Top Banner
ALP ARSLAN ZAMANI SELÇUKLU SARAY TEŞKİLÂTI YE HAYATI Mehmet Altay KÖYMEN GİRÎŞ Büyük Selçuklu Imp ar a torluğu'nun ikinci hükümdarı Alp Arslan (1063-1072) zamanında Selçuklu saray teşkilâtından ve hayatından bahsetmeden önce, Ortaçağ'da devlet teşkilâtının bir özelliğini hatırlatmak yerinde olur: Devlet teşkilâtı halk tabakalarına derinliğine pek nüfuz edemez. Şu halde devlet hâkimiyeti şakulî olmaktan ziyade ufkîdir: Geniş ülkelere alabildiğine yayılmak istidadındadır; fakat o kadar derinleşemez. Esasında devlet kendisine muhatap olarak fertleri değil, daha ziyade teşekkülleri alır. Zâten hemen he- men her fert bir tarikata, bir loncaya veya -devlet dahil— bir müesseseye men- suptur. Böylece devlet teşkilâtlı bir cemiyetle karşı karşıya bulunuyor de- mektir. Diğer taraftan devletin icra vasıtası olan hükümet teşkilâtı da, devletin ve cemiyetin bu vasfına uygun olarak kurulmuştur. Bu sebeple de hükümet teşkilâtı o kadar geniş değildir ve ancak devletin belli başlı vazifelerini yerine getirecek ölçüdedir. Saray teşkilâtına ve hayatına gelince, bu o kadar basit değüdir. Gerek haşmet ve debdebe, gerek sıkı teşrifat usul ve kaideleri ve gerekse bizatihi saray müesseseleriyle çok karışık bir mekanizmadır. Biz, hâkim Türk unsurlarını da göz önünde bulundurarak, bu karışık mekanizmayı mümkün olduğu kadar basitleştirerek izaha çalışacağız. Müesseselerin askerî ve siyasî hâdiselere nisbetle devamlılığı malûmdur. Buna devrin muhafazakâr zihniyetini ilâve etmek gerekir. Bu iki prensip gözönünde tutulacak olursa, Alp Arslan zamanı için yapılan bu araştırma denemesinin aynı zamanda bütüıı Selçuklu devri saray teşkilâtı ve hayatına esas teşkil edeceği kendiliğinden anlaşılır. I
99

Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

Dec 23, 2022

Download

Documents

Sinan Kurt
Welcome message from author
This document is posted to help you gain knowledge. Please leave a comment to let me know what you think about it! Share it to your friends and learn new things together.
Transcript
Page 1: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

A L P ARSLAN ZAMANI

SELÇUKLU SARAY TEŞKİLÂTI YE HAYATI

Mehmet Altay KÖYMEN

G İ R Î Ş

B ü y ü k S e l ç u k l u I m p a r a t o r l u ğ u ' n u n ikinci hükümdarı Alp A r s l a n (1063-1072) zamanında S e l ç u k l u saray teşkilâtından ve hayatından bahsetmeden önce, Ortaçağ'da devlet teşkilâtının bir özelliğini hatırlatmak yerinde olur:

Devlet teşkilâtı halk tabakalarına derinliğine pek nüfuz edemez. Şu halde devlet hâkimiyeti şakulî olmaktan ziyade ufkîdir: Geniş ülkelere alabildiğine yayılmak istidadındadır; fakat o kadar derinleşemez. Esasında devlet kendisine muhatap olarak fertleri değil, daha ziyade teşekkülleri alır. Zâten hemen he-men her fert bir tarikata, bir loncaya veya -devlet dahil— bir müesseseye men-suptur. Böylece devlet teşkilâtlı bir cemiyetle karşı karşıya bulunuyor de-mektir.

Diğer taraftan devletin icra vasıtası olan hükümet teşkilâtı da, devletin ve cemiyetin bu vasfına uygun olarak kurulmuştur. Bu sebeple de hükümet teşkilâtı o kadar geniş değildir ve ancak devletin belli başlı vazifelerini yerine getirecek ölçüdedir.

Saray teşkilâtına ve hayatına gelince, bu o kadar basit değüdir. Gerek haşmet ve debdebe, gerek sıkı teşrifat usul ve kaideleri ve gerekse bizatihi saray müesseseleriyle çok karışık bir mekanizmadır. Biz, hâkim Türk unsurlarını da göz önünde bulundurarak, bu karışık mekanizmayı mümkün olduğu kadar basitleştirerek izaha çalışacağız.

Müesseselerin askerî ve siyasî hâdiselere nisbetle devamlılığı malûmdur. Buna devrin muhafazakâr zihniyetini ilâve etmek gerekir. Bu iki prensip gözönünde tutulacak olursa, Alp A r s l a n zamanı için yapılan bu araştırma denemesinin aynı zamanda bütüıı Selçuklu devri saray teşkilâtı ve hayatına esas teşkil edeceği kendiliğinden anlaşılır.

I

Page 2: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

2 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Zâten B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u teşkilâtı Alp A r s l a n zamanında oluş halindedir1 . Devlet t am şeklini, ancak oğlu M e l i k ş a h ve torunu S a n c a r zamanında almıştır denebilir2 . Bu itibarla Alp A r s l a n zamanı, devlet teşkilâtı,hükümdarlık telâkkisi ve gelenekleri bakımlarından, bir intikal devresidir. Meselâ onun S e l ç u k l u tahtına geçmesiyle devletin birliği kurularak, T u ğ r u l B e y zamanındaki ikili vasfı (çift hükümdarlık) ortadan kalkar. Böylece devletin, tek hükümdarlı ve çok vasallı bir Türk-İslâm İm-paratorluğu hâline geldiği görülür 3 . Ulaştığı bu tekâmül merhalesinin tabiî neticesi olarak, devlet teşkilâtında, rol alan unsurlar bakımından ne gibi de-ğişiklikler olduğunu ayrıca gördük (Sivil teşkilât kadrolarını umumiyetle İranlılar'ın, askerî teşkilât kadrolarını da gulâm sistemine göre yetişmiş T ü r k l e r ' i n işgal etmeleri, devletin kuruluşunda başlıca rol oynayan hür T ü r k m e n l e r ' i n ordudan yavaş yavaş tasfiye edilmeleri, v. s . )4 .

Bizâtihî devlet teşkilâtına gelince yukarıdanberi verdiğimiz izahat, başta —bugünkü tâbiriyle— yasama (teşrii), yargı (kaza) ve yürütme (icra) selâhi-yetlerinin kaynağı olan hükümdarın bulunmasına rağmen, bu teşkilâtın esas itibariyle kaç unsurdan meydana geldiğini ve nasıl ele alınması gerektiğini göstermiştir sanırız:

1 - Hükümdar ve içinde yaşadığı saray ve teşkilâtı;

2 - Vezirin başında bulunduğu sivil teşkilât (hükümet teşkilâtı);

3 - Gulâm sistemine göre yetişmiş T ü r k l e r ' i n işgal ettikleri askerî teşkilât (Ordu teşlilâti).

İşte B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u devlet teşkilâtının şeması, esas itibariyle bundan ibarettir. Alp A r s l a n zamanı devlet teşkilâtını bu

1 Bu hususta bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı. Yakında bası-lacak olan bu kitabın "Alp Arslan Zamanında Büyük Selçuklu imparatorluğunun İşleyişi" ve Alp Arslan Zamanında Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun Yapısı" bahislerinde bilgi veril-miştir,

2 Selçuklu Devri devlet teşkilâtı, bütünü ile henüz ele alınmamıştır. Bu hususta son za-manlarda yapılan bâzı araştırmalar için bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , İ. A., S eri cer maddesi. H . Hors t 'un yazdığı, Die Staatsverwaltung der Grosselğüqen und Horazmsahs adlı eser bu dergide tarafımızdan geniş şekilde ele alınmıştır (bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Selçuklu Devri Türk Tarihi Araştırmaları, II. Tarih Araştırmaları Dergisi, II, 2 - 3 1964, s. 303 - 380.

3 Bu hususta bilgi edinmek için bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara, 1963. s. 11 vdd., 97 vdd.

4 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: Alp Arslan Zamanında Büyük Selçuklu İmparatorluğu1 nun Yapısı" ve "Türkmenler Meselesi" bahisleri.

Page 3: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 3

şema içine yerleştirerek, izah etmeğe çalışacağız. Biz, bu yazımızda, devlet teşkilâtının ilk kısmını teşkil eden saray teşkilât ve hayatım ele alacağız.

I

H Ü K Ü M D A R

Bütün devletin başı olan hükümdar, saray hayat ve teşkilâtında da ilk ele alınacak makam sahibidir. Bütün Selçuklu devrinde hükümdarların salâ-hiyetleri ve vazifeleri hakkında derinliğine ve genişliğine bilgi vermek konumu-zun çerçevesini aşar5. Biz, burada, tamamiyle amelî olarak Alp Ars lan ' ın devlet başkanı sıfatıyle salâhiyetlerini, vazifelerini, hâkimiyet sembollerini, devletin diğer teşkilât mensuplariyle münasebetini, hükümdarlık âdet ve an'anelerini bahis konusu edeceğiz.

Alp Ar s l a n ' m saltanatı zamanında vezirliğini yapmış olan N i z â m ü ' l -mii lk , Siyâset'nâme adlı eserinde aynen şöyle der: "Tanrı her asırda ve zaman-da halk arasından pâdişahlık vasıfları ve öğülmeğe değer hasletleriyle beze-diği birini seçer; dünya işlerini ve reâyâ'nın sulh ve sükûn içinde yaşamalarını ona tevcih eder 6 . Nizâmü'l-mülk'e göre, hükümdar kudretini doğrudan doğru-

5 İran'da hükümdarlık telâkkisi, hükümdarın salâhiyetinin hududu ve vazifeleri hak-kında şimdi bk. A. K. S. L a m b t o n , Jııstice in the Medieval Persiatı Theory of Kingship, Studia Islamica, XVII (1962), s. 92 - 119.

6 Bk. Siyâset-nâme, Yâ Siyeru'l-mülûk, nşr. H. H . D a r k e , Tahran, 1340/1962, s. 13; nşr. S. A. H a l h â l î , Tahran 1310 (1932), s. 5 (1. fasıl); buradan naklen A. K. S. Lamb-t o n , ad. geç. eseri. s. 101.

Bilindiği gibi, bu iki neşirden başka S iy a s et-nâm e'nin daha bir çok neşirleri ve tercümeleri vardır. Bu mühim kaynağı ilk defa Ch. S c h e f e r neşir ve Fransızcaya tercüme etmiştir.: I (Farsça metin), Paris 1891; II (Fransızca tercümesi), Paris 1893. Eserin iran'da yapılmış daha iki baskısı vardır. Bk. Siyâsel-nâme, nşr. A b b â s i k b â l , Tahran, 1320; nşr. M. M. Çahâr-dihî , Tahran, 1334/1955.

Eserin tercümelerine gelince, yukarıda zikredilen Fransızca tercümesinden başka, sıra ile Rusça'ya (bk. B . N . Z a k h o d e r , Moskova, 1949); Almanca'ya ( K. I . S c h a b i n g e r , Münih, 1960); İngilizce'ye (bk. H. D a r k e , Londra, 1960) tercüme edilmiştir. Eser, Türkçeye de tercüme edilmişse de, öteki tercümelere nazaran ele alınamıyacak kadar kötüdür. M. Ş. Çav-d a r o ğ l u tarafından yapılan tercüme (istanbul, 1954) hakkında bk. İ b r a h i m K a f e s o ğ l u , Büyük Selçuklu Veziri Nizâmü'l-Mülk'ün Eseri Siyâsetnâme ve Türkçe Ter-cümesi, Türkiyat Mecmuası, X I I (1955), s. 238 - 256.

Bu neşir ve tercümelerine rağmen S e l ç u k l u devri devlet teşkilâtı için son derece mühim olan eserden henüz ehemmiyeti ile mütenasip olarak istifade edilmemiş olduğu gibi. esasında son yapılan H. D a r k e neşri ve tercümesi de dahil olmak üzere, eserin emniyetle kullanılabilecek bir metni elde mevcnt değildir.

Page 4: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

4 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

ya Tanr ı 'da ı ı alır ve T a n r ı adına saltanat sürer. Onun bu ifadesinden anlaşı-lıyor ki, T a n r ı birini hükümdar olarak seçerken, onun hangi ırktan olduğuna bakmamakta, sadece hükümdarlık vasıflarına sahip olup olmadığını gözö-nünde bulundurmaktadır. Halifelikten ve dünyevî selâhiyetlerin onun tara-fından S e l ç u k l u l a r ' a devredilmesinden hiç bahsedilmemesi de dikkate şa-yandır.

Aynı Nizâmü'l-mülk, eserinin bir yerinde de bir münasebetle bütün mem-leket (mülk) ve raiyet'in S u l t a n ' a ait olduğunu söyler7.

Bizzat Alp A r s l a n ' a göre, T a n r ı kendisine teveccüh göstererek, onu Adem oğulları arasından, dünya işlerinin nizama konması (terbiyet) için seç-miş, "zamanın çehresini fikirlerinin nuruyla aydınlatmış, dünya yüzünü devle-tinin büyüklüğü ve adaletiyle süslemiş, memleket caddesini kendisine göstermiş, devlet merdivenlerini çıkmasını emretmiştir"8. A lp Ars lan ' ın , N i z â m ü ' l -mülk tarafından ileri sürülen esasları destekleyen fikirlerini ve işgal ettiği makam hakkındaki görüşlerini nakletmiş bulunuyoruz. Niz â m ü ' l - m ü l k ' ü n bu hususustaki görüşüyle Alp Ar s l an ' ı n görüşünün hemen hemen aynı olu-şu dikkati çekmektedir. Buna istinaden, Siyâset- nâme'deki diğer görüş ve düşüncelerin, aynı zamanda Alp A r s l a n devri için de kullanılabileceği kendiliğinden anlaşılır.

Böylece insanları idare etmesi için T a n r ı tarafından seçilmiş kimsenin, insanların en üstünü olacağı tabiîdir. N i z a m ü ' l - m ü l k bu noktaya eserinde muhtelif vesilelerle işaret eder. Meselâ "Tanrının pâdişâhı, bütün insanların üstü ( m â f e v k ' i ) ve insanların da onun astı (mâdûra'u)" olarak yarattığını, insanların rızkı (nanpâre) ve büyüklüğü ondan (hükümdardan) elde ettiklerini açıkça kaydeder. Diğer taraftan bizzat S u l t a n da kumandanlarından Er-de m'in bir Bâtınî'yi devlet hizmetine alması münasebetiyle bütün kuman-danlara verdiği nasihatlerde, onlara nezaret etmenin kendisine düştüğünü,

Görünüşe göre, İ b r a h i m Kafesoğ lu 'nun adı geçen tenkit yazısında bahis konusu ettiği ve şimdiye kadar hiç kimsenin neşre esas olarak almadığı M o l l a ç e l e b i yazması (No. 114), meseleyi kati şekilde halle kâfi gelecektir. Bu yazmayı ilmî, metin neşri esaslarına göre neşre-deceğimizi Selçuklu devri tarihi ile ilgilenenlere müjdeleriz.

Biz bu yazımızda sadece H . D a r k e ile H a l h a l i neşirlerini kullandık. Mamafih gerektiği zaman Sche fer neşrinden ve tercümesinden de istifade ettik. Fakat M o l l a ç e l e b i nüshasını kullanmak imkânını bulamadık.

7 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 41; nşr. H a l h â l î , s. 22 (5. fasıl). 8 Bk. Fetih-nâme-yi Sultan Alp Arslan, Yağma, IV/8 (1330), s. 369. 9 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 234; nşr. H a l h â l î , s. 139 ( D e r Ma' n i-i Zlrdes-

lân).

Page 5: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 5

zira yüce Tanr ı ' n ın onları kendisi üzerine değil, kendisini onlar üzerine b a ş b u ğ (sâlâr) yaptığını söyler 1 0 . Yine N i z â m ü ' l - m ü l k eserinin başka bir yerinde, Su l t an ' ı n , dünya ailesinin reisi (kethüda), insanların da onun ailesi halkı Çıyâl) ve köle (bende) si olduğunu yazar1 1 . Böylece, hükümdarlık telâk-kisinde T ü r k tesiri açıkça görülmektedir ki, bu cihet ayrıca ele alınacaktır.

N i z a m ü ' l - m ü l k ' e göre, hükümdarın sahip olması gereken vasıflar adalet ve bilgidir 1 2 . Diğer taraftan, yine ona göre, devletin bekasını şu iki unsur temin etmektedir: ihsan ve adalet13. Bunlar üzerinde de ayrıca du-racağız.

Adalet ve bilgiyle teçhiz edilmiş olan, bol bol ihsanda bulunması gereken, hükümdarın, devlet işlerini yerine getirirken, selâhiyetini veya hukukunu tah-dit eden hiçbir müessese yoktur. Yalnız, N i z a m ü ' l - m ü l k ' ü n , kitabında tav-siye ettiği veçhile, istişare müessesesi vardır. Hükümdar muayyen mes'ele-lerde müşavere meclisleri kurar, burada kendilerine verilen mesele mü-nakaşa edilir. Ancak nihaî karar verme selâhiyeti veya alınan kararları tatbik edip etmeme yetkisi münhasıran yine hükümdara âittir.

Hükümdarın, ayrıca bahis mevzuu edileceği üzere, muayyen esaslar dahi-linde neşrettiği fermanlar, hat tâ ağzından çıkan sözler, kanun kuvvet ve mahi-yetini hâizdir. Gerek her kademeden devlet teşkilâtı mensupları, gerekse her sınıftan halk bunlara itaatla mükelleftir.

N i z â m ü ' l - m ü l k , eserinde ferman mes'elesine bir fasıl tahsis etmek lüzumunu duymuştur. O bu fasla saray (dergâh) dan çok sayıda fermanlar çıktığından şikâyet etmekle başlamaktadır. Bu S e l ç u k l u vezirine göre, bir şey ne kadar çok olursa, kıymeti o kadar azalır. Bu sebeple, mühim bir iş zuhur etmedikçe, hükümdarın bir şey yazmaması lâzımdır. Yazınca da, hükümdara saygı öyle olmalıdır ki, hiç kimse, tatbik etmedikçe, fermanını elinden bırak-mak cesaretini gösterememelidir. Fermana hakaret gözüyle bakan ve itaatte ihmal gösteren kimse, hükümdarın ne kadar yakını olursa olsun, şiddetle cezalandırılmalıdır. Padişah ile başkaları arasındaki fark, emrine boyun eğilmesinde ve fermanına itaat edilmesindedir14 .

10 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 205; nşr. H a l h â l î , s. 118. 11 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 153; nşr. H a l h â l î , s. 87. 12 Bk. A . K. S. L a m b t o n , ad. geç. eser. s. 100, 102 ( Î b n ü l - B e l h î ve N i z â m ü ' l -

m ü l k ' e istinaden). 13 Bk. Siyâset-nâme, nşr. s. 17; nşr. H a l h â l î , s . 7 (2. fasıl). 14 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 90; nşr. H a l h â l î , s. 51. (11. fasıl).

Page 6: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

6 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n , hükümdarın, haşmetini ve vakarını korumada ne kadar dikkatli davrandığını muhtelif vesilelerle müşahede etmekteyiz. Onun aynı dikkati, hükümdarın fermanları için de göstermesi aynı prensibin bu sahada da tezahüründen ibarettir.

Alp Ars lan ' ın emirlerinin yerine getirilmesine ne kadar ehemmiyet verdiğini muhtelif münasebetlerle müşâhede etmekteyiz. Meselâ bu Sel-ç u k l u hükümdarının MeTvu''r- Rû(Ta sürgün ettiği eski veziri K ü n d ü -rî 'yi, gönderdiği bir g u l â m a öldürtmek istediğini H â t u n ' u n ve bu şehir re is i 'n in şefaatine rağmen, hükümdarın onu affetmediğini, yeniden gönder-diği iki g u l â m ' ı vasıtasiyle onu öldürttüğünü, şefaatta bulunan reisi de tek-dir ettiğini gördük 1 5 .

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n , fermanların infazı hususunda bu kadar ısrar etmesinin sebepsiz olmadığı anlaşılıyor. Zira, bazı devlet erkânınmın, kendi-lerine gönderilen fermanları tatbik etmedikleri hakkında misâllere sahibiz: Isfahan-Şiraz yolu üzerinde at tan düşen ve bunu Hemedan halkına karşı muamelesinin cezası telâkki eden Alp A r s l a n , Hemedan (vergi) n â z ı r ı E b û M u h a m m e d D i h i s t a n î ' y e gönderdiği bir fermanla, vergileri ( d a r â i b ve mukûs ) kaldırmasını, şimdiye kadar tahsil ettiklerini de halka geri verme-sini ve iyi muamelede bulunmasını emretmişti. N â z ı r vergileri kaldırdığı, al-dıklarını da geriverdiği takdirde, elinde devlet hazinesine gönderecek ve devlet işlerini (mesâlihu's-Sultan) görecek bir meblâğ kalmayacağı düşüncesiyle, fermanı sakladı ve tatbik etmedi. Ferman, sonradan n â z ı r ölünce tereke-sinden çıkt ı1 6 ,

15 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: Hükümet Teşkilâtı, " Vezirlik" bahsi.

16 Bk. S ıb t î b n e l - C e v z î , Mir'âtu'z-Zamân, Türk ve îslâm Eserleri Müzesi, No. 2134^ XI, vr. 237b-238a (bundan böyle bu yazma " / s / " olarak kısaltılacaktır); Topkapı Müzesi Kütüphanesi, III. Ahmet yazmaları, No. 2907. XII. vr. 221b (bundan böyle bu yazma "Sr" olarak kısaltılacaktır).

Bilindiği gibi, Sıbt'ın bu dev eserinin tamamı İstanbul'da olmak üzere muhtelif kütüpha-nelerde parçaları vardır. Biz bu yazımızda sadece iki İstanbul yazmasını gösterdik. Bununla beraber okuyucunun yazımızı eserin diğer nüshalarına istinaden kolayca kontrol edebilmesi için hâşiyelerde hâdisenin geçtiği yılı da zikretmeyi uygun bulduk.

Mir'âtu-z-Zamân''in yazmaları hakkında bk. C. Cahen , Les Chroniqııcs Arabes Concernant la Syrie, VEgypte et la Mesopotamie... dans les Bibliotheques d9İs-tanbul, R E İ , IV (1936). s. 339 vd.

Eserin önemi hakkında son olarak bk. C. Cahen, The Historiography of the Sel-juqid Period, Historians of the Middle East, ed. B. L e w i s - P. M. H o l t , London, 1962. s. 60 vdd.

Page 7: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 7

Diğer taraftan S u l t a n ' ı n nâdir de olsa, verdiği kararlardan döndüğü oluyordu. Meselâ Malazgirt Meydan MuharebesVni yapmak üzere Sur iye 'den dönerken Diyarbakır'a uğrayan Alp Ars lan ' ı , Mervanoğul-ları Devleti hükümdarı E b u ' l - H a s a n S a ' î d karşılamış, itaatim arz etmiş-ti. Bu sebeple bu S e l ç u k l u hükümdarı, onun Mervanoğulları Devleti'nin başında, şüphesiz kendisinin vasalı olarak, kalmasını yeminle taahhüt etmişti. S u l t a n , Diyarbakır'dan Meyyâfârikîn (Silvan) a geçti. Burada Sa'id'-in kardeşi ve rakibi N i z â m ü ' d - d î n hâkimdi. Bu sonuncu, kardeşi S a ' î d ' i hükümdar olarak tanıdığı için S u l t a n ' d a n korkuyordu. N i z â m ü ' d - d î n , S e l ç u k l u veziri N i z a m ü ' l - m ü l k ' e , mücevher, para ve hediyeler takdim etti. Diğer taraftan, N i z a m ü ' d - d î n ' i n kızları ve karısı N i z â m ü ' l - m ü l k ' e yalvardılar. "Biz senin câriyeleriniziz" dediler. Bu S e l ç u k l u veziri, onlara, N i z â m ü ' d - d î n ' i n , yanlarından bir " e m î r " olarak çıktığını, fakat bir " s u l t a n " olarak döneceğini yeminle vaad etti. Sonra N i z â m ü ' d - d î n , v e z i r N i z â m ü ' l - m ü l k ile birlikte S u l t a n ' ı n katına gitti. Ona da muaz-zam paralar ve mücevher takdim etti. Bu hediyelerle Su l t an ' ı memnun etti. Vezir de S e l ç u k l u hükümdarına haremi mensuplarının yalvarmalarını anlattı. S u l t a n , kardeşi S a ' î d ' i M e r v a n o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarı yaptığını ve bu hususu yeminle taahhüt ettiğini söyleyecek oldu. Vezir Ni-z â m ü ' l - m ü l k S u l t a n ' a ava çıkmasını ve bu işi kendisine bırakmasını söy-ledi. S u l t a n ava çıktı. N i z â m ü ' l - m ü l k , S a ' î d ' e adam göndererek, huzu-runa getirtti. Gelir gelmez de yakaladı, zincire vurdu ve bir kaleye hapsetti. Avdan dönen S u l t a n olup-bittiyi kabul ederek, N i z â m ü ' d - d î n ' e s a l t a n a t h i l ' a t l e r i (kila'u s-Saltana) verdi, ve onu M e r v a n o ğ u l l a r ı Dev le t i ' n in paytahtı olan Meyyâfârikîn'e iade etti. N i z â m ü ' l - m ü l k , böylece Bü-y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n v a s a l ' ı olarak M e r v a n o ğ u l l a r ı D e v l e t i tahtına oturttuğu Nizâmü'd-dîn'e şunları söyledi:" "Seni kendilerine bir Sultan olarak iade edeceğimi, kızlarına ve karı (ehl)na taahhüt etmiştim. Ancak S u l t a n (Alp Arslan) dan başka sultanımız yoktur. Sen " s u l t â n u ' I -ü m e r â " sın." 17.

Böylece S u l t a n Alp Ars lan ' ın , vezirinin tesiriyle ve N i z â m ü ' d - d î n ' i n takdim ettiği kıymetli hediyeler yüzünden kararından döndüğü görülüyor.

S u l t a n Alp Ars lan ' ın , öyle görünüyor ki, çok kimseye (vezirine ve ih-tiyarlara) sormadan da kendi başına kararlar aldığı ve derhal tatbik ettiği olu-yordu. Anî olarak verdiği bir karar, bir insanın hayatına mal olabilirdi. O, böyle

17 Bk. İ b n ü ' l - E z r a k , Tarih Meyyâfârikîn, nşr. B. A. L . ' A v a z , Kahire, 1959. s. 187 - 188.

Page 8: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

8 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

bir kararı, taht rakibi ve kardeşi S ü l e y m a n ' ı n hizmetinde iken, daha sonra bu S e l ç u k l u hükümdarının hizmetine giren H â c i b A y - t e k i n için vermişti. Gözüne ilişen Ay—tekin' i yanına çağıran Su l t an ,—Kuta lmış ' ı yenib tam zafere ulaşıncaya kadar—emrine girmekte geciktiğini söyleyerek, onu kılıcıyla ikiye biçti (1066/458) 1 8 .

Bu sahneye şâhit olan ve hürmette kusur ettiği için S u l t a n ' ı n itham-larına maruz kalan v a s a l hükümdarlardan H e z â r e s b ' i n nasıl korktuğunu, ancak vezir N i z â m ü ' l - m ü l k ile H â t u n ' u n şefaatleriyle hayatını kurtarabil-diğini ayrıca göreceğiz19.Keza sarhoşluğu esnâsında, anlaştığı, v a s a 1 hükümdar olarak yerine bıraktığı Haleb M i r d a s o ğ u l l a r ı hükümdarı M a h m u d ' u n da başının vurulmasını emreden S u l t a n , bu kararından yine H â t u n ' u n müdahalesiyle vazgeçti 2 0 .

S u l t a n ' ı n v a s a l ı olan hükümdarlara kızması, her zaman onların baş-larını istemesini gerektirmezdi: S u l t a n'ın gazabına uğrayan v a s a l hükümdar-lar, çok defa arazi kaybına uğrarlardı: Vasal hükümdarlardan M ü s l i m b . K u r e y ş ' t e n nefret eden S u l t a n , Irak-ı AraVtaki mümessillerine, Enbâr,ı, Hif i, A rıât'ı ve Musul çevresini onun elinden almalarını emret-mişti21 . Böylece Müsl im' in hâkimiyeti altında sadece T u ğ r u l Bey zamanın-da babasının elindeki arazi kalmıştı (1072 / 464).

Hal i fe 'nm vezirine kızaıı S u l t a n , onun ik t â ' ı nm yarısını, kendisinin Irak-ı Arab n â i b î ve halifelik vezir namzedi E b u ' l - c  l â ' y a vermişti22 .

S u l t a n , aldığı tedbirleri ve verdiği kararları şartlar gerektirdiği zaman, sür'atle değiştirmesini de bilirdi: Bir Kirman seferinde ordusundan bazı ku-mandanların v a s a l S e l ç u k l u hükümdarı K a v u r d ' a taraftar olduklarını tes-bit eden S u l t a n daha sonra bütün ordusunun, K a v u r d ' a mütemayil olduğunu öğrenince, Kirman'ı derhal terketmekten başka çare kalmadığını gördü23 .

Yukarıdanberi muhtelif bakımlardan ele aldığımız hükümdarın vazife-lerine gelince, N i z â m ü ' l - m ü l k , hükümdarın hangi mes'eleleri vezir ' le , devlet büyükleri ve tecrübeli ihtiyarlarla müzakere ederek, karar vermesi ge-rektiğini bahis mevzuu ederken, aynı zamanda vazifeleri hakkında da bir fikir

18 Bk. S ı b t , İsi., 242ab; Sr., 227b (458 yılı hâdiseleri). 19 Bk. Aşağı, s. 44-45. 20 Bk. Aşağı, s. 60-61. 21 Bk. S ı b t , İsi., XII , 7a; Sr. 4a (464 yılı hâdiseleri). 22 Bk. S ı b t , İsi., 6a; Sr. 3a (464 yılı hâdiseleri). 23 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Hanedan Azası ile

Münasebetler" bahsi.

Page 9: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 9

vermiş oluyor: Saltanat (mülk) işleri24, imar faaliyeti ('imaret)25, savaş, akın, idare (siyâset, riyaset)26, devletin iaşe mes'eleleri (zahire)27, ihsan (sılat), hazer ve sefer işleri, ordu ve reâyâ işleri. Hükümdarın vazifeleri hakkında, huzuruna kabul ettiği zaman vez i r i l e neler konuştuğu hususunda bilgi verilirken de bir fikir edinmek mümkün oluyor. Hükümdar vazifele, eyâlet (vilâyet), ordu (leşker), para (vücûh-i mâl), imar siyaseti ('imaret) ve memleket düşman-larına karşı alınacak tedbirleri konuşuyordu28 .

Hükümdarın meşgul olması gereken bu vazifelerin bir kısmı hakkında baştan beri bilgi verdik. Geri kalanları hakkında da aşağıda sırası geldikçe bilgi vereceğiz.

Saray teşkilâtından, nazarî olarak selâhiyetinin kaynağından ve vasıf-larından bahsettiğimiz hükümdarın saray içinde ve dışındaki resmî ve hususî hayatından, diğer devletlerle ve kendi devlet erkâniyle münasebetleri esnasında tatbik edilen hükümdarlık âdet ve an'anelerinden bahsetmeden önce, hü-kümdarı hükümdar yapan mânevî ve maddî unsurları teker teker ele ala-lım.

A. HÜKÜMDARLIK ALAMETLERİ

Hükümdarı hükümdar yapan unsurlar pek çeşitlidir. Bunlar manevî ve maddî unsurlar olmak üzere, başlıca iki esas altında toplanabilir. Biz burada önce manevî unsurlardan bahsedeceğiz. Manevî unsurların başında unvanlar ve lâkablar gelir29.

24 Bk. S i y â s e t - n â m e , nşr. D a r k e , Tahran, 1962. s. 114; S iyâse f -nâme'n in Sche fer neşrinde bu kelime yerine "mu/fe" (saltanat) kelimesi geçmektedir. Bk. I, s. 83; II. s. 123 (gou-vernemenl), (17. fasıl).

25 Bk. Siyâset-nâme nşr. D a r k e , aynı yer. Ayrıca bk. nşr. H a l h â l î , s. 46. (17 fasıl). Bu kelime diğer neşirlerde geçmemektedir.

26 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , ayn. yer; nşr. H a l h â l î , ayn. yer. S c h e f e r neşrinde (bk. ayn. yerler) bu kelime yerine "riyâset" kelimesi geçmekte olup, Schefer , bunu "admini-stration" olarak tercüme etmiştir.

27 Bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler. S c h e f e r bu kelimeyi "Approvisionments" olarak tercüme etmiştir.

28 Bk. S i y â s e t - n â m e , nşr. Darke , s. 154; nşr. H a l h â î l , s. 87; nşr. Schefer , I (metin), s. 110; II (tere.) s. 163 (30. fasıl).

29 İs i âm'da ve Türkler'de hükümdar ünvanları hakkında fikir edinmek için şimdilik bk. B o s w o r t h , The Titulature of the Early Ghaznavids, Oriens, Leiden, 1963, XV, s. 210 - 233. Ayrıca bk. F u a d K ö p r ü l ü , Eski Türk Unvanlarına ait Notlar, T H l T M , II, s. 18 - 22.

Page 10: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

10 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

1 . Hükümdarın Ünvan ve Lâkablan

S e l ç u k l u D e v l e t i bir imparatorluk halinde taazzuv ettiği zamandan iti-baren, Mel ikşah ' ın ölümüne kadar (1092) " i l k i m p a r a t o r l u k " adını ver-diğimiz en parlak devrinde hânedanın başında bulunan imparatorlar ( T u ğ r u l B e y , Alp A r s l a n ve Mel ikşa l ı ) "es-Sultanu'l-mu' azzam şâhenşâh" ( Ş a h l a r ş a h ı b ü y ü k s u l t a n ) unvanını taşımışlar, bu unvan altında para-lar bastırmışlar; göründüğüne göre, Halife müstesna, —hânedan âzasından da olsa—başka hiçbir kimseyi saltanatlarında ortak (şerik) tanımamışlar ve bil-mukabele hiç kimse de herhangi S e l ç u k l u imparatoru adına bastırdığı pa-ralarda kendi adını herhangi bir unvanla zikretmeğe cesaret edememiştir30. Basılan paralara istinaden bu umumî neticeye varmamıza rağmen, bazı kay-naklarda Alp Ars l an ' ı n sadece " e s - S u l t a n u ' l - â z a m " (en b ü y ü k s u l t a n ) ünvaniyle zikredildiği görülmektedir. Meselâ Alp Ars l an ' ı n tak-dim ettiği hiTat'ı merasimle giyen veziri İbn Cehîr,i takbih için gönder-diği mektupta Ha l i f e bu S e l ç u k l u hükümdarından sadece " es-Sultanu'l-âzam" ünvaniyle bahs etmektedir31 . Bir kaynağa göre, Bağdad camilerinde " S u l t a n " ünvaniyle zikredilen ilk hükümdar Alp Ars lan 'd ı r 3 2 .

S e l ç u k l u veziri N i z â m ü ' l - m ü l k , yazdığı Siyâset-nâme adlı eserin-de lâkaplar için uzun bir fasıl ayırmıştır. Onun verdiği bilgiden B ü y ü k Sel-ç u k l u i m p a r a t o r l u ğ u mülkî ve askerî devlet erkânının taşıdıkları lâkap-ların yalnız devlet teşkilâtında değil, umumiyetle içtimaî hayatta ve beynel-milel siyasî hayatta ne kadar büyük rol oynadığı, ne büyük ehemmiyet taşı-dığı vuzuhla anlaşılmaktadır33. Yine N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n verdiği bilgiye göre, unvanlar ve lâkablar hükümdarlara B a ğ d a d A b b a s î ha l i f e l i ğ i tarafından merasimle tevcih ediliyordu34. Bu hususu diğer kaynaklar da teyid etmektedir. Meselâ onun, Alp A r s l a n adına Bağdad câmilerinde " h u t b e " okutmasına dair epey malûmata sahibiz: Adına Bağdad câmilerinde hutbe okunması için yapdan talebe Ha l i f e tarafından verilen cevapta Alp A r s l a n " M e l i k ' A d u d u ' d - d e v l e " unvan ve lâkabiyle zikredilmektedir. Halbuki birkaç gün

30 Bu husustaki kaynaklar için bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Büyük Selçuklu imparatorluğu Tarihi, II. Ankara, 1954. s. 22. vdd.

31 Bk. S ı b t , İsi., 246a; Sr., 233a (459 yılı hâdiseleri). Ayrıca bk. S a d r ü ' d - d î n ' e l - Hü-s e y n î , Ahbâr, nşr. M. İ k b â l , Lohor, 1933, s. 33, 36. Başlıklarda dâima "es-Sultânu'l-a'zam" ünvaniyle geçmektedir (bk. s. 30, 34, 38, 41, 43, 46. 53).

32 Bk. I b n u ' l - ' A d î m , Buğyetu't-Taleb, nşr. Ali Sevim, Belleten, X X X , metin. s. 208; Türk. Tere. s. 223.

33 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 189 - 200; nşr. H a l h â l î , s. 107. vdd. 34 Bk. Ayn. yerler.

Page 11: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 11

sonra aynı Halife 'nin verdiği emirle, Bağdad câmilerinde Alp A r s l a n şu şatafatlı unvan ve lâkablarla zikrediliyordu: " e s - S u l t a n u ' l - m u azzam, ş â h e n ş â h u ' l - â z a m , m e l i k ü ' l - ' a r a b v e ' l - ' a c e m , s e y y i d u w m ü l û k i ' l -ü m e m , z iy â u ' d - d î n , g ı y â s u ' l - m ü s l i m î n , z a h î r ü ' l - i m â m , k e h f u ' l -e n â m , c a d u ' d - u d - d e v l e , t â c ü ' l - m i l l e , E b û Ş u c a ' Alp A r s l a n Mu-h a m m e d b . D a v u d B u r h a n u E m î r i ' l - m ü m i n î n " 3 5 .

Bağdad câmilerinde adına böylece hutbe okunduğunu öğrenen S e l ç u k l u hükümdarı Alp A r s l a n ' m ne kadar sevindiğini, secdeye kapanarak, T a n r ı ' -ya şükürler ettiğini ayrıca belirtmiştik3 6 . S u l t a n Alp A r s l a n , A m î d E b u ' l - H a s a n Ali b . İ s a ile Hal i fe 'ye 10.000 d i n a r , muhtelif nev'iden-250 ipek elbise gönderdiği gibi, ayrıca Bağdad n â z ı r ı ' n a da, 10.000 d i n a r , 10 at ve 10 katır vermesini emretti3 7 .

S u l t a n ' ı n ismini ve alâmetlerini taşıyan h i l ' at ' lerin halifelik tarafından imalinden sonra, aynı ' A m î d ' i n talebi üzerine, "t akli d" (hükümdarlık tevci-hi) merasimi yapılmış, h i l ' a t ' l e r ve a h i d n â m e halifelik devlet erkânının hu-zurunda elçiye teslim edilerek, Sultan'a gönderilmiştir: Halife 'nin, dünyevî salâhiyetlerin, kendisine devredildiğine dair Sultan'a hitaben yazdığı mektup ta şu adlar, unvanlar ve lâkablar geçmektedir: " e l - v e l e d u ' l - m u ' e y y e d , ş â h e n ş â h u ' l - â z a m , m e l i k ü ' l - c a r a b v e ' l - ' a c e m , s e y y i d u m ü l û -k i ' l - ü m e m , z i y â u ' d - d î n , g ı y â s ü ' l - m ü s l i m î n , m e l i k u ' l - i s l â m , za-l ı î r u ' l - i m â m , k e h f u ' l - e n â m , ' a d u d u ' d - d e v l e t i ' l - k â h i r e ve t â c ü ' l -m i l l e t i ' l - b â h i r e Alp A r s l a n E b î Ş û c â ' M u h a m m e d b . D â v u d i b n M i k â i l , S u l t a n u d i y â r i ' l - m ü s l i m î n , b u r h â n u e m î r i ' l - m ü m i n î n " 3 8

Görülüyor ki, Ha l i f e resmen tanımadan önce Alp A r s l a n ' a " m e l i k " unvanı ve ' " A d u d u ' d - de v l e " lâkabiyle hitabetmektedir.Fakat onun hüküm-darlığını tastik eden aynı Hal i fe 'nin B a ğ d a d câmilerinde h u t b e okunmasını emrettikten sonra, bu selçuklu hükümdarına çok şatafatlı unvanlar ve lâkablar tevcih etmiş bulunduğu müşahede ediliyor. " T a k l î d " merasiminden sonra Alp A r s l a n ' a gönderilen mektupta geçen unvan ve lâkablar ise, daha şata-fatlıdır ve yeni lâkabları ihtiva etmektedir.

Bir kaynağımıza göre, Ani şehrini fethetmesinden sonra, Alp A r s l a n ' a Hal i fe tarafından " E b u ' l - f e t h " (fetih babası) lâkabı verilmiştir39.

35 Bk. S ı b t , İsi., 233b; Sr. 215b (456 yılı hâdiseleri). 36 Bk. Aşağı, s. 89. 37 Bk. S ı b t , ayn. yerler. 38 Bk. S ı b t , İsi., 234b; Sr., 217a (456 yılı hâdiseleri). 39 Bk. B a r H e b r a e u s , The Chronography, Tere. E . A. W. B u d g e , London. 1932,

I, s. 216.

Page 12: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

12 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Hal i f e , Alp Ars lan 'da ı ı başka oğulları Ayaz ' a " e l - e m î r ş a h â b u ' d -d e v l e ve k u t b u ' l - m i l l e " unvanı ve lâkablarını; M e l i k ş a h ' a ise, "ce-l â l u ' d - d e v l e ve c e m â l u ' l - m i l l e " lâkablarını tevcih etmiştir 4 0 .

Halifenin, yalnız S e l ç u k l u S u l t a n ı ' n a değil, S e l ç u k l u vezirine ve diğer devlet erkânına da unvanlar ve lâkablar tevcih ettiği, yine aynı kaynak-larda verilen bilgiden anlaşılıyor: Hil 'a t ' la ı- ın teslimi ve dünyevî salâhiyet-lerin S e l ç u k l u S u l t a n ı ' n a devri merasiminden sonra A b b â s î H a l i f e s i tarafından, bu merasimin icrasını talebeden ' A m î d (herhalde İrak 'amîd'i) E b u ' l - H a s a n Al i b . İ s a ' y a , " Ş e y h u ' d - d e v l e , s ı k a t u ' l - h a z r e t e y n " Selçuklu veziri Nizamü'l-mülk'e de, " K ı v â m u ' d - d î n ve ' d - d e v l e , ra-z i y y u e m î r i ' l - m ü m i n î n " lâkabları verildi4 1 . Böylece lâkap tevcihinin h i l ' a t gibi, aynı zamanda taltif ve mükâfatlandırma maksadiyle yapıldığı görülmektedir.

Hâ l i f e tarafından unvan ve lâkap tevcihinin basit bir formalitenin yeri-ne getirdmesinden ibaret olmayıp, çok ehemmiyetli telâkki edildiği hakkında elimizde deliller vardır:

T u ğ r u l Bey ' in ölümü üzerine husule gelen durumu görüşmek üzere, Hal i fe 'n in , bütün arap mülûk'unu Bağdad' a çağırdığı sırada, Hûzistan, Basra ve çevresine hâkim olan H a z â r e s b , H a l i f e ' y e bir elçi göndererek kendisine "melik'''' unvanı tevcih ettiği takdirde 100. 000 dinar vereceğini bildirdi. Halife verdiği cevapta bu işin S e l ç u k l u lıânedam hakkında mümkün olduğunu, kendisine komşu olan ülkeleri istilâ eden K i r m a n S e l ç u k l u hükümdarı K a v u r d ile meşgul olmasını, ancak bundan sonra böyle bir mes'elenin ( m e l i k unvanı tevcihi mes'elesinin) bahis konusu olabileceğini bildirdi4 2 .

