın, girişin sol tarafı dikdörtgen bloklarla olası
çökmelere karşı bir duvarla desteklenmiştir. Tabanda görülen izler yardımıyla
mezarın iki klineli olduğu saptanmıştır. Klinelerden biri arka duvara diğeri ise sol
yan duvara yapılmıştır (Özkaya – San, 1999: 269). Girişte görülen ince işçiliğin
mezar içerisinde görülmediği gözlemlenmiştir. Bu özelliğin üç anıtsal mezar için de
geçerli olduğu görülmüştür Tasarımları, işçilik ve ayrıntıları nedeniyle bu mezarlar
olasılıkla soylulara yönelik inşa edilmiş olmalıdır (Özkaya-San-Barın, 1998: 304).
1999 yılında yapılan yüzey araştırmaları sonucunda iki adet anıt mezar daha
bulunmuştur. Alinda-Tekeler karayolu üzerinde, su kemerinin 700 m. batısındaki
kayalık alanda, doğal koşullar nedeniyle arazi derinliği içersinde kaybolmuş anıtsal
mezara tavanından, sonradan açılan, bir oyukla girilmektedir. Mezar dromos, ön oda
ve mezar odasından oluşmaktadır. Mezar içinin toprak dolu olması ve henüz bir kazı
yapılmamış olması nedeniyle ayrıntılı bilgi almak olası değildir. Kareye yakın bir
mezar odası bulunan yapıda birisi girişin karşısındaki arka duvar, diğer ikisi ise uzun
duvarlar boyunca doğu ve batı tarafta yerleştirilmiş üç kline yer alır. Girişin
karşısındaki arka duvar kısmında bir niş bulunmaktadır. İşçiliğin daha özenli
yapılmasıyla diğer üç anıtsal mezardan ayrılır. Gömü odasının lentosu üzerinde girişi
ortalayacak şekilde iki sıra Grekçe yazıt yer alır. Bu yazıt karakteri, yapıda görülen
işçilik özellikle blokların bağlantılarında görülen özen Alinda’nın tiyatrosu ve
agorasıyla olan benzerlikler nedeniyle mezarın Hellenistik döneme tarihlenmesine
olanak sağlar (Özkaya-San, 2000: 182) .
81
Plan 1:Alinda Anıtsal Nitelikli Mezar Örneği (Özkaya:2000)
Kuzey nekropolünde yer alan son anıtsal nitelikli mezar örneği ise yine doğa
koşulları nedeniyle toprak dolmuş durumdadır. Tek gömü odasından oluşan gömüt,
dışarıdan basık semerdam çatılı bir görünüme sahiptir. Kuzey ve kuzeybatı
tarafından iki basamakla ulaşılan bir platform bulunmaktadır. Kuzey-güney
doğrultusunda konumlandırılmış olan mezar girişinin karşı tarafına gelen duvarda
ana kayaya oyulmuş yarım volütlu ayaklar iki katlı bir klinenin varlığına işaret
etmektedir. Mezarın doğu duvarındaki yerin lahit şeklinde düzenlenmiş olduğu ve bu
lahdin kapaklı olduğu mezar içersindeki izlerden anlaşılmaktadır. Mezar içerisinde
kabartama şeklinde yapılmış İonik sütun bulunmaktadır. Genel anlamıyla bu mezar
yapısı nitelikli bir işçilik göstermektedir.
82
Plan 2 : Alinda Anıtsal Mezar (Özkaya:2000)
Kuzey nekropol alanında dikkat çeken bir diğer mezar örneği tek örneği bulunan
oda mezardır. Akropolün kuzey eteklerinde sur duvarının altındaki bir kayalığın içine
oyulan mezar kuzeye bakar. Harçla kaynaştırılmış yerel taşlarla örülü girişe sahip
mezar diğer mezarlara göre kaba bir işçilik göstermektedir. Giriş için kayalığın doğal
hali kullanılmıştır. Taban doğal haliyle işlenmeden bırakılmış, sağ tarafı ise harçla
kaynaştırılmış moloz taşlarla örülü bir duvarla kapatılmıştır. Üst yapı kubbemsi bir
nitelik göstermektedir. İkisi yan birisi arkada olmak üzere üç klineye sahiptir.
Kuzey nekropolünü genel olarak değerlendirdiğimizde anıtsal nitelikte olan
mezarların son olarak ele aldığımız oda mezara göre daha erken tarihte yani Klasik
Dönem yapıları olan sur duvarları ve kulelerle benzerlikler taşımaları sonucunda
Klasik Dönemle ilişkilendirilmeleri olası görünmektedir. Oda mezar ise yapım tekniği
bakımından Geç Roma Dönemine tarihlendirilebilir.
83
Kuzey nekropolünde anıtsal mezarların yanı sıra ana kayaya oygu tekne ve
lahit tipi diğer mezar türleri de görülür. Bu çeşitli mezar tiplerinin bir arada olması
sosyal, dinsel sınıf farklılığından ileri gelmiş olduğu düşünülmüştür. Bu mezarlar
içerisinde kendi alanlarında bütünlük oluşturanlarda genelde bir yön birliği olmakla
beraber, bütün olarak değerlendirildiklerinde, bundan söz etmek olası değildir.
Genellikle yapısal olarak birbirlerine benzeyen bu mezar örnekleri bazı küçük detaylar
ile birbirinden ayrılırlar. Semerdam şekilli kapaklarda hem taşıma hem de estetik
amaçlı bazı kabartma ayrıntılar görülür. Bunlar kare, dikdörtgen, baklava dilimi, spiral
veya yarı küresel biçimde olan şekillerdir.
Hem lahit mezarlar hem kayaya oygu tekne mezarlar çevrelerindeki kayalığın
düzleştirilmesiyle bir podyum üzerinde durur görüntüsü verilmeye çalışılmıştır. Ender
olarak bazı örneklerde görülen basamaklarla çıkışın sağlanmasına yönelik
uygulamaların anıtsal bir görünüm kazandırma amaçlı yapıldıkları söylenebilir
(Özkaya – San, 1999: 270).
Genelde tekne-gömütlerle bağlantılı olarak ortaya çıkan bazı oyukların olasılıkla
stel yuvaları oldukları düşünülmektedir. Üçüz olarak tasarlanmış bir tekne gömüt türü
bulunmaktadır. Bu mezar grubuna basamaklarla ulaşılmaktadır. Bu üçlü gruptan bir
tanesinin daha küçük olması bir aile mezarı olduğunu, küçük olanın da bir çocuğa ait
olduğunu düşündürmektedir. Karia tipi olarak da adlandırılan bu tip tekne mezarları iç
Karia bölgesinde görmemiz mümkündür (Özkaya-San-Barın, 1998: 307).
84
Kuzey nekropolünün batısında anıtsal mezar ve lahitlerden farklı olarak bir diğer
tür ise basit bir girişe sahip iki yanı yarı işlenmiş bloklarla çevrili ve üstleri uzun taş
bloklarla kaplı halk tipi olarak nitelendirilen mezarlardır. Bunların boyutları birden
fazla gömü için yapıldığını düşündürmektedir. Bu mezarlarda herhangi bir yön birliği
bulunmamaktadır (Özkaya-San-Barın, 1998: 307).
Plan 3 :Alinda Lahit Mezar Örneği (Özkaya:2000)
Plan 4 :Alinda Yerli Kayaya Oygu Mezar (Özkaya:2000)
85
Resim 13:Alinda lahit mezar (Küçükeren :2005)
4.2.2 Kuzeydoğu Nekropolü
Akropolün kuzeydoğu eteklerinde yer alan anıtsal nitelikteki heroonu ve
çevresindeki lahit örnekleriyle bir bütünlük oluşturan alan kuzeydoğu nekropolü olarak
adlandırılmıştır. Üst yapısı tamamen yıkılmış olmakla birlikte kalıntılarının büyük
çoğunluğu korunmuş olan heroona, üzerinde yer aldığı platformun alt kesiminden
itibaren ana kayaya işlenmiş basamaklar ve düzeltilmiş tabanlar aracılığıyla
ulaşılmaktadır. Mezar odası yaklaşık olarak 7.00 x 6.60 m boyutlarında olup dört
basamaklı bir podyum üzerine oturtulmuş, köşelerde profilli bir altlık üzerinde
yükselen dikdörtgen plasterlerle desteklenmiştir.
86
Kuzeydoğu nekropolünde de tekne mezarlar görülmektedir. Bunlar arasında
kesin bir yön birliği bulunmasa da genellikle doğu-batı doğrultusunda oldukları
görülmektedir. Mezar tekneleri kuzey nekropolündekilerle benzerlikler göstermesine
rağmen mezar kapakları bu alanda daha büyük boyutlu yapılmışlardır. Bu da
mezarları daha dikkat çekici kılmaktadır. Boyutlarının küçük olması ile çocuk mezarı
olduğu düşünülen birkaç kayaya oygu mezarda, oranların küçük olması dışında
diğerleriyle bir farklılık oluşturmazlar (Özkaya – San, 1999: 270), (Özkaya-San,
2000 :184).
Resim 14: Alinda lahit örnekleri (Küçükeren :2005)
4.2.3 Güney Nekropolü
Alinda akropolünün güney eteklerinde yer alan bu alanda arazinin kayalık olması
yerleşime olanak kılmazken mezar yapımı için uygun bir konumdadır. Tekne mezar ve
lahit mezar örnekleri bulunan güney nekropolündeki bu mezarlarda bazı farklılıklar
dikkat çekmektedir. Aynı kaya üzerine işlenmiş bazı gömütlerin lahit kapakları yalın
ve düz, diğerlerinin ise semerdam bir kapakla kapatılması aynı zaman içerisinde farklı
uygulamalara gidildiğinin göstergesidir (Özkaya – San, 1999: 270).
87
4.3 APHRODİSİAS
Aphrodisias kenti, Aydın ilinin Karacasu ilçesine bağlı Geyre köyü
yakınındadır. M.Ö. V. yy'da kurulan kent, Roma İmparatorluğu döneminde gelişmiş,
M.Ö. I. yy. ile M.S. V. yy. arasında, önemli bir sanat, öncelikle de heykelcilik
merkezi haline gelmiş, Afrodit tapınağıyla ve Afrodit adına yapılan törenlerle ün
salmıştır. Kente ilişkin kalıntılar arasında hamam ve agora, tapınak, stadyum, tiyatro,
Roma- Bizans dönemleri arasında yapılmış surlar, akropol ve odeon bugün de ayakta
durmaya devam etmektedirler.
Aphrodisias’ın nekropol alanı diğer bir çok antik kentte olduğu gibi surların
dışındaki alanda yer almaktadır. Ancak bugün Aphrodisias müzesinin bahçesinde
görülen bir çok lahit kentin dışındaki çeşitli bölgelerden getirtilmiştir. Kente ait çok
az sayıda lahit bulunmuştur (Erim, 2002: 68). Müze bahçesinde görülen lahitlerin
yazıtları incelendiğinde içeride yatanın kimliği ve gömüt yağmasına kalkışanlara
verilebilecek cezaların açıklandığı görülür. Verilen para cezalarının 50.000 dinara
kadar çıktığı olurmuş. Öte yandan, aile yaşamı ve sosyal gelenekler konusunda ilginç
ipuçları veren yazıtlarla da karşılaşılıyor; bunlardan birinde, gömüt sahibinin eşinin,
kocasına bağlı kalıp, bir de erkek çocuk doğurmakla yükümlü olduğunu, yoksa
gömülmeye hak kazanamayacağı belirtilmiş (Bean, 1987 : 275). Lahitler içerisinde
en çok rastlanılanlar çelenkli ve sütunlu lahitlerdir. Çelenkli lahitler bazen kabaca
işlenip bitirilmeden kullanılmıştır (Erim, 2002: 68). Doğu nekropolisinde yapılan
çalışmalar sonucunda birçok lahit tespit edilmiştir. Ancak bu lahitlerin mezar
soyguncuları tarafından tahrip edildiği gözlenmiştir. Ele geçen ve M.S. 3yy’a
tarihlendirilen lahitlerin birinin üzerinde kartal tarafından kaçırılan Ganymedes tasvir
88
edilmiştir (Atıcı 1994 : 102 -104). Kentin taş ocaklarının üretilen lahitlerin bir çoğu
yarı mamul girlandlı lahitlerdir. Bu lahitlerin alt kısımları dışa çıkıntılı bir kaideye
sahiptir. Lahit üzerinde motif girland kullanılmıştır. Aphrodisias lahitlerine özgü bir
durumda orta girland yerine bir levha bulunmasıdır. Girland taşıyıcı olarak Nikeler,
Eroslar ya da başka figürler yontulmuştur (Koch, 2001: 235).
Resim 15 : Aphrodisias çevresinden gelen yarı mamul girlandlı lahit örneği Aphrodisias Müzesi
Resim 16: Aphrodisias çevresinden gelen lahit örneği Aphrodisias Müzesi
89
Sütunlu Lahitler içinde yarı mamul üretimin yapıldığı bilinmektedir. Genel
olarak Aphrodisias’da bulunan sütunlu lahitler ise çeşitlilik göstermektedir.
Bunlardan bir çoğu Aphrodisias dışında görülmeyen özellikler taşımaktadır. Bu
lahitler beş bölüme ayrılmış figürler içermektedir. Aphrodisias lahitleri 1- 3
yüzyıllar arasına tarihlendirilmiştir (Koch, 2001: 250).
Resim 17 : Aphrodisias çevresinden gelen sütunlu lahit örneği Aphrodisias Müzesi
Resim 18 : Aphrodisias çevresinden gelen sütunlu lahit örneği Aphrodisias Müzesi
Üzerinde iki madalyon ile bir insan resmi kazınmış bir lahdin kitabesinden,
bu mezarın, Glycon’un oğlu Adraste Polychronius’a ait olduğu anlaşılmıştır.
Kitabede, Adraste ailesinden olmayanların buraya ölü gömmesinin yasaklayan bir
90
açıklama bulunmaktadır. Açıklamanın devamında yasak olmasına rağmen gömü
yapanların para cezasına çarptırılacağı belirtilmiştir. Bu aşağıdaki kitabede şu
şekilde açıklanmıştır. (Texier, 2002: 277)
“Lahit, cenaze sunağı, mezarlar ve bütün çevre chreophylax kararı ile
doğrulandığı gibi Ermerotus'un malıdır. Lahitte yukarıda adını andığım ve Taüs
diye de adlandırılan Elia Antonia Nice gömülüdür. Hiç kimsenin oraya yukarıda
adları mezardan çıkarmaya hakkı yoktur. Yoksa ne karla dinsiz, cenaze hırsızı, kutsal
varlıklara saldıran gibi huylarla anılırsa anılsın, çok saygı gören vergi dairesine iki
bin beş yüz gümüş para cezası ödeyecektir. Bunun üçte biri ihbar eden kişiye
verilecektir.”
“Tapınağın altındaki yeraltı mezarına hakkı olanlar: Ermerolus 'un oğlu
Aurelius Thesee, Thesee'nin annesi Aureliana Hedenis'tir. Menandre'ın oğlu
Stephanophore Hypsicles döneminde bu anlaşmanın kopyası chreopylax arşivlerine
teslim edildi”
Aphrodisias’ta Bean’in anlatımına göre odeonun dışı duvarının batısında
önemli bir kişiye ait olabilecek bir mezar bulunmaktadır. Kent içine gömülme
ayrıcalığını elde etmiş olan bu kişinin mezarı daire biçimde üç basamaklı bir
platform ve onun üzerinde sekizgen oturma sırasında yer alan, meyve ve çiçek
taşıyan Küpit’lerle süslü bir sunak ve bir lahitten oluşmaktadır ( Bean, 1987 : 270 ) .
91
4.4 BARGYLİA
Bargylia, Bodrum Yarımadasının kuzeyinde, Güllük Körfezi’nin güneyinde
eskiden Iasos körfezine açılan fakat bugün dolmuş olan dar ve derin bir koy’un
(Varvil) oluşturduğu küçük bir yarımadadaki tepecik üzerindedir.
Stephanus Byzantinus'un bildirdiği efsaneye göre Bargylia'yi Yunan
mitolojisindeki kahramanlardan Bellerophon kurmuştur. Pegasos adındaki meşhur
kanatlı atının arkadaşı Bargylos'u çifte ile öldürmesi üzerine onun hatırası için şehre
Bargylia ismini vermiştir.
Bargylia sözcüğü, Prof. Bilge Umar’a göre M.Ö. 2000 de Luwi veya M.Ö.
1000’de Karia dilinden gelmiş “yüksekteki yer” anlamındadır. Byzantion’lu
Stephanos, Bargylia’nın eski isminin “Andanos” olduğunu yazmaktadır. Ancak bu
ismin Hellen dilinde bir anlamı bulunmamaktadır (Umar, 1993 :155).
Kentin adına ilk kez M.Ö. 5. yy’da Attika-Delos Deniz Birliğine ödenen vergi
listelerinde rastlanmıştır. Klasik, Helenistik ve Roma Dönemleri’nde yerleşim
görmüş olan kent Hıristiyanlık devrinde ise piskoposluk merkezi konumdadır.
Bargylia’da bilimsel bir kazı yapılmamıştır. Bu nedenle de kentle ilgili
bilgilerimiz oldukça kısıtlıdır. Günümüze İlk Çağ surlarından bazı parçalar, tapınak
temelleri, kabartmalı bir sunak, tiyatro kalıntıları, küçük bir odeon, stoa kalıntısı,
Roma çağı su kemerleri, Bizans dönemi suru ve nekropole ait bazı parçalar
92
gelebilmiştir. Kentin Artemis Kindyas tapınağına sahip olduğunu ise Strabon’dan
öğreniyoruz.
Bargylia nekropol alanı Roma İmparatorluk Dönemi’nin ortalarına
tarihlenmiştir. Nekropolis doğu yarımadada, kente giden yol boyunca uzanır
(Rocca,1992: 62). Mezarlar genelde, hafifçe kemerlendirilmiş kapak taşlarıyla örtülü
lahitlerden oluşurlar. Mezar odalarına ise seyrek rastlanır (Bean, 1987:98) .
Bargylia’ya ait anıtsal nitelikteki tek mezar bugün odunluk olarak kullanılan
beşik tonozlu bir mezardır. Mezarın yapım malzemesi düzensiz şist bloklar ve
bunların birbirine bağlanmasında kullanılan ince çakıl, kiremit kırığı ve kireçten
oluşan harçtır. Dörtgen bir oda şeklindeki mezarın giriş kapısı güney–doğu
cephelidir. İç kısmının tamamen pembemsi bir sıva ile kaplı olduğu anlaşılan
mezarın yan duvarlarına kemerli küçük nişler yapılmıştır. Zeminden itibaren yaklaşık
1.50 m yükseklikte duvarları çevreleyen 0.10-0.15 lik çıkıntı gömü düzeni hakkında
bilgi veren tek ip ucudur. Gömü için, odanın zeminindeki küçük duvarlarla ayrılan
bölmelerin kullanıldığı düşünülmektedir (Kızıl,1999: 98).
Bargylia mezarını, bu tipteki Karia mezarlarından ayıran en büyük özellik yan
ve karşı duvarların içine oyulmuş apsis şeklindeki küçük kemerli nişlerdir. Bunların
adak nişleri olduğu düşünülmektedir.
Bu nişler İtalya’daki Roma columbariumlarında görülen ve içine kül
kavanozları konulan nişlerle de karşılaştırmak mümkündür. Karia Bölgesinde ise
93
Hydisios’taki tonozlu mezarda ön girişten büyük odaya geçişi sağlayan girişin üst
tarafında ve büyük odanın arka cephesinde bu şekilde apsisli kemerli nişler
bulunmaktadır (Kızıl,1999: 99) .
Plan 5: Bargylia Tonozlu Mezar (Kızıl :1999 )
Plan 6: Bargylia Tonozlu mezar (Kızıl :1999)
94
4.5 BÖRÜKÇÜ MEVKİ
Muğla İli Yatağan İlçesi’ne bağlı Yeşilbağcılar Kasabası’nda bulunan ve
kömür havzası içerisinde yer alan alanda, 2002 yılında yapılan çalışmalarda
Stratonikeia ve Lagina arasında kalan mevkiide, kutsal yol ile birleşen antik yollar
su kuyuları, zeytin yağı işlikleri ve önemli bir mezarlık alanı bulunmuştur. Lagina’da
çalışan kazı ekibi Güney Ege Linyit İşletmeleri (GELİ) havzasında olan alanda, bu
işletmenin de desteğiyle kurtarma kazılarına başlamıştır (Tırpan- Söğüt, 2004: 372).
Bölgede yapılan çalışmalar, 365 gün çalışılan tek arkeolojik alan olması
açısından da önemlidir. Zamana karşı yapılan bu titiz çalışmada bir çok disiplinin bir
arada çalışması yapılan araştırmayı daha değerli kılmaktadır. Arkeolog, antropolog,
restoratör, mimar, sanat tarihçi, epigraf, gibi farklı bir çok bilim dalından
katılımcının olduğu bu çalışmalar 2003 yılında Zeytin yağı işlikleri ve dokuma
atölyeleri gibi alanların yanı sıra nekropol alanında da yoğun bir şekilde
sürdürülmüştür. Börükçü Mevkii kazılarına ekip üyesi olarak 2005 yılında katılmış
olmak alan hakkında daha verimli bilgi edinmemi de sağlamıştır.
2003 Nekropol alanı ile ilgili iki ayrı çalışma yapılmıştır. Öncelikle 2002
yılında bulunan 7 mezarın temizlik çalışmaları yapılmış ve çevrelerinde herhangi
başka bir mezar bulunup bulunmadığı araştırılmıştır. Bu çalışmalar sırasında 1 anıt
(02BM01), 5 örgü tekne (02BM02, 02BM03, 02BM04, 02BM05, 02BM07) ve 1
hipoje (02BM06) olmak üzere toplam 7 mezarın içi ve çevresinin temizlikleri
yapılarak detaylı bir şekilde, çizim ve fotoğraflarla belgelenmesi yapılmıştır. Ele
95
geçen buluntular ışığında mezarların Geç Geometrik, Klasik ve Hellenistik dönemde
kullanım gördüğü anlaşılmıştır.
Resim 19 : 2002 yılında açılan Anıt Mezar
İkinci çalışma alanı ise dekupaj sahası ağzındaki alanda var olan mezarlar
araştırılmış ve bunlar üzerinde çalışılmıştır. İkinci alanda toplam 21 adet mezar
incelenmiştir. Bu mezarları dört faklı gruba ayırmak doğru olacaktır. Birinci grupta
büyük mermer blokların dik yerleştirilmesi ile oluşturulan tekne tipi mezarlar
bulunmaktadır. Bu mezar tipinden iki adet mezar bulunmuştur. Her iki mezarda da
tek gömü yapıldığı belirlenmiştir (Tırpan – Söğüt, 2004 : 377).
96
Resim 20 : 03 BM 01 Numaralı Mezar Resim 21: 03 BM 02 numaralı Mezar
03BM02 numaralı mezar içindeki bulunmuş olan Stratonikeia sikkesi ve
seramiklere göre bu mezar M.Ö. 2. yüzyılın 2. yarısına ait olduğu tespit edilmiştir.
Diğer mezarında 02 nolu mezarla benzerliğinden dolayı her ikisinin de aynı
dönemden olduğu düşünülmektedir.
İkinci grupta küçük ve orta büyüklükte plaka şeklindeki kireçtaşından
yapılmış olan örgü tekne biçimindeki mezarlar yer almaktadır. Bu örgü tekne
mezarlar arasında da farklılıklar bulunmaktadır. Bu tip örgü tekne mezarların M.Ö. 7.
yy’dan M.Ö. 3. yy’a kadar kullanım gördüğü ele geçen arkeolojik malzemeler
sayesinde bilinmektedir. Ancak bazı mezarlar daha sonraki dönemlerde de kullanım
gördüğü anlaşılmıştır. 2002 yılında bulunan mezarlar içinde en eski tarihi veren M.Ö.
7. yy’a ait bir mezardır. Bu mezarda tek gömü yapılmıştır( Tırpan – Söğüt, 2004 :
377 ).
97
Resim 22: 03 BM 09 Numaralı Mezar Resim 23 03 BM 04 Numaralı Mezar
03 BM 04 nolu mezarda erken örneklerden biridir. Örgü tekne biçiminde olan
bu mezarda buluntularına göre M.Ö. 6 yy’a tarihlendirilmektedir. Tek kullanım
görmüş olan mezarların dışında farklı zamanlarda kullanım görmüş olan mezarlarda
bulunmuştur. Bu örneklerden biri 03 BM 05 numaralı mezardır. Mezar içersinde ele
geçen kafatası sayısında göre en az gömünün yapıldığı görülmüştür. Mezarın
mimarisi Geometrik Dönem mezarlarına benzemesine karşın ele geçen buluntular
Klasik, Hellenistik ve Roma Dönemine aittir. Bu mezarın diğer mezarlardan ayrılan
özelliği mezar içerisinde etrafı taşlarla desteklenerek yapılmış bir libasyon yeri
olmasıdır (Tırpan – Söğüt, 2004: 378).
98
Resim 24 : 03 BM 05 Numaralı Mezar
Uzun süre kullanım görmüş olan bir diğer mezar ise 03 BM 08 olarak
adlandırılan mezardır. Mezarında tabanında bulunan buluntu, mezar için en eski
tarihi vermektedir. Bu buluntu M.Ö. 392 – 377 yıllarına tarihlenen bir sikkedir.
Diğer buluntular ise Hellenistik Döneme aittir.
99
Resim 25: 03 BM 08 Numaralı Mezar
Bazı mezarlarda iskelet bulunmasına rağmen her hangi bir buluntunun ele
geçmemiş olması M.Ö. 7-6 yy’larda bazı mezarlara ya mezar hediyesi olmadan
gömü yapıldığını ya da daha sonraki gömüler sırasında hediyelerin alındığını
düşündürmüştür.03 BM 10 Numaralı mezarda bir tabak içerisinde çok sayıda aşık
kemiği bulunması dikkat çekmektedir. Bu tip örgü tekne mezarlarda mezar hediyesi
olarak pişmiş toprak kaplar, bronz ya da cam gibi farklı malzemelerden yapılmış
olan süs eşyaları yer almaktadır.
100
Resim 26: 03 BM 10 Numaralı Mezar
Diğer bir mezar grubunu da urne mezarlar oluşturmaktadır. Pişmiş topraktan
oluşan bu mezarların 03 BM 06 ve 03 BM 07 numaralı mezarlarında herhangi bir
buluntuya rastlanmazken 03 BM 12 numaralı mezar da M.Ö 5.yy’ın 2. yarısına ait
olduğu tespit edilen Attika yapımı iki lekythos ve bir askos bulunmuştur. Bu mezar
örneği ile Attika atölyelerinde üretilmiş olan mezar hediyelerinin bu tip mezar
tiplerine de konulduğu anlaşılmıştır.
Son grupta çocuk mezarları yer almaktadır. Biri farklı bir alanda diğer yedisi
aynı alanda olmak üzere toplam sekiz adet çocuk mezarı açılmıştır. Bu tip mezarlar
toprak zemin üzerine ince plaka taşların dikine yerleştirilmesi ile yapılmıştır.
Mezarın üstünü kapatan da yine ince bir plaka şekilli taştır. Genellikle kuzey güney
yönünde yapılmış olan mezarlarda tek gömüye rastlanılmıştır. Bir mezarda gömünün
ayak ucuna pişmiş toprak bir kap konduğu, sağ kolunda bronz bir bileziğin olduğu ve
101
kafatasının yer iki yanında gümüş iki küpenin yer alması nedeniyle bir kız çocuğuna
ait olduğu düşünülmüştür. Bu mezarların çocuklara ait olduğunu belirleyen temel
etmenler mezarların küçük boyutları ve ele geçen iskelet buluntularıdır. 03 BM 14
numaralı mezarda bir tabak içerisinde 29 adet aşık kemiği bulunmuştur (Tırpan –
Söğüt, 2004: 379 ) .
Antik dönemde bir oyun aracı olan aşık kemikleri, olasılıkla ölümden sonraki
yaşama inanan ve bu amaçla mezarlarına hediye bırakılan çocukların bu kemiklerle
oynayacağı düşüncesidir. Böyle bir oyunun antik dönemde sevildiğini ele geçen
mermer veya pişmiş topraktan yapılmış heykellerde ya da fresklerde anlayabiliyoruz
Resim 27: Aşık oynayan mermer kız heykeli Hellenistik orijinli Roma Dönemi kopyası (Pergamon Museum) M S. 2. yy
Resim 28 : Aşık kemiği oynayan iki genç kız M.Ö 340-330 British Museum
102
2003 yılında incelenen bu çocuk mezarları ele geçen buluntulara göre M.Ö. 5-
4 yy’lara tarihlenmektedir. Mezar buluntusu olmayan bazı çocuk mezarları aynı alan,
aynı mezar tipi ve aynı seviyede olmalarından ötürü yine M.Ö . 5-4.yy’lar arasına
tarihlendirilmiştir (Tırpan-Söğüt, 2004 : 379) .
Resim 29: 03 BM 20 Numaralı Mezar
Resim 30: 03BM 17 Numaralı Mezar
103
Bu alanda çocuk mezarlarının toplu halde bulunması ve çocuk mezarı
yapımında kullanılan benzer plaka taşların bir arada bir grup halinde olması salgın
olabileceği düşüncesini akla getirmektedir.
2002 - 2003 Yıllarında Çıkarılan İskeletlerin Paleoantropolojik Analizi
2002 ve 2003 yıllarında yapılan kurtarma kazılarından çıkarılan iskeletler
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü, Enver
Bostancı ve Refakat Çiner Laboratuarı’nda gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda
incelenmiştir.
2002 yılına ait laboratuara getirilen örnekler öncelikle bebek, çocuk, ve
erişkin bireyler olarak ayrılmıştır. Daha sonra erişkin bireylerin cinsiyet tayini
yapılmıştır. Yapılan incelemeye göre Börükçü popülasyonunun demorafik dağılımı
2002 yılında ele geçen iskeletler için aşağıdaki gibidir (Sağır vd, 2003: 28) .
Tablo 1 Börükçü İskeletlerinin 2002 Yılına Ait Dağılımı
İskeletlerin Dağılımı N %
Bebek 6 11.11
Çocuk 3 5.56
Kadın 11 20.37
Erkek 31 57.40
Bilinmeyen 3 5.56
Toplam 54 100
104
Bu tabloda da görüldüğü gibi toplam birey sayısı göz önüne alındığında en
yüksek birey sayısı erkeklerde görülmektedir. Ele geçen iskeletler ışında yapılan
çalışmada Börükçü iskeletlerinin genel yaş ortalaması 30.33 yıl olduğu anlaşılmıştır.
Kadınların 46.8, erkeklerin ise 37.43 yıl, erişkin bireylerin genel yaş ortalaması ise
39.17 yıl olarak hesaplanmıştır (Sağır vd, 2003: 29).
Bireylerin boy uzunluklarının hesaplanmasında kullanılan (Pearson, Trotter-
Greser, Sağır) formüller yardımıyla ortalama boy uzunlukları ortaya çıkarılmıştır.
Tablo 2: Börükçü Bireylerinin Boy Uzunlukları
Pearson Trotter- Gleser Sağır Jit-Singh
KADIN 154.05 157.69 158.85 -
ERKEK 165.66 170.01 169.63 170.09
Visser’in bebek ve çocuklar için uyguladığı uzun kemiklerden boy ölçüm
formülüne göre de aşağıdaki sonuçlar çıkmıştır.
Tablo 3: Börükçü Bebek ve Çocuklarının Boy Uzunlukları
YAŞ Boy (cm)
Fetus (8.5 ay) 55.34
0-6 Ay 66.44
1 Yaş 71.85
Patolojik olarak bireyler incelendiğinde 5 numaralı mezardan çıkan 30-35
yaşlarındaki erkek iskeletinde sol coxada darbe sonucu iltihaplanmayla oluştuğu
düşünülen bir oluşum tespit edilmiştir. Aynı mezardan çıkan bir başka erkek bireye
105
ait iskelette iyileşmiş bir kırık tespit edilmiştir. 40-50 yaşları asında olan diğer bir
erkek bireyin el parmak kemiklerinde osteoartiritizden kaynaklandığı düşünülen
kaynaşma tespit edilmiştir. 2 numaralı mezardan çıkan 20-35 yaşları arasındaki bir
erkek bireyin femurlarının alt epifizlerinde ise osteofitlere rastlanmıştır. 2 numaralı
mezardan 40-45 yaşlarındaki bir kadın iskeletinde ise parietallerinde osteoporozdan
kaynaklanan çöküntülerin varlığı görülürken sol parietalinde ise bir travmadan
kaynaklanan 1 cm. çapında çöküntü tespit edilmiştir. Bireyin suturlarının açık
olmasının nedeni olarak bu travmanın olabileceği göz önünde bulundurulmaktadır. 2
numaralı mezardan çıkan 12 yaşındaki bir bireyde ise kansızlıktan kaynaklandığı
düşünülen cribra orbitaliaya rastlanılmıştır. Dişler üzerinde yapılan patolojik
çalışmalarda ise diş çürüğü, abse, premortem diş kaybı, alveol kaybı ve diş taşı gibi
sorunların olduğu ortaya çıkarılmıştır (Sağır vd, 2003: 36).
2003 yılı Börükçü iskeletlerinin Paleoantropolojik incelenmesi sonucunda
2002 yılı iskeletlerinde olduğu gibi öncelikle bebek, çocuk, erişkin olarak
sınıflandırıldıktan sonra cinsiyet ayrımı yapılmıştır. Bu çalışmada toplam 21
mezardan çıkan iskeletler incelenmiş ve mezarlara göre cinsiyet ayrımı yapılmıştır.
Börükçü bireylerinin genel yaş ortalamaları değerlendirildiğinde 26.50 yıl
olduğu, kadınların yaş ortalaması 35.9 yıl olduğu, erkeklerin yaş ortalamasının 34.2
yıl olduğu ve erişkin bireylerin ortalaması ise 35.1 yıl olduğu ortaya çıkmıştır (Güleç
vd., 2004: 168- 169) .
106
Börükçü iskeletlerine ilişkin paleopatolojik araştırmaya göre de 1 numaralı
mezarda bulunan bir kadın iskeletinde sağ ve sol humerusların gövdesinde olasılıkla
raşitizme bağlı olarak eğriliklerin geliştiği düşünülmüştür. Yine aynı bireyde sol
coxa’da aşırı stresten kaynaklanan düzgün bir destek kemik çıkıntısının varlığı tespit
edilmiştir. 4 numaralı mezardan çıkan erişkin erkek bir bireyin sırt omurlarında
ostefit oluşumu gözlenmiştir. Dişlerde yapılan çalışmalarda ise diş çürüğü,
premortem diş kaybı, alveol kaybı ve diş taşı gibi sorunların olduğu ortaya
çıkarılmıştır (Güleç vd., 2004: 171) .
107
Tablo 4 Börükçü İskeletlerinin Mezarlara Göre Dağılımı
Börükçü kazılarının ileriki sezonlarında çıkarılacak olan iskeletlerinde
incelenmesi sonucu Börükçü toplumu hakkında daha geniş bilgilere ulaşılacaktır.
Börükçü Mevkii’nde 2004 yılında yapılan çalışmalarda ise toplam 30 mezar
açılmıştır. Bu mezarlar içerisinde önceki yıllarda açılmış olan mezarlardan farklı
tipte yeni mezarlar tipleri ortaya çıkarılmıştır. Börükçü de mezarlar yapılırken
arazinin eğiminden dolayı teras duvarları oluşturulmuştur. Bu mezarla her zaman
Mezar Numaraları İskeletlerin
Dağılımı 1 3 4 5 6 7 8 9 1
0
1
1
13 14 1
5
17 18 19 20 21 Toplam
Bebek 1 1 1 1 4 (%9.5)
Çocuk 1 2 1 2 1 1 1 10
(%23.8)
Kadın 2 1 4 1 1 1 1 1 2 14
(%33.3)
Erkek 1 4 1 1 2 3 12
%(28.5)
Bilinmeyen 1 1
2
(% 4.76)
Toplam 2 1 2 1
1
2 2 3 2 4 1 1 1 1 1 1 5 1 1 42
108
teras duvarlarının arkasında yer almamaktadır. Bazen yer seviyesinin altında yapılan
mezarların üzerinden de geçebilmektedir. Bunların çoğu toplu mezarlar için
oluşturulmuş teraslardır. Toplu mezarların dışında ikili üçlü gruplar oluşturan küçük
mezar terasları da bulunmaktadır. Birbirine yakın olan mezarlar arasında ortak bir
tören alanı olduğu düşünülmektedir. Bu mezarlar farklı tiplerde olabilmektedir örgü
tekne mezarların yanında pithos mezarlar bulunabilmektedir.
Örneğin 04 BM 19, 04 BM 20 ve 04 BM 21 numaralı mezarlar iki farklı tipte
olmasına rağmen, bir grup oluşturmaktadırlar. Pithos mezarlar burada ağızları kuzeye
gelecek şekilde yerleştirilmişlerdir. Yan yatırılmış ağız ve dip kısımları taşlarla
desteklenmiştir. Diğer mezar ise örgü tekne biçimde yapılmıştır (Tırpan-Söğüt, 2005:
258).
Resim 31: 04 BM 19, 04 BM 20 ve 04 BM 21 numaralı mezarlar
109
Resim 32: 04 BM 19 Numaralı Mezar
Resim 33: 04 BM 19 Numaralı Çocuk Mezarı
Resim 34: 04 BM 20 Numaralı mezar
110
2004 yılında yapılan çalışmalarda ele geçen farklı örneklerden biri de 04 BM
03 numaralı mezardır. Toprak içine oyulmuş yuvarlak bir çukura doldurulmuş kül
birikintisi şeklinde bulunmuştur. Kalıntıların olasılıkla bir torba içerisine konmuş
olduğu düşünülmektedir.
Diğer yeni bir tip mezar ise oygu tekne mezardır. 04 BM 12 numaralı olarak
adlandırılan bu mezar olasılıkla bir çocuk için yapılmıştır. Mezar şişt içine oyularak
şekil verilmiştir. Plaka şeklinde kapak taşlarıyla kapatılmış ola mezarda bir kotyle ve
bunun içinde bir lydion ele geçirilmiştir. Mezar buluntulara göre M.Ö. 6 yüzyıla
tarihlendirilmiştir. Bu tip mezarlar çocuklarda kullanıldığı gibi yetişkinler için de
kullanıldığı bilinmektedir (Tırpan-Söğüt, 2005: 259) .
Resim 35: 04 BM 12 Numaralı Çocuk Mezarı
111
Toprak içerisine bir çukur açılarak gömünün düz ve sırt üstü yatırıldığı mezar
tipi de yaygın olan mezar tiplerinden farklılık göstermektedir. Bu mezarın üstü plaka
taşlardan oluşmaktadır. Bu mezarı uygu tekne mezardan ayıran özellik ise oygu
teknelerin sert bir şişt içerisine yapıldıkları ve bu konumunu korudukları ancak bu
mezar tipi doğrudan toprak zemine yapılmıştır. Derinliği örgü tekne mezarlara göre
daha sığ yapılmıştır. Mezar da ayak hizasında bulunan iki pişmiş toprak kap ve 5
adet gümüş sikke mezar sahibinin pek de fakir olmadığını düşündürmüştür.
Börükçü’de yapılan çalışmalarda bazı mezarlarda ne bir ölü hediyesi ne de bir
iskelet kalıntısı olmayan mezarlara rastlanmıştır. Bu tip mezarların uzaklarda ölen
kişilerin anısına yapılmış olan mezarlar olduğu düşünülmektedir. Ancak bu savı
doğrulayacak bir kanıtımız henüz yoktur (Tırpan –Söğüt 2005: 259).
Bazı mezarlar çoklu kullanım görmüş mezarlardır. Örneğin 04 BM 14
numaralı mezar çoklu kullanım görmüş örgü tekne biçimli bir mezardır. Mezarda
yeni gömü yapılırken diğerleri kenara kaydırılmıştır.
Resim 36 : 04 BM 14 Numaralı Mezar
112
Börükçü’de 2005 yılında yapılan çalışmada toplam 127 mezar açılmıştır. I.
Teras olarak adlandırılan bölge Klasik döneme tarihlenen bir mezar bulunmuştur.
Mezarın kapağını yörede bulunan zeytin yağı işliklerinden alınmış olan pres altlığı
oluşturmaktadır. İçindeki buluntulara göre M.Ö. 500 yıllarına ait olduğu anlaşılmıştır
içerisinde bir iskelet bulunmuştur (Tırpan – Söğüt 2006: 598).
Resim 37: 05 BM 03 Numaralı Mezar
II. teras da ise içerisinde bulunan sikke ve diğer buluntulara göre bölgede
sayıca daha az olan Roma Dönemine tarihlen bir mezar bulunmuştur. Mezar
buluntularına göre değerlendirildiğinde mezar sahibinin belli bir gelir düzeyinin
üstünde olduğu düşünülebilir
III. teras da mezarların bazıları yol kenarında etrafı duvarlarla sınırlandırılmış
alan içerisinde bulunmaktadır. Bu alandaki bazı mezarların yapımında ise doğal kaya
113
oyuklarının kullanıldığı görülmüştür. (Tırpan – Söğüt, 2006: 599-601). 05 BM 29
nolu mezar bu nitelikleri taşımaktadır .
Kuzey - güney yönlü olan mezar yerli kayaya oygu mezar şeklinde
yapılmıştır. İskeletin kafatası kuzeye bakar şekilde yatırılmıştır , eller kalça altında,
sağ ayak sol ayağın üstüne atılmış şekildedir. İskelet yatış yönü takip edilerek ortaya
çıkarılmıştır. İskeletin boyu 1.36m, eni ise 0.39 m dir.
Mezarda diğer örneklerden farklı olarak kapak taşı yerine çatı kiremiti kapak
olarak kullanılmıştır. İskeletin göğüs kısmı üzerinde bir adet bronz sikke ölü hediyesi
olarak konulmuştur.
Resim 38 : 05 BM 29 Numaralı Mezar Resim 39: 05 BM 29 Numaralı Mezarda İskeletin
Bulunuş Durumu
114
Resim 40 : 05 BM 29 Nolu mezar iskeletin ayak ayrıntısı
IV. teras da mezarların yoğunluk kazandığı görülmektedir. Mezarlar
genellikle yol çevresinde yoğunlaşmıştır. Bu terastaki Klasik döneme ait olan
mezarların bazı duvarları sökülerek yol düzenlemesi yapılmıştır. Bu şekilde tahribe
uğrayan mezarların buluntularına ise dokunulmamıştır. Burada da yine mezarlar tekli
ve çoklu gruplar halinde yerleştirilmiştir. Çok az bir kısmı basit bir duvarla
çevrelenmiştir. V. Teras kendi içerisinde farklı döneme ait duvarlarla ayrı ayrı
teraslandırılmıştır. Burada yoğun bir mezarlık alanı ile karşılaşılmıştır. Bu alanda
Arkaik, Klasik, Hellenistik Döneme ait mezarlar bulunmuştur. Buluntulara göre bu
alanın uzun bir zaman mezarlık alanı olarak kullanıldığı görülmüştür. Bu alanda ki
mezar tipleri ise Örgü tekne, oygu tekne, oygu – örgü tekne, plaka tekne, kaya
oyuklarına açılan ve çömlek tipinde mezarlar şeklinde yapılmışlardır. VI. Teras
alanında kutsal alan, yapı kalıntıları ve çok sayıda mezarın yer aldığı bir alandır. Bu
alanda yapılan araştırmalar sonucunda üç yetişkin birey haricindeki mezarların
tamamı çocuk mezarıdır. Mezarların tamamına yakını M.Ö 5. ve M.Ö. 4 yüzyıllara
115
ait mezarlardır. VII. Teras da ise hipoje tipi mezarlar yer almaktadır (Tırpan – Söğüt
2006: 603).
2005 yılı kazı sezonunda, 11.07.2005-25.08.2005 tarihleri arasında katılmış
olduğum kazı çalışmalarında toplam 36 mezarın açılması çalışmasında bulundum.
Alanın bazı bölgelerde kireçli bir yapıya sahip olması nedeni ile bazı iskeletlerin
korunma durumunun etkilendiği görülmüştür. Dönem içerisinde açılan yerli kayaya
oygu dromoslu iki oda mezarda çoklu gömü yapıldığı tespit edilmiştir. 05 BM 22
nolu mezarın içersinde ölü gömme adeti verebilecek bütünlükte bir iskelet
bulunamamıştır. Bunun sebebi yanında yer alan 05 BM 23 nolu mezarda olduğu gibi
su baskını sebebiyle iskeletlerin dağılmış olmasıdır. Suyun mezardan çıkışı sırasında
bir çok iskelet özellikle yuvarlaklığı nedeniyle kapı önüne yuvarlanmış olan
kafataslarından bir çoğu (7 birey) kapı girişinin önünde üst üste bulunmuştur.
Kafatası dışında diğer bazı kemiklerde aynı alan da ele geçirilmiştir. Diğer birçok
kemik ise gezinti alanda bulunmuştur. Sadece 3 bireye ait kafatası güney kline
üzerinde bulunmuştur. En az bir bireyde de kremasyon yapıldığı tespit edilmiştir.
Ancak iskeletlerin dağınık bir durumda bulunmasından ötürü bunlara ilişkin
bir yatırılış pozisyonu saptanamamıştır. Mezar odasının girişi batı yönündedir. Her
üç kline üzerinde ise mezar hediyeleri için açılan nişler bulunmaktadır. Ancak bu
nişlerde herhangi bir ölü hediyesine rastlanmamıştır. Mezarın içerisinde yer alan
buluntulara göre Hellenistik ve Roma Dönemleri’nde kullanım gördüğü
düşünülmüştür.
116
Resim 41: 05 BM 22 Numaralı mezarda kapı girişine yığılmış olan iskelet kalıntıları
Resim 42: 05 BM 22 numaralı mezarda iskeletlerin bulunuş durumu
Resim 43: 05 BM 22 Numaralı mezarda bulunan kremasyona ilişkin izler
117
05 BM 23 numaralı mezarda yerli kayaya oygu dromoslu bir oda mezar olan
bu alanda yapılan çalışmada bu mezar çoklu gömü için kullanılmış olduğu
görülmüştür. Üç klinesi bulunmaktadır. Klineler üzerinde olmasını beklediğimiz
iskeletler yaşanan su baskını nedeniyle gezinti alanının kapı kısmına yakın kısmında
bulunmuştur. Ele geçen kemikler içerisinde yanmış olan kemiklere de rastlanılması
sonucunda bu mezarın hem normal gömü hem de kremasyon gömü içinde
kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Buluntuların Hellenistik döneme tarihlenmesi
sonucunda mezarın bu dönemde en azında Hellenistik Dönem boyunca kullanıldığını
düşündürmüştür. Ele geçen kafatası parçalarından anlaşıldığı kadarıyla en az 3 gömü
için kullanılmış olduğunu kesinleşmektedir. Ancak kremasyona ait kemiklerinde
bulunması bu sayının daha fazla olduğunu düşündürmektedir.
Resim 44: 05 BM 23 Numarlalı Mezar
05 BM 24 nolu mezar plaka taşla çevrelenmiş bebek mezarıdır. Mezarda az
sayıda kemik parçası bulunmuştur. Kuzey güney yönlü olan mezarın kuzey güney
yönde dıştan dışa 0.57m. içten içe 0.50m. uzunlukta, 0.30m.genişliğinde olduğu
tespit edilmiştir. Mezarın yakınlarında küller ve bu küller içerisinde yanmış hayvan
kemikleri bulunması bir cenaze töreni yapıldığını düşündürmüştür. Ayrıca bu alanda
118
bulunan bir kabın olması da bu törenle ilişkili görünmektedir. Benzer şekilde 05 BM
25 numaralı mezarda bir bebeğe ait olmalıdır. Aynı şekilde plaka taşlarla
çevrelenmiş olan bu mezarda doğ yönünde kafatası parçaları bulunmuştur. Bunun
dışında az sayıda kemiğe rastlanmıştır.
Resim 45: 05 BM 25 Numaralı mezar
Kuzey - güney yönlü örgü tekne biçiminde yapılmış olan 05 BM 27 nolu
mezar iskelet kalıntısı bakımından zengin olmasa da buluntuları açısından
çeşitlilik göstermektedir. Çok sayıda bronz boncuk, bronz fibula, bronz bileklik,
cam boncuk bulunması mezarın bir kadına ait olduğu düşünülmüştür. Ancak ele
geçen kemik parçalarının laboratuar koşullarında incelenmesi sonrasında tam bir
cinsiyet ayırımı yapılabilecektir.
119
Resim 46 : 05 BM 27 Numaralı Mezar
05 BM 31 numaralı mezar kuzey –güney doğrultulu örgü tekne biçiminde
yapılmış olan bir mezardır. Bu mezarda ele geçen gömü sayısı yaptığımız
incelemelere göre dörttür. Bu gömülerden biri bir kadına diğeri bir erkeğe ait olduğu
yapılan ilk incelemeler sonrasında anlaşılmıştır. Son gömü yapılırken bir önceki
gömülerin kenara itildiği görülmüştür. Son gömü güney – kuzey doğrultusunda
uzanmaktadır. İskeletin kafatası güneyde yer almakta ve doğuya bakmaktadır.
Gömünün kolları yanlardan uzatılarak elleri kalça altında bırakılmıştır. Mezar ele
geçen buluntulara bakılarak Klasik Dönem’e tarihlenmektedir.
120
Resim 47 ve Resim 48 : 05 BM 31 nolu mezara ait son gömü olan iskelet
05 BM 34 nolu mezar kuzeybatı- güneydoğu doğrultusunda uzanmaktadır.
Mezarın uzun kenarları örgü şeklinde yapılmışken kısa kenarlar plaka taşlarla
kapatılmıştır. üzerinden geçen duvar hem mezarı hem iskeletlerin dizden aşağı
kısımlarının tahrip olmasına neden olmuştur. Mezarda iki iskelet bulunmuştur.
Yan yana konulmuş olan gömülerden biri diğerinin biraz yukarısında yer
almaktadır. Gömünün tek seferde ya da birbirine çok yakın bir zamanda yapıldığı
iskeletlerin aynı seviyede ve yan yana olması dolayısıyla düşünülmüştür.
Mezardan her hangi bir buluntu ele geçmemiş olması, mezarın üzerinden duvar
geçirildiği soyulmuş olabileceğini düşündürmüştür.
121
Resim 49: 05 BM 34 Numaralı mezardaki iki gömü Resim 50: 05 BM 34 Numaralı mezar
05 BM 40 nolu mezar ise kuzeydoğu- güneybatı yönlü olup örgü tekne
biçiminde yapılmıştır. Mezar içerisinde dört adet kafatası bulunmuştur. Buna göre
gömü sayısı dört olarak tespit edilmiştir. Ele geçen kafataslarının kuzey kısmında
bulunması yatırılış yönünün kuzey –güney doğrultusunda olduğunu göstermiştir.
Börükçü’de bulunan bir diğer mezar tipi de pithos mezarlardır. Bu gruptan bir örnek
Börükçü Mevkii’nin doğu yamacında bulunmuştur.05 BM 43 numaralı mezar
kuzeydoğu – güneybatı doğrultuludur. Ağız kısmı güneybatı yönüne bakmaktadır.
Ağız kısmı bir plaka taş ile kapatılmıştır. İçinde bir bebeğe ait olan kemikler
bulunmuştur.
122
Resim 51: 05 BM 43 Numaralı mezar
05 BM 44 numaralı mezarda yapısal özellikler ile farklılık taşımaktadır. Yerli
kayaya oygu olan mezarın üstü pişmiş topraktan yapılmış kapak ile
kapatılmıştır.mezar içerisinde kuzey güney doğrultuda sırtüstü yatırılmış iskelete
rastlanmıştır. İskeletin kafatası doğu yöndedir. İskelet iyi korunmuş durumda
değildir.
Resim 52 : 05 BM 44 Numaralı mezar Resim 53: 05 BM 44 Numaralı mezar
123
2005 yılı içerisinde çalışmış olduğum son mezar olan 05 BM 58 nolu mezar
yerli kayaya oyularak yapılmış bir mezardır. Kuzey – güney yönlü olan mezar
içerisinde bulunan yanık tabakası mezarın kremasyon gömü için kullanılmış
olduğunu göstermektedir.
Resim 54: 05 BM 58 Numaralı Kremasyon yapılmış mezar
124
4.6 DATÇA-BURGAZ
Burgaz örenyeri Datça İlçe Merkezi’nin 2 km. kuzeydoğusunda yer
almaktadır. İlk kez G. Bean ve J.M. Cook tarafından bilim dünyasına tanıtılan
Burgaz örenyerinin, "Eski Knidos kenti" olduğu düşünülmektedir. Eski Knidos,
bugün Dalacak Burnu denilen yerde Burgaz mevkiinde Dorlar tarafından
kurulmuştu. Eski Knidos-Burgaz, Dorların kurduğu diğer 6 kentin (Halikarnassos,
Kos, Ialisos, Kamiros ve Lindos) merkeziydi. Burgaz öreni deniz seviyesinden 12 m
kadar yükselen küçük bir yarımadanın üzerinde bulunmaktadır ( Bean, 1987 : 160) .
Örenyeri, deniz kıyısı boyunca uzanmaktadır ve Hellenistik Çağ öncesi
buluntu veren önemli bir merkezdir. Kent sur duvarı ile çevrelenmiştir. Bu alanın
güney batısında sığ sularda kule ve deniz surları kalıntıları görülmektedir. M.Ö. IV.
yüzyıla tarihlenen iki limanın kalıntıları bu günde deniz kenarında görülebilmektedir.
Kazı çalışmaları ile Burgaz yerleşiminin geometrik dönemden itibaren var
olduğu M.Ö. IV. yüzyılda kısmen terk edildiği, ancak deniz kenarında depolama ve
liman yükleme; daha iç kısımlarda ise tarıma bağlı bir yaşamın ve nekropol
kullanımının sürdüğü anlaşılmıştır. Kentin yer değiştirmesi o dönemde önem
kazanan deniz ticaretiyle açıklanmaktadır Çömlek parçaları ve diğer kalıntılardan
Tekir’e (Knidos) taşındıktan sonrada eski kent yerleşim alanının da tümüyle terk
edilmediği anlaşılmaktadır. Bunu destekleyen bir diğer nokta da yarımadan en
verimli topraklarının bulunduğu tarım için uygun alanın burası olmasıdır ( Bean
1987: 175 ) .
125
Datça – Burgaz’da 1994 yılında yapılan çalışmada Roma dönemine ait bir
oda mezar açılmıştır. Ele geçen buluntulara göre mezar, M.S. 1. yy’ın ikinci
yarısından 2. yy’ın ikinci yarısına kadar olan 100 yıllık bir süre kullanım görmüştür.
Mezar odası 2.88 X 1.50 boyutlarındadır. Tavanı üç büyük bloktan oluşmakta
ve kapı girişinin karşısında iki niş bulunmaktadır (Sevim 1995:2 ). Yapılan
çalışmalarda İskeletlerin gömü pozisyonu ve kemiklerin karışmış olması, bir önceki
gömü geriye itilerek bir sonrakinin gömüldüğü ve en yeni gömünün kapıya yakın
olduğu görülmüştür (Güleç 1996:3).
1994 yılında İncelenmek üzere Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi, Paleoantropoloji laboratuarına getirilmiş olan iskeletler temizlikleri
yapılmış, birey sayıları yaş ve cinsiyet belirlemeleri yapılmıştır. İskeletlerin
biyometrik ölçüleri alınarak bilgisayarda ölçü ve endisleri hesaplanmıştır. Bu
ölçümler sonrasında kadınlar ile erkekler boy uzunluğu açısından Roma Dönemi
toplumları ile kıyaslandığında uzun erkek ve kısa kadın bireylerin olması dikkat
çekici görülmüştür( Sevim, 1995 :2). Yapılan araştırmalar sonucunda mezarda 14
kadın, 14 erkek, 4 çocuk olmak üzere 32 birey bulunduğu tespit edilmiştir (Sevim,
1995: 3).
126
Tablo 5: Datça İskeletlerinin Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılımı (Sevim 1995)
14 Kadın ( % 43.75) 14 Erkek (% 43.75) 4 Çocuk (% 12.5)
5 Genç (% 42.85)
6 Erişkin (% 42.85)
3 Yaşlı (% 21.42)
2 Genç (% 14.29)
8 Erişkin (% 57.14)
4 Yaşlı (% 28.57)
1 Birey 6 yaşında
2 Birey 9-10 Yaşında
1 Birey 14 Yaşında
Bu mezardan çıkan iskeletlerin Paleopatolojik açıdan incelemesi yapılmış bir
bireyde kambur (kyphosis), bir bireyde cücelik (archondroplasia), bel
rahatsızlıklarının olduğunu gösteren deforme vertebralar (osteofit), traumalar
görülmüştür. Bu çalışma I. Ulusal Biyolojik Antropoloji Sempozyumunda
sunulmuştur (Güleç, 1996 s. 3). Aynı toplantıda çene ve diş patolojisi ile ilgili bir
çalışma da sunulmuştur. Bu iskeletlerde diş patolojisinin oldukça yoğun olduğu tespit
edilmiştir. Yapılan akroskobik çalışmalar sonucunda premortem diş kaybı, çürük,
hypoplasia ve alveol kaybı saptanmıştır (Sevim 1996b: 4) .
Bu mezara ait iskeletler 2004-2005 I. yarıyılı Yüksek Lisans öğrencileri
tarafından paleopatolojik açıdan yeniden değerlendirmeye alınarak incelenmeye
çalışılmıştır.
Yapılan paleopatolojik çalışmalarımıza göre 32 bireylik bu oda mezarda cüce,
kambur, dev, tüberküloz (?) gibi hastalıklara sahip bireylerin bulunması ve bu
hastalıkların dış görüntü olarak da farklı hastalıklar olması antik dönemde de bu
bireyler için bir ayrım yapıldığını düşündürmüştür.
127
Bildiğimiz kadarıyla Knidos antik dönemde bir tıp ekolünün olduğu önemli
bir merkezdi. Karşı kıyısındaki Kos adasındaki ekolle bir rekabet içinde olduğu
bilinmektedir. Kos Tıp Ekololü Hipokrat’ın önderliğinde olduğu için günümüzde
daha çok bilinen bir konumdadır Hipokratın yazdığı bilinen “Akut Hastalıklar
Üzerine” adlı eserin Knidos Tıp Okulu’na ait olduğu düşünülen “Knidos
Cümleleri”’den yararlanılarak yazıldığı bilinmektedir. Hipokrat’ın çağdaşı Knidoslu
Euryphon, Galen’e göre bu eserin de yazarıdır.
Knidos ve Kos tıp ekolleri yaklaşımları açısından farklılık göstermektedir.
Knidos Tıp Okulu hastalıkları kümelendirdiği ve bundan yola çıkarak kendilerine
gelen hastaların tedavilerini düzenlediği bilinmektedir. Knidos tıp okulunun
hastalığın tanısını temel aldığı, bu karşılık Kos Tıp Okulu’nun hastalığın nasıl
seyrettiğine önem verdiği yaygın olarak bilinmektedir (Şahinoğlu 1998 : 84 ).
Knidos’ta böylesine büyük bir tıp ekolünden Bahsedilmesine rağmen bugün
bunlara ilişkin bir yapı kalıntısı bulunamamıştır. Her ne kadar yapısal anlamada Tıp
ile ilişkilendirilen bir yapı kalıntısı henüz bulunamamış olsa da sağlık tanrısı
Asklepios’a ait yontuların bulunması Knidos’un Tıp ilişkili olduğunun kanıtıdır.
İncelenen bu mezarda bazı tıp aletlerinin de çıkması mezarın hastalık – hasta –
iyileştirme üçgeniyle bir bağlantısı olduğunu kuvvetlendirmektedir.
Sonuç olarak 32 birey bulunduran bu oda mezarın içerisinde ekstrem
sayılabilecek hasta bireyleri bulundurması, mezarda buluntular arasında tıp
aletlerinin bulunması, bölgenin antik dönemde en önemli iki tıp ekolünden birisine
128
sahip olması mezarın farklı bir şekilde kullanıldığını düşündürmüştür. Yapılacak
daha ayrıntılı bir çalışma ile, özellikle aynı döneme ait ortaya çıkarılacak diğer
mezarların da incelenmesi ile daha doğru sonuçlara ulaşılabileceği düşüncesindeyiz.
Tablo 6:Datça Bireylerinin Yaş, Cinsiyet ve Irk Dağılımı (Sevim 1995)
Envanter Cinsiyet Yaş Irk
DT 1 kadın erişkin Alpin
DT 2 kadın erişkin Alpin
DT 3 kadın erişkin Alpin
DT 4 erkek 20-24 Alpin
DT 5 erkek yaşlı Alpin
DT 7 erkek yaşlı Alpin-Dinarik
DT 8 kadın 20-24 Akdeniz
DT 9 erkek erişkin Akdeniz
DT 10 erkek erişkin Akdeniz
DT 11 kadın 22-24 Alpin
DT 12 erkek erişkin Alpin
DT 13 çocuk 9-10
DT 14 kadın yaşlı Alpin
DT 15 erkek yaşlı Alpin
DT 17 kadın 20-24 Alpin-Akdeniz
DT 18 a kadın genç -
DT 18 b erkek erişkin -
DT 19 a çocuk 9-10 -
DT 19 b erkek erişkin -
DT 20 a kadın erişkin Alpin
DT 20 b çocuk 6 -
DT 21 erkek erişkin -
DT 22 kadın yaşlı Alpin
DT 23 kadın erişkin Alpin
DT 24 erkek erişkin -
DT 25 kadın erişkin Alpin-Akdeniz
DT 26 erkek 20-24 Alpin
DT 27 kadın genç Alpin
DT 28 erkek erişkin Akdeniz
DT 29 erkek erişkin Alpin-Dinarik
DT 30 çocuk 14 -
DT 31 kadın erişkin Alpin
129
4.7 EUROMOS
Karia Bölgesinin antik kentlerinden Euromos, Bafa gölü ile Milas arasında ve
Milas’a 12 km uzaklıkta, Selimiye Bucağı yakınlarındadır. M.Ö.VIII.yy.dan beri
yerleşimi olan kent, denizden oldukça uzak olmasına rağmen Atina’nın
önderliğindeki Attika-Delos deniz birliğine “Hyromos” ve “Kyromos” adıyla
kayıtlıydı.