A lp A r s l a n zamanında mülkî teşkilât mensuplariyle (hâcegân) askerî teşkilât mensupları ( t ü r k ân) nın kendilerine mahsus lâkabları bulunduğunu, her zümrenin kendi lâkablarını kullanmasına bühassa Alp A r s l a n zamanında son derece dikkat edildiğini yine N i z â m ü l - m ü l k ' ü n eserinden öğreniyo-yoruz 4 3 . Tabiî bu lâkablar, artık doğrudan doğruya hükümdar tarafından tev-cih edilmektedir.

40 Bk. S ı b t , îsl., 234a; Sr., 216b (456 yıh hâdiseleri). 41 Meselâ bk. S ı b t , İsi., 234b- 235a; Sr., 217b (456 yılı hâdiseleri). 42 Bk. S ı b t , İsi, 230a; Sr., 211 a (456 yılı hâdiseleri). 43 Bk. S i y â s e t - ı ı â m e , nşr. D a r k e , s. 189; nşr. H o / h â l î, s. 107.

Page 13: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 13

2. Hutbe

Hükümdarı hükümdar yapan mânevi unsurlardan biri de, hâkim olduğu sahalardaki câmilerde cuma namazları esnasında adının, unvanlarının ve lâ-kablarının zikredilmesidir. Buna " h u t b e " ; hutbeyi okuyan din adamına-da " h a t î b " denir.

Hutbe okunan câmi, vasıtasız hâkim olunan bir ülkede, yani doğrudan merkezden tayin edilen bir valinin idare ettiği ülkede ise, önce B a ğ d a d A b b a s î H a l i f e s i ' n i n , sonra da hükümdarın adı bütün unvan ve lâkabları ile birlikte zikredilir ve kendilerine dua edilir. Hutbe okunan câmi, vasıtalı hâkim olunan bir ülkede, yani bir vasal devlet ülkesinde ise, bu takdirde vasal hükümdar, hutbede ancak Halife 'nin ve m e t b û hükümdarın adlarından, un-vanlarından ve lâkablarından sonra kendi adını, unvanını ve lâkabını zikrettirebilir.

Zaten tam hükümdar olmanın en başta gelen şartları, h u t b e , s i kke ve h i l ' a t ' t i r . Yukarıda gördüğümüz gibi, vezir ' A m î d ü ' l - m i i l k K ü n d ü r î , önce adına hutbe okutmak suretiyle Çağ r ı oğlu S ü l e y m a n ' ı S e l ç u k l u S u l t a n ı olarak ilân etmişse de, bilhassa K u t a l m ı ş mes'elesi yüzünden, hutbe ' le rden onun adını kaldırmış ve A lp A r s l a n adına h u t b e okutmağa başlamıştı. Görülüyor ki, hükümdar olmanın ilk tezahürü hu tbe ' d i r ; ötekiler sonradan gelmektedir. Nitekim, rakiplerini bertaraf ederek, B ü y ü k Se lçuk lu İ m p a r a t o r l u ğ u tahtına oturan Alp A r s l a n , gönderdiği bir elçi ile, önce Halife 'den B a ğ d a d câmilerinde adına hutbe okunmasını, bu temin edildik-ten sonra adına para basılmasını ve alâmetlerini taşıyan h i P a t ' l e r imal edil-mesini talebetti. Bu taleplerin Ha l i f e tarafından nasıl yerine getirildiğini ayrıca izah ett ik4 4 .

Görülüyor ki, t a h t ' a çıkan hükümdarın, Ha l i f e tarafından meşru bir hükümdar olarak tanınmasının ilk alâmeti hu tbe 'd i r . H u t b e esnasında Ha l i fe tarafından S e l ç u k l u hükümdarına tevcih edilen unvanlar ve lâ-kablar kendi adından sonra zikredilirdi45. A lp Ars l an ' ı n adına Bağdad câmilerinde h u t b e okunmasına nasıl sevindiğini yukarıda gördük46 . Bu coş-kun sevinç aynı zamanda onun bu formalitenin yerine geirilmesine ne kadar ehemmiyet verdiğinin delili olarak alınabilir.

44 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Alp Arslan Zamanında Abbasi Halifeliği ile Münasebetler" bahsi.

45 Bk. Ayn. yer. 46 Bk. aşağı, s. 89.

Page 14: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

14 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Diğer taraftan, Hale6'te hakim M i r d â s o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarı Mahmud ' :un , halifelik vezirinin talebi üzerine Mıs ı r F a t ı m î ha l i f e s i adına okuttuğu H u t b e ' y i keserek, Bağdad A b b â s î ha l i f e s i ve S u l t a n adına hutbe okutması B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n va sa l ' ı olması için kâfi gelmişti.

M a h m u d ' u n , bu hususu resmen bildirmek üzere, Bağdad''a gönder-diği elçinin, tabiî Halife 'nin emriyle, " h a de m ve l ı u c c â b " tarafından karşı-lanması, takdim ettiği mektubun halifelik sarayı (dâru'l-hilâfe) nda, tabiî Hal i fe 'nin huzurunda okunması, B e y t ü ' n - n e v b e kapısında müjde da-vulunun çalınması, B a ğ d a d A b b â s î Ha l i fe l iğ i ' n in de, ne maksatla olur-sa olsun, hutbe müessesesine ne kadar ehemmiyet verdiğini gösterir.

M a h m u d'un, görüldüğü üzere, B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r -l u ğ u'nun vasal'lığını niçin kabul etmeğe mecbur olduğunu izah etmesine rağmen, h u t b e ' n i n ilk okunduğu Cuma namazı esnasında halkın tepki gös-termesi, ertesi hafta ancak alınan askerî tertibatla mümkün olabilmesi, bir hükümdar adına hutbe okutmanın şekilden ibaret olmadığının delilidir47 .

Böylece bir hükümdarın, S e l ç u k l u imparatoru adına H u t b e okutması " v a s a l " olması için kâfi geliyordu. Söylemeğe hacet yoktur ki, bir v a s a l hükümdar, yeni fethettiği bir ülkede de m e t b û hükümdarın adını hutbelerde zikrettiriyordu. Meselâ M ü s l i m b . K u r e y ş , Rahbe'yi alınca, burada câmilerde âdet gereğince, önce B a ğ d a d A b b â s î Hal i fes i 'n in , sonra Alp Ars lan ' ın , en sonra da kendi adına h u t b e okuttu 4 S .

Diğer taraftan, bir v a s a l hükümdarın, m e t b û u adına okuttuğu h u t -b e 'yi kesmesi, isyan etmiş sayılması için de kâfi bir sebep idi. Yukarıda bahis mevzuu ettiğimiz K i r m a n S e l ç u k l u D e v l e t i hükümdarı Kavu rd ' un tutumu buna misâl olarak gösterilebilir49. İsfahan1 a kadar gelen K a v u r d , amcası T u ğ r u l Bey ' in yerine, kudretli kardeşi Alp Ars lan ' ın S e l ç u k l u tahtına çıktığını öğrenince , Ş ı raz 'da onun adına h u t b e okuttu. Fakat, daha sonra vezirinin teşvikine uyan K a v u r d , Alp A r s l a n adına okuttuğu h u t b e ' y i kestirmek, yani hâkim olduğu sahalarda hutbelerde sadece kendi adını zikrettirmek suretiyle, m e t b û ' u Alp Ar s l an ' ı n itaatından çıktı.

47 Bk. S ı b t , İsi., 257a; Sr., 248 b (462 yılı hâdiseleri).

48 Bk. S ı b t , İsi., 244b; Sr., 232a (459 yılı hâdiseleri).

49 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Hânedan Azası Arası Münasebetler ve Taht Mücadeleleri" bahsi.

Page 15: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I E H A Y A T I 15

Gördüğümüz şeküde mağlup olan K a v u r d, kardeşinden af talebetti. Alp A r s l a n da Kirman'ı tekrar ona tevcih etti. Şüphesiz, Alp A r s l a n , Ka-v u r d'un t âb î ' l i k statüsünde bir değişiklik yapmadı.

Mekke h â k i m i M u h a m m e d b . Hâş im ' in , oğlunun da dahil bulun-duğu bir elçilik hey'etiyle, Mekke ve Medine'de Mısır hükümdarı adına okunan l ı u t b e ' y i keserek, B a ğ d a d A b b â s î hal i fes i 'y le S e l ç u k l u hü-kümdarı adına okutmağa başladığını, Alp A r s l a n ' a kendiliğinden bildir-mesi (1069 - 70), görünüşe göre, B ü y ü k S e l ç u k l u i m p a r a t o r l u ğ u için büyük bir mânevi zaferdi50 . Buna karşılık Mekke hâkimine "nef i s" h:T-at'lerle beraber 30.000 dinar vermesi, ayrıca ydda 10.000 dinar tahsis etmesi, S e l ç u k l u hükümdarının, bu hâdiseye en az Bağdad'ta adına h u t b e okun-ması kadar ehemmiyet verdiğini göstermektedir. Zira Alp A r s l a n , talebi üzerine, gördüğümüz şekilde, adına hutbe okutan B a ğ d a d A b b â s i halife-si'ne bu kadar ihsanda bulunmamışt ı5 1 .

3 . Sikke

Hükümdarı hükümdar yapan mühim bir unsurda s i k k e (para basma)-dir. S ikke , hâkimiyet sembolüdür; bir cephesiyle mânevi, diğer cephesiyle de maddî unsur sayılabilir. Bilindiği gibi, " n u m i z m a t i k " (meskiikât ilmi), tarihin yardımcı ilimlerinden olup, ayrı bir ihtisas koludur. T a h t ' a çıkan hükümdarın ilk işi, üzerinde adının, unvanınuı ve lâkablarınm bulunduğu pa-ralar bastırmaktır. Diğer taraftan, v a s a l hükümdarlar da, h u t b e ' d e olduğu gibi sikke'lerde önce H a l i f e ' n i n , sonra m e t b û ' u hükümdarın ad, unvan velâkablarını, en sonra da —şâyet vasallık statüsünde müsaade ediliyorsa— kendi ad, unvan ve lâkablarını zikretmek zorundadırlar.

Alp A r s l a n ' m daha 1058'de babası Çağ r ı tarafından Belh, Toharis-tan, Tirmiz, Kubâdiyân, Vahş ve Valvâlic tevcih edderek, vasal bir hükümdar haline getirildiğini ayrıca belirtmiştik5 2 . Bu cihet Alp Ars-lan ' ın elimizde bulunan sikkeleriyle de teyid edümektedir. Gerçekten, onun v a s a l hükümdar statüsüne sahip olduğu andan itibaren Her at' ta metbû'u Çağr ı Bey ' in adını da ihtiva eden paralar bastırdığını bil iyoruz5 3 . Bu para-ların, bir tarafında Ha l i f e K a i m b i - e m r i l l a h ile babası Çağ r ı Bey' in

50 Bk. l b n u ' 1 - E s î r , Tarihu'l-Kâmil, nşr. T o ı ı n b e r g , X, s. 41. 51 Bk. Yukarı, s. 11. 52 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Çocukluk ve Meliklik

Zamanı'' bahsi. 53 Bk. D . S o u r d e l , Un Tresor de Dinars Gaznawides et Selğuqides decouvert

en Afghanistan, B E O, XVIII (1963 - 64), s. 214.

Page 16: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

16 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

adları geçerken, diğer tarafında ' A d u d u ' d - d e v l e Alp A r s l a n lâkab ve adı geçmektedir. Babasının ölümünden sonra onun payitahtı olan Merv"*de 1061 ve 1063 tarihlerinde bastırdığı paralarda ise, c A d u d u - d - d e v l e lâka-bına T â c ü ' l - m i l l e lâkabının ilâve edilmiş olduğunu görüyoruz54. Bu paralarda S u l t a n T u ğ r u l Bey' in adının zikredilmemesi, bu iki S e l ç u k l u devletinin mahiyeti hakkında açık bir fikir vermekteir.

Görünüşe göre, Alp Ars lan , ancak hükümdarlığı A b b â s î halifeliği tarafından tastik edilerek, adımn Bağdad câmilerinde zikredilmesinden, adını ve tevcih edilen lâkablarını ihtiva eden sikke'lerin basılmasından ve nihayet Bağdad'ta tahta geçme merasiminin yapılmasından sonradır ki, S u l t a n unvaniyle paralar bastırmağa başlamıştır. Çünkü bu S e l ç u k l u hükümdarı 1064 yılından itibaren, yani amcası T u ğ r u l Bey ' in ölümünden aşağı yukarı bir yıl sonra, " e s - S u l t a n u ' l - m u ' a z z a m ş â h â n ş â h mel i -k ü ' l - İ s l â m " unvan ve lâkablariyle Rey şehrinde altın paralar (dinarlar) bastırmıştır 5 S . Alp A r s l a n daha sonra 1065'te bastırdığı bir dinar'ın kenarın-da " m e l i k u ' l - m a ğ r i b v e ' l - m a ş r ı k " lâkabını da kaydettirmiştir 5 6 . Onun 1068 - 69 (461) yılında bastırdığı diııar'da baskı tekniği, muhteva ve yeni lâ-kabların kaydedilmiş olması bakımından dikkate şayandır.

Görülüyor ki Alp Ars lan ' ın bastırdığı paralarda hükümdarlığının resmen tanındığını bildiren yazısında Hal i fe 'nin zikrettiği uzun ve şatafatlı lâkablar-dan sadece " m e l i k ü ' l - i s l â m " kaydedilmiştir. Daha m e l i k iken sikkeler-de geçtiğini gördüğümüz " ' a d u d u ' d - d e v l e " ve " t â c ü ' l - m i l l e " lâkabları, Hal i fe 'nin yazısında bulunduğu halde, sikke'lerde yoktur. Bunun yer dar-lığından ileri geldiği söylenebilir. Alp A r s l a n ' ı n bütün unvanlarının, lâkab-larmın ve künyesinin, gerek Bağdad câmilerinde, gerek bütün Selçuklu ülke-lerindeki camilerde hutbe ' le rde tam olarak zikredildiği, ayrıca Halife 'nin imal ettiğini gördüğümüz 11 r a z'larda da dercedildiği şüphesizdir.

4. Taht

Hükümdarı hükümdar yapan maddî unsurların başında t a h t gelir, t a h t , hâkimiyet sembolüdür. Hükümdar olmak vâkıası, ilk defa, taht 'a

54 Bk. D . S o u r d e l , ayn. eser. s. 215. 55 Bk. G. C. Mi les , The Numismatic History of Rayy, New York, 1938, s. 202-4.

(Bu dinarların biri, 1064; diğeri de 1065 yılında basılmıştır). Ayrıca bk. D . S o u r d e l , ad. geç. eser, s. 216 - 218 (muhtelif tarihlerde basılmış müteaddit dinarlar).

56 Bk. D . S o u r d e l . ad. geç. eser, s. 215. 57 Bk. İ b r a h i m A r t u k - Ç e v r i y e A r t u k , İstanbul Arkeoloji Müzesi.... Sik-

keler Katalogu (basılmaktadır).

Page 17: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 17

oturmakla kendisini gösterir53. A lp A r s l a n zamanı t a h t mes'eleleri hakkında fazla bilgimiz yoktur. Ancak B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u tarihi çerçevesi içinde ele alındığı takdirdedir ki, t a h t ile igili mes'elelerin bütün cepheleri vuzuhla ortaya konabilir. Biz, konuyu genişletmemek için A lp A r s l a n zamanı dışına pek taşmak istemiyoruz. Bu sebeble de Alp A r s l a n zamanına dair kaynaklarda geçen bilgiyi nakletmek ve kıymetlen-dirmeğe çalışmakla yetiniyoruz.

M a l â z g i r t M e y d a n M u h a r e b e s i ' n d e n sonta esir düşen B i z a n s İ m p a r a t o r u R o m a n u s D i o g e n e s , yapılan anlaşma ile, B ü y ü k Sel-ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n va sa l ' ı durumuna getirilmişti. Anlaşma-nın ertesi günü S e l ç u k l u hükümdarının huzuruna kabul edilen B i z a n s imparatoru, savaş esnasında alınmış tahtını kurulmuş gördü, S u l t a n onu kendi tahtının yanıbaşında tahtına oturttu. Kendi eliyle kürkünü giydirdi ve başına tâcını koydu. Kaynaklarda açıkça söylenmemesine rağmen, Alp A r s l a n ' ı n da, tahtına oturmuş olduğu, başında tacı bulunduğu halde, Bizans imparatorunu kabul ettiği muhakkakt ı r 5 9 .

S u l t a n ' ı n sefere çıkarken tahtını da beraber götürdüğü böylece meydana çıkıyor. Bu hususta başka bir münasebetle daha açık malûmata sahibiz: Buhârâ kalesi muhafızı esir edilerek huzuruna getirildiği zaman, büyükler ayakta durdukları halde, S u l t a n tahtına oturmuş bulunuyordu 6 0 . Buna göre, Alp Ars l an ' ı n v a s a l hükümdarları, daima t a h t ' ı n a oturmuş olduğu halde kabul ettiği söylenebilir. Meselâ bu S e l ç u k l u hükümdarının, Mirdas -o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarı M a h m u d ' u huzuruna, kaynakların bir şey söylememelerine rağmen, böyle kabul ettiği şüphesizdir61 . S u l t a n Alp Ars-l an , kızı ile halifelik veliahti ' U d e t u ' d - d î n ' i n Nişâpûr'da yapılan nikâh merasiminde altından mamul saltanat tahtına oturmuştu. Bu esnada vezir N i z â m ü ' l - m ü l k , t a h t ' ı n önünde ayakta duruyordu. Damadın vekili olan halifelik vezirinin oğlu ' A m i d u ' d - d e v l e i b n Ceh î r ise, her halde Sul-t an ' ı n tahtı yanında konan gömüşten bir t ahi (kiir si) m üzerine oturdu6 2 .

58 A l p Arslau' ı ı ı ölümü üç gün gizli tutuldu. Bu müddet zarfında meşrû veliahd Me-l i k ş a h hükümdar sayılmıyordu. A l p Ars lan' ın ölümü ilân edildikten sonra, M e l i k ş a h tahta oturtuldu. Tahta oturtulduğu andan itibaren hükümdarlığı başlamış oldu. Bk. S ı b t , İsi., 2135, XII . 13b; Sr., XIII , 13b'(465 yılı hâdiseleri).

59 Bk. B a r H e b r a e u s , s. 222. 60 Bk. İ m â d u ' d - d î n I s f a h â n i - B u n d â r î , nşr. H o u t s m a s. 46; Türk. Tere. s. 44. 61 Bk. Yukarı: Hutbe. A l p Ars lan'nın , tahtına oturmuş olduğu halde M a h m u d ' u

lcabûl ettiğini iler? sürmemize sebep, bu arap hükümdarı gece annesi ile huzura geldiği zaman, merasimle karşılanması için ertesi gün gelmesi kaydı ile geri göndermesidir.

62 Bk S ı b t , İsi.,7a; Sr. 4a (464 yılı hâdiseleri).

Page 18: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

18 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Nizâmü'l-mülk'ün meşhur eserinde bahis konusu ettiği elçilerin kabûl merasimlerinde S u l t a n ' ı n tahtında oturduğu açıkça zikredilmektedir63 . Buna kıyasla, N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n , yapılmasını tavsiye ettiği haftada iki defa adaletin bizzat hükümdar tarafından tevzi edilmesi ( m e z â l i m nişesten) esnasında6 4 , devlet erkânını huzuruna kabûl (bâr-ı hâşş ve bâr-ı'âmm) sıra-sında 6 5 m ü ş a v e r e mee l i s l e r i ' nde 6 6 ve u l e m â ile hiç olmazsa haftada bir defa yapılmasını tavsiye ettiği toplantılarda 6 1 , hat tâ nedîm'leriyle ve yakın-lariyle yaptığı sohbetlerde 6 8 ve işret meclis (meclis-i şarâ6)lerinde 6 9 bile tahta oturmuş olduğunu söyleyebiliriz.

Bütün bu merasim ve toplantılarda, huzurda bulunan devlet erkânından kimlerin ayakta durup, kimlerin diz üstü oturma müsaadesine sahip olduğu, önceden tesbit ediliyordu70. N i z â m ü ' l - m ü l k , s i l â h d a r l a r , s â k î l e r v. s. gibi büyükler ( e k â b i r - i h â ş ş ) nerede (tahtın yakınında mı, yoksa etra-fında mı) oturacaklarsa, bunun her defasında aynı şekilde olmasını, her taife-nin tayin edilen yerlerinde kalmalarını, aralarına başkaları (yabancı) girecek olursa, saray h â c i b (hâcib-i dergâh) i tarafından uzaklaştırılmasını veya yanlış yere gidenlere yüksek sesle ihtar etmesini, veyahut ta maiyetindeki hâcib ' lere bırakmamalarını söylemesini istemektedir.71 Yine Nizâmü'l-mülk, eserinin başka bir yerinde, daima 20 takım m u r a s s a " v. s. has silâhın yap-tırılmasını ve hazineye konulmasını, başka devletlerden elçiler gelince, güzel elbiseler giydirilmiş 20 gu lâm ' ın bu silâhlarla gelip, tahtın etrafında durmaları-nı tavsiye etmektedir 7 2 .

Görünüşe göre, t a h t hiç olmazsa bir insan boyunu aşan yükseklikteydi. Biraz yukarıda, S u l t a n ' ı n kızının nikâh merasiminde vezir N i z â m ü ' l -mü lk ' ün , t a h t ' ı n önünde ayakta durduğundan bahsedilmesi, bunu göster-mektedir. Zira Su l t an ' ı n oturmakta olduğu t a h t , yüksek olmasaydı, ayakta duran vezirin S u l t a n ' ı n önünü kapatması icabederdi. Gerek Alp Ars lan ' ın ,

63 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 119; nşr. H a l h â l î , s. 67 (20 fasıl). 64 Ayn. eser, nşr. D a r k e , s. 19; H a l h â l î , s. 9 (3. fasıl). 65 Ayn. eser. nşr. D a r k e s. 151. 152; nşr. H a l h â l î , s. 86, 87 (29. fasıl). 66 ayn. eser. nşr. D a r k e s. 116; nşr. H a l h â l î s. 65 (18. fasıl). 67 Ayn. eser. nşr. D a r k e , s. 74; nşr. H a l h â l î , s. 42 (8. fasıl). 68 Bk. ayn. eser. nşr. D a r k e , s. 113; nşr. H a l h â l î , s. 64 (17. fasıl). 69 Bk. ayn. eser, nşr. D a r k e , s. 153; nşr. H a l h â l î , s. 87. (30 fasıl.) İ b n ü ' l - ' A d î m ,

Buğye, nşr. Ali Sevim, Belleten, sayı: 118. s. 215; tere., s. 233. 70 Bk. Siyâset-nâme, nşr. Darkes . 155; nşr. H a l h â l î , s. 88. (31. fasıl). 71 Bk. aynı yerler. 72 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 119; ıışr. H a l h â l î , s. 67. (20. fasıl).

Page 19: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 19

gerekse oğlu Mel ikşâh ' ın taht ' lar ından indiklerinden bahs edilmektedir73 . Meselâ Alp A r s l a n müslüman olduğunu bildiren Ş e h k i meliki A h a s t a n huzuruna geldiği zaman, t ah t ' ı ndan aşağı inmiş, kucaklamış ve başından öpmüştü. A h a s t a n da S u l t a n ' ı n ayağını öpmüştü 7 4 .

T a h t ' ı n birden fazla kimsenin oturabileceği kadar geniş olduğu anlaşı-lıyor. Zira görüldüğü üzere, M e l i k ş a h , m e l i k ü ' l - ü m e r â lâkabım taşıyan O s m a n b . D â v u d ' u kendi yanında tahtına oturtmuştu7 5 . Yukarıdanberi verilen bilginin Alp Ars l an ' ı n tahtı hakkında bir fikir verdiğini sanırız.

5. Tâc

Yine maddi hâkimiyet sembollerinden olan t â c hakkında, t a h t kadar da malûmata sahip değiliz. Bununla beraber, t a h t ile tâc ' ın daima beraber olan ve birbirini tamamlayan iki unsur olduğu gözönünde bulundurulacak olursa, Alp Ars lan ' ın , tahta oturduğu hallerde, aynı zamanda başına tâc ' ını da koyduğu düşünülebilir. Meselâ ayrıca görüldüğü g ib i 7 6 , Malaz-g i r t M e y d a n M u h a r e b e s i ' n d e mağlûp ve esir edilen B i z a n s imparato-riyla anlaşan S e l ç u k l u S u l t a n ı Alp A r s l a n , onu kendi t ah t'ının yanında savaş esnasında alınmış t a h t ' ı n a oturtup, başına tâc ' ını kendi eliyle koyarken, bu S e l ç u k l u S u l t a n ı ' n ı n t â c s ı z olduğunu düşünmek imkânsızdır. Bunun gibi, Alp Ars lan ' ın , herhangi vesileyle olursa olsun, -yani yukarıda saydığı-mız hallerde—, t a h t ' ı n a oturduğu zaman,başına da tâc ' ını koyduğu tereddüt-süz kabul edilebilir.

En kıymetli taşlarla süslü olduğu muhakkak bulunan tâc ' ın , resmî merâsimler esnasında S u l t a n ' ı n başında bulunduğu süylenebilir. Merasim esnâsında, T u ğ r u l Bey ' in Hal i fe 'nin önünde yer öpmesine mâni olduğu

73 A lp A r s l a n için bk. S a d r ü ' d - d î n e l - H ü s e y n î , s. 44; Türk tere., s. 31; M e l i k ş â h için bk. ayn. eser. s. 59, 40. H a l i f e e l - K â i m ' i n tahtının 7 zira yükseklikte olduğunu biliyo-ruz (bk. S ı b t , İsi, 176b' Sr., 139b; (450 yılı hâdiseleri).

İlk Selçuklu Sultanı T u ğ r u l Bey in tahtının tasviri hakkında bk. Bar H e b r a e u s , T A e Chronography, s. 201; "Tahtı yüksekti; arkasında kalkan ve mızraklar, önünde pek muazzam bir yay. Elinde, oynamayı âdet edindiği iki ok."

74 Bk. S a d r ü ' d - d î n e l - H u s e y n î , ayn. yerler.

75 Bk. aşağı: Saray Teşkilâtı.

76 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Bizans'la Münasebet" bahsi.

Page 20: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

20 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

gözönünde tutulacak olursa, S u l t a n ' ı n başındaki t âc ' ın şekli ve büyüklüğü hakkında az çok fikir sahibi olmak mümkün oluyor v .

6. Çetr

Alp Ars l an ' ı n t âc ' ı hakkında olduğu gibi , hükümdarın başının üzerin-de tutulan hükümdarlık şemsiyesi = " ç e t r " hakkında da kaynaklarda zikre değer bilgiye rastlayamadık. Çe t r , hâkimiyet sembolüdür.

Alp Ars lan ' l a mücadelesi esnasında K u t a l m ı ş ' ı n , çetr ' le s a n c a k ' -ları (a'Zâm) nın bulunduğunu, Alp A r s l a n ordusunun merkez kesimindeki kumandanlardan S u n g u r c a ' n ı n hücuma geçerek, " m e l i k K u t a l m ı ş " ı n çetr ' ini ele geçirdiğini ve bayraklarını düşürdüğünü, bundan sonra K u t a l m ı ş ordusunun bozguna uğradığını biliyoruz78. Buna kıyas ederek, Alp Ars l an ' -ın başının üzerinde de , gerek sulh zamanında, meselâ seyranda, gerekse, savaş zamanında kendisinin rengini ve sembolünü taşıyan ç e t r tutulduğu tereddüt-süz söylenebilir 7 9 .

7. Tırâz

Hükümdarı hükümdar yapan maddî unsurlardan biri de " t ı r â z " dır, ve tıpkı t a h t , t â c , ç e t r gibi, hâkimiyet sembolüdür. T ı r â z , üzerinde hü-kümdarın ad ve lâkablarının işlenmiş bulunduğu —sembolü olan renkte imal edilen— elbisenin adıdır. Onun tarafından devlet erkânına verildiği zaman, "hil'at" adını alır. Hükümdar, mükâfatlandırmak istediği devlet erkânına, v a s a l hükümdarlara, yabancı devlet elçilerine ve onlar vasıtasiyle hüküm-darlarına h i l ' a t verirdi. H i l ' a t ' m hangi vesilelerle verdildiğini biraz aşa-ğıda göreceğiz.

Ayrıca görüldüğü gibi, rakiplerini bertaraf ederek, Bey'de amcası T u ğ r u l Bey' in yerine S e l ç u k l u t a h t ' m a oturan Alp A r s l a n , B a ğ d a d A b b â s î Hal i fes i 'ne bir elçi göndererek, adına h u t b e okunmasını, para

77 Bu hususta selefi ve amcası T u ğ r u l B e y ile halefi ve oğlu M e l i k ş a h zamanları için misâllere sahibiz: S u l t a n T u ğ r u l Bey' in H a l i f e e l - K â i m ' i n önünde yer öpmesine başındaki tâc mâni olmuştu (bk. msl. S ı b t , İsi., 176;b; Sr., 219b (449 yılı hâdiseleri).

Galiba A b b â s î H a l i f e s i e l - M u k t a d î ' n i n verdiği hilatleri giyen, tâcı başına koyan, gerdanlığı (e t - tavk ) ve bilezikleri (es-Sivâreyn) i takan S u l t a n Mel ikşah 'a Bütün bunlar pek ağır geliyordu (bk. S ı b t , İsi., 67a; Sr., 66b) (480 yılı hâdiseleri).

78 Bk. S a d r u ' d - d î n e l - H u s e y n î , s. 31; Türk. tere. s. 22. 79 S e l ç u k l u l a r ' d a Çetr hakkında bilgi almak için bk. F u a d K ö p r ü l ü . 1. A., mad. Bayrak, II. s. 408.

Page 21: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 21

basılmasını ve alâmetlerini taşıyan " s u l t â n ı h i l ' a t l e r " (el-hiV au's-sultâ-niyye) imal edilmesini istedi80 . Bu taleplerden ilk önce h u t b e okunması ta-lebi yerine getirildi. Bundan sonra, elçi öteki iki hakimiyet sembolü hususun-daki talebini tekrarladı. Bunlardan S u l t a n adına para bastırılması meselesi de derhal halledildi. Üçüncü talebe gelince, S e l ç u k l u elçisi Kadı 'n ın , hali-feliği sıkıştırması üzerine, kendisine —ayrıca bahis mevzuu ettiğimiz— şu çok dikkate şayan cevap verildi: "HiVat'lerin imali, gerekli sanayi tesislerinin ve âletlerin hazırlanmasına bağlıdır. Bu da uzun zamana ihtiyaç gösterir. Ayrıca lüzumlu tesislerin temini ve işletilmesi için paraya lüzum vardır. Halbuki hali-felik hazinesi boş bulunuyor. Maksat tacil ise S u l t a n ' a —hil'at'lerin unsurların-dan olan- " f e r e c i y y e " , sarık (imâme) ve sancak (liva) gönderilmiştir". Böylece Ha l i f e h i l ' a t ' ı n takdimi uzun zaman gerektirmeyen unsurlarını S u l t a n ' a gönderdiğini söylemek istiyor. S e l ç u k l u elçisinin sıkıştırmasından bizâr olduğu anlaşdan halifelik, ona şöyle lıitabediyor: " E y M u h a m m e d b. A b d u r r a h m a n , " s u l t â n ı h i l ' a t ' l e r i " (acele) istiyorlarsa, bu takdir-de gerekli tesisler kurulup, (hil'at'ler) imal edilinceye kadar (Bağdad'da) otur. Senin yaptığın (sıkıştırma), menfur (merdûd) bir iştir" 81.

Aynen naklettiğimiz bu malûmattan çıkan neticeler şunlardır:

1 - Üzerinde Alp Ars lan ' ın adı, unvanları ve lâkabları yazılı, —onun sembolü olan renkte—"sul tân ı h i l ' a t ' l e r (sultana mahsus veya sultana ait hil'at'ler = " e l - h i l a ' u ' s - s u l t â n i y y e " ) i imal etmek Hal i fe 'ye aittir.

2 - S u l t â n î h i l ' a t ' l e r ' i n imali için büyük masrafları gerektiren fabri-

kalar kurmak da H a l i f e ' y e aittir.

3 - Bu fabrikaları kurmak ve t ı r âz imaline başlamak, uzun zaman ge-rektirmiş, bir an önce imalâta geçilmesi için S e l ç u k l u elçisinin tazyiki Ha-life tarafından elçinin şahsına hücüm edilmesine sebeb olmuştur. Bu hal, S e l ç u k l u elçisinin üzerine aldığı vazifeyi yerine getirmekte ne kadar titiz davrandığını, diğer taraftan A lp Ars l an ' ı n da, başında bulunduğu Se lçuk-lu devletinin tanınması keyfiyetinin tamamlanması için h i l ' a t ' l e r in imaline ne kadar ehemmiyet verdiğini açıkça göstermektedir.

"Sultânî hil 'at ' ler" in imâlinden sonra, yine f Amîd ' in talebi üzerine,

80 Bk. Mehmed Altay Köymen, Alp Arslan ve Zamanı: "Alp Arslan'nın Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tahtına Çıkması ve Devlete Verdiği Yeni Düsen" bahsi.

81 Bk. S ı b t , İsi, 233b- 234a; Sr., 215a- 216a (456 yılı hâdiseleri).

Page 22: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

22 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

yapılan merasimi ayrıca bahis mevzuu ettiğimiz için burada tekrar etmiyece-ğ i z 8 2 -

Alp Ar ş l a n'a ait h i 1' a t 'ler'in, halifelik imâlathânelerinde imal edildikçe, Ha l i f e tarafından bu S e l ç u k l u hükümdarına sevk edildiği anlaşılıyor. Zira, aynı Hal i fe 'n in iki yıl sonra hâdimlerinden birini S u l t a n ' a elçi olarak gönderdiğini (27 ekim 1066-4 zilkade 458), galiba Hârezm'den N i ş â p û r ' a sâlimen döndüğü için kendisini tebrik ettiğini, ayrıca onunla Sultanın hil'-at'leri ( h i l a ' u ' s - S u l t a n ) n i gönderdiğini ve diğer bazı taleplerde bulunduğu-nu biliyoruz 8 3 .

Görünüşe göre, Hal i fe 'n in S u l t a n adına h i l ' a t ' l e r imal ettirmesinden önce, bu S e l ç u k l u hükümdarı muhtelif vesüelerle devlet erkânına ve v a s a l hükümdarlara hil'at'ler ihsan etmiştir. Bildiğimize göre, Alp A r s l a n , ilk hil'ati, K u t a l m ı ş ' a karşı kazandığı zaferi müteakip, galiba, daha payitaht Rey şehrine varmadan, önce veziri ' A m î d ü ' l - m ü l k K ü n d ü r î ' y e gönder-miştir (1064 yılı kasım sonları- 456 Zülhicce ortaları)8 4 . Yine bildiğimize göre, bu S e l ç u k l u s u l t a n ı , ikinci h i l ' a t ' ı , adı geçen vezirin yakalanıp tevkif edilmesini müteakip, yeni veziri N i z â m ü ' l - m ü l k ' e ihsan etmişt i r8 5 .

Alp A r s l a n , bundan sonra, tarih sırasiyle, muhtelif vesilelerle kendisin-den bahsettiğimiz F a r s Ş e b a n k â r e o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarı Faz-l e v e y h ' e (Kasım 1064 - Zülkade 456) 8 6 ; E h v a z h â k i m i T â c ü ' l - m ü l û k H a z â r e s b ' e (1066-458) 8 7 ; Hal i fe 'n in veziri t b n Ceh îr'e (Ekim-Kasım 1067 - Zülkade 459) 8 8 ; H i l l e s a h i b i D ü b e y s i b n Mezyed ' e (1069-1070 1462)89; Haleb1 te hakim M i r d â s o ğ u l l a r ı D e v l e t i h ü k ü m d a r ı M a h m u d ' a (1071-463)90; M e y y â f â r i k î n M e r v a n o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarı Ni-z â m ü ' d - d î n ' e (1071-464)91 h i l ' a t l e r vermiştir. Ayrıca, o kendisinin hali-felik vezir namzedi olarak Bağdad'a gönderdiği E b u ' l - ' Â l â ' y a da "su l -t â n ı h i l ' a t ' l e r " ihsan etmiştir92 . Bunlardan üçü ( F a z l a v e y h , D u b e y s

82 Bk. yukarı. 83 Bk. S ı b t , lal., 243 b- 244 a; S r . , 230a (458 yılı hâdiseleri). 84 Bk. S ı b t , İsi., 232b; S r . , 214b (456 yılı hâdiseleri). Kaynakta hilatler (hila') şek-

linde geçmektedir. Neden cemi halinde kullanıldığını biraz aşağıda izah edeceğiz. 85 Bk. S ı b t , İsi., 233a; Sr, 215a (456 yılı hâdiseleri). 86 Bk. S ı b t , İsi., 236 b- 237a; Sr . , 220 b (456 yılı hâdiseleri). 87 Bk. S ı b t , İsi., 242a; Sr., 227b (458 yılı hâdiseleri). 88 Bk. S ı b t , İsi., 246a; Sr., 233 a (459 yılı hâdiseleri). 89 Bk. S ı b t , İsi., 256b; Sr., 247b (462 yılı hâdiseleri). 90 Bk. S ı b t , İsi., 260b; Sr., 253b. (463 yılı hâdiseleri). 91 Bk. S ı b t , İsi., 2135, XII , 8a; Sr., 2907. XIII . 5b (464 yılı hâdiseleri). Ayrıca bk.

İ b n u ' l - E z r a k , s. 188. 92 Bk. S ı b t , İsi., 6a; Sr., 3a (464 yılı hâdiseleri).

Page 23: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 23

ve M ah mu d) huzuruna gelerek kendisini m e t b û hükümdar olarak tanıdık-ları için; biri de ( H e z â r e s b ) kendisine sarhoş iken yaptığı hakareti telâfi için; bir diğeri ( N i z â m ü ' d - d î n ) S u l t a n ' ı hediyelerle doyuran bir v a s a l hükümdar olduğu için; Hal i fe 'nin veziri de talebi üzerine, S u l t a n Alp A r s l a n tarafından h i l ' a t ' l e taltif edilmişlerdir. Bu arada bu S e l ç u k l u hükümdarı tarafından v a s a l hükümdarlar ve devlet erkânı dışında kalan kimselere de h i l ' a t ' l e r verildiğini biraz aşağıda göreceğiz.

Muhtelif vesilelerle S u l t a n tarafından ihsan edilen h i l ' a t ' l e r çok defa sadece elbiseden ibaret değildir; bu sebeble kelime kaynaklarda " h i T a t " şeklinde müfred olarak değil, " h i T a " ( h i l ' a t l e r ) şeklinde cemi olarak geçer. MeselâAlp Ars lan ' ın adı geçen F a z l a v e y h ' e verdiği ç a d ı r l a r (el-hıyem ve'l-harkevât) ın, altun işlemeli eyer takımları olan atların ve diğer şeylerin bu hil'atler'in unsurlarından olduğu, hepsi birden hil'at'leri meydana getirdiği söylenebilir. Bu husus, H i l l e M e z y e d o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarı D u b e y s ' e verilen hil'atler'de daha açık olarak görülmektedir: İsfahan'a, S u l t a n ' ı n katına gelen N û r u ' d - d e v l e D u b e y s ' i bizzat S e l ç u k l u v e z i r i N i z â m ü ' l - m ü l k ile diğer devlet erkânı (erbâbu'd-devle) karşdamıştı. 0 , huzuruna girdiği zaman, Su l t an ' ı n iltifatına nail olmuştu. H e z â r e s b için bir takım " s u l t â n î h i l ' a t " hazırlanmıştı. Bu hil'atler D u b e y s ' e verildi. Hil'atler arasında " c ü b b e " , " f e r e c i y y e " , " s a r ı k " , altun eyer takımlı at, bayraklar, kösler vardı. M i r d â s o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarı M a h m u d da, görüldüğü şekilde huzuruna geldiği zaman, S u l t a n Alp A r s l a n , ken-disine kıymetli hil'atler verdi. Kezâ o Mahmud'a altun ve gümüş eyer takımı olan at, kösler ve bayraklar da ihsan etti. S u l t a n Alp Ars l an ' ı n talebi üzerine, Hal i fe ' in veziri 1b n Cehîr 'e gönderdiği hil'atler, " f e r e c i y y e " , cins at (tamîm), altın işlemeli " s a r ı k ; altundan at eyeriydi.

Bütün bu misâller, S u l t a n ' ı n lütfuna mazhar olan kimsenin mevkiine ve teveccühünü kazanma derecesine göre az çok değişmekle beraber, esas iti-bariyle h i l ' a t l e r ' i n nelerden ibaret olduğunu, yani hemen hemen aynı şey-lerden teşekkül ettiğini vuzuhla ortaya koymaktadır.

Herkese derecesine ve rütbesine göre h i l ' a t vermenin nekadar mühim olduğu şu misâlden anlaşdmaktadır: Gördüğümüz şekilde S u l t a n ' ı n h i l ' a t l e r ' i n e ve iltifatına nâil olan N û r u ' d - d e v l e D u b e y s ' i , Bağdad'a geldiği zaman, halifelik veziri istikbale çıkmıştı; fakat h i l ' a t olarak verilen " f e r e c i y y e " ve sarığı taşıyan ve hil'at manzumesine dâhil olan atın gümüş eyer takımlı olduğunu gören D u b e y s , H e z â r e s b ' e altun eyer takımı olan at verildiğini söyleyerek memnuniyetsizliğini açığa vurmuş ve kendisine veri-

Page 24: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

24 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

len gümüş eyer takımlı atı iade etmiştir. Onun bu hareketi Hal i fe 'ye çok ağır gelmiş,kendisine halifelik makamından çıkan bir cevapta, İ m â m - ı Şâfîî 'nin "hiç kimseye lâyık olduğundan fazlasını vermem''' mealindeki bir sözü yazılmak-la iktifa edilmiştir 9 3 .

H i l ' a t l e r ' i n nelerden teşekkül ettiğini belirtmeğe çalışırken, bir kıs-mının kıymeti hakkında da bilgi verdik. Meselâ h i l ' a t manzumesine dâhil olan atın ekseriya ahundan veya gümüşten, bazan da altun ve gümüşten bir eyer takımiyle verildiğini gördük. Bizitıhî atın ne kadr kıymetli olduğunu bahse bile lüzum yoktur. Kaynaklarda h i l ' a t manzumesinin başında geçen, bu se-beple en mühimi saydması gereken " c ü b b e " n i n , " fe rec iye"n in ve sarığın neden imâl edildiğine dair Alp Ar s l an ' ı n zamanından bahseden kaynaklarda fazla bilgi yoktur. Daha önceki ( E m e v î ve A b b â s î ) ve daha sonraki ( E y y u b î l e r ve bilhassa M e m l û k l a r ) devirlerine dair elde bulunan kaynak-lara istinaden yapılan tetkiklerden Alp A r s l a n zamanı h i l ' a t l e r ' i hakkında bir fikir edinmek mümkündür. Tıpkı o devirlerde olduğu gibi, Alp A r s l a n zamanında da, h i l ' a t olarak verilen elbiselerin, saf ipekten veya altun ve gümüş işlemeli ipekten imal edildiği söylenebilir. Altın veya gümüş teller, h i l ' a t ' ı veren hükümdarın ad ve unvanları kumaşla birlikte dokunurken de kullanılabilir. Söylemeğe hacet yoktur ki, h i l ' a t olarak verilen elbiseler, son derece süslüdür ve her biri başlı başına bir servettir. Bu hususta daha açık bir fikir vermek üzere şu misâli zikredelim: Alp Ars lan ' ın kızıyla halifelik veliahtının nikâhları aktedildikten sonra damadın vekili A m î d u ' d - d e v l e , S u l t a n ' ı n bulunduğu odanın önünde, orada hazır bulunanlara her birinin kıymeti 1000 ve 700 dinar olan altun ve elbise dağıtmıştı95 . H i l ' a t l e r ' i n ren-gine gelince, umumiyetle Selçuklu hânedanının rengi olan kırmızı96 veya halifenin rengi olan siyah olduğu söylenebilir.