Ele geçen mimari buluntular ve seramikler Euromos’un M.Ö 6. yüzyılda var
olduğunu göstermiştir. Euromos’un günümüze ulaşan kalıntıları; Tanrı Zeus’a
adanmış, Zeus Lersyonos tapınağı, Tapınağın arkasındaki tepede Euromos’u kuşatan,
Helenistik ve Roma dönemine ait büyük bir sahayı kaplayan surlar, oldukça tahrip
olmuş olan tiyatro, tiyatro ile bugünkü karayolu arasında kalan Stoa ve onun
çevrelediği Agora’dan parçalar vardır.
Kentin nekropolü ise yoldan tapınağa giden patikanın kenarında surların
dışında kalan alana yayılmıştır. Burada Karia tipi mezarlar ve gömü çukurları
bulunmaktadır. Karayolu kenarında Maltepe denen yerde, tümülüs olması muhtemel
bir yükselti bulunmaktadır (Bayburtluoğlu, 1982: 134).
Kızıl’a göre kentin nekropolünde Karia tipi sandık biçimli mezarlar, oda
mezarlar ve lahit mezarlar bulunmaktadır. Roma Dönemine ait anıtsal nitelikteki tek
mezar örneği ise tonoz çatılı olan kompleks bir mezardır. Bu mezar kuzey-güney
130
yönünde inşa edilmiş olup yan yana dört odadan meydana gelmektedir. Ortadaki
odalar hemen hemen simetrik olup benzer ölçülere sahiptirler. Yanlardaki ön
cepheleri açık daha büyük ve yüksek beşik tonozlu odaların ortasında yer alan
uzunca dikdörtgen odalar dar olup fazla büyük olmayan girişlere sahiptirler.
Duvarların ön ve yan cepheleri düzgün kesilmiş mahalli kireç taşı ile kaplanmıştır.
Kapılar odaların orta ekseninde yer almayıp ortadaki duvarın sağında ve
solunda yer almışlardır. En sağdaki oda ön girişin başladığı bölmeye kadar iç içe iki
tonozludur ve her iki tonozun arasındaki mesafe oldukça azdır. İnşa tekniği ve
bağlantı yerlerinden her iki tonozun aynı zamanda yapıldığı anlaşılmaktadır. Oldukça
sade ve yalın olan sol baştaki odanın arka duvarının dibinde, bu odanın altında
tonozlu başka bir odanın varlığını kanıtlayacak tonoz kavisinin küçük bir kısmı
görülmektedir.
Ortadaki her iki odanın da çatısı büyük ölçüde yıkılmıştır. Çatıya ait molozun
odaların içini doldurması gömü düzeni hakkında bir fikir edinmeyi de olanaksız
kılmıştır. Ancak buna rağmen odaların boyutları lahit koymak için elverişli değil gibi
görünmediklerinden, cesetlerin ahşap tabut veya pişmiş toprak lahitlerin içlerine
konulup defnedildikleri düşünülmektedir. Zamanında sıvalı olduğu anlaşılan
mezarların tonoz yapımında ahşap kalıp kullanılmış olmalıdır.
Orta kısımları, moloz ve harçla doldurulan, dışa bakan yüzlerde ise düzgün
blok taşların kullanıldığı duvar örgü tekniğine Roma İmparatorluk Döneminin pek
çok yapısında sıkça rastlamak mümkündür. Dış görünüş itibarı ile duvar örgüsü
131
Euromos mezarına en yakın olan mezarlara Alagün,ve Iasos'ta rastlanmaktadır.
Mimari form ve plan açısından bu mezara doğrudan benzeyen örneklere ne Karia
mezarlıklarında, ne başka bölgelerdeki mezarlıklarda karşılaşılamamıştır.
Euromos mezar anıtında, küçük girişli; uzun fakat fazla geniş olmayan
ortadaki odalar mezar odası, yanlarda önü açık eyvan formunu çağrıştıran odalar ise
Karya ve Kilikya'daki nekropollerde yer alan bazı kompleks mezarlarda olduğu gibi -
dini merasim, ziyafet ve ziyaret günleri için kullanılıyor olmalıydı (Kızıl, 1999: 97).
132
4.8 HALİKARNASSOS
Bugün Bodrum olarak bilinen Halikarnassos’un, yüzyıllar boyunca Ege
adalarından gelen istilalara maruz kaldığını bilinmektedir. Bodrum yakınlarında
yapılan Çömlekçi, Yalıkavak ve Müskebi kazılarında ortaya çıkan Miken
mezarlarından çıkan eseler de, adalardan gelen Mikenlerin bu bölgede var
olduklarının göstergesidir.
Halikarnassos’lu Tarihçi Heredotos “Karialılar anakaraya adalardan
gelmiştir” diyerek kentin kuruluşunu İon kolonistlere bağlamıştır. Heredotos, Mora
Yarımadası’nın (Peleponnesos) doğusundan, Trozien’den gelen Dorlar tarafından
kurulduğunu söyleyerek ilk gelenlerin bugünkü Bodrum Kalesi’nin olduğu yerde batı
rüzgarı anlamındaki Zephyros Adası’na yerleştiklerini, kıyı boyunda tutunduklarını
sözlerine eklemiştir ( Bayburtluoğlu, 1982: 102) .
Plinius’un bildirdiğine göre Halikarnassos’un en önemli kalıntısı, antik
dünyanın yedi harikasından2 biri olan “Mausoleum”dur. 1857 yılında Charles T.
Newton tarafından bulunan, frizleri ve heykeltıraşlık eserlerinin hepsi British
Museum’a taşınan anıt M.Ö 350 yılında Moulosslos için karısı Artemisia tarafından
2 Antik Dünyanın yedi harikasından biri Mousoleumdur. Diğer harikalar ise Mısır’daki Giza
Piramitleri, Babil’in Asma Bahçeleri, Oyimpia’daki Zeus Heykeli, Efes’teki Artemis Tapınağı,
Rodos’ta bronz heykeli ve İskenderiye Feneri olarak kabul edilmiştir.
133
yaptırılmıştır (Akurgal 1993 : 480) . Bu anıtsal eserin mimarı devrin önemli sanatçısı
Pytheostur. Mausoleum’da Skopas, Bryaxis, Timotheus ve Leokhares gibi devrin
önemli heykeltıraşları da çalışmışlardır. Scopas’ın doğu tarafında, Bryaxis’in
kuzeyde, Timothee’nin güneyde, Leochares’in ise batıda çalıştığı bilinmektedir.
Ancak ne yazık ki Bodrum’da bugün bu eserden günümüze temel izleri ve esere ait
çok az friz kalmıştır ( Bayburtluoğlu, 1982 : 102 ) .
Plinius anlatımına göre Mausoleum kabaca dikdörtgen planlı bir yapıdır. Dört
bölümden oluşan yapı yüksek bir kaide üzerinde duran kısa kenarlarda 9’ar uzun
kenarlarda 11’er sütun bulunan 36 sütunlu bir pteron onun üstünde yükselen 24
basamaklı bir piramit ve en tepede yer alan bir quadrigadan3 oluşmuştur ve bu atlı
arabayı çeken Artemisia ve Maousolos heykellerinin en üstte yer almaktadır. Tüm bu
öğelerle birlikte eserin yüksekliğinin 42 m.yi bulduğu Plinius tarafından aktarılır
(Akurgal 1993 : 480), (Alpözen 1990:90).
Yapılan kazılar sırasında Mausollos’un anıt mezar odasına da ulaşılmıştır. Bu
bölmeye ana kaya içinde açılan 9 m.lik geniş bir merdivenden inilmektedir.
Günümüzde bir çatı ile korunan Mezar odası ise yaklaşık 7ye 6m boyutlarındadır ve
girişi iki mermer kapıya sahiptir. Kapının ve mezarın işçiliği oldukça yüksek
seviyededir. Bunun yanı sıra en iyi kalite Attik kaplar, altın ve fildişi aplikeler gibi
mezar hediyeleri mezar odasının içinde ve çevresinde bulunmuştur. Cenaze işlemi
gerçekleştikten sonra koridorun dış kısmı son derece büyük boyutlardaki yeşilimsi
3 Quadriga: Dört atın çektiği araba
134
bir taş ile kapatılmıştır. Bu kapağın yapısı kapatıldığında sağlam bir biçimde
oturması için tasarlanmıştır (Jeppsen:18).
Basamakların çevresinde kesilmiş hayvanların – öküzler, danalar, koyunlar,
tavuklar, vb hayvanların kalıntıları bulunmuştur. Muhtemelen Mausollos’un öbür
dünyadaki hayatı için yapılan bu büyük çaptaki kurban eyleminin üzeri toprak ve
büyük taş blokları ile kapatılmıştır (Jeppsen:18) .
Antik dönemin ünlü mimarlarından Vitruvius şehre ve Mausoleum’a özel bir
ilgi duyarak bu yapı hakkında bilgi edinmemizi sağlayacak bilgilere eserinde yer
vermiştir. Şehir ve Mausoleum hakkında bilgi veren en önemli kaynaklardan biri
olmuştur. Vitruvius, bu konuda yazarken, Mausoleum’un mimarı ve bina hakkında
kitap yazmış olan mimar Pytheus’un eserinden faydalanmıştır. (Küçükeren, 2005:
138). Bu eseri eşi için yaptıran kraliçe Artemis, anıt bitmeden öldü; fakat mezarı
yapan bu sanatkarlar, kendi şöhretleri ve sanatın şerefi için yine tamamladılar
(Alpözen 1990:90),(Bean, 1987: 120).
Son yüzyıl içersinde anıt alanında yapılan araştırmalarda, anıtın bir deprem
sırasında çöktüğü ancak 15. yy’da bölgeye gelen şövalyelerin yapı taşı ve kireç
yapmak için yapının malzemelerini kullandıklarını, mezar odasının bulunduğu alanın
tahrip edildiğini ortaya çıkarmışlardır. Heykellerin yapı malzemesi olarak
kullanılmaması nedeniyle bırakılması bir oranda korunmasını sağlamıştır. Son olarak
1857 yılında kalan eserlerinde British Museum’a götürülesi sonucunda yapının
bugün sadece temelleri görülebilmektedir. Bu eserler arasında amazonlarla
135
Yunanların mücadelesini anlatan friz blokları, çok sayıda insan heykeli, aslan
heykelleri, tepedeki dörtlü gruba dahil olan at heykeli ve arabaya ait tekerlek
bulunmaktadır (Texier, 2002: 225).
Resim 55: Mausoleum’dan Artemis ve Mousolos heykelleri (www.livius.org/.../halicarnassus/mausoleum.jpg)
Resim 56 : Mausoleum rekonsktürüksiyonu
136
Resim 57 : British Museum’da bulunan friz parçaları
Resim 58: British Museum’da bulunan friz parçaları
Resim 59 : British Museum’da bulunan friz parçaları
137
Resim 60 Bodrum’da bulunan friz blokları Resim 61 : Bodrum’da bulunan friz blokları
Resim 62: Mausoleumun rekosktrüksiyonu (www.personal.kent.edu/~khame/Arch.4th.Maussol.)
138
Halikarnassos’ta bulunmuş olan bir diğer önemli mezar ise Hekatomnos
çağına ait bir kadın mezarıdır. Yöresel taştan tek parça olarak oyularak yapılan lahit,
tek parça olarak işlenmiş bir kapağa sahiptir. Yüzleri düzgün tıraşlanmış yöresel
taşların örülmesinden oluşan lahit, boyutlarından biraz daha büyük bir mezar
odasının içinde, üzeri yedi adet taşla örülmüş olarak bulunmuştur (Özet, 1994: 88).
Plan 7 : Halikarnassos Kraliçe Ada’ya ait olabilecek (?) Mezar (Özet 1994)
Resim 63: İskeletin Bulunuş Durumu (www.bodrum-museum.com)
Mezar açıldığında kolları çapraz olarak kavuşturulmuş halde bulunmuş olan .
İskelet üzerinde paleoantropologlarca yapılan çalışmalarda 40lı yaşlarında bir kadına
ait bir iskelet tespit edilmiştir. İskeletin boyunun 1.62 olduğu sağlığında birden fazla
139
çocuk sahibi olduğu anlaşılmıştır. Dişlerinin incelenmesi sonucunda sağlıklı ve
sağlam bir yapıya sahip olduğu anlaşılmıştır (Özet, 1994: 89). Manchester
Üniversity’de R.W. Stoddart tarafından yapılmış olan daha sonraki çalışmada diş ve
iskelet patolojilerine ait erişkin bir kadına ait olan kemiklerin iyi korunmuş durumda
olduğu ancak bazı küçük hasarlar görüldüğü belirtilmiştir. Kafanın boyutları,
mandibulanın şekli, dişlerin durumu, suturların kapanmasına bakılarak tahmini yaşın
30-50 yaşları arasında olduğu tespit edilmiştir. İskelet üzerinde herhangi bir patolojik
durum tespit edilememiştir. (Prag- Neave, 1994: 108).
Manchester Üniversitesi Müzesi’nden Dr. John Prag ve ekibi tarafından bu
iskelete ait baş üzerinde etlendirme yapılmıştır. Bu çalışma sonrasında daha önce
Karialı Prenses olarak adlandırılan bu iskeletin Hekatomnos’un beş çocuğundan biri
olan Kraliçe Ada ile benzerlikler taşımasından ötürü Kraliçe Ada olabileceği öne
sürülmüştür (Alpözen, 1994:113) .
Resim 64 : Muhtemelen Ada’ya ait olabilecek heykel başı (Prag- Neave, 1994)
140
Muhtemelen Ada’ya ait olabilecek iki adet mermer kadın başı ve mezardan
çıkan yüzüğün üstündeki kadın figürüyle etlendirilmesi yapılan iskelet arasında
benzerlik kurulmuştur. Ayrıca Ada’nın muhtemel ölüm tarihi ile bu mezarda
bulunan iskeletin ölüm yaşı birbiriyle tutarlılık göstermektedir. Tüm bunlar ele
alındığında bulunan iskeletin Ada olmasını güçlendirmektedir. Ancak mermer başlar
üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalarda yüzün alt kısımlarında bazı farklar görülmesi
ise bazı soru işaretlerinin kalmasına yol açmıştır (Prag- Neave, 1994: 108).
Resim 65: Muhtemelen Ada’ya ait olabilecek İskeletin Baş Kısmı (Prag- Neave, 1994)
Resim 66: Mezardan çıkan iskeletin etlendirilmiş son hali (Prag- Neave, 1994)
141
Mezar zengin buluntuları ile oldukça dikkat çekicidir. İskelet üzerinde
bulunan altın taç, bir kolye, iki fibula- düğme, üç yüzük, iki bilezik ve çeşitli boy ve
cinste elbise aplike parçaları bulunmuştur. Tüm bu buluntular ışığında mezar M.Ö
360-325 tarihleri arasında verilmektedir (Özet, 1994: 96).
Resim 67: Mezara ait buluntulardan örnekler
142
4.9 HYDAİ
Hydai/ Kydae antik kenti Muğla İl Merkezi’nin batısında, Milas İlçesi'nin 6
km batı-güneybatısında yer alır. Kent Güllük Körfezi'ne bağlanan Sarıçay Vadisi'nde
Damlıboğaz/Damlarboğaz Köyü yakınlarındadır. Grekçe’de “Su” anlamına gelen
"Hydai” kentinin, MÖ 478 yılında kurulduğu bilinmektedir. Ancak ilk yerleşmenin
MÖ 3. bin yılına kadar geri gittiği bilinmektedir. Sarıçay Nehri'nin yatağının
değişmesiyle ortaya çıkan antik mezarlığın buluntuları bu görüşü destekler
niteliktedir (TAY 2007 “Hydai” ). Kente ilişkin kalıntılar, Apollon ve Artemis'e ait
tapınak kalıntıları gibi bir çok kalıntı kaçak kazılar, tarım alanı açma ve bilinçsiz
inşaat yapımı sonrasında tamamen tahrip olmuş durumdadır. Ancak bazı buluntular
köyün bazı yerlerinde ya da Sarıçay yatağı üzerinde görülebilir (Diler, 2001: 225) .
Diler tarafından yapılan araştırmalar kazı ve yüzey araştırmaları sonucunda
iki mezarın araştırılması yapılmıştır. Birinci mezar kaçak kazılar sırasında tahrip
edilmiş olup oygu- oda mezar şeklindedir. Mezarın oyulduğu kayalık, çimentolaşmış
yamaç döküntüsü özelliğindedir ve yapısı gereği kolayca oyulabilme özelliği
gösterir. Böyle bir yapıya sahip olan arazi özellikleri nedeniyle benzer kaya yapısının
görüldüğü yamaçlarda başka oda mezarların da olabileceği düşünülmektedir (Diler,
2001: 226) .
143
Plan 8: Hydai Mezar 1’in Planı (Diler 2001)
2.50 m. uzunluğunda bir giriş alanına sahip olan mezarın kapısı iri taş
plakalarla kapatılmıştır. Tek odalı olan mezarın içindeki 1 m. uzunluğundaki
koridorun her iki yanında platformlar bulunmaktadır. Ana kayadan oyulmuş olan bu
platformların üstü iri taşlarla düzleştirilerek kalın bir toprak harçla kapatılmıştır.
Mezar odası 7.50 x 5.20 – 5.50 boyutlarındadır. Yan yana taşlar sırlanarak ölü
yastıkları oluşturulmuştur (Diler, 2001: 226) .
Yaklaşık olarak 20 kadar gömü yapıldığı tespit edilmiştir. Ancak
mezar içersine giren kireçli sular ve mezarın kaçakçılar tarafından tahrip edilmesi
iskeletlerin korunma durumunu etkilemiştir. Yerinde korunan örnekler, ölülerin
platformlara yüzleri koridor tarafına gelecek şekilde yerleştirildiklerini
göstermektedir. Gözlemlerimiz gömütte daha sonraki kullanımlarda farklı
uygulamaların da yapıldığını göstermiştir. Kuzey platformun batı kenarında yapılan
temizlik çalışmasında açığa çıkarılan iskeletler, ölülerin kayrak taşları üzerine değil
144
doğrudan platform zeminine yatırıldığını göstermiştir. Bu alanda iskeletlerinin
yüzlerinin koridor tarafına değil duvar kenarına gelecek şekilde yerleştirildiği
görülmüştür. Mezar odasının buluntuları arasında az sayıda Geç Geometrik Dönem
çanak çömlek parçası bir kadeh ve bronz bir fibula ele geçmiştir (Diler, 2001: 227) .
İkinci mezar ise, ilk kez Diler tarafından bulunmuştur. Birinci mezarla benzer
özellikler göstermektedir. İlk mezara göre 5m. kuzeyde yer alan bu mezar da tek
odalı yerli kayaya oygu oda mezardır. Mezar girişi 1.70 x 1.28 m boyutlarındadır.
Mezar girişinde bulanan küçük taş yığınlarının mezarı çökmelere karşı korumak ve
mezarın girişinin bulunmasını engellemek amaçlı yapıldığı düşünülmektedir. Kapı
girişi iri taşlarla örülerek kapatılmıştır. Mezar odası 8.00 x 5.50 m. boyutlarındadır.
Birinci mezarda olduğu gibi girişle aynı eksen üzerindeki koridorun her iki yanında
ve karşısında platformlar üzerinde kayrak taşından yapılmış ölü yatakları
bulunmaktadır. Mezar odası doğu batı doğrultusunda olup sadece batı platformu altta
taşlarla desteklenmiştir. Ancak kuzey ve güney platformlarının da orijinalinde alttan
taşlarla desteklendiği fakat sonraki kullanımlar sırasında çıkarılıp sandık biçimli
mezarların kapakları olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
İkinci mezarda bulunan ilginç bir buluntu ise içeride pişmiş toprak bir lahdin
bulunmasıdır. Bu pişmiş toprak lahit 0.63 x 0.48 m boyutlarındır. Bir tekne ve
üzerine yerleştirilen bir kapaktan oluşmaktadır. Ayaklı olan lahit, gövdesindeki
kırıklar nedeniyle Antik Çağda kenetler1e bağlanarak onarılmıştır. Lahit içerisine
sızan kireçli sular nedeniyle kemikler fazla tahrip olmuşladır.
145
Mezar odasından ele geçen kemikler genellikle kol ve bacak gibi kemiklere
aittir. Platformlar üzerinde yapılan incelemeler sonucunda ölü yastığı olarak
kullanılan taşlar ile gömü sayısı arasında ilişki kurulmuştur. Buna göre batı
platformunda üç, kuzey platformunda iki, güney platformunda ise bir ölünün başının
koridora gelecek şekilde yerleştirildiğini düşünülmektedir. Güney platformunda
doğrudan platform tabanı üzerine oturtulan ölü yatağı üzerine ise bir ölünün başının
gömüt duvarına gelecek şekilde yerleştirildiği belirlenmiştir.
Mezar odası içerisinde ele geçen buluntular ise krater türü büyük hacimli
kaplar, olpe ve amphhoriskos türü küçük hacimli kaplardır. Bunlardan büyük hacimli
kapların mezarın bir sonraki gömü yapıldığında yer değiştirildiği ancak küçük
hacimli olanların ise büyük ölçüde ilk konuldukları yerde kaldığı düşünülmüştür.
Kraterlerin gömütün daha sonraki kuşaklar tarafından kullanımında farklı amaçla;
yeni gömülere yer açma amacıyla ölü kemik ve adak artıklarının içine konulması için
kullanılmıştır. Ancak ilk kullanımlarında içlerine konulan sıvıyla birlikte ölü
yanlarına konulduğunu göstermektedir. Bu görüşü kapların içine konulan kadehlerle
de desteklenmektedir Pişmiş toprak kapların yanı sıra mezar içersinde bronz
fibulalar, mızrak ucu, ok uçları ve eğri uçlu bıçaklar da bulunmuştur Ele geçen
buluntular ışığında mezarın Geç Geometrik ve Erken Oryantalizan Dönemde
kullanıldığı anlaşılmıştır (Diler, 2001: 226-227).
Hydai’da yapılan bir diğer araştırma bölgesi köyün kuzeyinde kaçak kazılarla
tahrip edilmiş olan pithos gömülere ait olan nekropol alanıdır. Burada kaçak
kazıların düzenli aralıklarla yaklaşık 5-10 m mesafeyle ve 3 metreye yakın
146
genişliklerle yapıldığı görülmüştür. Bu alanda yapılan çalışmada açılan çukurlarda
tahrip edilen pithoslara ilişkin kırık parçalar saptanmıştır. Bugün Milas Müzesi'nde
sergilenen Geç Tunç Dönemi gaga ağızlı kapların da bu tür pithos gömütlerden
çıktığı anlaşılmaktadır. Yapılan çalışmalarda ayaklı bir Tunç Çağ kabına ilişkin kırık
parçalar toplanarak tümlenmiş ve Milas Müzesi'ne teslim edilmiştir. Bu nekropol
alanında ele geçen seramik parçaları Arkaik ve Geometrik Döneme tarihlenmektedir
(Diler, 2001: 229) .
Hydai’da yapılan tüm çalışmalar değerlendirildiğinde kentte oda mezarların,
pithos gömülerin, sandık mezarların, Eski Tunç Çağı, Geometrik Dönem, Arkaik
Dönemde kullanıldığı belirlenmiştir. İskeletler üzerinde gerek mezarlara giren kireçli
suların iskeletleri bozması gerekse mezar soyguncularının tahrip etmesi sonucunda
bütüncül bir araştırma yapılmadığı düşünülmektedir. Buna rağmen ölü gömmeye
ilişkin bazı bilgilerin yapılan araştırmalarda ortaya konması önemlidir.
Plan 9 :Hydai Mezar 2’nin Planı (Diler 2002)
147
4.10. IASOS
Antik yerleşim eskiden Iasos Körfezi (Sinus Iasicus) olarak adlandırılan derin
ve uzun bir koy içindeki kayalık yarımada ya da muhtemelen küçük bir ada üzerinde
kurulmuştur; burası günümüzde Mandalya veya Güllük Körfezi olarak
adlandırılmaktadır. Antik çağda Iasos, Mylasa ve Didyma - Miletos arasında gelişmiş
kara güzergahları yoktu. Kentin doğal iletişimi, ticaret dolayısıyla denizden
sağlanmaktaydı. Deniz aynı zamanda Iasos için bir geçim kaynağıydı.
Kentin önemli yapı kalıntıları arasında bronz çağına ait yapı kalıntıları,
tiyatro, agora alanı, bouleterion, Demeter ve Kore kutsal alanı, Zeus Megistos kutsal
alanı, surlar, kuleler, evlerin olduğu yerleşim alanı, Bizans Dönemi’ne ilişkin yapılar
ve çeşitli devirlere ait nekropol alanları sayılabilir.
Harita 4: Iasos’un yeri
148
Iasos’un bazı mezarlıkları anakarada, kuzey ve batıdaki taşralarda yer alır.
Bu mezarlıklar dönemsel olarak çeşitlilik göstermektedir. Karia bölgesi içinde erken
dönem mezarlığı olma özelliği gösteren Erken Bronz Çağı I –II (M.Ö. 3. bin yıl)’na
ait büyük bir mezarlık, bazı Geç Geometrik (M.Ö. 8. ve 7. yüzyıl) mezarlar,
Hellenistik (M.Ö. 4. ve 3. yüzyıllar) ve Roma imparatorluk Dönemi (M.S.3 .yüzyıl)
ait mezarlık alanı yapılan sistemli kazılar sonrasında gün ışığına çıkarmıştır (Baldoni
vd, 2004 : 125).
4.10.1 Prehistorik Dönem Nekropol Alanı
Kentin kuzeyindeki düz alana yayılmış olan nekropol alanı Erke Bronz Çağı
I-II’ye tarihlenmektedir. (M.Ö. 3.bin yıl) bu alanda yapılan araştırmalar sonucunda
çoğunlukla dikdörtgen ya da yamuk biçimli üzerleri bir ya da daha fazla yassı taşla
örtülmüş 96 adet mezar ortaya çıkarılmıştır. Mezarların yeri bir yükselti ya da bir
işaret ile belirtilmekteydi.
Mezarlara bir ya da birden fazla kişi gömülebilmekteydi. Mezar çoklu gömü
olarak kullanılmış ise sonraki gömüler yapıldığında ilk gömülere ait iskeletlerin bir
tarafa toplandığı görülmüştür (Baldoni vd, 2004 : 125). Ölü gömme usulü, ölünün
başı doğuya doğru dönük, bedeni eğik, dizleri bükülmüş ve kolları yüzünün önüne
uzatılmış biçimde yapılmıştır. (Berti vd,1993: 120). Yani bedenler ana rahmindeki
duruşuyla yerleştirilmiştir. Mezarlarda az sayıda ölü hediyesi bırakılmıştır (Baldoni
vd, 2004 : 125). Daha çok kafanın yanına yerleştirilen mezar armağanları arasında
kase, tas, maşrapa, sürahi, amphora, çömlek ve geometrik kazıma bezeli, bazen de
149
beyaz üst boya bezemeli kulak biçiminde kulplu kaplar olan seramik biçimleriyle
birlikte, Kykladlardan dışalım yoluyla gelmiş bazı önemli ve ender mermer kaplar,
tunç, gümüş ve kurşun (yüzükler) metal mallar ve kolye boncuklar bulunmaktadır
(Berti vd, 1993: 120).
4.10.2Geometrik Dönem Nekropol Alanı
Geç Geometrik (M.Ö.8- 7 yüzyıl) nekropol alanı, İasos agorasının batı
kısmındadır ve Bronz Çağı tabakalarının üzerine inşa edildiğinden bazı erken
yapıları tahrip etmiştir.
Bu alanda çeşitli tiplerde yüzün üzerinde mezar kazılmıştır. Bunlar genellikle
doğu- batı doğrultusundadır ve aralarında yassı taşlardan yapılmış lahitler, yatay ya
da dik yerleştirilmiş büyük urnelerin (pithos) içindeki inhumasyon ve kremasyon
gömüleri, amphora veya az çok dikdörtgen terrakotta lahitlerdeki kremasyonlar
bulunur (Baldoni vd, 2004 : 72).
Resim 68 : Iasos Geometrik Dönem Nekropolü
150
Mezarlar genellikle birkaç kişi için kullanılmıştır. Prehistorik dönem
nekropolünde olduğu gibi son gömü yapılırken bir önceki gömüye ait kalıntılar bir
köşeye toplanmıştır. Bazen ikinci gömüler için yassı taştan kefenler kullanılmıştır.
Mezar hediyeleri çoğunlukla yerel ve kaliteli kilden üretilmiş, dönemin tipik
süslemeleri (şeritler, dalgalı çizgiler, üçgenler, zikzaklar, ok ucu şekilleri vb.) ile
dekore edilmiş çanak – çömlekler (testiler, kadehler, küçük kraterler, kaseler,
amphoralar) ve kaba kilden kaplardan (küçük testiler, çift kulplu kaplar, kavanozlar)
oluşturmaktadır. Ayrıca bronz takılar (bilezikler, kolye parçaları, yüzükler, spiral saç
tokaları, fibulalar) ve küçük bir demir bıçak bulunmuştur. Bazı kadın mezarlarında
terrakotta iğler, çocuk mezarlarında ise terrakotta biberonlar ve deniz kestanesi
kabukları ele geçmiştir (Baldoni vd, 2004 : 72).
4.10.3 Hellenistik Dönem Nekropol Alanı
Prehistorik mezarlığın üzerinde bulunan Hellenistik nekropolisinde lahitler
ağırlıktadır. Bunlar düzgün kesilmiş taşlarla yapılmış ve yassı taşlarla örtülmüştür.
Farklı yönlere bakarlar ve “mezar sunağı” olarak adlandırılan M.Ö. 3-2 yüzyıla
tarihlenen iki olağan dışı anıtın etrafında toplanmışlardır. Mezarlardaki kadınların
yüksek mevkiden oldukları, zengin gömü hediyelerinden anlaşılmaktadır. “Mezar
sunakları” lahitlerin üzerindeki platformlardan yükselen basamaklı dikdörtgen
yapılardan meydana gelir. Mezar hediyeleri arasında parfüm koymak için kullanılan
alabastronlar, altın varaktan oluşan kolye, parfüm için kullanılan küçük bir vazo,
altın örgülü pandantif kolye, bilezik, skrabeli bir yüzük, bir çift küpe ve bir kolye
bulunmuştur. Yüzükler ters çevrilmiş piramitler şeklindedir ve bunlara Hayat
151
Ağacı’nı temsil eden teller aplike edilmiştir. Ölen kadının saçı ise bir silindire
eklenmiş yarım küre biçimli bir çift “makara” ile süslenmiştir. (Baldoni vd, 2004 :
126). Bu değerli eseler M.Ö. IV yüzyıl sonu ile İ.Ö. III yüzyıl başı arasına tarihlenir
(Berti vd,1993: 122).