E v h a d ü ' z - z a m â n H i b e t u ' l - l a h e l - Y a h û d î , S e l ç u k l u h i l ' a t ' -ler ' inden kırmızı renkli gayet kıymetli bir elbise giymişti97. Muahhar olmasına rağmen, bu misâli Alp A r s l a n d e v r i için de kabûl edebiliriz. Bu misâl münasebetiyle dikkati çeken bir cihet de hil'at olarak verilen elbisenin her gün giyilmesidir.

93 Bk. S ı b t , İsi., 2 5 6 b ; Sr., 248a (462 yılı hâdiseleri). 94 Bu hususta bk. G r o h m a n ı ı , E l , T ıra z. Bu mükemmel maddede bu devirler için kâfi

derecede bilgi vardır. 95 Bk. S ı b t , İsi., 2135, XII . 7a; Sr., XIII 4b (464 yılı hâdiseleri). 96 S e l ç u k l u l a r zamanında orduda bayrağın Kırmızı renkli olduğuna dair bk. F u a d

K ö p r ü l ü . I. A., Bayrak mad. Tuğru l Bey' in Çefr'inin ve bayrağının kırmızı renkte olduğu hususunda bk. ayn. yer.

97 Bk. I b n al - Q ı f t i , Ta'rih al - Hukamâ, nşr. J . L i p p e r t , Leipzig. 1903, s. 344,

Page 25: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 25

8. Bayrak

B a y r a k , maddî hâkimiyet alâmetlerindendir. Kaynaklarda c a 1 e m (cemi: âlâm) ve l i v â (cemi: elviye) şekillerinde geçer 9 8 . Alp A r s l a n zamanı, gerek devletin sembolü olan bayraklar, gerekse orduda taşınan sancak-lar hakkında hiç bilgimiz yoktur. Selefi T u ğ r u l Bey zamanında ve daha sonra I r a k S e l ç u k l u l a r ı zamanında bayrakların kırmızı renkte olmasından9 9 , A lp Ars l an ' ı n da kırmızı renkte bayraklara sahip bulunduğuna hükmoluna-bilir. Alp Ars l an ' ı n çağdaşı sayılabilecek olan D o ğ a n ş a h ' ı n ordusunda kır-mızı bayraklar bulunduğunu biliyoruz100 . A lp A r s l a n ile K u t a l m ı ş ara-sında geçen savaşı tasvir eden bir kaynağımız, A lp Ars l an ' ı n kumandan-larından Sungurca ' n ın . Mel ik K u t a l m ı ş ' a hamle ettiğini, çe t r ' in i aldı-ğını ve bayraklarını (yere) düşürdüğünü (devirdiğini), bunun üzerine K u -t a l m ı ş ' ı n bozguna uğradığını kaydetmektedir1 0 1 . Bu malûmattan bayrak-ların düşürülmesinin bozgunda rol oynadığı anlaşılmaktadır.

9. Ne vb et

Hükümdarı hükümdar yapan maddî unsurlardan biri de nevbe t ' t i r . N e v b e t , hükümdarlık sarayının kapısında veya çadırının önünde, muayyen zamanlarda, ekseriya namaz vakitlerinde, o zamanın devlet orkestrasının kon-ser vermesi demektir. Müstakil hükümdarlar için beş namaz vaktinde çalındığı halde, vasal hükümdarlar saraylarının kapıları önünde günde ancak üç defa n e v b e t çaldırabilirlerdi.

N e v b e t ' i n hâkimiyet sembolü olarak ehemmiyeti n e v b e t çalınan yerde hâkimiyetin devamı mânasına geldiği hususunda şu misâle sahip bulu-nuyoruz: T u ğ r u l Bey ' in ölümünü B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ' -nun B a ğ d a d ' A m î d ' i E b û - S a ' î d ' t e n önce haber alan Hal i fe , bunu, ay-rıca gördüğümüz gibi1 0 2 , dünyevî hâkimiyetini yeniden ele geçirmek için fır-sat bildi. Halbuki bu S e l ç u k l u mümessili, S e l ç u k l u payitahtından resmî bir yazı almadıkça vazifesine devam azmindeydi ve Hal i fe 'n in Irak'ı

98 Bütün T ü r k devletlerinde Bayrak ve renkleri hakkında bk. F u a d K ö p ü r ü lü, 1. A., Bayrak mad.

99 Bk. F u a d K ö p r ü l ü , ayn. yer. 100 Bk. F u a d K ö p r ü l ü , ayn. yer. ( E z r a k î divanı'na istinaden). 101 Bk. S a d r ü ' d - d î n e l - H ü s e y n î , Ahbâr, s. 31.

102 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Alp Arslan Zamanında Bağdad Abbasi Halifeliği ile Münasebetler" bahsi.

Page 26: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

26 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

kendi hâkimiyetine geçirmek için aldığı kararları tanımayarak, bu yüzden, halifelikle arasının açılması üzerine, bir taraftan müdâfaa tedbirleri alırken; diğer taraftan S e l ç u k l u hükümet sarayı ( d â r ü ' l - m e m l e k e ) nm önünde v— Bağdad'ta S e l ç u k l u hâkimiyetinin sembolü olan— n e v b e t ' i çaldırmakta devam ediyordu. Bu suretle o, burada Selçuklu hâkimiyetinin devam etti-ğini göstermek istiyordu.

N e v b e t çalınması mes'elesine dair bir misâl daha verelim: Gördüğümüz şekilde 1066 yılında Hârezm ve ötesine sefer yapan Alp A r s l a n , yolda, şüphesiz konakladığı yerde, belki de çadırda, "meclis-i hâşş" da sarhoş iken, kendi davulundan sonra başka bir davul sesi duydu. "Bu nedir?" diye sordu. Kendisine " T â c ü ' 1 - m . ü l û k ( H e z â r e s b ) un davuludur" dendi. Bunun üzerine Sultan " H e z â r e s b de kim oluyor ki, izinsiz bu işi yapıyor?" dedi. S u l t a n ' ı n bu sözü üzerine, huzurda bulunan H e z â r e s b kırıldı. Ertesi gün S e l ç u k l u hükümdarı kendisini h i l ' a t ' l ed i ve özür diledi.

Nitekim, n e v b e t çalmanın ancak m e i b û hükümdarın müsaadesiyle mümkün olduğuna dair şu dikkate şayan misâle sahip bulunuyoruz: V a s a l hükümdarlardan F a z l a v e y h , H emedan1 a gelerek, S u l t a n ' a kardeşi K a v u r d ' t a n şikâyette bulunduğu zaman, ayrıca görüldüğü üzere, S u l t a n ' ı n ikramına ve hi l 'a t ' ler ine nail olmuştu1 0 4 . S u l t a n , ona kapusunun önünde namaz vakitlerinde, yani her halde günde beş defa davul çalmasını emretmişti. Bu bir v a s a l hükümdara gösterilen pek nâdir bir iltifat idi ki, bir istisnadır. Çünkü v a s a l hükümdar günde üç defa n e v b e t çaldırabilirdi.

Kaynakta geçtiği şekilde aynen naklettiğimiz bu bilgi birçok bakımlardan ehemmiyetlidir:

1 - Hükümdar seferde iken de devlet orkestrası yanındadır.

2— Hükümdârın sarayının veya çadırının önünde yalnız beş defa nevbet çalınmamaktadır. Öyle görünüyor ki, hükümdar her emrettğ zaman, ya ken-disini eğlendirmek için veya hükümdar olmanın gururunu duymak için —nevbet çalmanın bir hâkimiyet sembolü olduğu dikkate alınacak olursa, bu, daha galip bir ihtimaldir— n e v b e t çalınıyordu.

103 Bk. S ı b t , İs i . , 242a; S r . , 227 ab (458 yılı hâdiseleri).

104 Bk. S ı b t , İsi., 236b; Sr., 220b (456 yılı hâdiseleri).

Page 27: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 27

3 - Şu veya bu sebeple hükümdarın maiyetinde bulunan v a s a l hüküm-darlar da kendi orkestralarını yanlarında bulundurmakta olup, her halde günde üç defayı geçmemek şartiyle, ne v b e t çaldırabiliyorlardı.

II

SARAY TEŞKİLÂTI

Hükümdarı hükümdar yapan maddî ve manevî unsurları (alâmetleri) böylece belirttikten sonra, şimdi de saray teşkilâtını ele alalım.

Her mes'elede olduğu gibi, saray teşkilâtında da göz önünde bulunduru-lacak başlıca noktalar, haşmet ve nizâmdır: Hükümdarı içe ve dışa karşı haş-metli göstermek ve bu haşmet dekoru içinde herşeyi önceden tertip ve nizâma sokarak, aksamadan işlemesini temin etmek. İşte Alp Ars lan ' ın düşünce ve hareketlerini, devre hâkim olan bu zihniyet çerçevesi içinde anlamak ve kıy-metlendirmek gerekir.

Büyük hükümdarın, büyük binalar yaptırması gerektiği prensibini ortaya atan Alp Ars lan ' ın , bu prensibe uygun olarak, büyük saraylar yaptırdığı, geniş bahçeleri ve havuzları olan bu saraylarda ihtişam ve debdebe içinde yaşa-dığı, tereddütsüz, söylenebilir105. Zâten ölümüne kadar kendisinin vezirliğini

105 Devlet teşkilâtında çalışan yüksek bir mâliye memurunun, kendisi için yaptırdığı bir sarayın bile 50.000 dinara mal olduğu düşünülecek olursa, A l p Ars lan' ın saraylarının kaça mal oldukları ve büyüklükleri hakkında fikir edinilebilir. (Maliye memurunun araymın maliyeti hakkında bk. A v f î , Câmi'ül-Hikâyât, Fatih, 4310, 163a).

Esasında hükümdarlar için bir şehirdeki saraydan değil, saraylar manzumesinden, hattâ ayrı şehirden ve mahalleden bahsetmek gerektiği anlaşılıyor; T u ğ r u l B e y ' m 1055 de Bağdad'a geldikten bir yıl sonra inşa ettirdiği saraylar bu hususta tipik bir misâl teşkil etmektedir. G. Makdis i 'ye göre, bu inşaat o kadar geniş bir sahayı kaplıyordu ki, Bağdad'ın çehresi büyük ölçüde değişmişti (bk. G. M ak di si, The Topography of Eleventh Century Bağdad, Arabica, VI /2-3 , s. 178. 282, 298, 302). Yüksek duvarlarla çevrili bu saraylar bölgesinin ne genişlikte ol-duğunu adı bile göstermeye kâfidir. Gerçekten. T u ğ r u l Bey' in inşa ettirdiği saraylar bölgesi, kaynaklarda "Medinetu Tuğrul Bey" (Tuğrul Bey şehri) adı ile geçmektedir (bk. G. Mak-d i s i , ad . g e ç . e ser ) .

H a l i f e M u k t e d i r b i - l l âh zamanında bir B i z a n s elçisinin gelişi münasebetiyle meşhur H a t î b Bağdâdî 'n in halifelik saraylarını tasviri, debdebe ve haşmet bakımından bunlardan hiç de aşağı kalmadığı şüphesiz olan A l p A r s l a n zamanı S e l ç u k l u sarayları hakkında da bir fikir verebilir (bk. Tahrih Bağdad, I. s. 100 - 105; Ingilizcce tercümesi için bk. G. Le S t r a n g e , A Greek Ambassy to Baghdad in 917 A. D., J R A S , 1897, s. 35 - 45; Arapça metinle birlikte Fransızca tercümesi için bk. G. S a l a m o n , L' Introduction tvpographique â /'-Histoire de Bağdad, Bulletin de L'Ecole des Hautes - Etudes. fasc. 148 (1904). Ayrıca bk. A. V a s i l i e v , Byzance et les Arabes, II. s. 72 - 79.

Page 28: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

28 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

yapmış olaıı N i z â m ü ' l - m ü l k de, kitabında aynı tezi savunmaktadır1 0 6 .

Bu S e l ç u k l u veziri, gerek devlet nizamının muhafazasında107, gerekse her sınıfın kendisine mahsus lâkabları kullanmasında 1 0 8 A lp A r s l a n dev-rini örnek olarak göstermektedir. Filhakika, Alp Ars l an ' ı n saltanatı zama-nında muntazam işleyen bir saray teşkilâtının varhğı dikkati çekmektedir: Her makam sahibinin salâhiyeti ve salâhiyetinin hududu önceden dikkatle tesbit edilmiş bulunuyordu. Herhangi makam sahibinin, salâhiyetinin hudu-dunu aşmasına aslâ müsaade edilmiyordu.

Elimizdeki bilgiden anlaşıldığına göre, saray teşkdâtı mensupları başlıca iki guruba ayrılıyordu:

1 - S a r a y b ü y ü k l e r i ( " e k â b i r - i h â ş ş " )

2 - K ü ç ü k l e r ( " k i h t e r â n " veya " b e n d e g â n " ve " ç â k i r â n " ) .

Göründüğüne göre, " h â c i b l e r " , " e m î r - i h a r e s " , " v e k î l - i h â ş ş " , " s i l â h d â r " , " â b d â r " , " ç a ş n i g î r " , " ş a r a b d â r " , " c â m e d â r " , hat tâ "sâ-kî" ler 1 0 9 birinci guruba; maiyetleri ve diğer g u l â m l a r , meselâ " ç â v u ş â n " , " p â s b â n â n " , " n e v b e t i y â n " , " d e r b â n â n " , " f e r r â ş â n " 1 1 0 ise ikinci gu-ruba giriyorlardı.

A. SARAY BÜYÜKLERİ

Saray teşkilâtında hükümdardan; bütün devlet teşkilâtında ise vezirdeıı sonra gelen en büyük makam sahibi " b ü y ü k h â c i b " (hıâcib-i buzurg) idi11.1. Nitekim hâc ib ' le r in karşılama merasimlerinde vezirle birlikte bulun-

106 Bu hususta Siyâset-nâme'de bir çok fasıllar vardır. Meselâ bk. nşr. D a r k e , s. 119, 153; nşr. H a l h â l î . s. 67, 87 (20 ve 30. fasıllar).

107 A l p Ars lan' ın devlet hizmetine memur alırken ne kadar titiz davrandığı hususunda bk. Siyâset-nâme, n şr . D a r k e , s. 204 vdd; nşr. H a l h â l î , s. 118 (42. fasıl).

~ 108 A l p A r s l a n zamanında her sınıfın kendine mahsus lâkapları kullanmasına ne kadar dikkat edildiği hususunda yine bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 198, nşr. H a l h â l î , s. 113.

109 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 155; nşr. H a l h â l î , s. 88 (31. fasıl). Burada "Si-lâh-dârlar" ile "Sâk î l e r" (Sâkiyân) ve benzerleri " s a r a y büyükleri" (ekâbir-i hâss) arasında sayıldıkları için, biz aynı seviyede gereken diğer saray ricâlini de aynı gruba dahil ettik.

110 " S e r - h a y l â n " için bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 157; nşr. H a l h â l î , s. 88 (31. fasıl); "çâvuşân" için bk. ayn. eser, nşr. D a r k e , s. 204 (42 . fasıl); " P â s - b â n â n " v. s. için ayn. eser. nşr. D a r k e , s. 161; nşr. H a l h â l î s. 90 (35. fasıl); "Ferrâşân" için bk. ayn. eser. nşr. D a r k e , s. 205; nşr. H a l hâ l î , s. 118 (42. fasıl).

111 Bk. Siyâset-nâme, nşr, D a r k e , s. 172; nşr. H a l h â l î , s. 96 (40. fasıl). Bütün devlet teşkilâtındaki yeri için bk. F u a d K ö p r ü l ü , î . A., mad. Ilâcib. Baş Hâcib'e Hâcibu'l-huccâb da denirdi, Bk. F u a d K ö p r ü l ü , İ A . mad., Hâcib.

Page 29: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 29

maları bunu göstermektedir112 .

" B ü y ü k h â c i b " , emirlik rütbesine sahipti. Şu halde, o, bütün saray erkânı gibi, askerî sınıf (ehl-i seyf) a mensuptu ve g u l â m s i s t emi ' ne göre yetişmiş bir T ü r k kumandanıydı. Öyle görünüyor ki, sarayın her türlü iş-lerinden " b ü y ü k h â c i b " mesul idi ve maiyetinde muhtelif derece ve rütbe-lerde h â c i b l e r bulunuyordu1 1 3 . Meselâ ayrıca bir " s a r a y h â c i b " i (hâcib-i dergâh) vardı ki, vazifesi, merasimlerde ve resmî kabûllerde devlet erkininin ve yukarda saydığımız saray teşkilâtı mensuplerının hükümdarın huzu-runda, derece ve rütbelerine göre, nasıl (ayakta veya oturarak) ve nerede (tahtın yakınında veya etrafında) duracaklarım tayin ve kontrol etmekti1 1 4 . N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n verdiği bilgiden anlaşıldığına göre, h â c i b l e r , aynı sı-nıftan olan devlet teşkilâtı ve saray teşkilâtı mensuplarının kendilerine tahsis edilmiş yerde durmalarına veya -dereceleri müsait ise— oturmalarına dikkat ediyorlardı. Bunlar arasına başka teşküâta mensup birisi karışmak istediği zaman, " s a r a y h â c i b " i onları uzaklaştırıyordu. Bu şekilde hareket eden-lere, s a r a y h â c i b ' i yüksek sesle, orya gitmemelerini ihtar ediyor, diğerlerine (her halde emrindeki diğer hâc ib l e r ' e ) de bu gibileri kendilerine ait olmayan yerlere bırakmamalarını emrediyordu1 1 5 .

M e l i k ü ' l - ü m e r â lâkabını taşıyan O s m a n b . D â v u d , Mel ikşal ı ' ın önünde yer öpmek istediği zaman, h â c i b l e r , tabiî Sultanın emriyle, onun bu hareketine mâni oldular. S u l t a n tahtından indi, onu kucakladı ve kendi yanın-da tahtına oturttu. Böylece M e l i k ş a h tahtını onunla paylaştı1 1 6 . Buna göre, s a r a y hâc ib i ' n in ve emrindeki h â c i b l e r ' i n başlıca vazifelerinin, saray için-de teşrifat usullerini tatbikten ibaret olduğu anlaşılmaktadır.

112 Bk. Aşağı. 113 Büyük Hâcib1 iıı emrinde bir çok hâci 6*leriıı bulunduğu, S iv a s et-n â m p'ıle " Ben-

degân" ve "Çâkerân"mn hükümdarın huzurunda nasıl ve nerede duracaklarından bahse-dilirken, açıkça anlaşılmaktadır (bk. biraz aşağı).

A b b â s î l e r ' i n parlak devri sayılamıyacak olan e l - M u k t e d i r b i l i ah (908 - 932) zamanında sarayda 700 hâcib bulunduğu malûmdur (bk. H a t î b B a ğ d â d î , I, s. 101). A l p A r s l a n Za-manında S e l ç u k l u sarayında bundan daha az h â c i b bulunduğu düşünülemez.

114 Bk. N i z â m ü ' l - m ü l k , Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 155; nşr. H a l h â l î , s. 88 (31. fasıl).

115 Bk. ayn. yer. Bütün İslâm devletlerinde, bu arada B ü y ü k S l ç u k l u İ m p a r a t o r l u -luğu'nda hâciblik müessesesi için bk. F u a d K ö p r ü l ü , 1. A., mad. Hâcib; ayrıca bk. D. Sourdel ve A. K. S. Lambton, E. I 2 , Hâdjib.

116 Bk. S a d r ü ' d - d î n e l - H u s e y n î , Ahbâr, s. 59; Türk. Tere. s. 40.

Page 30: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

30 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Saray teşkilâtında vazife gören h â e i b l e r ' i n bazan ordu kumandanlığı vazifesini yaptıkları anlaşılıyor. Gerçekten K a v u r d, adına okuttuğu h u t -be'yi kesmek suretiyle kardeşi ve m e t b û u Alp A r s l a n ' a isyan ettiği za-man, kendisine karşı A l t u n t a ş ve Çav l ı adlı iki h â c i b , öncü kuvvetleri kumandanı olarak, sevkedilmişti. Bu iki hâc ib ' in , K a v u r d ' u n öncü kuvvet-lerini yenmeleri üzerine, bu K i r m a n S e l ç u k l u hükümdarı, itaatini arz etmiş ve görüldüğü üzere, tekrar affedilmişti117.

K u t a l m ı ş ' a karşı savaş esnasında Alp A r s l a n ordusunun öncü kuv-vetleri kumandanı H â c i b E r d e m i d i " 8 . M a l â z g i r t M e y d a n Savaş ı 'nda da öncü kuvvetlerine bir h â c i b kumanda ediyordu 1 1 9 . Ayrıça görüleceği üzere, H a l e b M i r d a s o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarı M a h m u d , Alp A r s l a n ' a ubudiyetini arz etmek üzere giderken, kendisini, Alp Ars lan ' ın emriyle N i z â m ü ' l - m ü l k ile beraber h â c i b l e r v e " h a v â ş ş " karşılamıştı120. Böylece N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n " b ü y ü k hâc ib" in , derece itibariyle, saray teşkilâtında hükümdardan; hükümet teşkilâtında ise, vezirden sonra geldiğ-hususunda verdiği bilgi121 bir kroniğin f.ili hayattan verdiği bir misâl ile teyid edilmiş bulunmaktadır. Bizans imparatoruyla sulh olan Alp A r s l a n , onu iki hâc ib ' i n kumanda ettiği yüz gu lâm ' ın muhafazası altında memleketine göndermişti122 .

Rakiplerini bertaraf ederek B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u tahtına oturan Alp A r s l a n , adına h u t b e okunması, para bastınlması ve ve h i l ' a t imâl edilmesi için Bağda d' a A b b â s î Ha l i f e s i nezdine gönderdiği elçilik hey'eti içinde bir de h â c i b vardı1 2 3 .

H â e i b l e r ' i n hükümdar nezdindeki nüfuzları hakkında birbirine zıd şu iki hâdiseyi nakledelim:

S u l t a n , içki meclisinde, K u t a l m ı ş ' ı n adamlarından bir T ü r k m e n hakkında kendisine hitabeden bir hâc ib ' i , bu cüretinden dolayı şiddetle tek-dir etmişti 1 2 4 . Diğer taraftan galiba gönderdiği hediyeleri kendisine lâyık

117 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n Alp Arslan ve Zamanı: "Hanedan Azası Arası Münasebetler ve Taht Mücadeleleri" bahsi.

118 Bk. S ı b t , İsi., 232b; Sr., 214b (456 yılı hâdiseleri). 119 Bk. S ı b t , İsi., 261b; Sr., 254b (463 yılı hâdiseleri). 120 Bk. yukarı. 121 Bk. yukarı, Saray Teşkilâtı. 122 Bk. S ı b t , İsi., 263a; Sr., 266b (463 yılı hâdiseleri). 123 Bk. S ı b t , î s l . , 233a; Sr., 215 b (456 yılı hâdiseleri). 124 Bk. S ı b t , İsi., 240b; Sr., 220b (457 yılı hâdiseleri).

Page 31: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 31

bulmayan S u l t a n , Hal i fe 'ye kızdığı zaman, hâcib ' lerden birinin bu Sel-çuklu Sultanına, " H a l i f e ne yaptı ise, senin emrinle yapt ı" demesi onun sâkinleşmesi için kâfi gelmişti (1071 / 463)125 .

Tevkif edilen vezir f A m ı d ü ' 1 - m ü l k K ü n d ü r î ' n i n gulâm' lar ı , tabiî Sultan'ın emriyle, h â c i b l e r arasında taksim edilmişti126.

S u l t a n ' d a n başka, vezirlerin de h â c i b l e r ' i vardı. Meselâ N i z â m ü ' l -mü lk ' ün h â c i b ' i bulunduğunu biliyoruz127 . H â c i b ' i n vazifesi hakkında çok açık bir fikir verdiği için S e l ç u k l u veziri ile hâcib'i arasında geçen bir hâdi-seyi naklediyoruz:

İhtiyar bir kadın, N i z â m ü ' l - m ü l k ' e takdim etmek üzere, elinde bir "rife'a" ile h â c i b ' i n huzuruna geldi (1072/465). H â c i b b u ri/c'a'yı vezire vermedi. N i z â m ü ' l - m ü l k , hâc ib ' ine şu dikkate şayan sözleri söyledi: "Ben seni sırf huzuruma gelemeyen zayıf ve ihtiyar erkeklerle ihtiyar kadınlar için istihdam ediyorum. Sen bunların işlerini bana ulaştırmadıktan sonra, sana ihtiyacım yoktur"12S.

N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, " H a r e s e m i r l i ğ i " her devirde büyük eme-muriyetlerden biriydi ve sarayda derece itibariyle " b ü y ü k h â c i b " ten sonra en yüksek makamı o işgal ediyordu. Çünkü memuriyeti ceza infazı (siyâset) ile ilgiliydi ve herkes te pâdişâhın gazabından ve cezalandırmasından korkardı. Pâdişâh bir kimsenin suçlu olduğuna karar verdiği zaman, yerine göre şu cezalardan birini tatbik etmesini " e m i r - i h a r e s " e emrederdi: baş vurma el ve ayak kesme, dar ağacında asma, dövme, hapsetme, kuyuya atma.

Cezaya çarptırılan insanlar canlarını kurtarmak için para ve dünya ni-metlerini feda etmekten çekinmezlerdi; bu sebeple, pâdişahtan korktukları kadar " e m î r - i h a r e s " den de korkarlardı129 . Tıpkı bir vasal hükümdar gibi, kös, sancak Çalem) ı olması ve ne vb e t çalmak hakkına sahip bulunması, bu makamı işgal edenin ehemmiyetini göstermek için kâfidir.

Görünüşe göre, sarayda derece itibariyle üçüncü yeri, " v e k î l - i hâşş"

125 S ı b t , İsi., 260b, Sr., 253 ab (463 yılı hâdiseleri). 126 Bk. S ı b t , İsi., 240 b; S r . , 225 b (457 yılı hâdiseleri). 127 Bk. S ı b t , İsi., 10a; Sr., 8b (465 yılı hâdiseleri). 128 Bk. S ı b t , Ayrı. yerler. 129 Bk. Siyâset-nâme, n şr . D a r k e , s. 172; nşr. H a l h â l î , s. 96 (40. fasıl). 130 Bk. ayn. yerler. N i z a m ü ' l - m ü l k , eserini yazdığı sırada bu müessesesenin de bozuldu-

ğundan bahs etmektedir. Buna göre, bu müessesenin daha önce, meselâ A lp A r s l a n zamanın-da burada tasvir edildiği gibi çok mühim bir makam olduğu kendiliğinden anlaşılır.

Page 32: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

32 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

işgal ediyordu131 . Bu makama daima tanmmış (maruf) ve hükümdarın hür-metini kazınmış (muhterem)132 bir kimse tayin edilirdi. Saray mutbahına, şarabhâne'ye, Sultan'ın sofrası ( s o f r â - y ı h â ş ş ) na, " s a r a y l a r " ( s a r â h â - y ı h â ş ş ) a ve tavlaya 1 3 3 ait bütün işler onun nezareti altında olduğu gibi, hükümdarın oğullarına ve maiyetine ( h a v â ş î ) ait işler de onun vazifeleri arasında idi. O, vazifeleri icabı hemen hemen her gün S u l t a n ' ı n meclisinde bulunur, onunla konuşur, durumu arz eder, yapılacak işler hakkında fikrini alır; olup biteni, ne alıp verdiğini Sultan'a haber verirdi. N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, memuriyetini yürütebilmesi için ona hürmet etmek ve haşmetini muha-faza etmesini temin etmek gerektir134 .

Bundan sonra hepsi de saray büyüklerinden olduğunu gördüğümüz " s i l â h d â r " , " a b d â r " , " ç a ş n i g î r " , " ş a r a b d â r " , " c â m e d â r " ve " s â k î " gelmektedir 1 3 5 . Bu makamları işgal edenlerin vazifeleri -unvan mahiyetini haiz— bu kelimelerden bile kolaylıkla çıkarılabilir.

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü ı ı eserinde bir defa başta, bir defa da "âbdâ ı -" -dan sonra geçen " s i l â h d â r " ın vazife vc selâhiyetleri hakkında elimizde açık bilgi yoktur. Fakat onun merasimlerde S u l t a n ' ı n silâhını taşıdığı ve hüküm-dara ait silâhları muhafaza ettiği söylenebilir. Silâhdar'ın maiyetindekilerin Sultan'ı muhafazaya memur h â s gulâm' lar la birlikte, S u l t a n ' ı n hayatını korumakla da vazifeli oldukları anlaşılıyor. Ziıâ, Y u s u f H â r e z m î , bıçağını çekerek S u l t a n ' ı n üzerine yürüdüğü zaman, g u l â m l a r ve s i l â h d a r l a r

131 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 112; nşr. H a l h â l î s. 63 (16. fasıl). Son neşirde baş-lıkta " V e k i l - i Hâşş" şeklinde geçtiği halde metinde " Vekîlân-ı hâşş" şeklinde geçmek-tedir. Biz, D a r k e ve S c h e f e r metninde olduğu şekilde (bk. I, s. 81) müfred olarak kabul ettik.

132 Bk. Siyâset-nâme, nşr. Darke, s. 112; nşr. llalhâli, s. 63. Siyâset-nâme'nin Schefer neşrinde bu kelime "Mahrem" şeklinde geçmektedir (bk. I. s. 81) ve Fransızca'ya tercümesi de buna göre yapılmıştır, (bk. II. s. 121).

133 Bu kelime sadece Siyâset-nâme'nin Sche fer neşrinde vardır (bk. I. s. 81). Buna mukabil aynı eserin H a l h â l î neşrinde geçen (bk. s. 63) " Sofr â-yı Hâşş" Sche fer neşrinde bulunmamaktadır. Siyâset-nâme'nin Mollaçelebi yazmasında (bk. 68a) ve D a r k e neşrinde ise sadece "Âhur" kelimesi geçmektedir (Bk. s. 112).

134 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 112; nşr. H a l k âl î , s. 63 (16. fasıl). N i z â m ü ' l - m ü l k bu müessesenin de kitabın yazıldığı sırada önemini kaybettiğini belirtmektedir.

135 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 132, 151. 153; nşr. H a l h â l î , s. 74, 86, 87 (28,. 29., ve 31. fanllar). Bu makamlar sayılırken bir yerde "âb-dâr"lık (bk. nşr. D a r k e , s. 132 nşr. H a l h â l î , s. 74), başka bir yerde de "silâh-dâr"lık makamı başta geçmektedir (bk. nşr. D a r k e , s. 151; nşr. H a l h â l î , s. 86). Bir münasebetle "Silâh-dâr"lık makamından sonra "sâkî"lik makamı geçerse de, biz onu sona almayı daha uygun bulduk.

Page 33: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 33

onu yakalamak istemişler, fakat Sultan mâni olmuştur 1 3 6 . S i l â h d a r ' ı n emrin-de daha küçük rütbede birçok silâhdarların bulunduğu muhakkakt ı r 1 3 7 .

Bunun gibi " â b d â r " ın vazife ve selâhiyeti hakkında da elimizde fazla bilgi yoktur. Yukarıda da işaret edildiği gibi, " â b d â r " kelimesi, Siyaset-name'de bir defasında başta, başka bir defasında da " s i l â h d a r " kelimesin-den sonra geçer. Bu makamı işgal eden devlet adamının, elini yıkaması es-nasında ibrik ve leğen tutarak S u l t a n ' a hizmet edenlerin başında bulunduğu söylenebilir 1 3 8 .

" Ç a ş n i g î r " kelimesinin lügat mânası, yemek tadına, çeşnisine bakan (kimse) demektir. Çaşn ig î r ' i n esas vazifesi, sofrasına getirilen yemekleri, Sultan yemeden önce, ta tmak suretiyle, onun zehirlenmesini önlemekten ibaretti 1 3 9 . Bundan başka, maiyetinde bulunan kimselerle, hükümdarın sofra-sını hazırlamak ve sofrada hizmetini görmek vazifesinin de on ait olduğu anlaşılıyor 14°.

" Ş a r a p m e c l i s i " tertibi için uzunca bir fasıl ayırmış olan N i z â m ü ' l -mü lk ' ün eserinden " ş a r ab d â r " ın bu meclislerdeki vazife ve rolü hakkında fikir edinmek bir dereceye kadar mümkün oluyor 1 4 1 . Hükümdarın meclis-lerinden ayrıca bahsedeceğimiz için burada bu hususta fazla bilgi vermiyece-ğiz. Bu meclislerde " ş a r â b d â r - ı h â ş ş " ı n oynadığı ıol açıkça görülmektedir: Sarayda, onun emrinde bir şaraphâne bulunmaktadır. S u l t a n ' a ve misafirleri-ne sunulan içkilerin ve şerbetlerin iyi veya fena kaliteli oluşundan şahsen o mes'uldur. Sonra sunulan içkiler fena kaliteli olduğu takdirde, onun hükümdar tarafından cezalandırılmasından bahsedilmektedir.

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n eserinde, " ş a r â b d â r " kelimesi " â b d â r " ve " s i l â h d â r " kelimelerinden sonra geçer 1 4 2 . Aynı esere göre yaptığımız umumî tasnifte ise dördüncü sırayı işgal eder.

136 Bk. R â v e n d î , Râhatu' s-sudûr, nşr. M. İ k b â l , s. 120.

137 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 132. 151; nşr. H a l h â l î , s. 74, 86 (28., 29. fasıllar), Ayrıca bk. X. H . Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, s. 37.

138 Bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler. "Taşt-dâr" olarak da geçer.

139 Bk. Siyâset-nâme, nşr. Darke , s. 151; nşr. H a l h â l î , s. 86 (29. fasıl). Çaşni-gtr" kelimesi bu erserde bir defa geçmekte ve "Silâh-dâr" ve " A b - d â r " dan sonra üçüncü gel-mektedir.

140 Bk. 1. H . U z u n ç a r ş ı l ı , ad. geç. eser. s. 39.

141 Bk. Siyâset-nâme, nşr. Darke , s. 153 vdd; nşr. H a l h â l î , s. 87 (30 fasıl).

142 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 132; nşr. H a l h â l î , s. 74 (28. fasıl).

Page 34: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

34 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

"Câmedâr", hükümdarın şahsına ait elbiselerin muhafazasına memur-dur. " C â m e d â r " kelimesi, N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n eserinde sadece bir yerde geçer ve geçtiği yerde sıra itibariyle sonuncuyu teşkil eder 1 4 3 .

Hükümdarın şahsına ait elbiselerden başka h i l ' a t olarak takdim edilen, " t ı r â z " v. s. nin de onun mes'uliyeti altında olup olmadığı, sonra h i l ' a t ' i giydirme vazifesinin de ona ait bulunup bulunmadığı hususunda bir şey söy-liyecek durumda değiliz.

Saray teşkilâtiyle ilgili olarak N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n eserinde geçen son makam sahibi " s â k î " d i r 1 4 4 . Geçtiği yerde s i l âhdâ r ' l a rdan sonra gelir ve cemi halindedir. Bundan saray sâkî'sinin emrinde birçok "sâkî" lerin bu-lunduğu anlaşılmaktadır. İleri gelen her devlet adamının da " s â k î " si olduğu ve devlet erkânının kendi sâkilerini S u l t a n ' ı n işret meclisine getir-dikleri, N i z â m ü '1 - m ü 1 k ' i i n böyle hareket edilmemesini tavsiye etme-sinden anlaşılıyor. Bir sâkî'nin hükümdara nasıl hizmet ettiği hakkında şu dikkate değer bilgiye sahibiz:

Alp A r s l a n , Bizans imparatoruna karşı savaşa çıkarken, Rey şeh-rinde v a s a l hükümdarlardan F e r â m ü r z b . K â k e v e y h ' e R û m meli-ki 'n i esir aldığı takdirde, başında bir s â k î olarak bekleteceğini söylemişti. Bizans imparatorunu esir alınca, bu sözünü yerine getirdi. S u l t a n , huzuruna getirilen esir Bizans imparatorunun ayağındaki zencirin ve boynundaki lâ-lenin çözülmesini ve eline bir kadeh verilmesini emretti. Suyun kendisine verildiğini sanan Bizans imparatoru içmek istedi; men edildi ve S u l t a n ' a "hizmet" etmesi ve kadehi takdim etmesi emredildi. Bizans imparatoru yer öptü, kadehi S u l t a n ' a takdim etti. S u l t a n suyu içti ve "hükümdarlar ( m ü l û k ) a hizmet ettiğin vakit böyle yap" diyerek Bizans imparatorunun sa-çından çekti ve yüzünü yere yapıştırdı.

Biz burada hâdisenin hakikaten cereyan edip etmediğini münakaşa et-miyeceğiz. Yalnız aynı hâdisenin bir sâkî 'n in hükümdara bir şey takdim etmeden önce ve takdim ettikten sonra, nasıl hareket etmesi gerektiği husu-sunda bir fikir verdiği şüphesizdir.

İşte saray teşkilâtı kadrolarını işgal eden belli başlı makam sahiplerini ba-his konusu etmiş bulunuyoruz. Bunların dışında " c â n d â r " lık, ' " a l e m d â r " -

143 Bk. Siyâset-nâme, aynı yerler.

144 Bk. Siyâset-nâme, ıışr. D a r k e , 9. 155; nşr. H a l h a l i , s. 88 (30. fasıl).

Page 35: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 35

hk (veya " e m î r - i ' a l e m " l i k ) 1 4 5 , " e m î r - i â h u r ' 1 4 6 l u k , " p e r d e d â r " l ı k 1 4 7

" h â n s a l â r " lık " e m î r - i ş i k â r " l ı k 1 4 8 gibi makamların bulunduğunu bili-yorsak da, Alp A r s l a n ' d a n ve zamanından bahseden kaynaklarda bu hususta bilgi bulunmadığı için —konunun çerçevesini aşmamak maksadiyle— bilgi vermedik.

Haklarında elimizdeki imkânlar nisbetinde bilgi verdiğimiz -doğrudan doğ-ruya hükümdarın şahsına hizmet eden- bu makam sahiplerinin müşterek vasıflarım şu şekilde sıralayabiliriz:

1 - Bütün saray teşkilâtı mensupları gibi, bunlar da askerî sınıf ( eh l - i seyf) dendi ve her müessesenin başında bulunan kimse emirlik rütbesine sah ip t i 1 4 9 . Görülüyor ki, o zamanın batı dünyasında olduğu gibi, doğuda da hükümdarın alelâde şahsî hizmetini görenler, umumî devlet teşkilâtında yüksek makam sahibi sayılıyorlardı.

2 - Askerî sınıfa mensup olmalarının tabiî neticesi olarak saray teşkilâtı mensuplarının hemen hepsi de " g u l â m " s i s t emi ' ne göre yetişmiş kimse-lerdi ve şu halde etnik bakımdan T ü r k ' t ü l e r 1 5 0 .

3 - D e v l e t b ü y ü k l e r " (ekâbir) inden sayılmalarının tabiî neticesi olarak, hiç olmazsa her müessesenin başında bulunan kimse, hükümdarın huzurunda kendisine önceden ayrılan yerde oturmak hakkına s a h i p t i ı s ı .

4 - Hükümdarların muhtelif münasebetlerle yaptıkları kabul resimlerin-de, bu saydıklarımızın, vazifeliler (kârdârân) olarak mutlaka hazır bulun-maları gerekiyordu. Dâvetliler maiyetlerindeki gulâm' lar la beraber lıüküm-

145 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 153 (30 fasıl). Bu kelime H a l h â l î neşrinde yok-tur (bk. s. 88).

146 Bu makamlar için şimdilik bk. 1. H . U z u n ç a r ş ı l ı , ad. geç. eser. s. 37, 38, 39. 147 Resm-i Kabul'ün başladığı, perdenin, şüphesiz, " p e r d e - d â r " tarafından kaldırıl-

masıyla anlaşılırdı. Bu hususta bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 151; nşr. H a l h â l î , s. 86 (28. fasıl).

148 S â m â ı ı - o ğ u l l a r ı D e v l e t i ' n d e ve muhtelif S e l ç u k l u devletlerinde varlığım bildi-ğimiz bu makamlar hakkında, aym sebeplerle, bilgi veremiyeceğiz.

149 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 132; nşr. H a l h â l î , s. 74. (27. fasıl). 150 Bk. ayn. yerler. 151 Bk. S i y â s e t - n â m e , nşr. D a r k e , s. 155; nşr. H a l h â l î . s. 88 (30. fasıl) Burada "Si-

lâh-dâr"\ar, "Sâki"ler ve benzareri gibi " s a r a y büyükleri" (Ehâbir-i Hâşş) nin tahtın neresinde oturacaklarının önceden tayin edilmesinden bahsedilmektedir. " Â b - d â r " Ç a ş n i -gir"," Şarab-dâr","Câme-dâr" gibi diğer saray memuriyetlerinin de bu ifadein şumülü içine girdiği meydandadır.

Page 36: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

36 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

darın huzurundan ayrıldıktan sonra da, S u l t a n ' ı n has adamları ( h a v â ş ş ) 1 5 2

olan bunlar huzurda kalıyorlardı. N i z â m ü ' l - m ü l k bu saray teşkilâtı men-suplarının daima hizmete amâde olmalarını tavsiye etmektedir 1 5 3 .

B. SARAY KÜÇÜKLERİ

Nizâmü'l-mülk'ün eserinde "küçükler" ( k i h t e r â n ) adı altında geçen saray teşkilâtı mensupları ile hangi makam sahiplarının kastedildiği pek sarih değildir. Bununla beraber, yukarıda işaret edildiği g ib i 1 5 4 , bu tâbirle: " ç a v u ş " lar (çâvuşân) ın, " g e c e bekçi" ler i ( p â s b â n â n ) nin, (saray) "nöbe t ç ı " l e r i (nevbetiyân-ı hâşş) nin, " k a p ı c ı " l a r (derbânân) ın ve " m ü s t a h d e m " ler (ferrâşân) in, saray teşkilâtında makam sahibi olanların155 emirlerinde çalışanların kasdedildiği anlaşılıyor.

B ü y ü k S e l ç u k l u i m p a r a t o r l u ğ u saray teşkilâtında çalışan ça-vuş ' lara dâir oldukça tam bilgiye sahibiz156 . Fakat Alp A r s l a n zamanında çavuş ' lar ın rolü ve vazifeleri hakkında fazla bilgimiz yoktur. Yalnız Alp Ars lan ' ın , devlet teşküâtına memur olarak girmeğe muvaffak olan bir Bâ t ı n î ' y i , çavuş ' lara dövdürdüğünü ve saraydan dışarıya attırdığını bili-yoruz1 5 7 .

" G e c e bekçi"ler i , " n ö b e t ç i " l e r ve " s a r a y kap ıc ı" la r ı hakkında N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n kitabında ayrı bir fasıl vardır1 5 8 . Ona göre, bunlar hak-kında son derce tedbirli olmak gerektir. Bunlara bakan kimseler, —yukarıda verdiğimiz bilgiye göre, her halde " v e k ı l - i h â ş ş " ve emrindekiler—kendilerini teker teker tanımalı, durumları hakkında gizliden veya açıktan tam bilgi sa-hibi olmalıdırlar. Her gün durumlarını araştırmalıdırlar. Çünkü, onların çoğu zayıf karakterli ve tamahkârdırlar; (bu sebeple) para ile çabuk aldatdabilir-ler. Vazifeliler, onların arasında gördükleri yabancının durumunu dikkatle tahkik etmelidirler. Başlarındakiler, nöbete geldikleri her gece (bekç i l e r ' i n ,

152 Bu tabirle her halde, hâcibler \e"emir-i har as" v. s. kasdedilmiş olacak. Bu hususta bk. yukarı.

153 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 151; nşr. H a l h â l î , s. 86. (28. fasıl). 154 Bk. Yukarı, s. 28. 155 Bk. Yukarı, ayn. yer: Silâh-dâr, Âb-dâr, Çaşni-gir, Şarab-dâr, Câme-dâr

Sâki'ler, v. s. 156 Bu hususta bk. F u a d K ö p ü r ü l ü , t. A., mad. Çavuş. 157 Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 204; nşr. H a l h â l î , s. 117. (42. Fasıl). Bundan naklen

F u a d K ö p r ü l ü , ayn. yer. 158 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 161; nşr. H a l h â l î , s. 90 (34. fasıl).

Page 37: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 37

n ö b e t ç i l e r ' i n ve k ap ıc ı l a r ' ın ) hepsini gözden geçirmelidirler; ve bu mes'eleyi gece ve gündüz aslâ ihmal etmemelidirler. Zira, bu mesele nazik ve tehlikelidir. Çok dikkatli olmak lâzımdır159 . Görülüyor ki, N i z â m ü ' l - m ü l k , hükümdara yapılacak suikast veya devlete karşı girişilecek darbe için, en kolay noktaları kitabında vuzuhla ortaya koymuş, gerekli tetbirleri düşünmüş-tür.

" F e r r â ş " lara gelince, sarayda her türlü ayak hizmetini görenlerin bun-lar olduğu anlaşdıyor. Ayrıca bahis konusu edildiği üzere, Su l tan ' l a kuman-danlarından E r d e m arasında bu sonuncunun B â t ı n i bir memur olması yü-zünden çıkan hâdisede, bunlar teker teker bir araya geldikleri takdirde devlet ve onun başında bulunan T ü r k l e r için ne kadar büyük bir tehlike teşkil ede-ceklerini göstermek üzere, hükümdar, f e r r â ş ' a at kıllarını bir ip halinde bükerek getirmesini emretti. E r d e m bu kıl demetini kıramadı1 6 0 .

Fer râş ' l a r ın ne vazifelerde kullanddıkları hakkında bir fikir vermek üzere hâdisenin ferrâş ' lar la ilgili cephesini nakl-ettik. Bu misâlin, fer râş ' -ların diğer ne gibi vazifelerde kullanıldığı hakkında da bir fikir vereceği şüp-hesizdir.

Ferrâş ' la r ın esas vazifeleri dışında, fırsat zuhur edince, emrinde çalış-tıkları S u l t a n ' a sadakatlannı gösteren şu hâdiseyi de nakledelim:

S u l t a n ' ı yaralayan B e r z ü m kalesi k ü t v a l ' ı Y u s u f H â r e z m î ' y i elindeki çekiçle başına vurup öldüren C â m î N i ş â p û r î adlı bir f e r r â ş baş ı (mihter-i ferrâşân) i d i 1 6 1 . Görünüşe göre, f e r r â ş l a r arasında T ü r k -ler 'den başka, nâdir de olsa, E r m e n i de vardı 1 6 2 .

Bunlardan başka S u l t a n ' ı n muhafazasına memur hassa kıtaları varsa da, bunları askerî teşkilâtta ele alacağız.

159 Bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler. 160 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 205; nşr. H a l h â l î , s. 118 (42. fasıl) . 161 Bk. R â v e n d î , ad. geç. eser, s. 121. 162 Bk. S a d r ü ' d - d î n e l - H u s e y n î , ad. geç. eser. s. 54; ayrıca bk. S ı b t , tsl., 13b;

Sr., XIII , 13a (465 yılı hâdiseleri). Bu kaynaklar Yusuf 'u çekiçle öldüren Ferrâş'ın, bir E r m e n i olduğunu kaydediyorlar.Fakat onu öldüren Ferrâş ' ın adını da verdiği için R â v e n d î ' -yi tercih ettik. S a d r ü ' d - d î n e l - H u s e y n î ile Sıbt ' ın verdikleri bilgiden Ferrâj' lar arasında Ermenilerin de bulunduğu anlaşılıyor.

Diğer taraftan ferrâşlar'ın bâzan meşum roller oynadıklarını da biliyoruz. Meselâ meşhur A r s l a n Besâs ir î 'n in oğlu, münasebette bulunduğu bir muganniye tarafından öldürülğmüştü. Muganniye bu işi, B e s â s î r î ' n i n oğlu'nun ferrâş'ı ve aşçısı ile işbirliği yapmak suretiyle başarmıştı (1066 / 459) (Bk. S ı b t , tsl., 245a; Sr., 232a (459 yılı hâdiseleri).

Page 38: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

38 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Bu saydıklarımızdan başka, sarayda bulundukları halde, saray dışında vazifeleri bulunan bazı makam sahipleri de vardır.

Bunlardan bir kısmı daimî vazifeliydi; bir kısmı da meydana çıkan herhan-gi bir mes'eleniıı halli için saraydan muvakkat vazifeyle gönderiliyordu.

Saray erkânından olup, saray içinde ve dışında veya sadece saray dışında daimî vazifeyle çalışan makam sahiplerinin miktarı hakkında tam bilgiye sahip değiliz. Fakat görünüşe göre, " d e v l e t m ü ş r i f " ini saray erkânından olduğu halde, saray içinde ve dışında vazife gören devlet adamları için misâl olarak verebiliriz163.

" M ü ş r i f ' l i k (işrâf) makamına tayin edilecek kimsede aranan vasıf, tam itimada şayân olmasından ibarettir. Her halde hükümdar tarafından tayin edilen " m ü ş r i f " in başlıca vazifesi sarayda olup-biteni öğrenmek ve istediği veya ihtiyaç duyduğu zaman S u l t a n ' a arz etmektir. Müşrif , her bölge veya şehre nâmuslu ve mutemet bir n â i b tayin ederdi. Böylece memleketin her tarafına gönderilen nâib ' ler , S u l t a n ' ı n tasarrufu altında bulunan her şeyi (emvâl) muhafaza ederlerdi. Az veya çok olup-bitenler, onların malûmatı dahilinde olurdu.

N i z â m ü ' l - m i i l k , nâib ' lere yaptıkları işler için hazineden maaş veril-mesini tavsiye etmektedir. Böylece n â i b l e r , r e â y â ' y a yük olmıyacaklar ve onlar için yeni bir ızdırap kaynağı teşkil etmiyeceklerdir. Diğer taraftan maaşlarını hazineden alan nâib ' le r rüşvet almak durumuna da düşmeyecek-lerdir. N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre , nâib ' ler in vazifelerini dürüstlükle yapma-larından elde edilecek fayda, kendilerine sarfedilen paranın, on misli, yüz misli fazla olacaktır164 .

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n eserinden hemen hemen aynen naklettiğimiz bu müphem malûmattan, müşrif ' lerin sarayı, nâib' lerinin ise, bilhassa hüküm-darın has arazisini teftiş ve kontrol etmekle vazifeli bulundukları anlaşılıyor. Böylece, aşağıda hükümet teşkilâtında bahis mevzuu edeceğimiz " d i v â n - ı i ş r â f (teftiş bakanlığı)" ın dışında, doğrudan hükümdara karşı mes'ul, bir teftiş ( i ş râf ) müessesesinin bulunduğu, müşr i f ' in , sarayı; nâib'lerinin ise, bütün memlekette S u l t a n ' a ait emlâki, araziyi ve diğer gelir kaynaklarını teftiş ve kontrol ettikleri söylenebilir.

163 Bk. N i z â m ü ' l - m ü l k , Siyâset-nâme, nşr. nşr. D a r k e , s. 78; nşr. H a l h a l i s. 44 (9. fasıl).

164 Bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler.

Page 39: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 39

T ü r k gulâm'lar ın saray hayatında ve teşkilâtında büyük roller oynadık-larını, bu arada " â b d â r " , " s i l â h d â r " , " c â m e d â r " gibi hükümdarın şah-sına hizmet eden makam sahiplerinin hep gulâm' lardan olduğunu gördük. Ü m e r â da bunlar arasından çıkıyordu165 . Bundan anlaşılıyor ki, hükümdar sa-ray teşkilâtında esas itibariyle h a s gulâm' la ra güvenmektedir. Nitekim askerî teşkilâtta göreceğimiz gibi, S u l t a n ' ı n emniyetini bu h a s g u l â m l a r sağlamaktadırlar. Yaralıyarak Su l t an ' ı n ölümüne sebep olan Y u s u f Hâ-rezmî 'y i , hükümdarın huzuruna iki g u l â m getirmişti '66.

Gördükleri vazifelerin tabiî neticesi olarak saray gulâm'larının diğer devlet ricâlinin hizmetindeki gulâm' lara kıyasla çok daha büyük imtiyazlara sahip oldukları tereddütsüz söylenebilir:

Alp A r s l a n , Bizans imparatorunu esir eden — E m î r G û h e r â y î n ' e ait— gu lâm' ı , h a s g u l â m l a r ı arasına dahil etmişti1 6 7 . Böylece Sultan bu gu lâm' ı , yaptığı bu büyük hizmetten dolayı mükafatlandırmıştı.

Saray içinde olduğu gibi, saray dışında da hükümdarın en güvendiği unsur gulâm'lardır . Bu suretle gulâm' lar ın muayyen bir iş için saraydışında görevlendiririldikleri çok oluyordu. Bu cihet muhtelif kaynaklar tarafından teyid edildiği gibi, N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n eserinde de bu mes'eleye bir fasıl ayrıl-mıştır. Bu S e l ç u k l u vezirine göre , saraydan vilâyetlere vazifeyle birçok g u l â m gönderilmektedir. Bunlardan bazısının ellerinde yapacakları iş için bir ferman vardır; bazısının elinde ferman da yoktur. Muvakkat vazifeyle gön-derilen bu gulâm' la r , paralar almak suretiyle halkı sıkıntıya sokmaktadırlar. N i z â m ü ' l - m ü l k bu hususta bir de misâl vermektedir: 200 dinarlık portesi olan bir ihtilâf ( h u s û m e t ) için gelen bir g u l â m ayrıca 100 dinar istemektedir. Bu yüzden halk yoksul düşmektedir.

N i z â m ü ' l - m ü l k , mühim bir iş olmadıkça saraydan g u l â m gönderil-memesini, gönderildiği takdirde de, elinde mutlaka ferman bulunmasını ve ihtilâfı halledince alacağı ücretin ne kadar olacağının kendisine kat ' î şekilde söylenmesini ve söylenenden fazla almamasının g u l â m ' a emredümesini tav-siye etmektedir.

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n verdiği bu malûmattan anlaşılıyor ki, saraydan muvakkat bir vazifeyle gönderilen g u l â m l a r , sahip oldukları imtiyazlara

165 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 132; nşr. H a l h â l î , s. 74 (28. fasıl) 166 Bk S ı b t , İsi, 13b; Sr., 13a (465 yılı hâdiseleri). 167 S ı b t , İsi., 262a; Sr., 255b (463 yılı hâdiseleri). 168 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 168; nşr. H a l h â l î , s. 94 (38. fasıl).

Page 40: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

40 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

güvenerek, bazan vazifelerini kötüye kullanmaktadırlar. Böylece suistimallerin Alp A r s l a n zamanında pek vuku bulmadığı, yine N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n başka münasebetlerle verdiği malûmata istinaden söyleyebiliriz.

N i z â m ü ' l - m ü l k eserinin başka bir feslında1 6 9 h a s g u l â m l a r (ha-vâşş)169 ın, gizlice, i k t a sahiplerinin ve maliye memur (âmil) larının, halka zulüm yapıp yapmadıklarını tahkik etmek üzere gönderilmesini istemektedir.

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n verdiği bilgiyi teyiden, Alp Ars l an ' ı n muhtelif vazifelerle saraydan g u l â m gönderdiğini biliyoruz. Meselâ o, ayrıca görüldüğü gibi, Mervu,r-Rûd,a sürgün ettiği eski veziri K ü n d ü r î ' y i öldürtmek üzere bir g u l â m göndrmişti. Hâtun'un ve K ü n d ü r î ' n i n arkadaşı olan M e r u u ' r -Rûd re is i 'n in S u l t a n nezdindeki şefaati kararı değiştirmedi. S u l t a n bu defa iki g u l â m gönderdi. Bunlar emri yerine getirdiler1 7 0 .

S u l t a n ' ı n dayısı A b d u ' r - R a h m â n , evinde misafir olduğu zengin bir H e r a t l ı ' y ı , servetine ve sarayına konmak maksadiyle, gizlice puta taptığını iddia ederek, Alp A r s l a n ' a şikâyet etmişti. S u l t a n , bu zengin H e r a t l ı ' y ı huzuruna dâvet etmek üzere bir gulâm' ın ı göndermişti1 7 1 .

III

SARAY HAYATI

Saray hayatından kastımız, esas itibariyle, devletin başında bulunan ve bütün selâhiyetlerin kaynağı olan hükümdarın saray hayatıdır. Esasen şim-diye kadar verdiğimiz bilgiden anlaşılmıştır ki, maddî ve manevî hâkimi-yet alâmetleri, saray teşkilâtı, hep başta bulunan hükümdarın dışa ve içe karşı haşmet ve debdebe içinde gösterilmesi, rahat ve huzur içinde yaşamasını temin edecek nizamın kurulması ve korunması maksadım güdüyordu. Hulâsa, her şey hükümdar içindi. Hükümdar merkezdi. Herşey ve herkes oun etrafında dönüyordu. Bunu Alp A r s l a n ve halefi M e l i k ş â h zamanında sivil teşki-

169 N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n h o v d s s " kelimesi ile gulâmlar'ı kasdettiği hakkında bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler.

170 Bk. S ı b t , İsi., 241b; Sr., 227b (457 yılı hâdiseleri). Selçuklu sarayında kaç gulâm'm bulunduğu hakkında açık bilgimiz yoktur. Halbuki

el-Muhtedir billâh zamanında (908 - 932) Abbâs i sarayında dört bini beyaz, üç bini siyah olmak üzere 7000 hidmetkâr (hadim = müstahdem) dan başka 4000 gulâm bulunuyordu (bk. Hatib Bağdadî, Tarih Bağdâd, I, s. 101). Selçuklu sarayında bundan daha az sayıda gulâm bulunuğu, şüphesiz, düşünülemez.

171 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , 169, vd.; nşr. H â l h â l î , s. 95 (38. fasıl).

Page 41: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 41

lâtın başı olarak, v e z i r l i k makamını işgal eden N i z â m ü ' l - m ü l k ' i i n eserin-de ağırlık noktasınu bükümdr ve saray mes'elelerinin teşkil etmesinden de anlamak mümkündür. Bu ciheti, mülkî ve askerî teşkilâtı bahis konusu ederken de müşahede edeceğiz.

Şüphesiz, her devlet adamı gibi, hükümdarın da bir resmî, bir de hususî hayatı vardır Onun sürdüğü birbirindn farklı bu iki hayatın sınırlarını kati olarak çizmek mümkün değildir. Zira , yukarıdan beri belirtmeğe çalıştığı-mız saray teşkilâtında vazifeli olanlar, umumiyetle, hükümdarın resmî hayatı esnasında da, hususî hayatı esnasında da kendilerine verilen hizmetleri yerine getiriyorlardı 1 7 2 . Sonra, hükümdarın kendisi hâkimiyet sembollerini hususî hayatında da kullanıyordu1 7 3 . Diğer taraftan, aşağıda görüleceği üzere, i çk i mec l i s i (meclisii'ş-şurb) esnâsında bile hükümdar bazan resmî mahiyeti haiz çok mühim kararlar alıyordu. Meselâ Alp A r s l a n veziri ' A m î d ü ' l -m ü l k K ü n d ü r î ' n i n azil ve tevkif emrini böyle bir mecliste vermişt i1 7 4 .

Hükümdarın resmî hayatiyle hususî hayatı birbiri içine ne kadar girmiş bulunursa bulunsun, mes'elenin vuzuhla ortaya konabilmesi için, hükümdarın her iki hayatını ayrı ayrı ele almak zarureti meydandadır. İşte bu zaruretle-dir ki, biz de hükümdarın, önce resmî hayatını, sonra da hususî hayatını ele alacağız.

A. HÜKÜMDARIN BESMÎ HAYATI

Hükümdarın resmi hayatı demek, yukarıdanberi izah ettiğimiz, hüküm-darlık elbisesi veya Hal i fe 'n in h i l ' a t ' ı , t â c , t a h t ve çe t r , (hattâ belki de b a y r a k ) gibi hâkimiyet alâmetleriyle teçhiz edilmiş olduğu, vazifeli olan saray teşkilâtı mensuplarının hepsi yerlerini almış bulundukları halde, sivil ve askerî teşkilât mensuplarının, durum ve şartlara göre, bâzan hepsini, bâzan da bir kısmını, veya sosyal hayat ta sivrümiş ilim ve irfan sahiplerini kabûl etmesi suretiyle sürdüğü —saray içi veya saray dışı— hayatı demektir.

Böylece yapılan toplantdarda muayyen bir iş müzakere edilerek, karara bağlanır; bizzat hükümdar adalet dağıtır; veya t â b i hükümdarların ve ya-bancı elçilerin kabûlü gibi bir merasim icra edilirdi. Aynı dekoru hükümdarın sefere çıkışı esnâsında da görmek mümkündür.

172 Bk. Yukarı: Saray Teşkilâtı. 173 Bk. Yukarı: Taht ve Taç. 174 Bk. S ı b t , İsi, 240a; S r . , 224b (457 yılı hâdiseleri). Bk. aşağı, Hükümdarın

H u s u s î Hay atı

Page 42: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

42 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

N i z â m i i ' l - m ü l k ' ü n verdiği bilgiye göre, hükümdarın saray içi resmî hayatı başlıca iki esas altında toplanabilir:

1 - Münferit kabul. Hükümdar muayyen bir mes'ele için kendisiyle görüşmek isteyen devlet erkânından birini veya birkaçını kabul ettiği zaman münferit kabul bahis mevzuudur1 7 5 . Şüphesiz, hükümdarın kendisi de, devlet erkânından herhangi birini çağırıp, görüşmek isteyebilir. Bu da münferit kabul kategorisine girer.

2 - Toplu kabul. Hükümdar bazan yukarıda saydığımız herhangi bir resmî devlet işi dolayısiyle, veya her halde dinî bayramlar ve hat tâ veliaht v. s. gösterme münasebetiyle bir toplantı tertip etmek (bâr dâden) lüzumu-nu duyabilirdi.

1. Münferit Kabûl

Her iki çeşit kabûlde olduğu gibi, hükümdarın, aşağıda bahis mevzuu edeceğimiz hususî hayatı çerçevesine giren kabûllerde de umumiyetle aynı usul-ler, aynı protokol kaideleri tatbik ediliyordu. Bu itibarla bu hususlarda hü-kümdarın hususî hayatından bahsederken bilgi vereceğiz. Yalnız N i z â m ü l -mülk 'ün münferit kabûller esnasında gözönünde bulundurulmasını tavsiye ettiği bâzı noktalar var ki, onları burada bahis konusu etmek lâzımdır.

Hükümdarın kendisiyle görüşmek isteyen devlet büyükleri ( b u z u r g â n ) -ni ve başları ( s e r â n ) nı kabûl edip etmiyeceği, herkesin görebileceği bir yer-de, her halde saray kapısında bulunan perdeden anlaşılıyordu. Eğer perde kal-dırılmış durumda ise, bu, hükümdarın kendisiyle görüşmek isteyenleri kabul edeceğine delâlet ediyordu. Eğer perde indirilmiş durumda ise, bu, o gün hükümdarın hiç kimseyi kabûl etmiyeceği mânâsına geüyordu. Bâzan hüküm-dar, devlet erkânından birini veya bir gurubu kabul ettikten sonra perde in-dirilebilirdi. Bu hükümdarın kabûl ettiklerinden başkasını veya başkalarını o gün artık huzuruna almıyacağını gösterirdi.

Hükümdarla mülâkat yapmak isteyen d e v l e t b ü y ü k l e r i (buzur-g â n ) ve b a ş l a r ( s e r â n ) , kabûl günü olup olmadığını öğrenmek üzere, saray ( d e r g â h ) a maiyetlerinden a t l ı 1 7 6 gönderirlerdi. Perde kaldırılmış du-rumda ise, saraya gelirler; indirilmiş durumda ise, o gün hükümdarın kimseyi kabûl etmiyeceğini anlarlardı.

175 Bk. Siyâset-nâme, nşr. Darke, s. 151 - 2; nşr. H a l h â l î s. 86 (29. fasıl).

176 Bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler.

Page 43: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 43

N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, d e v l e t büy i ik l e r i ' n e ve b a ş l a r ' a saraya kadar gelip de, pâdişâhı göremeden dönmek kadar ağır gelen başka bir şey yoktur. N i z â m ü ' l - m ü l k , devlet erkânının resmi işler için hükümdarla temaslarının kolayca temin edilmesine büyük ehemmiyet vermekte, Pâdişâh için hiçbir tetbir ( t e r t î b ) in onları sık sık kabûlden daha iyi olamıyacağı mütalâasında bulunmakta , temas edememeleri hâlinde, bundan gerek hü-kümdarın şahsı bakımından, gerekse devlet işleri bakımından şumullü neti-celer çıkarmaktadır. Gerçekten, ona göre, saraya defalarca gelip de, hükümdarı göremeyen devlet büyükleri, padişaha iyi gözle bakmazlar, düşmanca bir tavır takınmağa başlarlar. Diğer taraftan huzura kabûllerin nâdir olması yü-zünden işler yüz üstü kalır. R e â y â ( r a l i y y e t ) da sıkıntıya düşer. Fesatçılar cür'etlerini artırırlar, memleketin ve ordu mensuplarının halleri perişan olur.

N i z â m ü ' l - m ü l k , eserinde " b ü y ü k l e r " ve " b a ş l a r " ( b u z u r g â n ve ser ân ) ile kimleri kastettiğini tasrih etmek suretiyle, hükümdarın huzuru-na girenler hakkında bize bir fikir vermektedir: Bunlar, vâliler ( s â h i b - i t a r a f â n ) , ü m e r â , s e y y i d l e r ( s â d â t ) ve imamlar ( e ' i m m e ) d ı r 1 7 7 . "Sâ-h i b - i t a r a f â n " terimiyle vasal hükümdarların da kastedüdıği düşünülebi-lir. Burada zikredilmemesine rağmen huzura münferit kabûl edilenlerin başın-da şüphesiz bizzat vezir gelmektedir 1 7 8 . Hat tâ hükümdarın vezirle eyâlet ( v i l â y e t ) , ordu ( leşker) , para ( v ü c û h - i mâ l ) , imar ( i m a r e t ) işlerini ve düşmanlara karşı alınacak tedbirleri v. s. yi konuştuğunu biliyoruz 1 7 9 .

Huzura kabûl edilmemeleri veya nâdir kabul edilmeleri hâlinde bunun

doğuracağı ileri sürülen mahzurlar daha ziyade m e l i k l e r , v â l i l e r , ü m e r â

ve diğer devlet erkânıyle ilgilidir.

Bu saydıklarımız hükümdarın huzuruna kabûl edildikleri zaman, saray teşkilâtı mensuplarının nasıl bir tertiple t a h t ' m etrafında ve arkasında —rütbe ve derecelerine göre, bir kısmı ayakta, bir kısmı oturmuş olarak— yer almış bulunduklarını yukarıda gördük. Kabûl edilenlerin hükümdara " h i d m e t " ( ' u b u d i y e t ) i nasıl yerine getirdikleri hakkında kaynaklarda fazla bilgi yoktur. Yalnız pek az kimsenin hükümdarın elini öpmek imtiyazına sahip olduğunu biliyoruz. Galiba bu imtiyaz, hemen hemen sadece hânedan âzasına bahşediliyordu. Zira, hânedanın pek yaşlı üyelerinin bile, bâzan küçük

177 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 151; nşr. H a l h â l î , s. 86 (28. fasıl).

178 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 153; nşr. H a l h â l î , s. 87. (30. fasıl).

179 Bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler.

Page 44: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

44 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

yaşta bulunan S e l ç u k l u S u l t a n ı ' n ı n elini öptüklerini biliyoruz , 8°. Eğer hükümdar, devlet erkânından birine elini öpmeğe müsaade ederse, bu, onun için büyük şereftir. Görünüşe göre, devlet erkânı ne kadar büyük makamlar işgal ederlerse etsinler, umumiyetle, hükümdarın eteğini veya çok defa (önünde) yer öpebiliyorlardı181.

N i z â m ü ' l - m ü l k , büyüklerin ve hükümdarın has adamlarının, yani mu-hafazasına memur kumandanların, saray teşkilâtı mensuplarının dışında ka-lanların, yani yukarıda zikredilen v â l i , ü m e r â , s â d â t , ve e i m m e (bî-r û n i y â n ) nin, hükümdarı görüp hizmet şartlarını yerine getirdikten sonra, maiyetlerindeki adamlariyle beraber, hükümdarın huzurundan ayrılmaları gerektiğini açık olarak kaydetmektedir 1 8 2 . Yine o S u l t a n ' ı n has adamlarının ( h â s e g i y â n ve h a v â s s ) huzurda kalmalarını, fakat, maiyetlerindeki gulâm' lar ın milâkata gelenler ve maiyetindekilerle beraber huzuru ter-ketmelerini, diğer taraftan s i l â h d â r , a b b d â r , ç a ş n i g î r gibi tören esnasın-da vazifeli olanların da huzurda kalmalarını söylemektedir. Söylemeğe hacet yoktur ki, h â s e g i y â n ile saray teşkilâtı mensupları, aşağıda bahis mevzuu edeceğimiz toplu kabuller esnasında hazır bulunuyorlardı ve toplantı (bâr ) son bulduktan sonra da, tıpkı münferit kabûllerde olduğu gibi, hükümdarın huzurunda kalıyorlardı.

Hükümdara karşı en yakınının bile nasıl davrandığı , hürmette kusur eden bir v a s a l hükümdarın ne muameleye maruz kaldığı hususunda şu en-teresan misâli zikredelim:

S u l t a n bir seferi esnasında Hârezm'e vardığı zaman, vezir N i z â m ü ' l -mülk 'ün , kendisini karşılayan " h a d e m " ( h i z m e t k â r l a r ) vasıtasiyle takdim ettiği deri torba ( s e b h a ) dan bir avuç dolusu altın dinar alarak, en büyük oğlu Ayaz ' a uzattı. İki dizi üzerinde koşan oğlu, S u l t a n ' ı n önünde yer öptü, sonra da babasının elinden dinarları aldı ve yine iki dizi üzerinde ye-rine döndü. S u l t a n aynı hareketi, v a s a l hükümdarlardan H e z â r e s b ' e yaptı. H e z â r e s b , yerinden kalktı, yer öptü. S u l t a n ' a doğru yürüdü. Sul-t an ' ı n elinden d inar ' l a r ı aldı yine aynı şekilde yerine döndü.

180 Meselâ taht mücadelesine girişen K i r m a n S e l ç u k l u H ü k ü m d a r ı K a v u r d , esir edilip huzura getirildiği zaman, amcası olduğu halde, genç S e l ç u k l u S a l t a n ı Mel ikşah' ın elini öpmüştü (bk. S ı b t , İsi., 10a; Sr., XIII , 8a (465 yılı hâdiseleri).

181 Buna dâir A n a d o l u S e l ç u k l u D e v l e t i hükümdarlarına ait olmak üzere bir çok mi-sâllere sahibiz.

182 Bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler. 183 Bk. Siyâset-nome, ayn. yerler.

Page 45: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 45

H e z â r e s b ' i n , oğlu gibi iki dizi üzerinde koşmaması karşısında S u l t a n ' ı n çok kızdığını, bu şekilde hürmet ve tazimde kusur etmesini aynı Su l t an ' ı n , H e z â r e s b ' i n kendi tâbi ' l iğinden çıkarak, istiklâl peşinde koştuğu şeklinde tefsir ettiğini ve Selçuklu hükümdarının bu ağır ithamları karşısında düştüğü korkuyu ayrıca belirtmiştik184 . H e z â r e s b , böyle hareket ederken kötü bir maksat gütmediğini, bu şekilde davranmanın kendi âdetlerince en büyük hürmet mânâsına geldiğini söyledi ve kendisini N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n de şe-faatiyle ölümden zor kurtardı.

Bu hususta küçük bir misâl daha verelim:

Alp A r s l a n adına hutbe okutmak suretiyle Büyük Selçuklu İmpara-torluğu'nun vasalı olmayı kabul ettiğini gördüğümüz H a l e b M i r d â s o ğ u l -l a r ı hükümdarı M a h m u d ' n bu S e l ç u k l u hükümdarı tarafından huzuruna çağırıldığı zaman korkusundan gelmediğini, bu yüzden Alp Ars l an ile M a h m u d arasında uzun süren müzakereler olduğunu, S e l ç u k l u hükümdarı-nın, huzuruna gelip ubudiyetini arz etmek suretiyle itaatini fiilen göstermedik-ten sonra adına hutbe okutmasının, para bastırmasının hiçbir kıymet ifade etmediğini söylediğini, neticede annesinin bir gece M a h m u d ' u n elinden tu-tarak, onu, S u l t a n ' a götürdüğünü ayrıca görmüştük1 8 5 . S u l t a n , kendi-sine muhabbet gösterdi ve hürmet etti ise de, kalesine dönmesini, lâyık ol-duğu ikramı göstermesi için ertesi gün gelmesini söyledi. Ertesi gün M a h m u d , tabiî S u l t a n A lp Ars l an 'n ın emri ile, vezir N i z â m ü ' l - m ü l k , h â c i b l e r ve hükümdarın saray teşkilâtı mensupları (lıavâşş) karşıladılar. Kaynak, Sultan'dan başka bütün devlet erkânının karşılama törenine katıldıklarını kaydetmektedir. Böylece resmi merasimle karşılanan M a h m u d , Sultan'ın huzuruna girdi; tabiî yer öpmek suretiyle ubuduyetini arzett i1 8 6 . Kendisine hiVat olarak neler verildiğini ayrıca görmüştük1 8 7 .

Bu iki misâl, Alp Ars lan 'n ın vasal hükümdarların huzuruna gelerek, usul ve kaidesine göre ubudiyetlerini arzetmelerine ne kadar ehemmiyet ver-diğini göstermiştir sanırız.

N i z â m ü ' l - m ü l k , eserinin bir faslında hükümdarı haftada iki defa, hâ-kim sıfatı ile, mutlaka, adaleti bizzat yerine getirmesini tavsiye e tmektedir 1 8 8 .

184 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Alp Arslan Zamanında Devletin Yapısı" bahsi.

185 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , ayn. yer. 186 Bk. S ı b t , İsi., 260b; Sr., 253a (463 yılı hâdiseleri). 187 Bk. Yukarı, T ı r â z . 188 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 19; nşr. H a l h â l î , s. 9 (3. fasıl).

Page 46: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

46 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Bu esnada diğer kabûllerde gördüğümüz gibi, hükümdarın lüzumlu hâkimiyet sembolleri ile teçhiz edilmiş olduğu ve ilgili saray ve devlet teşkilâtı mensup-larının hazır bulundukları muhakkaktır. Bu sebeple hükümdarın nefsinde topladığını gördüğümüz üç selâhiyetten biri olan y a r g ı (kaza) selâhiyetini yerine getirmesini, aynı zamanda resmi hayatı çerçevesi içinde mütâlaa ediyo-ruz. Bu hususta adli teşkilâttan bahsederken daha fazla bilgi vereceğiz.

Selçuklu hükümdarının vasal hükümdarları olduğu gibi, yabancı dev-letlerin gönderdikleri elçileri de, ilgililerin katıldıkları bir merasimle kabûl ettiği malûmdur l 8 9 . Şu halde bu türlü kabûlleri de hükümdarın resmi hayatın-dan sayıp, " m ü n f e r i d k a b û l " kategorisine sokmak gerekir. Diğer taraftan, elçi gönderme ve elçi kabûl etme, böylece hükümdarın resmi hayatı çerçe-vesine girdiği gibi, hükümdarlık âdet ve ananeleri çerçevesine de girer. Biz de hükümdarlar arasında karşılıklı elçi göndermenin bu cephesini ayrıca ele alacağız.

2. Resini Toplu Kabûller

Hükümdarın toplu kabûllerine gelince, N i z â m ü ' l - m ü l k eserinde, bu türlü kabûller için şu iki terimi kullanmaktadır:

1 - B â r - ı h â ş ş,

2 - B â r - ı ' â m m 1 9 0 .

N i z â m ü ' l m ü l k birinci terimle, hükümdarın ileri gelen devlet teşkilâtı mensuplarını toptan kabul etmesini kasdetmektedir. O, hükümdarın devlet teşkilâtı dışında kalanları huzuruna toptan kabûl eylemesini ifade etmek üzere ikinci terim'i kullanmaktadır. Diğer taraftan, yine N i z â m ' l - m ü l k ' ü n ese-rinde bu iki terim, aşağıda görüleceği gibi, daha ziyade hususi maksatlarla tertib edilen toplantıları göstermektedir. Fakat Selçuklu vezirinin, eserinde açık olarak kaydetmemesine rağmen, bu umumî terimlerin, aynı zamanda dev-let işleri için hükümdarın huzurunda yapılan resmi toplantılar için de kullanıl-dığı ileri sürülebilir.

Selçuklu veziri N i z â m i i ' l - m ü l k , hükümdarın devlet işleri için Selçuklu devlet erkânını toplu olarak huzuruna kabûl ettiği hususunda açık bilgi vermemektedir. Öyle görünüyor ki, S u l t a n harp meclisleri gibi meseleler dışında bütün devlet erkânını sık sık topantıya çağırmamaktadır. Mamafih

189 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 120 vd.; nşr. H a l h â l î , s. 68 (21. fasıl). 190 Bk. Siyâset-nâme, nşr. Darke , s. 153; nşr. H a l h â l î , s. 87 (30. fasıl).

Page 47: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I E H A Y A T I 47

N i z â m ü ' l - m ü l k , eserinin bir yerinde, bir iş yapacağı veya kendisinin önüne bir iş getirildiği zaman, hükümdarın, ihtiyarlar (pîrân) la, itimadını kazan-mış olanlar (hav â-hâhân)\a ve kendi devlet ileri gelenleri (evliyâ-yı dev-let-i hîş) ile meşveret etmesi gerektiğini kaydetmektedir , 9 1 . Metin doğru ise hükümdarın, teşkilât dışındakilerle olduğu gibi, kendi teşkilâtı ileri gelenleri ile de istişare etmesi tavsiye edildiği görülmektedir ki, nâdir de olsa, böyle toplan-tıların yapddığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda da gördüğümüz gibi, devlet adamları, lüzum gördükleri zaman, tek tek veya küçük guruplar halinde hükümdarla görüşüyorlar, sahalarına ait devlet işleri hakkında hükümdara bilgi veriyorlar ve hükümdardan yeni di-rektifler alıyorlardı. Görünüşe göre, hükümdarın, yukarıda bahis konusu ettiğimiz devlet işleri için en çok temasta bulunduğu devlet adamı, hükümetin başı olan vezirdir 1 9 2 . Alp Ars lan 'n ın , T u ğ r u l B e y zamanında olduğu gibi, kendi zamanında da sarayda kalmasına müsade ettiği vezir K ü n d ü r î ile ne kadar sık görüştüğünü ayrıca görmüştük1 9 3 . Böylece hükümdar bir devlet işi için, bütün devlet erkânını huzurunda toplamak ihtiyacını pek duymuyordu. Şu halde hükümdar devlete ait işleri görüşmek ve istişarelerde bulunmak için daha ziyade devlet teşkilâtı dışında olanlarla resmi mahiyeti haiz toplu görüş-me (bâr-1 ' âmm) 1er yapıyordu. Böylece meydana gelen toplantıya "mec-l i s - i ' â m m " deniyordu ve devlet teşkilâtı mensupları ile yapdan toplantı (bâr-ı hâşş) ile farkı belirtmek için bu terim kullanılıyordu. Zira " m e c l i s - i ' âmm"la ra biraz yukarıda bahsettiğimiz gibi, devlet teşkilâtı dışında kalanlar katılıyorlardı. N i z â m ü ' l - m ü l k eserinin bir yerinde, bu meclislere âlimler (dânâyân) in ve dünya görmüş (tecrübeli) 1er ve ihtiyarlar (pirân-ı cihân-dîdegân) 1 9 4 ; diğer bir yerinde de 1 9 5 ihtiyarların, hükümdarın taraftarlarının ve devlet ileri gelenlerinin katıldıklarım kaydetmektedir. Aynı N i z â m ü ' l -m ü l k , devlet teşkilâtı mensuplarının, hükümdar huzurundaki toplantı-lariyle devlet teşkilâtı dışındakilerinin yine hükümdar huzurundaki toplantılarını, yukarıda işaret edildiği gibi, ayrı ayrı terimler kullanmak sureti ile birbirinden kati şekilde ayırmaktadır. Bu sebeple Siyâset -nâme'' nin bir neşrinde gösterilmesine rağmen, devlet teşkilâtı ileri

191 Bk. Siyâset-nâme, nşr. H a l h â l î , s. 66; Darke- (s. 117) ve Sche fer neşrinde

ibaresi yoktur (28. fasıl). 192 Bk. Yukarı. 193 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Alp Arslan'ın Büyük

Selçuklu İmparatorluğu Tahtına Çıkması ve Devlete Verdiği Yeni Düzen" bahsi. 194 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 116; nşr. H a l h â l î , s. 66 (28. fasıl). 195 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 117; nşr. H a l h â l î , s. 66 (28. fasıl).

Page 48: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

48 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

gelenlerinin ayrı; âlimlerin ve ihtiyarların yine ayrı zamanlarda hükümdarın huzurunda toplandıkları söylenebilir.

Selçuklu veziri N i z â m ü ' l - m ü l k , âlimler ve ihtiyarlar meclisinin, isti-şare maksadiyle, hükümdar tarafından resmen toplantıya çağrılması hususuna adı geçen eserinde uzun bir fasıl tahsis etmiş ve istişare müessesesinin önemi-ni belirtmeye çalışmıştır196. Bununla beraber, yine, o , bu şekilde yapılan top-lantıya—umumi olarak verdiği ( m e c l i s - i ' â m m , b â r - ı ' â m m gibi) adlar dışında-toplantı maksadına uygun hususi bir ad vermemektedir. Ancak top-lanma maksadı göz önünde tutulmak sureti ile, bu şekilde meydana gelen " â l i m l e r ve i h t i y a r l a r m e c l i s i " ne " m ü ş a v e r e m e c l i s i " veya "meş-v e r e t m e c l i s i " adım vermek pekâlâ mümkündür. Zaten eserin başlığında ve metninde " m ü ş â v e r e t " ve " m e ş v e r e t " kelimeleri geçtiği gibi 1 9 7

(

hükümdarın tertip ettiği hususi toplu görüşmeler tasvir edilirken de " m e c l i s " kelimesi geçmektedir198.

N i z â m ü ' l - m ü l k , " m ü ş â v e r e nıecl is i"nin toplantı zamanlarıyla meclise katılacakların miktarı hakkında hiç bilgi vermemektedir. Fakat öyle görünüyor ki, toplantı zamanı ve toplantıya katılacakların miktarı tamamiyle hükümdarın takdirine terkedilmişti: Hükümdar lüzum gördüğü anda, meclise katılmak vasfını hâiz olanlardan lüzum gördğü kimseleri huzurunda yapılacak toplantıya çağırıyordu. Toplantıya katılacaklarda hükümdarın itimadını kazanmış olmak vasfının aranması da, " m ü ş â v e r e m e c l i s i " nin kaç kişi-den meydana geldiğini kati olarak söylemeye, şüphesiz, imkân vermemek-teydi. Zira hükümdarın itimadını kazanmış âlimin ve tecrübeli ihtiyarın sayısı, zaman zaman pekâla artıp eksilebilirdi.

Toplantı zamanı ile toplantıya katılacakların miktarının ve toplan-tıda konuşulacak mevzuların tamamiyle hükümdarın arzusuna tâbi olması, "müşâvere meclisi" nin, Batıda olduğu gibi, zamanla, hükümdarın hudutsuz selâhiyetini sınırlandıracak daimi bir hukuk müessesesi haline gelmesine mâni olmuştur denebilir.

N i z â m ü ' l - m ü l k , " m ü ş â v e r e mec l i s i "n in lüzum ve ehemmiyetini belirtmek maksadı ile, konuya müşâverede bulunmanın faydalarından bahse-derek giriyor. Ona göre, (karşılaşılan) işleri', (başkalarına) danışmak, insanın fikir kuvveti kazanmasını, tam fikir sahibi olmasını ve ileriyi görmesini te-

196 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 113 vdd; nşr. H a l h â l î , s. 64 - 65 (17. fasıl). 197 Bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler. 198 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 153; nşr. H a l h â l î , s. 87 (30. fasıl.)

Page 49: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 49

min eder. Çünkü herkesin bir bilgisi vardır; birisi daha çok, diğeri daha az olmak üzere herkes bir şey bilir. Kimisinin bilgisi vardır, tatbik edemez, tec-rübesi yoktur. Başka birisi hem aynı bilgiye sahiptir, hem de o bilgiyi tatbik eder; (çünkü) tecrübelidir. N i z â m ü ' l - m ü l k , bu hususta bir de misâl veri-yor: Biri vardır, hastahğın ilâcını kitaptan okumuştur, bütün ilâçların adlarını ezbere bilir. Sonra başka biri vardır, aynı ilâçları hem bilir, hem de o ilâç-larla hastalıkları tedavi eder. (Çünkü), o , o ilâçları defalarca tecrübe etmiştir. Şimdi bu sonuncu kimse, (nazari bilgi sahibi) ötekisiyle asla bir değildir.

N i z â m ü ' l - m ü l k , esas konudan uzak bu misâli müteakip, diğer bir mi-sâlle doğrudan doğruya konuya girer: Ona göre, tıpkı bunun gibi, biri vardır ki, birçok seyahatler yapmıştır, dünyanın büyük kısmını görmüştür, (hayatın) sefasını da, cefasını da (germ u serd) tatmıştır, hâdiselerin içinde yoğrul-muştur. Şimdi bu kimse, hiç seyahat etmemiş, memleketi tanımamış, hâdise-lerin içinde yoğrulmamış bir başka kimse ile, şüphesiz, hiç bir zaman bir tutu-lamaz.

N i z â m ü ' l - m ü l k , verdiği şahsi bu iki misâlden sonra bu konuda başka-larının, her halde kendisinden öncekilerinin fikirlerini naklederek şöyle devam eder: (İşler hakkında) âlimler ve cihan görmüş ihtiyarlarla tedbir almak icab eder, birinin kuvvetli hafızası vardır, hâdiseleri (hâr-hâ ) çabuk görür; başka biri ise daha geç anlar ve işi daha geç kavrar.

Bundan sonra N i z â m ü ' l - m ü l k , âlimlerden naklettiğini söylediği şu dikkate şayan fikirleri kaydeder: Bir kişinin aldığı tedbir, bir kişilik kuvvete; iki kişinin aldığı tedbir, iki kişilik bir kuvvete; on kişinin aldığı tedbir ise, on kişilik bir kuvvete tekabül eder. Tedbir alan kişiler ne kadar çok olursa, kuvvet de o kadar fazla olur. Bir kişinin kuvveti, iki kişininkinden daha az olacağına göre, on kişinin alacağı tedbir de, üç kişinin alacağı tedbirden el-bette daha kuvvetli olacaktır.