4.10.4 Roma Mausoleionu
Kent etrafında yükselen mezar biçimli yapılar arasında en görkemlisi olan
Balık Pazarı olarak bilinen yapıdır. Bu yapıyı 20. yy başlarında Iasos’u ziyaret eden
İtalyan arkeologlar Strabon’un “Balık Pazarı” olarak anlattığı yer olduğunu
düşünmüşlerdir. Bu nedenle yanlış olarak uzun bir süre yapının adının “Balık Pazarı”
olarak kalmasına neden olmuşlardır (Berti vd.,.1993: 124).
Syria etkisi gösteren yapı aslında M.S. 2.yy’a ait bir Roma
Mausoleionu’dur. Bu mausoleionu kendisi ya da ailesi için inşa ettiren kişinin
kimliği bilinmemektedir, ancak bu kişinin zamanında önemli bir kişi olduğu tahmin
edilmektedir. Payeler üzerinde kemerlerden oluşan bir portiko ile sınırlanmış 40 x
48m boyutlarında bir alanın ortasında, basamaklı yüksek bir platform üzerinde ön
cephesi dört sütunlu bir tapınak bulunmaktadır. Mezar odası 10m x 7mlik bir alana
yapılmıştır Girişi batı olan yapının içinde alçak sütunlar vardır. Duvarlarda
kemiklerin saklandığı kapların koyulması için nişler ve bu duvarlarla bitişik taş
sekiler bulunmaktadır (Baldoni vd.,. 2004: 127).
152
Resim 69 : Roma Mausoleionu
4.10.5 Saat Kulesi Olarak Bilinen Anıtsal Mezar
Antik kentten 1 km uzakta doğu kıyısında Çanakçık Tepe’nin alçak
yamaçlarında bir mezarlık alanı daha bulunur. Bu alandaki dikkat çekici yapı “Saat
Kulesi” olarak adlandırılan anıtsal nitelikteki yapıdır. Geç Roma İmparatorluk
Döneminde tarihlenen bu mezar “kule” veya “podium” mezarlar olarak bilinen Syria
mezarlarına benzer nitelikler taşımaktadır. (Baldoni vd., 2004 : 130 ). Üst üste iki
odadan meydana gelmiştir. Alttaki odanın tonozlu nişleri vardır. Girişin karşısındaki
niş daha derindir ve bir platforma sahiptir. Dışarıda, kuzey cephede muhtemelen Orta
Bizans Döneminde, doğudaki kısa rıhtım üzerinde kare planlı bir gözetleme kulesi
inşa edilmiştir (Baldoni vd., 2004 : 130 ), (Berti vd.,1993: 123)
153
Resim 70 : Saat Kulesi Olarak Bilinen Anıtsal Mezar
4.10.6 Oda Mezarlı Nekropolis
Denize 600 m boyunca bir dizi teras ile inilen batı düzlüğünün
yamaçlarındaki yoğun iskan yüzünden zarar görmüş olan oda mezarlı nekropolis
M.Ö. 2. yüzyılın ikinci yarısından M.S. 4 yüzyıla kadar sürekli kullanım görmüştür.
İki grup halinde tanımlanabilecek olan mezar grubunun birincisi doğu-
güneydoğu yönünde iki sıra halinde, batıdan “küçük limana” hakim olan kayalık
sırtın alt kısmı boyunca uzanan 25 adet oda mezardan meydana gelmektedir. İkinci
grup mezarlar ise modern köyün bulunduğu alanda yamaçlar üzerinde 60 adet mezar
bulunmaktadır. Oda mezarlar genellikle dört köşe, tonoz çatılı, taş duvarlı tek bir
154
odadan meydana gelmektedir. Mezar duvarlarının fresklerle kaplı olduğu
düşünülmektedir. Bazı mezarlara basamaklarla ulaşılır; diğerlerinin girişi ise
kenarlarda ya da öndedir. Girişlerin oldukça büyük lento ve söveleri vardır; kapılar
ise taştandır. Lentonun ya da duvarların arasına yerleştirilmiş taşların üzerine
işlenmiş ya da boya ile yazılmış kısa cenaze yazıtları bulunmaktadır.
Oda mezarlardan birinin yakınına yapılan araştırmalarda amphora ya da “alla
cappuccina4” gömüleri İasos nekropolisinde en azından erken dönemlerde sıkça
görülebilen mezar tipli olduğunu ortaya koymuştur. Bu olay sadece in situ bulunmuş
malzemeyle değil, çevre duvarına yaslanarak odayı saran çok sayıdaki ampfora içine
olan gömülme yeriyle de belgelenmiştir.
İtalyan kazı ekibinin yerleştiği alandaki bir oda mezarda da benzer bir durum
gözlemlenir; burada 16 çocuk gömüsü bulunmuştur. bunların 11’i amphora içinde 3
çukur gömüsü ve bir “alla cappuccina” olarak ortaya çıkarılmıştır. Kül kapları olarak
kullanılmış amphoralar M.Ö. 1. yüzyıl ile M.S. 1 yüzyıl arasına tarihlenmektedir.
Oda mezarlardan birinde, bitkisel motifler ve boğa başı ile bezeli yuvarlak bir
mermer sunak bulunmuştur. Şimdi Balık Pazarı’nda sergilenen sunak Geç
Hellenistik Döneme aittir.
Modern köyün içinden geçen ana yolun kenarındaki mezardaki bir amphora
gömüsünde ortaya çıkarılan mezar hediyeleri şunlardır: ince cidarlı küçük bir kase,
4 “Alla capuccina” pişmiş topraktan yapılmış kırma çatı şeklinde mezar yapısı
155
Kuzey İtalya’daki Ticino işliklerinde üretilmiş ve M.S. 1 yüzyılda söz konusu
bölgede rağbet görmüş güvercin şekilli ampulla. Bu buluntunun İasos’ta karşımıza
çıkması, İtalya, Gallia ve Germania’dan bilinen benzer balsamarianın Doğu
Akdeniz’e ulaştığının göstergesidir. İtalyan kazı ekibine ait alandaki çocuk
gömülerinde ölü hediyesi olarak bırakılmış terracotta figürinler ele geçmiştir
(Baldoni vd., 2004 : 132 ), (Berti vd., 1993: 122) .
C. Texier’in de belirttiği gibi İasos nekropolü körfezin kuzey kıyısını,
birbirine bitişik sıra tepelerden meydana gelmiş olup bunlar körfezin içini sarar
şeklinde yapılmışlardır. Limanın girişinden ovaya kadar bu yerleri işgal etmiş olan
çeşitli kavimler, mezarlarını bu tepelerin sırtlarına yapmışlardır. Her dönemden ve
her tarzda olan bu mezarlar, aynı maksada yönelik düşünce tarzının, sanat açısından
oluşturduğu farkları tamamen gösterir nitelikler taşımaktadır (Texier, 2002: 241) .
156
4.11 İDYMA
İdyma kenti bugün Muğla ili, Akyaka beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır.
(Gürbüzer, 2006: 19 ) İdyma’nın, kelime kökeni olarak İd(a) – uma dan oluştuğu ve
orman halkı anlamına geldiği söylenmektedir (Umar, 1993 : 334). Son hecesine
bakarak İdyma’nın Anadolu kökenli yerel bir isim olduğu düşünülmektedir. Kente
ilişkin en erken bilgiler M.Ö. 5 yy’a tarihlenmektedir. Bu dönemde Attik Delos deniz
birliğine üyedir ve birliğe düzenli olarak vergi ödemektedir (Gürbüzer, 2006: 24).
Hellenistik Devirde III. Aleksandros’un (Büyük İskender) eline geçen şehrin,
M.Ö. 3. ve 2. yy.'da Rhodos peraiasına (topraklarına) dahil olduğu düşünülmektedir.
Roma dönemine ait birçok yazıt keşfedilmesine karşın, İdyma’nın Roma
dönemindeki yerleşimi bilinmemektedir. Gökova köyünün kuzeyindeki kalıntılar en
geç İ.Ö. 4-3. yüzyıllara tarihlidir. Bu da bize söz konusu yerleşimin bu yüzyıllarda
terk edildiğini ve kentin günümüzde modern Akyaka yerleşiminin bulunduğu yere
taşındığını düşündürmektedir.
Kentin nekropolüne ilişkin veriler sınırlı düzeydedir. Kayaların oyulması ile
yapılmış tapınak planlı kaya mezarları Akyaka-Gökova köyü arasında, İnişdibi
olarak adlandırılan mevkiinde bulunmaktadır. Anıtsal nitelikteki bu mezarlar M.Ö. 4.
yy’a tarihlendirilmektedir. Bu tip mezarların benzer örnekleri Karia Bölgesi içersinde
Kaunos’ta görülebilir. (Gürbüzer, 2006:32). Bu tip mezarların Lykia bölgesinde çok
görülmesinden ötürü “Likya Tipi” mezarlar olarak da adlandırılmalarına rağmen
157
Karia bölgesi içerisinde de görülebilmektedir. Bu tip mezarlarda mezar ne kadar
büyük ise o kadar önemli bir mevkideki bir kişiye ait olduğu düşünülmektedir.
Resim 71: İdyma Tapınak Planlı Kaya mezarı
Resim 72 ve Resim 73 : İdyma Tapınak Planlı Kaya Mezarı
158
2001 yılında Akyaka Belediyesi’nin alt yapı çalışmaları sırasında tesadüfen
ortaya çıkarılan yalancı tonozlu bir oda mezar önemli bir keşif olarak
nitelendirilebilir. Soyulmamış olan bu mezar doğa koşullarına da yenik
düşmemiştir. Bu mezara ilişkin incelemeler M. Gürbüzer tarafından bir yüksek
lisans tezi kapsamında değerlendirilmiştir (Gürbüzer, 2006) .
Mezar tek odadan oluşan mezar kuzey - güney yönlüdür. Konglomera cinsi
taşlar kullanılarak yalancı tonoz tekniğinde yapılmıştır. Mezar içersinde üç kline
bulunmaktadır. Kuzey kline üzerinde yer alan duvarda bir niş yer almaktadır. Mezar
odasındaki klineler taş sıralardan örülmüştür. Mezarın ön kısmında bulunan bir yazıt
mezarın ilk sahibinin bir kadına ait olduğunu göstermiştir. Mezar içersinde bulunan
eserler arasında, kandiller, pişmiş toprak unguentariumlar, tek kulplu testiler, kaseler,
sikkeler, bronz bir fibula, kilit sistemine ait bir parça, altın bir yüzük ve cam
unguantariumlar ele geçmiştir.
Mezar içersinde bir iskelete ait kafatası ve kaval kemiği parçaları
bulunmuştur. İskeletin kafasının çevresinde ve ayak ucunda olmak üzere iki farklı
grup buluntu ölü hediyesi olarak bırakılmıştır (Gürbüzer, 2006: 90) .
Yapılan bu çalışmada mezara ve buluntulara ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler
sonucunda mezarın M.Ö. 166’da yapıldığı ve M.S. 3 yy’a kadar kullanım gördüğü
belirlenmiştir (Gürbüzer, 2006: 96) .
159
Resim 74 İdyma Yalancı Tonozlu Oda Mezar’nın İçi (Gürbüzer, 2006)
Plan 10: İdyma Yalancı Tonozlu Oda Mezar’nın İçi (Gürbüzer, 2006)
160
4.12 KAUNOS
Karia – Lykia sınırında yer alan kentin Karca adı Kbid’dir. Attika – Delos
Deniz Birliğine (M.Ö 425) üye kentler içinde en yüksek gider katkı payı ödeyen
kentlerden biriydi. Antik dönemde Kurutulmuş tuzlu balık, incir, susam, reçine ve
karasakız ihracatı ile zengin bir kent konumundadır. Bugün görülebilen kalıntıları
arasında tiyatro, hamam kompleksi, Apollon ve Artemis kutsal alanı, tholos denen
işlevi henüz bilinmeyen yuvarlak yapı, çeşme binası ve nekropol alanları sayılabilir
(Küçükeren, 2005: 151)
Kaunos’un mezar tipleri oldukça çeşitlilik göstermektedir. Bunlar arasında en
ilgi çekici olan kuşkusuz tapınak cepheli kayaya oygu mezar tipidir. Bunun yanı sıra
yine “güvercin yuvası” ismiyle anılan dikdörtgen biçimli derin kaya oygu mezarlar,
lahit tekneleri ve sandık tipli mezarlar Kaunos’un mezar zenginliğini göstermesi
açısından önemlidir (Öğün vd., 2001: 163 ).
4.12.1 Kayaya Oygu Mezarlar
Kente hem denizden hem karayolu ile ulaşanların dikkati çekecek büyüklükte
Olan mezarlar kuzey koy’u kuzey yönden kuşatan Balıklar Dağı’nın koya bakan sarp
cephesi üzerinde yer almaktadır. Bu mezarlar güneybatıya doğru yedi farklı alanda
gruplandırmaktadır. Bu mezarlar M.Ö 4. yüzyıla tarihlendirilmişlerdir. Toplam 167
adet olan mezarlardan en görkemlileri tapınak cepheli olan mezarlardır. Cephe
161
planlarına göre genellikle templum in antis5 planlı yapılmışlardır çok az mezar
prostylos6 tipi plana sahiptir. Antalar arasındaki sütunların taşıdığı üçgen alınlıklı
cephenin gerisinde basamaklarla çıkılan Pronaos ve bir kapıya açılan Mezar Odası.
Yanlardan ve yukarıdan anakayadan tamamen kopartılmış olmalarıyla, bütün bu
mezarlar tamamıyla birer Naiskos konumuna getirilmişlerdir. Bazıları tapınak cephe
mimarisini tam olarak yansıtmalar. Dor tarzında yapılmış tek örneğin dışında
diğerleri İon düzeni tarzında yapılmıştır. Altılı grup içersinde boyutlarıyla dikkat
çeken mezar yapımının yarım kalması nedeniylede önemlidir. Mezarın yarım
kalması olasılıkla Büyük İskender’in Karia kentlerini istilaya başlaması nedeniyle
yaşanan siyasi çalkantıdır (Öğün vd., 2001:163 ) .
Resim 75: Kaunos Kaya Mezarlar (Bitirilmemiş Mezar)
5 Giriş kısmında iki sütun bulunan tapınak planı 6 Giriş kısmında dört sütun olan tapınak planı
162
Mezarların oda planları kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Yan ve arka
duvarların önünde yastıklı kline yapılmıştır. Bazı mezarlarda girişe yakın olarak
kline düzeyinin altında sunu sekileri de bulunabilmektedir. Yine bazı örneklerde
klinelerin çevrelediği alan sonradan oyularak bir lahit teknesi haline getirilmiştir.
Bu anıtsal mezarların tek bir kişi için değil bir aile mezarı şeklinde yapıldığı
yapılan arkeolojik değerlendirmeler sonucunda ortaya konmuştur. Mezarların
bazılarında renkli sıva izleri görülmüştür. Çok az mezar da yazıt bulunmaktadır.
bunlardan yalnızca bir karcadır (Öğün vd., 2001: 164).
Tapınak cepheli kaya mezarları Likya bölgesinde bulunan kaya mezarlarıyla
benzerlik gösterse de Likya mezarlarının genellikle ev ya da ambar tipi şeklinde
olmasıyla ayrılır. Tapınak cepheli mezarları Anadolu’daki kaya mezarları
geleneğinin Helenleşmiş şekli olarak düşünülebiliriz. Likya bölgesinde tapınak
cepheli olan mezarlar oldukça azdır. Bu mezarlara daha çok Kaunos sınırına yakın
yerlerde karşımıza çıkar.
Kayalık cephe üzerine yapılmış diğer bir mezar türü ise “güvercin yuvası”
ismiyle anılan mezar yapılarıdır. Boyutları 0.65 x 0.70 x 0.55 ila 2.20 x 2.82 x 1 m.
arasında değişmektedir. Az bir bölümü tapınak cepheli mezarların basit örnekleridir.
diğer örnekler kayalığa açılmış basit örnekler şeklinde yapılmışlardır. Cepheleri
geniş açılmış olan mezarlar iki kanatlı kapı bloklarıyla kapatılırken, dar olanların
girişleri tek bir kapı bloğuyla örtülmüştür ve çok az mezarda sunu sekisi
bulunmaktadır (Öğün vd., 2001: 166 ) .
163
Resim 76 : Kaunos Kaya Mezarları
4.12.2 Niş Mezarlar:
Kuzey Kaya Nekropolündeki mezarlar kayalık yamaç üzerine açılmış oyuklar
şeklindedir. Kızıltepe’nin Alagöl kıyısındaki yamaçlarda ve Balıklar Dağı
yakınlarında bulunan bu mezarlar önemli bir grubu oluşturmaktadır. Alagöl’ün
üzerindeki kayık yamaçta açılan ellinin üzerindeki niş mezarlar içlerine bir urne
sığabilecek şekilde yapılmışlardır yaklaşık 40 cm yüksekliğindedirler. Mezarların
tabanlarına açılan yuvarlak yuvalar içlerine konan urnelerin oturtulması için
yapılmışlardır. Urnelerin yerleştirilmesinin ardından kapakların bir plaka taşla
kapatıldığını düşündürecek izler bulunmaktadır. bazılarının ağzına yerleştirilen
kapak taşlarının üzeri üçgen alınlıklı bir tapınak şeklinde sıvanmıştır.
164
Bu alanda yapılan kazılar sırasında ele geçen stel formlu ve üçgen alınlıklı üç
mermer plaka, mezarların kapaklarının nasıl olduğunu göstermesi açısından önem
taşımaktadır. Üzerlerinde kime ait olduğunu yazan kısa yazıtlar bulunmaktadır.
Kaya mezarlarının Roma ve Bizans dönemlerinde tekrar kullanıldığı
düşünülmektedir. Ancak günümüzde olduğu gibi antik dönemde de mezar
soyguncularının tahribatına maruz kaldığı düşünülmektedir. Ele geçen kırık parçalar
bunu kanıtlar niteliktedir. Yapılan çalışmalar sonucunda ancak tek bir Kalyx – Krater
restore edilerek tamamlanabilmiştir. Yalnızca daha dayanıklı malzemeden yapılmış
olan alabasterler sağlam kalabilmiştir (Öğün vd., 2001: 166-169 ) .
Resim 77 : Kaunos Niş Mezarlar
165
Resim 78: Kaunos Niş Mezarlar
4.12.3 Anıt Mezarlar
Diğer mezarlardan soyutlanarak yüksekçe tepeler üzerine tek odalı inşa
edilmiş Anıt Mezarlar’dan bugüne kadar yalnızca ikisi araştırılabilmiştir. Bunlardan
biri, bugün ören girişinin hemen sağındaki küçük tepe, diğeri ise kentin kuş uçumu 4
km. batısında, Ekincik Koyu üzerinden Akdeniz’e hakim Mezargediği bölgesinde
bulunmaktadır.
Ören girişinin hemen sağındaki, Akropolis’in güneydoğuya uzanan alçak
burnu üzerinde bulunan anıt mezar I, tek bir odadan ve onun önündeki ön bir
mekandan oluşmaktadır. Mezar kültüne yönelik olduğu düşünülen bir mezar sunağı
yer almaktadır. Mezarın yönü güneybatıya dönük yapılmıştır. Mezar odası özenle
kesilmiş ve işlenmiş mermer orthostatların kayalığın içine örülmesiyle elde
166
edilmiştir. Cephesi üçgen alınlıklı olan mezarın içi sahte kemerle örtülüdür. Cephesi
üçgen alınlıklıdır. Bir mermer lahite ya da kline’ye işaret edebilecek bir belgenin
bulunmayışı, mezar sahibinin daha çok ahşap kline üzerine yatırılmış olabileceğini
akla getirmektedir. Yaklaşık olarak M.Ö 300 yıllarında yapılmıştır (Öğün vd., 2001:
172) .
Plan 11 : Kaunos Anıt Mezar I Rekonstrüksiyon Çizimi
Bir uç kale konumundaki Mezargediği mevkiinde bulunan Anıt mezar II
Ekincik koyu’na manzaralı bir konum göstermektedir. Bir architrav bloğu üzerindeki
yazıta göre Psussollos’a ait olan mezarın mimari parçaları çok geniş bir alana
yayılmıştır. Doğu – batı yönlü olan bu yapının boyutları Dıştan dışa 6.38 x 5.40
m’dir. Anakaya üzerine oturan mezar yapısının tabanı plaka şeklinde kesimli büyük
kireç taşı bloklarla kaplanmıştır. Gömüt odasının kuzey, batı ve doğu duvarı önünde
birer seki oluşturulmuştur. Mezar odasının İon düzeninde bir üst yapıya sahip olduğu
ele geçen mimari elemanlar sayesinde anlaşılmıştır (Öğün vd, 2001: 174 ) . Özellikle
cephe düzenlemesi ile Kaunos’un kaya mezarlarıyla ortak karakterli olması, kapı
lentosu üzerindeki yumurta dizisi ve lesbos kymatiomu ile architravdaki karca yazıt
167
mezarın, İskender’in Anadolu seferinden önce yapıldığının göstergesidir ( Işık, Diler,
Babaoğlu, 1996: 224) .
4.12.4 Sandık (‘Podest’) Mezarlar:
Kaunos surunun dışında kalan yamaçlar üzerine yapılmış olan mezarların
hepsi ‘Sandık Mezarlar’ grubu içerisinde yer almaktadır. Çömlekçi Tepe’nin
güneybatı ve batı yamacında yapılan araştırmalar sonucunda her biri üç ya da dört
mezar içeren toplam 33 mezar kompleksi tespit edilmiştir. Yan yana yapılan her bir
mezarın uzun kenarları, yükseklikleri yaklaşık birbirine eşit plaka blokların dik
konulmasıyla elde edilmiştir. Mezarlarda arka dar kısım anakaya tarafında gelecek
şekilde yapılırken, ön dar kısım ise bir blokla kapatılmaktadır. Mezarların üstü büyük
sal taşlarıyla kapılmaktaydı.
Gruplar halinde yapılan bu mezarlarında üstleri tekrar önce toprak bir dolgu
ile sonrada irili ufaklı çakıl taşları karıştırılmış kalın bir harçla sıvanarak
kapatılmıştır. Böylece sadece dar blokla kapatılan kısım açıkta bırakılmıştır. Bu
kısmın açıkta bırakılma nedeni ise tekrar gömü yapılmak istenmesidir. Bu mezarları
bir aile mezarı grubu olarak düşünmek doğru olacaktır.soyulmamış olan mezarlardan
ele geçen buluntular ışığında yeni gömü yapıldığı zaman eski gömünün ileri itildiği
ortaya çıkarılmıştır. Mezarların geniş bir tarihsel süreç içersinde kullanım gördüğü
ele geçen arkeolojik buluntular ışığında tespit dilmiştir. En erken M.Ö 3. yy’a ait
olan mezarlar M.S.2yy’a kadar kullanım görmüşlerdir (Öğün vd, 2001: 175 ).
168
Kiel Üniversitesi’nde “Kaunos Sandık Mezarları” konulu doktora çalışmasını
yürüten Soner Özen, bu çerçevede Küçük Kale’nin güney limanına bakan yamacında
yer alan mezarları inceleniştir. Bu incelemeler sırasında soyulmamış bir mezar
grubuna da rastlamış ve çalışmasına bu mezar grubunu da dahil etmiştir. Bu mezar
içinde çok sayıda unguantarium ve laginos bulunmuştur bunların yanı sıra oldukça
tahrip olmuş olarak cam ve bronz eşya çıkartılmıştır (Özen, 2001:8),(Işık, 1998:
201).
Akropolün kuzey eteğinde 1982 yılında sürdürülen kazılar sırasında yan yana
üç mezar bulunmuştur. Yan duvarların toplama taşlarla örüldüğü görülen mezarların
üst kısımları büyük sal taşlarıyla kapatılmıştır. Üç mezarında farklı dönemler
içerisinde kullanım gördüğü ele geçen arkeolojik malzeme ile de desteklenmiştir.
Cam vazolar, çeşitli dönemlere ait sikkeler, pişmiş topraktan laginos ve
unguantariumlar, bronz aynalar, demirden strigilisler, kemik ve bronz süs eşyası ile
altın diadem parçaları bu eserlere örnek teşkil etmektedir (Öğün, 1983: 240) .
Resim 79 : 1982 Sezonunda Bulunmuş Mezar Yapıları (Özen 2001)
170
4.13 KNİDOS
Bugünkü Muğla İli, Datça İlçesi, Tekir Burnu’nda bulunan antik Knidos
kentine ilişkin en eski buluntular M.Ö.VII yy’a kadar gitmektedir. M.Ö 468’de kent
Atina kontrolündedir ve ünlü Delos Deniz birliği üyesidir. M.Ö 411 de ise Deniz
Birliğinden ayrılarak tekrar Sparta yanlı yönetim hakim olur (Sönmez, 2007: 44).
Kent Rodos’taki Lindos Kamiros, İalysos, Kos, Halikarnassos, Nisiros ve Telos ile
birlikte Dor Hexapolisini oluşturmuşlardır.
Knidos, bilim, mimarlık ve sanatta da oldukça ileri bir kentti. Tarihin büyük
astronomi ve matematik bilimcisi Eudoksus, doktor Euryphon, ünlü ressam
Polygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı
Sostratos burada yaşamıştır. Doktor Euryphon ve öğrencileri zamanının ikinci büyük
tıp okulunu Knidos’ta kurmuşlardır. Eudoksus’un geliştirdiği ve dönemin büyük
buluşu olan güneş saati, ören yerinde bugün de görülebilmektedir. Kente ait kalıntılar
arasında iki tiyatro, biri ticari biri askeri amaçla kullanılan iki liman, Aphrodit
tapınağı, Apollon tapınağı ve Korinth Tapınağı, stoa bugün görülebilir durumda
bulunmaktadır.
Knidos’a ait nekropol alanı kentin kuzeyinde, batısında ve doğusunda yer
almaktadır. Doğu nekropolü altı kilometreden uzun bir alanda yer almakta olup antik
çağın en geniş mezar sahalarından biri olarak tanımlanmaktadır. Bir kısmının büyük
boyutlu olan yüzlerce mezar yapısı bugün örene giden yolun her iki tarafına dağılmış
durumda bulunmaktadır. Bu mezarlar sadece çok büyük boyutları nedeniyle değil
aynı zamanda anıt mezarlarının çeşitliliği ile de çok zengindir (Love, 1970: 153).
171
Mezar yapıları arasında farklı tiplere yer verilmiştir. Yüksek duvarlarla
çevrilmiş avlulu mezarların bodrum kısımlarına mezar odacıkları yerleştirilmiştir.
Loculi adı verilen dar odacıklar veya bölmeler genellikle ostotheklerin yerleştirilmesi
için kullanılmıştır. Yandaki kapılar, genellikle boğa başları ve girlandlarla bezeli
yuvarlak atların bulunduğu avluya girişi sağlamaktadır. Bu alanlarda belli günlerde
düzenlenmiş olan ölülerin onuruna kurbanlar sunulması ve kutlamalar yapılmıştır.
Alanda bulunan diğer mezar tipleri ise Helenistik dönemde yapılmış düz plaka kaplı
küçük odalardan veya Roma İmparatorluk Devri’nde yapılmış olan tonozlu
odacıklardan oluşmaktadır. Bir çok mezar zengin mimari süslemeye sahiptir. Antik
dönem kaynaklarından öğrendiğimiz kadarıyla burada spor yarışmalarını da içeren
oldukça kapsamlı ölü kültünün uygulandığı bilinmektedir (Özgan, C.B. 2002:104) .
Deniz kıyısındaki bir kaya üzerinde yer alan görkemli, tapınak formlu mezar
anıtı “Aslanlı Mezar” olarak bilinmektedir. 1857 yılında kette ilk kazıları yapan
Charles Newton, İngiliz Kraliyet’inin verdiği bir savaş gemisiyle 212 sandık eseri
İngiltere’ye götürmüştür. Bu eserler arasında “Aslanlı Mezar”a ait olan aslan heykeli
de yer almaktadır. Bugün bu eser British Museum’da bulunmaktadır. Eser erken
Helenistik Dönem’e tarihlendirilmektedir.
172
Resim 80: Aslanlı Mezarın Aslan heykelinin götürülüşü
Resim 81:Heykelin Bugünkü Durumu
1995 yılında yapılan çalışmalar sırasında nekropol alanında kaçak kazılar
sonrasında ortaya çıkarılan bir oda mezarın yanında yapılan araştırmalar sonucunda
buna paralel bir diğer oda mezarın daha olduğu saptanmış ve burada bir kurtarma
173
kazısı yapılmıştır. Bu mezar Knidos’tan yaklaşık 2 km uzaklıkta yer almaktadır.
Mezar hücreleri yan yana sıralanmış şekildedir. Duvarlar düzgün kesme taşlardan
oluşmuştur. Mezar hücrelerinin üzeri dörtgen büyük blok taşlarla kapatılmıştır.
Mezarda birkaç kemik parçası dışında iskelete ait parça ele geçmemiştir. Ele geçen
bazı seramik parçalarına göre mezar Helenistik döneme tarihlenmektedir
(Özgan,1996: 277).
1999 yılında nekropol alanında yapılan çalışmalar sırasında sahanın
topografik çizimlerinin gerçekleştirilmesi sırasında korunan mezar sayısının 300
kadar olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmalar sırasında temenoslu bir mezarda
çalışmalar yapılmıştır. Mezar, bu tip anıtsal yapılarda olduğu gibi tiyatro sahnesi
benzeri biçimde tasarlanmıştır. 1 veya 2 metre yüksekliğinde bir teras duvarı üzerine
ve teras duvarının hizasında, arkadan ve yandan çevrilen bir diğer duvar yardımı ile
bu alan sınırlandırılmıştır. Alana yanlardan kapılarla girilmektedir (Özgan vd., 2000:
100).
Plan 13: Knidos Temenos Mezarı (Özgan vd., 2000: 107).
174
Nekropol alanında ele geçen bir çok yazıt antik dünyanın ölüme bakışını
göstermesi açısından önemlidir. Bunlar arasında Ağıt niteliği taşıyan mermer bir
metinde yoldan geçen kişiler için “Antigonos” isimli bir kişinin temenosuna davet
vardır. Yazıttan anlaşıldığı kadarıyla anılan kişi bazı mitolojik ilişkilerle
destanlaşmış ve yörede ün yapmış eski bir kahramandır. Bu kişinin önemi nedeniyle
mezarı bir temenos duvarı ile çevrilmiştir (Sönmez, 2007:159) .
Hıristiyanlık Dönemine ait olan bir kiliseye giden taş döşeli yol bir zamanlar
nekropoliste bulunan ağıt yazıtlardan oluşmuştu. Bu örnekler içinde Atthis isimli bir
kadının kocasına yazdığı övgü dolu yazıtta bulunmaktadır. Bu yazıtların çoğunluğu
M.S 2 – M.S. 3 yy’a tarihlenmiştir (Sönmez, 2007:160).
Kent surlarına yaklaşık olarak 4 km uzaklıkta, nekropol sahasının içinde yer
alan, yaklaşık 700 m2 büyüklüğünde ve bir duvarla çevrili bir alan bulunmuştur.
Ortasında yuvarlak bir yapı bulunmaktadır. Bu yapının olasılıkla toprak döküntüsü
kaybolup gitmiş olan bir tümülüsün kaidesi olduğu düşünülmüştür (Özgan vd., 2000:
101).
1960’lı yılların sonlarına doğru İris Love tarafından yapılan kazı
çalışmalarında kent duvarının yakınlarındaki alan araştırılmış ve burada 11 mezar
kazılmıştır. Bu mezarların hemen hepsi yaklaşık aynı plana sahip olup doğu-batı
doğrultusunda yer almaktadır. Mezarlar dikdörtgen bir giriş odasına ve bir mezar
odasına sahiptir. Bazı durumlarda bu giriş odası bir mezar olarak kullanılmış ve
diğerlerinde ek bir oda girişin batısına eklenmiştir. Mezar buluntuları genellikle
175
odayı kapatan taşın hemen arkasında grup halinde bulunmuştur. Bu buluntular içinde
amforalar, bir ya da daha fazla tabak, bir askos ve bir kandil tespit edilmiştir. Bu
buluntular ışığında mezarlar M..Ö. 3.yy ortasına tarihlendirilmiştir. Mezar içerisinde
yer alan bir gömüde kafatası üzerinde bir altın diadem bulunmuştur. Diğer bir iskelet
de sırtı üstü yatırılmış yüzü doğuya bakar biçimde bulunmuştur (Love, 1970: 153 ).
176
4.14 LABRANDA
Muğla İli’nde Kocayayla olarak bilinen dağlık bir alanda yer alan Labranda
Karia bölgesinin önemli dini merkezlerinden biridir. Kent Zeus Labraundos’a
adanmıştır. Güneyinde yer alan Mylasa’ya kutsal bir yol ile bağlanan kent M.Ö 5
yy’da kurulmuştur. Kente ilişkin önemli yapı kalıntıları arasında Erkekler için
düzenlenmiş andronlar, Zeus tapınağı, çeşme binası, stadyum, din adamları evi olan
oikoi ve kutsal yol üzerinde nekropol alanı sayılabilir. Bu yapıların bir çoğu
Hellenistik ve Roma Dönemine aittir (Küçükeren, 2005 : 160 ).
Kentin nekropolü yerleşim alanına uzanan yolların her iki yanında
bulunmaktadır. Antik dönemde kutsal alanlar çevresine gömülme isteği nedeniyle
mezar sayısı özellikle kutsal yol çevresinde daha fazlalaşır.
Plan 14: Labranda kent planı
177
Labranda’da görülen mezar tipleri genellikle Karia’da yaygın olarak görülen
yerli kayaya oyulmuş tekne ya da sanduka biçiminde dikdörtgen planlı mezarlardır.
Diğer grupta ise oda mezarlar bulunmaktadır. Bunların sayısı altı olarak tespit
edilmiştir.
Tekne tipi mezarların sayısı 52 adet olarak tespit edilmiştir. Üstte taş kapak
için çıkıntılar mevcuttur, böyle alttaki gömüyü kapatarak üstte başka bir gömü
bulunabilmektedir. mezarlar büyük çatı biçimli kapaklara sahiptir ve kapaklarda
genellikle taşımak için yapılmış, ikişer uzun kenarlarda, birer kısa kenarlarda olmak
üzere altı çıkıntı bulunmaktadır. Günümüzde Mezar kapaklarının bir çoğu orijinal
yerlerinde bulunmamaktadır ve hepsi soyulmuştur (Karlsson, 2005 )
Resim 82: Labranda tekne biçimli mezar
178
Labranda’da bulunan altı oda mezardan en etkileyici olan Zeus Labraundos
Tapınağı'nın bulunduğu terastan 30 m yukarıdaki küçük bir teras üzerinde yer alan
mezardır. Mezar üç bölümden oluşur; dromos ve arka arkaya sıralanmış iki mezar
odası. İç ve dış duvarların hepsi düzgün kesme taşlar ile örülmüştür (Bean, 1987:
70). Dik bir yamaç üzerine inşa edilmiştir. Dromosu ile birlikte 15m, genişliği 6.86
m ve yüksekliği ise 5.20 m olan bu büyük mezar büyük levhalardan meydana gelen
bir platform üzerinde yer almaktadır. Dromosun girişi güneydendir. Mezar birbirine
bir kapı ile bağlanan iki odadan oluşmaktadır. Her iki odanın çatısı da bindirme
tonoz şeklinde yapılmıştır. Bu odaların üzerinde ise 1.30 m yüksekliğinde 6 x 3.2 m
ölçülerinde üçüncü bir oda bulunur. Mezar odalarının girişe yakın olanında iki içteki
odada ise üç adet lahit bulunmaktadır. İçteki odadaki lahitlerden ortadaki lahit,
diğerlerinden daha büyük yapılmıştır. Bu lahdin büyük yapılmış olmasından dolayı,
önce lahdin yerleştirildiği sonra mezarın duvarların örüldüğü düşünülmüştür. Mezar
çevresinde bulunmuş olan çeşitli dönemlerden kalma birkaç parça seramik mezarın
tarihini vermekten uzaktır (Westholm 1963: 101-105). Ancak Bean mezarın ön
avluda bulunan çanak çömlek parçaları nedeniyle M.Ö. dördüncü yüzyıl öncesinden
kalma olduğunu düşünmüş fakat mezarın kime ait olabileceği konusunda bir fikir öne
sürmenin olanaksız olduğunu belirtmiştir (Bean, 1987: 72).
179
Resim 83: Büyük Oda Mezarın İçteki Odasının Görüntüsü
Resim 84: Büyük Oda Mezarın Dromosunda Bir Görüntü
180
4.16 LAGİNA
Muğla İli, Yatağan İlçesi, Turgut Kasabası sınırlarında yer alan Lagina kenti
Kapıtaş Mevkii’ndedir (Tırpan - Söğüt, Eylül 2005: 5 ). Lagina’nın tarihsel
geçmişi tespit edilen kalıntılara göre M.Ö. 3. bine kadar gitmektedir. Burada
yaşayan halkın bölgenin yerli halkı karialılar olduğu anlaşılmaktadır. Eski Tunç
Dönemine ait mezarlardan sonra bölgenin erken buluntularını Submiken
Dönemine ait buluntular oluştur. M.Ö 8. yüzyıldan itibaren Lagina ve çevresinde
küçük yerleşimler büyümeye ve sayılarının artmaya başladığı görülmektedir.
M.Ö 5. yy’da Lagina, kutsal alanın 1 km kuzeybatısında bulunan Koranza
kentinin demosuydu. M.Ö 3 yüzyıl başlarınsa Stratonikeia kentinin Suriye Kralı I.
Antiokhos tarafından kurulmasından sonra, aralarında Koranza ve Lagina'nın da
bulunduğu birçok küçük yerleşimler Stratonikeia'nın bir demosu haline gelmiştir
(Tırpan - Söğüt, Eylül 2005: 6 ).
Lagina antik kentine ait önemli kalıntılar arasında Hekate kutsal alanı
içerisinde Altar, propylon, çeşme ve stoa yer alırken Hekate kutsal alanın yakın
çevresinde Apollo veArtemis kutsal alanı, kutsal yol, kutsal havuz ve nekropol
alanları sayılabilir.
Lagina yakınlarında yapılan araştırmalar sonucunda Hekate Kutsal Alanı ile
Apollo ve Artemis’e ait olan Kutsal alanı arasında farklı tipte mezarlar bulunan
nekropol alanı bulunmuştur. Burada bulunan mezar tipleri çeşitlilik
göstermektedir. Alanın M.Ö 5. yüzyıldan itibaren kullanıldığını, M.Ö. 4 yüzyıla
181
ait mezarlarında olduğu ele geçen yazıtlar aracılığıyla desteklenmektedir. Alanda
dromoslu mezar, kaya mezarı ve iki odalı hipoje mezar şeklinde farklı tipte
örnekler bulunmaktadır (Tırpan - Söğüt, Eylül 2005: 17). Bazı mezarlar tek
yapılmışken bazıları ise nekropol alanı olarak düzenlenmiş teraslarda yer
almaktadır. Yapılan çalışmalar içersinde nekropol alanından yer alan ve mezar
ziyaretçileri için düzenlendiği anlaşılan bir alanın varlığı tespit edilmiştir. Ancak
bu alanın henüz kazısı tamamlanmamıştır. Kentin doğusunda yer alan Yarbaşı
mevkii’ndeki mezarlar İlk tunç Çağına, Güneyindeki Bozukbağ Mevkii’ndeki
mezarlar Geç Geometrik Dönem’e, Emirler Mevkii’ndeki mezarlar ise Klasik
Dönem’e tarihlendirilmişlerdir (TAY 2007: “Lagina” ).
1995 yılında yapılan çalışmalar sırasında kaçak kazılar için yapılan bir
ihbarın değerlendirilmesi sonucu Yayalar Mevkii’nde, kutsal alanın yaklaşık 400
m kuzeyinde bir dromoslu oda mezar bulunmuştur (Tırpan, 1996: 309).
Plan 15: Lagina Yaylalar Mevkii dromoslu Oda Mezar (Tırpan 1996)
182
Arazinin doğal beyaz renkli kist toprağının kazılması ile oluşturulan çukur
içine inşa edilmiş olan mezarın kist içine açılmış çukur ile mezar duvarları arasında
kalan 0.50 m’lik boşluğun moloz taş ile doldurulduğu görülmüştür. Mezarın üst
örtüsü ince uzun kayrak taşlarından yapılmıştır. Yapının duvarlarında rektogonal
mermer ve az da olsa konglomera taş blokları kullanılmıştır. Pseudo izodomik örgü
sistemi ile örülmüş olan duvarlarda blokların yüzleri ince bir işçilik göstermektedir.
Doğu-batı yönünde inşa edilmiş olan mezarın dromos ve mezar odasından
oluşan bir plana sahip olduğu görülmüştür. Dromos’un zemini yekpare mermer bir
plaka ile kaplıdır. Mezar odasının zemini ise siyah grenli taş plakalardan yapılmıştır.
Mezar içerisinde odanın doğu duvarına bitişik bir kaide üzerine oturan plaka
mermerden yapılmış bir kline yer almaktadır. Klineye taban oluşturan mermer plaka
dışa hafif bir çıkıntı yaparak kline önünde bir basamak oluşturmaktadır (Tırpan,
1996: 315). Bu mezarın ince işçilik göstermesi dönemin önemli biri için yapıldığını
düşündürmüştür.
Mezar içersinde ele geçen kandiller, unguantariumlar, tek kulplu bir testi, urne
parçası ve sikke yarımıyla M.Ö 2 yüzyıl ortalarında inşa edildiğini ve M.S. 1.
yüzyılın ikinci yarısına kadar kullanım gördüğünü göstermiştir (Tırpan, 1996: 320).
2002 yılında Yayalar Mevkii’nde daha önceden mezar soyguncuları
tarafından açılmış ancak içi toprak dolu olan mezarda çalışma yapılmıştır. Bu mezar
2001 yılında açılmış olan 01 YM 1 numaralı kaya mezarının 25 m. güneybatısındaki
terasta yer almaktadır. Yapılan temizlik çalışmaları sonrasında mezarın dromoslu iki
183
odalı bir mezar olduğu ortaya çıkmıştır. Mezar kuzey güney yönünde yerli kaya
oyularak yapılmış olup girişi kuzeyde yer almaktadır (Tırpan –Söğüt, 2003: 92).
Mezar odalarını birbirine bağlayan bir geçiş yeri bulunmaktaydı. Bu alanda
bir çok çivinin bulunması buradaki geçişin ahşap bir kapı ile sağlandığını
düşündürmüştür (Tırpan –Söğüt, 2003: 92).
Mezar içerisinde ilk odada, her iki yanda oygu tekne gömü yeri bulunurken iç
odada ise doğu, güney ve batı yönlerinde üç kline tespit edilmiştir. Mezar odasında
karışık bir şekilde birden fazla iskelete ait olan kemikler bulunmuştur. Mezar
buluntuları arasında yer alan bir gümüş sikke, bronz sikkeler, kandil, seramik
parçalar, demir çiviler, altın diadem parçaları, iki adet altın küpe yer almaktadır. Bu
buluntular değerlendirildiğinde mezarın en erken buluntusunun M.Ö. 4. yy’a ait
olduğu ancak Roma Dönemi içlerine kadar kullanım gördüğü belirlenmiştir Apollon
ve Artemis Kutsal Alanı’na dikilen, M.Ö. 4. yy ortalarına ait bir stel üzerindeki
kitabelere göre kutsal alan yakınlarda yer bir nekropolün olduğu da kanıtlanmış
olmaktadır (Tırpan –Söğüt, 2003: 92).
Plan 16 :Lagina 02 YM1 Numaralı Mezar (Tırpan-Söğüt 2003)
184
Bu mezara ilişkin, kemikler üzerindeki yapılan incelemeler sonucunda, içteki
odada beş erişkin ve iki çocuğa ait kemikler bulunmuştur. Bunlar dağınık halde
gömü yeri olarak kullanılan klineler üzerinde değil, genellikle klineler arasında yer
alan gezinti yerinde bulunmuştur. Dağınık halde olmaları nedeniyle cinsiyet tespiti
yapılabilecek herhangi bir kriter tespit edilememiştir. İç odada kremasyon yapıldığını
gösteren yanmış kemiklerinde olması gömü sayısının arttırmıştır. İncelenen kemikler
üzerinde çeşitli patolojik oluşumlar tespit edilmiştir. Parmak kemiklerinde
deformeler, omurlarda çökmeler, bir yetişkinin sol topuk kemiğinde deforme ve uzun
kemiklerde patolojik ve morfolojik bozukluklar tespit edilmiştir. Giriş de yer alan
oda da ise kemikler yine gezinti alanında içteki odaya bağlanan girişin yakınında
bulunmuştur. Bulunan kemikler bir iskeleti oluşturacak nitelikte değildir. Burada da
üç erişkin bireye ait kemikler tespit edilmiştir. Mezarda insana ait kemikler dışında
hayvanlara ait kemikler de bulunmuştur. Bulunan birey sayısının en az sekiz olması
mezarın farklı dönemlerde de kullanım gördüğünü düşündürmektedir (Tırpan –
Söğüt, 2003: 94).7
7 Bu mezara ilişkin kemiklerin incelenmesi “02 YM1 No.lu Mezarda Çıkan Kemikler” başlığı altında Zehra Satar tarafından yapılmıştır.
185
4.16 LATMOS HERAKLEİA
Bugün Muğla İli, Milas İlçesi, Kapıkırın Köyü sınırları içerisinde bulunan
Latmos Herakleia’sı kenti Bafa Gölü kıyısında bulunmaktadır. Bafa Gölü bir
zamanlar açık denizin bir parçasıydı ve ana karanın Miletos körfezinin arka kısmını
oluşturmaktaydı. Geç Antik Dönemden itibaren Menderes nehrinin taşıdığı
alüvyonlar, Latmos Körfezi’nin denize bağlantısını gittikçe keserek Orta Çağ
sonlarına doğru iç göl haline dönüştürmüştür (Bean, 1995: 233) .
Latmos Herakleiası’ndaki en erken arkeolojik verileri Batı Anadolu’nun
bilinen ilk prehistorik kaya resimleri oluşturmaktadır. Daha sonra M.Ö 2. bin yılda
kent Hitit İmparatorluğu topraklarının içerisinde yer almaktaydı. M.Ö 300 yıllarında
ise Eski Latmos kenti yer değiştirerek Latmos Herakleiası ismini almıştır. Kente ait
yapı kalıntıları arasında Athena tapınağı, tiyatro ve palestra, surlar, agora, ev
kalıntıları, Endymion kutsal alanı, yollar ve nekropol alanları bulunmaktadır
(Bindokat, 2005: 34) .
Resim 85: Latmos Herakleia Mezarları
186
Plan 17: Latmos Herakleia Kenti planı
Latmos’un nekropol alanı geniş bir alana yayılmaktadır. Yaklaşık olarak 2400
mezarın bulunduğu alanda gölün yükselmesi nedeniyle bazı mezarlar sular altında
kalmıştır. Bafa Gölünün doğu koyundaki yarımada da bulunan üç yüzden fazla
mezar önemli bir grubu oluşturmaktadır. Mezarların hepsi antik çağdan günümüze
kadar geçen süre içerisinde soyulduğu için bugüne kadar mezarlara ait herhangi bir
buluntu ve iskelet ele geçmemiştir (Küçükeren, 2005:180) .
Mezarların hemen hemen hepsi gösterişsizdir. Kayaya özenle oyulmuş
dikdörtgen biçimli bir yapıya sahiplerdir. Ortalama 1.80 m uzunluğuna, 0.40 – 0.50
m genişliğe ve aynı derinliğe sahip olan mezarlar yine dörtgen biçimli ya da nadiren
de semerdam biçimli ağır gnays kapaklara sahiptirler.
187
Resim 86. Latmos Herakleia Mezar
Resim 87: Latmos Latmos Herakleia Mezar
Bazen mezar kapağı üzerinde daha küçük boyutlu iki levha daha konularak
basamak şeklinde bir üst yapı oluşturulmuş ve böylelikle mezara basit yoldan anıtsal
nitelik kazandırılmıştır. Karia bölgesindeki diğer bazı kentlerde görülen tamamı
188
taştan oyulmuş lahitlere Latmos’ta rastlanmamaktadır. Bazı mezar kapaklarının üst
kısmında küçük dikdörtgen bir oyuk alan bulunmaktadır. Bu alanın ölen kişinin
adının yazdığı stelin konması için yapıldığı düşünülmektedir. Mezarların çoğunun
mevcut olan ağır kapaklarından başka mikalı şistten ya da gnaystan yapılmış ara
kapak niteliğinde ikinci bir kapağı da vardı. Diğerinden daha dar olan bu kapak,
mezar yan duvarlarının üst kenarına yapılmış yivlere geçirilerek bunu kapatıyordu.
Pek az istisna dışında bunların hepsi tahrip edilmiştir (Bindokat, 2005: 123) .
Mezarlar tekli, ikili, aile mezarı veya grup mezarları şeklinde yapılmıştır.
Bazı alanlarda kaya yüzeyinin sık bir şekilde mezarlarla kaplı olması, yan yana
yapılmış mezarların birbiriyle ilişkisi olup olmadığı hakkında bir karara varmayı
zorlaştırmaktadır.
Resim 88: Latmos Herakleia Mezarları
189
Mezarlar yapılırken kaya yapısının şekli mümkün olduğunca
değiştirilmemiştir. Araziye uyumu özenle sağlanmıştır. Bir mezar örneği dikkat
çekici nitelik taşımaktadır. Bu mezar çift katlı olarak yapılmıştır. Alt kapak üst kat
mezarının zeminini oluşturacak şekilde planlanmıştır. Yanındaki diğer bir mezarla da
bir bütünlük sağlayan alandaki kayaya oyulmuş nişler ise muhtemelen kandil
koymak için yapılan yerlerdi . diğer özel bir örnek ise kentin batı yakasında
bulunmaktadır. Buradaki iki mezar örneğinine on basamaklı bir merdiven ile
çıkılmaktadır. Bu alan insan eliyle düzleştirilmiş bir alandır. Bu düz platformun
doğu ve kuzey kenarlarında yağmur suyunu dışarı akıtacak birer oluk bulunmaktadır.
Güney kesiminde yer alan dört köşe biçimli biraz derinleştirişmiş küçük alana sunu
konulduğu düşünülmektedir (Bindokat, 2005: 125) .
Bindokat tarafından yapılan Latmos yapılan araştırmalarda kremasyon gömü
olduğu düşünülen bazı mezarlar vardır. Ancak bu mezarların kremasyon amaçlı
kullanılmış olduğu bizce kesinlik kazanmamıştır. Bu tip örnekler bebek mezarı
olarak da kullanılmış olabilirler.
Resim 89: Latmos Herakleia Kremasyon Gömü Olduğu Düşünülen Mezar
190
Kent çevresinde yapılan araştırmalarda bazı alanlarda eski kent ile yeni
yerleşilen Latmos’un yapılarının birbiri içine girmiş olduğu düşünülmektedir. Buna
neden olan düşünce bazı yerlerde ev kalıntılarının yakınında bazı mezarların
bulunmasıdır. Antik dönem içinde bazı istisnalar dışında nekropoller kent
yerleşiminin dışında yapılmıştır. Ancak bu alanda yerleşim göstergesi evlerle bazı
mezarların aynı yerde bulunması eski kentin yeni kurulan Latmoslularca bir nekropol
alanı olarak kullanıldığı düşüncesini akla getirmiştir (Bindokat, 2005: 126).
Latmos’ta yaygın olarak görülen basit kaya mezarlar dışında farklı tipte
mezarlar az sayıda bulunmaktadır. Bafa Gölü’nün doğu kıyısındaki ovada Gölyaka
Köyü’nün yakınlarında bulunan kazılmamış bir tümülüs bulunmaktadır. Diğer mezar
örnekleri ise oda mezar şeklinde yapılmışlardır. Bunlardan Biri Bafa Gölü’nün doğu
koyunda, diğeri Latmos kentinin doğudaki aşağı yerleşmesinde yer almaktadır.
Latmos kenti güney surunun önünde yapılan üçünün girişi güney yöndendir. Mezar
odalarının ikisinin içi, duvara paralel basit taş klinelerle donatılmıştır. Bu klinelerin
üstüne bir çok gnays levhasının birleştirilmesi yoluyla yapılmış lahitler konulmuştu.
Üçüncü oda mezarının ise Dor düzeninde anteli bir tapınak biçiminde yapılmış
mermerden bir üst yapısı bulunmaktadır. İnce işçilik gösteren yapı öğeleri, mezar üst
yapısını İ.Ö. 2. yüzyıla tarihlendirmektedir.
192
4.17. MYLASA
Muğla İli Mylasa İlçesi sınırları içerisinde bulunan kentin son hecesinde
bulunan –asa eki onun erken tarihine işaret etmektedir. Lydialı Gyges'e taht kavgaları
sırasında, Mylasalı Arselis'in ordularıyla yardım ettiğinden Plutarch’ın söz etmesi
kentin en geç M.O. 7. yüzyılın ilk yarısından itibaren var olduğunu göstermektedir.
M.Ö 5. ve 4. yy’larda yerli Karya kralları Pers satrapları olarak tüm Karia Bölgesi’ni,
4. yüzyılın ikinci çeyreğinde Maussollos'un Halikarnassos'u başkent yapmasına
kadar, Mylasa'dan yönetmişlerdir (Rumscheid, 1995: 86). Bugün kente ilişkin
arkeolojik kalıntılar arasında “Baltalı Kapı” olarak bilinen giriş kapısı, Hıdırlık
tepesindeki surlar, “Uzun Yuva” olarak bilinen korinth düzenindeki şeref sütunu
içeren mimari kompleks ve onun aşağısında yer alan teras duvarı, su kemerleri,
Labranda, Stratonikeia ve Beçin antik yolları boyunca yer alan birçok mezar
topluluğu sayılabilir. Bunlar arasında da önemli bir anıt mezar olan Gümüşkesen
anıtı Karia Bölgesi mezar mimari açısından önem taşımaktadır (Rumscheid, 1995:
87).
4.17.1 Gümüşkesen Mezar Anıtı
Mylasa’nın bilinen en önemli mezarı Gümüşkesen adıyla bilinen iyi
korunmuş mezar anıtıdır (Bayburtluoğlu,1982:131). Bu anıt Halikranassos’daki
Mousoleum anıtının küçük bir kopyası niteliğindedir (Akurgal 1993: 479). Kentin
ileri gelenlerinden birine ait olduğu düşünülen bu anıt kare planlı yüksek bir podyum
üzerinde sütunlardan oluşan gövde ve piramidal bir çatıdan oluşmaktadır
(Bayburtluoğlu, 1982: 131).
193
Yapı genel olarak üç bölümden oluşmaktadır. Gömünün yapıldığı mezar
odası, dinsel törenlerin yapıldığı sütunlarla desteklenen orta kat ve bunun üzerinde
çatı katı bulunmaktadır. Alt katın duvarları dörtgen büyük mermer bloklardan
oluşmuştur. Batı cephesinde yer alan giriş kapısı tam ortada yer almayıp biraz sol
tarafta bulunmaktadır. Mezar odasının üst yapısını destekleyen başlıkları silmeli
dörtgen kesitli dört ayak yer almaktadır. Ölüleri gömmek için mevcut olan izlerden
anlaşıldığı kadarıyla taş plakalardan oluşan lahitler kullanılmış olmalıdır. Mezar
odasının üstünde yer alan sütunlar 1/3 oranında yivlendirilmiş olup köşelerde
bulunanlar dörtgen biçimli diğerleri ise oval biçimli yapılmışlardır. Sütun başlıkları
akanthus yapraklarıyla süslüdür. Sütunlar üzerinde bulunan küçük nişlerin olması
sütun aralarını ahşap korkuluklarla kapatılmış olduğunu düşündürmüştür. Orta kattın
zemininde bulunan ve mezar odasıyla bağlantısı olan huni biçimli delik olasılıkla
gerçekleştirilen törensel sunu için yapılmış olmalıydı. Çatının özenli bir taş işçiliği
sergilemesi mezarın önemli bir kişi için yapıldığının bir göstergesi gibidir. Çatı
geometrik ve bitkisel motiflerle süslüdür. Tüm bu yapısal özelliklerinden dolayı
mezarı M.S 2. yy’ın ortalarına tarihlendirmek doğru olacaktır (Bean, 1987 :39)
(Kızıl, 1999: 22) (Rumsheid, 1995: 88) .
195
Resim 93 : Texier’in Gümüşkesen Anıtına ait çizimi
4.17.2 Hellenistik Dönem Oda Mezarları
Mermer bloklarla kaplanmıştır. Her iki odada da iki yanlarda, yerden 0.55 m.
yükseklikte, lahit şeklinde, ölü yatakları vardır. Bu klineler biri tabanı diğeri içe
bakan yüzeyi 1947 yılında Mylasa’da bulunan oda mezar soyulmamış olması
nedeniyle önemli bilgiler sunmaktadır. Tamamiyle mermerden yapılmış olan bu
mezar iki odadan oluşmaktadır. Kentin yakınındaki tipik beyaz mavi Sodra dağı
mermerinin kullanıldığı mezarın yüksekliği yaklaşık üç metre genişliği ise yaklaşık
beş metredir. Bloklar birbirlerine kurşun kenetler yardımıyla bağlanmıştır. Mezara
giriş bir kapı ile yapılmaktadır. Bu kapı bindirme suretiyle dişli, muazzam bir blokla
kapanmaktadır. Mezarın tabanı büyük oluşturan yekpare iki bloktan oluşmuştur.
Mezarın tavanı taş kirişler üzerine oturan büyük yekpare bloklarla örtülmüştür
(Akarca,1952: 367) .
196
İçteki odaya iki kanatlı bir kapıyla geçilmektedir. Bu kapı tahta kapı tarzında
yapılmış mermer bir kapıdır. Tahta kapılarda olduğu çivi izlerini anımsatan konik
kabartılar bulunmaktadır. Kapının Tabanında ve tavanında tunçtan, yuvarlak mil
yuvaları vardır (Akarca,1952: 368) .
Mezara ilk girildiğinde dikkat çeken şey kapı kanatlarının birbiri üstüne
devrilmesi, vazoların bir kısmının kırılmış olmasıdır. Bu kırılmış olan parçaların
mezara çeşitli zamanlarda yapılan definler sırasında ya da mezara giren su nedeniyle
olduğu düşünülmektedir. Sağ tarafta yatak altı boşluklarını kaplayan levhaların
bulunmayışı, levhaların yalnız yeni definleri tecrit etmek için kullanılmış olduğu
düşündürmektedir. Akarca’ya göre mezar içerisinde iskeletlerin yanında vazolar
içerisinde yakılmış kemiklerinde bulunması mezarın faklı zamanlarda bir kaç nesil
kullanıldığının göstergesidir. Akarca mezarda yirmiye yakın iskelet bulunduğunu
bildirmesine rağmen bu iskeletler hakkında herhangi bir açıklamaya yer vermemiştir.
Oysaki böyle soyulmamış ya da fazlaca karıştırılmamış bir mezar yapısı ele
alınırken, iskelet buluntuları ile de bütünlüğün sağlanmış olması farklı ve değerli
bilgilere ulaşılmasını da sağlayacaktı (Akarca,1952: 371) .
Mezarda ele geçen zengin buluntulara göre mezar en erken M.Ö 320 yılına
tarihlendirilmektedir. Bu tarihi kesin olarak belirleyen mezarda ele geçen sikkeler
Büyük İskender’in Babil’de basılmış bir tetradrahmisi ile zedelenmiş bir drahmisi,
iki Miletos, üç Rodos ve bir Menderes Magnesia’sı sikkesidir. Sikkeler dışında
mezarda bulunan kırmızı figürlü bir Geç Attika pelikesi de benzer tarihi
doğruladığından mezarın yapım yılı kesin olarak tarihlendirilmektedir.
197
Mezar ait diğer buluntular da değerlendirildiğinde uzun bir süre kullanım
gördüğü anlaşılmıştır. Ele geçen kandil ve diğer seramik buluntulara göre mezarın
M.Ö 4. yüzyılın sonundan olasılıkla M.Ö.2. yüzyılın ortasına kadar, bir buçuk
asırdan fazla kullanıldığı belirlenmiştir (Akarca,1952: 375) .
Diğer bir oda mezar ise Sodra dağının eteğinde Damlacık’ta bulunmuştur.
Diğer mezar gibi Sodra Dağı mermeriyle yapılan mezarın boyutları ise 1.87 m.
uzunluk, 3.73 m genişlik, 2.60 m uzunluğundadır. Tek bir odadan oluşan mezar bir
önceki anlattığımız oda mezar gibi dış duvarları yontulmuş iç duvarları ise kabaca
bırakılmış bloklardan oluşmaktadır. Taban kısmı diğer mezarda olduğu gibi mermer
döşelidir. Kapı da, aynı şekilde, dişli büyük bir blokla kapatılmıştır. Kapının her iki
yanında olmak üzere yekpare bir tek bloktan yontulan ölü yatakları bulunmaktadır.
Arka duvar önünde ise bir lahit bulunmaktadır. Lahdin üzerinde semerdam biçimli
yarısı kırık olan bir kapak bulunmuştur (Akarca,1952: 372) .
Resim 94:Mylasa Müzesi – Oda Mezar Kapısı
4.17.3Tapınak Cepheli Mezar (Berberini Mezarı)
Milas’ın güneyinde yer alan Süleyman Kavağı’nda Milas Güllük anayolunun
solunda yer alan “Berberini” olarak tanınan mezar. Tapınak cepheli yapısıyla dikkat
198
çekicidir. Mezarın her iki yanında dor düzeninde yivsiz birer kesik sütun
bulunmaktadır. İki odadan oluşan mezarın ikinci alana giriş gösterişsiz bir kapı ile
sağlanmaktadır (Bean, 1987: 40) .
Resim 95: Berberini mezarı
Plan 18: Mylasa Berberini Mezar Planı (Akarca 1952)
199
4.17.4 Diğer Nekropol Alanları
Mylasa’da Hellenistik Dönem’e ait iki oda mezar dışında kaya içine oygu
basit dikdörtgen mezar örnekleri de görülmektedir. Bu mezarlar 1950 yılında kentin
kuzeyinde Yel değirmeni denen bölgede yol çalışması yapılırken ortaya çıkmıştır. Bu
mezarlar buluntularına göre Hellenistik Dönem sonuna tarihlendilmiştir.