Bunu müteakip, N i z â m ü ' l m ü l k , Tanr ı ' n ın , Âdem - oğulları arasında hiç kimsenin kendisi kadar âlim olmadığında herkesin müttefik olduğu Pey-g a m b e r M u h a m m e d ' e , bir âyetle, karşısına çıkacak işlerde " m e ş v e r e t " yapmasını emrettiğini ehemmiyetle kaydetmektedir.

Selçuklu veziri, böylece, sahip olduğu vasıflar dolayısı ile meşverete hiç de ihtiyacı olmayan P e y g a m b e r ' e bile, Tanrı müşâvereyi emrettikten sonra, hükümdarların istişareye çok daha fazla muhtaç olduklarını söylemek istiyor. Onun çok mantıki bir fikir silsilesi içinde bu neticeye vardığı müşahede edili-yor. Nitekim, S e l ç u k l u veziri artık doğrudan konuya girerek, " m e ş v e r e t " işini, hükümdarlar için de Tanrı'nın emri gibi göstermeğe çalışmaktadır.

Page 50: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

50 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Bunu müteakip, hükümdarın, yapacağı bir işi veya karşısına çıkan bir mes'eleyi ihtiyarlarla ve itimadını kazanmış kimseler (havâ-hâhân ) le, " m e ş v e r e t " etmesi gerektiğini açıkça ifade eden N i z â m ü ' l - m ü l k , m ü ş â v e r e mecl is i 'n in , hükümdar tarafından getirilen mes'eleyi nasıl müzakere ettiği hakkında şu dikkate değer bilgiyi vermektedir:

Meclise katılanların herbiri, getirilen mes'ele hakkında fikirlerini söylerler ve aynı mes'eleye dair hükümdarın fikrini birbirlerinin fikirleriyle karşılaş-tırırlar. Meclis üyeleri birbirlerinin sözlerini ve fikirlerini duyup ölçünce, doğru fikir meydana çıkar.En doğru " t e d b i r " , müşâvere meclisi üyelerinin fikirleri-( c a k l h â ) nin birleştiği tetbirdir. Hükümdarın bunu tatbik etmesi lâzımdır. İşler için meşverette bulunmamak, fikir zayıflığına delâlet eder. Böyle bir kimseye " h o d - g â m " derler. Hiçbir iş insansız yapılamadığı gibi, hiçbir meş-guliyet (şugl) de istişâresiz ( b î - m e ş v e r e t ) iyi netice vermez.1 9 9

İşte N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n , " m ü ş a v e r e m e c l i s i " , teşekkül tarzı, selâ-hiyeti, müzakere ediş ve karar alış şekli hakkında verdiği malûmatı, he-men, hemen aynen nakletmiş bulunuyoruz. Bu malûmat, ayrıca tahlil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek kadar açıktır. Yalnız, adının " m ü ş â v e r e m e c l i s i " olmasına rağmen, verdiği kararların hükümdar tarafından aynen tatbik edilmesinin istenmesine bakılırsa, N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n bu meclise, istişare müessesesi statüsünün çok üstünde bir selâhiyet vermek gayesini güttüğü derhal farkediliyor.

N i z â m ü ' l - m ü l k , " m ü ş â v e r e mec l i s i "n in verdiği kararların kati mahiyeti hâiz olduğu ve hükümdarın bunları tatbik etmesi gerektiği husu-sunda ne kadar ısrar ederse etsin, bu kararların hükümdarı aslâ bağlamadı-ğını yukarıda gördük 20°.

Gündemine hâkim olmayan , buna mukabil önüne getirilen mes'eleyi tam selâhiyetle karara bağlayan " m ü ş â v e r e mec l i s i " , bu hâliyle eski Türk kurultaylarını hatırlatmaktadır2 0 1 . N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n " m ü ş â ve re mec-lisi" ne bu kadar ehemmiyet vermesinin bir sebebinin de, bu meclisin, eski bir Türk müessesesi oluşunda aramak yanlış olmaz sanırız. Bunun en açık delili, normal islâmî müesseselerden bahsettikten sonra, sonunda muhtelif zaman-

199 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 116 - 7; nşr. H a l h â l î , s. 65 - 67 (17. fasıl). 200 Bk. Yukarı, s. 5. 201 1040 yılında vuku bulan D a n d a n a k a n M e y d a n Muharebes i 'n i müteakip, başta

hükümdar tayini olmak üzere, ortaya çıkan bir çok meseleleri halletmek için toplanan Kurultay için bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun Kuruluşu, III, DTCF Dergisi, c. XVI , sayı: 3 - 4, s. 57 - 63.

Page 51: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 5 1

larda hâkimiyet sürmüş hükümdarların hayatından misâller veren ve hikâ-kâyeler anlatan N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n bu mes'elede hiçbir misâl vermeme-sidir. Filhakika, N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n bu meclise çok ehemmiyet verdiği, bu meclis vasıtasiyle hükümdarın selâhiyetlerini tahdit etmek suretiyle devlet idaresine yeni bir istikamet vermek gayreti içinde bulunduğu dikkati çekmek-tedir.

Yukarıdanberi verdiğimiz izahat, hükümdarın saray içi resmî hayatı hakkında bir fikir vermiştir sanırız.

Hükümdarın saray dışı resmî hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur. Bununla beraber yukarıda verdiğimiz izahattan, hükümdarın saray dışı resmî hayatı hakkında da bir fikir edinmek mümkündür. Hükümdar saray dışında sefer halinde ise, resmî hayatına saray içindeki hayatı esnasında bulunmayan yeni bir unsur, at unsuru karışmakta ve büyük rol oynamaktadır. Bu yeni un-surun icabettirdiği bazı yeni tedbirlerin alınacağı ve bazı protokal kaidelerinin de konacağı kendiliğinden anlaşılır.

Hükümdar saray dışında konaklarsa, bu takdirde sürdüğü hayatın tabiî neticesi olarak, bu defa sarayın yerini bir nevî hâkimiyet sembolü sayılabilecek olan hükümdarlık çadırı alır. Tahmin edileceği gibi, seferler dolayısiyle hüküm-darın hayatı, saraydan fazla çadırda geçiyordu. Nitekim N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n eserinde, şüphesiz şehirler dışında çadırların kurulduğu "sahra" kelimesi sık sık geçmektedir 1 0 2 .

Hükümdarın saray içi hayatı hakkında ileri sürdüğümüz umumî mülâ-hazaları, saray dışı hayatı hakkında da söyleyebiliriz:

Hükümdarın saray dışındaki resmî hayatı ile yine saray dışındaki hususî hayatı arasında kati bir sınır çizmek imkânsızdır. Hükümdar sarayını ister bir sefer için terketsin, isterse, meselâ, avlanma veya seyran eylemek için ter-ketsin, kendisi için saray hayatındaki usul ve kaidelerin tatbik edildiği, tet-birlerin alındığı tereddütsüz söylenebilir. Yalnız sarayda iken şahsına hizmet eden bazı erkânın daha fazla rol oynamalarına mukabil, saray dışında diğer bâzı erkânın daha fazla rol oynadıkları muhakkaktır.

Saray içindeki resmî ve hususî hayatında olduğu gibi, saray dışı resmî ve hususî hayatında da gözönünde tutulan esas, hükümdarın mümkün olduğu kadar ihtişam içinde görünmesini temin etmektir. Meselâ hükümdarı, önünde giden çavuşların, etrafını çeviren kumandanların ve arkasından gelen hassa

202 Meselâ bk. Siyâset-nâme, nşr. Darke , s. 203, 162 (36. fasıl); nşr. H a l h â l î , s. 91. 116 (42. fasıl).

Page 52: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

52 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

kıt 'alanmn arasında, giydiği elbisesi, başının üstünde tutulan çe t r ' i , önünde taşınan bayrağı, bindiği altun eyerli ve üzengili atiyle, tâ uzaktan tanımak mümkündü.

Şehirden çıkarken, veya bir şehre varırken maiyetinde bulunan devlet erkânı ile uğurlayıedarın ve karşılayıcıların atlarından indikleri, hükümdara refakat eden devlet erkânının ve varsa v a s a l hükümdarların, hükümdar at-larına binmelerini emredinceye kadar, onun yanında yaya yürüdükleri ma-lûmdur. Bu esnada maiyetindeki v a s a l hükümdar veya hükümdarların Sultan'a ait atın örtü ('gaşiy e) lerini omuzlarında taşdıkları şüphesizdir.

Şehir dışında konaklayan hükümdarın çadırının nerede kurulmuş bu-lunduğunu derhal anlamak mümkündü. Zira görünüşe göre, hükümdarın çadırı, mutâd olarak, sembolü olan renkte, şu halde kırmızı renkteydi.

T a h t , t â c gibi maddî hâkimiyet sembolleri birlikte taşındığı için, hü-kümdar çadırda da kalsa, tahtına oturur ve başına tâcını kordu. Bu esnada saray içi resmî hayatındaki tertip ve düzenin aynen tatbik edildiği tereddütsüz söylenebilir.

B. HÜKÜMDARIN HUSUSİ HAYATI

Hükümdarın hususî hayatı demek, tıpkı resmî hayatında olduğu gibi, yukarıda izah ettiğimiz hâkimiyet alâmetlerinden giyilebilen (meselâ Halife'-nin h i l ' a t ' ı ) , taşınabilen ( tâc) , üzerine oturulabilen ( t a h t ) ve baş üstünde tutulan (çe t r ) unsurlarla teçhiz edilmiş olduğu, vazifeli olan saray teşkilâtı mensuplarının hepsi yerlerini almış bulundukları halde, sivil ve askerî teşki-lât mensuplarının, durum ve şartlara göre, bazan hepsini, bazan da bir kıs-mını veya sosyal hayatta sivrdmiş ilim ve irfan sahiplerini kabûl etmesi su-retiyle sürdüğü -saray içi ve saray dışı- hayatı demektir. Şüphesiz, hükümdar çok defa n e d î m'leriyle de başbaşa kalabilirdi. Böylece, hükümdarın hu-zurunda içki âlemleri tertip edilirdi.

Yine N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n verdiği bilgiye göre, hükümdarın saray içi hususî hayatı, başlıca iki esas altında toplanabilir:

1 - M ü n f e r i t g ö r ü ş m e . Hükümdarın bir kişi veya birkaç kişi ile sür-düğü hayat bu cümledendir. Nedim'lerle geçen —aşağıda bahis konusu ede-ceğimiz— hayatı da buna dahil edilebilir.

2 - T o p l u g ö r ü ş m e . Hükümdar muayyen günlerde devlet erkânını huzurunda tplayarak, içki âlemleri tertip ettiği gibi, bazı günlerde sarayını halka açardı.

Page 53: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 53

Hükümdarın devlet erkâniyle toptan görüşmesine " b â r - ı h â ş ş " ; bu şekilde meydana gelen toplantıya " m e c l i s - i h â ş ş " deniyordu. Buna muka-bil aynı hükümdar, devlet teşkilâtında ikinci derece mevki işgal edenlerle toplu şekilde görüşürse, buna " b â r - ı ' â m m " ; bu şekilde meydana gelen top-lantıya da " m e c l i s - i ' â m m " deniyordu 2 0 3 .

Resmî mahiyeti hâiz münferit veya toplu kabûllerde olduğu gibi, hüküm-darın hususî hayatı çerçevesine giren bu görüşmelerde de, eğlence hayatının icabettirdiği —aşağıda bahis mevzuu edeceğimiz- yeni unsurlar istisna edilecek olursa, umumiyetle aynı usuller, aynı protokal kaideleri tatbik ediliyordu 2 0 4 .

Hükümdarın saray içi hususî hayatının safhalarını ve resmî hayatiyle yakın münasebetini böylece tesbit ettikten sonra, şimdi de aynı hükümdarın münferit görüşme esnasındaki hayatını daha yakından ele alalım.

1. Hükümdarın Münferit Hususi Hayatı

Resmî hayatında olduğu gibi, hususî hayatında da, saray teşkilatı men-supları, yukarıda tasvir edilen tertip ve nizâm dairesinde hükümdara hizmet vazifelerini yerine getirmekte devam ettikleri için, aynı hükümdarın hususî hayatını da, saray teşkilâtı ve hayatı içinde bahis konusu etmeyi uygun bul-duk.

Hükümdarın Nedimleriyle Geçen Hayatı

Hükümdarın n e d i m l e r l e birlikte geçirdiği hayat, hükümdarlık âdet ve an'aneleri çerçevesine de girebilir. Zira sarayda nedim' le r bulundurmak ötedenberi tatbik edilen bir hükümdarlık âdetidir. Fakat, nedim'lerle sürülen hayatın, umumiyetle sarayda geçmesi, hükümdarın nedimleriyle olan hayatını, saray hayatı içinde ele almağa bizi zorladı.

Hükümdarı eğlendirmekle vazifeli nedim' lere uzun bir fasıl tahsis eden N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, pâdişâh, etiketi bir tarafa bırakarak, son derece samimî olacağı, kendisine lâyık nedim' lere sahip bulunmak zorundadır. Çünkü, onun devlet büyükleriyle, eyâlet valileri ( s â h i b - i e t r â f ) ile ve ordu

203 Bk. N i z â m i i ' l - m ü l k , Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 153 - 4; nşr. H a l h â l î , s. 87 (30. fasıl).

204 Bk. Yukarı: " H ü k ü m d a r ' ı n Resmi Hayatı".

Page 54: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

54 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

kumandanları (sipeh-sâlârân-ı leşker)205 ile çok oturması ve onlarla samimî olması, pâdişahlık haşmetine ziyan verir. Diğer taraftan, onları (devlet bü-yüklerini, valileri ve kumandanları) hükümdara karşı cüretkâr yapar.

Böylece hükümdarın hususî hayatında kendisini eğlendirecek n e d i m ' -lere sâhip olmasının mucip sebeblerini izah eden N i z â m ü ' l - m ü l k , bunu mü-teakip hükümdarın hususî hayatına karışan bir ned im ' in , ister istemez, sâ-hip olacağı nüfuzu önleyecek tetbirleri de tavsiye eder:

Ona göre, bir vazife ve memuriyete tayin edilen herhangi bir kimse, nedim'l iğe alınmamak icabeder. Buna mukabil, nedim'l iğe getirilen bir kimse de hiçbir memuriyete tayin edilmemelidir.

Zira o, hükümdara yakın olmanın verdiği nüfuzla zâlim olur ve insanlara eziyet eder. Memur (âmil) ise, pâdişahtan korkmalıdır. Diğer taraftan, n e d i m cüretkâr (küstâh) olmadığı müddetçe, padişah ondan zevk almaz. ( N e d i m " k ü s t a h " olursa), pâdişâhın kederi dağılır.

Bunu müteakip, nedim'ler in hükümdarla görüşme zamanlarına geçen N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, nedim' ler in hükümdarla ne zaman görüşeceği önceden malûm olmalıdır: Hükümdarın sarayda yaptığı toplantı (bâr) bitip, devlet büyükleri ayrılınca, sıra nedim' lere gelir. Görülüyor ki, N i z â m ü ' l -m ü l k ' ü n S u l t a n ile görüşme saatlerinin önceden malûm olması gerektiğini söylemesine rağmen, nedim' le r resmî veya hususî toplantıların hitamından itibaren her boş kaldığı zaman S u l t a n ' l a beraber bulunmaktadırlar. Bu cihet aşağıda daha vuzuhla görülecektir.

Sarayda n e d i m bulundurmakla temin edilen belli başlı faydaları Ni-z â m ü ' l - m ü l k şöyle sıralamaktadır:

1 - N e d i m , pâdişaha refakat eden samimî bir dosttur.

2 - Bu sıfatla gece ve gündüz hükümdarla beraber bulunan n e d i m , onun bir muhafız (cândâr) ı durumundadır 2 0 6 . Eğer hükümdarın hayatı (bir suikast neticesinde) tehlikeye düşerse, n e d i m onu kurtarmak için kendi vücudunu siper yapmaktan korkmaz.

3 - Hükümdar, devlette vazife sahipleri (sâhib-i a'mâl) oldukları için vezirle ve devlet büyükleriyle konuşamadıklarını, ned im ' le binbir şekilde, şa-ka ve ya cîddî olarak, konuşabilir. Diğer taraftan yine hükümdar, sarhoş veya

205 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 113 vdd: nşr. H a l h â l î , s. 64 (17. fasıl). 206 Bu son ibare yalnız D a r k e (bk. s. 113) ve S c h e f e r neşirlerinde (bk. I, s. 82; II.

s. 122) bulunmaktadır.

Page 55: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L Â T I V E H A Y A T I 55

ayık iken nedimlerinden, aralarındaki teklifsizlik dolayısiyle, memleket iş-lerine dair iyi veya kötü her türlü (bin türlü) söz işitir 2 0 7 . N i z â m ü ' l - m ü l k , nedim' ler in hükümdara memleket "ahvâl" ini aynen aksettirmelerini tavsiye etmekte, böyle yaptıkları takdirde, bundan birçok faydalar ve iyi neticeler (maşâlih) doğacağını belirtmektedir 2 0 8 .

N i z â m ü ' l - m ü l k bundan sonra, hükümdarın pek yakını olan, bu sıfatla devlet hayatında büyük roller oynayan nedim' ler in vasıflarını saymaktadır. Ona göre, bir n e d i m , faziletli ( fâz ı l -güher ) , iyi tavırlı (nikû-s î re t ) , gü-ler yüzlü ( t â ze - rûy ) , dindar, ketûm (râz-dâr) ve iyi giyimli olmalıdır. Bun-dan başka n e d i m , güldürücü ve ciddî birçok hikâye ve masallar (semer ve kış aş) anlatmalı ve daima güzel söz söylemesini ve güzel anlatması (pey-v e n d) nı bilmelidir. 0 , satranç ve tavla oynamağa da muktedir olmalıdır. N i z â m i i ' l - mü lk ' e göre, nedim, eğer bir çalgı (rûdî) çalabilir; bir silâh kullanabilirse, daha iyi olur.

N i z â m ü ' l - m ü l k bir ned im 'de bulunması lâzım gelen vasıfları ve me-ziyetleri böylece sıraladıktan sonra, şimdi de, aynı ned im ' in hükümdara karşı nasıl davranması gerektiğini ele almaktadır: N e d i m (daima) pâdişaha uymalıdır. Hükümdarın söylediği veya yaptığı her şeyi tastik etmeli, hükümdara: "Şunu yap, bunu yapma; bunu niçin yaptın, şunu yapmaman gerek" gibi sözler söylememelidir. Zira böyle sözler hükümdara ağır gelir ve onu kızdırır.

N i z â m ü ' l - m ü l k , ned im ' in , hükümdarı eğlendirmek, onu tehlikelere karşı korumak ve devlet işlerinde ikaz ederek, doğru yola getirmek dışındaki vazifelerini sayarken, aynı zamanda resmî mes'elelerle hususî mes'eleleri bir-birinden ayırıyor; hükümdarın, hangi mes'eleleri nedim' iyle istişare ederek, tedbir alması gerektiğini, hangi mes'eleleri devlet büyükleri ve tecrübeli ihtiyarlarla istişare ederek karara bağlaması icabettiğini vuzuhla kaydediyor. Gerçekten, N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, hükümdarın, gezinti (temaşa); içki ('işret), eğlence meclisi (meclis-i üns), av ve po lo oyunu (gûy zeden) ve benzeri mes'eleleri ned im ' l e kararlaştırması yerinde olur. Fakat, Nizâ-m ü ' l - m ü l k , —yukarıda hükümdarın vazifeleri olarak gösterdiğimiz— devlet işleri 2 0 9 hakkında ise, onun devlet büyükleri, tecrübeli ihtiyarlarla istişare edip, tetbirler almasının daha iyi olacağı fikrindedir. Çünkü bunlar, bu mes'eleler

207 Bk. Siyâsel-nâme, ayn. yerler. 208 Bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler. 209 Bk. Yukarı, H ü k ü m d a r .

Page 56: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

56 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

hakkında daha selâhiyetli (şâmilter) dirler. Böylece devlet işleri daha sâlim yola yöneltilmiş olur.

Ned im ' in , S u l t a n ' n ı n hususî hayatı dışındaki mes'elelerde S u l t a n üzerinde müessir olmaması için N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n büyük bir gayret sarfettiği müşahede edilmektedir.

Hükümdarların nedimlerini kimler arasından seçtikleri mes'elesine de temas eden N i z â m ü ' l - m ü l k , bu münasebetle nedim' ler in hususi hayatı hakkında da çok dikkate şayan bilgi vermektedir. Ona göre, eskiden hüküm-darların bazdan, nedim'lerini tabip ve müneccimler arasından seçiyorlardı. Meselâ tabibleri n e d i m olarak seçen bir hükümdarın bundan maksadı, tabib-lerin her birinin ne gibi ilâç kullandıklarını, kendisine ne yaptıklarını, ne yapmadıklarını öğrenmektir. Bir de sıhhatma bakmalarını temin etmektir. Vakit ve saate nezaret etmesi, uğurlu ve uğursuz zamanı hükümdara bildirmesi, yapılacak bir işin zamanını yıldızlara bakarak seçmesi için bir müneccim de n e d i m olarak seçilirdi. Yine N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre bazı pâdişahlar, tabib ve müneccimden n e d i m seçmek istememişlerdir. Onlar, tabiblerin, daima kendilerini lezzetli ve nefis yemekleri yemekten alakoydukları, kendilerine hasta olmadıkları halde ilâç verdikleri, sıkıntıları bulunmadıkları halde kendi-lerinden kan aldıkları; müneccimlerin ise, yapılması lâzımgelen işlere mâni oldukları, mühim mes'elelerden alakoyduklari; netice olarak, tabib ve mü-neccimden olan nedim'ler in, kendilerine hayatı tatsız hâle getirdikleri mucip sebeblerini ileri sürüyorlar ve onları ihtiyaç duydukları zaman çağırmanın tercihe şayan olduğunu söylüyorlardı.

N e d i m seçilmesinde bu iki zıd telâkkiyi nakleden N i z â m u ' l - m ü l k , seçilen ned im ' in , gün görmüş ( c i h a n - dîde), her yeri dolaşmış, büyüklere hizmet etmiş bir kimse olmasının daha iyi olacağını söylemek suretiyle, hangi meslekten olursa olsun, ned im 'de aradığı belli başlı vasıfları bir defa daha tek-rar ediyor.

N i z â m ü ' l - m ü l k , pâdişâhın huy ve âdetlerinin nasıl olduğunu bilmek isteyen halkın, ne di m'lerine bakarak bir fikir edinebilecekleri kanaatindedir. Ona görj, eğer bir hükümdarın nedim'ler i , iyi huylu, açık kalpli (küşâde-tabc), mütevazı ( f rû- ten ) , sabırlı, civânmerd ve zarif ise, bilmelidirler ki, hükümdar da, ayni iyi hasletlere sahiptir. Aksine, eğer nedim' ler i asık surat-lı (turş-rûy), mağrur (mütekebbir), aksi (muh âl-gûy), cimri (bahîl) iseler bilmelidirler ki, hükümdar da aynı kötü huylara sahiptir.

Daima beraber bulunmaları dolayısiyle hükümdarı istedikleri istikamete sevkedibilecek kudrette olduklarına kani bulunan N i z â m ü ' l - m ü l k , ne-

Page 57: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I V E H A Y A T I 57

dim'lerin hükümdarın hususî hayatında olduğu kadar, resmî hayatında da oynayabilecekleri rolleri böylece belirttikten sonra, şimdi de nedim'lerin kendi aralarındaki hiyerarşiyi, ve umumî protokoldaki yerlerini bahis mevzuu ediyor. Ona göre , nedim'lerden her birinin bir mertebesi , derecesi vardır: Onlardan bazıları hükümdarın huzurunda kendileri için önceden tayin edilmiş bir yerde oturmak hakkına sahiptirler. Bir kısmı da ayakta durmak zorunda-dırlar.

N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, bu, "kadîm" hükümdarların meclislerinde âdet idi; bu âdet A b b a s î Hal i fe le r i ' n in sarayında devam etmektedir.

S e l ç u k l u sarayında kaç n e d i m bulunduğunu söylemeyen Nizâ-m ü ' l - m ü l k , meselâ Gazne araymda daima bir kısmı oturan, bir kısmı ayak-ta duran yirmi n e d i m ' i n bulunduğunu, onlara bu âdetin S â m â n - O ğ ı ı l l a r ı ' -ndan geçtiğini ehemmiyetle kaydetmektedir. N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n verdiği bu bilgiden, S e l ç u k l u sarayında yirmi kadar olmasa bile, epey ned im bulundurulduğu anlaşılıyor.

Selçuklu veziri N i z â m ü ' l - m ü l k , son olarak, nedim' lere bağlanacak maaşlar mes'elesini ele almakta, fakat âdeti gereğince herhangi bir miktar vermemaktedir. Hükümdarın, nedim'lere, yaşayacak kadar bir maaş bağ-lamasını beyan eden N i z â m ü - m ü l k , hemen bıınun arkasından onların, hükümdarın maiyet (haşem) i arasında bir saygıya, pâdişâh sevgisine sahip olmalarından, bu arada biraz müphem olmakla beraber maddî bakımdan kendi kendilerini idare etmelerinden bahsedildiğine bakılırsa, onların her ba-kımdan tatmin edildiklerine hükmolunabiliı.

İşte N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n S e l ç u k l u nedim' ler i hakkında verdiği bil-giyi hemen hemen aynen nakletmiş bulunuyoruz. Bu bilgi ayrıca tahlil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek kadar açıktır.

2. Hususi Toplu Görüşmeler

Hükümdarın hususî hayatının, " b â r - ı ' â m m " ve " b â r - ı h â ş ş " olmak üzere birbirinden farklı iki toplu görüşmeye ayrılabileceğini yukarıda göster-miştik. Biz burada önce " b â r - ı ' â m m " ı ele alacağız.

B â r - ı ' Â m m

Niz âmü '1 -mülk eğlenceye tahsis edilmiş olan bir hafta içinde bir günün veya iki günün de " b â r - ı e â m m " e ayrılmasını tavsiye etmektedir. Sarayda

Page 58: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

58 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

bu çeşit toplantılarda bulunmaları âdet haline gelmiş olan herkesin, yine " b â r - ı â m m " a katılmalarından ve bunlardan gelenlerin geri çevrilmeme-lerinden bahsedilmesine rağmen, bu çeşit saray topiantdarına kimlerin iştirak ettikleri hakkında fikir edinmek mümkün olmuyor. Diğer taraftan, bu çeşit saray toplantılarına katılacaklara, toplantı günleri olduğunun bildirilmesinden bahsedildiğine bakılırsa, bu umumî toplantıya herkesin katılamıyacağı ve katılacak olanların adlarının önceden guruplar hâlinde veya ismen liste hâlinde tesbit edilmiş bulunduğu anlaşılıyor. Bunlar " b â r - ı h â ş ş " olduğu günlerde kendilerinin sarayda yerleri olmadıklarını bilmeli ve kendiliklerinden gelme-melidirler. Böyle hareket edildiği takdirde, bazılarının saraya kabûl edilip, diğer bazılarının kabûl edilmedikleri şeklindeki sözlere lüzum ve ihtiyaç da kalmaz.

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n eserinde saraydaki her iki toplantıya da katılmak müsaadesine sahip olanlar hakkında " k a v m " kelimesi kullanılmaktadır210 . Kavim kelimesiyle devlet teşkilâtı mensuplarının, bilhassa ümerânın kastedil-diğini biraz aşağıda göreceğiz. Şu halde " b â r - ı ' â m m " a katdan kavimle, rütbe ve derecleri itibariyle "bâ r - ı h â ş ş " a katdmaları mümkün olmayan -bilhassa askerî sınıftan- küçük rütbeli devlet memurları ve ordu mensupları-nın kastedildiği anlaşılıyor. B â r - ı ' â m m ' a hükümdarın " b e n d e " lerinin; "bâr-ı h â ş ş " a ise büyüklerin, ordu kumandanları ( s iph-sâ lârân ) nin ve muhteşem 'amîd ' le r in katıldıklarını biraz aşağıda göreceğiz.

Varılan bu netice kabûl edilirse, bu takdirde " b â r - ı ' â m m " esnasında da, tıpkı " b â r - ı h â ş ş " da olduğu gibi, yenip içildiği, eğlendildiği kendili-ğinden ortaya çıkar ki, bu hususta " b â r - ı h âşş 'dan bahsederken daha fazla bilgi vermek imkânını bulacağız.

B â r - ı ' â m m ' ı n ne kadar sürdüğü hususunda açık bir kayıt yoktur. Fakat N i z â m ü ' l - m ü l k , eğlence meclisinin mümkün olduğu kadar kısa ol-masını gerektiren sebebleri gayet açık olarak zikretmektedir. Zira, o, bu mü-nasebetle hükümdarın, onların yerini dolduracak lâyık nedim' lere sahip olmasının zarureti üzerinde durduğu gibi, bendeler (bendegân) daha fazla otu-rup da, lâubalîlik (küstâhî) yaparlarsa, hükümdarın haşmetine zarar vereceği-ni, bunun neticesi olarak onların hükümdara hürmette kusur edeceklerini be-lirtmektedir. N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, bendeler hükümdarın meclisinde uzun müddet bulunmaktan ziyade, ubûdiyet (hıdmet) edip, huzurdan çıkmağa lâyıktırlar.

210 Bk. Siyâset-nâme, nşr. Darke , s. 153 - 4; nşr. H a l h â l î , s. 87 (29. fasıl).

Page 59: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I E H A Y A T I

B â r - ı H â ş ş

" M e c l i s - i h â ş ş " a lâyık olaııların kimlikleri, şüphesiz, daha saray kapı-sında dikkatle kontrol ediliyordu. Hat tâ miktarları da sınırlı olacak ki, gelenler teker teker sayılıyorlardı2". Sonra her birinin saraya ancak bir g u l â m ile bir-likte gelmeleri şarttı. Gelenlerin beraberlerinde s â k i ve şarap (surâhisi) ge-tirmeleri muvafık değildi. N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, bu aslâ âdet değildi ve (tatbiki) hoş karşılanmıyordu. Zira (ümerâ ve devlet erkânı) daima hükümdar-lar (mülûk) m saraylarından kendi saraylarına yiyecek, çerez (nuk l ) ve şarap götürmüşler, fakat kendi saraylarından hükümdarların meclislerine aslâ bir şey getirmemişlerdir. Çünkü, S u l t a n dünyâ ailesinin reisi (kedhu-dâ-yi cihan), dünyada yaşayanlar da onun ailesi halkı ve bendesidirler. Bu sebepten kendi ayalinin, evlerinden aile reisinin meclisine yiyecek getirmeleri icabetmez. Kaldı ki, hükümdarın aile reisliği hepsinden daha fazla, daha iyi ve daha güzel olmalıdır. Bâr-1 hâşş''a gelenlerin kendi şaraplarından getir-meleri, saray ş a r a b d â r ı ( şarabdâr-ı hass) mn, kendilerie kötü şarap ik-ram etmesinden ileri geliyorsa, onu cezalandırmak gerekir. Zira iyi veya kötü bütün şaraplar ona teslim ediliyor. Niçin kötü şarap veriyor? Böylece bu ma-zeret ( s u i i s t i m a l ) ortadan kalkmalı; pâdişâhın " ş a r a b mec l i s i "ne şarap getirmek cüretkârlığı (küs t âh î) bir daha olmamalı.

Böylece "bâr-ı hâşş,,m devlet büyükleri için içkili ziyafet olduğunu or-taya koyan N i z â m ü ' l - m ü l k , aynı zamanda Türk hâkimiyet telâkkisini de çok güzel aksettirmektedir. Zira T ü r k l e r i n , hükümdarı, kendilerini bes-lemek zorunda olan bir baba saydıkları, bunun neticesi olarak, hükümdarın milletine sık sık "ş ö 1 e n " 1er (ziyafetler) verdikleri bilinen bir gerçektir. N i z â m û ' l - m ü l k , " ş ö l e n " sonunda sofranın yağma edilmesini ve herkesin bulabildiğini evine götürmesini bile kaydediyor. Söylemeğe hacet yoktur ki, N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n verdiği bu malûmat, "bâr-ı ' âmm" e de şâmildir.

Nitekim N i z â m ü ' l - m ü l k "bâ r - ı ' â m m " e katılan bendelerin hüküm-darın meclisinde uzun müddet kalmaları hâlinde husule gelecek mahzurları, " b â r - ı h â ş ş " a katdan büyükler ve muhteşemler (ordu kumandanları) ve büyük ' amîd ' l e r = ' a m i d â n - ı muhteşem) için de söylemektedir. İşte bu sebeble N i z â m ü ' l - m ü l k , hükümdarın kendisine lâyık nedim' lere sahip olması zaruretini bunlara da teşmil ediyor. Öyle anlaşılıyor ki, hükümdar, iyi ne d i m'lere sahip olduğu takdirde böyle meclislerde devlet erkânı ile uzun müd-

211 Bk. Siyâset-nâme, ayn. yerler.

Page 60: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

60 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

det beraber bulunmak külfetinden kurtulmuş olacaktır. N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, hükümdarın devlet büyükleriyle bu çeşit meclislerde uzun müddet bera-ber kalması, pâdişahlık haşmet (şukûh) ine ziyan verir. Bu, devlet büyükleri-nin fermanların tatbikinde gevşeklik göstermelerine, ve cüretkâr olmarına sebebolur; onlardan hükümdar korkusu kalkar.

Gerek hazerde, saray içinde; gerekse seferlerde, çadırlarda tertip edilen içki meclis (mecZisü 'ş - şurb) lerine vezirden başka, hükümdarın nezdinde bulunan t â b i hükümdarların da katıldıklarını biliyoruz. Meselâ vezir r A m î -d u ' l - m ü l k K ü n d ü r î , Alp Ars l an ' ı n içki meclislerinde hükümdarın yanında oturmak suretiyle hazır bulunuyordu. Hat tâ bu vezirin azil ve tevkif emri S u l t a n tarafından böyle bir meclis esnâsmda veri ldi2 1 2 .

V a s a l hükümdarlardan H e z â r e s b de Merv ile Hârezm arasında, şüphesiz, çadırda tertip edilen böyle içki meclisinde bulunmuş, hat tâ sarhoş olan S u l t a n ' ı n bir hakaretine uğramışt ı 2 1 3 .

Filhakika, içki meclislerinde aşırı sarhoş olan S u l t an'm,bâzan hükümdar-lık vekanna yakışmayacak ve hat tâ devlet menfaatlerine aykırı düşecek hare-ketlerde bulunduğu oluyordu. Böyle hallerde bazan bizzat kendisinin, bâzan da vezirin, onun nüfuzu kâfi gelmediği takdirde ise, H â t u n ' u n kırdan pot-ları tamir etmek için nasıl uğraştıklarına dair misâllere sahibiz: Sultan adı-geçen H e z â r e s b ' e karşı böyle bir harekette bulunmuştu. Bir gece S u l t a n bir mecliste sarhoş durumda iken, kendi davulundan sonra, bir davul sesi duydu: "Bu nedir?" diye sordu. T â c u ' l - m ü l û k ( H e z â r e s b ) ün davulu olduğu söylendi. Sultan: " H e z â r e s b de kim oluyor ki, izinsiz bu işi yapı-yor?" dedi. Bunun üzerine H e z â r e s b bir şey söyleyemedi ise de, kırıldı. Sultan ertesi gün onu hil'atledi ve özür diledi214.Mirdâs-oğulları Devleti hüküm-darı M ahmud'un,gal iba huzuruna gelerek itaatini arzetmesinden sonra,Sultan saltanat çadırında işret meclisi kurup, içki içmekten geri kalmıyordu. Böyle bir mecliste kendisini kaybedecek kadar içki içen Sultan, M a h m u d ' u kas-tederek: " Ş u bedevi emîrini huzuruma getirin! Boynunu vurayım" diye emretti G u l â m l a r , vezir N i z â m ü ' l - m ü l k ' e koşarak, S u l t a n ' ı n söylediklerini bildirdder. Hükümdarımın nezdine gelen vezir, "Ey âlemin Sultanı, senden böyle bir emir sadır olur mu?" deyince, bu arada daha da sarhoş olmuş bulunan Alp A r s l a n , şarap testisinin yanındaki su kabını N i z â m ü ' l - m ü l k ' e fırlattı ve "onu istiyorum" diye tekrar etti. Vezir,

212 Bk. S ı b t . İsi., 240a ; Sr., 225b (457 yılı hâdiseleri). 213 Bk. S ı b t , İsi., 242a; Sr., 226ab (458 yılı hâdiseleri). 214 Bk. Sıbt, Ayrı. yerler.

Page 61: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L A T I Y E H A Y A T I

yüzü yaralanmış olduğu halde, H â t u n ' a gitti, durumu anlattı: "Ey hâtûn, yardımımıza koş , yoksa askerler telef olacak ve birbirini yağma-layacaklar'''' dedi. H â t û n , S u l t a n ' ı n yanına gitti. H â t u n ' u karşısında gören S u l t a n : " S e n niçin buraya geldin?" diye sorunca, H â t û n : "Uyu, sen sarhoş olmuşsun" dedi ve S u l t a n ' ı götürdü. Sultan gidince, mecliste bulunan devlet erkânı da dağddı. Sabahleyin H a t u n S u l t a n ' a "Zulüm kapısını açmaktan sıkılmıyor musun?" diye sorunca, S u l t a n ; "inşallah, hayır''' dedi. Hâtûn: "Dün gece bedevi emîrini getirtip, boynunu vurmak istedin. Halbuki sen ona aman vermiştin ve esasen sen Mısır ve havalisini feth etmek istiyordun. (Üstelik), vezir Ni-zâmü'l-mülk'e de şunları şunları yaptın''' dedi. S u l t a n : "Tanrı-ya yemin ederim ki, bu yaptıklarımın hiç birinden haberim yok" diye cevap verdi. Daha sonra N i z â m ü ' l - m ü l k nezdine gelince, S u l t a n : "Ey Hasan, yüzündeki bu yara nedir?" diye sordu: "Ey âlemin Sultanı, bu yara dün çadırımdan çıkarken, çadır direğinin yüzü-me çarpmasından oldu" demek suretiyle gerçeği S u l t a n ' a söylemedi. Vezirin bu cevabı orada hazır bulunanların hoşuna gitti 2 1 S .

Bazı kararlarının, sarhoşluğu esnasında alınmış olması ihtimalini göz önünde tutan bazı devlet adamları, S u l t a n ' ı n bu kararlarını değiştirmek için yeniden müracaatta bulunuyorlardı. Böyle bir müracaat eski Se l çuk lu veziri ' A m î d u ' 1 - m ü l k K ü n d ü r î ' y i ölümden kurtarmak için yapılmıştı. A lp A r s l a n onu vezirliktan azlederek, M e r v u , r - R û d , a sürgün etmiş, sonra da bir g u l â m göndererek, öldürülmesini emretmişti. Kararını değiş-tirmesi için S u l t a n ' a yapılan müracaat netice vermemiş, ayrıca görüleceği üzere, kararın değiştirümesi için müracaat eden devlet adamının ihtar al-masına sebep olmuştu2 1 6 .

N i z â m ü ' l - m ü l k , b â r - ı h â ş ş ve b â r - ı ' â m m ' ı n hükümdar tarafın-dan hangi vesilelerle tertip edildiğinden pek bahsetmemekte; bunları zaman zaman yerine getirilmesi gereken bir T ü r k âdeti olarak görmektedir. Halbuki, hükümdarın bazı zamanlarda bu türlü ziyafetleri herhangi bir münasebetle verdiği anlaşdıyor. Galiba, bunların başında tahta çıkışı gelmektedir. Filhakika, Alp Ars lan ' ın , rakibi ve akrabası K u t a l m ı ş ' ı yenerek ve öldürerek, tahta çıktıktan sonra böyle bir ziyafet verdiğini biliyoruz (17 Aralık 1064 - 5 Mu-harrem 457) .Selçuklu hükümdarı, payitaht Rey şehrinde, hükümet sarayı-

215 Bk. l b n u ' 1 - A d î m , Buğyetü-t-Taleb, n ş r. A1 i S e v i m, Belleten, X X X . sayı: 118, metin, s. 215-6; Türk. tere. s. 233.

216 Bk. S ı b t , tsl., 241a; Sr., 226a (457 yılı hâdiseleri).

Page 62: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

62 M E H M E T A L T A K Ö Y M E N

( d â r u ' l - m e m l e k e ) uda büyük bir ziyafet verdi. Bu ziyafet için amcası ve selefi T u ğ r u l Bey 'e ait olup, ağırlığı iki milyon mis k a l olan sofra takımı (es-sımât-sini v. s. ) kullanıldı. Sofrada herkes rütbe ve derecesine göre yer aldı. Alp A r s l a n ziyafetten sonra, bu ziyafete katılan bütün emirlere ve hâciblere hil'atler ihsan et t i2 1 7 . Naklettiğimiz bu hâdise, N i z â m ü ' l - m ü l k ' -ün eserine dayanarak verdiğimiz nazarî bilgiye birçok bakımlardan vuzuh getirmektedir.

N i z â m ü ' l - m ü l k , eserinde, hükümdara, din ulemâsına hürmet göstermesi-ni ve haftada bir veya iki defa onlarla görüşmesini tavsiye etmektîdir. Ona göre, hükümdar huzuruna kabul ettiği din ulemâsından, Tan r ı ' n ın yapıl-masını ve yapılmamasını emrettiği hususları, Kur'an tefsiri, Hadis ( A h b â r - ı Resûl), âdil pâdişâhların hikâyesi, Enbiya kıssaları dinler; din ulemâsının sözlerine büyük bir dikkatle kulak veren hükümdar, bu esnada dünya işlerini unutur; Sultan iki guruba ayrılan din ulemâsına münazara yapmalarını da emreder. Bilmediklerini onlardan sorar ve öğrenir. N i z â m ü ' l - m ü l k , böylece bilgisini artıran hükümdarın, din ve dünya işlerinde daha doğru tetbir ala-cağı, hiçbir bid'at sahibinin ve kötü mezhep sâlikinin onu, doğru yoldan çı-karamıyacağı, fikirlerinde daha kuvvetli olacağı, adalet ve insafının artacağı, elinden büyük işler geleceği, onun saltanatı zamamnda şer ve fesadın kökü kesileceği, salâh ehlinin kuvvetleneceği, bu dünyada iyi ad bırakacağı, öteki dünyada da yüksek derecelere ulaşacağı ve sayısız mükâfatlara kavuşacağı kanaatindedir.

N i z â m ü ' l - m ü l k , din ulemâsının yaptıkları bu irşad vazifelerine karşılık, kendilerine devlet hazinesinden geçinecek kadar yardım yapılmasını teklif etmektedir. Ona göre, din ulemâsına dediği itibar gösterildiği ve teklif ettiği daimî maddî yardım yapıldığı takdirde, böyle hareket eden hükümdarın zamanında halkın ilme rağbeti daha fazla ar tar 2 1 8 .