Kentte Hıdırlık tepesinin güney yamacı dahil Sodra dağının eteklerinden
Berberini kaya mezarının altındaki yamaçlara kadar uzanan geniş bir alan Klasik
Dönemden Roma dönemi boyunca nekropol sahası olarak kullanılmıştır (Kızıl,1999:
22) .
Roma Dönemine ait mezarlar da oldukça geniş bir alanda bulunmaktadır. En
yoğun olan alan ise Hıdırlık tepesinin güney etekleridir. Bu mezarlar yer altı oda
mezar şeklinde yapılmış olup mezara birkaç basamakla girilmektedir. Genellikle
planları aynı olan bu mezarları bir blok üzerinde yer alan yazıt ve bir mezara ait olan
dört köşe bir sütuncuk üzerindeki kitabe, bu nekropolü emin bir şekilde Roma
devrine tarihlendirmektedir. Geç Roma Dönemine ait yer altı kaya mezarları Sodra
eteklerinde, antik mermer ocakları altına kadar uzanmaktadır (Akarca,1952: 374) .
Rumscheid’in 1996 yıllında yaptığı yüzey araştırmaları sonucunda bilinen
fakat detaylıca araştırılmayan mezarların ölçümleri yapılmıştır. Bu çalışılan
mezarların tavanları hep beşik tonozludur. Tavanı yassı kubbe biçiminde olup, girişin
karşısındaki duvarda, bir arkosole sahiptir (Rumscheid, 1996: 130). Tonozlu bir
mezarda bulunan bir yazıtın Milas yazıtları üzerine çalışan W. Blümel’in
araştırmasına göre Geç Hellenistik ya da Erken Roma dönemine tarihlendirmesi bu
tonozlu mezarlarında tarihlenmesine yardımcı olmuştur (Rumscheid, 1995: 90).
200
4.18 MYNDOS
Muğla İli Bodrum İlçesi, Gümüşlük Beldesi sınırları içerisinde yer alan
Myndos Lelegler tarafından Karia Bölgesinde kurulan sekiz kentten biri
konumundadır. Strabon göre diğer yedisi Leleg kenti; Termera, Side, Madnasa,
Padasa, Uranium, Telmessos ve Theangela/ Syangela'dır. Yine Strabon'a göre, Karia
Satrabı Mausolos İ.Ö. 4. yüzyılda sekiz kentten altısını boşaltarak, buralarda yaşayan
insanları Halikarnassos’a yerleşmeleri konusunda baskı uygulamıştır. Ancak
Myndos'a dokunulmayarak, kent kıyıya doğru, yani şimdi Gümüşlük Beldesi'nin
bulunduğu alana taşınmıştır. Mausolos tarafından yeniden inşa ettirilen kent, Yunan
şehircilik anlayışına uygun bir şekilde planlanmış ve yerleşim alanının tamamı sur
içerisine alınmıştır. Myndos’da düzenli kazılara 2005 yılında başlanmış olup 2006
yılından itibaren Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülmektedir
(Şahin, 2005: 172) .
2004 yılında başlatılan araştırmalar sonucunda Myndos’un ilk kuruluş
tarihinin bilinenin aksine M.Ö 4 yy’dan daha erken bir tarih olduğu gösterilmiştir.
Özellikle Bodrum müzesinde yapılan çalışmada Myndos’dan gelmiş olan Miken
dönemi seramik örnekleri ve Arkaik dönem Kuros heykel parçası tarihleme açısından
önem taşımaktadır. Kente ait kalıntılar arasında sur duvarları, iki adet limana ait
kalıntılar, bir tapınağa ait temel kalıntıları, hamam yapısına ilişkin kalıntılar ve
nekropol alanları sayılabilir.
201
Myndos’da 2004 yılında yapılan çalışmalarda doğu nekropolü olarak
adlandırılan alanda ve kuzeybatı nekropolü olarak adlandırılan alanda çalışmalar
yapılmıştır. Bu alanlarda yapılan çalışmalarda mezarlık alanlarının bir öğesi olan
sunaklara ait örnekler bulunmuştur. Doğu Nekropolü Kızıl Burun olarak adlandıran
burna kadar devam etmektedir. Kızıl burun olarak bilinen alanda daha önceden
açılmış bir kaya mezar saptanmıştır. 150x130 cm ölçülerinde olan mezarın cephesi
anakaya düzeltilerek oluşturulmuştur. İçeride üç mezar teknesi bulunmaktadır.
Bunlardan birisinin kapağı halen in-situ olarak teknenin içinde durmaktadır. Bir
başka kaya oygu mezar ise bir tatil köyünün içerisinde yer almaktadır. Mezarın bir
kısmı tatil köyü inşası sırasında tahrip edilmiştir. Mezar iki adet klineye sahiptir. Bu
buluntu kent nekropolünün kenti kuşatacak şekilde yerleştirildiğini göstermektedir.
Resim 96: Myndos Kayaya Oygu Mezar
2005 yılında yapılan çalışmalar sırasında üç adet kaya oygu mezar üzerinde
çalışılmıştır. Bu mezarlar Gümüşlük - Yalıkavak yolunun genişletilmesi esnasında
ortaya çıkmıştır. Büyük bölümü tahrip edilmiş olan mezarlar içinde yer alan
buluntular arasında camdan ve pişmiş topraktan yapılmış unguantariumlar ve pişmiş
202
topraktan bir kandil sayılabilir. Bu buluntular ışığında mezarların tarihini M.S. 1’a
vermek doğru olacaktır (Şahin, 2005 : 176) .
Plan 19: Myndos Kaya Mezar
Plan 20: Myndos Kaya Mezar
203
4.19 NYSA
Aydın - Denizli karayolu üzerinde Sultanhisar İlçesi’nin 3 km kuzeybatısında
yer almaktadır (İdil 1999 : 27). M.Ö. 63 yılında Amasya’da doğan ünlü coğrafyacı
Strabon bu kentte öğrenim görmüştür. Kent olasılıkla M.Ö. 3. yüzyılın ilk yarısında
Seleukos’un oğlu I. Antiochos tarafından kurulmuş ve adını da Seleukos soyundan
gelen bir kadının adından Nysa olarak daha geç bir tarihte almıştır (İdil, 1993: 116).
Kente ilişkin yapı kalıntıları arasında; iki köprü, akan suların içinden geçtiği gizli bir
yer altı geçidi, Bizans döneninden kalma sur duvarları, tiyatro, gymnasion, agora ve
gerontikon, bouleterion, hamam, stadyum, Anadolu’nun en iyi korunmuş kütüphane
binalarından biri bulunmaktadır. Kente ait bu yapı kalıntılarının çoğu Roma
Dönemine aittir. Bizans döneminde de yerleşim görmüş olan kentte bu döneme ait
bazı yapı kalıntıları da bulunmaktadır (İdil, 1993: 117), (Akurgal 1993: 462) .
Kentin nekropolü batıda küçük bir yerleşme yeri olan Akharaka (Salavatlı)
giden kutsal yol üzerinde bulunmaktadır. Mezarlar iki katlı, tonozlu ve devamlı bir
cephe oluşturacak şekilde yapılmışlardır. Karşıdan bakıldığında iki katlı arkadan
oluşan uzun bir yapı izlenimi verirler. Mezar odalarında genellikle lahit
bulunmaktadır (Bayburtluoğlu 1982 : 115), (İdil, 1993: 119).
204
Resim 97: Tonoz biçimli mezar yapıları (İdil: 1999 )
Nysa’da 1992 yılında yapılan kazılarda antik kentin bu nekropol alanında da
çalışılmıştır. Bu çalışma sırasında ilk olarak 1 nolu mezarda çalışma yapılmıştır.
Lentosu ve kapısı bulunan mezarın hemen ön kısmında yanda bir lahit ortaya
çıkarılmıştır. Küçük taşlardan yan yana dizilerek yapılmış bu lahitte üçü sağlam biri
kırık dört adet kandil bulunmuştur. Bu mezarın karşısında bulunan mezar 2 nolu
mezar olarak adlandırılmış ve burada yapılan çalışmada da Roma dönemine ait 6
adet bronz sikke ele geçmiştir (İdil, 1993: 119), (İdil 1999: 75) .
205
4.20 PEDASA
Muğla İli, Bodrum İlçesi, Gökçeler Mevkii’nde bulunan Pedasa son
hecesinde yer alan –asa ekinden anlaşılacağı gibi Pedasa’nın erken tarihine ve yerli
oluşuna işaret eder. Bugün görülebilen kalıntıları arasında surla çevrili akropol
yerleşmesi ve kente giriş kapısı, kale kalıntısı ve nekropol alanları vardır (Umar,
1999: 132) .
Yapılan yüzey araştırmaları sonucunda farklı tiplerde mezarlara Pedasa ve
çevresinde rastlamaktayız. Pedasa’nın özellikle tümülüsleri ilgi çekicidir. Bu
tümülüslerin çapları yaklaşık olarak 15-20 m civarındadır. Dışta bir duvarla
çevrelenmiş olan bu mezarlar bir taş yığınının altında gizlenmiştir. Kare ya da kareye
yakın bir mezar odası ve ona bağlanan bir dromostan oluşmaktadır. Pedasa
tümülüslerinin boyutları farklılık gösterse de genel yapıları aynıdır. Dromoslar dar
yapılmış olup bir kişinin geçebileceği şekilde yapılmışlardır. Hem dromos hem
mezar odası geniş kayrak taşlarının üst üste konulmasıyla bindirme tekniğinde
yapılmıştır. Mezar odası tavanı genellikle boyutları yanlarda 1 m.’yi geçmeyen bir
plaka taş ile kapatılmıştır (Diler, 2006 : 112), (Bean, 1987: 140).
Leleg tümülüslerinin bir anıt gibi yapılmış olmaları onların ölü inancında
önemli bir yeri olduğunu düşündürmüştür. Gökçeler Tepesi’nin güneyindeki tüm
alana egemen konumdaki Sivriçam Tepesi’nde 2002 yılında yapılan kurtarma
kazısında çalışılan tümülüs diğer benzerleri gibi yuvarlak bir çevirme içinde, kareye
yakın mezar odası ve dromostan oluşmaktadır. Yalancı tonoz şeklinde yapılmış olan
mezar odası olan tümülüs 21 m çapındadır. Tümülüsün korunan yüksekliği 4 m. yi
206
bulmaktadır. Mezar odası 3.10 x 3. 20 boyutlarında 2.90 m yüksekliğindedir. Dolgu
toprağın temizlenmesi ile ortaya çıkan kaba yapılı pişmiş toprak iki parça Leleg
tümülüslerinde ölünün pişmiş toprak lahitlerin içine konduğunu göstermektedir. Ele
geçen parçalara dayanarak mezar içersinde birden fazla lahit olduğunu
düşündürmüştür. Bu tümülüste ele geçen buluntular değerlendirildiğinde
Protogeometrik ile geometrik dönem arasına tarihlenen buluntuların olduğu
görülmüştür (Diler, 2006 : 112).
Plan 21: Pedasa Sivriçam Protogeometrik Tümülüsü
207
Pedasa ve çevresinde, toplam elli kadar dışarıdan bakıldığında algılanabilen
tümülüs yapılmıştır. Kaba taşlarla dıştan örülerek kapatılan dromos girişi, bu yönüyle
kolayca görülebilen bir yapıya sahiptir. Dromosun dıştan görülebilir yapısı bu
tümülüslerin uzun bir süre kullanılmak için yapıldıklarını düşündürmüştür.
Çamlık Mevkii’nin batıya Çataltepe’ye doğru uzayan batı alt yamaçlarında
yapılan yüzey araştırmalarında Pedasa da görülen bir diğer mezar tipi ortaya
çıkarılmıştır. Geniş bir alana yayılmış kaya yapısına göre şekillendirilmiş, kremasyon
ya da normal gömü yapılabilen platform mezarlardır. Bu platformlar yarım daire ya
da daire şeklinde olabilmektedir. Mezar odaları içlerine bir gömünün rahatlıkla
yapılabileceği bir yapıdadır. Üzerleri iri taş bloklarla kapatılmaktadır. Platform
içlerinde oluşturulan bu mezarlar sandık mezar tarzında örme duvar tekniğinde
yapılmışlardır. Bazen tekli bazen de yan yana birkaç mezardan oluşabilmektedir. Bu
tip mezarlarda kapaklar tek bir taştan yapılmıştır. Mezarların genişlikleri 2 m.
yükseklikleri ise 1.80 – 1.90 m arasında değişmektedir. İnhumasyon gömüler dışında
kremasyon gömülerinde yapıldığı da tespit edilmiştir. Kremasyon mezarlar 0.40 x
0.50 x 0.70- 0.80 m boyutlarında, 0.60- 0.70 m derinlikte yapılmışlardır (Diler, 2004
: 139).
208
Resim 98: Pedasa Platform Mezar Yapısı (Diler 2004)
Pedasa’da tespit edilen bir diğer farklı mezar tipi ise tümülüs şeklinde
yuvarlak planlı taş yığınları altındaki mezarın bir oda şeklinde değil de sanduka
biçiminde olmasıdır. Bir örnekte taş yıkıntısının çapı yaklaşık 5 metre iken mezar
yeri 1.14 x 0.59 m kadardır (Diler, 2004 : 139).
Kurtarma kazısı yapılan protogeometrik tümülüsün dış duvarına yakın taş
yığıntısı üzerinde yapılan çalışmada urne mezarlar ortaya çıkarılmıştır. Bu Leleg
tümülüslerinde görülen bir geleneği göstermesi açısından önemlidir. Urne kapları,
tabanları kırık, geniş ağızlı ve çift kulplu kaplardan oluşmaktadır. Kaplar bezemesiz
ve sade yapılmış olup yerli üretimdir. Kaplar yanlarından taşlarla desteklenmiş ve üst
kısımları plaka şeklinde taşlarla kapatılmıştır. Urnelerin, tümülüslerin yakınına
gömülmesi ölüyü yüceltme amacı ile yapıldıklarını düşündürmektedir (Diler, 2006:
113).
209
4.21 STRATONİKEİA
Muğla İli, Yatağan İlçesi, Eskihisar Köyü sınırlarında olan Stratonikeia Kenti
yaklaşık olarak M.Ö. 270 yıllarında, Büyük İskender'in imparatorluğunu paylaşmış
olan Suriye Krallığı Hanedan'ının kurucusu Seleukos I'in oğlu Antiokhos I tarafından
hem üvey annesi hem de karısı olan kraliçe Stratonike adına kurulmuştur. Ancak
Stratonikeia kurulmadan önce Khrysaoris daha sonra da Idrias olan yerleşmelerin
olduğu bilinmektedir. Bu yerleşmenin baş tanrısı Zeus Khrysaoreus'tür. Antik
kaynaklardan ve yazıtlardan anlaşıldığı üzere, henüz yeri tespit edilememiş olan Zeus
Khrysaoreus tapınağı o kadar önem kazanmış ki, hemen hemen bütün Karia
kentlerinin üye olduğu Khrysaoreis Konfederasyonu ortak meselelerini görüşmek
üzere burada toplanmaya başlamıştır (Akurgal, 1993: 560).
Kentin bugün görülebilen önemli kalıntıları içerisinde bir tiyatrosu,
bouleuterion, prytaneionu, agora, iki gymnasiumu, iki hamamı vardır. Kentin
nekropolü Stratonikeia ile Lagina arasında olan kutsal yol boyunca yolun her iki
tarafında yer almaktadır. Bu mezarlar kente yaklaşık 1.5 km uzaklıkta yer alan
Akdağ Mevkii’nde daha geniş bir alana yayılarak kentin nekropol alanını
oluştururlar. Bu bölgedeki nekropol alanları Stratonikeia da kazı çalışmaları yapan
Prof. Dr. Yusuf Boysal tarafından mahalli isimlere göre şehir kapısından itibaren,
İğdemir, Kabasakız ve Akdağ nekropolleri olarak adlandırılmışlardır (Boysal, 1987:
51 ) .
Boysal’ın Bölgede yaptığı araştırmalara göre yaklaşık yüz kadar mezar ortaya
çıkarılmıştır. Bu mezarlar mimari özellik, kullanılan malzeme ve buluntu açısından
çeşitlilik göstermektedir. Bu nekropoller içerisinde en eski buluntuları Akdağ
210
Mevkii’ndeki mezarlar oluşturmaktadır. Ele geçen pişmiş toprak kapların bazı
örnekleri, nekropol buluntularının en eskisini oluşturmaktadır. Geç Geometrik
döneme tarihlenen bu eserler nekropol alanını en erken bu döneme tarihlenmiştir.
Akdağ Mevkii’nde açılan A10 numaralı mezardan ele geçen buluntular iki
lekythos siyah glazürlü yapısıyla önem taşımaktadır. Karia dışı üretim olduğu bilinen
bu kapların Attika’da moda olduğu dönem M.Ö. IV. yüzyılın ilk yarısıdır. Bu eserler
Stratonikeia şehrinin kuruluşundan önceye ait olmakla önem taşımaktadırlar.
İğdemir Mevkii’nde bulunan mezarların en eski buluntusu M.Ö IV. yüzyıla
aittir. Burada açılmış olan 10 numaralı mezar yeşilimtırak kayrak taşından
yapılmıştır. Doğu – batı doğrultusunda olan mezarda bir adet iskelet bulunmuştur.
Ele geçen mezar buluntularına bakarak bazı mezarların Hellenistik dönemde
kullanılmaya başlamış olduğunu bunun yanı sıra Roma dönemi boyunca da
kullanıma devam edildiği tespit edilmiştir. Ele geçen buluntular arasında çok sayıda
pişmiş toraktan çeşitli formlarda kaplar, kandiller, sikkeler, strygilisler, cam kaplar
bulunmuştur (Boysal, 1987: 69 ) .
1985 yılında yapılan çalışmalar sırasında ortaya çıkarılan mezarlar içerisinde
taş levhalarla oluşturulmuş tekne mezarlar çoğunluktadır. Bunların yanı sıra örgü
tekne olarak adlandırılan mezarlarda bulunmaktadır. Daha küçük ölçüde yapılan
mezarların kremasyon amaçlı kullanıldığı düşünülmektedir. Pişmiş torak plakalardan
yapılmış mezar tipleri de alan içinde rastlanılan mezar tiplerindendir. Ele geçen
buluntuların değerlendirilmesi sonucu bulunan bu mezarları Geç Hellenistik ve
211
Erken Roma dönemine aittir. Bu buluntular arasında iğ formlu unguantariumlar,
yuvarlak dipli unguantariumlar, sikkeler, pişmiş topraktan heykelcikler, altın diadem
ya da süs eşyaları sayılabilir (Boysal, 1985 522) .
Stratonikeia’da Akdağ nekropol alanında 1995 de başlayan kazılar 1996’da
devam etmiştir. Nekropol alanının yer aldığı Akdağ nekropol alanı antik kentin kuş
uçuşu üç kilometre kuzeyinde yer almaktadır. Genel olarak kireç taşından oluşan ve
güneye doğru hafif meyil gösteren dağlık bir alanda yer alır. Bu alan mezar yapımı
için oldukça uygun bir alandır. Kaya içine oyularak yapılmış olan mezarların burada
iki tipi görülmektedir. Yerli kayaya oygu dromoslu oda mezarlar ve dikdörtgen planlı
sanduka tipli mezarlar. Dromoslu mezarla iki tipte yapılmışlardır. Bunlar dromosun
yapılışına göre farklılık göstermektedir. Birinci tip dromosun üstü açık olan ve sonra
girişin toprak doldurularak örtüldüğü mezarladır, ikincisi ise dromosun önünde bir
kapı ve kapıdan geçilerek girilen üstü kapalı dromoslu mezarlar. Dromoslar her iki
tipte de genellikle dikdörtgen biçiminde yapılmıştır. Arazinin doğal yapısına
oyularak yapılan birkaç basamak ile dromosa girilmiştir. Mezarların bir çoğu önce
mezar soyguncuları tarafından keşfedilmiş olup dağıtılmış durumda bulunmuştur. Ele
geçen eserlerin büyük bir kısmı ise mezarın toprak dolu olduğu içi fazla
karıştırılamamış olan klineler arasındaki alandan ele geçmiştir (Boysal, 1998: 155) .
1997 yılında yapılan çalışmalarda toplam 11 mezarda çalışma yapılmıştır.
Açılan mezarların 10 tanesi dromoslu oda mezar şeklinde yapılmışken bir mezar
yerli kayaya oyulmuş dikdörtgen planlı sanduka tipli mezardır. Dromoslu mezarlarda
212
ikisi iki odalı olarak yapılmıştır. Dikdörtgen planlı sanduka tipli mezar dışındakilerin
hepsine defineciler tarafından girilmiştir.
STR 97 M34 numaralı mezar ana kayaya oyulmuş üzerine üç adet mermer
kapak ile kapatılmıştır. Mezar içerisinde yapılan çalışmalarda farklı seviyelerde iki
iskeletin bulunması mezarın farklı dönemlerde kullanım gördüğünü düşündürmüştür.
bu mezarın paleoantropolojik olarak en önemli kılan Anadolu’da bazı örneklerini
gördüğümüz trepenasyon yapılmış bir iskeletin bulunmadır. Kafatasının alın
kısmında 2.8 m çapında düzgün açılmış bir delik bulunmaktadır. Bu bireyin kafatası
kuzey duvarına bitişik olup yüzü doğuya dönük bir şekilde bulunmuştur. Bu mezarda
bulunan pişmiş torak unguantarium, kandil, testicik, sikkeler yardımıyla mezarı M.Ö
1. ile M. S. 1 yüzyıl arasında kullanım gördüğü anlaşılmıştır (Boysal- Kadıoğlu,
1998 : 216) .
Plan 22: Stratonikeia- STR 97 M 34 Numaralı Mezar (Boysal – Kadıoğlu 1998)
213
STR 97 M26 numaralı mezar ise dromoslu oda mezar şeklinde yapılmıştır. 2
klinesi bulunan mezarda klineler üzerinde herhangi bir iskelete rastlanmamış, ancak
klineler arasında bir iskelete ait parçalar bulunmuştur. Olasılıkla mezar soyguncuları
tarafından mezarın dağıtılması sonucu iskelete ait kalıntılar klineler arasında
bulunmuştur. Mezarda bulunan aynalar, küpe ve kemer parçası olasılıkla bir kadın
için gömü yapıldığını düşündürmüştür. diğer buluntular ise pişmiş toprak ve cam
unguentariumlar, 4 adet bronz sikke, kandil, 1 gümüş sikke, bulunmuştur. Tüm
buluntular değerlendirildiğinde mezar M.Ö 1. yy’ın ilk yarısı ile M.S 2. yy’a
verilebilir.
Plan 23: STR 97 M 26 Numaralı Mezar
Bir diğer dromoslu oda mezar ise STR M41 olarak adlandırılmıştır. Mezar
odasının ve klinelerin yüzeyinin kireç harçla sıvanması diğer mezarlardan farklılık
göstermektedir. Mezarın kireç sıvalı harcı üzerine yapılmış olan 11 cm. genişliğinde
214
siyah, pembe , beyaz renkli bir şerit dikkat çekicidir. Mezarın dromosuna altı
basamak ile inilmektedir. Beşik çatılı bir üst yapıya sahip olan mezar üç klineye
sahiptir. Mezar daha önce soyulduğu için ele geçen eser sayısı da sınırlı kalmıştır.
Buluntular arasında pişmiş toprak bir kandil, bir adet bronz sikke, bir adet gümüş
sikke, iğ formlu unguantarium, bronz iki küpe bulunmuştur. Buluntular
değerlendirildiğinde mezarın M.Ö. 1. yy’dan M.S. 1. yy’a kadar kullanım gördüğü
tespit edilmiştir. Mezarda herhangi bir iskelete rastlanmamıştır (Boysal- Kadıoğlu,
1998: 218) .
Plan 24: STR 97 M 41 Numaralı Mezar Planı
STR 97 M 42 numaralı mezar da daha önce soyulmuş olan bir mezardır.
Klineler üzerinde herhangi bir iskelete rastlanmamıştır. Mezar buluntuları arasında
klineler üzerinde herhangi bir buluntuya rastlanmazken klineler arası alanda 6 adet
torba karınlı unguantariumlar, 4 adet bronz sikke, bir adet bronz yüzük, bir adet
sunak modeli, 3 adet terra cotta heykel bulunmuştur. Buluntular ışığında M.S 1 yy’da
M.S.2 yy’a kadar kullanım gördüğü belirlenmiştir.
215
Sonuç olarak Akdağ Mevkii’nde yapılan çalışmalarda dromoslu oda mezarlar
ve sanduka tipli mezarlar ortaya çıkarılmıştır. Bu nekropol alanı M.Ö. 2.yy’dan M.S.
2.’a kadar kullanım görmüştür. Mezarlar çoğunluk arazinin yapısına uygun olarak
kuzey – güney doğrultusunda yapılmıştır. Mezarların bir çoğu antik dönemde de
soyulmuş olabileceği gibi Cumhuriyet dönemi içerisinde de soyulduğu kesinleşmiştir
(Boysal- Kadıoğlu, 1998 : 221-222) .
Akdağ Mevkii’nde 2000 yılında gerçekleştirilen kurtarma kazıları sırasında
da on adet sanduka tipli mezar ortaya çıkarılmıştır. Bu mezarlardan bir tanesi hariç
diğerleri çoklu gömü olarak kullanılmışlardır. M –7 mezarında beş normal gömünün
yanı sıra kremasyon gömünün de yapıldığı tespit edilmiştir. M-6 mezarında ise
toplam altı gömü yapılmıştır. M-8 numaralı mezarda ise iki adet gömünün yapıldığı
tespit edilmiş bulunan kemiklerin bir kısmının düzgün bir kısmının da dağınık halde
bulunması ikinci gömü yapılırken bir öncekinin kenara itildiğini düşündürmüştür. On
mezar da tabanları mermer bloklardan oluşmuş üst kapakları ise hafif çatı biçimi
verilmiş iki ya da üç parçada oluşan mermer plakalarla kapatılmıştı. Bir mezar doğu
– batı doğrultusunda iken diğer dokuz mezar kuzey- güney yönünde sıralanmıştır.
(Küçükçoban, 2001: 251-255)
216
Plan 25: Stratonikeia M 8 Numaralı Mezar (Küçükçoban :2001)
M-9 numaralı mezarda bulunan iskeletin çene kemiği üzerinde bir ince altın
diadem ve çene kemiği içindeki topraktan da bir sikke bulunması antik dönemde
görülen bir inanıştan kaynaklanmaktadır. Ağza konan bu sikke ölüler şehrine yani
Hades’e geçmek için geçilecek olan nehirdeki kayıkçıya Kharon’a verilecek ücret
olan sikkedir.
Resim 99: Muğla Müzesi’nden ağza kapatılan diadem ve sikkenin bulunuşunu gösteren canlandırma
217
Mezarlar da çıkan buluntular değerlendirildiğinde M.Ö. 2 yy da kullanılmaya
başlandığı M.Ö.1 yy boyunca kullanımına devam edildiği ve erken Roma
İmparatorluk Dönemi’ne kadar da kullanımının sürdüğü belirlenmiştir (Küçükçoban,
2001: 256).
Sanduka tipli mezarlar dışında alanda üzerinde gladyatör betimlemeli altı adet
mezar steli bulunmuştur. Küçükçoban’ın, Prof Dr. Ender Varinlioğlu’ndan yazı
krakterleri ile ilgili olarak ve Prof Dr.Adnan Diler’den stilistik özellikleri ile ilgili
olarak yaptığı sözlü görüşmede M.S. 3. yy’a tarihlendirmeleri daha önce ele alınan
10 sanduka mezarla ilgilerinin olmadığını ortaya çıkarmıştır. Yapılacak daha ayrıntılı
araştırma ileriki dönemde bu durumu kesinleştirecek düşüncesindeyiz. Sonuç olarak
bu mezar stelleri ele alınan sanduka tipli mezarlardan daha geç bir döneme
tarihlendirilmişlerdir (Küçükçoban, 2001: 255). Bugün bu eserler Muğla Müzesi’nde
sergilenmektedir.
Resim 100 ve Resim 101: Akdağ Mevkii’nde Bulunmuş Gladyatör Stelleri
218
Resim 102ve Resim 103: Akdağ Mevkii’nde Bulunmuş Gladyatör Stelleri
Resim 104 :Stratonikeia Oda Mezar
219
4.22 TELMİSOS (Telmessos)
George Bean’in anlatımına göre Güney-batı Anadolu’da Telmissos adını
taşıyan iki kent bulunmaktadır. Bunlardan bir Karia’da, öteki de Lykia bölgesindeki
Fethiye’de kurulmuştu. Karia Telmissos’u, Halikarnassos’a 12 km uzaklıkta
Myndos yarımadasında kurulmuştur. Bu kente ait görülebilen üç mezar
bulunmaktadır. Bunlar yerli kayaya oygu bir oda mezar, tonozlu bir mezar
odasından oluşan bir mezar ve kuzeyde ise başka bir mezar bulunmaktadır (Bean,
1937 : 140 ).
220
TARTIŞMA
Antik Dönemde Karia Bölgesi olarak bilinen bölge, bugün Muğla İli’nin
büyük bir kısmı ile Aydın ve Denizli İlleri’nin bir bölümünü kapsamaktadır. Bu
bölge coğrafi olarak dağlık bir yapıya sahiptir. Dağlar arasında yer alan alüvyonlu
vadiler ile yüksek platolar tarım alanları için önemli bir kaynaktır. Bu dağlık arazi
yapısı, bölgenin mimari yapısının şekillenmesinde de etkili olmuştur.
Karia Bölgesinin coğrafi yapısı kentlerin mimarisini, dolayısıyla nekropol
alanlarını da etkilemiştir. Nekropol alanları seçilirken coğrafi yapının en uygun
olduğu alanlar seçilmiş, malzeme olarak yöreye özgü doğal malzemeler
kullanılmıştır. Karia bölgesinin doğal zenginlikleri arasında başta gelen mermer de
bölgenin mezar yapılarında kullanılan önemli bir malzeme konumundadır. Plinius’a
göre mermeri plakalar halinde kesme yöntemi ilk kez Karia’da bulunmuştur (Sevin,
2001:131).
Bu bölgede, yerli kayaya oygu oda ve sanduka mezarlar, kesme taştan yapılan
oda mezarlar ve yerli kaya kullanılarak yapılan lahit mezarlar hakim durumdadır.
Kayalık yapıdan yoksun bölgelerde daha sık görülen tümülüs mezarlarını, bu bölgede
daha seyrek görmekteyiz. Örneğin bir İç Anadolu uygarlığı olan Frigler’de
tümülüsler yaygın olarak görülürken bu bölge tümülüsler açısından zengin değildir.
Karia bölgesinde Nekropoller genellikle kent surlarının dışında, kutsal yol
yakınlarında yapılmıştır. Bu durum Antik Yunan ve Roma dönemleri için literatür
221
kaynaklarının aktardığı genel tutum ile uyumlu gözükmektedir. Karia bölgesi
insanları da nekropollerini kent surlarının dışına yaparak ölünün miasmasından
(ölünün kirletici etkisi) kendilerini koruduklarına ve mezarlarını kutsal yolların
kenarlarına yaparak mezarlardaki kişilerin böylece yüceleştireceği ya da
tanrısallaştıracağına inanmış olabilirler.
Karia bölgesinin geneline baktığımızda inhumasyon gömülerin yaygın
olduğunu görürüz. Antik Yunan ve Roma dönemlerinde Anadolu’da batıya göre daha
seyrek olan kremasyon gömüler ise beklendiği üzere daha nadir görülmektedir. Aynı
oda mezar içerisinde hem inhumasyon hem kremasyon gömü yapılabilmektedir. Bu
durum inhumasyonun dönem ve bölgesel olarak yaygın bir gömü tercihi olmasına
karşın her iki metot arasında kişisel tercihler nedeni ile kaymalar yapılabileceğini
göstermektedir.
Resim 105: Kremasyon Kabı –Milas Müzesi
Özellikle Antik Yunan dönemlerinde tarihsel açıdan önemli rol oynamış
zengin bir bölge olan Karia bölgesinde mezar çeşitliliği açısından da bir zenginlik
222
görülmektedir. Kentlerin kendine özgü mezar tipleri tercihleri olduğu gibi, aynı
kentte birden fazla mezar tipi de görülebilmektedir. Örneğin İasos’da örgü tekne,
lahit, oda mezar, ve anıt mezar örnekleri bulunabilmektedir. Bu çeşitlenme temelde
bazı kentlerin uzun bir zaman süresince kullanılmasından kaynaklanmakta ancak
aynı dönem içerisinde de farklılıklar gözlenebilmektedir. Börükçü Mevkii
kazılarında da benzer bir çeşitlilik ile karşılaşılmıştır. Yerli kayaya oygu tekne
mezar, örgü tekne mezar, pithos gömü, oda mezar ve anıt mezar gibi çeşitli tipleri
aynı nekropol sahası içerisinde görmekteyiz.
Bean’in “Karia Tipi” mezar olarak adlandırdığı yerli kayanın oyularak
dikdörtgen şekil verilmesiyle oluşan mezarlar, bölgede yaygın olarak görülmektedir.
Oldukça ağır kapakları olan bu mezarlar, tekli ya da yan yana ikili üçlü gruplardan
oluşmaktadır. Karia bölgesine özgü bir nitelik taşıyan bu tipin en güzel örneklerini
Latmos Herakleiası’ında görmekteyiz.
Resim 106: Latmos Herakleiası Karia Tipi Yerli Kayaya Oygu Mezarlar
223
Karia Bölgesinde figürlü lahit mezarlar az sayıda bulunmaktadır. Ancak
Aphrodisias kenti bu genellemenin dışında kalmaktadır. Karia’da yarı mamul lahit
üretimi 2 yy’ın ortasında başlamış ve 3. yy içlerine kadar sürmüştür. (Koch 2001 :
237).
Bu tez kapsamında araştırma yaparken karşılaşılan en büyük zorluk
mezarların bir çoğunun antik dönemden günümüze kadar geçen süreçte soyulmuş
olmalarıdır. Bazı televizyon kanallarında yapılan detektör reklamları da bilinçsiz ve
kaçak kazıların boyutlarını göstermesi açısından önemlidir. Bunun yanı sıra turizm
alanı açmak için sit alanlarının tahrip edilmesi, ikinci bir sorunu teşkil etmektedir.
Geçen zaman içinde de doğa koşullarının tahribi, nekropol alanlarının korunma
durumunu etkilemiştir.
Bu çalışma içerisinde özellikle üzerinde durduğumuz konu isketelere ilişkin
durum olmuştur. Ancak mezarların daha önceden soyulmuş olması iskeletlerin de ya
yok olmasına ya da ölü gömmeye ilişkin verilerin azalmasına sebep olmuş, bütüncül
bir gömü varlığının yani hem buluntuların hem iskeletlerin birarada korunma
durumunu zorlaştırmıştır. Araştırılan 22 Karia kenti nekropollünden, bu konuda
doğru bilgilere ulaşmamızı sağlayacak çok az nekropol alanı tespit edilmiştir. Bu
açıdan değerlendirildiğinde en önemli verileri bize sağlayan Börükçü Mevkii
nekropol alanı kazısıdır.
Karia bölgesinde yer alan mezar tipleri dışarıdan bakıldığında görülebilir
olması örneğin Kaunos ve İdyma kaya mezarları ya da İasos ve Antik Dünyanın yedi
224
harikasından biri olan Halikarnassos Anıt mezarları gibi özel mezarlar 1800’lü
yılların ortalarında Anadolu’ya gelen araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Dönemin
Osmanlı yönetiminin gerekli titizliği gösterememesi nedeniyle de bir çok anıt
mezara ait frizler ve yapı parçaları yurt dışına götürülmüştür. Bugün Halikarnassos
Mausoleumu’na ait yalnızca iki friz parçası ve temel kalıntıları kalmıştır. Tüm dünya
mimarisini etkilemiş ve anıtsal mezarlara adını mozole olarak vermiş olan bu anıtın
Karia bölgesinde oluşu antik Yunan ve Roma ölü gömme adetleri açısından bölgeyi
özel bir konuma getirir.
Resim 107: Halikarnassos Mousoleumu’na Ait Temel Kalıntıları
Halikarnassos’da bulunan bir diğer önemli mezar da bize antropolojik
çalışmaların önemini kanıtlaması açısından dikkate değerdir. Kimliksiz bir iskeletten
Kraliçe Ada’ya kadar olan serüvende, bir iskeletin bize neler anlatabildiğini
göstermesi açısından önemlidir. Yapılan yüz etlendirme gibi farklı açılardan
yaklaşılan önemli çalışmalar ileride başka kimliklerin de ortaya çıkmasını
sağlayacaktır. Bir anlamda iskeletler kendi kimliğini kendisi ortaya koyacaktır.
Karia Bölegesi için önem taşıyan bir diğer antropolojik bulgu ise Stratonikeia
kentinde, 97 yılında açılmış olan bir mezarda, Anadolu’da az sayıda örneklerini
225
gördüğümüz trepanasyon örneği ile karşılaşmış olmamızdır. M.Ö.- 1 ila M.S. 1 .yy’a
tarihlenen bu mezarın böyle bir örneği barındırması paleoantropolojik açıdan
değerlidir. Yeni yapılacak olan sistemli kazıların bu dönemde görülen bu tip tedavi
yönetemlerini daha iyi anlamamızı da sağlayacağı kuşkusuzdur.
Gerek Karia bölgesi gerekse Anadolu’daki pek çok uygarlığı barındıran diğer
Antik bölgelerin nekropolleri ile ilgili yapılacak disipliner arası ve bütüncül
yaklaşımlar içeren araştırmaların ölü gömme adetleri konusunda gerek antik dönemin
bu konudaki adetlerini gerekse bu dönemlerin günümüz geleneklerine yansımalarını
anlamakta büyük yararları dokunacaktır.
226
SONUÇ
“Karia Bölgesi Ölü Gömme Adetleri” konulu tez çalışmasında temelde
antropolojik ve arkeolojik veri kaynaklarından yararlanılmıştır. Antik Yunan ve
Roma dönemlerine odaklanılan çalışmada bu periyotların ölü gömme adetleri eldeki
tüm veriler kullanılarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Ancak bölgedeki kentlerin ölü
gömme adetleri ile ilgili en detaylı bilgiyi vermesi beklenen yerler olan
nekropollerinin henüz çok azının kazılmış olması, kolay ulaşılabilir olanların tahrip
görmesi ve bilimsel kazıların da antropoloji, arkeoloji ve ilgili bilimleri disiplinler
arası biçimde birleştiren bir tarzda yapılmamış olması gibi nedenlerle değerli
verilerin kaybedilmesi ile sonuçlanmıştır. İskelet buluntularının ve geriye kalan
numunenin azlığı istenen düzeyde antropolojik değerlendirme yapılmasının önünde
engel oluşturmaktadır.
Tüm bu olumsuzluklara karşın eldeki veriler değerlendirildiğinde Karia
Bölgesinin Antik Yunan ve Roma dönemlerinin ölü gömme adetlerindeki genel
eğilimleri yansıttığı söylenebilir. Mezarlıklar, mezar biçimleri, mezar sunuları ve
kremasyon – inhumasyon tercihleri ile eldeki veriler dönemin genel tercihlerine
uymakla birlikte bölgenin bu adetlerde büyük bir çeşitlilik göstermesi Karia
Bölgesi’nin ayrı bir yere sahip olduğu da göstermiştir. Kentler arasında özellikle
Börükçü Mevkii ve bu bölgede yapılan kazılar araştırma yaptığımız tüm alanlar
içinde en çok veri sağlayan alanların başında gelmektedir. Bu dönem için elimizde
bulunan 2002 yılı kazı sonuçları mezarlardaki erkek- kadın ve erişkin-çocuk
oranlarını vermektedir Ele geçen iskeletler ışığında yapılan çalışmada genel yaş
227
ortalaması 30.33 yıl olarak belirlenen Börükçü iskeletlerinin dönem için beklenen
aralıklarda olduğu söylenebilir. Bu alandaki iskeletlerin 2000 yılından sonra giderek
artmasına karşın özellikle en büyük artış 2005-2006 dönemlerinde gerçekleşmiş
ancak bu çalışmalar henüz yayınlanmadığı için bizim tezimizin değerlendirme
sürecine girememiştir.
Bölgedeki kazılar arttığında ve Antik Yunan ve Roma dönemleri için önemli
bir coğrafya olan Anadolu’nun ölü gömme adetleri daha detaylı olarak
araştırıldığında Antik Yunan dönemini Atina Keramaikos ve Roma Dönemini ise
Ostia ve Vatikan Tepesi nekropol alanları ile sınırlamak hatasından uzaklaşılacak ve
anılan dönemler ile ilgili daha gerçeğe yakın veriler elde edilmiş olacaktır.
Yunanistan’dakinden fazla Yunan kentine sahip olan ve antik dönemin “Troya
Savaşı” gibi önemli pek çok olayının yaşandığı bir yer olan Anadolu’da konu ile
ilgili araştırmalar sonucunda bugünki bilgilerimizde büyük değişiklikler yaşamamız
şaşırtıcı olmayacaktır.
Sonuç olarak Karia Bölgesi’nde yaptığımız ölü gömme adetlerine ait literatür
çalışması sonrasında, bu bölge içerisinde yer alan kentlerin nekropollerinde görülen
mezar tipleri aşağıdaki tabloda ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu değerlendirmeler
eldeki mevcut bilgi birikimi ile ortaya konulmuştur. Yapılacak daha detaylı
çalışmalarla mezar tiplerinde bazı yeni eklemelerin ve çeşitlenmenin de olabileceği
düşünülmelidir.
228
Tablo 7: Karia Bölgesinde Görülen Mezar Tipleri
Buluntu Yeri Yerli Kaya Oygu
Mezar Örgü Tekne
Mezar Lahit Mezar
Pithos- Urne Mezar Oda Mezar
Anıt Mezar Tümülüs
Kaya Mezar
Alabanda x x Alinda x x x x
Aphrodisias x x Bargylia x x Börükçü x x x x
Eski Knidos x Euromos x x x
Halikarnassos x Hydai x x İasos x x x x İdyma x x
Kaunos x x x x Knidos x x x x
Labranda x x Lagina x x Latmos
Herakleia x x Mylasa x x x Myndos x
Nysa x Pedesa x x x
Stratonikeia x x x Telmisos x
229
ÖZET
“Karia Bölgesi Ölü Gömme Adetleri” adlı bu tez çalışmasında Karia
Bölgesi’nde Antik Yunan ve Roma Dönemlerinde görülen ölü gömme inanışları
eldeki mevcut arkeolojik ve antropolojik verilerden yola çıkılarak araştırılmıştır.
Karia Bölgesinde yer alan antik kentler nekropol alanları dikkate alınarak
incelenmiştir. Eldeki veriler bölgedeki kentlerin nekropol alanlarının planları, mezar
tipleri, mezarlar ile ilgili sunu ve iskelet buluntuları kategorilerinde değerlendirilmiş
ve Karia bölgesi ölü gömme adetleri arasında yöresel benzerlikler ve farklılıklar ele
alınmıştır.
Bu bölge içerinde yer alan bir çok nekropol alanı ya henüz araştırılmamış ya
da mezar soyguncuları, yanlış yapılanma ve doğal koşullar nedeniyle tahrip
görmüştür. Bu durum çalışmanın alanını daraltmıştır.
Karia Bölgesi nekropol alanlarına ait yeni kazılar bu alandaki bilginin
zenginleşmesini sağlaması açısından önem taşımaktadır. Bu amaçla yeni yapılan
kazıların arkeolojik ve antropolojik açıdan birlikte değerlendirilmesi önem
taşımaktadır.
230
SUMMARY
In this thesis study named as “Burial Customs of Caria Region” it has been
aimed to investigate burial customs seen in ancient Greek and Roma Periods with the
light of existing archaeological and anthropological data. Ancient cities of Caria
Region has been investigated considering necropol sites.
Current data was discussed under the categories of necropol plans, tomb
types, burial offerings and skeleton records and both regional similarities and
dissimilarities of burial customs of Caria Region are assessed.
Many of the necropol sites in this region is either not researced or already
destroyed by illegal excavations, wrong city planning and natural reasons. This
situation has restricted research field.
New excavations concering Caria Region necropol sites are important for the
enrichment of knowledge in this field. For this purpose it is vital to consider new
excavations under a synergetic approach between archaeological and antropological
sciences.
231
KAYNAKLAR
Akarca A., 1952 “Mylasa’da Hellenistik Bir Mezar”, Belleten, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1952
Akurgal E., 1993 Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yayınlar, İstanbul, 1993
Alekshin V.A. 1983, “Burial Custom as an Archaeological Source” Current
Anthropology, Vol. 24, No 2, 1983
Alpözen O., 1994 “Ada I Revived in The Bodrum Museum of Underwater
Archaelogy. Some Museological Considerations” Hekatomnid Caria & The
Ionian Renaissance, Halicarnassasian Studies I, Odens Universty Press, Odens
1994
Alpözen O., 1990 Bodrum Ancient Halicarnassus, Dönmez Ofset, Ankara, 1990
Atalay E., 1988, Hellenistik Çağ’da Ephesos Mezar Stelleri Atölyeleri, Efes
Harabeleri ve Dostları Derneği Yayını, İstanbul, 1988
Atıcı M., 1994 “Aphrodisias Müzesi 1992 Kabalar Kurtarma Kazısı” 4. Müze
Kurtarma Kazıları Semineri 1994
Baldoni D. 2004C.Franco, P.Belli, F. Berti Karia’da Bir Liman Kenti İasos
Homer Yayınevi İstanbul 2004
Bayburtluoğlu C., 1982 Arkeoloji, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara,
1982
Bean G., 1987 Karia, Çev. Burak Akgüç, Cem Yayınları, İstanbul, 1987
Bean G., 1995 Eski Çağda Ege Bölgesi, çev İnci Delemen, Arion Yayınevi 1995
232
Berti B. 1993 Ferrero B. D., Frangipane M, Lagona S., Arslantepe Hierapolis
Iasos Kyme Türkiye’deki İtalyan Kazıları Ankara İtalyan Kültür Heyeti, Ankara,
1993
Boysal Y., 1985 “1984 Yılı Stratonikeia Kazısı” VII Kazı Sonuçları Toplantısı
Ankara, 1985
Boysal Y., 1987 “Stratonikeia Nekropolünün Tarihsel Süreci” Remzi Oğuz Arık
Armağanı, Ankara 1987
Boysal Y- Kadıoğlu M., 1998, “1997 Yılı Stratonikeia Nekropol Çalışmaları”
XX. Kazı Sonuçları Toplantısı, Tarsus, 1998
Boysal Y., 1997 “1996 Yılı Stratonikeia Çalışmaları”,XIX Kazı Sonuçları
Toplantısı Ankara 1998
Carstens A.M., 2002 “Tomb Cult on The Halikarnassos Peninsula” American
Journal of Archaeology Vol. 106, No 3 – 2002
Çapar Ö., 1990, “Homeros Destanları Işığında Anadolu’da Ölü Gömme
Adetleri”Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Dergisi, Cilt XXXIII, Sayı
1-2, Ankara 1990
Davis J., 1999, Death, Burial and Rebirth in The Religion of Antiquity,
Routledge, London- New York, 1999
Day L. P., 1984 “Dog Burials in Grek World” American Journal of Archaeology
Vol 88, No. 1 1984
Diler A., 1998, “İç Karia Yüzey Araştırması 1996” XV. Araştırma Sonuçları
Toplantısı II. Cilt Ankara, 1998
Diler A., 2001. “Damlıboğaz / Hydai Araştırmaları – 2000” 19. Araştırma
Sonuçları Toplantısı Cilt I, Ankara, 2001
233
Diler A., 2002, “The Northern Rock Necropolis of Caunus”, Asia Minor Studien,
Band 44, 2002
Diler A., 2002, “Damlıboğaz / Hydai ve Leleg yarımadası Araştırmaları 2001”
20. Araştırma Sonuçları Toplantısı Cilt I, 2002
Diler A., 2004, “Bodrum Yarımadası Leleg Yerleşimleri Pedasa, Mylasa
Damlıboğaz ve Kedrai (Sedir Adası) Yüzey Araştırması- 2003”, 22. Araştırma
Sonuçları Toplantısı 2. Cilt, Konya 2004
Diler A., 2006, “Pedasa Geç Protogeometrik Tümülüsü ve Leleglerde Ölü
İnancı” Anadolu Arkeolojisine Katkılar 65 Yaşında Abdullah Yaylalı’ya
Sunulan Yazılar, Derleyen Turan Takaoğlu, Hitit Color, 2006
Ergenekon B., 2001 “The Role of Ethnoarchaeology in Archaeometry with
Examples from Çatalhöyük (1998), Kerkenes (1995-1997), Datça-Burgaz
Excavations and Cnidian (Datça) Ethnoarchaeology 1998-1999” XVIII.
Araştırma Sonuçları Toplantısı, II. Cilt, No. 78/2,
Garland R., 1985, The Greek Way of Death, Cornell University Press, Ithaca -
New York, 1985
Güleç E., 1996 “Burgaz/Datça İskeletlerinin Paleopatolojisi” 30-31 Ekim I.
Ulusal Biyolojik Araştırmalar sempozyumu Ankara,1996
Güleç E., 2005 Özer İ., Sağır M, Satar Z, “Lagina Kazısı İskeletlerinin
Paleoantropolojik İncelenmesi ” 21. Arkeometri Sonuçları Toplantısı Antalya,
2005
Güleç E., 2004Güleç E., Sağır M, Özer İ., Satar Z, “2003 Yılı Börükçü Kazısı
İskeletlerinin Paleoantropolojik İncelenmesi”, 20. Arkeometri Sonuçları
Toplantısı, Konya, 2004
234
Günel S., 2003, “Aydın ve Muğla İlleri 2002 Yılı Yüzey Araştırmaları ”21.
Araştırma Sonuçları Toplantısı cilt 1 Ankara 2003
Gür Ö., 2005, Selçuk, Antik Dünyada Günlük Yaşam, Simge & Akdeniz
Yayınevi, Antalya 2005
Gürbüzer M., 2006 İdyma Antik Kenti Kurtarma Kazılarında Ortaya Çıkan bir
Mezar ve Buluntuları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Muğla Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Muğla 2006
Hame J. K., 1999, Ta Nomizomena: Privite Greek Death- Ritual in Historical
Sources and Tragedy, A Bell & Howell Company, 1999
Held W. 1995., “Karya’da Gergakome 1994 Yüzey Araştırması” XIII. Araştırma
Sonuçları Toplantısı II. Cilt Ankara 1995
Hellström P., 1991, “Labraynda 1990” XIII. Kazı Sonuçları Toplantısı II.
Çanakkale 1991
Herodotos, Herodot Tarihi, Remzi Kitapevi, Çev. Müntekim Ökmen İstanbul
191
Hooff A. J.L. 2004, “Ancient Euthanasia: ‘Good Death’ and the Doctor In The
Graeco- Roman World” Social Science & Medicine, 58, 2004
Hope V. M., 1997, “Constructing Roman Identity: Funerary Monuments and
Social Structure In The Roman Wold” Mortality, Vol 2, No 2, 1997
Iakovidis Sp E., 1966 “A Mycenaean Mouring Custom” American Journal of
Archaeology, Vol. 70, No. 1966
Işık C, Diler A, Babaoğlu F. 1996 “Kaunos Araştırmaları Ön Raporu” XVIII.
Kazı Sonuçları Toplantısı II 1996 Ankara
235
Işık C., 1992, Cengiz Işık “Kaunos 1991 ” XIV. Kazı Sonuçları Toplantısı II
Ankara 1992
Işık C., 1998 “Kaunos 1997 Araştırmaları ” XX. Kazı sonuçları Toplantısı II
Mayıs 1998 Tarsus sf. 201
İdil V., 1993 “Nysa Kazısı 1992 Yılı Çalışmaları” XV. Kazı Sonuçları Toplantısı
II Ankara,1993
İdil V., 1999 Nysa ve Akharaka Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı İstanbul ,1999
Jeppesen K., The Mousoleum at Ancient Halicarnassus, Dönmez Yayınları,
Ankara
Kızıl A., 1995 Abuzer Kızıl “Beçin Hellenistik Dönem Oda Mezarı” VI Müze
Kurtarma Kazıları Semineri, Didim, 1995
Kızıl A., 1999 “Karya Bölgesi Roma Dönemi Anıt Mezarları” Yayınlanmamış
Doktora Tezi Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Konya, 1999
Koch G., 2001 Roma İmparatorluk Dönemi Lahitleri, çev. Z. Zühre İlkgelen
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Kanaat Basımevi, İstanbul ,2001
Küçükçoban F., 2001, “2000 Yılı Akdağ Kurtarma Kazısı”12. Müze Çalışmaları
ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu Kuşadası ,2001
Küçükeren C.C., 2005 Ege’de Bir Anadolu Uygarlığı Karia, Kelebek
Matbaacılık İstanbul, 2005
Kyle G. D., 1998 Spectacle of Death in Ancient Rome, Routledge, London- New
York, 1998
Love I. C., 1969 “A Preliminary Report of The Excavation at Knidos, 1969”
American Journal of Archaeology, Vol. 74 No 2. (Apr. 1970)
236
Morris I., 1987 Burial and Ancient Society The Rise of the Greek City-State,
Cambridge University Press, New York, Melborne, Sydney, 1987
Morris I.,1996 Death – Ritual And Social Structure In Classical Antiquity,
Cambridge University Press, , 1996
Myloans G.E., 1948 “Homeric and Mycenaean Burial Customs ” American
Journal of Archaeology, vol. 52 No. 1, 1948
Neiman C- Goldman E., 1999 Ölümden Sonra Yaşam, çev. Gülden Şen, Doğan
Ofset, İstanbul, 1999
Osborne R. 1993 “Women and Sacrifice in Classical Greece” The Classical
Quaterly, New Seires, Vol. 43, No. 2 1993
Öğün B., 1983 “ Kaunos Kazıları” “V. Kazı Sonuçları Toplantısı İstanbul Mayıs
1983 sf. 240
Öğün B., C Işık, A. Diller, O. Özer, B. Schmaltz, Chr. Marek, M. Doyran 2001,
Kaunos Kbid - 35 Yılın Araştırma Sonuçları (1966 - 2001) , Antalya, 2001
Ökse T., 2005 “Eski Çağdan Günümüze Ölü Gömme ve Anma Gelenekleri” Türk
Arkeoloji ve Etnografya Dergisi Sayı 5, 2005
Özet A., 1994 “The Tomb of a Noble Women From the Hekatomnid Period”
Hekatomnid Caria & The Ionian Renaissance, Halicarnassasian Studies I, Odens
University Press, Odens 1994
Özgan Ö., 1996 “1995 Knidos Kazıları Raporu” XVIII. Kazı Sonuçları
Toplantısı II, Ankara, 1996
Özgan R., Christine Ö, Mustafa Ş, Christof B., 1999 “ 1998 Knidos Kazıları”
21. Kazı Sonuçları Toplantısı 2. cilt Ankara, 1999
237
Özgan R. Christine Ö., Christof B., Hakan M. 2000 “Knidos 1999” 22. Kazı
Sonuçları Toplantısı 2. cilt, İzmir, 2000
Özgan Bruns C., 2002 Knidos Antik Kent Rehberi, Pozitif Matbacılık, Konya
2002
Özgüç T., 1948 Ön Tarihte Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 1948
Özkaya V. – San O. Barın G., 1998, “Alinda (Karpuzlu)” XVI Araştırma
Sonuçları Toplantısı cilt II Tarsus,1998
Özkaya V. – San O., 1999 “Alinda Nekropolü I” 17. Araştırma Sonuçları
Toplantısı 2. cilt, Ankara,1999
Özkaya V. – San O., 2000 “Alinda Nekropolü II” 18. Araştırma Sonuçları
Toplantısı 2. cilt, İzmir,2000
Özkaya V. – San O., 2001 “Alinda and Amyzon two Ancient Cities in Caria”
19. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara, 2001
Paton W. R., 1887 “Excavation in Caria”, The Journal of Hellenic Studies,
Vol. 8 1887
Pearson M. P., 1999 The Archaeology of Death and Burial, Sutton Publishing,
1999
Peschlow A., 1989, “Die Nekropole Von Latmos Und Herakleia Am Latmos ”
VIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara,1989
Peschlow A., 1990, “Die Nekropole Von Herakleia Am Latmos” VIII. Araştırma
Sonuçları Toplantısı, Ankara,1990
Peschlow – Bindokat A., 2005 Latmos’ta Bir Karia Kenti Herakleia Şehir ve
Çevresi, Homer Kitap Evi, İstanbul, 2005
238
Prag A.J.N.W. – Neave R.A.H., 1994 “Who is The Carian Princess?”
Hekatomnid Caria & The Ionian Renaissance, Halicarnassasian Studies I, Odens
Universty Press, Odens 1994
Rocca E.L., 1991 “Archaelogical Survey in the Gulf of Mandalya” Araştırma
Sonuçları Toplantısı IX. 1991 Ankara
Rollar L.E. 1981, “Funeral Games in Grek Art” American Journal of
Archaeology. Vol. 85i No. 2, 1981
Rumscheid F., 1995 “Milas 1994” XIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı Cilt I
1995 Ankara
Rumscheid F., 1996 “Milas 1995” Rumscheid F. XIV. Araştırma Sonuçları
Toplantısı Cilt I 1996 Ankara
Sağır M., Özer İ., Satar Z., Güleç E. 2003 “Börükçü İskeletlerinin
Paleoantropolojik İncelenmesi ” 19. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, Ankara,
2003
Seeher J., 1993, “Tarih Öncesi Çağlarda Ölüm ve Gömü” Arkeoloji ve Sanat
Dergisi Sayı 59, 1993
Sevin V., 2001 Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası I, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 2001
Sevim A., 1995 “Datça/Burgaz İskeletlerinin Paleoantropolojik
Değerlendirmesi” XI. Arkeometri Sonuçları Toplantısı Ankara 1995
Sevim A., 1996 “Burgaz/Datça Roma Dönemi İnsanlarının Çene ve Diş
Patolojisi” I. Ulusal Biyolojik Araştırmalar Sempozyumu Ankara 1996
Shapiro H.A., 1991 “The Iconography of Mourning in Athenian Art” American
Journal of Archaeology, Vol 95, No. 4 1991
239
Smith R.R.R., 1996 “Archaelogical Research at Aphrodisias in Caria, 1994”
American Journal of Archaeology Vol 100 No 1 (Jan 1996 )
Smith R.R.R.- Rate C., 2000 “Archaelogical Research at Aphrodisias in Caria,
1997 and 1998” American Journal of Archaeology Vol 104 No 2 (Apr. 2000 )
Sönmez O., 2007 Knidos Mavide Uyuyan Güzel, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
İstanbul, 2007
Strabon, 1993 Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika : XII-XIII-XIV), çev.
Prof. Dr. A. Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 1993
Şahin M., 1998 “Myndos’tan Ölü Yemeği Sahneli İki Stel” Adalya, Suna -İnan
Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü No III. Antalya, 1998
Şahin M., 2005 “Myndos” 23. Araştırma Sonuçları Toplatısı Cilt 1 Ankara 2005
Şahin N., 1996 “Beyaz Lekythoslar Işığında Klasik Devirde Atina’da Ölüm
İkonografisi ve Ölü Kültü” Arkeoloji Dergisi, Sayı IV Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yayını, İzmir 1996
Şahinoğlu S., 1998 “Kos ve Knidos Tıp Okulları ve Yöntembilgisel
Değerlendirilmesi” V. Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildirgeleri, Ankara, 1998
TAY 2007 Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri Projesi “Psidia- Karia”, Cilt 7, Ege
Yayınları İstanbul 2007
Texier C., 2002 Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi çev. Ali Suat
Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı cilt III, Ankara, 2002
Tırpan A. – Söğüt B., 2002 “ 2002 Yılı Lagina Kazıları” 25. Kazı Sonuçları
Toplantısı 2. Cilt Ankara 2003
Tırpan A. – Söğüt B., 2004 “Lagina ve Börükçü 2003 Yılı Çalışmaları” 26. Kazı
Sonuçları Toplantısı 1. Cilt Konya 2004
240
Tırpan A. – Söğüt B., 2005 “Lagina ve Börükçü 2004 Yılı Çalışmaları” 27.