Hemen hemen aynen naklettiğimiz bu bilgiden, N i z â m ü ' l - m ü l k ' -ün din adamlarına ne kadar ehemmiyet verdiği, açıkça görülmektedir. Onun bu görüşünü fiilî hayatta da müşahede etmekteyiz: Alp A r s l a n ' a karşı sa-vaşamıyacağını anlayan K u t a l m ı ş , Alp A r s l a n ordusunun geçeceği vâdiyi su altında bırakmıştı. Geçiş güçleşti. Bu esnada vezir N i z â m ü ' l - m ü l k , S e l ç u k l u S u l t a n ı Alp Ar s l an ' ı teşçi için ona şöyle hitabetti: "Horasan'-da sana yardım eden öyle bir ordu teşkil ettim ki, attıkları oklar şaşmaz. Bu,

217 Bk. S ı b t , İsi., 233a; Sr. 215 a (456 yı!ı hâdiseleri).

218 Bk. Siyâset-nâme, ıışr. D a r k e , s. 74 - 5; nşr. H a l h â l î , s. 42 - 3 (8. fasıl).

Page 63: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L A T I Y E H A Y A T I

âlimler ve zahitler ordusudur. Bu orduyu yaptığım ihsanlarla kurdum. Bu âlimler ve zâhitler ordusu senin en büyük yardımcındır" 2 1 9 .

Fakat, Alp Ars lan ' ın , din ulemâsına herhangi bir şekilde hürmet ettiği veya onları huzuruna kabûl ederek, münazara yaptırdığı hususunda diğer kaynaklarda hiçbir kayda rastlayamadık. Yalnız kendisinin, görüldüğü şekilde, M â l â z g i r t M e y d a n M u h a r e b e s i ' n e başlamadan önce ordusunu teşçi etmek için verdiği nutukta, o esnada din adamlarının camilerde zaferleri için dua ettiklerini belirtmesi, görünüşe göre, bu hususta tek misâl teşkil et-mektedir.

Hükümdarın hazerde saray dışı ve seferde ise çadır dışı hususî hayatına gelince, bu hususta fazla bilgimiz yoktur. Nedim' le r i ile istişare edip karar-laştıracağı mes'elelerden bahsedilirken 2 2 0 , aynı zamanda hükümdarın saray Jışı hayatının nasıl geçtiği hakkında da fikir edinmek mümkün oluyor. Bunlar gezinti (temaşa), av ve polo (gûy ) oyunudur.

Hükümdar, bu gayeler ile sarayını terkedip yolda giderken, veya oyun oynarken resmî hayatındaki usul ve kaidelerin tatbik edildiği şüphesiz-dir.

Alp A r s l a n Sur iye 'den Bizans imparatoriyle savaşmak üzere dö-nerken uğradığı M e r v â n - o ğ u l l a r ı Devleti payitahtı Meyyâfârikîn (Silvan) da bir ara avlanmağa çıkmıştı221 . Bunun birkaç gün sürdüğü, bu münasebetle kaynakta verilen bilgiden anlaşılmaktadır.

Yukarıdanberi verdiğimiz izahat, hükümdarın resmî ve hususî hayatı hakkında bir fikir vermiştir, sanırız. Hükümdarın bilhassa hususî hayatında, şüphesiz askerî teşkilâttaki T ü r k unsurunu tatmin maksadiyle, T ü r k hâ-kimiyet telâkkisinin ve yaşayış tarzının aynen tatbik edildiği dikkati çekmek-tedir.

3. Hükümdarın Aile Hayatı

Hükümdarın hususî hayatına son vermeden önce, âile hayatından da bahsetmek yerinde olacaktır.

Devleti başta bulunan hanedanın müşterek malı sayan Türk hâkimiyet telakkisi gözönünde tutulacak olursa, Selçuklu hanedanının idareciler zümresi

219 Bk. l b n ü ' 1 - E s î r , nşr. T o r n b e r g , X, s. 24; iışr. B u l a k , X , s. 13. 220 Bk. Yukarı, "Nedimler". 221 Bk. S ı b t , İsi., 8a; Sr., 5b (464 yılı hâdiseleri). Ayrıca bk. t b t ı ü ' l - E z r a k , s. 187.

Page 64: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

64 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

arasında en başta hususî bir yeri olduğu kendiliğinden anlaşılır. Nitekim bu cihet vezir Nizâmü'l-mülk tarafından da tebârüz ettirilmektedir. Huzura kabûl meselesine bir fasıl ayıran bu S e l ç u k l u veziri, bunun bir tertip dahi-linde yapılmasını, ilkönce hükümdarın akrabasının kabûl edilmesini, bunları ileri gelen " h a ş e m " i n takibetmosini tavsiye etmektedir 2 2 2 . Şu lıalde sarayda lıânedan âzasının katılmasını gerektiren toplantılar ve merasimler yapıldığı takdirde, saraya ilkönce hükümdarın akrabaları girmek hakkını hâizdir. Bunun yalnız saraya girişe inhisar etmeyip, hânedan âzasının, hükümdarın huzurunda da en yüksek yeri işgal ettiklerini söylemeğe bile hacet yoktur.

Saray mefhumunu ifade etmek üzere kaynaklarda " d e r g â h " ve " b â r -g â h " kelimeleri, bâzan ayrı ayrı bâzan da bir arada geçmektedir. Bu keli-melerin sinonim mi olduğu , yoksa ayrı ayrı mefhumları mı gösterdiği husu-sunda şimdilik bir şey söyleyemiyeceğiz.

Sarayın, esas itibariyle, iki kısmı ayrıldığı söylenebilir. Resmî ve hususî toplantıların yapıldığı, yerli ve yabancı devlet erkânının ve v a s a l hükümdar-ların kabûl edilip müzakerelerin cereyan ettiği, kararların alındığı, bir kelimey-le devletin idare edildiği bir kısım vardır ki, buna " s e l â m l ı k " adı verilebilir. Hükümdarın âile hayatının geçtiği yer, sarayın diğer kısmını teşkil eder ki, buna " h a r e m " adı verilir Ha rem 'de , şüphesiz, hükümdarın " H â t û n " unvanını taşıyan nikâhlı hanımlariyle cariyeleri yaşar.

Sarayın bu kısmının kendisine lıas teşkilâtı bulunduğu muhakkaktır. Fakat, bu hususta pek az bilgimiz vardır. Bu noktaya aşağıda tekrar dönece-ğiz.

Hükümdarlık âilesi içinde bizi burada birinci derecede şüphesiz Hâtûn'-lan ilgilendirmektedir. Hâtun'ların yalnız saray hayatında değil, umumiyetle devlet hayatında nekadar büyük roller oynadıklarını muhtelif vesdelerle gör-dük 2 2 3 . Burada şu misâli vermekle yetiniyoruz: Yukarıda gördüğümüz gibi, v a s a l hükümdarlardan H e z â r e s b , bir mecliste şehzade A y a z gibi dinarları almak için S u l t a n ' ı n yanma iki dizi üzerinde gelip, iki dizi üzerinde yerine dönmediği için, bu S e l ç u k l u hükümdarının gazabını celbetmişti. Bu sebeple S u l t a n , onu kafasında saltanat hülyası beslemekle itham etmişti. Ertesi gün S u 11 a n'ın, taht rakibi S ü l e y m a n ' ı n hâcib' lerinden A y - t e k i n ' i gözü-nün önünde kılıçla ikiye biçmesi karşısında aynı akibete uğrayacağından korkan

222 Bk. Siyâset-nâme, ıışr. D a r k e , s. 151 - 2; nşr. H a l h â l î , s. 86 (28. fasıl). 223 Hatun'un, eski vezir ' A m î d ü ' l - m ü l k Kündür î 'y i ölümden kurtarma teşebbüsü

hakkında bk. yukarı, s. 61; yine Hatun'un vasal M i r d a s - o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarını öldürtmek teşebbüsünü önlemesi hakkında yine bk. yukarı, s. 60-61"

Page 65: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I Y E H A Y A T I

H e z â r e s b , kendisini vezir N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n önüne atmıştı. H e z â r e s b , bu vezire ve H â t u n ' a paralar verdi. Böylece bayatım kurtarmakla kalmadı, T u ğ r u l Bey ' in ölümünden beri biriken vergileri vermediği için, bir nevî tutuklu bulunduğu hükümdarın nezdinden memleketine dönmesine müsaade edildi224 .

Hâ tun ' l a r ın hükümdar nezdindeki nüfuzundan zaman zaman Nizâ-m ü ' l - m ü l k ' ü n kendisinin de faydalandığını gördük. Öyle görünüyor ki, eski T ü r k geleneklerine göre, H â t u n ' u n sarayda ve devlette sahip olduğu nüfuzun, müslüman S e l ç u k l u imparatorluğunda da devam ettiğini gören N i z â m ü ' l - m ü l k , daha sonra, yani M e l i k ş a h zamanında devlet için ve şahsı için tehlike teşkil ettiğini anlamış, H a t u n ' u n devlet işlerine müdahalesini önlemeğe çalışmıştır. Zira bu S e l ç u k l u veziri, eserinde Hâ tun ' l a r ı n devlet işlerine karışmalarının doğuracağı tehlikelere dikkati çekmektedir225:

N i z â m ü ' l - m ü l k söze, astlar ( m a d u n l a r ) ın üst (mafevk) olmama-ları hususundaki malûm teziyle başlar. Ona göre, mâdun mâfevk olursa, bun-dan birçok mahzur (halel) 1ar doğar. Hükümdar kuvvetsiz ve haşmetsiz hale gelir. Hele devlet işlerine, akılları noksan olan kadınlar karışırsa, işler daha kötü olur. Zira pâdişâh Hâ tun ' l a r ı , emirlerindeki kötü niyetlilerin kendilerine söylediklerini emirnâme halinde ortaya atarlar ve tatbik edilmesini isterler. Hâtûnlar, diğer insanların dışarıda gözleriyle gördüklerini içeride göremezler ve emrindekilerin söylediklerine göre " f e r m a a" verirler. Bu sebeple, bu şekilde verilen fermanlar, mutlaka hakikate aykırıdır.

N i z â m ü ' l - m ü l k , bundan sonra, böyle bir fermanın doğuracağı mahzur-lara tekrar dikkati çekmektedir: Ona göre, memlekette fesat çıkar. Bundan hükümdarın haşmeti ziyan görür. Halk sıkıntı (rene) ya uğrar; mülk ve din haleldâr; halkın malı- mülkü mahvolur. Devlet büyükleri incinirler. Eskiden-beri pâdişâh karısının padişaha musallat olduğu her zaman, rüsvaylık, fitne ve fesattan başka bir şey olmamıştır.

îşte N i z â m ü ' l - m ü l k , Hâ tun ' l a r ı n devlet işlerine karışmamaları tezini müdafaa ederken, aynı zamanda umumiyetle kadınlar hakkındaki telâkkilerini de ortaya koymaktadır. Bu S e l ç u k l u veziri, uzun müddet devam eden vezirliği esnasında, bilhassa M e l i k ş a h zamanında edindiği acı tecrübeleri dile getirmekte ve böylece ilk defa Türk telâkkisine aykırı bir görüşü ileri sürmektedir.

224 Bk. S ı b t , İsi ., 242b; Sr., 227b - 228a (458 yılı hâdiseleri). 225 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 226; nşr. H a l h â l î , s. 133; (43. fasıl).

Page 66: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

66 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Selçuklu vezirinin, bu tezi müdafaa ederken gözönünde bulundurduğu başlıca nokta, şüphesiz, gayri mes'ul insanların devlet ve hükümet işlerine karıştırılmamışım temin etmektir. Ama kadınların devlet işlerine karışma-ları halinde husule gelecek zararlar yanında, bilhassa konumuz olan Alp Ars-l a n devrinde, bir takım faydalarının da bulunduğu ve her halde faydasının zararından fazla olduğu tereddütsüz söylenebilir. Bu hususta kaynaklarda geçen bâzı vakıaları yukarıda eserimizin muhtelif yerlerinde zikrettik. Netice olarak, S u l t a n ' ı n , Hâtun ' lar ı ı ıa ve fikirlerine kıymet verdiği, onların hü-kümdar üzerinde büyük bir nüfuza sahip oldukları söylenebüir.

Hâ tun ' l a r ın , hususî veya resmî saray toplantdarına katdmadıkları anlaşılıyor. Zira, ayrıca görüldüğü gibi, Haleb civarında çadırda yapılan bir içki meclisinde sarhoş olan Alp A r s l a n varılan anlaşma gereğince, v a s a l olarak tahtında bırakılan Haleb M i r d â s o ğ u l l a r ı D e v l e t i hüküm-darı M a h m u d ' u öldürmek istediği zaman, vezir N i z â m ü ' l - m ü l k , buna mâni olması için, içki meclisinin kurulduğu hükümdarlık çadırının civarında kurulmuş diğer bir çadırda bulunan H â t u n ' u alıp getirmişti. Hâtûn, sarhoş S u l t a n ' ı yatmağa götürmüştü 2 2 6 . H â t u n ' u n çadırda yapılan toplantdara ol-duğu gibi, sarayda yapılan toplantılara da katılmadığı katî olarak söylenebilir.

H â t u n ' u n , S u l t a n ile birlikte seferlere katıldığı biraz yukarıda zikretti-ğimiz vakıadan anlaşılıyor.

Öyle görünüyor ki, H â t û n ordu hareket halinde iken arabaya değil, eski T ü r k adetine uygun olarak, daha ziyade ata binmektedir: Hal i fe ' in torunu ve veliahtı U d e t ü ' d - d î n ile evlenen S e l ç u k l u prensesi, Bağ d a d'a ata binmiş olduğu halde girdi 2 2 7 . Bunun bir istisna olmadığı,bütün H â t u n ' -ların ata bindikleri muhakkaktır.

Aile hayatında evlenmelerin büyük bir hâdise teşkil ettiği, debdebeli düğünler yapıldığı, sarayda günlerce yenilip içildiği şüphesizdir.

S u l t a n , Karahanlı hükümdarı K a d i r Han ' ın kızı olup, Gazne, hüküm-darı M e s ' u d b. M a h m u d ' u n ölümüyle dul kalmış bulunan Hâtûn ile daha Merv'de iken evlenmişti 2 2 8 . Kaynak, onun S u l t a n tarafından Belli e gönderildiğinden bahsetmektedir. Aynı S e l ç u k l u S u l t a n ı ilk defa Rey şehrine, şüphesiz hükümdar olarak, girdiği zaman amcası T u ğ r u l

226 Bk. İ b n ü ' l - ' A d î m , Buğye, n ş r . A l i S e v i m , metin, s. 215; Türk. tere. s. 233. 227 Bk. S ı b t , İsi., 245b; Sr., 232b (459 yılı hâdiseleri). 228 Bk. S ı b t , İsi., 238b; Sr., 223a (457 yılı hâdiseleri).

Page 67: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L A T I Y E H A Y A T I

Bey' in dul karısı ile evlendi 2 2 9 . S u l t a n Alp A r s l a n , Kafkasya seferi es-nasında Abhaz meliki B o k r a t ' ı n kızkardeşinin kızı ile evlendi. Bu evlilik uzun sürmedi. Alp A r s l a n bilemediğimiz sebeblerle onu Hemedan'da bo-şadı ve Gence hükümdarı F a z l û n ile evlendirdi 2 3 0 .

Öyle görünüyor ki, Alp A r s l a n daha fazla siyasî mülâhazalarla evlen-meler yapmış, bunlardan Hıristiyan olan karısını boşayarak Hıristiyan dev-letler ortasında kendisinin v a s a l ' ı bir hükümdar olan F a z l û n ile, yine siyasî mülâhazalarla, evlendirmiştir.

Hâ tun ' l a rdan bâzılarının daima sarayda, S u l t a n ' ı n yanında bulunmadık-ları, geçici veya daimî olarak, başka bir şehirde yaşadıkları anlaşdıyor. Zira, eski S e l ç u k l u vezirlerinden olup, ayrıca gördüğümüz gibi, S u l t a n tarafından Mervu''r-Rûd'a sürülen ve daha sonra ölüme mahkum edilen ' A m î d ü ' l -m ü l k K ü n d ü r î için S u l t a n nezdinde şefaatte bulunan Ü m m ü Kı f çak adlı H â t û n , N i ş â p û r ' d a yaşıyordu.

Evlenme suretiyle de olsa S e l ç u k l u hânedanına intisab eden bir Hâ-t u n ' u n , hânedamnın her türlü hak ve imtiyazlarından istifade ettikleri anlaşı-lıyor. Şu halde devletin hânedan âzasının müşterek malı olduğu prensibi, kadın veya erkek farkı gözetilmeksizin, herkese tatbik ediliyordu. Ni ş â p ûr 'da oturan —yukarıda bahis mevzuu ettiğimiz— H â t u n ' u n i k t a sahasına, men-kiip vezir K ü n d ü r î ' n i n mecburî ikamet yeri olan M e r v u ' r - R û d da dahil-di. Şu halde onun asıl ikta sahası Nişâpûr idi. O, bu i k t â ' ı n gelirinden K ü n d ü r î ' y e 1.000 dinar verilmesini oradaki adamlarına yazmış t ı 2 3 1 .

Öyle anlaşılıyor ki, ister S u l t a n ' l a beraber sarayda otursun, isterse ondan ayrı olarak başka bir yerde, i k t a sahasının başında bulunsun, Hâ-t u n ' u n emrinde, ufak çapta da olsa, bir teşkilât vardı. Bu teşkilâtın mahiyet ve şumulü hakkında fazla malûmatımız yoksa da, meselâ, asıl konumuz olan sarayda S u l t a n ' ı n saray teşkilâtına muvazi olarak H â t u n ' u n şahsî hizmetini gören, çoğu kadın, makam sahipleri bulunduğu muhakkaktır. Nitekim Ni-z â m ü ' l - m ü l k , eserinde, saraya mensup kadınların, bu arada bilhassa Hâ-tun ' larm devlet işlerine karışmamaları tezini savunurken, onların, kadın h â c i b (hacibe) ve kadın hizmetçi (hadime) olarak emrinde çalışanların söz-lerine göre hareket edip, fermanlar vereceğini kaydetmektedir 2 3 2 . Görülüyor

229 Bk. S ı b t, Ayn. yerler. 230 Bk. S ı b t , İsi., 247a; Sr., 234 b (460 yılı hâdiseleri). 231 Bk. S ı b t . İsi, 241a; Sr., 226a (457 yılı hâdiseleri). 232 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 226; nşr. H a l h â l î , s. 133; nşr. Sche fer , I,

s. 156; II. s. 232 (42. fasıl). S c h e f e r neşrinde H a t u n l a r ' ı n hizmetinde erkek hâdim' in de bulunduğundan bahsedilmektedir.

Page 68: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

68 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

ki, bu eserde bu iki makam misâl olarak verilmektedir. Verilen bu bilgiden, tıpkı sarayda hükümdarin şahsına hizmet eden makam sahipleri gibi, Hâ-t u n ' u n da şahsına hizmet eden makam sahiplerinin bulunduğu açıkça anlaşı-lıyor.

S u l t a n ' ı n meşrû kanlarının sayısı pek mahduttur. BUdiğimize göre, Alp Ar s l an ' ı n H â t u n ' l a r ı üçten fazla değildi. S u l t a n sefere çıkarken Hâtun ' l a r ından sâdece birini, —her halde en kıymetli olanını— yanına aldığı anlaşılıyor. Zira, S u l t a n seferde iken, muhtelif vesilelerle belirttiğimiz gibi, onun nezdinde şefaatta bulunan veya üzerinde müessir olan bir tek Hâ-tûn 'dur .

Buna mukabd, aynı S u l t a n ' ı n sayısı yüzleri aşan cariyeye sahip olduğu söylenebilir. Gördüğümüz, gibi, S e l ç u k l u vezi r i r A m î d ü ' l - m ü l k K ü n d ü -r î , Mervu,r-Rûd,a sürgün edddiği zaman, karısı ve kızıyla birlikte câri-yelerini de beraberinde götürmüştü. Kaynaklar câriyelerinin sayısını bildir-memektedirler. Onun 300 g u l â m ' a sahip olduğu malûm bulunduğuna göre 2 3 3 , buna kıyasla epey cariyesi de olduğuna hükmedilebdir.

H â t u n ' l a r gibi câriyelerin de efendilerine nekadar sadık oldukları hu-susunda yine eski S e l ç u k l u veziri K ü n d ü r î ' n i n hayatından misâl vermek mümkündür: Son defa S e l ç u k l u sarayından gönderilen iki g u l â m bu S e l ç u k l u vezirini öldürmek için Mervu' r- Rûd'a geldikleri zaman, o, bu iki g u l â m ' d a n h a r e m ' i mensupları (ehl) ile vedalaşmasına müsaade etme-lerini istedi. Eski vezir haremine girer girmez, öldürüleceğini öğrenen harem'i mensuplanndan feryatlar yükselmeğe başladı. Kızı ve cariyeleri başlarını aç-tılar ve toprak serpmeğe başladdar. Vezirin geciktiğini gören iki g u l â m , harem'e girerek, vezire dışarı çıkmasını söylediler. Vezir, gu lâm' la ra kadın-ların, harem'den çıkmasına mâni olduklarını, elinden tutup çıkarmalarını söyledi. G u l â m ' l a r K ü n d ü r î ' y i harem'den çıkardılar ve her halde kadınların çıkmasına mâni olmak için kapıyı kilitlediler 2 3 4 . K ü n d ü r î ' n i n harem hayatı hakkında yukarıdanberi verdiğimiz malûmat, S u l t a n ' ı n cariyelerinin sayısı ve hükümdara bağlılık dereceleri hakkında, kıyas yoluyla, bir fikir vermiştir sanırız.

233 Bk. S ı b t , İsi, 240b; Sr., 225a (457 yılı hâdiseleri).

234 Bk. S ı b t , İsi., 241 b; Sr . , 226b (457 yılı hâdiseleri).

Page 69: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I E H A Y A T I

IV

ÂDETLER, AN'ANELER VE MERÂSlMLER

Ortaçağ'da cemiyet gibi, o cemiyeti sevk ve idare eden devlet de muha-fazakârdı. Her hükümdar karşı karşıya kaldığı her mes'elede, kendinden önce-kilerin, aynı mes'elede nasıl davrandıklarını gö«önünde bulundururdu. Mües-seselerin bizatihi devamlılık vasıflarına bu muhafazakârlık telâkkisi da eklenin-ce, bu devirde hâkim olan zihniyet daha iyi anlaşılır; bu itibarla bu devrin, bir dereceye kadar âdet ve an'anelerin sevk ve idaresi altında olduğu söylene-bilir. Biz de burada saray hayat ve teşkilâtiyle ilgili âdet , an'ane ve merâ-simleri ele alacağız.

1. Cülus

Hükümdarların tahta çıkış (cülûs) lan muayyen bir merâsimle olurdu. Alp Ars l an ' ı n nasıl bir merâsimle S e l ç u k l u i m p a r a t o r l u ğ u tahtına oturduğu hakkında bilgimiz pek azdır. Alp A r s l a n , taht rakibi ve akrabası K u t a l m ı ş ' a karşı savaşı kazanır kazanmaz, vezir K ü n d ü r î ' y e haber gön-dererek, selefi ve amcası T u ğ r u l Bey ' in tabutunun saraydan türbesine nak-ledilmesini ve sarayı temizleterek, oturmasına müsait hale getirmesini emretti. Vezir r A mî d ü ' l - m ü l k K ü n d ü r î'nin Alp A r ş l a n ' ı karşıladığını biliyoruz235. Bu vezirin, onu tahta oturttuğundan açıkça bahsedildiğine bakılırsa, "cü-l û s " merasiminde vezirlerin hususî bir rol oynadıkları anlaşılıyor236. Yine bun-dan anlaşılıyor ki, Alp A r s l a n B ü y ü k S e l ç u k l u i m p a r a t o r l u ğ u payi-tahtı Rey şehrinde selefi T u ğ r u l Bey ' in sarayında tahta oturduğu gibi, cülûs merâsimini de burada yapmıştır.

T ü r k an'anelerinin henüz kuvvetle yaşadığı bu zamanda, onun Îslânıî merâsimler yanında eski Türk âdetlerine göre de tahta çıkarıldığı ihtimal da-hilindedir. Nitekim tahta çıkışından 15 - 20 gün sonra Alp Ars lan ' ın , tahta çıkışı şerefine büyük bir " ş ö l e n " verdiğini (17 Aralık 1064 - 5 Muharrem 455), bütün ü m e r â ve hâcib ' ler i hü'atlediğini ayrıca zikretmiştik237 . A lp Ars lan ' ın , tahta çıkar çıkmaz büyük bir resm-i kabûl tertibettiği, başta S e l ç n k l u hânedanı mensupları olmak üzere bütün devlet erkânının bu kabûl resminde hükümdara tebriklerini ve biatlarını arz ettikleri muhakkaktır.

235 Bk. S ı b t , İsi, 232 b; Sr., 214b (456 yılı hâdiseleri). 236 Bk. t . İ s f a h a n ı - B u n d â r î, nşr. H o u t s ı n a , s. 29; Türk. tere. s. 28. 237 Bk. Yukarı.

Page 70: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

70 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Bu esnada bugün de düğünlerde tatbik edilen eski bir T ü r k âdeti gereğince dinarlar, dirhemler, hattâ mücevherler saçddığı ve hazır bulunanlar tarafından kapışıldığı malumdur ki, buna s aç ı " ( n i § â r ) derlerdi.

Bundan sonra ordu mensuplarının kendi aralarında T ü r k âdeti gere-ğince eğlenceler tertip ettikleri, danslar yapıp, türküler söyledikleri şüphesiz-dir2 3 8 .

Hükümdarın tahta çıkması demek, aynı zamanda devletin yeniden niza-ma konması demektir: Tahta yeni çıkan hükümdar, bütün devlet teşkilâtı mensuplarına yeniden tayin fermanları verir; bu arada memuriyette kalmasını, muhtelif âmillerle, mahzurlu gördüklerini azleder.

Bu tanzim faaliyetine hânedan azası da dahildir. Alp A r s l a n , tahta çık-ması şerefine verdiği " ş ö l e n " de ve hil'at vermede olduğu gibi, hânedan âzasına yeni ülkler tevcihi mes'elesinde de biraz gecikti. Filhakika, ayrıca görüldüğü gibi, Alp A r s l a n , bu tevcih işini ancak iki yıl sonra yapabildi (1065 - 1066 / 458) 2 3 9 .

Hükümdar, tahta çıkışını bütün münasebette bulunduğu devletlere, bu arada B a ğ d a d A b b a s î H a life l iği 'ne bildirirdi. Devletlerin S e l ç u k l u i m p a r a t o r l u ğ u karşısındaki durumuna göre, bu resmen haber vermenin mânâ ve maiyeti değişiyordu: Muhatap devlet, müstakil siyasî bir teşekkülse, bu takdirde bu haber vermeden maksat, yeni hükümdarın başında bulunduğu devletin tanınmasını temin etmektir. Y a s a l hükümdarlara bildirmekten mak-sat ise, onların tâbüiğinin teyidini sağlamaktır. Yeni hükümdarın tahta c ü l û s ettiğini böylece resmen öğrenen v a s a l hükümdar, itaatini teyid etmek üzere , münasip hediyelerle, m e t b û u ' n u n nezdine gelip, ubudiyetini arz eder. Payitahta kadar gelip, itaatini arzettikten sonra, m e t b û hükümdar da umumiyetle onun yerinde v a s a l hükümdar olarak bırakddığına dair eline yeni bir ferman verir.

Tahta çıkışı B a ğ d a d A b b a s î Hal i fe l iğ i 'ne bildirmekten gaye, yeni hükümdarın başında bulunduğu devleti tanımasını temindir. Alp Ars lan ' ın başına yeni geçtiği B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n Ha l i fe l ik tarafından tanınmasının ne demek olduğunu ayrıca görmüştük2 4 0 :

238 T u ğ r u l B e y , Halife'nin kızı ile evlendiği zaman, ordusu mensupları (hot ıâj î ) ııin millî oyunlar oynayıp, kendi dillerinde türküler söylediklerim biliyoruz. Bk. S ı b t , İs i . , 226a; Sr., 206 a (455 yılı hâdiseleri).

239 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Hanedan Azası Arası Münasebetler ve Taht Mücadeleleri" bahsi. Ayrıca bk. l b n ü ' 1 - E s î r , nşr. T o r n b e r g , X, s. 34'

240 Bk. M e h m e t A l t a y , K ö y m e n , ad. geç. eser = "Alp Arslan Zamanında Bağdad Abbâsî Halifeliği ile Münasebetler" bahsi.

Page 71: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I E H A Y A T I

Alp A r s l a n , gönderdiği bir elçilik heyetiyle Bağdad camilerinde adına hutbe okunmasını, para basılmasını ve üzerinde ad, lâkab ve unvanları iş-lenmiş, sembolü olan renkte hil'atler imal edilmesini talebetti. Bunların hepsi yerine getirildiği gibi, imal edilen " s u l t a n i h i l ' a t " l a n n gönderilmesi mü-nasebetiyle, şahitlerin huzurunda " t a k l i d " merasimi yapıldı ve Alp Arş-la n'a hitaben yazılmış bir resmî mektupla dünyevî selâhiyetlerin bu Se lçuk-lu Su l t an ' ı na devredilmiş olduğu bildirildi.

Görülüyor ki, bir hükümdarın tahta çıkması demek, âdeta devletin yeni-den kurulması demektir. İşte bu sebeple devletin en zayıf zamanı saltanat makamında değişiklik olduğu zamanlardır denilebilir. Bu ânı fırsat bilen, hâ-nedan âzası, yeni tahta çıkan hükümdara karşı taht mücadelesine girişe-bilecekleri gibi, vasal hükümdarlar da ekseriya t â b i l i k ş a r t l a r ı ' n ı yerine getirmemek suretiyle istiklâllerini ilân ederler. İmparatorluğun v a s a l ' ı olmayan devletler de, arazüerini genişletmek için harekete geçerler. Alp Ars l an ' ı n da T u ğ r u l Bey' in veliahtini taht tan indirerek yerine geç-tiğini ve saltanatı boyunca aynı neviden hâdiselerle karşılaştığım ayrıca belirtmiştik. A b b â s î Hal i fes i 'n in bile, fırsattan istifade ederek, T u ğ r u l Bey zamanında B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ' n a devrettiği dünyevî selâhiyetlerini tekrar elde etmek için nasıl harekete geçtiğini izah etmiştik.

Yeni hükümdarın, tahta çıkması şerefine, umumî af ilân ederek mah-pusları serbest bıraktığı anlaşılıyor: A lp Ars l an ' ı n ölümünü fırsat bilerek, hânedanm hayattaki en yaşlı âzası sıfatıyle imparatorluk tahtını ele geçirmek için mücadeleye girişen K a v u r d, esir edilip öldürüldükten sonra M e l i k ş a h tarafından böyle bir umumî af ilân edilmişti241.

2. Veliaht Tayini

Hânedan âzasımn siyasî ve içtimaî hayatta hususî mevkileri olduğunu görmüştük. Hânedan âzası arasında en itibarda olanlar, şüphesiz, şehzadeler-dir. Hal i fe 'nin S u l t a n Alp Ars lan ' l a beraber oğulları A y a z ve Melik-şah 'a da unvanlar ve lâkablar tevcih ettiğini yukarıda belirtmiştik. Hal i fe , Alp A r s l a n ' a , muhtelif vesilelerle hil'atler gönderdiği zaman, oğullarını da ihmal etmiyordu: S u l t a n ' ı n kızı ile evlenmesini temin etmek üzere, Halife-lik veliahti ' U d e t u ' d - d î n ' i n vekili olarak Nişâpûr'a gelen ' A m î d u ' d -

241 Bk. S a d r ü ' d - d î n e l - H u s e y n î , Ahbâr, s. 58; Türk. tere. s. 40.

Page 72: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

72 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

d e v l e dönerken, İsfahan'a, uğrayarak, orada bulunan Me l ik şah ' a Ha-life'nin hil'atlerini takdim et t i 2 4 2 .

Su l t an ' ı n , seferler esnasında H â t û n gibi, şehzadeleri veya şehzadeler-den birini daima yanında bulundurduğu anlaşılıyor: Bu S e l ç u k l u hüküm-darının yaptığı Hârezm seferinde, oğlu Ayaz ' ı babasına karşı gös-terdiği hürmet münasebetiyle bahis konusu etmiştik. Buna mukabil, Melik-şah ' ın da babasının Gürcistan ve Ermenistan seferine katıldığını ve vezir N i z â m ü ' l - m ü l k ile birlikte birçok yerler ve kaleler fethettiğini ayrıca belirtmiştik.

Alp Ars lan ' ın , sefere çıkarken oğullarından birini payitahtta yerine vekil olarak bırakıp bırakmadığını bümiyoruz. Fakat bunun mümkün oldu-ğunu sanıyoruz243 . Bu vekilin M e l i k ş a h olması pek muhtemeldir. Esasen M e l i k ş a h çoktan beri veliaht bulunuyordu.

Veliaht görtermenin muayyen bir müddeti yoktur. Bu, hükümdarın arzu-suna kalmış bir keyfiyettir. Nitekim, Alp A r s l a n , oğlu Mel ikşah ' ı , tahta çıktıktan iki yıl kadar sonra veliaht tayin etmiştir. Galiba Hârezm ve Kıp-çak seferine çıktığı sırada (1066/458), Merv şehrinden hareket eden ve Râykân kasabası dışında konaklayan S u l t a n Alp A r s l a n , oğlu Mel ikşah ' ı kendisinden sonra S u l t a n olarak tanıyacaklarına dair d e v l e t ü m e r â s ı ' n -dan yeminle vaad aldı. Alp A r s l a n , böylece veliaht yaptığı Me l ik şah ' ı bir ata bindirdi, kendisi de sırtında " g â ş i y e " olduğu halde onun önünde yaya yürüdü. S e l ç u k l u S u l t a n ı , bu hareketiyle kendisinin de hükümdar olarak oğluna itaatte başta geldiğini ümerâsına göstermek istiyordu. Alp A r s l a n bu münasebetle bütün ümerâsına hil'atler ihsan etti. Hâkimiyeti altında bulu-nan bütün ülkelerde, hutbelerde, tabiî kendi admdan ve lâkablarından sonra, oğlu Me l ik şah ' ı n adının ve lâkablarının zikreddmesini emretti. A lp Ars-lan ' ın bu emri yerine getirildi.

Alp A r s l a n bundan sonra, ayrıca görüldüğü şeküde, imparatorluğun doğu tarafını hânedan âzasına tevcih e t t i 2 4 4 . Yine ayrıca görüldüğü gibi, Alp-A r s l a n , Ma lâzg i r t savaşına başlarken ümerâsına savaşta ölürse yerine geçecek olan oğlu M e l i k ş a h ' a i taat etmelerini vasiyet etmişti. Doğuya

242 Bk. İ m â d ü ' d î n İ s f a h a n ı - B u n d â r î nşr. H o u t s m a , s. 45; Türk. tere. s. 44. 243 Bk. ayn. yer. M e l i k ş a h ' ı n , payitaht İsfahan'da., ' A m î d ü ' d - d e v l e ' y i resmen kar-

şılaması, kaynakta Şirâz'dan gelip babası nezdine gittiğinden bahsedilmesine rağmen, resmî sıfat ve salâhiyete sahip olduğunu göstermektedir.

244 Bk. l b n ü ' 1 - E s î r , nşr. T o r n b e r g , X , s. 34; nşr. Bulak, X , s. 19.

Page 73: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I E H A Y A T I

yaptığı soıı seferi esnasında yaralanan Alp A r s l a n , öleceğini anlayınca, si-yasî vasiyetııâme sayılabilecek tavsiyelerde bulunurken, Mel ikşal ı ' ın veli-ahtliğini bir daha teyid etti. Diğer oğlu Ayaz ' a Belh merkez olmak üzere, babası Çağr ı Bey D a v u d ' u n hâkimiyeti altında bulunan ülkelerle birlikte 500.000 dinar tahsis etti. Kardeşi M e l i k ş a h ' a yardımcı olmasını emreyledi245 . Müstakbel hükümdar M e l i k ş a h için en büyük tehlikenin —büyük kardeşi olduğu anlaşılan- Ayaz 'dan geleceğini düşünen Alp A r s l a n , bir taraftan ül-keler tevcih etmek ve büyük ihsanlarda bulunmak suretiyle, onu tatmine çalışırken, diğer taraftan onun Mel ik şah ' ı n elinden tahtı almak için mücade-leye girişeceği ihtimaline karşı da tetbirler aldı. Meselâ Belh şehrini ve bütün Horasan'ı Ayaz'a tevcih ederken, Belh kalesini Melikşah'a. verdi ve kardeşi A y a z tevcih edilen ülkelere ve yapılan ihsanlara kanaat etmezse, kendisine tahsis edilen parayı, onunla savaşa sarfetmesini emretti. Ayrıca, meşhur vezir N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü vasi tayin e t t i 2 4 6 . A lp Ars l an ' ı n siyasî vasiyetnâmesinin şuınulüne, ayrıca bahis konusu edildiği gibi, K i r m a n Sel-ç u l u l a r ı D e v l e t i hükümdarı kardeşi K a v u r d da giriyordu247 . Veliahtı M e l i k ş a h için en büyük tehlikenin, taht üzerinde en fazla iddiada bulunma hakkına sahip olan kardeşi Ayaz 'dan geleceği hususunda Alp Ars l an ' ı n tahmini doğru çıkmamıştır. Bilindiği gibi, B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r -l u ğ u tahtı için en büyük tehlike, siyasî vasiyetnâmesinde taht üzerinde hak iddia edeceğini düşünmediği için, ihsanlarda bulunmakla beraber, hakkında hiç bir tedbir almadığı kardeşi K a v u r d ' d a n gelmiştir. Eğer N i z â m ü ' l - m ü l k gibi bir vezire sahip olmasaydı, Alp A r s l a n tarafından şatafatlı merasimler-le tekrar tekrar veliaht gösterilmesi, Me l ikşah ' ın tahta çıkmasına aslâ kâfi gelmeyecekti.

3. Sarayda Rehineler Bulundurma

Bu âdet daha ziyade hâkimiyet telâkkisi çerçevesine girer. Zira, bilindiği gibi, t â b i hükümdarın, metbû hükümdarın sarayında oğullarından veya kar-deşlerinden birini rehine olarak bulundurması, çok eskiden beri tatbik edile-gelen bir kaidedir ve metbû adına hutbe okutmak, para bastırmak ve metbû hükümdara yıllık vergi vermek ve saire gibi belli başlı tâbilik şartlarından bi-rini teşkil eder.

245 Bk. I m â d ü ' d - d î n 1 s fâhn â i-B u n d â r i, nşr. H o u t s m a , s. 47; Türk. tere. s. 46. 246 Bk. ayn. yer. 247 İ b n H a l l i k â n ' a göre (Vefeyât, nşr. Bulak, 1293, II, s. 161.) bütün hanedan âzası

(oğullar) bu siyâsi vasiyetnâmenin, şumûlü içine giriyordu.

Page 74: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

74 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Eserinde sarayda rehineler bulundurmak âdetine de bir fasıl tahsis eden S e l ç u k l u veziri N i z â m ü ' l - m ü l k , mes'eleyi daha ziyade devletin emni-yeti zaviyesinden ele almaktadır. Ona göre, t â b i hükümdarların her birinin oğlu veya kardeşi rehine olarak sarayda ikamet ederlerse, bu rehineler yüzünden hiçbir v a s a l hükümdar S u l t a n ' a isyan edemiyecektir. N i z â m ü ' l - m ü l k , böylece sarayda bulunacak olan rehinelerin sayısının bin olmasa bile, hiçbir zaman 500 den aşağı düşmemesini istemektedir. Bu rehineler, sarayda bir yıl kaldıktan sonra onların yerlerine başkaları gönderilirdi. N i z â m ü ' l - m ü l k , yine emniyet mülâhazasiyle, yeni rehineler saraya gelmedikçe eski rehinelerin yerlerine dönmelerine müsaade edilmemesini tavsiye etmektedir.

Bu S e l ç u k l u veziri, S e l ç u k l u sarayında rehine bulunduran v a s a l hükümdarların adlarını vermemekle beraber, ya S e l ç u k l u i m p a r a t o r l u -ğu'na t â b i devletlerin hangi ırklardan meydana geldiğini veya bu vasal dev-letlerin hangi coğrafi bölgede bulunduğunu ve yahut ta hangi hânedandan olduklarını belirtmek suretiyle, bu eksikliği kısmen telâfi etmektedir. Bunlar, ırk itibariyle, A r a p , K ü r t , D e y l e m , R u m emirleridir. Coğrafi bölge iti-bariyle de, dağlılar (kûhiyân) d ı r veya Tâberistan'da oturanlar ve Ş e b a n k â r e hânedanma mensup olanlardır.

S e l ç u k l u vezirine göre, bu rehinelerin bulunması dolayısiyle saray, ihtiyaç duyulduğu zaman, iş yapacak insandan mahrum bulunmıyacaktır248 .

4. Elçi Teâtisi

Denebilir ki, elçilik müessesesi, insan oğlunun, en büyük eseri olan devleti kurduğundan beri mevcuttur. Filhakika devletler tarih boyunca münasebet-lerini karşılıklı olarak gönderdikleri elçiler vasıtasiyle düzenlemişlerdir. Pey-gamberler de Tanr ı ' n ın elçileri sayılırlar.

Her devirde olduğu gibi, B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u zamanın-da da elçilik müessesesi, İmparatorluğun diğer devletlerle, bilhassa v a s a l devletlerle ve Hal i fe l ik ' le münasebetlerinde büyük rol oynuyor. Nitekim, S e l ç u k l u veziri N i z â m ü ' l - m ü l k , eserinin en uzun ve dikkate şayan fasıl-larından birini bu müesseseye tahsis etmiştir2 4 9 . Bu S e l ç u k l u vezirine göre, elçi olarak gönderilecek kimselerde bulunması gereken vasıflar şunlardır:

248 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 129; nşr. H a l h â l î , s. 73 (25. fasıl).

249 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 120-124; nşr. H a l h â l î , s. 68 - 71 (21. fasıl).

Page 75: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L A T I Y E H A Y A T I 75

1 - Padişahların hizmetinde bulunmuş olmalı, yani hükümdarlara hizmet âdabını öğrenmiş bulunmak,

2 - Söz söylemekte cesur olmalı,

3 - Çok söz söylememeli,

4 - Çok seyahat etmiş bulunmalı,

5 - Her ilimden anlamalı, 6 - Kur'an'ı ezbere bilmeli, 7 - İleriyi gören bir kimse olmalı,

8 - Boylu-boslu ve iyi görünüşlü olmalı.

Bunlar elçi olarak gönderilecek kimsenin mutlaka sahip olması gereken maddî ve manevî meziyetlerdir. N î z â m ü ' - l m ü l k ' e göre, elçi namzedi, bun-lardan başka, ihtiyar ve âlim olursa daha tercihe şayandır. Bu S e l ç u k l u veziri, kimlerin elçi olarak gönderilmesi hususunda da şunları söylemektedir:

Hükümdar, bir ned im ' in i elçi olarak gönderirse, bu takdirde bu n e d i m ' -in üzerine aldığı işi yerine getireceğine daha fazla itimad eder. Bir hükümdar, cesur, silâh kullanma usullerini iyi bilen, iyi süvari olan birini elçi olarak gön-derirse, çok yerinde bir harekette bulunmuş olur. Zira , nezdine elçi olarak gittiği hükümdara, elçi gönderen hükümdarın bütün adamlarının böyle olduğunu göstermiş olur. Elçi namzedi P e y g a m b e r soyundan (Şe-rif) olursa daha da tercihe şayandır. Zira, böyle bir elçinin soyu, nezdine gönderden hükümdara hürmet telkin eder2 5 0 . Görülüyor ki, N i z â m ü ' l - m ü l k elçilik vazifesini muayyen meslekten olanlara inhisar ettirmemekte ve elçi olarak seçilecek insanı hükümdarın takdirine bırakmaktadır. Yalnız o, elçi olarak gönderilecek kimsenin ihtiyar ve âlim olmasını, bilgi ve tecrübesi ba-kımından; bir n e d i m olmasını, hükümdarın itimadını kazanmış olması ba-kımından; bir kuvvetli kumandanın gönderilmesini, devletin karşı tarafta askerî kudreti hakkında daha elçiye bakarak fikir edinmesi bakımından; nihayet P e y g a m b e r soyundan birinin gönderilmesini, yine karşı tarafta soyunun kutsîliği dolayısiyle uyandıracağı hürmet bakımından derece derece daha fazla tercihe şayan bulmaktadır.