Kazı Sonuçları Toplantısı 2. Cilt Antalya 2005
Tırpan A. – Söğüt B., Eylül 2005 Lagina, Anıl Ofset & Tipo Matbaacılık
Yatağan – Muğla, Eylül 2005
Tırpan A. 1996 “Lagina Hekate Temenosu 1995”, XVIII Kazı Sonuçları
Toplantısı II, Ankara, 1996
Toynbee J.M.C., 1971 Death and Burial in The Roman World, Cornell
University Press, Ithaca New York, 1971
Tulay S. A.,1990 “Kabalar Kurtarma Kazısı 1989” I. Müze Kurtarma Kazıları
Semineri, Ankara, 1990
Tuna N., 1993 “Datça / Burgaz Kazıları”, XVI. Kazı Sonuçları Toplantısı II
Ankara , 1993
Thukydides, Thukydides Tarihi, (Çev H. Demircioğlu) Ankara, 1958
Umar B., 1993, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1993
Umar B.,1999, Karia Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi Rehberi,
İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1999
Uyguç A., 1992 Güneybatı Anadolu’nun Tarih Öncesi Halkı Kar’lar, Tunç
Matbaası, Çine, 1992
Varinlioğlu E., – Debord P., 2002 “Hyllarima 2001” 20. Araştırma Sonuçları
Toplantısı Cilt I, 2002
Varinlioğlu E., – Debord P., 2003 “Hyllarima 2002” 21. Araştırma Sonuçları
Toplantısı Cilt I, Ankara, 2003
Varinlioğlu E., – Debord P., 2004 “Hyllarima 2003” 22. Araştırma Sonuçları
Toplantısı Cilt I, Konya, 2004
241
Vermeule E., 1984 Aspects of Death in Early Greek Art and Poetry, University
of California Press, Berkeley, Los Angeles, London, 1984
Westholm A., 1963 Labraunda Swedish Excavations. Architecture. The
Architecture of The Hieron. C1 Bl. 2 CWK Gleerup, Acta Instituti Regni
Sueciae, Stocholm 1963
Westholm A., 1978 “Labraunda” The Proceedings of the Xth International
Congress of Classical Archaeology Türk Tarih Kurumu yayınları Ankara 1978
htpp://www.bodrum-museum.com/museumtr/departmanlar/carian_princess.htm
htpp://www.livius.org/halicarnassus/mausoleum
242
TABLOLAR DİZİNİ Tablo 1:Börükçü İskeletlerinin 2002 Yılına Ait Dağılımı 103 Tablo 2:Börükçü Bireylerinin Boy Uzunlukları 104 Tablo 3:Börükçü Bebek ve Çocuklarının Boy Uzunlukları 104 Tablo 4:Börükçü İskeletlerinin Mezarlara Göre Dağılımı 107 Tablo 5:Datça İskeletlerinin Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılımı 126 Tablo 5:Data Bireylerinin Yaş, Cinsiyet ve Irk Dağılımı 128 Tablo 7:Karia Bölgesinde Görülen Mezar Tipleri 228 PLANLAR DİZİNİ Plan 1: Alinda Anıtsal Nitelikli Mezar Örneği 81 Plan 2: Alinda Anıtsal Mezar 82 Plan 3:Alinda Lahit Mezar 84 Plan 4: Alinda Yerli Kayaya Oygu Mezar 84 Plan 5: Bargylia Tonozlu Mezar 93 Plan 6: Bargylia Tonozlu Mezar 93 Plan 7: Halikarnassos Kraliçe Ada’ya Ait olabilecek Mezar 138 Plan 8: Hydai Mezar 1’in Planı 143 Plan 9: Hydai Mezar2’nin Planı 146 Plan 10: İdyma Yalancı Tonozlu Oda Mezar’ın İçi 159 Plan 11: Kaunos Anıtsal Mezar I Rekonstrüksüyon Çizimi 166 Plan 12: Kaunos Sandık Mezar 169 Plan 13:Knidos Temenos Mezarı 173 Plan 14:Labranda Kent Planı 176 Plan 15:Lagina Yaylalar Mevkii Dromoslu Oda Mezar 181 Plan 16:Lagina 02 YM1 Numaralı Mezar 183 Plan 17:Latmos Herakleia Kenti Planı 186 Plan 18:Mylasa Berberini Mezar Planı 198 Plan 19:Myndos Kaya Mezar 202 Plan 20: Myndos Kaya Mezar 202 Plan 21:Pedasa Sivriçam Protogeometrik Tümülüsü 206 Plan 22:Stratonikeia STR 97 M 34 Numaralı Mezar 212 Plan 23: Stratonikeia STR 97 M 26 Numaralı Mezar 213 Plan 24: Stratonikeia STR 97 M 41Numaralı Mezar 214 Plan 25: Stratonikeia M8 Numaralı Mezar 216 HARİTALAR DİZİNİ Harita 1: Karia Bölgesi ve Komşu Bölgeler 62 Harita 2: Karia Bölgesi’nin Bugünkü Coğrafi Yapısı 63 Harita 3: Karia Bölgesi Kentleri 71 Harita 4: İasos’un Yeri 147
243
RESİMLER DİZİNİ Resim 1: Miken Dönemine ait Yas Tutanları Gösteren Figürler Kassl Lahti 10 Resim 2: Geometrik Dönem Prothesis Sahnesini Gösteren Eserler 19 Resim 3: Prothesis sahnesi . M.Ö. 750 Atina – Dipylon Amphorası 20 Resim 4: Ekphora Sahnesini Dipylon Kraterinin Ayrıntısı 21 Resim 5: Ekphorayı gösteren heykel grubu M.Ö. 600-650 Vari, Yunanista 22 Resim 6: M.Ö. 520-510 yıllarına ait Prothesis Sahnesini Gösteren Levha 27 Resim 7: Atik siyah Figürlü Olpe Prothesis Sahnesi - College Museum 33 Resim 8: Beyaz Lekythos üzerinde Prothesis Sahnesi M.Ö. 450 - Metropolitan Museum 39 Resim 9: Prothesis Sahnesini Gösteren Vazo Resmi 41 Resim 10: Charon’nun ölüyü Hades’e götürüşünü gösteren çizim 49 Resim11:Patroklos’un Cenazesini Gösteren Mezar Reliefi M.S 2.yy 60 Resim12:Alabanda lahit biçimli mezar 75 Resim13:Alinda lahit mezar (Küçükeren :2005) 85 Resim 14:Alinda lahit örnekleri (Küçükeren :2005) 86 Resim15: Aphrodisias çevresinden gelen yarı mamul girlandlı lahit örneği Aphrodisias Müzesi 88 Resim 16: Aphrodisias çevresinden gelen lahit örneği Aphrodisias Müzesi 88 Resim17 : Aphrodisias çevresinden gelen sütunlu lahit örneği Aphrodisias Müzesi 89 Resim18: Aphrodisias çevresinden gelen sütunlu lahit örneği Aphrodisias Müzesi 89 Resim 19: 2002 yılında açılan Anıt Mezar 95 Resim 20: 03 BM 01 Numaralı Mezar 96 Resim 21 : 03 BM 02 numaralı Mezar 96 Resim 22: 03 BM 09 Numaralı Mezar 97 Resim 23: 03 BM 04 Numaralı Mezar 97 Resim 24:03 BM 05 Numaralı Mezar 98 Resim 25: 03 BM 08 Numaralı Mezar 99 Resim 26: 03 BM 10 Numaralı Mezar 100 Resim 27 Aşık oynayan mermer kız heykeli Hellenistik orijinli Roma Dönemi kopyası (Pergamon Museum) M S. 2. yy 101 Resim 28: Aşık kemiği oynayan iki genç kız M.Ö 340-330 British Museum 101 Resim 29: 03 BM 20 Numaralı Mezar 102 Resim 30 :03BM 17 Numaralı Mezar 102 Resim 31: 04 BM 19, 04 BM 20 ve 04 BM 21 numaralı mezarlar 108 Resim 32:04 BM 19 Numaralı Mezar 109 Resim 33: 04 BM 19 Numaralı Çocuk Mezarı 109 Resim 34: 04 BM 20 Numaralı mezar 109 Resim 35:04 BM 12 Numaralı Çocuk Mezarı 110 Resim 36: 04 BM 14 Numaralı Mezar 111 Resim 37: 05 BM 03 Numaralı Mezar 112 Resim 38: 05 BM 29 Numaralı Mezar 113 Resim 39:05 BM 29 Numaralı Mezarda İskeletin Bulunuş Durumu 113 Resim 40: 05 BM 29 Nolu mezar iskeletin ayak ayrıntısı 114 Resim 41: 05 BM 22 Numaralı mezarda kapı girişine yığılmış olan iskelet kalıntıları 116
244
Resim 42:05 BM 22 numaralı mezarda iskeletlerin bulunuş durumu 116 Resim 43:05 BM 22 Numaralı mezarda bulunan kremasyona ilişkin izler 116 Resim 44:05 BM 23 Numarlalı Mezar 117 Resim 45: 05 BM 25 Numaralı mezar 118 Resim 46: 05 BM 27 Numaralı Mezar 119 Resim 47 ve Resim 48: 05 BM 31 nolu mezara ait son gömü olan iskelet 120 Resim 49: 05 BM 34 Numaralı mezardaki iki gömü 121 Resim 50: 05 BM 34 Numaralı mezar 121 Resim 51: 05 BM 43 Numaralı mezar 122 Resim 52 ve Resim 53: 05 BM 44 Numaralı mezar 122 Resim 54: 05 BM 58 Numaralı Kremasyon yapılmış mezar 123 Resim 55: Mausoleum’dan Artemis ve Mousolos heykelleri (www.livius.org/.../halicarnassus/mausoleum.jpg) 135 Resim 56: Mausoleum rekonsktürüksiyonu 135 Resim 57: British Museum’da bulunan friz parçaları 136 Resim 58: British Museum’da bulunan friz parçaları 136 Resim 59: British Museum’da bulunan friz parçaları 136 Resim 60 :Bodrum’da bulunan friz blokları 137 Resim 61 : Bodrum’da bulunan friz blokları 137 Resim 62:: Mausoleumun rekosktrüksiyonu (www.personal.kent.edu/~khame/Arch.4th.Maussol.) 137 Resim 63: İskeletin Bulunuş Durumu (www.bodrum-museum.com) 138 Resim 64 : Muhtemelen Ada’ya ait olabilecek heykel başı (Prag- Neave, 1994) 139 Resim 65: Muhtemelen Ada’ya ait olabilecek İskeletin Baş Kısmı (Prag- Neave, 1994) 140 Resim 66: Mezardan çıkan iskeletin etlendirilmiş son hali (Prag- Neave, 1994) 140 Resim 67: Mezara ait buluntulardan örnekler 141 Resim 68 : İasos Geometrik Dönem Nekropolü 149 Resim 69: İasos Roma Mausoleionu 152 Resim 70: Saat Kulesi Olarak Bilinen Anıtsal Mezar 153 Resim 71: İdyma Tapınak Planlı Kaya mezarı 157 Resim 72: İdyma Tapınak Planlı Kaya mezarı 157 Resim 73: İdyma Tapınak Planlı Kaya mezarı 157 Resim 74: İdyma Yalancı Tonozlu Oda Mezar’nın İçi (Gürbüzer, 2006) 159 Resim 75: Kaunos Kaya Mezarlar (Bitirilmemiş Mezar) 161 Resim 76: Kaunos Kaya Mezarları 163 Resim 77: Kaunos Niş Mezarlar 164 Resim 78: Kaunos Niş Mezarlar 165 Resim 79: 1982 Sezonunda Bulunmuş Mezar Yapıları (Özen 2001) 168 Resim 80: Aslanlı Mezarın Aslan heykelinin götürülüşü 172 Resim 81:Heykelin Bugünkü Durumu 172 Resim 82: Labranda tekne biçimli mezar 177 Resim 83: Büyük Oda Mezarın İçteki Odasının Görüntüsü 179 Resim 84: Büyük Oda Mezarın Dromosunda Bir Görüntü 179 Resim 85: Latmos Mezarları 185 Resim 86: Latmos Herakleia Mezar 187 Resim 87: Latmos Latmos Herakleia Mezar 187
245
Resim 88: Latmos Herakleia Mezarları 188 Resim 89: Latmos Herakleia Kremasyon Gömü Olduğu Düşünülen Mezar 189 Resim 90:Latmos Herakleia Oda Mezarı 191 Resim 91:Gümüşkesen Mezar Anıtının İç Kısmı 194 Resim 92: Gümüşkesen Mezar Anıtı 194 Resim 93: Texier’in Gümüşkesen Anıtına ait çizimi 195 Resim 94 Mylasa Müzesi – Oda Mezar Kapısı 197 Resim 95 Berberini mezarı 198 Resim 96: Myndos Kayaya Oygu Mezar 201 Resim 97:Tonoz biçimli mezar yapıları (İdil: 1999 ) 204 Resim 98: Pedasa Platform Mezar Yapısı (Diler 2004) 208 Resim 99: Muğla Müzesi’nden ağza kapatılan diadem ve sikkenin bulunuşunu gösteren canlandırma 216 Resim 100:Akdağ Mevkii’nde Bulunmuş Gladyatör Stelleri 217 Resim 101: Akdağ Mevkii’nde Bulunmuş Gladyatör Stelleri 217 Resim 102:Akdağ Mevkii’nde Bulunmuş Gladyatör Stelleri 218 Resim 103: Akdağ Mevkii’nde Bulunmuş Gladyatör Stelleri 218 Resim 104:Stratonikeia Oda Mezar 218
246
EK 1 ANTİK YUNAN VE ROMA’DA ÖLÜME DAİR SÖZLER
Antik Yunan’dan Ölüme Dair Sözler
• “...Ölüm hepimizin yazgısıdır; kader ölüm döşeğine serince insanı, tanrılar
bile uzaklaştıramaz uğursuz ölümü oradan.....” Homeros, Odysseia III, 235-237
• “...Bu cesur yürek neye yaradı, uzaklaştırabildi mi ondan kara ölümü?....” Homeros, Odysseia IV, 292-293 • “.......Ölmüşleri şanslı oldukları için öv...” Spartalı Khilon • “......Ölü olan dertleri unutur, gözyaşı dökmez....” Euripides, Troades • “....Ölülerin süsü, büyük başarılarının parlaklığıdır...” Euripides, Herakles, 356-357 • “....Şanslı bir ölümle ölmek, insanlar için tanrıların bir lütfudur...” Aiskhylos, Agamemnon, 1305 • “...Beni vakitsiz öldürme, zira gün ışığını seyretmek pek tatlı. Beni kara
toprağı görmeye zorlama...” Euripides, Iphigenia he en Aulidi, 1218-1219 • “...Ölüm yaklaştığında kimse ölmek istemez...” Euripides, Alkestis 671 • “...Doğanlar hem yaşamayı hem de ölümü kabullenirler ve arkalarında
çocuklar bırakırlar; böylece ölüm yeniden doğar ... ” Herakleitos, B 20 • “...Doğum nasılsa ölümde öyledir. Ruhun bedenle birleşmesi hiçbir şekilde
bedenden ayrılmasından daha mükemmel değildir... ” Platon, Nomoi, 828D • “....Aslında insanlar hiç ummadıkları ve geleceğine inanmadıkları ölümü
beklerler...” Herakleitos, B27 • “....Ölüm, sürgün ve bunlara benzeyen korkunç görünen şeyler, özellikle
ölüm her vakit gözünün önünde olsun. O zaman aşağılık kaygılara düşmezsin ve hiçbir şeyi çoşkunlukla istemezsin... ”
Epiktetos
247
• “...Saati gelince öleceğim. Ama kendisine verileni geri veren bir adam gibi
öleceğim...” Epiktetos
• “...Biliyorum ki her doğan ölür, bu bilinen kanundur. Demek ki ölmem
gerekiyor. Ben süresiz değilim. Ben bir insanım; saat günün bir parçası olduğu gibi, ben de bütünün bir parçasıyım. Saat gelir ve geçer. Bende gelir ve geçerim. Geçip gitme şekli önemli değildir... ” Epiktetos
• “...Başaklar niye sürer? Yetişmek ve sonra yetişince biçilmek için değil mi?
Çünkü onları kutlu şeylermiş gibi sapları üzerinde bırakmazlar. Başakların duyguları olsaydı biçilmemek dileğinde bulunacaklarını sanıyor musun? Elbette hayır. Aksine biçilmemeyi bir felaket sayacaklardı. İnsanlar için de bu böyledir. Ölmemek insanlar için felakettir. Başak için sararıp olgunlaşmak ve biçilmemek ne ise insanoğlu için de ölmemek odur...” Epiktetos
• “ Ölüme dertlerin en korkuncu gözü ile bakmaya gerek yoktur; çünkü biz yaşadıkça ölüm yoktur, ölüm gelince de artık biz yokuz. Ölüm ne yaşayanlar için, ne de ölüler için vardır. Çünkü birincilerle münasebeti yoktur. Çıka geldiği zaman ise ikinciler yoktur. Hal böyle iken zaman olur, bir çok kimseler ölümden en büyük fenalıktan kaçar gibi kaçarlar, sonra zaman olur ölümü acılarına bir son olması için ararlar..”
Epikuros
• “...Herkes için ve her yerde en güzel şey, varlıklı ve sağlıklı olmak...yaşlılık yıllarına erişebilmek, ölmüş ana babasına güzel bir ölüm töreni sağlayabildikten sonra kendi çocukları tarafından göz kamaştırıcı bir törenle gömülmektir...”
Platon, Hippias Meizon, 291e • “...Tanrılar kimi severse o genç ölür...” Menandros; fragman 125K
Latince Ölüme Dair Sözler
• Mori est felicis, antequam mortem invoces (Publilius Syrus, M 354) Ölümü çağırmadan ölmek, şanslı bir adama özgüdür.
• Mori necesse est, sed non quotiens volueris (Publilius Syrus, M 360) Herkes ölecek, ama istediği zaman değil!
• Mors infanti felix, iuveni acerba, nimis sera est seni (Publilius Syrus, M 401) Ölüm, çocuk için şanstır, genç için erken, yaşlı için ise çok geç!
248
• Mors ultima linea rerum est (Horatius, Epistulae 1.16.79)
Ölüm her şeyin son çizgisidir.
• Mortalis nemo est, quem non attigat dolor, morbusque (Cicero Tusculanae Disputationes, 3,25)
Hastalığın ve acının uğramadığı hiçbir ölümlü yoktur.
• Mortem ubi contemnas, viceris omnes metus (Publilius Syrus, M 405) Ölümü küçümsediğinde, bütün korkularını yenmiş olursun!
• Nec mortem effugere quisquam nec amorem potest (Publilius Syrus, N 478 ) Ne ölümden kaçabilir insan, ne de aşktan.
• Nemo inmature moritur qui moritur miser (Publilius Syrus N 465) Sefil biçimde ölen, erken ölmüş sayılmaz
• Non omnis moriar (Horatius, Carmina 3.30.1) Tamamen ölmeyeceğim
• Vita misero longa, felici brevis (Publilius Syrus, O 485) Ah yaşam, zavallıya uzun, mutluya kısa!
• Omnia mors aequeat (Seneca, Epistulae, 91.16) Ölüm her şeyi eşit kılar
• Parce sepulto (Vergilius, Aeneis, 3.41) Ölen kişiyi affet
• Pereundi scire tempus assidue est mori (Publilius Syrus, P 530) Öleceğin zamanı bilmek, sürekli ölmektir.
• Satis est beatus, que potest, cum vult, mori (Publilius Syrus, S 675) Ölmek istediğinde, ölebilene ne mutlu
• Satis vixi, invictus enim morior (Nepos, Epaminondas.9) Yeterince yaşadım; çünkü yenilmeden ölüyorum
• Stultuem est in luctu capillum sibi evellere, quasi calvitio maeror levaretur (Cicero Tusculanae Disputationes, 3. 26 )
Yas tutarken saçları yolmak ne budalalık, sanki kel kalınca keder dinecekmiş gibi!
249
EK 2 ÖLÜ GÖMME İLE İLGİLİ TERİMLER8
Abaton- Heroon: Öldükten sonra tanrılaştırılmış ya da yarı tanrılaştırılmış olan,
daha çok “kent kurucu” kişilerin girişe kapalı olan kutsallaştırılmış mezar alanı.
Alabastron: Sıklıkla alabasterden yapılan ve parfüm için kullanılan kulpsuz vazo
Amphora: Özellikle şarap ya da yağ olmak üzere sıvıları taşımak ve depolamak için
kullanılan iki kulplu kap,
Anthesteria: anthesterion ayında (şubattan marta kadar) düzenlenen yıllık festival
Aoros: genç ölen kişi
Aponimma: muhtemelen cenaze sonrasında mezara bir su yolu kazma ile
gerçekleştirilen suyla ilgili bir tören
Ardanion: ölünün evinin dışına konulan bir kase su
Arkosolium : (lat.Arcus:kemer, solium: taht mezar) özellikle katakomblarda bulunan
mezar biçimi, üstü kemerli mezar
Aryballos: Yağ, koku ve benzeri şeyler için kullanılan küçük küresel bir kap
Ataphos: gömülmeden bırakılan kişi
Autocheir: intihar
Barathron: Atina’da lanetlenmiş suçluların cesetlerinin atıldığı çukur
Biaiothanatos: intihar ya da katil (yazıda ‘şiddetli bir ölüme sebep olan kişi’)
Bomos : Kurban sunağı
8 Terimler sözlüğünün hazırlanmasında Robert Garland The Greek Way of Death Cornell University
Ithaca 1985 sf128-132; Francesco D’andria Hierapolis sf 233; Baki Öğün – Cengiz Işık vd. Kaunos
Kbid sf 182, Anneliese Peschlow- Bindokat Herakleia, sf 247-252 adlı eserlerden yararlanılmıştır.
250
Bomos: kaide, sunak; nekropolis yazıtlarında lahitlerin konduğu kaide olarak geçer
Choai: ölüye sunulan içecek
Chous: çok genç bir çocuğun mezarına konulan küçük bir testi
chytroi (çanaklar) adı verilen üçüncü günde ölünün mezarlığı terk ettiği ve eski
evlerini ziyaret ettiği düşünülmesi. Çanaklar mezarlara konan meyveleri
içermektedir.
Cippus : Bir mezarı veya mezarlık sınırını belirleyen, ucu sivriltilmiş taş ya da ahşap
bir işarettir ki, bu mezarın kendiside olabilir. Arkeolojide, içine kül konulmayan
mezar veya mezar üstüne yerleştirilen çeşitli şekildeki taşlardır.
Columbarium: içine urnelerin yerleştirildiği nişler. Mezar odalarının duvarları içine
veya kayaların yüzeyine açılarak vücuda getirilen mezarlıklardır.
Daimon: Doğaüstü varlık. Bazen de ölüye öteki dünya yolunda rehberlik eden rehber
ruh
Danake: (aynı zamanda naulon) Ölüyü taşımakla görevli Charon için kayık ücreti
Demetrioi: orijinal olarak ölüler için genel kullanılmış bir kelime. Muhtemelen
Eleusis’teki Demeter’in gizemine giren kişiler için ayrılmış bir terim olabilir.
Demosion Sema: “İnsanların Mezarı”. Atina’nın batı yakasında Dipylon Kapısından
Akademi’ye doğru giden büyük tören yolu
Deuteropotmos: (aynı zamanda hysteropotmos) : ölü olarak ilan edildikten sonra
tekrar canlanan kişi (yazıda ‘iki kadere sahip’ ya da ‘ikinci kaderli’ )
Dexiosis: Yunan sanatında el sıkışmanın modern bir gösterimidir. Hades’te tekrar
birleşmeyi tasvir ettiği düşünülmektedir.
Diobletos (aynı zamanda makarites) :kahramanlaştırılmış ya da yakın zamanda
ölmüş kişilere özel olarak kullanılan bir kelime (yazıda ‘kutsanmış’)
251
Dromos: Mezar yapılarında mezara geçişi sağlayan dar uzun geçite verilen ad
Eidolon: ölmüş kişinin dünya üzerinde, rüyalarda ya da Hades’deki bir görüntüsü
Ekei: Ölülerin dünyası (yazıda ‘orası’ )
Ekphora: ölü bedeninin gömülmek üzere mezarlığa taşınması
Enagismata: ölüye sunulan yiyecek ya da daha genel olarak ölü için sunulan besin
Enata: (aynı zamanda ennata) : ölü ya da gömüden sonraki dokuzuncu günde
gerçekleştirilen ayin
Enchtristia: Cenazede çanak ya da chytra kullanmakla görevli kadını tarif için
kullanılan kelime
Endyma: Bir kefen
Eniausia: yıllık gerçekleştirilen ayinler
Enthade: yaşayanların dünyası (yazıda ‘burası’)
Epiblema: Kefenin üzerine sarılan gevşek bir örtü
Epikedeion: Mersiye ya da ağıt
Epitaphios logos: Savaşta ölmüş olan için bir konuşmadan alıntı
Erion: Cenaze höyüğü: bir aile mezar alanı
Exegetai: Katliam ya da intihar gibi durumlarda ortaya çıkan ölü kirliliği üzerine
öğüt veren kutsal kanun yorumlayıcıları veya açıklayıcıları
Genesia : ölünün onuruna düzenlenen yıllık festival. Kelimenin etimolojisi ve önemi
tartışmalıdır.
Geras thanonton : ölünün ayrıcalığı ya da onunla bağlantılı şey
Goös: Ölünün yakınları tarafından söylenen doğaçlama ağıt
Haimakouriai: ölü için kan sunmak
Hero: Öldükten sonra tanrılaştırılmış ya da yarı tanrılaştırılmış kahraman
252
Heroon: Bir kahramanın gömülü olduğu düşünülen noktanın üzerine yapılan tapınak
Heroon: kahraman kültü için yapılan küçük kült merkezi ya da mezar yapısı
Holokutomata: tümüyle yakılmış sunular
Hydria: Su taşımak için kullanılan üç kulplu oval gövdeli ve düz omuzlu kap,
Hypogeum:: Yeraltı mezarı
İalemos: Bir ağıt
Kallysmata: ölünün evinden alınmış mezarın üzerine konulan süprüntüler
Kaneon: (aynı zamanda kanoun, kaniskion) ölüye hediyeleri taşımak için kullanılan
yuvarlak sepet
Katabasis: bir yaşayan ya da kutsal varlıkla yer altına inmek, böyle bir inişin
tanımlanması
Katadesmos: Mezarın içine yerleştirilen ve yaşayanları bir büyü ile bağlamayı
amaçlayan kurşun bir tablet (yazıda “aşağı bağlamak”)
Kathedra: yas tutanların, yasının bittiğini belirleyen tören. Bu törende akrabalar
yatmak yerine otururlar. (yazıda ‘oturmak’)
Kedeia: Cenaze töreni
Kenotaphion (ya da kenon mnema): Mezar kitabesi
Ker: ölümün kaderi, bir kişinin sonu
Kerameikos: “Çömlekçiler bölgesi”. Atina şehir duvarlarının dışında batı
bölümünde yer alan ve içinde şehir mezarlığının yer aldığı bölge
Klimakophoros, nekrophoros, nekrothaptes, tapheus: Ölüyü taşıyanlar
Kline : Yunan – Roma kültüründe dinlenmek veya uyumak amacıyla ya da yemek
esnasında, özellikle de sempozyumlarda içki içerken üzerine uzanılan yüksek ayaklı
kanepe, Ölünün üzerine yatırıldığı divan benzeri yapı
253
Kline: Prothesis sırasında cesedin üzerine yatırıldığı yatak, genel anlamda ise sıradan
yatak
Kommos: Tragedya’da resmi ağıt
Kosmos: Prothesis sırasında ölüye giydirilen ya da genelde herhangi bir kıyafet
Krater: Şarap ve su karıştırmak için kullanılan büyük iki kulplu çanak
Kterismata: Cenaze sunuları ve hediyeleri
Kylix: Şarap içmek için kullanılan sığ iki kulplu kupa
Lekythos: Yağ içeren, dar boyunlu küçük vazo ya da şişe. Ölüye sunulma
durumunda minimum yağ içermesinin temini için yalancı bir dip kısmına sahiptir.
Loutra: Dini ayinler için kullanılan kutsal su, bunun içine gelinin evlenmeden önce
yaptığı banyo ve prothesisden önce cesedin yıkanması da dahildir
Loutrophoros: Loutra taşımak için kullanılan uzun boyunlu ve geniş ağızlı, ince
gövdeli çok uzun vazo: aynı zamanda evlenmeden ölenlerin mezarları üzerine
yerleştirilen bu tür vazoya benzer biçimli taştan mezar işareti
Melikraton: esas içeriği bal olan ve ölüye sunulan içecek karışımı
Melitoutta: ölü için hazırlanan özel bir ballı kek
Mnema: Mezar için kullanılan genel bir kelime (yazıda “anıt mezar”)
Nekropol: Mezarlık, ölüler şehri
Nekropolis : ölüler şehri, mezarlık
Nekyia: hayaletlerin görünür hale gelmesi için ayin, yeraltının resimsel ya da yazılı
tanımlanması
Nemeseia: ölünün onuruna bir festival. Nemesis (öc) ile bağlantısı tartışmalıdır.
Nomizomena: (aynı zamanda nomina ve hiera patroa) ölünün adına yapılan
geleneksel ayinler için kullanılan genel bir kelime
254
Oinochoe: Şarap kupalarına şarap koymak için kullanılmış testi
Othone: Katil tarafından öldürülmüş bir kişinin ruhunun zarar görmemesi için
bedeninde bazı müdahaleler yapılması (bazı zarar görmüş kısımların kesilip
çıkarılması gibi)
Peribolos: Aile mezarlığı
Perideipnon: ölünün kalabalık içinde bulunduğuna inanılan ve cenazeden sonra ölü
adına verilen yemek
Phiale: Özellikle dinsel törenlerde şarap için kullanılan ayaksız ya da kulpsuz sığ
çanak
Plemochoe: Muhtemelen Eleusinia Gizemlerinde kullanıldığı bilinen yüksek ayaklı
ve şişkin gövdeli vazoya verilen isim
Podest: Platform, merdiven sahanlığı
Polyandreion: Kamuya ait mezarlık
Prosphagion: Ölünün çenesinin bir arada tutulması için kullanılan bant
Prothesis: Ekphora’dan önce ölünün sergilenmesi adına yapılan törensel işlemlerin
tümü.
Psyche: Hadesde ölü kişinin ruhu, yaşayan bir organizmanın herhangi bir işlevini
bulundurmayan
Psychopompos: psychai’nın yöneticisi olan Hermes’e verilen bir unvan
Psychorrhagema: Psyche’nin kendisine bedenden kurtarma mücadelesi
Psychostasia: ruhların bir tartıda ölçülmesi
Sakkos: Şarap için bir süzgeç
Sema: Mezar için kullanılan genel bir kelime (yazıda “işaret”, böylece mezarın kime
ait olduğunun tespit edilmesini sağlayan işaret)
255
Sepukral sanat: mezar yapısı (mezar anıtı, mezar steli lahit vb. ) alanların sanatsal
olarak bezenmesi ya da öteki dünyayı konu edinen eserler.
Sepulkral : Mezara ait, mezarla ilgili
Sepulkral : mezara koyma ya da cenaze törenleriyle ilgili
Skia: ölü insanın bir görüntüsü (yazıda ‘bir gölgesi’)
Stele: Ahşap ya da taştan dikdörtgen mezar işareti
Stroma: Bir cenaze töreni sırasında bedenin cenaze kıyafeti içinde kline üzerine
yatırılması
Taenia : Stelin gövdesinin süslemek için kullanılan kurdele
Tholos : kapalı cellanın sütunlarla çevrelendiği yuvarlak yapı. Tapınak, mezar anıtı,
hazine binası ve şehri süsleyen ‘mobilya’ gibi amaçlara yönelik kullanılıyordu.
Threnon exarchoi: Meslek olarak ağıt tutanlar (yazıda “ağıt rehberleri”)
Threnos: Meslek olarak ağıt tutanların söylediği resmi bir ağıt
Triakostia: (aynı zamanda triakas ve triakades ) ölüm ya da gömünün otuzuncu
gününde düzenlenen ayinler, aylık düzenlenen ayinler
Trita: ölümün ya da gömünün üçüncü gününde yapılan ayinler
Tritopatores: daha önceden ölmüş olanların ruhları (yazıda ‘üçüncü kuşaktan
babalar’)
Tümülüs: tepe mezar
Tymbos: Cenaze höyüğü
Urne: Yakılan cesetten arta kalan kemik ve kül artıklarının içine konulduğu metal ya
da pişmiş topraktan vazo; genelde kapaklıdırlar ve bazılarının omuzu üzerinde, ruhun
selametine kavuşmasını sağladığına inanılan delikler açılmıştır