N i z â m ü ' l - m ü l k , " e t r â f ' d a n gelen elçilerden sarayın kapısına ulaşın-caya kadar kimsenin haberi olmadığını, gelişleri esnasında olduğu gibi, gidiş-leri esnasında da, hiç kimsenin onlarla ilgilenmediğini, (ilgililerin) onların ge-lişlerini hiç kimseye haber vermediklerini, bu halin gelen elçilerde, (devleti idare

250 Bk. Siyâset-nâme, nşr. Darke, s. 124; nşr. Halhâlî, s. 70 (21. fasıl).

Page 76: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

76 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

edenlerin) gaflet içinde bulundukları ve işlerini ciddiye almadıkları kanaatmı uyandıracağını kaydeder. Böylece mesul makamların yabancı elçilere karşı tutumlarını şiddetle tenkit eden N i z â m ü ' l - m ü l k , izahatına devam ederek, elçilerin nasıl karşılanıp, onlara karşı nasıl davranılması gerektiğini vuzuhla ortaya koyar. Bu S e l ç u k l u vezirine göre, serhad memurları (gumâştegân)• na kendilerine birisi erişince, şu hususlar emredilmelidir: Bu memurlar gelenin kim olduğunu, yanında kaç atlı ve yaya bulunduğunu, ne miktarda âlât ve teçhizata sahip olduğunu, ne iş için gelmekte bulunduğunu derhal bir atlı ile (merkeze) bildirmelidirler. Sonra da bu gelenin yanına mutemed bir adamını katarak, tanınmış (ma'rûf) bir şehre gönderip, oradaki mes'ul makamlara tes-lim etmelidirler. Görünüşe göre, serhad memurlarının vazifeleri burada bit-mektedir. Bundan sonra geleni veya gelenleri saraya kadar şehirden şehre veya nahiyeden nahiyeye aynı şekilde ulaştırmak vazifesi, yerine göre yine ilgili memurlar (gumâşt egân) a, âmiller (' um mâl) a ve i k t a sahipleri (muk ta' ân) ne düşmektedir. (Serhadden itibaren bütün ilgililerin dikkat edecekleri nokta geleni mamur yerlerden geçirmektir. Bu hususta aşağıda daha uzun bilgi verilecektir).

Verilen emre göre, onlar, gelenlere teslim edildikleri her menzilde iniş hakkı (nüzul) verecekler, iyi bakacaklar ve onları hoşnutluk içinde (payitahta kadar) göndereceklerdir. Gelen elçilere sarayda kabul esnasında olduğu gibi, dö-nüşlerinde de aynı iyi muamelenin yapılmasını tavsiye e d e n N i z â m ü ' l - m ü l k , şu umumî kaideyi koymaktadır: Elçiye yapılacak muamele, onu göndermiş olan padişaha yapılacak muamelenin aynı olmalıdır. Büylece sözü elçilerle, onları gönderen hükümdarların münasebeti konusuna nakleden N i z â m ü ' l -mülk , şöyle devam etmektedir: Pâdişahlar (öteden beri) birbirlerine karşı daima büyük hürmet göstermişler ve elçileri de aziz tutmuşlardır. Böyle hareket etmekle hükümdarların kadri, kıymeti ve mevkii artmıştır.

S e l ç u k l u v e z i r i , bundan sonra elçüerin masuniyeti hakkında şu dikkate şayan bilgiyi vermektedir: Pâdişahlar arasında bir ihtilâf (muhale-feti) ve gerginlik (vahşeti) bulunduğu zamanlarda bile, lüzum olduğu anlar-da elçiler gidip gelmişler, elçilik vazifelerini, kendderine emreddmiş olduğu şekilde, yerine getirmişlerdir. ( ihtilâf hâlindeki hükümdarlardan hiç biri), onları incitmemiştir. Onlara iyi muamele etmek âdeti hiç ortadan kalkmamış-tır. Zira, aksi muamele hiç bir zaman hoş karşılanmamıştır. ( N i z â m ü ' l -m ü l k verdiği izahatın burasında elçüere yapdacak muamele hakkında bir de Tanrı sözü (âyet) nakletmektedir251.

25 Bk. Siyâset-nâme, şr. Darke, s. 12 - 1; şr. Halhâlî, s. 6 (21. fasıl).

Page 77: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I E H A Y A T I

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n , naklettiğimiz bu esasları, uzun süren ve Alp Ars-l a n ile Mel ikşah ' ın saltanat zamanlarını kaplayan vezirliği esnasında ti-tizlikle tatbik ettiği şüphesizdir. Yeri gelmiş iken, bu hususta şu hâdiseyi nakledelim:

Son Suriye seferine giderken, t / r / a ' y ı muhasara eden Alp A r s l a n , 50.000 dinar mukabilinde muhasarayı kaldıracağına dair Urfa halkı ile bir anlaşmaya varmıştı. Urfa halkı sonradan, Alp A r s l a n muhasara âlât ve edevâtım yok ettiği takdirde taahhüt ettikleri bu 50.000 dinarı teslim ede-ceklerini bildirdiler. Fakat, aynı Urfa halkı S u l t a n savaş âlet ve vasıta-larını tahrip ettikten sonra sözlerinden döndüler. Çok kızan S u l t a n , arada vâsıta olan elçinin öldürülmesini emretti. Vezir N i z â m ü ' l - m ü l k , böyle bir hareketin âdet olmadığını söyleyerek, elçinin öldürülmesine mâni oldu2 5 2 .

N i z â m ü ' l - m ü l k , elçüerinne maksatla gönderildikleri ve nelere dikkat ettikleri hususunda pek dikkate şayan bilgi vermektedir. Ona göre, Pâdişâh-ların birbirlerine elçi göndermekten maksatları, sadece herkesin içinde izhar ettikleri haber iblâğından veya mektup gönderilmesinden ibaret değildir; bunların dışında yüzlerce gizli maksatları vardır. Onlar, yolların, boğazların, suların, otlakların— ordunun geçip geçemiyeceği, otun nerede bulunup, nerede bulunmadığı bakımlarından— nasd olduğunu; her yerde memurların kimler olduklarını; hükümdarın ne kadar askeri bulunduğunu, âlet ve teçhizat-(' uddet)mm ne derece mükemmel olduğunu, sofra (hân) sının ve meclisinin, saray (dergâh ve bârgâh) inin, oturup kalkışının, po lo (çevgan) oynayı-şının, avlanışmm, huy (hulk) unun ve tabiat (siret) inin, bahşiş verişinin, çalışma (kûşiş) sının, çehresinin ve işi (kerdâr) nin nasıl olduğunu; zâlim mi, âdil mi; ihtiyar mı, genç mi; memleket (vilâyet) inin mamur mu, harab mı; ordusunun kendisinden hoşnut mu, değil mi; reâyâ (ra'iyet) sı zengin mi, fakir mi; (hükümdarın kendisinin) haisis mi, cömert mi; devlet işlerinde uyanık mı, gâfil mi; kâbiliyetli bir vezire sahip mi, değil mi, dindar ve doğru mu, yok-sa aksi (nâpâk ve bedreviş), mi; kumandalar (sipahs âlârân) ı iş bilir ve tecrübeli (rezm—âzmûde) mi, değil mi; nedim' ler i zarif ve liyakatli mi, de-ğil mi; hükümdarın neyi sevip, neyi sevmediklerini; şarap içmesi esnasında açık ve neş'eli mi, değil mi; hükümdar din işlerinde sağlam mı, himmet ve şefkati var mı, yoksa bu işlerde gaflet içinde mi; hükümdarın temayülü daha ziyade ciddî sözlere mi, yoksa açık saçık sözler (hezel) e mi; daha fazla gulâm' lara mı, yoksa kadınlara mı rağbet ettiğini öğrenmek isterler.

252 Bk. S ı b t , İsi., 260b; Sr., 252b (463 yılı hâdiseleri).

Page 78: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

78 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

N i z â m ü ' l - m ü l k , bir hükümdarın elçileri vasıtasiyle elde ettiği bu ma-lûmatı niçin ve nasıl kullanacağını da açıkça ortaya koymaktadır: Bir hü-kümdar elçileri vasıtasiyle elde ettiği bu bilgileri elçi gönderdiği hükümdarı ele geçirmek veya onunla açık bir muhalefete geçmek, veyahut ta sadece onun kusurlarını yakalamak istediği vakit alacağı tedbirler için kullanır. O, hüküm-darın ahvalini böylece bildiği için. gerekli tedbirleri de kolayca alır.

N i z â m ü ' l - m ü l k , bundan sonra Alp A r s l a n zamanında başından ge-geçcn -birçok bakımlardan dikkate şayan- bir hâdiseyi nakletmektedir ki, biz de konumuz bakımından önemi dolayısiyle, hemen hemen aynen alıyo-ruz:

"Bütün dünyada iyi olan ve doğru yolda bulunan iki mezhep vardır: Birisi Hane f î , diğeri de Şâfi î mezhebidir. Bütün diğer mezhepler boş (ha-va) ve b i d ' a t ' t i r . S u l t a n (Alp A r s l a n ) , kendi sâlik olduğu mezhebe o kadar sağlam ve samimî olarak bağlı idi ki, defalarca 'vezirim Şâfiî mez-hebinde olmasaydı ne iyi olurdu!' diye t eylemiştir. Alp A r s l a n , pek " s i y a s e t " ehli ve heybetliydi. Onun kendi mezhebine böylesine inan-mış bulunması ve Şafiî mezhebini de öylesine kusurlu bulması yüzünden (hayatıma kastetmesinden) daima endişe ederdim, S u l t a n (bir gün) Mâve-r âu? n-nehr' e sefer yapmaya azmetti. Zira, S e m e r k a n d H a n ı Ş e m s u ' l -m ü l k ( N a s r b . A h m e d ) kendisine boyun eğmiyordu. S u l t a n (bir taraftan) asker toplarken, diğer taraftan H a n ' a elçi gönderdi. Ben de olup biteni bana bildirsin diye, kendi tarafımdan D a n i ş m e n d E ş t e r ' i S u l t a n ' ı n elçisiyle birlikte gönderdim. S u l t a n ' ı n elçisi oraya (Semerkand'a) vardı ve elçilik vazifesini yerine getirdi. (Dönüşte) S e m e r k a n d H a n ' ı S u l t a n ' ı n elçisiyle birlikte kendi elçisini ( S u l t a n nezdine) gönderdi. Âdet olduğu üzere, elçiler, zamanlı - zamansız vezirlerin huzuruna çıkarlar, dileklerde bulunurlar. Zira, (elçilerin bâzan) S u l t a n ' a şifahen söyleyemiyecekleri sözleri olur. Onlar (bu sözleri) S u l t a n ' a ulaştırsın diye vezire söylerler. Ben çadır (v i sâk ) ımda (elçiler S u l t a n ' ı n nezdinden) dönünceye kadar bir dost gurubu (hemni -şînân) ile oturmuş satranç oynuyordum; bir satranç partisini kazanmış ve oyun rakibimin bir yüzüğünü rehin olarak almıştım. Yüzük sol elimin par-mağına bol gelmişti; (bu sebeble), onu sağ elimin parmağına takmıştım. (Bu sırada ilgililer), S e m e r k a n d Han ı ' n ın elçisinin kapıda bulunduğunu haber verdiler. 'Onu içeri alınız' dedim. (Bu arada), satranç (takımı) m önümüzden kaldırmalarını emrettim".

"Elçi içeri girdi, oturdu, konuşmağa başladı. (Bu esnada) ben yüzüğü par-mağımda döndürüyordum. Elçinin gözü parmağıma ve yüzüğe takıldı. Elçi,

Page 79: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I Y E H A Y A T I

sözünü bitirip kalktı, gitti. S u l t a n (Alp Ars l an ) , Han ' ı n elçisinin geri gönderilmesini, cevap getirmesi için başka bir ( S e l ç u k l u ) elçisinin de birlikte yolcu edilmesini emretti. Ben de yine kuvvetli bir adam olan D â n i ş m e n d E ş t e r ' i , S u l t a n ' ı n elçisiyle birlikte gönderdim. Elçiler, S e m e r k a n d ' a Ş e m s u ' l - m ü l k ' ü n nezdine varınca, bu meyanda (bu K a r a h a n l ı hüküm-darı), kendi elçisine, " S u l t a n " (Alp A r s l a n ) ı fikir (re'y) , yüz (dîdâr) ve iş (kerdâr) bakımlarından nasd buldun; ordusu ne kadardır; teşhizât ve âleti nasıldır; saray (dergâh ve bârgâh) ı, divan idare (tertîb) si nasıl-dır; memlekette hüküm süren esaslar (kâide) nelerdir?" diye sordu. Elçi: "Ey efendim, S u l t a n (Alp A r s l a n ) ın çehre, görünüş (manzar), yiğitlik (merdânegî), " s i y a s e t " , heybet ve fermanca hiçbir eksiği yok; ordusunun sayısını (ancak) T a n r ı bilir. " Z e y n e t " , âlet ve teçhizât (tecemmül) ı (hiç-bir ordu ile) kıyas kabul etmez; sarayının, divanı'nın ve meclisinin " t e r t î b " i hep iyi. Memleketinde hiç bir şey eksik değil, fakat (bu devletin) tek bir kusuru vardır. Bu kusur da olmasaydı çok iyi olurdu" dedi.

(Semerkand Hanı) Ş e m s u ' l - m ü l k : "Bu kusur nedir?" diye sordu.

Elçi: " S u l t a n (Alp A r s l a n ) ın veziri r â f ı z î ' d i r " dedi.

S e m e r k a n d H a n ı : "Sen bunu nereden bildin"? diye sordu.

Elçisi: "Bir gün kuşluk namazı (namâz-ı ptşîrı) nı kıldım ve ken-disiyle konuşayım diye onun ( S e l ç u k l u vezirinin) çadırına gittim. Vezirin, sağ elinin parmağına bir yüzük takmış olduğunu ve parmağının etrafında döndürdüğünü gördüm. Bu esnada benimle konuşmakta devam ediyordu."

Elçim Dânişmend Eşter: "Burada senin hakkında ( S e m e r k a n d H a n ı ) Ş e m s u ' l - m ü l k ' ü n huzurunda elçisinin ağzından şöyle sözler çıktı, bilesin" diye bana derhal yazdı. Ben S u l t a n ' d a n korktuğum için, büyük üzüntüye kapıldım. (Kendi kendime): " S u l t a n , Şâfiî mezhebini (bile) istihfaf ediyor ve (bu mezhebe sâlik olduğum için) her zaman bunu başıma kakıyor; Çiğil'lilerin, beni râfızî saydıklarım ve S e m e r k a n d H a n ı ' n ı n huzurunda böyle söyledik-lerini bir defa işitmeye görsün, bu S e l ç u k l u hükümdarı beni sağ bırakmaz" dedim. Bütün suçsuzluğuma rağmen, bu sözlerin, S u l t a n (Alp Ars lan ) ' ı n kulağına ulaşmaması için, benden istenmediği ve rica edilmediği halde, 30.000 dinar sarfettim. Müteaddid ihsanlarda bulundum; Maaş(i<Zrâr)lar bağladım."

"Bu hâdiseyi, birçok elçilerin hükümdarların (kendi devlet erkânına) serzenişte bulunmaları ve itham etmelerini mümkün kılmak üzere, nasıl kusur

Page 80: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

80 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

arayıcı olduklarını ve devlet (pûdişâ hî) de ve memlekette ne gibi kusurların ve meziyet (hüner) lerin bulunduğuna nasıl dikkat ettiklerini göstermek mak-sadiyle anlattım. Bu hususta akıllı ve uyanık hükümdarlar, kendi ahlâklarını düzeltmişler, iyi hal ve tavırlar takınmışlar, hiç kimsenin kusur bulamamaları için devlet işlerinde lâyık ve dindar insanları muhafaza etmişler ve onlara me-muriyet vermişlerdir"253.

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n verdiği malûmattan ve başından geçen bu hâdise-den, yabancı elçilere tâ hududtan itibaren nasıl davranıldığı, elçilerin nelere dikkat ettikleri, bunları gönderen hükümdarların toplanan bilgileri, gerektiği zaman, nasd kullandıkları v. s. hakkında fikir edinilmektedir. Diğer taraftan, yine bu hâdiseden devletin zayıf taraflarını yabancı elçilere göstermemek için ne gibi tetbirler alındığı açıkça anlaşılmaktadır.

Alp A r s l a n zamanında elçilik müessesesine dair N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n verdiği nazarî bdgiyle başından geçen bu hâdiseyi diğer kaynaklar da teyid et-mekte ve hattâ bu nazarî bilgiyi bazı bakımlardan tamamlamaktadırlar. Meselâ önce kimlerin elçi olarak gönderildikleri ve vazifelerini nasıl yerine getirdikleri hususlarını ele alalım: Ayrıca gördüğümüz şekilde tahta çıkan Alp Arslaı ı , adına hutbe okunup, para bastırılmasını ve hil'at imal eddmesini sağlaması için Bağdad Abbasî Halifesi nezdine önce Ibnu '1 -Muvaf fak lâkabiyle meşhur E b û Sehl M u h a m m e d b. H î y b e t i l l a l ı ' ı elçi olarak göndermişti. Onun diğer bir vazifesi de Tuğru l ' un Hâtuıı'u iken, bu S e l ç u k l u Su l tan ı 'n ın vefatı üzerine Bağdad''a iade edilen Halife'nin kızı Seyyide 'ye refakat etmekti. Bu zat, ihtiyar bir âlimdi. Yolda ölmesi üzerine bu vazifelerin yerine getirilmesi, R e î s u ' l - I r a k a y n E b û A h m e d N i h â v e n d î ' y e em-redildi. Bu reis bilemediğimiz sebeplerle bu H â t û n ile birlikte gitmek iste-medi. Israr edilince kabule mecbur oldu. E b û A h m e d N i h â v e n d î ile bir-likte Hal i fe 'ye —Sultan Alp A r s l a n adına hutbenin ikame edilmesi ta-lebini ihtiva eden- bir mektup gönderildi.

K a d ı E b û ' A m r M u h a m m e d b . A b d u r r a h m a n ile h â c i b Ay-t e k i n de H â t u n ' a refakat ediyordu. Halife 'ye hitaben yazılmış mektup reis E b û A h m e d N i h â v e n d î ' y e verilmiş olmasına rağmen, asıl elçilik heyetini bu kadı ile hâc ib ' in teşkil ettiği anlaşdıyor. Üç kişilik elçilik heyeti Bağdad'a geldikten sonra, bütün işlerin başında K a d ı E b û ' Amr ' ı görü-yoruz. Tabiî h â c i b daima yanındadır. Meselâ Halife 'nin huzuruna, kendi-lerine verilen elçilik vazifesini yerine getirmek üzere, bu ikisi girdiler. Görü-

253 Bk. Siyâset-nâme, nşr. Darke, s. 122 - 124; nşr. Halhâlî, s. 69 - 70 (21. fasıl).

Page 81: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L A T I E H A Y A T I

nüşe göre, biri Hal i fe 'ye, diğeri vezirine hitaben yazılmış iki mektubu, hâ-cib Halifelik vezirine takdim etti.

Hal i fe 'nin huzurunda bir de teşrifat münakaşası oldu: K a d ı ' l - K u z â t E b û A b d i l l a h D â m g â n î , S e l ç u k l u elçisi K a d ı E b û ' A m r ' ı n Ha l i f e tarafından kabulu esnasında kendisinin üst tarafına oturmasına itiraz etti. Kendisine , K a d ı E b û Amr 'm miisafir olduğu söylenerek, itirazı dikkate alınmadı. Bu , zevâhiri kurtarmak için söylenmiş bir sözden ibaretti. Haki-katte S e l ç u k l u elçisi Kadı 'n ın , H a l i f e l i k baş kadısı'nın üst tarafına otur-masını sağlayan kuvvet arkasındaki B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ve onun başındaki Su l t an 'd ı r .

K a d ı E b û 'Amr ' ın elçilik vazifesini ne büyük titizlikle yerine getir-diğini , A lp A r s l a n adına hutbe okunmasını ve para bastırılmasını hemen sağlayan bu S e l ç u k l u elçisinin, üzerinde Alp Ars l an ' ı n ad, unvan ve lâ-lâkabları yazılı, sembolü olan renkte imal edilecek lıil'atlerin bir an önce hazır-lanması için Hal i fe 'y i nasıl sıkıştırdığını, imali bittikten sonra S e l ç u k l u D ev le t i'nin mümessili olan ' Â m î d ( E b û S a' id) in talebi üzerine, Hal i fe-l ik sarayında yapılan hususî bir toplantıda " t a k 1 î d" merasinıiyle, imal edilen lıil'atlerin teslimi merasiminin birlikte nasıl yapıldığını yukarıda görmüştük2 5 4 .

Hal i fe , veziri F a h r u ' d - d e v l e İ b n Cahî r ' i esas itibariyle, kendisinin müsaadesini almadan S u l t a n Alp Ars l an 'dan h i l ' a t alması ve bu hil'-atla dolaşmak istemesi üzerine azletmiştir. Alp A r s l a n Halifelik vezirliğine kendi adamlarından A b u ' l - ' A l â ' y ı getirmek istiyordu. Bu S e l ç u k l u hü-kümdarı, H a l i f e l i k nezdinde bu hususta şefaatte bulunması için, vezir namzedi E b u ' l - ' A l â ' n ı n kardeşi E b u ' l - M e ' â l î ' y i H e z â r e s b nezdine gön-derdi. Gördüğümüz gibi, Ha l i f e , h a s adamlarının tavsiyesi üzerine, Sul-t a n ' ı kırmamak için, azlettiği İ b n Cehîr ' i tekrar vezir tayin etti (Kasım 1068 - Sefer 461) 2 5 5 .

Aradan üç yıl geçtikten sonra (Aralık 1071 - Rebîulevvel 464) E b u ' l -'A lâ 'n ın " v e z î r u ' l - v ü z e r â " ünvaniyle ve s u l t â n î h i l ' a t l e r i giymiş olduğu halde, S e l ç u k l u S u l t a n ı ' n ı n nezdinden Bağdad'1 a geldiğini görü-yoruz. Elinde H a l i f e l i k veziri İ b n Cehîr ' in ik tâ ' lar ınm yarısının ona tevcih edilmiş olduğunu gösteren bir de menşur (tevki) vardı. Kaynağın bil-dirdiğine göre2 5 6 , S u l t a n bunu H a l i f e l i k veziri İ b n Cehîr 'e kızdığı için

254 Bk. yukarı, s. 11. 255 Bk. S ı b t , İsi., 251 ab; Sr., 239b-240a (461 yılı hâdiseleri). 256 Bk. S ı b t , İsi., 6a; Sr., 3a (464 yılı hâdiseleri).

Page 82: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

82 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

yapmıştı. Bu kızgınlığın kendi namzedi olan E b u ' l - ' A l â ' n ı n vezir yapıl -mamasından doğduğu anlaşılıyor. E b u ' l - ' A l â bu defa " v e z i r u ' l - v ü z e r â " rütbesiyle S u l t a n ' ı n Bağdad nâibi tayin edilmişti. Kaynak bunun Selçuklu veziri N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n tedbiri olduğunu kaydetmektedir2 5 7 . Bu hareket Hal i fe 'ye dokundu. E b u ' l - ' A l â ' y ı hiç kimsenin karşılamamasını emretti. E b u ' l - ' A l â Bağdad'a tek başına girdi. Bununla beraber o, B â b u ' n - N e v -be eşiğini öpmekten geri kalmadı. E b u ' l - ' A l â ' n i n gelişinden üç gün sonra, meşhur kumandan S a ' d u ' d - d e v l e G û h e r â y î n geldi. S u l t a n , onu Ha-l i fe l ik veziri F a h r u ' d - d e v l e İ b n Cehî r mes'elesi için göndermişti. Gali-ba S u l t a n , Ebu'l- 'Alâ'ya yapılan muameleden onu mes'ul tutuyordu ve onun Ebu'l- 'Alâ'ya temayül göstermesini istiyordu. Elçi S a ' d u ' d - d e v l e ' y i Ha-life'nin " h â ş i y e " si ve veziri î b n Cehî r istikbal etti. Elçi S a ' d u ' d - d e v l e de B â b u ' n - N e v b e ' d e atından inerek, eşiği öptü, sonra da Hal i fe 'n in huzu-runa kabul edilmesini istedi ve müsaade edilmesi üzerine huzura dahil oldu. Kendisiyle beraber Hal i fe 'nin veziri I b n Ceh î r de huzura girdi.

S a ' d u ' d - d e v l e Gûherâyîn, S u l t a n ' ı n mektubunu Ha l i f e ' ye verdi. Fakat, elçilik vazifesi (risâle)ni edâ etmedi. Söyleyeceklerini bir kâğıt parçası-na yazarak, Hâl i fe 'ye verdi. Tezkereyi okuyan Hal i fe , S u l t a n ' ı n kendisine kızdığını anladı. S a ' d u ' d - d e v l e Hal i fe 'n in nezdinden ayrıldıktan sonra, âdet gereğince, bu S e l ç u k l u elçisine hitaben Hal i fe 'n in " t e v k î " ' i çıktı. Ha l i f e bu t e v k î ' i n d e " Rey şehrinde beklediği elçilerimizin gelmeleri gecik-tiği için ' A d u ' d - d e v l e (Alp A r s l a n ) nın canının sıkılmış olduğunu ve bu bekleyişin izzt-i nefsine dokunmuş bulunduğunu, ve bunu vezir ( İ b n Cehî r ) ' e nisbet ettiğini öğrendik " dedikten sonra, bunları düşmanların ve çekemiyen-lerin söylediğini kaydediyor ve hâdise (emr) nin böyle cereyan etmediğini, (elçi gönderilmesinde) gecikmenin h i l ' a t olarak takdime lâyık ipek elbisenin dokunmasının gecikmiş olmasından ileri geldiğini belirtiyor ve kalbinde vezi-rinin düşmanlarının telkiniyle doğan kırgınlığın zail olması için S u l t a n ' a hakikî durumu yazmasını, S e l ç u k l u elçisi S a ' d u ' d - d e v l e G û h e r â y î n ' -talebediyordu258 .

Görülüyor ki, Ha l i f e bütün gayretini S u l t a n ' ı n kırgınhğını gidermeğe sarfediyor ve vezirin ikta ' larının geri verilmesi hususunda bir talepte bulun-mağa cesaret edemiyor. Kaynakların Alp A r s l a n ölünceye kadar bir daha bu meseleden bahsetmediklerine bakılırsa, S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ile H a l i f e l i k arasında çıkan ihtilâfın böylece kapandığına hükmedilebilir.

257 Bk. S ı b t , ayn. yerler. 258 Bk. S ı b t , ayn. yerler.

Page 83: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L A T I E H A Y A T I

Naklettiğimiz son hâdise, elçilik vazifesinin nasd yerine getirildiği husu-sunda da tamamlayıcı bilgi edinmemizi sağlamaktadır. İlk elçilik vazifesini üzerine alan kimse, nezdinde gönderildiği hükümdar veya Hal i fe tarafından kabul edildiği zaman, beraberinde getirip takdim ettiği mektuptan başka, üze-rine aldığı vazife hakkında şifahî izahatta bulunuyor; bu arada belki de tevcih edilen suallere tamamlayıcı cevaplar veriyor. Hal i fe 'ye kırgın olan Alp Ars-l a n ' ı temsil eden S a ' d u ' d - d e v l e G û h e r â y î n , bu S e l ç u k l u h ü k ü m d a r ı ' -ııın Hal i fe 'ye hitaben yazdığı mektubu takdim ediyor, fakat kendisi elçilik vazifesi (r i s âl et) ni eda edecek yerde, söyleyeceklerini bir kâğıt parçasına yazarak, Hal i fe 'ye vermekle yetiniyor.

B ü y ü k S e l ç u k l u i m p a r a t o r l u ğ u ile vasa l ' l a r ı ve bilhassa Hal i fe-l ik arasındaki karşılıklı elçiler gönderildiği görülüyor. Bu arada Hal i fe , her vesile ile A lp A r s l a n nezdine elçi gönderiyordu. Meselâ Ha l i f e bir defa-sında karısı A r s l a n H a t u n için İsfahan''a bir elçilik heyeti gönderdi. Bu heyet iki h â d i m ve hâc ib ' t en mürekkepti (1065/457) 2 5 9 . Diğer bir defasında aynı Ha l i f e çeşitli meselelerin halli için bir hâdim' iy le E b û M u h a m m e d T e m i m î H a n b e l î adlı bir fakihi S u l t a n nezdine elçi olarak gönderdi. Ha l i f e bu defa iki kişiden meydana gelen bir elçilik heyeti vasıtasiyle, 1— S u l t a n ' ı Hârezm ve ötesi seferinden sağ ve salim döndüğü için tebrik edi-yor; 2 - S u l t a n ' a hil'atlar gönderiyor; 3 - Zevcesi olan A r s l a n H â t u n ' u n dönmesini temin için S u l t a n ' a yazdığı bir tezkereyi gönderiyor; 4 - H a l i f e , S u l t a n ' a kendisine ve hâşiyesine ait ikta'laı-a tecavüz eden nâib'lerinden şikâyet ediyor (Eylül 1066 - Zülkade 458) 2 6 0 .

Halife K â im' in karısı A r s l a n H â t û n , bu A b b â s î Hal i fes i 'n in ik t a ' l a r ve sair hususlarda, bahis konusu edilen elçilik heyeti vasıtasiyle yaptığı taleplerinin hepsini S u l t a n ' ı n kabul ettiğini bildiren " t e v k î " ' -lerle Bağdad'a geldi (Ocak 1067 - Rebiyulahir 459) 2 6 1 .

Verdiğimiz bu uzun malûmatın, gerek gönderilen elçilerin meslekleri bakımından, gerekse bu elçilere yapılan muameleler bakımından, N i z â m ü ' l -mü lk ' ün verdiği nazarî bilgiyi tamamiyle teyit ettiği görülmektedir. Her sı-nıftan halkın elçi olarak gönderildiği ortaya çıkıyor. Diğer taraftan, herhangi bir elçiye kötü muamele edildiği hususunda kaynaklarda hiç bir kayıt yok-tur.

259 Bk. S ı b t , İsi. 238b; Sr., 222b (457 yılı hâdiseleri). 260 bk. S ı b t , İsi., 243b-244a; Sr., 230a (458 yılı hâdiseleri). 261 Bk. S ı b t , İsi, 245a; Sr., 232a (459 yılı hâdiseleri)

Page 84: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

84 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

5. Casuslar

Diğer devletlere elçiler göndermekle, aynı zamanda her türlü malûmat toplamak ve câsusluk yapmak maksadının güdüldüğünü gördük. N i z â m ü ' l -m ü l k , eserinde casusluk için de ayrı bir fasıl tahsis etmiş ve dikkate şayan bilgi vermiştir. Filhakika, bu S e l ç u k l u veziri (memleketin) her tarafına (etraf) , tüccar, seyyah, sofi, ilâç satıcısı ve fakir kılığında daima câsuslaı-gönderdmesini tavsiye etmektedir. Bunlar duydukları haberleri getirecekler-dir. Öyle ki, hiçbir durum (hükümdara) gizli kalmayacak, bir hâdise vukubu-lursa zamanında tedbir alınacaktır.

N i z â m ü ' l - m ü l k bundan sonra galiba geçmiş zamanları kastederek, şöyle devam etmektedir: Öyle zaman olmuştur ki, vâliler, i k t a sahipleri (mııkta' ân), memurlar (gumâş tegân ) ve ü m e r â isyan ve muhalefet bayrağı-nı kaldırmışlar, pâdişaha karşı gelmişlerdir. Casusları gelmişler, pâdişaha haber vermişler, derhal atlanan hükümdar, ansızın yetişmiş ve onları bastırmıştır. Böylece âsiler maksatlarına ulaşamamışlardır. N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, ca-suslar, aynı şekdde r e â y â ' n ı n iyi ve kötü durumunu da haber vermişler, pâdişahlar da gerekeni yapmışlardır. Anlattığı bu iki hikâyeden de neticeler çıkaran N i z â m ü ' l - m ü l k bunları geçmiş pâdişâhların adalet hususunda ne kadar ciddî hareket ettiklerini, mazlûmlann hakkını meydana çıkarmak için neler düşündüklerini, müfsitleri yok etmek için ne tedbirler almış olduk-larını bilsin diye anlattığını belirtmektedir, ve sözlerini, sağlam hükmün, kuv-vetli ordudan daha iyi olduğunu söylemekle bitirmektedir. Sözü başka dev-letlere de nakleden N i z â m ü ' l - m ü l k şu bilgiyi vermektedir: Eğer başka bir pâdişâh, ordusuyle memleketine kastetmiş bulunursa, câsusları vasıtasiyle aldığı haberlerle hazırlığını yapmış olan hükümdar, mütecavizi memleke-tinden sürüp çıkarmıştır262 .

N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n , gerek burada verdiği bilgiden, gerekse metin için-de B ü v e y h o ğ u l l a r ı hükümdarı meşhur ' A d u d u ' d - d e v l e ile Gazne l i -l e r D e v l e t i hükümdarı M a h m u d zamanından verdiği iki misâlden câsuslerın daha ziyade memleket sınırları içinde faaliyet gösterdikleri anlaşılmaktadır. Bu suretle elçüerin diğer devletlerden, casusların ise daha ziyade memleket dahilinden haberler getirdikleri görülmektedir.

6. Hediye Hükümdarlar arasında, muhtelif vesilelerle, hediyeler alınıp verilmesi,

eskidenberi devam edegelen bir âdettir. Bir bakıma lıd'atleri de hediye saymak

262 Bk. S i y â s e t - n â m e , ıışr. D a r k e , s. 94, 109; nşr. H a l h â l î , s. 53, 63 (13. ve 14. fasıllar).

Page 85: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L A T I E H A Y A T I

mümkündür. Esasen veriliş maksatları istisna edilecek olursa, hil'atlerle he-diyeleri birbirinden ayırmak her zaman mümkün olmuyor: Bilindiği gibi, hil'atler, umumiyetle hâkimiyet sembollerinden meydana geliyordu; bu iti-barla her defasında, bazı ufak farklarla, muayyen eşyadan ibaretti. Sonra hifatler derece ve rütbe itibariyle daha yüksek olan bir makamdan, daha aşağı kademelerdeki vasal hükümdarlara, devlet adamlarına, kendilerini yaptıkları hizmetlerden veya itaatlarından dolayı veyahut da sadece veren makamın teveccühünü kazanmış bulunmasından dolayı, mükâfatlandırmak için verili-yordu. Halbuki hediye için her zaman bir vesilenin bulunması şart olmadığı gi-bi, mutlaka yüksek bir makamdan, daha küçük makamdakilere gönderilmesi de şart değildi: S u l t a n A l p A r s l a n hediyeler veriyor ve hediyeler kabul ediyor-du. Alp Ars l an ' ı n , manevî bakımdan daha yüksek makamı işgal ettiği kabul edilen Hal i fe 'ye , adına hutbe okunması gibi vesilelerle—teşekkür mahiyetini hâiz olan— paralar verdiğini yukarıda gördük Şüphesiz bunlar da hediye sayı-labilir. Fakat S u l t a n hiç bir sebep yok iken de, Hal i fe 'ye hediyeler gönderi-yordu. Bu hallerde kaynaklar hediye kelimesini mutlaka kaydetmektedirler263 .

Su l t an ' ı n "kap ı"s ından Bağdad''a vazifesi başına dönen (Ocak 1067- Sefer 459) ' A m î d E b û S a ' î d M ü s t e v f î , beraberinde Hal i fe 'ye hediyeler de getirmişti. Bu hediyeler, sıra ile, elbiseler, bir mushaf ve mücev-herattan ibarett i2 6 4 . Kaynakta S u l t a n ' ı n bir mektubundan da bahsediliyor, fakat muhteviyatı verilmiyor. Bu mektup her halde hediyelerin listesini ih-tiva ediyordu.

Yukarıda belirtildiği üzere, babası K a v u r d ' a karşı mücadele etmek üze-re nezdine gelen S u l t a n Ş a h ' a , Alp A r s l a n , atlar, elbiseler ve 10.000 dinar değerinde başka şeyler vermişti (1069 - 1070/462)265.

S u l t a n Alp A r s l a n ' a takdim edilen hediyelere gelince, en başta v a s a l hükümdarlardan Gence h â k i m i F a z l û n İ b n E b i ' l - E s v â r ' ı n hediyeleri zikre değer.

Kafkas seferi esnasında Gence'ye inen S u l t a n Alp A r s l a n ' a , Nizâ-m ü ' l - m ü l k ' ö n telkiniyle itaatini arz eden F a z l û n ' a hil'atler verildi. Fazlûn da Sultan'a şunları takdim etti (Ocak 1068 - Reviyul-evvel 460):

1 - 1000 deve; 2 - 50 a t :

263 Bk. S ı b t , İsi., 245a; Sr., 232a (459 yılı hâdiseleri). 264 Bk. S ı b t , ayn. yerler. 265 Bk. S ı b t , İsi., 256b-257a; Sr., 247b (462 yılı hâdiseleri).

Page 86: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

86 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

3 - Altun ve gümüşle işlenmiş muhtelif cinsten çizgili 500 elbise;

4 - Ağaçlan altun ve meyveleri -100,0000 miskal ağırlığında- yâkut ve mücevher olan bir bahçe (bostan)266.

Bu kadar kıymetli ve orijinal hediyelerin takdim edildiği nâdirdir. Bu hediyelerden S u l t a n ' ı n da memnun olduğu anlaşılıyor: F a z lûn , vasal hükümdar olarak devletinin başında kaldı; ayrıca Tif l is emîri îbı ı Ca-fer de, Gerece'ye huzuruna gelerek para ve at tan mürekkep hediyeler takdim ettiği halde, Tiflis onun elinden alınarak F a z l û n ' a teslim edildi. F a z l û n böylece takdim ettiği kıymetli hediyelerin mükâfatını gördü. Mülkünden mahrum kalan i b n Cafer , S u l t a n ' ı n kapısında alakondu2 6 7 .

Böylece mülkünü kaybetmemek ve v a s a l hükümdar olarak yerlerinde bırakılmalarını sağlamak için muazzam hediyeler takdim edenlerden başka, H a l i f e l i k ve devlet erkânı da S u l t a n ' a zaman zaman hediyeler takdim ediyorlardı. Meselâ Hal i fe 'n in veziri F a h r u ' d - d e v l e İ b n Cehîr ' in oğlu ' A m î d u ' d - d e v l e E b û M a n s u r , galiba Hal i fe 'y i S u l t a n ' a şikâyet et-mek maksadiyle Rey şehrine geldi (1069 - 70 / 462). Yanında S u l t a n ' a ve veziri N i z â m ü ' l - m ü l k ' e takdim edilmek üzere birçok hediyeler vardı. Bu hediyeler arasında S u l t a n için ipekle örtülü siyah bir " m e h d " de bulunuyordu.

Görünüşe göre, S e l ç u k l u devlet erkânı da Su l t an ' l a r ına hediyeler tak-dim ediyorlardı: Devletin T u ğ r u l B e y zamanından beri emektarlarından olup, Alp A r s l a n zamanında devlet hizmetindeki başanlarmdan dolayı H o r a s a n 'Amid l iğ i ' nden H â r e z m eyâleti valiliğiene tayin edilen Mu-h a m m e d b . M a n s u r Nesev î ' y i vezir N i z â m ü ' l - m ü l k çekemiyordu. Vezir, "h a d e m ve h a ş e m " sahibi bir kumandanı, onu devlete borçlu gösteren se-nedler (vusûl-i divâniye) vererek bu valiye gönderdi. Maksadı valiyi kü-çük düşürmekti. Vali M u h a m m e d b . M a n s u r , hepsi de g u l â m olan bu h a d e m ve h a ş e m ' i öldürttü ve cesetlerini Ceyhun nehrine attırdı; sonra da 100 gulâm satın aldı; her gu l âm ' ın kuşağına yüzer dinar bağladı ve bunları S u l t a n ' a hediye etti. H â r e z m valisi, doğrudan S u l t a n a yazdığı bir mek-tupla N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n gönderdiği gu lâm' la r devlet nizamını ihlâl ettikleri için öldürdüğünü bildirdi. Sultan kendisini mazur gördü 2 6 8 .

Bu misâlleri daha da çoğaltmak, şüphesiz, mümkündür. Biz, hediyelerin mahiyetinin anlaşılmasına imkân verecek kadar misâl vermekle yetindik.

266 Bk. S ı b t , İsi., 247a; Sr., 234b (460 yılı hâdiseleri). 267 Bk. S ı b t , ayn. yerler. 268 Bk. S a d r ü ' d - d î n e l - H u s e y n î , Ahbâr, s. 33; Türk. tere., s. 22 - 23.

Page 87: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I E H A Y A T I

Verdiğimiz bu izahattan, hediyelerin daha ziyade bir gayeye ulaşmak mak-sadiyle, durum ve şartlara göre, ihtiyacı karşılayacak şeylerden meydana gel-diği anlaşılmıştır sanırız. Gördük ki, at ve elbise gibi zarurî ihtiyaç maddeleri hediyelerin başında gelmektedir. Bunları iktisadî değeri olan para ve kıymetli taşlar takibetmektedir.

7. Fetihname

Hükümdarlık âdetlerinden biri de, kazanılan zaferlerden sonra, her tarafa, dostların sevinmesi, düşmanların da üzülmesi ve çekinmesi için " f e t i h n â m e " -ler (zafer mektupları) göndermektir. S u l t a n Alp A r s l a n da küçük veya bü-yük kazandığı zaferlerden sonra içte devlet teşkilâtı mensuplarına, dışta diğer devletlere, bu arada v a s a l devletlere ve Halifeliğe " f e t i h n â m e " 1er gönderi-yordu.

Bağdad'a vezir N i z â m ü ' l - m ü l k ' t e n gelen bir mektupta S u l t a n Alp Ars l an ' ı n Hazer bilâdına girdiği, bu seferi esnasında o ana kadar erişil-memiş yerlere vardığı, büyük beldeler fethettiği, takriben 30.000 kişinin öl-dürüldüğü, 50.000 e varan g u l â m (memlûk ) ın esir edildiği, alınan ganimetin hesapsız bulunduğu bildiriliyor ve S u l t a n ' ı n AnVye inerek burasını da kuşat-tığı, fethinin gecikmiyeceği ilâve ediliyordu. Birkaç gün sonra da AnV yi feth ettiğine dair S u l t a n ' ı n mektubu geldi. Bunun üzerine H a l i f e l i k veziri B e y t u ' n - n e v b e ' d e bir meclis aktetti. " F e t i h n â m e " burada okundu (Temmuz 1064/Ramazan 456) 2 S 9 .

Alp A r s l a n ' ı n M a l â z g i r t M e y d a n M u h a r e b e s i ' n d e n sonra da aynı şekilde her tarafa fetihnâmeler gönderdiği, bütün islâm ülkelerinde, bu arada Bağdad'ta şenlikler yapılmasından anlaşılıyor.

S u l t a n ' ı n Buhârâ fetihnâmesinin metni elimizdedir. S u l t a n ' ı n kendisi başında bulunduğu imparatorluk hakkındaki telâkkileriyle, fetih felsefesi, düşmanlarını nasıl gördüğü hususunda pek dikkate şayan malûmatı ihtiva eden bu f e t i h n â m e , C â n d â r A k a r a ile H â r e z m ' e S a ' d u ' d - d î n Is-p e h b u d ' e gönderilmişti. F e t i h n â m e ' d e bu zafer müjdesinin Hârezm ve havalisinde, uzak yakın, T ü r k veya T a c i k , herkese ve bütünreâyâ 'ya ulaştırılması emredilmektedir. Bu suretle bütün bunlar sevinecekler ve devlete hizmetleri ve bağlılıkları artacaktır2 7 0 . Uzun olan F e t i h n â m e , başka yerlerde muhtelif bakımlardan kullanddığı için, burada bu kadarla iktifa edilmiştir.

269 Bk. S ı b t , İsi., 235b; Sr., 218b (456 yılı hâdiseleri). 270 Bk. Fetih-nâme-yi Sultan Alp Arslan, nşr. H . N e h c e v â n î , Yağma, IV.

sayı: 8, s. 369 - 375.

Page 88: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

88 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Bu fe t i hnâme 'den anlaşılıyor ki, hükümdar zaferini imparatorluğu içindeki eyâlet valilerine bildiriyor. Bütün eyâlete duyurmak vâli'ye aittir. Bunun gibi, hükümdarın, zaferlerini v a s a l hükümdarlara ve bu arada Halife-liğe bildirdiğine, eyâlette olduğu gibi, gerek v a s a l devlet teşkilâtına, gerekse bütün reâyâ'ya duyurmanın v a s a l hükümdarlara ve Hal i fe 'ye ait olduğuna, kıyas yoluyla, hükmedilebilir.

F e t i h n â m e ' l e r l e beraber, fetih esnasında ele geçen ganimetlerden ve esirlerden de numuneler gönderildiği malûmdur.

8. Tebrik

Yukarıda görüldüğü gibi, Hârezm seferinden sağ ve salim döndüğü için, Ha l i f e bir h â d i m ' i vasıtasiyle, Alp A r s l a n ' ı tebrik etmiş, hil'atler gön-dermiş, bu arada bazı taleplerde bulunmuştu2 7 1 .

' A m î d u ' l - m i i l k K ü n d ü r î , kendi yerine vezir tayin edilen Nizâmü'l-m ü l k ' ü makamında tebrik etmiş ve 500 dinar takdim etmişti2 7 2 .

Buna kıyasla, Alp Ar s l an ' ı n da tahta çıktıktan sonra, diğer hükümdarlar tarafından tebrik edildiği söylenebilir.

9. Karşılama Ve Uğurlama Merasimleri

Her devirde olduğu gibi, bahis konusu ettiğimiz devirde de, resmî karşı-lama merasimlerine pek ehemmiyet verildiğini yazımızın muhtelif yerlerinde çeşitli münasebetlerle gördük. Devlet hayatında teşrifata ne kadar riayet edildiği gözönünde tutulacak olursa, bunu tabiî karşılamak lâzımdır.

A l p a r s l a n ' a ilk karşılama merasimini, vezir ' A m î d u ' l m ü l k K ü n d ü r î yaptı: K u t a l m ı ş ' a karşı, gördüğümüz şekilde zafer kazanan Alp A r s l a n ' ı vezir, " h a d e m , " " h a ş e m " , " d a v u l " , ' " a l e m " , A r a p ve Acem'iyle karşıladı ve tahta oturttu 2 7 3 .

A lp A r s l a n saltanatı boyunca Bağda<Va gelmemiş bulunduğu için, kendisinin H a l i f e l i k tarafından nasıl karşılandığı hakkında, maalesef, bir şey söyleyecek durumda değiliz. Mamafih, bazı Ha tun ' l a r ı n ve I r ak - ı Arab ' -

271 Bk. Yukarı, "Elçi ler", s. 83. 272 Bk. S ı b t , İsi., 240b; Sr., 225a (457 yılı hâdiseleri). 273 Bk. İ m â d ü ' d - d î n I s f a h â n î - B u n d â r î, nşr. H o u t s m a , s. 29; Türk. tere. s. 28.

Page 89: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I E H A Y A T I

ta vazifeli S e l ç u k l u devlet erkânının H a l i f e l i k erkânı tarafından karşı-lanışından bu hususta fikir edinmek mümkündür.

Alp A r s l a n ' ı v a s a l hükümdarların nasıl karşıladıkları hakkında da fazla bilgimiz yoktur. Zira kaynaklar bu hususta tafsilât vermemektedirler. Meselâ, B i z a n s i m p a r a t o r u ile savaşmak üzere Sur iye 'den dönerken, Diyarbakır'a uğrayan Alp A r s l a n ' ı E b u ' l - H a s a n S a ' î d İ b n M e r v â n ' -ın bizzat karşıladığını biliyoruz274 . S u l t a n ' ı görünce atından indiği ve yer öp-tüğü, S u l t a n ' ı n önünde, atının " g â ş i y e " sini, yaya olarak, taşıdığı muhak-kaktır.

Veliaht Me l ik şah ' ı n evlenme merasiminde bulunmak üzere Sel-ç u k l u sarayına gelmiş olan Hal i fe 'nin karısı A r s l a n H â t û n , S e l ç u k l u hükümdarı nezdine elçi olarak gönderilen hadim ile bitlikte B a ğ d a d ' a döndüğü zaman, başta veziri olmak üzere, halk (nâs) kendisini bir fersah mesafeden karşılamışlardır (Nisan 1069 / 459 yılı Cemâziyülevvel başı). Karşılayanlar at üzerinde evine dâhil olan H â t û n ' a dua etmişlerdi 2 7 5 .

Yol kesen L u r Kiirdlerini tenkil ederken, adına B a ğ d a d A b b â s î Hal i fes i 'n in h u t b e okuttuğuna dair mektup geldiği zaman, Alp Ars lan ' ın secdeye kapanacak kadar sevindiğini, Hal i fe 'ye hediyeler verdiğini biliyoruz. Alp Ars l an bunları (10.000 dinar ve 200 muhtelif ebrişim elbise) ' A m î d E b u ' l - H a s a n Ali ile Bağdad''a gönderdi ( B a ğ d a d a gelişi: Ninsan 1064 -Cemâziyülevvel 456). Kendisini Bağdad'ta sadece Hal i fe 'n in veziri F a h r u ' d - d e v l e İ b n Cehîr ' in oğlu r A m î d u ' d - d e v l e karşıladı 2 7 7 .

A y t e k i n S ü l e y m a n î ile birlikte Bağdad'a gelen R e î s u ' l - I r a k a y n E b û A h m e d N i h â v e n d î ' n i n karşılanması çok daha şatafatlı oldu: Ha l i -fe onları karşılamağa " h a d e m ve h u c c â b " ını göndermişti (Haziran 1064-Cemaziyulahir 456). R e î s u ' l - I r a k a y n , B â b u ' n - n e v b e ' y e geldiği zaman atından indi, eşiği öptü, B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t r l u ğ u ' n u n I r a k - ı A-r a b idare merkezi olan D â r u ' l - M e m l e k e ' y e gitt i2 7 8 . Bununla beraber Ha l i -fel ik teşkilâtına (âmâl'ine) el koyan ve Hal i fe 'ye , vezirinin T ü r k devletini A r a p devleti haline getirdiğini söyleyen işte bu R e î s u ' l - I r a k a y n ' d ı r .

Meşhur S u l ç u k l u kumandanı S a ' d u ' d - d e v l e G û h e r â y î n , yukarıda görüldüğü gibi, elçilikle Bağdad'a geldiği zaman (Aralık 1071 - Rebiyülev-

274 Bk. S ı b t , İsi., 8a; Sr., 5b (464 yılı hâdiseleri). 275 Bk. S ı b t , İsi., 245b; Sr., 232b (459 yılı hâdiseleri). 276 Bk. Yukarı, "Elçiler". 277 Bk. S ı b t , İsi., 233b; Sr., 216a (456 yılı hâdiseleri). 278 Bk. S ı b t , İsi., 235a; Sr., 217b-218a (456 yılı hâdiseleri).

Page 90: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

90 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

vel 464) , biraz aşağıda bahis mevzuu edeceğimiz S u l t a n ' ı n I r a k n â i b i E b u ' l - ' Alâ 'yı karşılamağa kimseyi göndermeyen Hal i fe , "h â ş i y e " sini ve vezirini bu S e l ç u k l u kumandanını karşılamağa göndermişti279. Kendisinin Hal i fe 'n in huzurunda elçilik vazifesini eda etmediğini yukarıda görmüş-tük.

Göründüğüne göre, Ha l i f e bâzı devlet adamları için karşılama merasimi yapılmasına lüzum görmüyordu: 'A mî d E b û S a ' î d Müstevf î 'n in , adale-tinden dolayı Irak'a, vazifesi başına dönmesine Bağdad halkı pek memnun olduğu halde, kendisine karşılama merasimi yapıldığı hususunda kaynaklarda bir kayda rastlayamadık. Başka bir 'Amîd'e , görüldüğü şekilde karşılama merasimi yapıldığına göre, bu 'Amîd'e karşılama merasimi yapılmaması rütbe ve derecesinin küçüklüğüne de atf edilemz.

Halife bâzan kızdığı bir devlet adamı için kasten karşılama merasimi yaptır-mıyordu: Yukarıda gördüğümüz gibi, Alp Ars lan ' ın H a l i f e l i k vezir nam-zedi E b u ' l - ' A l â ' a y a S u l t a n tarafından v e z i r u ' l - v ü z e r â ' b k ü n v a n ı tevcih edildiği, S u l t a n î h i l ' a t l e r ihsan edildiği, üstelik S u l t a n ' ı n B a ğ d a d nâ-ib l iğ i 'ne tayin edildiği halde, -elinde H a l i f e l i k veziri İ b n Cehîr 'e âit Ikta ' larm yrısının bu nâ ib ' e verildiğine dair " t e v k i " ' bulunması yüzünden-Hal i fe bu S e l ç u k l u devlet adamına karşılama merasimi yapılmamasını emretti. Bu sebeple n â i b , Bağdat!'a tek başına girdi (Aralık 1071 - Bebî-yulevvel 464) 28°.

Bütün bu gelenler, B â b u ' n - n e v b e ' y e giderek, eşiği öpüyorlar, sonra da D â r u ' l - M e m l e k e ' y e gidiyorlardı. Görünüşe göre, Hal i fe 'ye tam hür-met gösterenler, daha B â b u ' n - n e v b e ' y e varmadan, atlarından iniyorlar; şu veya bu sebeple kızgın olanlar ise, ancak eşiğe varınca atlarından iniyorlardı. Galiba bu hususta N i z â m ü ' l - m ü l k bir istisna teşkil ediyordu: Bu Selçuklu veziri S u l t a n M e l i k ş a h zamanında Bağdad'a bir gece vakti gelmişti (1086/479). Kendisini önünde meş'aleler ( ş u m u ) olduğu halde Hal i fe 'nin veziri E b û Ş u c â ' , h a d e m v e h a v â s s karşıladı. Metinde vuzuh olmamakla beraber, karşılayanlar arasında Halife 'nin de bulunduğu anlaşılıyor. Çünkü, karşılayanların H a l i f e l i k sarayına veya B â b u ' n - n e vbe ' ye geldiğinden bah-sedilmeden, Hal i fe 'n in bir kafes içinde oturduğundan söz edilmektedir. N i z â m ü ' l - m ü l k , Hal i fe 'n in önünde defalarca yer öptü. Bununla yetin-meyen S e l ç u k l u veziri, Hal i fe 'den elini öpmesine müsaade eylemesini rica

279 Bk. S ı b t , İsi., 6a; Sr., 3a (464 yılı hâdiseleri). 280 Bk. S ı b t , İsi, 6a; Sr., 3a (464 yılı hâdiseleri).

Page 91: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L A T I E H A Y A T I

etti. Bunun üzerine, Ha l i f e elini kafesten çıkardı, vezir Halife'nin elini öptü ve iki gözünün üzerine koydu. Vezir bundan sonra Hal i fe 'ye kalbine inşirah veren sözler söyledi ve S u l t a n ' ı n elçiliği vazifesini edâ ederek ayrı ldı2 8 1 .

Bir v a s a l hükümdarın S e l ç u k l u veziri N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü nasıl karşıladığı hususunda da bir misâl verelim: F a z l a v a y h , memleketine gelen N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü karşılamış, üzengisini öpmüş idi. Vezirle birlikte Alp Arslan'ın nezdine gelen F a z l a v a y h ' a Fars vilâyeti tevcih edilmişti 2 8 2 .

Karşılama merasimlerinin yerine getirilmesi gereken bir formaliteden iba-ret olmayıp, pek mühim bir hükümdarlık âdeti olduğu şimdiye kadar verdiği-miz misâllerden anlaşılmıştır zannderiz. Herkesin görebileceği şekilde yapı-lacak resmî karşılama merasimine ne kadar ehemmiyet verildiği, âdeta bir nevi t â b i l i k a l â m e t i sayıldığı hususunda elimizde müşahhas bir misâl de vardır:

H a l e b M i r d a s o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarı M a h m u d , yukarıda görüldüğü gibi, uzun müzâkerelerden sonra, bir gece annesi tarafından huzuru-na getirildiği zaman, S e l ç u k l u S u l t a n ı Alp A r s l a n , kalesine dönmesini, şanına lâyık bir merasimle karşılanabilmesi için yarın gelmesini söylemişti. Ertesi gün, v a s a l hükümdar M a h m u d ' u , tabiî, S u l t a n ' ı n emriyle, vezir N i z â m ü ' l - m ü l k , h â c i b l e r , ve h a v â ş ş karşılamıştı. Onu S u l t a n ' d a n başka karşılamaya çıkmayan kalmamıştı. S u l t a n ' ı n huzuruna dahil olan M a h m u d ' a , ayrıca zikrettiğimiz h i l ' a t l e r ihsan edilmişti 2 8 3 .

Uğurlama merasimlerine gelince, Alp Ar s l an ' ı n , uzlaştığı B i z a n s İ m p a r a t o r u R o m a n u s D iogenes ' e yaptığı uğurlama merasiminden başka bir merasim bilmiyoruz.

S u l t a n her şey bitip de ayrılma zamanı gelince, B i z a n s i m p a r a t o -ru 'na üstüne arapça " T a n r ı ' d a n başka T a n r ı yoktur. M u h a m m e d de Tanr ı ' n ın elçisidir" yazılı bir bayrak verdi. Kendisine iki h â c i b ' i n kumanda ettiği 100 g u l â m refakat ediyordu. S u l t a n atlanarak, B i z a n s i m p a r a t o -

281 Bk. S a d r ü ' d - d î n e l - H u s e y n î , s. 42; Türk. tere. s. 29. 282 Bk. S ı b t , İsi., 64ab (479 yılı hâdiseleri). 283 Bk. S ı b t , İsi., 260b; Sr., 253b (463 yılı hâdiseleri). Ayrıca bk. yukarı,s.23. Buhususta

daha sonraki zamanlar, msl. Mel ikşâh' ın saltanat zamanı için dikkate şayan misâllere sahibiz: Su l tan ' ın ordugâhından dönen vasal hükümdarlardan Sad'aka b. M e z y e d , Nehrevân'a gelince (halifelik) divanı tarafından karşılanmasını istedi. Buna icabet edilmeyince, o, karşılama töreni yapılmaksızın Bağdad'a girmekten ise yolunu değiştirerek, doğrudan doğruya memle-ketine, yani her halde Hille'ye gitmeyi tercih etti. Bk. Î b n ü ' l - C e v z î , IX, s. 28.

Page 92: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

92 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

ru 'nu bir fersah mesafeye kadar uğurladı. Bu esnada Bizans imparatoru S u l t a n ' ı n yanında yaya yürümek istedi. S u l t a n buna mâni oldu. Ayrılır-ken kucaklaştılar 2 8 4 .

Halife'nin karısı H â t û n , Rey şehrine gitmek üzere Bağdadh terket-tiği zaman (Nisan 1073 - Recep 465), kendisini H a l i f e l i k veziri İ b n Ce-hîr ' in oğlu ' A m î d u ' d - d e v l e ve h a d e m , Nehrevân'a kadar uğurlamalar-dı 2 8 5 .

İşte karşılama ve uğurlama merasimlerine dair verdiğimiz malûmat da bundan ibarettir.

10. Saygı Tezâhürleri

Esasında hediye takdimi de bir saygı tezâhürüdür. Biz, saygı tezâhüriyle daha ziyade manevî saygıyı kastediyoruz. Zaten hükümdara nasd saygı gösteril-diğini yazımızın muhtelif yerlerinde, lüzum hâsıl oldukça, bahis konusu ettik. Verilen dağınık bilgileri burada toplu olarak vermeyi, yazının ahenk ve insi-camı bakımından uygun bulduk.

Kaynaklarda hükümdara saygı mefhumu " h ı d m e t " kelimesiyle ifade edilmektedir. Bu kelime içinde, her türlü saygı bulunduğu gibi, bâzan, görü-nüşe göre, aynı hükümdara takdim edilen hediyeler de vardır. " H ı d m e t " kelimesiyle neyin kastedildiği zaten malûm bulunduğu için, kaynaklar çok defa bu kelimeyi kullanıp geçmekte ve daha başka tafsilât vermemektedirler. Zira, her durum ve şarta göre yapılacak, " ( j ı d m e t " de önceden tesbit edil-miş bulunuyordu.

Ş e h z â d e Ayaz ' ın bile yer öptükten sonra iki dizi üzerinde yürümek suretiyle babası S u l t a n Alp A r s l a n ' a nasd saygı gösterdiğini yukarıda görmüştük. Buna mukabil, v a s a l hükümdar H e z â r e s b , sadece yer öpmekle yetindiği ve S u l t an 'a yürüyerek ilerlediği için, onun, aynı Sultan Alp A r s l a n tarafından istiklâl peşinde koşmakla itham edildiğini, ancak vezir N i z â ' l -m ü l k ile H â t u n ' u n şefaatiyle ölümden kurtulabildiğini de görmüştük2 8 6 . Bu iki misâl, hükümdara saygı göstermenin yine bizzat hükümdar tarafından ne kadar ehemmiyetli telâkki edildiğini belirtmeğe kâfidir sanırız.

Hükümdarı görünce at tan inme, önünde yer öpme gibi saygı tezahür-lerinden başka, baş açma âdetinin de bulunduğu anlaşılıyor:

284 Bk. S ı b t , tsl., 262b-263a; Sr., 256b-257a (463 yılı hâdiseleri). 285 Bk. S ı b t , lsk„ 9b; Sr., 8a (465 yılı hâdiseleri). 286 Bk. yukarı, s. 44-45.

Page 93: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I E H A Y A T I

Babası Alp Ars lan ' ın ölümünden sonra tahta geçen veliaht Melik-şah ' ın sultanlığını kabul etmiyerek, imparatorluğun başına geçmek için taht iddiacısı olarak ortaya atılan amcası K a v u r d , bu hususta tipik bir mi-sâl teşkil etmektedir: Savaştan mağlup çıkan K a v u r d ' u n bulunduğu yeri öğrenen M e l i k ş a h , onu yakalamak üzere yola çıktı. Önden gönderdiği h avâş ş 'mdan bir gurubun amcasını getirmekte olduklarını görünce, bir te-peye indi. Yanında v a s a l hükümdarlardan M ü s l i m b . K u r e y ş , î b n Mez-y e d ve İ b n V e r r â m da vardı2 8 7 . M e l i k ş a h ' ı n " m e v k i b " i ile çe t r ' i görünür görünmez K a v u r d atından indi, yaya yürümeğe başladı2 8 8 . Diğer taraftan, amcası K a v u r d ' u n gelmekte olduğunu gören S u l t a n da atına bindi. H a v â ş ş ' ı amcasını M e l i k ş a h ' ı n huzuruna getirdiler. K a v u r d ' u n başından " k a l e n s ö v e " s i çıkarıldı. Kendisine Mel ik şah ' ın önünde yer öp-mesi söylendi. K a v u r d yeğeninin önünde yer öpmeyi reddett i2 8 9 . Bunun üzeri-ne S u l t a n M e l i k ş a h , K a v u r d'a doğru ilerledi ve atına binmiş bulunduğu halde, yerde ayakta duran K a v u r d ' u kucakladı. Böylece S u l t a n Melik-ş a h amcasına kendisine müsavi bir hükümdar muamelesi yaptı. K a v u r d ' u n amcasının elini öptüğünden bahsedilir290 . M e l i k ş a h amcasına: "Ey amca, uzak yerden geldin, atına bin, bizimle birlikte gel!" dedi2 9 1 . Bu suretle Me-l i k ş a h saygı tezahürünün bu safhasında da amcası K a v u r d ' a istisnaî muamele yaptı. Çünkü, zamanın âdetine göre, K a v u r d ' u n , hiç olmazsa bir müddet, S u l t a n M e l i k ş a h ' ı n üzengisi yanında, sırtında S u l t a n ' ı n atı-nın gâş iye ' s i olduğu halde yürümesi lâzımdı.

Hâdiseyi burada işimize yaradığı yere kadar naklettik. Bu hürmet şek-linin Alp A r s l a n zamanında da tatbik edildiği şüphesizdir. Nitekim, Alp Ar s l an ' ı n esir B i z a n s i m p a r a t o r u ile anlaştıktan sonra v a s a l hükümdar olarak kendisine ne muamele yatığını ayrıca bahis konusu etmiştik2 9 2 .

Bağdad'a gelen S e l ç u k l u devlet erkânının doğruca " B â b u ' n - n e v b e " -ye gidip, eşiğini öpmek suretiyle, Hal i fe 'ye saygı gösterisinde bulunduklarını yukarıda görmüştük2 9 3 .

287 Bk. S ı b t , İsi., 12b; Sr., 11b (465 yılı hâdiseleri).

288 Bk. S a d r ü ' d - d î n e l - H u s e y n î , Ahbâr, s. 57.

289 Bk. S ı b t , ayn. yer. S a d r ü d - d i n e l - H u s e y n î ise (bk. s. 57; Türk. tere. s. 39) Ka-vurd'un yere alnını koyduğundan ve hattâ S u l t a n ' ı n ayaklarına kapandığından bahsetmek-tedir.

290 Bk. S ı b t , İsi., 12b; Sr., 12a (465 yılı hâdiseleri). 291 Bk. S ı b t , ayn. yerler. 292 Bk. yukarı: "Karşılama ve Uğurlama". 293 Bk. yukarı: "Karşılama ve Uğurlama,"

Page 94: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

94 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Bizzat S u l t a n Alp Ars l an ' ı n da, İslâm dünyasının manevî başı olan Halife'ye saygı gösterdiğini biliyoruz:

Alp Ars lan ' ın , H a l e b M i r d a s o ğ u l l a r ı D e v l e t i hükümdarı Mah-mud 'un huzuruna gelmesi hususunda ısrar ettiği sırada, H a l i f e l i k elçisi N a k î b u ' n - N u k a b â da hutbe okutan M a h m u d ' a Hal i fe 'n in hi l 'a t ' -larını getirdi. Bu fırsattan istifade eden M a h m u d , Hal i fe 'n in elçisine Sultan'dan şikâyet etti: O, uzak bulunmasına rağmen, S u l t a n ve Hal i fe 'ye itaat etmişti; bununla kendisinin ve memleketinin korunmasını istemişti. Hal-buki, nasıl tahrip ve yağma edildiğini elçi görmüştür. M a h m u d , Su l t an ' ı n , kendisini şahsen itaatim arzetmekten affeden mektuubuııu Hal i fe 'n in el-çisine gösterdi. Elçi, S u l t a n ' a götürmek üzere bu mektubu kendisine ver-mesini söyledi. Mektubu alan elçi, S u l t a n ' ı n katına yaklaşınca, S u l t a n kendisine, her halde binmesi için, " n e v b e t a t l a r ı " gönderdi. Nezdine gelince de, ona hürmette bulundu. Elçi, Halife 'nin gönderdiklerini S u l t a n ' a takdim etti. S u l t a n , hürmeten ayağa kalktı ve yer öptü. Hal i fe ' -ye teşekkür ve dua etti. Sonra esas meseleye geçildi294. Neticede S u l t a n ' ı n ısrarı karşısında M a h m u d , bu S e l ç u k l u hükümdarının huzuruna gelerek, ona itaatini arz etmeğe mecbur oldu. Bu ciheti ayrıca bahis konusu ettiğimiz için burada tekrar etmiyeceğiz.

Görünüşe göre, diğer bir saygı tezahürü de el kavuşturmaktır. Vezir N i z â m ü ' l - m ü l k , A b b â s î Hal i fes i 'n in huzurunda el kavuşturmuş olarak duruyor ve S e l ç u k l u ümerâsını Hal i fe 'ye takdim ediyordu 2 9 5 .

11. Sevinç Ve Sevgi Tezahürleri

Pek muhtelif sevinç ve sevgi tezâhürleri vardır. Biz burada birkaç misâl vermekle yetineceğiz. Önce sevinç tezâhürlerini ele alalım: Adına Ha l i f e tarafından hutbe okunduğunu, yol kesen Lur Kürdlerini tenkil ederken öğ-renen Alp Ar s l an ' ı n pek sevindiğini, hemen secdeye kapanarak, T a n r ı ' y a şükürler ettiğini görmüştük 2 9 6 .

H a l e b ' t e Ha l i f e ve S u l t a n adına hutbe okunduğuna dâir, H a l e b hükümdarı M a h m u d ' u n , bir elçi ile Bağdad'a gönderdiği mektubun Dâ-

294 Bk. S ı b t , İsi, 260b; Sr . , 253a (463 yılı hâdiseleri). 295 Bk. S ı b t , İsi, 66b -67a (480 yılı hâdiseleri). 296 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e ı ı , Alp Arslan ve Z amanı: "Halifelikle Münasebet-

ler".

Page 95: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L A T I Y E H A Y A T I

ru ' l - l ı i l â fe 'de okunduğunu ve B e y t u ' n - n e v b e kapısında müjde davu-lunun çalındığını yukarıda bel ir tmişt ik2 9 1

Bilindiği gibi, en yaygın sevinç tezâhiirü, cü lûs , v e l i a h t tayini me-rasimlerinde, e v l e n m e ve s ü n n e t düğünlerinde, para ve mücevher saçd-masıdır. Bunun türkçe adı " s a ç ı " dır. " s a ç ı " âdeti, T ü r k i y e ' d e bugün bile düğünlerde tatbik edilmektedir.

Gördüğümüz gibi, Alp Ars l an ' ı n kızı ile Ha l i f e K â i m ' i n torunu ve veliahtı ' U d e t ü ' d - d î n'inevlenme merasimiNişâpûr'da " d â r u '1 - m e mi e k e"-de yapılmış, bu esnada bir dişi fil süslenmiş ve galiba at gösterüeri tertip edil-mişti2 9 8 . Nikâh merasiminden sonra S u l t a n Alp A r s l a n saltanat tahtına oturmuş olduğu halde, iki yanında konulmuş iki tabaktan diziler halinde inci (habb mansûm) saçtı. Tabiî bu saçılan inciler hazır bulunanlar tarafından kapışılıyordu. Bununla yetinmeyen S u l t a n Alp A r s l a n palto (kal>û)-sunun kuşak (bend) ından içinde mücevher bulunan üç kese (senbânic) çıkardı. Bunları da dâmadın vekili olan ' A m î d u ' d - d e v l e İ b n Cehîr 'e atarak , " ( s a ç t ı ğ ı m ) incilere elini uzatmadığın için, (bunlar da) senin hissen" dedi. ' A m î d u ' d - d e v l e ayağa kalktı, verileni öptü," kabul ettim, onu da bu saçı 'ya ilâve etmeyi tercih eyliyorum'" dedi ve S u l t a n ' ı n kendisine verdiği mücevherleri de saçtı. Sonra S u l t a n ' A m î d u ' d - d e v l e ' y i bir defa daha huzuruna kabul etti. Misafirle birlikte vezir N i z â m ü ' l - m ü l k de hu-zura dahil oldu. Bu defa S e l ç u k l u hükümdarı odasında yalnızdı. Hüküm-darın önünde şeker dolu tabaklar bulunuyordu. Ayrıca her tabakta, Türk âdeti gereğince, içinde cevâhir ve dinarlar bulunan büyük bir kâğıt (kırtas) vardı. S u l t a n , ' A m î d u ' d - d e v l e ' y e bütün bunları almasını söyledi. Bizzat ' A m î d u ' d - d e v l e ' n i n ifadesine göre, S u l t a n ' ı n emirlerine muhalefet müm-kün değildi. S u l t a n ' ı n ihsan ettiklerini alan ' A m î d u ' d - d e v l e , y i n e kendi ifa-desine göre, daha sultanlık dairesinin kapısında, hazır bulunanlara dağıttı ve kendisinin yanında bulunan altınları ve elbiseleri yine hazır olanlara saçtı. Altınların değeri 1000 dinara, elbiselerin değeri ise 700 dinara baliğ oluyor-du 2 9 9 .

Kaynakta geçtiği şekilde naklettiğimiz bu malûmattan , hem T ü r k âdetlerine göre yapılan düğünlerin bir safhası hakkında, hem de sevinç teza-hürü hakkında fikir edinmek mümkün olmuştur sanırız.

297 Bk. yukarı, "Hutbe", s. 14; ayrıca bk. S ı b t , İsi., 256 b; Sr., 248a (462 yılı hâdise-leri).

298 Bk. İ b n ü ' l - C e v z î , VIII , s. 273 - 4. Î b n ü ' l - E s î r ' e göre (nşr. T o r n b e r g , X, s. 48) nikâh merasimi Nişâpûr şehrinin dışında yapılmıştır.

299 Bk. S ı b t , İsi., la; Sr„ 4b (464 yılı hâdiseleri).

Page 96: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

96 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

Sevgi tezahürlerine gelince, biraz önce belirttiğimiz " s a ç ı " ( n i ş â r ) hâdisesinin devamı bu hususta pek dikkate şayan bir örnek teşkil etmek-tedir:

" S a ç ı " bittikten sonra, dâmâdın vekili c A m î d u ' d - d e v l e ' n i n eli Sul-t an ' ın kızı olan gelinin vekili vezir N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n elinin içinde olduğu halde kalktılar; salondan çıkarak, S u l t a n ' ı n gözünden uzaklaşınca, Nizâ-m ü ' l - m ü l k , ' A m î d u ' d - d e v l e ' n i n başını öptü 3 0 0 .

Yine Alp Ars l an ' ı n gösterdiği aşırı sevgi tezâhürü için şu misâli de ve-relim: Alp Ars l an ' ı n son Kafkas seferinde Müslüman olan Ş e k k i meliki A h a s t a n , elindeki iki kaleyi S e l ç u k l u Su l t an ' ı na teslim ederek, maiyetiy-le " k a p ı " sına gelip, durdu. Bunu haber alan S u l t a n , onu misafir edip isti-rahatini temin etmelerini, zira onun büyük bir " m e l i k " olduğunu söyledi. O, huzuruna geldiği zaman, S u l t a n tahtından indi, karşıladı, kucakladı ve başını öptü. A h a s t a n da S u l t a n ' ı n ayağını öptü. Her ikisi de ağlamağa baş-ladı. Mel ik kelime-i şehâdct getirdi. S u l t a n lıazinesindeki mücevherleri " s a ç ı " olarak saçtı. Gerekli saygıdan sonra, onu kendi yedek atına bindirdi. Bu esnada e m i r l e r ve h â c i b l e r bunun yanında yaya olarak yürüyorlardı. Mel ik her türlü nimetlerle bezenmiş bir saltanat çadırı (sürâdık) na misafir edi ld i 3 0 1 .

Vezirlikten azl edilerek Mervu' r - Rûd'a sürgün edilen ' A m î d u ' l -m ü l k K ü n d ü r î , Nişâpûr'a varınca, Alp Ars lan ' ın Hâtun 'u U m m ü Kıfçak ' ı S u l t a n nezdinde şefâatte bulunması için ziyaret ettiği zaman, küçük yaşta bulunan oğlunu kucağına alarak sevmişti 3 0 2 .

12. Matem Merâsımleri

Ölüm vukuunda muayyen merasimler yapılırdı. Meselâ bir hükümdarın ölümü haberi alındığından itibaren, memleketin her tarafında —tabiî aynı za-manda v a s a l devletlerde—, umumî mâtem ilân edilirdi. Mâtemin devammca çarşılar ve pazarlar kapatılırdı. Hayat âdeta felce uğrardı. Bu matem umu-miyetle üç gün, bâzaıı da yedi gün devam ederdi. Bu esnada bulunulan yerin en yüksek âmiri, v a s a l devletlerde ise, her halde bizzat vasal hükümdar,

300 Bk. S ı b t , tsl., 7a ; Sr., 4b (464 yılı hâdiseleri). 301 Bk. S a d r ü ' d - d î n e l - H u s e y n î , Ahbâr, s. 44; Türk. tere., s. 31. Tercümede "İVi-

sor" ve "Cenibet" kelimeleri iyi anlaşılmamış. M e l i k ş a h devrinde buna benzer bir merâsim için bk. ayn. eser. s. 59' Türk. tere. s. 40.

302 Bk. S ı b t , tsl., 241a; Sr., 226a (457 yılı hâdiseleri).

Page 97: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L T I E H A Y A T I

taziyeleri kabul ederdi. Başta bulunan hânedanın en büyüğünün de aynı şe-kilde tâziyetleri kabul ettiği muhakkaktır. Buna ' "azâ" ya oturma denirdi. Meselâ Bağdad''ta ekseriya Ha l i f e namına veziri ' "azâ" ya otururdu. Nite-kim, S u l t a n T u ğ r u l Bey' in ölümü Bağdad''ta duyulunca, H a l i f e ' n i n veziri onun için H a l i f e l i k sarayının selâmlık salonun (s ahnu'' s-selamı-nda " c azâ" ya oturmuştu. B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n I r a k ' A m î d ' i E b û S a ' î d K â i n i , merkezden resmî bir yazı almadığını ileri sü-rerek, vazifesine devamettiği gibi, Irak'taki S e l ç u k l u hâkimiyetinin sembolü olan " n e v b e t " de, her halde onun emriyle , Selçuklu hükümet sarayı-(Dâru'l-memleke) nin kapısı önünde çalmakta devam etti. Üstelik 'Amîd, taziye yerinde de bulunmadı3 0 3 .

S u l t a n T u ğ r u l Bey ' in hastalığı ağırlaşınca hükümdarlık çadırından taht-ı revan (mebaffe) ile payitaht Rey şehrindeki saray (dâru's-saltana)-ına taşındı ve orada öldü. Kendisini karısı Ü m m ü S u l t a n ve h â d i m Fer-r u h yıkadı. H â t û n onu kefenledi ve defnetti304 . Her halde bu saraya yapdan muvakkat defindi. Zira onun sonradan türbesine nakledildiğini biliyoruz.

S u l t a n ' ı n ölümü haberini K u t a l m ı ş ' ı Girdkûh kalesinde kuşatırken alan vezir ' A m î d u ' l - m ü l k K ü n d ü r î , derhal kuşatmayı kaldırarak payitaht Rey şehrine döndü. Bu sırada T u ğ r u l Bey' in tabutu henüz türbesine nak-ledilmemiş bulunuyordu.Vezir saraya girerek, içinde S u l t a n ' ı n tabutu bulu-nan yere geldi, ağlamağa başladı. Ü m e r â ve h ü c c â b (hâcibler) kendi el-biselerini yırtmak istediler. Vezire "Onun zamanı geçti; başkasiyle meşgul olmak daha doğrudur" diyerek, veliaht S ü l e y m a n ' ı , T u ğ r u l Bey' in yerine tahta oturttu 3 0 5 .

Aynı S e l ç u k l u veziri ' A m î d u ' l - m ü l k K ü n d ü r î , Alp A r s l a n tarafından sürülmüş bulunduğu Mervu'r-Rûd'da merkezden gönderilen iki g u l â m eliyle öldürüldüğü zaman, karısının, kızının ve câriyelerinin yüksek sesle ağladıklarını, saçlarını yolduklarını, başlarını açıp toprak sertpiklerini yukarıda görmüştük3 0 < s .

Oğlu D a v u d ' u n İ s f a h a n ' d a ölümü üzerine (Mayıs 1082/Zülhicce 474) S u l t a n Mel ikşah ' ın , son derece üzüldüğünü, hat tâ kendisini öldürmeğe kalkıştığını, hükümet sarayı (daru ' l -memleke ) nda toplanan E t r â k ' ı n ve T ü r k m â n ' ı n saçlarını yolduklarını, " h a v â ş î , h a ş e m , e t b â ' ve ha-

303 Bk. S ı b t , tsl., 228b - 229a; Sr., 209 b - 210 a (455 yılı hâdiseleri). 304 Bk. S ı b t , t s l , 231a; Sr,. 212 b (455 yılı hâdiseleri). 305 Bk. S ı b t , İsi, 231 b; Sr., 213b (455 yılı hâdiseleri). 306 Bk. S ı b t , tsl., 240b; Sr., 266b (457 yılı hâdiseleri).

Page 98: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

98 M E H M E T A L T A Y K Ö Y M E N

d e m " karılarının da tıpkı onlar gibi saçlarını yolduklarını, bu E t r â k ve T ü r k m â n ' ı n ayrıca atlarının alınlarındaki küları yolduklarını, eyerleri ters çevirdiklerini, atları siyaha boyadıklarını, adı geçen kadınların siyaha boyan-dıklarını, mâteme evlerde ve pazarlarda İsfahan halkının da katıldığını, matemin yedi gün sürdüğünü biliyoruz 3 0 7 .

A lp Ars l an ' ı n ölümü ve bu münasebetle yapılan mâtem merasimi hakkında daha tam malûmata sahibiz: Bu S e l ç u k l u S u l t a n ı ' n ı n ölümü, bütün ordu Ceyhun nehrini geçinceye ve tabiî bu arada veliaht Mel ikşah ' ı tahta çıkarma hazırlıkları tamamlanıncaya kadar üç gün gizli tutuldu (Tuğ-r u l Bey ' in ölümü gizli tutulmadığı için, S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n I r a k ' A m î d ' i E b û S a r î d Kâ in î ' n in Halifeliği nasıl itham ettiğini ayrıca görmüştük).

A lp Ars l an ' ı n vasiyeti gereğince, oğlu ve veliahti Me l ikşah tahta oturtuldu. Hal ife 'nin, veziri İ b n Ceh î r vasıtasiyle İsfahan'a gönder-diği hil'atlar giydirildi308. Yine Hal i fe 'nin veziri F a h r u ' d - d e v l e İ b n Ce-h î r , Bağdad'ta H a l i f e l i k sarayının selâmlık salonunda S u l t a n için ' " a z â " ya oturdu (20 ocak 1073 / 8 Cemaziyülevvel 465). Üçüncü gün Hal i -fe l ik makamından, Alp A r s l a n ' ı n ölümü dolayısiyle duyduğu derin üzün-tüyü, yaptığı hizmetleri, Müslümanların işlerinde gösterdiği gayretleri, Tan -r ı yolunda yaptığı c ihâd ' ı , bu arada Bizans'a karşı kazandığı zaferi, yol-ların emniyetini temin edişini ve askerlerini inzibat altında tutuşunu ve diğer iyi ef'alini belirten ve teşekkür eden bir " t e v k î r " çıktı.

Mâtem merasimi esnasmd bütün B a ğ d a d pazarları kapatıldı. Halife 'nin h â t u n ' u , ' " a z â " ve " a ğ ı t " âdetini bizzat yerine getiridi. Câriyeleri saçlarını yoldular. H â t û n da saçlarını yolmak istediyse de, Ha l i f e mâni oldu. fakat onun toprağa oturmasına mâni olamadı. Yedi gün sonra H a l i f e , H â t u n ' -unu " c a z â " dan kaldırdı 3 0 9 . Böylec matem merasimi resmen bitmiş oldu.

Yeni S u l t a n Mel ikşah ' tan , D â r u ' l - h ı l â f e ' y e babası Alp A r s l a n ' -ın vefat ettiğini bildiren ve yerine geçen kendisi adına h u t b e okunmasını ta-leb eden mektuplar geldi (20 Mart 1073 /8 Recep 465). Böylece Alp Ars lan ' ın öldüğü A b b â s î Ha l i fe l iğ i ' ne resmen bildiriliyor ve h u t b e ' n i n yeni hü-kümdar adına çevrilmesi yine resmen talep ediliyordu. Talep Ha l i fe tarafm-

307 Bk. S ı b t , İsi., 47b (474 yılı hâdiseleri); l b n ü ' 1 - C e v z î , VIII , s. 330 (daha muh-tasar).

308 Bk. S ı b t , İsi., 13b; Sr., 13b (465 yılı hâdiseleri). 309 Bk. S ı b t , İsi., 14a; Sr 14a (465 yılı hâdiseleleri). Daha kısa olmakla beraber ayrıca

bk. Î b n ü ' l - C v z î , VIII, s. 277.

Page 99: Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı

S E L Ç U K L U S A R A Y T E Ş K İ L A T I E H A Y A T I

dan kabul edildi ve hemen Cuma olan ertesi günden itibaren Me l ik şah adına hutbe okutulmasına başlandı3 1 0 .

Amcası K a v u r d , esir edderek, anlattığımız şekilde huzuruna getiril-diği zaman, S u l t a n Mel ik Ş a h ona: "... Kardeşin (Alp Arslan) için '"aza" ya oturmadın, üzerine atılması için kabrine bir örtü ("sevb) (bile) gönder -medin; halbuki yabancılar (gurebâ) onun için matem tuttular. Kardeşi olan sen, onun vasiyetini bir tarafa attın ve ölümü dolayısiyle (matem ilân edecek yerde), şenlikler yaptın, sevincini izhar ettin. Lâkin, Tanrı kötü fiilinin cezasını sana (işte böyle) verdi" dedi3 1 1 .

Umumî mâtem resmen ilân edildikten sonra buna iştirak etmiyenlerin cezasının her zaman T a n r ı ' y a bırakılmadığı anlaşılıyor: Adı başka münasebet-le de geçen î b n B e h m e n y â r ' ı n S u l t a n Mel ikşah ' ın sevgili oğlu Da-v u d ' u n ölümü esnasında saray maskarası Câferek ile birlikte, içkili ve çal-gılı eğlence ile meşgul olduğunu, İmparatorluk S â h i b - i b e r î d ' i (ş âhib-i haber) S u l t a n a bildirmişti. Halbuki S u l t a n , İ b n B e h m e n y â r ' ı diğer oğlu Ahmed ' in terbiyesine memur etmişti. Buna çok müteessir olan S u l t a n , derhal adam göndererek İ b n B e h m e n y â r ' ı n sarayını bastırdı, içki âleminin yapıldığına dair deliller bulundu. Kadın ve erkek şarkıcılar da şehâdette bu-lundular. Câferek ' in dili üçe yarddı ve öldürüldü. İ b n B e h m e n y â r ' a gelince, onun da gözlerine kör oluncaya kadar defalarca mil çekildi3 1 2 .

Kaynakta geçtiği şekilde aynen naklettiğimiz bu malûmat, ' "azâ" mera-siminin bir şekilden ibaret olmadığını ve bu merasimin bütün imparatorluk ülkelerinde yerine getirilmesine pek büyük ehemmiyet verildiğini açıkça göstermiştir sanırız.

Yukarıdanberi verdiğimiz izahat, Selçuklu hükümdarlarının ölümü mü-nasebetiyle yapılan matem merasimlerinin tamamiyle eski Türk âdetlerine göre cereyan ettiğini vuzuhla ortaya koymaktadır.

310 Bk. l b n ü ' 1 - C e v z î , VIII, 311 Bk. S ı b t , İsi., 9b-10a;

VIII, 278. 312 Bk. S ı b t , tsl., 47a (474

s. 277.

Sr., 8ab (46İİ yılı hâdiseleri);

yılı hâdiseler ).

ayrıca bk. İ b n ü ' l - C e v z î ,